PDF SAYI 107 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 107 - Hayat Online
Sayfa: 14 Sayfa: 08 Sayfa: 13 Anitte Reker Sayfa: 10 HASENE: “Avrupa’daki Mültecilere Yardım Elimizi Uzattık” Saadet Partililer Frankfurt’ta Bayramlaşma ve İstişare Toplantısında Buluştu IGMG Hessen Bölgesi Eğitim Başkanlığı Çocuk Kulübü 2. Çocuk Şenliği Kelsterbach’ta Yapıldı Türklerin İnançlarına, Birlik ve Beraberliğe Önem Verdiklerini Dikkatle İzliyorum Hayat Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir Aylık Üc ret siz Gazete / Kos ten lo se M onatlich e Zeitung • S a y ı / N r . : 1 0 7 • Yıl/Jah re: 12 • Aðus tos / August 201 5 / Þevval 143 6 Sünni’si ile Şii’si ile Arab’ı ile Alman’ı ile Zenci’si ile Beyaz’ı ile ...Müslümanlar Kardeştir... Muslime sind Brüder / Muslims are brothers / Les musulmans sont frères / Moslims zijn broers Yardım Derneğii ardım Derneğ IGMG SSosyal osyal Ya Y IGMG Hilfse. V.. Hilfs- und Sozialverein Sozialverein e. T +49 2237 92942-11 | F +49 2237 92942-42 www.hasene.org haseneorg w ww.hasene.org | kurban@hasene.org g kurban@hasene.org | haseneor — Havale Havale için banka banka bilgileri bilgileri | Bankverbindung: Bankverbindung: Hesap SSahibi ahibi | Kontoinhaber: Kontoinhaber: IGMG HilfsHilfs- und SSozialverein ozialverein ee.. V.. Banka Bank:: KKreissparkasse Banka | Bank reissparkasse Köln IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: COKSDE COKSDE 33 Amaç Spender-ID A maç | Verwendungszweck: Veerwendungszweck: Destekçi Destekçi No veya veya [Adresiniz] [Adresiniz] | Spender -ID oder [Adresse], [Adresse], 0002351 Mazlum Mazlum ve ve M Mağdurlar ağdurlar İçin El Ele Sayfa: 06 Almanya'nın İlk İslami Katılım Bankası Frankfurt'ta Dualarla Açıldı Mazlum Mazlum ve ve Mağdurlar Mağdurlar İçin El Ele .XUEDQ3D\ODčéQFD*¾]HOGLU . XUEDQ3D\ODčéQFD*¾]HOGLU . .XUEDQ.DPSDQ\DVé XUEDQ.DPSDQ\DVé 15.08. - 25.09.2015 İki Kötü İki İyi Kadın .XUEDQLVW7HLOHQWHLOHQLVWVFK¸Q . XUEDQLVW7HLOHQWHLOHQLVWVFK¸Q 5 Kurban-Kampagne \ÕO Jahre 15.08. - 25.09.2015 Dr. Yusuf IŞIK 05 Mahmut AŞKAR Kitaplar Ağlarken Almanya’da Sosyal Hizmet Çalışmaları ve Müslümanların Konumları 07 A.Engin KARAHAN 20 Murat KUBAT Fetih, Fatih ve Fatiha 09 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Müslümanlar Kardeştir! info@hayatonline.eu Impressum / Künye S Sinan AKTÜRK li. Kafkaslar coğrafyasının bugünkü hali. Afrika coğrafyasının bugünkü hali vs. Ne zamanki Hilafet makamı, Osmanlının yıkılmasıyla siyasi hırslar yüzünden verilen tavizler neticesinde ortadan kaldırıldı o zaman yukarıda bahsettiğimiz cografyalarda kan ve gözyaşı dinmez oldu. İlk olarak bu coğrafyadaki milletleri milliyetçilik akımı ile parça parça eden emperyalist zihniyet hala zaman zaman bu coğrafyada istediği gibi cetvelle çizer gibi sınırları değiştirmeye devam ediyor. Son dönemde özellikle İslam coğrafyasındaki müslüman devletlerde kıpırdanmalar başlayınca bunları istediği gibi kontrol edemeyeceğini anlayan Batılı emperyalist güçler, değişik taktikler denemeye başladılar. Milliyetçilik fitnesinin eskisi gibi tutmayacağını görünce bizim için daha da tehlikelisi olan mezhep çatışmalarını gündemde tutmaya başladılar. İslam ümmetinin mezhepsel sorunlarının tarihte çok fazla sıkıntıya sebeb olduğunu yaptıkları araştırmalarda biliyorlardı, ama kabuk bağlamış bu meseleyi kaşıyarak kanatmaya başladılar. Maalesef bunda da bugün başarılı oluyorlar. Genelde İslam coğrafyasında, özelde Türkiye coğrafyasında son 150 senedir yaptıkları tahribatlar sonucu bizler İslam`ın asli kaynaklarından uzaklaştık. Bizim ilim kaynakları ile aramıza değişik engeller oluşturan bu zihniyet, zamanla bu kaynakları topluma yayan ilim adamlarını da savaşlar ve göçlerle iyice zayıflattılar. Çanakkale Savaşları buna en iyi örnek gösterilebilir. Sadece bu savaşta Osmanlı ilmiyye sınıfından onbinlerce insan şehit oldu. Buna Kemalist rejimin Cumhuriyetin kuruluşu ve devamındaki ilk 20 senede yaptıkları da eklenince müslüman olan toplum adı müslüman kaldı ama içi boşaltıldı. Öyle bir hale gelindi ki ölüleri kaldıracak bilgiye sahip imam bulunamaz hale geldi. 1950`li yıllardan itibaren yavaş yavaş kendi değerlerine dönmeye başlayan toplumumuz, inanç değerlerini öğrenmek isterken aradaki yaklaşık 50 senelik kopukluk yüzünden asli kaynaklara ulaşmakta oldukça zorlandı. Tabi bu aşamada düşmanlar boş durmuyor, bu kıpırdanmaların önünü kesmek için değişik oyunlar tezgahlamaya devam ediyordu. En basiti Süleyman Demirel figürünün Türkiye toplumuna kaybettirdiği yılları gözönünde tutabiliz. Son dönemde emperyalist güçler, özelde Ortadoğu coğrafyası olarak adlandırdığımız coğrafyada mezhep çatışmalarını körüklemeye devam ediyor. Ve maalesef bizler de bu ateşe körükle gitmeye devam ediyoruz. Zaten Türk toplumunda eskiden beri kaşınan bir yara olan Alevi-Sünni yarası var- Vallahi kim ne derse desin; Sünni`si ile Şii`si ile Arab`ı ile Alman`ı ile Zenci`si ile Beyaz`ı ile Allah`ın Kur`an-ı Kerim`de Hucurat suresinde belirttiği gibi “Müslümanlar Kardeştir.” Biz bu ayeti kendimize şiar edindiğimiz müddetçe hiç bir güç Müslümanları bölemez ve tarihte olduğu gibi İslam coğrafyası bir huzur adası olmaya devam eder. ken, bir de buna Sünni-Şii genel sorunu eklenir oldu. Yazımızın girişinde belirttiğimiz Ortaçağ Avrupasındaki mezhep çatışmaları maalesef bugün İslam coğrafyasında aynı aymazlıkla oluyor. Maalesef İslam`ın evrensel mesajından bihaber olan birbirimizi, sözde İslam adına sınıflandırıyor ve küfürle yani İslam dairesinin içerisinde olmamakla suçluyoruz. Birbirimizin güzelliklerini değil kusurlarını arıyoruz. Farklılıkların bir rahmet olduğunu değil bir zahmet olduğunu söylüyoruz. İslam`ın tüm insanlığa değil haşa sanki Yahudiler gibi sadece bir topluma geldiği gibi bir kanıya kapılıyoruz. Tabi maalesef İslam`ı temel kaynaklarından öğrenme noktasından noksan kaldığımız için bizim dışımızdaki müslüman milletleri sağlıklı bir şekilde kabul edip değerlendiremiyoruz. Bugün sadece Türkiye müslümanları değil, İrandaki, Mısırdaki, Suudi Arabistandaki, Çindeki, Afrikadaki müslümanlar olarak bizleri birleştiren ortak paydaları değil belki teferruat mesabesindeki ufacık meseleleri aramızı açar sorunlar haline getiriyoruz. İran`da, bizlerin en güzel değerlerinden Mevlana Hazretlerinin belki de bizlerden daha çok sevildiğini bilmiyoruz. Mevlana Hazretlerinin Mesnevisinin Farsça olarak kaleme alındığını bilmiyoruz. Selman-ı Farisi Hazretlerinin İranlı olduğunu unuttuk. Efendimiz (s.a.v)in kendisini Ehl-i Beytinden olduğunu söylediğini unuttuk. İslam`ı bilmekten ve yaşamaktan aciz bir vaziyette iken kendi eksiklerimizi değil de başkalarının eksiklerini arayıp kendimizi hüküm verir vaziyete getirdik. Yok şu tarikat İslam`ın dışında, yok İrandaki Şiiler müslüman değil, Mısırdaki İhvan-ı Müslimin bizim müslümanlığımıza erişemez gibi sığ ve aptalca değerlendirmelerden artık kurtulmalıyız. Tamam eleştiri yapılacaktır elbet ama eleştiri yaparken ilk olarak kendimize bakmalıyız. Vallahi kim ne derse desin; Sünni`si ile Şii`si ile Arab`ı ile Alman`ı ile Zenci`si ile Beyaz`ı ile Allah`ın Kur`an-ı Kerim`de Hucurat suresinde belirttiği gibi “Müslümanlar Kardeştir.” Biz bu ayeti kendimize şiar edindiğimiz müddetçe hiç bir güç Müslümanları bölemez ve tarihte olduğu gibi İslam coğrafyası bir huzur adası olmaya devam eder. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun. HAYAT Yayın Kurulu Aylık Ücretsiz Gazete Ağustos- August 2015 Şevval 1436 Dr. Yusuf Işık, Oğuz Üçüncü, Mehmet Ateş, Fikret Ekin, Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz, A.Engin Karahan M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk, İskender Güngör, Ali Atik, Halit Erdemir, Murat Kubat Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sinan AKTÜRK editör Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz. hasbihalhasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal evgili dostlar! Özellikle Ortaçağ Avrupasında mezhep çatışmaları öyle bir hal almıştı ki; değişik mezheplere bölünmüş Hristiyanlar birbirlerini kafirlikle suçlamakla kalmıyor, verdikleri fetvalarla diğer mezhebe mensup olanları sözde Allah adına katlediyorlardı. Avrupa tarihinde yüzyıl savaşları diye adlandırılan bu dönemde çok sayıda insan öldürülüyordu. Genel olarak Katolik, Protestan, Ortodoks olarak kendilerini adlandıran bu mezhepler birbirlerine üstünlük sağlayabilme adına yüzyıllar boyunca didişip durmuşlar. Belki bugün sakin bir ortam görünebilir ama bu düşmanlık içten içe hala devam ediyor. Bu düşmanlıkların arka planında Krallıklarla kilise arasındaki çekişmelerin asıl etken olduğunu görebiliyorsunuz. Zaman zaman kendi aralarında yaptıkları antlaşmalarla bu düşmanlıkları ortadan kaldırmaya çalışsalar bile pek fazla başarılı olamıyorlardı. Alemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed, İslam dinini tebliğe başladığında Mekke gibi cahiliyye toplumu olarak adlandırdığımız bir dönemde insanlara öyle bir mesaj ile geldiki, değişik sınıf ve statülere göre kendilerini tanımlayanlar adeta darmadağın oldular. Efendimiz (s.a.v)in yaptığı mücadele ile alakalı burada detaylı bilgi vermemize gerek yok diye düşünüyoruz. Pekçoğumuzun malumu olan bu mücadele bizlere her daim örnek olacaktır. Her kesimden insanı biraraya getiren ve hangi milletten olursa olsun herkesi kardeş ilan eden bir anlayışın önderi olan Efendimiz (s.a.v) üstünlüğün ırk veya statüde değil Allah`a olan yakınlıkta olduğunu yani takvada olduğunu defaatle bildirmiştir. En yakınında aile ve akrabasından isimlerin olmasının yanında Hz. Zeyd gibi bir yabancının, Hz. Bilal gibi bir kölenin, Hz. Selman-ı Farisi gibi bir Farslının bulunmasından ve bunları kendi ailesinden kabul etmesinden daha net olarak anlayabiliyorsunuz. İslam ümmetinin başı olan Hilafetin Osmanlı toplumuna geçmesinden sonra tarihin akışına baktığınızda özellikle bugün müslüman coğrafyası olarak adlandırdığımız coğrafyanın yüzyıllar boyunca huzur ve sükun ortamında olduğunu görüyoruz. Osmanlı herkesi dini inancı, milli kökenleri ne olursa olsun kendi içerisinde özgür bırakmış. Böyle olunca da buralarda yüzyıllar boyunca huzur hüküm sürmüş. Örnek mi istiyorsunuz; buyurun Ortadoğu olarak adlandırdığımız coğrafyanın bugünkü hali. Balkanlar coğrafyasının son 30 yıldaki ha- ❬ ❬ 03 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: info@hayatonline.eu Web: www.hayatonline.eu Baskı: Sunprint GmbH Offenbach HAYAT ATİB Genel Başkanı İhsan Öner: “Lanetliyoruz!” anlıurfa'nın Suruç ilçesinde vuku bulan kanlı terör eylemi neticesinde 32 vatandaşımızın ölümü ve onlarcasının yaralanmasıyla ilgili olarak, ATİB Genel Başkanı İhsan Öner, aşağıdaki basın açıklamasını yapmıştır: Türkiye'yi tekrar terör batağına sürüklemek isteyen kan ve gözyaşından beslenenler, hain emellerini gerçekleştirmek için son günlerde yeniden saldırmaya başladılar. Kendi bölgesinde bir istikrar adası olan Türkiye, bölgede emperyal emelleri olan güçlerin maşası olmaktan öte bir özelliği olmayan terör guruplarının bu sefer hedefi olmaktan kurtulamadı. Bir askerimizin bölücü terör örgütü tarafından şehit edilmesinin ardından Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde, bir intihar eylemcisi tarafından 32 genç vatandaşımızın ölümü ve onlarcasının yaralanmasının derin üzüntüsü içerisindeyiz. Farklı siyasi, etnik ve hatta inanca mensup olsak da, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milletiyle, geçmişte olduğu gibi, bugün de bu tür hain saldırıların üstesinden geleceğine olan inancımız tamdır. ATİB olarak, terörün her türlüsünü şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz! Terör eylemlerinin hedefi olmuş insanlara Allah'tan Rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Ş Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 04 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 haber Dinslaken-Lohberg’de Yaşanan Gelişmeler on günlerde FAZ gazetesi ve ARD televizyon kanalında yayımlanan belgeselde, Dinslaken-Lohberg’de gençlerin İŞİD terör örgütüne katılmak üzere kandırılmaları konu edilmiş ve bu bağlamda bir dernek yöneticimizin fotoğrafı yayınlanmıştır. Belgesele konu olan DinslakenLohberg derneğimizin adı geçen yönetim kurulu üyesi DİTİB’e zarar vermemek maksadıyla istifasını vermiş ve