PDF SAYI 19 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 19 - Hayat Online
19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr Seite 1 hayat Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Aylýk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung . Sayý/Nr.: 19 . Yýl/Jahre: 4 . Mart/März 2007 . Rebiü`levvel 1428 Modern hayatýn sýkýntýlarýndan kurtulmak için bulunabilecek en güzel sýðýnak Cemiyetin Temeli Aile Dosya Dosya Cemiyetin Çekirdeði Aile Bir Dönüm Noktasý veya Yeniden Baþlamak Dr. Yusuf IÞIK Mahmut AÞKAR Sayfa 5`te Dosya Sayfa 9`da Hayata Dair Notlar Seyyah-ý Fakir Goncagül Çelebi Hüseyin GONCAGÜL Özel Köþe Sayfa 11`de Aile Denilen Ahlak Okulu Tünay ERMÝÞ Aydýn ERSOY Özel Köþe Sayfa 15`te Dosya Sayfa 17`de Aile içi iletiþim nasýl olmalý ve mutlu evlilikler nasýl olur 2007 Yýlý Bazý Vergi Kanunlarý Deðiþiklikleri Hacarap`ýn Askerliði Ümmet Bilinci Gül daðýtan elde, daima biraz gül kokusu olur Sýtký ASLANHAN Asým TOZOÐLU M. Salih AYDIN Sebahattin UÇAR Bilal DEMÝROÐLU Sayfa 17`de Bilgilendirme Sayfa 29`da Özel Köþe Sayfa 31`de Dosya Sayfa 33`te Dosya Murat Wilfried HOFMANN ile röportaj sayfa: 23-27`de Sayfa 35`te 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr Seite 2 ‹slam Toplumu Millî Görüfl Cenaze Fonu Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen • Tel: +49 (0)2237-656 313 Fax: +49 (0)2237-656 229 • cenazefonu@igmg.de · www.igmg.de 19. sayi sayfalar 29.04.2009 editörden 20:00 Uhr Seite 3 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Sevgili dostlar! Yine, yeniden ve yenilikler ile sizlerle buluþmamýzý saðlayan Allah`a hamdediyoruz. 19. sayýmýzla birlikte “Hessen Hayat” olan gazetemizin adý bundan sonra sadece “Hayat” olarak deðiþmiþtir. 2004 senesi yýlbaþýnda ilk sayýmýzý Hessen Eyaltindeki insanýmýza yönelik olarak çýkarmak için Bismillah dediðimizde gazetemizin adýný Hessen Hayat olarak koymuþtuk. Daha 5. sayýmýz itibariyle gazetemizin içeriðini doludolu bulan dostlarýmýz niye bu gazetenin Almanya`nýn diðer eyaletlerinde de çýkmadýðý noktasýnda teþvikleri oldu. Zaman zaman Almanya`nýn diðer eyaletlerinde yaþayan ve bir þekilde gazetemizi okuma fýrsatý bulan insanýmýzdan da bu noktada isteklerle karþýlaþtýk. Malumunuz gazete çýkarmak ve bu çýkarýlan gazetenin insanlarýn beðenisine sunup bu beðeniyi kazanmak oldukça zordur. Ama hamdolsun bizler amatör bir ruh ile çýkarttýðýmýz gazetemizi ideallerimiz doðrultusunda insanýmýzýn hizmetine sunduk ve sunmaya devam edeceðiz. Ve geçen þu üç küsur senelik zaman içerisinde gördükki gazetemiz görevini fazlasýyla yerine getirdi. Biz yayýn hayatýna baþlamadan önce meydani boþ bulan birileri istediði gibi at oynatýyor; insanýmýzýn meseleleri ile ilgilenmek yerine; birilerinin yönlendirmesiyle burada bulunan bazý sivil toplum örgütlerine saldýrýyý görev addetiyorlardý. Ne zamanki Allah nasip etti ve yayýn hayatýna biz de katýldýk; artýk meydanýn boþ olmadýðý birileri tarafýndan farkedildi. Demin de belirttiðimiz gibi bizler amatör ruhla bir çalýþma yapma gayretindeyiz. Bu çalýþmalar kendilerini profesyonel kabul eden kimseler tarafýndan da takdirle karþýlanmaya baþladý. Örnek vermek gerekirse; bizimle ayný kulvarda bulunan gazeteler hem içerik olarak ve hem de teknik mizanpaj olarak artýk Hayat Gazetesini kendilerine örnek almaya baþladýlar. Denebilir ki nereden biliyorsun; eðer takip edilirse bunun doðruluðu görülecektir. Çýktýðýmýz ilk günden beri Almanya`da bulunan insanýmýzý temsil noktasýndaki tüm kurumlara 3 Mart-März 2007 Safer 1428 ayný mesafede olduðumuzu belirtmiþtik. Bu taahhüdümüz bugün de geçerlidir. Bunun örneðini 18 sayýlýk Hayat Gazetesi arþivinde bulabilirsiniz. Gazetemizde; IGMG kökenli kardeþlerimizden tutun da, ATÝB`den kardeþlerimiz, DÝTÝB`den kardeþlerimiz, dini veya sivil içerikli teþkilatlardan bize ulaþan tüm kardeþlerimiz yazma fýrsatý bulmuþlardýr. Ayný sekilde; Alman toplumundan farklý din ve düþüncelere sahip insanlar da yazma fýrsatý buldular. Bizler insanýmýzý ilgilendiren konularý dikkate alarak bu konular noktasýnda insanýmýza yön verecek sayýlar hazýrlamayý hedef edindik. Zaman zaman gazetemizde yazýlarýn uzun ve çok yoðun olduðu konusunda þikayetler aldýk. Bu þikayetleri dikkate alýyoruz ama bizim de bir iddiamýz vardýr; bugüne kadar insanýmýzýn meselelerine eðilen yayýn organlarý belki de kasýtlý olarak insanýmýzý magazin kültürüne yönelttiler. Bizim iddiamýz insanýmýzýn okuma alýþkanlýðýnýn olmadýðýdýr. Bu alýþkanlýðý sadece kitap okuyarak deðil gazete okuyarak da kazandýrmamýz lazým gelir diye düþünüyoruz. Ve ayrýca da gazetemizin sayfalarýndaki yazýlardan insanýmýzýn oldukça faydalandýðý kanaatindeyiz. Gelen tebrik ve takdirler bunu göstermektedir. Sevgili dostlar! Gazetemizin üç senelik bu macerasýndan sonra inþaallah bu sayýmýzla birlikte Hessen Eyaletinden sonra Bavyera Eyaletinde de insanýmýza hitap etme fýrsatý bulacaðýz. Gazetemiz yavaþ ama saðlam adýmlarla çalýþmalarýna devam ediyor. Bu doðrultuda yine söylemek isteriz ki gazetemizde yazmak isteyen herkese kapýmýz sonuna kadar açýktýr. Ama kimseye hakaret etmeden ve kimsenin özgürlük sýnýrlarýný zorlamadan. Gazetemizin bu sayýsýnda “Aile” konusunu ele almak istiyoruz. Bu doðrultuda konusunda yetkin kiþilerin yazýlarýný gazetemizin sayfalarýnda bulacaksýnýz. Yine geçtiðimiz Þubat ayýnda idrak ettiðimiz Hicri YIlbaþý ile alakalý yazýlarý da bulacaksýnýz. Yine Alman müslüman Murat Wilfried Hofmann ile yapýlan uzunca ve güzel bir röportajý sayfalarýmýzda bulacaksýnýz. Bu sayýmýzda hanýmefendi yazarlarýmýzýn yazýlarýnýn çokluðu dikkatinizi çekecektir. Bizim burada eklemek istediðimiz þudur; insanýmýzýn meseleleri hakkýnda nedense hanýmefendilerin çözüm önerilerini içeren yazýlarýný yayýnlamakta zorlanýyoruz. Ama ne hikmetse yetkin olduklarý halde yazmaktan kaçýnan kardeþlerimiz var. Ýnsanýmýzýn meselelerine eðer hanýmefendiler de sahip çýkarlarsa o meselelerin halledilmesi daha da kolaylaþacaktýr. Ýnsallah bu sayýmýz ve bundan sonra da gazetemizin sayfalarýnda konularýnda yetkin kardeþlerimizin yazýlarýnýn çokça bulacaksýnýz. Bunun ilk örnekleri; sevgili Hüseyin Goncagül ve sevgili Sýtký Aslanhan beylerin yazýlarý ile göreceksiniz. Seyyahý Fakir Goncagül Çelebi tiplemesiyle Hüseyin Goncagül`ün yazýlarýný bundan sonra gazetemizin sayfalarýnda takip edebilirsiniz. Yine Kiþisel Geliþim Uzmaný olan sevgili Sýtký Aslanhan`ýn yazýlarýný da bundan sonra sayfalarýmýzda takip edebilirsiniz. Buradan siz kardeþlerimizden bir ricamýz olacaktýr. Lütfen çevrenizde olan faaliyetler hakkýndaki haberleri bizlere ulaþtýrmanýzdýr. Bu haberlerin resimleri ve kýsa bilgilerini bize ulaþtýrýrsanýz hem biz insanýmýzýn faaliyetlerini duyurmuþ oluruz ve hem de görevimizi yerine getirmiþ oluruz. Bu vesile ile bu zamana kadar bizden desteklerini eksik etmeyen tüm kardeþlerimize ve bundan sonra bu desteklerini devam ettirecek olan kardeþlerimize kalbi teþekkürlerimizi arz ediyoruz. Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý bereketlendirsin, þuurlandýrsýn. Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr. Allah`a emanet olun. hasbihal Hayat`ýn Yenilikleri hayat Impresium/Künye hayat Aylýk Ücretsiz Gazete Mart-März 2007 / Safer 1428 Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni Sinan AKTÜRK Yayýn Kurulu Dr. Yusuf Iþýk, Ýbrahim Gümüþoðlu, Abdüssamet Temel, Bilal Demiroðlu, Mahmut Aþkar, Sinan Aktürk, Saim Ayas, Ýhsan Güler, M. Salih Aydýn Merkez Königsbergerstr. 16 . 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: info@hessenhayat.de Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr 4 Seite 4 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 haber IGMG Schwaben Bölgesinde Kur`an-ý Kerim eleme yarýþmalarý yapýldý IGMG Schwaben Bölgesinde yapýlan yarýþma iki kategoride gerçekleþti. Birinci kategoride 7-12 yaþ arasý ikinci kategoride 13-18 yaþ gurubu arasý yapýldý 1. Muhammet Bedelci (Ulm) 2. Metin Genç (Senden) 3. Ýbrahim Gözlü (Friedrichshafen) 4. Emre Gül (Balubeuren) 5. Emre Kavak (Biberach) 6. Halil Þahin (HDH) Böylece Bölgelerarasý yapýlacak yarýþmada Schwaben Bölgesini temsil edecek yarýþmacýlar belli oldu. GMG Schwaben Bölgesinde yapýlan yarýþma iki kategoride gerçekleþti. Birinci kategoride 7-12 yaþ arasý ikinci kategoride 13-18 yaþ gurubu arasý yapýldý. Yarýþmaya 7 cemiyetten toplam 14 Kur`an-ý Kerim Bülbülleri katýldý. Büyüklerden birinciliði HDH cemiyetinden Avrupa ikincisi olan Abdukerim Erdoðan kazandý. Büyüklerin sýralamalarý þöyle oluþtu: I 1. Abdulkerim Erdoðan (HDH) 2. Kadir Aygün (Ulm) 3. Furkan Bostan (Senden) 4. Ersoy Çiftepýnar (Biberach) 5. Umut Günç (Wangen) 6. Hasan Aydýn (Blaubeuren) 7. Mehmet Kaymak (Krumbach) 8. Sinan Kütük (Krumbach) Küçüklerden ise birinciliði Ulm Cemiyetinden Muhammet Bedelci kazandý ve küçüklerin sýralamalarý ise þöyle oluþtu: 19. sayi sayfalar 29.04.2009 dosya üreme veya ayrý cinsler arasýnda birleþmeye dayanan bitki, hayvan ve insan topluluðuna aile denir. Buna göre aile, yalnýz bugün yaþayan üyelerini deðil, ayný zamanda, geçmiþte yaþamýþ ve gelecekte arasýna katýlacak olan üyelerine de içine alýr. Aile, bu bakýmdan ayný çatý altýnda birlikte yaþayan ve türlü manevi, ekonomik, sosyal ve koruyucu faaliyetlerde, çocuklarýnýn bakýmýnda iþbirliði yapan, çekirdeðini iki yetiþkinin (karý-koca) oluþturduðu temel sosyal birimdir. Ýnsan hayatýnda cemiyetin temelini teþkil eden aile, sosyal teþkilatlanmanýn (organizasyonun) esas birimidir. Bu bakýmdan aile, temel sosyal bir kurumdur. Evlilik ve kanbaðýyla, ayrýca evlat sahibi olma yoluyla birleþmiþ bir insanlar gurubudur. Tek bir çatý altýnda oturmayý, yaþamayý gerekli kýlar. Aile içinde, karý-kocanýn, anababanýn, evlatlarýn benimsediði sosyal roller ve birbirlerine karþý belirli ödev ve sorumluluklarý vardýr ve hep birlikte adeta ortak bir kültür oluþtururlar. Toplumun yapýsýna ve þekline göre, ailenin alaný geniþler veya daralýr. Ýnsan cinsinin yapý çekirdeðini, ana-çocuk iliþkisi teþkil eder. Bu çekirdeðin etrafýnda ailenin organizasyonu, çok deðiþik þekiller alýr. Fakat bütün insan toplumlarýnda, karý-koca arasýnda, ana-baba ile çocuklar arasýnda ve ayrýca çocuklarýn kendi arasýnda ve hatta akraba ile ailenin öteki üyeleri arasýndaki iliþkileri düzene koyan bir kültür kalýbý sözkonusudur. Bu kalýp toplumdan topluma deðiþiklikler gösterir. Bununla beraber toplumlarýn büyük çoðunluðunda aile, kültürün dikkate deðer bir kýsmýný yeni nesillere geçirmekten ibaret olan eðitici görevlerini korur. Bu bakýmdan aile, toplum halinde yaþayýþýn “edebi okulu” (Edep ve terbiye kazandýran mektep) olarak deðerlendirilmiþtir. Elbetteki bu mektepte okutulacak ders ve verilecek örnekler önemlidir. Bu baðlamda T 20:00 Uhr Seite 5 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Cemiyetin Çekirdeði Aile vahiy kültürünü bize miras olarak býrakan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)in hayatý ve tavsiyeleri önem kazanmaktadýr. Peygamberimizin bize örnek olacak aile hayatýný kisaca özetlemek yararlý olacaktýr. Þöyle ki; 1. Eþinin haklarýna riayet etmiþtir. Çünkü bu ilahi emirdir. (Bakara: 228) O, bu emri hakkýyla yerine getirmiþtir. 2. Toplumun en kü- Dr. Yusuf IÞIK takva sahibi olanlarý “...öfkelerini yenenler ve insanlarý affedenler...” (Al-i Ýmran: 134) þeklinde tanýmlamaktadýr. 10. Eþini hiç kötülememiþ ve dövmemiþtir. Ey Allah`ýn Resulü! Kadýnlar hakkýnda ne tavsiyelerde bulunursunuz? sorusuna; “Onlara yediðinizden yedirin, giydiðinizden giydirin, onlara vurmayýn ve onlarý kötülemeyin” buyurmuþtur. Bir milletin geleceði saðlam ve saðlýklý aile kurumunun varlýðýna baðlý olduðu gibi yeni nesillerin eðitimli, terbiyeli, ahlaklý ve saygýlý yetiþmesi de aile kurumunun varlýðýna baðlýdýr. Kurulan aile yuvasýnýn daðýlmasý sonucunda ortada kalan, anne veya babasýz yetiþen çocuklarýn psiko-sosyal açýdan sýkýntýya ve çöküntüye maruz kaldýklarý bilinen ve görülen bir husustur çük kurumu olan ailenin yönetimini en güzel biçimde yerine getirmiþ, eþini ve çocuklarýný koruyup kollamýþ, onlarýn geçimini saðlamýþtýr. (Bakara: 233) 3. Eþini ve çocuklarýný dünyada ve ahirette zarar gelecek þeylerden korumuþtur. Çünkü Yüce Allah: “Ey Ýnananlar! Kendinizi ve ailenizi yakýtý insanlar ve taþlar olan ateþten koruyunuz...” (Tahrim: 6) buyurmuþtur. 4. Ýbadetlerini en güzel biçimde yapmýþ ve aile bireylerinin de yapmasýný saðlamýþtýr. O, bu davranýþýyla “Ailene namazý emret ve kendin de ona devam et...” (Taha: 132) emrini yerine getirmiþtir. 5. Eþi ile daima iyi geçinmiþ ve ona yumuþak davranmýþtýr. Bu davranýþ O`nun genel karakteri haline gelmiþtir. Bütün müminlerin de böyle olmasýný istemiþ, onlara Kur`an`ýn “Eþlerinizle iyi geçinin” (Nisa: 19) emrini hatýrlat- mýþtýr. 6. Evine her geldiðinde ev halkýný selamlamýþ, onlara daima güzel söz söylemiþtir. Böylece hem Yüce Allah`ýn “...Evlerinize girdiðiniz zaman birbirinize Allah katýndan mübarek ve hoþ bir esenlik dileði olarak selam verin...” (Nur: 61) emrini yerine getirmiþ, hem de ümmetine örnek olmuþtur. 7. Eþi ile hiç dargýn durmamýþtýr. Ümmetine de, “Müslümanýn mü`min kardeþiyle üç günden fazla dargýn durmasý helal olmaz” (Tirmizi, Birr: 24) buyurmuþtur. 8. Eþiyle iþlerinde istiþare etmiþ, onun görüþlerini almýþtýr. Çünkü Yüce Allah; “...Aranýzda iyilik/güzellikle danýþýp görüþün/konuþup anlaþýn...” (Talak: 6) buyurmuþtur. 9. Kusurlarý daima affetmiþ, hoþgörülü olmuþ ve tüm insanlarýn böyle olmasýný istemiþtir. Çünkü bu özellik takvanýn gereðidir. Yüce Allah Kur`an`da (Ebu Davut, Nikah: 42). Sevgili Peygamberimiz “Mü``minlerin iman bakýmýndan en mükemmel olanlarý ahlaký en güzel olanlardýr. Sizin hayýrlýnýz kadýnlarýna/eþlerine en hayýrlý olanlarýdýr. (Ýbn-i Hibban, Nikah, iX, 483. No: 4176). “Sizin hayýrlýnýz eþi ve aile bireylerine hayýrlý olanýnýzdýr” (Hadis) anlamýndaki sözleriyle aile reislerini; eþlerine iyi davranmalarýný ve onlara þiddet uygulamamalarýný, eþlere iyi ve yumuþak davranmalarýný, iman ve ahlak ile irtibatlandýrarak teþvik etmiþtir. Veda hutbesinde de þöyle buyurmuþtur: “-Ey Ýnsanlar! Kadýnlarýn haklarýna riayet etmenizi ve bu hususta Allah`a karþý gelmekten sakýnmanýzý tavsiye ederim. Siz kadýnlarý Allah`ýn emaneti olarak aldýnýz ve onlarýn namuslarýný ve ismetlerini Allah adýna söz vererek helal edindiniz...” (Müs- 5 lim, Hac, 147). Peygamberimiz tam bir örnek aile hayatý yaþamýþ, sevgili bir eþ ve sevgili bir baba olmuþtur. Vakti gelince kýzlarýný evlendirmiþtir. Ailesini hiç ihmal etmemiþ, hem kendi yakýnlarý hem de eþinin yakýnlarýyla ilgilenmiþ, gerektiðinde onlara yardým etmiþtir. Bu bilgilerden sonra Avrupa`daki kendi insanýmýzýn aile yapýsýný bir çatýsöküm prensibiyle analiz edecek olursak karþýlaþacaðýmýz manzara hiç de bizi hoþnut etmiyecektir. Her geçen gün çatýrdayan ve çoðu zaman yýkýlan aileler bizleri karamsarlýða sevketmektedir. Saygý, sevgi, hürmet ve þefkat temeline dayalý olmasý gereken aile yuvalarýnda ego, terbiyesizlik, kin ve nefret adeta kol gezmekte ve bu kötü özellikler bu yuvalarda kronikleþerek aile bireylerini negatif yönde etkilemektedir. Bunun önüne geçmek icin kendi milli ve manevi kültürümüze sahip çýkmamýz ve ona göre aile yapýmýzý tanzim etmemiz kaçýnýlmaz bir zorunluluktur. Þu gerçeði hiç unutmamak gerekir. Mutluluk kolayca ulaþýlabilen bir özellik olmadýðý gibi, kolayca elden çýkarýlmamasý gereken bir hususiyettir. Ailede mutluluðu yakalayabilmenin þartlarý vardýr. Biz buna “6S” formülü diyoruz. Eþler bu formüle uygun hareket ederlerse aile saadetini elde ederler: 1. Sevgi 2. Saygý 3. Sabýr 4. Sadakat 5. Sorumluluk 6. Saðlýklý cinsel yaþam. Ailelerde paylaþýldýkça artan özellikler vardýr. Eþler yeterki bu özellikleri karþýlýklý olarak paylaþabilsinler; 1. Sevgi 2. Bilgi 3. Güzel söz Yine ailelerde paylaþýldýkça azalan üç özellik vardýr. Yeterki aile bireyleri bu özellikleri karþýlýklý olarak, konuþarak ve anlayýþ göstererek paylaþabilsinler; 1. Dertler, sýkýntýlar, 2. Elem 3. Keder/üzüntü 19. sayi sayfalar 6 29.04.2009 20:00 Uhr Seite 6 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 haber 19. sayi sayfalar 29.04.2009 dosya Hicret Öncesi Müslümanlar: Ýnsanlýða saadet ve mutluluk sunmak için bir hayat nizami olarak gönderilen Ýslam dini, müþriklerin kinini artýrmýþtý. Nefsinin ve arzularýnýn esiri bu insanlar saltanatlarýnýn ellerinden çýkacaklarý korkusuyla Ýslam’a ve Müslümanlara akýl almaz saldýrýda bulunuyorlardý. Bu saldýrýyý o kadar ileri götürmüþlerdi ki, Ýslam dininin tebliðcisi Hz. Peygamber (s.a.v.)’i dahi incitmiþlerdi. Bir defasýnda devletin ileri gelenleri Kabe’de toplanmýþ konuþuyorlardý: “Bu adama sabrettiðimiz kadar hiç kimseye sabretmedik. Fikirlerimizi küçümsedi, aramýza bölücülük soktu, milli deðerlerimizi hiçe saydý, propagandasýný yaptýðý fikirleriyle, devletimize anarþi soktu. Devletimiz için ciddi bir tehlike arzeden bu gericiye, mürteciye daha ne kadar sabredeceðiz? Yýlan gibi daha küçükken kafasýný ezelim!” Onlar bu þekilde konuþurlarken, Hz. Peygamber (s.a.v.) çýkageldi ve her zaman olduðu gibi, Hacerul-Esved’i selamlýyarak Kabe’yi tavafa baþladý. Tam yanlarýndan geçerken, kendisine en aðýr sözlerle hakaret etmeye baþladýlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) sesini çýkarmayarak tavafa devam etti. Ýkinci defa yanlarýndan geçerken ayný þekilde hakaret ettiler. Rasulullah (s.a.v.) tavafa devam etti. Üçüncü defa yanlarýnca geçince, yine o aðýr küfürlerle kendisine hakaret ettiler. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.) durarak onlara þöyle dedi: “Ey Kureyþ! Beni duyuyor musunuz? Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim: öyle bir þeyle emrolundum ve size geldim ki, hepinizi kýlýçtan geçireceðim!” Bu sözlerden sonra kafirler korkudan sustular. Ertesi gün Rasulullah (s.a.v.) ayný yerde tavaf ederken hep birden üzerine saldýrdýlar ve þöyle dediler; “Dün o þekilde konuþan ve ilahlarýmýzý inkâr eden sen misin?” Rasulullah (s.a.v.), “Evet, o sözleri söyleyen, sizin ilahlarýnýz tanýmayan benim!” diye cevap verdi. Bunun üzerine hep birlikte Rasulullah’a vurmaya baþladýlar. Onlar bu þekilde iþkence yaparlarken, Hz. Ebubekir (r.a.) geliverdi. Hz. Peygamber (s.a.v.)’i onlarýn elinden kurtararak þöyle de- 20:00 Uhr Seite 7 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Hicret Risalesi Müslümanlarýn giderek di: “sadece, ´Rabbim Alkuvvetlendiðini görünlah’týr` diyen bir adamý ce; bu durum kendileri mý öldürüyorsunuz?” için tehlike arz edeceði Bunun üzerine Mekke düþüncesiyle Darunhükümetinin adamlarý, Nedve dedikleri parlaRasulullah ve Hz. Ebumentolarýnda toplanabekir’i yaralar içinde býrak meseleyi görüþmeye rakarak oradan uzaklaþbaþladýlar... týlar. Habeþistan’a Hicret: Görüþler þu merkezde toplanýyordu: “MuHz.Peygamber hammed’in Ýslam dediði (s.a.v)’in ashabý, sýrf bir nizam, bu yeni düMüslüman olduklarý zen, onlarýn devletini yýiçin Kureyþ’ten çektiklekýp yerine oturabilirdi. ri iþkencelerin artýk taO halde ne yapýp yapýp hammül edilemez oluMuhammed’i ortadan þundan, Mekke’de müsMustafa ÝSLAMOÐLU kaldýrarak, hareketlerini lümanca yaþamanýn durdurmak lazýmdý.” imkânsýz hale geliþinFakat bilmiyorlardý ki, den dolayý, Rasululinsanlara anlatýyordu. Eðer lah’ýn emri üzerine Habeþis- on beþ çadýrdan terslenip Allah için olan hareketler tan’a hicret ettiler. Böylece kovulsa on altýncý çadýra gir- durdurulamaz. Bu kararý müteakip, göhicret dönemi baþlamýþ ol- mekten geri durmuyordu. du. Nihayet, Medine’den ge- rüþler ortaya atýldý; “Kendilerine zulmedil- lenlerden bir grup, merak - Muhammed’i prangaya dikten sonra Allah yolunda ederek dinlemeye baþladý- vurup hapsedelim! hicret edenleri , Biz dünya- lar. Altý kiþi olduklarý rivaBu görüþ kabul edilmeda güzelce yerleþtireceðiz. yet edilen bu Medineliler Ýs- yince ikinci görüþ ortaya Ahiret mükafatý ise elbette lam’ý kabul edip memleket- atýldý; daha büyüktür. (kafirler bu- lerine döndüler ve Ýslam’ý - Onu memleketimizden nu) bilmiþ olsalardý.” (Nahl- anlatmaya baþladýlar. Bir se- sürgün edelim, ne hali varsa 41) ne sonra, ayný mevsimde sa- görsün. Bu görüþte kabul edilmeHabeþistan’a hicret eden yýlarý oniki kiþi olan MediMüslümanlarýn sayýsý sek- neli Müslüman bir grup yince, azýlý Ýslam düþmaný sen üç’e kadar çýktý. Hz.Peygamber (s.a.v.)’i gör- Ebu Cehil atýlarak; Ekonomik ve - Benim görüþüme göre, meye geldi. Rasulullah Siyasi Ambargo: (s.a.v.), onlarla gizlice buluþ- onu öldürmekten baþka çaHz. Peygamber (s.a.v.)’in tuktan sonra onlara biat et- remiz yok. Bunun için de, emri üzerine Habeþistan’a tirdi. Biat; teslimiyet, kayýt- her kabileden birer genç sehicret eden Müslümanlarýn, sýz þartsýz baðlýlýk demektir. çelim. Bunlarýn hepsi kararorada emniyete kavuþmala- Yapýlan biatýn metni þu idi: laþtýrýlan yer ve zamanda rý, diledikleri gibi dini ya- “Asla Allah’a ortak kimse Muhammed’i pusuya düþüþamlarýný sürdürmeleri; beri tanýnmayacak, hýrsýzlýk ya- rerek öldürsün, biz de ontarafta Hz. Hamza ve Hz. pýlmayacak, zinâ edilmeye- dan kurtulalým. Böyle olurÖmer (r.a)’in Müslümanlýðý cek, evlâd öldürülmeyecek, sa, onun kan davasý bütün kabul etmeleri Mekkeli hiç kimseye iftirada bulu- kabilelere düþeceðinden ve müþrikleri çileden çýkardý. nulmayacak ve yalan söy- onun ailesi Abdi Menaf herBütün bu geliþmeler üze- lenmeyecek; bunlara vefa kese savaþ açamayacaðýnrine, Mekke hükümeti topla- gösterirseniz size Cennet dan, diyete razý olurlar, biz narak Müslümanlara sosyo- vardýr. Dediklerimden sa- de diyetlerini veririz! dedi. O günün gecesi, suikastekonomik bir ambargo uy- parsanýz, iþiniz Allah’a kalçýlar, Hz. Peygamber gulamaya karar verdi. Bu mýþtýr.” (s.a.v.)’in evini sararak, onu karara göre; hiçbir þekilde Medineli Müslümanlar, Müslümanlarla temas edil- Hz. Peygamber (s.a.v.)’in öldürmek için uyumasýný meyecekti. Ne onlardan kýz dediklerini kabul ederek, beklemeye baþladýlar. Rasulullah (s.a.v.), evinde bulualýnacak, ne de onlara kýz ona biat ettiler. verilecekti. MüslümanlarDaha sonra Ensar olarak nan Hz.Ali (r.a.)’ye: “Bu gedan hiçbir þey satýn alýnma- adlandýrýlan bu Müslüman- ce þu yeþil hýrkamý örtüneyacaðý gibi, onlara hiçbir þey lar bir sene sonra daha kala- rek benim yataðýmda yat! satýlmayacaktý. balýk olarak (yetmiþbeþ kiþi) Sana söylediðim emanetleri Putperest Mekke Þehir II. Akabe biatýný gerçekleþ- yerine getirdikten sonra, sen de hicret et!” dedikten sonDevletinin hükümet kararý tirdiler. ra, eline bir avuç toprak alabir sahifeye yazýlarak Kâbe Medine’ye Hicret duvarýna asýldý. Bu çok sýMedinelilerin Müslüman rak hicret için evinden çýktý. kýntýlý günler üç sene kadar olmalarýyla, Mekke’de iþ- Rasulullah (s.a.v.) elindeki devam etti. kence altýnda olan Müslü- topraðý, suikastçýlarýn baþýI. ve II. Akabe Biatlarý: manlar için yeni bir umut na döke döke aralarýndan Hz.Peygamber (s.a.v.) ýþýðý belirmiþti. Nitekim bir geçip gitti. Allah, onlarýn babütün engelleme ve baskýla- müddet sonra, Hz.Peygam- siretini yani görme duyulara raðmen senenin belli ber (s.a.v.) ashabýna, Medi- rýný alarak Rasulünü korumevsimlerinde kurulan pa- ne’ye hicret etmelerini em- du. Hz.Peygamber (s.a.v.), nayýrlarda teblið vazifesini retti. Allah nizamýna karþý beraber hicret etmek üzere, icra ediyordu. Çadýr çadýr, kabile kabile Ýslam’ý bütün olan müþrikler, Medine’de Hz.Ebubekir (r.a.)’in evine 7 gitti. Beraber yola çýktýlar. Ýlk durak Sevr maðarasý idi. Üç gün orada kaldýlar. Bu arada Hz.Ebubekir’in kýzý Esma, onlara yiyecek taþýdý. Sevr maðarasýndan hareket edildikten sonra ikinci durak Medine yakýnlarýndaki Kuba þehri idi. Peygaberimiz (s.a.v.) hemen burada bir mescit yapýlmasýný emretti ve bu Ýslam’ýn ilk mabedinin yapýmýnda bizzat çalýþtý. Peygamberimizin yolda olduðunu haber alan Medineliler heyecan içinde, gözleri yollarda Yüce Rasulü bekliyorlardý. Kutsal yolcular göründüklerinde büyük bir sevinçle dudaklarýnda “Talaal bedru aleyna...” diye baþlayan mýsralar dökülmeye baþladý. Hicretten Alýnacak Dersler Hicret, alelade bir göç deðildir. Hicret’in gayesi müslümanca yaþamak, Allah’ýn kanunlarýný ikame etmektir. Hicret, ruhun bu kanunlarla terbiyesidir. Hicret, ilahi yaþam kavgasýdýr. Hicret böyle önemli olduðu içindir ki, Hz.Ömer (r.a.), onu Ýslam takviminin (hicri takvim) baþlangýcý yapmýþtýr. Mekke’nin fethi bile takvim baþlangýcý olarak alýnmamýþ, Hicret olayý resmi takvim olarak kabul edilmiþtir. Çünkü Hz.Ömer (r.a.)’in ifadesi ile Hicret, Hakk ile batýl’ý birbirinden ayýrmýþtýr. Allah Rasulünün hayat programý þu üç kelimeyle özetlenebilir Ýman, Hicret, Cihad. Allah (c.c.) bu konuda þöyle buyuruyor : “Ýman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barýndýranlar, yardým edenler, iþte gerçek mü’min olanlar bunlardýr. Maðfiret ve uçsuz bucaksýz rýzýk da onlarýndýr.” (Enfal-74) “Ýman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarýyla, canlarýyla cihad edenler, rütbe bakýmýndan Allah katýnda daha üstündürler. Kurtuluþa erenler de iþte onlardýr.” (Tevbe - 20) Müesseseleþmenin Kaynaðý Olarak Hicret: Hicret; kutsal Ýslam davasýnýn hedefe giden yolunda bir dönüm noktasýdýr. Hicret, Ýslam dayanýþma ve kardeþliðinin ruhudur. Hicret, devleti doðurmuþtur. Ýlk Ýslam Anayasasý, hicretten sonra ortaya çýkmýþ; Ýslam’ýn ticari, iktisadi, zirai ve ekonomik hayata dair esaslarý, ilk uygulamalarýný 19. sayi sayfalar 29.04.2009 8 hicretten sonra göstermiþtir. Ýlk Ýslam çarþý-pazarý, bu dönemde kurulmuþtur. Cemaate açýk Ýslam mabedi (Kuba ve Mescid-i Nebi), hicretle beraber ve hicretten hemen sonra bina olunmuþtur. Zekat, oruç gibi ibadetler hicretten sonra farz kýlýnmýþtýr. Fedakârlýk Kaynaðý Olarak Hicret: Hicret, imanýn maddeye saðladýðý tarihi zaferin simgesidir. Hicret; Allah rýzasý için; anadan, babadan, yardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçiþin, ibretli kýssasýdýr. Hz.Ali’yi düþününüz ki, Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) hicret yolculuðuna kolayca çýkabilmesi için O’nun yataðýna girip yatmýþ, böylece Kureyþlileri aldatmýþtý. Dýþarýdan bakýldýðýnda Peygamberimizin yatakta yattýðý sanýlýyordu. Sabaha kadar çýkmadýðý görülünce sabahleyin muhtemelen o yatakta ve orada yatan kiþi öldürücü darbelere hedef olabilecekti. Hz.Ali (r.a.) bunu biliyordu ve canýndan vazgeçmiþti. Çünkü hicret, canýndan bile vazgeçiþin adýydý. Bunun gibi Hz.Ebubekir de, hem kendi canýný hem de aile fertlerinin canýný fedayý göze almýþtý. Çünkü hicret yoluna gittiði anlaþýlýnca, Ebubekir’in evine muhtemelen baskýn yapýlacak ve aile fertleri tartaklanacaktý, dövülecekti. Hicret ve Mukaddes Dava: Hicret, maldan-mülkten vazgeçiþtir. Düþününüz ki, bir insan yüz yýllardan beri atalarýnýn yurdundadýr ve onlarýn mirasçýsýdýr. Baðý, bahçesi, tarlasý, evi vardýr. Böyle birine “Haydi bütün varlýðýný terket de, filan yere gidelim!” deseniz, kolayca yola koyulmayacaktýr. Ýþte hicrette dünyevi menfaat ve iliþkiler bertaraf edilerek, kutsal dava ön plana alýnmýþ ve kutsal gaye için -fakirlik göze alýnarak- malmülk terkedilmiþtir. Muhacirler Medine’ye geldiklerinde sadece tek canlarý ve bir de o can içinde besleyip büyüttükleri davalarý vardý. Ahde Vefa, Dostlukta Sadakât: Hicret, ahde vefadýr. Sözde doðruluktur. Dostlukta sadakattir. Ensar... Dostlar dostu ensar, müteakip yýllarda, günlerde, aylarda, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i ve öteki muhacirleri her çeþit tehlikeye karþý sa- 20:00 Uhr Seite 8 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir vunmuþlardýr. Ensar ile muhacirun öylesine içten saðlarla kardeþleþmiþlerdi ki, aslen Mekke’li olmayan Selmanü’l Fârisî gibi zevâtý, her iki taraf kendilerinden sayarak baðrýna basýyordu. Hicret ve Devlet: Hicret devlettir. Rasulüllah Medine’ye geldikten sonra “Medine Ýslam Devleti” doðmuþtur. Ýhtiyaca göre Ýlâhi yasalar vahy yoluyla Efendimiz’e bildirilmiþ ve Sünnet-i Nebi, âyetleri tefsir etmiþ, cemiyet hayatý tanzim olunmuþtur. Hicret kanundur. Müslümanlarýn birbirlerine karþý vazifeleri ve mütekabil sorumluluklarýyla Yahudilerle iliþkilerinde temel ölçüleri belirleyen ilk anayasa hicretten sonra teessüs etmiþtir. Hicret ve Ýsar (Kardeþini Kendisine Tercih): Hicret îsardýr, kardeþini kendisi ihtiyaçlý olsa dahikendisine tercih ediþ, kendi ihtiyaçlarýný gidermeyi bir yana býrakýp Müslüman kardeþinin ihtiyaçlarýný karþýlamaya öncelik veriþtir. Suffe Mektebi’nin güzide talebelerinden Ebu Hureyre (r.a.) açlýktan zayýflayýp tahammülü kalmamýþ, durumunu Hz. Peygamber (s.a.v.)’e iletmiþti. Efendimiz, Ebu Hureyre’yi doyurmalarý için zevcelerine gönderdi. Fakat Hz.Peygamber’in evinde sudan baþka ber þey yoktu. Misafir karný doymadan ve bir þey yiyemeden geri dönüyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) meseleyi eshabýna “Þu açý kim doyuracak?” diye iletti. Ebu Talha (r.a.) -bir an için fakirliðini unutarak“ben” deyiverdi. Rasulüllah’ýn þerefli misafirine sahip çýkmak isteði o zatý bu yola sürüklemiþti. Eve gittiklerinde zevcesine “Haydi Rasulüllah’ýn misafirini aðýrla!” dedi. Kadýn “Ancak çocuklarýn yiyeceði kadar azýk var, baþka yok!” diyordu. Ebu Talha (r.a.) çocuklarý uyutmasýný, ýþýðý yakýp onlarýn yemeðini misafire hazýrlamasý söyledi. Kadýn da öyle yaptý. Yemek sofra konuldu ve ýþýk söndürüldü. Ebu Talha ve hanýmý yemek yer gibi yaptýlar, aslýnda yemek yoktu. Fakat misafirin, kendisi yüzünden ev sahiplerinin aç kaldýðýný bilerek üzülmesine, incinmesine engel olmak istemiþlerdi. Karý-koca aç gecelediler, çocuklarý da. Fakat misafir- hayat Mart-März 2007 Safer 1428 lerinin karný doyurulmuþ ve evin iç yüzü kendisine hissettirilmemiþti. Sabah olup Rasulüllah’ýn yanýna geldiklerinde Ebu Talha (r.a.)’ya hitaben Efendimiz “bu gece Allah sana tebessüm etti, karý-koca olarak sizin güzel hareketlerinizi beðendi ve þöyle buyurdu: - “Ve (Ensar), kendilerinin ihtiyaçlarý olsa dahi (göç eden yoksul kadeþlerini) kendi canlarýna tercih ederler” (Haþr - 9) Hicret - Ýlim Ýrfan - Mektep: Hicret mabeddir, cemaattir, rahmettir. Kuba Mescidi ve Mescid-i Nebi, hicretten hemen sonra bina olunmuþtur. Ve o dönemde mescit her þeydir; ibadet yeridir, sohbet yeridir, va’z ü nasihat ve irþad yeridir. Ýstiþâre yeridir, tefekür mekâný ve idare merkezidir. Hicret derstir, ilimdir, tedrisattýr. Ýslam’ýn ilk eðitim kurumu olan “Suffe Okulu” hicretten sonra Mescid-i Nebi’ye bitiþik bir alana yapýlmýþtýr. Burada ders gören ashabýn öðretmeni Hz.Peygamber (s.a.v.)’di. Ayrýca muhacirler, Ensarýn hocalarý, Ensar ise muhacirlerin ilk zamanlarda talebeleri ve mali bakýmdan destekleyicileri idi. Hicret - Edep - Nezaket: Hicret edeptir, hassasiyettir, nezaket ve ince duygularýn lif lif örülüþüdür. Evden Sevr maðarasýna gidilirken Hz.Ebubekir, Rasulüllah’ýn bir önüne geçer bir ardýna kalýrdý. Efendimiz sebebini sorunca “Ya Resulüllah! Müþrikler arkamýzdan takip ederler, diye aklýma geliyor, arkada kalýyorum. Pusuya yatmýþ önden saldýrýrlar diye aklýma geliyor, ileri geçiyorum” cevabýný verir. Gece karanlýðýnda maðaraya yaklaþtýklarýnda Hz.Ebubekir (r.a.) önce girer, hergangi bir vahþi hayvana karþý ilk hedefin Rasulüllah olmasýný istemez. Dostluðun, nezaketin, hassasiyetin, dava liderinin caný hesabýna kendi canýndan geçiþin böylesine bir örneðine tarihte rastlamak acaba mümkün müdür? Bedir arslanlarý, Uhud þehitleri, Hendek hesaplaþmasý, Büyük Fetih (Mekke), Huneyn çaðrýsý, Mute azmi ve Tebük ruhu bu derin hicret dayanýþmasýnýn meyveleridir HÝCRÝ TAKVÝM Hicret, Ýslam ve dünya tarihinde çok büyük bir ha- disedir. Ýslam’ýn kurtuluþu ve Ýslam inkilabýnýn baþlangýcý olmuþtur. Ýslam dini hicret sayesinde istiklaline kavuþup, yayýlma imkanýný bulmuþtur. Hicretin tarihteki tesiri, dini olduðu kadar ictimai ve siyasidir. Tarihin müstesna bir dönüm noktasý olan bu hadisenin Ýslam dünyasý için “Takvim Baþlangýcý” olarak kabul edilmesi, hicretten 17 yýl sonra olmuþtur. Hz.Ömer’in halifeliði zamanýnda toplanan meþveret meclisinde, Hz.Ali (r.a.) hicret olayýný takvimin belirlenmesi için teklif etmiþ ve Meclis’te kabul edilmiþtir. Yýlbaþýnýn hangi ay ve gün olacaðý ise yine Hz.Ali (r.a.), Medine’ye hicret edilmesine izin verilen ay olan “Muharrem” ayýný teklif etti ve Hicri Yýlbaþýnýn 1 Muharrem olmasý kararlaþtýrýldý. Hicri takvim aya (kamer) göre ayarlandýðýndan bir hicri yýl 355 gündür. Bu takvim ülkemizde 26 Aralýk 1925’e kadar kullanýlmýþtýr. O tarihten itibaren de, Miladi yýl ve takvim kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Hicri Aylar: Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Þaban, Ramazan, Þevval, Zilkâde, Zilhicce. HÝCRET BERAATTÝR Kavuþabilmekle terkedebilmek doðru orantýlýdýr. Kavuþabilenler, terkedebilenlerdir. Terketmeyi göze alamayanlar kavuþmanýn hazzýna eremeyeceklerdir. Âdem, cenneti terketmeden iradeye kavuþamayacaktý. Geçici cenneti terketmiþse de, irade onu ebedi cennete kavuþturdu. Cennet sýla, dünya gurbetti. Ancak o, sýlayý gurbette ve gurbetle bir daha yitirmemecesine yeniden kazandý. Özelde Âdem, genelde insan müebbed muhacerete hüküm giymiþti. Üflenen ruhun lahut aleminden nasut âlemine hicretinin, canýn sudan topraða hicretinin, spermanýn rahme hicretinin, ceninin rahimden dünyaya hicretinin ve insanýn dünyadan ahirete hicretinin anlamý buydu. Nuh, evrensel hicretin muhaciriydi. Tufan, ayný zamanda bir hicretti; küfrün karanlýðýndan imanýn aydýnlýðýna, müþrik toplumun zýndanýndan mü’min toplumun özgür ufuklarýna hicret... Þirkten tevhide, küfürden imana, isyândan dosya Ýslâm’a/teslimiyete hicret. Ýbrahim, çift boyutlu hicretin Kur’ânî örneklerinden biriydi. Akleden kalbin, nasýl eserden müessire, soyuttan somuta, fizikten metafiziðe, kabuktan öze, maddeden ruha, inkardan imana, cehaletten ilme; zandan yakine hicret edebileceðinin en çarpýcý örneðini sergilemiþti. Hz. Ýbrahim’in derinliðine gerçekleþtirdiði bu hicret, oracýkta ürününü vermiþ ve Lut “Ben de Rabbime hicret ediyorum” demiþti. (29/26). Bu hicret, yürekte kalmayýp eyleme dönüþmüþ, Allah’a kurbaný Allah’a kurbiyyete, atýldýðý ateþi de þirkten beraete ve cennete dönüþtürmüþtü. Rasulullah, hicretin iki boyutunu kendi hicretinde birleþtirdi. O, hicretin izzet, devlet ve beraet demeye geldiðini isbatladý: O, terketmeden kavuþulamayacaðýný yaþayarak gösterdi. Mekke-Medine hattý, bir semboldü. Bu sembol, insanýn ve insanlýðýn uzun yürüyüþünde aþkýn ve aþkýn olanýn deðerine dikkat çekiyordu. Verilene dikkat çekilerek elde edilenin deðeri vurgulanýyordu. Bu sembolde, Mekke içkini ve burayý, Medine aþkýný ve öteyi sembolize ediyordu. Fetih ise öteyi kazanana buranýn da açýlacaðýný, hediye edileceðini ifade ediyordu. Mekke-Medine hattý sadece Medine’ye kavuþmak deðil Mekke’nin bedelini de ödemek anlamýna geliyordu. Dahasý, Hýra günlerinde yürekte gerçekleþenin, hayata dönüþmesiydi hicret. O halde bunun anlamý, içlerinde bir özge hicreti yaþayamayan ve gerçekleþtiremeyenler, yer deðiþtirebilirler ama asla hicret edemezler demekti. Peygamber’in, “Bu dünyada bir garip yolcu gibi ol” uyarýsý, müebbet muhaceretin itirafýydý. Bu anlamda hicret, dünyevileþmenin önündeki en büyük engeldi. Çünkü, muhacir misafirdi. Özbenliðin, çaðýn, tarihin, çevrenin modern zindanýndan tahliye bekleyen modern bireyin beraeti ancak derununda yapacaðý derinliðine bir hicretle mümkün olabilecektir. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 dosya Ara durak Ýstanbul Frankfurt’ta baþlayan hac yolculuðumuzun ara duraðý Ýstanbul’daki birkaç saatlik zamaný deðerlendirmek için havalimanýndan þehir merkezine gidiyoruz. Laleli-Sultanahmet arasýndaki irili ufaklý camilerden ezan sesleri yükseliyor. Vakit; akþamdýr. Kafilemizdeki Suriyeli arkdaþ, hayretle bana yöneliyor: -Ama bu ezan Arapça!... Bu sefer ben þaþýrýyorum: -Tabii ki Arapça!... Ya nece olacaktý?.. -Ben, Türkiye’de ezanýn Türkçe okutulduðunu zannediyordum. Anlaþýlan bu Almanya’da üniversite bitirmiþ müslüman kardeþimiz, 1920’li yýllarýn Türkiyesi’nde uygulamaya konulan, fakat baþarýsýz neticelenen bir denemeye takýlýp kalmýþtý. Üzüldüm! Hem yanýbaþýmýzdaki müslüman komþumuz adýna, hem de böyle bir þaianýn varlýðýndan dolayý ülkem adýna üzüldüm. Havaalaný-Ýstanbul Güvenlik görevlisi genç kadýn, kontroldan geçen el çantasýnýn içindeki küçük makasý önündeki aletin ekranýnda görünce müdahale etti: -Çantanýzdaki makasý alýkoymak mecburiyetindeyim. Çantanýn sahibi Arif, bir bana bir de genç polise bakýp duruyordu. Devreye girdim: - Hanýmefendi bu adam Alman, sizin dediklerinizi anlamýyor. Genç kadýn biraz hayretle soruyor: -Ama nasýl oluyor, siz hac kafilesi deðil misiniz? Deðiþik milletlerden oluþan bir grup hacý adayý olarak Almanya’dan buraya (Ýstanbul) geldiðimizi ve buradan da diðer hacýlarla birlikte Cidde’ye uçacaðýmýzý izah etmeðe çalýþýrken, görevli memuremiz gözünü Arif’ten ayýrmadan tekrar soruyor: -Yani bu Alman sizinle hacca mý gidecek? 20:00 Uhr Seite 9 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Bir Dönüm Noktasý veya Yeniden Baþlamak Arif, konuþulanlarý anlamasa da, konunun kendisiyle ilgili olduðunu anlamýþtýr. Ýngilizce olarak müdahale ediyor: -Evet ben de hacca gidiyorum, çünkü müslümaným! Arif’in dediklerini anlayacak kadar Ýngilizcesi olan memuremizin bir müddet aðzý açýk kalýyor. Bir Arif’e bir bana bakarken, sadece “aaa...” diyerek hayretini gizleyemiyor. Türkiye’nin Batý’ya açýlan bu kapýsýnda görev yapan memuremizde, hayretiyle karýþýk bir de hayal kýrýklýðý görüyorum. O anda þu haným görevlimizin kafasýndan geçenleri þöyle yorumladým: Þu Batýlýlarý anlamak ne mümkün... Biz onlara uymak için yýrtýnýrken, biz kendi dindarlarýmýzý hýrpalarken, biz Ýslam’dan uzaklaþarak Batýlýlaþacaðýmýza inanmýþken, bunlar habire üçer-beþer müslüman olmaya devam ediyorlar. Oldu mu þimdi Alman arkadaþ... Hayallerimi altüst ettin. Biz, sana doðru gelecektik ki, sen bize geldin... Havaalaný-Cidde Daha ilk adýmdan itibaren karþýlaþacaðýnýz her zahmet ve külfeti sabýrla aþmaya kendinizi þartlandýrdýðýnýz ve bu yolda çekilmesi muhtemel eziyeti de bir imtihan vesilesi olarak kabullenerek baþladýðýnýz mukaddes seyahatinizde, Cidde havaalaný görevlileri karþýsýnda ilk imtihanýnýz baþlýyor: Havalandýðýnýz Frankfurt’un görevlisiyle mukaddes topraklarýn görevlisi arasýnda ister-istemez bir kýyaslama sürecinden geçerken, ayaklarýnýzýn baþka bir yere bastýðýný farkediyorsunuz. Geride býraktýðýnýz topraklarda kutsallarýnýz yok. Mahmut AÞKAR O topraðýn insanlarýyla da tarihten gelen birlikteliðiniz, müþterek mukaddesleriniz de yok. Ama cismen ve fikren uçarak geldiðiniz bu topraklardaki mukaddeslerle ve bu coðrafyanýn insanlarýyla bin yýllýk birlikteliðiniz sözkonusu... Kafile baþkanlýðýmýzý üstlenen Cezayirli’den hac süresince istifade edeceðim bir nasihat alýyorum: Arabistan’da olduðun müddetçe üç þeye dikkat edersen, kendine fazla eziyet etmemiþ olursun. Bunlardan birincisi; sabýr, ikincisi; sabýr, üçüncüsü; sabýr!... Frankfurt havalimanýnda görevinin bilincinde olan ve gereðini yapan “öteki” ile Cidde havalimanýnda kümes hayvanlarý gibi sizleri üstüste istif ettikten sonra en tabii insani ihtiyacýnýzý bile özel izine tabi tutan, bir eli belinde, bir eli de üstünüzde gibi ama tepenizde olan “bizimki” arasýnda gidip geliyorsunuz: Ýnsan olmasýna ikisi de insan. Birisi gayrimüslim “öteki” ki, onun gözünde de sen “öteki”lerdensin. Diðeri ise mukaddes topraklarýn yegane sahibi(!), sizden biri. Haksýzlýða uðradýðýnýzda hak talep edeme- diðiniz “bizimki” ve hakkýnýzý aramaktan çekinmediðiniz “öteki” insan arasýnda önce kýyaslama, sonra da tercih yapsanýz?... Tercihte ölçünüzün ne olacaðýný doðrusu merak ediyorum: Ne olursa olsun, yeterki benden olsun mu, yoksa önce insan, yani Anadolu tabiriyle, insan evladý insan mý? Ve Mekke Hem cismen, hem de fikren Doðu ile Batý arasýnda gidip geldiðimizden dolayý, ister-istemez yukarýya aktardýðým kýyaslama türünden daha neler kafamý kurcalýyor, yol boyunca. Ne sarp kayalýklardan oluþan daðlarýn arasýna sýkýþan þehir, ne adeta yerle gök arasýnda her tarafý kaplamýþ insan manzaralarý ve ne de þimdiye kadar gördüðüm en kaotik þehir trafiði umurumda. Mescid-i Haram’a yaklaþtýkça kalp atýþlarýmýn daha hýzlandýðýný farkediyorum. Yer beyaz, gök beyaz, insanlar beyaz....Beyaz mermerlerden gözüme yansýyan, üstümdeki güneþin parýltýlarý mý, yoksa Beytullah’ý kaplayan nur mu?... Her taraf ak-pak.. Müminlerin gönülleri gibi. Merhum Ali Þeriati’nin dediði gibi; son derece basit, bir küp þeklindeki bu dört duvarýn sizi cezbettiði ve celbettiði kadar hiçbirþey dikkatinizi çekmiyor. Bir mýknatýs gibi sizi ta gönlünüzün imani derinliklerinden yakalayýp kendisine doðru çeken ve etrafýnda gülün baþý dönen bülbül gibi sizi hem döndürüp hem de sevinçten aðlatan, ýþýðýn etrafýnda çýrpýnan kelebek gibi sizi o ilahi nurda eriten bir ev, bir yapý, bir bina, hayýr Kabe!... Yani Beytullah! 9 Ne zengin ne fakir, ne sultan ne köle, ne siyah ne beyaz, herkes sadece iki parça beyaz beze bürünmüþ. Herkes kendi derdinde... Herkes, bir zamanlar dünya denilen bir alemde yaþadýðýný, bazýlarýnýn mal-mülk, çoluk-çocuk, mevki-makam sahibi olduklarýný, biraz acý, biraz tatlý bir hayat sürdürdüklerini sadece hatýrlýyor. Burasý mahþeri bir kalabalýk ve bugün mahþer günü. Sur üflenince herkes yerinden fýrlayýp Ýlahi Nur’un etrafýnda toparlanmayacak mýydý? Ýþte bilen için o gün, bugündür! Yalavarýp yakarma, af dileme, baðýþlanma ve yeni bir beyaz sayfa açtýrma günü için bir fýrsattýr bugün. -Aloo!... Tavaf’ta bile yakamýzý býrakmayan bu telefon lakýrdýsýyla irkiliyor, yeniden dünyaya dönüyorum: Yanýbaþýmdaki müslüman cep telefonuyla hem konuþuyor, hem de tavaf yapýyor(!) Merve ile Safa tepesi arasýnda gidip gelirken (Say), yine Ali Þeriati’nin tarifindeki; Batýlý kapitalistin nefret ettiði Afrikalý, Habeþistanlý siyah kadýn Hz. Hacer’in bir ana yüreðiyle verdiði mücadeleyi anlamaya ve bir nebzelik de olsa onun yerine kendimizi koymaya çalýþýyoruz. Týpký o mübarek kadýnýn yaptýðý gibi, bir taraftan su ararken, gözüm iki de bir, Kabe’nin yanýbaþýndaki yakýcý kumlarýn üzerinde býraktýðý yavru Hz. Ýsmail’e gözlerim çevriliyor. Ve birden, Ýlahi Mucize gerçekleþiyor: Ýsmail’in eþelediði kumdan su fýþkýrýyor su! Hz. Hacer sevinç çýðlýklarý atarak yavrusuna doðru koþuyor: Zem Zem!... Bunlar benden, ben bunlardaným Dünyanýn dört bir yanýndan gelen Uzakdoðulu, Oratdoðulu, Avrupalý, Afrikalý insanlar... Rengi, ýrký, dili ve ülkesi ayrý olsa da, bunlar benden, ben bunlardaným. Ayný medeniyet deðerleriyle yoðrulmuþuz. Ha benim anasýný sýrtýnda taþýyan Anadolulu delikanlým, ha þu 19. sayi sayfalar 29.04.2009 10 önümdeki canlý manzara: Þeytan taþlamadan dönen insan seli içinde, yanýbaþýmda yürüyen bir ihtiyar, beli neredeyse ikiye katlanmýþ ana ve ona refakat eden oðul; ikisi de bir deri, bir kemik. Fakir müslüman olduklarý her hallerinden belli. Muhtemelen Hindistan veya Pakistanlýlar. Ýhtiyar ana bir ara akan insan seline ayak uyduramýyor. Aslýnda haline bakarsanýz, kendisinin de taþýnmaya ihtiyacý var, dersiniz fakat o fakirlikten, gýdasýzlýktan erken kocamaya baþlamýþ zayýf erkek vücudu, çelik bir yay gibi anasýný sýrtladýðý gibi yerinden fýrlýyor. Aman Allahým!... Anasýný yerlerde süründürmeyen oðul, iþte biz buyuz! Bizi biz yapan da; “cennet analarýn ayaðýnýn altýndadýr” düsturu. Namazýn ardýndan gelen Ýsraf Medine’de Hz. Peygamber camisindesindesiniz. Birden bire 14 asýr öncesine gidiyor ve Asr-ý Saadet’i gözlerinizde, kafanýzda canlandýrýyorsunuz. Þu ayak bastýðýnýz, içinde namaz kýldýðýnýz yerlerden kimlerin 20:00 Uhr Seite 10 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir gelip geçtiðini, þu topraklarýn dili olsa da söylese, diyeceðim ama; dolaþtýðýnýz yerlerde tarih o kadar canlý, Ýslam o kadar genç, taze ve dipdiri ki, bunu görebilen her göz, hisseden her yürek gibi ben de ben de sevinç gözyaþlarýna boðuluyorum. “Yiyiniz içiniz, israf etmeyiniz” mealindeki ilahi hüküm acaba hangi müslümanlar için geçerli, gibisinden bir soruyu kendinize sorsanýz, zengin müslüman ülkelerdeki israfý gördükten sonra cevabý da muhtemelen þöyle verirdiniz: Bu hüküm, her ne kadar herkes için geçerli olsa da, en vahþi kapitaliste taþ çýkartacak kadar kapitalist olan müslümanlar için bir henüz daha bilinmemektedir(?). Bilhassa Mescid-i Nebevi’de kýlýnan sabah namazýndan çýkan hacýlarýmz, etraftaki kuyumcu ve diðer lüks tüketim maðazalarýna ikinci ziyaretlerini yapýyorlar. Bu manzarayý görüp de, Ýslam’ý iyi bilmeyenler þu hükme varabilirler: Galiba, hac ziyaretine gelenlerin buralardan alýþveriþ yapmala- hayat rý, farz olmasa da, muhakkak sünettir. Ve kafamýza takýlan diðer ufak-tefekler 1400 yýllýk tecrübeye sahip Suudi Arabistan yetkili ve sorumlularý, milyonlarca hacýnýn sabýr ve tahammül sýnýrlarýný adeta sonuna kadar zorlamaya devam ediyorlar. Arafat-Mina arasýnadaki takriben 6.km.lik yolu tam 12 saatte, hem de otobüsle katediyoruz. Cezayirli kardeþimin özel olarak bu ülke için kulaðýma fýsýldadaýðý altýn öðütünü hatýrlýyorum: Sabýr!.. En azýndan ben öyle yaptým. Herkes kendi þeytanýný gayet iyi bilir. Ben de varolan maddi-manevi gücümle þeytanlarýmý taþladým. Mesela bana sigara içirttiren þeytaný öyle yerle bir ettim ki, bir daha ömrü billah dikine duramaz ve bana yaklaþamaz. Zevksiz Kapitalist Zihniyet Kabe’nin etrafýný saran çirkin beton binalar, Kabe’ye tepeden bakan oteller, Hz. Peygamber’in evinin yeri, Uhud Savaþý’nýn olduðu o IGMG Rodgau Ýslam Cemiyetine ziyaret Rodgau Özel Hessen Eyaleti sýnýrlarý içerisinde bulunan Ober Roden köyünün Katolik Kilisesi Papazý ve Kindergarten Öðretmenleri (aileleriyle birlikte) IGMG Hessen Bölgesine baðlý olarak faaliyetlerini sürdüren Rodgau Ýslam Cemiyetini ziyaret ettiler. Cemiyet Baþkaný Mehmet Mermertaþ ve cemiyet idarecilerinin de hazýr bulunduðu ziyaret esnasýnda güzel sohbetler yapýldý. Cemiyet camisinin de ziyareti sýrasýnda sorulara doyurucu cevaplar verildi. Daha sonra cemiyetin ikramýna geçildi. Geleneksel Türk yemeklerinin ikramýný misafirler oldukça beðendiler. Bu ikramlardan ve ilgiden dolayý çok memnun olduklarýný belirten misafirler teþekkürlerini ilettiler. Bu tür ziyaretlerin önemine deðinen Katolik Kilisesi yetkilileri; birbirimizi tanýdýkça daha güzel bir geleceðin bizleri beklediðini söyledi. IGMG Rodgau Cemiyeti yetkilileri ise her zaman bu tür ziyaretleri arzuladýklarýný ve birbirimize daha yakýnlaþmamýz için bu ziyaretlerin önemini belirttiler. dosya Mart-März 2007 Safer 1428 meþhur tepede kurulan panayýr, Uhud Þehidleri’nin mezarlarý ve daha niceleri, benim Ýslamiyet anlayýþýmla bu zihniyetin temsilcileri arasýndaki derin uçurumlarýn en belirgin örnekleridir. En fazla gözüme diken gibi batan, Ýslam’a, müslümana, estetik zevke ters düþen, kutsal mekana saygýsýzlýk olduðu kadar, sonradan görmüþlüðün de bir amaresi olan, Kabe etrafýnda, Beytullah’a tepeden bakan beton gökdelenler... Ne kadar çirkin, zevksiz ve saygýsýzlýk örneði... Dilim söylemeðe varmýyor ama; Hz. Musa’ya kendi ilahlýðýný ispat etmek isteyen Firavun’un yaptýrdýðý kule aklýma geldi, Kabe’me tepeden bakan þu yýkýlasý yüksek otelleri görünce. Yýldýrým hýzýyla beynimde bir kýyaslama yapýyorum: Acaba bu 1,5 milyar müslümanýn ortak mabedi olan Kabe’nin benzeri bir kutsal mekan hýristiyan bir ülkede, mesela Almanya’da olsaydý, böyle mi olurdu?... Hayýr! Ýþte Batý’nýn bir baþka güzel tarafý! Bu iki þehirde gördüklerimden hareketle, ülkenin tamamýnýn Amerika’nýn kontrolünde olduðuna kanaat getiriyorum. A.B.Devletleri’nin iki meþhur kola firmasýnýn hakimiyeti hacýlarýmýzýn damak zevkini deðiþtirecek seviyededir. Patlat bir kola...çek kafaya...geðire bildiðin kadar geðir ve þükret Allah’a... Bunun üzerine bir de Amerikalýya bas kalayý! Ne kadar tutarsa tabii... Netice itibariyle; Hac çok yönlü, hem fiziki hem manevi külfeti, yükü, mesuliyeti olan, her hareketinde bir mesaj ve mana, her mekanýnda bir Kur`an kaynaklý tarihi olan ibadettir. Hac, hakkýyla yerine getirildiðinde, insan hayatýnda bir dönüm noktasý, yeniden doðma, yepyeni bir sahfa ve beyaz bir sayfadýr. Her hacca giden bu þuur ve imanla geri dönmüþ olsaydý, dünyanýn gidaþý deðiþmese de, mutlaka Ýslam dünyasýnýn gidiþatý deðiþebilirdi. Þimdi halimizi daha iyi anlýyorum. Vatandaþlýklarýn geri alýnmasý kanuni deðil Hessen Yüksek Ýdare Mahkemesi Gießen þehir idaresinin IGMG üyeliðini gerekçe gösterilerek vatandaþlýktan çýkarma kararýný bozdu 002 ve 2003 yýllarýnda aileleriyle beraber dört davacýnýn Gießen þehir idaresi tarafýndan Almanya’nýn anayasal düzenini tanýdýklarýna dair açýklamanýn altýna imza attýktan sonra Alman vatandaþlýðýna kabul edildikleri ve sonrasýnda Türk vatandaþlýðýndan çýktýklarý belirtildi. Bundan bir kaç yýl sonra bu kiþilerin Ýslam Toplumu Milli Görüþ’e ait bir bölge derneðine üye olduklarý tespit edilerek, anayasaya baðlýlýk açýklamasýnda bunun belirtilmediði gerekçesiyle vatandaþlýklarý geri alýnmýþtý. Yapýlan ilk itirazýn baþarýsýz olmasý üzerine Yüksek Ýdare Mahkemesi’ne temyize giden davacýlarýn talebi kabul edilerek Gießen þehir idaresinin verdiði vatandaþlýðýn geri alýndýðýna dair belgeler mahkeme kararýyla iptal edilmiþ oldu. Gerekçe olarak ancak belli durumlarda vatandaþlýðýn geri alýnabilmesinin sözkonusu olduðunu belirten mahkeme, IGMG’nin Hes- 2 sen Anayasa Koruma Dairesi’nin tahminlerine göre anayasa düþmaný bir organizasyon olmasý halinde bile, bu tahminin yeterince açýk olmamasý dolayýsýyla davacýlarýn dernekte faal olduklarýný anayasaya baðlýlýk açýklamasýnda belirtilmelerine gerek olmadýðýný kaydetti. Hessen Eyaleti’nin karara karþý temyiz yolunun açmak için Leipzig’deki Federal Yüksek Ýdare Mahkemesi’ne baþvurabileceði belirtildi. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr özel köþe Seite 11 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 11 SEYYAH-I FAKÝR GONCAGÜL ÇELEBÝ Almanya maceralarým www.goncagul.com ç i dostlarýmýz bizi görür görmez ‘vaay, Goncagül kardeþimiz gelmiþ’ diyerek önce bir k u c a k l a d ý l a r. Sonra hal hatýr sorarak, mutad sorularýný yönelttiler her zaman olduðu gibi: 1.Yolculuk nasýl geçti? 2.Memlekette durumlar nasýl? Vs.gibi. Sonra bize bir teklifte bulunarak elimizdeki bavullarý da kaptýklarý gibi ‘haydi önce burada yakýnda bir cemiyette kahvemizi içelim’ diyerek arabalarýna bindik. Bana bir tuhaflýk var gibi geliyordu tavýrlarýnda ama yine de tam teþhis koyamamýþtým bu gidiþata. Derken arabada sohbet koyulaþýrken yanýmdaki arkadaþým müzisyen Zeyyat bey her zamanki hassasiyetiyle lafa girdi: ‘Abi, salondaki ses düzeni nasýl, kaliteli mi?’. Arabayý kullanan ‘ne salonu, ne ses düzeni, abi’ deyince ben derhal atýlarak, ‘siz akþamki programdan sorumlu deðil misiniz? Etkinlik programý bu akþam deðil mi?’ diye hayretle sorunca. Yanýmdaki bizi piþkinlikle kahve içmeye davet eden ‘Yok be Goncagül abi’ dedi. Biz seni ekranlardan tanýyoruz. Hani yine buraya çekim yapmaya geldin diye bizim cemiyette kahve içer iki sohbet ederiz diye sizi misafir edelim dedik’ demez mi?’. Bizim þoka girmemizi uyandýran cep telefonumun çalmasýyla ekrandaki Alman numarasýný açtým ve ‘Hüseyin abi, nerdesiniz, sizi havaalaný çýkýþýnda bulamýyorum’ deyince ben artýk ister istemez, ‘kimsiniz’ diye sormak zorunda kaldým. ‘Abi, ben sizi program için almaya gelmiþtim ama trafikten biraz geciktim kusura bakmayýn’ deyince mesele anlaþýldý. O zaman arabasý- Hüseyin GONCAGÜL Hz.Hamza Nerede? *Almanya Pottendorf Bayram Çocuk Þöleninde Hamza adlý bir çocukla sahnede soru cevap yarýþmasý yaparken kendisine ‘Hz. Hamza sonunda öldürüldükten sonra n’oldu deyince’ o da, ‘ Çaðrý filmini çevirdi demez mi’.. Seyircide kahkaha fýrtýnasý tabii ki…. Nikolas mý Nasreddin Hoca mý? *Köln bölge çocuk Þenliðinde kafamda kocaman Nasreddin Hoca kavuðuyla salonda dolaþýrken çocuðun teki annesinin elinden tutmuþ ‘anneciðim bak Nikolas gelmiþ’demez mi?.. ‘Allah Allah’, dedim, bendeniz Alman lisaný fakiri olarak ‘o da nedir ki’ diye taaccüp ile sual eyleyince yanýmdaki genç bir bey, ‘efendim ’dedi ‘buralarda Noel Baba’ya Nikolas derler, çocuk sizi yani Nasreddin Hoca’yý ilk defa gördüðü için öyle zannetti ’..Ben de ‘eh’ dedim, ‘çocuk da haklý. Biz vakti zamanýnda kendi kültürümüzü çocuklara tanýtamamýþsak biraz da kabahat bizdedir…’ Bir Kahve Ýçseydik!.. *Bundan birkaç sene evvel yine Avrupa’dan bir davet üzerine memleketten uçarak Stuttgart flughafen denilen havaalanýna indik. Her zaman olduðu gibi yine bizi karþýlayacak mihmandarlarýmýzla buluþmak üzere bagajlarýmýzý alýp gümrükten çýktýk. Sýcak bir tebessümle bizi karþýlayan gurbet- na bindiðimiz dostlarýmýza bizi almaya geldiklerini söyleyince artýk geri döneriz diye cevap beklerken bizim zoraki evsahiplerimiz yine piþkinliklerini koruyarak devamla ‘yok caným, önemli deðil, biz yine bizim orada kahvemizi içeriz. Sizi alacak o kardeþimize cemiyetimizi tarif ederiz, sizi gelip buradan alýr. Burasý Almanya burada adres kolay bulunur’ demez mi?... Nasrettin Hoca Milli Görüþ’te *Mevlana der ki ‘bal herkesin aðzýnda ayný tadý verir.’