Dergimizin 2. Sayısı Yayınlandı - SİLİVRİ
Transkript
Dergimizin 2. Sayısı Yayınlandı - SİLİVRİ
Kültür Sanat Dergisi SAYI 2 AKL-I SELİM Bu sayıda Sensizlik Senfonisi/Rabia Yazıcı Bir Gece Bir İnsan /Cansu Can DERGİNİN 2. SAYISI İÇİN Sensizlik Her Yanım/ Zeliha Çilingir 2023’e Mektup/ Şehnaz Fındık Konuşma Sonrası/ Muhammet İkbal TUĞ Nasılsın Çocukluğum? / Gökhan Yılmaz Sil Dudaklarını / Muhammet İkbal Tuğ “Kelebeğin Rüyası” ve “Selam” filmlerinin eleştirisi Bendeki Sen / Rabia Yazıcı Ölüm/ Betül Şeyma Karakaya Bir Şehrin Panoraması/ ilknur Çil, Şeyma Tuğ Mutluluk/ M. Bilal Arı Gözlerin/ Zeliha Çilingir Doğru Bilinen Yanlışlar / Belma Çetin Dene’den Sofraya/ Seda Yılmaz İnsan Sevgisi/K. Firdevs EFE Aşka Yatır Ruhumu/ Şule ÇAKIR Anne / Emine Oğuz İmam-Hatiplinin Çağrısı/Hatice Mızrak İmam-Hatipli Olmak / Dilan AYDIN Osmancık/Şeyma TUĞ Uzun Hikaye/ Sedaunur UÇAR Yerel Zenginliklerimiz/ Fuat Yapıcı Arasat/ Şehnaz FINDIK İkinci sayısını çıkardığımız “Akl-ı Selim”, edebiyattan sanata, sinemadan gündelik yaşama ilişkin yorumlarıyla sizleri, hayatın izlerini sürmeye davet ediyor. Yazma heyecanıyla yanıp tutuşan taze beyinlerin kendi iç dünyalarını, hayata bakış açılarını heyecanını hissettiren bir terennümünü sizlere dinletiyor. Yazdıkları,yazın yaşamında bir satırbaşı , bir romanın ön sözü belki. Şu var ki bütün bunlar , ben de varım, diyebilmenin en medeni ve insancıl hali.Genç yazarlarımız belki yazacakları cümleler arasında kaybolacak, kelimelere sıkışacak, düşünceler onlara bol gelecek; ama belli bir zaman sonra onlar, cümleler içinden pusula yardımı almadan, kelimeleri aşarak, düşünceleri oturmuş tutarlı birer insan, belki, kim bilir, yazar olarak Sayfa 4 SAYI 2 Sensizlik Senfonisi RABİA YAZICI “Unutulmuş anıların dil sancısı sarıyor etrafımı; kırılgan günler, yıkık dökük hayaller, sensizlik senfonisi ve bir çift buğulu göz…” re: düşlerimdi… Umutlarım meydan okuyamadı rüzgâra! O kadar çok düşledim ki seni, akşam matemin rengine büründü. Acınası bir ben çıktım ortaya ya da yaşayamadıklarımı özledim. Tıpkı bir bülbülün gülü yaşayamaması gibi… Bazen okunduğu gibi yaşanmıyor çoğu şey… Öz-lem. İki hecelik bir kelime, “ne ifade edebilir ki?” diye düşünebilirsin bazen… Ama ne yazık ki öyle bir hayat oyununun içine düşmüşsündür ki, süresiz mahkumiyetin içinde kaybolmuşsundur adeta. İşte! Galiba gitgide yabancılaşıyorum kendime… Çevreme… En kötüsü de hayata… Kanadı kırık sevgilere hapsoluyor özlemim. Şimdi aynalarda saklı bir gölge gibi her şey. Ve ben, loş bir sokakta o gölgenin izine düştüm.Ya da şu zamana kadar söylenen sözler,izin gölgesine düşmüştür.Gölgeler…İzler…Yeter artık! Her şey o kadar soğuk o kadar savurucuydu ki, üşüyordum… Belki de yağan kar değildi bu şeh- Unutulmuş anıların dil sancısı sarıyor etrafımı; kırılgan günler, yıkık dökük hayaller, sensizlik senfonisi ve bir çift buğulu göz… Zamanın tik takları o kadar çok kanatıyor ki yaralarımı, bütün saatler gidişine takılmış gibi.İşte bu acıyı biraz olsun dindirmeye ihtiyacım var. Hadi bakalım! Son kadehimi de aşka içiyorum: Şerefe! Şimdi ne bir ruj kapatır gecenin karanlığını, ne bir rimel ne de bir allık. Ve kayboldum gözlerinde… Düş sürdüm rimellerime…Gözyaşlarımı öyle bir astım ki kirpiklerine, her gözyaşında buhar oluyor düşlerim… Kanı donduran bir şubat soğuğu gibiydi gidişin. Ağıt yakıyorum mevsimlere…Ben mevsimlere, mevsimler sonbahara. Sen gittin gideli avuç avuç sensizlik yağıyor üzerime. Sonbahar alfabesiyle yazıyorum senli satırlarımı. Sıyrıl artık elvedalardan, kahrolası hıçkırıklardan! Yağmurlardan önce sen serpil yüreğime, önce sen gel, şiirler anlamını yitirmeden, geceler islenmeden… Yokluğun, bilmem kaç nüfuslu şu koca şehirde kendini yapayalnız hissetmek gibi. Ama ben yine de eğreti bir gülüşle hayatı anlamlandırmaya çalışıyorum. Karanlıktan sıyrılıp aydınlığa muhtaç gözlerin görmeye özlem duyması gibi, bende hayatın anlamına özlem duyuyorum. Gel sen yine de öldürme gazellerde yazılmış bu aşkları… Anlamsızlaştırma sakın! Leyla’yı Mecnunsuz, Mecnun’u da Leylasız bırakma olur mu? Devrik cümlelerle ört üstünü söylenen sözlerin. Hatta kuruyan dudakların suçunu da kadere atalım. Hazır mısın? SUSUZUM EY HAYAT! SUSKUNUM. AKL-I SELİM Sayfa 5 BİR GECE / BİR İNSAN Bir gece düşün; Öyle bir gece ki bu, hiçliğin sınırları çizilmiş gökyüzüne. Sessizliğin hükmü yankılanmakta boş caddelerde. Hipnoz altında sokak lambaları. Yan desen yanacak, sön desen sönecek. Sön demiş birileri, belli. Karanlık gökkuşağı yansımış çatılara. Sahilde renksiz dalgalar vurmakta iskeleye.. Bir insan düşün; Öyle bir insan ki dilsiz hayalleri, biçare kirlenmiş odaları var kalbinin. Parmak uçları isyan dolu. Donuk düşünceleri birini çağırmakta. Miadını doldurmuş bekleyişi son bulmamış hala.. “ Benim; karanlık gecede tek başına sahnede duran. , Bu gece zihnime soktuğum tüm yok oluşlar, seni silmeye yetmiyor kafamdan.” Cansu CAN Öyle bir insan ki dilsiz hayalleri, biçare kirlenmiş odaları var kalbinin. SENSİZLİK HER YANIM İğne iplikle diker gibi diktim Çaresizliğin söküğünü Pencereden sızar gibi sızdı, Acımasız hayat Terazinin diğerini doldursam da Mutlaka biri indi aşağı Bir türlü tutturamadım dengeyi Aynalara bile yalan söyledim İnanmayacağını bile bile Sensizliği ittim uzaklara Bu seferde, Gölgesi vurdu gözlerime Sensizliği attım denize, Dalgası vurdu kıyılarıma Şimdi Sırılsıklam sensizlik her yanım. Zeliha ÇİLİNGİR Sayfa 6 SAYI 2 2023’E MUKTUP Şehnaz FINDIK İdeolojik saplantıların tutsağında bir toplumun, gelecek nesillerinin çağrısını sesleniyorum. 2023 haritasındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin, kesesinde biriktirdiği toplum menfaatlerini aktarmayı gaye ediniyorum. Bununla beraber dapdar kalıplarda, sıkma zihinlerin meşru gösterdiği gelişim çabalarının yetersizliğinden dem vuruyorum. 2023... Hangi gayenin, tarafından muhatap alınacağından habersiz, sana yazıyorum... Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze uzanan bir gelişim döneminde, sonraki zamanın getireceği yeniliklerden habersiz bir çizgide ilerleyen ülkemiz, kendisini çağın teknolojik ve sosyolojik etkileşiminin ortasında buldu. Hal böyle iken, tarihte eşine az rastlanan bir durumla karşı karşıya geldi. 