savunma sanayii - Küme Proje Yönetimi v2.0
Transkript
savunma sanayii - Küme Proje Yönetimi v2.0
SAVUNMA SANAYİİ ISSN 1307-8380 2011/2 SAYI 15 Savunma Sanayiinde Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Söyleşi Ekber ONUK "Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir." YAYIN KURULUNDAN Kıbrıs ambargosu tarafından tetiklenen ve uzun yıllar süren çabalar sonucunda ülkemizde ulusal savunma sanayii altyapısına ve belirli bir teknolojik yetkinlik seviyesine ulaşıldığı söylenebilir. Türk Savunma Sanayii hacim olarak hala küçük bir sektör olmakla birlikte; son yıllarda yüksek teknoloji ürünü savunma sistemlerinin yurtiçinde tasarım ve üretimine başlanılmıştır. Yerli sanayi, çok sayıda geliştirme projesinin sorumluluğunu üstlenmiş olmakla birlikte çıktılar yeni yeni görülmeye başlanmıştır. 10-13 Mayıs 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilen IDEF’11, 10uncu Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı özgün ürünlerin elle tutulur, gözle görülür hale gelmeye başladığın kanıtı olmuştur. Bu sürecin başarıya ulaşması ve sanayimizde birikmiş olan güncel bilgi ve teknoloji, ürün portföyü, insan kaynağı, motivasyon ve diğer her türlü yetkinliğin önümüzdeki on yıllara taşınabilmesi başlı başına bir stratejik konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada savunma harcamaları –başta ABD harcamalarındaki yükselişin tetiklemesiyle– 2000’li yıllarla birlikte sergilediği artış eğilimini sürdürürken; ülkemizde 13-15 milyar $ bandında dalgalanmaktadır. Savunma harcamalarındaki durağanlığın yanı sıra, uzun zamandır gündemde olanlar dâhil TSK ihtiyaçlarının büyük çoğunluğu son dönemde sözleşmeye bağlanmış ve sektöre iş hacmi olarak yansımıştır. Bu durum önümüzdeki dönemde proje hacminin aynı şekilde sürmesinin beklenmediğine işaret etmektedir. Buradan hareketle 2015 yılından itibaren yaşanabilecek sıkıntıların aşılabilmesi için aşağıdaki konularda faaliyetler yürütülmesine ihtiyaç duyulmaktadır: • Savunma sanayimizin etkinliğinin ve verimliliğinin artması, • Yetkinliklerin tabana yayılması ve alt sistemler geliştirebilecek sağlıklı bir yan sanayinin oluşması, • Savunma sanayiinin ürün ömür devrinin tamamında etkin rol alması, • Savunma ihracatının artması. Bahse konu faaliyetler çerçevesinde önümüzdeki dönemin gündemini sanayide ve teknolojide derinleşme çabaları oluşturacaktır. Teknolojide derinleşme açısından önem taşıyan “TEKNOLOJİK YETKİNLİK” konulu bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle... Bu sayımızda Bir Konuk Bir Söyleşi 06 Yayın Sahibi Savunma Sanayii Geri Dönüşü Olmayan Yol... Müsteşarlığı Adına Murad BAYAR Danışma Kurulu Prof. Dr. Canan ÇİLİNGİR Prof. Dr. Aydın KÖKSAL Dr. Veysel YAYAN Dr. Faruk YARMAN Mehmet AKÇAY Necip BERKMAN Turgut ŞENOL 13 Yayın Kurulu Demet YAKIŞIR (Başkan) Murat AKSOY (Başkan Yardımcısı) Ayşegül TOKATLI Bülent Ecevit BEYOĞLU Canan KOŞAR Ersoy AKSOY Füsun KAYAALP Gökhan UÇAR İbrahim Sami EREL İrfan ŞAHİN Jale KARAKAŞ Kemal UYAR Muhsin Tamer ÖZDEMİR Murat ÇİZGEL Murat ULAÇ Necmi KOLDAŞ Önder BARAN Sinan DAL Tutku ÖNEL 18 Yayın İdare Adresi T.C. M.S.B. Savunma Sanayii Müsteşarlığı Nasuh Akar Mah. Ziyabey Caddesi 1407. Sokak No: 4 (06520) Balgat / ANKARA Tel: +90 312 411 90 00 Faks: +90 312 411 93 86 www.ssm.gov.tr yk@ssm.gov.tr Savunma Sanayii Neden Önemlidir? Savunma Yan Sanayiinin Gelişiminde Örnek Bir Sektörel Kalkınma Modeli: OSTİM Savunma ve Havacılık Sanayii Kümelenmesi OSSA Sürdürülebilirlikte ve Rekabetçilikte 22 Sorumlu Necmi KOLDAŞ Yazı İşleri Müdürü Fotoğraflar Veli YILDIRIM Ekber ONUK Yonca - Onuk Ortaklığı 27 Ömür Devri Yönetimi Yaklaşımı Dünya Havacılık Sanayiindeki Gelişmeler Işığında Sürdürülebilirlik Önerisi Yayın Türü Ulusal Süreli Yayın Yayın Şekli 3 Aylık - Türkçe Yayın Tarihi Temmuz 2011 Tasarım ve Art Tanıtım Baskı Kızılırmak Sokak No: 27/10 06640 Bakanlıklar / ANKARA Tel: +90 312 425 59 96 Faks: +90 312 425 57 27 www.arttanitim.com.tr art@arttanitim.com.tr "Tüm yayın hakkı Savunma Sanayii Müsteşarlığı'na ait olup, ücretsizdir. Parayla satın alınmaz. Yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. 33 37 40 46 52 Savunma Sanayiinde Sürdürülebilirlik Sürdürülebilir Bir Savunma Sanayii Açısından Teknoparklar Sürdürülebilir Savunma Sanayii ve Yetenek Bazlı Alt Yüklenici Kullanımı HAVELSAN’DA Sürdürülebilir ve Rekabetçi Yaklaşımda İnsan Kaynakları Verimliliği ve Rasyonel Kullanımı Yeniden Kullanım Kavramı Savunma Sanayiinde 57 Sürdürülebilirlik Kavramı Türk Savunma Sanayii 65 67 71 72 2010 Yılı Performansı IDEF 2011 10 uncu Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı Havacılık Kümelenmesi Kazan Savunma ve Havacılık Sanayii Kümelenmesi Danışma Kurulu Toplantısı Gündem İmza Törenleri Konferans, Toplantı, Fuar Ziyaretler Haberler 76 Bir Konuk Bir Söyleşi Ekber ONUK Yonca - Onuk Ortaklığı SSG: Ekber Bey, kendinizi Savunma Sanayii Gündemi okurlarına tanıtır mısınız? EKBER ONUK: Benim biraz ilginç bir kariyerim var. Genelde böyle bir soru karşısında insanlar tabii olarak eskiden bahsederek başlarlar, ben çok çok eskilerden bahsedeceğim. Biraz garip gelecek ama aşağı yukarı dört yaşında otomobil mühendisi olmaya karar verdim. Anneannemin üç kuzeni vardı. Bunlardan bir tanesi oldukça meşhur bir filozof Sakallı Celal. Onun kız kardeşi, Cemile Hanım da biraz sıradışı: 1914 yılında Ingiliz High School lisesine giren ilk kız öğrenci. Büyük ağabeyleri de Kemal Bey veya namı-ı diğer “Mucit Kemal”. Kemal Dede çok iyi bir mühendis. Kardeşiyle birlikte Kurtuluş Savaşı esnasında akıcı bir şekilde Fransızca, İngilizce konuştukları için Fransız subayı üniformasıyla Anadolu’ya silah kaçırmışlar, üniformayla yakalanırsa cezası idam biliyorsunuz. Böyle biraz deli insanlar. SSG: Ekber Bey, Yonca Onuk Ortaklığı’nın başarılarından dolayı özellikle bu sayıda size yer vermek istedik. Savunma Sanayii Gündemi Dergisi’nin bu sayısının teması “Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik” Bu konuda bizlere bir şeyler söylemek ister misiniz? EKBER ONUK: Shell Royal Dutch’ın Stratejik Planlama Başkanı Arie de Geus’in yazdığı çok güzel bir kitap var “The Living Company”, bir şekilde elinize geçerse mutlaka okuyun. Arie de Gues kitabında şöyle diyor: “………sürdürülebilir yegane rekabetçi avantaj, rakiplerden daha hızlı öğrenebilmektir”. Dolayısıyla işin sırrı bu ve bizce bunun ötesinde hiçbir şey yok. Rakiplerden daha büyük bir hızla öğrenebiliyorsak liderliğimizi koruyabiliriz. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Kemal Bey İsveç’e gitmiş, orada bir İsveçli hanımla evlenmiş, Scania Grubunda dört beş sene tasarım mühendisi olarak çalışmış. Sonra ayrılmış, patentler almış, o patentleri satmış ve orada yirmi sekiz sene yaşamış. Eşi vefat ettikten sonra Türkiye’ye döndü ve yollarımız bu noktada kesişti. O zaman biz Göztepe’de büyük eski bir köşkte oturuyoruz; bilirsiniz eski geniş aileler... Kemal Dede de yanımıza geldi, bütün gün oturur proje çizerdi. Beni büyüleyen Caran d’Ache mühendis kalemleri vardı, onları görmeliydiniz, çeşitli renklerde. O tarihlerde yaklaşık üç yaşındayım, her sabah kalkar kalkmaz hemen onun yanına gider otururdum. O bir şeyler çizerdi, bana SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ kitaplar gösterirdi, anlatırdı, şu bu… Bir süre sonra bir şeyler önüme koydu, işte “Balık çiz, kamyon çiz, onu çiz, bunu çiz” filan derken, ben dört yaşında artık mutlaka otomobil mühendisi olmam gerektiğine karar verdim. Kemal Dede’yi ben yedi yaşındayken kaybettik, garip bir kaza. Şişli’de karşıdan karşıya geçerken otobüs çarpmış. Müthiş bir şoktu...Çok acı... Ustam’ı kaybetmiştim, ama bana öğrettiklerinin gücünü hala hissediyorum. Türkiye’deki en büyük eksiklik de bu zaten, usta-çıraklıkla başlayan oryantasyon. Yani insanların okul öncesi veya yükseköğrenim öncesi okulda kendilerinin hoşlarına giden bir alanı seçme ve onu tanıma imkânları olmadığı için ciddi bir sorun yaşıyoruz. Yani üniversitede mühendisliği kazanıp da mühendis olmaya karar verince genelde çok geç oluyor… Liseyi Saint Joseph’te okudum. Saint Joseph’in verdiği yabancı dil sayesinde ortaokul yıllarından beri otomobil kitapları okuyorum. Benim her zaman için tek hedefim otomobil mühendisi olmaktı. Okudukça gördüm ki iyi otomobil tasarımcıları uçak mühendislerinden çıkar, Rudolf Uhlenhaut, Arkus Duntov gibi. O tarihlerde üniversiteye girmek için merkezî bir sistem yoktu, her okulun imtihanı ayrıydı, ben de İTÜ ye girdim, sadece Makina-Uçak yazdım: puanım tutmasa açıktaydım..ve Uçak Yüksek Mühendisi olarak mezun oldum. Okulu bitirir bitirmez Otosan’a girdim. Anadol Ralli Takımında yarıştığım için beni biraz tanıyorlardı. Birkaç ay sonra Mamul Geliştirme ekibinde STC 16 Projesi’nin başına verdiler beni, o zaman yirmi üç yaşındaydım. SSG: Anadol STC16 Projesi’nden bahsediyordunuz. Anadol STC16 Türkiye’de tasarlanan ilk spor araba değil mi? EKBER ONUK: Evet, Anadol STC16 Türkiye’de tasarımı yapılmış ilk araba. Biz Anadol STC16 Projesi’ni başlattıktan sonra sekiz ay on gün içinde arabanın marşına bastık. Oldukça iyi bir projeydi, çok müthiş bir ekiple çalıştık. Hep bizim yaşıtlarımız ve Günay Ağabey. yapalım” dedi. Ben de “Nereden çıktı, ben tekne yapmayı bilmiyorum.” deyince “Sen kompozit eğitimi aldın, uçak standartlarını biliyorsun ve otomobilcisin; bunu da öğreneceksin” dedi ve biz işe öyle başladık. İlk olarak Amerikan Magnum Marine ile iş birliğini düşündük. Ama Magnum Marine, Türkiye’de ortak imalat projesini sürekli erteliyordu.. Görüşmeler için Amerika’ya gidip gelirken, Magnum’un teknolojisinin de çok yüksek olmadığını anladık ve kendi teknemizi dizayn edip yapmaya karar verdik. Bu ilk çalışmalarda, DuPont’un bize yapısal tasarım konusunda çok destek verdiğini belirtmeliyim. “Denizler Altında 20 Bin Fersah” romanında, Kaptan Nemo’nun yaptığı gibi, biz teknemizi insanların anlayamayacağı parçalara bölerek birçok danışmana verdik, “Şunu hesapla, onu yap, bunu yap” derken, tekne ortaya çıktı. 1989 senesinde tekneyi denize indirdik. İlk denemelerde, tekne bizim beklentilerimizin üzerinde performans verdi. Bunun sonucunda, mühendis olarak yine bir araştırma ve tabii ki harcama programına girdik. Biliyorsunuz meşhur milyarder Howard Hughes’un güzel bir lafı var, diyor ki: “Para harcamanın üç yolu vardır. Keyifli yolu, güzel bir hanımla parayı harcamak… Nafile ve akıllı olmayan bir yolu da kumar oynamaktır. Ama sınırsız para harcamak istiyorsanız bir mühendis bulun o sizin adınıza bu parayı harcar.” Biz de tüm imkanlarımızı harcayıp bu işin mühendisliğini derinlemesine öğrenmeyi istedik ve galiba başardık. Uzun ve masraflı bir program sonucu testleri de başarıyla tamamladık. Tabii, böyle bir tekne saatte 400 - 500 litre mazot yakıyor. 200 saat test yapınca harcadığımızı artık siz hesaplayın. Bu arada tekneyi birine satma şansımız oldu. Bu başarımız bizim 31 metrelik bir tekne siparişi almamızı da sağladı. Sonra da bu iş devam etti. Daha sonra Türk Hava Yolları’na girdim, orada Yatırım Planlama Başkanı oldum. Sonra bir özel hava yolu şirketinin kurulmasında çalıştım, ama aklımda hep otomobil, otomobil, otomobil….., Bu benim tutkum. Biliyor musunuz, bugünlerde Onuk Taşıt Sanayii ONUK S56 otomobillerinin seri üretimine başladı bile. Bunu yapamasam çok üzülürdüm. Oğlum Kaan Onuk’la dünyadaki önemli gördüğümüz tüm tasarım bürolarını dolaştık, sonunda Kaan dedi ki: “Bu yat üretiminde çok iş yok, biz askerî tekne üretmeliyiz.” Teknelerde, üst binanın arkasına konan stabilize platform fikri de oğlum Kaan Onuk’a aittir. Doç. Mehmet Ali Baykal çok sevdiğim müthiş bir mühendis. İlk askeri tekne tasarımını “Kıyı Merkezli Harekât” adıyla Kaan ile birlikte ortaya koydular. Bu tasarımı müteakip Kaan ve arkadaşları şu anda bizim bildiğimiz Kaan Sınıfı, MRTP tasarımına girdiler. 1985 yılında çok eski arkadaşım ve şimdiki ortağım Şakir Yılmaztürk bana geldi “Tekne SSG: MRTP Konseptini bize biraz açıklar mısınız? EKBER ONUK: MRTP İngilizce “Multi Role Tactical Platform” teriminin kısaltması, Türkçe’ye “Çok Amaçlı Taktik Platform” olarak çevrilebilir. Bildiğiniz gibi denizlerdeki yeni savaş ortamı kıyısal sular. Kıyı bölgesindeki tehditler mevcut sistem ve kuvvet yapısını güç durumda bırakıyor. Açık deniz gücünün yeteneklerine dayanarak kıyılarınızı kontrol edemezsiniz. Kıyının kontrolü, o amaca yönelmiş özel beceri ve kaynaklarımızı gerektiren bir hedef. 21. Yüzyılda kıyısal suları ve aynı zamanda açık denizlerin kontrolünü elde tutmak isteyen güçlerin platformlarının tasarımı için şu üç ana özellik üzerine odaklanması gerekiyor. Bu üç özellik bizim MRTP Programı’mızın 3S’i: ! Speed (Hız) ! Sea keeping (Denizcilik) ! Stealth (Hayalet özelliği: düşük iz seviyesi) Kısacası, Yonca Onuk olarak, MRTP modeli ile hem kıyılarda hem açık denizlerde görev yapabilecek, üzerinde gelişmiş silah sistemleri olan, denizciliği yüksek hızlı tekneleri öngördük. Bildiğiniz gibi denizlerdeki yeni savaş ortamı kıyısal sular. Kıyı bölgesindeki tehditler mevcut sistem ve kuvvet yapısını güç durumda bırakıyor. Açık deniz gücünün yeteneklerine dayanarak kıyılarınızı kontrol edemezsiniz. Kıyının kontrolü, o amaca yönelmiş özel beceri ve kaynaklarımızı gerektiren bir hedef. 07 Bir Konuk Bir Söyleşi 1986 yılında Şakir’le birlikte ”Yonca Teknik A.Ş. yi kurmuştuk. 1993 yılında oğlum Kaan, bizim adımıza da bir şirket olmasını istedi. Ben de Yonca Teknik’teki hisselerimi Şakir’e devrettim ve Kaan’la birlikte Onuk Taşıt’ı kurduk. Daha sonra Onuk Taşıt ile Yonca Teknik aynı hisselerle ortak oldu. İşte Yonca-Onuk buradan doğdu. 1996’da Kaan’ı bir kazada kaybedince, herşeyin bittiğini ve işe devam etmemeyi düşündüm. Şakir bana çok kızdı, dedi ki: “Bu Kaan’ın projesiydi, nasıl yarıda bırakabilirsin”. Böylece devam ettik. Bildiğiniz gibi daha sonra “Ani Müdahale Botu” işine girdik ve bu günlere geldik. SSG: Oğlunuz Kaan’ın ileri görüşlülüğü sayesinde “Ani Müdahale Botu” işine girdiniz ve bugün geldiğiniz noktaya bakılınca çok da başarı olduğunuz görülüyor. Bu başarının sırrı ne? EKBER ONUK: Her işte belli ölçüde bir şans faktörü var. Biz kendimize bir alan seçtik, yüksek hızlı tekneler…. Bu arada belirtmeliyim ki, Türkiye’de kendi alanında Dünya lideri olduğunu iddia edecek başka hiçbir şirket yok, bir tek biz varız. Yani bugün otomobilde Maybach neyse, Bugatti neyse, hücumbotta da Onuk MRTP aynı şey. Ama bu bir şanstan ileri geldi. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden önce deniz güçleri NATO Donanması ile Sovyetler Donanmasının Norveç Denizinde kapışacağı ve nükleer denizaltıların devreye gireceği bir senaryo etrafında tasarlanmıştı. Ancak, bu küresel çatışma işi Sovyetler Birliği ile beraber bitti, çünkü onların böyle bir beklentisi yok artık. O zaman iş, döndü dolaştı kıyısal sulardaki harekâta geldi. Biz bir anda kendimizi çok ciddi bir talebin oluştuğu bir pazarda teknolojimiz ve bilgi birikimimiz hazır olarak bulduk. Bu da tabii işi katlayarak götürdü. Tabii ilk başta Savunma Sanayii Müsteşarlığı bizim projelerimizde ciddi bir inisiyatif aldı ve “Ani Müdahale Botu Projesi”nde Türk tasarımı bir tekneye şans verdi. Verdiği anda zaten iş kartopu gibi büyüdü. O dönemin Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı Veysel YAYAN’ın o günkü dirayeti, başarılı ama hücumbot olarak kanıtlanmamış bir tasarıma imkân tanıması çok önemliydi. Yani insanlar öyle veya böyle bir şekilde bu işe omuz verdiler. Ama bir yerde bir yerden başlamak lazımdı, SSM bize o gün o şansı sağladı. SSG: Yonca Onuk olarak kendinizi Türkiye gemicilik sanayiinin neresinde görüyorsunuz, Türkiye’nin askeri gemi sanayinde geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? EKBER ONUK: Şu anda biz kendimizi gemicilik sanayiinin tam içinde kabul etmiyoruz, çünkü biz daha küçük altta bir segmentiz. Savunma ağırlıklı gemi üretimi 1994 senesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından ilk defa Milgem (Milli Gemi) Konseptinin ortaya atılmasıyla başladı. O tarihte Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bu işi bilen veya bildiği düşünülen insanları çağırarak böyle bir başlangıç toplantısı yaptı. O iş yavaş yavaş olgunlaştı. Geçen gün yeni inşa ettiğimiz teknelerden biri ile test seyiri yaparken Milgem’in yanından geçtik, hakikaten çok güzel gemi olmuş, gurur duyduk. Milgem’in sonar domunu Onuk – BG olarak biz yaptık, özel bir imalatla. Çok da başarılı oldu. Türkiye gemicilik alanında şu anda ciddi bir güç ve fikir sahibi. Kendi tasarımı askerî tekneleri yapabiliyor. Yeni tip karakol botu bunlardan bir tanesi. Dolayısıyla Türkiye’deki denizcilik sektörü kendi tasarımını üretir noktaya geldi. Şimdi burada önemli bir tespit yapmak lazım. Türkiye dünyadaki büyük askerî güçlerden bir tanesi ve bunun savunma sanayiine sağladığı ciddi bir yerel talep var. Bu yerel talep Türkiye’deki savunma sanayiinin ortaya çıkmasına ve devam etmesine imkân vermiş. Türkiye’nin aksine savunma teknolojisinde güçlü ancak küçük ülkeler (Isveç, Israil vs., gibi) iç pazarlarının darlığı nedeniyle ya yoğun devlet desteğiyle ayakta duran ya da dışsatıma fazlaca bağımlı ve dolayısıyla dünya dengelerinden etkilenen kırılgan denilebilecek sanayilere sahipler. Önceleri Türkiye’deki savunma sanayiinden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ortaya koyduğu ihtiyaçlar çerçevesinde tasarım veya üretim yapmaları istenmiş. Bu, büyük ölçüde teknoloji transferiyle olmuş. Ancak bir teknoloji aldığınızda bunu verenler birtakım “Non Disclosure Agreement” (Gizlilik Anlaşması) ile o alanda kendi teknolojinize, kendi tasarımınıza yönelme ve geliştirme şansınızın önünü kesiyorlar. Gururla belirtmeliyim ki günümüzde Türk savunma sanayii, bu çıkmaz noktadan özgün tasarıma atlamayı becerebilmiş. Türkiye’de şu anda kendi tasarımını yapan birçok savunma şirketi var. TAİ Anka’yı uçurduğunda biz de adeta havalara uçtuk.. Türkiye’nin bundan sonra yapması gereken şey, Milgem gibi, Yeni Tip Karakol Botu gibi, bizim botlarımız gibi botları yaptıklarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarını değil, dünyada olabilecek en uç ihtiyaçları aşabilecek tasarımları geliştirmek ve bunları yapmak. Türkiye’nin yerel pazarı böyle bir sektörü dünya liderliğine soyunduğunda ayakta tutmaya müsaade edecek durumda. Dolayısıyla biz hedeflerimizi yüksek tutmak zorundayız. “Bu bize yeter” lafını bir kenara bırakmak zorundayız. Bu bizim için de önemli: Günün birinde elimizdeki güçlerin Akdeniz’in herhangi bir noktasında veya göreve gittikleri bir yerde yakınımızdaki bizim tehdit diye varsaydığımız küçük ülkeler yerine çok ciddi bir düşmanla o an için karşılaşabileceğini farz etmeliyiz. Bunu anlamamız lazım. Benim bir arkadaşım var, Amerikan 109 uncu piyade alayının başında, Körfez savaşında Kuveyt City’ye Chenowth Fast Attack Vehicle’larla ilk girenlerden Binbaşı Bill Weber, aynı zamanda otomobil yarışçısı. Bill beni 1993 senesinde bir toplantıya götürdü, konu “Special Operations and Low Intensity SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Conflict”. Top Gun filmini de gördüyseniz oradan hatırlarsınız, bir yerde, günün birinde sizin bir geminiz veya bir uçağınız hoşlanmadığınız bir ülkenin gemisi veya uçağıyla veya onların hoşlanmadığı bir bölgede karşılaşabilir. Bu o kadar sıcak bir noktaya gelebilir ki o anda birisi tetiğe dokunabilir. Şimdi biz tasarımcı olarak o tetiğe dokunulduğu anda nitel üstünlüğe sahip aracın bizim askerimizin elinde olmasını istiyoruz. Çünkü Mehmetçik bizce dünyanın en kıymetli şeyi. Biz buna göre tasarım yapıyoruz, Türkiye de savunma sektörünü bu yönde şekillendirmek zorunda. Larry Bird cevap vermiş: “Kesinlikle hayır, biliyorum ki başka bir yerde, başka birisi Larry Bird’ü geçmek için 500’den fazla atış deniyor zaten”. Dolayısıyla bizim bu liderliğimizin bizi aldatmasına imkân vermemek lazım. Biliyoruz ki bir yerde, bir tasarım ofisinde birileri bizden iyi bir şey yapmak için uğraşıyor. Bu çok rekabetçi bir alan… Şimdi, hep otomobile dönüyoruz ama, savunma sektörü ilginç bir yer; Formula 1 seviyesinde teknolojiye sahip. Formula 1’de birinci, ikinci, üçüncü çıkıyor kürsüye, hepsine birer mükâfat veriyorlar. Ama savaş alanında birinci kürsüye çıkıyor, ikinci ve üçüncüyü öldürüyor. Dolayısıyla “ikinci iyi” olma şansı yok, böyle bir ödül de yok. Dolayısıyla bir SAT botunu veya benzer bir botu tasarladığımızda veya bir MRTP 29 bir Europatrol 250 ile karşı karşıya geldiklerinde benimkinin iyi olduğunu bilmek zorundayım. Çünkü o botun içindeki insanlar benim için çok daha kıymetli, ben oraya gitsem o kadar önemli değil. Ben kendi riskimi alabilirim ama, o çocukları riske atma şansına sahip değilim. SSG: İşin sırrı bu diyorsunuz? Dolayısıyla Türkiye’nin artık bundan sonraki teknolojik hedeflerini bu şekilde koyması lazım: Savaş alanında nitel üstünlük. Tabii bu, tasarımı/aracı sizin yetiştirdiğiniz gençler yapmışsa bu herşeyden önemli. Ben otomobil yarışçılığı yaptım, podyuma çıktım, kupa aldım çok keyifli, çok güzel bir şey. Ama sizin yetiştirdiğiniz bir yarışçı, sizin çocuklarınız podyuma çıktığı zaman çok daha büyük bir keyif alıyorsunuz, gurur duyuyorsunuz. SSG: Bahsettiğiniz hususlar sürdürülebilirlik içinde çok önemli, öyle değil mi? EKBER ONUK: Kesinlikle. Biz şu anda bu sektörde dünya lideriyiz. Bazen ben sporculardan çok güzel şeyler öğreniyorum. Boston Celtics’in efsane basketçisi Larry Bird, herhalde NBA tarihinde en fazla üçlük atan kişi. Larry Bird’e bir röportajda bu başarısının sırrını sormuşlar. Larry Bird de demiş ki: “Antrenman saati bittikten sonra iki tane yardımcımla çeşitli yerlerden üç sayı çizgisi gerisinden 500 tane atış yapıyorum”. O zaman gazeteci tekrar sormuş: “Bu çalışmadan sonra rahat bir şekilde tatmin olmuş olarak eve gidiyorsunuz, öyle değil mi?” SSG: Anahtar kelime “Rekabetçilik”. EKBER ONUK: Tabii. Dolayısıyla biz de rakiplerden hızlı öğrenerek bu üstün seviyemizi korumaya çalışmak zorundayız. EKBER ONUK: Başka bir çaresi yok. SSG: Hem sivil hem de askerî alanda tekne üretiyorsunuz. Sürdürülebilirlik açısınından çifte kullanım “dual use” faydalı mı? EKBER ONUK: Sivil alanda pek bir şey üretmek istemiyoruz. Askeri alanda çok ciddi bir talep var. “Dual use” dediniz, biz bunu yapıyoruz, örnek vermek gerekirse Hollandalı bir işadamına MRTP 20’nin su altı formunu kullanarak 60 Knot hızında gidebilen bir yat yaptık adı “Hot Chocolate”. Yat yaptığınız zaman, bir kere teknenin sahibi genelde başarılı bir iş adamı ve çok parası var. Her şeyi bildiğini zannediyor. Geliyor size teknik olarak sizin aklınızın ermediği, yatmadığı bir şeyler söylüyor. Onunla bir savaş veriyorsunuz. Ondan sonra aradan bir süre geçiyor, hanımıyla geliyor, hanımı “Oraya şunu isterim, buraya bunu isterim, tabak, çanak böyle” deyince iki şuttan birini gol yiyorsunuz. En büyük problem bu… Şakir Hot Chocolate’ı bitirirken son iki ay tersanede yattı. “Ben istemiyorum, sen ne yapıyorsan yap” dedim. O çok seviyordu bu işi, bana kızmadı tekneyi bitirdi. Sonunda Hot Chocolate’ı yaptık, verdik, herkes çok mutlu oldu, ama “Dual use” çok akıllı bir şey değil esasında. SSG: Demek ki sizin için öncelikli alan savunma sektörü. EKBER ONUK: Evet, biz Savunma Sanayi Müsteşarlığıyla iyi bir çıraklık dönemi yaşadık, iyi bir eğitim geçirdik. Bu eğitim çok önemli: Hindistan’da şu anda “Oil and Natural Gas Corporation” nın 23 teknelik bir ihalesi var, MTRP 24 ile orada yüksek bir şansımız var. Bu ihalelerde, dünyada tekne üretiminde önde giden firmaların (Örneğin, Norveçliler’in), SSM’nin bize öğrettiği disiplinde teklif vermeye hazır olmadığını açık olarak gördük ve mutlu olduk. “Dual use” dediniz, biz bunu yapıyoruz, örnek vermek gerekirse Hollandalı bir işadamına MRTP 20’nin su altı formunu kullanarak 60 Knot hızında gidebilen bir yat yaptık adı “Hot Chocolate”. SSG: Gerçekten mi?.. EKBER ONUK: Teklife Çağrı Dosyaları konusunda Amerikalıların biraz fazla bürokratik ama iyi bir standardı var “Fast Response Cutter B” ihalesinde bunu gördük. Singapur da bu konuda iyi, ancak diğer ülkeler sanki biraz amatör. Çünkü çok yüksek cirosu olmayan bir alan. Bu konuda SSM’nin bize ciddi katkısı oldu. Çok önemli şeyler öğrendik ve bu sistem içerisinde her ne kadar SSM büyük alıcı, biraz da müşkülpesent de olsa başından neyin ne olduğu iyi tarif edildiği için projenin arkasının selametle gittiğini gördük, yaşadık. Halihazırda, birtakım ticari hizmet tekneleri de yapmaya başladık. Ama şu an askerî pazar bizi ciddi bir şekilde doyurabilecek gibi. Teknelerin boylarını yükseltiyoruz, yeni MRTP 42 bir cep korveti: 57mm programlanabilir mühimmatlı topu taşıyor, arkasında iki tane dörtlü Harpoon Block 2 bataryası var. MRTP 42’de Aselsan’ın AMICOS savaş yönetim sistemini kullanmayı planlıyoruz, botun tasarımında epey ileri noktadayız. Hedefimiz, 45 metrelik bir tekneyle 550/600 tonluk bir hücum-bot/ korvetin performansını, aşağı yukarı üçte bir platform fiyatına yakalayabilmek ve tabii müthiş bir hız/manevra avantajı sağlamak. Üstelik kompozit yapı olduğu için “stealth” olma avantajı da olacak. Bu şekilde çıtayı yükseltiyoruz. Hedefimiz, bu alanda da önümüzdeki birkaç sene içerisinde yüksek süratli hücumbot üreten Alman tersanelerinin önüne geçmek. SSG: Hedeflerinizden bahsettiniz, hedeflerinizi nasıl belirlersiniz? Yonca-Onuk karar alma süreci nasıldır? Biraz anlatır mısınız? 09 Bir Konuk Bir Söyleşi Hedeflerimizi nasıl belirliyoruz. Yonca-Onuk Ortaklığı hedeflerini seçerken aslında birbirine ters düşen iki prensibi uyguluyor: Bunlardan birincisi sanayi devi Dow’un uyguladığı “SMART Goals” (Akıllı hedefler) sistemi: SMART aslında beş kelimenin baş harflerinden oluşuyor. Hedeflerimizin: Specific: Spesifik, açık ve seçik tarif edilmiş Measurable: Ölçülebilir Achievable: Başarılabilir, yapılabilir Relevant: Şirket için anlamı olan Trackable: İzlenebilir olmaları gerekiyor. Yonca Onuk Yönetimi hedef seçerken bu çok temkinli ve akılcı yolu muhakkak uygular. Ancak Yonca-Onuk Ortaklığı bir sanayi devi gibi her şeyi mantıklı yapma lüksüne çoğu zaman sahip değildir. Belli bir hızı, büyümeyi yakalayabilmek için bazen risk almak, ciddi risk almak gerekebilir. İşte bu yüzden tüm SMART hedeflerimizi bir de ünlü yarışçı Mario Andretti’nin “Herşey kontrol altındaysa yeterince hızlı değilsindir” kabulüne göre tekrar gözden geçirir ve risk alırız. koyduğumuz bir prensip var: Dedik ki: Biz ekibimizi çok çalıştıracağız. Bizde işten akşam 18.00’de ayrılmak yok, ben “Kalacağız arkadaş” dediğim zaman, “Sinemaya kız arkadaşımla gideceğim” filan yok, saat 21.00’e kadar, 22.00’ye kadar arkadaşlar orada kalırlar. Ama biz de arabamıza atlayıp gitmeyiz, biz de aynı şekilde onlarla o tempoda çalışırız. Bu arada da tabii önemli olan şey, ekibin motivasyonunu bozmamak için güler yüzü eksik etmemek. Daima ekibin yanında olduğunuzu hissettirmek lazım. verdik. MRTP 33’ler Harpoon Block 2 veya Çin C705 güdümlü mermi taşıyabilecek patentlediğimiz ONUK katlanabilir lançer platformuyla teçhiz edilmiş, güdümlü mermi taşıyan tekneler. Hindistan Savunma Bakanı “Bu botlar bölgedeki dengeyi değiştirdi” diye bir gazeteye beyanatta bulunmuş, o kupür bende var. Biz inanıyoruz ki “Bir grup sırtlan çok güçlü bir aslandan daha etkilidir”. Bir de önemli bir şey, hiç kimseye kin tutmayız, herkese hatasını telafi etme, hatanın ne olduğunu anlama ve bu hatanın tekrarlanmaması için şirkete bunu bir prosedür olarak kazandırma hakkı veriyoruz. Bu, Japon ailesinin, Toyota’nın uyguladığı meşhur “Hansei Prensibi”. Bunu her zaman uyguluyoruz. Başarı için böyle bir çalışma temposu gerekli. Gürcistan’a 1 tane MRTP 33 ve bir adet MRTP 20 sattık. Tabii üzerlerinde Aselsan stabilize taretle. Bu arada Aselsan ekibini epeyce de hırpaladık, çocuklar büyük bir nezaketle ne istersek yaptılar, biz de elimizde stabilize taretle ilgili ne varsa onlarla paylaştık. Sonunda Aselsan STOP ve STAMP stabilize taretlerini yaptı. Artık Yonca Onuk Ortaklığı olarak Aselsan’ın silah ve sistemleri olmadan hiçbir teklif vermiyoruz. Biz Türkiye’nin bize müthiş bir kâr marjı getirmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz, Ayrıca Türkiye’ye bağlı kalmamamız gerektiğinin de Bu arada; Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü’nün talepleri doğrultusunda MRTP 16’yı geliştirdik. MRTP 16’da 2x 1.500 beygirlik SSG: Ekber Bey, konuşmanızın bir bölümünde Hindistan’daki ihaleden bahsettiniz, Dünyanın hangi ülkelerinde ürettiğiniz hücumbotlar görevde? İhracattaki başarınız altında hangi unsurlar yatıyor ? EKBER ONUK: Şuanda Dünyanın altı ülkesinde hücumbotlarımız görevde. Belirtmeliyim ki, Türkiye’deki projeler bizi ayakta tuttu ve bize ciddi bir Ar-Ge imkânı tanıdı. Biz önce eleman alma ve yetiştirme konusunda değişik bir yöntem uyguladık. İTÜ’nün ve Sakarya’nın öğrenci projelerini destekledik ve destekliyoruz. Örneğin; İTÜ’lü öğrencilerle Amerika’daki “Solar Splash” (Güneş enerjili tekne yarışması) yarışmasında bir Dünya ikinciliği ve bir Dünya üçüncülüğü aldık. Bu projelerde çalışan çocukları, tasarım yeteneklerini, el becerilerini, işe asılmalarını gördükten sonra ekibimize dâhil ettik. Bu arkadaşlar bizim için çok önemli bir yüzde oldu. Yani elemanın sizi seçmesi lazım, sadece öz geçmişe bakarak eleman alamazsınız. Dolayısıyla hedeflerinizi paylaşan genç insanlar olunca biz de onların sayesinde yüksek tempoda çalışıyoruz. Sabancı Üniversitesi’nin Rektörü Profesör Nihat Berker benim okul arkadaşım. Nihat iki kere Nobel Fizik Ödülü’ne aday oldu. Onunla birlikte seneler evvel ONUK MRTP33® (Kaan33 Sınıfı) farkına vardık. Bunun için de ihracata yöneldik. Euronaval’a ilk katılan ve uzun süre tek katılan Türk şirketi biz olduk. Euronaval’a altı kere katıldık. Ihracat çalışmalarımız hep öncelikliydi. İlk ihracat projemiz, Pakistan Özel Kuvvetleri’ne iki tane VBSS botu satmak oldu. “VBSS” özel harekâtçıların kullandığı bir harekat tarifi, İngilizce “Visit, Board, Search, and Seize”nın kısaltması, yani özel harekât botu, bir tekneye yanaşıyor, özel harekatçılar tekneye çıkıyor, tekneyi arıyor ve sonunda tekneye el konuluyor. Bu satıştan sonra, Pakistan’la olan ilişkilerimiz daha iyi bir noktaya geldi, onlara iki tane de MRTP 33 motor öngördük, hedefimiz 70 knota ulaşmaktı. Nitekim “Gümrük 413” 70 knota ulaşabildi. Bu proje bize çok önemli bir ihracat imkânı sağladı. Abu Dhabi denizdeki petrol tesislerini korumak için özel bir güç oluşturmaya karar vermiş. Kuvvetin adı da “Critical National Infrastructure Authority –CNIA”. Petrol Abu Dabi’nin en büyük gelir kaynağı ve üretimi korumak hayati önem taşıyor. Dünyanın bir çok ülkesini gezmişler, hedefleri 60-65 knot gidebilen, silah taşıyabilen, iyi denizciliği olan bir platform. Türkiye’ye geldiler, Gümrük 413’ü test ettiler, “Tamam arkadaş, biz bu botu alıyoruz” dediler, hiç ihalesiz. Abu Dhabi ile 34 SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ SSG: Evet, doğru. ONUK MRTP 16® botluk bir kontrat imzaladık. Halihazırda 8 bot orada görevde ve üretim devam ediyor. Bu botların üzerinde Aselsan’ın stabilize taretleri var. ASELSAN’ın ilk 7 bottaki tareti normal 12,7mm idi, diğerlerinde gelişmiş STAMP’lar. Buradaki silah General Dynamics’in GAU 19’u. Dakikada 1.200 mermi atıyor, GAU 19 3 namlulu bir 12,7. Korkunç bir tahrip gücü var, dünyada birçok stabilize taret üreten şirket var, hiçbirisi bu GAU 19’u zapt edememiş, ama ASELSAN bunu becerdi. Ve bunun sonucu olarak Aselsan, Birleşik Arap Emirlikleri ile 125 milyon euroluk bir kontrat imzaladı. Bizim bütün botlarımıza bunları verecekler, ayrıca CNIA’nın diğer botları da ASELSAN taretleri ile teçhiz edilecek. SSG: Aslında söylediklerinizden çok değerli ve güzel bir şey çıkıyor. Sürdürülebilirlik tek başına olmuyor, dayanışma da önemli… Başka bir firmayı da yanınızda taşıyarak, onun da ayakta durmasına fayda sağlamış oluyorsunuz. EKBER ONUK: Bizim elimizde ASELSAN gibi 1.600 tane Ar-Ge mühendisi yok. ASELSAN’daki bu potansiyeli kullanmak gerekiyor. Ben Ekber Amca olarak bağırıp çağırınca bana “Evet” diyorlar, saygı gösteriyorlar, ben de onlara bir şeyler yaptırtabiliyorum. Sonunda ASELSAN bana dünyadaki diğer üreticilerin elindekinden daha iyi sistemler verebiliyor. Ben bu sistemleri botumun üzerine koyup daha iyi bir çözüm, yani diğerlerine nitel bir üstünlük sağlayacak ekipmanı verebiliyorum. Bu, ASELSAN’la yaptığımız sinerjinin bir parçası. Şimdi ROKETSAN’ı da bu işbirliğine dahil etmek istiyoruz, örneğin UMTAS (Uzun Menzilli Tanksavar) neden MRTP 16’lerde kullanılmasın? Şöyle söyleyeyim: Ekber Amca olmak bir yerde çok avantajlı. İnsanlar ben bağırıp çağırınca bunun kişisel olmadığını biliyorlar, hedefleri biliyorlar, benim tasarım yapabilen Türk savunma şirketlerini ne kadar öne çıkardığımı biliyorlar. Onun için, kızmadan çalışıyorlar. ASELSAN bana dünyadaki diğer üreticilerin elindekinden daha iyi sistemler verebiliyor. Ben bu sistemleri botumun üzerine koyup daha iyi bir çözüm, yani diğerlerine nitel bir üstünlük sağlayacak ekipmanı verebiliyorum. Bu, ASELSAN’la yaptığımız sinerjinin bir parçası. SSG: Tabii, bu millî duygulara sahip olmanın bir sonucu. Hani tabii ki ticari hesaplar, şunlar, bunlar muhakkak olacak ama, teknelerinize çok daha kabul görmüş, hiçbir risk taşımayan başka bir silah sistemi de koyabilirdiniz. Burada millî düşünce çok önemli. EKBER ONUK: Bak, buradaki arkadaşlarımızın belki bir kısmı, belki sizler ASELSAN’daki tanıdığım çocukların önemli bir kısmı, batının iddialı okullarında lisans, yüksek lisans, doktora yaptı. Hiçbirimiz sınıfın sonuncusu değildik. Genelde Türk öğrenciler, yurtdışında çok başarılı. EKBER ONUK: Dolayısıyla o sınıfta benim altımda olan bir İtalyan mühendisin veya bir Fransız, İngiliz mühendisin benden iyi tasarım yapacağını niçin kabul edeyim ki, böyle bir şey yok ortada. Bize sadece hedef göstermek gerekiyor. Türk insanına bir hedef verildiğinde yapamayacağı hiçbir şey yok. Aselsan benim onlara verdiğim hedefleri benimsiyor çünkü biz ASELSAN’ın bir ölçüde pazarlaması gibi çalışıyoruz. Bu insanlar bize ciddi bir tolerans gösteriyor, çizmeyi aşsak bile yaptığımız işlerde arkamızda duruyorlar. Ama dediğim gibi Aselsan’ın elinde 1.600 tane mühendis var, neler yapabileceklerini anladılar, benim onlara gösterdiğim hedeflerden sonuç çıktığını gördüler.. Bizle beraber yaşadıkları en büyük ihracat kontratını yakaladılar. Abu Dabi kontratı... Bunun arkası da gelecek, çok daha büyük işler bizi bekliyor. SSG: Başarılarınızdan dolayı sizi kutluyoruz. Buraya gelmek kolay bir şey değil biliyorsunuz. Özellikle başarılarınıza diğer Türk Firmalarını da eklemeniz bizi çok etkiledi. EKBER ONUK: Bendeki ekip işin anahtarı: Murahhas Azamız Mehmet Ali Güler Amiral ile neredeyse on altı senedir birlikte çalışıyoruz. Genel müdürümüz Tayfun Tansan amiral var, 2 yıldır bizimle. Dr Özbaykal, Orhan Albay, hepsi, hâlâ kendilerini üniformalı zannediyorlar. Dolayısıyla herhangi bir proje masaya geldiğinde, biz de aynı şekilde düşünüyoruz ama benim ekibimden hiç kimse Türkiye’nin çıkarları aleyhine bir şey düşünebilecek durumda değil, zaten öyle şartlanmışlar. Yani bizim firkateynimize bir güdümlü mermi isabet ettiğinde niçin biz de kilitlenip oraya bir tane atamadık diye birlikte düşünüp hırslanıyoruz hâlâ. Bunları düşünüp de bir insanın sinirlenmemesine imkân yok. Yani benim büyük dedem Mareşal Kurt İsmail Paşa Ruslara karşı savaş kazanmış. Dedem İzmir’e ilk giren Süvari Alayının Komutanı. Anneannemin babası Ertuğrul Firkateyninden kurtulmuş tek subay. Daha sonra Bahriye İmalat Reisi olmuş. Hep onların hikayelerini dinledik çocukluğumuzda. Dolayısıyla başka bir yere bakmamız mümkün değil ve işin iyi tarafı şu ki yetiştirdiğimiz çocuklar bizden daha hırslılar: Benim ekibimde Kaan’ın 6 tane arkadaşı var. Bu çocuklar on bir-on iki yaşından beri, ben otomobil yarışçılığı yaptığım ve işim onlara eğlenceli geldiğinden hep bizim evdeydiler. Ben bunların hepsini eğite eğite bir noktaya getirdim ve 1997 senesinde Kaan’dan sonra 6 11 Bir Konuk Bir Söyleşi Gelelim Savunma Sanayii Sektörüne, sektöre genel olarak bakarsak, başlangıçta Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olan planlar, artık dışsatıma ağırlık verme eğiliminde: Bunu yeni SSM TÇD’lerinde (Teklife Çağrı Dosyalarında) dışsatım talebi olarak görüyoruz. Türk savunma sanayiinin başarısı büyük ölçüde geleceği nasıl planlayacağına bağlı. Değişen hedefleri özetlersek: ONUK MRTP42® Fast Attack / Missile Craft tane yirmi üç yaşında sıfır tecrübeli çocukla başladık bu işe. İşte asıl başarı bu: Onları siz yetiştiriyorsunuz ve onlar müthiş şeyler yapıyor. Yonca Onuk olarak şirketimize çok tecrübeli eleman almıyoruz, bizdekiler hep okuldan yeni çıkan gençler ve bizim gibi yoğurt yiyen adamlar. Başka türlüsünü zaten bünye kabul etmez. Onun ötesinde, Malezya’da birtakım çalışmalarımız var. Orada Türkiyedeki MKE gibi devlete ait, “Boustead Heavy Industries” ile birlikte ortak bir şirket kurduk. Adı “BYO Marine” (Boustead Yonca-Onuk Marine), bu şirket Malaysian Maritime Enforcement Agency yani Malezya Sahil Güvenlik Komutanlığı ile bir sözleşme imzaladı. Malezya için 10 adet MRTP 16 üretiyoruz. Hedefimiz Malezya’da MRTP 20, MRTP 24, MRTP 34 ve MRTP 42’yi de üretmek. Maleyza’dan bütün Asya Pasifik piyasasını beslemek istiyoruz. Ayrıca, Mısır Deniz Kuvvetleri bize 6 tane MRTP 20 sipariş verdi. Onların üzerinde de Aselsan Advanced STAMP’lar olacak. Mısır için üretilen ilk bot kalıptan çıktı, ikinci bot da onun arkasından geliyor. Şu anda Yonca Onuk olarak senede 3 tane MRTP 33/34, senede 6 tane MRTP 24, senede 10/12 tane MRTP 20 ve 16 tane MRTP 16 üretebilecek kapasitedeyiz. Ümit ediyoruz ki, önümüzdeki günlerde bu kapasiteyi dolduracağız. SSG: Bitirirken Yonca Onuk olarak bundan sonraki hedefleriniz ne? Ve sizce Savunma Sanayiinin hedefleri ne olmalı? EKBER ONUK: Yonca ONUK olarak uzmanlık gerektiren kompozit alanlarında da ciddi çalışmalar yapmak istiyoruz. Örneğin, ONUK – BG olarak MILGEM Korvetleri ve Engin Sınıfı Mayın Avlama Gemileri için sonar domu tasarladık ve ürettik, ürettiğimiz sonar dom Engin Sınıfı gemilerin, orijinal sonar domundan çok daha ötede bir performansa sahip. Diğer hedefimiz, kompozit teknolojisini MRTP 42 gibi, 45 metre veya daha ötesine taşımak. Daha önce de bahsettiğim gibi bu konuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çevremizde olan biteni dikkate aldığımızda kuvvetlerimizin eskiden hesaba kattığımız sınırlı güçteki tehditlerle değil, olabilecek en güçlü düşmanla karşı karşıya gelmesinin büyük bir olasılık olduğunu görürüz. Bu da Türk savunma sanayiinin çıtayı çok yükseltmeye ve öne geçmek için kendi teknolojisini yaratmaya mecbur olması demektir. Dünyada üretildiği veya üretileceği bilinen ürünlerden daha iyi olmayı hedefleyen (ve bunu sağlayabilen) ürünlerle, fiyat olarak da doğru konumlandıklarında, dış pazarlarda rekabetçi olunacağı açıktır. Ayrıca dünyada oluşan fırsat ve talepleri önceden algılayarak istenen ürünleri rakiplerden önce hazır etmenin veya özgün çözümler yaratabilmenin savunma sanayimizin esas hedeflerinden biri olması gerekiyor. Yine bir büyük basketbolcu Michael Jordan’ın NBA Hall of Fame’e kabul edildiği gün söylediği gibi “sınırlar da korkular gibi kendi yarattığımız bir yanıltı” (“Limits like fears are just an illusion”) olduğunu biliyoruz. Kendimize sınır koymaktan kesinlikle vazgeçmeliyiz, biz takımımızı bu inanç etrafında odaklıyoruz ve başardıklarını da keyifle görüyoruz. Bana bu içten düşüncelerimi ifade etme şansını verdiğiniz için teşekkür ederim. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Geri Dönüşü Olmayan Yol... Savunma Sanayii Neden Önemlidir? Berlin duvarının yıkılması, Doğu-Batı Bloku arasındaki denge ile tehdit algılamaların değişmesi ve hemen ardından 11 Eylül olayı şunu gösterdi ki; dünyada savunma ve güvenlik tarifleri ve referansları değişse de savunma ve güvelik konularının önemi ve etkisi, uluslararası ilişkilerin şekillendirilmesi özellikle de bölgesel ve küresel dengeler noktasında artarak devam ettirecektir. Son dönemde Kuzey Afrika’da başlayıp Ortadoğu’yu etkisi altına almaya başlayan değişim rüzgarları da değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Jeopolitik resme bakıldığında gerek soğuk savaş döneminde, gerek 11 Eylül sürecinde gerekse son dönemdeki gelişmelerde Türkiye, bütün süreçlerin ve gelişmelerin merkez ekseninde konumlanmak zorunda kalmıştır. Son dönemde uygulanan bölgesel ve küresel dış politika, Türkiye’nin sağlam bir savunma yapılanması içinde olması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu savunma yapılanmasının elbette en önemli unsuru güçlü bir Silahlı Kuvvetler olmakla birlikte, bunun tamamlayıcı unsuru da teknoloji üreten bir savunma sanayiidir. Bu çerçeveden bakıldığında savunma sanayii her zaman stratejik bir unsur olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bundan dolayı da savunma sanayiinin teknoloji üreten ve bunu geliştirebilen bir tabanda yapılanmasına dair strateji ve politikaların uygulanması ülkemizin bekası açısından vazgeçilmez bir gerekliliktir. Bütün bunların yanında savunma sanayiinin yarattığı ekonomik değer, kalifiye istihdama katkısı, bilim ve eğitim dünyasındaki pozitif etkileri de göz önüne alındığında önemi iç kamuoyu açısından da anlaşılır olmaktadır. Nasıl Başladık? Elbette savunma sanayiindeki ilk yapılanmalar olarak 1970’li yıllardaki girişimler akıllara gelmektedir. Bunun devamında, 1985 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın kurulması ve ardından başlatılan büyük çaplı modernizasyon projeleri ile ortaya çıkan kurgu ilk başlangıç olarak kabul edilse dahi, bu yapı 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren çeşitli iç ve dış sebeplerden dolayı ivmesini kaybetmiştir. Bugün içinde bulunduğumuz sürecin başlangıcını ise Mayıs 2004 Savunma Sanayii İcra Komitesi Toplantısı olarak almak herhalde doğru bir seçim olur. Bu toplantıda, uzun yıllar boyunca farklı model denemeleriyle sürdürülen ancak istenilen sonuçlar alınamamış olan İnsansız Hava Araçları, ATAK Helikopteri ve Tank Projelerinde hazır alım/ lisans altında üretime dayalı modeller iptal edilerek, yurtiçi çözümler üretmeye imkan verecek kararlar alınmıştır. Alınan bu kritik kararlar yeni stratejinin de ilk çerçeve ve şablonunu hem yurtiçi hem de yurtdışı paydaşlar için ortaya koymuş; devamındaki birçok farklı projede aynı strateji uygulamaya konulmuştur. T-129 (ATAK) 13 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Bu sürece rakamlar noktasından baktığımızda resim daha net ortaya çıkmaktadır. 2004 yılında 1.3 Milyar $ olan savunma sanayii cirosu 2010 yılında 2.7 Milyar $’a; 196 Milyon $ olan ihracat 853 Milyon $’a; %25 olan TSK ihtiyaçlarının yurtiçinden kaşılanma oranı ise %52’ye yükselmiştir. Bununla beraber sektördeki istihdam ve Ar-Ge harcamaları gibi diğer faktörlerde de benzeri bir artış eğilimi gözlenmiştir. Bu rakamlara bakıldığında sektörde topyekun bir gelişme olduğunu söylemek mümkündür. Nasıl Gelişti? ATAK, İHA ve TANK Projelerinin devamında gelen birçok projede benzer yaklaşım uygulamaya konulurken, bu stratejiyi daha kalıcı hale getirmek ve sektörün tüm paydaşlarıyla yön birliğini temin etmek üzere 2005 yılında 2007-2011 yıllarını kapsayacak “Stratejik Plan” hazırlık çalışmaları başlatılmış ve sonucunda 4 Stratejik Amaç etrafında şekillenen bir plan ortaya konmuştur: 1. Tedarik Sürecinin Etkinleştirilmesi 2. Özgün Çözüm Üreten Sanayi 3. Uluslar Arası İşbirliğinin Geliştirilmesi 4. Kurumsal Yapının Etkinleştirilmesi Söz konusu bu plan çerçevesinde ortaya konan Performans Programı, Yıllık Faaliyet Raporu, Uygulama Stratejileri ve Gerçekleşmeleri, Savunma Sanayii Sektörel Strateji Dokümanı, İhracat Stratejisi, Teknoloji Yönetim Stratejisi dokümanlarına ve yıl sonu gerçekleşmelerine bakıldığında ortaya konan hedeflere büyük oranda erişildiği görülmektedir. 2011 yılı sonunda tamamlanacak olan birinci Stratejik Planın yerini alacak olan “2012-2016 Stratejik Planı” çalışmaları iki yıllık bir hazırlık sürecinden sonra nihayetlenmiştir. Birinci planlama döneminden elde edilen tecrübeler, yurtiçi ve yurtdışı savunma sektöründeki gelişmeler, çok geniş bir paydaş kitlesi ile yapılan mülakatlar çerçevesinde olgunlaştırılan “2012-2016 Stratejik Planı” yine 4 Stratejik Amaç etrafında şekillenmiştir. 1. Sürdürülebilir & Rekabetçi Sanayi 2. Savunma & Güvenlik Teknolojilerinde Yetkinlik PARS 8x8 3. Program Yönetiminde Olgunluk 4. Değer Yaratan, Değer Gören Çalışanlar Yakın bir zamanda kamuoyu ile paylaşılacak olan yeni planda asıl kurgu “Sürdürülebilirlik” ve bunun en önemli iki unsuru olan “Sanayi Derinliği” ve “Teknolojik Yetkinlik” çerçevesinde yapılmıştır. Diğer önemli konu olan Program Yönetimi yaklaşımı da ayrıca ele alınmış olup, bugün gelinen noktadan 2020’li yıllara daha sağlıklı ve gelişerek gitmek için yapılması gerekenler ve uygulanması gereken politikalar ortaya konumuştur. Bugün Neredeyiz? 2011 yılı sonunda tamamlanacak olan birinci Stratejik Planda ortaya konan hedeflerin büyük ölçüde karşılanmasının yanında, 2004 yılından sonra projelendirilen birçok ihtiyaçta da önemli kilometre taşları geçilmiştir. Savunma sektörünün ciro, istihdam, ihracat, Ar-Ge rakamlarındaki iyileşmeler ve Stratejik Plan Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü hedefleri temelinde elde edilen başarıların görsel hale geldiği; diğer bir deyişle ete kemiğe büründüğü yer 10-13 Mayıs 2011 tarihlerinde İstanbul’da yapılan İDEF Fuarı olmuştur. Bugüne kadar kağıt üzerinde anlatılan ya da laboratuvar ortamlarında ortaya konabilen birçok projede, önemli süreçlerden geçildiği hatta yerli yabancı kullanıcılara teslimatlar yapıldığı görülmüştür: ! Kara Sistemlerinde; Mayına Karşı Korumalı Araç (Kirpi), Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü, 6x6 ve 8x8 araçlar, ALTAY Tankı, ! Deniz Sistemlerinde; MİLGEM, Süratli Çıkarma Gemisi, Yeni Tip Karakol Botu, Sahil Güvenlik Arama Kurtarma Gemisi, Sahil Güvenlik Botları, ! Hava Sistemlerinde; ANKA İnsansız Hava Aracı, Taktik İnsanız Hava Araçları, ATAK Helikopteri, C-130 Nakliye Uçağı Modernizasyonu, T-38 Uçakları Modernizasyonu, İnsansız Helikopterler, Hürkuş Eğitim Uçağı, ! Roket-Füze Sistemlerinde; UMTAS, OMTAS, CİRİT, HGK ve diğerleri, ! Elektronik ve Haberleşmede; Hedefleme Podları, Simülatörler, Tank ve Gemi Komuta Kontrol Sistemleri, Elektronik Harp Sistemleri, Radar Sistemleri ve diğer birçok alt sistemler, ANKA (İnsansız Hava Aracı) Türk Savunma Sanayinin ulaştığı noktayı göstermesi açısından son derece önemlidir. Diğer önemli nokta ise sadece bilinen büyük SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ oyuncuların değil, yan sanayi ya da KOBİ olarak sınıflandırabileceğimiz birçok irili ufaklı firmanın da ortaya ana sistemleri destekleyen veya bütünleyen ürünler ortaya koyması olmuştur. 2004-2010 yılları arasında savunma sanayimizdeki büyüme rakamları dünya ile karşılaştırıldığında, daha iyi bir performans sergilenmiştir. Bununla birlikte, bu büyüme kendi içinde analiz edildiğinde; TAI ve ASELSAN başta olmak üzere, Ana Yüklenici olarak nitelendirdiğimiz firmalardaki büyümenin ön plana çıktığını görmekteyiz. Birikmiş proje stokunun eritilmesi ve bunların yerli sanayiye aktarılması sürecinde, büyük firmalarımız üzerindeki proje yükünün ve dolayısıyla ciroların artması doğal bir sonuç olmuştur. Yukarıda bahsedilen projelere ve bu projelerde gelinen aşamalara bakıldığında, sanayimizin başarısından bahsetmek doğru olacaktır. Devlet tarafı olarak, projelerin planlanması ve bunların yurtiçinde yapılabilirliğine bakarak bazen de riskler alarak- irade ortaya koyulması elbette önemli olmakla birlikte, bu projelerin teknolojinin en uç noktalarında gereksinimler çerçevesinde sanayimiz tarafından hayata geçirilmiş olması yadsınamaz bir başarıdır. Yaşanılan bu süreçte, özellikle ana yüklenici firmalarımız bazen ilk defa tecrübe ettikleri projeleri, genç ve dinamik kadrolarla hayata geçirmeye çalışmışlar ve kendi içlerinde mühendislik süreçlerini olgunlaştırmışlardır. Kısaca bu dönemi, tedarik süreçlerinde yaşanan olgunlaşmanın yanı sıra sanayinin kendi içindeki süreçlerini, özellikle tasarım ve test süreçlerini, olgunlaştırması olarak nitelemek doğru bir tanımlama olabilir. Nasıl bir savunma sanayi istiyoruz? Bugün gelinen nokta itibarıyla, objektif veriler ve net çıktılar üzerinden bakıldığında sanayimizin doğru yolda olduğunu söylemek mümkündür. Tedarik süreç ve kurumlarında ihtiyaç duyulan yeniden yapılanmaya paralel olarak sanayide de bazı düzenlemeler yapılma ihtiyacı olduğu görülmektedir. Bununla birlikte sanayimizin teknoloji üretebilme ve çok eksenli proje uygulama ve yönetme kapasitesi gün geçtikçe gelişmektedir. 