tüm görevlerinden ayrılmıştır. Dinslaken-Lohberg DİTİB Camii yönetimi, medyada yer alan haberler ve oluşan baskı üzerine yönetim kurulu olarak, üyeler ve kamuoyu nezdinde güven tazelemek için görevlerinden ayrılmışlar ve olağanüstü seçime gitmek üzere genel kurulu toplayacaklarını açıklamışlardır. DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, yayınlarla ilgili yaptığı açıklamada, “Aşırıcılık ve aktörleri DİTİB çatısı altında destek bulamazlar. Cemiyetlerimizi ve çalışma prensiplerimizi bilen herkes bu duruşumuzu bilir. Bu nedenle hakkımızda yapılan bu haber, din hizmetlerini toplumsal barışa ve karşılıklı saygı esaslarına riayet ederek sunan bir dini cemaat S olarak bizleri derinden üzmüştür. Cemiyetlerimizde var olan iç mekanizmalar, nadiren de olsa karşılaşılan zor durumlarda eyaletler ve federal organlar tarafından desteklenmek zorundadırlar. Lohberg’de de cemaatin ve kamuoyunun güvenini yeniden kazanabilmek ve güçlendirmek üzere, gerektiğinde zor kararlar alabilecek hassasiyete sahip idarecilerimizin var olması sevindiricidir. Cemiyetlerimizi, radikalleşme mekanizmalarını erken teşhis edebilme ve zamanında reaksiyon göstermek üzere daha fazla güçlendirmek istiyoruz. Özellikle yerel derneklerimizde buna yönelik çalışmalar yapılacaktır. Gençlik çalışmalarımızın prensip ve metotlarının uygulanabilmesi için DİTİB Gençlik örgütlenme yapımız, gençlerimizi uygun tedbirlerle daha iyi destekleyecektir. DİTİB’de radikalliğin ve aşırıcı- lığın yeri yoktur. Bu bizim aynı zamanda tüzük gereği uyduğumuz ve savunmaya devam edeceğimiz temel prensiplerimizdendir. Yine de Dinslaken-Lohberg örneğinde gördüğümüz gibi bu tür gelişmeler toplumun tamamını ilgilendiren toplumsal ve yapısal bir sorundur. Bu tür krizlerde bütün tarafların ihmalleri söz konusudur. Dinslaken DİTİB Derneği ihmalin farkına varmıştır ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye hazırdır. Dinslaken belediyesi ve diğer aktörlerin de (okullar, sosyal ve gençlik çalışması yapan kurumlar, güvenlik güçleri vb.) sorumluluk alarak, hedef kitlenin ve bölgenin özelliklerini dikkate alan kalıcı tedbirler almaları ve camileri bu tür gelişmeler karşısında yalnız bırakmamaları gerekir. Sonuç olarak hepimiz daha uyanık olmak ve kendimizi her türlü aşırıcılığa karşı korumak zorundayız, zira aşırı akımlar hepimiz için tehlikedir. Bu ise suçlayıcı değil, sadece çözüm arayıcı yaklaşımlarla gerçekleşebilir. Ne kadar soruna odaklanılır ve birlikte hareket edilebilirse, aşırı unsurlara o derece daha az alan bırakılmış olur.” Yeneroğlu: Yurtdışı Emekli Vatandaşlarımızın Araçlarının Türkiye’de Kalma Süresi 2 Yıla Çıkartıldı K Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Türkiye Gümrük Bölgesi dışında yerleşik olan emeklilerin kişisel kullanımına mahsus araçlarının Türkiye’de kalma sürelerinin Bakanlar Kurulu kararıyla 2 yıla çıkarıldığını belirtti. Yeneroğlu, 4458 Sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı’nda yapılan yeni düzenlemenin, 60’lı yıllarda Türkiye’den Avrupa ülkelerine misafir işçi olarak giden ve emekli olarak Türkiye’de hayatını sürdüren birinci göç nesline mensup vatandaşlarımız için önemli bir adım olduğunu ifade etti. Yeneroğlu, “60’lı yıllarda zor şartlar altında âdeta varlık mücadelesi A sergileyerek hem çalıştıkları ülkeye hem de anavatanları Türkiye’ye sosyal ve ekonomik açılardan birçok katkısı olan emekli birinci nesil için yapılan yeni düzenleme hayırlı olsun.” dedi. Yeneroğlu açıklamasında sadece emeklilerin değil, yurt dışında yerleşik olan bütün vatandaşların araçlarının Türkiye’de kalma süresinin ayrıca gündemde olduğunu ve meselenin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı nezdinde takip edildiğini hatırlattı. Yeneroğlu, “Yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın getirdikleri araçların Türkiye’de kalış sürelerinin 2 yıla çıkarılması gündemimizdedir. Bununla ilgili öncelikle yurt dışı emekli vatandaşlarımızın araçlarıyla ilgili düzenleme yapılmıştır. Bu adımın devamında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın araçlarının Türkiye’de kalma sürelerinin iki yıla çıkarılmasıyla ilgili düzenlemeler takip edilecektir.” ifadelerinde bulundu. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir İki Kötü İki İyi Kadın yusufisik.yi@gmail.com ur’ân-ı Kerim’de kendilerinden bahsedilen dört kadın, bütün dünya kadınlarına örnek gösterilmiştir. Allah (c.c) şöyle buyurmuştur; -“Allah, inkâr edenlere, Nûh’un eşini ve Lût’un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihânet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah’tan gelen hiç bir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: ‘Ateşe diğer girenlerle birlikte girin’ denildi. Allah, îman edenlere de Firavun’un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: ‘Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavundan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar. ‘İmrân’ın kızı Meryem’i de. Ki, O kendi namusunu korumuştu. Böylece biz O’na ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.” (Tahrîm: 10-12) İşte ikisi mü’min ikisi kâfir olan dört kadın. Her birinin ayrı ayrı önemi vardır. Ve âyetler önce kâfir olanların durumunu anlatıyor. Hz. Nûh’un karısı Vaile, O’nunla alay eden inkârcılar gibi davranıp kocasına deli diyor, onu hafife alıyor ve öğrendiği, vahyedilen gizli bilgileri müşriklere sızdırıyordu. Hz. Lût’un karısı Vahile (Valihe) ise gizlice eve gelen misafirleri kavminin kötü niyetini bilmesine rağmen, kavmine haber veriyor. Böylece onların sapıkça ters ilişkilerine ortam hazırlıyordu. Bu iki kadın iki Peygamberin nikâhı altında oldukları için dünya ve ahiret hayrını ve saadetini kazanabilecek bir konumdaydılar. Öyleyken onlara ihanet ettiler. Nankörlükle küfredip onlara inanmadılar. Hayır ve kurtuluşa çağıran kocalarının işlerini kolaylaştırmak için uğraşacakları yerde onlara eza edip hak düşmanlarının fesatlarına yardım edecek gizli ihbarlarıyla fitneyi körüklemek suretiyle emanete ihanet etmiş ve Allah’ın gazabına uğramışlardır. Bunun için iki salih kul olan Peygamberler eşlerini Allah’ın gazabından kurtaramadılar. Çünkü, Peygamberler her ne kadar inkârcıları ıslah etmek, kurtarmak isteseler de imana gelmeyen, küfür ve hıyanetten tövbe etmeyenleri, -eşleri Peygamber bile olsa- Allah’ın azabından kurtaramazlar. Onun için Peygamberlerin eşleri ve gerek diğer salih kulların aileleri ve bütün kadınlar kocaları ve yakınlarının kurtulmasına, Allah’ın katında makamlarına aldanmayıp Allah’tan korkmalı ve kendi kurtuluşlarına çalışmalıdırlar. Çünkü herkes kendi îman ve ameline göre karşılık görecektir. İçinde bulundukları nîmetin kıymetini anlayamayan bu iki kötü kadının aksine zorluk ve sıkıntılar içinde Rablerine îman eden iki iyi kadın ki, her nesilden gelen îmanlı kadınlara iki iyi örnek; Birincisi Müzahim’in kızı, Firavu’nun karısı Asiye. Asiye, Hz. Mûsa’nın âsâsını salıverdiği (mûcize gösterdiği) zaman îman etmiş, kocası olan Firavun da K ❬ ❬ 05 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 Dr. Yusuf IŞIK dosya İşte sizlere dört kadın timsâli. Kimisi dünya hayatının çekiciliğine aldanıp sonunda cehennem ateşine atılmış, kimisi sahip olduğu dünya rahatlığını elinin tersiyle itip ahirette yükselmeyi tercih etmiştir. onu îmanından dolayı şiddetli işkenceye tâbî tutmuştu. Firavun onu güneşe karşı dört çivi ile çivileyip üzerine koca bir kaya bırakıvermişti. Asiye; -“Ey Rabbim! İlâhî katında benim için cennette bir ev yap ki, bu şekilde beni hem Firavun’dan hem de zalimler kavminden kurtar.” deyince ona derhal cennetteki makamı gösterilmiş ve hiç azap duymaksızın ruhu Cenab-ı Allah tarafından alınmıştı. Asiye’nin duası ve durumu dünya hayatının basit değerlerinin üstüne çıkışın açık misalidir. Demek oluyor ki kadın, toplumun baskısına ve hakimiyetine karşı daha hassas bir varlıktır. Onu daha çok hisseder. Ama işte bu kadın tek başına, bir toplumun baskı ortamında, bir köşkün havasında, bir kralın baskısı altında... Bütün bunların arasında başını semaya kaldırmış, tek başına bu azgın küfür okyanusunda avucunu Allah’a açmış. Her türlü tesirden, her türlü bağlılıktan, her türlü engellemelerden ve çağrılardan kopup yalnız ve yalnız kendini Allah’a vermenin üstün bir örneği bu... Demek ki, herkes kendi amelinden sorumlu olduğu için kötü kocaların eline düşmüş bulunan yüksek kadınlar, her tehlikeye rağmen fenalıktan sakınarak Allah’a karşı îman ve ihlâslarını muhafaza ettikleri takdirde kocalarının fenalığından sorumlu olmazlar. Allah onları sonuçta kurtarır. İkinci iyi kadın, İmrân kızı Meryem. -“Bir de İmran kızı Meryem’i de Allah îman edenler için örnek yapmıştır. O iffetini iyi korumuştur.” İmran’ın karısı Hanne binti Fakuza daha hamileyken karnındaki çocuğun erkek olacağını düşünerek: -“Yâ Rabbî! ‘Ben karnımdakini her bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak, Sana adadım. Bu adağı benden kabul buyur’ demiştir. Derken onu kız doğurduğunda Allah, ne doğurduğunu daha iyi bilirken: Yâ Rabbî! Onu dişi doğurdum. Halbuki erkek dişi gibi değildir. Bununla beraber ben onun adını Meryem koydum. İşte ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş şeytanın şerrinden Sana ısmarlıyorum, dedi. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti ve güzel bir şekilde yetiştirdi.” (Âl-i İmrân: 3537) Meryem mabette Hz. Zekeriyya’nın kendisi için yaptığı kulübesinde ibadet ve tâatla meşgul olur ve Rabbinin divanına dururdu. Derken; -“Melekler: Ey Meryem! Haberin olsun Allah seni tarafından bir kelime ile müjdeliyor; ismi Mesîh, Meryem oğlu Îsâ’dır...” Meryem şöyle dedi: Yâ Rabbî! Bana bir insan dokunmamışken benim nasıl çocuğum olabilir? Allah buyurdu ki; Öyle. Allah neyi dilerse yaratır. O, bir işin olmasını isteyince sadece ona ‘ol’ der ve o da oluverir.” (Âl-i İmrân: 45-46) İmrân kızı Meryem, kendisini Allah’a kulluk etmeye öylesine vermiş, iffetini öylesine korumuştu ki, Yüce Allah onu babasız dünyaya getirmeyi murat attiği Hz. Îsâ’ya anne yaptı. O izahı yapılamıyacak bu durumdan ötürü çevresinden gördüğü ağır hakaret ve baskılar karşısında inancından ve iffetine olan güveninden hiçbir şey kaybetmedi. Başka da hiçbir kadının kaldıramıyacağı bu ağır yükü, sırf Allah’tan geldi diye göğüslemiştir. İşte sizlere dört kadın timsâli. Kimisi dünya hayatının çekiciliğine aldanıp sonunda cehennem ateşine atılmış, kimisi sahip olduğu dünya rahatlığını elinin tersiyle itip ahirette yükselmeyi tercih etmiştir. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 06 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 haber Almanya'nın İlk İslami Katılım Bankası Frankfurt'ta Dualarla Açıldı uveyt Türk Bankası, Alman Merkez Bankası’ndan (Bundesbank) lisans alarak şube açma hakkına sahip olan ilk katılım bankası oldu. Tamamen Kuveyt Türk’e ait olan KT Bank AG ile Avrupa’ya açılan banka, Frankfurt’un en işlek caddele- rinden biri olan Schiller Caddesi’nde şube açtı. Avrupalılara tam bankacılık hizmeti sunacak olan ve yüzde 100 Kuveyt Türk iştiraki Kuveyt Türk Bank AG’nin açılışı Frankfurt’ta gerçekleştirildi. Frankfurt’taki ilk şubesi ile 4 milyon Avrupalı müşteriyi hedefleyen Kuveyt Türk, Almanya’da tam bankacılık lisansı alan ilk katılım bankası ünvanına da sahip oldu. Açılış töreninde konuşan Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan, uluslararası bankacılık hizmetleri veren bir kuruluş olarak birçok ülkeye geçiş noktası üzerinde bulunan ve stratejik açıdan Avrupa’nın merkezi konumunda olan Almanya’da katılım bankacılığı hizmeti verecek olmalarından ötürü mutlu olduğunu söyledi. Katılım bankacılığı sektörünün özellikle son dönemde dünyada hızlı bir şekilde büyüdüğünü ve Almanya’dan da bu yönde gelen talepleri değerlendir- diklerini ifade eden Uyan, yalnızca Almanya’da değil Avrupa’da yaşayan herkese ihtiyaç duydukları ürün ve hizmetleri ulaştıracaklarını sözlerine ekledi. “Bundesbank, bizi ilk faizsiz banka kurulması noktasında yetkili kıldı” Kuveyt Türk Katılım Bankası Yönetim Kurulu Başkanvekili Abdullah Tivnikli, üç senelik çalışmadan sonra Almanya’da ilk faizsiz bankanın kuruluşunu yapmaktan dolayı gurur duyduklarını söyledi. Kuruluş öncesinde ciddi çalışmalar yapıldığına dikkati çeken Tivnikli, “Almanya Merkez Bankası (Bundesbank) bizim sistemimizi, yapımızı çok ciddi şekilde inceledi ve çok derinlemesine çalışmalar yaptı. Bizi ilk faizsiz banka kurulması noktasında yetkili kıldı. Bu da bizim için gurur verici” diye konuştu. “Bankanın, finansal piyasaları güçlendireceğini düşünüyorum” Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosu Ufuk Ekici ise, Frankfurt’ta Türkiye’den 7 banka bulunduğunu ve Türk bankası sayısındaki artışın gurur verici olduğunu ifade etti. Frankfurt’un finans merkezi olarak çok önemli bir kent olduğunu vurgulayan Ekici, K bu nedenle bir çok uluslararası banka merkezinin Frankfurt’ta olmasının doğal olduğunu kaydetti. Kuveyt Türk’ün Frankfurt’taki potansiyeli değerlendireceğini söyleyen Ekici, “Bankanın, finansal piyasaları güçlendireceğini düşünüyorum. Çünkü finansal piyasalara yeni bir konsept yeni bir yaklaşım getiriyor. Frankfurt’ta çok başarılı olacaklarına eminim” dedi. Çok sayıda yerli ve yabancı basın mensubunun ilgi gösterdiği açılış törenine Kuwait Finance House Başkanı Hamad Almarzouq, Kuwait Finance Hause Üst Yöneticisi (CEO) Manzin Alnahedh, Frankfurt Ticaret Ataşesi Gülay Babadoğan Tarakcıoğlu, Hessen Eyaleti’nden çok sayıda Türk iş adamı ve bankanın üst düzey yöneticileri katıldı. Yeni şubeler de açılacak Verilen bilgilere göre faaliyetlerine Frank- furt, Berlin ve Mannheim şubeleriyle başlayan banka, kısa vadede Köln, Düsseldorf, Essen ve Münih’te yeni şubeler açmayı planlıyor. Kuveyt Türk AG, Almanya’nın önemli şehirlerinde şube ağını genişlettikten sonra Orta Avrupa’ya açılmayı hedefliyor. 