2023'ün temeline uzanan bu karşılaşma yine 2023'ün hangi hedefe yön veren pusula olacağını belirleyecekti. 19.yy semalarında günden güne dibe vuran bir imparatorluğun, 20.yy'ın ilk çeyreğinde uçurumun son zerresine tutunuşuyla, 2013 semalarında yer edinme mücadelesi başarıyla sonuçlandı. Fakat sadece tutunmanın, yer edinmenin, hayatta kalabilmenin mücadelesini kimse yeterli görmeyecekti. Nitekim öyle de oldu. Uluslararası arenada hayatta kalmaktan daha önemli bir nokta keşfedildi: Yeniden doğmak... Hasta adam diye tasvir edilen bir milletin, tarihe meydan okuyan bir dirilişi söz konusu olunca, güçler dengesi hepten değişti. 2023 hedefleri, bu dengedeki Arşimet rolünü başarıyla oynadı. Demokrasinin ve kalkınmanın hasta adamı yatağından kaldırma kuvvetiyle, nesilleri yeşillendirme gayesine bir adım yaklaşıldı. 2023 hedeflerinin eylem planları genç bir neslin eliyle çizilecek, realist bir tutumla gerçekleşecekti. Dolayısıyla Genç, 2023 temalarının merkezinde bulunacak, politik ve diplomatik etki alanlarını genişletecek; kalkınma örgütleriyle G-20'nin zirve potansiyelini oluşturacaktı. G20'nin teorik bir yapılanmadan ibaret olduğu gerçeği, 2023 dünyasının Türkiye vizyonunda yankı bulacaktı. Beklenen 2023, ulusların ekonomik hava sahasının kilit noktası olacaktı. Türkiye, beklenenin aksine ulusların savaş alanlarından pragmatik bir zihniyetle gelir sağlayan bir ülke olmayacaktı. Cumhuriyetin 100. yılında hedeflenen dış politika, ekonomik ayrıcalıkların son bulduğu, insani değerlerin öncelik kazandığı, savaş varlığıyla beslenen sistemlerin yerle bir olduğu bir dünya olacaktı. Öyle AKL-I SELİM Nitekim Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik yapı, önümüzdeki yıllar göz önüne alındığında yeterli bir düzeyde sayılmaz. İhtiyacımız olan finans paketleri, toplumsal vakıf anlayışının dayanışma içerisinde desteklenmesiyle mümkün olabilmekte. Geçmişin izlerini, vicdani ve manevi mertebede 2023 hedeflerine yansıtan Türk milletinin kitlesel beklentisi de 2023'ün tarihteki vakıf ve yardımlaşma ortamına zemin hazırlaması yönünde. Dünyanın yarıdan fazlası açlık ve savaş ortamlarının koşullarında hayat sürerken; diğer yarısının bundan bihaber kalması engellenecek potansiyalde, ekonomik gücün, destek ve yardımlaşma dürtülerini de beraberinde getirmesi beklenmekte.2023'ün Türkiye ekonomisi, küresel bir birlikteliği hedeflemekte. Dünya ekonomi devlerinin, her defasında ekonomik kastlarını oluşturma gayesi, 2023 sularında Türkiye'nin teknolojik ve ekonomik ilerleyişiyle hedeflenenin aksine bir doğrultuda son bulacaktır. Türkiye, Afrika'nın açlık sorununa, Ortadoğu'nun sömürülen varlığına, Asya'nın katledilen insanlarına ve bitiş çizgisine santim uzaklıktaki diğer toplumlara asla seyirci kalmamakla birlikte, gereken maddi ve manevi desteği sağlayabilen bir öncü olacaktır. Sayfa 7 2023, rollerin değiştiği, maddi olanakların tek elden çıktığı, toplumsal dayanışma ve uluslar arası kardeşlik platformlarının harekete geçtiği çağın projesi olacaktır. Mektup yerini bulursa, 2023, yalnızca Türkiye'nin ekonomik- kültürel vizyonunu yansıtmamakla birlikte dünya refahı ve barışı için de umut meşalesi yakacaktır. 2023... Hümanist bir zihniyetin, Türkiye hareketinin öncüsü, yeniden doğuşun habercisi... Yakın bir gelecekte beklenen bu tusunami etkisi, nokta atışıyla yerini bulabilecek mi? Peki 2023, milli menfaatlerimizi koruma yeti- sini uluslararası kamuoyunda yitirmeksizin devam edebilecek mi? Mektup yerini bulursa, yeniden doğmak üzere olan bir toplumun kaygıları dinebilecek mi? Genç bakışların, genç fikirlerin, tarihte ne denli değişimlere imza attığı yadsınamaz bir gerçek. Genç kalemlerin ufkunda yol alan bir toplum olarak, 2023 vizyonunda Türkiye , kamuoyu yoklaması yapabilen genç beyinlere sahip olacak. Yazdıklarıyla topluma önder olabilecek olan yeni kitle, iletişim ve ulaşımın imkanlarını zorlayarak, çağ açıp kapayan bir geçmişin ayak izleriyle yön bulacak . Sayfa 8 SAYI 2 Türk dilinin küresel etki yarattığı bir dönem olup, insanlığa sevgi dili Türkçenin özüyle seslenilen, insanlığın da Türkçe seslenişlerle bağ kurduğu bir kardeşlik gökkuşağı oluşturulacak. Türk dilinin küresel etki yarattığı bir dönem olup, insanlığa sevgi dili Türkçenin özüyle seslenilen, insanlığın da Türkçe seslenişlerle bağ kurduğu bir kardeşlik gökkuşağı oluşturulacak. En kutsal hedef, şüphesiz, insanlığa sevgi aşılamaktır. 2023 Türkiye'si, kafatası şekilciliğine son vermiş, sevgi dilini cihana duyurmuş bir ülke olma yolundadır. Mektup yerini bulursa, 2023 insanlığın sevgiyi konuştuğu bir dönemi yansıtacaktır. 2023... Hayallerin gerçek ötesinde hayat bulduğu, zamanın tarihsel bir süzgeçte sınandığı kırılma noktası. Genç simaların, geleceğin Nobel ödüllerinin sahibi olma amaçları, günümüz dünyasında gündem oluşturabilecek türden. Fakat hayır! 2023, Fatih Sultan Mehmet'in gemileri karadan yürüttüğü anın coşkusunda olup kendi derinlerinde yatan edebi ve ilmi hazineyi gözler önüne sermeli. Geleceğin hedeflerine seslenen biz genç kalemlerin, 10 yıl ötesinde gördüğü hedef tahta- sında, değişen edebiyat çizgisinin kaynağında Türk edebiyatının eşsiz ezgilerine değinilmeli. Nobel Ödülleri tarihe karışmışçasına, Türk Sanat ve Edebiyat Ödülleri başlıkları, evrensel ölçütlerde hayat bulmalı. "Çanakkale Destanı"nın yoğun hislerini her okuyuşta anımsatan bir şairin ne denli kıymetli bir cevher olduğu cihana duyurulmalı; Türk Milli Mücadelesinin, dünya tarihinin en onursuz hareketine karşı olup, bir milletin yokluğun bağrından kopup varlığa vuslatının mücadelesi olduğu hakikati güneşin doğup battığı her yere ulaşmalı. 2023, milli ve manevi hakikatlerin kör noktalara erişebildiği, hakikatlerin şehitlerimizin alın yazısı kadar temiz olduğu yeryüzüne bildirildiği bir dönüm noktası olmalıdır. Edebiyatımızın dahi şehitlerin veda tebessümünün kederli bir esintisi olduğu gerçeği, safsatadan ibaret edebiyat yapan nice topluma örnek olmalıdır. 