. Anadolumuzun medeniyetler kurmuþ gelenekleri bütün güzellikleriyle yaþatýldýðýnda hangi farklý coðrafyada olursa olsun insan unsuruna ayný güzellikleri sunmaya devam edecektir. Yeter ki onu temsil eden mümessiller bihakkýn o folklorik insani, erdemli deðerleri hayatlarýna sindirmiþ olarak çevrelerine yansýtabilsinler. Güleryüzlü, misafire ikram eden, selam veren, diðergam olan, yaratýlanlarý Allah`ýn mahluku olduðu için renk, dil, ýrk ayýrmadan seven gönül erenleri bu ýþýðý yansýttýklarýnda karþýlýðýný alacak; karanlýk aydýnlýða, meþakkat kolaylýða, acýlar lezzete dönecektir. Ýþte Anadolumuzdan madde planýnda yüzlerce kilometre uzakta olan ama mana planýnda onu içinde yaþatan ismiyle müsemma Milli Görüþ`ün bu fonksiyonu Avrupa’da yaþatmakla, hem yarým asýrdýr gurbette kültürüyle ayakta durmaya çalýþan insanýmýza hem de fýtri çaðrýyý bekleyen Avrupalýlara güzelliklerimizin aynasý olma gayretine bendeniz de bizzat bir faaliyet davetlerine icabetle bizzat þahit olmaktayým. Özellikle çocuklarýmýz için talep edilen Nasreddin Hocamýzý hem salonlarda hem Açýkhava meydanlarýnda tertip edilen Kitap, kültür, bayram, çocuk etkinliklerinde canlandýrarak müziði ve sohbetiyle Türkçe itibarýyle yüzde yüz anlaþýlmasa bile hatta yabancý seyircilerin de muhabbetle seyrettikleri beden diliyle verilen sevgi mesajlarýný alarak hoþça vakit geçirme þansý yaþatýlmaktadýr. Avrupa’da unutamadýðým hatýralar sadedinde hatýrlayacaðým bu güzel etkinlikler vesilesiyle nice canlý anýlar bu gök kubbede bir hoþ seda olarak baký kalmayacak ve gelecek kuþaklara da kalan izler taþýnmaya devam edecektir inþallah. Bu arada Avrupa’nýn her ülkesinde yer alan bu hizmet yuvalarý daha nice hayýrlara vesile olduðu gibi varlýk içersinde yüzerken mutluluðu bulamamýþ insanýna aradýðý saadeti yine kendi içinde varolduðunu ‘men arafe nefsehu’ prensibiyle hatýrlatarak içindeki cevheri fark ettirmeye çalýþmaktadýr. Bütün bu güzellikleri görme fýrsatýný bana bahþeden Cenabý zül-Ýkram ve Ýhsan’a þükrederken, özimkanlarýmla yapamayacaðým bu ziyaretleri Danimarka’dan Ýsviçre’ye kadar meþhur gezginimiz seyyahý fakir Evliya Çelebi misali dolaþarak insanýmýzla ve çocuklarýmýzla buluþmamýza vesile olan Milli Görüþ teþkilatlarýmýza müteþekkir kaldýðýmý bir kez daha yazýyla da ifade etmekten memnuniyetimi þükranlarýmla arzetmek isterim. Bu tarz davetlere de derhal her zaman icabette hazýr ve nazýrým. Hürmet, muhabbet ve baþarý dualarýmla... 19. sayi sayfalar 29.04.2009 12 asýn toplantýsýna; T.C. Berlin Büyükelçiliði Din Hizmetleri Müþaviri Sadi Arslan, kutlama heyeti adýna, DÝTÝB (Diyanet Ýþleri Türk Ýslam Birliði), Ýslamrat (Almanya Ýslam Konseyi), Zentralrat (Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi), VIKZ (Ýslam Kültür Merkezleri Birliði), ATÝB (Avrupa Türk Ýslam Birliði), IGMG (Ýslam Toplumu Millî Görüþ), MUSÝAD (Müstakil Sanayici ve Ýþ Adamlarý Derneði), UETD (Avrupalý Türk Demokratlar Birliði), Kazak Türkleri Kültür Derneði ve ADV (Avrupa Demokrasi Vakfý) kuruluþlarýn temsilcileri katýldý. DÝTÝB (Diyanet Ýþleri Türk Ýslam Birliði), Ýslamrat (Almanya Ýslam Konseyi), Zentralrat (Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi) ve VIKZ (Ýslam Kültür Merkezleri Birliði) birlikte organize edecekleri Kutlu Doðum Haftasý kutlama programanýna ATÝB (Avrupa Türk Ýslam Birliði), IGMG (Ýslam Toplumu Millî Görüþ), MUSÝAD (Müstakil Sanayici ve Ýþ Adamlarý Derneði), UETD (Avrupalý Türk Demokratlar Birliði), Kazak Türkleri Kültür Derneði, ADV (Avrupa Demokrasi Vakfý), ATB (Avrupa Türk Kültür Dernekleri Birliði), Türk Federasyonu, ABAF (Avrupa Ehli Beyt Alevi Federasyonu), Avrupa Cem Vakfý ile Avrupa Türk Caferiler Birliði kuruluþlarý da destekleyecekler. Kutlu Doðum Kutlama Komitesi tarafýndan hazýrlanan basýn açýklamasýný T.C. Berlin Büyükelçiliði Din Hizmetleri Müþaviri Sadi Arslan okudu. Basýn Açýklamasýnda: “Müslümanlarýn, gerek dinlerini bilerek þuurlu þekilde yaþayabilmeleri, gerekse kendilerinin dýþýndakilerle saðlýklý bir iletiþim kurarak, huzur ve barýþa hizmet edebilmelerinde Peygamberimiz Hz. Muhammed’i yeterince ve olduðu gibi tanýmalarýnýn önemli bir yeri vardýr. Hz. Muhammed’i son peygamber kabul edip, onun teblið ettiklerine inanmak; onu yeterince tanýmak ve takip etmekle tamamlanýrsa bir anlam ifade eder. Hz. Peygamberi tanýmak ve sevmek bu nedenle 14 asýrdýr müslümanlar için önemli esaslar arasýnda olmuþtur. Bilhassa son yýllarda dünyanýn çeþitli bölgelerinde meydana gelen hadisele- B 20:00 Uhr Seite 12 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 HZ. PEYGAMBER’ÝN DOÐUM YILDÖNÜMÜ, KÖLN-ARENA’DA KUTLANACAK Almanya’da faaliyetlerini sürdüren Sivil Toplum Örgütleri’nin çatý kuruluþlarý, Köln DÝTÝB Merkez’inde bir araya gelerek, 6 Nisan 2007 Cuma günü Köln Arena’da, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in dünyaya teþriflerine ithafen kutlanacak Kutlu Doðum Haftasý programýný, düzenledikleri basýn toplantýsýyla kamuoyuna açýkladýlar. rin Ýslamla ve müslümanlarla alakalandýrýlmaya çalýþýlmasý, Hz. Muammed’i ve onun va’zettikleini daha iyi ve doðru anlama ihtiyacýný bir kez daha gözler önüne sermiþtir. Dünyada meydana gelen bir takým hadiselere tepki þeklinde de olsa, bazý mihraklarýn Peygamber Efendimize yönelik iftiralarý ve bu çeþit çabalarýn kamuoyunu etkisi altýna almaya yüz tutuþu, geçtiðimiz yýl Almanya’daki Türk ve Ýslam kuruluþlarýnýn bir araya gelerek ortak çalýþmalar yapmalarýný mecburi hale getirmiþti. Karikatür krizi, terör vs gibi konularda ortak açýklamalar yapan kuruluþlar, Hz. Peygamberimizin doðduðu haftaya denk gelen ve son yýllarda Kutlu Doðum Haftasý olarak idrak edilen haftada müþterek bir kutlama programý yapma konusunu ele alarak ön hazýrlýk ve program çalýþmalarýný tamamlamýþlardýr. Geçtiðimiz yýl biraraya gelen kuruluþlar içerisinden dini aðýrlýklý faaliyet gösteren Diyanet Ýþleri Türk Ýslam Birliði, Ýslamrat, Zentralrat ve Ýslam Kültür Merkezleri Birliði tarafýndan organize edilen etkinlik, listesi verilen diðer derneklerce de desteklenmektedir. Kutlu Doðum Haftasý münasebetiyle kuruluþlar ayrý ayrý bir çok etkinliði zaten gerçekleþtirmektedirler. Kölnarena’daki bu program islami kuruluþlarýn ortak çalýþmasý olarak ayrý bir öneme sahiptir. Bu, ortak deðerler, ortak meseleler ve ortak gayeler için birlikteliðin devam edeceði yönündedir. Ýfade edildiði gibi etkinlik, Köln’ün en büyük kapalý salonu olan 16 bin kiþilik Kölnarena’da yapýlacaktýr. Programa konuþmacý olarak Diyanet Ýþleri Baþkanýmýz Prof. Dr. Ali Bardakoðlu ve Almanya’nýn eski büyükelçilerinden Murad Hoffmann katýlacaklardýr.Ülkemizin en güzel hafizlarý ve tasavvuf musikisi üstadlarý Kur’an-ý Kerim tilaveti, ilahi ve natý þerifler okuyacak, peygamberimiz hakkýnda sinevizyon gösterimi sunulacaktýr. Tasavvuf musýkisi konseri yapýlacaktýr. Köln Belediyesi’nin verdiði özel izinle gerçekleþtirilen program (bilin- açýklama diði gibi Karfreitag günü tatil günüdür. O nedenle Köln Belediyesi’ne teþekkür ediyoruz) saat 16.00 da baþlýyacak ve 24’e kadar sürecektir. Programla ilgili geniþ bir tanýtým kampanyasý düzenlenmektedir. Binlerce afiþ, yüzbinlerce el ilaný yanýnda, televizyonlarda programý tanýtan ilan ve tanýtým programlarý düzenlenecektir. Tertip Komitesi, tüm masraflarýn kuruluþlarca ve sponsorlarla, deðerli iþadamlarýmýz tarafýndan karþýlanmasý konusunda görüþ birliðine varmýþ ve davetiye usulü olacak giriþlerden her hangi bir ücret talep edilmemesini kararlaþtýrmýþtýr.” Kutlama Komisyonu Baþkaný DÝTÝB Eðitim ve Kültür Müdürü Iþýk Uðurlu’nun verdiði ayrýntýlý bilgiden sonra, slayt üzerinde Kutlu Doðum Haftasý kutlama programý açýklamasýný DÝTÝB Dinlerarasý Diyalog Koordinatörü Rafet Öztürk yaptý. Kuruluþ temsilcilerinin selamlama konuþmasý, Sevgi ve Hoþgörü Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatýný anlatan sinevizyon gösterisi. Ünlü seslerin okuduðu dörtlü ezan ve Kur’aný Kerim tilaveti, Murat Hoffmann’ýn konuþmalarý T.C. Diyanet Ýþleri Baþkaný Prof. Dr. Ali Bardakoðlu’nun konuþmalarý, Musiki ziyafetinde gençlerin beðenisini kazanan Mesut Kurtiþ’in konseri, Ahmet Özhan’ýn Türk Tasavvuf Musikisi konseri yar alacaðý programý Türkçe olarak Þair Ýbrahim Sadri, Almanca ve Arapça olarak Ýbrahim El Zeyad’ýn sunacaðý 2007 Yýlý Kutlu Doðum Haftasý kutlama programý bu þekilde icra edilecektir. Basýn toplantýsý; kutlama programýný organize eden ve destek veren kuruluþlardan DÝTÝB adýna Genel Sekreter Mehmet Yýldýrým, Ýslamrat adýna Baþkan Ali Kýzýlkaya, Zentralrat adýna 2. Baþkan Mahmut Aþkar ve VIKZ adýna Genel Baþkan Mehmet Yýlmaz, IGMG adýna Ýlhan Bilgü, ADV adýna Genel Baþkan Aydýn Yardýmcý, MÜSÝAD-NRW adýna Baþkan Orhan Bilen, ve Kazak Türk Kültür Merkezi adýna Abdurrahman Çetin görüþlerini bildirdikleri program, soru ve cevaplý þeklinde sona erdi. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 dosya azen herþey bu kadar kolay olabiliyor. Uzmanlar yýllardýr enerji tüketiminde zihniyet deðiþimi talebini dillendiriyor ve dünyanýn sonu senaryolarý ile siyasi sorumlularda paradigma deðiþimi saðlamaya çalýþýyorlar. Ozon deliði ve ormanlarýn yok olmasýna raðmen bu çabalar sonuçsuz kalýyor. Sonra bakýyorsunuz özellikle iklim deðiþimi ve küresel ýsýnma konularýnda batýlý endüstri ülkelerindeki toplumlarýn duyarlýlýðýnýn kuvvetlenmesi için için ilkbahar havasýnýn hâkim olduðu bir kýþ ayýnýn yaþanmasý yeterli olabiliyor. Tartýþma programlarý, haberler veya pastanelerde yapýlan sohbetlerde, enerji kullanýmý, zarar verici maddeler ve bunlarýn dünyamýz için sonuçlarý belki de bugünkü kadar hiç tartýþýlmamýþtý. Halkýn bu kadar canlý tartýþtýðý konularda, halkýn temsilcilerinin de tartýþmadan geri durmalarý doðal olarak düþünülemez. Hüzünlü ve endiþeli tavýrlarla kameralarýn önüne geçerek herkesin içinde zaten hissettiði dramatik geliþmelere karþý tesirli tedbirleri dillendiriyorlar. Burada aslýnda esas þaþýrtýcý olan bu sözlerin kabul görmesi. Karayollarýndaki hýz limiti ve- B o einfach ist das manchmal. Jahrzehntelang haben Experten mit erhobenem Zeigefinger einen Sinneswandel beim Energieverbrauch eingefordert und versucht mit Weltuntergangsszenarien einen Paradigmenwechsel bei den politisch Verantwortlichen zu initiieren. Die Ergebnisse dieser Bemühungen waren trotz Ozonlochs und Waldsterbens bescheiden. Und dann so etwas: Es bedurfte „nur“ eines Winters mit Frühlingstemperaturen, um die Volkssensibilität in punkto Klimawandel und Erderwärmung insbesondere in den westlichen Industriestaaten zu schärfen. Egal ob Talkshows, Nachrichtensendungen oder der morgendliche Schwatz beim Bäcker, nie war die Diskussion um Energieverbrauch, Schadstoffemissionen und die Folgen für unseren Planeten so lebendig und volksnah, ja schon beinahe volkstümlich, wie heute. Und wenn das Volk schon einmal so lebhaft diskutiert, kann natürlich auch der Volksvertreter nicht zurückbleiben. Mit betroffenen und besorgten Mienen tritt er vor die Kameras S 20:00 Uhr Seite 13 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Ýklim deðiþimi eþittir zihniyet deðiþimi mi? ya aðýr vasýta araçlarýn vergilendirilmesi ile ilgili yeni düzenlemeler gibi bu zamana kadar popüler olmayan ve bu nedenle de rafa kaldýrýlmýþ konular baský gruplarýnýn histerik savunmacý tepkileri tahrik edilmeksizin kamuoyundaki tartýþmalarda yerini alabiliyor. Atom endüstri lobisi bile fýrsattan istifade sözümona gaz artýðý olmadýðý için temiz kabul ettiði elektriðinin reklamýný yapýyor ve bunun yanýnda da atom santrallerine konulan müddetin uzatýlmasýný veya yenilerinin inþa edilmesini talep ediyorlar. Bu noktada insanýn sorasý geliyor; tam da bu dönemde Avrupa’da soðuk hava dalgasý ve kar yaðýþýnýn olduðu bir iklim deðiþikliði olsa idi ne olacaktý? Birleþmiþ Milletler ve çevre koruma organizasyonlarý tarafýndan seslendirilen uyarýlar yine de kulak ardý mý edilecekti. Bu sorunun Oðuz ÜÇÜNCÜ cevabý muhtemelen evettir. Bu aralar sürekli duyduðumuz olgular ve bilgiler, uzun zamandýr zaten bilgimiz dâhilinde deðiller miydi? Keyfimiz kaçmasýn diye bunlarý görmezlikten geldik veya suçlularý içimizde deðil, geliþmekte olan ülkelerde aradýk. Son tahlilde Brezilya ve Endonezya’ daki yaðmur ormanlarýna biz el atmýyor ve dünyadaki karbondioksit deðiþimini saðlayan doðal fabrikalarý biz yok etmiyor, Çinli fabrikatörleri çevreyi dikkate almadan toplu üretim yapmalarý için biz zorlamýyorduk. Aslýnda dünyanýn arta kalan kýsmý neden araba ve buzdolabý sahibi olmak istiyordu, ona bile anlam veremiyorduk. Ýklim deðiþimi baðlamýnda yapýlan tartýþmalara bu argümanlar ýþýðýnda bakýldýðýnda, bu tartýþmanýn bir ikiyüzlülük ve çifte standart içerdiðini rahatlýkla söyleyebiliriz. Batýlý endüstri ülkelerinde tüketici olarak bizler, hiç tereddüt etmeden oturma odalarýmýza tropik aðaçlardan üretilen parke döþeyebiliyor ve tabiatýn yaðmalanmasýný bir anlamda destekleyebiliyoruz. Dünyadaki enerjinin yüzde 80’inin kullanan, uçakla haftasonu gezintileri yapan ve tüketim maddelerini tüm dünyaya yayan da bu bahsedilen kesim. Kendi tüketim ve enerji kullaným alýþkanlýklarýnda deðiþim Klimawandel = Sinneswandel? und stimmt das Wahlvolk angesichts der dramatischen Entwicklungen, die ja quasi jeder am eigenen Leib spürt, auf drastische Maßnahmen ein. Das eigentlich Überraschende ist, damit auf Einsicht und Zustimmung zu stoßen. Egal ob Tempolimit auf Autobahnen oder die Neuordnung der Besteuerungsgrundlage von Kraftfahrzeugen. Themen, die bislang als besonders unpopulär galten und deshalb meist ihr Dasein in den Schubladen der politischen Klasse fristeten, finden ihren Eingang in die öffentliche Debatte, ohne die hysterischen Abwehrreaktionen betroffener Interessenvertretungen zu provozieren. Selbst die Atomindustrielobby nutzt die „Gunst der Stunde“, um für ihren vermeintlich sauberen, weil abgaslosen, Strom zu werben und ganz nebenbei die Verlängerung der Laufzeiten von Atomkraftwerken oder gar deren Neubau zu fordern. Nun man ist natürlich ge- neigt zu fragen, was wohl passiert wäre, wenn es pünktlich zum kalendarischen Jahreszeitenwechsel in Europa auch den klimatischen Wechsel mit Kältewelle und Schneefall gegeben hätte? Wären die gebetsmühlenartig vorgetragenen Warnungen von Vereinten Nationen und Umweltorganisationen nicht wieder ungehört verhallt? Wahrscheinlich schon. Fakten und Erkenntnisse, für die wir jetzt ein offenes Ohr haben, sind doch schon lange bekannt. Nur haben wir sie, natürlich auch aus Bequemlichkeit, einfach ignoriert oder den schuldigen nicht bei uns, sondern in den Entwicklungsländern gesucht. Schließlich roden ja nicht wir die „grünen Lungen“, also die Regenwälder in Brasilien und Indonesien und vernichten die natürlichen Umwandlungsfabriken für Kohlendioxid in der Welt. Wir zwingen doch keinen chinesischen Fabrikanten, ohne Rücksicht auf (Umwelt)Verluste, seine Massen- produkte zu produzieren. Und überhaupt, warum will jetzt plötzlich der Rest der Welt automobil werden oder einen Kühlschrank besitzen? Die Diskussion zum Klimawandel ist im Lichte dieser Argumente auch eine Diskussion um Heuchelei und Doppelmoral. Wir, die Konsumenten in den westlichen Industriestaaten, verlegen ohne Skrupel Edelholzparkette in unseren Wohnzimmern und befördern damit den Raubbau an der Natur. Es ist dieser Bruchteil der Weltbevölkerung der fast 80% der Energie verbraucht, Wochenendtrips mit dem Flugzeug wertschätzt und seine Konsumgüter, bzw. Schnäppchen, um den ganzen Globus schippern lässt. Anstatt eine Trendwende im eigenen Konsum- und Energieverbrauchsverhalten einzuleiten, hat man bisher lieber mit dem Finger auf aufstrebende Industrienationen wie Indien, Russland oder China gezeigt, um diese für die globale Klimakri- 13 çabasý gösterme yerine, þimdiye kadar küresel iklim krizinin sorumlusu olarak Hindistan, Rusya veya Çin’e parmakla iþaret edildi. Þimdi ise ilkbahar havasýnda geçen bir kýþ ayýnýn ümit edilen deðiþimi ve toplumumuzun zihninde bu duyarlýlýðý saðlamasý mý düþünülüyor? Öyle umut ediyorum ki burada cevap sadece evet olabilir, çünkü gezegenimizin kurtarýlmasý yolunda etkili bir adýmýn atýlmasý için, ki bu noktada tüm uzmanlar sözbirliði yapýyorlar, sadece az bir süre kaldý. Eylemlerimizi mercek altýna almanýn zamaný gelmiþtir, çünkü gerekli tedbirlerin çapý bizden günlük hayatýmýzda fedakarlýk isteyecek ve böylece deðiþim taleplerimizi uygulamaya geçirebilme noktasýnda zor bir sýnava tabii tutacaktýr. Yapamadýðýmýz takdirde bizleri neyin beklediðini, en etkileyici biçimde Kuzey Amerikalý bir Kýzýlderilinin çok bilinen þu sözlerinde görebiliyoruz: “Gün gelecek dünya aðlayacak ve hayatý için yalvarýp yakaracak. Siz de ona yardým etme veya ölüme terketme arasýnda seçim yapma imkânýna sahip olacaksýnýz. Ve O ölürse, siz de öleceksiniz”. se verantwortlich zu machen. Jetzt soll ein milder Winter für die erhoffte Trendwende und Sensibilität im Denken unserer Gesellschaften gesorgt haben? Hoffentlich kann man da nur mit ja antworten, denn für einen wirksamen Umschwung zur Rettung unseres Planeten haben wir, darin Stimmen alle Experten überein, nur noch wenige Jahrzehnte Zeit. Jetzt müssen wir uns an unseren Taten messen lassen, denn der Umfang der notwendigen Maßnahmen wird uns im Alltag Opfer abverlangen und damit auch unseren Umsetzungswillen auf eine harte Probe stellen. Was uns droht, wenn wir uns im Umgang mit der Schöpfung nicht umorientieren, verdeutlicht wohl eine oft zitierte und für manche etwas „abgegriffene“ Weissagung nordamerikanischer Indianer am eindrucksvollsten: „ Eines Tages wird die Erde weinen , sie wird um ihr Leben flehen. Ihr werdet die Wahl haben, ihr zu helfen oder sie sterben zu lassen, und wenn sie stirbt, sterbt ihr auch.