2004 yılından bugüne kadar geçen dönemde firmalarımız kendi içlerindeki mühendislik, tasarım ile test süreçlerinin olgunlaştırılma çalışmaları ve teknolojik zorluklarla uğraşmak zorunda kalmışlardır. Bununla birlikte sanayileşmenin en önemli unsuru olan sanayi derinliği noktasında istenilen seviyeye gelinememiştir. Yukarıda izah edildiği gibi teknolojik zorluklar ve süreçlerin olgunlaştırılması için ortaya konan gayretler ve projelerin zorlayıcı takvimleri nedeniyle sanayi derinliği noktasında istenilen seviyeye gelinememesini belki de normal karşılamak gereklidir. Açıkca ifade etmek gerekirse bu dönemde, 2009 yılında uygulanmaya başlanan %20 KOBİ iş payı zorunluluğu düzenlemesi dışında ortaya bu kadar net politika konmamıştı. TSK ihtiyaçlarının yurtiçinden karşılanma oranının 2010 yılında ulaşılması hedeflenen %50’nin de üzerine çıkması elbette çok önemli bir başarı. Bugünkü savunma sanayii sektör resmine bakıldığında, dünyanın en büyük 100 savunma şirketi içinde 2 firması olan, dünyaya sistem ihracatı yapan ve yapılanması devam eden ancak 2. ve 3. katmanlarda firmaları istenilen düzeyde henüz oluşmamış bir tablo görmekteyiz. Bundan sonrasında görmek istediğimiz sanayi resmi, ölçek olarak en az 5-6 firması ilk 100 şirket içinde olan ve en önemlisi sanayi derinliği noktasında ana yüklenicilere entegre olmuş 2. 3. seviye firmaları ve KOBİ’leri olan bir sanayi. Bundan sonrası… Hedeflenen çıktıların gözle görülür bir hal aldığı geride bıraktığımız 2004-2010 döneminin devamına, yani bu sürecin ikinci aşamasına 2011-2015 yılları olarak bakabiliriz. Bu yeni dönemin gündemini halihazırda teslimatları yapılmış sistemlerin desteklenme çalışmaları, paralelinde diğer ana projelerin testlerinin tamamlanması ve teslimatları işgal edecektir. Diğer taraftan sanayimize büyük ölçüde istihdam ve ciro getirecek olan Genel Maksat Helikopteri, ATAK Helikopteri, Müşterek Taarruz Uçağı, Milgem ve İHA Projelerinde üretim faaliyetlerinin yoğunlaşmaya başlaması beklenmektedir. TURNA G004 ANKA (İnsansız Hava Aracı) Müsteşarlık olarak bundan sonraki dönemin en önemli unsuru elbette projelerin başarıyla hayata geçmesi olacaktır; ancak sanayi derinliği ve teknolojik derinlik yaratılmasını da bunun kadar önemli belki de daha önemli görmekteyiz. Mevcut duruma baktığımızda bazı projelerde sonuçların alındığı ve bundan sonrasında da hala ciddi zorluklar olmasına rağmen diğer projelerde de başarıya ulaşılacağı ve bu sistemlerin TSK ile dost ve müttefik ülke envanterlerinde hizmet vereceği görülmektedir. Bundan sonraki süreçte başarının ölçütü tesis edilen altyapının sürdürülebilmesi olacaktır. Sürdürülebilirlik savunma sanayiinde bundan sonraki süreçte en önemli konu başlığı olacak ve bu alanda yapılması gerekenler etraflıca tartışılarak politikalar üretilmeye ve uygulanmaya çalışılacaktır. Burada sürdürülebilirlik konusunu açmadan önce gelinen durumu “geri dönüşü olmayan yol…” olarak tarif etmek doğru olur diye değerlendiriyorum. Bundan sonra görmek istediğimiz sanayi resmi, ölçek olarak en az 5-6 firması ilk 100 şirket içinde olan ve en önemlisi sanayi derinliği noktasında ana yüklenicilere entegre olmuş 2. 3. seviye firmaları ve KOBİ’leri olan bir sanayi. Şu anda Müsteşarlığımızın yaklaşık 270 proje ve 25 Milyar dolarlık bir proje portföyü var ve halen çalışmaları devam eden projelere baktığımızda bu rakamın kısa sürede 50 Milyar Dolara yükseleceği ve bunların içinde yurtiçi çözümlerin ağırlığının artacağı öngörülmektedir. Şu anda çalışmaları devam eden Muharip Uçak, Hafif Sınıf Helikopter, TF- 2000 Fırkateyn, Uydu ve diğer birçok projeyle bakıldığında 2020 yılına giden yolda artık geri dönülemez bir noktada olduğumuz değerlendirilmektedir. Bundan sonraki süreci planlarken her detayın derinlemesine çalışılması ve sürdürülebilirlik unsurunun gereklerinin yapısal unsurlarla birlikte, bütün yönleriyle, hayata geçirilmesi gerekmektedir. 15 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Sürdürülebilirlik… 2. Teknolojik Yetkinlik 1. Sanayide Derinlik Sürdürülebilirliğin diğer önemli unsurlarından birisi de “Teknolojik Yetkinlik” yani teknolojiye sahip olmak ve elbette teknoloji süreçlerini yönetebilmektir. Bugün gelinen noktada ortaya konan ana sistemleri destekleyen alt sistemler ve hatta komponent tasarımlarında malzeme ve fizik seviyesinde araştırma ve geliştirmeler, sanayimiz, araştırma kurumları ve üniversitelerimiz tarafından uygulanmaktadır. Burada elbette en önemli husus savunma sanayi özelinde başlatılan ve yürütülen projelerde ihtiyaç duyulan insan ve teçhizat altyapısının ülke genelinde hazır olması ve planlanmasıdır. Bu itibarla sadece savunma odaklı kaynaklar ile bu süreçleri planlamak ve uygulamak son derece zordur. İhtiyaç duyulan bu unsurlar göz önüne alındığında ülke dinamiklerinin bütün unsurlarıyla harekete geçirilmesi gerekmektedir. İhracat ve sanayi derinliğinin en önemli unsuru olan derinlemesine teknolojik yetkinlik noktasında son dönemde ortak anlayışların oluşmaya başlaması önemlidir. Buradaki en önemli konu özellikle TÜBİTAK Enstitüleri, üniversitelerimiz ve sanayimiz arasındaki rol paylaşımının sağlıklı bir zemine oturtulması ve ürün-teknoloji eksenindeki sorumlulukların ve işlerin sağlıklı paylaşılması olacaktır. Bugüne kadarki süreçte bu ilişkiler açısından başarılı ve başarısız örneklerin varlığı sayesinde, bundan sonrasında nasıl bir yol izlenmesi gerektiği noktasında bir düzlem ortaya çıkmış gibi görünmektedir. Bununla birlikte bu oyuncuların kendi iç kültürel dönüşümlerini sağlıklı bir şekilde tamamlaması ve bundan sonraki sürece daha sağlıklı katkı yapmaları gerekmektedir. Sanayi derinliği sürdürülebilirlik açısından en önemli unsurlardan belki de birincisidir. Bugünkü savunma sanayinin yapısına bakıldığında genel anlamda bir gelişme olduğu yan sanayi ve KOBİ’lerin savunma sanayiine olan ilgisinin gün geçtikçe arttığı görülmektedir. Bu kapsamda kümelenme çalışmalarının hızlandığı Ankara’da başlayan bu faaliyetlerin İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere yapısallaşarak devam ettiği görülmektedir. 2004 yılından bugüne kadar gelen dönemde sanayi derinliği noktasında samimi gayretler olmasına rağmen istenilen düzeye gelinemediğini; Müsteşarlığımızın bu husustaki en önemli uygulamayı 2009 yılında hayata geçirdiğini ifade etmiştik. Devamındaki en önemli gelişme 2011 Nisan ayı içinde güncellenerek yayımlanan “Sanayi Katılımı ve Offset (SK/O) Yönergesi”nde yapılan önemli değişiklikler olmuştur. SK/O tabanı %50’den %70’e, yan sanayi ve KOBİ payı da asgari %30’a yükseltilmiş ve ciddi cezai müeyyideler getirilmiştir. Elbette buradaki beklenti sanayileşmede derinliğin sağlanabilmesidir. Bu sürecin çok zorlu olacağı ve özellikle ana yüklenici firmalarımızda her seviyede bir kültürel değişimin olması gerektiği bir gerçektir. Burada önemli nokta, ana yüklenicilerde tasarım ve üretim süreçlerinin yönetimindeki etkinliğin artırılması ve bunun diğer alt yüklenicileri yönetecek yetkinliğe getirilmesi ve en önemlisi de bunun ana firmalarımız için sağlıklı büyümenin bir gereği olduğunun anlaşılmasıdır. Yan sanayi ve KOBİ’lerimiz için de en öncelikle bilinmesi gereken; savunma sanayiinin çok özel bir alan olduğu ve burada kalıcı olmanın kaliteli ve rekabetçi olmaktan geçtiğidir. Ana yüklenici firmalarımız ve yan sanayinin birbirlerine karşı yaşadıkları güncel sorunları çözecek sihirli formül ise “Stratejik İşbirlikleri”dir. Neyi, ne zaman, nasıl, kaça istediğini bilen bir ana yüklenici ve bütün bunlara yerinde çözümler üreten, önündeki en az 2-3 yılını görebilen bir yan sanayi bu sanayileşme sürecinin en önemli anahtarı olacaktır. Ayrıca sanayileşme noktasında, kalifikasyonun finansal unsurlar ile desteklenmesi de önümüzdeki dönemin önemli bir konusu olacaktır. Bununla birlikte Mülkiyet Hakları, yan sanayi ile yapılacak sözleşmelerde orantısal yansımalar olması, ödemeler gibi esası ve devamlılığı doğrudan etkileyen konularda da yeni uygulamaların ortaya konması gerekecektir. 3 .Tedarikte Yeniden Yapılanma Savunma sanayii tek müşterisi olan bir sektör olması nedeniyle kendine özgü kuralları olan ve olması gereken bir sistemdir. Bu kurallar doğru bir şekilde planlandığı ve uygulandığı takdirde tek müşterili olmak avantajlı bir durum olarak da ortaya çıkabilir ve çıkmaktadır. Bu noktadan bakıldığında uygulamada bunun vücut bulduğu yer tedarik süreçleridir. Tedarik süreçleri en geniş anlamıyla; ihtiyacın belirlenmesi, bütçelenmesi, ihale, projenin yürütülmesi, envantere alınması ve lojistik destek olarak sınıflandırılabilir. Bu itibarla, süreçlerin sağlıklı ve tek elden yönetilmesi son derece önem arz etmektedir. Mevcut sistemimizde hala iyileştirilmesi ve yapısal olarak düzeltilmesi gereken hususların olduğu bir gerçektir. Savunma sanayimizin her anlamda lig atlamaya çalıştığı günümüzde bu yapısal dönüşümlerin hayata geçirilmesindeki UMTAS ???????? OMTAS gecikmelerin, bugün ya da yarın sistem üzerinde ciddi etkiler yaratacağı; mevcut risklerin ileride vücut bulmasına neden olabileceği aşikardır. Bu noktadan bakıldığında teknoloji yönetimi ve Ar-Ge planlamaları da dahil, ihtiyaç belirleme ve proje yönetiminde ortak bir anlayışın, daha iç içe geçmiş süreçler zincirinde uygulanabileceği yapısal dönüşümlere ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın şekli ve tarifi aynı ligde oynamayı planladığımız ülkelerin uygulamalarının analizi ve bizim kültürümüze adaptasyonu ile ortaya çıkarılabilir. 4. İhracat “Savunma sanayii neden önemlidir?” sorusuna cevap ararken ortaya koyduğumuz gibi etkin ve güçlü bir savunma sanayii önemli bir dış politika unsurudur. Dost ve müttefik ülkeler ile ilişkilerin sürdürülmesi, şekillenmesi ve karşılıklı bağımlılık yaratılmasında savunma sanayii her dönemde önemini korumuştur. Savunma ihracatında elbette en önemli unsur aktif dış politika uygulanması, ülke adının SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ marka olması ve işin özünde satacak bir ürününüz olmasıdır. Son döneme bakıldığında, bahse konu tüm unsurların gelişmeye başlamasına paralel olarak sistem ihracatında da artış görülmeye başlanmış; hatta test aşamasında olan sistemlere dahi ciddi talepler gelmeye başlamıştır. Savunma ihracatının ekonomik olarak pazarı büyütmesi ve firmalar açısından bir yaşam döngüsü yaratması kritik olmakla birlikte, ihraç edilen sistemlerin desteklenebilmesi ve sürdürülebilmesi açısından da teknolojik yetkinliğin belirli bir noktaya gelmesi son derece önemlidir. Sanayi derinliği ve teknolojik yetkinlik sayesinde ihraç edilen sistemlerde yaşanabilecek sorunlar minimize edilebilecek ve böylece daha sonra yapılacak ihracatların da önü kesilmemiş olacaktır. Bu açılardan değerlendirildiğinde ülke dış politikası ile uyumlu bir ihracat stratejisi izlenmesi ve teknolojik yetkinlik çerçevesinde derinleşmiş bir sanayi ile desteklenmesi de başarı için olmazsa olmaz bir unsurdur. İhracat stratejisi içinde en önemli nokta diğer konularda da olduğu gibi bunların tek elden planlanması ve yönetilmesidir. 5. Lojistik Destek 2004 yılından beri uygulanmakta olan sanayileşme stratejisi kapsamında tedarik sisteminde ağırlığı ve miktarı artmakta olan yurtiçi geliştirme projelerinde en önemli unsurlardan birisi sistemlerin desteklenebilir olmasıdır. Talep edilen maliyet, takvim ve teknik isterler çerçevesinde hayata geçirilen projelerde en hayati konulardan birisi de “Tedarik Lojistiği” yaklaşımını esas alarak tasarımdan başlayan ömür döngüsü içinde maliyet etkin bir desteklenebilirlik yaratmaktır. Buradaki amaç, hem sistemlerin TSK tarafından maliyet etkin şekilde kullanılmasının sağlanması, hem de lojistik destek noktasında sanayimiz için bir ekonomik hacim yaratılmasıdır. Etkin bir lojistik destek altyapısının temeli yine teknolojik yetkinliğe sahip, derinlikli bir savunma sanayiidir. Ana sistemler bazında ne kadar derinlemesine bir ürün gamı oluşturulur ise o kadar lojistik destek hacmi yaratılacağı ve lojistik destek sürecinde dışa bağımlılığın o derecede azaltılacağı da bir gerçektir. Son söz... Türk Savunma Sanayiinin ulaştığı noktaya baktığımızda gerçek bir başarıdan söz etmenin mümkün olduğunu söylemiştik. Bu başarı denkleminin en önemli unsurları, sanayisine güvenen bir Silahlı Kuvvetlerin, gerekli iradeyi gösteren bir tedarik kurumunun ve bu güveni boşa çıkarmayan ve sonuçlar üretmeye başlayan, hatta bazı konularda üretmiş olan bir savunma sanayimizin varlığıdır. Bu gelişmeler hepimizi gururlandırmakta ve geleceğe güvenle bakmamıza neden olmaktadır. Bugün itibarıyla gerçekten geri dönülemez bir noktadayız ve köprüden önceki son çıkış arkada kaldı. 2020’li yıllara ve ötesine etkileri gidecek ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ana omurgasını oluşturacak birçok projede süreçler çok yoğun bir şekilde işliyor. Bundan sonra yapılması gereken sanayi ve tedarik süreçlerinde yapısal dönüşümlerin ortak akıl ve mutabakatla hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi ve böylece önümüzdeki döneme daha da güvenle bakabilmemizdir. Sedat İ. GÜLDOĞAN Sanayileşme Daire Başkanı Savunma Sanayii Müsteşarlığı Sedat GÜLDOĞAN 1970 yılında İstanbul’da doğdu. 1993 yılında yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun oldu, aynı yıl Savunma Sanayii Müsteşarlığında göreve başladı ve burada askerlik görevini de tamamladı. Bugüne kadar, “Müşterek Taarruz Uçağı (JSF)”, “CASA Hafif Nakliye Uçağı”, “AWACS” gibi silahlı kuvvetlerin ağırlıklı havacılık projelerinde görev aldı. Ayrıca 1995-96 yılları arasında CASA Hafif Nakliye Uçağı Projesi kapsamında Proje Kontrol Ofisi Müdürü olarak İspanya’da görev yaptı. 8. Beş yıllık Kalkınma Planı çalışmalarında ‘Havacılık Sanayii’ ile ilgili alt komisyon başkanı ve TÜBİTAK Vizyon 2023 çalışmasında ‘Havacılık, Savunma ve Uzay Panelinde’ panel üyesi olarak görev aldı. Harvard Üniversitesi Kennedy School of Government “Senior Executive Fellows” Üst Yöneticiler Programını Mart 2007 yılında tamamladı. 2009 yılında Mili Güvenlik Akademisini tamamlandı. 2005-2011 yılları arasında Savunma Sanayii Müsteşarlığı Hava Araçları Daire Başkanlığı görevinde bulundu, halen Sanayileşme Daire Başkanı olarak görevini sürdürmektedir. Aynı zamanda TUSAŞ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ) Yönetim Kurulu üyesidir. Evli ve bir çocuğu vardır. İngilizce bilmektedir. 17 Savunma Yan Sanayiinin Gelişiminde Örnek Bir Sektörel Kalkınma Modeli: OSTİM Savunma ve Havacılık Sanayii Kümelenmesi OSSA Küçük Sanayi Sitesinden Bir KOBİ Kentine; Küçük Girişimlerden Uluslararası Örnek Bir Modele Doğru: OSTİM Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi (OSTİM), ülkemizin başkenti Ankara’da çoğunluğu imalâtçı olan işletmelerin bulunduğu bir Organize Sanayi Bölgesi’dir. nakliye, lojistik, banka, finans, gıda gibi destek hizmetlerden oluşmaktadır. OSTİM’de yer alan, bölgenin uzmanlaştığı başlıca reel sektörler ; ! Makine ve Makine Ekipmanları ! Metal ve Metal İşleme 1967 yılında Ankara’nın gelişmekte olan sanayileşmesi içinde yeni bir açılım sağlamak üzere, sanayicilik ve kooperatifçilik üzerine deneyimi olan Cevat Dündar ve bir grup idealist işadamı tarafından, şehir dışında beş milyon metrekarelik bir alanda kurularak, OSTİM Küçük Sanayi Sitesi adıyla faaliyete geçmiştir. ! Plastik ve Kauçuk OSTİM, Türkiye’nin diğer sanayi bölgelerinden farklı olarak tamamen ortaklarının gayretleri ve birikimi ile kurulmuştur. Kooperatifin üretken katkıları ile gelişen ve büyüyen OSTİM, 1997’de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca “Organize Sanayi Bölgesi” olarak tescil edilmiştir. ! Laboratuvar, Test, Analiz Cihazları Organize Sanayi Bölgesi kimliği ile OSTİM, alt ve üst yapıya yönelik çalışmalarını büyük ölçüde tamamlamış olup, “KOBİ’ler için cazibe merkezi olma ve ideal üretim iklimi oluşturma” yönünde çok sayıda birim ve organizasyona kavuşmuştur. Bölge, kamunun sanayi sektörlerine ve KOBİ’lere yönelik destekleyici birçok projesinde ‘pilot uygulama’ alanı olarak tercih edilirken, gelişmekte olan ülkelere de bölgesel kalkınma modeli olarak önerilmektedir. 5.000 İşletme 50.000 Çalışanı, Üretim Tecrübesi ve Geniş Makine Parkıyla Dev Bir Fabrİka OSTİM’de OSB üyesi olarak faaliyet gösteren 5.000 firmanın yaklaşık olarak 2000’i imalatcı, 2000’i ticaret, montaj, pazarlama ve 1000’i ise ! Elektrik ve Elektronik ! İş ve İnşaat Makinaları ! İnşaat Makina ve Ekipmanları ! Medikal Teknolojiler ! Gıda ve Endüstriyel Mutfak ! Ambalaj, Kağıt, Baskı ve Kırtasiye ! Kent Mobilyaları ve Peyzaj ! Kimyasallar ! Teknik Malzeme Tezgâh ve Ekipman ! Tasarım, Mühendislik ve Taahhüt Hizmetleri olarak sayılabilir. OSTİM’li üreticiler, Ana sanayilere yönelik İş ve İnşaat Makineleri ve Malzemeleri, Makine ve Makine Parçaları, Plastik ve Kauçuk, ElektrikElektronik, Tıbbi Cihaz ve Sağlık Araç Gereçleri ve Savunma Sanayii gibi imalat eksenli sektörlerde ise yan sanayi olarak oldukça iddialı bir yere sahiptir. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin en büyük özelliklerinden olan “üretimde esnekliği” geniş makine parkının avantajlarıyla birleştiren OSTİM’de, binlerce ürün üretilmektedir. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Kamu ve özel sektörde yer alan ana sanayilerle yaklaşık 40 yıldan bu yana süren tedarikçi ilişkisi OSTİM’li işletmelerin mühendislik ve üretim yeteneğinin gelişiminde önemli bir rol oynamış, Ar-Ge, kalite standardı, tasarım alanlarında algı ve kabiliyetlerinde ilerleme kaydetmelerini sağlamıştır. Kaliteli üretim ve kurumsallaşmaya yönelik tüm destek birimlerine sahip olan OSTİM, çağdaş üretim teknolojisini yakalamış dev bir fabrikadır. Bu fabrika küçük ve orta ölçekli işletmelerin evrensel bir laboratuvarı niteliğini taşırken, Türkiye’nin en önemli istihdam alanlarından biri olmayı da başarmıştır. Elektrik Elektronik Sektörü Plastik Sektörü Makine Teçhizat Sektörü Talaşlı İmalat (Metal ve Metal İşleme) Sektörü SAVUNMA SANAYİİ OSTİM sahip olduğu zengin üretim yeteneği ile çevresindeki diğer sanayicilerin üretim süreçlerini de desteklemektedir. İş Makinaları Sektörü Tablo 1- Ostim Rekabet Analizi Sonuçları OSTİM, üyelerinin rekabetçi yapılarını güçlendirerek destek birimlerinin avantajını da sunmaktadır. Bu bölgesel avantajlar işletmelerin üretim, tanıtım, ihracat, teknolojik yenilik, bilgi ve bilişim ile kurumsallaşma, finansman gibi alanlardaki niteliklerini yükseltmektedir. Bu modelin başarısı için sanayici ve işadamları ile sivil toplum örgütlerinin de iştirak ettiği ArGe, yatırım ve inşaat, tanıtım, dış ticaret, danışmanlık ve yayıncılık alanlarında oluşturulmuş kurumlar ve sistemler KOBİ’lere hem güncel, hem de kalıcı çözümler üretmektedir. Savunma Sanayisinde KOBİ’lerin Payı ve Gücü Artıyor: OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesi Kurulduğu günden bu yana bölgede faaliyet gösteren önemli sayıdaki işletmenin savunma yan sanayi alanında ürün ve hizmet verdiği her ne kadar biliniyorsa da OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesi’nin kavramsal ve hacimsel olarak görünür ve bilinir hale getirilmesi OSTİM yönetimi tarafından başlatılan bölgesel ve sektörel kalkınma planlaması çalışmalarıyla gerçekleştirilmiştir. Bölgenin rekabetçiliğinin ve gelecekte var olabileceği sektörlerin belirlenmesi amacıyla ve Ulusal Rekabet Araştırmaları Kurumu işbirliği ile yapılan “OSTİM’de Faaliyet Gösteren Sektörlerin Uluslararası Rekabet Düzeylerinin Araştırılması” (Tablo 1) ve “OSTİM Savunma Sanayii Kümelenmesi Analizi” (Tablo 2) çalışmaları OSTİM’de var olan savunma sanayisinin hacmini, ana oyuncularını ve ilişki ağlarını ve OSTİM'in bu sektörde yer aldığı değer zincirini, rekabetçiliğini ortaya koymuştur. Tablo 2-Ostim Savunma Yan Sanayi Kümelenmesi Analizi OSSA Müşteriler Milli Tedarik Otoritesi Tablo 3- Ostim Savunma Yan Sanayi Üretiminin Sektör Genelinde Konumu Kümelenme analiziyle ortaya çıkan işbirliği ve etkileşim ağı haritası bölgemizde savunma sektöründe rol oynayan ana oyuncu ve firmalar hakkında oldukça önemli bilgi ve fikir sunmuştur. Özellikle Savunma Sanayii Müsteşarlığımızın stratejik planında “Savunma Sanayisinde yerli üretimin ve KOBİ’lerin payının arttırılması, yerli üretimin yeteneklerinin arttırılması ve işbirliğine yönelik politikaların geliştirilmesine” yönelik politika ve hedeflerin yer alması OSTİM’li savunma yan sanayi işletmelerinin geleceğine ve rekabetçiliğine yönelik önemli bir vizyon oluşturmuştur. Tüm çalışmaların dayanağı ve ışığında stratejik olarak OSTİM’in geleceğinin şekillenmesinde önemli bir rolü olduğuna karar verilen savunma yan sanayi sektörünün geliştirilmesi için kümelenme modeli esas alınmış ve çalışmalara başlanmıştır. 2007 Temmuz ayından itibaren başlatılan saha ve bilgilendirme çalışmalarının ardından farkındalık ve arama toplantıları gerçekleştirilmiş, tespit edilen noktalar işletmelerle paylaşılarak farkındalık ve ortak dil oluşturul- 19 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik muştur. Fikir paylaşımlarında savunma sanayi sektöründe ortaklaşa rekabetle yakalanabilecek iş potansiyelleri ve biraraya gelindiğinde gerçekleştirilebilecek yeni işalanlarının varlığı işletmelerce de teyit edilmiş ve özellikle Savunma Sanayii Müsteşarlığımızın stratejik plan ve hedefleri kendileriyle paylaşıldığında iş ve güç birliği yapılması gerekliliğine olan inanç artarak çalışmaları hızlandırmıştır. 2008 yılı itibarıyla yapılanmasını büyük ölçüde tamamlayarak çerçeve, hedef ve iş planını oluşturan OSSA hedefini;“Savunma ve Havacılık Sektörlerinin ihtiyaçlarının karşılanmasında yerli üretimin payını artırmak ve küme üyesi KOBİ’leri uluslararası pazarda rekabet edebilir hale getirmek.” şeklinde tanımlamıştır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın gerek oluşturduğu vizyon gerekse düşünsel ve fiili destekleriyle kısa zamanda yapılanan OSSA çalışma ve gelişimini SASAD, KOSGEB, Ostim Organize Sanayi Bölgesi, Ankara Sanayi Odası, ODTÜ Teknokent, ODAGEM ve TTGV ,ODEM’in yoğun katılım ve destekleriyle sürdürmektedir. ! 1435 çalışandan 409 tanesi üniversite mezunu ve 136 tanesi de iyi derecede yabancı dil bilmektedir. Kaliteli üretimin yanı sıra, çalışanların ortalama %30’u üniversite mezunu ve %10’unun iyi derecede İngilizce bilmesi, inovasyon ve uluslararası işbirliğindeki potansiyelin önemli bir belirtisidir. ! Küme üyesi olan firmalar, talaşlı imalat; plastik, kauçuk; boyama, kaplama; kompozit malzeme metal işleme, ısıl işlem; elektrik ve elektronik alanlarında uzmanlaşmışlardır. Diğer şirketler, sistem entegrasyonu, nihai ürün ve Ar-Ge alanlarında faaliyet göstermektedirler. Küme üyesi olan KOBİ’lerin, 26’sı ROKETSAN, 25’i TAI, 21’i MKE, 21’i FNSS ve 32’si de ASELSAN onaylı alt üreticilerdir. Geride bırakmış olduğumuz yaklaşık 4 yılın sonunda kümelenme faaliyetleri öncelikle; OSTİM’li işletmeler arasında iletişim, fikir alışverişi, işbirliği ve iş hacmini artırmanın yanıra ürün geliştirme ve araştırma geliştirme KÜME KONSEYİ YÜRÜTME KURULU İZLEME VE RAPORLAMA Ç.G. Ç.G. Ç.G. KÜME KOORDİNATÖRÜ Ç.G. İŞ PLANI KÜME GELİŞTİRME EKİBİ savunma sanayiinde daha önemli rol oynayabileceklerine dair umut ve özgüvenimizi arttırmıştır. Ülkemiz ve dünyada savunma sektörünün kendine özgü kuralları ve değer zinciri konusunda oluşan farkındalık ve özellikle milli projeler konusunda edinilen bilgiler OSSA üyesi işletmelerin vizyonunu güçlendirmiş ve Ar-Ge tabanlı üretim ve entegrasyon konusundaki çalışmalarını hızlandırmıştır. Bu çerçevede Offset fırsatlarının değerlendirilmesi, Milli Motor, Mayın Temizleme, Zeplin (Hava Gemisi), Tasarım Merkezi gibi somut projeler üzerinde çalışmalar başlatılmıştır. Şüphesiz Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve ana sanayi temsilcileri ile bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunmak getirdiği kolaylıklar ve fırsatların yanı sıra “savunma sanayii sektöründe yerli üretimin payını arttırmak” hedefimiz için katetmemiz gereken mesafe ve ev ödevlerimizi de ortaya çıkarmaktadır. Bölgemizde gerçekleştirdiğimiz kümelenme projeleriyle sektörün tarafları arasında iş ve güç birliğinin artması için önemli bir zemin hazırladığımızı ve kısa sürede olumlu sonuçlarını aldığımızı düşünmekle birlikte hedeflerimize giden yolda yüklü bir iş planı bizi beklemektedir. Şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz faaliyet ve görüşmeler sonucunda öncelikle “OSSA üyesi ve potansiyel savunma yan sanayi işletmelerimizin savunma ana sanayisi tarafından uzun vadeli tedarikçilik ilişkilerinde tercih edilen işletmeler haline gelebilmesi için kalite bilinç ve algılarının yükseltilerek yenilikçilik, tasarım, Ür-Ge, ArGe ve entegre çalışma kabiliyetlerinin arttırılması” gerçekleştirmemiz gereken en temel çalışma olarak planlarımızın başında yer almaktadır. Bu ihtiyacı karşılamak için oluşturduğumuz yol haritası ise; Küme Organizasyon Şeması ! Bölgemiz imkanlarıyla gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerinde ortak projeler için de zemin oluşturmuştur. OSSA Destekleyici Kurum ve Kuruluşlar OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesini oluşturan şirketlerin profilleri hakkında özet bir bilgi verecek olursak, şunları söyleyebiliriz: ! 70 Küme üyesi KOBİ’de, toplam 1.435 çalışan istihdam ediliyor. Diğer bir deyişle, her bir firmada ortalama 20 kişi çalışıyor. Belli bir hedef ve iş planı çerçevesinde bir arada temsil edilmenin verdiği güç, önemli ulusal ve uluslararası muhatapların ilgisini çekmiş; OSSA üyesi firmalar kümelenme faaliyetleri süresince -özellikle son iki yıldan bu yanaASELSAN,TAI, FNSS, ROKETSAN, MKEK, FOKKER/REKKOR, ZEISS, BOMBARDIER, LOCKHEED MARTİN, BRONTO SKYLİFE gibi önemli ulusal ve uluslararası ana sanayi temsilcilerine ev sahipliği yaparak üretim yeteneklerini anlatmak ve muhtemel işbirliği potansiyellerini istişare etmek fırsatı yakalamışlardır. Bir araya geldiğimiz ana sanayi temsilcilerinin OSTİM'li işletmelerin üretim kabiliyetleri konusundaki olumlu görüş ve uzun vadeli işbirliklerine dair talepleri ise KOBİ’lerin danışmanlık, eğitim ve projelendirme çalışmalarına hız verilmesi; ! Üniversite sanayi işbirliğinin arttırılması; ! Yenilikçilik transferleriyle ilgili her türlü yöntem ve arayüzün değerlendirilmesi; ! Ortak Ar-Ge, Ür-Ge, test-analiz, belgelen- dirme gibi ihtiyaçların karşılanması için çözümler ve projeler üretilmesi gibi başlıklardan oluşmaktadır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve ana sanayi temsilcileri ile yüzyüze gerçekleştirdiğimiz istişarelerden ortaya çıkan bir başka önemli konu ise gerek bölge yönetimi olarak bizlerin gerekse ana sanayi kurumlarının savunma yan sanayi ve potansiyel işletmeler hakkında özellikle uzun vadeli tedarikçilik ilişkileri ve milli projeler söz konusu olduğunda yeterinde veri SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Müsteşarlığı ve ana sanayilerle paylaşarak ana sanayi-yan sanayi ilişkilerinin sürdürülebilirliğine önemli katkılar sağlayacağımızı düşünmekteyiz. Ayrıca küme dışında yer alan işletmelerimize de uyguladığımız bu analiz çalışması sayesinde savunma sanayiine yeni savunma sanayii KOBİ’leri sağlamayı da hedeflemekteyiz. OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesinin kısa sürede büyük mesafeler katederek savunma sanayimizde bir başarı hikayesine dönüştüğü sadece bizlerin değil tüm kamuoyunun dile getirdiği bir gerçek. Bizlere önemli roller ve görevler üstendiğimiz bu yolda daha çok çalışmak ve bununla işletmelerimiz ve ülkemiz adına gurur duymak kalıyor. Küme Firmaları ve bilgiye sahip olamadığı yönündedir. İşletmenin mevcut durumunun ötesinde özellikle geleceğine dair plan ve gelişim eğrisinin okunamaması ana sanayileri uzun vadeli kararlar için seçim yapmakta zorlamaktadır. Bu nedenle özellikle OSSA üyesi işletmeerimizin rekabetçilik endeksine göre değerlen-diren, işletmenin iyileştirmeye açık alanlarını tespit ederek yol haritası oluşturan bir Derinlemesine Analiz Uygulaması bizzat danışmanlar tarafından birebir görüşmelerle gerçekleştirilmiştir. Ankara Kalkınma Ajansı Desteğiyle OSTİM Vakfı ve ODEM işbirliği ile gerçekleştirdiğimiz bu çalışma sonuçlarını işbirliklerimiz çerçevesinde –İşletmelerimizin izin verdiği ölçüde- Savunma Sanayii Dile getirmenin bir borç olduğu bir başka gerçek ise; yan sanayi olarak ne kadar elimizden geleni yapıyor olsak da son derece stratejik öneme ve kendine has işleyiş kuralları olan bu sektörde Savunma Sanayii Müsteşarlığı gibi son derece uz görülü, kararlı ve destekleyici bir karar verici/politika belirleyicinin varlığı olmadan bu kadar hızlı ve nitelikli bir mesafe kat edilemeyeceğidir. Bu vesileyle OSSA Kümelenmesi çalışmalarına gösterdiği sahiplenme ve küme üyesi işletmelerimize verdiği destekten ötürü Savunma Sanayii Müsteşarlığımıza bir kere daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. Orhan AYDIN OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı 1952 , Kızılcahamam, Makine Mühendisi Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Dairesindeki görevlerinden sonra çalışma hayatına girişimci olarak özel sektörde devam etmiştir. 1992 yılında Ostim Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilerek halen Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Ostim Organize Sanayi Bölgesinin kuruluşuna öncülük etmiştir. Ostim OSB’nin misyonu ve üreticilerin ihtiyaçlarına bağlı olarak KOBİ’lere çeşitli hizmetler veren; Ostim Vakfı, Ostim Endüstriyel Yatırımlar ve İşletme A.Ş., Ostim Sektörel Dış Ticaret A.Ş., Ostim Radyo Televizyon, Ostimspor, Omedya, ODAGEM,ODEM, ODTÜ-OSTİM Teknokent gibi -bir sanayi bölgesi için ilkleri oluşturan- kurum ve kuruluşların oluşturulmasında liderlik ve yöneticilik yapan Aydın, özellikle, son yıllarda OSTİM’de 4 sektörde geliştirilen örnek kümelenme çalışmalarıyla ülkemiz sanayisine iyi uygulama örneği olarak önemli katkılar sağlamıştır. 21 Sürdürülebilirlikte ve Rekabetçilikte Ömür Devri Yönetimi Yaklaşımı Sürdürülebilirlik ve rekabetçilik günümüz ekonomik sistemi içindeki en büyük sorun alanlarından birisini teşkil etmektedir. Özellikle teknolojik yeniliklere sahip veya öncekine göre farklılaştırılmış ürünlerin hızla tüketicilerle buluşması sonucu yaşanan yoğun rekabet ortamı şirketlerin orta ve uzun vadede varlığını tehdit eder duruma gelmiştir. Bu durumdan en çok etkilenenler ise hiç kuşkusuz gelişmekte olan ülkelerde milli kaynaklarla faaliyet gösteren ve ürünlerini ulusal ya da bölgesel bir pazara satmakta olan sanayi kuruluşlarıdır. Aslında küresel ekonomik sistemin sonuçlarından biri olan sürdürülebilirlik ve rekabetçilik sorunu, firmalar açısından yine bu ekonomik sistem içinde çözülmesi gereken bir sorundur. Ancak sadece firmaların mikro ekonomik düzeydeki gayretleri ile küresel yapının getirdiği bir sorunun çözülmesi de beklenemez. Dolayısıyla, çözüm devletin makro ekonomik politikaları ile firmaların orta ve uzun vadedeki stratejilerinin ve hedeflerinin uyumuna bağlıdır. Bu uyum, ancak devlet ve özel sektörün açık şekilde belirlenmiş milli politikalar ve hedefler doğrultusunda birlikte ve işbirliği içinde çalışması ile mümkün olabilir. Sürdürülebilirlik ve rekabetçilik konusuna genel olarak bakıldığında firmalar açısından geliştirilmesi gereken alanlar; teknoloji üretimi, yenilikçilik, ürün çeşitlendirme, verimlilik, pazar araştırması ve ihtiyaç tespiti, hızlı dağıtım kanalları, işbirlikleri, iş ortaklıkları ve birleşmeler, yan sanayi kullanımı, yeni yurt içi ve yurt dışı pazarlara yönelme, tanınma ve ilişkiler tesis etme, yüksek kalite standartları, markalaşma, satış sonrası hizmetler, etkin bir tedarik zinciri kurulması ve yönetimi şeklinde sıralanabilir. Sürdürülebilirlik ve rekabetçilik konusuna savunma sanayii özelinde baktığımız zaman, sürdürülebilirlik konusunda asıl öne çıkan sorunun “savunmada sürdürülebilirlik” olduğunu görmekteyiz. Savunma sanayii, özel ya da kamuya ait tüm işletmeleri ile savunmada sürdürülebilirliğin temel unsurlarından biridir. Ülkemiz bu gerçeği bizzat kendi tarihi içinde yaşayarak görmüştür. Türkiye, savunmada dışa bağımlılığın yol açtığı sıkıntıları, I. Dünya savaşı ve müteakiben kurtuluş savaşı yıllarında yakından tanımıştır. Bu sebeple, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren savunma sanayii, milli sanayileşme politikası içinde önemli ve özel bir yere sahip olmuştur. Askeri fabrikaların kurulması, özel bir kaç firmanın savunma sanayii alanında faaliyete geçmesi, tersanelere özel bir önem verilmesi ve gerek özel sektör gerekse de devlet eliyle uçak fabrikalarının kurulması bu dönemin en önemli girişimleridir. Ancak, zor şartlar altında yapılan yatırımlar ve kazanılan kabiliyetler II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan gelişmeler sonucunda büyük ölçüde kaybedilmiştir. Kısa bir süre sonra, dışa bağımlığın getirdiği sıkıntılar bu kez de 1963 ve 1967 Kıbrıs bunalımları ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında kendini göstermiştir(1). Yaşanan bu sıkıntılardan sonra, dışa bağımlılığın en az seviyeye indirilebilmesi ve yatırımlar için ihtiyaç duyulan milli kaynağın yaratılabilmesi amacıyla 1965 yılında Türk Donanma Cemiyeti (daha sonra 1972’de Türk Donanma Vakfı ve 1981 yılında da Türk Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı haline gelmiştir), 1970 yılında Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve 1974 yılında da Türk Kara Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kurulmuştur. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ ve kabiliyetler ile karşılanması yönünde uzun vadeli ve sistematik bir adım atılmış ve yine 3238 sayılı kanun ile ihdas edilen Savunma Sanayii Destekleme Fonu sayesinde ihtiyaç duyulan mali kaynak sağlanabilmiştir. Son olarak, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakıflarının birleştirilmesiyle, 1987 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) kurulmuştur(2). Vakıf kuruluş kanununda da yer aldığı üzere, ülkemiz açısından öncelik “milli harp sanayimizin geliştirilmesi ve yeni harp sanayi dallarının kurulması” olarak belirlenmiştir(3). Ülkemizin savunma sistemleri ihtiyacı, 2000’li yılların başına kadar büyük ölçüde, yurt dışı hazır alım projeleri ve müteakiben ortak üretim projeleri ile karşılanmaya çalışılmıştır. Milli tasarımların ön plana çıkarıldığı yurt içi geliştirme projelerini gerçekleştirecek savunma sanayii alt yapısının tesis edilmesine paralel olarak, 2000’li yılların başından itibaren ihtiyaçların yurt içinden karşılanma oranında büyük bir artış sağlanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) savunma sistemi ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranı 2003 yılında %25 iken bu oran 2010 yılı sonu itibarıyla %52,1’e ulaşmıştır. Aynı şekilde, Türk savunma sanayii firmalarının toplam dolaysız cirosu 2003 yılındaki 1.301 milyon A.B.D. Dolarından % 110 artışla 2010 yılı sonu itibarıyla 2.733 milyon A.B.D. Dolarına ulaşmıştır(6). Savunma sanayiinin yarattığı brüt katma değerin 20052009 dönemindeki seyri incelendiğinde, savunma sektörü olarak Gayri Safi Yurt İçi Hasıladan (GSYİH) alınan payın %1,8’den %2,6’ya çıktığı görülmektedir. Savunma sanayii bu dönemde GSYİH’den daha büyük bir hızla büyümüştür(7). Söz konusu Güçlendirme Vakıfları tarafından ASELSAN A.Ş. (1975), ASPİLSAN A.Ş. (1981), HAVELSAN A.Ş. (1982), TAI A.Ş. (1984) ve ROKETSAN A.Ş. (1988) kurularak, savunma ihtiyaçlarımızın yurt dışı hazır alım yerine, yurt içi üretim modeline dönük olarak milli şirketler tarafından karşılanması yönünde önemli adımlar atılmıştır(4). 1980’lerin başından itibaren, milli bir savunma sanayii alt yapısının tesisine ilişkin politikaların tespiti ve bu politikaları uygulama yetki ve sorumluluğuna sahip mekanizmaların oluşturulmasına ağırlık verilmiştir. Bu amaca uygun olarak 1985 yılında 3238 sayılı kanun ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı (o günkü adı ile Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) kurulmuştur. Kanunun amacı, “modern bir savunma sanayiinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin modernizasyonunun sağlanması”dır(5). Savunma Sanayii Müsteşarlığının kuruluşu ile, modern silah, araç ve gereçlerin yurt içi imkan KAMU KURULUŞLARI Milli tasarımların ön plana çıkarıldığı yurt içi geliştirme projelerini gerçekleştirecek savunma sanayii alt yapısının tesis edilmesine paralel olarak, 2000’li yılların başından itibaren ihtiyaçların yurt içinden karşılanma oranında büyük bir artış sağlanmıştır. Bugün itibarıyla, savunma sanayii sektörünün sermaye yapısına baktığımız zaman askeri fabrikalar, askeri tersaneler, ana bakım merkezleri, hava ikmal bakım merkezleri, TSKGV’ne bağlı şirketler ve özel sermayeli şirketler olmak üzere karma bir yapının mevcut olduğunu ve yurt içi geliştirme modeline dayalı büyük platform projelerinin ve platformlarla ilişkili yazılımların ve simülatörlerin yükleniciliğini gerçekleştiren özel sermayeli şirketlerlerin ülkemizin savunma sanayii alt yapısı içinde önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz (Tablo-1) (8). ÖZEL KURULUŞLAR YABANCI ORTAKLI KURULUŞLAR TAI BAYKAR MAKİNA BÜYÜK MIHÇI KALE KALIP TEI ALP HAVACILIK MKEK, ASELSAN OTOKAR, BMC HEMA, NUROL FNSS, MTU-TR ASKERİ FABRİKALAR KİT / SSM / TSKGV HAVA ARAÇLARI ESKİŞEHİR ve KAYSERİ HAVA İKMAL BAKIM MERKEZLERİ KARA ARAÇLARI ARİFİYE, TUZLA VE KAYSERİ ANA BAKIM MERKEZLERİ DENİZ ARAÇLARI GÖLCÜK, İSTANBUL TERSANELERİ RMK, DEARSAN, SEDEF YONCA-ONUK İSTANBUL DENİZCİLİK A.D.İ.K - ANADOLU TERSANESİ GATE, MİLSOFT, SAVRONİK SDT, VESTEL SAVUNMA KOÇ SİSTEM, KALETRON METEKSAN SAVUNMA YÜKSEK TEKNOLOJİ C2TECH, ALTAY, BTT LTD. AYESAŞ SELEX NETAŞ SIEMENS ESDAŞ YALTES STOEGER ELEKTRONİK / YAZILIM ANKARA 3. HİBM KKK 4. ANA BAKIM MERKEZİ ASELSAN HAVELSAN STM, MİKES EHSİM, HTR TÜBİTAK UEKAE TÜBİTAK MAM ROKET- FÜZE-MÜHİMMAT KKK 3. ANA BAKIM MERKEZİ KAYSERİ 2. HİBM ANKARA 3. HİBM MKEK ROKETSAN TAPASAN TÜBİTAK SAGE BARIŞ, KALEKALIP TİSAŞ, GİRSAN, SARSILMAZ SAMSUN YURT SAVUNMA SANAYİ VE TİCARET A.Ş. LOJİSTİK ASKERİ GİYİM FABRİKALARI ASPILSAN YAKUPOĞLU, ÖZTİRYAKİLER TARGET, ÖZTEK, TEKSAV ANEL, MEGETEKNİK Tablo-1: Savunma Sanayii Kuruluşları ve Şirketleri (Özet Tablo) 23 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Yurt dışı hazır alım modelinde savunma sistemlerinin tasarımına doğrudan müdahalede bulunulamaması sebebiyle, sistemlerin ömür devri maliyetlerini etkileyen kararlar üzerinde söz sahibi olunamamaktadır. Planlı bakım sistemlerinin hazırlanması ve bakım sistemi içinde belirli sürelerde değiştirilecek yedek parça ihtiyacının tespiti konusu da üretici konumundaki yurt dışı firmaların inisiyatifinde kalmaktadır. Savunma sistemlerinin, tedariğini müteakip 30-40 yıllık bir kullanım dönemi içine girdiği düşünüldüğünde yurt dışından tedarik edilen sistemlerin idamesi için kabiliyet kazanılması gerekmekte ve bu alana da ayrıca yatırım yapılması zorunluluğu doğmaktadır. Savunma sistemlerinin ömür devri içinde maliyetler açısından iki önemli husus bulunmaktadır. Birincisi, Savunma sistemlerinin ömür devri maliyetinin yaklaşık %95’ini belirleyen kararlar, savunma ihtiyaçlarını karşılayacak sistemlerin ortaya çıkarıldığı Konsept, Fizibilite, Proje Tanımlama, Mühendislik ve Geliştirme ile Üretim ve Kullanıma Alma aşamalarından oluşan tedarik safhasında alınmaktadır (Şekil-1). İkinci önemli husus ise, sistemlerin ömür devri maliyetinin %60 ila %72’sinin sistemlerin idame-işletme döneminde gerçekleşmesidir (Şekil-2). Buna göre, idame-işletme maliyetleri, kullanım şartları ve sistemlerin özelliklerine bağlı olmak üzere tedarik maliyetinin 2 ila 3 katına kadar çıkabilmektedir. Ülkemizde yurt içi geliştirme projelerinin ön plana çıkması ile birlikte, savunma sistemlerinin ömür devri yönetiminde büyük ÖDM'yi Belirleyen Kararlar %95 %100 İdame ve İşletme %90 Üretim ve Kullanıma Alma Sonu Geliştirme Sonu ÖDM Kümülatif (%) %85 Sistem Tasarımı Sonu %70 Konsept Fizibilite Proje Tanımlama Gerçekleşen ÖDM %28 Üretim ve Kullanıma Alma Sonu %6 Sistem Tasarımı Sonu Savunma Sisteminin Ömür Devri Yıllar Şekil-1: Ömür Devri Maliyetini Belirleyen Karar Noktaları ölçüde söz sahibi olabileceğimiz yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemin en önemli özelliği, savunma sistemlerinin TSK’nin ihtiyaçlarına uygun kullanım senaryolarına ve bu senaryolara bağlı taktik, teknik ve lojistik isterlere göre milli firmalarımız tarafından tasarlanması ve üretilmesidir. Bu ise ihtiyaç sahibi makamlar dahil olmak üzere tedarik makamlarının üretici firmalar ile yakın işbirliği içinde çalışması ve ihtiyaçların tasarıma doğru şekilde yansıtılabilmesi anlamına gelmektedir. Özellikle, savunma sistemlerinin operasyonel olarak kendisinden beklenen performansı icra edeceği kullanım dönemi dikkate alındığında, sistemler henüz tedarik safhasındayken yapılacak olan Entegre Lojistik Destek (ELD) uygulamaları ve idame-işletme dönemine ilişkin planlamalar ile sistemlerin performansından taviz vermemek kaydı ile ömür devri maliyetlerinin düşürülebileceği bir imkan elde edilmiştir. Ancak, sağlanan fayda bunlarla sınırlı değildir. Savunmanın sürdürülebilirliği ve milli ekonomi açısından olaya bakıldığında savunma sanayiinin geliştirilmesi suretiyle alt sistemlerin, Maliyet Türk savunma sanayii sektörü, gerek TSKGV’na bağlı şirketleri gerekse özel sermayeli şirketleri ile geçen 20 yıl içinde ihtiyaçların yurt içinden karşılanması ve bölgesel bir pazara sahip olma yolunda önemli mesafeler kat etmişler ve küresel rekabetteki yerlerini almaya başlamışlardır. Özellikle, savunma sistemlerinin yurt içi tasarım ve üretim yolu ile TSK envanterine kazandırılması yönündeki çalışmaların başarılı sonuçlar vermesiyle birlikte uzun yıllardır ülkemizde uygulanmakta olan yurt dışı hazır alım modelinden zaruri haller dışında uzaklaşılmakta olduğu görülmektedir. Yine bu kapsamda, savunma sanayiinde kümelenme çalışmalarına da ağırlık verilerek, OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesi, İzmir Havacılık ve Uzay Kümelenmesi, Eskişehir Havacılık Kümelenmesi kurulmuş ve dernekleşme faaliyetlerini tamamlamışlardır. Kazan Savunma ve Havacılık Kümelenmesi kuruluşu ile ilgili çalışmalara da başlanmıştır. tedarik kaynaklarının ve malzemenin seçimdeki inisiyatif, ulusal işgücü kalitesindeki artış ve savunma harcamalarının iç pazara yönlendirilmesi gibi temel bazı hususlarda da önemli mesafeler alınmıştır. Yukarıda açıklanan hususları bir bütün olarak ele aldığımız zaman, savunmada sürdürülebilirlik için üç önemli hususun ön plana çıktığını görmekteyiz. Bunlar, savunma sistemlerinin istenilen performans seviyesinde ömür devri boyunca işlevini yerine getirmesi, savunma harcamalarının milli ekonomi üzerinde olumlu etki yaratacak şekilde planlanması ve savunma sanayiinin sürdürülebilirliğidir. Bu çerçevede; savunma sistemlerinin tedariği ve lojistik desteğinin sağlanması hususunda ulusal bir tedarik lojistiği yaklaşımı geliştirilmesine ve savunma programlarının planlanmasında bu yaklaşıma göre hareket edilmesi ihtiyacı vardır. Öncelikle, savunma sistemlerinin bütçelenebilir operasyonel etkinliğinin artırılabilmesi için savunma sistemi etkinliğinin en üst düzeye çıkarılması amacı ile ömür devri maliyetinin en az seviyeye indirilmesi amacı Sistem Tedariki Sistem Kullanımı Ar-Ge ve Üretim İşletim ve Lojistik Destek %28 - %40 %60 - %72 Yıllar Şekil-2: ABD Savunma Bakanlığı Programlarındaki Ortalama Maliyet Dağılımı SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ arasında optimizasyon sağlayacak bir bilimsel çalışma ortamının oluşturulması gerekmektedir. Buna paralel olarak, savunma sanayiinde sürdürülebilirliği ve rekabetçiliği sağlayacak olan yurt içi firmalarımızın tasarım, üretim ve lojistik destek kabiliyetinin geliştirilmesi, araştırma kurumları ve yerli sanayi alt yapısının güçlendirilmesi, savunma sistemi etkinliğinin teknolojik üstünlük ve lojistik destek unsurlarına dayandırılması, yurt içi teknolojik imkan ve kabiliyetlerin arttırılması ve yeni teknolojilerin üretilmesi hususlarının da tedarik safhasının ilk aşamalarından itibaren savunma programlarına/projelerine dahil edilmesi gerekmektedir (Şekil-3). Savunma sistemi etkinliğinin en üst düzeye çıkarılması savunma projelerinde ihtiyaç sahibi makamlar dahil tedarik makamları ile üretici firmaların daha etkin şekilde birlikte çalışabileceği ELD uygulamalarının yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Savunma sistemlerinin ömür devrini ana aşamalar itibarıyla ihtiyaç belirleme; sistem geliştirme; üretim; kullanım ve destek; envanterden çıkarma olarak beş aşamaya ayırdığımızda, ihtiyaç belirleme aşamasında yapılacak harekat ihtiyacına yönelik çalışmaların kapsamı ve bu çalışmalarda kimlerin görev alacağı hususu TSK’nin uhdesinde olmak üzere ihtiyaç belirleme aşamasında yapılacak diğer çalışmalara ve takip eden ömür devri Savunma Ömürsistemi devri maliyetinin etkinliğinin en üsten düzeye aza indirilmesi çıkarılması Savunma sistemlerinin bütçelenebilir operasyonel etkinliğinin arttırılması Yurt içi tasarım, üretim ve lojistik destek kabiliyetinin geliştirilmesi Araştırma kurumları ve yerli sanayi altyapısının güçlendirilmesi Savunma sistemi etkinliğinin teknolojik üstünlük ve lojistik destek unsurlarına dayandırılması Yurtiçi teknolojik imkan ve kabiliyetlerin arttırılması ve yeni teknolojilerin üretilmesi aşamalarına ilgili tüm tarafların katkı vermesini sağlayacak, ömür devri yönetimi alanında bilgi paylaşımını artıracak ve bu alanda yeni yaklaşımların geliştirilmesini sağlayacak Savunma Sanayii Entegre Lojistik Destek Platformu’nun oluşturulması gerekmektedir (Şekil-4). Bu platformun teşkili ile, ELD alanındaki mevcut yaklaşımların daha sistematik bir temele oturtulabilmesi; savunma programlarında/projelerinde ömür devrinin bütünü dikkate alınarak TSK ihtiyaçlarının maliyet etkin şekilde karşılanabilmesi; ülkemizdeki ELD altyapısının geliştirilmesi ve bunun küresel rekabette bir üstünlük unsuru olarak kullanılabilmesi ve ömür devri yönetimi içinde yer alan tüm tarafların güncel ve doğru bilgiyi paylaşacak şekilde iletişim içinde bulunması amaçlanmaktadır. Günümüzün rekabet ortamında, milli firmalarımızın kazanmış oldukları tasarım ve üretim kabiliyeti sürdürülebilirlik ve rekabetçilik açısından yeterli olmayacaktır. Firmalarımızın üretmiş oldukları sistemlerle ilgili lojistik desteği de sağlamak suretiyle kendilerini bu alanda geliştirmeleri ve sürekliliği olan işlere yönelmeleri ihtiyacı vardır. Ancak bu hususlar sadece firmaların yapacakları çalışmalara bağlı değildir. Firmalarımızın bu alanda faaliyet gösterebilmesi için tedarik projelerinin baştan itibaren gerek mali boyutları gerekse de yapılacak işler kapsamında lojistik desteği ile birlikte planlanması ve kullanım safhasında yüklenicilerin üstleneceği görevlerin açık şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Şekil-3: Ulusal Tedarik Lojistiği Yaklaşımı Ulusal çerçevede benimsenmesi öngörülen yukarıdaki tedarik lojistiği yaklaşımının uygulama hedefleri ile desteklenmesi gerekmektedir. Öncelikle savunma programları tedarik safhası ile kullanım safhasını birlikte ele alan ömür devri yönetimi ilkeleri çerçevesinde ele alınmalı ve planlamalar buna göre yapılmalıdır. Tedarik ve kullanım safhalarının, sadece yapılan işlerin teknik ve idari olarak birbirinden farklı olması sebebiyle bir ayrıma tabi tutulduğu, aslında ömür devri yönetimi açısından bakıldığında kullanım safhasının tedarik safhasının devamı olduğu hatırda tutulmalıdır. Kullanım safhasındaki başarı, büyük ölçüde tedarik safhasında yapılan analizlere ve kullanım dönemine ilişkin planlamalara bağlıdır. Bu analizlerin ve planmaların doğru yapılabilmesi ise büyük ölçüde tedarik makamlarının üretici firmalara sağlayacağı girdilere bağlıdır. Bu sebeple, Savunma Sistemlerinin Tedariğinde Ömür Devri Yönetimi İlkelerini Uygulamak Savunma Projelerinde ELD Uygulamalarını Yaygınlaştırmak ve Geliştirmek TSK SSM Sanayi İhtiyaç Belirleme Geliştirme Üretim Kullanım ve Destek Envanterden Çıkarma TSK SSM Sanayi Savunma Sanayii Entegre Lojistik Destek Grubunu Oluşturmak Şekil-4: Tedarik Lojistiğinde Uygulama Hedefleri 25 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Bu kapsamda, ! Yurt içi geliştirme projeleri ile TSK envan- terine giren savunma sistemlerinin depo/ fabrika seviyesi bakım ve onarımlarının yüklenici firmalar tarafından yapılması, ! Seviye ve kapsamı belirlenmek üzere, uygulanabilir olması halinde lojistik desteğin yükleniciler veya bir kamu otoritesi tarafından bu alandaki kabiliyeti ve yeterliliği belgelenmiş firmalar tarafından sağlanması, ! Kamuya ait bakım - onarım tesislerindeki imkan ve kabiliyetlerin özel firmalar tarafından etkin olarak kullanılabileceği modeller geliştirilmesi, ! Yüklenicilerin savunma sistemlerinin kulla- nım dönemindeki performansından ve lojistik desteğinin sağlanmasından sorumlu olacağı “Performansa Dayalı Lojistik” modelleri veya bu yaklaşıma uygun özgün modeller geliştirilmesi ve bu modellerin sistemlerin idame - işletme - bakım konseptine bağlı olarak uygulanabilirliğinin ortaya konulması gibi hususlar üzerinde öncelikle çalışma başlatılmalıdır. Yukarıdaki hususların uygulanması suretiyle milli ekonomi açısından yatırım maliyetlerinin azaltılması, savunma sistemlerinin performans etkinliğinin arttırılması, savunma sektörüne lojistik destek sağlama kabiliyeti kazandırılması ve sektörün kendisini idame ettirebileceği ve geliştirebileceği bir alan açılması sağlanabilecektir. KAYNAKLAR: (1) SSM web sayfası, Tarihçe, 12.05.2011 (2) http://tr.wikipedia.org, 12.05.2011 (3) 3388 sayılı kanun, 1987. (4) Firmaların web siteleri, 12.05.2011 (5) 3238 sayılı kanun, 1985. (6) Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2010 Yılı Faaliyet Raporu (7) KÜFLÜ Arzu G., Türk Savunma Sanayiinin Ekonomik ve Mali Analizi, Savunma Sanayii Gündemi Dergisi, s:27, sayı:13, yıl:2010 (8) BEYOĞLU Bülent Ecevit, Türk Savunma Sanayiinin Yapısal Analizi ve SSM web sayfası, Şirketler, 13.06.2011 YAZARIN YAYINLANMIŞ ÇALIŞMALARI: 1. Entegre Lojistik Destek (ELD), SSM Gündem Dergisi, sayfa 29, yıl:1993 2. CALS Konsepti ve Gelişimi, Savunma ve Havacılık Dergisi, sayfa 76, Cilt:10, No:3, yıl:1996 3. CALS Sistemi, Savunma ve Havacılık Dergisi, sayfa 59, Cilt:10, No:6, yıl:1996 4. CALS Mimarisi, Savunma ve Havacılık Dergisi, sayfa 69, Cilt:11, No:6, yıl:1997 (devamı Cilt:12, No:1, Yıl:1998) 5. NATO Silahlanma Programlarında Entegre Lojistik Destek, Ulusal Proje Meslek Konferansı Bildiriler Kitabı, sayfa 79, yıl:2010 İbrahim Sami EREL Uzman Savunma Sanayii Müsteşarlığı 1963 yılında Kayseri’de doğdu. 