2023... Edebi bir hazinenin şahlandığı; medeniyetler kuşağında yepyeni bir dönemin taçlandığı, hakikatler kördüğümünün çözüldüğü zaman... Amaçlar çerçevesinde, kronolojik bir istikrar sağlayan ülkemizin 2023 rotası, stabil değerler üzerinde oynamakta. Medya gibi. Medya olgusu, nitelikleri etkisiyle dünya üzerinde olağanüstü bir yetkinlik aracı. Medyanın toplum üzerindeki söz hakkının ağırlığına bakılırsa, bazı ülkeler, medyayı milli menfaatlerinin aracı olarak görmekten geri kalmıyor. Türkiye, gerek milli menfaatler hususundaki insani tavırları, gerekse halkının vicdani ve örfi bağlılıkları sebebiyle, medyayı,dostluk, iyilik, bilim ve sanat kavramlarının temsilcisi olarak görüyor.Cumhuriyetin 100.yılı kapsamındaki hedefler dahilinde 2023, uluslar arası yayın organlarının statü farklarını kaldırmayı hedefleyecek nitelikte; ötekileştirme çabası gütmeyecek, toplumların ahlaki ve milli değerlerini yozlaştırma eğilimindeki karanlık planların maşası olmayacak, politik amaçlarla siyasi otorite boşlukları AKL-I SELİM Sayfa 9 Edebiyat vb. alanlarda, milli çizgilerden kopmadan, geleneksel ve modern yapıların kaynaştırılmasıyla oluşturulacak yepyeni bir sanat olgusunu, çağlara bırakabilmenin hazzıyla 1071'de açılan medeniyet kapılarından bir diğerine talip olacaktır. 2023... Küresel yayınların emellerinin sağlam temellere oturtulduğu anın eşsiz manzarası… ürkiye'nin turizm potansiyalinde günümüz dünyasında ileri ülkelerden olduğu da bir gerçek. Ne yazık ki bu Aziz Vatanın her karış toprağının insanlık tarihinde ne denli eşsiz olduğu bugünün fotoğraflarında yeterince gösterilemiyor. Turizm ve Reklamcılık faaliyetlerinde 2023 hedeflerinin umut vermesi, ülkemizin bu hedeflerde ne denli ısrarcı bir istikrar arayışında olduğunun en keskin göstergesi. Turizm Faaliyetleri çerçevesinde, medeniyetler kucağı Anadolu'nun antik kentleri ve doğal güzellikleri dış dünyada yeni bir keşfin izlerini taşıyor. Cumhuriyetin 100.yılında Turizm Ülkesi olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye, 2023'ten yepyeni Turizm merkezleri, tatil imkanlarını arttıracak ve yenileyecek, sektörlerin kalitesini dış rekabete gösterebilecek bir vizyon bekliyor. 2023... Paris'in Eyfel'ini unutturan, Taç Mahal'in kaderini değiştiren; İstanbul'u 16.yy düşler şehri kuşağına geri götüren, Anadolu'yu evrensel niteliklerde sunabilen bir turizm deryası... 2023... Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılının insanlık tarihinde etki alanını genişletmeyi hedefleyen, milli iradeyi muhasır medeniyetler seviyesine taşımanın sorumluluğunu üstlenen, genç nesillerin küresel rekabette yer edinmesini düş- BARIŞIN GİZLERİ Artık direnmeye gücü kalmayan bir insanın yok oluşunu izlememektir barış...İki kişinin düşmanken yoldaş olmasıdır belki de…Ya da hayata parantez açmaktır bir köşede.Geçmişte demlenen birçok anının gelecekte var olması için çay bardağına doldurulmuş yaşanmışlığın şekerli halidir. Rabia YAZICI leyen, hukuki ve sosyolojik onarımlarla daha hür bir ortam hazırlayan, insan onurunu evrensel ölçütlerde yansıtan, kardeşlik ve barış ortamlarında en ön safta yer tutan, milletinin milli ve dini değerlerini korumayı kendine vazife edinen ve daha nice emellerin gerçekleşmesi hususunda gerekli çalışmlarda boy gösteren 2023 vizyonunun mimarlarına müteşekkiriz. Bizler, gençliğin birer tarla olduğunun bilincinde;farkındalık kazanmış ve kazandırmış bireyler olarak 2023'ün Türkiye ve dünya ülkeleri açısından gaye edinilen özgürlük ve dostluk ortamının oluşturulabilineceği kanaatindeyiz. Mektup yerini bulursa, 1000 yıllık bir tarihin tozlu sayfaları geride bırakıp yepyeni bir tarih yazma yetisi yeniden doğacaktır. Şehnaz FINDIK Sayfa 10 SAYI 2 KONUŞMA SONRASI Muhammet İKBAL TUĞ Odamızı gökyüzüne boyayalım mı ? Ya da gökyüzünü odamıza ? Yani demek istiyorum ki ikimiz olalım sadece Ya dar bir oda sonsuzluğunda Ya da sonsuz bir oda darlığında. Kimi göstersem bana, Cebimdeki resmin kadar yer etmez hayatımda. İki kelime daha edersem, Hiç kuşkusuz gidip gireceğim tepemdeki mezara. Tabi önce günahını kabullenerek öpeceğim varlığını Ve bütün bunları ayıp sayıp Bedenimize enjekte edilen tedirginlik ve suçluluk duygusunu da yok edeceğim. İçimize attığımız tüm çekingenlik ve aşk, İçimizde çoktan taht kurmuş uyuşturucu kompozisyonu, İçimizde yaşaması için gerekli koşulları sağlayamadığımız mutluluk, Dışımızda gülümseyen ve hayatından hapları çıkaran bir adam görüntüsü. Bir adam gürültüsü kulaklarımda, Öyle ki sesini bastırıyor derinde kanayan, Teninde kararan yerler var başkasının dokunduğu Başkasının dokunduğu senin ellerin, Senin ellerin o çocuğun ellerini ısıtırken Ben sana yeni bir şiir daha yazdım. 18.02.2013 00.58 AKL-I SELİM Sayfa 11 NASILSIN ÇOCUKLUĞUM? Nasılsın çocukluğum? Mutlu musun hala? Büyümeyi istiyor musun telaşla, heyecanla? Beni sorsan iyi değilim. Senden ayrılırken çok şey büyüdü benle birlikte; küçücük ellerim, ayaklarım, gözlerim, hatalarım, günahlarım, keşkelerim… Ve çok şey de küçüldü. O büyük sandığım insanlar, küçücükmüş meğer, hem insanlıklarıyla hem de duygularıyla. Görüldüğü gibi değilmiş hiçbir şey. Gökyüzü hep mavi değilmiş mesela. Tavana bakınca ulaşılmaz sandığımız lamba, hani o yatağın üzerinde zıplayarak değmeye çalıştığımız ama bir türlü değemediğimiz. Hani küçükken boğulmaktan korktuğumuz su, temizlermiş insanı. Yalnızlık hem iyi, hem kötüymüş. Şimdi düşünüyorum da her şeyi benim sanarken, hiçbir şeyim olmamış benim senden başka. Bisikletten düşüp canını acıttığım için, büyümeyi senden çok sevdiğim için, oyuncaklarımızı sana bırakmadığım için, artık seninle hiç oynamadığım için özür dilerim senden. du ya her şey. Keşke gözyaşlarımı her akıttığımda benim olsan. Gördüğün gibi telafisi olmayan zamanlarda mahkumum ben. Tadı damağımda kalmış çocukluğumun tek günahıydı büyümeyi delicesine istemek. Keşke bir kez daha hayata aynı pencereden bakabilsek. Hoşça kal Çocukluğum. Futbol oynarken komşu teyzenin camını kırdığımızda yediğin tokat için senden özür dilerim. Hani çocukken ağlayınca bizim olur- Gökhan YILMAZ SİL DUDAKLARINI Öptüğün yalanlar bulaşmış, Dudaklarını sil. Benle gülen