2015 yılı sonunda 10 binin üzerinde hesabı yöneteceğini öngören banka, bu hesaplarla toplam 121 milyon avro mevduata sahip olmayı ve yıl sonunda 154 milyon avro aktif büyüklüğüne ulaşmayı hedefliyor. Frankfurt şubesinde banka müdürüyle birlikte 6 kişi görev yapacak. Uzun yıllar Ziraat Bankası’nın Frankfurt ve Ankara şubeleri ile Turkmen Turkish Joint Stock Commercial Bank ve Kazakhstan Ziraat İnternational Bank Müdürü olarak görev yapan Gürbüz Gündüz, Kuveyt Türk Bank AG’nin Frankfurt Şube Müdürlüğü görevini üstlendi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Kitaplar Ağlarken mahmut.askar@t-online.de ereden ve nasıl başlasam bilemiyorum... Liseyi yeni bitirmiş, 19 yaşında bir delikanlıyken Almanya’ya yüksek tahsilimi yapmaya gelmiştim. Türkiye’den gelen diğer talebe arkadaşlar gibi hepimiz bekârdık. Bir taraftan üniversite okuduk, diğer taraftan memleketi kurtarmak için dernekler kurduk. Üniversite diplomamın hangi dosyanın içinde olduğunu bile doğru dürüst bilmiyorum ama raflardaki yüzlerce kitabı gözüm gibi koruyorum. Willy Brandtların, Helmut Schmidtlerin ve Helmut Kohlların iktidarlarını, Doğu ve Batı Bloku diye ikiye bölünmüş dünyanın Soğuk Savaş dönemini ve ideolojik kamplaşmaları gördüm ve yaşadım. Evet, dün bekârdık. Bugün torunlarımız var. Dün en iyi Almanca’yı biz konuşuyorduk, bugün bizim çocuklarımız... Geçenlerde yolda yürürken birden bire takılıverdi kafama: Benden sonra kitaplarım ne olacaktı? Yıllar yılı özene bezene seçip aldığım, sayfalarında didik didik “müminin yitik malı”nı aradığım, satırlarını çizip çizik hafızama nakşettiğim kitaplarım... Fuzuli’den Yahya Kemal Beyatlı’ya, Cemil Meriç’ten Ali Şeriati’ye, Muhammed İkbal’den Mehmet Akif ’e, Derviş Yunus’tan Arif Nihat Asya’ya ve daha nicelerine kadar bizi anlatan, bizi yazan kitaplarım; yegâne sermayem! Çocuklarımız... Iklaya zıklaya Türkçe konuşan çocuklarımız, sahip çıkarlar mıydı acaba bu kitaplara.... Yoksa kartonlara doldurup “kâğıt konteyner”e mi atarlardı? Birkaç yazar arkadaşla sohbet ediyorduk. Ürkütücü bir hakikatı çıplak kelimelerle dile getirdim: Bizim kuşak piyasadan çekildikten, yani öldükten sonra Türkçe yazacak kimse olmayacak buralarda... Zaten yeni nesilden çıkan yazarlar da şimdiden Almanca yazmaya başlamışlar bile... Herkes birbirinin yüzüne baktı, o kadar! Beraberinde yıllardan beri abone olduğu bir kucak dolusu fikir, sanat ve edebiyat dergisiyle gelen Hasan Hoca’nın derdi tazalendi sanki: “Bir derneğimize 300 tane kitap hediye ettim. Sonra öğrendim ki, kitapları satmışlar”. Demek ki hâlâ kitap satın alacak insanlar da varmış... Yüzlerce üniversiteli Türk’ün yetişmesine şahitlik yapmış, kapanan çok eski bir öğrenci derneğimizin kitaplarının bir de- N ❬ ❬ 07 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 Mahmut AŞKAR dosya Tozlu raflarda yıllardan beri bekletilen; televizyon lakırdılarına, günlük dedikodulara harcanan zamanın çeyrekte birinin bile esirgendiği kitaplarla göz göze geldiğinizde, onların hazin hazin ağladığını görmüş olacaksınız. poda yığılı durduğunu biliyorum. Daha ne zamana kadar? Evleri bilmem ama derneklerimizin kitaplıklarında zaman durmuş; yıllardan beri el sürülmemiş kitaplar sadece vitrin süsü... Okuyan bir toplumda bizimkiler inadına okumuyor! Okuyan yerli-çoğulcu bir toplumda okumayan bir azınlık kendini nasıl ifade edebilir ve varlığını nasıl koruyabilir? Kendi yakın arkadaşıyla konuşurken meramını Türkçe anlatamayan insandan Türkçe kitap okumasını, Türkçe yazana ve yazılana sahip çıkmasını beklemek mümkün mü? Günlük gazeteleri takip etmeyi bir maharet zanneden “temsilci”nin okumadığını zaten konuşurken anlarsınız. Basmakalıp cümleler ve dinlemekten gına getirdiğiniz hep aynı sözcüklerle toplumun karşısındaki “öncülerle” gelmiş olduğumuz nokta, dünkünden bir adım geridedir. Diğer Türk kuruluşlarına kıyasla, daha çok cami dernekleri etrafında toplanan kitlelerin içinden okuyanlar da, anlamını dahi bilmediği duaları ezberlemeyi ve menkıbe kitaplarını okumayı, “okumak” olarak değerlendiriyorlarsa; Almanya gibi feylezoflar ve edipler ülkesindeki Türklerin entelektüellik seviyesini varın siz tahmin edin... Bu saatten sonra, “Buraya gelen Türklerin geliş sebebi çalışmak olduğunu ve kendilerinin de işçi olduklarını unutmayınız!” gibi bir savunmanın artık geçerliliği kalmamıştır. İlk gelen Türkleri sadece sokaktaki yürüyüşlerinden veya kara kafalı olduklarından değil, ellerindeki gazeteden de Türk oldukları anlaşılırdı. Şimdi onların (eğitimli ve diplomalı) torunları, dedeleri kadar bile gazete okumuyorlar. Türkçe gibi hayatî önem arz eden bir ortak derdimizi dahi, şahsî ikbâli uğruna istismar eden “öncüleri”mizi gördükçe, Türkçe ve kültürümüz adına derdimiz katmerlenerek artıyor. Raflarda renk renk, cilt cilt dizili kitaplar okuyucu bekliyorlar ne zamandan beri... Göz nuruyla yazılmış; sevdamızı, kahramanlığımızı, şiirimiz edebiyatımızı, fikriyatımız ve ilahiyatımızı anlatan kitaplar, günün birinde rutubetli depolarda küflenmekten veya çöp bidonlarına atılmaktan, nadan eline düşmek, yaban eline terk edilmekten muzdarip; gözyaşlarını açılmayan, el sürülmeyen varaklarına akıtmaya devam ediyorlar. Tozlu raflarda yıllardan beri bekletilen; televizyon lakırdılarına, günlük dedikodulara harcanan zamanın çeyrekte birinin bile esirgendiği kitaplarla göz göze geldiğinizde, onların hazin hazin ağladığını görmüş olacaksınız. Elinize kitap almadan, âlimin yüzüne bakmadan, nasıl ve hangi yüzle, “Rabbim benim ilmimi artır” diyeceksiniz? Bayrak rüzgâr bekler, çiçek dokunmak, kitap okunmak ister. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 08 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 haber IGMG Hessen Bölgesi Eğitim Başkanlığı Çocuk Kulübü 2. Çocuk Şenliği Kelsterbach’ta Yapıldı GMG Hessen Bölgesi Eğitim Başkanlığı Çocuk Kulübü tarafından organize edilen 2. Çocuk Şenligi -Hasene ve Eğitim Fuarı- Kelsterbach`ta yoğun bir katılım ile gerçekleştirildi. IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin, IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz ve IGMG Eğitim Başkanlığından Habib Yazıcı`nın da katı-lım sağladığı program dualarla kurdela kesimi ile başladı. IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz`ın kısa açılış konuşmasından sonra Eğitim Fuarına katılan cemiyetlerin standları gezildi. Hasene Yardım Derneğinin özellikle Afrika`daki su kuyu projelerinin tanıtıldığı standlar da ilgi gördü. IGMG Çocuk Kulübü Gökkuşağı Dergisinden Emre Abinin katılım sağladığı programda çocuklar Emre abileri ile sohbet etme imkanı buldular. Programın yapıldığı mekanın dış bölümünde topluca bir araya gelen çocukların Emre abileri ile sohbetlerine Hatice Şahin ve Bilal Kaçmaz da katıldılar. Çok hoş bir ortamın gerçekleştiği sohbette Emre abi çocuklara çeşitli sorular sordu. IGMG Hessen Eğitim Başkanı Zafer Erten`in de bir selamlama konuşması yaptığı programın salon bölümü etkinliklerine geçildi. Hasene Hessen Sorumlusu Beytullah Gelgeç ve IGMG Hessen Çocuk Kulübü Sorumlusu Ayşe Sert salon bölümündeki programın sunuculuklarını yaptılar. Programa katılan cemiyetlerin çocukları hazırladıkları gösterileri sahneye gelerek gerçekleştir-diler. I Programın Hollanda`dan misafirleri Gökkuşağı Ekibi Hacivat ve Karagöz çocukların oldukça ilgisini çekti. Hacivat ve Karagöz gösterilerini gerçekleştirirken bir yandan da cemiyetlerdeki çocuklar gösterilerini sundular. Programın sponsorlarının verdikleri hediyeler için yapılan çekilişler oldukça eğlenceli geçti. Bellona Mobilya ve İstikbal Mobilyanın hediyeleri yapılan çekilişlerle kazananlara takdim edildi. Yine IGMG Hessen Gençlik Teşkilatı ve Kadınlar Gençlik Teşkilatı`nın “Gençliğe Geçiş” belge takdimi de burada gerçekleştirildi. Gençliğe geçiş yaşına gelmiş kız ve erkeklere belgeleri Gençlik Başkanları tarafından takdim edildi. Programın diğer bir aksiyon bölümü olan Afrika`daki Çocuklar Yararına Yardım Koşusu Yarışmalarına geçildi. 5-6 etapta gerçekleştirilen koşulara çocuklar oldukça ilgi gösterdiler. Her etapta yapılan koşulara katılım sağlayan çocuklar koşu sonunda her tur için yardım kutusuna velilerinin katkısıyla bir miktar yardım parası atarak katkı sağladılar. Programa katılan ve yapılan yarışmalara katılım sağlayan tüm çocuklara Çocuk Kulübü tarafından birer belge ve madalya takdim edildi. IGMG Hessen Eğitim Başkanı Zafer Erten; “programın gerçekleşmesinde gerçekten olağan-üstü çaba gösteren komisyon üyelerine, IGMG Kelsterbach Cemiyeti mensuplarına, sponsorlar; Selam, Altınküpe, Eura Döner, Bellona, İstikbal firmalarına çok teşekkür ediyoruz” dedi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Fetih, Fatih ve Fatiha mur_kubat@hotmail.com erçekleştirmek istediğimiz, olmasını arzu ettiğimiz şeylerin önüne kimi zaman engeller çıkar. Bu engeller bizden kaynaklanabileceği gibi, kimi zaman da dışsaldır; ne yaparsak yapalım istenen şey bir türlü vücut bulmaz. Kapıların açılması, engellerin kalkması için ne kadar çabalarsak çabalayalım istenen olmayabilir. Bize düşen kapıların açılmasını talep etmek ve gereğini yapmaktır. Kapıları açacak, engelleri kaldıracak olan Allah’tır. Allah El-Fettah’tır; kapıları açan. O’nun açmasıyla yol alır, O’nun engelleri kaldırmasıyla yolumuzu buluruz. İnsanı var eden, insanın yürüyeceği yolu da tayin etmiştir. İşte bu yol, anlamı ‘açan’ olan Fatiha’da ‘dosdoğru yol’ olarak zikredilir. Öyle ki, bu yol kendilerine nimet verilenlerin yolu, gazaba uğrayan ve sapıtanların yolu değil. O’dur kalpleri İslam’a açan. O’dur kalpleri İslama açılanlar eliyle fetihler bahşeden. O açmayı murat ederse kim kapatabilir; O’nun kapattığını kim açabilir?! O açanların en hayırlısıdır. Kalplerin anahtarı O’nun elindedir. Varlığın anahtarı O’nun indindedir. Herşey O’nun dilemesi ile vücut bulur. Varlık O’nun ‘ol’ emri ile var olur. Fetih, Fatiha’nın vermek istediği hakikati kavramak, kendilerine nimet verilenlerin yoluna ulaşmak için azami çaba göstermektir. Fatih, bu hakikati kavrayan ve o doğrultuda hareket eden kişi demektir. Fatih, fethi gerçekleştiren, kendisine fetih ihsan edilen kişidir. Fetih, açmak demektir. Fetih şerefli bir zaferdir. Zafer ise ancak O’ndandır. Bu manada fetih nasip meselesidir; elde edilmez, lütfedilir. İstanbul’un daha önce onca kuşatmaya rağmen fethedilememesi, Fatih Sultan Mehmet’e nasip olması bu kabildendir. Kul elinden geleni yapar, takdir Allah’ındır. İşte bu yüzden tüm çalışmalarımızın ardından, ‘Gayret bizden, tevfik Allah’tandır’ deriz. İşte bu yüzden ‘Zaferden değil, seferden sorumluyuz’ cümlesini kullanırız. Fetih, güçlü bir birliktelik ruhu oluşturur. Fetih, Bir olana iman et- G ❬ ❬ 09 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 