1986 yılında, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Beş yıl süreyle özel sektörde çalıştı. 1991 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na intisab etti. 1994 yılında “Bilgisayar Yardımlı Tedarik ve Lojistik Destek (CALS)” konulu tez çalışmasını müteakip uzman oldu. Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından yürütülen deniz ve hava araçları projelerinde çalıştı. Genelkurmay Başkanlığı tarafından 1997 yılında başlatılan CALS projesinin Proje Yönetim ve Koordinasyon Grubu'nda görev yaptı. Halen Tedarik Yönetimi Daire Başkanlığı’nda tedarik lojistiği alanında çalışmakta olup, NATO AC/327 Ömür Devri Yönetimi Grubu Türk Temsil Heyetinde ve AC/327’ye bağlı WG/1 NATO Program Süreçleri Çalışma Grubu’nda görev yapmaktadır. Evli ve bir çocuk sahibidir. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Dünya Havacılık Sanayiindeki Gelişmeler Işığında Sürdürülebilirlik Önerisi Giriş Havacılık nitel ve nicel boyut olarak gerek savunma sanayi gerekse sivil sanayi içerisinde önemli yer kaplayan öncü bir sektördür. Havacılık sanayiinin kendine has özellikleri göz önüne alındığında, bu sanayide söz sahibi olmak; ekonomik anlamda gelişime katkıda bulunmak kadar, eğitimli işgücüne istihdam sağlamak, teknolojik gelişmelere ayak uydurabilmek, kritik teknoloji ve sistemlerde bağımlılığı azaltarak güvenilir ve yüksek oranda göreve hazır ürün elde etmek ve uluslararası ticareti geliştirmek gibi amaçlara da hizmet etmektedir. Savunma ve havacılık alanında hatırı sayılır bir tedarikçi olan ülkemizde, özellikle 90`lı yıllardan bu yana tedarik modellerinde gerçekleştirilen kademeli geçiş ile birlikte, sanayimizin önce kendi üretim yeteneklerinin kullanımını artırdığı, ardından ise tasarım kabiliyetleriyle sürece ortak olduğu bir dönem geçirilmiştir. Sanayiimiz mevcut faaliyetlerinin önemli bir kısmını, TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri)’ne ait olan yurt içi ihtiyaçların karşılanmasında yerine getirmektedir. Söz konusu sürecin günümüz itibariyle geldiği nokta incelendiğinde, sanayiinin kendini ispatlayarak belirli bir olgunluk seviyesine ulaştığı ve artık yeni hedeflere ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Bir başka tabirle, havacılık sanayiine alışılagelmiş boyutlarıyla bakıldığında sektörün doğal limitlerine yaklaşılmaktadır. Bu gerçek, sektörün ayakta kalabilmesi ve büyümesinin sürekli kılınması için önemli planlı çalışmalar yapılmasını gerektirmektedir. Sürdürülebilirlik Kavramı Sürdürülebilirlik, desteklemek anlamına gelen Latince “sus tenere” (sürdürülebilir) sözcü- ğünden gelmekte olup, genel anlamıyla belirsiz bir süre boyunca bir durum veya sürecin devam edebilme kapasitesini ifade eder. Özellikle çevre konusuyla sıkı ilişkisi bulunan kavram hakkında en yaygın ve dikkate alınan tanımlama 1989 yılında şöyle yapılmıştır: “Sürdürülebilirlik, bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme imkânından ödün vermeksizin karşılamaktır.” Kamuoyunda, su ve enerji kaynakları, iklim değişimi gibi beşeri konuların incelenmesinde öne çıkan kavram, iş yaşamı için de dikkate alınması gereken bir olgudur. İktisadi olarak literatürde sürdürülebilir olmanın temel koşulu olarak rekabetçilik gösterilmektedir. Aslında, asıl sürdürülebilir olması gerekenin de bir ülkenin, sektörün ya da firmanın rekabet gücü olduğu öne sürülmektedir. Sürdürülebilirlik, desteklemek anlamına gelen Latince “sus tenere” (sürdürülebilir) sözcüğünden gelmekte olup, genel anlamıyla belirsiz bir süre boyunca bir durum veya sürecin devam edebilme kapasitesini ifade eder. 27 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Havacılık Sanayiinin Yapısı Havacılık sanayiinde tamamen kendi ürünlerini geliştirmek isteyen ülkeler, Şekil-1’de yer alan üretim piramidinin en üstüne kadar çıkmak zorundadır. Krause, bu amaç doğrultusunda hareket eden ülkelerin Tablo-1’dekine benzer bir yol haritasını takip ettiklerini ortaya koymuştur. Türkiye’nin Tablo-1’de yer alan aşamaların büyük bir kısmını geride bırakarak yol haritasının son aşamalarına geçtiğini söylemek mümkündür. Havacılık sanayii, uçabilen araçların çalışılması, tasarlanması ve üretilmesi veya uçabilen araçlara dair teknolojiler üretilmesi olarak tanımlanabilir. Uçak, helikopter, insansız hava aracı, planör vb. ana platformlar ve bunların itki sistemleri başta olmak üzere, aviyonik, mekanik, yapısal ve silah sistemleri gibi alt bileşenleri ve yedek parça, yer destek cihazı ve test sistemleriyle ilgili olan sektör, bu sayılan ana ve alt sistemlerin her türlü parçalarının tasarımı, üretimi, montajı, tedariki, bakım ve onarımı, idame ve işletmesiyle bunlara yönelik teknik danışmanlık ve eğitim gibi destekleyici unsurları içerir. 1. Temel bakım kabiliyeti. 2. Bakım, onarım ve temel modifikasyon yeteneği. 3. İthal edilmiş alt parçaların montajı, lisans altında mekanik üretim. 4. Alt parçaların yerli üretimi. Havacılık sanayiinde tedarikçiler organizasyonun sağladığı ürüne dayalı hiyerarşik sınıflandırmayla yapılanmışlardır. Havacılık sanayiinde geliştirilen nihai ürünlerin tasarım ve üretim aşamalarının birbiriyle etkileşimi ve tedarikçi yapısı Şekil 1’de verilmektedir. Ürünler nihai platformlar olacağı gibi, bu platformlarda yer alacak alt sistemler ve ara ürünler de olabilir. Nadir de olsa nihai ürüne kadar diğer alt ürün ve sistemleri kendisi geliştiren üreten organizasyonlar mevcuttur. Ancak bu yöntem mali ve teknik boyut açısından sürdürülebilir olmaktan çok uzaktır. Aşağıda havacılık sanayiindeki üretici ve tedarikçilerin faaliyet alanları ve seviyeleri yer almaktadır: 5. Az gelişmiş silah sistemlerinin yerli nihai montajı. 6. Bazı alt sistemlerin yerli üretimi. Seviye 2 Sistem tedarikçisi Seviye 3 Alt sistem tedarikçisi ya da parça üreticisi ayrılmak, ! Ürün çeşitlendirme, ! Çift kullanım teknolojilerini savunma sanayine aktarmak, ! Savunma ihracatını artırmak, ! Küresel ortaklıklar kurmak 8. Lisans altında yerli imkânlarla üretilmiş olan silah sistemlerine yapılacak Ar-Ge çalışmaları ve iyileştirmeler. Soğuk savaş yıllarından sonra talepte yaşanan ciddi daralma, çoğu 2. seviye üretici konumundaki ülkenin politikalarını gözden geçirmelerini gerektirmiştir. Politikalarını revize eden ve sürdürülebilirliği sağlayan ülkelerin çoğunun belirli bir ürüne odaklanarak, ihracat yeteneklerini artırdığı görülmektedir. Bir kısmının ise, bağımsızlık ve millilik hedeflerinden vazgeçerek sanayiilerini küresel sistemin bir parçası yaparak, daha güçlü firma ve ülkelerin pazarlama avantajlarından faydalandıkları görülmektedir. Diğer bir grup ülkenin ise, 1. seviye ürün üreticisi olma hedefi doğrultusunda gitmenin kendileri için neredeyse imkânsız olacağını görmeleri ve bu sebeple savunma ithalatını benimseyerek, offset ve yerli katkı sayesinde yerli sanayilerini kısıtlı ölçüde işler halde tuttukları görülmektedir. 9. Kısıtlı Ar-Ge ile az gelişmiş silah sistemlerinin yerli imkânlarla üretimi. 10. Bağımsız Ar-Ge faaliyetiyle, gelişmiş platformların yabancı alt sistemler ile üretimi. 11. Tamamen yerli ve bağımsız Ar-Ge ve üretim. Tablo 1- Sanayilerini Geliştirmek İçin Ülkelerin İzlediği Yol Haritası. Platform ve Motor Üreticisi ! Savunma sanayinden tamamen veya kısmen 7. Az gelişmiş silah sistemlerinin ortak üretimi ya da lisans altında üretimi. Seviye 0/1 Sistem entegratörü Seviye 1 masını ana hedef alan savunma sanayii yapıları oluşturmuşlardır. Ancak oluşturdukları altyapının öncelikli hedeflerine hizmet ettikten sonra atıl konuma düşmemesi için ülkelerin bazı radikal kararlar alarak hedeflerini güncellemeleri gerekmektedir. Yakın geçmişte havacılık sanayiine yönelik farklı stratejiler güden Brezilya, İsrail, Güney Kore, İsveç gibi ülkeler incelendiğinde, ülkelerin aşağıdaki yöntemlerden birini ya da birkaçını seçerek yollarına devam ettikleri görülmektedir. Bitzinger’in dile getirdiği gibi, dünya savunma üretiminde 2.seviyede yer alan ülkeler, kendi bağımsızlık gereksinimleri doğrultusunda hareket ederek milli ihtiyaçlarının karşılan- Dünyada Havacılık Sanayiinde Gelişmeler Yapısal Montaj ve Satış 1. Seviye Aviyonik Sistemi 2. Seviye 3. Seviye Aviyonik Cihazları İtki Sistemi Motor ve Komponentleri Motor Aksamı Elektrik Sistem ve Alt Sistemler Şekil-1: Havacılık Sanayiinde Üretim Piramidi. Elektrik Sistemi ve Starter Konsolidasyon Uçak Yapısı Kontrol Yüzeyleri Kabin İçi ve Kokpit İklimlendirme Yakıt TakımSistemi İniş TakımSistemi Hidrolik Sistemi 1990’lı yılların sonunda hem ABD hem de AB’de havacılık sektöründe birleşmeler yaşanmış ve dağınık yapı, finansal olarak güçlü, ana sistem entegratörleri ve alt sistem sağlayıcıları şeklinde yeniden şekillenmiştir. Sivil havacılıkta büyük gövdeli uçak üretiminde iki kutuplu dünya (Boeing ve Airbus) ortaya çıkarken, askeri havacılıkta ise ABD hâlâ üstünlüğünü korumaktadır. Avrupa’da EADS (European Aeronautic Defense and Space Company) ve BAE öne çıkarken, FINMECCANICA ve THALES ise diğer iki önemli büyük savunma kuruluşudur. Avrupa’daki sanayii yapılanması farklı işbirliği yöntem- SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Savunma sistemlerinin teknolojik gelişmesiyle, havacılık sistemleri de toplam sistemin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Harekâtın desteği kapsamında keşif ve gözetleme amaçlı uydular, İHA (İnsansız Hava Aracı) Sistemleri ve bunlar üzerindeki sensörler, havadan erken ihbar ve ikaz uçakları ile siber uzay kapsamında mevcut yeteneklerden gelen verilerin değerlendirildiği karar vermeye yardımcı bilgi sistemlerinin kullanımında artış yaşanmaktadır. Karar alma sürecine yardımcı olacak bilgilerin toplanıp kullanılabilmesi ve sürekli iletişimde bulunmayı öngören ağ tabanlı yetenek kavramı, sistemlerin daha karmaşık hale gelmesine neden olmaktadır. Tehdit algılamasında yaşanan bu değişiklik, beraberinde soğuk savaş sonrası askeri hava gücünün değişimini de getirmektedir. Soğuk savaş sonrası dönemde avcı ve bombardıman uçakları ön plana çıkarken, artık asimetrik savaş ve terörizme karşı verilen mücadele, ağ tabanlı savaş kavramını güçlendirmiş, hava araçlarının da sistemin entegre bir parçası olarak kullanılması gereğini doğurmuştur. Tahminler, taarruzi ve genel maksat helikopterler, askeri kargo uçakları ve keşif, gözetleme ve taarruzi İHA’ların öne çıkacağını göstermektedir. Ağ tabanlı yeteneğin doğal bir getirisi olarak gelişme ve rekabetin daha çok platformların üzerinde bulunacak sensör ve sistemler üzerinden olması beklenmektedir. Pazar analizi konusunda önemli çalışmaları bulunan Aerostrategy firmasının yaptığı çalışmaya göre, Şekil-2’de görüldüğü üzere 25 5 Eğitim Uçağı 10 Özel Görev 15 Savaş Uçağı 20 Diğer Uzun süre soğuk savaş yıllarının getirdiği askeri tehdit anlayışına göre yapılanan savunma güçleri, artık kendini yeni tehdit algılamasına göre küresel terörizm, siber tehdit ve istihbarat konularında güçlendirmektedir. Harekât ortamının uzay, siber uzay ve meskûn mahallere doğru genişlemesi sonucu kullanılacak kuvvetler de klasik kuvvetler dışına çıkmaktadır. Harekât ortamının meskûn mahallere doğru kayması, beraberinde silah sistemlerinin daha hassas hale gelmesini gerektirmektedir. Hassas güdümlü silahlarla bu ihtiyaç karşılanmaya çalışılmaktadır. 0 -5 -10 -15 Nakliye Hava Aracı Talebi gelecekte sabit kanatlı hava aracı ihtiyacında azalma; ancak özellikle destek görevlerinde de kullanılan döner kanatlı platformlar ve nakliye uçaklarında ise artış olacağını görmek mümkündür. Şekil-2’de insansız ve otonom sistemlerle ilgili veri bulunmamakla beraber, sabit kanatlı muharip platform ihtiyacının azalmasının nedeni olarak insansız sistemlerin kullanımındaki artış gösterilmektedir. Savaş uçaklarının keşif gözetleme alanındaki görevini keşif gözetleme İHA sistemlerine, taarruz alanındaki görevlerini ise muharip İHA sistemlerine ve hassas güdümlü mühimmatlara bırakması beklenmektedir. Döner Kanat leriyle bu firmalar ekseninde toplanmış durumdadır. Benzer bir durum ABD havacılık firmaları için de geçerlidir. Her iki bölgede yaşanan birleşmeler sonucunda, finansal olarak çok güçlü, tasarım kabiliyetleri ön plana çıkan, uluslararası pazarları hedefleyen dev firmalar oluşmuştur. -20 -25 Şekil - 2: 2010 – 2020 Yılları Arasında Tahmini Askeri Hava Taşıtı Değişim Oranı. keşif gözetleme ve istihbarat alanında İHA sistemleri alanında yetenek eksikliği olduğu ve gelişmeye açık bir alan olacağı belirtilmektedir. Ayrıca Şekil-3’te gelecek 10 yılda İHA ihtiyaç dağılımı yer almaktadır: Savunma Harcamalarının Kısılması Askeri savunma projelerinde beklenmeyen maliyet artışları çoğu ülke için ciddi sorun oluşturmaktadır. Örneğin RAND’ın yaptığı bir çalışmaya göre mevcut maliyet artış trendi ve ihtiyaç miktarı şimdiki trendiyle uyumlu olarak gelecekte de devam ederse, 2054 yılında ABD savunma bütçesi ancak ve ancak bir hava platformu geliştirme projesini destekleyebilecektir. Dünya genelinde, özellikle batılı ülkelerce ekonomik krizle mücadele tedbirleri arasında ilk sıralarda savunma harcamalarının kısılması yer almaktadır. Örneğin, İngiliz hükümeti, 2011-2015 yılları arasındaki dönemde, bütçe açıklarını gidermek üzere savunma harcamalarında %8’lik bir kısıntıya gitmeyi planlamıştır. Muharebe sahasındaki ihtiyacın haricinde kalan harcamalardan en az 4 Milyar Pound tasarruf edilmesi ve İngiliz Savunma Bakanlığının sevk ve idaresi için ayrılan bütçenin de %33 civarında küçültülmesi planlanmaktadır. Maliyet Azaltımı Dünyadaki İHA pazarına yönelik bir çalışmada, gelecek 10 yılda İHA sistemlerinin şimdikinin iki katına ulaşacağı, şu anda İHA’ların geliştirilmesine harcanan paranın 4,9 Milyar ABD Doları mertebesinden 11,5 Milyar ABD Doları’na çıkacağı belirtilmektedir. Bu harcamanın %76’lık kısmını ABD’nin tek başına gerçekleştirmesi beklenirken, gelecekte pazarın %58’inin de ABD ihtiyaçlarına yönelik olacağı tahmin edilmektedir. AB içerisinde de özellikle Taktik %15 Sivil %8 Mini %4 UCAV %14 Deniz %8 HALE %24 MALE %27 Şekil - 3: 2010-2019 Yılları Arası Dünya İHA Pazar Öngörüsü Dünya genelinde havacılık alanındaki önemli gelişmelerden biri de sürekli maliyet azaltımını esas alan politikalardır. AB (Avrupa Birliği) 7. Çerçeve Programı kapsamında havacılık alanında sağlanan desteklerin %43’ünün maliyet etkinliği sağlama amacıyla gerçekleştirilen çalışmalara ayrıldığı görülmektedir. AIRBUS ise gelecek 10 yıl içerisinde tasarım ve üretim alanındaki maliyetleri %30 oranında azaltmayı planlayan “Power8” programını yürürlüğe koymuştur. Bu programa göre, özellikle Boeing karşısında fiyat üzerinden rekabetçiliği korumak amacıyla, AIRBUS firması, mevcut alt sözleşmecilerini tekrar gözden geçirerek maliyet etkinlik çerçevesinde yeniden yapılandırmaya gitmektedir. Çin’in Tianjin kentinde kurulan A320 uçağı nihai montaj hattı bunun önemli bir örneğidir. AB firmalarının bu yatırımlarda kor kabiliyetlerini ülke içinde tutmayı gözetmeye devam edip, emek yoğun işleri dışa aktarmaya devam edecekleri düşünülmektedir. Organizasyonlar büyüdükçe birim işçilik maliyetlerinin arttığı gözlemlenmektedir. Özellikle üretim ağırlıklı faaliyetlerin dış kaynak kullanımına sunulması, ucuz işgücüyle üretim fonksiyonunun en üst seviyede kullanılması anlamına da gelmektedir. 29 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Üretim maliyetleri ve teknolojik gelişmişlik Ürun Ürun arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu Ürun söylenebilir. Teknolojik gelişmişliği ve üretim maliyeti yüksek olan ülkeler, sahip oldukları ürünlerin üretiminde daha düşük üretim Sistem Ent. Sistem Ent. Sistem Ent. Sistem Ent. Sistem Ent. Sistem Ent. Sistem Ent. maliyetine sahip ülkelerle işbirliğine giderek toplam maliyetlerini düşürmeye çalışmaktadır. Alt Sistem Bu gibi örneklerden yola çıkarak, yakın bir Alt Sistem Ent. Alt Sistem Alt Sistem Ent. zamanda özellikle sivil havacılık endüstrisinde düşük maliyetli üretim faktörlerine sahip ülkelerin etkisinin artacağı değerlendirilmektedir. Parça Parça Parça Parça GEÇMİŞ Parça Parça BUGÜN Parça GELECEK Sanayii Yapısının Değişimi Sivil Havacılıkta önemini artıran maliyet düşür- Şekil - 4: Havacılık Sanayiinde Ana - Alt Yüklenici İlişkisinin Değişimi me politikaları ve alt yüklenicilik yaklaşımı, 2. seviye ülkelerin de savunma sanayiilerini yeniden gözden geçirerek keskin kararlar almalarını sağlamaktadır. Bu da 2. Seviye ülkelerin merkezinde olduğu yeni bir tedarik sistemi ağının temellerini oluşturmaktadır. Bu küresel savunma sanayii yapısı, Bitzinger tarafından aşağıdaki gibi özetlenmektedir: ! Daralmış: Dünya çapındaki savunma ürünleri üretimi ve üretim kapasitesi azalacağından dolayı, çoğu 2. seviye üretici konumundaki ülkeler ve hatta bazı 1. seviye üretici ülkeler bazı alanlardan çekileceklerdir. ! Konsantre: Savunma ürünleri üretimi, konso- lidasyon ve daralmanın etkisiyle kısıtlı sayıda büyük ölçekli firmanın elinde olacaktır. ! Bütünleşik: Küreselleşmenin hız kazanması ve 1. seviye ülkelerin tasarım ve üretimde ülkelerarası işbirliğine daha fazla ağırlık vermesiyle bütünleşik bir sanayii ortaya çıkacaktır. Ayrıca bu konsantre ve ağ yapılı tedarik sistemi beraberinde büyük merkezler etrafında kümelenmeyi de getirmiştir. Örneğin, Montreal, Seattle, Toronto ve Toulouse’da ana yüklenicileri destekleyen alt yüklenicilerden oluşan önemli sanayii öbekleri oluşmuştur. Kaynak tabanlı sürdürülebilir rekabet avantajı anlayışına göre, kritik olmayan yeteneklerin firma bünyesinde tutulmasına gerek yoktur. Örneğin Avrupa’nın önde gelen konsorsiyumu EADS’ nin tedarikçileri arasında KOBİ’lerin payı Fransa’da %65’lerdeyken Almanya’da bu oran %90’lara çıkabilmektedir. Ortalama rakam ise %76 civarındadır. Özellikle ABD ve AB ülkeleri tarafından, yan sanayii gelişimi sadece maliyet yönünde değerlendirilmemekte, uluslararası ilişkileri geliştirmenin, daha doğrusu ihracat pazarı kurmanın da bir aracı olarak görülmektedir. Firmalar, girmek istedikleri pazarlarda faaliyet gösteren yerel firmalarla kurdukları ortak girişimlerle (joint venture) hem kendi pazarlarını genişletmekte hem de riski paylaşan ortak bulmaktadırlar. Offset yükümlülüğüne sahip firmalar, yan sanayii kurumları ile eşleştirilebildiklerinde gelecekte süreklilik sağlayacak ana-alt yüklenici ilişkileri sağlamak mümkündür. Sistem entegratörlüğü görevi üstlenen bir firmanın, bir alt sistemin üretilmesi için gerçekleştireceği yatırım, ileride kâr sürekliliğini sağlamak için o alt sistem üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmasına neden olur. Bu da, firmayı ana amacından uzaklaştırabilir. Alt tedarikçi kullanımıyla, yatırım gerektiren konularda firmalar ilave yatırım ihtiyacı yapmayacak olup aynı zamanda alt yüklenicinin kapasite kullanımı da artmış olacaktır. Havacılık ve savunma firmalarının geleceğinde tüm kabiliyetleri elinde bulunduran modelden, kendisi için getirisi en yüksek ve en kritik olanı elinde tutan, diğer faaliyetlerini de kazancını en üst seviyeye çıkaracak şekilde dış kaynak kullanan firma modeline geçiş öngörülmektedir. Tüm bunlara göre, firma elinde bulunan yetenekleri, kaynaklarını ve hedeflerini dikkate alarak değerlendirmeli ve hangilerinin getirisinin daha uygun olduğuna karar verdikten sonra, elde tutma ya da alt yüklenici kullanma kararını almalıdır. Sonuç ve Değerlendirme Havacılık sanayiinde gerek sanayiinin yapısı, gerek talep cephesi, gerekse içinde bulunulan ekonomik durum klasik anlayıştan farklılık göstermektedir. Yeni sanayii yapısında, bağımsızlık isterleri doğrultusunda alınan kararlar ve gerçekleştirilen yatırımlar iyi planlanmadığı takdirde, zamanla ülkelerin sırtında yük olabilmektedir. Nitekim kendi ürünlerini ortaya koyan ancak daha sonra pazarlama sıkıntısı çeken ya da maddi anlamda destekleyemeyen ülke örnekleri bulunmaktadır. Havacılık sanayiinin yapısı ve dünya genelindeki konjonktür dikkate alındığında, Türkiye’nin havacılık sektöründe yapmakta olduğu ve yapacağı yatırımları daha dikkatli ve planlı biçimde yapılandırması önem arz etmektedir. Türkiye de, son yıllarda uzun süredir ihtiyacını duyduğu ana platformları envantere kazandırarak bağımsızlık hedefi doğrultusunda önemli yol kat etmektedir. Son yıllardaki milli ürünlerle bu ihtiyaca cevap vermeye başlayan ve temelleri atılan çalışmalarla gelecekte de bu stratejinin ürünlerini verecek olan sanayii için yeni hedef, bağımsızlık ihtiyaçlarının dışına çıkmalı, ticari kaygılara yönelik olmalıdır. Geleceğin hava harekât konseptinin otonom sistemleri öne çıkarması ve mevcut konvansiyonel platformların da bilgi paylaşımı ve durumsal farkındalığı daha üst seviyeye çıkararak daha korumacı bir hal alması sanayiinin yönelimini de etkilemesi beklenmektedir. Bu gelişme de, yukarıda üzerinde durulduğu üzere İHA Sistemlerinin havacılıkta öneminin her geçen gün artacağını ortaya koymaktadır. Hâlihazırda SSM tarafından hazırlanmış olan İHA Yol Haritası çerçevesinde gelecekte İHA Sistemleri alanında kısa, orta ve SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ uzun vadede belirlenen hedeflerin yurtdışı talepler de dikkate alınarak hayata geçirilmesi ve ürün anlamında bu alana odaklanma stratejisi güdülmesi önem arz etmektedir. Günümüzde, teknoloji geliştirmenin yüksek maliyeti ve yurtiçi taleplerin azalması, firmaların birleşmeye gitmesine, sanayilerini yeni- izleyebilecek olan yerli alt yüklenicilere Üretim fonksiyonlarının alt yüklenicilik yöntemiyle sektörde yönlendirilmeli, ! Tasarım içeriği daha kısıtlı olan üretim yer alan ve faaliyet alanlarını ağırlıklı faaliyetlerin dış kaynak kullanımı maliyet liderliği stratejisi güdecek alt yüklenicilere yönlendirilmesi gerçekleştirilerek maliyet liderliği stratejisi sağlanmalıdır. den yapılandırmalarına, sınır ötesi işbirliklerini güdecek şekilde yeniden yoğunlaştırmalarına ve kendilerine tedarik yapılandırabilen firmalara Bunun sonucu olarak, odaklanma stratejisi çevrilmesi gerekmektedir. maliyet liderliği sağlanacak olanlarda ise 2. zinciri kurmalarına neden olmuştur. Ayrıca özellikle sivil havacılık ürünlerinin üretiminde seviye’de kalınmış olacaktır. olmak üzere, dünyadaki durumun “hub and spoke” adı verilen gelişmiş ağ yapılı tedarik üretim ve montaj personelinin ve altyapısının sistemine doğru gideceği belirtilmektedir. Bu daha çok olduğunu göstermektedir. Bu sebeple, üretim fonksiyonlarının alt yükleni- noktadan hareketle sanayii iki grupta ele alarak cilik yöntemiyle sektörde yer alan ve faaliyet her bir grup için ayrı stratejiler ortaya koymak alanlarını maliyet liderliği stratejisi güdecek uygun olacaktır. Dolayısıyla, rekabetin gerek- şekilde yeniden yapılandırabilen firmalara tirdiği yapılanma gereği; çevrilmesi gerekmektedir. güdülecek platformlarda 1. seviye üreticilikte, Sonuç olarak, Türk havacılık sanayiinde sürdürülebilirliğin sağlanması için havacılık sanayiinde yaşanan küresel gelişmelere adapte olmak gerekmektedir. Bunu başarabilmek için de küresel sanayiiyle bütünleşmiş, öncelikleri ve hedefleri belirli, kendi içerisinde ! Ana sistem entegratörü pozisyonundaki yapılanmasını tamamlamış ve sadece nihai Türkiye’deki sanayi yapısı, sistem entegratörü kurum /kurumlar mühendislik ve Ar-Ge ürün olarak değil, alt sistemler ve hizmetlerle seviyesindeki firmada tasarım vasıflı perso- yoğun işlere yönelmeli, firmanın üretim ve de çözüm sunabilen bir yapı oluşturmak nelin yoğun olarak bulunduğu, diğer firmalarda montaj yoğun işleri kademeli olarak gerektiği görülmektedir. ise nispeten bu sayının daha az olduğu ancak azaltılmalı ve maliyet liderliği stratejisi KAYNAKLAR: ! V. Alpagut YAVUZ, Sürdürülebilirlik Kavramı ve İşletmeler Açısından Sürdürülebilir Üretim Stratejileri, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2010, Cilt 7, Sayı 14, s. 63-86. ! Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Raporu: Ortak Geleceğimiz, TÇSV Yayınları, Ankara, 1989, s.71-97. ! Keith Krause, Arms and the State: Patterns of Military Production and Trade, Cambridge University Press, 1992, s.170. ! Richard A Bitzinger, Towards A Brave New Arms Industry, Adelphi Paper 356, Oxford 2003, s.69. ! AeroStrategy Management Consultation, From Tooth to Tail and Back Again: Military Aircraft Sustainment’s Difficult but Possible New Mission, AeroStrategy Commentary, September 2010, http://www.aerostrategy.com/downloads/commentaries/commentary_sept10.pdf. ! Obaid Younossi, Mark V. Arena, Robert S. Leonard, Charles Robert Roll, Jr., Arvind Jain, Jerry M. Sollinger, Is weapon system cost growth increasing?, RAND 2007, www.rand.org/pubs/ monographs/MG588. ! Hakan ATALAN, Avrupa Havacılık Endüstrisi ve Türkiye’nin Konumu, Aviation Türk, Sayı 1, http://www.aviationturk.com/yeni/havacilik-sanayi/avrupa-havacilik-endustrisi-veturkiye%e2%80%99nin-konumu/#more-43, 16.02.2011. 31 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik ! European Commission, Directorate-General Enterprise & Industry, “FWC Sector Competitiveness Studies, Competitiveness of the EU Aerospace Industry with focus on: Aeronautics Industry”, Münih 2009, 13.07.2010, http://ec.europa.eu/enterprise/ sectors/aerospace/files/aerospace_studies/aerospace_study_en.pdf, s.42. ! Teal Group, World Unmanned Aerial Vehicle Systems 2011, 23.11.2010, http://www.tealgroup. com/index.php?page=shop.product_details&category_id=2&flypage=flypage.tpl&product_id =98&option=com_virtuemart&Itemid=5. ! GATES, Eric, “The defence firm of the Future”, Defence and Peace Economics, 2004, 15: 6, s.509 — 517. ! ÖNCÜ, A. Aykut, ÖNER, M. Atilla ve BAŞOĞLU, Nuri, "Make or Buy” Analysis for Local Manufacture or Import Decisions in Defense System Procurements Using AHP: The Case of Turkey”. ! Jorge Niosi ve Majlinda Zhegu, “Aerospace Clusters: Local or Global Knowledge Spillovers?”, Industry and Innovation, Vol. 12, No. 1, s. 1–25, Mart 2005, 14.03.2011, http://www.er.uqam.ca/nobel/r21010/document/niosizhegu.pdf. Halil İbrahim ÖZTÜRK Uzman Savunma Sanayii Müsteşarlığı 1984 yılı Ankara doğumludur. 2007 yılında ODTÜ Makine Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Bir süre TUSAŞ’ta yapısal tasarım mühendisi olarak görev almıştır. 2008 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı Hava Araçları Daire Başkanlığı’nda Uzman Yardımcısı olarak göreve başlamış olup, “Türk Havacılık Sanayiinde Sürdürülebilirlik Stratejileri” konulu çalışmasıyla uzman olmuştur. Halen Uçak Dairesi Başkanlığı’nda görev yapmakta olup, Müşterek Taarruz Uçağı (JSF), Temel Eğitim Uçağı Tedarik (TEU), Türk Başlangıç ve Temel Eğitim Uçağı Geliştirme (HÜRKUŞ), Komuta Kontrol Uçağı (KKU) ve Kara Kuvvetleri Temel Eğitim Uçağı (KKTEU) projelerinin yürütülmesinde görev almaktadır. İngilizce bilmektedir. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Savunma Sanayiinde Sürdürülebilirlik Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte savunma sanayiinde dünya çapında büyük değişiklikler görülmüştür. Askeri tehdidin azalmış olarak değerlendirilmesi ile birçok devlet savunma bütçelerini düşürmüş, büyük savunma projelerini yavaşlatmıştır. Az gelişmiş ülkelerde, askeri sanayi üretimi büyük ölçüde kesilmiş, bazı üretim hatları tamamen kapatılmıştır. 1990'ların ortalarından itibaren ise, dünya savunma sanayii sektörüne (özellikle Amerika’da) daha çok önem verildiği görülmektedir. Ülkeler yabancı teknolojilerden faydalanmak istemekle birlikte yabancı tedarikçilere bağımlı olmaktan kendilerini korumak istemektedirler. Savunma sanayii programları incelendiğinde bütçe/program açısından ülke ve proje bazında 2 önemli faktör dikkati çekmektedir: 1. Ülkelerin Bütçe/Program Değişimleri 2008 yılı sonunda başlayan ekonomik kriz, savunma sanayiindeki dengelerin değişmesini de beraberinde getirmiş, askeri tedarik projelerinin ve bütçelerinin azalması ve yeni projelerin askıya alınması sektörün idame ettirilebilirliğine gölge düşürmüştür. ! Askeri deniz projeleri içindeki en büyük tedarik programı olarak addedilen Fransa ve İtalya’nın ortaklaşa başlatmış olduğu 27 gemilik FREMM firkateyn programı, 17 gemiye indirgenmiştir. ! İngiltere Type 45 destroyer projesi kapsamını 12 gemiden 6’ya düşürerek yarıya indirmiştir. Proje kapsamının kısıtlanmasının yanı sıra, proje süreleri kasıtlı olarak uzatılması da başka bir strateji olarak uygulanmaktadır. Kısa dönem maliyetlerinin azalması amacı güdülen bu uygulamaya İngiliz Queen Elizabeth sınıfı uçak gemisi projesinin 2 yıl uzatılması örnek olarak gösterilebilir. 2. Programların Bütçe/Süre Aşımları Dünya Askeri Gemi İnşa Sektörü incelendiğinde düşük seviyedeki marjlar, proje takvimi ve bütçe üzerinde baskı oluşturmakta, risklerin büyümesine neden olmaktadır. Bazı örnekler: ! LCS tipi bir projede başlangıç bütçesinin üç katına çıkılması ! LPD tipi projede yaklaşık 1 Milyar Dolar (%100) bütçe aşımı ve 3 yıllık gecikme ! Sahil güvenlik tipi bir projede yaklaşık 300 Milyon Dolar (%100) bütçe aşımı Bu durum teknoloji/know how geliştirme ve bunu idame ettirme, yatırım gibi hususlarda sorunlar oluşturmaktadır. Ülkelerin savunma sanayi teknoloji ve ürün sahiplik durumları, üç ana grup altında ele alınabilmektedir. 1.Teknoloji/Ürün Sahibi Ülkeler 2.Teknoloji/Ürün Geliştirmekte Olan Ülkeler 3.Teknoloji/Ürün Satın Alan Ülkeler 1. Teknoloji/Ürün Sahibi Ülkeler: Bu ülkeler altyapı çalışmalarını savunma sanayinin gereklerine göre tamamlamış, kalite gereksinimlerini yerine getirmiş ve sürdürülebilirlik prensiplerine uygun satınalma ve üretim yapabilen birkaç ana altyüklenici belirlemiş ve böylece maliyet etkin savunma gereçleri üretiminde lider konuma gelmişlerdir. 33 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Teknolojik yeterlilik konusunda üst düzeyde olan bu ülkeler, dışa bağımlılıkları en az olacak şekilde platform ve elektronik sistemleri kendi bünyelerinde tasarlayıp üretebilmektedirler. Ancak kendi teknolojileri/ürünleri olmasına rağmen birçok projede diğer teknoloji sahibi ülkelerle birlikte program geliştirip maliyetleri düşürme stratejisi izlemektedirler. 2. Teknoloji/Ürün Geliştirmekte Olan Ülkeler: Bu ülkelerde ise savunma sanayi üretimi farklı platform/sistemlerde farklı seviyede tasarım/ üretim faaliyetleri gerçekleşmektedir: Tasarım: - Lisans altında üretim (Ana Tasarımın kullanım haklarını satın alma) teknik çalışmalara büyük önem verilmektedir. ! Teknolojik açıdan en iyi/optimum projelerin geliştirilmesi, ! İhracat pazarında rekabetçi ürünlerin oluşturulması amacıyla geniş kadrolu, birbirleri ile rekabet eden, tasarım ekipleri kurulmuş ve tasarım kabiliyetleri geliştirilmiştir. Bu ekipler yüklenici bünyesinde ya da alt yüklenici tasarım firmaları bünyesinde faaliyet göstermektedirler. Avrupa ve Amerika’nın önde gelen askeri tersanelerinde 500-1000 kişilik tasarım ekiplerinin olduğu görülmektedir. Bu firmalar tasarım kabiliyetlerinden aldıkları güçle tasarım/knowhow transferi sayesinde ekipman paketleri de sağlayarak diğer ülkelerde üretim yapmasa bile diğer ülke projelerinden pay almaktadırlar. Sürdürülebilirliğin Sağlanması için Uygulanan Stratejiler: 1. Tasarım/Ar-Ge ile Sürdürülebilirlik 2. Teknoloji Transferi ile Sürdürülebilirlik 3. Proje Tasarım Geliştirme Modelleri ile Sürdürülebilirlik 4. Ekonomik Ölçeklerin Korunması ile Sürdürülebilirlik 5. İhracat ile Sürdürebilirlik - Kısmi tasarım Geliştirme, Üretim: Ürünün; - Kısmi olarak üretimini / montajını gerçekleştirme, - Tamamının üretimini / montajını gerçekleştirme 2. Teknoloji Transferi ile Sürdürülebilirlik Savunma sanayinde gelişmekte olan ülkeler, teknoloji/know how kazanarak yerli üretim imkan ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi gerektiğini bilincine varmışlardır. 3. Teknoloji/Ürün Satın Alan Ülkeler: Bu bilinçle yabancı yüklenicilere projenin tamamen ve/veya kısmen, dahili olarak kurulacak bir tesiste üretiminin yapılmasının sağlanmasına ve know-how’ın ülkeye kazandırılmasına yönelik bir model çerçevesinde sözleşme yapmaya yönlendirmektedirler. Brezilya, Kuveyt, BAE, vb. ülkelerin güncel projeleri bu kapsamdadır. Herhangi bir teknolojik kazanım elde etmeden sadece ürün/proje satın alınması yolu ile tedarikler gerçekleştirilmektedir. Bu tip ülkeler, ayrılan kısıtlı savunma bütçeleri nedeniyle tedarik edilecek ürünlerin çok amaçlı olması tercih etmektedirler. Birçok Asya/Afrika/Güney Amerika ülkesinin projeleri buna örnek teşkil etmektedir. Teknoloji transferine diğer bir örnek olan Rusya, önceleri Avrupa ile aynı teknolojik seviyede olup, fiyat avantajı ile daha rekabetçi bir konumda olmasına rağmen son 20 yılda rekabette geride kalmış, tekrar eski seviyesine ulaşabilmek için Russian Technology adlı kurum kurularak Avrupalı firmalardan teknoloji transferi yapmaktadır: Bunun yanı sıra, daha önce başka ülkelerde görev yapan platformların direk alımı veya modernizasyonu sonucu yenilenen platformlarını satın alarak kullanmaktadır. ! İtalyan Finmeccanica ile Rus jet üreticisi Irkut, Sürdürülebilirliğin Sağlanması için Uygulanan Stratejiler ! Fransız DCNS ile Rusya Rosoboronexport Yukarıda belirtilen aşamalar da platform ve silah/elektronik sistemler bazında değişebilmektedir. Bazı ülkelerin platform üretimi yapabildikleri, buna karşın silah/elektronik sistemleri ithal ettikleri görülmektedir. Ülkelerin sürdürülebilirliği sağlamak için uyguladıkları stratejiler 5 başlık altında incelenmiştir: 1. Tasarım/Ar-Ge ile Sürdürülebilirlik Tasarım ve Ar-Ge ile askeri sanayide bağımsızlığını sürdürebilen olan ülkelerde tasarım / ! İngiliz Rolls-Royce ile Rus helikopter firması, çeşitli Ar-Ge projeleri için mutabakat anlaşmaları imzalanmıştır. Türkiye de bu stratejileri uygulamış ve uygulamaya devam etmekte, kazanılan knowhow’ın özgün tasarımlar geliştirmeye olanak sağladığı ve dışa bağımlılığın gün geçtikçe azalmaya başladığı görülmektedir. 3. Proje Tasarım Geliştirme Modelleri ile Sürdürülebilirlik Gelişmiş ülkelerde projeler yürürlüğe girmeden tasarım teklifleri hazırlanmakta ve söz konusu tasarım/gereksinimlerin gerçeklenmesi (validation) sonucunda üretim teklifleri devreye girmektedir. Bu çalışma prensibi büyük projelerde önemli bir strateji haline gelmiştir: ! İngiltere fırkateyn ön tasarımı için yüklenici firmaları ile anlaşma yapmış ve ön tasarım ve gereksinim analizi için yaklaşık 125 Milyon Pound’luk sözleşme imzalanmıştır ! ABD daha da ileri giderek, LCS projesine ait 2 adet tasarımın geliştirilmesini ve buna ek olarak ilk gemi prototipini 2 yüklenici üzerinden finanse etmektedir. Bu modelle, deniz kuvvetlerinin ihtiyacını karşılayacak tasarımlar geliştirilmekte, gereksinim analizleri gerçekleştirilmekte ve daha yüksek teknolojili ve gereksinimleri tam karşılayan çözümler elde edilmektedir. 4. Ekonomik Ölçeklerin Korunması ile Sürdürülebilirlik Savunma Sanayinin geliştiği ülkelerde programların belli bir/birkaç firmaya yüklenerek kurumsal yapıların ve ekonomik ölçeklerin devamlılığı sağlanmaktadır. Askeri gemi sanayinden örnekler: ! ABD’de tüm projeler 2 yükleniciye paylaştırılmakta ve bu 2 yüklenicinin rekabeti sonucu gerçekleştirilmektedir. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ ! İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya, vb. birçok gelişmiş Avrupa ülkesinde büyük askeri projeleri üstlenen sadece 1 büyük askeri firma mevcuttur (BAE Systems, DCNS, Navantia, Fincantieri, vb.). Bu firmalara bağlı birden fazla tersane yer almaktadır. Küçük askeri projeler içinse (askeri botlar, vb) ufak tersaneler mevcuttur, ancak bu tersaneler büyük projelerde yer almamaktadır. ! Kanada, 35 Milyar Kanada Doları mertebesindeki 30 yıla yayılacak askeri gemi projeleri için sadece iki adet yerel tersaneyi seçme aşamasındadır. ! Bu tersanelerde proje kalmaması durumunda, sürdürülebilirliğin sağlanması adına söz konusu ülkelerin milli tersanelerine ihtiyaç olmamasına rağmen ek siparişler verildiği görülmektedir. Bu kapsamda: - Hollanda, Damen tersanesine 1 adet korvet siparişi vermiştir. - Fransa, DCNS tersanesine 1 adet LPD siparişi vermiştir. Ülkemizde ise Savunma Sanayii Sektörel Strateji Dokümanı’nda yer alan Deniz Araçları Sektör Stratejisi’nde belirtildiği üzere botlar sınıfında 2 adet tersane, yardımcı sınıf gemiler ve korvet-fırkateynler klasmanlarında 4 adet tersane belirlenmiştir. SSM tarafından açılmış olan ihalelere katılmış olan 3 tersane de bu kapsamda SSM tarafından değerlendirilmektedir. 5. İhracat ile Sürdürebilirlik Sürdürülebilirlikte en önemli faktörlerden birinin üretim/tasarım kabiliyetlerinin ihraç edilmesi olduğu görülmektedir. Savunma Sanayiinde en büyük ihracatı gerçekleştiren ülkeler şu şekildedir (2001-2004, Milyon USD): Askeri gemi yapımında önde gelen ülkeler ihracat pazarlarında büyük rekabet içindedirler. Örnek olarak Brezilya’nın 5 Milyar Dolar bütçeli askeri gemi tedarik projesi (devriye gemisi, firkateyn ve lojistik destek gemisi) kapsamında İspanya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Kore rekabet etmektedir. Ülke İhracat (Milyon USD) Dünya İhracat Payı % ABD 53,967 %41,1 Rusya 17,625 %13,4 İngiltere 17,149 %13,1 Fransa 11,626 %8,9 Almanya 4,914 %3,7 İtalya 1,387 %1,1 Çin 3,053 %2,3 Diğer Avrupa 11,096 %8,5 Diğer Ülkeler 10,400 %7,9 Son yıllarda Türkiye, savunma sanayii alanında yerli şirketlerin gelişmesine ve teknoloji kazanıma önem vermeye başlamıştır. Bölgesel güç olma yolunda ilerleyebilmek için bağımsız bir savunma sanayisine kavuşması gerekmektedir. SSM’nin, açtığı ihalelerde yerli üretim olma modelini neredeyse tüm ihalelerde uygulanması ile birlikte Türkiye’nin savunma sanayisinde dışa bağımlılığı en aza indirgenmektedir. Türk Savunma Sanayii Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçlarını şu anda %50 oranında karşılamakta, yerli projelerin bitirilmesi ile birlikte bu oranın %70 - %80’lere ulaşacağı ön görülmektedir. Türk Savunma Sanayii, dünyanın ''en hızlı gelişen ve dış pazarlara açılan'' savunma sanayileri arasında yer almaktadır. Ülkemizde devam eden yüksek teknolojili savunma sanayii projelerine örnekler: ! İnsansız hava araçları Ayrıca bu firmaların ilgili ülkede üretim faaliyetleri yapılması ile ilgili teknoloji transfer anlaşmaları, altyapı geliştirme faaliyetleri vb. için de teklif verdikleri görülmektedir. Sonuç Ülkemizde silah ambargosunun sonucu olarak Türk Savunma Sanayiinin önemli temelleri atılmış, bu durum, kendi kendine yeterli bir savunma sanayi alt yapısının kurulmasına yönelik politikaların temelini oluşturmuştur. Öncelikle kendi ihtiyacının bir kısmını üretmeyi amaçlayan Türk Savunma Sanayii, 1990'lı yıllardan itibaren de ihracatçı ülke konumuna ulaşmayı başarmıştır. İzlenen politikalar çerçevesinde savunma sanayindeki yerli firma sayısı 200'ü geçmiştir ve bu firmaların yıllık cirosu yaklaşık 3-4 Milyar Doları bulmaktadır. ! Anti-tank projeleri ! Hava savunma ürünleri ! Uçak/helikopter ürünleri ! Uydu ürünleri ! Radar ! Kara araçları ! Deniz platformları. ! Roket platformları ! Sonar ürünleri ! Uçak mühimmatları ! Silah ürünleri ! Lazer ürünler Teknolojiyi satın alan ülke konumundan çıkan ülkemiz, savunma sanayii ve askeri gemi projeleri alımlarında yüklenicilere üretimin bir kısmının Türkiye’de yapılmasını ve böylece hem geminin ömrü boyunca idamesinde, bakım ve onarım faaliyetlerinde içerde yetişmiş kalifiye işgücü oluşmasını hem de bilgi birikiminin ülkeye kazandırılmasını sağlamıştır. Günümüzde ise teknoloji üretemeyen ve hazır alan statüde olan ülkelere savunma sanayii ürünlerini ihraç eder durumdadır. Bu başarıların sürekliliğinin sağlanması ve uluslar arası pazarda rekabetçi olunabilmesi için: 35 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik -Mali/sermaye yapılarının güçlendirilmesi, ! Finansal destek ve teşvikler sağlanması (örnek: ticari projelerin offset kabul edilmesi) ! Projelerin devamlılığının sağlanması ile oluşturulan kadronun askeri proje ile elde ettiği bilgi birikimi ve deneyimin korunması ! Savunma Sanayii şirketlerinin: -Organizasyon yapılarının geliştirilmesi ! İhracat pazarlarında rekabetçi firma yapılarının ve ileri teknoloji ürünlerin geliştirilmesi -Özgün tasarımları geliştirebilecek teknik kabiliyetlerin bu firmalarda oluşturulması ! Fiyatın ön planda olduğu bir ihale değerlendirme yaklaşımı yerine dünyadaki muadil programların bedelleri de dikkate alınarak yüksek fiyat rekabetinden kaçınılacak proje değerlendirme yapısının oluşturulması ! Projelerin dünyadaki gelişmiş savunma sanayii ülkelerindeki örneklere benzer şekilde bir/birkaç firma üzerinden ihale edilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Ufuk GÜÇLÜ RMK Marine Genel Müdürü İş yaşamına 1975 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra Uygulama Mühendisi olarak Otosan‘da başladı. Askerlik dönüşü 1977–1986 yılları arasında sırasıyla Mamul Geliştirme Dizayn Mühendisi, Mamul Geliştirme Şefliği, Ürün Geliştirme Şube Müdürlüğü, Mühendislik Daire Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1991 yılında Genel Müdür Yardımcısı (Teknik) olarak atandı, 1994 – 1996 yılları arasında Pazarlama ve İhracat’tan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. 1996 yılında Ürün Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı. 2007 yılında Genel Müdür Baş Yardımcısı (Teknik) olarak atandı. Otosan’daki bu görevinden sonra 1 Şubat 2009’da RMK Marine Genel Müdürlüğü görevini üstlendi. Ayrıca Türk Teknoloji Geliştirme Vakfı ve Tübitak Marmara Araştırma Merkez’nde de Yönetim Kurulu Üyeliği yapmakta olup, denizlere olan ilgisine ayrıca amatör bir denizci olarak da devam etmektedir. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Sürdürülebilir Bir Savunma Sanayii Açısından Teknoparklar Bilginin, inovasyonun ve yaratıcılığın rekabet üstünlüğü sağlamak açısından küresel önemi, bilginin üretime dönüştürülerek ticarileştirilmesi ve dolayısıyla sanayinin ihtiyacı olan teknik bilginin en üst seviyede karşılanması, teknoparkların kurumsallaşması ve teknoparklardan beklentiler açısından son 25 yıl içerisinde belirleyici rol oynamışlardır. Yüksek teknoloji hedeflerinin bir noktada zorunlu kıldığı üniversite-sanayi, sanayi-sanayi işbirliği, üniversitelerdeki teknoloji ve bilim altyapısını sanayi ile buluşturan yapılar olarak teknoparkları giderek daha çok ve farklı sahada karşımıza çıkarmaktadır. Teknoparklar, Ar-Ge çalışmalarının ve teknolojinin yayılımını sağlayan ve girişimciliği teşvik eden yapılarıyla; inovasyon sürecinde yer alan aktörlerin davranışları ve performanslarını inceleyen ulusal inovasyon sisteminin önemli bir bileşeni olarak da yer almaktadır. Bu noktada teknoparkları ansiklopedik anlamıyla tarif etmekte de yarar bulunmaktadır. Teknoparklar, profesyonel yönetimlere sahip, temel amacı bünyesinde yer alan iş dünyası ve başta üniversiteler olmak üzere bilgi bazlı kuruluşların rekabetçi kültürlerini inovatif bir ortamda en üst seviyeye taşıyarak elde edilen katma değerlerle toplumun refahını arttıran organizasyonlardır. Bu amaç istikametinde teknoparklar üniversiteler, Ar-Ge kuruluşları, şirketler ve pazar arasında bilgi ve teknoloji akışını tetiklemekte ve yönetmekte, kuluçka ve spin-off uygulamalarıyla inovatif şirketlerin kurulmasını ve büyümesini sağlamakta, kaliteli çalışma ortamı ve tesislerle birlikte yüksek nitelikli hizmetler sağlamaktadır. Teknoparklar 2000’li yıllarla birlikte şehirlerin, bölgelerin ve ülkelerin ekonomik kalkınmaları açısından çok kilit rol oynamaya başlamışlardır. Bilgi ekonomisinin gerekleriyle uyumlu çalışma ortamında teknoparklar; ! Üniversiteler ile şirketler arasında bilgi ve teknoloji akışını tetiklemekte ve yönetmekte, ! Şirketler, girişimciler ve teknik kadrolar arasında iletişimi oluşturmakta, yönlendirmekte, ! İnovasyon, yaratıcılık ve toplam kaliteyi arttıracak ortamları geliştirmekte, ! Şirketler ve araştırma kuruluşlarının yanısıra, girişimcilere ve bilginin asıl sahiplerine de odaklanmakta, ! Yeni iş alanlarının ortaya çıkartılmasında kuluçka ve spin-off uygulamalarının yanısıra, küçük ve orta ölçekli şirketlerin büyümesini hızlandırmakta, ! Global networklerde yer alarak binlerce inovatif şirket ve araştırma enstitüsüyle iletişim kurarak kiracılarını uluslararası arenaya taşımaktadır. Esasında teknoparkların bilgi ekonomisi olarak tanımladığımız yeni ekonominin ihtiyaçlarından ortaya çıktığını ve halen de şekillenmekte olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. 