o yüzüne Benle parlayan o gözlerine artık, Başkasının yüzü yansımış. Yokluğunda günleşen saatler, Varlığında göz açıp kapamakmış, Benliğimde seni beslemek, Senliğinde beni aramakmış. Sil dudaklarını Öptüğün yalanlar bulaşmış. Muhammet İkbal TUĞ Sayfa 12 Sinema SAYI 2 “KELEBEĞİN Şiiri sinemaya yaklaştıran film… “Şairler erken ölür” derler. Yılmaz Erdoğan, yoksulluğun tüm acımasızlığıyla gözler önüne sermiş ölümü. Diğer yandan da sıkı sıkıya sarmış şiiri ve aşkı. Kıymeti bilinmemiş iki şairin hikayesi, Unutulmuşlar Bahçesi’nden çıkartılmış ve başarılı bir şekilde perdeye yansıtılmış. Bence Yılmaz Erdoğan bu filmi, sinema kariyerinin başlangıcı olarak kabul etmeli. Üzerinden uzunca bir zaman geçmiş dönemi yansıtırken başarı yakalayabilmek her sinemacıya nasip olmuyor şu günlerde. Fakat Kelebeğin Rüyası’nı izlerken ben o dönemi yaşamış kadar oldum. Başrollerdeki iki şair Rüştü Onur ve R Ü YA S I ” Muzaffer Tayyip, ekranda beliren iki resim değil de adeta bizimle nefes alan, öksürüklerini kendi ciğerlerimizde hissettiğimiz iki dostumuz gibi samimi ve içten işlenmiş. Karakterlere hayat veren asıl kişilere gelecek olursak, Kıvanç Tatlıtuğ’un film için oldukça zayıflamış olduğu- nu görüyoruz. Zaman zaman hüzne teslim ettiği bakışları ve acı tebessümleriyle filmin gerçek starı olduğunu düşünüyorum. Canlandırdığı karakterin ağırlığı başarısıyla doğru orantılı. Diğer bir oyuncu Farah Zeynep Abdullah’ta genç yaşına ve az tecrübesine rağmen verilen rolün üstesinden gelmiş. Fakat Belçim Bilgin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Hiç kuşkusuz yeteneği ortada fakat Belçim’in bir lise öğrencisi olduğuna inanmak biraz zor. Zeynep’le rolleri değiştirseler daha ikna edici bir tablo olabilirdi. Yazının başında da söylediğim gibi şiiri sinemaya yaklaştıran bu film izlemeye değer. Hatta ağlamaya bile… Cansu CAN M u z a f f e r TAY Y İ P U S L U ş i i r i ÖLDÜKTEN SONRA Diyecekler ki arkamdan Ben öldükten sonra O, yalnız şiir yazardı Ve yağmurlu gecelerde Elleri cebinde gezerdi Yazık diyecek Hatıra defterimi okuyan Ne talihsiz adammış İmanı gevremiş parasızlıktan AKL-I SELİM Sayfa 13 “SELAM” şatmak yaşamak esas alınmıştır . Doğdukları yerde ölenlerin ne kadar kısa ne kadar noksan ne kadar bencilce bir hayat yolculuğu içinde olduklarını düşündüm. Büşra YAĞIN Filmdeki oyuncuların hepsi kendi hayatından büyük fedakarrlıklar yapıp minik kalplere dokunmaya çalışıyorlar . Bilmedikleri tanımadıkları bir yere gidip daha önce tanışmadıkları kişiler için hizmet verme çabası içine giriyorlar . Şefkatin dili yoktur . Samimi fedakarlıklar sizinle aynı dili konuşmayanlarla bile anlaşabileceğinizin göstergesidir. Ya- Selam filminde ilk insandan buyana süre gelmiş ve bizim ecdadımızında çok iyi uygulayıp bu sayede nasıl kalpleri fetettiği ve bu geleneğide dünyanın her yerine yaymak için insanların nasıl çaba sarfettiği ve nelerden fedakarlık yaptığı çok iyi anlatılmıştır.Selam sayesinde gittikleri her yerde hoşgörüyle karşılanmış ve taş kalpli olan insanların bile selamın samimiyetine dayanamayıp yumuşamış ve se- lamı getirenlere busayede iyi davranmıştır. Ülkemizdeki insanların tüm insanlığa örnek olacak davranışları bu filimdede göze çarpmaktadır.Örneğin hiç hayatı boyunca et yememiş,oyuncakları olmamış,okulun ne olduğunu bile bilmeyen çocuklara maddiyatı göz önüne almadan samimi bir manevi ortam kurup bu imkanları muhtaç olan insanlara sunduğu gözler önündedir. Aslında bunlar bazı insanlar için zor olmayan imkanlar çünkü onların suyu musluklarından kolayca akıyor ama bu suyu kilometrelerce yürüyüpte bulanık olanları içenlerde var.İşte bu filim sayesinde bu insanlara yardım elini uzatlıması bilinci uyandırılmaya çalışılmıştır. Emeği geçen herkese teşekkürler Ersin BIYIK “Selam” filmi konulu röportaj 1-)Filmin sizi en çok etkileyen tarafı ne oldu? Adem hocanın,çocukları kurtarma uğruna kendi canını feda edip,nehre atladığında boğulup şehit olması ve de insanlara yardım etmek için,sevgisinden vazgeçen,aşkını feda eden geçlerin yaptıkları fedakarlıklar… 2-)Filmdeki oyuncuların yaptıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? İnsanlara örnek teşkil edecek davranışlardır.Rol yaptıklarını biraz belli etselerde verilmesi gereken mesajı yaptıklarıyla en iyi şekilde verdiklerini düşünüyorum. 3-)Filmden sonra kendinizin filmin etkisi altında kaldığınızı düşünüyor musunuz? Filmin sonlarına doğru ağlamıştım zaten.sinema salonundan çıkarken,o kadar etkilenmişim ki bir vakit kendime gelemedim ve ‘başkalarının mutluluğu için yaşamalıyım’dedim kendi kendime. Belma ÇETİN SAYI 2 Sayfa 14 BENDEKİ SEN Kıyıya vuran dalgaların Sessiz çığlıkları arasında kaybolmuştum sana, Sessizliğe pençelenmiş dudaklarımda Tek bir kelime… Sensizliğe ait tende Tek bir hece… Sen… Gülüşünde saklı bulduğum o bakışlar Kalbimi sonsuz yolculuğa uğurlayan Tek umut… Beni tamlayansız bırakmayan Tek bir nefesti belki de… “Seviyorum” yüklemini uzak tutmak, Özneye ayıp olmaz mı? Bak işte! Anlamlar yüklüyorum cümlemdeki sana Kuytu yüreğimin en köşesinde Islaklığını hissediyorum ara sıra. Sensizliği düşünemediğim adımlarımı, Usulca yere vurmaktı bendeki sen. Sensizlik derken bile tesadüf! İlk hecemde yine sen… Rabia YAZICI ÖLÜM Betül Şeyma KARAKAYA İnsanlar ne zaman öleceğini bilmediği için hayatı sonsuz sanırlar ama ölüm ansızın çalar kapıyı. Ölümün seni nerede, ne zaman yakalayacağı belirsizdir. Bu yüzden çaresizliktir ölüm,aslında hiçbir şeyin öneminin olmadığının kanıtıdır: Geçmişin,hayatın,yaşadığın her şeyin sonu.Özlemdir ölüm geride kalanlara,sevinçtir ölüm bütün düşmanlarına ama en önemlisi ölüm kavuşmaktır, Allah'a, yepyeni bir sonsuzluğa... AKL-I SELİM Sayfa 15 BİR ŞEHRİN PANORAMASI ‘‘Bu şehr-i Stanbul ki misl-i behadır Bir sengine yek-pare Acem mülkü fedadır.’’ diyen İstanbul aşığı Nedim’e, ‘‘Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer’’ diyen Yahya Kemal’e ve birçok şaire, yazara ilham veren şehir İstanbul. Nasıl anlatılmalı ki? Aşığın gözünde nasılsa maşuk, Türk’ün gözünde de maşuktur İstanbul. Bir sevda ki yalnız vazgeçince biter. Önce onu fetheden komutan vazgeçmedi. Çünkü peygamber müjdeliydi.’’Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, Onu fetheden asker ne güzel askerdir.’’ sözlerinin mucizeleneniydi.İstanbul’un fethi bir tesadüf sonucunda değil, Hz. Muhammed’in bu sözleri uğruna iman ve inanç sonucunda bir cihanı, bir ülküyü devam ettirmek için gerçekleştirilmiştir. Bir çağı bitirip yeni bir çağ açtıran, büyük bir imparatorluğu sonlandıran, gemileri karadan yürüten, devasa toplar döktüren ataların , 21 yaşında ‘ Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u!’’ diyerek tüm inancını ortaya koyan ecdadın torunlarıyız. Dünyanın gözbebeği Yeditepeli İstanbul her ne kadar düşman devletlerinin kuşatmalarına uğrasa da Sultan Mehmed’in kuşatma fikri ve İstanbul’a olan tutkusu bizi diğer devletlerden üstün kıldı.Yakın zaman da gittiğim Panorama Müzesi bana bir kez daha o ihtişamlı ve mağrur Osmanlı ruhunu hatırlattı. Fatih’in atının üstünde duran sanki bendim. Surları geçmek için var gücünü ortaya koyan sanki bendim. Top mermilerinin sesi 6 y.y. önce sanki benim kulaklarımda çınladı. Kaleye bayrağı diken cesur nefer sanki bendim. Şairlerin, şehzadelerin hayal ve rüyalarındaki şehrin puslu kokusunu hissettim, birçok kültürden insanın ayak izlerini barındıran tozlu yollarını gördüm, çok okunmuş bir kitabın sayfalarını yeniden açmak gibi tarifsiz bir heyecana kapıldım. İstanbul okundukça yeni bir anlamın zenginleştiği çok özel bir şiirdi o an. O şiirin bitmesini hiç istemedim.Bu şanlı tarihin sayfaları arasında dolaşmak, o ruh izlerini kendimde duymak tüylerimi diken diken etti.Bütün bu hisleri yüreğimde duyarak diyorum ki işte böyle bir sevdadır İstanbul… İlknur ÇİL-Şeyma TUĞ İ S TA N B U L / M . İ k b a l T U Ğ Bir kalem bu koca şehir Bir temiz sayfaya İki küp şeker İstanbul Bir bardak çaya Bir buluşma anı her sabah aslında Bir beraberlik her gece uykuda İki küp şeker İstanbul Bir bardak çaya Ampulun içindeki aydınlık kıpırtıları Gözümün içinde mutluluk parıltıları Bir kalem bu koca şehir Yazar bir temiz sayfayı Bir koca şehir Bir kalem budur Bir temiz sayfada durur Bir bardak çaya Bir koca İstanbul Sayfa 16 SAYI 2 MUTLULUK Doğduktan sonra bir zaman kaybedersin ve bir ömür boyu ararsın Kimine göre, kocaman kocaman kahkahalarla birlikte akan bir gözyaşı damlası, kimilerine göre de bir aysbergin görünen kısmının tezahürü bir tebessüm… Aslında bir çelişkiden doğar bazen, gülerken ağlamak ya da ağlarken gülmek gibi. Sözlükteki karşılığı ne olursa olsun tanımı size aittir. Bütün vücudunu sarmışsa bir örümcek ağı gibi; gözlerde fer, kalpte mem- nuniyet ve iliklerine kadar giren gizli bir huzur olarak gösterir kendini. Herkesin yitik malıdır. Doğduktan sonra bir zaman kaybedersin ve bir ömür boyu ararsın. Zaman zaman bulduğunu zannedersin ama; bulduğun sadece bir parçasıdır. O bile kendinden geçirir seni bitmesini istemediğin bir rüya gibi veya aslı diye ararken gölgesini aslı tasavvur edip kandığımız bir serap gibi… Belki gerçeğini idrak etmek ölene dek pek mümkün olmaz. Kucaklamak, sarılmak istersin ona ama kucağına sığmayacak kadar büyüktür; kollarının arasından sıyrılır, uçar ve sen, gittiği yeri bile soramadan çekip gider. Güneş kaybolur, bulutlar kaplar her yanı. Gökyüzü karardıkça bir hüzün çöker, can sıkıntısıyla başlar ve giderek üzerinde etkisini arttırır. Negatif elektronlar sarınca etrafını güneşin bulutların arasından gülümsemesini, ışığının içini ısıtmasını, içindeki hafakanları dağıtacak, sevinç çığlıklarına döndürecek po- zitif elektronların bütün hücrelerini sarmasını beklersin. Yerinde durup güneşin açmasını beklemek yerine ışığın huzmelerinin vurduğu yerleri takip etmek, o an orada bulunmaktır onu yakalamak. Dünya hayatının kendisine hiçbir zaman gülmediği, kapısından hep geri çevirdiği kimi insanlar da var olduğuna inandığı başka bir hayatta, dünya hayatı gibi fani olmayan ebedi bir aleme bırakmıştır onu. Ona göre zaman sürekli deveran etmekte, gecelerin ardından gündüzler hızla gelmekte. Bugün onun için kurak ve çorak olabilir.Hüzünlü günlerin ardından döktüğü gözyaşları belki ahretini bahara çevirecek ,dünyadaki çorak topraklar öbür tarafta yemyeşil bir vahaya dönüşecek. Dünyada aslını bulamadığı saadete ahrette erişecek, bu dünyada ara ara yakaladığına tamamen sahip olacak. Sen onu nerede arıyorsun? M. Bilal ARI AKL-I SELİM Sayfa 17 Gözlerin Zeliha çilingir Haram lokma gibi Boğazımda kalıyor gözlerin Sonunu düşünmeden başlanmış Bu yolculukta Sesini arıyorum Belki de Baştan belliydi sonu Ya da en başında düşünmeliydik Yokluğun acıyla kucaklaşan izlerini Haram lokma gibi Boğazımda kalıyor gözlerin İmkansızlığın çığlıklarıyla Uyanıyor sensizliğim Bedenime sığınan üç şey; Aklımda; Sen Damağında; bir hayalin izleri Ruhumda; sensizliğin tazeliği durur. Sayfa 18 SAYI 2 DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR Okulumuzun Meslek Dersleri öğretmeni Bilal Erel Hoca’mızla gündelik hayatta karşılaştığımız bazı durumların dinimiz açısından nasıl değerlendirilmesi gerektiği, İslam diniyle örtüştürülen bazı inanışlara ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdik.O söyleşiden: Hocam, dinimizce kalbin temizliğinin ölçüsü nedir? detsiz iman desteksiz, imansız ibadette abestir. Kadının tokalaşması caiz midir? Kalpleri en iyi bilen Allah'tır.Bu durumda Allah'ın emir ve yasaklarını gereği gibi yerine getiren kişinin kalbinin temizliği söz konusu olabilir.Onun dışında yapılan kalp temizliği iddiası ölçü değildir. Dinde zorlamama yoktur. Sözünü nasıl anlamalıyız? İnsanın karşı cinse karşı olan duygularını ön plana çıkaran , etkileyen tokalaşma şekli doğru değildir. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmek kalp temizliğinin ölcüsüdür dediniz.Bunun başında da ibadet etmek geliyor.