Murat KUBAT miş kişilerin güçlü birlikteliği ile hayat bulur. Bu birliktelik, toplu vuran yürekleri topun sindiremediği bir birlikteliktir. Kendi içerisinde parçalanmış, kendi kendisiyle uğraşan toplumlar fetih gerçekleştiremezler. Birliğini sağlayamayanlar dirlik bulamazlar. Fetih bir müjdedir. Onca ilerlemiş yaşına ve onca meşakkate rağmen Ebu Eyyüp El Ensari’yi İstanbul’a getiren Efendimiz’in vermiş olduğu müjde olmuştur. Bu müjdedir ki, İstanbul’un onlarca defa kuşatılmasına vesile olmuştur. Fetih farkındalıktır. İnsan olarak yeryüzündeki bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızın farkında olmaktır. Yaşanabilir bir yeryüzünün inşası, zalimin ve zulmünün karşısında, mazlumun ve mustazafın yanında olmanın duruşuna sahip olmaktır. Fetih, ifsadı engelleme, ıslahı tesis etmektir. Zaferler sadece savaşarak elde edilmez. Peygamberimiz’in (a.s.) ‘Medine fetholunmuştur’ sözü bu hakikate işarettir. Mekke’nin fethi de savaşarak, kan dökerek elde edilmiş bir zafer değildir. Bu fethi müjdeleyen Fetih Sûresi Hudeybiye aktinin akabinde indi. Anlaşma Müslümanların aleyhinde gözükse de Efendimiz’in dilinde fetih olarak zikredildi. Zira bu “Doğrusu biz sana ap açık bir fetih ihsan ettik” ayetinin bir yansımasıydı. Çok değil, 8 yıl önce kendi doğduğu topraklardan çıkartılan, kendisine hayat hakkı tanınmayan, hayatına kast edilen Peygamberimiz (a.s.) işte böyle bir fethin sonunda Mekke’ye dönmüştür. Fetih geçici olan için değil, kalıcı olan için yapılır. Fetih dünyalık içinse, dünya geçicidir. Fetihler sırf toprak ve ganimet elde etmek için yapılmaz. Fetih ne bir işgal, ne de bir zorbalıktır. Fetih, öldürmek için değil, yaşatmak için ortaya konan çabadır. Fetih kan dökmek için değil; barış, huzur ve esenliğin hakim olması için yapılır. Fetih bir intikam değildir. Fetih bir rövanş değildir. Peygamberimiz (a.s) Mekke’nin fethinde kendisinden eman dileyenlere Hz. Yusuf ’un kardeşlerine dediğini söylemiş ve “Bugün sizin üzerinize bir kınama yok. Allah sizi affetsin. Serbestsiniz.” demiştir. Fetih, hakikatin ulaşmasına engel teşkil eden kapıların açılması, engellerin kaldırılmasıdır. İslam ile insanın buluşturulmasıdır. Fetihleri ancak özgür kişiler gerçekleştirebilirler. Kalpleri ve hayatları Kur’an tarafından fethedilen ruhlar ancak fetih yapabilirler. Yürekleri ve zihinleri işgal altında olanlar fetih gerçekleştiremezler. Tutsaklar, kendi özgürlüklerini sağlayamamış olanlar başkalarını özgürleştiremezler. Bu manada fatihlerin, kalpleri ve zihinleri işgal altında değildir. Vakit; fetihler gerçekleştirme, fatihler yetiştirme vaktidir. Vakit; Fetihi, Fatih’i ve Fatiha’yı yeniden anlama çabası için kendi içimize dönme, El Fettah olanın rızası doğrultusunda ve sahip olduğumuz imkanların farkında olma vaktidir. Vakit; gönülleri hayırla fetholunmuşların gönülleri fethetme vaktidir. dosya Mülteci Çocuklara Bayram Hediyesi Verdiler öln’deki Porz Mevlana Cami mülteci çocuklara bayram hediyesi vererek sevindirdi. Suriye’den gelen ve eski bir iş merkezinde yaşayan yaklaşık 140 çocuğa bayram öncesi çeşitli oyuncaklar dağıtıldı. Köln Porz Mevlana Cami Kadın Kolları Başkanı Hanife Özkan, savaştan kaçıp gelen bu mülteciler için birşeyler yapma ihtiyacı hissettiklerini, bunun için başvuru yaptıklarında ise sadece oyuncak yardımı yapabileceklerini öğrendiklerini belirterek şöyle konuştu: “Arkadaşlarımız arasında mülteci çocuklar için ne yapabiliriz diye düşündük ve yardım etmek için müracat ettik. Yetkililer giysi ya da başka şeyleri kabul etmediler, sadece oyuncak olarak hediye verebileceğimizi söylediler. Biz de dinimizin gereği olarak bayramda bu çocukları sevindirmek istediğimizi söyledik. Onlar da kabul ettiler. Bu çocuklarımızı sevindirmek için aramızda para topladık, 140 çocuğa oyuncak aldık.” Daha önce farklı şekilde bu mültecilere yardım etme girişiminde de bulunduklarını belirten Hanife Özkan, “Mültecilere ramazan boyunca üç dört bayan sırayla yemek vermek istedik burası yemeği kabul etmedi. Bu mülteciler zaten sizin camiye gidip yemek yiyor dediler ve dışarıdan verilecek yemeği kabul etmediler. Bizde camide verdik ve kalan yemekleri de evlerine götürebiliyorlar” dedi. Hediye dağıtma etkinliğinde cami yetkilileri ile belediye görevlilerinin yanı sıra bağımsız olarak Köln Anakent Belediye Başkan adayı olan Henriette Reker de hazır bulundu. K HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 10 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 haber HASENE: “Avrupa’daki Mültecilere Yardım Elimizi Uzattık” 2015 Kumanya Kampanyası kapsamında dünyanın farklı ülke ve bölgelerinde yardım faaliyetleri yürüten Hasene Derneği Avrupa’daki mülteciler için de kapsamlı çalışmalar yürütüyor. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle gerçekleştirilen program bunlardan bir tanesi. Hasene Derneği ve IGMG teşkilatının “Flüchtling. Nachbar. Freund.” (Mülteci. Komşu. Arkadaş) sloganıyla Avrupa’nın farklı ülke ve bölgelerinde birlikte düzenlediği programlarda mültecilere kumanya paketleri dağıtıldı, çocuklar sevindirildi. asene Derneği 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde de mültecileri yalnız bırakmadı. Avrupa’daki birçok ülkeye sığı-nan mültecilere dönük kumanya dağıtımları gerçekleştirdiklerini ifade eden Hasene Derneği Başkanı Mesud Gülbahar, “Dünyanın çok farklı ülke ve bölgelerinde mazlum ve mağdurların ihtiyaçlarını kumanya paketleri ile gidermeye çalıştık ve yüz binlerce ihtiyaç sahibine ulaştık. Maksadımız ‘Yediklerinizden yediriniz’ sloganı çerçevesinde bir duyarlılık oluşturmak ve muhtaçlara ramazan ayı öncesi bir katkı sağlamaktı. Bu maksadımıza çok şükür sorunsuz ulaştık. Bir de Avrupa’da, içinde yaşadığımız ülke ve şehirlerde mülteci gerçeği var. Avrupa’da yaşayan bizler, yaşadığımız ülkelerin sorunlarına duyarsız kalamayız. Bu noktada üzerimize düşen sorumlulukları yüklenmeye hazır olduğumuzu belirtmek isterim. Avrupa’daki mültecilere yardım elimizi uzattık; Avusturya Linz ve Berlin’de Suriye, Afganistan, Çeçenistan ve daha birçok ülkeden gelen mültecilere kumanya dağıtımları yaptık. Belçika’nın başkenti Brüksel’de kurduğumuz iftar çadırında mülteciler için yemek dağıtımı yaptık.” diye konuştu. Belçika: Brüksel’de Roger Meydanı’nda mülteciler için iftar çadırı kuruldu Brüksel’in en büyük ve en merkezi meydanı olan Roger Meydanı’nda Belçika İslam Federasyonu Anderlecht’in öncülüğünde mülteciler için 7 günlük iftar çadırı kuruldu. Bir günlük iftar programı Hasene Derneği’nin katkılarıyla gerçekleştirildi. İftar çadırında Gine, Burkina Faso, Somali, Etiyopya ve Gana’dan gelen mültecilerin yanında Belçika’daki evsiz, dışarda kalan, köprü altlarında yatan kişiler birlikte iftar yaptı. 300 kişiye yemek ikram edildi. Bir program çerçevesinde yürütülen yardım çalışmalarına belediye başkanı, H kabine üyeleri ve dernek başkanları da katıldı. Yardım çalışmalarıyla ilgili konuşan Hasene Belçika Temsilcisi Muhammed Ünal şunları aktardı: “Belçika’ya gelmiş olan mültecilerin yeme içme ve konaklama ihtiyaçları kısmen devlet tarafından karşılanıyor. Diğer taraftan mülteciler bürosuna kayıt olmamış veya olamamış sığınmacılar terkedilmiş yerlerde ikâmet ederek hayatlarını idame ettiriyorlar. Mültecilerle konuştuğumuzda ilk gözlemlediğimiz onların içlerine kapalı olmaları; kendi durumları ile alakalı konuşmak istemeyişleri. Muhtemeldir ki yaşadıkları dramı, sıkıntıları tekrar hatırlamak istemiyorlar.” Berlin: Mülteciler toplumun kendilerine bakış açısından rahatsız Berlin’de dört ayrı mülteci kampında yapılan yardımlarla Suriye, Afganistan, Pakistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Türkmenistan, Eritre, Gana, Kosova ve Vietnam’dan gelen 400’den fazla mülteciye ulaşıldı. İçerisinde yağ, şeker, tuz, bulgur, pirinç ve makarna gibi temel gıda maddelerinin bulunduğu kumanya paketleri dağıtıldı. Dağıtıma katılan Hasene Gözlemcisi Süleyman Burak Şenel mültecilerin yaşantılarına dönük olarak “Mültecilerin çoğunluğunun çalışma izni yok. Haftalık veyahut iki haftalık devlet tarafından verilen belli miktarlarla hayatlarını idame ettiriyor. Pakistanlı bir mülteci ile konuşma fırsatı buldum. Biz kendilerine ulaşmadan önce çevresindekiler tarafından ‘Nerede Müslümanlar? Neden sizlere yardım etmiyorlar?’ gibi sorular sormuşlar. Bu tür sorular karşısında ezildiğini paylaştı benimle.” diye konuştu ve mültecilere olan bakış açısının onları üzdüğünü şöyle ifade etti: “Ayrıca edindiğimiz izlenim şu ki; toplumun mültecilere bakış açısı mültecileri incitiyor. Kendilerine suçluymuş gibi bakılmasından, istenmeyen kişiler olduklarının hissettirilmesinden, bir yükmüş gibi değerlendirilmelerinden dolayı çok rahatsızlar.” Bremen: “Bizim sizden ve Allah’tan başka kimsemiz yok!” Hasene Derneği’nin katkılarıyla Bremen’de 6 camide iftar programı düzenlendi. 3 mülteci kampına ise iftar yemekleri gönderildi. İftar programlarına Suriye, Irak, Somali, Fas ve Afganistanlı mülteciler olmak üzere farklı ülkelerden gelen toplam 150 sığınmacı katıldı. IGMG bünyesinde faaliyetlerini yürüten camilerin yöneticileri birer konuşma yaptı. Yapılan konuşmalarda ümmet bilinci, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi konulara değinildi. Devletin mültecilere verdiği desteğin az olduğuna temas edildi. Ayrıca Avrupa’daki mültecilerin her durumda yanlarında olduklarına vurgu yapıldı. Diğer bölge ve ülkelerde olduğu gibi buradaki mültecilerin tavır ve davranışlarında bir çekingenlik farkedilirken, kendi hikâyelerini anlatmaktan çekindikleri gözlemlendi. İftar programı sonrası bir mültecinin şu sözleri içerisinde bulundukları durumu anlatıyor: “Bizim Allah’tan ve sizden başka kimsemiz yok!” Bayramda mülteci çocuklar sevindirildi Ramazan ayı içerisinde Avrupa’ya sığınmış mültecilere kumanya yardımları devam edecek. Bunun yanı sıra bayramda düzenlenecek programlarda mülteci çocuklar bir araya getirilerek sevindirilecek. “Mülteci Çocuklarla Bayramlaşma Programı” kapsamında ve “Bayram çocukların sevinciyle bambaşkadır” sloganı ile mülteci çocukların yaşadıkları sıkıntılar unutturulmaya çalışılacak. Programların Württemberg, Viyana ve Bremen’de bayramın üçüncü günü gerçekleştirilmesi planlanıyor. Mazlum Mazlum vve eM Mağdurlar ağdurlar İçin El Ele IGMG S osyal Y Sosyal Yardım a Derneğii ardım Derneğ IGMG HilfsHilfs- und S V. ozialverein e Sozialverein e.. V. T +49 2237 92942-11 | F +49 2237 92942-42 urban@hasene.org | haseneor w ww.hasene.org | kkurban@hasene.org haseneorg www.hasene.org g — Havale banka Havale için bank a bilgileri bilgileri | Bankverbindung: Bankverbindung: Sahibi | Kon ozialverein e toinhaber: IGMG H ilfs- und SSozialverein Hesap Sahibi Kontoinhaber: Hilfse.. V V.. Banka | Bank: Bank: K reissparkasse Köln Kreissparkasse Banka COKSDE 33 IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: COKSDE Destekçi No veya veya [Adresiniz] [Adresiniz] | Spender-ID Spender-ID oder [Adresse], [Adresse], 0002351 A maç | Verwendungszweck: Ve erwendungszweck: Destekçi Amaç .XUEDQ3D\ODčéQFD*¾]HOGLU . XUEDQ3D\ODčéQFD*¾]HOGLU . .XUEDQ.DPSDQ\DVé XUEDQ.DPSDQ\DVé 15.08. - 25.09.2015 .XUEDQLVW7HLOHQWHLOHQLVWVFK¸Q . XUEDQLVW7HLOHQWHLOHQLVWVFK¸Q 5 \ÕO Jahre Kurban-Kampagne 15.08. - 25.09.2015 èèVYL©UH100 VYL©UH100 €**_'DQLPDUND800 _'DQLPDUND800 DKK_èVYH©1000 DKK_èVYH©1000 SEK SEK_1RUYH©1000 _1RUYH©1000 NOK __èQJLOWHUH85 èQJLOWHUH85 £ £_$YXVWUDO\D100 _$YXVWUDO\D100 AUD | Kanada 150 CAD * Tüm masraflar kurban bedeline dâhildir. | Alle Kosten sind im Preis für ein Opfertier enthalten. ** Kur değişimine göre bu fiyatta farklılıklar olabilir. | Dieser Betrag kann sich aufgrund von Schwankungen in den Währungskursen verändern. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 13 ❭ haber Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 Türk Edebiyat Dünyasından Hatıralar Siyasiler Köln’de Ramazan’ın ylık Referans Dergisi, yayın hayatının üçüncü yılına, “Referans Dergisi Edebiyat Sohbetleri”yle girmişti. Her ayın ilk Cuma akşamında gerçekleştirilen edebiyat sohbetlerinin bu seferki konuğu, Yazar Yücel Feyzioğlu oldu. Seçkin bir davetli topluluğunun ilgiyle dinlediği sohbetin ağırlıklı konusu; Türk edebiyat dünyasından hatıralardı. Referans Dergisi Edebiyat Sohbetleri’nin takdimini yapan Nurdoğan Aktaş, Yücel Feyzioğlu’nun kısa bir hayat hikâyesini sundu. İnternet çağı nesillerin kendi kültürüyle tanışması için Türk dünyasından derlediği onlarca masal kitabının ya- A zarı Feyzioğlu, geçen zaman içinde karşılaştığı önemli olaylar ve edebi şahsiyetlerle ilgili anektotlar anlattı. Özellike Azerbaycanlı yazarların Sovyetler Birliği döneminde çok zor şartlarda verdiklerini mücadeleden örnekler verdiği sohbet ilgiyle takip edildi. Daha sonra Güney Azerbaycanlı (İran) müzisyen, Neyzen Ahmet’in üflediği ney ve okuduğu türkülerle yer yer duygulanan, yer yer coşan davetliler de sanatçıya eşlik ettiler. Avrupa Türklerinin yeni nesilleri giderek kendi edebiyatımızdan uzak düşmeğe başladığı bir zaman diliminde, Referans Dergisi’nin bu tür etkinlikler düzenlemesini son derece önemli bulduklarını dile getiren bazı davetliler, edebiyatımız ve milli kültürümüzün buralarda da yaşatılmasının önemine vurgu yaptılar. Proğramın ikinci bölümü, daha çok soru ve cevap şeklinde akşamın geç saatlerine kadar sürdü. Son İftarını Fırsat Bildi nitte Reker; “Türklerin inançlarına, birlik ve beraberliğe önem verdiklerini dikkatle izliyorum” CDU`nun Türk kökenli Milletvekili Serap Güler Köln Keup caddesinde iftar verdi. Caddenin trafiğe kapatılarak verilen iftar yemeğine ilgi yoğun oldu. Yemeğin ardından IGMG`nin Keup caddesindeki camisini ziyarete gelen siyasiler burada Türk seçmeninden CDU`yu önümüzdeki belediye başkanlığı seçiminde desteklemelerini A talep ettiler. Caminin Lokalinde bir konuşma yapan CDU, FDP ve YEŞİLLER’in desteklediği Anitte Reker Türklerin inançlarına birlik ve beraberliğe önem verdiklerini aktardığı konuşmasında üç partinin ortak adayı olan kendisine destek talebinde bulundu. Ziyarette Köln Eski Belediye Başkanı Fritz Schrama, Almanya nişanı sahibi Meral Şahin, Köln Uyum Meclis üyesi Ali Esen, IGMG Köln Bölge Başkanvekili Hüseyin Koçum da hazır bulundu. Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Saadet Partililer Frankfurt’ta Bayramlaşma ve İstişare Toplantısında Buluştu aadet Partisi Hessen Bölge Başkanlığına İbrahim Gümüşoğlu getirildi. Saadet Partisi Hessen Bölgesi teşkilat mensupları, hem bayramlaşmak, hem de seçim sonrasında yeni dönem çalışmalarını gözden geçirmek amacıyla Frankfurt'ta bir araya geldi. Saadet Partisi Avrupa Koordinatörü Abdussamet Temel'in de katıldığı bayramlaşma ve istişare toplantısında Saadet Partisi Avrupa Eğitim sorumlusu İbrahim Gümüşoğlu yaptığı selamlama konuşmasında davanın başarıya ulaşmasındaki sırrın peygamberlerin takip ettiği stratejide aranması gerektiğine işaret ederek, ''Ashab-ı Kiram gibi inanmak ve davaya sahip çıkmak hepimizin görevidir'' dedi. Temel: ''Bizler imkanlar dahilinde üzerimize düşen vazifelerimizi yaptık. Neticeyi yaratan Cenab-ı Allah'tır'' Saadet Partisi Avrupa Genel Koordinatörü Abdussamet Temel, ilk defa Avrupa çapında girilen seçimlerdeki yaptıkları çalışmaları değerlendirdi. Avrupa'da 26 konsolosluk bölgesinde bütün Avrupa'da bölge bölge, sokak sokak vatandaşlara ulaşmaya çalıştıklarını, sonuç olarak adeta yedi düvele karşı mücadele ettiklerini ifade ettiği değerlendirmesinde her türlü maddi imkansızlıklara rağmen devlet yardımı alan diğer partilerle eşit olmayan şartlarda yarıştıklarını ifade ederek, ''Bizler imkanlar dahilinde üzerimize düşen vazifelerimizi yaptık. Neticeyi yaratan Cenab-ı Allah'tır'' dedi. Temel. ''Önemli olan bütün olaylara Kur'an-ı Kerim penceresinden bakarak değerlendirmektir'' dedi. Her teşkilat mensubunun hedefe varmadaki hata ve eksikliklerini muhasebe etmesinin zorunlu olduğunu ve seçim sonrasında bu muhasebenin en geniş manada yapıldığına dikkat çeken Temel. ''Önemli olan bütün olaylara Kur'an-ı Kerim penceresinden bakarak değerlendirmektir'' dedi. Temel ''Bayramınız mübarek olsun. Cenab-ı Hak, bizlere ümmetin yüzünün güldüğü bir ortamda bayram yaşamayı nasip etsin'' diyerek bu çalışmaların tüm hızıyla devam edeceğini sözlerine ekledi. SP Hessen yeni Bölge Başkanı İbrahim Gümüşoğlu: ''Bizler birlikte güçlüyüz'' Toplantıda ayrıca Saadet Partisi Avrupa Genel Koordinatörü Abdussamet Temel, istişareler sonucu Saadet Partisi Hessen Bölgesi'ne İbrahim Gümüşoğlu'nu başkan olarak görevlendirdiklerini açıkladı. Yönetim kadrosunu oluşturmak üzere çalışmalara ara vermeden başlayacağını söyleyen Gümüşoğlu, tüm Avrupa genelinde eğitim çalışmalarının önemine değinerek, ''Bizler birlikte güçlüyüz, el birliği ile davamızın güçlenmesi için kanunlar çerçevesinde çalışacağız'' dedi. Dilek ve temennilerden sonra kapanış Kur'an-ı Kerim'i okundu. Bayramlaşma ve istişare toplantısı yemek ikramının ardından sona erdi. haber Temmuz · Juli 2015 · Ramazan 1436 Martina, Araştırmaları Sonucunda İslam’ı Seçti urbetçilerimizin Avrupa`nın çeşitli ülkelerine açtıkları camilere gelerek, şehadet getirenler her geçen gün artarak devam ediyor. Yine dünyanın her bir coğrafyasında insanların inançlarını değiştirdiklerinde daha çok İslam`ı tercih ettikleri istatistiki raporlara da girmeye başladı. Geçtiğimiz Ramazan Bayramı`nın hemen ardından Almanya`nın Köln şehrinde Milli Görüş Teşkilatları Köln Bölgesine bağlı Fatih camisi Avrupa`da sıklıkla görülmeye başla- G S ❬ 14 ❭ nan bir irtihaya daha ev sahipliği yaptı. Martina Baykal isimli bir Alman bayan cami imamına telefonla ulaşarak, haftalarca sorduğu soruların neticesinde, İslam dinini tercih etti. Din götevlisi Mustafa Topatan hocanın telkinleriyle şehadet getiren bayan Martina ayrıldığı eşi, seyahate gittiği Türkiye ve çevresindeki müslümanlar İslam`ı kabul etmesinde etkili olduğunu söyledi. Tercihinde ailesinin tepkisi nasıl oldu diye yöneltilirken soruyu, çecresindekilerin tamamının desteğini aldığını ifade etti. Fatih cami imamı Mustafa Topatan, Martina`nın kendisini son zamanlarda sıklıkla aradığını, ona İslam`ı araştırmaya devam etmesini, gördüklerinin de tesirinde kalmamasını, tercihde de tamamen kendinin karar vermesi gerektiğini telkinlediğini ifade ederek gazetemize son zamanlardaki İslam`ı seçenlerde oldukca artış olduğunu sözlerine ekledi. İmam Topatan içerisinde İslam`ın anlatıldığı Almanca bir kitabı yeni müslüman Martina Baykal`a hediye etti. İBADETE DAHA FAZLA ZAMAN AYIRIN DİYE... HACI ADAYLARININ DİKKATİNE HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ HİZMETİNİZE SUNUYORUZ Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz www.hacdunyasi.de - HAC'DA YÜK PROBLEMİNE SON 11.90 - KALİTE GARANTİSİ - İADE GARANTİSİ - LÜX HEDİYELİK PAKET - 20 SET VE ÜZERİ SİPARİŞLERDE POSTA ÜCRETİ BİZDEN HED HAC S İYELİK ETLER İMİZ HEDİYELİK SETİMİZDE BULUNAN MALZEMELER seccade - takke - kina - tesbih - esans - misvak - sürme - namaz başörtüsü iTiBAR EN euro'dan HAYAT Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224 Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: info@hacdunyasi.de HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 15 ❭ Kırgınlıklarda Özür ve Hediye Kırgınlığı Ortadan Kaldırır izoli@hotmail.de üzün halinde de en büyük hüznün paylaşılması her an kişinin yanında olduğunu hissettirmesi ile hüzün halinde dahi mutluluk yakalanabilir. Önemli bir husus: Aile içerisinde olan olaylar dışarıya yansıtılır iken uygun olanlar yansıtılır. Özellikle evli olan çift kendi anne-baba veya kardeşlerine Aile içerisinde olup biteni anlatırken çok dikkatli olmalı. Anne babalar da çok büyük bir problem (gençlerin içerisinden çıkamayacakları) olduğunda olaylara olgunluk ile yaklaşmalıdırlar. Anadolumuzda güzel adetler vardır. bunlardan birisi ve belki aile yapısının çok önemli nasihatlerinden biridir. Gelin evden çıkacağı zaman annesi: “bak kızım artık iki annen iki baban var. Yeni gittiğin evinde kardeşlerin var. Onlar da kardeşin. Beyinden habersiz sakın bize gelme. Tartıştıktan sonra hele hiçgelme. Bu kapı kapalı olur o zaman” denirdi. Ve gelin kız anne babasının bu nasihatini tutar tartışmalarda (inşallah olmaz) baba evine dönmeye cesaret edemez iki tarafın da sakinleşmesine vesile olurdu. Ama şimdi maalesef en küçük bir meselede bile baba evine gidilir. Büyükler, gençlere yol göstereceklerine maalesef olaylara duygusal yaklaşıp aklı selim ile hareket etmemektedirler. Uygun bir lisan ile evladlarının hatalarını ortadan kaldıracak adımlar atmak yerine hatayı affedilmez halde algılayıp (bu iki taraf için de geçerlidir) olaylar içinden çıkılmaz hal almaktadır. Bu türden yaklaşımlar maalesef İslami bir yaklaşım tarzı olmayıp İslami olmayan düşünce sistemlerinin kişiye alabildiğine özgürsün diyerek nefislerini köleleştirme gayretlerinin sonucudur. G ❬ Abdurrahman POLAT Ailede görev bölümü yapılırken evin direği çocukların ve dolayısıyla toplum mühendisi olan Anne gerçek kimliğinden soyutlanmış sadece Annecilik oynar pozisyona sokulmuştur. Erkek ise fiziki farklılığı üstünlük sebebi sayabilecek bir cehalete kapılmıştır. Ayetlerde ifadeler “EY İMAN EDENLER” olarak geçmekte KULLUK konusunda ayırım yapılmamaktadır. Erkeklerin fiziki farklılığından dolayı Bayanların korunması kollanması dışardan gelecek olumsuz etkileri bertaraf edilmesi görevi ekstra yüklenmiştir. Yaradılış gayesinden uzak yetişen bireylerin çoğunlukta olduğu toplumlarda boşanmaların temel sebeplerinden birisi de budur. İnsan fıtratında olan karakterler muhakkak ki aileyi oluşturan bireyler içinde geçerlidir. Bu gerçek bazan hüzün, ba- dosya Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 zan öfke, bazan da kırgınlık olarak aile içerisinde görünür. Ve çok doğaldır. Aslolan bu tarz davranışlarda karşıdaki insanı incitmemek özellikle öfke halinde çok dikkatli olmak gerekmektedir. Hanımefendi veya beyefendi öfkelendiğinde karşısında bulunan kişinin öfkeyi arttırıcı davranışlardan daha ziyade sakinleştirmek için uygun tavırlar sergilemesi gerekir. Özellikle çocukların yanında öfke hallerini veya tartışmaları hissetirmemek gerekmektedir. Öfkeli olan kişi öfkesi geçtikten sonra özür dilemeyi bilmeli ve kişiye göre özürü bir hediye ile taçlandırması muhabbetin artmasına vesile olur. Öfkeli olan kişi karşısındakini incitmek istemiyor ise dışarı çıkması çok faydalı olur. Hata armaktan daha çok hatalarımızı kapatma veya çok uygun şekilde uyarma ile daha güzel olur. Nasıl mı! Hikayemizdeki gibi... Mersin’den Gelen Heyet ATİB Genel Merkezini Ziyaret Etti vrupa Birliği Projeleri kapsamında Türkiye’den gelen heyet ATİB Genel Merkezini ziyaret etti. Kanal 33 Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Demirtaş, Sivil Toplum Diyaloğu – Avrupa Medyası ile İşbirliği Projesi Proje Asistanı Hülya Güzel, Kanal 33 Program Yapımcılarından Leyla Ruken Yolcu ve Binnur Yetik ile Mersin Toroslar Belediyesi Koordinatörü Ahmet Ata ve Mersin’de faaliyet gösteren STK temsilcilerinden oluşan heyet, TV Program Yapımcısı-Gazeteci Zeki Şahin refakatinde geldiler. Heyeti ATİB Genel Başkanı İhsan Öner, Genel Başkan Danışmaları Mahmut Aşkar, Nurdoğan Aktaş ile Genel Sekreter Oğuzhan Erkmen ve Kadın Kolları Başkanı Hacer Diker karşıladılar. ATİB’ in faaliyet alanları ve kuruluş gayesiyle ilgili misafirleri bilgilendiren Öner, yapılan ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Karşılıklı güzel diyalogların yaşandığı ziyarette günün anısına karşılıklı hediyeler takdim edildi. A ATİB’liler Merkezde Bayramlaştı vrupa Türk İslam Birliği’nin (ATİB) geleneksel olarak her bayram düzenlediği bayramlaşma programı ATİB’in Köln’deki genel merkezinde yapıldı. Bayramlaşma programına ATİB bölge, dernek yönetici ve üyeleri katıldı. ATİB Genel Başkanı İhsan Öner programa katılanlara teşekkür ederek başladığı konuşmasında Ramazan ayı süresince ATİB bünyesinde yapılan faaliyetler hakkında bilgi verdi. ATİB’in yayınladığı Referans dergisinin 20. sayıya ulaştığının ve 21. sayının da çok kısa bir süre sonra yayınlanacağının altını çizen Öner, kurban bağışı ve diğer yardım kampanyalarının da sürdüğünü ifade ederek bu alanlardaki çalışmalara da yoğunluk verilmesi gerektiğini belirtti. Bayramlaşma programına katılan ATİB eski Genel Başkanı Selahattin Saygın da kısa bir konuşma yaptı. Artık Türkiye‘de yaşadığını ifade eden Saygın, bayram gibi önemli bir günde bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Yapılan ikramların ardından program sona erdi. A HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 16 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 dosya Faizsiz Bankacılık Yöntemleri Prof. Dr. Hamdi Döndüren atılım bankaları tasarruf sahiplerinden gelen para kaynağını mudarebe esasına göre katılım havuzuna alır. Bankanın işletmeci (mudarib) sıfatıyla işleteceği havuzdan elde edilecek kâr, sözleşme esaslarına göre paylaşılır. Bu, günümüzde genel olarak %20 katılım banka payı, %80 sermaye sahipleri payı olarak taksim edilir. Faizsiz bankacılık sektöründe genel olarak dört çeşit finansman kullandırma yöntemi uygulanır. Muşareke, Mudarebe, Murabaha ve Leasing. Ancak bunların içinde %97 gibi yüksek oranda kullanılan yöntem “murabaha” dır. Bu yöntemleri kısaca açıklayacağız: 1) Muşareke: Muşareke “sermaye ortaklığı” demektir. Finans kuruluşu bazı projeler için kendi öz sermayesi ile vadesi uygun olan katılım fonundan da sermaye koyarak, yatırım yapabilir. Elde edilen kâr, ana sözleşmeye ve muşareke ortağı müşteri ile yapılacak sözleşme hükümlerine göre paylaşılır. 