37 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Yeni ekonomi yoğun olarak bilgiye dayanmakta, inovasyonla büyümekte, global erişime konu olarak dünyayı şekillendirmektedir. Teknoparklardaki faaliyetlerin endüstriyel ağırlığını dikkate aldığımızda ise, teknoparkların bilgi ekonomisinin endüstriyel yanı olduğunu ifade etmek mümkündür. Bilgi bugün üretim açısından gerçek ifadesini şirketlerin elinde bulmaktadır. Üniversite ise bilginin en büyük kaynağı olarak ayrıcalıklı yerini muhafaza etmektedir. Bilgiyi en üst seviyede kullanabilen şirketlere baktığımızda, toplumsal refahın bu yeteneğe bağlı olarak yükseldiğini görmek şaşırtıcı olmamaktadır. Çünkü hiçbir toplum bireyi bulunduğu ülkenin ekonomik gelişimi için üniversitelerdeki bilgiden yararlanmama lüksüne sahip değildir. Bu fırsatı mükemmel kullanan ülkeler ile farklı nedenlerle istenilen seviyede kullanamayan ülkeler, kişi başına milli gelir seviyeleriyle bu becerilerini göstermektedirler. Dikkat edilecek olursa teknoparkların global önem kazanması ve yaygınlaşması, bugün artık hikayesi bile unutulmaya başlayan Doğu Bloku’nun çökmesiyle ve klasik ekonominin kalıp değiştirmesiyle başlamıştır. Klasik ekonominin kullanıldıkça azalan kaynaklarına karşı bilgi ekonomisinin kullanıldıkça artan kaynakları ekonominin ve endüstrinin tüm alanlarında yeni paradigmalar yaratmıştır. Savunma sanayii, global dengeleri böylesine etkileyen bir değişimden doğal olarak derinden etkilenmiş, savunma harcamaları ulusal bütçeler içerisinde bir zamanlar arslan payını alan ve fakat coğrafi konumlarından dolayı şanslı addedilebilecek birçok ülke bütçelerini küçültülen silahlı kuvvetlerinin neredeyse maaş ödemeleriyle sınırlı noktaya çekmiştir. Bu bakımdan şanslı olmayan ve azaltmakla birlikte savunma harcamalarını sürdürmek zorunda kalan ülkeler ise çareyi bilgi ekonomisinin yarattığı en önemli fırsatlardan birisi olan sürdürülebilirlikte bulmuşlardır. Yazımızın takip edecek paragraflarına geçmeden önce, ne gibi parasal büyüklüklerden bahsettiğimizi rakamlarla ifade etmekte yarar olacaktır. Günümüzde dünya genelindeki savunma harcamaları 1,47 Trilyon Dolara ulaşmıştır. Bu dünya devletlerinin toplam gayri safi milli hasılalarının %2,4'üne denk gelmektedir. Bu harcamaların yaklaşık %42’sini ABD tek başına yapmakta, ABD'yi izleyen ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu İngiltere, Fransa, Japonya, Almanya, İtalya, Rusya, Çin, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi 15 ülke, geri kalan harcamanın %85’ini gerçekleştirmektedir. ülkeler takip etmektedir. Kişi başına düşen savunma harcaması 200 Doların üzerine çıkmıştır. Türkiye'nin 10 Milyar Dolar civarında seyreden savunma bütçesi çerçevesinde kişi başı savunma harcamalarının milli gelire oranı ise % 1,8 civarındadır. Türkiye’yi bu grupta Hindistan gibi birkaç ülke hariç farklılaştıran kişi başına düşen milli gelir ve endüstrileşme seviyeleridir. Dünyanın en yüksek savunma harcaması yapan ülkeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler savunma ihtiyaçlarının tamamına yakınını yerli ülke içinden karşılarken Türkiye bu yola yeni girmeye başlamıştır. Ortadoğu ülkeleri ile az gelişmiş ülkelerin tamamı ise ihtiyaçlarını büyük ölçüde ithalat ile karşılamaktadırlar. Klasik ekonominin kullanıldıkça azalan kaynaklarına karşı bilgi ekonomisinin kullanıldıkça artan kaynakları ekonominin ve endüstrinin tüm alanlarında yeni paradigmalar yaratmıştır. Diğer ithalatçı ülkelerden farklı olarak savunma sanayii hızla gelişen bir ülke olarak Türkiye son yıllarda 1 Milyar Dolara ulaşan savunma ihracatıyla da ön sıralara tırmanmaya başlamıştır. İnovasyonun lokomotif rol üstlendiği savunma sanayinde, önceki yıllarda ağırlıklı olarak Türkiye’nin klasik savunma sanayii kuruluşları ihracat gerçekleştirirken, son yıllarda, savunma sanayiindeki Ar-Ge’ye dayalı ulusal katkı payı hedeflerinin yükseltilmesi ve şirketlerin bu yönde teşvik edilmesiyle özel şirketler de, yurt dışına özgün savunma sanayi ürünleri ihraç etmeye başlamışlardır. İhracatı bu ölçüde mümkün kılan husus ise, savunma sanayiinin sürdürülebilir bir sanayi oluşturma yaklaşımını benimseyerek ihtiyaçları yurtiçinden karşılama oranında %50’lerin üzerine çıkabilmesi olmuştur. Teknoparklar bu yaklaşımda, başlangıçta çok planlı bir şekilde olmasa da kritik sorumluluklar üstlenmişlerdir. Bunlardan en önemlisi, dikey uzmanlaşmaya yönelen ve ikinci ve hatta üçüncü kademe altyüklenicilik rolünü benimseyen çok sayıda küçük ve orta ölçekte firmanın, çoğu zaman mühendisliğin tıkandığı noktada üniversitelerden aldıkları bilimsel destekle teknoparklarda çift amaçlı üretime yönelmeleri ve kısa sürede klasik ana yüklenicileri destekleyecek kalite ve kapasiteye ulaşmalarıdır. Tedarik makamı olarak Savunma Sanayii Müsteşarlığı bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş ve hatta kalıcı bir yapıya dönüşmesinde kilit rol oynamış, sürdürülebilir bir savunma sanayii yaratabilmek için yerli sanayinin desteklenmesi açısından teknoparklarda faaliyet gösteren şirketlere çok sayıda Ar-Ge projesi yönlendirmiştir. Bu projeler özellikle ulusal ana yüklenicilik/alt yüklenicilik sisteminin daha da genişletilerek ülkenin teknolojik bağımsızlığını sağlayacak olan özgün teknolojilerin üretilebileceği sektörel bir yapılanmaya ciddi şekilde imkan vermiştir. Teknoparklarda faaliyet gösteren firmalara sağlanan teşviklerle alt sistem bazında yerli üretimi mümkün kılan uygulamalar, sürdürülebilir bir savunma sanayiinin olmazsa olmazı niteliğinde 200’ün üzerinde firmanın savunma sanayiine yönelmesini sağlamış, bu firmalarla birlikte sektörün yıllık cirosu 3 Milyar Dolar seviyesine ulaşmıştır. Geldiğimiz noktada savunma sanayiinde sürdürülebilirlik açısından teknoparkların önemi, bu çerçevede Ar-Ge yatırımlarının ve teşviklerin giderek artan ölçülerde uygulamaya devam olunması önceliğini korumaktadır. Fransa’nın DeGaulle döneminden bu yana bağımsız bir savunma sanayii için attığı adımlar ve bu ülkede teknoparkların 1980’lerde şekillenmeye başlaması bir rastlantı değildir. Keza ABD’nin 1950’lerden bu yana teknopark olarak tanımlanabilecek yapılara teknoloji geliştirme amaçlı önemli kaynaklar aktarması ve bugün bile sadece savunma sanayiini hedefleyen teknoparkların oluşturulmasını teşvik etmesi, sürdürülebilir bir sanayi yapılanması hedefi ile açıklanmaktadır. Ülkelerin global konumlanma planları ve buna bağlı ya da bağımsız tehdit algılamaları teknoloji hedeflerini belirlemede önemli rol oynamaktadır. Binlerce yıldır medeniyetlere olduğu kadar çatışmalara da ev sahipliği yapmış bir coğrafyanın merkezinde bulunan Türkiye, yeni ekonominin her alanında olduğu gibi savunma sanayiinde de kısıtlı kaynaklarını en etkin şekilde değerlendirebileceği, duplikasyonlardan arındırılmış, sürdürülebilir bir SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ yapı oluşturmak amacındadır. Bu amacın gerçekleştirilmesi açısından ihtiyaç duyulan çok yönlü koordinasyon rolünü, gelişmiş batılı ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de teknoparklar belli ölçülerde üstlenebilecektir. Önümüzdeki yıllardaki savunma sanayii ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için bugünden, rekabet edebilir ve sürdürülebilir teknoloji tabanını hedefleyen ürün odaklı Ar-Ge projelerinin de planlanması gerekmektedir. Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2007-2011 Stratejik Planı’nda, stratejik amaçlarından birisi olarak savunma sanayiini özgün yurt içi çözümler sunabilecek ve uluslararası alanda rekabet edebilecek şekilde yapılandırmayı ifade etmiştir. Özgün yurt içi çözümler ve uluslararası rekabet edebilirliğin sağlanması da ancak sürdürülebilir bir teknolojik yetkinlik ile mümkündür. Bu amaçla uluslararası işbirliğini gözeten, teknolojik yeterliliği yüksek bir sanayi altyapısı yine teknoparklar üzerinden sağlanabilecektir. Keza sektöre bilimsel anlamda yön verebilecek üniversitelerin bir koordinasyon içerisinde ihtiyaçlara göre yeniden örgütlendirilerek bu alanda yapılacak çalışmalara teknoparklar üzerinden daha fazla ve nitelikli katkı sağlaması mümkün olabilecektir. Teknoparklar ayrıca mühendislik alanında yapılan çalışmaların çift kullanımı esas alan bir yapıya kavuşturulmasına da imkan tanıyacaktır. Bugün global seviyede birçok örneğinde görüldüğü üzere en verimli çıktıyı üretebilen model üniversite-enstitü ve araştırma kurumları ile sanayi arasında kurulabilen birlikteliklerdir. Diğer bir ifadeyle, teknoloji tabanlı üretimlerin gerçekleştirildiği, yeni girişimlerin oluşmasının sağlandığı ve üniversite sanayi işbirliğinin yaşandığı yerler olarak karşımıza yine teknoparklar çıkmaktadır. Halen dünyada etkinliği süren Kuzey Avrupa ülkelerinin GSM şirketleri, ABD’de bilişim sektöründeki gelişmeler, Almanya’da otomotiv sektöründe gerçekleştirilen son derece yenilikçi ürünler, Hollanda, İsrail gibi ziraat mühendisliği ve gıda mühendisliği alanında gelişmeleriyle dünyada yetkinlik elde etmiş ülkelerin temelinde maliyet etkin ve tabana yayılmış üretkenliği başarmış birçok teknopark yatmaktadır. ABD sanayii açısından vurgulanması gereken nokta, başarılı olan teknoloji geliştirme programlarının tümünün uzun vadeli projelere dayanıyor olmasıdır. Japonya’da ise, büyüyen Asya endüstrilerine karşı kendi endüstrilerini uzun vadede koruma yolunun araştırılması ile ilk teknopark kavramının biçimlendiği görülmektedir. Japonya da ileri teknolojiyi kullanarak daha yüksek katma değerli ürünleri, yaratıcı araştırmalar vasıtasıyla desteklemeyi hedeflemiştir. Ülke genelinde, şehirleri bir bütün olarak sanayii ve üniversiteleriyle birarada ileri teknolojik araştırmaya entegre etme ve teknopoller oluşturma programı, sürdürülebilirliği temel alan Japon endüstriyel stratejisinin merkezini oluşturmuştur. Bu ülke kuluçka merkez- lerinden başlayarak, sonraki aşamalarda bilim parkları ve teknoparkları geliştirmiş, giderek ülke kentlerinin büyük çoğunluğunun teknokent olarak geliştirilmesi yönünde stratejiler uygulanmış ve nihayet ülke bir tekno-devlet niteliği kazanmıştır. Dünyadaki sözkonusu başarılı modeller incelendiğinde, Ar-Ge faaliyetleri ile kazanılan teknolojik gücün ekonomik güce dönüştüğü ve ihracatla bir adım daha ileriye götürüldüğü, bunun sonucunda ise daha kolay kaynak ayrılabilecek savunma harcamaları ile daha büyük ve daha caydırıcı bir askeri güce kavuşulabildiği görülmektedir. Sonuçta ancak Ar-Ge faaliyetlerine önem ve öncelik veren bir ülke, önemli ve güçlü bir ülke sıfatı taşıyabilmektedir. Bu kapsamda, Türk Savunma Sanayii Stratejisi’nin temelini oluşturan ülke güvenliğinin sağlanması için, Silahlı Kuvvetlerimiz ihtiyaçlarının güvenli ve istikrarlı biçimde, sürdürülebilirlik yaklaşımı esas alınarak yurt içinden karşılanması, bunun için gerekli teknoloji tabanının yaygınlaştırılarak mümkün olan her alanda rekabetçi ve ihracatı da hedefleyen üretim kabiliyetlerinin kazanılması ve kurulmuş bulunan ulusal savunma sanayii tesislerinin yurtiçi ve yurtdışı pazarlar açısından teşviki ve desteklenmesi amacına en çok hizmet eden yöntemi; bir koordinasyon, inovasyon, etkileşim ve sinerji merkezi olarak teknopark uygulamalarında aramak yanlış olmayacaktır. Turgut Şenol Teknopark İstanbul Genel Müdürü 1959 Malatya doğumlu Turgut Şenol İlkokulu Ankara Kavaklıdere İlkokulunda, Ortaokul ve Lise’yi TED Ankara Koleji’nde, lisans eğitimini 1982 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, tezsiz lisans üstü çalışmasını ise aynı üniversitenin Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü’nde tamamlamıştır. Çalışma hayatına 1982 yılında Hollanda Büyükelçiliği’nde yerel danışman olarak başlayan Turgut Şenol 1986-1990 yılları arasında Milli Savunma Bakanlığı’nda Siyasi Müşavir Yardımcısı ve Siyasi Müşavir olarak görev yapmış, 1990 yılında Dış İlişkiler Müşaviri olarak katıldığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nda Dış İlişkiler bölümünü kurarak 1998 yılına kadar yönetmiştir. Aynı yıl İş Geliştirme Direktörü olarak Havelsan’a geçen Turgut Şenol 2002 yılında AYESAŞ Genel Müdürlüğüne getirilmiş, 2005 yılında Bilkent Grubu’na katılarak kurduğu Meteksan Savunma, Meteksan Uzay ve Meteksan Sualtı Akustik şirketlerinin Genel Müdürlüklerini ve Yönetim Kurulu Başkan Vekilliklerini 2010 yılına kadar yürütmüştür. Turgut Şenol 2010 yılı sonu itibariyle, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile İstanbul Ticaret Odası ana ortaklığında kurulmuş bulunan Teknopark İstanbul A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne getirilmiş olup halen bu görevini sürdürmektedir. 39 Sürdürülebilir Savunma Sanayii ve Yetenek Bazlı Alt Yüklenici Kullanımı Milli Savunma Sanayiinin Geldiği Aşama Bilindiği üzere ülkemizde, milli savunma gücünü artırmak ve caydırıcı kılmak için ihtiyaç duyulan modern sistem ve platformlara ülkenin ekonomik gücüyle orantılı olarak sahip olunmaya devam edilmektedir. 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar, gerek ülkenin sanayi yetkinliği gerekse bu alt yapıyı oluşturabilecek ekonomik gücün yetersizliği nedeniyle milli savunma sanayiinin teşkiline yönelik ciddi adımlar atılmamıştır. Ancak; o tarihlerde kullandığı silah, sistem ve platformlarda dışa bağımlı olan ülkemiz, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ve sonrasında ambargo ile karşılaşmıştır. Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında yaşanılan ambargo sonucunda, günümüz milli savunma sanayiinin temelleri atılmaya başlanmış, bu çerçevede ilk olarak vakıf şirketleri kurulmuş, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı fabrika, bakım onarım merkezleri ve tersanelerin kabiliyetleri artırılmaya başlanmıştır. 1985 yılına gelindiğinde, çıkarılan 3238 sayılı Kanunla, modern savunma sanayiinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunun sağlanması amacıyla Savunma Sanayii Müsteşarlığı kurulmuş ve ihtiyaç duyulan kaynağın, genel bütçe dışında devamlı ve istikrarlı bir şekilde temini amacıyla Savunma Sanayii Destekleme Fonu oluşturulmuştur. Dönem itibariyle yurt içi savunma sanayii yeteneklerinin yok denecek kadar az olması nedeniyle, ilk etapta TSK ihtiyaçlarını karşılayacak yurt dışı tedarik projelerinde offset taahhütleri ile sanayi firmalarımızın uluslararası sektörle tanışması ve uzman personel istihdamı sağlanmıştır. Bunu izleyen dönem içerisinde az sayıda savunma firması ile yurt içinde ortak üretim ve lisans altında üretim yoluyla yerli savunma sanayiinin oluşturulması hedeflenmiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde savunma sanayiinde elde edilen bilgi birikimi sonucunda yurt içi özgün geliştirme yolu ile tedarik sürecine adım atılmıştır. Gelinen aşamada, TSK ihtiyaçlarının karşılanmasında, yerlilik oranı %50’nin üzerine çıkmış olup, hâlihazırda yürütülmekte olan tedarik programları ile bu oran gün geçtikçe artmaya devam etmektedir. Platform düzeyinde TSK ihtiyaçlarının yurt içi savunma sanayii firmalarından karşılanması noktasında, hava platformları için TUSAŞ, deniz platformları için sivil gemi inşasında tecrübe kazanmış özel sektör tersaneleri, kara platformlarında ise otomotiv sektöründe önemli başarılar sağlamış Otokar ve BMC firmalarının yanında yıllardır savunma sektöründe hizmet veren Nurol Makine ve FNSS firmaları, roket ve füze konusunda ROKETSAN, mühimmat için MKEK, tüm hava, kara, deniz platformlarının ihtiyacı olan elektronik sistem entegrasyonu ile birlikte TSK ihtiyacı elektronik ve yazılım temelli sistemler için HAVELSAN ve ASELSAN yurt içi ana platform ve sistem entegratörü görevlerini üstlenmişlerdir. Günümüzde platform ve sistem düzeyinde sistem entegrasyonu odağında yurt içi geliştirme kabiliyeti oluşmuş ve bu sayede TSK’nın platform/sistem ihtiyaçları doğrultusunda planlanan projelerin oldukça büyük bir bölümü yerli savunma sanayii firmalarının ana yükleniciliğinde yürütülür hale gelmiştir. Bu çalışmalara paralel olarak, platform ve sistemlerin gereksinim duyduğu alt sistem, bileşen ve teknolojilerden öncelikli olanların geliştirilmesine yönelik projeler yürütülmeye SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ başlanılmıştır. Bu süre zarfında ihracat izni alınamaması gibi nedenlerle yurt dışından tedarikinde zorluklar yaşanan ya da platform ve ana sistemlerin özgün olarak tasarımının yapılabilmesine doğrudan etkisi olan alt sistemler ve bileşenlerin geliştirilmesi öncelikli olmuştur. İhtiyaç duyulan platform ve sistemlerin tedarikinin yurt içinden karşılanma oranın artırılarak, aynı zamanda sürdürülebilirliğinin sağlanmasının, sektörün önünü görmesinde ve kalıcılığının sağlanmasında önem arz ettiği izahtan varestedir. 2010 yılı itibariyle TSK modernizasyon projelerinde yerli katkı oranı %52,1’e (Grafik-1), ihracat dâhil olmak üzere 2010 yılı sektör cirosu ise 2.733 Milyar Dolara ulaşmıştır (Grafik-2). Bu başarıda, ana yükleniciler ile birlikte, alt yüklenici ve yan sanayinin payı büyüktür. 60 52,1 50 41,6 40 44,2 45,7 36,7 25 30 20 10 geliştirme ya da Ar-Ge yoluyla sağlanması ve yerli katkıyı artırmak için yan sanayiinin katılımının artırılması önemli ölçüde rol oynamıştır. Savunma Sanayiinde Sürdürülebilirliğin Önemi Savunma sanayiinin geldiği aşama itibariyle, TSK’yı modernize etme amacıyla planlanan platform ve sistemlerin tedarikinin, yerli ana yüklenicilerin sorumluluğunda yürütülmesi ile birlikte, platform ve sistemlerin ihtiyacı olan alt birimlerin yerli olarak karşılanma oranı da artmaya devam edecektir. Kısa dönem içerisinde savunma sanayiimiz mevcuttan daha yüksek yerlilik oranıyla tedarik projelerinde yer alacak, oluşacak iş hacmi doğrultusunda sektör daha da fazla büyüyecektir. Ülkemizin kısa ve orta vade savunma ihtiyaçlarının ve buna bağlı olarak platform ve sistem tedarikini kapsayan projelerin sayısı ve boyutu büyümeye devam eden sektör için yetersiz hale gelecektir. Bununla birlikte sektörün, gelişecek teknoloji ile ileride şekillenecek yeni sistem ve platform ihtiyaçlarını da karşılayabilmesi için mevcut yeteneklerini koruyarak, Ar-Ge için ilave insan ve finans kaynağı ayırmaya devam etmesi gerekecektir. Büyümesi hedeflenen sektörün ileride karşılaşması muhtemel durumların şimdiden önüne geçilebilmesi için savunma sanayiinin sürdürülebilir kılınması gerekmektedir. 0 2003 2006 2007 2008 2009 2010 Grafik - 1: Yıllara Sari Yurt İçi Karşılanma Oranı (Kaynak SASAD-SSM) 3.000 Milyon $ 2.500 2.733 2.317 2.319 1.720 1.591 1.301 1.337 0 500 1.000 1.500 2.000 2.010 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Grafik - 2: Yıllara Sari Savunma Sanayii Sektör Cirosu (Kaynak SASAD-SSM) Sektörün bu noktaya gelmesinde, ana yüklenicilik görevini ekseriyetle yerli firmaların üstlenmesi, kritik alt sistem, bileşen ve teknolojilerin belli bir bölümünün yurt içi 2010 yılı verileri incelendiğinde, ülkemiz savunma sektörünün, yıllık üretiminin %70’e yakın kısmının yurt içi ihtiyaçları karşılamak üzere yapıldığı görülmektedir. Kendine yetmeye başlayan bir savunma sanayii için, üretiminin %30’unu ihraç edebilmek önemli bir başarı olsa da, sektörün gerek ilerideki potansiyel büyüklüğüne göre sınırlı yurt içi ihtiyaçların varlığı gerekse teknolojik açıdan sürekli yetkin olma zorunluluğu nedenleriyle ileride üretimlerin büyük çoğunluğunun ihracat amacıyla gerçekleştirmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. İhracat bacağını ele aldığımızda, savunma sanayii gelişmiş ve uluslararası pazarı büyük ölçüde elinde tutan ülkeler ile rekabet edebilmek için maliyet etkin, hızlı ve esnek tasarım çözümleri sunmak gerekmektedir. İleri teknoloji ürünlerle uluslararası arenanın rekabetçi ortamında fark yaratabilmek için gereken finansal kaynak, savunma sanayimizin şu ana kadar yapmış olduğu Ar-Ge ve geliştirme harcamalarına kıyasla çok daha fazla olmalıdır. Yukarıda da değinildiği gibi, hâlihazırda yurt içi özgün geliştirme modeli ile yürütülen projeler ile genelde sistem entegrasyonu kabiliyeti kazanılmış, bunun yanı sıra alt sistem, bileşen ve teknoloji tabanında geliştirme faaliyetlerinde, ihracat izni gibi çeşitli nedenlerle yurt dışından temin zorluğu ve üst seviye sistem tasarımına doğrudan etkisi açısından kritik olanlara öncelik verilmiştir. Gelecekte dış pazarda daha yüksek oranda söz sahibi olabilmek için, rekabetçi çözümler sunabilmek gerekmekte, bunu teminen düşük maliyette ve teknik özellikleri açısından rakiplerinden ayrıcalıklı olacak tasarımlarla müşterilere ürün sunulması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Hâlihazırda temin zorluğu ve üst seviye sistem tasarımına etkisi nedenleriyle kritik bulunarak öncelikli geliştirilmesi hedeflenen alt sistemlerin yanı sıra, ileride rekabet ortamında yüksek performans sağlanması, farklı işlevselliklerin kazandırılması ve maliyet etkin çözümler üretilebilmesi açısından başka alt sistemler de kritik kabul edilerek öncelikli hale gelecektir. Bu durumda, sektör için araştırma geliştirme maliyetleri şimdikine kıyasla daha yüksek oranlara çıkabilecektir. Bu maliyet artışı, geliştirilmesi öncelikli alt sistem/ürün yelpazesinin genişlemesinin yanı sıra, bunların zaman içerisinde sürekli bir teknolojik yenileme sürecine girmesi ile katlanarak daha da yükselecektir. Böylelikle büyüyen sektörün yurt içi ve yurt dışı için projeler yürütmesi, kendisini idame etmesi ve artan Ar-Ge faaliyetleri için gerekli olacak kaynağın o aşamada elde edeceği gelirlerle karşılanabilmesinde yetersiz kalabileceği hususu sektör için önemli bir risk olarak değerlendirilmelidir. Bu riskin gerçekleşmesi durumunda, sektör öncelikle rekabetçi ürün geliştirmede yetersiz kalarak dışarıdaki pazara cevap veremez hale Savunma sanayii gelişmiş ve uluslararası pazarı büyük ölçüde elinde tutan ülkeler ile rekabet edebilmek için maliyet etkin, hızlı ve esnek tasarım çözümleri sunmak gerekmektedir. 41 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik gelecek ve iç pazarla yetinmeye çalışacak, küçülmek zorunda kalacak, finansman kaybı ile orantılı olarak özellikle Ar-Ge ve yeni teknoloji geliştirme kabiliyetine sahip yetişmiş istihdamın kaybı önlenemeyecek ve bu nedenlerle harekat konseptini değişen çağa göre yenileyecek olan TSK’nın ihtiyaçlarının da karşılanmasında zorluklar yaşanabilecektir. Sürdürülebilirlik için Çift Kullanım ve Yetenek Bazlı Üretim Sürdürülebilirlik açısından, ihracat hacmini artırarak yüksek gelir elde edilmesinin yanı sıra, esnek tasarım yeteneğiyle maliyet etkin çözümler sunabilen rekabetçi bir sektörün uluslararası arenada kalıcılığını sağlamak amacıyla, alt sistem, bileşen, malzeme geliştirme ve üretimi için gerekli olacak kaynak yönetiminin sektörel bazda yürütülebilmesini sürekli kılacak yöntemlere başvurmak diğer kritik unsur olarak öne çıkmaktadır. Sektörün devamlılığı amacıyla söz konusu finansman açığı oluşma riskinin azaltılması; milli savunma ihtiyaçlarının yüksek yerli katkı oranıyla karşılanması ve savunma ihracatı ile birlikte savunma alanı haricinde başka alanlarda da kullanılabilecek ürünlerle sağlanabilecektir. Bu yaklaşım bir ürünün çift kullanımı (dual use) anlamına gelmektedir. Çift kullanım kavramı irdelendiğinde bu kavramın, belirli bir amaç için geliştirilen bir ürün, sistem ya da malzemenin fazla değişime ihtiyaç duymadan başka amaçlar için kullanılabilmesi üzerine olduğu görülmektedir. Bu çerçevede, çift kullanımın, ihtiyaç bazlı üretimden yetenek bazlı üretime geçmek ile mümkün olduğu görülmektedir. İhtiyaç bazlı üretimde, başka parametreler düşünülmeden ihtiyaç tanımı üzerinde tasarım yapılır. İhtiyaç bazlı üretimde ürünün başka alanlarda kullanımı için önemli ölçüde yeni tasarım ve geliştirme süreçleri gerekmektedir. Bunun aksine, yetenek bazlı ürünler söz konusu olduğunda, ürünün doğrudan ya da çok az bir değişiklikle bir çok alanda hizmet etmesi sağlanabilir. Savunma ihtiyacı platform ve sistemler karmaşık yapılarıyla son kullanıcının teslim alacağı, genelde ihtiyaç tabanlı üretim ile elde edilebilecek ürünlerdir. Bu nedenledir ki, aynı ürünün başka alanlarda kullanımı için önemli ölçüde yeni tasarım ve geliştirme süreçleri gerekmektedir. Bunun aksine, yetenek bazlı ürünler söz konusu olduğunda, ürünün doğrudan ya da çok az bir değişiklikle bir çok alanda hizmet etmesi sağlanabilir. Aslında, ihtiyaç bazlı üretim sadece savunma sektörü ile ilgili bir durum değildir. Sistem ihtiyaçları karmaşıklaştıkça, ilgi alanlarında kullanılacak sistemler ihtiyaç bazlı ürün kavramına daha yakın hale gelirler. Yetenek Bazlı Üretim İçin Alt Yüklenici Kullanımı Yetenek bazlı üretimi, savunma sektöründe rol alan sanayiinin durumuna göre değerlendirmekte fayda vardır. Savunma sanayiimizde, ana entegratör görevini üstlenen firmalarımız ele alındığında, deniz ve kara platformları için savunma alanı haricindeki alanlarda önemli seviyede üretim yetkinliği kazanmış firmalarımız mevcuttur. Diğer platformlarda görev alan ana yükleniciler için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Bu iki grubun değerlendirilmesi ayrı ayrı ele alınmalıdır. İlk gruptaki firmalarımız, savunma haricindeki alanlarda üretim yetenekleri sayesinde endüstriyel açıdan sürekliliklerinin sağlanmasında avantajlı durumdadırlar. Tabi ki bu avantajlı durum, girdikleri diğer alanlar ile ilgili sektörel bazda krizler ya da durağanlıklar yaşanmaması ile mümkündür. Bunun yanı sıra, firmaların savunma alanı dışındaki diğer alanlarda üretim kapasitelerini artırma ihtimali ile savunma alanındaki yatırım ve bilgi birikimi sürekliliğinde zafiyetlerin oluşması muhtemeldir. Bunun nedeni ise, ilgi alanının çok daha fazla gelir getirecek alanlara kayması olacaktır. Söz konusu firmalarımızın, böyle bir durumda dahi savunma alanında yeteneklerini ve altyapısını koruyabilmesi için, hâlihazırda savunma alanında kazanmaya devam ettikleri yeteneği üst seviyede platform entegratörü olarak sürdürmeleri, alt sistem bazında üretim yeteneğinin ise alt yüklenici ya da yan sanayii firmalarınca sürdürülmesi uygun olacaktır. İkinci grupta, yetkinliklerini savunma alanında geliştirmiş ve elde ettikleri ürün / sistemlerin farklı alanlarda varlık gösterebilmesi ihtimali düşük olan ana entegratör firmalarımız yer almaktadır. Bu firmalarımızın, bilgi birikimleri ve iş süreçleri diğer alanlara yeterli düzeyde kaymalarına imkân vermeyecektir. Söz konusu firmalarımızın savunma sanayiimizin lokomotifi ve bu alanın büyük aktörleri olarak yollarına devam etmeleri daha doğru olacaktır. Platform / sistemden, alt sistem ve malzemeye doğru yönlendikçe, kullanım alanları artmaktadır. Bir başka deyiş ile interdisipliner alana doğru bir yönelimdir bu. Birçok alana hizmet edebilecek bu seviyedeki ürünlerin geliştirilmesi için gereken uzmanlık genelde aynı teknolojik seviyedeki başka ürünlerin geliştirilmesi için gereken uzmanlıktan çok farklı olabilmektedir. Örnek vermek gerekirse, bir kızılötesi kameranın optik kısmı ile yine aynı kameranın dedektör kısmının aynı ürün kırılım seviyesinde olmalarına karşın her ikisi için de teknoloji gereksinimi ve üretim süreçleri birbirinden bütünüyle farklıdır. İlk aşamada, tüm bu farklı uzmanlık alanlarının birçoğuna tek bir organizasyon bünyesinde sahip olmaya çalışmak için gereken zaman, insan ve finans kaynağı yine bu yeteneklerin ayrı ayrı yerlerde oluşması için gereken zaman, insan ve finans kaynağından, sektörün tümü düşünüldüğünde, çok farklı olmayabilir. Söz konusu üründen elde edilecek gelirlerde ise üreticilerin pazar genişliğine bağlı olarak farklılıklar oluşacaktır. Bu konuyu biraz açmak gerekirse, üst seviyede ürün geliştiren bir üreticinin müşterileri, asıl odak noktası olan ürün seviyesindeki platform/sistemin kullanıcılarıdır. Bu nedenle, üst seviye üreticiler geliştirmiş oldukları herhangi bir alt sistem seviyesindeki ürünü, entegre olduğu üst seviyedeki ürün ile birlikte sadece bu kullanıcılara ulaştırabilecektir. Bunun yanı sıra, alt seviye bir üreticinin asıl müşterilerini sadece platform ve sistemlerin son kullanıcıları değil, bunlarla birlikte son kullanıcılara tedarikçi olarak ulaşabilecek tüm yerli ve yabancı ana yükleniciler oluşturmaktadır. Buradan hareketle alt seviye üreticilerin alt sistem seviyesindeki bir ürünü, çeşitliliğini de artırarak, çok daha fazla müşteriye ulaştırabileceği değerlendirilmektedir. Buna bağlı olarak geliştirilen üründen daha fazla gelir elde edilebilecektir. Sağlanan gelir artışı, alt sistem bazındaki geliştirme faaliyetinin sürekliliğinin sağlanmasına imkân verecektir. Bu sayede, teknolojik gelişmelere paralel ürün geliştirme sağlanmaya devam edilebilecek, bununla birlikte, çift kullanıma esas değişiklikler için gerekli finans ve zaman fırsatı yaratılmış olacaktır. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Buraya kadar sürdürülebilirlik için önerilen yöntemi tekrarlarsak, sürdürülebilir bir savunma sanayii için çift kullanım, çift kullanım için yetenek bazlı ürün geliştirme, yetenek bazlı ürünler için karmaşık büyük sistemler yerine alt seviye sistem ve malzemelere odaklanma ve ana entegratörler yerine onları destekleyecek alt yüklenicilerin adreslenmesi daha etkin bir yaklaşım olacaktır. Alt Yüklenici Kullanımına Yönelik Mevcut Durum Değerlendirmesi Özgün üretim yapan ana entegratör firmaların, projeler kapsamındaki taahhütlerini, sektöre ve süreçlere yabancı olan alt yüklenicileri kullanarak gerçekleştirmeye çalışması oldukça zor ve risklidir. Ancak, milli savunma sanayiimizin hedeflenen aşamaya ulaşarak sürdürülebilir kılınması için teknolojik ilerlemeyi takip eden yetenek bazlı ürün geliştirebilecek alt yüklenici ve yan sanayii kullanımının ana entegratör rolünü üstlenen firmalar dahil, tüm seviyelerde üretim yapacak firmalar için alışılması ve yönetilmesi gereken bir süreç olarak sektörde yerleşmesi önem arz etmektedir. Burada öncelikle, mevcut durum itibarıyla alt yüklenici kullanımının teşvik edilmesi ve gerekli altyapının oluşturulması için yürütülen politika ve süreçler ile birlikte bunların sonuçlarına değinmek gerekir. Bugüne kadar, yetenek bazlı alt yüklenici ve yan sanayii alt yapısının oluşturulması için yürütülen politikalar kapsamında, offset uygulamaları, SSM ve MSB tarafından yürütülen TÜBİTAK ve modernizasyon kaynaklı Ar-Ge projeleri, Ar-Ge Yol Haritası projeleri, Mükemmeliyet Ağları yapılanması, TÜBİTAK’ın diğer programları, SSM tarafından tedarik projelerinde yeni uygulamaya geçirilen teknoloji kazanım yükümlülüğü kapsamındaki projeler ve AB çerçeve programlarına katılım ile teknoloji ve ürün geliştirme kabiliyetine sahip sanayi ve teknoloji firmalarının sayısı ve ürün çeşidinin artırılması hedeflenmiş, bunun sonucunda firmaların araştırma kuruluşları ve üniversiteler ile birlikte çalışması belirli bir oranda başarıya ulaşmıştır. Bunun yanı sıra, ana yükleniciler TSK’nın platform ve sistem gereksinimlerini özgün ürünler ile karşılamak üzere yaptıkları tasarımlarda ihtiyaç duyulan bazı kritik alt sistemlerin geliştirme çalışmalarını kendileri üstlenmiştir. Tüm bu yaklaşımlarla sektörde Ar-Ge harcamaları 2010 yılı itibariyle 666 Milyon Dolara ulaşmıştır (Grafik-3). 800 666 Toplam Ar-Ge Harcaması 600 510 Özkaynaktan Ar-Ge 345 400 200 58 64 79 90 2003 2004 2005 2006 228 505 206 143 120 0 2007 2008 2009 2010 Grafik - 3: Yıllara Sâri Savunma Sanayi Ar-Ge Harcamaları (Kaynak SASAD) Tedarik projelerinde yerli katkı oranının yükseltilmesi ve KOBİ kullanımı yükümlülükleri ana yüklenicileri alt yüklenici yetiştirmeye yöneltmiştir. Bilindiği üzere, Ankara’da yerleşik savunma sanayii ana entegratör firmalarımıza ürün ve hizmet sağlayan OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesinde 61 yan sanayii firmamız (Grafik-4) mevcut olup, böyle bir kümelenmenin oluşması ileriye yönelik olarak belirlenen hedeflere ulaşmamız için umut verici bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Küme Firmalarının Ağırlıklı Olarak Çalıştığı Yurtiçi Ana Tedarikçiler 32 26 ASELSAN ROKETSAN 25 TAI 21 21 MKE FNSS ulaşılmasını teminen, iyileştirilerek daha da artırılması gerekmektedir. Mevcut süreç ve yaklaşımları iyileştirmek için öncelikle, ana yükleniciler, alt yükleniciler ve yan sanayiinin birlikte iş yapma sürecinde yaşadıkları sorunları kendi açılarından ele almakta fayda vardır. Savunma Sanayicileri Derneği (SASAD)’nin her yıl bu konuda ilgili tarafları toparlayarak oluşturduğu raporlar dikkate alındığında sektörün beklentileri aşağıdaki gibi özetlenebilir. Ana yükleniciler; ! Alt yüklenicilerin mevzuata uygun sertifi- kasyonlara sahip olmaları, uygun mali yapıya sahip olmaları, nitelikli personel istihdamı ve sürekliliğin sağlanması ile kalite sistemi, proje yönetimi ve dokümantasyon gibi konularda sektörün sürdürdüğü yöntemlere ayak uydurmaları, ! Alt yüklenicilerin maliyet etkin çözümler üretebilmeleri, Grafik - 4: 2010 Yılı OSTİM Savuma Sanayi Kümelenmesi (Kaynak OSSA) Savunma sanayiine destek veren girişimcilere ve firmalara gerekli alt yapı ve kolaylıkları sağlayan teknoparkların varlığı ve giderek yaygınlaşması ile, üniversite işbirliğiyle ileri teknoloji ürün geliştirebilecek bir sanayi alt yapısının giderek güçleneceği kesindir. Büyük bölümü Ankara’da bulunan teknoparkların yanı sıra, geneli İstanbul ve yakın bölgesinde faaliyet gösteren ve farklı sektörlerde görev yapan firmalarla daha yakın çalışma olanağı sunacağı değerlendirilen İstanbul Teknopark’ın yakında hizmete girecek olması ile bu alt yapının daha da yaygınlaşacağı beklenmektedir. ! Alt yüklenicilerin sözleşme isterlerine ve takvimine tam uyum sağlamaları, kullanıcının ana isterlerinin karşılanmasında problem yaşamamaları, ! Alt yüklenicilerin kendi tedarik zincirlerini oluşturarak anahtar teslim üretim yapabilmeleri, hususlarını beklemektedirler. Alt yüklenici ve yan sanayi firmalarnın ise; ! Ana Yükleniciler tarafından iş sürekliliğinin sağlanması, bu suretle zamanla alt yüklenicilerin kurumsallaşmasının sağlanması ve gerekli altyapı yatırımlarının yapılabilmesi, ! Ana yüklenicilerin kurumsallaşmış ve Sonuç ve Öneriler Halihazırda sektörde alt yüklenici kullanımına yönelik elde edilen yetenek, birlikte çalışma kültürü, sanayi ve teknoloji alt yapısının, sektör sürdürülebilirliğinin sağlanması amacına yetenek elde etmiş alt yüklenicileri diğerleri ile fiyat rekabetine sokmamaları, ! Ana yüklenicilerin dar zaman dilimlerinde sipariş verip alt yüklenicileri sıkıştırmamaları, 43 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik ! Ana sözleşmedeki değişiklikler nedeniyle ! Ar-Ge projelerinde görev alacak alt yükle- teknik gereksinimlerin değişmesi veya iyileştirme amaçlı ilave talepler için tedarik makamlarından ya da ana yüklenicilerden ek ödenek sağlanabilmesi, nicilerin üniversite ve araştırma kuruluşları ile birlikte çalışmalarının zorunlu tutulması, ! Ana yüklenicilerin yetersiz alt yapıyı sebep göstererek geliştirme faaliyetlerini kendi bünyelerinde yapmaması ya da yurt dışına başvurmamaları, ! SSM ’den izin alınmak kaydıyla, belirli oranda Royalty bedeli ödeyerek ürünleri başka müşterilere satma imkânının sunulması, hususlarında beklentilerinin olduğu anlaşılmaktadır. Sektördeki tüm paydaşların beklentileri dikkate alındığında sorunların devam etmesinin sebepleri olarak; ! Yeterli sayıda yetkin alt yüklenici bulun- maması, ! Alt yüklenici adaylarının sektörü besleye- bilecek yeterlikte teknolojik bilgi birikimine ve standart süreçlere sahip olmaması, ! İhtiyaç ve tedarik makamının sözleşmelere yerliliği artırıcı unsurları dahil etmesine rağmen özellikle ihtiyaç tanımlama ve teknik isterlerin belirlenmesinde sektörün kabiliyetlerini yeterince dikkate almaması, ! Ana yüklenici ve alt yüklenicilerin ürün odaklarının belirgin şekilde ayrılamaması, ! Alt yüklenicilerin ilk geliştirme maliyetle- rinin karşılanmasındaki eksiklikler gösterilebilir. Bu sorunların giderilmesi için, savunma sektöründe alt yüklenici ve yan sanayi kullanımını destekleyici mevcut strateji ve yöntemler de dikkate alınarak oluşturulacak gerekli önlem ve yöntemlere aşağıda belirtilen üç ana konu altında yer verilebilir; ! Sektöre kazandırılan alt yüklenicilerin altyapı ve kabiliyetlerinin artırılması, ! Sektöre yeni alt yüklenici ve yan sanayi firmalarının katılımının sağlanması, ! Alt yüklenici kullanımının yaygınlaşması için yürütülen programlara destek verilmesi. Sektöre kazandırılan alt yüklenicilerin altyapı ve kabiliyetlerinin artırılması kapsamında; ! SSM ve MSB tarafından yürütülen ve yürütülecek araştırma geliştirme programları kapsamındaki projelerde önceliğin kendini benzer yeteneklerde ispat etmiş alt yüklenicilere verilerek geliştirme maliyetlerinin karşılanmasındaki eksiklerin giderilmesi, ! Alt yüklenicilerin geliştirici olarak görev alacağı projelerde ilgili ana yüklenicilerin rol gösterici olarak yer alması, ! Başarıyla tamamlanmış geliştirme projele- rinden çıkan ürünlerin ilgili ana sistemlerde kullanılmasını teminen, savunma ürün kataloğunun çıkartılması, belirli dönemlerde yenilenmesi ve söz konusu kataloğun tedarik projelerinde bağlayıcılığının sağlanması, ! Tedarik projeleri kapsamında geliştirilen alt sistem ve bileşenlerin de bu kataloğa yansıtılması, Başarıyla tamamlanmış geliştirme projelerinden çıkan ürünlerin ilgili ana sistemlerde kullanılmasını teminen, savunma ürün kataloğunun çıkartılması, belirli dönemlerde yenilenmesi ve söz konusu kataloğun tedarik projelerinde bağlayıcılığının sağlanması, önem arz etmektedir. ! Tedarik projelerindeki sanayi katılımı ve offset uygulamalarında kullanılmak üzere, SSM Ar-Ge Yol Haritasında tanımlanan ve ana yüklenici firmaların öncelikli olarak gördüğü Ar-Ge konularında projelerin gerçekleştirilebilmesi için eksik olan altyapının ve yüksek maliyetli teçhizat listesinin sanayi ile birlikte belirlenmesi, ! Altyapı gereksinimi için oluşturulan söz konusu listenin önceliklendirilerek altyapı desteklerinden yararlanmak üzere Kalkınma Bakanlığı ile paylaşılması ve altyapı destekleme programlarında yerini almasının sağlanması, ! Ana yüklenicilerin odaklandıkları asıl ürün seviyesinin altında yer aldığı halde geliştirmek zorunda kaldıkları alt sistemlerin üretim ve geliştirme kabiliyetlerini gerekirse uygun alt yüklenicilere aktarması, ! Sürdürülebilirlik için alt sistem bazında yetenek geliştirecek alt yüklenicilerin kullanılmasında en önemli nedenin geliştirdikleri ürünün çift kullanımını sağlama olanaklarının daha fazla olmasından hareketle, alt yüklenicilerin ürün geliştirme aşamasında geliştirecekleri ürünün çift kullanım konseptine uygun olmasına gayret etmelerine, bunun için tasarım süreçlerinde varsa gereken ilave isterlerin tasarımını tedarik makamları ve ilgili ana yüklenicilerin bilgisi dahilinde gerçekleştirebilmelerine imkan verilmesi, önemle üzerinde durulması gereken hususlar olarak görülmektedir. Sektöre yeni alt yüklenici ve yan sanayi firmalarının katılımının sağlanması kapsamında; ! Yurt içi tedarik projelerinin teklif değerlen- dirmelerinde, yerli katkı oranının ağırlığının sanayinin geldiği durum bağlamında yükseltilmesi, ! Daha önce prototipi yapılmış olan platform ya da sistemlerin devamı niteliğindeki projelerde; tek yüklenici ile devam edilecekse, teklifindeki yerli katkı oranındaki artışa oranla sanayi katılımı ve offset taahhüdünün karşılanmasında farklı çarpanların belirlenmesi; ihale yapılacaksa teklif değerlendirmede mevcut yerli katkı yerine bu orandaki artış için ayrı bir ağırlık belirlenmesi gibi teşvik edici yöntemlerin oluşturulması, ! Özellikle kara ve deniz platformlarında ana yüklenici olarak görev yapan firmalarımızın sivil gemi inşa ve otomotiv gibi sektörlerde birlikte çalıştıkları yerli alt yüklenici ve yan sanayi firmalarını savunma sektöründe de kullanarak, savunma sanayiimizin süreç ve proje yönetimi yaklaşımlarını benimsemelerinin sağlanması, ! Sektöre girmek isteyen ve teknoloji geliş- tirmeyi hedefleyen yeni firmaların kendi önerdikleri Ar-Ge projelerinin tedarik makamlarınca değerlendirmeye alınması, firmalar tarafından önerilen Ar-Ge projeleri ile sektörün ihtiyaç duyduğu öncelikli alt sistemler arasında ilişki kurulması durumunda ise söz konusu firmaların konuyla ilgili bir ana yüklenici veya bir alt yüklenici ile birlikte çalışmasının sağlanması, ! OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesi ve bunun gibi teşkil edilecek kümelenmelerin gelişmelerinin tedarik makamlarınca takip edilmesi, hususlarının faydalı olacağı değerlendirilen önerilerdir. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Alt yüklenici kullanımının yaygınlaşması için yürütülen programlara destek verilmesi kapsamında; ! Tasarım esnekliğinin sağlanması amacıyla, ihtiyaç ve tedarik makamlarının teknik isterleri kullanıcının harekât ve işlevsel ihtiyaçlarını tanımlayacak şekilde belirlemesi, bu isterleri karşılayacak sistem ve alt sistem isterlerinin ise, projelerde yürütülen sistem gereksinimi ve tasarım safhalarında, yüklenici ve alt yükleniciler ile birlikte belirlenmesi, ! Tedarik projelerinde SSM tarafından uygu- lanan Teknoloji Kazanım Yükümlülüğünün (ana yüklenici kontrolünde bir alt yüklenicinin geliştirme faaliyeti gerçekleştirmesi) tüm taraflarca benimsenmesi ve çıktılarının takip edilmesi, ! Tedarik makamlarınca, yürütülecek Ar-Ge projelerinin belirlenmesi ve tanımlanmasında doğrudan kullanıcı ihtiyacı yerine, kullanıcının ihtiyaçlarını karşılamak için yürütülen tedarik projelerinin daha yüksek oranda yerli katkı ile gerçekleştirilebilmesi için sektörün ihtiyaç duyduğu alt sistem ve bileşenlere odaklanılması, böylelikle ana yüklenici ve alt yüklenicilerin gireceği işlerin kapsamının da ayrıştırılması, ! Bu amaç ile hazırlanılan SSM Ar-Ge Yol Haritası ve bu çerçevede tanımlanan ar-ge projelerinin gerek kaynak tahsisi, gerekse sürekli olarak takibi açısından ilgili tüm taraflarca daha fazla desteklenmesi, ! Ar-Ge Projelerinin, tedarik projelerinin planlamaları dikkate alınarak bu projelerde sıkıntı yaşanmaması için, önceden başlatılması hususları ilgili süreçlerin yürütülmesinde yararlı olacaktır. Bu üç ana konuyu da ilgilendiren ve her birinde tanımlı önerilerin etkin şekilde uygulanabilmesi için gerekli en önemli unsur ana yükleniciler ile alt yüklenicilerin odaklandıkları konu ve ürün seviyesindeki ayrımın net olarak ortaya konulmasıdır. Bu konuda, her iki tarafa da önemli görevler düşmekle birlikte, yönlendiricilik rolü ana yüklenicilerde olacaktır. Büyüyen sektörün, bir taraftan yükselerek devam eden yerlilik oranlarıyla ülkemizin savunma ihtiyacı olan platform ve sistemleri üretmeye devam etmesi, diğer taraftan yurt dışı savunma pazarlarında önemli bir yer elde etmesi hedeflenmektedir. Bu nedenle ana yüklenicilerimizin platform ve sistem entegratörü olarak kabiliyetlerini artırmaya devam etmesinin yanında yukarıda önerilen tedbirler ile birlikte alt yüklenici kullanımında daha az problemler yaşanacağından alt sistemlerin geliştirilmesi ve üretimi için alt yüklenicilere yönelmesi önem arz etmektedir. Sonuç olarak, milli silah ve savunma sistem ihtiyaçlarını önemli ölçüde yurt içi imkânlarla sağlayan savunma sektörümüzün sürdürülebilirliğinin sağlanması için; ! Sektörün yurt dışı savunma pazarında yer bulması, ! Uluslararası pazarda rekabet edebilmek amacıyla özgün alt sistem ve bileşen tasarım kabiliyetinin oluşturulması, ! Maliyet etkin çözümler üretebilmek hedefi doğrultusunda alt sistemlerin sürekli olarak geliştirilmesi için gerekli kaynağın alt sistem / ürünlerin çift kullanımı ve buna bağlı olarak yetenek bazlı üretim ile desteklenmesi, gerekmektedir. Bu kapsamda, gerek çalışma esnekliği gerekse daha fazla müşteriye ulaşılabilmesi amacıyla alt sistemler için en uygun adresin alt yükleniciler olması ve bu amacın istenilen seviyede sağlanabilmesi için bu makalede sunulan önerilerin uygulanmasının yararlı olacağı değerlendirilmektedir. Murat ÇİZGEL Uzman Savunma Sanayii Müsteşarlığı 1977 Yılında Kütahya’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Kütahya’da tamamladı. 1999 Yılında Selçuk Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini aynı dalda Hacettepe Üniversitesinde sürdürmektedir. Savunma sektörü ile tanışması 2001 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığında göreve başlaması ile oldu. İleri Teknoloji Endüstri Parkı Projesi gibi sanayi alt yapısının oluşmasına yönelik faaliyetlerde de görev aldığı Savunma Sanayii Müsteşarlığında uzun süre Ar-Ge ve Teknoloji Yönetimi Daire Başkanlığında çalıştı. Halen Savunma Sanayii Müsteşarlığı Deniz Araçları Daire Başkanlığında uzman olarak görevini sürdürmektedir. 45 HAVELSAN’DA Sürdürülebilir ve Rekabetçi Yaklaşımda İnsan Kaynakları Verimliliği ve Rasyonel Kullanımı Kurum boyutunu aşarak ülke düzeyinde ele alınan en önemli konuların başında verimlilik ve insan kaynaklarının rasyonel kullanılması gelmektedir. Ülkelerin refah yarışına girdikleri günümüzde öne çıkan artı değerde en belirleyici olan, şüphesiz ki kaynakların verimli kullanılıp kullanılmamasıdır. Şirketler verimliliğe, üretim sürecinde kullanılan madde ve malzeme, insan kaynağı, arazi, bina, makine, donanım ve enerji gibi kaynakların ne ölçüde etkin kullanıldığını belirleyen bir gösterge olarak bakmaktadırlar. Bu girdilerin tek tek ya da topluca üretim düzeyi ile yakın ilişkisi bulunmaktadır. Ancak verimlilik söz konusu olduğunda HAVELSAN gibi entelektüel sermayesi yoğun olan kurumlarda insan kaynağı en önemli ve değerli olan girdidir. Bu nedenle üretimle ilişkilerini belirleyen verimlilik oranlarının bilinmesi ve bunların eğilimlerinin izlenmesi, gerektiğinde niceliklerinin değiştirilmesi ve dolayısıyla en iyi girdi bileşiminin sağlanmasına sonuçta da verimliliğin artmasına imkân sağlayacaktır. Globalleşen dünyada verimlilik artışlarının temelinde; insan kaynaklarının yetkinlikleri, rasyonel kullanımı ve eğitimle donatılarak geleceğin stratejilerine odaklı insan kaynağının şirkette sürekliliğinin sağlanması yer aldığından insan kaynakları ve ilgili yönetim süreçleri de şirketlerde bugüne kadar olduğundan daha stratejik bir rol oynamaya başlamıştır. Şirketimiz de en değerli varlığının insan sermayesi olduğu bilinciyle, HAVELSAN’da İnsan Kaynakları Vizyonumuz ; “Şirketin rekabet düzeyini en yüksek düzeye çıkarabilecek bilgi odaklı, nitelikli ve değişime ayak uydurabilen kalifiye personel gücünü Ülkelerin refah yarışına girdikleri yaratmak yetenek havuzunu yönetmek ve sürekliliğini sağlamak” günümüzde öne çıkan artı değerde en belirleyici olan, şüphesiz ki kaynakların verimli olarak belirlenmiştir. Şirketimizin 2010 yılı sonu itibariyle personel sayısı 1163’tür. kullanılıp kullanılmamasıdır. Personel Profilimiz %3 İlköğretim %10 %9 Lise Eğitim Durumuna Göre %51 Ön Lisans Yüksek Lisans %27 Y. Lisans ve Üstü SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Endüstri %6 Havacılık %2 ! Kurumsal Yönetim Otomasyonu çerçeve- Makina %2 Bilgisayar %39 Elektrik / Elektronik %34 "Bir örgüt 3 yılda bir bütün ürünlerini, bütün hizmetlerini, bütün politikalarını, bütün dağıtım kanallarını sorgulamalıdır. Şu soru yöneltilmelidir: Baştan beri bunu böyle yapıyor olmasaydık, bugün yine böyle mi yapardık?" Diğer %17 sinde, İnsan Kaynakları uygulamalarının Portal yapılanması altında güçlendirilmesi çalışmalarıdır. Etik Değerleri Merkeze Alan Daha Güçlü Bir Kurum Kültürü Daha Güçlü bir HAVELSAN Kurumsal Kültürü hedefimiz için hep birlikte uzun bir yola çıktık çünkü; Kurum Kültürü ancak zamanla güçlendirilebilir, Mühendis Profilinin İhtisaslara Göre Dağılımı Peter Drucker Hedeflenen Kurum Kültürü Yönetim Gurusu Diğer %10 Mühendis / Diğer Teknik Personel %76 Bu reformları hayata geçirmek için planlanan girişim projelerimizin tasarımında Dr. Beverly Kaye’ in yaptığı bir araştırma sonucu da bizlere yol gösterdi. Yapılan araştırmada çalışanlara bir şirkette kalmaya devam etmek için en önemli nedenlerin neler olabileceğini sorulmuş. Anket sonuçlarına göre çıkan ilk dört neden, 1. Kariyer gelişimi, öğrenme ve kişisel gelişim Kadro Ünvanlarına Göre Personel Dağılımı 2. Yapılan işten duyulan heyecan ve zevk ŞİM Yönetici %5 DE Ğİ Uzman %9 Mevcut Kurum Kültürü Zaman Bu amaçla; ! Kurum Kültürünü Güçlendirme Amaçlı Eğitimler düzenlendi. 