İbadetsiz imanın değeri nedir? İman ve ibadet birbirinin gereğidir bunun içindir ki iba- Dini kabul etme noktasında zorlama yoktur. Ancak dini kabul edenlere de ibadet ve itaat noktasında tavsiyeler ve yaptırımlar söz konusudur. Kur'an'da örtünmenin ölçüleri nedir? İman eden bir kadına örtünmek farzdır.Ancak örtünmeyenlere de imansız demek mümkün değildir. Kadının sesi haram mıdır? Kadının sesi dünyevi arzu ve istekleri hatırlatıyorsa ve insanları boş ve yersiz düşüncelere sevk ediyorsa haramdır. Aksi takdirde haram değildir. Makyaj yapmak caiz midir? İnsanları etkilemek amacıyla yapılan makyaj caiz değildir. AKL-I SELİM Sayfa 19 Televizyon izlemek günah mıdır? Televizyonda izlenen programlara göre caiziyeti tartışılır. Doğruya iyiye ve güzele yönlendiren programlar izleniyorsa gerekli, hiç bir şey kazandırmayan programlar yersizdir. Türbe ziyaretinin ölçüsü nedir? Türbede yatan kişiye dua maksatlı ziyaret doğru ancak orada yatan kişiden medet ummak mum dikmek çaput bağlamak haramdır. Nazarlık ve muska insanı korur mu? Nazarlık ve muska bizim dinimizde yoktur.Ancak nazar haktır ve nazar duası yapılarak Allah'tan şifa istenebilir. Abdestsiz Kur'an okunur mu ? Gusül (boy abdesti) olmayan kişi namaz kılamaz .Kur'an okuyamaz ve dokunamaz. Kurbanın hikmeti nedir? Kurban kendimizi malımızı ve evlatlarımızı Allah'a adamanın bir sembolüdür.Yapabilenler yapabildikleri için ayrıca şükretmelidirler. Muhkem ayet nedir? Bütün insanların bu ayetleri okuduğu zaman aynı manayı ve aynı hükmü anladığı üzerinde herhangi bir yorum yapılmasına gerek olmayan ayetlerdir.Örneğin; namaz,hac,oruç hakkındaki ayetlerde olduğu gibi. Müteşabih ayet nedir? olan yoruma açık ayetlerdir.Örneğin; gökyüzünün yükseltilişi ,devenin yaratılışı,yerin serilişi ile ilgili ayetlerde olduğu gibi. Kevni ayet nedir? Allah'ın yeryüzünde yarattığı varlıkların tamamı kendi içersinde bir takım sırlar barındırır .Bunları bulmak , insanların araması ve düşünmesiyle ortaya çıkar.Dolayısıyla bir arının bal yapması , yıldızların varlığı ve işlevi ,suyun kaldırma kuvveti gibi... sırlar tamamen Allah'ın kevni ayetleridir. Lafzi ayet nedir? Allah'ın cebrail vasıtasıyla peygamberlere bildirdiği ve Kur'an-ı Kerim'in içerisinde toplanmış olan ayetlerin tümüdür. Herkesiz okuduğu zaman aynı şeyi anlamadığı farklı fikir ve düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep ONUN GİBİ OLMAK 571 yılında,bir pazartesi gecesi,kainatı nuruyla aydınlatan,Allahın onun hürmetine alemleri yarattığı,yaratılmışların en hayırlısı, gül kokulu Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v) dünyaya teşrif etmiştir. Karanlıkları nuruyla aydınlatan, cahiliye devrinin yerini saadet devrinin aldığı, 23 yıl gibi kısa bir süre zarfında bir din olan islamiyeti insanlara anlatan, alemlere rahmet olan kutlu nebi Kur’an’ın ahlakıyla ahlaklanan, Allah’ın himayesi altında bulunan, Allah'ın emir ve yasaklarını hak din olan İslamiyet’i insanlara anlatan, yol haritamız olan kuranı kerimi bizlere açıklayan, Müslümanların örnek alması gereken, önderimizdir. İnsanlar bu hayatta hep başkalarını taklit ederler aslında. Bir düşünelim bize en iyi örnek olacak kişinin kim olması gerektiğini … BELMA ÇETİN Sayfa 20 SAYI 2 DENE’DEN SOFRAYA SEDA YILMAZ Kocaman torbalar da birçok tohumdan biri de benim. Yanımdakilerden öğrendiğime göre tarlaya gidiyormuşuz. Tarlaya geldiğimde birçok insan ve kocaman tarla sanki bana ucuz bucaksız bir ufku gösteriyordu. Tarlada tohum arkadaşlarım gibi ben de yerimi aldım. Güneşle dost, ay ile arkadaş oldum. Toprak annem; tohumlar kardeşim, komşularım oldu. Bir tek arkadaşım eksik o da yağmur. Dostlarımın verdği enerji beni bir güneş yapmasa da bir kavak kadar boyum olmasa da bu uçsuz bucaksız yerde memnundum hayatımdan. dığımız yağmur ansızın üstümüze yağmaya başladı. Sonra çıkardılar, uzun bir kalıp haline getirdiler. Bir de karnımızdan çizdiler. Sıcak bir yere koydular. Oradan çıkınca vitrin camlarındaki yerimiz hazırdı. Gidene tokluk veririz, gelene açlık... Sonumuz ya mide ya da çöplük... Sonra bizi sofraya koydular, dilimlediler, mideye indirdiler. Büyük bir kısmımız arttı. Beni poşete koydular. Koca geceyi poşette tek başıma geçirdim. Kimse gelmedi. İlerleyen zamanlarda vücudumun buruştuğunu, boyumun kısaldığını hissettim. “Artık benim sonumda çöplük.”diye düşündüm. Bir tarlada Diğer kardeşlerimden bebaşlayan hayatım belki şinci ayın başlarında biçerde çöplükte çürümekle döverle ayırdılar beni. TorDünyanın birçok bölgesi açlıkla sona erecekti. Sabah olbalara koydular. Götürdüsavaşırken benim yerim pis du, fırına gidildi ve taze ler. Giderken arabanın kırık kokan bir çöp tenekesi mi başka ekmekler alındı. kasasından diğer dostlarımı Yendi... Ben hala aynı ve arkadaşlarımı gördüm. poşetteyim. Kırışan vücudum, yeşillenmeye başİçim bir hoş oldu. Onlar bana sanki asırlarca ladı. Bir kez daha sonum geldi diye dündüm ve uzaktı. Uzun bir yolculuktan sonra bacası kocagözlerimi iki gün sonra açtım. Aynı poşette, bu man bir fabrikaya getirdiler beni. Kendimi köle sefer kokuyordum. Evin hanımı çayla dolu çöpü pazarında gibi hissediyordum. Tarlada bana tuttuğu gibi beni de içine koyarak sokaktaki çöp komşuluk eden can dostumla ayrı yerlere düşkovasına fırlattı. müştük. Beşinci ayda olanları ayırıyorlarmış. Poşetin içinde yaşlanmış, kokmuş Makineye konduk. Bizi ilk önce döndürdüler, bedenimde o hasat tarlasındaki mağrur sonra sıcaklık verdiler ve torbalara koydular. O başaktan eser yoktu. Beni bu hale kim anda kendimden geçmiştim. Uyandığımda çığgetirdi? Benim yerim burası mıydı? Solık attım; tarlada çıkan sarılık, torbada bembenum böylemi olacaktı. Dünyanın birçok yaz seraba yerini bırakmıştı. Herkes birbirine bölgesi açlıkla savaşırken benim yerim benziyordu. “Hoop!” artık kamyona atıldık. pis kokan bir çöp tenekesi mi olacaktı. Camlı bir yere getirdiler. İndirdiler. Derin bir Ölüyorum. Öl... Öldü... kazana boşalttılar. Döndürüldük ve hasret kal- AKL-I SELİM Sayfa 21 İNSAN SEVGİSİ K. Firdevs EFE Cenab-ı Allah insana sonsuz sevme kabiliyeti vermiştir. Bu sebepten dolayı insan bütün mevcudata karşı sevgi besler. Sevgiyi bizlere en iyi öğreten ve yansıtan Efendimiz (a.s)’dir. Efendimiz “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılmazsınız” hadisinde sevginin önemini bizlere anlatıyor. Mevlana “İnsanları iyi tanıyın, her insanı fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.” diyor. Biz de hastalık olmuş bu. İnsanların