“ 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr 14 Seite 14 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir enç pasifist Rachel Corrie, sadece 23 yaþýndayken hayatýný kaybetti. Kendisi Olympia Üniversitesi (Washington) öðrencisiydi ve adalet ve barýþ için çalýþan bir gönüllü örgütünün üyesiydi. Organizasyonuyla birlikte 11 Eylül saldýrýlarýnýn kurbanlarýnýn yaný sýra Afganistan savaþýnýn mazlumlarý anýsýna da faaliyette bulunmaktaydý. Rachel teoriden pratiðe yönelmeye karar verdi ve Filistin sýnýrýnda Uluslararasý Dayanýþma Örgütü’yle birlikte hareket etmek üzere Ýsrail’e gitti. Filistin bölgesinde intihar bombacýlarýnýn olduðu söylenen evleri yýkan Ýsrail G hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Barýþ için RACHEL CORRIE’nin anýsýna... etti ve onun üzerinden geçti” diye aktarýyor pasifist eylemci Joseph Smith. Bir diðer arkadaþý Nicholas Dure ise “Buldozer, üzerine toprak attý ve onu çiðnemeye baþladý” diye konuþmakta... Arkadaþlarý mümkün olan her þekilde buldozeri durdurmaya çalýþtý, ve Rachel’e ilk yardým giriþiminde bulunda ama yapacak birþey kalmamýþtý. Rachel Corrie sadece buldozerlerini durdurma hareketine katýldý. E-mailinde arkadaþlarýna þunlarý yazdý: “Evlerin içinde insanlar olsa bile evleri yýkýyorlar. Hiçkimseye ve hiçbirþeye saygýlarý yok.” 15 Mart’ta Gazze Þeridi yakýnlarýndaki bir olayda, Rachel, arkadaþlarýyla beraber, yýkýmlara karþý direniþteydi. “Buldozerin önünde oturma eylemi yapmaktaydý, operatör onu gördü, ama yoluna devam “Dinler birbirlerini daha iyi tanýmalý” Ýslam Konseyi Baþkaný kiliselerden “gerçek manada bir diyaloða” daha fazla katkýda bulunmalarýný bekliyor slam Konseyi Baþkaný Ali Kýzýlkaya Almanya Protestan Kilisesi’nin (EKD) geçtiðimiz günlerde yayýnladýðý Müslümanlarla diyalog hakkýndaki görüþ bildirisinin iyi niyetli olmadýðýný ve misyonerlik koktuðunu belirtti. Ýslam Konseyi Baþkaný, Hýristiyan kiliselerinden “gerçek manada bir diyalog” için katkýda bulunmalarý talebinde bulunurken, baþka alternatifin Ý olmadýðýný dile getirdi. Kýzýlkaya Protestan Kilisesi’nin, Ýslam’da kadýnýn yeri meselesi baþta olmak üzere Ýslam’ýn birçok meselede geleneklerle ittifak içerisinde olduðu yönünde açýklamalarýný eleþtirerek, “böyle bir ittifak sözkonusu deðil, EKD’nin bu tespiti nasýl yaptýðýný bilmiyorum” þeklinde konuþtu. Papa’nýn Türkiye ziyaretinde verdiði olumlu sin- yallere raðmen Protestan Kilisesi’nin gösterdiði soðukluðu eleþtiren Kýzýlkaya, “Almanya Protestan Kilisesi Papayý örnek alsa daha iyi olur” dedi. Öte yandan dinlerin birbirlerini daha iyi tanýmalarý gerektiðini ve bu aþamada her þeyden önce “karþýdakinin kendi anlayýþ tanýmýna saygý gösterilmesi” gerektiðini belirtti haber 23 yaþýndayken, vücuduyla Filistinliler’in bir barýnaðý ve barýþ içinde bir topraðý olmak hakkýný savunurken yaþamýný yitirmiþti. Ýsrail yetkilileri olayýn farklý versiyonlarýný aktardý, ama hepsi fotoðraflar ve açýklamalarla çeliþki halindeydi. Genç kýz, oturma eylemi yapmakta iken barbarca bir þekilde öldürülmüþtü. Rachel ve arkadaþlarý Gazze’de hergün birçok evin yýkýldýðýný, bombalarýn Rafah mülteci kampýndaki temiz su kaynaklarýný yok ettiðini ve oradakilerin Ýsrail ateþ hattýnda durmaksýzýn kendilerini savunmalarýna imkan olmadýðýný bildirmiþlerdi. Ýslam’ý seçenlerin sayýsý dört misline çýktý Almanya’da Temmuz 2004 ile Haziran 2005 tarihleri arasýnda 4000 kiþi Ýslam’ý seçti piegel’in bir haberinde Ýslam’ý seçen Almanlarýn sayýsýnda büyük bir artýþ gözlendiði yer aldý. Federal Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn görevlendirmesi üzerine Soest’de bulunan Almanya Ýslam Arþivi Merkez Enstitüsü’nün yaptýðý bir araþtýrmanýn sonucu, Almanya’da Temmuz 2004 ile Haziran 2005 tarihleri arasýnda 4000 kiþinin Ýs- S lam’ý seçtiðini ortaya koyarken, bu sayýnýn geçen yýla nazaran dört misline çýktýðý ifade edildi. Ýslam Arþivi’nden Salim Abdullah, geçmiþ senelerde daha ziyade kadýnlar Müslüman erkeklerle evlenmeleri sonucu Ýslam’ý seçerlerken, bugün ise birçok baþka nedenlerle Ýslam dininin seçilmekte olduðu açýklamasýnda bulundu. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr özel köþe Kurtlar Vadisi Geçtiðimiz günlerde Kiþisel Geliþim Uzmaný Sýtký Aslanhan Bey ile tanýþma fýrsatýmýz oldu. Kendisi ile Bilinçaltý üzerine, ilginç ve farkýnda olmadýðýmýz konularda sohbet ettik, siz deðerli okuyucularýmýzla paylaþmak istedim... Bilinçaltý çoðumuzun bildiði ya da duyduðu bir kavram. Bu kavram bilincimizin farkýnda olmadýðý ama davranýþlarýmýzýn yönlendirilmesinde önemli rol oynayan bir yapýyý belirtiyor. Bilinçaltýnýn en önemli özelliði ise bilicimizin farkýna varmadýðý olaylarý, sesleri, resimleri kaydetmesi. Siz beþ katlý bir binaya çýkarken merdivenleri saymýyorsunuz ama bilinçaltýnýzda bu sayý biliniyor ve kaydediliyor. Uzmanlara göre gözde bilimsel olarak “fovea hareketleri” olarak adlandýrýlan hareketler bulunuyor. Bu hareketler sayesinde göz devamlý çevremizi tarýyor ve aldýðý bilgileri bilinçaltýna atýyor. Bizler bu bilinçaltýna gönderilen verilerin çok ama çok az bir kýsmýný hatýrlayabiliyoruz. Burada önemli olan nokta bilinçaltýna gönderilen verilerin karar verme ya da eyleme geçme aþamasýnda fikirlerimizi ve davranýþlarýmýzý direkt olarak etkilemesi. Araþtýrmacýlara göre bilinçaltýnýn tüm görüntü, ses, resimleri kaydetme özelliði 1900’lardan beri insanlarý yönlendirmek için kullanýlýyor. Bir grup psikolog ve yazar konunun gündeme geldiði ilk yýllarda bu yöntemin uydurma ve efsane olduðu- Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat 15 Mart-März 2007 Safer 1428 Hayata Düþülen Notlar nu ve insanlarý etkilemeyeceðini söylemiþler. Beyin dalgalarýný ölçen teknolojilerin geliþmesi ile gizli mesaj içeren reklama beyinimizin daha farklý tepki verdiði gözlemlenmiþ ve bu yöntemin etkisi kanýtlanmýþ. Dizi, Sinema ve Reklamlarýn bilinçaltý etkisinin kanýtlanmasýnýn ardýndan bir yandan bu yöntemin kullanýmý arttý ve diðer yandan da bu gibi yöntemlerin kullanýlmasýný önlemeye yönelik yasalar çýkartýldý. Türkiye´de RTÜK bilinçaltý reklamý “Teknik cihazlar vasýtasýyla televizyon yayýnlarýnda çok kýsa süreli görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak bilinçaltýyla algýlayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanýtýlmasýna iliþkin mesajlar içeren reklamlar” olarak tanýmlamýþtýr. Yasalar tüketicinin korunmasý bakýmýndan, gizli reklam ve bilinçaltý reklamý da yasaklamýþtýr. Türkiye’de ve dünyanýn bir çok yerinde bilinçaltý mesaj ve propaganda yasaklanmýþtýr ama tüm Dizi, Sinema ve Reklamlarýn hatta Yarýþma Proðramlarýnýn bilinçaltý mesaj içerip içermediði noktasýnda denetleyecek bir yapý kurulamamýþtýr. Üzücü olan durum ise kendi izlediðimiz ya da çocuklarýmýza izlettiðimiz televizyon proðramlarýnda bilinçaltýmýza sürekli toplumun yapýsýný ve deðer yargýlarýný deðiþtirecek temalarýnýn kazýnmasý ve buna hiç erlin Eyaleti Ýçiþleri Bakaný Ehrhart Körting, Almanya’da nüfusun gerilemesini engellemek amacýyla yeni bir göç yasasý talebinde bulundu. Körting, Berlin SPD Grubunun Rostock’ta gerçekleþtirdiði bir toplantýda: “Kendi kabuðumuza kapanmamalýyýz, aksine Almanya’ya göçü teþvik etmeliyiz” derken, göçün öncelikle “çalýþkan ve eðitimli” yabancýlar için kolaylaþtýrýlmasý gerektiðini belirtti. Berlin Eyaleti Eðitim Bakaný Jürgen Zöllner de bu görüþe katýldýðýný ifade ederken, Berlin’e “iyi eðitimli ve verimli genç insanlarýn” kazandýrýlmasý gerektiðini dile getirdi. Grubun aldýðý bir diðer karar ise, diðer eyaletlerden ve ülke dýþýndan, yüksek eðitim görmüþ kabi- B Seite 15 Aydýn ERSOY kimsenin dur dememesidir. Eðer sizde, bu yazýyý, sadece baþlýðý dikkatinizi çektiði için okuduysanýz, yazý size de birþeyler söylemekte... Bir yandan televizyonlardaki yapýmlar ile aile hayatýnýn altý oyulurken, diðer taraftan ünlü isimlerin evlilik ile ilgili olumsuz düþüncelerini dile getirip, nikahsýz birlikte yaþamayý özendirmesi toplumun temelini oluþturan aile hayatýný dinamitliyor. Bir zamanlar ekranlarda Perihan Abla, Süper Baba, Mahallenin Muhtarlarý, Ýkinci Bahar gibi bugün artýk hayatýmýzdan neredeyse tamamen yok olan mahalle yaþamýný ve kuvvetli aile baðlarýný anlatan diziler varken, þimdi ise bu dizilerin yerini bireysel sahte mutluluklar, para ve menfaati öne çýkaran diziler aldý. Bin Bir Gece, Hayatým Sana Feda, Gümüþ, Beyaz Gelincik gibi ahlaksýz teklifleri, aldatma- yý, parçalanmýþ aileleri ele alan diziler raðbet görüyor. Diðer taraftan magazin programlarýndaki ünlü isimlerin dizileri aratmayan ihanet, ihtiras ve bol çalkantýlý hayatlarý, toplumun deðer yargýlarýný altüst ediyor. Çocuklar için çevrilen dizilerde ise, doðaüstü olaylar gerçekmiþçesine verilirken, kültürümüzle uyuþmayan karakterler ön plana çýkarýlýyor. Konunun uzmanlarý geleneksel aile hayatýna darbe indiren bu tarz dizilerin, sistematik olarak yayýnlandýðýna dikkat çekerek, bu þekilde baþta gençler ve çocuklar olmak üzere, toplumun þekillendirilmeye çalýþýldýðýný belirtiyor. Sektörün kamera arkasýna vakýf Yönetmen Mesut Uçakan ise, her yýl yüzlerce dizinin yayýn hayatýna baþladýðýný, bunlarýn büyük bir kýsmýnýn reyting almayýnca yayýndan kalktýðýný belirterek, bu dizilerin çoðunun aileyi ayakta tutan deðerlerin endiþesini taþýmayan kiþilerce yönetildiðini söyledi. Uçakan, “Sektör içerisinde yeralan biri olarak bunu rahatlýkla söyleyebilirim. Bu þu anlama geliyor, bir sanatçýnýn eþya ve hadiselere bakarken sorumlu olduðu bir dünya görüþü vardýr. Bu kiþi, bizim baktýðýmýz gibi ‘ölüm ötesi’, ‘imtihan’, ‘Yaratýcý’ ve ‘hesap verme’ þuuru içerisinde ise yaptýklarýnýn hesabýný verme endiþesi içerisinde olacaðý için, bu kültüre dayalý çaba sarf Berlin Eyaleti Ýçiþleri Bakaný Ehrhart Körting: “Almanya’ya göçü teþvik etmeliyiz” Berlin SPD’den genç kalifiye göçmenlerin sayýsýnýn artýrýlmasý amacýyla yeni göç yasasý talebi liyetli kimselere iþ vererek, çok düþük oranda olan göçmen gençlerinin eðitim seviyesini yükseltmeyi öngörüyor. Bakanlýðýn þehir geliþimi hakkýnda sunduðu bir istatistik, Berlin’in þu an 3,4 milyon nüfusa sahip olduðunu ve 2050 yýlýna kadar bu sayýnýn 3 milyona gerileyeceðini gösterirken, varolan göçün nüfus gerilemesine ancak 15 sene mani olabileceði belirtildi. Ayrýca 2050 yýlýna kadar Berlinlilerin yaþ ortalamasýnýn 42’den 44’e yükseleceði ve eder. Ýnsanlarý güzele, iyiye, olumlu aile iliþkilerine yöneltir. Toplumda, çarpýk bir batýlýlaþmanýn neticesinde, bu tür endiþeleri dikkate almayan, aile iliþkilerini parçalayýcý tavýrlar görüyoruz. Bir de toplumun arka planýnda, toplumu sürükleyen uluslararasý ayak oyunlarýný da katacak olursak, içler acýsý bir manzara ile karþý karþýya kaldýðýmýz ortadadýr. Toplumda artýk sapýklýðýn, çarpýklýðýn, ahlaksýzlýðýn ne düzeye geldiðini anlamak için televizyonlara, gazete sayfalarýna bakmak yeterli. Yakýn zamanda çocuklara iliþkin ahlaksýz haberler yayýnlandý. Bunun pek çok örnekleri var. Tabi büyüyen bir bataklýkla karþý karþýyayýz. Toplum çok büyük bir yozlaþmanýn ve çürümenin içerisinde. Televizyonlar yatak odalarýmýza kadar girdi. Çocuklarýmýz, gençlerimiz hayatlarýný anlamlandýran, dolduran yönleri ile bunlardan elbette etkileniyor” deðerlendirmesini yapýyor. Acaba, takip ettiðimiz diziler, fikir ve davranýþlarýmýzý etkilemek ve bizi biz yapan hangi deðerlerimizi almak için, hangi gizli mesajlarý içermekte? Farkýndamýyýz? Bugün bütün dünyadaki insanlarýn ‘boþ’ zamanýný alýp götüren en büyük hýrsýz olan Televizyonun Bizleri yönetmesine kesinlikle izin vermeyelim, hiç olmazsa televizyonumuzu kontrol altýna alalým. Zaman, insanýn elindeki en büyük sermaye. Her insana sayýlý ömür dakikalarý verilmiþtir; ve bu dakikalarý ne yolda sarfedeceði insanýn kendisine býrakýlmýþtýr. Saygý ve Sevgilerimle... 18 yaþýnýn altýndakilerin sayýsýnýn 22 900 (yüzde 4,5) gerileyeceði, bu gerilemeden genç göçmenlerin de nasibini alacaðý kaydedildi. Buna karþýn 65 yaþýnýn üstündekilerin sayýsýnda ise 2020 yýlýna kadar 38 000 (yüzde 10,4) artýþ beklendiði belirtildi. Brandenburg Eyalet Meclisi’nde SPD Grup Baþkaný Günter Baaske, Brandenburg Eyaleti’nde durumun daha vahim olduðunu dile getirirken: “Bazý iþ iliþkileri nedeniyle Almanya’nýn batýsýna yönelen çok iyi gençlerimizi kaybediyoruz” dedi. SPD Grubu bu nedenle Eyalet Hükümeti’nden 2008 yýlýna kadar ekonomi, entegrasyon, piyasa ve göç konularýnýn ön planda olduðu bir istatistik talebinde bulundu. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr 16 özlükte aile; karý-koca, çocuklar ve yakýnlarýndan meydana gelen ve yaratýlýþtan bir takým manevi baðlar üzerine kurulan, þeklen küçük fakat mahiyet itibariyla büyük olan sosyal bir topluluktur. Toplumun çekirdeði ailedir Aile; kiþinin huzur bulduðu bir ortam, neslin devamý için bir vesile, kiþinin dince günah sayýlan çeþitli kötülüklerden alýkoyan bir vasýta ve kiþinin dininin kemale erme vesilesidir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ý Kerimde þöyle buyurur: “Onda `sükün bulup durulmanýz` için size kendi nefislerinizden eþler yaratmasý ve aranýzda bir sevgi ve merhamet kýlmasý da O’nun ayetlerindendir. Hiç süphe yok ki bunda, düþünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardýr. (Rum Suresi, Ayet: 21) Bu ayet aile muhitinin insanýn ruh ve beden saðlýðý için ne kadar gerekli olduðunu ifade etmektedir. Gerek erkek gerek kadýn tam anlamýyla kendi kendilerine yeterli deðillerdir. Her birisinin kendi çapýnda bazý eksiklikleri mevcuttur. Bu eksiklikleri gidermenin tek yolu ise nikahla aile olmak için bir araya gelmektir. Aile hayatýnda ve iki dünyasýnda huzur isteyenler ilk önce Allah`a kulluklarýný gözden geçirmeliler. Rabbimiz insanlarý kadýn ve erkek olarak, kendisine kulluk etmesi için yaratmýþtýr. “Ben insanlarý ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattým” (Zariyat Suresi) Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir S hayat dosya Mart-März 2007 Safer 1428 Önce kul olmak!.. Allah`ýn selamý Allah`a hakkýyla kulluk edenlerin üzerine olsun Ýnsanýn asli vazifesi Allah`a kul olmaktýr Nerede olursak olalým, ne iþ yaparsak yapalým, hiç deðiþmeyen vazifemiz Allah`a kulluktur. Öyle ise ailedeki her fert önce Kul sonra Anne, Baba, Evlattýr. Önce kul ol sonra ne olursan ol. Aile bireyleri önce Allah`a kulluk þuurunu zihnine ve gönlüne yerleþtirmeli. Yaratýlmasýnýn gerçek manasýný kavramýþ olmalý sonra hayatýnýn her alanýnda ki doðrularýn ve yanlýþlarýn ölçüsü kulluk olmalý. Kulluk; büluðdan ölüme kadar emekliliði olmayan bir meslektir Temel kaide olarak Rabbimiz; “bizlere gücümüzün yetmiyeceði vazifeleri yüklemeyeceðini buyuruyor (Bakara 286) Öyleyse Kulluk güç yetirebileceðimiz bir görevdir. O halde kulluk nedir? Kulluk: Allah’ýn bütün emirlerini tereddütsüz yerine getirme ve tüm yasaklarýndan itirazsýz kaçýnma çaba ve gayretidir. Öyleyse Rabbimiz Kul olarak yarattýðý aile fertlerinden nasýl bir kulluk istiyor. Her insanýn dini bir eðitim almasý ve hak yolda yürümesi iki dünya saadeti bulabilmesi açýsýndan þarttýr. Ýsra süresinde Yüce Rabbimiz þöyle buyuruyor: “Kim doðru yola giderse ancak kendisi için doðru yola gitmiþ olur. Kim de doðru yoldan sa- aðcý popülist bir parti olan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) baþörtülü dört Müslüman bayanýn fotoðrafýný izinsiz olarak “Ýslamcýlýk ilerliyor: Avusturya’yý koruyalým” baþlýðý altýnda yayýnlamasýndan dolayý tazminat ödemeye mahkum edildi. FPÖ’nun bu fotoðraflarý Milli Konsey seçimlerinde gazete reklâmý olarak kullandýðý ifade edildi. Bunun üzerine bir avukatý devreye sokan bayanlarýn mahkemeye gitmeden FPÖ ile yaptýklarý görüþmede tazminat konusunda anlaþmaya vardýklarý belirtildi. S Seite 16 Naile ATSIZ par, yanlýþ yola giderse, kendi aleyhine (zararýna) olur. Hiç bir kimse baþkasýnýn günahýný yüklenmez.” Ayette belirtildiði gibi Sýratý müstakim (doðru yol) üzerinde olanlar kendilerine iyilik etmiþ olurlar. Her insanýn bu dinin esaslarýnýn, baþkalarýna karþý görevlerinin ve sorumluluklarýnýn bilincinde olmasý gerekir. Þayet þahsýmýza, eþimize çocuklarýmýza ve diðer aile fertlerimize karþý görevlerimizi bilmiyorsak görevlerimizi nasýl yapabilir ve nasýl huzur bulabiliriz? Her insanýn bilmesi gereken önemli bir husus da evlilik hayatýnda görevleri ve haklarýdýr. Ne þekilde ibadet edeceðimizi ortaya koyan dinimiz, iyi bir ailenin nasýl olacaðýný da göstermiþtir. Ailenin saadet üzere devamý, aile fertlerinin dini yaþantýlarýyla orantýlýdýr. Çünkü aileyi yýkacak hususlar dinen yasaklanmýþtýr. Ýyi bir müslüman zaten haram ve günahlardan kaçýnýr ve aile yuvasýnýn huzurunu kaçýracak her türlü hareketlerden kendisini korur. Ailedeki bütün fertler kulluk görevinin bilincinde olmalý ve Rabbine karþý görevlerini eksiksiz yapmalý. Bir ailede öncelikle anne ve baba üzerine farz olan kulluk vazifelerini yapmazlarsa o evde saadet, selamet ve bereket olmaz. Eþler birbirlerinin iki dünyada da huzur bulmalarý için birbirlerine maddi manevi olarak yardýmda bulunmalýdýr. Rabbimiz Kur’an-ý Kerimde þöyle buyuruyor: “Mü’min erkekler ve mümin kadýnlar birbirlerinin dostlarý ve yardýmcýlarýdýr. Bunlar iyiliði emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalýþýrlar. Namazý dosdoðru kýlarlar zekatý verirler. Allah’a ve Rasulüne itaat ederler. Ýþte Allah bunlara rahmet edecektir. Þüphesiz Allah azizdir, hakimdir. (Tevbe Süresi, ayet: 71) Mü’min eþler birbirlerine Allah (cc)’e daha güzel kulluk etmeye teþvik eder ve böylece cennete çaðýrýrlar. Yalnýzca birbirlerini cennete çaðýrmakla kalmaz, evlatlarýndan ve yakýn çevrelerinden baþlamak üzere tüm müslümanlarý da cennete çaðýrýrlar. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde þöyle buyurur “Allah o erkeðe rahmet etsin ki, geceleyin kalkar, namaz kýlar, hanýmýný da uyandýrýr. O da namaz kýlar. Þayet uyanmazsa yüzüne su serperek uyandýrýr. Allah o kadýna da rahmet eylesin ki uyanýr, namaz kýlar, kocasýný uyandýrýr, o da namaz kýlar. Eðer uyanmazsa uyandýrmak için su serper. (Ebu Davud, Nisai) Asrý saadette eþlerin birbirlerine karþý kulluk yolunda dost ve yardýmcý olduklarýný ispatlayan nice Müslüman bayanlara tazminat ödenecek Avusturya Özgürlük Partisi Müslüman bayanlarýn izinsiz olarak fotoðrafýný yayýnlamasý nedeniyle tazminat ödeyecek Anlaþmada avukat masraflarý dâhil 7500 tazminat ödenmesi, fotoðraflarýn tekrar yayýnlanmamasý ve basýn açýklamasýyla FPÖ’nün izinsiz bir þekilde yayýn- ladýðýný açýklamasý noktalarýnýn yer aldýðý belirtildi. Basýn açýklamasý ile konunun açýklýða kavuþturulmasýnýn kararlaþtýrýldýðý gibi Pazartesi saat 10’da gerçekleþme- muhteþem olaylar yaþanmýþtýr. “Sevdiðiniz þeylerden Allah yolunda harcamadýkça hayra kavuþamazsýnýz“ (Ali Ýmran Süresi, ayet: 92) ayeti nazil olunca Ebu Talha, Peygamberimize gelerek: “Ya Rasulallah! Cenabý Hak, “Sevdiðiniz þeyleri infak etmedikçe hayra kavuþamazsýnýz “ buyuruyor. Benimde en sevdiðim malým (Beyreha) denilen bahçedir. O Allah rýzasý için sadakadýr diyerek bahçesini Allah yolunda infak etti. Sonra oradan çýkýp bahçesine geldi ve içeriye girmeden duvardan hanýmýna seslendi: -Ya Rümeysa! Eþyalarýný al da dýþarýya gel. - Neden sen içeriye gelmiyorsun, Ya Ebu Talha? Ebu Talha orada hanýmýna yeni nazil olmuþ ayeti kerimeyi okudu. Kendisi de ayete uyarak Allah rýzasý için, en çok sevdiði malý olan hurma bahçesini tasadduk ettiðini söyledi. Hanýmý ona: “Ne iyi etmiþsin Ya Ebu Talha! dedi. Ben de ne zamandýr ayný þeyi düþündüm de bir türlü söyleyememiþtim. Peki bahçeyi yalnýz kendin için mi tasadduk ettin, yoksa ikimiz namýna mý?” deyince Ebu Talha: -Ýkimiz namýna diyerek cevap verdi. Hanýmý sevindi: “Allah senden razý olsun” diyerek eþyalarýný toplayýp, dýþarýya beyinin yanýna çýktý. Ýþte bu olaylar, eþlerin Allah için birbirlerine dost ve yardýmcý olmalarýna güzel bir örnektir. Gelecek sayýlarda buluþmak üzere. mesi üzerine, ancak avukatýn devreye girmesi ise 13.41’de yapýldýðý ifade edildi. Açýklamada bayanlarýn fotoðraflarýnýn izinsiz olarak reklâmlarda kullanýldýðýný belirten FPÖ Baþkaný Heinz-Christian Strache, fotoðraflarýn yayýnlamasý ile bu þahýslarýn hiçbir þekilde “Ýslamcý fundemantalizm”e yakýn göstermek istemediklerini iddia etti. Bayanlarýn avukatý ise bunun göçmenler için bir sinyal olduðunu, bu tür olaylarda kendini savunma bilincinin yükseldiði ifade etti. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 dosya vlilik iki kiþinin hür iradesi ile oluþturulan ve nikah denilen sevgi sözleþmesiyle temelleri atýlan bir ‘‘AHLAK OKULU’’dur. Sevgi sözleþmesine evet diyen kiþiler fazilet yuvasý da diyebileceðimiz yeni mekanlarýnda mutlu yýllar geçirmeye isteklidirler. Bu fazilet yuvasýný esaret yuvasý haline getirmek ya da böyle bir tehlikeden korumak iki kiþinin elindedir. Birbirinin hak ve hukukunu kýsýtlayarak esaret yuvasý haline getirilen evlilikler ise hýzla çöküþe geçecektir. Nasýl ki deniz damlalardan meydana gelirse, toplumda ailelerden, ailelerde kiþilerden meydana gelir. Bu kiþiler huzurlu bir aile ortamýnda yetiþtirilirse, toplumda huzur ve refah derecesi de yükselir. Aile denilen ‘‘AHLAK OKULU’’nun baþöðretmeni ise annelerdir. Anneler sadece çocuklarýný doðurmaz, toplumu da doðurur. Çünkü her kadýn ve erkek, baþka bir kadýnýn eðitiminden geçerek kimliðini oluþturmuþtur. Kadýn insan soyunun devamýný saðlayan analýk özelliði ile de baþlý baþýna bir okuldur. Mülayim ve müþfik bir anneye üstün insan yetiþtirme gibi bir görev verilmiþtir. Çocuk sahibi olan bir annenin kýrk gün gibi uzun bir süre, çevresindeki yakýnlarý tarafýndan korunmaya ihtiyacý vardýr. Normal þartlarda doðal emzirme süresi ise iki yýldýr. Bu iki yýl annenin nasýl özel bir ilgiye ihtiyacý varsa, çocuðun da anne sevgisine ihtiyacý vardýr. Baba bu zaman zarfý içinde eþini ve yavrusunu þefkat kanatlarý altýnda korumasýna almalýdýr. Korunan, özel bir ilgi ve sevgi gören anne ise bu sevgi ve þefkati yavrularýna aktaracaktýr. Anne sevgisinin insanýn biyokimyasýnda bile etkili olduðu artýk bilinen bir gerçektir. Dünyada en zor meslek, insanýn eðitim ve terbiyesidir. Bu terbiye anne karnýnda baþlar, ana kucaðýnda ve ailede devam eder. Aile denilen ‘‘AHLAK OKULU’’ nda eðitimin temelleri atýlýr. Ahlaki ve manevi eðitim hem anne –baba hem de çocuk bakýmýndan önemlidir. Manevi eðitimine gereken önem verilmemiþ, kaba, anlayýþsýz ve adaletsiz birer yetiþkin haline gelmiþ annebabalar da çocuklarýna bu eksiklikleri ve kusurlu davranýþlarý aktarýyorlardýr. E 20:00 Uhr Seite 17 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Aile Denilen Ahlak Okulu Çocuk dünyaya geldiði zaman herhangi bir þahsiyete sahip deðildir. Özellikle çok küçük yaþlarda (1-5) yerleþmiþ olan alýþkanlýklar þahsiyetin çekirdeðini oluþturur. Aile deddiðimiz ahlak okulunda çocuðun sadece Zihin Eðitimi, Duygu Eðitimi, Ýrade Eðitimi, Beden Eðitimi ailede baþlar. Zihin eðitimi çocuðu daha bilgili ve kurnaz hale getirir. Çocuðun dünyaya geliþiyle baþlayan ilk dört yýlý içine alan dönemde çocuk ile anne arasýnda kurulan iletiþim, daha sonraki bütün þahsiyet geliþiminin temelini etkiler. Emzirme süreci dediðimiz ilk iki yýldaki anneden gördüðü sevgi, þefkat, ve özenli bakým çocuktaki güven duygusunun geliþmesinde çok büyük önem taþýr. Çocuktaki “Temel Güven” duygusu 0-1,5 yaþ arasý geliþir. 2,5 yaþýnda ilk baðýmsýzlaþma adýmýný atan çocuk kurallara karþý durmaya baþlar. Yedi yaþýna kadar gerçekleþen kendiliðinden eðitim, insanýn daha sonraki geliþimine temel teþkil eder. Okul öncesi dediðimiz ilk altý yýlda zihinsel geliþim ve þahsiyet geliþimi %70 oranýnda gerçekleþir. Bu dönemde çocuk duygusal olarak baðlandýðý anne veya annenin yerinde bulunan kiþi ve çevreleri model alarak, taklit ederek geliþimini tamamlar. Özellikle ve öncelikle anne-baba çocuk için en etkili iki modeldir. Annenin çocukla iletiþim biçimi, çocuðuna davranýþ þekli ve yaklaþýmý çok büyük önem taþýr. Doðru-dürüst, güvenilir ve iyi insan olmayý çocuk ailede öðrenir. Doðru, adil ve erdemli davranmak Yaptýðý iþi en iyi þekilde yapmak Nazik olmak, kibar davranmak Baþkalarýnýn acý ve sevinçlerini paylaþmak Merhametli olmak Haksýzlýk ve kötülüklerde mücadeleci bir ruha sahip olmak vb. ... gibi özellikler ve güzellikler ancak iyi bir aile ortamýnda çocuða kazandýrýlýr. Ana-baba ve öðretmenler çocuðun geliþimine, hayatý- Tünay ERMÝÞ na yön verdiklerini unutmamalý bu sorumluluk içinde hareket etmelidirler. Ana-babalar çocuklarýný nasýl görmek istiyorlarsa, öncelikle kendileri öyle olmak zorundadýrlar. Ana-baba davranýþlarý ne kadar tutarlý sahici, samimi ise çocuðun davranýþlarý da o ölçüde tutarlý ve sahici ve samimi olacaktýr. Çocuklarýn büyükler gibi iki yüzlü olmadýklarý, yalaný ve iki yüzlülüðü büyüklerden öðrendikleri bilinen bir gerçektir. Sevgi ve ilgi eksikliði çeken çocuklar, anne-babanýn dikkatini üzerlerine çekmek için hikaye veya masallar uydururlar. Eðer ilgi çekmeyi baþaramazlarsa yaramazlýk yaparak dikkatleri üzerlerine çekmeyi baþarýrlar... Merhamet çok güzeldir ama çocuk üzülmesin, aðlamasýn, yýpranmasýn diye çocuðu her türlü sýkýntýdan kurtarmak da doðru deðildir. Çocuk aðlar, sýzlar her zaman. Sizi dener hep. Geri adým attýnýz mý da, o konu kazanýlmýþ hak olur artýk. Siz saðlam ve kararlý bir duruþ sergilerseniz, çocuk kendini size uydurur. Þimdi bir kaç dakika aðlamasýn diye her dediðini yaparsak, ileride hem onun hem kendimizin yýllarca piþmanlýkla aðlamasýna neden olabiliriz. Anne-babanýn çocuða verdiði mesajlar arasýnda tutarsýzlýk olmamalýdýr. Ayný olayda biri bir türlü davranýr, diðeri baþka türlü davranýrsa çocuk nasýl hareket edeceðini bilemez. Böyle anne-babalar aralarýnda konuþup belli prensiplerde anlaþamadýklarý için sýk sýk birbirleriyle sürtüþürler. Çocuk eðitimi konusunda neye evet neye hayýr diyeceklerine önceden karar vererek hareket etmelidirler... Hayatýmýz onu yap, bunu yapma; o yanlýþtýr; bu doðru demekle geçiyor. Oysa ki emirler yaðdýrýrken ve bir takým yasaklar koyarken nedenlerini de açýklamalýyýz çocuðumuza.... Önce akla kapý açarak, emir ve yasaklarýmýzýn nedenlerini, gerekçelerini bildirerek çocuðumuza yaklaþmalýyýz. Ýyi-kötü, doðru-yanlýþ, güzel-çirkin, hak-batýl anlatýldýktan sonra genç yavrularýmýza özgür iradeleriyle hareket etme hakkýný da vermeliyiz. Ve hemen ufak bir hata da ceza vermeye kalkýþmamalýyýz. Sabýrla düzelmelerini beklemeli, ama ara sýra ikazlarla uyarmalý gerektiðinde de affetmesini bilmeliyiz. Onlarýn umutlarýný kýrmadan, tekrar tekrar iyiye teþvik, kötüden sakýndýrmaya devam etmeliyiz. Çocuklarýn en iyi yetiþme yolunun eðitimden geçtiðine inanan ve bu yönde evlatlarýný iyi yetiþtirmek için herþeyini harcayan, çocuðuyla güzel iletiþime giren babalarýmýzýn sayýsý her geçen gün artmaktadýr. Tüm eðitim sorumluluðunu anneye býrakarak, uzaktan hesap sorma yetkisini kendinde bulan babalarýmýzýn sayýsý hiç de az deðildir. Anne –baba birlikte hareket ederlerse; çocuklarýnýn eðitiminde daha baþarýlý olurlar. Sevgi, saygý, fedakarlýk, yardýmlaþma, iþbirliði, kurallara uyma, verilen görev ve sorumluluklarý yerine getirme gibi insaný insan yapan temel deðerler ancak aile içinde yaþanýlarak öðrenilir. Bu temel deðerler anne ve babanýn model olarak çocukllarýna kazandýracaklarý deðerlerdir. “Kadýnla erkek bir makasýn iki parçasý gibidir. Birbiriyle birleþerek iþ görürler.” (Mmé’de Stael) Bu söz kadýn erkek dayanýþmasýnýn zaruretini ifade etmektedir. Anne-babalarýn dayanýþma içinde olmalarý gereken en önemli konulardan biride çocuklarýn eðitimidir. Birlikte uyum içinde hareket eden anne-babanýn 17 aþamayacaðý zorlukta yok gibidir. Anne–babalara düþen en büyük görevlerden biri de belkide en önemlisi de evlerini “MUTLULUK YURDUNA” dönüþtürmek olmalýdýr. Aileyi içerisinde barýndýran evi, cennet bahçelerinden bir bahçeye veya cehennem çukurlarýndan bir çukura çevirmekte yine anne–babalarýn elindedir. Çocuklarýmýzýn mutlu, saðlýklý hak ve hukuka baðlý, zalim olmayan ve zalimden yana olmayan insanlar olarak yetiþmelerini istiyorsak, ailelerin mutlaka ama mutlaka çocuklarýna sahip çýkmalarý, gereken ilgi ve sevgiyi göstermeleri, desteklemeleri gereklidir. Özellille de annelerin çocuklarýna sahip çýkmalarý ve gereken destek ve ilgiden yavrularýný mahrum býrakmamalarý gereklidir. “Bir ana için çocuðunu yetiþtirmekten daha büyük görev veya daha büyük bir kazanç yoktur.” Çocuðu anneden ayýrarak kreþ, bakýmevleri gibi kurumlara çok erken yaþlarda vermek, yada huyu-suyu (karakteri) bilinmeyen bakýcýlara býrakmak, anne sütü yerine deðiþik tat ve çeþitlerdeki mamalarla beslemek çocuða ayrý bir zulüm, anneye ayrý bir zulümdür. Sadece annelerin çocuklarýna verebilecekleri eþsiz sevgiyi hiçbir kreþ ve bakýcý veremeyecektir. Sevgi eksikliði ise ömür boyu giderilemeyecek, telafisi mümkün olmayan bir eksikliktir. Daracýk apartman dairelerinde dede nine gibi þefkatli bakýcý ve yardýmcýlarýn olmayýþý ise ayrý bir dezavantajdýr. Býrakýn dedeleri nineleri misafirlere bile fazlaca yer yoktur bu apartman hayatýnda. Bu nedenlede bugünün annebabasý çocuk eðitiminde yalnýz kalmaktadýr. Çocuklar ana-baba, nine –dede kucaðý yerine T.V ve bilgisayar ekranlarýnýn önlerine býrakýlmaktadýr. Sonuç mu? Herþey ortada. Þahsiyetsiz, veya yarým þahsiyetli insanlarýn doldurduðu, yaþanýlmaz hale gelen olumsuzluklarla dolu bir toplum. Olumsuzluklarýn sardýðý toplumu yaþanýlacak hale getirecek, yürekleri sevgi dolu nesiller yetiþtirmek için hep birlikte geliþmeye, deðiþmeye ve bilinçlenmeye ne dersiniz? Yarýn daha iyi bir anne-baba olmaya karar veren ve bunun için adým atan tüm gönül dostlarýmýza selam ve muhabbetle... 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr 18 0. yüzyýlýn en büyük buluþlarý arasýnda kitle iletiþim araçlarý yer almaktadýr. Bunlarýn en baþýnda da hiç þüphesiz televizyon yer alýyor. Bugün artýk her evde televizyonun bulunmasýnýn yaný sýra, evdeki televizyon sayýsý giderek artmýþ ve mutfak da dahil olmak üzere evin her köþesinde bir televizyona rastlamak mümkün hale gelmiþtir. Özellikle eðlendirici olmasýndan dolayý, izleyicinin ilgisini çeken televizyon kanallarýnýn sayýsý da son yýllarda oldukça hýzlý bir þekilde yükselmektedir. Devlet kanallarýnýn yaný sýra özellikle özel televizyon kanallarýnýn sayýsýnda önemli bir artýþ gözleniyor. Özellikle de Almanya’da yaþayýp hem Türk hem de Alman kanallarýný izleyen izleyiciler için bu sayý daha da artýyor. Özel kurum ve kuruluþlara ait bu kanallarýn oluþmasýyla birlikte, izleyiciyi bilgilendiren, konusunda eðiten ve eðlendiren bir çok program izleyiciye sunuluyor. Ancak bu tür programlarla birlikte, izleyiciler üzerinde, özellikle de çocuklar üzerinde olumsuz etki býrakan þiddet ve cinsellik içeren bir çok program da bulunuyor. Çocuk, TV ve Þiddet Çocukluðun ilk yýllarý, çocuklarýn, yetiþkinliklerinde ulaþacaklarý bedensel ve zihinsel düzeyi oluþturur. Bu yýllar ayrýca çocuklarýn ruhsal ve toplumsal olgunluðunu biçimlendiren en önemli ve en kritik yýllardýr. Çünkü bu yaþlar hayat boyu kullanýlacak bazý manevî ve sosyal özelliklerin kazanýldýðý önemli bir devredir. Bu devrede oluþabilecek herhangi bir sorun bütün hayatý etkilemektedir. Bu baðlamda, küçük yaþtaki çocuklar için televizyon, bazý durumlarda ciddi sýkýntýlarýn kaynaðý olabilmektedir. Bu yaþlarda aþýrý miktarda (günde 2 saatin üzerinde) televizyon izleyen çocuklarda sosyal geliþim ve iletiþim için gerekli olan fonksiyonlarýn geliþiminde, mesela çok önemli olan dil geliþiminde, gecikmeler veya yetersizlikler görülür. Bu çocuklarda özellikle etrafa karþý ilgisizlik, seslenince bakmama, insanlara ve yaþýtlarýna karþý ilgisizlik, konuþmama, cümle kurmama, iletiþim ve etkileþimde problemler vb. bir çok belirti görülebilir. Çizgi filmlerin dahi artýk çok da masum olmadýðý ve çocuklar üzerinde olumsuz etki býrakan þiddet öðretileri barýndýrdýklarý da ayrýca unutulmamalý. Çocuklar izledikleri proðramlarýn görüntülerini somut olarak yorumlar, bu görüntüleri, soyut düþüncelerinin he- Seite 18 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir 2 hayat Mart-März 2007 Safer 1428 TV ve Çocuk nüz geliþmediðinden, olduðu gibi algýlarlar. Bu davranýþ, onlarýn bazý sahneleri ayný þekilde uygulamalarýna neden olur. Türkiye’de yaþayan bir çocuðun Pokemon çizgi filmindeki kahramanlara özenerek kendini apartmanýn 7. katýndan aþaðý attýðý, bilinen ve bu tespitleri doðrulayýp gözler önüne seren yaþanmýþ bir örnektir. Bu yüzden üzerinde durulmasý gereken en önemli konulardan birisi, televizyon ekranlarýndaki þiddet görüntüleri ve bu görüntülerin çocuklar ve gençler üzerindeki olumsuz etkisidir. Göstergeler yoluyla fiziksel þiddetin ve cinselliðin yoðun biçimde iþlendiði filmler, diziler, reality showlar ve haberler gün geçtikçe artmaktadýr. En masum denilebilecek aile proðramlarýnda dahi bu görüntülere rastlamamak mümkün degil. Mesela bir insan ömründe bir ya da iki ölüm olayý görebileceði halde, televizyonda hergün yüzlerce ölüm ve en önemlisi de öldürme olayýna tanýk olabiliyor. Þiddet içeren proðramlarda ayrýca, suçun nasýl iþleneceði tekniði de öðretiliyor. Bazý hukukculara göre 5 yaþýndaki bir çocuk, her gün sunulan proðramlarý izlemesiyle, 15 yaþýna geldiðinde 18.000 kavga, saldýrý, cinsel taciz ve iþkence yolu öðrenmiþ oluyor. Psikologlar, çocuklarýn bu proðramlarýn etkisi altýnda kalýp þiddeti bir problem çözme aracý olarak gördüklerine ve gittikçe daha normal karþýlamaya baþladýklarýna iþaret ediyorlar. Þiddet görüntüleri çocuklarý nefret, kin ve hýrsla doldururken, onlarý daha az hoþgörülü, daha tahammülsüz ve doyumsuz olmaya yönlendiriyor. Çocuklar, gençler ve yetiþkinler, farklý þekillerde hayatýn içinde þiddet içeren olay- Özlem ATSIZ o.atsiz@gmx.de larla karþlýþabiliyorlar. Hayatýn her yerinde var olan bu þiddet gerçeði medyada da sýkça yer alýyor. Ancak artan þiddet olaylarý ile reklam gelirlerini arttýrma kaygýsýnýn ötesine geçmeyen bu proðramlarýn bir ilgisinin olup olmadýðý konusunda her ne kadar belirgin bir baðlantý ortaya konulmamýþsa da televizyonun þiddete yönlendirdiði ve özellikle çocuk ve gençleri etkilediði üzerinde bir görüþ birliðinden söz edilebilir. Koruyucu Önlemler Dünyanýn bir çok yerinde uzmanlar küçük yaþlarda gösterilen þiddet davranýþlarýnýn önüne geçmek için büyük gayretler sarfetmektedirler. Özellikle son yýllarda okullarda yaþanan zaman zaman da ölümlerle sonuçlanan þiddet olaylarýndan sonra meselenin öneminin daha da arttýðý anlaþýlýyor. Bununla ilgili olarak Almanya’nýn Erfurt þehrindeki bir lisede yaþananlarý hatýrlamamak mümkün degil. Halbuki medyanýn toplumun olumsuz yönde etkilenmesini önleme görevini üstlenmesi gerekiyor. Yayýnlarda ilgi çeken karakterlerin, çocuk ve genç izleyicileri özendirerek, onlarýn duygusal, ahlaki ve sosyal geliþmelerini olumsuz yönde etkileyebilecek biçimde sunulmamasý gerekiyor. Bununla birlikte, çocuklarýn fiziksel ve duygusal geliþimini olumsuz etkileyecek veya çocuk emeðinin sömürüsünü özendirecek yayýnlar yapýlmamalýdýr. Yasalar ve yayýn kurallarý bu olumsuzluklarý önleyici hükümler getirmesine raðmen, yayýn organlarý kendi üzerlerine düþen sorumluluðu yüklenmemiþlerdir. Örnegin, Türkiye Radyo ve Televizyon Yayýnlarý Esas ve Usulleri hakkýnda yönetmeliðin (RTÜK) 11. maddesi ekranladaki þiddet konusunu ele alýr. Maddenin tamamý þöyledir: “Þiddete karþý birey ve toplumu duyarsýzlaþtýran, insanlarý þiddet kullanmaya yönelten, özendiren yayýn yapýlamaz. Yayýnlarda insanlarý intihara yönlendirici ya da intihar giriþiminde bulunmaya teþvik edici unsurlara yer verilemez. Haber, haber proðram ve güncel proðramlarda þiddet unsuru taþýyan ses ve görüntüler sadece olayýn gerektirdiði ölçüde, aþýrýya kaçmadan kullanýlabilir. Þiddet unsuru aðýrlýklý dramatik yapýmlar, çocuk ve gençlerin olumsuz etkilenmemeleri için, önceden uygun uyarýlarda bulunulmasý kaydýyla, ancak saat 23.00 ile 05.00 arasýnda yayýnlanabilir. Bu tür proðramlarýn tanýtým duyurularýnda þiddet içeren bölümler kullanýlamaz ve bu duyurular saat 21.30’dan önce yapýlamaz.” Ayrýca Türkiye’nin de imzaladýðý Avrupa Sýnýrötesi sözleþmesinde proðramlarýn genel ahlak kurallarý ve edebe aykýrý olmamasý, saldýrgan davranýþlarý ve þiddet eylemlerini kýþkýrtmamasý, pornografi içermemesine dair ilkeler yer almýþtýr. Almanya’nýn bu konuya iliþkin yönetmeliði ise çok da farklý deðildir. 