3. Yapılan işte fark oluşturma, takıma katkıda bulunma ve işin anlamlı oluşu 4. İyi yöneticiler ve diğer çalışanlarla iyi ilişkiler olarak belirlenmiştir. Cinsiyete Göre Personel Dağılımı Dönüşümü destekleyen stratejilerimiz ve hedeflerimiz paralelinde HAVELSAN’ı geleceğe taşıyacak insan kaynaklarımızın sinerjisini arttırmaya yönelik reformlar 2009 -2011 yılları arasında sisteme hızla dahil edildi. Bunlar sırasıyla, ! Sosyal etkinlikler yapıldı, Kulüpler yapılan- dırıldı ve faaliyetleri desteklendi. etkinliklerimizden bazı örnekler; ! Genç bir nüfusa sahip olan şirketimizde HAVELSAN’da 2009 - 2011 Yılı İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerimizdeki Değişim ve Dönüşüm Dönemi Oldu…… HAVELSAN; iç ve dış çevrenin dinamiklerine bağlı olarak yer aldığı sektörde, rekabet üstünlüğünü korumasını dinamizmine odaklamıştır. Bu nedenle de büyüme trendimiz sürerken; strateji odağımızı kaybetmeden, süreç bazlı gelişimimizi, değişimimizi de sürdürmekteyiz. Bu gelişim ve değişim sürecinde verimliliğe etki eden faktörlerin en başında gelen insan kaynağının verimliliğin artırılması, işe ve işletmeye motive edilebilmesi ve sürekliliğinin sağlanması için neler yapılması gerektiği konusunda çalışmalar yapılmıştır. kurum kültürünün daha da güçlendirilmesi, ! Etik Kodların belirlenmesi ve Etik Yapılanma ! Kariyer yönetim sistemimizin yetkinlik odaklı tasarımı ve yaygınlaştırılması kısaca “Yetenek Yönetimi” ! Şirket hedef ve stratejilerini bireysel per- Kuruluş Yıldönümü Kutlamalarımız formansla bütünleştirmek, şirket hedefleri konusunda ortak anlayış oluşturmak, yetkinliklerle kişisel gelişimi desteklemek ve objektif ölçümleme metotlarını ortaya koymak için “Yetkinlik ve Hedef Bazlı Performans Yönetimi Sistemi” ! Eğitim politikamızdaki yeni bir boyut ve HAVELSAN Akademi Voleybol Takımımız 47 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik ! İnsan Kaynaklarımızın Gelişiminde HAVELSAN’daki etik yapılanma organizasyonu aşağıda belirtilen iki düzeyde oluşturuldu.. Üniversite- HAVELSAN İşbirlikleri HAVELSAN Tiyatro Kulübümüz Şirketimiz Üniversitelerle yakın bir işbirliği içindedir. Üniversitelerimizin bir çoğunun düzenlediği kariyer günlerinde genç adaylara kariyerleri ile ilgili HAVELSAN fırsatları anlatılmaktadır. Çalışan personelimizin yüksek lisans doktora ve Exe-MBA programlarına katılmaları desteklenmektedir. ! Etik yapılanmanın çatısı için ETİK KURUL oluşturuldu. Etik Kurul HAVELSAN’da etikle ilgili konu ve sorunların nihai çözüm makamıdır. ! Departmanlarda DEPARTMAN ETİK SORUMLULARI belirlendi. HAVELSAN Avrupa İş Ahlakı Örgütünün (EBEN -TR) Kurumsal Üyesi olmuştur. Tüm çalışmalar neticesinde de etik konularında kılavuz niteliği taşıyan HAVELSAN Etik El Kitabı da yayınlanmıştır. HAVELSAN Tiyatro Kulübümüz Etkinlik Yapılanmamız ! Sosyal sorumluluk kapsamında yapılan Kurumsal Değerlerimizde Etik boyutu zaten yer almakla birlikte HAVELSAN’da Etik Kodlar oluşturuldu ve Etik Yapılanma tasarlanarak uygulamaya başlandı. faaliyetlerimiz Etik Yapılanma Modelimiz 1 Üst Yönetimin Etik Yapılanmayı Planlaması ve Strateji Oluşturması 2 3 6 4 Etik Kod Belirlenmesi ve Bilinçlendirme Programın ve Kurumsal Kazanımların Değerlendirilmesi İK Uygulamaları Etik Kurul Eğitimi 5 7 Etik El Kitabımız HAVELSAN Tiyatro Kulübümüz Etik Yol Haritamız HAVELSAN’da Yetenek Yönetimimiz HAVELSAN değerleri ve öncelikleri genel iş etiği başlıklarına göre gözden geçirildi ve tasarlandı. SODAG (Sosyal Dayanışma Grubu)’ın organize ettiği Karaali Yatılı İlköğretim Okulu’na Kitap Bağışı ve Tiyatro Temponun sergilediği tiyatro gösterisi ! İnovasyon Çalıştayları HAVELSAN bu süreçte içinde yer aldığı sektörde karlılığını ve verimliliğini arttırmak için yenilikçilik kültürünü geliştirmeye de odaklandı. Yenilikçilik sadece bir süreç değil, değişime olan istek, yeniliğe açıklık ve girişimcilik ruhuyla özdeşleşen bir kültürün ürünüdür. Bu amaçla, HAVELSAN çalışanlarının yeni fikirleri bulmalarını teşvik etmek ve şirket içi yenilikçi kültürü oluş-turmak ve yaygınlaştırmak için “Bir fikrim var” uygulaması başlatılmıştır. Dünyada İnsan Yönetimindeki hızla değişen gerçekler "Yetenek Yönetimi, Eğitim ve Bu süreçte uzman desteği de alınmak suretiyle firma içinde çalışma grupları oluşturularak, katkı ve görüşler alındı. İlgili olabilecek kodlar değerlendirilerek HAVELSAN’a en uygun kodlar tanımlandı ve Şirketimiz faaliyet alanı kapsamında özelikle vurgulanması gerekli hassas konulara odaklanıldı. Gelişim süreçleri" HAVELSAN olarak sahip Tüm personeli kapsayacak şekilde tüm çalışanlara etik yönetiminin önemi, gerekliliği ve yararı hakkında bilinçlendirme ve farkındalık yaratma maksatlı eğitimler düzenlendi. Ayrıca işe yeni başlayan personele de aynı eğitim, eğitim portalı üzerinden verilmektedir. Kodun tüm metni, önemi, gerekliliği ve yararı hakkında açıklamalar ile tüm çalışanlara intranet aracılığıyla ulaştırıldığı gibi aynı zamanda elden doküman olarak dağıtılmış ve çalışanlardan kabul beyanı alınmıştır. İnsan Kaynakları Yönetimi kavramı günümüzde olduğumuz entelektüel sermayemizin nasıl daha fazla katma değer yaratabileceği konusunda bizlere yol gösterici oldu. Çıktığımız bu değişim yolculuğunda mevcut gerçeklerimizi sorgulayarak sistemlerimizi yeni yaklaşımlar çerçevesinde yeniden ele aldık. artık "Yetenek Yönetimi" kırılımını yaşıyor. Yetenek Yönetimi’nden algımız; ! Şirketimizin hedef ve stratejilerini hayata geçirebilecek, ! Artı değer yaratma potansiyeli yüksek, ! İnovatif, SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ ! Gelecek vadeden bireylerin şirket bün- yesine alınması ve bu potansiyelde olanların da bünyede tutulabilmesi için Yönetimin eline kariyer yönetimi için bir sistem vermek Kariyer planlaması yapabilmek Yedekleme havuzundaki kişileri izlemek, eğitim ve rotasyonlar ile geliştirmek Yöneticilerin zamanlarını daha çok koçluk yapabilecekleri şekilde kullanmalarını sağlamak Gelişime odaklanarak organizasyonel esnekliği artırmak Süreçler bazında "Yönetici ve Uzman Yedekleme Havuzlarını" oluşturarark proaktif olmak İnsan Kaynaklarının bu süreci yönetebilmesini ve daha etkin desteklemesini sağlamak Yetkinlik modeline odaklanarak yüksek potansiyellere sahip yöneticiler ve uzmanlar yetiştirmek Bireylerin kendi gelişimlerine yönelik daha aktif olmalarını desteklemek Farklılıkları daha iyi algılayabilmek Kariyer hareketleri (terfi, atama, rotasyon) kararlarını doğru verebilmek Bireysel gelişim planları oluşturmak tasarlanan süreçtir. İnsan Kaynaklarımızın rekabet avantajımızı yaratan en büyük güç olduğu bilinci ile Kariyer Yönetimimiz Stratejik hedeflerimiz doğrultusunda, Teknik uzmanlık alanları ile ilintili olan teknik yetkinliklerin yeniden belirlenmesi amacıyla anket uygulaması yapıldı. Teknik uzmanlıklar, teknolojideki gelişmelere ve buna bağlı müşteri ihtiyaçlarına cevap verecek teknolojik ve alan uzmanlığını birleştirecek şekilde organize edildi. Fonksiyonel uzmanlıklar, yeni kurumsal yönetim metodo- mesi amacıyla hizmet eden kurumsal oluşum- için tasarım çalışmaları hızla devam etmek- lojilerinin uygulanmasını sağlayacak bazda dur. HAVELSAN Akademi Nisan 2011 tarihinde tedir. yeniden düzenlendi. kurulmuştur. 360 derece yetkinlik değerlendirme, stratejik Amacımız; Başarılı bir değişimin gerçekleştirilebilmesi için değişim liderinin sahip olması gereken hedeflerle uyumlu yetkinlik ve iş performansı ! Organizasyonel ve bireysel başarı için insan yetkinlikler, HAVELSAN Liderleri‘nin gelişi- yönetimini sağlayacak kariyer yönetim sistemi kaynakları hazır bulunuşluğunu sağlamak, minin ayrılmaz parçası olarak ele alınmıştır. projeleri hayata geçirildi. HAVELSAN Yetenek bu amaçla gelişim planlarını yönetmek, HAVELSAN Lideri’nin ana hedefi; havuzu tasarlandı ve sistem kapsamındaki tüm ! Kurumun ana faaliyet alanlarındaki uzman- personel kişilik testi +360 derece verileri ve geri bildirim görüşmesi sonuçlarına göre bu havuzlara yerleştirildi ve bu paralelde bireysel lıkları korumak ve geliştirmek, ! Kurumun tüm çalışanlarına temel ve işe özel yetkinlikleri kazandırarak ortak çalışma gelişim planları yapılarak uygulamaya başlandı. iklimini yaratmaktır. - HAVELSAN vizyonundan somut hedefler türetebilmek, - hedefi doğrultusunda ortak kültür ile hareket edebilmek, - bu konuda liderlik yaptığı personeli de donatarak yaygınlaştırmak HAVELSAN Değerleri paralelinde bize özel Bu kurumsal oluşum aracılığıyla stratejik olarak yapılandırılmış olan bu sistem aracı- hedeflerimiz çerçevesinde değişimi devamlı olacaktır. lığıyla personelimiz kendisi, yöneticileri, varsa kılmak misyonumuz olarak belirlenmiştir. Bu amaçla edinilen deneyimler ve ilişkilerden Bu misyon çerçevesinde HAVELSAN Akademi 4 yola çıkılarak öğrenilecek derslerin geliştiril- (dört) fakülte altında yapılandırılmıştır. Bunlar mesi aşağıda yer alan HAVELSAN Liderlik çalışanları, yandaşları tarafından değerlendirilmekte HAVELSAN’lıların mevcut pozisyonu, deneyimi, öğrenimi, departmanı ile sınırlı kalmaksızın gelecekteki kariyerlerinde hangi ! Liderlik Fakültesi ! Süreçlerle Yönetim Fakültesi ! Mühendislik ve Ürün Geliştirme Fakültesi ! HAVELSAN Kültürü Fakültesi yönde ilerleyecekleri bugünden belirlenebilmektedir. Kariyer Yönetiminde Hedeflenen Neydi? Şirketin stratejik hedefleri, faaliyet alanları ve projeler, ürün ve teknoloji yol haritası ile ilişkilendirilmiş olarak tasarlanan HAVELSAN Hedefimiz Değişim ve Gelişim Odaklı HAVELSAN Liderleri Gelişim Modelimizin ayrılmaz parçasını modeli oluşturmaktadır. Süreçlerle Yönetim Fakültesi Değişimi geçerli hale getirmek için tanımlanan süreçlerimiz, kurumsal süreçlerimizin yönetimi aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu fonksiyonun gelişimi ve yaygınlaştırılması HAVELSAN Akademi’de “Süreçlerle Yönetim Fakültesi” Kariyer Yönetim Sistemimiz alınan geribildirim- HAVELSAN yönetim modelinde, koşullara göre altında yapılandırılmıştır. Bu misyon altında ler doğrultusunda sürekli geliştirilmeye devam gerçekleştirilecek bir olgu olan değişimde en organizasyonda sürekli gelişimin sağlanabil- edilmektedir. önemli aracın, etkin ve ileri görüşlü liderler mesi ve yaygınlaştırılabilmesi için tüm perso- olduğu benimsenmiştir. Bu amaçla HAVELSAN nelin katılımını sağlayacak çalıştaylar planlan- Akademi’de HAVELSAN Liderleri’nin gelişimi mış ve web tabanlı paylaşım platformları için Liderlik Fakültesi yapılandırılmıştır. oluşturulmuştur. Tespit edilen değişikliklerin Eğitim Politikamızdaki Yeni Boyut “HAVELSAN AKADEMI” Bu yapıda “HAVELSAN Lideri Markasını” analiz edilip değerlendirme işlemi sonrası HAVELSAN Akademi, kurumsal değerlerimizin oluşturmak ve oluşturulan liderlik markasının geçerli hale getirmesi için süreç bilgisinin ve bilgi birikimimizin korunması ve geliştiril- değerini yükseltmek ve devamlılığını sağlamak yaygınlaştırılması, bu fakültenin ana 49 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik misyonunu oluşturmuştur. Bu şekilde yeniden artırmak, hızlı ve doğru kararların alınması ve Biz inaniyoruz ki; HAVELSAN’ da başarılara yapılandırılan iş süreçlerimiz ve organizasyon yönetim desteği için bilgi teknolojilerine imza atmak ancak, yaratıcılıkları ve yetenek- yapılarımız değişimi sürekli kılmaktadır. yatırım yapıldı. Kurumsal Yönetim Otomas- leri açığa çıkarılan, etkin ve ileri görüşlü yonu çerçevesinde, otomasyona alınan üretim değişimi tetikleyen yöneticilerce yönetilen, Mühendislik ve Ürün Geliştirme Fakültesi ve yönetim süreçlerimizin sayısı arttı. Dokü- doğru yönlendirilerek yeteneklerine en HAVELSAN’da yüksek performansın devamı man Yönetim Sistemi uygulaması başlatıldı ve uygun rolde istihdam edilen, motive olmuş için başarıyı etkileyen faktörlerin sürekli olarak sistem e-imza uygulamasının devreye alınması HAVELSAN’lılarla mümkündür. iyileştirilmesi hedef alınmıştır. Bu kapsamda ile güçlendirildi. İnsan Kaynakları uygulama- HAVELSAN ‘ın faaliyet alanlarında kaydedilecek larımız kapsamında İnsan Kaynakları Portal gelişmeler Mühendislik ve Ürün Geliştirme yapısının kurulması çalışmalarına hız verilerek Fakültesi altında planlanmaktadır. HAVEL- personelin izin, harcırah, e-eğitim v.b konu- SAN’da var olan yetkinliklerimiz iç eğitmen- larda sistem üzerinden işlemlerini yapabilme- lerimiz ile yaygınlaştırılmakta olup, var lerine olanak sağlanmış oldu. olmayan yetkinlikler için ise dış kaynaklar ve üniversitelerle işbirlikleri yapılmaktadır. Çalışanlarımızın Öneri ve Proje Geliştirmelerini Teşvik Etmek-Desteklemek HAVELSAN Kültürü Fakültesi Tüm fakültelerimizde eğitimlerimiz ortak kültürümüzün sentezi ile yapılandırılmaktadır. Aramıza yeni katılan personelimize kurum HAVELSAN personelinin; ! faaliyetler, ! süreçler, ! müşteri beklentileri ve memnuniyetine kültürümüzü ve Şirket değerlerimizi aktarabilmek için HAVELSAN Kültürü Fakültesi yönelik olarak kurulmuştur. Bu fakültede aynı zamanda personelimize Kariyer Yönetim Sistemi kapsa- öneri ve proje geliştirmelerini teşvik etmek, bu mında ortaya çıkan gelişim planlamalarına paralelde; bağlı olarak kişisel eğitimler verilmektedir. Yapılandırmamızın her aşamasında e-eğitim portalımız eğitimlerin verilmesinde araç ! çalışanlarımızı motive etmek, ! değişimi tetiklemek, ! bu çalışmalarda izlenecek yöntemleri olarak kullanılmaktadır. belirlemek ve Yetkinlik ve Hedef Bazlı Performans Yönetimi Sistemimiz Başarıyı sadece finansal verilerle ölçmenin olanaksız olduğu günümüzde, Şirketimizde Balanced Scorecard (Kurumsal Karne) uygulamasına geçilmiştir. ! değişimi destekleyici çalışmalarının yapılmasını, sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla da Personel Ödüllendirme Esasları netleştirildi ve başarı-ödül eşleştirmeleri yapılarak sistem uygulamaya dahil edildi. Bu uygulamamızla müşteriler, iç süreçler ve Özetle HAVELSAN’ da tüm Süreçlerimiz sürdü- çalışan boyutlarını da yönetim yaklaşımına rülebilir ve rekabetçi bir yaklaşımla aşağıdaki 5 dahil ederek Şirket performansı en iyi şekilde (beş) ana hedefe yönelik tasarlandı ve sürekli ölçümlenmeye çalışılmaktadır. olarak geliştiriliyor. Bütün kademelerdeki yönetici ve çalışanları belirlenen strateji ve hedefler doğrultusunda Müşterilerimiz için Stratejik Yol Arkadaşı performans göstermeye yönlendiren bir yönetim sistemi olan Yetkinlik ve Hedef bazlı Performans Yönetimi Sistemi Şirketimizde en üst kademelerden aşağıya doğru yapılandırıl- Sermayedarlarımız İçin Değerli Mal Varlığı Çalışanlarımız İçin İdeal İş Yeri Tedarikçilerimiz / İş Ortaklarımız İçin Faydalı Yol Arkadaşı Toplum İçin Öncü / Örnek Kuruluş maya başlanmıştır. Kurumsal Otomasyon Kapsamındaki İnsan Kaynakları Portal Uygulamalarımız Şirket çapında bilgi yönetimini sağlamak, kurumsal hafızayı güçlendirmek,verimliliği SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Neşe TÜRKÖN HAVELSAN İnsan Kaynakları Direktörü 1962 Eskişehir doğumludur. 1984 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. 1984 yılında ilk profesyonel deneyimini büyük ölçekli özel bir banka da gerçekleştirdikten sonra 1988 yılında Roketsan A.Ş’ de Uzman olarak göreve başlamış ve Personel Departmanın ilk yapılanma ve süreç oluşturma faaliyetlerinde görev yapmıştır. 1998 yılında bu görevden ayrılarak aynı yıl HAVELSAN A.Ş.’ de İnsan Kaynakları Şefi olarak göreve başlayan Neşe TÜRKÖN, 2007 yılında da İnsan Kaynakları Direktörü olarak atanmıştır. Neşe TÜRKÖN İnsan Kaynakları Yönetimi alanında; Eleman Seçme Yerleştirme, Personel Performans Değerlendirme, Ücret Yönetimi- Ücret Araştırma- Kıyaslama, Kurumsal Kültürü Güçlendirme- Etik Yapılanma Süreçleri, 360 Derece Yetkinlik Değerlendirme, Eğitim Planlama ve Yetkinlik Geliştirme ve Kariyer Yönetim Sistemleri gibi İnsan Kaynakları Yönetim Fonksiyonlarının kurulmasında ve stratejik gereksinimlere göre tüm bu sistemlerin yeniden yapılandırılmasında aktif rol almıştır. 51 Yeniden Kullanım Kavramı Giriş Benzer harekat ihtiyaçlarını karşılayan savunma ürünlerinin, tedarikçilerin farklı isterlerine göre ve askeri standartlara uygun olarak tasarlanması, tedarik makamlarının yüksek geliştirme maliyetlerine katlanmalarına sebep olmuştur. Kaynaklarda kısıntıya gidilmesi ile bir tedarik kapsamında geliştirilen bir temel yeteneğin bir başka tedarik kapsamında geliştirilerek kullanılması sonucunda öncelikle Yeniden Kullanım (re-use) Kavramı doğmuştur. Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı William J.Perry tarafından 29 Haziran 1994 tarihinde “İsterler ve Standartlar-İş Yapmanın Yeni Yolu” isimli muhtıra belgesinin yayınlanmasıyla, yazılım ve donanım alanında askeri standartların ve isterlerin gözle görülür bir şekilde değişim süreci başlamıştır. 1- Yeniden Kullanım Kavramı Geleneksel tedarik yaklaşımları, savunma ürünlerinde tedarikçilerin yüksek miktarda geliştirme maliyetlerine katlanmalarına sebep olmuştur. Özellikle kaynak kısıtlamalarının ortaya çıkması ile birlikte, bir proje ile elde edilen Temel Çekirdek Yeteneğin, bir başka tedarik kapsamında kullanılabilmesi ister olarak ortaya çıkmış, yeniden kullanılabilir bileşenler üretilmesi ihtiyaç olarak belirlenmeye başlanmıştır. “Yeniden Kullanım” kavramı; yeniden kullanılabilir bir bileşenin birden fazla sisteme uygulanması olarak tanımlanmaktadır. Satıcı veya Yüklenici tarafında ise, özellikle ekonomik kısıtlamalar nedeniyle ve temel çekirdek yeteneklerin yitirilmemesi amacıyla Yeniden Kullanım yaklaşımı desteklenmiştir. Yeniden kullanılabilir bileşen donanım, gerek- sinim, ister, tasarım, yazılım, dokümantasyon, kaynak kodu, test, veri, insan makine ara yüzü veya bunların bileşenlerinden oluşabilir. Yeniden kullanılabilir bileşenler, Tablo1.1’de gösterildiği gibi projenin farklı fazlarında kullanılabilir. Fazlar Yeniden Kullanılabilir Bileşen İster Belirleme İsterler/Gereksinimler, maliyet analizleri Analiz Proje modelleri, sistem simülasyonları Tasarım Tasarım, standartlar, müşteri raporları, Tasarım simülasyonları Geliştirme Kod, yazılım el kitapları, işletim el kitapları, Operatör eğitim programları Entegrasyon ve Test Sistem/alt sistem test planları, prosedürler, ara yüz simülasyonları Bakım Tutum Problem takip sistemleri, prosedürler Tablo 1 - 1: Yeniden Kullanılabilir Bileşenler Yeniden kullanılabilir bu bileşenler incelendiğinde, en çok kullanılabilir bileşenlerin yazılım kodları, kullanıcı dokümanları, tasarım dokümanları ve test planları olduğu, Tablo 1.2’de gösterilmektedir. Hazır Ticari Ürün ve Ürün Hattı Yaklaşımı, Temel Çekirdek Yeteneğin değiştirilebilme, satın alma-tedarik etme, uygulandıkları seviye gibi farklılıklarıyla, yeniden kullanım kavramının farklı tedarik yaklaşımları olarak değerlendirilmektedir. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ bütünü veya bir ürün ailesi ifade edilmektedir. Yeniden Kullanılabilir Bileşen Yazılım Kodu Kullanım Yüzdesi (%) 33 Ürün ailesi/ürün hattındaki ürünlerin geliştirilmesi ve inşa edilmesinde, daha önce teknoloji geliştiren tarafından özgün olarak Kullanıcı dokümanları 30,4 Tasarım 26,1 geliştirilmiş teknolojiler kullanılır. Örneğin cep Test planları 26,1 telefonları, ortak bir sistem mimarisi üzerine Test ortamı 24,8 kurulu ve benzer bileşenlerden oluşuyor ise İster 20,8 bu cep telefonlarının aynı ürün hattı içinde olduğu söylenebilir. Tablo 1 - 2: Yeniden Kullanılabilir Bileşenlerin Kullanım Yüzdeleri Ürün hattı yaklaşımının bu yaklaşımı kullanan 1-1 Yeniden Kullanım Yaklaşımının Avantajları pazar içinde tutunabilme, sahip oldukları Yeniden kullanım, temel olarak tedarik maliyetlerinin düşmesi, geliştirme sürecinin kısalması gibi avantajlar sağlamaktadır. Bileşenin yeniden kullanımı; teknolojileri ellerinde tutabilme ve bu tekno- ! Kalitede İlerleme: Bir bileşende tespit edilen hatalar, bu bileşenin tekrar kullanımı sırasında düzeltilebilir, bileşenin kalitesi takip eden kullanımlarda yükseltilebilir. ! Takvimin Kısaltılması: Ürünün ilk ortaya şirketlere sağlıklı bir şekilde büyüyebilme, kazandırdığı aynı zamanda bu teknolojiyi geliştirme fırsatı sağlamakta olduğu görülmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde yerleşik Carnegie Mellon Üniversitesi Software Engineering Institue (SEI) tarafından yürütülen Ürün Hattı inisiyatifi kapsamında, ABD Savunma Bakanlığı ve üretici firma tarafından ! Verimliliğin Artması: Yeniden kullanılabilir ! Temel yazılım yeteneklerinin ortaya çıka- bileşenlerin, nihai ürün içinde kullanımıyla, nihai ürünün pek çok parçasının yeniden geliştirilmesi önlenmiş olacaktır. Böylece nihai ürünün bileşenlerine yönelik yeniden geliştirme maliyetleri düşürülecek, kaynak işgücü, finansman - aktarımına gerek duyulmayacaktır. rılabilmesi için gerekli yeniden mühendislik 2-1 Ürün Hattı Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından yürütülen projeler kapsamında, Ürün Hattı Uygulaması’nın sürekli politikalar olmaksızın uygulandığı, uygulanmadığı durumlarda ise yatırım tekrarlarının ortaya çıktığı görülmektedir. 3-1 Gemi Savaş Yönetim Sistemlerinde Yeniden Kullanım Kavramının Uygulanması Sistem olarak farklı büyüklüklerdeki deniz platformlarında yer alan Savaş Yönetim Sistemlerinde Ürün Hattı Uygulaması ele alınmıştır. lojiyi üreten işgücünü elinde tutabilme fırsatı çıkışı sırasında geliştirme süreçleri tamamlanmış olacağından, takip eden yeniden kullanım amaçlı üretimlerde, geliştirme süreçlerinin pek çoğunun tekrarlanmasına ihtiyaç duyulmadığından, takvimin kısalması yüksek bir olasılıktır. Ayrıca, geliştirme sırasında takvim gecikmelerinden dolayı ortaya çıkan risk düşürülmüş olacaktır. Nihai ürünün müşterisi devlet değil de pazar ise, ürünü piyasaya çıkarma süresi kısalacaktır. 2 - Yeniden Kullanımda bir yaklaşım: Ürün Hattı 3- Savunma Sanayii Müsteşarlığı Projeleri Kapsamında Ürün Hattı Uygulaması Ürün Hattı Uygulamalarının ortak bir paydada buluşturulması amacıyla çalışmalara başlanmıştır. SEI tarafından yürütülen çalışmalar kapsamında üç temel ilgi alanına odaklanılmıştır. Bunlar; ! Mimari tabanlı geliştirme, ! Ürün hattı uygulamasını mümkün kılan ticari ve tedarik stratejileri oluşturma ve aktiviteleridir. 2-2 Ürün Hattı Uygulaması 3-1-1 Gemi savaş yönetim sistemlerine ilişkin genel bilgi Platformların büyüklükleri ve görevlerine göre değişmek koşuluyla, modern bir Savaş Yönetim Sisteminin aşağıda listesi verilen Sistemlerden gelen bilgiyi yönetmesi beklenir. Deniz platformlarında Entegre Savaş Sistemi olarak tanımlanan Entegre Savaş Sistemi kapsamında; Sensör Sistemi, Silah Sistemi, Muhabere Sistemi, Seyir Sistemi yer alır. Gemi komuta kontrol sistemlerinin yeni ürün geliştirme ve geliştirilen ürünlerin mevcut sistemlere adaptasyonu, ömür devri boyunca bakım ve modernizasyon maliyetlerinin yüksek olması, Amerikan Deniz Kuvvetlerini çeşitli arayışlara itmiştir. Çözüm olarak, yeniden kullanımı destekleyen, Ürün Hattı kavramına uygun ve Hazır Ticari Ürün kullanımına açık komuta kontrol sistemleri için 21. yüzyıl muharebe sistemleri tasarımında temel teşkil etmek üzere geliştirilmiş bir teknik sistem mimarisi olan Open Architecture Computing Environment (OACE) mimarisi ve ilgili standartlar oluşturulmuştur. Ürün Hattı Uygulaması, bir Ürün Hattını oluşturan birden fazla ürünü değiştirmek monte etmek ya da bir araya getirmek Ürün Hattı Uygulaması, amacıyla yeteneklerin sistematik kullanımı olarak tanımlanabilir. bir Ürün Hattını oluşturan birden Hewlett Packard firması ürün hattı uygulama- Ürün Hattı yaklaşımı kısa sürede, kaliteli ürünlerin ortaya konması için geliştirilmiş bir kavram olup, temelinde yeniden kullanım kavramı yatmaktadır. Seçilmiş bir hedef pazar veya özel bir göreve yönelik, ortak ve yönetilebilir özellikleri olan ürün grubu (ürün ailesi), Ürün Hattı olarak adlandırılmaktadır. larından ikiye yedi oranında zaman kazanımı Ürün hattından bahsedildiği durumlarda aslın- Komuta Kontrol Sistemlerinde Boeing olarak da, bir ürün etrafında geliştirilen teknolojiler sayılabilir. fazla ürünü değiştirmek, monte elde etmiş, Motorola, Flexworks Pager’ında %80’lik yeniden kullanım oranına ulaşmıştır. etmek ya da bir araya getirmek Ürün hattı uygulamasında avantaj sağlayan diğer firmalar, Hava Trafik Kontrol Sistemlerinde Thomson-CSF, telekomünikasyon sistemlerinde Erricsson, Nokia ve AT&T, Uçuş amacıyla yeteneklerin sistematik kullanımı olarak tanımlanabilir. 53 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik OACE temel olarak açık standartlara dayalı, katmanlı bir mimariyi esas almaktadır. OACE standardı Ağustos 2004’te iki cilt şeklinde yayınlanmıştır. Birinci cilt olan “OACE Standards and Technologies” dokümanında en alt katmandan itibaren yukarıya doğru kullanılabilecek standartlara dayalı ürünler tanımlanmaktadır (Şekil-3.1). Önerilen mimarinin en temel öğesi olan dağıtım ara katmanı için Nesne Yönetim Grubu (Object Management Group) tarafından standartları belirlenen Veri Dağıtım Servisi (Data Distribution Service) önerilmektedir. Taşınabilirlik, Dağıtılmış mimari (Distributed Processing) yapısı, Hataya dayanıklı mimari, Paylaşılmış kaynak yönetimi, Uygulamaların Kendinden Enstrümantasyonu. Ara katmanlı açık bir mimari, işletim sistemi ve bilgisayarların değişmesi durumunda uygulama yazılımlarının en az seviyede etkilenmesini sağlayacaktır. Yalnız, burada dikkat edilecek husus, kullanılacak ara katmanın da standartlara uygun olması ve birden fazla üretici tarafından desteklenebilmesi ihtiyacıdır. Standartlara dayalı ara katman ürünü kullanımı farklı firmalar tarafından geliştirilen ürünlerin Su üstü platformlarında Savaş Yönetim Sistemi geliştirmesinin milli imkânlarla yapılması durumunda, bu Hazır Ticari Ürün ve Ürün Hattı Uygulaması kavramının uygulama alanı bulacağı düşünülmektedir bu husus detaylı olarak ilerleyen maddelerde irdelenecektir. 3-1-2 Milli imkanlarla savaş yönetim sistemi geliştirilmesi kapsamında yeniden kullanılabilecek yetenekler Türk Savunma Sanayii tarafından Savaş Yönetim Sistemi çalışmalarına yönelik altyapı oluşturulması çalışmaları, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından Gemi Entegre Savaş İdare Sistemi (GENESİS) Modernizasyonu Projesi Kapsamında başlatılmıştır. Proje kapsamında Savaş Yönetim Sistemi operatör konsolları, Taktik Konsollar, Altsistem entegrasyon birimleri (SIU), ara katman yazılımı, uygulama yazılımları ve konsol yazılımlarının Türk Savunma Sanayiine açılması konusundaki sözleşme, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile HAVELSAN A.Ş. arasında Aralık 2004’te imzalanmıştır. GENESİS Sözleşmesi kapsamında Savaş Yönetim Sistemi donanım öğelerinin tasarımdan üretime kadar geçen sürecinin yerli firmalar tarafından yapılması öngörülmüştür. Şekil - 3 - 1: OACE Mimarisi OACE standardına göre farklı açık sistem tanımlarından elde edilen açık sistem nitelikleri aşağıda sıralanmıştır: ! Uluslararası kabul görmüş, açık standart- lara dayanılması. Alt sistem/firma özel standartlarından kaçınılarak uluslararası kabul görmüş açık standartlara uyulması, sistemin daha rahat genişleyebilmesine ve bakım masraflarının azalmasına olanak verecek ve tek kaynak bağımlılığını ortadan kaldıracaktır. Referans alınan temel sistem mimarisi olarak, Amerikan Deniz Kuvvetlerinin Naval Surface Warfare Center, Dahlgren birimince geliştirilen OACE kullanılacaktır. “OACE Technologies and Standards” cildinde gemi savaş yönetim sistemleri için kullanılabilecek standartlar açıklanmaktadır: Standart ara yüzlerin benimsenmesi, Birden fazla kaynaktan (Yüklenici, Satıcı) temin edilebilecek, Hazır Ticari Ürünler’in kullanılması, Minimum entegrasyon ile ortak çalışabilirlik, Katmanlı yapı, Kolayca ölçeklendirilebilme (scalability) ve yükseltilebilme (upgradability), kolaylıkla entegre edilebilmesini sağlamaktadır. Bu anlayış ayrıca bir proje için geliştirilen yazılım modüllerinin başka projelerde de yeniden kullanılabilir (reuse) olmasını sağlayacaktır. Bu tür mimarilerin diğer önemli parçalarından biri olan Kaynak Yöneticisi (Resource Management) (ya da sistem yönetimi) dağıtık ortamdaki bilgisayarların, veri ağının ve uygulama yazılımlarının yönetimini ve izlenebilmesini sağlamaktadır. Konsol yazılımlarının mimarisini şekillendirmek üzere geliştirilecek altyapı komuta kontrol konsol yazılımları için ortak bir kullanıcı ara yüzü mimarisi ve servisleri sunmaktadır. Bu özellikler değerlendirildiğinde, Hazır Ticari Ürün kullanımı, Donanım teknolojilerinin değişimlerinden etkilenmeyen (platform free) veya kolayca adapte edilebilen mimari, basit insan makine ara yüzü, ölçeklenebilir yapı ve ticari/askeri standartlara uygunluk gibi öne çıkan özelliklerin Hazır Ticari Ürün kullanımı ve Yeniden Kullanım kavramı ile Ürün Hattı Uygulaması kavramını destekler kavramlar olduğunu görmekteyiz. Aynı zamanda, Savaş Yönetim Sisteminin platformdan bağımsız hale getirilmesi, ara katmanın bakım idamesi ve ilave yetenek kazandırılması konusunda yerli firmalara yetenek kazandırılması planlanmıştır. Ayrıca, hâlihazırda yerli savunma sanayimiz bünyesinde çeşitli firmaların, platform bağımsızlığını sağlamak amacıyla tasarlanmış Veri Dağıtım Servisi uyumlu ara katman çalışmalarını sürdürdükleri bilinmektedir. Veri Dağıtım Servisi alanında da en başarılı uygulamayı HAVELSAN gerçekleştirmiş ve Gemi Veri Dağıtım Sistemi (GVDS) adı verilen özgün ürünü ile MİLGEM sınıfı gemilerin bu ihtiyacını tamamen yerli olarak karşılamayı başarmıştır. Ayrıca mükemmel bir yeniden kullanım (re-use) ve ürün hattı uygulaması örneği olarak, aynı sistemin daha basit bir versiyonunu, Gemi Bilgi Dağıtım Sistemi (GBDS) adı altında Yeni Tip Karakol Botu (YTKB) projesine de uygulamıştır. Bu ürün hattının yakın gelecekteki üyeleri, 2 adet LST ve 1 adet LPD tipi gemiler için sağlanacak bilgi dağıtım sistemleri ile Yeni Tip Denizaltı Projesi (YTDP) için geliştirilecek Seyir Bilgi Yönetim Merkezi (NDMC) olacaktır. Sonuç ve Değerlendirme Benzer harekat ihtiyaçlarını karşılayan savunma ürünlerinin, tedarikçilerin farklı isterlerine göre ve askeri standartlara uygun olarak SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ tasarlanması, tedarik makamlarının ödediği yüksek geliştirme maliyetlerini ortaya çıkarmıştır. Kaynaklarda kısıntıya gidilmesi, bir tedarik kapsamında geliştirilen bir temel yeteneğin bir başka tedarik kapsamında kullanılması sebebiyle öncelikle Yeniden Kullanım (re-use) Kavramının doğduğu bu makale kapsamında anlatılmıştır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından, 1985 yılından bugüne teknoloji transferi, teknolojik işbirliği ve Ar-Ge projeleri ile savunma sanayiine yönelik pek çok alanda altyapı oluşturma çalışmaları sonuç vermeye başlamış, bu altyapı çalışmaları, yeniden kullanılabilir bileşenler ve ürünler olarak özgün savunma sistem çözümlerinin içinde yer almaya başlamışlardır. Dünyada izlenen gelişmelerden Türk Savunma Sanayii de etkilenmiş, askeri standartların maliyet yükselten etkenler olması, modern sistem çözümlerinin Hazır Ticari Ürünleri desteklemesi sebebiyle, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından yürütülen projeler kapsamında, sistem bileşeni olarak Yükleniciler tarafından Hazır Ticari Ürün satın alımları artmıştır. Bu Ürünler, yerli katkı oranını düşüren bileşenler olmakla birlikte maliyet etkinlik, teknolojilerinin güncel olması ve yukarıda anılan çeşitli diğer avantajları sebebiyle sistem bileşenleri olarak kullanılmaları kaçınılmazdır. Hali hazırda projeler kapsamında tedarik edilen sistemlerin içinde Hazır Ticari Ürünlerin yüzdelerinin %40’lar seviyesine kadar yükseldiği görülmektedir. Hazır Ticari Ürün- lerin yerli katkı oranını düşüren bir etken olduğu düşünüldüğünde, yerli savunma sanayinin ticari uygulama alanı olan ürünlerde üretimlerini desteklemesi gerektiği değerlendirilmektedir. Bu noktada değerlendirilmesi gereken bir diğer husus ikili kullanım (dual use) hususudur. Eğer bir ürün, son kullanıcısı sadece Türk Silahlı Kuvvetleri olmayacaksa, milli imkânlarla üretim için mutlaka desteklenmelidir. Hazır Ticari Ürünlerin yüksek miktarda Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine girmesine rağmen hala, Hazır Ticari Ürünlerin seçim kriterlerine yönelik herhangi bir uygulama dokümanı veya bu ürünlerin yerini alacak milli ürünlerin hangi koşullarla geliştirileceğine dair bir politika belgesi henüz uygulamaya konulmamıştır. Ticari alanda da uygulaması olan ve özellikle yazılım alanında geliştirilebilecek Hazır Ticari Ürünler için bu gibi uygulama dokümanlarının destekleyici ve yönlendirici olabileceği görülmektedir. Bir diğer husus da, Hazır Ticari Ürünlerin tabi olduğu standartlar ve bu standartların belirlenme yöntemleridir. Askeri standartlar (MILSTD, STANAG) sadece tedarikçi ve son kullanıcıların katılımları ile belirlenirken, ticari standartlar, sanayinin oluşturduğu gruplarda, son kullanıcının da katılımıyla belirlenmektedir. Bu noktada Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı tedarik makamları, yerli savunma sanayini standartların oluşturulduğu platformlara katılmaya teşvik etmelidir. Bir başka yeniden kullanım yöntemi olan Ürün Hattı Uygulaması ile yeni bir tedarik yaklaşımı önerilmektedir. Ortak ve yönetilebilir, gereksinimleri belirlenmiş ve aynı Ürün Hattı’na ait farklı ürünlerin, günümüz açık sistem mimarileri, platformdan tam bağımsızlık gibi sistem çözümlerinden yararlanılarak ortak olarak tek elden tedarik edilmesi, uygun bir çözüm olarak görülmektedir. Yeniden kullanım, hazır ticari ürün kullanımı ve ürün hattı konseptinin HAVELSAN’da özellikle GENESİS tabanlı Savaş Yönetim Sistemleri alanında ve Gemi Veri Dağıtım Sistemi geliştirilmesinde etkinlikle kullanılması, gelişmekte olan savunma sanayimiz için örnek alınacak ve ümit verici uygulamalardır. YARASA projesinde geliştirilen Görev Destek Sisteminde kazanılan ve Ürün Hattı’na esas olan sistemin, takip eden sistemlerde Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na zaman ve maliyet olarak kazanımlarda bulunduğu görülmüştür. Benzer uygulamaların, Savaş Yönetim Sistemleri, komuta kontrol sistemleri ve Ani Müdahele Botu gibi deniz platformları ve insansız hava araçlarında uygulanabileceği düşünülmektedir. Ürün Hattı Uygulamasına ilişkin uzun vadeli planların yapılamaması, son kullanıcının isteksizliği ve sanayi ile yürütülecek olan çalışmalarda sorumluluklar ve iş paylaşımına ilişkin çeşitli aksaklıkların ortaya çıkması karşılaşılabilecek temel sorunlar olarak değerlendirilmektedir. Ancak maliyet etkinlik, proje süreçlerinin kısalması, teknoloji yönetiminde getireceği kontrol, yatırım tekrarlarının önlenmesi dikkate alındığında, Ürün Hattı Uygulamasının öncelikle pilot projelerde uygulanması, zaman içerisinde de yaygınlaştırılması gerektiği değerlendirilmektedir. KAYNAKLAR ! ALBERT, Cecilia, BROWNSWORD, Lisa “Evoloutionary Process for Integrating COTS-Based Systems (EPIC)”, Kasım 2002 ! BERGEY, John, CLEMENTS, Paul, COHEN, Sholom, DONOHOE, Pat, JONES Larry, KRUT, Bob, NORTHROP, Linda, TILLEY, Scott, SMITH, Dennis, WITHEY, Jim, “DoD Product Line Practice Workshop Report”, Mayıs 1998. ! BERGEY,John, “Basic Concepts of Product Line Practice for the DoD”Pittsburgh, PA:Software Engineering Institute, Carnegie Mellon University, Şubat 2000 ! BERGEY K., John, COHEN, Sholom, DONOHOE Patrick, JONES, Lawrence G., “Software Product Line: Experinces from the Seventh DoD Software Product Line Workshop”, Mart 2005. ! BERGEY, John,CLEMENTS, Paul, COHEN, Sholom, DONOHOE, Pat, JONES, Larry, KRUT, Bob, NORTHTROP, TILLEY, Scott, SMITH, Dennis, WITHEY, Jim. “DoD Product Line Practice Workshop Report”, Mayıs 1998. ! BLM Architecture Summary Report, s.33 ulaşım tarihi 17 Ağustos 2006 ! BRIGGS,John, “Reuse As A Strategy For System Acquisition” ! CARNEY, David J, MORRİS, Edwin J, PLACE0, Patrick R.H., “Identifying Commercial Off-the- Shelf (COTS) Product Risks: The COTS Usage Risk Evaluation”, Eylül 2003 ! CLEMENTS, Paul “A Framework For Software Product Line Practice” Version 2.0. Pittsburgh, PA:Software Engineering Institute, Carnegie Mellon University ! Department of Defense Joint Technical Architecture, Sürüm 1.0. Ağustos, 1996. ! Department of the Navy, Department of the Navy Software Reuse Guide, Naval Information Systems Management Center, NAVSO P-5234-2, Haziran 1995 ! Devlet Planlama Teşkilatı, e-Dönüşüm Türkiye Projesi 2003-2004 KDEP Uygulama Sonuçları ve 2005 Eylem Planı, 2005 55 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik ! DoD Directive 5000.1, “Defense Acquisition,” March 15, 1996. ! DoD Regulation 6000.2 “Mandatory Procedures for Major Defense Acquisition Programs (MDAPS) and Major Automated Information System (MAIS) Acquisition Programs.” Mart 1996. ! Federal Acquisition Regulations System. Chapter 1, Federal Acquisition Regulation 1997. ! FOX, G., Marcom, S., LANTNER, K., “A Software Development Process for COTS-based Information System Infrastructure”. Part II: Lessons Learned, CrossTalk, Nisan 1998, http://www.stsc.hill.af.mil/CrossTalk/1998/apr/process.asp ! SAUNDERS, Gregory DSPO, “ COTS in Military Systems-A Ten Year Perspective” isimli sunumu. ! Information Technology Management Reform Act, 1996 ! Joint Interoperablity and Engineering Organization, Defense Information Systems Agency, Defense Information Infrastructure (DII) Common Operating Environment (COE) Version 3.1 Baseline Specifications. Nisan, 1997 ! JONES, Lawrance G.,Product Line Acquisition in the DoD: The Promise,The Challenges, PA:Software Engineering Institute, Carnegie Mellon University, Aralık 1999 s.10. ! JONES, Lawrence G. “Product Line Acqusition in the DoD: The Promise, The Challenges”,December 1999. ! LANG,Bob, “A Process for Evaluating COTS Software Products” http://interactive.sei.cmu.edu erişim tarihi 17 Ağustos 2006 ! PERRY, William J., Memorandum For Secretaries Of The Military Departments, 29 Haziran,1994 ! Raines Rules, OMB Memorandum of October 25, 1996, Subject: Funding Information Systems Investments ! STURM,A.Thomas: The USAF Scintific Advisory Board: Its First Twenty Years, 1944-1964, s.22. ! Venture Development Corporation, Embedded Hardware and Systems Practice: A White Paper On Embedded COTS Systems in Military, Aerospace and Defense, 2006. ! VIDGER, M.R., Dean, J., An Architectural Approach to Building Systems from COTS Software Components, The 22nd Software Engineering Workshop, NASA/Goddard Space Flight Center Software Engineering Laboratory (SEL), Greenbelt, MD, December 1997, pp. 99-131 ! www.corba.org erişim tarihi 17 Ağustos 2006 ! www.omg.org erişim tarihi 17 Ağustos 2006 Umur ÇAĞLAYAN HAVELSAN Pazarlama Müdürü Umur ÇAĞLAYAN Ankara’da 1975 yılında doğdu ve yüksek öğrenimini Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünde tamamladı. 1999 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığında çalışmaya başladı. 1999-2008 yılları arasında, Mobil Radar Kompleksleri, Ağ Destekli Yetenek Projesi, Çok Amaçlı Veri Link Sistemi, Link-16 ve Birlikte Çalışabilirlik Projeleri gibi Türk Silahlı Kuvvetleri ve NATO kapsamında yürütülen Komuta Kontrol ve Haberleşme Projelerinde, Uzman Yardımcısı ve Uzman olarak görev adı. Bu süre içerisinde yüksek lisansını Orta Doğu Teknik Üniversitesi Avrasya Çalışmaları Bölümünde tamamladı. IDLS, NCOIC gibi kuruluşlarda Türkiye’yi temsil etti ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı adına çeşitli sunumlar yaptı. 2008-2011 yılları arasında, Savunma Sanayii Müsteşarlığında Uluslararası İşbirliği Dairesinde, Doğu ve Güneydoğu Asya ile Güney Amerika Bölgelerine yönelik uluslararası işbirliği ve ihracat faaliyetlerinde görev aldı. Mayıs 2011 tarihinden itibaren, HAVELSAN firmasında Orta Doğu, Körfez ve Afrika Bölgesine yönelik Pazarlama Müdürü olarak görev yapmaktadır. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Savunma Sanayiinde Sürdürülebilirlik Kavramı Aşağıdaki makale, 29 Ekim 2023 tarihine kurguladığımız bir senaryo üzerine yazılmıştır. Senaryo gereği, çevre ülkelerden birisinin Başbakanı, Genelkurmay Başkanını yanına çağırır. Türk Savunma Sanayiinin 40 yılda geldiği noktanın kıskandırıcı olduğunu belirterek; Türk Savunma Sanayiinin bu süre içinde nasıl olup da bu konuma geldiğine dair bir Rapor hazırlanmasını ister. Makalemiz, bu sanal rapordan alıntılardan oluşmaktadır. Daha fazla bilgi arzu edildiğinde, raporun diğer kısımlarından da alıntılar yapılabilecektir. Rapor Tarih : 29 Ekim 2023 Kime : Arwanda Başbakanı Raporu Hazırlayan : Arwanda Genelkurmay Başkanlığı Konu : Türk Savunma Sanayii Sayın Başbakan, Raporumuz, askeri ataşelerimiz, istihbarat elemanlarımız, Ankara Büyükelçiliğimiz, Dışişleri Bakanlığımızdan uzmanlar ile yerel ajanlarımızdan elde edilen istihbarata dayandırılarak hazırlanmıştır. I.Giriş Ülkemiz savunma sanayisinin geliştirilmesi çabalarına ve milli bütçeden ayrılan rakamların büyüklüğüne rağmen; sanayinin gelişmesi konusunda yeterli adımlar atılamaması; gerek askeri, gerek politik, gerekse ekonomi çevrelerinden eleştiri almaktadır. Bu raporda, bu konuda başarılı uygulamaları ile dikkati çeken Türk Savunma Sanayii’nin bugüne nasıl geldiği; sanayide yer alan firmaların sürdürülebilirliklerini nasıl sağladıkları, bunun sağlanmasında Devletin rolü gibi konular işlenecektir. II. Türk Savunmasının Kuşbakışı Görüntüsü Dünya genelinde savunma harcamalarının GSMH’ye oranı %2,4 olup, Türkiye için bu oran 1999’da %4 iken 2008’de %2,3’e inmiştir. 2007 itibariyle bu oran Yunanistan’da %3,3; Bulgaristan’da %2,6; Rusya’da %3,5; İran’da ise %2,9 olmuştur. Türkler 2000’li yıllarda savunma harcamalarını düşürürken, sağlık ve eğitim harcamalarını artırmışlardır. Burada gözetilen gerekçe, sosyal refahın artırılması olmuştur. Ancak, 2012’den başlayarak bu mantık değiştirilmiş, “Güçlü Ordu, Güçlü Dış Siyaset, Güçlü Ekonomi” doktrini benimsenmiş ve harcamalar %2,3 seviyesinden, tedrici olarak 2022'ye kadar %4,5 mertebesine çıkarılmıştır. Aralık 2009 itibariyle savunma sanayiinde faaliyette bulunan şirketlerin sayısı, 116 iken, 2023 yılı itibariyle bu sayı 427’dir. Savunma Sanayiinde İstihdam 2009 yılı sonu itibariyle savunma sanayiinde takriben 42 000 personel görev yapmakta iken, bugün bu sayı 96 000 civarındadır. Bu sayıda en önemli faktör, çalışanların çok büyük bölümünün ürün geliştirme mühendisleri, test mühendisleri ve uzmanları oluşudur. Savunma Sanayii Sektörünün Cirosu 2009 yılı SaSaD anketi sonuçlarına göre Türk Savunma Sanayii sektörü cirosu 2,319 Milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2022 yılı sektör cirosu 8 Milyar Dolardır. Türkiye’nin Savunma Harcamalarında GelirGider Durumu SSM tarafından sağlanan verilere göre, 2010’larda SSM’nin temel para kaynağı olan 57 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Savunma Sanayii Destekleme Fonu yönetiminde önemli bir değişiklik olmuş ve Hazine Müsteşarlığı tarafından Fon’da birikmiş kaynakların öncelikle kullanılması uygun bulunmuş; bu doğrultuda tahakkuk etmiş alacakların Fon’a transferi işlemleri yavaşlatılmıştır. Bunun neticesinde JSF gibi projelerin olağanüstü yüksek kredi ödemelerinin baskısı, savunma sanayiinin diğer projelerinin sözleşmeye bağlanmasını geciktirmeye veya diğer projelerin, ödeme güçlükleri nedeniyle, yavaşlamalarına yol açmıştır. Bu durum, SSM’nin kuruluşundan o günlere kadar yaşanmamış bir “gecikmeli ödeme” sonucunu, kısa süreyle yaratmış; bunun üzerine 2015’lerde projelerde ilave bir gecikme riski ortaya çıkmıştır. SSM ve Türk Hükümeti bu darboğazı, Hazine Müsteşarlığı ile SSM’nin yakın ilişkileri, Başbakanın konuya doğrudan ve olumlu müdahelesi ile çözmüştür. Halihazırda, Türk Savunma Sanayiinde ödemeler, zamanında ve sağlıklı olarak yapılmaktadır. Türk Savunma Sanayiinde İhracat 2011 yılında “sadece savunma ürün ve hizmetleri ihracatından” elde edilen ihracat rakamı 1 Milyar Dolardır. Bu rakam, 2022 verilerine göre 4 Milyar Doları bulmuştur. Türkler, genel olarak savunma sektörü hakkında yaptıkları sunuşlarda, savunma ürün ve hizmetleri ihracat rakamlarına, ağırlıklı olarak, savunma offsetinden faydalanılarak elde edilen sivil havacılık ürünleri ihracat rakamlarını da eklemekte; buradan çıkan rakamı “toplam savunma ürün ve hizmet ihracatı” rakamı olarak kullanmaktadırlar. Bu yapıldığında ise yanıltıcı ve aşırı iyimser sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. “Offsetler sonucu Türk dış siyaseti, komşuları ile “sıfır sorunlu” bir ilişkiler ağını aramakta; bunu da Polyanna’cılık ortaya çıkan sivil ihracat” arzu edilen bir olaydır, ancak bu tür satış imkanları sadece yabancılardan ithalat olduğu sürece var olduğundan, bir paradoksa da işaret etmektedir: Yerli katkı oranı %100 olursa, bu tür ihracat rakamları sıfıra düşecek; yerli hiçbir şey alınmadığında ise sivil havacılık ürünlerine ait ihracat rakamları da maksimum olabilecektir. Bu yaklaşımın bir başka önemli etkisinin de, offset sonucu elde edilen ihracat rakamlarının, savunma sanayiinin “pazarlama yeteneğini” ölçmek anlamında da yanıltıcı sonuçlara sebep olacağı değerlendirilmektedir. Türk Savunma Sanayii, daha 2010’lu yıllarda ihracat atılımı içine girmiş ve değişik coğrafyalarda ürün pazarlama faaliyetlerine başlamıştır. Ancak bazı sektörlerde, birden fazla Türk Şirketi aynı ürün grubuna yönelik İş Geliştirme faaliyetinde bulunabilmekte; bu da müşterinin kafasında soru işaretlerine yol açabilmektedir. Bu gibi durumlara Almanya, İtalya, İngiltere, İsveç, Finlandiya, Fransa, ABD, Rusya, Kore ve Çin gibi rakip oyuncularda raslamak olası değildir. İstihbarat Teşkilatımız, bu gibi durumların Türkiye’nin ihracatına vuracağı darbeyi, ülkemizin avantajı olarak değerlendirmektedir. Satış Sonrası Destekler Türkler, geçmişte yaptıkları hatalardan ders çıkarmışlar ve yurt içinden temin ettikleri tüm sistemlerin satış sonrası destek hizmetlerini, ana sistemi sağlayan şirketlere bırakmışlar; böylece TSK’nın lojistik harcamalarında ciddi anlamda tasarruf sağlamışlardır. III. Türkiye’nin Savunma Vizyonu ve Siyaseti Türkiye, basit ve sağlam bir dış politika siyaseti izlemektedir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bundan yüz yıl önce yürürlüğe koyduğu dış siyaset politikası “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” dur. Bu politikaya sıkı sıkıya bağlı olan Türk dış siyaseti, komşuları ile “sıfır sorunlu” bir ilişkiler ağını aramakta; bunu da Polyanna’cılık oynamadan, aşağıdaki sırayla gerçekçi üç stratejik temele oturtmaktadır: oynamadan, aşağıdaki sırayla 1. Güçlü Ordu gerçekçi üç stratejik temele 2. Güçlü Dış Siyaset oturtmaktadır: 1. Güçlü Ordu 2. Güçlü Dış Siyaset 3. Güçlü Dış Ticaret 3. Güçlü Dış Ticaret Aşağıdaki satırlarda bu başlıklar teker, teker incelenecektir: 1. Güçlü Ordu ! “Güçlü, Şimşek Gibi Hızlı” bir Türk Ordusunun mevcudiyeti, Türk Hükümetlerine bölgesinde ve dünyada güçlü siyaset yapma imkanı vermektedir. ! TSK Komuta Heyeti, subay, astsubay ve eratı, üstün bir eğitime sahip olup; ülke vatandaşları Türk Silahlı Kuvvetlerini en güvenilir kurum olarak algılamakta, güvenmektedir. Komuta heyeti, vizyon olarak diğer büyük ülkelerden bağımsız bir silahlı kuvvete sahip olmayı öncelikli amaç edinmiştir. ! Türk Donanması 2020’li yıllardan itibaren Akdeniz dışındaki geniş bir coğrafyada Türk ticaret filolarının deniz yollarını açık tutmaya başlamış; Türk dizel-elektrik d e n i za l t ı l a r ı n ı n G ü n e y Ku t b u n d a Kerguelen takımadaları yakınına kadar indikleri ve istihbarat faaliyetlerinde bulundukları raporları alınmıştır. Türk Denizaltılarının Kızıldeniz, Güneydoğu Asya kıyılarında gizli ve sürekli gözetleme / devriye görevi yaptıklarını değerlendirmekteyiz. Türk Deniz Kuvvetlerinin, filolarındaki denizaltılarının özgün tasarımlı olması konusundaki kararlılığı nedeniyle, 2025 yılından itibaren ana sistem bazında dışa bağımlılık sona erecektir. İlk Türk nükleer denizaltısının 2028 yılında Türk Tersanelerinde kızaktan indirilmesi planlanmaktadır. ! Türk Hava Kuvvetlerine ait tüm uçucu birliklerde yazılımlar 2015’lerden itibaren tamamen özgün yapılmış; bu konuda dış güçlerin baskısı ve herhangi bir operasyonda arzu edilmeyen müdahaleleri önlenmiştir. Türk Hükümeti 2011 yılında aldığı bir kararla özgün savaş uçağına kapıyı açmış olup, ilk Türk savaş uçağının 2024 yılında uçması planlanmaktadır. Türklerin global ihtirasları olmadığı bilinmekle beraber, Türk Genekurmayının, özgün Türk Ağır Bombardıman Uçağı hedefi vardır ve bu konuda sessizce çalışıldığı değerlendirilmektedir. Türkler, Uzay Komutanlıklarını uzun yıllar önce kurmuş olup; bu konuda her an sürpriz yapacak gizli çalışmalar yürüttüklerini endişeyle değerlendirmekteyiz. Müttefiklerinin, bu tür hamlelerin yapılabilir olmayacağı tavsiyelerine boyun eğmeyen Türkiye, bu tür stratejik konularda “fizibilite” kavramını çöpe atmış, kendi stratejik amaçları söz konusu olduğunda projenin maliyetini ikinci plana atmakta sakınca görmemiştir. Ülkemiz savunma harcamalarının gün geçtikçe azaltılması, ülkemiz savunmasını Türklere karşı büyük zafiyet içine sokmaktadır. ! Türk Kara Kuvvetleri, 2009’dan itibaren dışarıdan herhangi kara sistemini almayı SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ yasaklamış; tüm sistemlerin Türkiye’den teminini öngörmüştür. Bu vizyon doğrultusunda ülkenin bir dönem Almanya’dan doğrudan almayı planladığı Yüzücü Hücum Köprüleri ülke sanayii tarafından geliştirilmiş; 1990’larda lisans altında üretilmesi planlanan 6x6 ve 8x8 zırhlı araçlar ülke sanayii tarafından geliştirilmiş; bir zamanlar ABD, Fransa, İtalya, Rusya, İsviçre, Finlandiya egemenliğinde olan bu alanda Türkler söz sahibi olmuşlardır. 1990’larda Ana Muharebe Tankını lisans altında almayı planlayan Türkiye, 2004’de, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın vizyonu ile özgün tasarıma yönelmiş; Altay AMT Kore teknik desteği ile ortaya çıkarılmıştır. 