sadece bir hoş olmayan huyuna bakıp muhabbet göstermiyoruz. Belki onun bir hoş olmayan huyundan ziyade yirmi hoş olan huyu var, bilinmez. Aynı şekilde makam sevgisi ile insanların karakterlerine, huylarına bakmadan aşırı övgü gösteriyoruz. Makam sahibi olana karşı hürmet gösterip bir çaycıya ya da çöpçüye karşı saygısızca davranabiliyoruz. Hakiki sevmek böyle olmaz, olmamalı. ranışı devamlı hale getiren adam sürekli tekrarlıyor. Birkaç gün üst üste kapıya işkembe koymadığında Efendimiz adamın kapısını çalıyor “Kardeşim, başına bir iş mi geldi ? Neden gelmedin ?” diyor. İşte Efendimizde olan insan sevgisi başka “Ben gelmedim kavga için, benim işim bir yerde görünmüyor. Belki o adamın zulsevgi için.” der Yunus Emre, güzel ahlakın metine ve merhametsizliğine bakıp bu davve sevginin önemini bir kez daha hatırlataranışı yapmayabilirdi. Ancak Allah Resulü rak. belki saygılı olmasına, sabırlı olmasına, müBir gün Efendimizin kapısının önüne cahi- tevazi olmasına bakarak muhabbetini kesliye devrinde yaşayan bir adam işkembe ko- memiştir. yuyor, Efendimize eziyet olsun diye. Bu dav Sayfa 22 SAYI 2 AŞKA YATIR RUHUMU Şule ÇAKIR Önce Şaraba yatır ruhumu: Geçen yıllar mânamı arttırsın. Üzüm gibi ayaklarının altında ezsin insanlık, Baktıklarında mest olacakları bir tarih bırakacağım. Ey gözleri Beyoğlu gecesi yorgunluğu sevgilim! Aşka yatır ruhumu: Gözlerim gözlerinin menziline girene dek, Bir Ağustos gecesi titreyerek sabahla kendinden bir şeyler vaad et, Elde etmek için elindekini kaybet. Mutlak krallığımın yıkılmaz surlarının en soğuk mahzenindeyim Tanrı beni bağışlamayacak Korkma,tüm kutsal kitaplarda satır aralarındaki o boşlukların tek sahibiyim. Aşka yatır ruhumu! Şarabım asır devirdiği gün, Boşluklar bir araya geldiğinde: En büyük mânayım. AKL-I SELİM Sayfa 23 ANNE EMİNE OĞUZ Sevgiliyi, en yakın dosrı bir tarafa bırakmayı göze altu, mutluluğu, gülen mışlardır. Sizce hangi duygu bu gözleri, yaşama sevinciHuzur ve mutluluğun da eş denli fedakar ve güven verici ni, tatlı bir gülümsemeolabilir ki . . . anlamlısıdır: Anneler ... yi tek başına ifade edeAnne ve çocuk arasındaki bu bilen tek kelimedir. Ankutsal bağ tıpkı Allah Teâlâ ve ne kelimesi öyledir ki melekler arasındaki bağ kadar hayatımızın en orta noktasına yerleşmiş güçlü ve saftır. Bildiğimiz gibi melekler Alolup güldüğümüzde, ağladığımızda hatlah tealaya duydukları sevgiden ötürü Alta şaşırdığımızda dahi o kelimeyi kullanlah’a boyun eğmektedirler ve onun uğruna maktayız. Neden kullanıyoruz acaba? her şeyi göze almışlardır. Annelerde melekÇünkü anne o kadar özel bir varlıktır ki ler gibi çocukları için bütün her şeye boyun onun sevgisi bütün benliğimize işlediği eğmişlerdir ve onlar uğruna her şeyi göze için her anımızda o kelimeyi dile getirialmışlardır. riz. Ayrıca kelimelerle anlatılan, fedakârBu yüzden annelerde aslında birer melektirlık karşısındaki sevgiyi tarif edebilen tek ler. kelimedir o. Her biri ayrı ayrı şefkat dolu birer melek. . . Peki ya anne sevgisi nedir? Anne sevgisi dilimizde ve beynimizde en kapsamlı EMİNE OĞUZ duygusal bağ olup hayatımıza yön verebilen tek kelimedir. Huzur ve mutluluğun da eş anlamlısıdır. Anneler . . . Onlar çocuklarını ilk hissettikleri günden beri koşulsuzca hayatını hiçe sayarak yalnızca çocuklarının geleceği için hayatlarındaki bazı planla- Sayfa 24 SAYI 2 İMAM HATİPLİNİN ÇAĞRISI Hatice MIZRAK değildir. Onun gönlünde herkesin oturabileceği bir sandalye vardır. Çilelidir aynı zamanda, bu vatanın çocuğu olduğunu bilir. Vatanına, milletine, bayrağına yürekten bağlıdır. Yüreğimi yüreğine değdirmek için bütün yürekleri yaratana duayla… “Bir insanı kötülüklerden alıkoyup iyiliğe sevk etmek, üzerine Güneş’in doğduğu her şeyden daha hayırlıdır.” sözünden icra ettiğim gibi İmam Hatipli olmak ne kadar onurlu ve yüce bir gayeyi amaçladığını söyleyebilirim. İmam Hatip okulları sayesinde bu milletin biz evlatlarının dinlerimizi öğrenmemiz, ahlak sahibi olmamız, Kuran-ı Kerim’i hakkıyla tilavet etmemiz açısından hayati bir misyona sahiptir. Dini öğrenmek kadar yaşamanın da gerekli olduğunu en iyi bir şekilde burada öğreniyoruz. İmam Hatipli olmak, insanın vicdanına tabii bir sorumluluk yüklüyor; temsil sorumluluğu gibi. İmam Hatipli en doğru düzgün yetiştirdiği için dürüst bir adamdır. Onun ince hesaplarla, kurnazlıklarla işi olmaz. İmam Hatipli, gönüldendir, davranışlarında hep kuran edalı bir samimiyet nümâyandır. Sevecendir İmam Hatipli, itici İmam Hatipli, bu sorumluluğun farkında olarak, dünyanın neresinde olursa olsun muhtaç gönüllere iman, Kuran hakikatlerini taşımanın derdini yüreğinde hisseder. Rabbülalemi bilmeyen Resulullah’ı tanımayan her insan, onun sinesinde bir büyük olarak durur ve bu acıyla iki büklüm halde elinde tutunmasıyla imdada koşar. Artık, “İmam hatipli olmak ayrıcalıktır.” gibi slogan dönemi bitmiş, hizmet, fedakârlık, koşturma ve temsil dönemi başlamıştır. Yıllar sonra biz ve bizden sonraki kardeşlerimin Allah’ın yeniden ihsan ettiği bu nimetin hakkını vermek biz imam hatiplilerin en önemli görevidir. Henüz 3. senemde olmama rağmen İmam-Hatip okulları ciddi bir teveccühe mazhar oldu. İnanıyorum ki önümüzdeki senelerde, bu katlanarak büyüyecektir. Milletimiz okuluna sahip çıkacaktır. İnşallah Milli Eğitim Bakanlığı da bu yeniden canlanan sene gibi çok iyi etüt ederek eksiklikleri, kusurları tespit etmeli ve bu okulların her yönüyle mükemmel olmaları için gerekeni yapmalıdırlar. Ben de bir İmam Hatipli olarak beni bu okula gönderen anneme her zaman dua ediyorum. Dünyaya bir kere daha gelsem tereddütsüz yine İmam Hatip’e giderim. İmam Hatip’te geçirdiğim ve geçireceğim yıllar hayatımın en güzel ve en dolu dönemlerinde olmuştur. Sayelerinde gerçekten bir şeyler öğrendiğim kıymetli hocalarım hep dua ettiklerim arasındalar. Allah hepsinden ebeden razı olsun. AKL-I SELİM Sayfa 25 İ M A M H AT İ P L İ O L M A K Dilan AYDIN İki dünya mutluluğudur önümüze gelen bu cevher Olmuştur her seferimizde bize rehber Bil ki gelmek ister buraya her er, İmam Hatipli olmak emek ister. Ey insanoğlu!Bak bir etrafa Gördüğün her şey İmam