1 Nisan 2003 tarihinde yürürlüðe giren Çocuk Medya Koruma Devlet Anlaþmasý, Ýnsan Haklarýnýn ve Çocuk Haklarý Hukukunun medyada da korunmasýný ele alýr. Eyaletler arasý yapýlan bu anlaþmanýn 4. Maddesinde Insan Haklarýný ihlal eden, halký kýþkýrtan, savaþa özendiren ve pornografi Hessen’de okul türleri birleþtiriliyor Hessen’de “Hauptschule, Realschule ve Gesamtschule”ler 2015 yýlýna kadar birleþtirilecek essen Eyalet Hükümeti’nin okullarý üç ayrý türe bölen okul sistemini 2015 yýlýna kadar kaldýrmayý planladýðý bildirildi. “Frankfurter Rundschau”nun haberinde, bu planýn Eðitim Bakanlýðý’nýn “yeni bir okul sistemi” adý altýnda aldýðý karar ile ortaya çýktýðý yer aldý. Buna göre “Hauptschule ve Realschule” okullarýnýn entegre olmuþ ancak Gymnasium yolu kapalý “Gesamtschule” okullarý gibi “yeni okullar” olarak geliþtirileceði ve yeni okul sisteminde sýnýflara 25’ten fazla öðrencinin alýnmayacaðý belirtildi. Yeni okul sisteminin ilk olarak 2008 yýlýndaki eyalet seçimlerinden sonra uygulanacaðý, 2009’dan 2015’e kadar da tüm okullarýn yeni H okul sistemine geçeceði kaydedildi. Eðitim uzmaný Hans-Günter Rolff, Hessen Eyaleti’nin planladýðý, “Gymnasium” yolu kapalý yeni “Gesamtschule” okul modelinin, “seçenekli okul sistemini donduracaðýný”, ancak buna raðmen “Hauptschule öðrencilerinin Realschule diplomasý alabilmesi ve daha az öðrencinin diplomasýz okuldan ayrýlabilmesi” nedeniyle bu sistemi olumlu bulduðunu belirtti. Öte yandan Schleswig-Holstein Eyaleti’nin þimdiden “ortak okul” sistemini kabul ettiði, Hamburg ve Berlin’in de benzer okul sistemi uygulamalarý üzerinde çalýþtýðý kaydedildi. dosya içeren görüntülerin gösterilmemesi, çocuklarýn ve gençlerin olumsuz etkilenmesine müsait olan görüntülerin ise saat 23.00 ile 06.00 arasýnda izlenime sunulabilineceði ifade edilir. TV ile saðlýklý iletiþim Çocuðun televizyon karþýsýnda geçirdiði süre günde en fazla 1-2 saati aþmamalýdýr. Anne-baba, televizyon kapatýldýktan sonra da, çocukla izlenilen program hakkýnda konuþmalýdýr. Çocuða izlediðinin yalnýzca bir film, hikaye olduðu anlatýlmalýdýr. Örneðin Superman ‘in gerçekte uçmadýðý, rol gereði uçtuðu söylenmelidir. Anne-baba çocuklarýný televizyon dýþýnda baþka uðraþlarla ilgilenmesi için yönlendirmelidir. Çocuðun arkadaþlarýyla biraraya gelmesini, oyun oynamasýný, spor yapmasýný, kitap okumasýný ve ev içi-ev dýþý aktivitelerini desteklemelidir. Çözüm, televizyonun seyredilmemesi deðildir. Anne ve babanýn çocuða kýsa süreli ve denetimli televizyon izletmesi, doðru ve uygun programlar seçerek çocuðu bu programlarý izlemesi için yönlendirmesi, televizyon ile saðlýklý iletiþim için önemli bir husustur. Aileler, evlerinde bulundurduklarý televizyonu ‘Modern Çocuk Bakýcýsý’ haline getirip çocuklarýný televizyona teslim etmek yerine, çocuklarýyla birlikte programlarý izlemeli ve yorum yapmalýdýrlar. Kaynakça: Akarcali, Sezer; Televizyon ve Þiddet”, Yeni Türkiye, EylülEkim 1996, sayý 11, yýl 2, 553560 Çetin, Zeynep; Kitle Ýletiþim Araçlarý ve Þiddet”, Marmara Ýletiþim Dergisi, Ekim 1999 Cocuk Sagligi; http://www.cicibebe.net/tv_cocuk.htm Fechner, Frank; Medienrecht, Tübingen 2004 Özal, Özcan; Medya ve Þiddet”, Yeni Türkiye, Eylül-Ekim 1996, Yýl 2, Sayý 11, 550-552 Özdiker, Cengiz; RTÜK Kamuoyu ve Yayýn Araþtýrmalarý Dairesi Baþkaný http://www.jurnal.net/arastirma/arastirma11.htm Pokemon Gibi Atladý, Radikal, 20 Ekim 2000 Sahin, Pinar; Kitle Iletisim Araclarinin Sinif Üzerindeki Etkisi, http://egitisim.inonu.edu.tr/PSahin_kitleilet.htm Televizyon ve Çocuk, Hazirlayan: Ruh Saðlýðý ve Sosyal Hastalýklar Þubesi; http://www.bsm.gov.tr/ru hsagligi/docs/televizyon.pdf Turan, Emir, Ekranaltý Çocuklarý, Ýrfan Yayýncýlýk, Ýstanbul, 1996 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr haber Seite 19 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 19 IGMG Güney Bavyera`da Abiler Kardeþleriyle Buluþtu IGMG Gençlik Teþkilatý Güney Bavyera Bölgesi Ortaöðretim Komisyonu düzenlediði abi-kardeþ yatýlý eðitim semineriyle Güney Bavyera’da bir ilke daha imza attý. -10-11 Mart tarihlerinde IGMG Mühldorf þubesinde gerçekleþtirilen yatýlý eðitim seminerine çeþitli þubelerden 30 genç katýldý. IGMG Gençlik Teþkilatý Güney Bavyera Bölgesi Ortaöðretim Komisyonu baþkaný Mücahit Karahan gazetemize yaptýðý açýklamada G. Bavyera bölgesinde ilk defa böyle bir program gerçekleþtirdiklerini ve gösterilen yoðun ilgiden oldukça memnun olduklarýný söyledi.Günümüzde oldukça geliþen ve çeþitlenen eðitim metodlarý arasýnda ‘model alarak öðrenme’nin hala en önemli metod olarka yerini koruduðunu anlatan Karahan, IGMG’nin de bu metottan hareketle tüm Avrupa çapýnda abi-kardeþ projesini hayata geçirdiðini söyledi. Cuma akþamý buluþma ve yoklama- 9 nýn ardýndan dinlenmeye geçen gençler Cumartesi günü 12-14 ve 15-20 olmak üzere iki farklý yaþ grubuna ayrýlarak derslere baþladýlar. Ýlk günün derslerini IGMG Güney Bavyera Bölgesi Tanýtma Baþkaný Ahmet Kalyon ve IGMG Viyana Hamidiye Camii Ýmam Hatibi Mehmet Davudoðlu tarafýndan Tarih, Ýslam Tarihi, Milli Görüþ, Almanya’da yaþayan Türk gençlerinin sorunlarý ve uyum gibi konularda seminerlerler verildi. Derslerin bitiminde ise gençler için düzenlenen sürpriz eðlence programýnda gençler Mühldorf teþkilatýndan Harun Yüzgeç’in müzikleri ile doyasýya eðlendiler. Programýn Pazar günkü bölümüne ise IGMG Güney Bavyera Bölge Baþkaný Abdüssamet Temel katýldý.Temel, gençlere genel konularýn yanýsýra Görgü Kurallarý konusunda bir seminer verdi. Program, deðerlendirme, dilek ve temennilerin ardýndan kapanýþ Kur’an-ý Kerimiyle son buldu. IGMG Schwaben Bölgesinde yapýlan yarýþma iki kategoride gerçekleþti. Birinci kategoride 7-12 yaþ arasý ikinci kategoride 13-18 yaþ gurubu arasý yapýldý. Yarýþmaya 7 cemiyetten toplam 14 Kur`an-ý Kerim Bülbülleri katýldý. Büyüklerden birinciliði HDH cemiyetinden Avrupa ikincisi olan Abdukerim Erdoðan kazandý. Büyüklerin sýralamalarý þöyle oluþtu: 1. Abdulkerim Erdoðan (HDH) 2. Kadir Aygün (Ulm) 3. Furkan Bostan (Senden) 4. Ersoy Çiftepýnar (Biberach) 5. Umut Günç (Wangen) 6. Hasan Aydýn (Blaubeuren) 7. Mehmet Kaymak (Krumbach) 8. Sinan Kütük (Krumbach) Küçüklerden ise birinciliði Ulm Cemiyetinden Muhammet Bedelci kazandý ve küçüklerin sýralamalarý ise þöyle oluþtu: 1. Muhammet Bedelci (Ulm) 2. Metin Genç (Senden) 3. Ýbrahim Gözlü (Friedrichshafen) 4. Emre Gül (Balubeuren) 5. Emre Kavak (Biberach) 6. Halil Þahin (HDH) Böylece Bölgelerarasý yapýlacak yarýþmada Schwaben Bölgesini temsil edecek yarýþmacýlar belli oldu. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr Seite 20 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr Seite 21 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr Seite 22 Einbauküchen& Elektrogeräte Küche Marktstraße. 6-8 · D-65428 Rüsselsheim Inhaber: Tefik ‹zci Tel: 06142-797793 · Tel: 06142-798627 19. sayi sayfalar 29.04.2009 röportaj 20:00 Uhr Seite 23 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 23 Murat Wilfried Hofmann ile röportaj D eðerli Seyirciler, bu haftaki Divan Sohbetleri-Özel proðramýnda sizleri saygý ve sevgiyle selamlýyorum. Proðramýmýzýn özelliði, konuðumuzun özelliðinden kaynaklanmaktadýr. Ýlk defa Almanca olarak gerçekleþtirilen bir Divan Sohbetleri, sizlere Türkçeleþtirilmiþ olarak sunulmaktadýr. Belki de özellik biraz da buradan kaynaklanmaktadýr. Bu özel proðramýn özel konuðu olan Murad Wilfried Hofmann kimdir?. Murat Wilfried Hofmann 1931 yýlýnda Aschaffenburg’da doðdu. Hukuk doktorasýný da yapmýþ olan Hofmann, 33 sene Almanya Dýþiþleri Bakanlýðý’nýn bünyesinde diplomat olarak görev yaptý. En son Cezayir ve Fas büyükelçiliði yapan Hofmann, 1980 yýlýnda resmen müslüman olduktan sonra Murad adýný da alarak Murad Wilfried Hofmann oldu. Biraz sonra tanýtacaðýmýz kitaplarýnýn yanýsýra sayýsýz konferanslarda Ýslam aðýrlýklý konularý entellektüel bir tarzla dile getiren Murad Hofmann, þu anda Almanya’nýn Bonn þehrinde ikamet etmektedir. M. Aþkar: Murat Bey, sizinle beraber olmak, belli konularýn sohbetini yapmak ve eski bir diplomatýn ve birçok kitaba imzasýný atmýþ bir yazarýn birikiminden bir miktar da olsa seyircilerle paylaþmak, benim için bir þereftir. Bir soruyla baþlamak istiyorum, hem beni hem de seyircilerimizi ilgilendireceðine inandýðým bir soruyla baþlamak istiyorum. Ama ondan önce önümdeki bazýlarý Almanca, bazýlarý da Türkçe olarak basýlmýþ kitaplarýnýzý tanýtmak istiyorum: Murat Bey, Ýslamý din olarak seçerken, size cazip gelen, sizi cezbeden yönü neydi? Hangi vesileyle müslüman olmaya karar verdiniz ve bu karardan önceki safhayý kýsa olarak anlatýr mýsýnýz? Murat Hofmann: Bismillahirrahmanirrahim.. 1960’lý yýllarýn baþýnda Cezayir’deki Alman Baþkonsolosluðunda genç bir ataþe iken Ýslam’a ilgi duymaya baþladým. Korkunç Cezayir Savaþý’nda müslümanlarýn kahramanaca direniþleri dikkatimi çekmiþti. Bir milyon civarýnda Cezayirlinin hayatýný kaybettiði savaþta, müs- dan geçen bunca zamana lümanlarýn bu derece diraðmen, Ýslam resmen tasiplinli tavýrlarýnýn kaynýnmamaktadýr. Size gönaðýný öðrenmek için re, zaman mý daha erken, araþtýrmaya koyuldum. yerli toplum ve siyasi iraBu birincisi. Ýkincisi ise, de mi buna henüz hazýr bilhassa Ýspanya ve Tudeðil, yoksa baþka sebepnus’daki Ýslami mimariler de mi var? ye duyduðum hayranlýkMurat Hofmann: tý. Üçüncüsü de, oldum Herþeyden önce, olasý felsefeye olan ilgimmüslümanlar olarak dini den dolayý erken zamanvecibelerimizi yerine gelarda Ýbn-i Rüþd, Ýbn-i Sitirmede ve din dersi müfna ve Gazali, gibileri redatýnýn uygulanmasýnokumaya baþladým. Özet da formel olarak dini ceolarak, beni Ýslam’a götümaat statüsünde tanýnren üç yoldan birisi; Cemak þart deðildir. Fakat zayir Savaþý, diðeri, ÝsYehova Þahitleri gibi çok lam Filizoflarý ve üçünMurat Wilfried HOFMANN küçük bir cemaatin ve tacüsü de, Ýslam Mimarisi bii ki diðer hýristiyan olmuþtur. M. Aþkar: mezheblerine ait gruplarýn Bu röportaj dini cemaat olarak resmen taMüslümanlýkta kesin kaarkadaþýmýz nýndýðý da gözardý edilmerar kýlmak için, önhazýrlýðýmelidir. nýz ne kadar sürdü? Mahmut Murat Hofmann: Ýslam’ýn resmen tanýnmamasýnýn sebepleri ise birden Aþaðý yukarý 20 sene. CeAÞKAR`ýn fazladýr. Biz Müslümanlarýn zayir Savaþý 1962’nin sonuna TÜRKSHOW kendi aramýzda bölünmüþlüdoðru son buldu. Ben de Alman makamlarý1980’de resmen müslüman Televizyonunda ðümüz, nýn iþini kolaylaþtýrýyor. Bosoldum. Ama geçen bu zaman nalý Müslümanlar, Arnavutzarfýnda 200’den fazla Ýslami yaptýðý “Divan lar, Araplar ve tabii ki Milli eser okudum. Zira, din deðiþSohbetleri” adlý Görüþ’ten DÝYANET’e kadar tirmek, gömlek deðiþtirmek müslüman Türk kurugibi kolay deðildir. Baþka bir programda sayýn birçok luþlarý. Bu durum bir taraftan dine karar verirken, bundan Alman yetkililerinin iþine de olabildiðince emin olmanýz Murat Wilfried geliyor. Önce kendi aranýzda lazým. Hofmann ile M. Aþkar: birleþin ve içinizden temsilcinizi tayin edin ki, biz de kiPeki, müslüman olduktan yapmýþ olduðu minle muhatap olacaðýmýzý sonra aile ve yakýn arkadaþ bilelim, diyorlar. Aslýnda bu çevrenizin tepkisi nasýl oldu? Almanca Murat Hofmann: bir bahanedir. Her müslüsöyleþinin yine man Türk derneði, dini ceBabam önceden vefat etolarak tanýnabilir. Buramiþti. Annem ise, müslüman Mahmut AÞKAR maat da büyüklük sözkonusu deolduðumu duyunca çok ðildir. Mesela bir sürü protesüzüldü. Kendisi koyu bir katarafýndan tan cemaatlar de var. Yani setolikti ve benim müslüman bep bu deðildir. olmamdan dolayý kendisinin yapýlan Türkçe Ýslam’ýn resmen tanýnmacehenneme gideceðine inanýtercümesi ile masýnýn perde arkasýndaki yordu. Mesai arkadaþlarým asýl sebep ise, Ýslam’ýn mevise anlayýþla karþýladýlar, çünröportaj haline cut anayasal düzenle barýþýk kü diplomatlar deðiþik külolamayacaðýna dair zihinletürler ve dinlerle zaten yakýn getirilmiþtir. rin derinliklerinde yatan güiliþki içindedirler. M. Aþkar: Müslüman olduktan sonra da mesleðinize devam edebildiniz mi? Murat Hofmann: Hatta benim müslüman olmam bir avantaj olarak görüldü ve bundan sonra da diplomat olarak müslüman ülkelere gönderildim. Çünkü müslüman bir diplomat olan ben, dindaþlarýmý zihniyet olarak daha iyi tanýyordum. M.Aþkar: Murat Bey, siz bir Almansýnýz. Almanya’da da 3,5 milyon civarýnda müslüman azýnlýk var. Müslüman iþçi göçünün geride býraktýðýmýz sene 45. yýlý idrak edildi. Ara- vensizliktir. M.Aþkar: Bu ne manaya geliyor? Murat Hofmann: Anayasaya göre bir din uzun vadeli güven telkin ederse resmen tanýnabilir. 45 senelik bir geçmiþ ve üç nesil sonrasý bu güveni verdiðimiz kanaatindeyim. Dini cemaatlar, anayasal kurallara sadýk kalmak mecburiyetindedirler ama burada müslümanlarýn, anayasal kanunlarýndan ziyade muhtemelen Ýslam þeriatýný tercih edecekleri endiþesi yatmaktadýr. M.Aþkar: Fakat bu doðru deðildir. Mesela Türkiye anayasasý büyük çapta Batýlý ülkelerden alýnmýþ olmasýna raðmen, anayasal düzen deðiþikliði isteyen yok. Diðer ülkelerde olduðu gibi, Almanya’da da müslüman azýnlýk anayasal düzeni deðiþtirmek gibi bir niyet taþýmýyor, sadece kendi anayasal haklarýný talep ediyor. Bir de, kendi günlük hayatýnda ve aile içerisinde dini vecibelerini müdahele olmaksýzýn yerine getirmek istiyor. Murat Hofmann: Almanlar, Mekke ve Medine’yi bünyesinde barýndýran ve Ýslamîn doðuþ yeri Suudi Arabistan’da þeriat kanunlarýnýn geçerli olduðuný biliyorlar. Buna raðmen haklýsýnýz, Alman makamlarý ya samimi deðiller veya yanlýþ bilgilendirilmiþler. Eðer doðru bilgilendirilmiþ olsalardý, Müslümanlarýn, yapýlan antlaþmalara sadýk kaldýklarýný göreceklerdi. Almanya’ya vize alarak gelen veya burada oturma izni alan bir müslüman, bu devletle müracaatý esnasýnda bir sözleþme zaten yapýyor. Burada yaþayan müslümanlar ise, atlaþmalara 19. sayi sayfalar 29.04.2009 24 sadýk kalmak gibi bir islami hükümlülükleri vardýr. M.Aþkar: Almanya’daki müslüman azýnlýðýn en büyük kesimini teþkil eden Türkler, hem kendi ülkelerinde ve hem de yaþadýklarý baþka ülkelerdeki kanunlara sadýk kalmýþlardýr. Buradaki Türklerden de þimdiye kadar Almanya’yý tehdit derecesinde bir menfilik sözkonusu olmamýþtýr. Biz, burada þeriat kanunlarý falan istediðimiz yok. Sadece azýnlýk haklarýmýzýn verilmesini talep ediyoruz. Murat Hofmann: Ýslam’da var olan bazý hukuki hükümlerin henüz daha Batý’da karþýlýðý bile yoktur. Mesela Kur`an ve Sünnet`e dayalý sýhhi konularda getirilen kurallar veya ziraatçýlýk yapan yoksul ve yetimlerin haklarý gibi þeyler, Alman hukuk sisteminde açýklýða kavuþturulmamýþtýr. Buna karþýlýk, Alman hukuk sisteminin biz müslümanlar için de rahatlýkla uygulanabilecek taraflarý vardýr. Mesela, miras hukuku size kendi mirasýnýzý istediðiniz þekilde düzenleme hakký veriyor. M.Aþkar: Diðer azýnlýklar için verilen haklar müslümanlar için henüz daha verilmiþ deðildir. Kýsa zamanda müslüman azýnlýðýn da haklarýnýn verileceðini ümit ediyorum. Ama baþka bir konuya gelmek istiyorum. Bir müslüman entellektüel ve yazar olarak sýk sýk dinlerarasý diyalog toplantýlarýna davet ediliyor, konuþmalar yapýyorsunuz. Bunlardan birisinde zaten geçenlerde beraberdik. Bu tip toplantýlardan ne bekliyorsunuz? Murat Hofmann: Gerçekten yüzlerce toplantýda konuþma yapýyorum ve bunlarýn büyük bir kýsmý Almanya’da gerçekleþtiriliyor. Benim konuþmacý olarak davet edildiðim toplantýlara maalesef hýristiyanlar pek gelmiyor. Yani dinleyicilerin yüzde doksaný müslümanlardan oluþuyor. Baþka bir ifadeyle, müslümana Ýslam’ý anlatýyorum. Tabii ki bütün bunlar boþuna deðildir. Belki onlara dinlerini savunmada yeni malzemeler veriyor, motivasyonlarýný güçlendiriyorum. Fakat, Almanlarýn çoðu Ýslam üzerine hiç mi hiç bilgi edinmek istemiyorlar. Bu tip konularýn kendilerini pek de ilgilendirmediði düþüncesinde olduklarýna inanýyorum. Ýþin bu yönü böyle. Diðer yönüne gelince, gerek müslüman ve gerekse katolik ve protestan kilisesi tarafýndan yapýlan diyalog toplantýlarýn- 20:00 Uhr Seite 24 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir dan, aslýnda netice itibariyle büyük bir deðiþiklik getirmeyeceði için fazla birþey beklemiyorum. Çünkü, zaten dindar olanlar bir diðerinin dini hakkýnda yeterince bilgiye sahiptir. Mesela, protestanlar katolikler hakkýnda, katolikler de protestanlar hakkýnda yeterince bilgiye sahip olduklarý gibi bu sefer her iki grup da Musevilik ve Ýslamiyet hakkýnda da çok iyi bilgiye sahiptirler. Ve tabii ki onlar da diðerlerinin dini hakkýnda yeterince malumat sahibidirler. Bu tip diyaloglarda, ancak ufak tefek yanlýþ anlaþýlmalar bertaraf edilebilir. Biraz ileriye gidildiðinde, çýkmaz bir sokaða girilir ki, bu sefer de herkes, senin dinin sana, benim dinim bana demeðe baþlar. Ama bu tip görüþmelerin daha çok sosyal düzeyde faydasý görülür. Aþaðý tabakalardaki çocuk ve hasta bakýmý gibi gündelik sorunlarýn giderilmesinde karþýlýklý diyaloðun faydalý olduðuna inanýyorum M.Aþkar: Dinlerarasý diyalog kavramý bana çok doðru gelmiyor. Dinlerden ziyade, dindarlararasý diyalog bana göre daha doðrudur. Otuz yýlý aþkýn bir zamandan beri burada yaþayan bir insan olarak, þahit olduðum, þahsýmda yaþadýðým konu þudur: Bu tür diyaloglar sözkonusu olduðunda eþit seviyeli görüþmelerden bahsedilmesine raðmen, Ýslam dinine mensup olmanýzdan dolayý, ikinci sýnýf bir dine mensup insan muamelesi görüyorsunuz. Murat Hofmann: Burada söyeleceðim þey, benim Alman vatandaþlarýmýn hoþuna gitmeyecektir ama, sergilenen tutum çok acemicedir. Dünya çapýndaki böylesi bir ekonomik gücün sergilediði tavýr oldukça taþralýdýr. Bu