2. Güçlü Dış Siyaset ! Güçlü Ordusu sayesinde, Bölgesinde ve Dünyada çekinilen güç haline gelen Türkiye, dış siyasetinin sesini ve tonunu ayarlamakta özgürleşmektedir. ! Güçlü dış siyaset, Türkiye’nin “sıfır sorunlu komşu” politikasına yardımcı olmaktadır. Kimseden toprak talebi olmamasına karşılık Türkiye’nin güçlü ordusu ile verdiği mesaj “benden çekinin, benimle dost olun, kafa tutmaya kalkmayın”dır. İlave olarak da “aranızda da didişmeyin; bölgede istikrar olmazsa ekonomi de olmaz; sakin olun”dur. ! Bu mesajlar dengeli, istikrarlı bir sükunet ortamını sağlamaktadır. ! Göreceli zayıf komşular ve diğer zayıf bölge ülkeleri, Türk Ordusunun koruyucu kalkanı altına alınırsa, Türkiye lehine daha da güçlü dış siyasi sonuçların çıkacağı her türlü izahtan varestedir. 3. Güçlü Dış Ticaret ! Güçlü Ordu ve Güçlü Dış Siyaset, netice- sinde, Türk dış ticareti sağlam ve gelişmeye açık bir nitelik kazanmaktadır. ! Ticaret yolları açıktır; komşular ve bölge ülkeleri hasmane davranışlar yerine işbirliğini seçmişler; ekonomik ilişkiler en üst düzeye çıkarılmıştır. ! Türkiye, bizim dışımızdaki komşuları ve bölge Ülkeleri ile ortak bir pazar kurmuş, sınırları açmış; tüccarlar ellerini, kollarını sallayarak alışverişe başlamışlardır. Bunun günlük hayata yansıyan etkisi, anılan ülkelerin Türkiye ile ekonomik entegrasyona neredeyse girmiş olmalarıdır. IV. Türkler Savunma Tedariğini Nasıl Yapıyor? IV.2 OYTEP Diğer kamu alımları içinde savunma tedariki, Türklerin en başarıyla uyguladıkları alanlardan birisidir. Henüz bazı lokal sıkıntılar devam etse de, özellikle son yirmi yılda, bu konuda uzun mesafeler alınmıştır. SHP’nin içinden seçilmiş, bütçe ayrılmış ve gelecek 10 yılda TSK’nın almayı planladığı projelerin yer aldığı belgedir. Üç yılda bir yayımlanır. Savunma tedariki, Stratejik Hedef Planı (SHP) ve On Yıllık Tedarik Planı (OYTEP) denilen planlama safhaları ile başlamaktadır. Türk Deniz Kuvvetlerinin, filolarındaki denizaltılarının özgün tasarımlı olması konusundaki kararlılığı nedeniyle, 2025 yılından itibaren ana sistem bazında dışa bağımlılık sona erecektir. İlk Türk nükleer denizaltısının 2028 yılında Türk Tersanelerinde kızaktan indirilmesi planlanmaktadır. IV.1 SHP Bu safha tüm kuvvetlerin, bütçe kaygısı olmadan, hazırladıkları tüm projeleri bir havuza attıkları ilk aşamadır. Bu plan 2012’lere kadar Gizli olup, sanayiye kapalıydı. O dönemlerde içe kapanık bir süreç izlemekte; bu safhada ne olup bittiği bilinememekteydi. “İhtiyacın tespiti, bu konuda mevcut olan teknolojilerin taranması, konsept oluşturulması, ihtiyaca en uygun sistemlerin tarifi işlemlerinin savunma sanayiinden seçilmiş güvenilir ekip elemanları ile birlikte, el ele ve gizlilik içinde yapılması” gibi kavramlar nedense o dönemlerde benimsenmemişti. TSK’nın, uzun vadeli hayal ve hedeflerini yansıttığı SHP’yi, sanayi ile paylaşmaması, uzun vadeli planlama konusunda çok becerikli olan savunma sanayii şirketlerinin bir strateji ve yatırım planı hazırlamasını önlemekte; zaten çok atılgan olan Türk Savunma Şirketlerinin, daha da gelişmesini önlemekteydi. Ancak 2013’den sonra TSK büyük bir düşünce değişikliğine gitmiş, savunma sanayiini de stratejik gücü olarak kabul etmiş; doktrin oluşturma, konsept çıkarımı, Proje Tanımlama Dokümanı (PTD) yazımı gibi konularda savunma sanayiinin tüm kesimleri ile yakın işbirliği içine girmiştir. Türkler, bu nedenle, büyük bir atılım içine girdiklerinden, bundan da zarar gören yine ülkemiz olmuştur. 2011 yılına kadar bir müddet, kısıtlı bir çerçevede, “OYTEP’in sadece Şirketleri ilgilendiren kısımları” kamuya açılmış ve bu konuda yapılan birçok sempozyum, konferans, makale ve şifahi beyanlarda OYTEP’in sanayiye açılmış olduğu beyan edilmişti. Sonra bu işlem de sessizce durdurulmuştu. Sanayici ise çekingen ifadelerle bu kısıtlı sürecin sanayi yatırımlarının planlanması ve gerçekleştirilmesi için yeterli olmadığını anlatmaya çalışmış, ama derdini yeterince ifade edememişti. Sanayiciler için OYTEP’in tamamına hakim olamamak; gelecek 10 yılda başka hangi alanlara ve hangi ölçüde yatırım yapmalarının mümkün ve gerekli olduğu analizini yapamamak sonucunu doğurduğundan, savunma sanayii 2011 yılına kadar sıkıntı çekmişti. TSK, 2012 yılından itibaren daha şeffaf bir modele geçmiş ve OYTEP’i sanayiye tamamen açmıştır. Böylece son on yıldır Türk Sanayii, TSK’nın gelecek on yılda ne yapacağını bilmekte; görüş verebilmekte ve gelecek hazırlıkları yapabilmektedir. Bu şeffaf politika TSK’nın da kendi ihtiyaçlarını daha rasyonel hale getirmesine, sanayi ile ortak çalışmalar yapabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu da, dolayısıyla, bizim işimize gelmemektedir. IV.3 Tedarik Eylemi TSK adına tedarik yapan iki temel kanal vardır: SSM ve MSB. SSM, 2015’lere kadar daha çok sistem geliştirme projelerini yaptırmakta, doğrudan alımlar ise genelde MSB’ye aktarılmaktaydı. 2015’den sonra savunma tedariki daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmuş; tüm tedarik işleri MSB’ye bağlı SSM tarafından yürütülmeye başlanmıştır. SSM proje grubu: ! Özgün Geliştirme Projeleri ! Modernizasyon Projeleri ! Hazır alım projeleri olarak tedarik ihtisas gruplarına ayrılmıştır. Bu yapılanma daha önceleri var olan MSB Dış Tedarik, MSB İç Tedarik Daireleri ile SSM arasındaki iş örtüşmelerini, yanlış anlamaları önlemiş; kamuda verimli bir tedarik yolunu açmıştır. 59 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Bir proje TSK tarafından SSM’ye aktarıldığında, SSM’nin eyleme geçebilmesi için üst düzey bir karar gerekmektedir. SSİK denilen, içinde Başbakan, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı olan Savunma Sanayii İcra Komitesi yılda iki kere toplanıp, hangi projelerin gerçekleştirileceğine dair karar verir veya projeyi iptal eder. Bu kararı cebine koyan SSM, tam yetkiyle yola çıkmaktadır. 2010’lu yılların başlarına kadar, Projeleri ifa edecek Şirketlerin belirlenmesi şu şekilde oluyordu: ! Kara ve Su Üstü Araçları sektöründe, Vakıf Şirketleri de olmadığı için, özel sektör şirketlerini birbiri ile yarıştıran ihale yöntemi; ! Daha çok Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı Şirketlerinin yer aldığı sektörler olan Havacılık, Elektronik, Elektronik Harp, Roket ve Mühimmat gibi alanlarda ise ihalesiz olarak, tayin olunan Şirkete o işin aktarılması yöntemi 2012’li yıllardan sonra projelerdeki azalmaya da paralel olarak Vakıf şirketleri daha esnek, hızlı, rasyonel kararları anında verebilen, personel ve harcamalarında performansa önem veren bir yapıya geçmişler; geniş ihracat kadroları kurmuşlar ve günümüzdeki daha küçük, hızlı, esnek ve çok becerikli global oyuncu olan Vakıf şirketlerini ortaya çıkarmışlardır. 2011’de SSİK, kararı ile SSM tarafından Proje olarak sanayiye dağıtılmış projelerin, geriye kalan kısımları (“Bekleyen Siparişler” veya Backlog) miktarı 21,4 Milyar Dolardı. “Bekleyen siparişler” genel olarak sanayinin önünde hiçbir iş almadan daha kaç sene ayakta kalabileceğini gösteren faktördür. 2011’de tüm Türk Savunma Sanayiinin elinde 21,4 Milyar Dolarlık bekleyen sipariş vardı. Bu rakamın sektörlere göre dağılımı o yıllarda aşağıdaki gibiydi: Havacılık 10,3 Milyar Dolar Elektronik 7,3 Milyar Dolar Roket, Mühimmat 2,0 Milyar Dolar Kara 1,3 Milyar Dolar Denizcilik 0,5 Milyar Dolar O yıllarda, “bekleyen siparişlerle” sektörel cirolar karşılaştırıldığında, havacılık sektöründe 2009 toplam cirosunun 9,5 katı bekleyen sipariş vardı. Savunma Sanayiinin iç piyasada yılda ortalama 1,5 Milyar Dolarlık iş yaptığı düşünülürse, o hızla “bekleyen siparişlerin” bitirilme süresi takriben 10-15 yıl olacaktı! Bu neticenin ciddiyetini gören SSM, ellerinde büyük miktarda iş bulunan Kurumların, özellikle Vakıf Şirketlerinin, yıllık iş yapma kapasitelerini artırmalarını sağlamıştır. 2022 yılı sonu itibariyle Türk Savunma Sanayii Şirketlerinin yıllık iş yapma kapasiteleri 8 milyar doları aşmıştır. IV.4 Türkiye Cumhuriyeti Savunmasında Oyuncular Türkiye’nin milli savunmasında rol alan oyuncular şunlardır: 1. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 2. Milli Savunma Bakanlığı (MSB) a. Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) 3. Savunma Sanayii IV.4.1 TSK Dünyanın sayılı askeri güçlerindendir. 1950 ’lerde müttefik ülkeler tarafından gönderilen hibe araç, gereçlerle 1974 Kıbrıs çıkarmasını yapan; daha sonra ambargolarla hareketi kısıtlanan TSK, son 40 yılda yapılan hamlelerle sayılı ordular arasında yerini en başlarda almıştır. Başlarda daha muhafazakar olan TSK Komuta heyeti, önceleri sadece askeri fabrikalar ve göreceli olarak kendi kontrolleri altında olan Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfına ait şirketlerden alım yapmakta idi. Komuta Heyeti, 2000’li yıllardan itibaren özel sektörün sürdürülebilirlik anlamında kalıcılığını, iş becerilerini, kalite ve ürün güvenirliğini ispatlaması üzerine; silah sistem alımlarında özel sektörden de alımı tercih etmeye başlamıştır. Bu arada özel sektör şirketlerinin rekabetçi yapıları, ihracat becerileri ve kriz anında gösterdikleri esneklik becerileri TSK’yı olumlu anlamda etkilemiş; Vakıf Şirketlerinin yapısının yabancı şirketlerle rekabet edebilir hale getirilmesi çalışmaları, 2010’lu yıllardan itibaren başarıyla gerçekleştirilmiştir. SSM, projelerin yönetimine verdiği önem kadar, sanayiye yön verme ve geliştirme konularında da birincil aktif rol almakta; sanayide rol almak isteyen yeni grupların sertifikasyonunu sağlamakta, sanayide görev yapacak personelin eğitimi konusunda lider rolünü oynamakta; işbirliklerinde yön gösterici olmakta; savunma sanayiinin diğer sektörlerde rol almasını sağlamaktadır. TSK, 2015’lerde Test, Ölçme ve Değerlendirme Tugaylarını kurmuş; kara, hava ve deniz harekatlarında kullanılacak tüm ekipman, silah ve teçhizatın, ilgili konseptlerin denenmesi bu Tugaylar marifetiyle sağlanmaya başlanmıştır. Türk askeri, çok iyi eğitimli olması; daima en iyi silah ve teçhizatı seçmesi ile ünlüdür. Türk Ordusu, kendi vatandaşları tarafından geliştirilen silah, mühimmat ve teçhizatı tatbikatlarında gerçek senaryolarda denemekte; satın almakta; iyileştirme önerilerini vermekte; ürünü geliştiren tasarımcıların da tatbikatlarda yer almasını şart koşmakta, böylece masa başında tasarlanmış ürünler yerine, gerçek koşullara uygun, güvenilir Türk Savunma Sanayii ürünlerinin ortaya çıkmasına önderlik etmektedir. TSK tarafından gerçekleştirilen bir diğer devrim ise, Askeri Ağır Bakım Fabrikalarının asli görevleri olan bakım onarım görevlerine geri dönmeleri olmuştur. Bu konudaki bulgular, Raporun Askeri Fabrikalar başlığı altında incelenmektedir. IV.4.2 MSB Milli Savunma Bakanlığı, ülkenin en önemli Bakanlıklarından birisi olup, daima tecrübeli bir siyasi bu Bakanlığın başına getirilmektedir. Savunma Bakanının, askerler tarafından da sevilen ve sayılan siyasilerden olması, askersivil ilişkilerinin sağlam bir zemine oturmasına yardımcı olmaktadır. SSM, MSB’ye bağlıdır. IV.4.2.1 Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) 7 Kasım 1985 tarihli bir kanun ile kurulan SSM’nin kuruluş amacı, “modern savunma sanayinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunun sağlanmasıdır”. Bu Kanun, SSM’den beklenen iki görevin de eşit ve birbirine önceliği olmayan şekilde yerine getirilmesi olduğunu vurgulamaktadır. SSM, bu görevlerden “TSK modernizasyonunu”, 1985 ile 2011 arasında, asli görevi olarak almış; proje havuzunda birikmiş projelerin başarıyla gerçekleştirilmesini sağlamak üzere mobilize olmuştur. Bu öncelik, 2010’ larda Müsteşar olan ve sanayiye büyük hizmetler vermiş olan Sn. Murad Bayar’ın ifadelerinden anlaşılmaktadır. Sanayinin geliştirilmesi de o tarihlerde SSM’nin öncelikleri arasında yer aldığından bünyesi içinde bir Sanayileşme Dairesi bulunmaktaydı. Bugün ise SSM, projelerin yönetimine verdiği önem kadar, sanayiye yön verme ve geliştirme konularında da birincil aktif rol almakta; sanayide rol almak isteyen yeni grupların sertifikasyonunu sağlamakta, sanayide görev yapacak personelin eğitimi konusunda lider rolünü oynamakta; işbirliklerinde yön gösterici SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ olmakta; savunma sanayiinin diğer sektörlerde rol almasını sağlamaktadır. SSM’de Stratejik Planlama SSM, savunma sanayinin geleceğini nasıl şekillendireceği yönünde etkin bir stratejik planlama süreci yönetmektedir. Bu süreç öncesinde, sanayinin önde gelen görüş sahiplerinin düşüncelerini almakta; ardından stratejik planlamayı yaparak, paylaşmakta ve uygulamaya koymaktadır. Etkin dinleme ve görüş paylaşma araçlarından birisi de, hem sanayi hem de askerlerle yapılan Savunma Sanayii Vizyon Paylaşım Toplantılarıdır. Önceleri, taraflarla birebir buluşan SSM, 2012 yılından itibaren SSM koordinatörlüğünde askerler ve savunma sanayiini Vizyon Toplantılarında bir araya getirmeye başlamıştır. Stratejik Plan temelinde hazırlanan Sektörel Stratejiler dokümanı ise, planın değişik sektörlerde nasıl uygulanacağı yönündeki “SSM’nin bir iç rehberi” niteliğindedir. SSM Personel Politikaları Müsteşarlığın içe dönük hedefi “uzman tedarik kuruluşu olmak”tır. Personel alım ve eğitim politikalarını bu amaca uygun olarak uygulayan SSM, “rotasyon” ile de personelinin değişik alanlarda tecrübe kazanmasını hedeflemektedir. Kurumun, 2022 verilerine göre 1245 kişilik kadrosu bulunmaktadır. Bu kadro ile proje başına 3.5 kişilik bir uzman kadro imkanı SSM’ye sağlanmıştır. Bu rakam 2010’larda 1.5 kişi civarında idi. Proje başına düşen uzman kadroda artış sağlanması, Türk Hükümetinin savunma projelerinin zamanında ve istenen kalite ve sürede bitirilmesi kararlılığını göstermektedir. SSM’nin bugünkü güncel sorunu, 2012’de hizmete giren ve 900 personel alabilen modern binasının ihtiyaca yetmemesi, bu nedenle değişik semtlerde kiralanan ek hizmet binalarından yararlanmak zorunda kalınmasıdır. SSM İş Vereceği Şirketi Nasıl Seçer? 2010’lu yıllara kadar, SSM’nin iş vereceği şirketleri seçiş şeklinde, kolay anlaşılamayan bir sistem mevcuttu. Kara ve deniz sistemlerinde ihale yönetimini uygulayan SSM, kıyasıya rekabet ortamında, en ucuz sistemi özel şirketlerden alma yolunu seçerken; hava savunma sistemlerinde, uçar sistemlerde, roket sistemlerinde ve elektronik ana sistem alımlarında Vakıf şirketlerine doğrudan iş verme yöntemini uygulamaktaydı. İstihbaratçı- larımız, o yıllarda bu konuların neden bu şekilde çözüldüğüne dair yazılı bir strateji dokümanını veya talimatı ele geçirememişlerdir. altında, 2009 yılında gerçekleştirilen/katılınan faaliyetler sıralanmıştır. Bu listede çok sayıda aktivite vardır ve SSM’ye sanayinin bu anlamda müteşekkir olduğunu ifade etmek gerekir. 2023 yılı itibariyle SSM, tüm sektörel alanlarda kilit şirketlerin iş hacim koordinasyonunu elinde tutmakta; bu Şirketleri verdiği işlerle ayakta tutmakta; bunu yaparken ihale yöntemini de kullanarak rekabet maşasını elinden bırakmamaktadır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı öncülüğünde başlayan, Vakıf Şirketlerinin bir Holding altında toplanmaları projesi üzerinde halen çalışılmaktadır. Bu çalışma dahi, başlı başına bir vizyoner bakışın yansımasıdır. Satış Sonrası Hizmetlerin Temini Hakkında Bu konu önceleri fazla dikkat çekmemiş ise de “ana sistemlerin bakım ve idamesinin, onları geliştiren şirketler tarafından yapılması ihtiyacı”, bu konuya olan ilgiyi artırmıştır. 2012’den sonra, ana sistemleri temin eden yerli şirketlerin, bu sistemlerin bakım ve tamirini de üstlerine almaları; modernizasyon gerektiğinde ise bu işlemi de o sistemi geliştiren şirketlerin yapması, Türk Savunma Sanayiine büyük ivme kazandırmıştır. Bu sayede SSM Savunma Sanayii Şirketlerini, zor zamanlarda, bakım onarım işleri ile ayakta tutma manivelasına sahip olmuştur. SSM’nin Proje Yönetim Performansı TSK’nın, SSM nezdinde, 2023 yılı başı itibariyle yürütülmekte olan proje sayısı 350’ye ulaşmış bulunmaktadır. Sözleşmesi imzalanmış projelerin 2009 sonu itibariyle toplam tutarı 23 Milyar Dolar iken, 2022 yılında sözleşmesi imzalanmış projelerin tutarı 73 Milyar Dolardır. Bu tutar, 2004 yılında sadece 8 milyar dolar civarında idi. Buna karşılık 2004 yılında Kurumun personel sayısı 262 iken, 2009’da bu rakam 368 olmuş; 2023 yılı itibariyle bu rakam 1200’leri geçmiştir. Proje başına personel sayısı 2006 yılında 1,80 iken, bu rakam 2009’da 1,53’e düşmüş; bugün ise bu rakam 3,5’a çıkmıştır. Resmen beyan edilmemekle birlikte, o yıllarda önemli projelerin takvimlerinde sarkmalar olduğu da değerlendirilmektedir. SSM beyanlarına dayanılarak, son kullanıcı olan TSK’nın, o yıllarda proje takvimlerinde bu nedenle esneklik tanıdığı anlaşılmaktadır (Ref: SSM 2009 Faaliyet Raporu; Sn. Murad Bayar’ın Önsözü). Bunun, sanayi ve SSM kaynaklı sebeplerinin SSM tarafından detaylı olarak analizinin yapıldığına inanılmakta; önlemler alındığı değerlendirilmektedir. Sanayinin Geliştirilmesi ve Yönlendirilmesi Performansı SSM 2009 Faaliyet raporunda, 2009 yılında Savunma Sanayiinin Yönlendirilmesi başlığı SSM savunma sanayiini yönlendirirken, 2010’lu yıllardaki sanayi beklentileri, kısaca şu şekilde özetlenebilir: 1) “Gelişmiş ülkelerde dahi sektörlerde yer alan şirket sayısı ikiyi geçmemektedir. Türkiye’de ise Kara ve Deniz sektörlerinde özel sektör şirketleri ve askeri fabrikalar yer almakta; bu alanda rekabet, 5-6 kurum arasında yapılabilmektedir. Gerek bütçe, gerek proje, gerekse SSM’nin elindeki kaynakların verimli kullanılabilmesi açısından bu sayılar çok fazladır. Bazı sektörlerde ise sadece Vakıf Şirketlerinin Ana Yüklenici olarak seçilmelerinin (Bu uygulama, SSM’nin Sektör Stratejileri dokümanında yer alıyor!) sebepleri, özel sektör tarafından anlayışla (biraz da ses çıkaramayarak) karşılanır olmakla birlikte; resmi bir dayanağının olmamasının kaygı uyandırdığını; bunun düzeltilmesinin SSM açısından da sayısız yararları bulunduğu düşünülmekteydi. Özetle 2010’lu yıllarda, tüm sektörlerde, ana yüklenici olmanın kriterlerinin aynı ve adil olması konusunda sanayinin bir beklentisi vardı”. 2) “Sektörlerde yer alacak ana yüklenici şirketlerin kısa listesinin oluşturulması; bunun belirlenmiş ve deklare edilmiş prensiplere göre yapılması; bu kıstasların dışındaki şirketlerin bu alanlara katılmalarının önlenmesi de” sanayi beklentileri arasındaydı”. Ürün Geliştirme Kredisi SSM, Türk Savunma Sanayiinin sahip olduğu özgün ürünlerin sayısının artmasının, Türk Savunma ihracatını artıracağını değerlendirmektedir. SSM, ürün sayısının kısa sürede artmasını sağlamak için, Ürün Geliştirme Kredisi (ÜGK) mekanizmasını 2013’de kurmuş veya başarıyla işletmiştir. Bu kredi miktarının, yıllık Savunma Sanayii cirosunun %10’u mertebesinde olması, bizler için örnek alınması gereken bir husustur. İlk yıllarda, yüksek görünen bu meblağı kullanacak bedelde proje bulmakta zorlanılmış; ancak, 2015’den itibaren Türk Savunma Sanayii daha 61 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik SSM, yan sanayinin gelişmesi üzerinde de büyük çaba harcamaktadır. Bu çerçevede savunma sanayii alanında ana müteahhitlere ürün ve hizmet sağlayan yan sanayi şirketleri, yapılan yatırım ve destekler sonucu, belirli bir üretim kültürüne kavuşmuştur. büyük düşünmeye başlamış ve yeni ürün projeleri birbirini takip etmeye başlamıştır. Çok düşük faizli olan bu kredinin, ilk beş yılının ödemesiz olması; alınan kredinin geri ödenmesinin ise en az on yılda yapılması tüm yaratıcı şirketleri yeni ürünler geliştirmeye teşvik etmektedir. Bu kredinin adil ve dengeli olarak talep sahiplerine dağıtımı, SSM’nin tespit ettiği ilkeler doğrultusunda, SSM tarafından yapılmaktadır. 2023 itibariyle SSM ve TSK, sanayi tarafından geliştirilecek ürünlerin TSK tarafından öncelikli olarak denenmesi ve satın alınması mekanizmalarını kurmuş; faaliyete geçirmiştir. Offset Destekleri Türk Savunma Sanayi şirketlerinden bazıları sürekli olarak ihracat yaptıkları için, satılabilecek offset stokları bulunmaktadır. SSM, bu şirketlerin Offsetlerinin satışına izin vermekte; satıştan elde edilen gelirin Ürün Geliştirme projelerinde ve ürün geliştirme merkezlerine yapılacak yatırım harcamalarında kullanılmasına izin vermektedir. SSM, yan sanayinin gelişmesi üzerinde de büyük çaba harcamaktadır. Bu çerçevede savunma sanayii alanında ana müteahhitlere ürün ve hizmet sağlayan yan sanayi şirketleri, yapılan yatırım ve destekler sonucu, belirli bir üretim kültürüne kavuşmuştur. IV.4.3 Türk Savunma Sanayii Türk Savunma Sanayiinde kurumlar TSKGV Şirketleri, “Milli Savunma Bakanlığı Bağlısı “bir şirket” olan MKEK, Özel Şirketler, Askeri Fabrikalardan oluşmaktadır. Bu kurumların özellikleri aşağıda sıralanmıştır: Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı (TSKGV) Türkler Silahlı Kuvvetlerini güçlendirmek üzere Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfını (TSKGV) kurmuşlardır. Vakfın amacı “Türk Milli Harp Sanayisinin geliştirilmesi, yeni harp sanayi dallarının kurulması, harp silah araç ve gereçlerinin satın alınması suretiyle; Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaş gücünün artırılmasına katkıda bulunmak üzere; Türk vatandaşlarının maddi ve manevi desteğini sağlamaktır”. Vakfın bir kuruluş kanunu olup, kurucuları arasında Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay II. Başkanı, MSB ve SSM Müsteşarı vardır. Dolayısıyla çok güçlüdür. Vakfın yönetim organları Vakıf Başkanı, Mütevelli Heyeti ve Genel Müdürlükten oluşur. Vakfın ve Mütevelli Heyetinin Başkanı Milli Savunma Bakanıdır. Vakıf, Başkan tarafından temsil olunur. Mütevelli Heyeti ise Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay 2. Bşk, MSB Müsteşarı ile SSM Müsteşarından oluşmaktadır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere TSKGV, dolayısıyla Bağlı Ortaklığı olan Şirketler, aslında kamudur, devlettir. Bu çerçevede, ihtiyaç makamı olan TSK ile TSK adına tedarik yapan SSM’nin, TSKGV içinde yer almaları, savunma sanayi yapılanması üçgeninde ilginç ve çok güçlü bir ilişki ağı oluşturmaktadır. Vakıf Şirketleri: Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfının (TSKGV), hisselerin çoğunluğuna sahip olduğu Şirketlerdir. Türk Ticaret kanununa göre, Özel Şirketler olarak da anılan bu Şirketlerin gerçek sahibi ise yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere Türk Devletidir. Bu Şirketler Aselsan, TAI, Havelsan, Roketsan, İşbir ve Aspilsan’dır. 2010’larda Türk savunma sanayiinde, kara araçları dışındaki, tüm sektörlerde ana yüklenici rolü SSM tarafından Vakıf Şirketlerine verilmekteydi. Vakıf şirketlerine sürekli ve kararlı olarak bu rolün verilmesini gerekli kılan herhangi resmi bir karar, politika veya stratejiye rastlanılamamıştır. Bir başka deyişle o yıllarda Türk Vakıf Şirketleri, iç piyasada rekabetsiz, doğrudan görevlendirme ile iş almakta idi. Bu durumun, bu Şirketlere kısa ve orta vadede elverişli bir iş ortamı sağladığı açıktır. Ancak bu steril ortamın, anılan Şirketlerin rekabetçiliğini ne kadar teşvik ettiği; rekabet ortamının bulunmaması nedeniyle, şirket refleks ve yeteneklerinin ne ölçüde test edilebildiği sorusu açık bulunmaktaydı. Bu boşluğu gören Vakıf ve Vakıf Şirketlerinin üst düzey yöneticileri 2010’lu yılların ortalarında Vakıf ve Şirket yapılarında reform yapmışlar; maliyetleri sorgulamışlar ve sonuçta bugün var olan rekabetçi, esnek, çok güçlü Vakıf şirketleri yapılanmasını ortaya çıkarmışlardır. Özel Şirketler: Hisselerinin tamamı özel sermaye gruplarına ait olan şirketlerdir. Sektör içinde en dinamik ve rekabetçi grup bu Şirketlerden oluşmaktadır. 2009 yılında yapılan ihracatın %50’sini sağlayan Özel Şirketlerin, o yıl içinde iç pazardan aldıkları pay sadece %12 idi. Bu pay yıllar içinde artmış ve bugün %50 mertebelerine ulaşmışlardır. Askeri Fabrikalar: Türkiye’de askeri fabrikaların ana kuruluş amacı, 1950’lerde Türkiye’ye gönderilen ve yedek parçası olmayan askeri sistemleri ayakta tutabilmekti. Zamanla bu ihtiyaç azaldıkça, TSK içinde önemli bir de teşkilat yapısına kavuşmuş olan askeri fabrikaların, mevcudiyetlerini devam ettirebilme refleksleri ortaya çıkmıştır. Bunun neticesinde, TSK’nın ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü fabrikalara yönlendirme baskısı, doğal olarak, ortaya çıkmıştır. 1998 yılında yayınlanan Bakanlar Kurulu imzalı Savunma Sanayii Stratejisinde yer alan bir maddeye göre, askeri fabrikaların asli görevleri olan bakım ve onarıma yöneltilmeleri temennisi vardır. Bu çerçevede TSK, 2000’li yılların başında bu talimatı planlarına almış ve uygulama emirleri çıkmıştır. Ancak 2000’li yıllarda, teknolojik kabiliyet kazanma arzusuyla, fabrikalara sistem imalatı görevi verilmeye devam edilmiştir. Örneklerden bazıları aşağıda sıralanmıştır: a) Almanya ile denizaltı inşaatı b) Su üstü gemileri inşaatı c) İsrail ile M60 Tankları modernizasyonu d) Kore ile Fırtına obüsleri imalatı e) M113 Modernizasyon projesi. f) Aselsan ile Leo1 Modernizasyonu 2010’lu yıllardan itibaren askeri fabrikaların asli görevlerine dönmesi çalışmaları hızla başlatılmış ve bu dönüşüm başarıyla gerçekleştirilmiştir. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Türklerin gurur kaynağı olan bu devlet şirketi, yapısı itibariyle ortaya çıkan zorlukları aşabilmek için önce MSB Bağlı Şirketi statüsüne getirilmiş; 2015’li yıllarda yapısı tamamen SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ değiştirilerek rekabetçi bir yapıya kavuşturulmuştur. Türk Savunma Sanayiinin Belirgin Özellikleri Türk Savunma Sanayii ve KOBİ’ler Sayın Başbakan, Sayın Başbakan, Türk Savunma Sanayiinde Ar-Ge, Ürün Geliştirme ve TÜBİTAK TC’nin Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın ileri görüşlülüğü ile 1980’lerde kurulmuş olan Türk Savunma Sanayii, dünya pazarında aşağıdaki ayırıcı özellikleri ile diğer ülke savunma sanayiilerinden ayrılır: Türkler, savunma sanayiini geliştirirken önce ana müteahhitlerin filizlenmesini sağlamış; daha sonra bu müteahhitlerin hızını artırmak, riski paylaştırmak ve yerel sanayii de geliştirmek için verdikleri ihalelerden belirli payların yan sanayiye aktarılmasını sağlamışlardır. SSM, yeni ve özgün savunma sanayii ürünlerinin ülke ihracatında oynayacağı rolü 20092016 stratejik planında tespit etmiştir. Bu konularda destek vermeyi de öngören ilk adımlarında, teknoloji geliştirilmesine destek vermiştir. Fakat, 2012 yılında hazırlanan yeni stratejilerde bu adımdan vazgeçen SSM, doğrudan “yeni ürün geliştirme” projelerine destek vermeye başlamıştır. Bu konudaki formül şudur: SSM, TSK’nın öngördüğü veya dış pazarda da iş yapacak ürünleri geliştirme görevini kabiliyetli şirketlere dağıtmakta, ortaya çıkan ürünleri TSK, Test, Ölçme ve Değerlendirme Tugaylarında denemekte, başarılı bulduklarını tedarik yolunu seçmekte, diğerleri için ise geliştirme önerilerini sıralamaktaydı. Böylece Türklerin savunma ürünü geliştirme süreci, sürekli yeni ürünlerin ortaya çıkarılmasını sağlamakta; TSK’nın ise “şimşek gibi bir ordu” imajını pekiştirmekte idi. SSM’nin yanı sıra TÜBİTAK ise, araştırma ve geliştirme alanında Türkiye’nin son yıllarda yaptığı atılımlarda öncülük etmiştir. Teknoloji ve ürün geliştir-mede sağladığı teşviklerle TÜBİTAK, savunma sanayiinin en büyük destekçi kurumlarından olmuştur. 2011’den itibaren SSM ve TÜBİTAK yeni bir işbölümü yapmış; SSM, Ar-Ge desteği sağladığı “teknoloji geliştirme” görevini TÜBİTAK’a devretmiştir. Buna karşılık TÜBİTAK ’ta bir zamanlar el attığı seri üretim işlerine girmemeye; ancak geliştirdiği teknolojilerin ticari olarak üretilmesini sanayiye bırakmaya başlamıştır. ! Türk Savunma Sanayii Şirketleri güvenilir- dirler. Türkler verdikleri sözü tutan işadamlarıdır. Yazılı kontrat önemli olmakla birlikte, verilen söz ülke sanayicisinin namusudur. Garanti süresinden çok sonra, uzun yıllar sonra, eskiyen sistemleri sorun çıkardığında müşterinin yanında olur ve soruna çözüm bulmaya çalışırlar. Bunu, Müşterinin aleyhine ve kısa zamanda para kazanıcı bir eyleme çevirmek yerine, “önce yardımcı ol, sana güvensin; iş sonra zaten gelir!” anlayışı ile yaparlar. ! Türk sanayicileri yüksek ahlaklıdır! Bu şirketlerin girdiği pazarlarda vergi verenler, Türk Şirketlerinin çevrelerinde yarattıkları ahlak kültüründen olumlu anlamda etkilenir. ! Türk savunma sanayicileri inatçıdır; hiçbir koşulda vazgeçmezler! Cesurdurlar. Risk almayı severler. ! Türk savunma sanayicileri girdikleri pazara yerleşir; yerlileşirler… Bu raporun yazarları olarak bizleri en çok etkileyen hususlardan birisi de bu olmuştur. Yüksek milliyetçi duygulara sahip olan Türkler, bir pazara yerleşirken bencil davranmaz; mutlaka güçlü yerel ortaklar bulur; kendileri de o ülkenin vatandaşı imiş gibi bir ruha bürünürler. ! Türkler daha fazla kazanmanın yolunu, 2005-2010 aralığında yan sanayiye en az %20 pay verilmesini zorlayan sistem, 2011’den başlayarak daha fazla iş payının aktarımını öngörmüştür. 2023 itibariyle ana müteahhitler aldıkları işin takriben %50’sini Türk şirketleri ile paylaşmak zorundadır. ortağına da kazandırmaktan geçtiğini bilirler. Bu nedenle, Türk şirketleri ile iş yapmanın cazibesi giderek yayılmaktadır. ! Türklerin yüksek özgüveni, iş becerisi ile bir- leşmiştir. 1980’li yıllardan itibaren Üniversitelerin en parlak öğrencilerini daha öğrenci iken kendilerine bağlayan savunma sanayicileri, bunun semeresini Şirketlerine sadık, genç, yaratıcı çalışanlara sahip olmakla almaktadırlar. ! Türk sanayicileri mütevazıdır! Tevazu, Türk kültürünün bir parçası olmakla birlikte Türk sanayicileri Türkiyenin son yirmi yılda parlayan yıldızının şımartıcı etkisine kapılmamış; muhatapları karşısında daima saygılı ve mütevazı olmuşlardır. 2005-2010 aralığında yan sanayiye en az %20 pay verilmesini zorlayan sistem, 2011’den başlayarak daha fazla iş payının aktarımını öngörmüştür. 2023 itibariyle ana müteahhitler aldıkları işin takriben %50’sini Türk şirketleri ile paylaşmak zorundadır. Bu konudaki ilk çabalar, ana müteahitlik görevini üstlenen şirketlerin, üretim ağırlıklı iç yapılarında dirençle karşılaşmış; temel yetenekleri bünyede tutup, detay üretim işlerini yan sanayiye aktarmak yerine pahalı makine yatırımlarını bünyelerine yapmışlardır. Buna kalite ve üretim kültüründen yoksun olan bazı yan sanayi firmalarının varlığı da sebep olmuştur. Ancak, SSM’nin teşvik ve zorlamaları ile yan sanayide son on yılda olağanüstü gelişmeler sağlanmıştır. Devletin sanayi ile işbirliğine en iyi örneklerden birisi de 2013’lerde kurulan Türk Savunma Sanayii Akademisidir (TÜSSAK). SSM, Savunma İmalatçıları Derneği (SaSaD), OSTİM, KOSGEB işbirliği ile kurulan Akademi, savunma sanayiinin ihtiyaç duyduğu yetenek dallarında şirketlerin personeline eğitim vermekte ve sertifikalandırmaktadır. Çok geniş olan müfredat konuları arasında kaynakçılık, CNC operatörlüğü, ağır iş makineleri operatörlüğü, kalite kontrol uzmanlığı, test uzmanlığı, kalibrasyon, ERP vs. gibi olağanüstü sayıda konu bulunmaktadır. SSM, şirketlerin personelinin bu akademiden sertifika almasını şart koşmuştur. Böylece geçen on yılda, gerek ana müteahitler ve gerekse yan sanayide ortak bir savunma sanayii üretim kültürü oluşmuştur. Bu kültüre sahip olan OSTİM firmalarının artması, özellikle bu şirketlerin gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında bu şirketlere ilave iş olanakları sağlamıştır. V. Tekrarlamakta Yarar Olan Hususlar; Ya Da “sonuçlar” 1. Türk Devleti, Hükümeti ve Ordusu ile Türk Savunma Sanayiinin arkasındadır. 2. Güçlü bir Ordu, beraberinde birçok siyasi ve ekonomik avantaj getirmektedir. 3. TSK, Türk Savunma Sanayiini kendi stratejik gücü olarak kabul etmekte, her türlü çalışmayı birlikte yapmaktadır. 63 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Türk Savunma Sanayii ile TSK mensupları, karşılıklı ve çok sıkı diyalog bağları içindedir. 6. Türkler, özgün ve her türlü fikir ve sınai hakları kendilerine ait olan ürünleri geliştirme konusunda son derece cesur ve ataktırlar. Türk Başbakanının özellikle destekçisi olduğu bu politika ile son on yılda yüzlerce özgün ürün, devlet desteği ve teşviği ile Türk Savunma Sanayii tarafından TSK emrine ve dünya pazarına sunulmuştur. 4. Savunma satışları, diğer ülkeleri satışı yapan ülkeye bağımlı yapmaktadır. 5. Yapılacak her stratejik adımdan önce verilecek kararlar için “fizibilite” çalışması yapılması kavramı; Türkler tarafında çöpe atılmıştır... Konu ülke çıkarları olduğunda Türkler, para harcamaktan kaçınmamaktadır. Bu şekilde birçok yetenek Türk savunmasına kazandırılmış, bu arada çöpe giden birçok ürün olmuş; ancak bunun çok doğal olduğu, tüm taraflar tarafından kabul görmüştür. 7. Dünya piyasasında söz sahibi olmak için önce, Türkler gibi, ortak değer ve prensipler benimsemek ve gerekli yeteneklere sahip olmak gerekmektedir. Türkler bu ortak değer ve prensipleri ortak platformlarda geliştirmiş ve sahip çıkmışlardır. 8. Türkler, ürünün başarısının ve müşteri nezdinde sağlanan güvenin yeni satışlar getirdiğini keşfetmişlerdir. 9. Türkler, savunma projelerini, bilim adamlarını Türkiye’ye geri getirmek için başarılı bir platform olarak kullanmışlardır. 10. Türkleri savunma sanayiini diğer sanayileri geliştirme yolunda bir model olarak kullanmışlar; otomotivde özgün Türk markalarının neden gerekli olduğunu bu sanayideki başarılar sayesinde keşfetmişlerdir. Saygılarımızla KAYNAK ! Arwanda Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanlığı S. Haluk BULUCU FNSS Pazarlama ve Strateji Direktörü S. Haluk Bulucu, Mak. Yük. Müh. olup; FNSS Savunma Sistemleri A.Ş.’de 20 yıla yakın süredir görev yapmaktadır. Şirket içinde İş Geliştirme, Strateji ve İş Mükemmelliği konularından sorumlu Direktör olan Bulucu’nun, TOBB Savunma Sanayi Meclisi Bşk. Yardımcılığı ve SaSaD Strateji Kurulu Başkanlığı gibi değişik görevleri de bulunmaktadır. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Türk Savunma Sanayii 2010 Yılı Performansı Savunma sanayimizin 2010 yılında sergilemiş olduğu performansa ilişkin göstergeler aşağıda özetlenmektedir: TSK İhtiyaçlarının Yurtiçinden Karşılanma Oranı (%) 60 52,1 50 2.732.933.353 $ Savunma Sanayii Toplam 3.487.427.831 $ (Dolaysız+Dolaylı) Cirosu Savunma Ürün ve 634.189.588 $ Hizmetleri İhracatı 853.502.327 $ 0 Milyon $ 2.733 2.010 2.317 2.319 1.720 1.591 1.301 1.337 0 Türk Silahlı Kuvvetleri’nin modernizasyon harcamaları 2010 yılı itibariyle 3,96 Milyar Dolar olarak gerçekleşmiş; söz konusu miktarın %52,1’i yerli savunma sanayimiz eliyle karşılanmıştır. Bu gösterge hem teknolojik açıdan dışa bağımlılığı, hem de ekonomik açıdan kaybımızı göstermesi açısından önem taşımaktadır. SSM 2007-2011 Stratejik Planı’nda 2010 yılı için %50 YİKO (TSK İhtiyaçlarının Yurtiçinden Karşılanma Oranı) hedefi konulmuş olup, bu rakama ulaşılmış olması memnuniyetle karşılanmaktadır. Türk Savunma Sanayii Firmalarının Toplam Dolaysız Cirosu 3.000 52,1% 2008 2009 2010 ölçen dolaylı sektör cirosu da bir önceki yılın %27 üzerinde bir performans göstererek 755 Milyon Dolar’a ulaşmıştır. 2.500 TSK İhtiyaçlarının Yurtiçinden Karşılanma Oranı (YİKO) 2006 2007 (Kaynak SSM) 2.000 666.019.607 $ 2003 1.500 Toplam Ar-Ge Harcaması 25 20 10 143.427.656 $ 36,7 30 219.312.739 $ Özkaynaklardan Ar-Ge Harcaması 45,7 1.000 Savunma Dışı Havacılık Sanayii İhracatı Toplam Savunma ve Havacılık İhracatı 40 44,2 500 Savunma Sanayii Dolaysız Cirosu 41,6 Dolaysız sektör cirosu ise bir önceki yıla göre %17,8 artışla 2,7 Milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. Keza firmalarımız arasındaki işbirliğini 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 (Kaynak SASAD) 65 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Sektörün sürdürülebilirliği açısından kritik önem taşıyan savunma ürünleri ihracatı bir miktar düşüş ile 634 Milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu rakama, savunma sektörünün bir yan ürünü olarak ortaya çıkan savunma dışı havacılık sanayiinin 209 Milyon Dolar’lık ihracat performansı da dahil edildiğinde toplam “savunma ve havacılık ihracatı” 853,5 Milyon Dolar ile bir önceki yılın üzerine çıkabilmiştir. her ne kadar gelecek yıl arzu edilen seviyeye SSM Stratejik Planı’nda 2011 yılı savunma mümkündür. Bu verilerin projeksiyonunda ihracatı hedefi olarak 1 Milyar Dolar beyan sözkonusu makasın 2014 yılında kapanacağı edilmiştir. Mevcut verilerin projeksiyonuyla öngörülmektedir. ulaşılması düşük bir olasılık gibi görünmekteyse de, firmalarımızdan alınan öngörülerde hedef rakama erişmek olası görülmektedir. Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI) verileri ile ülkemizin savunma ihracat ve ithalatına ilişkin dünya sıralaması ve aradaki makası tarafsız bir gözle takip etmek Türk Savunma Sanyaiinin İhracat Performansı 2005 2006 2007 2008 219 634 670 2004 576 352 196 337 331 2003 420 135 195 208 Savunma Ürünleri İhracatı 162 Savunma Dışı Havacılık Sanayii İhracatı 2009 2010 Kaynak: SASAD (savunma ihracatı) ve SSM (savunma dışı havacılık ihracatı) 5 Yıllık Birikimli Verilerle Türkiye'nin Savunma İhracat-İthalat Sıralaması 2000 - 2004 0 5 2001 - 2005 6. 2002 - 2006 2003 - 2007 2004 - 2008 9. 9. 8. 9. 2005 - 2009 11. 10 15 20 27. 21. 22. 24. 2006 - 2010 14. 21. 29. 25 30 35 2005 İhracat Sıralaması İthalat Sıralaması Kaynak: Stockholm International Peace Research Institute (SIP) Türk Savunma Firmalarının Gerçekleştirdikleri Ar-Ge Harcamaları 800 666 Toplam Ar-Ge Harcaması 600 510 Özkaynaktan Ar-Ge 345 400 200 58 64 79 90 2003 2004 2005 2006 228 505 206 143 120 0 Kaynak SASAD 2007 2008 2009 2010 SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ IDEF 2011 10 uncu Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı Açılışı Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül tarafından yapılan “IDEF’11, 10'uncu Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı”, 10-13 Mayıs 2011 tarihleri arasında Milli Savunma Bakanlığı'nın himaye ve desteğinde, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'nın yönetim ve sorumluluğunda, İstanbul'da Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde icra edilmiştir. Bölgesindeki en büyük dünyada ise ilk beş fuar arasında yer alan IDEF Fuarı, ülkemiz için olduğu kadar, diğer katılımcı ülkeler için de önemli bir tanıtım merkezi ve pazar konumundadır. Genel olarak çok başarılı bulunduğu ve geçen yıllara göre daha tatmin edici sonuçlar alındığı değerlendirilen IDEF 2011 Fuarı’nda yerli katılımcı firma sayısının, bir önceki Fuara göre %18 artarak 212 firmaya, yabancı katılımcı firma sayısı ise %49 artarak 421 firmaya yükselmiştir. Fuara yurtdışından 24 Bakan, 10 Bakan Yardımcısı, 5 Genelkurmay Başkanı, 9 Genelkurmay Başkan Yardımcısı, 2 Kuvvet Komutanı, 12 Müsteşar ve 90 heyetten oluşan, 70 ülke ve NC3A'dan toplam 426 kişilik resmi delegasyon üyesi katılım sağlamıştır. MSB.lığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ve Emniyet Genel Müdürlüğünden 21 makama görüşme ofisleri açılmış, Fuar öncesi ve esnasında yapılan planlamalar neticesinde, fuar esnasında Görüşme Ofisi Makamları - katılımcı firmalar - heyetler arasında toplam 2.000’in üzerinde görüşme gerçekleştirilmiştir. IDEF 2011 Fuarında milli olarak özgün tasarımla Türk tersanelerinde inşa edilen deniz sistemleri Büyükçekmece Koyu’nda sergilenmiş ve Müsteşarlığımız tarafından düzenlenen deniz etkinliği programında, misafir 67 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Bakanlar ve Genelkurmay Başkanları ile Kuvvet Komutanlarına tanıtım yapılmıştır. Bu kapsamda, GENESİS Sistemine sahip TCG GÖKÇEADA Fırkateyni, MİLGEM (HEYBELİADA), SAT Botu-1 ve Yeni Tip Karakol Botu (TCG TUZLA) Büyükçekmece Koyu’na demirleyerek fuara iştirak etmiştir. Savunma Sanayii Müsteşarı Murad BAYAR; İsveç, Sırbistan, İtalya, Brunei, Çin Halk Cumhuriyeti, İngiltere, Güney Afrika, Pakistan, Belarus, Kore Cumhuriyeti, Endonezya, Fransa, Ürdün, Almanya, Azerbaycan, Zambia, Sudan, Şili, ABD, Kamerun, Brezilya, Suudi Arabistan, BAE ve NATO’yu temsilen gelen resmi heyetleri kabul etmiştir. Ayrıca Fuar süresince Fuar esnasında 24 adet sözleşme imzalanmış, 7 adet seminer/ toplantı gibi etkinlikler düzenlenmiştir, bunlardan bazıları: ! HAVELSAN TOPLU İMZA TÖRENİ, ! SSM-ASELSAN ISF SSM SÖZLEŞME, ! SSM-KATAR MUTABAKAT MUHTIRASI, ! TUSAŞ-EADS CASSADIAN TALARION İŞBİRLİĞİ MUTABAKAT MUHTIRASI, ! TEKNOPARK TANITIM SUNUMU, ! TÜRKİYE-AZERBAYCAN PROJE ORTAKLIĞI NİYET PROTOKOLÜ, ! TUSAŞ-SNC ULUSLARARASI UZAY UYDU P ROJ E L E R İ İ Ş B İ R L İ Ğ İ M U TA BA K AT MUHTIRASI, ! TUSAŞ-P&W F135 İŞBİRLİĞİ MUTABAKAT MUHTIRASI, ! ADİK LST İMZA TÖRENİ, ! ROKETSAN EUROCOPTER ANLAŞMASI, ! TUSAŞ-SIKORSKY TUHP ORTAK BASIN TOPLANTISI, ! TUSAŞ-ROKETSAN CAPS SÖZLEŞME İMZA TÖRENİ, ! FNSS - ASELSAN 25mm UKK (Uzaktan Kumandalı Kule) AKINCI Zırhlı Muharebe aracına monteli olarak gösterilmesi ile ilgili tören. Türk Hava Kuvvetleri’nin, 100. Kuruluş Yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde IDEF 2011 Fuarına özel bir stand ile katılımı, Fuara büyük bir renk ve ayrı bir heyecan katmıştır. Fuarı yurt içinden ve yurt dışından 52.500’den fazla kişi ziyaret etmiştir. IDEF 2011 Açılış Konuşmaları Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açılış konuşması Onuncu IDEF Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’na katılan tüm yerli ve yabancı misafirlerimize ve sektör temsilcilerine hoş geldiniz diyor, hepinizi muhabbetle selamlıyorum. Bu yıl onuncusu İstanbul’da düzenlenen IDEF Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’nın, artık bir gelenek haline dönüşmesinden ve dünya savunma sanayinin önde gelen fuarları içerisinde yerini almasından duyduğum memnuniyeti ifade etmek isterim. Organizasyonun gerçekleştirilmesinde emeği geçen tüm kurum ve kuruluşlarımız ile her yıl artan bir ilgiyle katılım sağlayan yerli ve yabancı savunma sanayii temsilcilerine içtenlikle teşekkür ediyorum. Hâlihazırda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşadığımız sancılı değişimler hiç şüphesiz, bütün uluslararası camiayı etkilemektedir. Bu gelişmeler uluslararası ve bölgesel dengelerin, ne denli kırılgan bir yapıya sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Başta tehdit algılaması ve güvenlik konusu olmak üzere, pek çok kavramı yeniden yorumlamamızı gerektiren bu gelişmelerin, kuşkusuz savunma sanayii konseptleri üzerinde de etkisi olacaktır. Bu itibarla, Savunma Sanayii konsepti ve anlayışının bundan böyle daha da fazla ‘işbirliği’ ve ‘karşılıklı bağımlılık’ ilkeleri çerçevesinde şekillenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu seneki IDEF Fuarı’nın bahsettiğimiz uluslararası konjonktür ışığında ülkelerin ve savunma sanayii şirketlerinin görüş alışverişinde bulunmalarına ve daha aktif bir şekilde işbirliği yapmalarına fırsat tanıyacağına inanıyorum. Malumunuz, Türk Milli Savunma Politikası esas itibariyle Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk’ün ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ prensibini temel almaktadır. Bölgemizin hassas bir süreçten geçtiği bir dönemde barış ve güvenliği tesis etmek için savunma sanayii politikalarımızı da günün şartlarına uyarlamak durumundayız. Bölgemizde barışın, güvenliğin ve istikrarın sağlanmasında hayati sorumluluklar üstlenmiş bulunan ülkemiz, mevcut imkânlarını sadece ülke savunmasına değil, Birleşmiş Milletler misyonlarına ve barışı koruma operasyonlarına yönelik olarak da değerlendirmektedir. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ 69 Sürdürülebilirlik ve Rekabetçilik Ülkemizin savunma ve güvenlik ihtiyaçları değerlendirildiğinde, savunma sanayiimizin stratejik önemi ve önceliği ortaya çıkmaktadır. Ülkemizin hızla devam eden sanayileşme hamleleri ile artan yenilik ve teknoloji altyapısından yararlanan Savunma Sanayii sektörü, sizlerin de yakından şahit olacağı üzere, özgün teknoloji ve ürünlerini geniş bir yelpazede geliştirebilen bir aşamaya gelmiştir. Ulusal tedarik kurumumuz olan Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin öncelikli ihtiyaçlarını yurtiçinden karşılamaya büyük önem vermekte ve bu yönde önemli yatırımlara imza atmaktadır. Hâlihazırda gelinen noktada, uluslararası kalite standartlarında üretim yapmakta olan savunma sanayi firmalarımız, zırhlı muharebe ve deniz araçlarından, uçak ve havacılık sistemlerine kadar geniş bir yelpazede ürünleriyle dünya çapında kabul gören bir düzeye ulaşmış bulunmaktadır. Amacımız, savunma sanayii alanında sahip olduğumuz kabiliyetlerimizi, daha önce belirttiğim üzere, ‘işbirliği’ temelinde paylaşmak suretiyle ülkelerimiz ve firmalarımız arasındaki ‘karşılıklı bağımlılığı’ pekiştirmektir. İlk IDEF Fuarı’ndan bu yana, yarattığımız bu ortak sinerjiden faydalanarak, sizlerle birlikte potansiyel fırsatları da en iyi şekilde değerlendirmek istiyoruz. Ülkelerimiz ve şirketlerimiz arasındaki savunma sanayii işbirliğini güçlendirmemiz, uluslararası barış ve istikrarın korunmasına müşterek katkılarda bulunmamızı sağlayacaktır. IDEF 2011 Fuarı’nın bütün katılımcılar için başarılı geçmesini diler, Fuar vesilesiyle siz değerli konuklarımızla biraraya gelmekten memnuniyet duyduğumu bir kez daha ifade ederim. Fuar’da yeralan yerli ve yabancı tüm Savunma Sanayii kuruluşlarına, çalışmalarında başarılar dilerim. Sayın Milli Savunma Baknı Vecdi Gönül'ün Açılış Konuşması Bu yıl onuncusu düzenlenen IDEF ‘11 Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı’na hoşgeldiniz. Dost ve müttefik ülkelerin resmi temsilcilerini ve savunma sanayine yön veren dünyanın önde gelen savunma firmalarının yöneticilerini bugün IDEF ‘11 vesilesiyle ülkemizde görmekten büyük mutlululuk duyuyorum. IDEF Fuarı’nı bu yıl da İstanbul’da, amaca uygun tasarlanmış bir alanda profesyonel fuarcılık anlayışıyla icra etmekteyiz. İki kıtanın ve kültürlerin kucaklaştığı İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz IDEF ‘11’in bu yıl deniz boyutunu daha da geliştirip, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’mızın 100 üncü Yıl kutlamasına ilişkin bazı etkinlikleri de programa alarak kapsamını zenginleştirmiş bulunuyoruz. Uluslararası savunma sanayi fuarları, savunma sanayi alanında teknolojik gelişmelerin takibi ve tedarik programlarında uluslararası işbirliği imkânlarının geliştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda bölgesinde en büyük, dünyada ise sayılı fuarlar arasında yer alan IDEF Fuarı’nı, dünya savunma sanayi firmalarını buluşturan ve ülkeler arası savunma sanayi iş birliği faaliyetlerine zemin yaratan önemli bir platform olarak görmekteyiz. Türkiye’nin savunma politikası Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk’ün ‘yurtta sulh, dünyada sulh’ prensibini temel almaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri de bu amaç doğrultusunda yüksek harekât kabiliyeti ile dünyanın en iyi teçhiz edilmiş ve yüksek seviyede eğitime sahip ordularından birisidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları çerçevesinde önemli modernizasyon faaliyetleri yürütmekteyiz. Bu çalışmalarda geçmişte doğrudan alım veya ortak üretim modelleri ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Ancak, 2000’li yıllardan itibaren savunma sanayinde temel hedefimiz, öncelik verdiğimiz alanlarda kendi ürünlerimizi geliştirmek ve savunma sanayimizi uluslararası alanda rekabet edebilecek şekilde yapılandırmak olmuştur. Bu politikanın somut sonuçları her geçen yıl artan bir başarı ile alınmakta olup, 2010 yılı itibari ile silahlı kuvvetlerimizin modernizasyon ihtiyaçlarını yurt içinden karşılama oranımız %52 mertebesine ulaşmıştır. Hâlihazırda tasarım, geliştirme ve test çalışmaları devam etmekte olan Altay ana muharebe tankı, Atak taarruz helikopteri, Anka insansız hava aracı ve GökTürk uydusu gibi projeler sözkonusu çalışmalarımızın başta gelen örneklerini oluşturmaktadır. Kendi tasarımımızı yapmadığımız alanlarda ise uluslararası ortaklık ve işbirliği projelerine yöneliyoruz. A400M ulaştırma uçağı projesi ve müşterek taaruz uçağı (MTU/JSF) projesi gibi konsorsiyum projelerine nitelikli iş payları ile ortak olarak katılmaktayız. A400M projesinde orta gövde tasarımı Türkiye’de gerçekleştirilmekte olup, MTU/JSF projesinde ise 2007 yılından itibaren üçüncü safha olan üretim ve lojistik destek evresine katılım sağlanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçları çerçevesinde teknolojilerini geliştirdiğimiz ve kullanıma aldığımız teçhizatın tamamı dost ülkelere ihracat başarısını da yakalamaktadır. Bu çerçevede savunma ve havacılık sektörümüzün toplam ihracatı 2010 yılı itibari ile 853 Milyon ABD Dolarına ulaşmıştır. Dünyada talep gören önde gelen savunma sanayii ürünlerimiz arasında zırhlı araçlar, sahil güvenlik botları ve karakol gemileri, gece görüş ve hedef sistemleri, elektronik harp sistemleri, yazılım tabanlı telsizler, atış kontrol sistemleri, uçak simülatörleri, hava savunma sistemleri, topçu roketleri ve obüsleri sayabiliriz. Türk özel sektör kuruluşlarının yanısıra, savunma sanayine yatırım yapmak isteyen yabancı girişimcilerin varlığı, ülkemizde bulunmayan teknolojilerin Türk sanayiine kazandırılması bakımından önem taşımaktadır. Dengeli bir işbirliğini hayata geçirmek isteyen ülke ve kuruluşların ülkemize yapacakları yatırımlara desteğimizi sürdüreceğiz. Amacımız savunma sanayi alanında dost ülkelerle maliyet etkin projeler geliştirerek işbirliği çalışmalarımızı en üst noktalara taşımaktır. Kaynakların etkin kullanılması halinde dünya toplumlarının refahına, gelişmesine ve uluslararası barışın korunmasına en büyük katkıyı sağlayacağımıza inanıyoruz. Her geçen yıl daha fazla ülke ve firmanın iştirak ettiği IDEF Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı süresince, birçok işbirliği anlaşması ve protokolu imzalanacaktır. Tüm konuk heyetleri sözkonusu imza törenlerine katılmaya davet ediyor ve fuar süresince belirleyeceğimiz muhtemel işbirliği fırsatlarını değerlendirmekten memnuniyet duyacağımızı ifade etmek istiyorum. Davetimizi kabul ederek ülkemizi ziyaretiniz ve IDEF ‘11 fuarına iştirakiniz için tekrar teşekkürlerimi sunarken, fuarın tüm katılımcılar için başarılı geçmesini temenni ediyor, ülkeler arası ilişkilerimize önemli katkılar sağlamasını diliyorum. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Havacılık Kümelenmesi Kazan Savunma ve Havacılık Sanayii Kümelenmesi Danışma Kurulu Toplantısı takiben katılımcılar Kazan Kümelenme Modeline ilişkin görüş ve önerilerini paylaşmışlardır. Milli Savunma Bakanı Sn. Vecdi GÖNÜL yaptığı toplantı açılış konuşmasında; Başlangıçta küçük firmalar olarak ortaya çıkan Amerikan menşeili Sikorsky firması ve İngiliz menşeili Loyd sertifikasyon kuruluşunu örnek vererek, gerekli yatırımların yapılması duruSavunma Sanayii Müsteşarlığı’nca yürütülmekte olan sanayileşme faaliyetleri kapsamında, ana yüklenici konumundaki büyük ölçekli savunma sanayii kuruluşlarının yanı sıra, ülkemizde savunma sanayii ve alt sektörlerinde faaliyet gösteren yan sanayi ve KOBİ boyutundaki firmaların da fiziksel, yönetimsel ve teknolojik yeteneklerinin geliştirilmesi, ve böylece ulusal düzeyde yürütülen projelerde daha yaygın ve etkin olarak yer almaları amacıyla, Ankara ili Kazan ilçesi sınırları içinde, TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. tesisleri yakınında “Savunma ve Havacılık Sanayii Kümelenmesi” kurulmasına yönelik çalışmalar sürdürlmektedir. munda Kazan kümelenmesinin de zaman Bu kapsamda; 24 Mayıs 2011 tarihinde Milli düzenlenerek yayımlanan SSM Offset Yöner- Savunma Bakanı Sn. M. Vecdi GÖNÜL’ün gesi ile yan sanayii KOBİ payı %20’den %30’a başkanlığında, Savunma Sanayii Müsteşarlığı çıkarıldığını belirten Sn. Bakan Savunma koordinatörlüğü ve ev sahipliğinde “Kazan alanındaki Offset uygulamalarının sivil sektöre Savunma ve Havacılık Kümelenmesi Hazırlık de adaptasyonunun hedeflerden biri olduğunu Toplantısı” gerçekleştirilmiştir. Sn. Bakan’ın söylemiştir. Kümelenmenin gerçekleştirileceği açılış konuşmalarının ardından Müsteşar- Kazan’daki arsanın tahsisinin Sn. Başbakanın lığımız Sanayileşme Daire Başkanı Sedat talebi ile olduğunu söyleyen Sn. Bakan bu Güldoğan öncelikle savunma sanayii ve kümelenmenin Türkiye’nin Havacılık ve Uzay Müsteşarlık tarafından yürütülen projeleri alanında gelişiminde önemli bir fırsat kısaca tanıtmış, Kazan Kümelenme faaliyet- olduğunu söyleyerek toplantıların devamını lerine ilişkin bilgiler aktarmıştır. Sunumu ümit ettiğini ifade etmiştir. içerisinde gelişerek bölgenin Havacılık-Uzay alanında dünyada söz sahibi bir konuma gelebileceğini belirtmiştir. Temel felsefe olarak, TSK ihtiyaçlarının tamamının yurt içinden karşılanmasının hedeflendiği, sekiz yıl öncesine kadar % 25 olan, TSK ihtiyaçlarının, yurt içinden karşılanma oranının 2010 yılı itibariyle % 52’ye, savunma ürünleri ihracatının 2 Milyar ABD Dolarına, Ar-Ge yatırımlarının 660 Milyon ABD Dolarına ulaştığına değinerek bugünden itibaren sektörde derinleşmenin sağlanarak yan sanayi ve KOBİ’lerin teknolojik ve fiziksel yeteneklerinin geliştirilmesinin temel amaç olduğunu vurgulamıştır. 2011 yılında yeniden 71 GÜNDEM Tören ve Etkinlikler 2 inci YENİ TİP KARAKOL BOTU TCG KARABURUN'UN (P 1201) GEÇİCİ TESLİM TÖRENİ (19 NİSAN 2011) TCG Karaburun Karakol Botu'nun 19 Nisan 2011 günü DEARSAN’ın Tuzladaki Tersanesinde yapılan Geçici Teslim Törenine, Milli Savunma Bakanı Sn. Vecdi Gönül, Savunma Sanayii Müsteşarı Sn. Murad Bayar, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanı Koramiral Recep Bülent Bostanoğlu ve DEARSAN Gemi İnşat Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Baki Gökbayrak katılmışlardır. TGC Karaburun Gemisinin Komutanlık Flandrası ve Gemi Hizmet Giriş Belgesi, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanı Koramiral Recep Bülent Bostanoğlu tarafından Gemi Komutanı Yüzbaşı Gültekin Selçuk Yıldıran'a verilmiş ve daha sonra, önce gemi personeli, ardından da Milli Savunma Bakanı Sn. Vecdi Gönül, Savunma Sanayii Müsteşarı Sn. Murad Bayar, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanı Koramiral Recep Bülent Bostanoğlu gemiye binerek seyir haline geçen gemide incelemelerde bulunmuşlardır. 23 NİSAN ÇOCUK BAYRAMI ETKİNLİKLERİ Sosyal sorumluluk projesi kapsamında, 30 Nisan 2010 tarihinde düzenlenen kermes geliri, sizlerin destekleri ve savunma sanayii firmalarının katkılarıyla, ilimiz Akyurt ilçesi Cücük Köyü İlkokulu’nun bakım ve onarımı gerçekleştirilmişti. Bu kez, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle, 22 Nisan sabahı söz konusu okul ziyaret edilmiş ve çocuklara çeşitli hediyeler dağıtılmıştır. Ayrıca, Müsteşarlığımız personeli katkılarıyla destek hizmetleri personelinin çocuklarına (çay ocağı, temizlik işleri ve güvenlik görevlileri) spor ayakkabı ve çeşitli hediyeler alınmıştır. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ 11 inci SAVUNMA SANAYİİ KUPASI KOŞUSU (14 MAYIS 2011) Savunma Sanayii Müsteşarlığı Kupası Koşusu’nun 11 incisi 14 Mayıs 2011 tarihinde Ankara Hipodromu'nda yapılmıştır. Birinci gelen at sahibine Müsteşarımız Sayın Murad BAYAR tarafından 1 incilik kupası verilmiştir. SAHİL GÜVENLİK ARAMA KURTARMA GEMİSİ TEDARİK PROJESİ ÜÇÜNCÜ GEMİ “TCSG UMUT”UN DENİZE İNİŞ TÖRENİ (31 MAYIS 2011) Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın ihtiyacına binaen, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nca yürütülen Sahil Güvenlik Arama Kurtarma Gemisi Tedarik Projesi kapsamında inşa faaliyetleri RMK Marine Tersanesi’nde devam etmekte olan 4 (dört) adet Arama Kurtarma Gemisi’nden üçüncüsü “TCSG UMUT” 31 Mayıs 2011 tarihinde düzenlenen tören ile denize indirildi. plaketleri takdim edildi. Daha sonra Tümamiral İzzet ARTUNÇ'un eşi Sn. Esra ARTUNÇ tarafından TCSG UMUT gemisinin ismi hatıra kütüğüne çakılarak, gemi Kuzey Deniz Saha Komutanlığı bandosunun çaldığı marşlar eşliğinde suya indirildi. Sırasıyla Koç Holding Savunma Sanayi ve Diğer Otomotiv Grubu Başkanı Sn. Kudret ÖNEN, Koç Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Şeref Başkanı Sn. Rahmi KOÇ, Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral İzzet ARTUNÇ, Savunma Sanayii Müsteşarı Sn. Murad BAYAR ve Milli Savunma Bakanı Sn. M. Vecdi GÖNÜL’ün konuşmaları ile başlayan törene çok sayıda komutan, üst düzey bürokrat ve yönetici katıldı. Sn. Rahmi KOÇ tarafından, Sn. Vecdi GÖNÜL, Sn. Murad BAYAR ve Tümamiral İzzet ARTUNÇ’a SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞAR YARDIMCIMIZ SN. ÖMER İNAK VEDA YEMEĞİ (24 HAZİRAN 2011) Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcımız Sn. Ömer İNAK, 20 Haziran 2011 tarihinde emekli olmuştur. Onuruna 24 Haziran 2011 tarihinde Bakanımız Sn. Vecdi GÖNÜL ve Müsteşarımız Sn. Murad BAYAR’ın da katılımları ile bir veda yemeği verilmiştir. Kendilerine bugüne kadar Müsteşarlığımıza verdiği hizmetlerden dolayı teşekkür eder, bundan sonraki hayatlarında sağlık ve mutluluklar dileriz. Konferans, Toplantı, Fuar 23. AVRUPA SİLAHLANMA SORUMLULARI OTURUMU (SERA) TÜRKİYE HAFTASI (04-08 NİSAN 2011) Müsteşarlığımız Uluslararası İşbirliği Daire Başkanlığı tarafından uluslararası savunma sanayii işbirliğini güçlendirmek amacıyla, muhatap ülke ve uluslararası kuruluşlar nezdinde gerçekleştirilen koordinasyon çalışmalarımız kapsamında Fransız Savunma Bakanlığı'na bağlı IHEDN (Savunma Yüksek Eğitim Akademisi) tarafından her yıl düzenlenen ve bu yıl 19 Avrupa ülkesinden 65 katılımcının dahil olduğu 23. Dönem SERA (Avrupa Silahlanma Sorumluları Oturumu) Semineri'nin bir haftası Müsteşarlığımızın giri- şimleri neticesinde, 04-08 Nisan 2011 tarihleri arasında Türkiye’de gerçekleştirilmiştir. Program, Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nda Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı Sn. İsmail TOHUMCU’nun açılış konuşmasını takiben başlamıştır. TAI, ASELSAN, FNSS, HAVELSAN, TEİ, SAVRONİK, OTOKAR, RMK MARINE firmalarına ve ODTÜ Teknokent’e ziyaretleri de içeren beş günlük Program kapsamında, havacılık, kara ve deniz araçları, C4ISR alanlarında sahip olduğumuz özgün kabiliyetler sergilenmiş; Türkiye’nin Avrupa savunmasında yeri, Avrupa ülkeleri ile işbirliği ve Türk savunma sanayi altyapısı ile ilgili görüş alışverişi yapılmıştır. 73 Konferans, Toplantı, Fuar LAAD 2011 HAVACILIK VE SAVUNMA FUARI (12 – 15 NİSAN 2011) Savunma Sanayii Firması Savunma Sanayii Komutanları, Brezilya Uzay Ajansı Başkanı, Müsteşarlığı organizasyonu çerçevesinde Uruguay Savunma Bakanı, Kolombiya Savunma katılım sağlamıştır. Bakan Yardımcısı, Şili ve Peru temsilcileri ile Fuara ayrıca Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı temsilcilerinden oluşan resmi bir Türk Savunma Sanayini tanıtan ve işbirliği olanaklarının görüşüldüğü toplantılar gerçekleştirilmiştir. heyet ile de iştirak edilmiş olup, başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere savunma sanayii Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde 12-15 alanında işbirliğimizin yoğun olduğu çeşitli ülke SAVUNMA SANAYİİ İCRA KOMİTESİ delegasyonları ile ikili görüşmeler gerçekleş- TOPLANTISI (21 NİSAN 2011) tirilmiştir. Savunma Sanayii İcra Komitesi Toplantısı 21 Nisan 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilen Bu çerçevede Brezilya Savunma Bakan Nisan 2011 tarihinde Müsteşarlığımızda LAAD Havacılık ve Savunma Fuarına 10 Türk Yardımcısı, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri gerçekleştirilmiştir. İDEF 2011 ( 09 – 13 MAYIS 2011) IDEF 2011 10. UluslararasI Savunma Sanayii Fuarı, Milli Savunma Bakanlığı ev sahipliğinde Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı tarafından 10-13 Mayıs 2011 tarihleri arasında TÜYAP İstanbul/Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi'nde, 44 ülkeden 621 firma katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Katılım sağlayan firmalar, 410'u yabancı 211'i 2 yerli firma olmak üzere, 23.500 m 'lik stand alanı kiralamıştır. Fuara 70 farklı ülke ve NC3A'dan; 24 bakan, 10 bakan yardımcısı, 5 genelkurmay başkanı, 9 genelkurmay başkan yardımcısı, 2 kuvvet komutanı, 12 müsteşar ve 90 heyetten oluşan toplam 426 kişilik resmi delegasyon üye katılımı sağlanmıştır. Sayın müsteşarımız Murad Bayar, IDEF 2011’de 70’e yakın ikili görüşme gerçekleştirmiş ve 20’ye yakın etkinlikte yer almıştır. Azerbaycan ve Katar ülkeleriyle proje ortaklığı niyet protokolleri gerçekleştirilirken, müsteşarımız katılımıyla çok önemli işbirliği mutabakat muhtıraları imzalanmıştır. SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ Ziyaretler CUMHURBAŞKANI SN. ABDULLAH GÜL’ÜN ASELSAN TESİSLERİNİ ZİYARETİ (12 NİSAN 2011) Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ve beraberindeki heyet 12 Nisan 2011 tarihinde ASELSAN tesislerini ziyaret etmişler, ziyaret esnasında kendilerine ASELSAN Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Hasan Memişoğlu tarafından yürütülmekte olan projeler ile ilgili bilgi verilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımıza yaptıkları ziyarette Milli Savunma Bakanı Sn. M. Vecdi Gönül, T.S.K.G.V. Genel Müdürü Sn. Hayrettin Uzun ve Savunma Sanayii Müsteşarı Sn. Murad Bayar eşlik etmiştir. GÜRCİSTAN SAVUNMA BAKANLIĞI MİLSOFT ZİYARETİ (18 MAYIS 2011) FOTONİKS VE ATILIM ÜNİVERSİTESİ MÜSTEŞARI NODAR KHARSHILADZE’NİN Müsteşarımız Sn. Murad Bayar, 18.05.2011 tarihinde Milsoft tesislerinde gerçekleştirilen SGRS Projesi yetenek gösterimine katılmıştır. ZİYARETLERİ (02 HAZİRAN 2011) Gösterim esnasında Milsoft firmasının Sahil Güvenlik Radar Sistemi Projesi için geliştirdiği ürünler tetkik edilmiş ve Sn. Müsteşarımıza projeye sağlayabileceği katkılar hususunda bilgi verilmiştir. daire başkanları ve uzmanlardan oluşan bir ZİYARETİ (26 NİSAN 2011) Gürcistan Savunma Bakanlığı Müsteşarı Nodar KHARSHILADZE ve beraberindeki heyet Sayın Müsteşarımıza bir nezaket ziyaretinde bulunmuşlar ve kendilerine Savunma Sanayii Müsteşarlığı hakkında bir brifing verilmiştir. Müsteşarımız Sn. Murad Bayar, beraberinde Müsteşar Yardımcımız Sn. İsmail Tohumcu ilgili heyetle, önce Fotoniks Askeri Elektronik ve Elektro Optik firmasını, ardındanda Atılım Üniversitesi Metal Şekillendirme Mükemmelliyet Merkezini ziyaret etmişlerdir. Fotoniks firmasında, firmanın imkan ve kabiliyetleri hakkında bilgi alan, incelemelerde bulunan Sn. Müsteşarımız ve beraberindeki heyet, daha sonra Atılım Üniversitesi Metal Şekillendirme Mükemmelliyet Merkezine geçmiştir. Burada, Sn. Rektör, öğretim üyelerininde katıldığı bir brifing alan müsteşarlığımız heyetine, Metal Şekillendirme Mükemmelliyet Merkezi gezdirilmiş, merkezin yetenekleri ve hedefleri konusunda bilgi verilmiştir. 75 HABERLER 05 Şubat 2011 SAVUNMA SANAYİNDE PASİFİK SEFERBERLİĞİ 1 milyar dolar ihracat hedefi için kolları sıvayan SSM, Endonezya, Malezya ve Tayland'a giderek, görüşmelerde bulundu. Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) 2011 yılı için koyduğu 1 Milyar Dolarlık ihracat hedefi için seferber oldu. MKEK, ROKETSAN ve OTOKAR firmalarının Azerbaycan'a 2011 yılında yaklaşık 500 Milyon Dolarlık savunma sanayii ürünü ihraç etme sözleşmesi imzalamalarının ardından, SSM gözünü Pasifik ülkelerine dikti. Savunma Sanayii Müsteşarlığı Uluslararası İşbirliği Daire Başkanı Lütfü Varoğlu başkanlığında bir heyet, 13-20 Ocak günleri arasında Pasifik ülkelerinden Tayland, Malezya ve Endonezya'ya giderek, görüşmelerde bulundu. Türkiye, Tayland'ın sahip olduğu 30 civarındaki F-16 savaş uçağını modernize etmek için görüşmelerde bulundu. Malezya'ya 8x8 Zırhlı Muharebe Aracı (ZMA) Endonezya'ya bombaları etkisizleştiren jammer cihazları ve ZMA satmak istiyor. Türkiye, ayrıca Endonezya'nın savaş gemilerini modernize etmek için de teklif sundu. Malezya'nın satın almak istediği paletli ve tekerlekli ZMA'ların toplam bedelinin 500 Milyon Dolar civarında olduğu kaydedildi. 4 Nisan 2011 FATİH'İN TOPUNDAN 558 YIL SONRA Geçmişi 15. yüzyıl Osmanlı imparatorluğu dönemine kadar uzanan MKEK, 558'inci kuruluş yıldönümünü kutluyor. Temelleri Fatih Sultan Mehmet'in 1453 yılında kurdurduğu top döküm tesisleriyle atılan Makina Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK), bugün 62 ülkeye Türk yapımı, silah, mühimmat ve çeşitli savunma sanayi ürünü satıyor. 558 yıl önce Bizans surlarını yıkan şahi toplarını döken Türk silah sanayi bugün Fırtına obüslerini üretiyor. İhracat bağlantısı 2010 yılı sonu itibariyle 284,2 Milyon Dolara ulaşan kurumun, 62 ülkeye gerçekleşen toplam ihracatı ise 38 Milyon Dolar oldu. MKEK'de, özellikle Türk mühendisler tarafından tasarlanan ve dünyadaki en uzun menzilli (40 kilometre) top olan panter ve fırtına obüsleri ile jandarma için geliştirilen 7.62 mm çapındaki Bora 12 keskin nişancı tüfeği, daha çok hareketli hedefleri vurmak için tasarlanan 5,56 mm çapındaki yarı otomatik keskin nişancı tüfeği T-12, son dönemde yurt içi ve yurt dışında büyük ilgi gören projeler oldu. MKEK, aralarında Altay Milli Tank Projesi, Modern Piyade Tüfeği Projesi ve Modern Makineli Tüfek Projesi'nin de yer aldığı 111 ArGe projesi ile ilgili faaliyetlerini sürdürüyor. Bugün itibarıyla kurumun yatırımları ile Ar-Ge projelerinin toplam tutarı 2 Milyar 70 Milyon Liraya ulaştı. 22 Nisan 2011 3,5 MİLYAR DOLARLIK İHALE, AMERİKAN SİKORSKY'NİN Türk Savunma Sanayii'nin en büyük hazır alım projelerinden biri sayılan helikopter ihalesi sonuçlandı. Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Savunma Sanayii İcra Komitesi SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ toplantısında, ihalenin Sikorsky'ye verilmesi yönünde karar çıktı. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, helikopterlerin önemli parçalarının Türk Havacılık ve Uzay Sanayii'nde (TUSAŞ) üretileceğini söyledi. İlk aşamada 109 helikopter üretilecek, bu sayı 600'e çıkabilecek. İlk teslimat 4 yıl sonra yapılacak. Toplam maliyet ise 3,5 Milyar Doları bulacak. Helikopterler 10 ton sınıfında olacak ve 18 personel taşıyabilecek. Ankara'nın istediği rakama yaklaştı. Sikorsky, Türk ürünlerine önemli bir ilgi olduğu belirtildi. Türkiye'ye T-70 Blackhawk (Kara Şahin) Latin Amerika'nın, ekonomi ve savunma sanayi modelini, Agusta ise TUHP 149'u önerdi. İki açısından en önemli ülkesi Brezilya'da 12-15 helikopter de istenilen asgari özellikleri Nisan 2011 tarihlerinde düzenlenen Savunma karşıladı. Fakat yapılan değerlendirmelerde, Fuarı Laad 2011 'e, Savunma Sanayii Sikorsky'nin önerdiği modelin daha güçlü Müsteşarlığı koordinasyonunda katılan 13 Türk olduğu ve fiyat konusunda da daha makul firması, Türk savunma sanayi ürünlerini, başta olduğu sonucuna varıldı. Ayrıca Amerikan Brezilya olmak üzere Kolombiya, Peru ve şirketi, helikopterin transmisyon-dişlilerini de Uruguay gibi ülkelerin savunma bakanlığı ve Türkiye'de üretmeyi vaat etti. Edinilen bilgiye askeri yetkililerine tanıtma imkanı buldular. 3,5 Milyar Dolarlık ihalenin galibi Sikorsky göre, ihaleyi alan Sikorsky, üretim sürecinde Latin Amerika'da yaptıkları çalışmalar Türk şirketlerinin yüzde 67 oranında katkı hakkında bilgi veren SSM Daire Başkanı Lütfi sağlayacağı sözünü verdi. Helikopterin pervane Varoğlu, Latin Amerika savunma pazarının ve motor gibi kritik parçalarının önemli bir büyüklük açısından, dünyada önemli bir yeri Uzun süredir Türkiye'nin gündeminde olan genel maksat helikopter ihalesi dün sonuçlandı. Alım için Amerikan Sikorsky şirketinin 'Kara Şahini tercih edildi. İhalede Sikorsky'nin rakibi ise İtalyan Agusta modeli idi. Agusta'nın, Sikorsky lisansıyla bu helikopteri ürettiğine dikkat çeken savunma uzmanları, "Türkiye, orijinalini tercih etti." dedi. bölümünün üretimi de TUSAŞ ana yükleniciliğinde Türkiye'de gerçekleşecek. Helikopterin en kritik bölümlerinden biri olan aviyonik sistemleri ve yazılımlarda da Aselsan etkin rol oynayacak. Türkiye ilk etapta 109 helikopter alacak fakat bu rakam 300'e kadar çıkabilecek. olduğunu, Uruguay'a 4 yıl önce telsiz şatışıyla başlayan sürecin, bugün Şili ve Brezilya'nın önemli projelerine Türk firmalarının katılımını sağlayacak noktalara gelindiğini ve bölgesel tanıtım çalışmalarına ağırlık verildiğini ifade etti. Türk Savunma Sanayiinin ihracat Türk Savunma Sanayii'nin en büyük hazır alım Türkiye'nin aldığı her bir helikopter için, projelerinden genel maksat helikopter ihalesi Sikorsky de Türkiye'de bir helikopter üretip sonuçlandı. Dev ihalede Amerikan Sikorsky ve başka pazarlara satacak. Genel Maksat İtalyan AgustaWestland firmaları çekişiyordu. Helikopter Projesi kapsamında, öncelikle 109 Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığında dün helikopter tedarik edilecek. Jandarma Genel yapılan Savunma Sanayii İcra Komitesi Komutanlığına 30, Kara Kuvvetleri Komutan- toplantısında, 109 helikopteri kapsayan lığına 20, Hava Kuvvetleri Komutanlığına 6, ihalenin Amerikan şirketi Sikorsky'ye verilmesi Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutan- yönünde karar çıktı. Toplantının ardından lığına 2, Özel Kuvvetler Komutanlığına 11, açıklama yapan Milli Savunma Bakanı Vecdi Emniyet Genel Müdürlügü'ne 20, Çevre ve Sektör başlı başına bir İhracatçı Birliği kuracak Gönül, helikopterin gövde, motor, aviyonik Orman Bakanlığına 20 adet helikopter aşamaya geldi. İDEF fuarı sırasında bu konuda sistemleri, görev yazılımları gibi önemli verilecek. bir açıklamamız olabilir." potansiyeli ile İhracatçı Birliği kurabilecek bir aşamaya geldiğini vurgulayan Lütfi Varoğlu, şöyle devam etti: 'Yakın bir dönemde bu ülkelere (Latin Amerika) önemli satışlarımızın olabileceğini değerlendiriyoruz, çünkü Batılı kaynaklardan aldıkları sistemlerde ciddi güven kaybı yaşıyorlar. Türkiye, teknolojik çözümleri ve fiyatlarıyla önemli bir alternatif haline geldi. parçalarının Türk Havacılık ve Uzay Sanayiinde (TUSAŞ) üretileceğini söyledi. Gönül, ilk aşamada 109 helikopter üretileceğini, bu sayının 600'e kadar çıkabileceğini kaydetti. İlk teslimat 4 yıl sonra. Toplam maliyet ise 3,5 Milyar Dolar. Helikopterler 10 ton sınıfında 22 Nisan 2011 SAVUNMA SANAYİİNDE HEDEF LATİN AMERİKA olacak ve 18 personel taşıyabilecek. İcra Savunma sanayii alanında Türk firmalarının komitesi dün Savunma Sanayii Müsteşarlığında dünyanın çeşitli coğrafyalarında sürdürdükleri Başbakan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay tanıtım ve pazarlama çalışmaları ara ver- Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve Milli meksizin sürüyor. Türk Savunma Sanayii ürün- Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün katılımıyla lerinin yeni hedef pazarı Latin Amerika oldu. gerçekleşti. Toplantıda Sikorsky'nin teklifi daha avantajlı bulundu. Türkiye'nin alacağı 109 Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) tarafın- helikopter için İtalyan Agusta Westland ve dan Endonezya'da, Cumhurbaşkanı Abdullah Amerikan Sikorsky yanşıyordu. İki dev firma Gül'ün ziyaretinde sağlanan yaklaşık 400 önce 5 Milyar Dolar bandında direndi. Türk Milyon Dolarlık Tek Kaynak Protokolü'nün tarafı ise 3,5 Milyar Dolarının üzerine çıkmaya ardından, SSM önderliğindeki Türk Savunma yanaşmadı. Daha önceki komite toplantısında Sanayii Şirketleri, Latin Amerika ülkelerine Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı yönelik tanıtım ve pazarlama tanıtımına Koşaner 5 Milyar Doların ödenmesinin başladı. Türk Savunma Sanayii ürünlerinin, mümkün olmadığını ilgili taraflara net bir uluslararası alanda kazandığı kalite ve güven şekilde ifade etti. Sonunda her iki firma da nedeniyle, Brezilya'nın başını çektiği pazarda, 01 Mayıs 2011 TÜRKİYE-ENDONEZYA SAVUNMA SANAYİ İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜ Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL, Endonezya Cumhurbaşkanı Susilo Bambang YUDHOYONO'nun daveti üzerine 3-6 Nisan 2011 tarihleri arasında Endonezya'ya resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. 16 yıl aradan sonra Türkiye'den Endonezya'ya Cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan bu ilk ziyaret, aynı zamanda iki ülke arasındaki savunma sanayi işbirliğini daha sağlam temellere oturtup gelişmesine ve derinlik kazanmasına katkıda bulunması beklenen işbirliği protokolünün imzalanmasına da sahne oldu. İki ülke Savunma Bakanlıklarından üst düzey yetkililerce gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde Türkiye-Endonezya Savunma Sanayii İşbirliği Protokolü imza aşamasına getirilmiş ve Protokol 5 Nisan günü Savunma Sanayii Müsteşarı Murad BAYAR'ın 77 Haberler Endonezya'lı muhatabı Savunma Bakanı Yardımcısı Sjafrie SJAMSOEDİN'e yaptığı nezaket ziyareti sırasında imzalanmıştır. Cumhurbaşkanı GÜL, söz konusu protokolün imzalandığı bilgisini Türkiye ve Endonezya arasında ekonomik işbirliği imkanlarının değerlendirildiği Jakarta'daki iş Forumu toplantısı sırasında yaptığı konuşmada özel bir yer ayırarak tüm katılımcılara duyurmuştur. Yazılı ve görsel basına yansıdığı kadarı ile işbirliği Protokolü kapsamında öncelikle Endonezya Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacına yönelik olarak yerel ortaklarla birlikte Aselsan ürünü yazılım tabanlı telsiz sistemleri, Roketsan ürünü topçu roket sistemleri ve mühimmatları ve FNSS Savunma Sistemleri ürünü Zırhlı Muharebe Araçlarının ortak üretimi konuları gündeme alınacak, iki ülke arasındaki savunma sanayi işbirliğinin yakın dönemde GENESİS SYS, MilGem Sınıfı korvet, F-16 modernizasyonu ve İHA satışı gibi konuları da kapsayacak şekilde genişletilmesi bekleniyor. Müsteşar BAYAR ile Endonezya Savunma Bakanı Yardımcısı SJAMSOEDIN tarafından imzalanan protokolün altyapısı, Endonezya ile savunma sanayii işbirliği kurulmasına yönelik önceki yıllarda başlatılan temas ve çalışmaların bir sonucudur. Bu çerçevede, Endonezya Cumhurbaşkanı YUDHOYONO'nun geçtiğimiz yıl Haziran ayı içinde Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyarete katılan Endonezya Savunma Bakanı Dr. Purnomo YUSGİANTORO'ya Türkiye'deki savunma tesisleri gezdirilmiş ve Türk Savunma Sanayiinin kabiliyetlerine ilişkin ayrıntılı bilgi sunumları yapılmıştır. Türk Savunma Sanayii firmaları da SSM yetkilileri ile birlikte geçtiğimiz yıl Kasım ayı içinde Jakarta'da düzenlenen Indo Defense "10 Fuarı'na katılarak, Türk Savunma Sanayii'nin yüksek teknoloji ürünü çözümlerini tanıtmıştı. SSM Uluslararası İşbirliği Dairesi Başkanı Lütfi VAROGLU Başkanlığında ve 8 Türk Savunma Sanayii firmasından temsilcilerin yer aldığı Türk Heyeti, Ocak ayı içinde Endonezya'ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve söz konusu ziyaret sırasında protokol kapsamında hangi alanlarda işbirliği yapılabileceği konusu masaya yatırılarak öncelikli alanlar belirlenmiştir. Bu çerçevede, iki ülke arasındaki savunma sanayii alanındaki son etkinlik Endonezya Savunma Bakanlığı ile MSB koordinasyonunda, Endonezya ile Türkiye arasında savunma sanayii alanındaki işbirliği olanaklarının araştırılması ve mevcut potansiyelin geliştirilmesi amacı ile MSB, SSM ve 8 Türk firma temsilcisinin katılımı ile, 16-17 Mart '11 tarihleri arasında Endonezya'da gerçekleştirilen Savunma Sanayii İşbirliği Karma Komisyon Toplantısı olmuştur. Görüşlerine başvurduğumuz VAROGLU, IDEF '11 Fuarı kapsamında üst düzey yetkililerden oluşacak bir Endonezya Heyetinin ağırlanacağını ve Temmuz ayı içinde işbirliği Protokolü çerçevesinde yürütülen çalışmalarda gelinen son durumun takibi için Endonezya'ya resmi bir ziyaretin gerçekleştirileceğini açıkladı. 01 Mayıs 2011 TÜRKİYE 23NCÜ SERA SEMİNERİNE EVSAHİPLİĞİ YAPTI Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), Uluslararası İşbirliği Daire Başkanlığı tarafından uluslararası savunma sanayii işbirliğini güçlendirmek amacıyla, muhatap ülke ve uluslararası kuruluşlar nezdinde gerçekleştirilen koordinasyon çalışmaları kapsamında Fransız Savunma Bakanlığına bağlı Savunma Yüksek Eğitim Akademisi (IHEDN) tarafından her yıl düzenlenen ve bu yıl 19 Avrupa ülkesinden 65 katılımcının dahil olduğu 23ncü Dönem Avrupa Silahlanma Sorumluları Oturumu (SERA) Semineri'nin bir haftası SSM'nın girişimleri neticesinde, 4-8 Nisan 2011 tarihleri arasında Türkiye'de gerçekleştirildi. Avrupa ülkelerinin savunma bakanlıkları, savunma tedarik kuruluşları ve sanayi çevrelerinden orta ve üst düzey temsilcilerinin dört hafta süreyle bir araya geldiği ve her yıl belirlenen bir ana tema üzerinde çalışma kağıtları hazırlayıp sundukları SERA'nın bu yılkı teması: "Küresel Kriz Ortamında işbirliği" olarak belirlenmiştir. SERA, Avrupa ülkelerinin savunma çevrelerinden devlet ve firma katılımcılarının görüşlerinin paylaşılmasına imkan veren bir 'think tank' ortamı niteliğindedir. Programın Türkiye ayağı SSM'nda Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı İsmail TOHUMCU'nun açılış konuşmasını takiben başlamış ve TAI, Aselsan, FNSS, Havelsan, TEI, Savronik, Otokar, RMK Marine firmaları ile ODTÜ Teknokent'e ziyaretleri de içeren beş günlük program kapsamında; Türkiye'nin havacılık, kara araçları, deniz araçları ve C4ISR alanlarında sahip olduğu özgün kabiliyetler sergilenmiştir, Program kapsamında ayrıca, Türkiye'nin Avrupa savunmasındaki yeri. Avrupa ülkeleri ile işbirliği ve Türk Savunma Sanayii altyapısı ile ilgili olarak taraflar arasında görüş alışverişi de yapılmıştır. SERA Türkiye Haftası, Türkiye'nin sanayi yeteneklerinin uluslararası platformlarda tanınırlığının artması, Türk Savunma Sanayiinin Avrupa'ya entegrasyonu sürecine olumlu katkıda bulunulması ve Avrupa savunma çevreleriyle diyalogun kurulması ve güçlendirilmesine imkan tanınması gibi yönlerinden ötürü başarılı ve faydalı bir etkinlik olarak değerlendirilmiştir. 01 Mayıs 2011 DENİZ PROJELERİNDE HAKLI GURUR STM, Türkiye'nin en önemli savunma projelerinden birisi olan, korvet sınıfı savaş gemisi MilGem (Milli Gemi) Projesinin ilk gemisi TCG Heybeliada ve ikinci gemi TCG Büyükada için, tasarım hizmetleri ve platform inşa ve donatım malzeme ve hizmetlerinin tedarik sorumluluğunu üstlenmişir. Projenin tasarım, inşa ve sistem entegrasyonu, performans ve takvim sorumluluğu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, tasarım ve inşa faaliyetleri için gerekli sistem, malzeme ve hizmetlerin tedarik sorumluluğu ise Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM)'ndadır. MilGem Projesi kapsamında üstlendiği sorumlulukları zamanında, bütçesi içerisinde, hedeflenen kalitede, yüksek son kullanıcı memnuniyetiyle ve beklenenin üzerinde yerli katkı oranı ile yerine getirmeyi hedefleyen STM; 2008 yılında denize indirilen ve donatım faaliyetleri sonrasında seyir tecrübeleri aşamasına gelen MilGem'in ilk gemisi Heybeliada için, yaklaşık 5 yıldır birlikte sözleşmeli çalışılan 75 alt-yüklenici ve onların da iş paylaştığı şirketler dikkate alındığında 200'ün üstünde firma ile güç birliği yapmıştır. STM tarafından MilGem Projesi için tedarik edilmekte olan birçok kalem malzeme, cihaz ve sistem rafta hazır piyasa ürünü değildir. MilGem Projesi öncesinde askeri ve bahriye standartlarında kullanılacak platform sistem /cihazların üretiminde yaygın bir aşinalığa sahip olmayan Türk Savunma Sanayii'nin ilgili kuruluşlarının bu çerçevede arzu edilen seviyeye getirilmesinde yoğun çaba harcanmış ve gemide bulunacak birçok önemli alt-sistem, cihaz ve malzeme, MilGem Projesi için proje ile birlikte geliştirilmiştir. Projenin, halen tekne inşaası devam etmekte olan ikinci gemisi Büyükada için de benzer kapsamda çalışmalar devam ettirilmektedir. STM, Türk Deniz Kuvvetleri için Gölcük Tersanesi Komutanlığı'nda inşa edilecek olan 6 SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ adet Havadan Bağımsız Tahrik [AIP] Sistemi'ne sahip Yeni Tip Denizaltı Projesi'nde de, sanayileşme ve yurtiçi katkının artırılması, inşaacı tersanenin ihtiyaç duyabileceği malzeme/hizmetlerin tedariği, denizaltı mukavim olmayan tekne bloklarının ve kompozit ünitelerinin yurtiçinde imali, AnaYüklenici HDVV/MFI iş Ortaklığı'nın tasarım faaliyetlerine katılım ve resim değişikliklerinin yapılması, Entegre Lojistik Destek (ELD/ILS) faaliyetlerinin icrasında görev almaktadır. Yeni Tip Denizaltı Projesi kapsamında, HDVV/MFI ile 14 Aralık 2009 tarihinde imzalanan altyüklenicilik sözleşmesi kapsamında; STM, denizaltı platformuna yönelik dizayn, modernizasyon, sanayileşme ve yerlileştirme faaliyetlerini yürütebilecek deneyimli kadrosu ile projede yer alan tüm paydaşların yüklerini hafifletirken, söz konusu denizaltıların inşasının, azami yerli katkıyla ve istenilen performansta, zamanında ve bütçesi içinde tamamlanmasına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Bunun yanısıra Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK), 15 Aralık 2010 tarihinde almış olduğu karar ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Ay Sınıfı Denizaltı Cihaz ve Sistem Yenileme ihtiyacını karşılamak üzere başlatılan projenin sorumluluğunu STM'ye vermiş ve 30 Mart '11 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. Proje kapsamında DzKK envanterinde bulunan en genç Ay Sınıfı denizaltılar olan TCG Doğanay (S351) ve TCG Dolunay (S-352) denizatlarının yenilenecek olan Ataletsel Seyrüsefer Sistemi (INSj'nin Raytheon, Elektronik Destek Sistemi (EDT/ESM)'nin Aselsan ve Periskopların Cari Zeiss firmalarından tedariği ve yeni sistemlerin denizaltılara entegrasyonu STM sorumluluğunda yapılacaktır. Proje, 35 yılı aşkın süredir denizaltı inşa eden ve bu konuda üstün tecrübesi olan DzKK'nın Gölcük Tersanesi Komutanlığı'nda, DzKK ve Tersanenin iş-gücü, bilgi ve tecrübe desteği ile gerçekleştirilecektir. Yaklaşık olarak 4 yıl içinde tamamlanması öngörülen proje kapsamında, STM tarafından sistemlerin platforma entegrasyon faaliyetlerinin yanısıra; ELD, yedek parçalar, destek teçhizatı, teknik dokümantasyon, eğitim ve teknik yardım / destek hizmetlerinin de sağlanması planlanmaktadır. Özet olarak ifade edilirse STM görev aldığı MilGem, Yeni Tip Denizaltı (AIP) ve Ay Sınıfı Denizaltı Sistem/Cihaz Yenileme Projeleri ile; Türkiye'nin ilgili sanayi potansiyelinin en yoğun ve gerçekçi oranda kullanılması, teknolojiyi askeri uygulamalara uyumlama anlamında sanayinin gelişmesinin desteklemesi ve Türk Deniz Kuvvetleri'nin sahip olduğu bilgi ve tecrübenin özel sektör sanayicisine aktarılması kapsamında üstlendiği rolü başarı ile sürdürmekte, muharip suüstü gemileri ve denizaltılar konusunda deneyimli personeli ve yetenekli genç mühendis kadrosu ile birlikte, platform bazında Türk Deniz Kuvvetleri'ne hizmet etmekten büyük gurur ve onur duymaktadır. 08 Mayıs 2011 TÜRKİYE UÇAK GEMİSİ YAPABİLİR SEVİYEDE Türkiye'nin uçak gemisi yapabilecek kabiliyete sahip olduğunu kaydeden Bayar, "Bölgesel güç olmak için buna ihtiyaç var mı sorusunu cevaplamak lazım" dedi. Savunma Sanayii Müstaşarı Murad Bayar, Türkiye'nin milli savunma sanayiinde çok ilerleme kaydettiğini vurgulayarak, gelişen denizcilik sektörüyle elde edinilen kazanımlar sonucu, ihtiyaç olması halinde, kendi uçak gemisini yerli imkan ve kabiliyetleri ile yapabilecek güçte olduğunu söyledi. Bayar, Türkiye'nin bölgesel bir güç olabilme yolunda uçak gemisi yapabilme kapasitesine ilişkin olarak, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından hazırlanan 2009-2016 Savunma Sanayii Sektörel Strateji Dokümanı ile daha önce başlatılan askeri gemi sektörü atılımlarının en üst noktalara ulaştığını dile getirdi. Uçak gemisine ihtiyaç var mı? Tamamı yerli tersanelerde üretilen, dünya standartlarında birçok gemi projesi tamamlanmış veya tamamlanmaktadır" diye konuşan Bayar, Türkiye'nin uçak gemisi kapasitesi konusunda şunları söyledi: "2016 yerli katkı hedefleri doğrultusunda askeri gemilerde, sistemlerden alt sistemlere inildikçe artan yerlilik oranı hem sektörü geliştirmiş, hem de yerli kaynakların yurt içinde kalmasına imkan ve olanak sağlamıştır. Gelişen sektörle tasarım kabiliyetleri, ileri mühendislik ve teknoloji birleşerek geçmişte imkansız gibi görülen birçok proje hayata geçirilmiştir. Sonuç itibariyle, gelişen denizcilik sektörü ile elde edinilen kazanımlar sonucu ihtiyaç olması halinde Türkiye kendi uçak gemisini yerli imkan ve kabiliyetleriyle yapabilecek güçte. Burada önemli olan Türkiye'nin bölgesel bir güç olabilme yolunda uçak gemisi yapabilme kapasitesi var mıdır? değil Türkiye'nin bölgesel güç olması için uçak gemisine ihtiyacı var mıdır? sorusuna cevap aramak daha doğru." Bayar, "Maliyeti çok yüksek olan, yalnızca bir karakol görevi için bile denize açılması 100 milyon dolar bulan bu dev gemiye sahip olmak için aynı zamanda gemi ile birlikte sefere çıkacak en az iki tane yeni destroyer, bir adet denizaltı, bir ASW, bir ASuW, bir konvansiyonel destek helikopteri, en az dört tane füze botu, gemiye iniş-kalkış yapabilecek ekipmana sahip en az 40 kadar savaş uçağı, ayrıca yakıt tankeri ve yakıt değişim tesisi (eğer nükleer değilse), askeri tersanede özel bakım havuzuna ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlarla birlikte gemilerin büyüklüğüne göre 1000 ila 5000 kişi arasın personel bulundurulması gerekliliği de göz önünde bulundurulmalıdır." Yüzde 90'ı yerli kaynaklı Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaçları çerçevesinde toplam bedeli 20 Milyar Doları bulan modernizasyon projesi yürürlüğe konulmuş olup, bu projelerin yüzde 90'ının Türk Savunma Sanayiinin katılımıyla hayata geçirilmekte olduğunu belirten Bayar, şu değerlendirmelerde bulundu: "Yurtdışından hazır alıma gittiğimiz projelerin oranı maliyet bazında yüzde 10'un altına düşmüş bulunmaktadır. Bunlarda dahi, sözleşmelere konulan offset ve sanayi katılımı yükümlülükleri ile sanayimize önemli oranda iş imkanı yaratılmaktadır. Geldiğimiz nokta itibarı ile, TSK ihtiyaçlarının yerli sanayi eliyle karşılanma oranı iki katına çıkarak yüzde 52.1'e, cirosu 2.7 Milyar Dolara, ihracatı 853 Milyon Dolara, yıllık Ar-Ge harcamaları ise 600 Milyon Dolar seviyelerine ulaşmıştır. Dünyada ilk 100 büyük savunma sanayii şirketi arasında artık bir Türk şirketi de bulunuyor." 09 Mayıs 2011 GÜL: SAVUNMA SANAYİİNİN OLMASI ÇOK ÖNEMLİ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İzmir'de Kale Grubu ile Pratt&Whitney ortaklığıyla kurulan uçak motor parçalarının üretileceği fabrikanın temel atma törenine katıldı. Gül, savunma sanayiinin önem verdiği bir alan olduğunu belirterek, "Büyük bir ülke olarak, büyük bir coğrafya ve ordusu olan Türkiye'nin güçlü bir savunma sanayiinin olması çok önemlidir." dedi. 79 Haberler 11 Mayıs 2011 SAVUNMAYA YERLİ FİRMA DAMGASI IDEF 2011 Savunma Sanayi Fuarı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün katılımıyla dün İstanbul'da başladı. Türkiye'nin savunma sanayiine son yıllarda özellikle çok büyük önem verdiğini belirten Gül, "Özellikle savunma sanayiindeki üretimin tasarlanması, yerli imkanların kullanılması açısından çok büyük gelişmeler olmuştur" dedi. 211 yerli, 410 yabancı şirketin katıldığı fuar şimdiye kadar yapılan fuarlar arasında en yüksek katılımlı fuar unvanını da aldı. Fuara, 71 ülkeden 24 bakan ve 425 üst düzey yönetici katıldı Fuarda standları gezen Cumhurbaşkanı Gül "Savunma sanayiinde yerli imkanların kullanılması açısından çok büyük gelişmeler olmuştur" dedi. Bölgesinin en büyük, dünyanın ise beşinci büyük savunma sanayii fuarı IDEF 2011, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar’ın katıldığı tören ile başladı. Açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin son dönemde savunma sanayii alanında üretim ve tasarım hamlesi gerçekleştirdiğini belirterek, müttefik ülkelerle kazanından paylaşmak istediklerinin altını çizdi. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ise büyük şirketlerin yanında, orta ölçekli ve gelişme aşamasındaki şirketlere de imkân sağlanması nedeniyle IDEF'in ilgi çekici hale geldiğini belirterek, araştırmaya yönelik şirketleri desteklemekte ve Türkiye’de üretim yapmak isteyen yabancı şirketlere imkan tanımakta kararlı olduklarını vurguladı. Fuarı düzenleyen Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı (TSKGV) Genel Müdürü Hayrettin Uzun da, fuarda satılan alanın bir önceki 2009 fuarına göre yüzde 7 arttığını belirterek, ilk kez Türk tasarımı korvet MİLGEM ve sahil güvenlik gemilerinin Büyükçekmece koyunda sergilenmesiyle fuarın farklı bir anlam kazandığının altını çizdi. Yeni tasarım Türk silahları gündemde, ALTAY tankı ilk kez gösterildi. IDEF 2011'de, OTOKAR tarafından geliştirilen ana muharebe tankı ALTAY’ın genel tasarımıyla maketinin ilk kez görüldüğü fuar da oldu. ALTAY’ın temel tasarım aşamasının tamamlanmasıyla oluşturulan maket Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından açıldı. ALTAY, yaklaşım 500 Milyon Dolarlık geliştirme projesi yöntemiyle OTOKAR tarafından üstlenilmişti. Projede, temel tasarımın yapılması, prototipin üretilmesi olarak 78 aylık olarak planlanmıştı. Böylece milli tank projesinin ilk fazı da tasarımın tamamlanmasıyla bitirildi. ALTAY hakkında bilgi veren Koç Holding Savunma Grubu Başkanı Kudret Önen, kullanımda olan üçüncü nesil ana muharebe tanklarından daha üst sınıfın bir tasarımı gerçekleştirdiklerini belirterek, dört mürettebatlı ve 1500 beygir gücünde 120 mm top ana silahıyla tasarlandığını kaydetti. ALTAY için özel bir atış kontrol sistemi de tasarlanıyor. OTOKAR, ARMA 8x8 araçları için geliştirilen kule sistemi MIZRAK -30 ile 6x6 zırhlı EOD aracı ve iç güvenlik zırhlı personel taşıyıcı araç da ilk kez IDEF'te gösterildi. Dost-düşman tanıma sistemi ASELSAN'dan ASELSAN ile SSM arasında ALTAY tanklarında kullanılmak üzere IFF (Identificiation Friend or Foe Dost Düşmen Kimlik Tanıma) sistemi alınması konusunda anlaşma imzalandı. ASELSAN, fuarda, mevcut ürün yelpazesi ve görev bilgisayarı yazılımını yaptığı ATAK helikopteri kokpiti yanında, ilk kez yeni geliştirilen ASELPOD hedefleme podunu da sergiliyor. Bu arada, ALP havacılık fuarda yaptığı açıklamada, F35 JSF projesi kapsamında Pratt and Whitney tarafından bu uçak için üretilen F135 motorlarına yaptığı titanyum bütünleşik kanadı fan rotorunu teslim ettiğini açıkladı. Türk mini insansız hava aracı ilk kez ihraç edildi KALE-BAYKAR tarafından üretilen ve TSK envanterinde bulunan mini insansız hava aracının Katar’a satışına ilişkin anlaşma fuar kapsamında imzalandı. Katar Genelkurmay Başkanlığı ile KALE-BAYKAR arasında imzalanan sözleşmeyle küçük çaplı bir satış gerçekleştirileceği, Katar Silahlı Kuvvetleri’nin bu tür uçaklarla tecrübesini artırmak amacını taşıdığı vurgulandı. 11 Mayıs 2011 MİLLİ TANK ALTAY İLK KEZ GÖRÜCÜYE ÇIKTI Koç grubuna bağlı Otokar tarafından üretilen Türk muharebe tankı ALTAY, gerçek boyutlu maketiyle ilk kez 10. Uluslararası IDEF Fuarı'nda görücüye çıktı. Savunma Sanayi Fuarı'nda son teknoloji ürünü silah sistemleri görücüye çıktı. Yüzde yüz yerli üretim savunma araçları ve silahların da sergilendiği fuara yabancıların ilgisi yoğundu. Koç Bilgi ve Savunma Teknolojileri tarafından geliştirilen Türk ana muharebe tankı ALTAY'ın açılışını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptı. Konsept aşamasından detay tasarım aşamasına geçen ALTAY'ın 1.500 beygir gücünde bir motora sahip olması hedefleniyor. Ana silah olarak 120 milimetrelik top bulunan ALTAY'ın yüksek hareket kabiliyeti ve üstün ateş gücüyle fark yaratacağı belirtiliyor. Beylikdüzü'ndaki TÜYAP Sergi Sarayı'nda dün başlayan fuarın açılışına katılan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, "2000'li yıllardan itibaren savunma sanayisinde temel hedefimiz, öncelik verdiğimiz alanlarda kendi tasarımımızı yapmak ve savunma sanayiini özgün yurt içi çözümler sunabilecek ve uluslararası alanda rekabet edebilecek şekilde yapılandırmak olmuştur" dedi. 2010 itibariyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaçlarını karşılamada hazır alımın oranının yüzde 10'un altına düştüğü bilgisini veren Gönül, "Kendi tasarımımızı yapamadığımız alanlarda ise uluslararası ortaklık ve iş birliğine yöneliyoruz. A400M Ulaştırma Uçağı projesi, Müşterek Taaruz Uçağı Projesi gibi konsorsiyum projelerinde nitelikli iş payları alıyoruz" diye konuştu. Fuara 44 ülkeden 575 yerli ve yabancı firma katıldı. Aselsan standındaki ürünlerin yüzde 70'i yeni teknoloji ürünü teçhizatlardan oluştu. "Gözcü" isimli termal dürbün, 10 kilometre ötedeki bir tankı tespit edebiliyor. 1.200 metre etkili tabanca MKE'nin ürettiği yerli keskin nişancı tüfeği Bora-12 ile susturuculu MP5 otomatik tabanca da fuarda ilgi gören silahlar arasında yer aldı. Jandarma özel Kuvvetler Komutanlığının kullandığı Bora12, 1.200 metre etkili menzile sahip. Yüzde yüz yerli keskin nişancı tüfeği Bora-12'nin, Azerbaycan ve Suudi Arabistan'a da ihraç edildiği öğrenildi. İnsansız helikopter TAI'nin standındaki Türk insansız hava aracı Anka'nın yanı sıra, Ar-Ge çalışmaları süren insansız helikopter R-İHA da görücüye çıktı. Termal kameraları bulunan helikoptere hafif silah yerleştirilebiliyor. Havada 4 saat kalabilen helikopter, istenen noktaya iniş kalkış yapıyor, piste ihtiyaç duymuyor. Zırhlı düşmanı 'cirit' Roketsan'ın ürettiği "Cirit" adlı lazer güdümlü füzeler, görüntüsüyle gerçekten bir ciriti andırıyor. Füze, zırhlı personel taşıyıcıların imha edilmesine yönelik tasarlandı. İsviçreli Sig Sauer'in standında da ABD Başkanı'nı koruyan SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ gizli servis elemanlarının kullandığı yarı otomatik tabancalar sergileniyor. Uzun ömürlü ve etkili olmasıyla ön plana çıkan silahın en önemli özelliği, hiç tutukluk yapmaması. Korumalardan Glock siparişi Edinilen bilgiye göre, Cumhurbaşkanlığı korumaları 360 adet Glock tabanca siparişi verdi. Glock 19 Gen 4 modelini tercih eden korumalar, tabancaları bir ay içerisinde teslim alacak. Hedefi şaşmıyor bilgi aldı. IDEF'11 Fuarı'nda, Savunma Sanayi sektöründe söz sahibi olan, Türkiye dâhil 48 ülkeden 621 yerli ve yabancı firma ve firma temsilciliği bir araya gelecek, ayrıca 70 ülkeden 90 Yabancı delegasyon fuarı ziyaret edecek ve söz konusu yabancı delegasyonda 28 Bakan, 10 Bakan Yardımcısı, 4 Genelkurmay Başkanı, 7 Genelkurmay Başkan Yardımcısı, 2 Kuvvet Komutanı ve 11 müsteşar yer alacak. İhale şartları belli değil 12 Mayıs 2011 IDEF’DE SERGİLENDİ Türk Hava Kuvvetleri'nin standında yer alan F16 savaş uçağının üzerinde yerli üretim, Hassas Güdümlü Kit adlı havadan karaya füzeler de ilk kez sergilendi. Pakistanlı silah üreticisi POF'un fuarda sergilediği POF EYE adlı silah, ilginç tasarımıyla dikkat çekti. Piyade tüfeği görünümündeki silahın ucunda yer alan 9 milimetrelik tabanca, silah sağa sola 90 derece katlanabildiği için mevziden çıkmadan atış yapabilme kabiliyetine sahip. 12 Mayıs 2011 SAVUNMA SANAYİ FUARINA YERLİ ÜRÜNLER DAMGASINI VURDU Cumhurbaşkanı Abdullah Gürün açılısını yaptığı IDEF'11 Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'na yerli üretim 'Altay' isimli tank ve İnsansız Hava Aracı (ANKA) damgasını vurdu. Cumhurbaşkanı Gül ve beraberindekiler savunma sanayi ürünlerinin bulunduğu stantları gezdi. IDEF'11 Savunma Sanayii Fuarı'nda, Türkiye dahil 48 ülkeden 621 yerli ve yabancı savunma sanayii sektöründe söz sahibi olan firma ve firma temsilciliği bulunuyor. IDEF'11 10. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün himayesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'nın sorumluluğunda, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş.'nin organizasyonunda 1013 Mayıs 2011 tarihleri arasında Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi'nde ziyaret edilebilecek. İki yılda bir düzenlenen fuarın bu yılkı açılışını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve yabancı genelkurmay başkanları birlikte yaptı. Açılışın ardından Gül ve beraberindeki heyet ilk olarak yerli üretilen 'Altay' isimli muharebe tankının bulunduğu standın açılışını yaptı. Daha sonra Gül ve beraberindekiler yerli üretilen İnsansız Hava Aracı'nın (ANKA) bulunduğu standı ziyaret etti. Gül yetkililerden yerli ürünler hakkında detaylı Marine bu kapsamda açılacak ihaleye çağrılacak. MİLGEM projesi çerçevesinde 8 gemi inşasına karar veren Deniz Kuvvetleri bugüne kadar iki gemi inşa etti. İlk gemi Heybeliada, uluslararası savunma fuarı IDEF kapsamında görücüye çıkarken ikinci gemi üzerinde çalışmalar devam ediyor. Özel sektör ise üçüncü gemiden itibaren görevi devralacak ve 8 gemilik seriyi tamamlayacak. Türkiye'nin ilk akıllı uçak bombası Türkiye'nin ilk akıllı uçak bombası F16'lar üzerinde tanıtıldı. MKE'nın ürettiği 1 tonluk bomba 25 kilometre koordinat takip edebiliyor. İlk akıllı bombamız F16'da görücüye çıktı. 1 ton ağırlığında. 4 metre uzunluğundaki bomba, çok yüksek tahribat gücü içerdiği için koca bir mahalleyi bile yok edebilecek güçte. MAKİNA Kimya Endüstrisi'nin (MKE) ürettiği ve TÜBİTAK'ın geliştirdiği Türkiye'nin ilk akıllı güdümlü uçak bombası, IDEF'11 Savunma Sanayii Fuarı'nda Türk Hava Kuvvetleri'ne ait F16 savaş uçağının üzerinde tanıtıldı. Verilen koordinat sonrası sıfır hata ile hedefi 12'den vuran 'akıllı hassas güdüm bombası' terör kamplarını ve belirlenen noktaları yok etme gücüne sahip. MKE'nin ürettiği bombayı, TÜBİTAK'a bağlı Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü akıllı hale getirdi ve TSK'nın kullanması için Türkiye'nin kendi geliştirdiği ilk güdümlü uçak bombası oldu. F4 ve F16 savaş uçaklarına uyarlı olan bu bomba, yüklü olduğu savaş uçağının üzerinde, yerde ve havada koordinat verilerek hazırlanıyor ve GPS sistemi ile destekleniyor. Bomba 25 km boyunca havada verilen koordinatları takip ediyor ve belirlenen noktayı sıfır hata ile 12'den vuruyor. 