Hatip’te bir başka Farkını sen de koy ortaya Haydi sen de imana… Elbet bir gün gelecek, Bilgiler seni alıp götürecek. Canı gönülden bilmek gerek, Din okulda birleşecek. Tüm bakışları tek hamlede yendik, İman dolu yüreğimizle geldik. Selimpaşa’ya yürek verdik, Artık biz de İmam Hatipliydik. Sayfa 26 SAYI 2 OSMANCIK/Tarık BUĞRA Şeyma TUĞ ‘‘ Ey Osmancık Beysin. Bundan sonra öfke bize uysallık sana, güceniklik bize katlanma sana, acizlik bize yardım sana, geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize adalet sana, kötü göz şom ağız, haksız yorum bize bağışlama sana, bölmek bize bütünlemek sana…’’ Şeyh Edebalı’nın Osman Bey’e verdiği bu öğütler üzerine kurulmuş büyük bir imparatorluğun hikayesi. Osmanlı Devleti’nin yavaş yavaş ve sağlam temeller üzerine kuruluşunu, aşkı ve savaşları en güzel şekilde yazıya dökülerek okura sunulan bu kitap tarihin en uzun ömürlü, en büyük devletini kuran irade, şuur ve karakteri olan Osman Bey’in hikayesi tarihi ve duygusallığı birleştirerek insanların duygularını harekete geçirmektedir. Kendinizi tarihin içinde bulmak istiyorsanız keyifle okuyacağınız bir kitap. Okumanız dileğiyle… Tarık Buğra’nın üslubunun ışığında okunabilecek tadı damağınızda kalacak bir roman... AKL-I SELİM Sayfa 27 U Z U N H İ K AY E / M u s t a f a K U T L U Sedanur UÇAR Yeni bir kitapla tanıştım. Yazarı Mustafa KUTLU. İlk kez duyduğum bu isim bana bu güzel kitabı okuttu. Uzun Hikaye ile katıldığım bir yarışmada tanıştım. Kitap okuma yarışmasında okuyacağımız bir kitaptı. Kasaba yaşantısı, aile bağları ve biraz da aşk konulu bu kitap insana değişik hayatların hikayelerini anlatır. Kitabın dili gayet güzel akıcı ve konuşuyor gibi. 1940'lı yıllardan başlıyor, 1970'li yılların sonuna uzanıyor. Dönemin siyasi gerçekleri ile baş başa kalan , bildiğini söylemekten çekinmeyen, dürüst, gözü kara bir karakterle karşılaşıyoruz. Hayatı boyunca yerleşik düzeni tutturamamış, oğluyla kasaba kasaba dolaşan Bulgaristan göçmeni Bulgaryalı Ali'nin hikâyesi.Zaman zaman neşeli, komik, zaman zaman dramatik ama çok sıcak bir hikaye. Kitaptan iki cümle: ‘Hayat dediğin nedir ki?Anlaşılmaz bir sır. Kurduğumuz düzen hep böyle sürüp gidecek sanırız.Birden ip kopar ışık söner, her şey darmadağın olur.’ ‘…solunan hava,yüzülen su,oturup-kalktığın insan,yürüdüğün yol seni değiştirir.’ Kayıtsız şartsız sevgiyi,küçük yerlerde muhalif olmanın zorluğunu anlatıyor Uzun Hikaye. Okuduğum zaman kitabın sonunu merakla bekleyip hemen bitirmek isteği duyabilirsiniz. Bu çok normal. Çünkü anlatılan olaylar o kadar sahici ve o kadar müthiş bir anlatıma sahip ki. Herkesin özellikle 14-18 yaş arası gençlerin okumasını şiddetle tavsiye ederim. Kitap okunduktan sonra da mutlaka yönetmenliğini Osman Sınav’ın yaptığı ve Kenan İmirzalioğlu’nun başrolünde oynadığı Uzun Hikaye filmi izlenmeli… Filmde olayların geçtiği mekanlar zamanlar insana geçmişten duygular özel tatlar bırakmakta. Vagon evlerde geçen maceralar, imkansızlıklara rağmen mutlu bir aile yaşantısı, kopmayan aile bağları hepimize örnek olabilecek derecede. İnsanın kimi zaman çıkmaza girdiyi durumlarda yapabilecek bir şeyi kalmaz.Hepimiz yaşarız bunu. Sosyalist Ali lakablı başrol oyuncusu o dönemin siyasi olaylarına, haksızlıklarına göz yummayışı ile bizlere adaleti, sevgiyi ve saygıyı göstermek istemiştir. Ayrıca kitapta bahsedilen ve filmde de görebileceğimiz üzere Ali iyi bir baba olmuş ve eşini kaybetmesine rağmen oğlunu büyütmüş okutmuş ve sonunda da kendi yolunda yürümesini istemiş ve daktilosunu oğluna vermiştir.Oğlunun bu daktilo ile yazdığı Uzun Hikaye bu olay üzerine oluşmuştur.Oğlundan babasına en büyük manevi hatıra ve hediye... Sayfa 28 SAYI 2 YEREL ZENGİNLİKLERİMİZ FUAT YAPICI Ana dilimiz olan Türkçe her yerde kendi ağzı ve şivesine göre değişiklik göstermektedir. Ülkemizin resmi dili Türkçedir. Bütün bölgeler farklı ağzı olmasına rağmen resmi evraklarda İstanbul Türkçesini kullanmaktadırlar. Halk arasında kullanılan ağızlar ise yerel kültürü yansıtan renklerdir. Bunlar bizim zenginliğimizdir.Ben bir Tokatlı “Tohatlı” olarak yerel ağız farklılıklarından bahsedeceğim. Örneğin ‘’Ezücük’’Tokat ağzında “az,biraz” anlamına gelir. Bu ağzın özelliklerini bilmeyen bunu farklı yorumlayabilir. Tokat ağzındaki bu ses ve söyleyiş değişimleri sadece Tokat’a has değil. Bugün Türkiye’nin hangi bölgesine,beldesine,köyüne gitseniz bu değişimleri görürsünüz. Ben Tokatlı olarak normal yazılışı Tokat olmasına rağmen kendi yöresel özellikleri- mi işin içine katarak “Tohat” diye teleffuz ediyorum.. Tokat ağzından bazı örnekler: Aha anağan babağan: hayret, şaşma Göresi gelmek: özlemek Badal: merdiven Bişibaba: yağda kızarmış hamur Bannak: parmak Ellağam: galiba, zannederim Sokranmak: söylenmek Kelem: lahana Gı: bayanlara Keşik: sıra Gı: bayanlara kullanılan bir hitap Gıyak: güzel, torpil geçme Zımzık: yumruk Örneklerde gördüğümüz gibi Tokat ağzı İstanbul Türkçesinde farklı olarak bu şekilde yorumlanır. Yörelere arası bu tür söyleyiş farklılıkları insanlarımız , kültürümüzün ve her şeyden öte Türkçenin dil zenginliğini ortaya çıkarır. AKL-I SELİM Sayfa 29 ARASAT ŞEHNAZ FINDIK Gönül bucaklarında yükselen bu semaya Muhabbet ehlinden kopan firari bir elçiyim Ramak kala kördüğüme hain bir tutulmaya Harabeler cennetinde Arasat’ta bekçiyim. Çağrısıyla ötelerin Semerkant’a uzanan Esbabında Suffe’nin kilitli kaldı zaman Hakkın divanında, ıstırabı sevda olan Gönlü virane gezen Arasat’ta bekçiyim. Kalp düşmüş yeise elbet tevekkül gerek Uçurumun ötesine hasret ettik bilerek Yitik meltemin savurduğu şu yaprağı görerek Esrara talib olan Arasat’ta bekçiyim. Asra and içilen o hakikat kadehinde Adanmış bu ruhun saklı bir tarihinde Bir yudum ilimle,kaybolan talihinde Nice mecnuna yurt olan Arasat’ta bekçiyim. Zamanın zelzelesi duyulurken ötelerde Öyle ki, haşin sesler tutunuyor göklerde Ezelden kalan mabed susarken keşkelerde, Aminlerle müjdelenen Arasat’ta bekçiyim. Arafın gölgesindeki bir yüreğin kıyameti Bekçilik hasıl oldu bilinmezken kıymeti, Nice gönül ki virane,kayıplarda selameti Tan vakti güneşinde,Arasat’ta bekçiyim.