2) Mudarebe: Faizsiz bankacılık sistemi temelde, mevduat sahiplerinin katılım hesaplarını işletmeci (mudarib) sıfatıyla işletmesi ve dönem sonunda oluşacak kârı yaklaşık %20 emeğin, %80 sermaye payı ola rak paylaşım esasına göre faaliyet gösterir. Zarara ilke olarak sermaye sahibi katlan makla birlikte, günümüzde alınan munzam karşılıklarla, 100 bin TL’ye kadar olan katı lım hesapları TMSF güvencesine alınmıştır. Sermaye sahibine “rabbü’l-mal (sermaye sahibi)”, parayı çalıştıran işletmeciye “mudârib (işletmeci)” denir. Katılım bankası, katılım havuzundaki mevduatı kârlı bir takım yatırımlar için alt mudarebe yoluyla, başarılı girişimcilere kullandırabilir. Oluşan kâr anaparayla birlikte sözleşme esaslarına göre katılım havuzuna döner. Ancak günümüz faizsiz bankaları bu yöntemi de çok az kullanmaktadırlar. Mevduat vadelerinin çok kısa oluşu ve risk unsuru, sermayenin belirlenen tarihte dönmeme riski bu yöntemin önünde başlıca engeller olarak gösterilmektedir. 3) Murabaha Yöntemi: İslam fıkhında alım-satım (bey’akdi) şekli olarak dört çeşit yöntem uygulanır. Musavemeli satış, Tevliye satışı, Vazîa satışı ve Murabahalı satış. Bunları kısaca açıklarken murabaha hakkında daha fazla bilgi vereceğiz: a) Serbest pazarlıkla yapılan satış (musâveme): Müşteriye önceki alış fiyatı veya malın maliyeti açıklanmaksızın, bir satış bedeli üzerinde serbest pazarlıkla yapılan satışa “musâvemeli satış” denir. Yalan ve aldatma ihtimalini azalttığı için İslam fakihlerinin çoğu bu çeşit sa1 tış şeklini tavsiye ederler.1 b) Kârsız satış (tevliye): Bir malı alış fiyatına veya maliyetine satmaya tevliye satışı denir. Satıcı bazen malı elinden çıkarmak, para darlığı yüzünden onu nakde çevirmek, malın modasının geçmekte olması, mevsim sonunun gelmesi gibi nedenlerle hiç kârsız satış yapabilir. Verilen bilgiler doğru olmak şartıyla zararına mal satışı caiz olur. c) Zararına satış (vazîa): Kimi zaman malı zararına satmak da gerekebilir. Müşteriye verilen bilgiler doğru olmak şartıyla böyle bir satış da caiz olur. d) Murâbaha yöntemi: Günümüz katılım bankacılığı uygulamasında geniş yer bulan murabaha yöntemi; satıcının önceki alış fiyatını veya maliyeti açıklayarak ve üzerine eklediği kâr oranını da belirtmek suretiyle yapılan alışverişe “murâbahalı satış” denir. Burada, kâr miktarı 100 lira gibi belli bir meblağ olabileceği gibi, yüzde on veya yüzde yirmi gibi, malın önceki alış fiyatının veya maliyetinin yüzdesi olarak da belirlenebilir. Ancak kârın, yüzde olarak belirlenmesi durumunda, malın K anaparasının ya mislî (standart) mal, ya da nakit para niteliğinde olması gerekir. Günümüz, faizsiz katılım bankaları büyük ölçüde murâbaha yöntemini kullandıkları ve klasik bankaların faiz oranlarına yakın kâr payı verdikleri için, faizcilik yaptıkları ithamı ile karşılaşmaktadırlar. Bu yüzden, onların Mudarebe, Muşareke ve risk sermayesi gibi daha kârlı alanlara yö- nelmesi beklenir. Uygulanan murâbahada İslami ölçülerin gözetilmesi gerekir. Bu da finans kurumu ile vadeli mal alımı yapacak kimse arasındaki “muamele-i şer’iyye”nin şu nitelikleri taşımasını gerekli kılar. aa) Finans kurumuna bir malı peşin bedelle almasını emreden kişi, bu malı vadeli olarak satın alma vaadini de yapmaktadır. bb) Malı peşin bedelle satın alan finans kurumu, mal müşteriye teslim edilinceye kadar olan hasar riskini, teslimden sonra da malın iadesini gerektirecek nitelikteki ayıp riskini üstlenmelidir. cc) Malı alım vaadinde bulunan müşteri, ön anlaşması yapılan vadeli fiyat üzerinden malı teslim almalı2 dır.2 4) Leasing (finansal kiralama) yöntemi: İslam’da, taşınır veya taşınmaz malların kiraya verilmesi meşru görülmüştür. Finans kuruluşları bu yöntemi soyut bir kira sözleşmesini sürdürmek yerine, sonuçta malı satmayı hedeflemektedirler. Ancak doğrudan satış yerine, kiralama süresi sonunda mülkiyetin alıcıya geçmesi esası (leasing), taraflar için birtakım mali kolaylıklar sağlamaktadır. Burada satıcının, “satış va’di” sözleşmesi gereği alıcının elinde bulunan mal, leasing süresince “kiralanan mal” konumundadır. Finans kurumuna ödenen aylık taksitler, mal bedeli ile kira toplamını kapsamaktadır. Bu yüzden muamelenin doğrudan faizi içerdiği söylenemez. 5) Bey’bi’l-vefâ yoluyla finansman temini: Günümüzde kira sertifikası ve sukuk ihracı yoluyla finansman sağlama uygulaması yaygınlaşmaktadır. Sukuk ve kira sertifikası mal varlığına dayalı olarak ihraç edildiği için, belge ile birlikte malın mülkiyetinin belli süre için müşteriye geçmesi, vadesinde yapılan ödemelerle mülkün yeniden asıl sahibine dönmesi, günümüz ipotek işlemine yaklaşmaktadır. Nitekim günümüzde borcun tamamı ödeninceye kadar, ipotekli mal üzerinde satıcı aslî, alıcı fer’î zilyed durumundadır. Bunun bir sonucu olarak, şart yerine gelmeden malda yapılacak temlikî her tasarruf geçersiz sayılır. Bu konuda kötü niyetli üçüncü kişilerin hakkı 3 da korunmaz.3 Tarihte doğu İslam toplumlarında, faizsiz finansman temini için başvurulan “bey’ bi’l-vefa” işlemi de, sözünü ettiğimiz bu ipotek çeşidine benzer ve fıkıhtaki “rehin” işleminden başka bir şey değildir. Bu yöntem, XV. miladi yüzyıldan itibaren kullanılmış ve örf hâline gelmiştir. Bey’ bi’l-vefa sözleşmesinde, alıcı akit süresince mala malik olamaz. Satıcı, süre dolmadan her an borcunu ödeyip malı geri isteyebilir. Ancak bu şekilde ipotekli bir malı, ne satıcı ne de alıcı diğerinin izni olmadıkça başkasına satamaz. Bu hak mirasçılara da geçer. İslam fıkhına göre, rehnedilen (ipotekli) bir maldan, sahibinin izni bulununca ipotek ettiren kimse yararlanabilir. Böyle bir yerde kendisi oturabilir, ticaret 4 yapabilir ya da kiraya verip kira bedelini alabilir.4 Son dönem İslam bilginlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in konu ile ilgili tespiti şöyledir: İslam bilginlerinin çoğunluğu, mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışı (bey’bi’lvefa) rehin (ipotek) olarak kabul eder. Mal sahibinin iz5 ni olunca, alıcı malın gelirinden yararlanabilir.5 Ancak müşterinin bu ipotekli gayrimenkulden yararlanamama riski de vardır. Gayri menkulün boş kalması, tarım arazilerinden ürün alınamaması gibi riskler 6 bunlar arasın- da sayılabilir.6 Yukarıdaki örnekte satıcı, kendine ait ipotekli gayrimenkulü kullanmaya devam edecekse “kiracı” sıfatıyla yararlanır. Bu durumda müşteriye rayiç fiyat üzerinden kira bedeli ödemesi gerekir. Fıkıhta bu son işleme “Bey’ 7 bi’l-istiğlâl” denilmiştir.7 Bu duruma göre kredi alacaklısı, şart konulmuşsa, ipotekli yerden yararlanabilir. İpotekli yerin kira gelirini almak da yararlanma kapsamına girer. Günümüzde faizsiz finansman kullandırma yöntemlerini İslami literatürde geniş yer bulan ortaklık çeşitleriyle zenginleştirmek gerekir. Özellikle inan, vucûh, sanayi’, mudarabe, ziraat ortakçılığı, bağ-bahçe ortakçılığı ve ağaç dikimi ortakçılığı bunlar arasında sayılabilir. 1. Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, V, 134; Ali Haydar, Durar, I, 469, Mecelle, md.298. 2. İslam Teşkilatı Konferansı İslâm Fıkıh Akademisi’nin 1015 Aralık 1988’de Kuveyt’te yaptığı 5. dönem toplantısında aldığı 2 ve 3 nolu kararı. 3. Türk MK. 901; TBK. 150/3 4. Ali Haydar, age, I, 666, 667; Mecelle, Madde, 396, 398 5. Bilmen, Ö. Nasuhi, Hukuk-ı İslâmiyye Kamusu, İst. 1967, VI, 127, 128. 6. Ali Haydar, age, I, 664, 655, 666. 7. Ali Haydar, age, I, 664, 655, 666; Mecelle, Madde, 119, 397. krş. İbn Rüşd, Bidâye, Mısır, t.y., II, 123, 124; Bilmen, age, VI, 47, 48. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 18 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 özel köşe Hiciv, Sanat ve Basın Her Şeyi Yapabilir Mi? Funda Yol-Gedikli Bremen Üniversitesi Hukuk bölümü mezunu olan Yol-Gedikli, İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Hukuk Departmanı’nda çalışmaktadır. fade özgürlüğüne yöneltildiği belirtilen saldırıların ardından Almanya’da “Tanrı’ya hakaret paragrafı” olarak bilinen yasal düzenlemenin kaldırılması etrafında bir tartışma alevlendi. Bu tartışma aynı zamanda dinî çoğulculuğun tolere edilebilmesine dair tartışmaları da içeriyor. Almanya’da CDU/CSU siyasetçilerinden Dine Hakaret Yasası olarak bilinen düzenlemenin sertleştirilmesi yönünde talepler yükselirken, Yeşiller ve Sol Partiden diğer politikacılar ilgili düzenlemenin tamamen kaldırılması gerektiğini belirttiler. Düzenlemenin kaldırılmasını isteyenlerin temel savı, ilgili maddenin modası geçmiş ve çağ dışı olarak değerlendirilmesiydi. Ceza Hukukunun 166. maddesi olan düzenlemenin daha da sertleştirilmesini isteyen Prof. Dr. Hillgruber, paragrafın katılaştırılmaması durumunda ilgili düzenlemenin bir anlamının kalmayacağını belirtti. Buna karşın Henryk M. Broder, Hillgruber’e “İslamlaşma” tehlikesine çanak tutma ithamında bulunup paragrafın tamamen kaldırılması gerektiğini vurguladı. Güncel gelişmelerin gölgesinde ve İslam’ın güvenlik sorunu olarak görüldüğü bir düzlemde sürdürülen bu tartışmayı daha iyi anlayabilmek için 166. maddeye yakından bakmakta fayda var. Almanya’da Tanrı’ya küfrün suç sayılması 1871 yılında yürürlüğe girmiş, yasa 1969’da yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda inançlara, dinî cemaatlere ve dünya görüşlerine ait kuruluşlara hakaret etmek cezalandırılmaktadır. Halk arasında “Tanrı’ya hakaret paragrafı” olarak da adlandırılan bu düzenleme en son 1972 yılında düzenlenmiştir. Bu paragraf şöyledir: 1) Alenen veya yazı veya resim yayarak (§ 11 Abs. 3) herhangi bir dinî inanca ve dünya görüşüne toplumsal barışı bozmaya elverişli olacak şekilde hakaret eden kişi, üç seneye kadar hapis cezası ya da para cezası ile cezalandırılır. 