16 Mayıs 2011 ÖZEL SEKTÖR 'HAYALET GEMİ' ÜRETMEYE GİRİYOR Milli imkanlarla savaş gemisi projesinde (MİLGEM) önemli bir değişikliğe gidildi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde İstanbul Tersanesi Komutanlığında inşa edilen savaş gemilerini artık özel sektör üretecek. Bugüne kadar askere karakol botu ve sahil güvenlik gemisi üreten özel sektörün iki firmasına bu kapı açıldı. Yalnızca Dearsan ve Koç RMK İki firmadan beklentiler henüz belirlenmedi. Firmalardan biri ihalenin tamamını da alabilir, gemiler firmalar arasında paylaşılabilir ya da gemilerin iş payları iki firmaya dağıtılabilir. Bu konudaki çalışmalar ihaleye çıkılmadan önce tespit edilecek ancak bugünkü karara göre bu iki özel tersane dışında hiçbir firma ihaleye kabul edilmeyecek. Radarda görülmesi zor MİLGEM projesinin Korvet inşası olduğu söylense de boyutları itibariyle inşa edilen gemiler bir boy büyük firkateyn sınıfında yer alıyor. Düşman gemilerin radarlarında olduğundan daha küçük görünmesini sağlayan bir yapıya sahip olduğu için görünmez kabul edilen gemiler helikopter taşıyabiliyor. Gemiler birbirine benzer özelliklerle inşa ediliyor. Heybeliada’nın özellikleri Uzunluk : 99,00 m Azami Genişlik : 14,4 m Deplasman: 2000+ ton Tahrik Sistemi : 2 Dizel + 1 G/T (CoDAG) 30.000 kWs Ekonomik Hızda Azami Menzil : 3.500 Deniz Mili Azami Hız : 29+ kts Silah Sistemleri: 76 mm Baş Topu, 2 Adet 12,7 mm STAMP, 8 x Harpoon Gemisavar Füzesi, 2 x 324 mm Mk32 Çiftli Torpido Lançeri, PDMS (RAM) 21'li Lançer Helikopter : 10 tonluk helikopter 16 Mayıs 2011 TÜRKİYE, ABD'YE SİLAH SATIYOR Türkiye'nin savunma sanayii için silah ve mühimmat ihracatı Ocak-Nisan döneminde 91.2 Milyon Dolara ulaştı. Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği'nin kayıtlarına göre, geçen yılın Ocak-Nisan döneminde 81 Milyon 515 Bin Dolar olan 81 Haberler ihracat, bu yıl yüzde 11,9 arttı. Verilere göre, Ocak-Nisan döneminde, 91.2 Milyon Dolar olan silah ve mühimmat ihracat kayıtlarının büyük bölümü Azerbaycan ve Suudi Arabistan'a yönelik oldu. ABD'ye ise 10 Milyon Dolarlık silah satışı gerçekleşti. Rusya'da ilk onda yer aldı. 20 Mayıs 2011 SAVUNMA SANAYİİNİN CİROSU 8 MİLYAR DOLAR OLACAK Türkiye'de hızla büyüyen savunma sanayi 5 yıl sonra 8 Milyar Dolarlık ciroya ulaşacak. Ankara'nın savunma sanayindeki önemine değinen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bu alan hızla büyürken Ankara'da pay alacak. 2016'da savunma sanayiinde ciro hedefimiz 8 Milyar Dolar. Bunun 6 Milyar Doları Ankara'dan sağlanacak" dedi. Ankara Ticaret Odası'nın (ATO), 2009-2010 yılında en çok vergi ödeyen ve ihracat yapan üyelerine plaket verdiği törende konuşan Erdoğan, şunları söyledi: "Türkiye'nin savunma sanayiinin yüzde 80'nini barındırmak suretiyle, savunma sanayiinin başkenti Ankara'dır. TAI tesisleri içinde 100 Milyon Dolarlık bir yatırımla Uzay ve Uydu Merkezi kuruyoruz. Gölbaşı yakınlarında, 100 Milyon Dolarlık bir yatırımla Radar ve Elektronik Harp Tasarım Merkezi kuruyoruz, 2 yılda bunlar faaliyete geçecek." Spekülasyon yapanlar var Bankaların genel müdürlüklerinin Ankara'dan İstanbul'a taşınması konusunu da değerlendiren Erdoğan, şunları kaydetti: "Bunun da spekülasyonunu yapanlar var. Dünya finans sektörleri siyasi merkezler olarak gelişmiş ülkelerde böyle bir değerlendirmeyi yapar. Türkiye, bu değerlendirmeyi yıllardır yapıyor, kendi dönemimizi kast ediyorum ama adımını atmamıştı. Şimdi biz bu adımı atıyoruz. Fakat bu adımı atarken Ankara'nın üzerinde siyasi misyonu da var. Serbest ticaret merkezi Ankara'ya yapılacak yeni yatırımları anlatan Erdoğan, "Kazan'da bir lojistik üs kuruldu ve şu anda 1200 kişiye istihdam sağladık, 2 bin 800 kişi daha iş imkanı bulacak. Şirket sayısını 400'e ulaştırmayı hedefledik. Ankara'da uluslararası serbest ticaret merkezi kuracağız. Sadece bu bölgeden ihracat hedefimiz 3 Milyar Dolar. Akyurt ilçesine de 1 milyon 800 bin metrekarelik alana fuar merkezi kurularak Ankara-Konya hızlı tren hattı ay sonunda açılacak ANKARA'nın 1923 yılında adeta bir kasaba görünümünde olduğunu, şu anda ise her alanda bir Avrupa kentine dönüştüğünü kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu: "Ankara'yı hızlı trenin de bir merkezi haline getiriyoruz. Ankara-Eskişehir hattını tamamlayarak 2009 yılında hizmete açmıştık. Eskişehir-İstanbul ve Eskişehir-Bursa hatlarının inşası devam ediyor. Ankara Konya hızlı tren hattımız tamamlandı, deneme sürüşleri yapılıyor, birkaç hafta içinde, belki de bu ay sonuna kadar o hattı da artık hizmete açıyoruz." 24 Mayıs 2011 YENİ F-16 HAVA KUVVETLERİ'NİN 100'ÜNCÜ YILINA YETİŞTİ, 30 UÇAK 2012 SONUNDA HAZIR OLACAK TAI'nin 10 yıllık bir aradan sonra montajını tamamladığı yeni nesil F-16 savaş uçağı dün düzenlenen törenle Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na teslim edildi. TAI, 100'üncü yılını kutlayan Türk Hava Kuvvetleri için programını sıkıştırdı. İlk uçağın temmuzda teslim edilmesi planlanırken sözleşmede öngörülenden 2 ay erken bitirildi. 30 uçaklık paket 2012 sonuna kadar hazır olacak. Envanterde bulunan F-4 savaş uçakları, 2020'ye kadar görevden çıkacak ve 2015'ten itibaren F-35 savaş uçakları envantere girecek. Türk Hava Kuvvetleri'nin savaş gücünü devam ettirmek, kırıma uğrayan uçakların yerine yenilerini koymak ve etki alanını genişletmek üzere başlatılan Peace Onyx IV (Öncel IV) programı çerçevesinde 2007'de 30 adet F-16 blok 50+ savaş uçağı alımına karar verildi. 1 Milyar 650 Milyon Dolara mal olması hedeflenen proje çerçevesinde uçakların parçalarının çeşitli ülkelerde üretilmesi, Türkiye'de son montajının ilk uçuş testlerinin yapılması planlandı. Yeni nesil F16'lar eskisinden çok daha uzak mesafeleri bombalayabilecek. Uçakta hem çok gelişmiş görev bilgisayarı ve aviyonik sistemler hem de çok daha güçlü radar ve elektronik harp sistemleri yer alıyor. Uzmanlar yakıt tanklarına ekler ve yeni elektronik sistemlerle uçağın kapasitesinin yüzde 30 arttığını düşünüyor. 25 Mayıs 2011 ihalesinde alt yüklenici olmak isteyen şirket, Türkiye'de savunma alanında çalışmalar yapacak. Türkiye ile İngiltere arasında savunma alanında işbirliği yapılması kararının ardından şirket Türkiye'de ayrı bir ofis açma hazırlığına girdi. Uzun zamandır buradayız Savunma faaliyetlerini ve Türk firmalara tekliflerini anlatan Rolls-Royce Donanma ve Denizcilik Satışlarından Sorumlu Başkan Yardımcısı Paul Thomas, şöyle konuştu: "Türkiye'de uzun zamandır varız ama askeri gemi endüstrisinde Türkiye'de yeniyiz. Türkiye'de bu konuda bir ofis açmayı da planlıyoruz Türk firmalarını özel olarak değerlendirmeye aldık. Askeri ve sahil güvenlik maksatlı gemiler konusunda Türk firması ile çalışmak istiyoruz. Bu firmadan bizim ürünlerimizin alt yüklenicisi olmasını isteyeceğiz. Aynı şekilde bu firma, Rolls-Royce ürünlerinin dünya çapında satış zincirine de katılmış olacak. Deniz projeleri var Bir alt yüklenici ararken Türkiye'yi seçtiklerini dile getiren Paul Thomas, "Çünkü deniz konusunda stratejik önemi en hızlı artan ülke şu anda Türkiye'dir. Dünyanın pek çok yerinde bu şekilde stratejik önemi artan bir ülke yok. Gelecek 10 yıl içinde pek çok deniz projesi olacak. Şu sırada bazı firmalarla görüşmeler devam ediyor. Ortaklık kuracağımız firma ile teknoloji alışverişi yapacağız ve LPD firkateyn ihalelerinde onlarla beraber yan yana tasarım yapacağız" dedi. Şimdiye kadar üç teklif verildi Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın açtığı ihalede, Ege, Akdeniz ve Karadeniz'de en az bir tabur büyüklüğündeki bir deniz kuvvetinin harekâtlara kendi başına katılabilmesi hedeflendi. Yoğunluklu olarak kara ve deniz aracı taşımak üzere açılan ihalenin ismi aynı kaldı. Ancak kriterlerin 2010 yılında değişmesi sonucu gemi çok sayıda helikopter de taşıyan bir yapıya sahip oldu. 2017 yılına kadar sonuçlanarak hayata geçirilmesi hedeflenen projeye Sedef Gemi İnşaatı, RMK Marine ve Desan teklif verdi. ROLLS-ROYCE SAVUNMA İŞİ İÇİN TÜRKİYE'DE ORTAK ARAYIŞINA GİRDİ 26 Mayıs 2011 İNGİLTERE'nin motorlarıyla daha çok tanınan savunma firmalarından Rolls-Royce, Türkiye'de ortak arayışına girdi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın Havuzlu Çıkarma Gemisi (LPD) BAŞKENT İÇİN ÇILGIN PROJELER Ankara uzay ve uydu merkezi oluyor Yeni ınsa edilecek kentte 500 bin kışı yasayacak. Gölbaşı radar tasarım ve üretim merkezi olacak. TAl'de SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ uzay ve uydu merkezi faaliyete geçirilecek. Uluslararası sağlık başkenti haline getirilecek UEFA kriterlerine uygun bir stadyum yapılacak. Ortadoğu'nun en büyük hayvanat bahçesi kurulacak Hıdırlıktepe'de, bir inanç ve tarih müzesi inşa edilecek. Eskişehir yolu üzerinde botanik park yapılacak. Başbakan dev projelerle Ankara'yı marka yapacak Başbakan Erdoğan, İstanbul'dan sonra Ankara için de dev projelerini açıkladı. Projeler arasında 500 bin kişilik yeni bir şehir, otoyollar, 40 bin kişilik stadyum ve iki şehir hastanesi yer alıyor. UYDU KENT 500 bin kişilik yeni şehir kurulacak ANKARA için en büyük projelerinin tıpkı İstanbul gibi, Ankara'da da yeni bir şehrin inşa ve imarına 12 Haziran seçimlerinden sonra başlanması olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, projeyle ilgili su bilgileri verdi: "Güneykent adını verdiğimiz bu projeyle Ankara'ya 500 bin kişilik yeni bir şehir kazandırmış olacağız. Sadece konut, uydu kent olarak değil, Ankara'nın önemli bir merkezi, bir yaşam alanı olarak bu şehri tasarlıyoruz. İstanbul'da olduğu gibi, bu gecekondu bölgelerinden 'ben oraya yerleşmek isterim' diyen kardeşlerimizi hemen oralara taşıyabileceğiz. Yani yer sıkıntısı olmasın. Şehrin kurulacağı alan hakkında şimdilik bilgi vermiyoruz. Ancak çalışmalarımız büyük oranda tamam. 12 Haziran'ın hemen ardından bu çalışmaları somutlaştırmaya başlayacak ve bununla birlikte uygulama projesine hemen bir yılı müteakiben başlamış olacağız." Başbakan Erdoğan, Güneykent'in nereye yapılacağı konusunda ise açıklamada bulunmadı. Ankaralı emlakçılar 500 bin kişilik yeni şehir için en uygun bölgenin Elmadağ'ın Ankara'ya bakan yüzü ve Gölbaşı olduğunu söylediler. Elmadağ'ın Ankara'ya bakan yüzünde Karataş, Yakupabdal, Bursal, Cerber, Ahiboz, Gökçehöyük, Hacılar, Balıkpınar köyleri yer alıyor. BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'yı marka şehri yapacak 'Yeni Vizyonuyla Ankara' programıyla başkente yönelik 17 ana başlıkta dev projelerini açıkladı. Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı projelerin basında Ankara'yı uydu ve uzay merkezi yapmak ve 500 bin kişilik Güneykent isimli yeni bir şehir kurmak geliyor. Erdoğan, Ankara Ticaret Odası'nda katıldığı Ankara Proje Tanıtım toplantısında açıkladığı projelerin hem Ankara'ya yeni bir çehre, vizyon ve marka getireceğini hem de istihdam yaratacağını söyledi. Erdoğan, projelerin bir kısmının yapımına başlandığını, bir kısmının da orta ve uzun vadede tamamlanacağını söyledi. Ankara'yı güzelleştirmek, Ankara'nın çehresini değiştirmekle kalmadıklarını, aynı zamanda Ankara'yı uluslararası bir kent, uluslararası bir başkent haline dönüştürdüklerini belirten Erdoğan, projelerle Ankara'nın başkent vasfını, modem görünümünü, itibarını daha da ileri standartlara kavuşturduklarını söyledi. Erdoğan "Ankara'daki bu projelerle, Türkiye'nin kalbi Ankara'yı, dünyaya örnek bir şehir, vizyon bir şehir, marka bir şehir haline getiriyoruz" dedi. SAVUNMA SANAYİİ VE UZAY MERKEZİ ANKARA'nın savunma sanayiinin başkenti olduğunu kaydeden Erdoğan, şunları söyledi: "2013 sonunda artık üretime ATAK helikopterlerinde, örneğin başlıyoruz. Ama jetlerimiz 2020-2022 gibi inşallah üretime geçecek. Yeni projelerle Ankara'nın bu vasfı daha da güçlendiriyor, dünyanın en önemli savunma sanayi merkezlerinden biri haline getiriyoruz. Savunma sanayiinin yüzde 80'i Ankara'da bulunuyor." Erdoğan "ASELSAN tarafından 100 milyon doların üzerinde bir yatırımla Radar ve Elektronik Harp Tasarım ve Üretim Merkezi kurulacak. Bu tesisin 2 yıl içinde faaliyete geçmesini planladık. İkinci projemiz; Uzay ve Uydu Merkezi de TAI tesisleri içinde faaliyete geçecek. Yatırım 100 milyon dolar civarında. Bu tesiste askeri uydular ile TURKSAT'a ait haberleşme uydularının üretimi gerçekleştirilecek. Ankara böylece savunma sanayiinde uydu ve uzay merkezi konumuna yükselecek" dedi. 27 Mayıs 2011 TEKNOPARK İSTANBUL PROJESİNE REKOR BAŞVURU Anadolu yakasında toplam 2 milyon 500 bin metre karelik alanda kurulan Teknopark İstanbul projesinin ilk etabında sona yaklaşılıyor. Proje ile üniversite-sanayi işbirliğinde teknoloji devlerinin üretimi hedefleniyor. 2023'e kadar yapılması planlanan ve 900 firmanın yer alacağı proje için 1 senede 300 firma başvuruda bulundu. Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), İstanbul Ticaret Odası (İTO), İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ), Havaalanı İşletme ve Havacılık Endüstrileri AŞ (HEAŞ) ile Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret AŞ'nin (STM) ortaklığında kurulan Teknopark İstanbul'da gelinen aşama kamuoyuyla paylaşıldı. İTO Yönetim Kurulu Üyesi ve İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Hasan Büyükdede'nin de katıldığı tanıtım toplantısında ilk sözü Teknopark İstanbul Genel Müdürü Turgut Şenol aldı. Şenol, projenin Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından başlatılıp yürütülen, teknoloji ve Endüstri Parkı ile Havaalanı İTEP Projelerinin son adımı olduğunu ifade etti. Projede yer alması öngörülen firmalar için yakın bölgedeki 7 kalifiye üniversite ile İstanbul ili sınırları içindeki 44 üniversite arasındaki ortaklık alanlarının enine boyuna incelendiğini anlatan Şenol, bununla hakiki manada üniversitesanayi işbirliği zemininin oluşturulacağını belirtti. Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarı ve Teknopark İstanbul'un Yönetim Kurulu Başkanı Murad Bayar, proje sahası olarak oldukça geniş bir imkânın söz konusu olduğunu dile getirdi. Bu çerçevede bölgede yer alan 200 bin metre karelik özel yatırım bölgesi, kalifiye teknoloji barındıran üretimler için büyük ölçekli teknoloji devlerine ayrıldı. Bayar, projede İTO yanında küçük ortak olarak İTİCÜ'nün bulunmasının da önemini vurgularken, "İTO, özel sektörün ilgisinin çekilmesinde lokomotif rol oynuyor. Üniversite ise araştırma merkezlerinin kurulmasında rol oynayacak." dedi. İTİCÜ ortaklığı yanında araştırma merkezleri boyutuyla Sabancı, Özyeğin, Okan Üniversitelerinin de yer alacağını kaydeden Murad Bayar, "Böylece teknoloji odaklı tüm projelerin geliştirilmesi ve paylaşılması için çok büyük bir imkân sunulmuş olacak. Türkiye'nin en iyi teknopark projesi bu proje olacak." ifadelerini kullandı. İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Hasan Büyükdede ise üniversitenin proje ortağı olmasının, gelecekteki yatırımlar konusunda kendilerine önemli ipuçları verdiğini kaydetti. Büyükdede, "Bu devasa proje sadece İTİCÜ'nün değil, İstanbul'da araştırma ve Ar-Ge yatırımlarına öncelik veren her üniversitenin yer alabileceği bir proje. Ayrıca İTO üyesi olan 65 bine yakın sanayicimizin de teknopark projesine katılmasını arzu ediyoruz." dedi. Teknopark İstanbul' a başvuruların devam ettiğini aktaran Dedeoğlu,"Proje ilk açıklandığında müracaat eden firma sayısı 70 idi. Şimdi 300'ü geçti. Detaylı incelemelerin ardından projede yeni yeni firmalar yer alacak. Sanayicilerimiz, özel teşvik imkânlarının 83 Haberler sunulduğu, her bakımdan büyük avantajları barındıran bu projeyi dikkate almalı." önerisinde bulundu. taşıyacak fırlatma kabiliyetine yönelik planlamalar da yapılıyor" dedi. İSTANBUL TEKNOPARK Savunma sanayiinde en gelişmiş teknolojileri tasarlayarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) elektronik cihaz ve sistem ihtiyaçlarını karşılayan Aselsan da Ankara Gölbaşı'nda 200 milyon dolar yatırımla Radar ve Elektronik Harp Sistemleri Tesisi kurma çalışmalarını sürdürüyor. Aselsan, tesiste TSK'nın ihtiyacı olan hava savunma radarları, kara radarları, sinyal kesici jammer cihazları, mikrodalga modül ve çeşitli elektronik harp teçhizatlarının Ar-Ge, tasarım ve üretimini gerçekleştirecek. İstanbul'da bir Türkiye projesi olarak başlatılan ve 2023'e kadar 2 Milyar Dolarlık yatırım yapılacak Teknopark İstanbul projesi kapsamında, bine yakın firmanın 30 bin kalifiye elemanıyla, cirosu en az 7 Milyar Dolar olan teknolojik altyapıyı oluşturması bekleniyor. Projeyle birlikte, Anadolu yakasının en büyük kongre merkezi hayata geçirilecek. Ayrıca ArGe, akademi ve iş dünyasının buluştuğu yaratıcılığın ürüne çevrildiği bir mekân haline gelecek. Aselsan'da çalışmalar sürüyor 02 Haziran 2011 29 Mayıs 2011 TÜRKİYE UYDU ÜRETİMİNE GEÇTİ SIRA 'FIRLATMA KABİLİYETİ'NE GELDİ ANKARA'yı uzay ve uydu merkezi konumuna getirecek projelerden olan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş'nin (Tusaş) 100 Milyon Doların üzerindeki Uydu Montaj Entegrasyon ve Test Merkezi gelecek yıl, Aselsan'ın Gölbaşı'ndaki Radar ve Elektronik Harp Sistemleri Tesisi de 2013 yılında faaliyete geçecek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ankara'nın savunma sanayiinde uydu ve uzay merkezi konumuna yükseleceğini söylemesi üzerine gözler Tusaş ile Aselsan'ın Başkent'teki yatırımlarına çevrildi. SERİ TESTLER YAPILACAK Uydu Montaj Entegrasyon ve Test Merkezi (UMET) hakkında bilgi veren Tusaş Genel Müdürü Muharrem Dörtkaşlı, bu tesiste uluslararası standartta uyduların fırlatılmadan önce montajının yapılarak entegrasyonunun gerçekleştirileceğini belirtti. Dörtkaşlı, şunları söyledi: 'Burası uzay koşullarının simüle edilerek daha yerde iken uydunun uzay koşullarında çalışacağından yüzde 100 emin olunmasını sağlayan bir seri testin gerçekleştirileceği, çok özel donanımlara sahip bir teknoloji merkezi olacak. Aynı anda iki ayrı uydunun üretimi ve testi yapılabilecek. 120 mühendis istihdam edilecek. İHRACAT DA OLABİLİR Bu imkana sayılı ülkenin sahip olduğunu söyleyen Dörtkaşlı, "Öncelik milli ihtiyaçlar olmakla beraber, ihracat da söz konusu olabilir. Ayrıca ürettiğimiz uyduyu yörüngesine RMK 'UMUT'U DENİZE İNDİRDİ Koç Topluluğu'nun gemi inşa sektöründe faaliyet gösteren tersanesi RMK Marine'in Sahil Güvenlik Komutanlığı için inşa ettiği 4 adet Sahil Güvenlik Arama Kurtarma Gemisi'nin üçüncüsü olan TCSG Umut törenle denize indirildi. Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi M. Koç törende yaptığı konuşmada savunma sanayiinin geliştirilmesi için özel sektör ile yapılan işbirliğinin ekonomiye büyük katkı sağlayacağını belirterek, "Bu yıl sonuna doğru bu serinin dördüncü gemisi Yaşam'ı da inşallah denize indirmiş olacağız. Gene aynı zaman dilimi içinde sonbaharda ilk gemi teslimatımız yapılacak. Böylece özel sektörün üstlendiği en büyük muharip gemi inşasının ilk etaplarını başarılı bir şekilde tamamlamış olacağız" dedi. 02 Haziran 2011 AB VE ORTADOĞU'YA İHRACAT ARTIŞI YENİDEN İVME KAZANDI Mersin'de TİM tarafından açıklanan rakamlar İhracatçıları sevindirirken cari açığı körükleyen İthalata karşı alınacak önlemler de tartışıldı. Mayıs ayı ihracatı yüzde 21.73'lük artışla 11 milyar 82 Milyon Dolar oldu. Bu artışta AB ve Ortadoğu ülkeleri etkili oldu. Türkiye'nin en büyük pazarı olan Almanya'ya ihracat yüzde 40 artarken Fransa'ya yüzde 31, İtalya'ya yüzde 30 artış sağlandı. Irak ve Mısır'a ihracat yüzde 39 artarken, artış oranı İsrail'de yüzde 26, İran'da yüzde 20 oldu. Libya'ya ihracat ise yüzde 77 geriledi. Mayıs ayında en fazla ihracatı 1 Milyar 677 Milyon Dolar ile otomotiv endüstrisi gerçekleştirirken kimyevi maddeler sektörü 1 Milyar 462 Milyon Dolar ile ikinci, demir çelik sektörü de 1 Milyar 337 Milyon Dolar ile üçüncü oldu. Toplantıya katılan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan yıl sonunda 135 Milyar Doların yakalanacağını belirterek Türkiye'nin cari açık sorunun çözülmesi için planlı bir teşvik sistemi ile ithalata bağlı ürünlerin yurtiçinde üretilmesinin şart olduğunu vurguladı. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ise ara malının Türkiye'de üretilmesini mümkün kılınması gerektiğini kaydetti, ihracat odaklı üretim stratejisi çalışmalarının başlatıldığını belirten Büyükekşi, "Sanayiinin katma değer ve teknolojik transformasyonunu sağlayacak finansal ve çevresel iyileştirmelerin yapılması şart" dedi. Mayıs ayı 2011 İhracat rakamları açıklandı. Buna göre Mayıs ayında Türkiye'nin ihracatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 21.73 artışla 11 Milyar 82 Milyon Dolar olurken ilk beş ayında yüzde 20.38 artışla 54 Milyar 419 Milyon Dolar seviyesinde gerçekleşti. İhracatta başta Almanya olmak üzere AB ve Ortadoğu ülkeleri etkili oldu. Mersin'de gerçekleşen basın toplantısına TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin yanı sıra Devlet Bakanı Zafer Çağlayan da katıldı. TİM Başkam Büyükekşi ihracat rakamlarım açıklarken Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, yeni hükümet döneminde yapılacak teşvikler hakkında açıklama yaparak ihracat birlikleri arasında 25. sektör olan Savunma Sanayii İhracatçı Birliği kurulduğu bilgisini verdi. Savunma sanayii 25. birlik oldu Yeni bir ihracatçı Birliği kurulduğunu da açıklayan Zafer Çağlayan, 24 sektörde birlik olduğunu, 25. Sektörün ise Savunma Sanayii İhracatçı Birliği olduğunu açıkladı. Bu sektörde gecen yıl 1 Milyar Dolar ihracat gerçekleştirildiğini kaydeden Çağlayan, ihracat pazarlarının Endonezya, Malezya, Azerbaycan, Katar, Suudi Arabistan, Bahreyn, Pakistan olduğunu söyledi. Savunma sanayiinin de ihracatçı birlikleri çatısı altında örgütleneceği bilgisini veren Çağlayan, "Bu talep 30 Mayıs'ta TIM'e iletildi ve onaylandı. 25'ıncı sektör olacak olan Savunma Sanayii İhracata Birlikleri'ne şimdiden 100'u askın katılım başvurusu yapıldı" diye konuştu. İlk 5 aylık ihracat artışlarının ardından son 12 aylık dönemde ise yüzde 14.1 artışla 123 Milyar 194 Milyon Dolarlık ihracat yapıldığını bildiren Mehmet Büyükekşi, şunları söyledi: "Mayıs ayında en fazla ihracatı 1 Milyar 677 Milyon Dolar ile otomotiv endüstrisi sektörü gerçek- SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ leştirirken Kimyevi Maddeler ve Mamulleri sektörü ise 1 Milyar 462 Milyon Dolar ile ikinci, 1 Milyar 337 Milyon Dolar ile çelik sektörü üçüncü sırada yer aldı. Tarım sektörü Mayıs ayında 1 Milyar 384 Milyon Dolar ile toplam ihracat içinde yüzde 12.49'luk pay alırken sanayinin payı 9 Milyar 375 Milyon Dolar ihracat ile yüzde 84.59, madencilik ürünlerinin payı ise 323 Milyon Dolar ile yüzde 2.92 oldu. Mayıs ayında sektörler içinde en fazla ihracat artışını yüzde 72.43 ile su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörü, yüzde 70.98 ile süs bitkileri sektörü ve yüzde 41.23 ile halı sektörü yakaladı." "Almanya'ya ihracat %40 arttı" İhracat pazarındaki gelişmeler hakkında da bilgi veren Mehmet Büyükekşi, mayıs ayında AB ülkelerine başarılı ihracatın devam ettiğini ifade etti. Mayıs ayında Türkiye'nin en büyük pazarı olan Almanya'ya ihracatın yüzde 40 arttığını kaydeden Büyükekşi, İtalya'ya yüzde 30, İngiltere'ye yüzde 13, Fransa'ya yüzde 31, İspanya'ya yüzde 17, Hollanda'ya ise yüzde 26 arttığını açıkladı. Komşu ve çevre ülkelerle gerçekleşen ihracatın da olumlu seyrini koruduğunu vurgulayan Büyükekşi, Irak ve Mısır'a Mayıs ayında ihracatın yüzde 39, Rusya ve İsrail'e yüzde 26, İran'a yüzde 20 arttığını söyledi. Mehmet Büyükekşi en fazla ihracat yapılan ilk 20 ülkenin 18'ine ihracatın Mayıs ayında artmasına karşın Libya'ya ihracatın bu dönemde yüzde 77, Suriye'ye ise yüzde 10 gerilediğini açıkladı. En fazla ihracat artışı Gaziantep'te En fazla ihracat yapan ilk 10 il arasında en çok ihracat artışını yüzde 67 ile Gaziantep'in gerçekleştirdiğini dile getiren Mehmet Büyükekşi, ihracatı yüzde 50 artan Denizli'nin 2. Sırada, yüzde 47 artışla Kocaeli'nin 3. Sırada yer aldığını ifade etti. Büyükekşi diğer illeri ise şöyle sıraladı: "Hatay'ın ihracatı Mayıs ayında yüzde 46, Adana'nın yüzde 41, İzmir'in yüzde 25, Bursa'nın yüzde 22, Manisa'nın yüzde 19, İstanbul'un yüzde 15 ve Ankara'nın ihracatı yüzde 1 arttı. Mersin'in ihracatı ise bu dönemde yüzde 12 artarak ilk 5 ayda Mersin'in ihracatı yüzde 26 artış gösterdi." "Cari açık Türkiye'nin temel yapısal sorunudur" Cari açığı da değerlendiren Mehmet Büyükekşi, "Cari açık Türkiye ekonomisinin en temel yapısal sorunudur. Bu sorun yeni başlamadı. Bu sorun bugünlerde sadece bütün haşmeti ile ortaya çıktı. Cari açıkta panik yapmaya değil, yapısal tedbirlere ihtiyacımız var" diye konuştu. Bu tedbirlerin başında zihnin yeniden yapılan- dırılmasının geldiğini kaydeden Büyükekşi, "İşimize geldi diye düşük kurdan yana olmak, Türkiye'nin rekabet gücünden vazgeçmek, Türkiye'yi ithalata kışkırtmak orta ve uzun vadede kimsenin işine yaramaz. Bugün için geleceğimizden vazgeçemeyiz" değerlendirmesini yaptı. Ara malının Türkiye'de üretilmesini mümkün kılınması gerektiğini vurgulayan Büyükekşi ihracat odaklı üretim stratejisi çalışmalarının başlatıldığını, seçim sonrası hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. Ardından sanayiinin katma değer ve teknolojik transformasyonunu sağlayacak finansal ve çevresel iyileştirmelerin yapılması gerektiğini kaydeden Mehmet Büyükekşi, parasal tedbirlerle uzun vadede cari açıkla mücadele etme imkânı olmadığını anlattı. Cari açık konusunun ekonomide giderek spekülasyona yol açtığını bildiren Mehmet Büyükekşi, bunun sonucunda fiyatların, faizlerin ve döviz kurlarının dalgalanmasının arttığını dile getirdi. Cari açığın ciddi bir sorun olmasına karşın cari açık söylemi ile spekülatif olarak kurların aşırı oynamalarını istemediklerini bildiren Büyükekşi, "Kurun aşağı yönlü hareketini nasıl istemiyorsak ani yükselişini de istemiyoruz" dedi. Kurun şu anda ideal seviyede olduğunu dile getiren Büyükekşi, bu hali ile ara malı üretimini içeride üretmeyi mümkün kılmasının hedeflenmesi gerektiğini anlattı. Türkiye'nin büyüme modelini ihracata ve üretime dayalı hale dönüştürmesi gerektiğini vurgulayan Mehmet Büyükekşi, "Döviz kazandırıcı ekonomik faaliyetleri desteklemek zorundayız. Bu amaçla yurt genelinde cari açığı doğuran ürünlerde ve sektörlerde özel uygulamalara gitmek zorundayız. Bu ürünlerin içeride üretilmesi ve ihracatı için özel teşvikler uygulamak zorundayız" ifadelerini kullandı. "Cari açığın ilacı teşvik sisteminin geliştirilmesi" Toplantıda cari açık konusunda yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Zafer Çağlayan cari açığının tek ilacının üretim ve yatırım teşvik sisteminin yeniden geliştirilip ithalata bağlı olunan ürünlerin Türkiye'de ikamesinin sağlanmasından geçtiğini ifade etti. Enerji dışındaki ithal edilen ürünler üzerinde çalışma gerçekleştirildiğini ve enerjinin yüksek olması nedeniyle ithal edilen ürünler için teşvik verilmesi halinde Türkiye'de üretiminin sağlanabileceğini kaydeden Çağlayan şunları söyledi: "Türk sanayicisi nitelikli insana, ekipmana sahiptir. Tüm mesele bu politika aracını koyup ithalatı cazip halden çıkaracak, yerli üretimi teşvik edecek yapının kurulmasıdır. Başka türlü cari açığı konuşmaktan öte gidemeyiz. Bugün itibariyle cari açık konusunda nasıl bir teşvik sistemi olması gerektiği konusundaki çalışmaları tamamlamış durumdayız." 02 Haziran 2011 2 YILA SAVUNMA SANAYİ HAVZASI Başbakan Erdoğan'ın "Ankara'yı savunma sanayiinin merkezi yapacağız" sözlerinin ardından gözler sektöre döndü. Savunma ve Havacılık Sanayii Kümelenmesi'nin Başkanlığını üstlenen Mithat Ertuğ, savunma sanayii havzasının iki yıl içinde faaliyete geçeceğini dile getirdi. İş hayatına 40 yıl önce İçcebeci'deki evlerinin çatı katına kurduğu elektrik atölyesi ile başlayan Mithat Ertuğ, bugün Ostim'deki 80 firmayı temsil eden Savunma ve Havacılık Kümelenmesi'nin Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyor. EMGE adlı firmanın da patronu olan Ertuğ, savunma ve havacılık sanayiinde Başkent'in yerini ve geleceğini HT Ankara'ya anlattı. Hammadde sıkıntısının ortadan kaldırılması gerektiğini vurgulayan Ertuğ, "Şu anda Ankara'daki organize sanayi bölgeleri dünya ile rekabet ediyor" dedi. KENT BİLİNCİ GELİŞMELİ Ertuğ, kentin sosyal yapısına da değinerek, "Ankaralılarda kent bilinci gelişmeli. Fuar alanı konusunda ise çok geç kalındı" diye konuştu. İş hayatına nasıl başladınız? İçcebeci'de doğdum ve büyüdüm. İş hayatıma ağabeyim Münip Ertuğ ile birlikte evin çatı katında başladım. O, evin çatı katında bir elektrik atölyesi oluşturmuştu. Daha sonra birlikte endüstri meslek lisesine ve kız meslek lisesine dağlama makineleri, ölçü aletleri ve akım trafoları adaptasyonu yaptık. Bunlar o yıllarda Türkiye'de yapılmıyordu. Şirketimiz 1975 yılında Ertuğlar adıyla kuruldu. 1979'da Ostim'e geldim. 1981'de elektromekanik sanayide pamuk ipi ölçü aletleri, akım trafoları ve ledli aydınlatma işleri yapan EMGE'yi kurduk. Aselsan'ın stratejik ortaklığının yanı sıra Roketsan gibi ana yüklenici firmalarla da çalışıyoruz. Yaklaşık 6 senedir de TAl'ye Boeing ve Skorsky'nin parçalarını yapıyoruz. Yurt dışında ise Zodiac'la ortak çalışmamız var. 2014'E KADAR İŞİMİZ HAZIR Ankara savunma sanayicilere ne gibi avantajlar sunuyor? 85 Haberler Birincisi savunma sanayii sektöründeki tedarikçilerin çoğu Ankara'da toplanmış durumda. İkincisi ise örneğin biz savunma sanayici üreticisi olarak 2014'e kadar ne iş yapacağımızı biliyoruz. Savunma Sanayii Müsteşarlığının ana yüklenici firmalara yapmış olduğu yüzde 30 alt yükleniciye işin verilmesi faktörüyle iş olanaklarımız daha da arttı. Ayrıca yakında bölgesel uçaklar devreye girecek. Uçaklar 50 kişiden az olmamak kaydıyla iç hatlarda hizmet verecek ve Türkiye'de yapılacak uçaklar da Ankara'da bu sektörü olumlu etkileyecek. YÜZDE 10'DAN FAZLA KAR EDEN YOK Devletten beklentileriniz neler? Biz sanayiciler çok kar ediyoruz diyorlar. Burada yüzde 10'dan tazla kareden bulamazsınız. Çünkü elektrik ve suyumuza çok para ödüyoruz. Örneğin Çin'de bu böyle değil. Çin'deki elektriğin 20 katı elektrik parası ödüyoruz. Ankara'da hem harcadığımız hem de attığımız suyun parasını ödüyoruz. Bizimle Çin'deki sanayici arasında çok büyük haksız rekabet var. Hangi atılımlar Ankara'nın önemli sanayi sektörlerini zirveye taşır? Offset uygulama sektöre büyük katkı sağlar. Bu uygulamada, diyelim ki yurt dışından yüz milyar dolara uçak alıyorsunuz, bunun elli milyar dolarlık parçası ya Türkiye'de yapılacak ya da elli milyar dolarlık Türkiye'den mal alınacak. Bu durum çoğu Ankara'da olan savunma sanayii firmaları için büyük avantaj. Burada Savunma Sanayii Müsteşarlığı en iyi hamleyi yaptı. Biz de bu uygulamayı medikal, ulaştırma ve yenilenebilir enerji gibi diğer sektörlere de uygulatmak istiyoruz. Bunların da çoğunun merkezi Ankara'da ve bu uygulanırsa 10 yılda alınacak rakam 600 Milyar Dolar, bunun yüzde 50'sinin offset olduğunu düşünün, 300 Milyar Dolar. Bu, Ankara'nın ve memleketin her sene 30 Milyar Dolar kazanması demek. Üretim de artacak. SANAYİ HAVZASI TAİ'nin bitişiğindeki savunma sanayi havzası ne zaman gerçekleşecek? O bölgede 3 milyon metrekarelik bir alan var. Ancak orası imardan geçtiği takdirde bir milyon 800 bin civarına düşer. Orası Milli Emlak'tan Savunma Sanayi Müsteşarlığına tahsis edildi. Müsteşarlık da havza oluşturacak. Yürütme kurulunda biz, TAI, Kazan Belediyesi ve Müsteşarlık da olacak. Bölge, savunma ve havacılığa yönelik bir havza olarak düzenlenecek ama organize sanayi bölgesi mi yoksa endüstri bölgesi mi olacak henüz belli değil. Bizim kümemizde 80 firma var. Talepleri soracağız, Müsteşarlığa talepleri vereceğiz ve değerlendirilecek. Çok hızlı kurulması düşünülüyor. Tahmin ediyorum iki yıl içinde faaliyete geçer. Sektörel organize sanayi bölgelerinin katkıları neler olur? Sektörel organize sanayi bölgelerinin kurulması gerekiyor. Samsun'dan medikalciler bağırıyor, "Sektörel organize sanayi bölgesi kurun da gelelim" diye. Kümelenmenin amacı da bu. Ortaklaşa rekabet çok önemli. Kümelenme demek yığılma demek değil. O sektördeki alanda virtüöz oluyorsunuz. Bir parça yapıyorsunuz, arkadaşınıza veriyorsunuz. Parçada rekabet artıyor, ürün gelişiyor ve üretim artıyor. Maliyet de ucuzluyor. Kent ve ülke kazanıyor. LOJİSTİĞİN MERKEZİ Ankara lojistik anlamda avantajlı mı? Lojistik anlamda Ankara'nın sahip olduğu avantaj tartışılamaz. Sadece Anadolu değil çevre bölgelerdeki ülkelere yakınlığıyla da Ankara birçok avantajlara sahip. Bir de yapılan ve yapılacak hızlı trenlerle Anadolu'yu birbirine bağlayan Ankara'yı düşünürsek; Ankara'nın lojistikteki önemi daha da artacaktır. 02 Haziran 2011 TÜRKİYE'NİN İLK MİLLİ SONAR'I ASELSAN'DAN ASKERİ elektronik ve haberleşme konusunda Türkiye'nin gereksinimlerini özgün olarak imal eden Aselsan, Türkiye'nin ilk milli sonarını üretti. Aselsan'ın, 'kulaç' ismi verilen sonarı, denizaltıların korkulu rüyası torpidoları uzaklaştırmak için kullanılan karıştırıcı teknolojisine de sahip olacak. Tüm askeri ve sivil gemilerde kullanılan sonar ile gemilerin deniz dibine mesafesi ölçülebiliyor. Gerektiğinde bu bilgi daha gelişmiş bir bilgisayar ile desteklenerek deniz dibinin haritası da çıkarılıyor. Farklı derinlikler için iki ayrı frekansta yayın yapabilen sistem, 1000 m uzaklıktaki cisimlerden gelen ses yansımalarını algılayarak ölçü yapıyor ve derinlik bilgisini operatöre sunuyor. Türkiye, Aselsan'ın da katkılarıyla, elektronik harp cihazları alanında kendi öz tasarımını yapan ilk 10 ülke arasında bulunuyor. 03 Haziran 2011 ÇİN İLE TARİHİ ORTAKLIK 400'e yakın firmanın karşılıklı yatırım yaptığı Çin-Türkiye ilişkileri enerjiden madene, inşaattan gıdaya kadar farklı sektörlerde büyüyor. TÜSİAD'ın dün düzenlediği forumda 50 Çinli firma alım ve ortaklık için çıkarma yaptı. Siyasi alanda işbirliğinin arttığı Çin ile ekonomik ilişkilerde de gelişme yaşanıyor. Dün Türk Çin Sanayici İşadamları Derneği'nin (TÜSIAD) düzenlediği. Türk-Çin İş Forumu'na bir çok sektörden firma katıldı. Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sungurlu, etkinliğin hedefini İpek Yolu'nu yeni bir anlayışla canlandırmak, modern ticaretin dinamik bir hattı haline getirmek, dünyanın en büyük iki ekonomisinden biri olan Çin ile Türkiye arasında verimli bir işbirliği köprüsü oluşturma olarak açıkladı. TEKEL özelleştirmesinden British American Tobacco'ya (BAT) geçen Tokat Tütün Fabrikası Çin ile Ortak Sanayi Bölgesi oluyor. Fezalar Grup tarafından satın alınan bölgede Çinli ve Türk firmaların ortak yatırım yapması için kollar sıvandı. 700 dönümlük arazi üzerine kurulacak olan Organize Sanayi Bölgesi'nin toplam 130 dönümlük kapalı alanı bulunuyor. Türk Çin İşadamları Derneği Başkanı Murat Sungurlu, iki ülke firmalarının kurulacak olan Sanayi Bölgesi'nde yatırımlara başladığını söyledi. Savunma sanayii alanında da görüşmeler yapıldığım söyleyen Sungurlu, Türkiye'de 367 Çinli firmanın faaliyet gösterdiğini belirtti. Ticaret hacminin 2000 yılında 1 Milyar Dolar iken, 2010 yılında 20 Milyar Dolara yükseldiğini kaydeden Sungurlu, 2015 yılındaki 50 Milyar Dolarlık hedefe değinerek, ülkelerin performansının bu hedeflerin ulaşılamaz olmadığım gösterdiğini söyledi. Türkiye'nin, başta tütün olmak üzere şekerli ve çikolatalı mamuller, bakliyat, salça gibi gıda ürünlerinde Çin için tedarik deposu olabileceğini, bu ülke ile teknolojik işbirliğine gidilebileceğini dile getiren Sungurlu, iki ülkenin inşaat alanında üçüncü ülkelerde işbirliği yapabileceğini belirtti. Sungurlu, Türkiye'deki Çin bankalarının ve Çin'deki Türk bankalarının sayısının artması gerektiğine inandıklarını da bildirdi. Çin'in Ankara Büyükelçisi Gong Xiaosheng da ortak çabalan sayesinde geçen bir yılda ekonomik ve ticari ilişkilerin daha da geliştiğini ifade ederek, hızlı tren konusunda en önemli teknolojiye SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ sahip olduklarını, Türkiye'deki hızlı tren projesinin her zaman iki ülke arasındaki dostluğun simgesi olacağım söyledi. Gong ayrıca Maraş Dondurması, Bursa İskender Kebabı'nın artık Çin'de çok meşhur markalar haline geldiğini söyledi. Çin'in batısını Orta Asya üzerinden modern bir demir yolu hattı ile Türkiye'ye bağlama projesi de gündemde olan konulardan. 'Demir İpekyolu' olarak da adlandırılan proje kapsamında iki taraf yetkilileri bir araya geldi. 2012 Türkiye'de Çin, 2013 Çin'de Türkiye yılı İki ülke işadamlarını heyecanlandıran alanlardan biri de 2012'nin Türkiye'de Çin, 2013'ün Çin'de Türkiye yılı olması. İki ülke arasında gerçekleştirilecek organizasyonlarla sağlanan yakınlaşmanın turizm gelirine çevrilmesi amaçlanıyor. Dünya Turizm Örgütü'nün raporuna göre, 2020 yılında 180 milyon turist çekeceği ve 100 milyon turist göndereceği tahmin edilen Çin'den Türkiye'ye ilginin büyük olacağı öngörülüyor. Tahmini turist beklentisi ise 8 milyon. Yani her 100 Çinli'den birinin Türkiye'yi seçmesi amaçlanıyor. BANK of China Türkiye Temsilcisi Zihang Lianli bankanın Türkiye'de temsilcilik olarak faaliyete başladığını, önümüzdeki günlerde bir ofis ile çalışmalara resmen başlayacaklarını kaydetti. Önümüzdeki süreçte de uygun şartları oluşması halinde bir bankayı satın almayı planladıklarını söyleyen Li, "Amacımız Türk ve Çinli işadamlarına yatırımlarında finansman desteği sağlamak. Bu sayede ticari ilişkilerin artacağını düşünüyoruz. Kısmet olursa da bir banka gündemimizde olabilir" dedi. Türkiye'nin Çin'de karşılık olarak bir devlet bankası açacağı belirtilirken, kulislerde bu bankanın Ziraat olacağı konuşuluyor. 04 Haziran 2011 3 TURKISH GROUPS VIE FOR LANDING DOCK CONTRACT Ümit Enginsoy ANKARA - Hürriyet Daily News The Turkish Navy is planning to buy the design for its first landing platform dock, or LPD, so that it can participate in NATO and peacekeeping-related overseas amphibious force deployments, defense procurement officials have said. Three Turkish-led groups are currently vying for the lucrative contract to design the LPD, a ship resembling a helicopter earner that will be worth between $500 million and $1 billion. Although the prime contractor will be a local company, because of the high degree of technology transfer required, there will also be heavy foreign industry involvement, according to procurement officials. Three Turkish shipyards have responded to a request for a proposal released by the Undersecretariat for Defense Industries, or SSM, namely Sedef, RMK and a partnership between Desan and Deniz Taşımacılığı. Sedef is expected to offer a joint proposal with Spain's Navantia S.A., which sent a LPD to Istanbul this week; Desan and Deniz Taşımacılığı are partnering with China's Shipbuilding Corporation; and RMK is expected to use a local design to be built in cooperation with a British group, industry sources said. "The fact this ship has the word 'landing' in it has unnerved some Greek officials, but Turkey has been explaining that this platform has nothing to do with the former Aegean rivalry with Greece. It's totally a peaceful effort," said one industry source. Spain showcased its LPD, the Juan Carlos I, on Thursday in Istanbul. The vessel is similar to the design Navantia and Sedef are seeking to produce and sell to the Turkish Navy. NATO Rapid Deployment The Turkish LPD will be required to possess the ability to deploy a battalion sized force of roughly 1,000 troops and personnel, eight utility helicopters, three unmanned aerial vehicles, 13 tanks and 81 armored vehicles. The expected price tag of over $500 million for the landing dock does not include the helicopters to be deployed on the ship. The Defense Industry Executive Committee, Turkey's top decision-making body on defense procurement, is expected to select a winner next year, a senior procurement official said. The committee's members include the prime minister, the defense minister, the chief of the Turkish General Staff and the SSM chief. An LPD is an amphibious warship which embarks, transports, and lands elements of a landing force for expeditionary warfare missions. "We have long needed this capability for NATO rapid deployment and peacekeeping missions in overseas lands ranging from Bosnia and Lebanon to Somalia, Libya and Afghanistan," said the procurement official. Presently, the navies of around 10 countries, including Britain, China, France, India, Italy, the Netherlands, Spain and the United States, have LPD capability. 05 Haziran 2011 JETLERİN DANSI THK'nın 100. yıl etkinlikleri kapsamında düzenlenen Türkiye Hava Gösterisi 2011. gökyüzünde adeta bir şölen havası yarattı. Türkiye'nin yanı sıra 20 ülkeden 146 uçağın katıldığı gösterilen 160 bin kişinin izlemesi bekleniliyor. Türk Hava Kuvvetlerinin 100. yıl etkinlikleri kapsamında düzenlenen Türkiye Hava Gösterisi 2011 devam ediyor. 2. Ana Jet Üs Komutanlığı'ndaki gösteri öncesinde basın brifingi düzenlendi. Brifingde konuşan Gösteri Direktör Yardımcısı Albay Aydemir Taşçı, hava gösterisi kültürünün Türkiye'de fazla yaygın olmadığını belirtti. Avrupa'da yılda 20-30 hava gösterisi yapılırken, Türkiye'de bunun sadece Türk Yıldızlarının gösterileri ile sınırlı kaldığını dile getiren Albay Taşçı, Türk Hava Kuvvetleri'nin 100. yılının onur ve sevincini halkla paylaşmak için Türkiye Hava Gösterisi 2011'in gerçekleştirildiğini söyledi. Gösterinin, dünyadaki en iddialı hava gösterilerinden biri olduğunu vurgulayan Albay Taşçı. "2011'de yapılan en büyük hava gösterilerinden birine ev sahipliği yapıyoruz" dedi. Gösteride 8 akrotim, 12 solo uçuş gösterisi yapılacağını ifade eden Albay Taşçı, 59 uçağın da yerde sergileneceğini bildirdi. Gösteriye Türkiye'nin yanı sıra ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, Romanya, Polonya, Pakistan, Cezayir, Hırvatistan, Ürdün, Slovakya, Sırbistan ve Belçika başta olmak üzere 20 ülkeden 146 uçağın katıldığını anlatan Albay Taşçı, gösterileri 55 ülkenin Hava Kuvvetleri Komutanı'nın da izleyeceğini söyledi. Gösterilerde 3 bin 753 personelin aktif rol aldığını dile getiren Albay Taşçı. 2 gün sürecek gösterileri 160 binin üzerinde kişinin izlemesini beklediklerini anlattı. Hafta sonu SBS'nin yapıldığını anımsatan Taşçı, "Sınav bitimine kadar düşük ses çıkaran uçaklar ile paraşüt gösterileri sergilenecek" diye konuştu. Brifingin ardından gösteriler paraşütçülerin atlayışıyla başladı. Bu arada gösteriyi izlemeye gelen vatandaşlar 2. Ana Jet Üs Komutanlığı'nda uçakların 87 Haberler bulunduğu alanı gezerek, çeşitli ülkelere ait bilgi alma şansı buldu. 2. Ana Jet Üs Komutanlığındaki gösteri, paraşüt atlayışlarıyla başladı. Daha sonra, Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait uçak ve helikopterler selamlama uçuşu yaptı. Ardından Hırvatistan'a ait "Krila Oluje" timi gösteri uçuşu gerçekleştirdi. Romanya'ya ait solo gösteri uçağının uçuşundan sonra Türkiye adına pilot Ali İsmet Öztürk uçağıyla solo gösteri sundu. Uçuşu sırasında yer çekimi kuvvetine karşı 9 kat daha fazla bir güçle uçan Öztürk'ün, 28 ülkede 170 hava gösterisine katılıp 650 gösteri uçuşu yaptığı bildirildi. Öztürk'ün ardından Polonya'ya ait "Bialo Czerwone Iskry" akrobasi timi gösteri sundu. Avusturya'ya ait solo gösteri uçaklarının yanı sıra ABD'nin "Thunderbirds" ile İtalya ve Fransız akrobasi timleri gösteri yaptı. Türk Hava Kuvvetlerinin solo gösteri timi Solo Türk'ün pilotu binbaşı Murat Keleş, gazetecilere yaptığı açıklamada. Solo Türk'ün Türk Hava Kuvvetlerinin 100. kuruluş yıl dönümü kapsamında oluşturulduğunu belirtti. Gösteri timinin Türk Hava Kuvvetlerinin gücü ile Türk pilotlarının F-16 uçakları ile yapabileceklerini göstermek amacıyla kurulduğunu ifade eden Binbaşı Keleş, Solo Türk'ün gösteri sırasında bir F16'nın havada tutunabileceği en düşük hız ile ses hızına en yakın süratte uçtuğunu söyledi. Gösteriyi Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay'ın yanı sıra 55 ülkenin hava kuvvetleri komutanları izledi. Gösteriyi izleyen İran Genelkurmay Başkanı Başdanışmanı Orgeneral Ahmad Mighani, 32 yıl aradan sonra İran'dan ilk defa üst rütbeli bir havacı olarak izleyiciler arasında yer aldı. Eski genelkurmay başkanlarından emekli Orgeneral Hilmi Özkök de etkinlikleri izledi. Türkiye Hava Gösterisi kapsamında TÜBİTAK Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitisünce (SAGE) geliştirilen Türkiye'nin ilk seyir füzesi de tanıtıldı. Hassas güdümlü Stand-Off Mühimmat (SOM) Projesi kapsamında üretilen füze, Türk Hava Kuvvetlerine ait bir F-16 uçağına monte edilmiş halde vatandaşlara gösterildi. SAGE Özel Projeler Yöneticisi Önder Okyay, gazetecilere yaptığı açıklamada, yapımına 2006'da başlanan ancak şimdiye kadar kamuoyuna tanıtılmayan füzenin Türk Hava Kuvvetlerinin 100. yılı etkinleri kapsamında tanıtıldığını belirtti. 180 kilometrenin üzerinde menzile sahip olan füzenin Türk mühendislerce yapılan Türkiye'nin ilk seyir füzesi olduğunu ifade eden Okyay, uçağın kanadından bırakılan füzenin GPS aracılığıyla hedefini bulduğunu söyledi. Füzenin özel yapısından dolayı düşman hava savunma radarları tarafından tespit edilmesinin zor olduğunu kaydeden Okyay, füzenin düşük irtifada seyir yeteneği ve tanımlanan yol noktalarını izleyebilme özelliğinden dolayı da hava savunma unsurlarına yakalanmadan hedefine ulaşabildiğini belirtti. Füzenin deneme atışlarının sürdürüldüğünü söyleyen Okyay, yıl sonunda tamamlanması hedeflenen proje kapsamında F-4 ve F-16 üretimi yapılmasının planlandığını kaydetti. Öte yandan, SAGE tarafından üretilen nüfuz edici bomba ile hassas güdüm füzesi kiti de vatandaşlara tanıtıldı. Türkiye Hava Gösterisi 2011 kapsamında 2. Ana Jet Üs Komutanlığında uçakların sergilendiği alan da oluşturuldu. Uçakları yakından inceleme fırsatı bulan vatandaşlar, pilotlarla fotoğraf çektirdi. Çocuklar, oyun parkında eğlendi. Savunma Sanayii Müsteşarlığı adına Müsteşar Murad Bayar, ASELSAN adına Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Memişoğlu ve Genel Müdür Cengiz Ergeneman, alç ak irtifa hava savunma füze sistemi için 278 Milyon 371 Bin 118 Lira ve 193 Milyon 59 Bin 102 Avro; orta irtifa hava savunma füze sistemi için de 250 Milyon 720 Bin 295 Lira ve 132 Milyon 113 Bin 714 Avro tutarındaki sözleşmelere imza koydular. Alçak ve orta irtifa hava savunma füze sistemlerinin radarlar, atış kontrol sistemleri, komuta kontrol sistemleri ve haberleşme sistemleri gibi yer sistemlerinin tümü, ana yüklenici ASELSAN tarafından geliştirilecek. Projelerde ROKETSAN füzeden sorumlu alt yüklenici olarak görev alacak. Füzelerde kullanılacak arayıcı başlıklar ve veri linkleri de ASELSAN tarafından geliştirilecek. ASELSAN tarafından geliştirilecek alçak ve orta irtifa hava savunma füze sistemleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri güncel teknolojiye ve yüksek etkinliğe sahip hava savunma sistemlerine sahip olacak, aynı zamanda sistemlerin yurt içinde geliştirilmesi ve üretilmesi sayesinde hem maliyetlerde tasarruf sağlanacak hem de kaynakların yurt içinde kalması sağlanacak. Böylece Türk Savunma Sanayiinin ulaştığı teknolojik düzey daha ileriye taşınacak ve TSK;nın ihtiyaçlarının yurtiçi olanaklarla karşılanma düzeyi artacak. Alçak ve orta irtifa hava savunma füze sistemleri ASELSAN ana yükleniciliğinde yurt içinde geliştirilecek. ASELSAN, 20 yıl önce Stinger füzesinin ortak üretim programı ile başladığı, daha sonra Kaideye Monteli Stinger (KMS) Sistemi projesi ile devam ettiği hava savunma alanındaki faaliyetlerini, geçtiğimiz yıllarda Hava Savunma Erken İkaz ve Komuta Kontrol Sistemini (HERİKKS) ve KALKAN Hava Savunma Radarını geliştirerek sürdürdü. ASELSAN'dan yapılan açıklamaya göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan alçak ve orta irtifa hava savunma füze sistemlerinin milli olarak geliştirilmesini sağlayacak sözleşmeler, Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) ile ASELSAN arasında imzalandı. ASELSAN halen SSM ile imzalamış olduğu sözleşmeler kapsamında TSK için 35 mm;lik Kundağı Motorlu Hava Savunma Topu ve Ateş İdare Cihazını geliştiriyor; ayrıca, TSK envanterinde mevcut 35 mm'lik Çekili Hava Savunma Toplarını modernize ediyor. 23 Haziran 2011 HAVA SAVUNMA ASELSAN'A EMANET www.ssm.gov.tr