2) Aynı şekilde alenen veya yazı veya resim yayarak (§ 11 Abs. 3) ülke içerisinde bulunan bir kilise ya da dinî cemaate ya da bir dünya görüşü cemiyetine, kurumlarına ve âdetlerine toplumsal barışı bozmaya elverişli olacak şekilde hakaret eden kişi de cezalandırılır. Burada cezai anlamda muhafaza edilen hukuki meta, inancın kendisi ya da “Tanrı’nın şerefi” değil, “toplumsal barış”tır. Toplumsal barış, genel hukuki güvenliğin objektif bir dışavurumu, halkın huzur ve barış içerisinde yaşamasının ise sübjektif bir göstergesidir. Toplumsal barış, Almanya içinde yaşayan halkın dikkate alınabilir bir kesiminde genel huzursuzluk baş gösterdiğinde bozulur. Dikkate alınacak bu “halk”, sayı olarak önemli derecede bir çoğunluk mevzu bahisse söz konusudur. Hukuki açıdan bakıldığında ceza eylemi de, hakaret “toplumsal huzuru” bozduğu zaman gerçekleşir. Bu eylem, ağır ve küçük düşürücü ifade olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu ifadede saldırgan bir eğilim yoksa sadece alay etmek ya da gülünç duruma düşürmek mevcut hukuk pratiğine göre yeterli değildir. Hakaretin kamu barışını bozması ve bir de saldırgan bir eğilim göstermesi gibi kısıtlamaların pratikteki uygulamaları genellikle azınlıklar için olumsuz koşullar doğurmaktadır. Zira azınlıklar, huzuru bozulması şart koşulan halkın büyük bir kısmını teşkil etmezler. İ Karikatürler, hicivcilere göre ifade, sanat ve basın özgürlüğü kapsamındadırlar. Federal Anayasa Mahkemesi de meseleyi bu şekilde değerlendirmektedir. Yürürlükteki “sanat” tanımına geniş bir duyarlılık gösterildiği göz önüne alındığında ise ifade, basın ve sanat özgürlüğünün dinler söz konusu olduğundaki sınırlarına dair geniş bir tartışma baş göstermektedir. Bu tartışmadaki temel sorular şunlardır: Hiciv her şeyi yapabilir mi? Devlet bu anlamda bir sınır çekebilir mi ya da çekmek zorunda mı? “Hiciv neyi yapabilir?” sorusuna genelde Kurt Tucholsky’nin cevabı ile karşılık verilir: “Her şeyi”. Fakat sanatkârlar ya da yazarların sınırlar söz konusu olduğunda verdiği cevaplar hukuk ile her zaman örtüşmemektedir. Hukukçular için özgürlük haklarının da sınırları olduğu açıktır; hiçbir özgürlük sınırsız değildir. Sınırsız verilen temel haklar da, diğer temel haklar sayesinde “içkin” bir sınıra toslarlar. Söz konusu temel haklar özgür demokrasilerin temelini teşkil etse de, bu özgürlüklerin sınırları diğer yasalara, örneğin gençlerin korunması ya da şahsi onurun korunması gibi düzenlemelere dayanırlar. Bu haklar, ifade ve basın özgürlüğünün de sınırlarını oluşturur. Avrupa hukukunda da sınırsız bir özgürlük hakkı söz konusu değildir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin 2. paragrafında şu ibareler geçmektedir: “Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” Paris saldırılarından sonra, fikir özgürlüğünün sınırlanamaz olduğuna dair tez de bu anlamda yanlıştır. Öte yandan bu sınırların nerede başlayıp nerede bittiği, Almanya’daki mevcut hukuki düzenlemeler incelendiğinde çok da anlaşılır değildir. Sınırlar bilhassa devlet tarafsız olmak zorunda olduğu için de oldukça zordur. Devlet, bir fikrin oluşturulma özgürlüğünü değerlendiremez ya da sansürleyemez. Sınırlar genel olarak, fikirlerin sosyal açıdan zararlı ya da barışı bozan bir yapı aldığı andan itibaren geçerli olur. Anayasanın 4. maddesindeki din özgürlüğünün de sanat ve ifade özgürlüğüne belirli sınırlar çektiğine şüphe yoktur. Bununla birlikte başka bir soru daha ortaya çıkmaktadır: İnsanların dinî hassasiyetleri aşağılandığında bir zarar söz konusu değil midir? Dinî hisler, üçüncü kişilerin muhtemel zararlarından temel haklarla korunan hukuki metalar arasında yer almazlar. Anayasanın 4. maddesi din özgürlüğünü garanti altına alsa da dinin “saygınlığının” korunmasını garanti etmemektedir. Kimse temel haklar itibariyle kendi dinî ya da ahlaki anlayışının itirazla ya da dil uzatmalarla karşılaşmaması gibi bir garantiye sahip değildir. Öte yandan herhangi bir kişi küçük düşürüldüğünde bu genel şahsi haklara bir müdahale olarak algılanmaktadır. Bu temel hak, kişilerin kıymet ve saygınlık talebini mümkün kılmaktadır. Herhangi bir gruba yönelik hakaret de, ancak grup içindeki bireylerin belirlenebiliyorsa hakaret olarak sayılmaktadır. Aşağılayıcı ifadenin yöneltildiği kolektif grup ne kadar büyükse, bireylerin o aşağılamadan etkilenmeleri de o kadar zayıf olur. Her ne kadar bireylerin şahsi etkilenmeleri ispat edilemese de burada tolerans düşüncesine karşı bir ihlal söz konusu olabilir. Tolerans düşüncesinden hareketle Ceza Hukuku’nun 166. maddesi ifade, basın ve sanat özgürlüğüne sınır çekmiş olur. Bütüncül bir analiz yapıldığında güncel hukuki düzenlemenin, inanca dair aşağılayıcı ifadeler için kayda değer sınırlar çizmediği de görülmektedir. Dine dair hakaretlerin ne zaman cezalandırılması gerektiğine kolay karar verilememektedir. Örneğin Bochum Eyalet Mahkemesi 1988 yılında üzerinde İsa’nın bulunduğu bir haçın fare kapanı şeklinde sunulduğu broşürlerin dağıtılmasının 166. madde kapsamında cezalandırılamayacağına karar vermişti. Vatikan’da papaz Nicholas’ın maceralarının anlatıldığı çizgi dizi Popetown’da ise yetim çocukları köle olarak satan üç rüşvetçi kardinal ve “çıldırmış” papa ele alınmış, Berlin Savcılığı 166. maddeyi devreye sokmak konusundaki şikâyet hakkında takipsizlik kararı vermişti. Gelsenkirchen Eyalet Mahkemesi ise 1986 yılında üzerinde Hz. Meryem’e atıfta bulunarak “Lekeli bir koruma lekesiz hamilelikten iyidir.” yazan rozeti 166. Madde kapsamına alarak ceza vermiştir. Diğer yandan Lüdingshausen Sulh Mahkemesi üstüne “Kutsal Kur’an” yazdığı tuvalet kâğıtlarını cami cemiyetlerine ve televizyon kanallarına gönderen adama 300 saat sosyal bir işte çalışma ve hükmü geriye bırakılmak kaydıyla 5 yıl hapis cezası vermişti. Bu örnekler de göstermektedir ki, toplumsal huzurun bozulması konusundaki karar oldukça değişkendir. 166. madde güncel durumda ancak halkın belirli bir kesimi herhangi bir ceza eylemi sadır olmadan önce saldırgan eğilimler gösterdiğinde kullanılmaktadır. Bu madde, yetersiz ve kısıtlayıcı bir şekilde kullanılmaktadır. Buna ek olarak söz konusu azınlıklar olduğunda 166. maddenin mevcut hâliyle azınlıkların toplumdaki hassas konumunu korumakta başarılı olmadığı da gözükmektedir. Ron Steinke ve Henryk M. Broder gibi ilgili maddenin kaldırılmasını savunanlar, bu tarz bir kararın bu boyutunu tamamen göz ardı etmektedirler. Öte yandan bu yaklaşım temel özgürlüklerin yanlış anlaşıldığını da göstermektedir, zira her özgürlüğün bir sınırı vardır. Sanat özgürlüğü de, karşılıklı tolerans ve toplumsal barış gibi korunmaya ihtiyaç duyan bir hukuki meta olsa da farklı inançlara yönelik çirkin hakaretler, ifade ve sanat özgürlüğü adına tolere edilemez. Broder’nin iddia ettiği gibi, yürürlükte olan yasalara riayet ederek aydınlanmanın temel kazanımlarına ihanet etmiş de olmayız. http://www.perspektif.eu sitesinden alınmıştır. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 19 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 özel köşe Sedef Hastalığı (Psoriasis) Doktor Nuray ERDEMİR • erdemirnuray@gmail.com soriasis de denen sedef, hastalığın bulunduğu yerde kızarıklık şeklinde kendini gösteren, zaman zaman ortaya çıkan, bir deri hastalığıdır. Derinin üst tabakasının kalınlaşıp, büyümesiyle sedef renginde kabuklanmalar görülür. Deri birkaç günde bir kendini yenilemeye başlar. Derinin üstünde ölü hücre tabakası artmıştır. Vücudun bir çok bölgesinde belirtisi görülebilir, sık olarak dirsekler, dizler, saçlı deri, bel bölgesi ve tırnaklarda ortaya çıkar. Sedef hastalığı kimi zaman hafif, kimi zaman ağır olabiliyor. Toplumun ortalama yüzde 2’sinde görülür. Genç yaşta ortaya çıkabilir. Ailede bu hastalığın olması, sedef hastası olma eğilimini arttırır. Ayrıca sedef, mikropların neden olmadığı bir hastalık olduğundan, bulaşıcı değildir. SEDEF HASTALIĞININ SEBEPLERİ VE TETİKLEYİCİLERİ Hastalığın, kesin olarak sebebi bilinmemektedir, beyaz kan hücrelerindeki bir anormallik sonucu gelişebildiği düşünülmektedir. İltihap oluşur ve deri dökülmeye başlar. Deride meydana gelen kesikler, kaşıma, aşırı güneş yanması sonucu ortaya çıkabilir. Sedef hastalığı bulaşıcı değildir. Yaralanmalar, tramvalar ve bazı hastalıklar (eklem romatizması, mikropların neden olduğu hastalıklar, boğaz enfeksiyonu) ve kanser gibi P hastalıklarda kullanılan, bağışıklık sistemini azaltan ilaçların kullanılmasıyla sedef riski artar. Sedef hastalığna sebep olabilecek başka bir etken de strestir. Ani şoklar, psikolojik bozukluklar sedefin daha da şiddetlenmesine yol açar. HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR? Sedefin değişik şekilleri vardır. Her yaş grubuna göre farklı özellikler gösterebilir. Çocuklarda kırmızı renkli, kepekli beliritler vardır. Yetişkinlerde ise hastalığın bütün belirtileri görülür. Kabarıklıklar giderek genişler ve kabuklanmalar ortaya çıkar. Yaşlılarda daha büyük çapta belirtiler görülür. Deri kalınlaşmıştır. Deride; sınırları belli ve pembe renkli bir plak, yüzeyinde gümüş renginde kabarıklıklar ile belli olur. Genelde kuru ve kepeksim bir görüntü içindedir. Tırnak yüzeyinde küçük çukurlanmalar vardır ve tırnak, yatağından ayrılır. Sedefin ortaya çıkacağı bölgeler arasında kasıklarda, koltuk altında, genital bölgede hastalığın belirtisi ortaya çıkabilir. Sedef hastalarında, eklem iltihaplanması görülme ihtimali az değildir. Bazılarında bu iltihaplanma, hareket kısıtlılığına yol açar. Dolayısıyla eklem ağrısı da hastanın şikayetleri arasındadır. Doktorunuzda yapılan fiziki muayene ile hastalık teşhis edilebilir. Eğer hastalığın nadir de olsa tanısı konması zor ise deriden parça alınır ve yapılan tetkikler sonucu tanı konur. Genelde kan testi yapılmaz. SEDEF TEDAVİSİ Hastalığın tedavisindeki amaç; derinin dökülmesinin önüne geçilmesi ve iltihap oluşumun azaltılmasıdır. Kullanılan losyon ve kremlerle kaşıntının ve deri üzerindeki kabarıklığın giderilmesi amaçlanır. Ayrıca doktorunuz, deri üzerine uygulanacak bazı ilaçlar verebilir. Bunlara kesinlikle uymanız gerekir. Gerek gördüğü takdirde bu ilaçlarla beraber fototerapi denilen güneş ışığı da kullanılır. Sedef hastalığında lokal ışık tedavisi kullanılır. Sadece sedefli bölgeye uygulanır ve böylece diğer deri bölgelerinde oluşacak yan etkilerin ortadan kaldırılması amaçlanır. Tedavi sürecinde kullanılan ışık, ultraviole B’dir. Bu sistem bir çok hastada etkilidir ve başarılı sonuçlar alınır. İlaç ya da krem tedavisi uygulanıp bırakıldığında hastalık tekrar kendini gösterir. (www.saglik.net sayfasından kaynak olarak istifade edilmiştir) Almanya’nın Ormanlarında Bal Üretiyor Arılarına Çocukları Gibi Bakıyor lmanya’nın Köln kenti çevresinde arıcılık yapan Sivaslı Nurettin Karataş (53) arılarına adeta çocukları gibi dokunuyor, onlarla konuşuyor ve arılarının kendilerini anladığını düşünüyor. Bu bölgedeki tek Türk bal üreticisi olan Karataş, 28 yıl önce Almanya’ya gelmiş ve 6 yıldır arıcılık mesleğiyle uğraşıyor. Sadece 3 ay arı mevsimi olduğunu ve bu işe ilk başta hobi olarak başladığını dile getiren Nurettin Karataş kovanlardan bal alırken de genelde özel arı elbisesini kullanmıyor. Arılarıyla aralarında adeta gizli bir bağ olduğunu söyleyen Karataş, “Elbiseyi ben ilk zamanlar giydim, sonra baktım arılar insan dostu elbise giymekten vazgeçtim. Hatta ben arılarla konuşabiliyorum, onların beni anladığını hissediyorum. Çünkü onlara öyle öğretilmiş olarak kabul ediyorum. Onun için ilk başta 10 saniye onlarla temas kurarsam onlar beni san- A ki daha önce tanıyormuş gibi, ikimize de bir his geliyor, aramızda güzel bir kontak oluşuyor” şeklinde konuştu. Alman devletinin arıcılara maddi bir destek vermediğini belirten Nurettin Karataş, “Ben bu işe 2 tane arıyla başladım. Arı her sene çoğalan bir hayvan cinsi. Tabi bunlar çoğaldıkça yeni kovanlara ihtiyaç var, çerçevelere ihtiyaç var, duvar kağıtlarına ihtiyaç var. Dolayısıyla arıcılık pahalı bir uğraşı. Alman devletinden arıcılar olarak hiçbir destek almıyoruz. Belediye sadece yer gösteriyor bize ve yer kirası almıyor” dedi. Arıların mucize birer yaratık olduğunu düşünen Kölnlü arıcı Nurettin Karataş sözlerine şöyle devam etti: “Arılar Cenab-ı Allah’ın harika yaratıklarından bir tanesi. Arıların içine girdiğiniz zaman Allah’ın varlığını daha çok hissediyorsunuz. Arılarla haşır neşir olduğunuzda yaptıkları işin gerçekten mühendislik harikası olduğunu, bir yön bulma navigasyon sistemi sahibi oldukları birkaç sene evvel ortaya çıktı. Arı dansı dediğimiz olayla arı bir çiçekten bal alıp getiriyor, diğer arılar da sanki tarif edilmiş gibi aynı yerden bal getiriyorlar. Bunların sucuları var, çiçek toplayanları var, kraliçeleri var, kraliçe olmadan bunlar yaşayamaz. Arılar hiçbir zaman boş duran bir hayvan cinsi değil. Eğer kraliçeleri yoksa hemen kraliçe selesi örmeye başlarlar. Bir taraftan da arı sütü dediğimiz mayasını üretirler.” Gerçek balın nasıl anlaşılacağıyla ilgili ipucu da vermeyi ihmal etmeyen Karataş, “Gerçek bal donan baldır. Donmayan balda mutlaka bir katkı maddesi vardır. 90 derecede kaynatılmış ballar var, 365 gün donmayan sıvı halindedirler, onun sadece şekeri vardır. Bu balların diğer vitaminleri kaybolmuştur” diye belirtti. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Almanya’da Sosyal Hizmet Çalışmaları ve Müslümanların Konumları karahan@religion-recht.de lmanya’da yaşıyorsanız geçmiş ya da gelecekte mutlaka muhatap olacağınız iki tür kurum vardır: Bunun birincisi devlettir, hemen ikinci sırada ise “Wohlfahrtsverbände” adıyla bilinen Sosyal Hizmetler Kurumları’dır. Hastane’ye gittiğinizde, çocuğunuzu ana okuluna gönderdiğinizde, bazı semtlerde yoğunlukla karşılaşabileceğiniz gençlik merkezleri, aşırı borçlandığınızda danışabileceğiniz borçlanma danışmanları, yetimhaneler, yaşlılar yurtları - bunlar Almanya’da çok istisnai durumlarda bizzat devlet tarafından işletilir. Genelde ise bu tür kurumlar bağımsız sosyal hizmet kurumları tarafından işletilir. Bu kurumların Alman toplumu içindeki önemlerini görebilmek için çalışan sayılarına bakmak dahi yeterli olur. Devletten sonra en çok insanı çalıştırdıklarını bildiğimiz sosyal hizmet kurumlarının toplamda 1,4 milyon istihdamlı çalışanının yanı sıra yaklaşık üç milyon insan da bu kurumlarda fahri olarak görev yapmakta. “Bağımsız Sosyal Hizmet Çalışmaları” tabiri Federal Sosyal Hizmetler Çalışma Grubu adı altında biraraya gelmiş olan altı çatı kurumu için kullanılmakta. Almanya’daki sosyal hizmet alanını anlamak için bu çatı kurumlarınının bilinmesinde fayda var: Deutscher Caritasverband (DCV/Caritas – www.caritas.de) Caritas Almanya’daki Katolik Kilisesi’nin sosyal hizmet kurumudur. 1897 yılında kurulan kurum Almanya’da toplam 24.646 kurum işletmekte ve bu kurumlarda bir milyonun üzerindeki kapasitesi ile en büyük kurum konumundadır. 559.000 istihdamlı çalışanının yanı sıra yarım milyona yakın da fahri görev alan gönüllüleri vardır. Caritas’ın yerel çalışmaları mevcut 12.000 kilise cemiyetine bağlı olarak yürütülmekteler. Diakonie Deutschland (www.diakonie.de) Diakonie Alman Protestan Kilisesi’nin sosyal hizmet kurumudur. 28.100 kurumda hizmetlerini sürdüren Diakonie 450.000 istihdamlı çalışanının yanı sıra 700.000’de fahri elemana sahiptir. İlk kurumlarının 1848 yılında kurulan Diakonie’de Caritas gibi hayatın tüm alanlarını kapsayan bir hizmet yelpazesine sahiptir. Diakonie’nin yerel yapıları protestan kilise cemaatlerine bağlı olarak faaliyet gösterir. Der Paritätische Gesamtverband (Der Paritätische – www.paritaet.ort) Paritätische çatısı altında diğer beş kurumun çatısı altına girmek istemeyen yada ideolojik yada mezhepsel olarak bağımsızlıklarından dolayı uymayan kurumlar yer almaktalar. Yerel bazda mevcut az sayıda müslüman kökenli sosyal hizmet kurumları da genelde Paritätische çatısı altında yer almaktadır. 10.000 üye kurumu ve işletmeyi temsil eden Paritätische 1924 yılından beri faaliyet göstermekte. Paritätische altında toplanmış olan işletmeler diğer çatı kuruluşlarında olduğu gibi çoçuk hizmetlerinden yaşlılar hizmetlerine kadar, aile ve mülteci çalışmala- A ❬ ❬ 20 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 A.Engin KARAHAN dosya Özellikle hizmetleri sürdürmek ve geliştirmek için yeterli insan kaynağına ulaşma noktasında zorluk çeken cemaatler bu konuda mevcut kapasitelerini biraraya getirerek tüm müslüman camiaya sundukları hizmetlerin kalitesini birlikte arttırma fırsatını yakalamış olurlar. rı gibi çok farklı alanlarda faaliyetlerini sürdürmekteler. Deutsches Rotes Kreuz (DRK – www.drk.de) 1863 yılında savaş mağdurlarına yardım amaçlı kurulan Kızıl Haç Örgütü 149.000 istihdamlı çalışanının yanı sıra 400.000 üzerinde fahri çalışana ve 3,2 milyon üyeye sahip. Toplam 4500 şubede faaliyetlerini sürdüren kızıl haç özellikle sağlık hizmetleri alanında çalışmalarını sürdürmekte. Arbeiterwohlfahrt (AWO – www.awo.org) 1919 yılında kurulan AWO sosyal demokrat işçi hareketinin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle seküler olması ile bilinen kurum çalışmalarını sosyal olarak zayıf kesimlerde yoğunlaştırmakta. 3600 şubesi olan AWO’nun 362.000 üyesi, 75.000 fahri görevlisi ve 180.000 istihdamlı çalışanı mevcut. Zentralwohlfahrtsstelle der Juden in Deutschland (ZWST – www.zwst.org) 1917 yılında ilk defa kurulan ZWST’nin Nazilerin yönetiminde fes edilişinden sonra tekrar faaliyete başlaması 1952 yılında olmuştur. 102.000 üyeyi temsil eden ZWST yahudi cemaatlerine bağlı olarak faaliyet göstermekte. Resmi olarak tanınmış olan sosyal hizmetler kurumları arasında katolik, protestan ve yahudi kurumların olmasına rağmen Almanya’da en büyük üçüncü büyük dini topluluğu oluşturan müslümanlara özel bir kurumun olmaması dikkat çekicidir. Yerel bazda İslami hassasiyetlere dikkate alan bazı sosyal hizmet kurumları oluşmaya başlamış olsa da, bir çatı kuruluşu olarak halen bir müslüman sosyal hizmet kurumu mevcut değildir. Halbuki özellikle cami cemiyetlerimizdeki ve bazı sivil toplum kurumundaki faaliyetlere baktığımızda Almanya’da “Bağımsız Sosyal Hizmetler” kavramı altında kurumsallaşmış olan hizmetlerin birçoğunun buralarda da gerçekleştiğini görebilmekteyiz. Başta gençlik çalışmaları olmak üzere birçok sosyal projenin takip edildiği cemiyetlerde bu tür çalışmalar yer almasına rağmen şu ana kadar genel kamuoyunun pek de dikkatini çekememiştir. Cami cemiyetlerimiz ise sundukları bu hizmetleri dinî hizmetlerinin bir parçası olarak değerlendirdikleri için genelde bu çalışmaların sosyal hizmetler kavramı altında da yer aldığının farkında değiller. Alman İslam Konferansı’nın aktüel devam etmekte olan üçüncü turunda müslüman sosyal hizmetleri konusunun gündeme alınmış olması ile birlikte devlet bu alanda bir ilerlemeye ön ayak olmaya çalışmakta. Kamuoyunda da mevcut altı Bağımsız Sosyal Hizmet Çatı Kuruluşu’nun yanı sıra yedincisi olarak Müslüman Sosyal Hizmetler Çatı Kuruluşu’nun oluşması yönünde bir ihtiyaç dillendirilmeye başlanmıştır. Açıktan ifade edilmese de mevcut cemaatlerin herbirinin tek tek bu yedinci çatı kuruluşunu oluşturmaya çalışmaları değil, bu alanda en azından eyalet ve federal çatı kuruluşu seviyesinde birlikte çalışmaları beklentisi var. Müslüman camia içinde de cemaatlerin sosyal hizmetler alanında birlikte çalışmaları yönünde bir beklenti mevcut. Genel olarak cemaatlerin ortak çalışmalar yürütebiliyor olması tabanda olumlu karşılanırken, özellikle sosyal hizmetler alanında ortak çalışmaların ortaya konulabilmesi özellikle ümmet bilinci bağlamında doğal bir gelişme olarak görülmekte. Nihayetinde ihtiyaç sahiplerine yönelik hizmetlerin, ana okulu ve ihtiyarlar yurdu gibi hizmetlerin cemaatlere göre ayrıştırılmış değil, müslümanların ortak ihtiyaçlarını birlikte giderme düsturu ile en azından birlikte koordine edilen çalışmalar olması gerektiği düşüncesi kabul görmekte. Gerekli olan bu çalışmaları hayata geçirmek tabiiki kolay olmayacaktır. Özellikle diğer kurumların tarihcesine bakıldığında, ki en gencinin dahi 1952 yılında tekrar kurulan ZWST’nin olduğunu düşünürsek, bunların yerleşik kurumlar olarak tecrübe noktasında çok daha ileride oldukları aşikar. Bu bağlamda neredeyse 60 yıl geriden gelecek olan bir Müslüman Sosyal Hizmet Çatı Kuruluşu çok hızlı bir şekilde gelişmesi gerekecek. Özellikle hizmetleri sürdürmek ve geliştirmek için yeterli insan kaynağına ulaşma noktasında zorluk çeken cemaatler bu konuda mevcut kapasitelerini biraraya getirerek tüm müslüman camiaya sundukları hizmetlerin kalitesini birlikte arttırma fırsatını yakalamış olurlar. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 21 ❭ Gurbet Mektupları-20 muhtazaf@gmail.com elamların en güzeli olan ALLAH’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Sevgili dostlar. Dünya Müslümanları, üzerinde oturdukları toprakların bakir ve zengin olduğunu duymayanımız kalmamıştır. Bu minval üzere gözlerini bu topraklara çeviren emperyalist ve kapitalist düşünceler, üzerinde oturan insanları hiçe sayarak zulüm çarklarını işleterek zulmetmeye devam ederken, kendini savunmaya geçen toprak sahipleri kendi evinin hırsızı, arsızı durumuna düşerken arkasında kendi kardeşini bile bulamamıştır. Aslında bu dünya insanlığın rahat ve huzur içinde yaşamasına yeter de artar da. Üstad Necip Fazıl’ ın dediği gibi: “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul, Bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul, Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa, Yaşasın kefenimin kefili karaborsa.” Milyarlarca insan aç yatarken kimileri huzur içinde dünya sermayesini fakirin fukaranın hakkını yiyerek küstahlığını gösteriyor. Birde üç, beş, kuruş yardım ederse dünyanın en büyük yardım severi oluyor. Yaptığı günahlar da hasır altı ediliyor. Bu devletler arası ve kişiler arası da böyle. Şereflice yaşam kayıt altı diğeri kayıt üstü öne çıkarılarak yağcıları tarafından reklamları yapılıyor. Ayette buyrulduğu gibi: “İnsan sınıflarından her birini biz o gün imamlarıyla (önderleriyle) beraber çağıracağız.” (İsrâ: 71) Kim kimin düdüğünü çalmışsa onunla hesabı görülüp haşrolacak. Hangi yolda bulunursa bulunsun insan sevdiği ile beraberdir. Kime uyup kiminle yola çıkmışsa yolu onunla tamam edecektir. Bu emperyalist insanlar, kendi elini işin içine sokmadan, içerden o milletin içinden ruhunu satacak adamlarla işe başlıyor. Bu ruhları satan insan kılıklı zatların kullanma tarihi geçtikten sonra çöp tene- S ❬ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 M. Salih AYDIN kesine atılarak, yenileri sıraya giriyorlar. Ayrıca halkları medya ve diğer iletişim araçları ile hipnoz ederek, düşünceleri dumura uğratıyorlar. Arada bu gerçekleri görenler yobaz veya çağın gerinde kalmış olarak tu kaka ediliyor. İnsanlar kulakları duymaz, gözleri görmez, dilleri söylemez, beyinleri düşünmez hale gelince, sen istediğin kadar bağır, çağır sadece gülüyorlar ve meczub olarak görüyorlar. Sıraları gelince de kurbanlık koyun gibi diziliyorlar. Bütün bunları az bir refah için yapıyorlar. Halbuki ALLAH c.c. cennetini vadediyor, karşılığında kulluk vazifemizi yapmamızı istiyor. İnsanlar az bir dünya refahı için ahiretini satarak kula kul oluyorlar. Halbuki Ayette Malikel mülk olan ALLAH c.c. şöyle buyuruyor: “Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret tamamen Allah’a âittir.” (Nisâ: 139) Bir Hadis-i şerif ’lerinde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar: “Benimle, Allah’ın beni kendilerine peygamber olarak gönderdiği kimselerin hâli şuna benzer: Bir adam bir topluluğa gelerek: “Gözümle gördüm, üzerinize bir ordu geliyor. Ben hiç bir maksadı olmayan bir haberciyim. Hemen kaçıp kurtulun.” der. Onlardan bir kısmı sözünü tutarak gizlice kaçıp kurtulmuştur. Bir kısmı da haberciye inanmadığından ordu sabahleyin ansızın gelip onları tamamen yok etmiştir.” (Buhârî) Bütün bunları bilen bazı kaygı taşımayan sözde ilim sahibi olanlar, işi safsatalaya verip, Alinin takkasını veliye vererek dünya hayatının rahatlığına devam ediyorlar. Hayat dün ve bugün yarın şüpheli. ALLAH’a emanet olun güzel insanlar. Selam ve dua ile. özel köşe Irkçılığa Karşı Dostluk Kazandı essen Bölgesi Limburg GT tarafından düzenlenen futbol turnuvası Diez Belediye Başkanı Frank Dobra ve Rhein Kaymakamı Lahn Frank Puchtler’in katılımı ile gerçekleşti. 30 takımın katıldığı turnuva heyecanlı görüntülere sahne oldu. Bu yıl beşincisi düzenlenen ve “Kick gegen Rassismus” sloganı altında tertip edilen turnuvada ırkçılığa dikkat çekildi. Şube GT Başkanı Osman Kutlucan, “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık.” manasına gelen Kur’an ayetlerini okudu. Kutlucan, göçmen kökenlilerin de politikaya katılması gerektiğine ve siyasilerin de göçmenler konusunu masaya yatırmaları gerektiğine vurgu yaptı. Frank Dobra konuşmasında karşılıklı hoşgörünün önemli olduğunu söyledi. Puchtler ise insanları aynı anda eğlendiren futbol organizasyonunun entegrasyon için önemli bir araç olduğunu dile getirerek, bu çeşit etkinliklerin devamlı olması gerektiğini belirtti. Huzurlu ve adil bir ortamda gerçekleşen turnuvada birinciliği Sonntagskicker takımı elde ederek, 500 Avro para ödülünün sahibi oldu. H ATİB Plochingen Derneği Öğrencileri Sertifikalarını Aldılar TİB Plochingen Türk Kültür Merkezi, düzenlediği eğitim kurslarının birinci yılını tamamlayan öğrencilere sertifika verdi. Eğitim çalışmaları konusunda başarılı derneklerimiz arasında yer alan ATİB Plochingen Türk Kültür Merkezi, bir kurs eğitim yılının daha sonuna gelinmesiyle birlikte tüm öğrencilerin katılımıyla sertifika töreni düzenledi. İstiklal Marşı ve Din görevlisi Mehmet Yaygın’ın Kur`an-ı Kerim okumasının ardından başlayan programın açış ve selamlama konuşmasını dernek başkanı Serdar Düzgün yaptı. Derneklerde yapılan eğitim çalışmalarının önemine dikkat çeken Düzgün, “dernek olarak kaliteli, istikrarlı ve herkes tarafından talep edilen bir eğitim hedefliyoruz” diye konuştu. Oldukça renkli görüntülerin oluştuğu sertifika töreninde öğrencilerin sunumları, okudukları şiirler büyük beğeni topladı. A HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 22 ❭ Ağustos · August 2015 · Şevval 1436 bulmaca