durum, Almanya’nýn sömürgelerini erken kaybetmesiyle izah edilebilir. Mesela, Fransýzlar, Ýngilizler ve hatta Ýtalyanlar zamanýn koloniyal güçleri olarak baþka kültürlerle birlikte yaþama tecrübesine sahip oldular. M.Aþkar: Afedersiniz, bu bir mazeret mi? Yani baþkalarý hakkýnda tecrübe sahibi olabilmek için illa da sömürgeci mi olmak gerekir? Murat Hofmann: Hayýr þart deðil, fakat çok saçma gelse de, faydasý görüldü. Mesela Avusturya; bugün küçük bir ülkedir ama geçmiþte Avusturya-Macaristan Ýmparatorluðu olarak hayat Mart-März 2007 Safer 1428 1905 yýlýnda Bosna-Hersek’i ilhak etmesi, Ýslam’ýn bu ülkede resmen kabulüne zemin hazýrlamýþtýr. Bugünkü Avusturya devleti müslüman öðretmenler tayin ediyor ve bunlara maaþ ödüyor, Ýslam din dersleri için üniversitelerinde eðitimciler yetiþtiriyor. Bütün bunlar, Avusturya’nýn zamanýnda kolonyal güç olarak Ýslam’la tanýþmasýna baðlý geliþmelerdir. Mesela, zamanýn sömürgeci güçleri olan Fransýzlar ve Ýngilizler bu konuda diðerlerinden daha fazla tecrübeye sahiptirler. M.Aþkar: Buradaki Türklere birçok konuda ithamda bulunulmaktadýr. Bunlardan haklý olan taraflar da olabilir. Ama konu, ecnebiler ve yabancý kültürlerle münasebetlere geldiðinde, iþte burada Almanya’nýn veya Almanlarýn Türklerden öðrenmesi gereken çok þeyler vardýr. Siz de Türkleri ve Türkiyeyi çok yakýndan tanýyan bir insan olarak zaten biliyorsunuz…. Murat Hofmann: Bu sadece Türklere mahsus bir özellik deðildir. Çoðulculuk, çok kültürlülük ve baþkalarýna karþý müsamahakar olmak, bütün müslümanlar için ortak özelliklerdir. Mesela Kahire’de havaalaný istikametine giderken, belki camiden daha fazla kilise görürsünüz. Kýpti Hýristiyanlarý 1400 seneden beri müslümanlarýn hakimiyeti altýnda varlýklarýný devam ettirmektedirler. Þam’a gittiðinizde geceleyin kiliselerin parýltýlarý dikkatinizi celbeder. Ýstanbul Taksim’de belki camiden fazla kilise var. Bu durumu Batýlý insanlar bilmedikleri için müslümanlar çoðunlukta olma ihtimalinden korkuyorlar. Çünkü kendileri çoðunlukta olduklarýnda Ýspanya ve Sicilya’dan müslümanlarý dýþarý atmýþlardý. M.Aþkar: Ben zenginim, çok param var ve teknolojik üstünlüðe sahibim, onun için benim dinim senin dininden daha iyidir, gibi bir bakýþ açýsý, ölçü olabilir mi? Murat Hofmann: Avrupalýlarýn, „Avrupa merkeziyetçiliði“ denilen bir ruh hali içinde olduklarý kesindir. Dünyaya Avrupa kulesinden bakýyorlar ve teknolojik üstünlüðü elde etmelerinden bu yana çok da uzun bir zaman geçmediðini unutuyorlar. Ýslam dünyasý 9. yüzyýldan 14. yüzyýla kadar, yani 500 sene ilim ve teknolojide en öndeyken, Avrupa çok gerilerdeydi. Fakat bugüne döndüðümüzde, ilmi ve teknolojide Avrupa ve Amerika daha önde olduðu için, Batýlýlar da, kendilerini daha üstün görüyorlar. M.Aþkar: Baþka bir ifadeyle Ortaçað, Avrupalýlar açýsýndan karanlýk bir dönem, fakat müslümanlar açýsýndan aydýnlýk ve geliþme çaðýdýr. Murat Hofmann: Aynen öyle.. M.Aþkar: Baþka bir konu; geride býraktýðýmýz aylarda Almanya Protestan Kilisesi Baþkaný Wolfgang Huber’in müslümanlarla ilgili basýnda çýkan uzunca bir demeci vardý. Hatýrladýðým kadarýyla Sayýn Huber mealen þöyle diyordu: Biz üstün bir medeniyete ve dine sahibiz. Müslümanlarda insan haklarý, demokrasi, kadýn haklarý bizden çok geridedir. Zaten bizim tanrýmýzla müslümanlarýnki ayný deðildir. Bundan dolayý da, Papaz Huber’in bu seneki görüþme teklifini Almanya’daki müslüman üst kuruluþ temsilcileri ortaklaþa bir tavýrla reddettiler. Konuyla ilgili siz nasýl düþünüyorsunuz? Murat Hofmann: Roma’daki Katolik Kilise’nin baþýnda olduðu gibi Almanya’da Protestan Kilisesi’nin þefi de profesördür. Yani iki profesörle müslümanlar olarak iþimiz var. Ýkisi de eksansiyalist düþünceye sahiptirler. Eksansiyaliste göre: Sen müslüman olduðun için þu þu þu karakteristik özelliklere sahipsin. Tabiiki bu yanlýþtýr. Papaz Huber, Almanya’daki müslümanlarla olan iliþkiyi daha da kötüleþtirdi. Ondan önceki Papaz Kock zamanýnda durum bundan daha iyiydi. Aynýsý ne yazýk ki Roma’da da oldu. Bu bir aþaðý, bir yukarý çýkan münasebetler, biraz da deðiþik karakterdeki þahsiyetlerden kaynaklanmaktadýr. M.Aþkar: Hýristiyanlarla Müslümanlarýn tanrýlarýnýn ayný olmadýðý iddiasý gerçekten doðru mu? Murat Hofmann: Hayýr. Zaten oraya gelmek istiyordum. Benim bulunduðum bir toplantýda ilk defa Nassau kenti ve Hessen eyaletinin protestan kilisesi temsilcisi, müslümanlarla hýristiyanlarýn tanrýlarýnýn ayný olmadýðýný söylemiþti. Ben de bunun üzerine dedim ki, inanan bir insan baþka inançta olana birine dese ki, senin tanrýnla benimki ayný deðildir; o zaman bundan þöyle bir mana çýkar: bunu söyleyen adam, ya birden fazla röportaj tanrýlara inanmaktadýr veya benim inandýðým hakiki, senin inandýðýn ise sahte tanrýdýr. M.Aþkar: Peki buna karþýlýk söylenen neydi? Murat Hofmann: Tabii ki, üçlü telsisin üç ayrý tanrý manasýna geldiðini itiraf edemezdi. O halde, benim üç þahýslý tek tanrým var, diyecekti. Ben tek tanrýya inanýyorum desem, o zaman da, benimki hakiki seninki sahtedir, diyecek. M.Aþkar: Kitabýnýzda, islamafobi veya islam antisemitizmi gibi kavramlar kullanmýþsýnýz. Bununla neyi kastediyorsunuz? Murat Hofmann: Demek istediðim þudur: Almanlarýn büyük kesimininde islama karþý olumsuz tavýr görmemezlikten gelinemez. Ýslamla ilgili olan herþeye antipatý duyduklarýný inkar etmek mümkün deðildir ve bu islam aleytarlýðý, bilhassa 11 Eylül 2001’den sonra daha fazla artýþ gösterdi. Þunu demek istiyorum: Almanlar bir zamanlar antisemit, yani Yahudi düþmanýydýlar. Ve bu zihniyet Holokost’a sebebiyet verdi. O zamandan sonra antisemitizm tabulaþtýrýldý, yani Yahudi düþmanlýðý kanunen de yasaklandý. Almanya’da antisemitizm yasaktýr. Fakat Filistin ve diðer Arap müslümanlar da yahudiler gibi sami ýrkýndan olmalarýna raðmen, islam antisemitizmi yapmak serbest. Gerçekten günümüz Almanyasýnda müslümanlara karþý geliþmelerle, 1920 yýllarýnýn sonu ve 1930’lu yýllarýn baþýndaki Yahudi düþmanlýðý geliþmeleri arasýnda korkunç benzerlikler var. M.Aþkar: Tehlikeli bir benzerlik… Murat Hofmann: Çok tehlikeli…. M.Aþkar: Evet. „3. Binyýlda Yükselen Din Ýslam“ adlý kitabýnýzda Almanya’daki Türk azýnlýðý da mercek altýna almýþsýnýz. Müslüman Türkler için milliyetçi tabirini kullanýrken, neyi vurgulamak istediniz? Murat Hofmann: Mercek altýna aldýðým konu biraz da Amerika’daki durumla izah edilebilir. Amerika’da, Almanya’ya kýyasla oldukça az müslüman var. Bunlarýn büyük çoðunluðu akademisyen kökenlidirler. Çünkü Amerika’ya giden müslümanlarýn neredeyse tamamýna yakýný Arap ülkelerinden, Pakistan veya Hin- 19. sayi sayfalar 29.04.2009 röportaj distan’dan öðrenci olarak gitmiþlerdir. Hatta bundan dolayý, Amerika’daki müslüman azýnlýðýn akademisyen oraný Yahudi Cemaatinden bile daha fazladýr. Bu yüzden yüzlerce müslüman okullarý ve hatta islam üniversitesi bile var. Onun içindir ki birçok da avantajlara sahipdirler. Fransa veya Ýngiltereye baktýðýmýzda, öncü durumunda sadece bir tane müslüman grup görüyorsunuz. Fransa’dakilerin hepsi Kuzey Afrika’dan geliyorlar ve hepsi Fransýzca konuþuyor. Ýngiltere’dekilerin de hepsi Ýndo-Pakistan müslümanlarý ve daha Ýngiltere’ye gelmeden önce Ýngilizce konuþabildikleri için uyum saðlamada zorluk çekmediler. Almanya’daki Türklerin durumu ise tamamen farklý. Onlar buraya akademisyen olarak deðil, iþçi olarak geldiler. Bir baþka konu ise, Amerika’da yaþayan bir müslüman Arap’ýn veya Pakistanlýnýn anavatanýna gidebilmesi için 12 veya 14 saat uçmasý lazým. Fakat Almanya’daki bir Türk için Türkiye çok yakýn olduðundan anavatýyla olan baðlarý daima canlýdýr. M.Aþkar: Ama bunu milliyetçilik olarak deðerlendirmek ne derece yerindedir? Murat Hofmann: Türkiyedeki siyasete ve siyasi konulara olan ilgi, buradaki Türklerin anavatanlarýna baðlýlýðý artýrýyor. M.Aþkar: Peki bunun ne sakýncasý var? Buradaki Türk azýnlýðý milliyetçi olmakla itham ediyorsunuz da... Murat Hofmann: Almanya’da yaþayan Boþnak, Arnavut veya Araplar, Türklerden daha fazla topluma uyum saðlamýþlardýr. Bu insanlar kendi çevrelerinde Ýslam’ý temsilde Türklerden daha baþarýlýdýrlar. Kendisiyle meþgul Türk kuruluþlarý yüzünden, Türklerin neredeyse kendi içinde bir getolaþma tehlikesi görüyorum. Bazen bir Türk camisine gittiðimde, Almanya’yý terk ettiðim hissine kapýlýyorum. Orada yemek kokusundan televizyonuna kadar herþey Türktür. Yine birgün Türk camisindeyken, yanýmdaki delikanlý babasýna dürtükleyerek beni iþaret ederek “Alman!” dediðinde, kendi kendime acaba ben neredeyim diye sordum. Boþnak, Arnavut veya Araplarýn camilerine gittiðinizde her milletten müslüman görebiliyorsunuz ama Türk yoktur. Tam tersine 20:00 Uhr Seite 25 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Türklerin camilerinde ise Boþnak, Arap veya Afrikalý müslüman göremezsiniz. Bu durum beni endiþelendiriyor. M.Aþkar: Ama bu durum gün geçtikçe deðiþiyor, her tarafta ayný manzara zaten yok. Murat Hofmann: Allaha þükür... M.Aþkar: Türk camilerinde de artýk Arap, Afrikalý ve az da olsa Alman müslümanlardan da insanlar görmek mümkün. Bahsettiðiniz tablo gittikçe deðiþiyor. Murat Hofmann: Güzel... Ben zaten asimilasyon istemiyorum. M.Aþkar: Ama ben þöyle anladým: Sanki Türkler kendilerinden baþka milletleri beðenmeyen bir milliyetçilik haleti ruhiyesi içindeler. Halbuki bu doðru deðildir. Gerçi bazý durumlar kendiliðinden oluþuyor. Mesela bazý semtlerde müslüman azýnlýðýn kendi aralarýnda getolaþtýklarýndan söz edilir. Halbuki, oradaki yerlilerin o semtten kaçarcasýna ayrýlmalarýndan sonra, orasý ister istemez yabancýlara kalýr. Neyse... Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol adlý kitabýný okudum. Daha sonra sizin onunla tanýþtýðýnýzý, hatta kitaplarýnýzdan birine Muhammed Esed’in önsöz yazdýðýný gördüm. Muhammed Esed’den biraz bahseder misiniz! Murat Hofmann: Muhammed Esed’le tanýþtýðýmýzda beni büyülemiþti. Benim müslüman olmamda onun da önemli bir rolü vardýr. Zaten “Mekkeye Giden Yol” eseri herkes tarafýndan bilinmektedir. M.Aþkar: Biraz da onun hayatýndan kýsaca analatablir misiniz? Murat Hofmann: Onun hayatýný kýsaca anlatmak mümkün deðil, çünkü mýhteþem bir hayat hikayesi var. Muhammmed Esed, Galiçya’dan Avusturya’ya göç eden bir Yahudi aileden doðma. Gazeteci iken maceralý bir yolculuktan sonra Kahire’ye gider. Daha sonra hayatýnýn büyük bölümünü geçirdiði Suudi Arabistan’da müslüman olur ve Suud Kralý Abdul Aziz’in yakýn dostluðunu kazanýr. Yine hayatýnýn belli bir bölümünü de Pakistan’da geçirir. Hatta Pakistan’ýn Birleþmiþ Milletler nezdinde büyükelçiliðini yapar. Alman vatandaþlýðý yanýsýra Pakistan vatandaþý da olur. M.Aþkar: O Alman vatandaþý mý hayat Mart-März 2007 Safer 1428 yoksa Avusturya vatandaþý mýydý? Murat Hofmann: O zamanýn Avusturyasý bugünkü Almanya ile tek devletti. Savaþ esnasýnda da Alman vatandaþý olduðu için gözaltýna alýnmýþtý. Pakistan’ýn Hindastan’da ayrýlarak yeni bir devlet oluþunda onun büyük emeði vardýr. Muhammed Esed’in Kur`an tercümesi için, Ýngilizce’nin Þekspir’i denilebilir. Onun tercümesi, ölümünden sonra da kariyer yapan Kur`an tercümelerinden birisidir. Ýsveçce’den Türkçe’ye kadar bir çok dile de çevrilmiþtir. Onunla Lizbon’da tanýþtým. Ýnanýlacak gibi deðil ama o zaman doksan yaþýndaydý. M.Aþkar: Portekiz’de mi yaþýyordu? Murat Hofmann: Evet, o zaman Lizabon’da Amerikalý müslüman hanýmýyla yaþamaktaydý. Fakat sýk sýk da ikametgahýný deðiþirdi. Onun 87 yaþýndayken bile araba kullandýðýný bilirim. M.Aþkar: 87 yaþýyla mý?... Murat Hofmann: Evet, 87 yaþýyla.. M.Aþkar: Muhammed Esed’in, Libya’nýn Ýtalyan sömürgeciliðinden kurtuluþ savaþýnda orada oraya gittiðini ve hatta yanýlmýyorsam Ömer Muhtar’a destek olduðunu duymuþtum. Murat Hofmann: Evet, Suudlar o zaman onu oraya göndermiþler. Orada savaþa katýlmýþ ve bununla ilgili de bir rapor sunmuþtu. M.Aþkar: Çocuklarý var mý? Murat Hofmann: Amerika’da profesör bir oðlu var. M.Aþkar: Konumuza devam edelim Murat Bey. Hýristiyan Batý Kültürü veya Medeniyeti ile Müslüman Medeniyeti arasýndaki farký bir iki cümleyle anlatýn desem, ne söylersiniz? Yani, bu iki medeniyeti, dinleri deðil, birbirinden ayýran asýl özellik sizce nedir? Murat Hofmann: En basit ortak paydaya indirgediðimizde bile, bu fark, nitelik ve nicelik farkýdýr. Batý’daki ölçü, maddedir, alým gücüdür. Geçerli olan þey, ölçülebilen, sayýlabilen þeylerdir. Arkadaþlýk, sevgi gibi þeyler deðil. M.Aþkar: Yani materyalist ve dünyevi bir deðerlendirme de- mek istiyorsunuz? Murat Hofmann: Evet. Buna karþýlýk Ýslam dünyasýndaki misafirperverlik, iman gibi þeyleri ölçemez, tartamaz ve sayamazsýnýz. Bana göre en büyük farklýlýk buradadýr. M.Aþkar: Kanaatimce her iki medeniyetin de merkezinde insan var. Fakat Batý medeniyetinin merkezindeki insan, kendini tanrý yerine koyan, yani benden sonra veya benim üzerimde baþka bir ilah yoktur diyen bir anlayýþa karþýlýk, Ýslam medeniyetinin merkezindeki insan, Allah’a kul olan insandýr. Siz ne dersiniz? Murat Hofmann: Bir fýkra anlatayým. Güney Cezayir’de cami önünde oturan yaþlý sakallý insanlara yaklaþan Alman öðrenci saatin kaç olduðunu sorar, cevap alamaz. Ayný soruyu ingilizce, Fransýzca sorar yine cevap alamaz. Alman turist oradan biraz uzaklaþtýktan sonra ihtiyarlardan birisi diðerine dönerek, “bu adam hasta mý, saatin kaç olduðunu neden bilmek istiyor? Bilinmesi gereken önemli vakit varsa, o da bir dahaki namaz vaktidir. Onu da zaten müezzin ezan okuyunca öðrenmiþ olacaðýz.” Bu fýkra bile Þark ile Garp’ýn arasýndaki farký izaha yeterlidir. M.Aþkar: Haca gittiðimizde grubumuzda 35 günlük bir Alman müslüman vardý. Deðiþik ülkelerden gelen insan manzaralarýný seyrettikten sonra dedi ki, “bu insanlara bakýyorum da, Batý’daki insanlarda görmeðe alýþýk olduðum o asabi ve sýkýntýlý yüzler, birbirine geçmiþ çeneleri burada göremiyorum. Zenginin de fakirin de yüzünde bir huzur ve mutluluk var. Murat Hofmann: Biz, günahlardan arýndýrýlmaya inanmýyoruz, çünkü Hýristiyanlýkta olduðu gibi, bizde günahkar doðma inancý yoktur. Hýristiyanlýkta günahkar olan insanlar Hz. Ýsa tarafýndan günahlarýndan arýndýrýldý. Fakat manzaraya baktýðýnýzda durum hiç de öyle görünmüyor. M.Aþkar: Öyle ya, günahlarý affedilmiþ insanlar manzarasýna pek benzemiyor gördüklerimiz. Sayýn Murat Hofmann, Murat Bey, gerçi proðram öncesi konuþmuþtuk. Bir erkek olarak kadýnlar hakkýnda konuþmak size göre pek uygun düþmese de... Fakat siz sade- 25 ce bir Alman müslüman deðil, ayný zamanda, hukukçu, eski bir diplomat ve yazarsýnýz.. Batý dünyasýnýn her köþesinden Ýslam’daki kadýnýn konumuyla ilgili haber, itham ve suçlamalarý biliyorsunuz. Müslüman kadýn baský altýnda, Ýslam kadýna deðer vermiyor v.s... Ama diðer taraftan Batý’daki kadýn da baþka türlü istismar ediliyor... O da baþka bir konu.. Murat Hofmann: Ben kadýn olsaydým, kadýnlarýn dünyanýn her tarafýnda baský altýnda olduðunu söylerdim. Siyah Afrika, Hindistan, Güney Amerika, Çin, Doðu Avrupa ve o derecede olmasa da bizde de kadýn haklarý arzu edilen seviyede deðildir. Bunun Ýslamla alakasý yoktur. Fakat itiraf etmeliyim ki, Hz. Peygamber zamanýnda kadýna verilen haklar ne yazýk ki Hz. Ömer zamanýndan itibaren tekrar geri alýnmaya baþlandý. Hattýzatýnda, insanlýðýn yarýsýný oluþturan kadýnýn hakký verilmediði müddetçe, aslýna uygun bir Ýslam medeniyetinden sözedilemez. M.Aþkar: Aslýnda Ýslam, ilk gününden itibaren kadýn haysiyetini kurtaran bir dindir. Murat Hofmann: Bu birçok yönüyle böyledir. Mesela, evlenen bir müslüman kadýn kendi soyadýný deðiþtirmek mecburiyetinde deðildir. Bir müslüman kadýn, servetini kocasýyla paylaþmak mecburiyetinde deðildir ve hatta kendi çocuðunu bile emzirmeðe zorlanamaz, çocuðun bakýmý kocaya aittir. M.Aþkar: Mevcut durumun zamanla bedevi töresinin karýþtýrýlmasý, din gibi algýlanmasýndan da kaynaklanabilir mi? Yani dinle adetlerin içiçe geçmesi yüzünden denilebilir mi? Murat Hofmann: Aslýnda o zaman bedevilerde kadýn haklarý þehirdekilerden daha ilerdeydi. Ýþin bu noktaya gelmesi acýnacak bir durumdur. M.Aþkar: Parasý ve gücü olan bir þeyh yerine göre sadece dört kadýnla yetinmeyip, bazen 50-60 kadýnla iþi kitabýna uydurup evlenebiliyor. Bunun neresini Ýslam’la izah edebiliriz? Murat Hofmann: Bu durum toplumdaki maçoluðun iþaretidir. Kur`an-ý Kerimde, 4. surenin 3. ayetinde deniliyor ki, “eðer kendileriyle evlendiðinizde yetimlerin hakkýný vereme- 19. sayi sayfalar 29.04.2009 26 mekten korkarsanýz,“ dendikten sonra virgül geliyor ve devamýnda, “o zaman ikinci, üçüncü veya dördüncü hanýmla evlilik yapabilirsiniz.” Fakat Ýslam tarihi boyunca, virgülden önceki görmemezlikten gelindi ve cümle hep yarým okundu. Yani, öyleyse 2., 3. veya 4. kadýnla evlenin, yorumu çýkarýldý. Ýnanýlacak gibi deðil. Bu Kur`an’ý alet ederek maçoculuk yapmaktýr. M.Aþkar: Kitabýnýzda, Ýslam savaþan deðil, savaþýlan bir dindir, diyorsunuz. Kan, cihad, intihar eylemcileri gibi birçok menfiliðin Ýslamla baðdaþtýrýldýðý bir zamanda siz bunun tersini söylüyorsunuz. Murat Hofmann: Eðer Batýlý birisi, Kur`an’a göre Ýslam’ýn þiddetle ilgili doktrinini öðrenmeðe kalkýþsa, iþin içinden çýkamaz. Zira hangi kuralýn uygulanacaðý, hangi þartlarda savaþ yapýldýðýna baðlýdýr. Adil savaþ kurallarý ise, yine baþka bir husustur. Kur`an’da, “onlarý nerede bulsanýz savaþýn” hükmünü savaþ yapmak veya yapmamak baðlamýnda okursak, bundan çok korkunç bir savaþçýlýk neticesi çýkarýlabilir. “Onlarý nerede bulsanýz savaþýn” ifadesinden, savaþmak için aðzýnda býçak ortalýkta dolaþan müslümanlar anlaþýlabilir. Halbuki buradaki kural, savaþa baþlamak için deðil, zaten eþit þartlarda devam eden savaþ için geçerlidir. Bu da, NATO doktrininden baþka birþey deðildir. Yani, “eðer bize saldýrý olursa, biz de kendimizi düþmana karþý her tarafta savunma hakkýna sahibiz.” Tabii ki bunlar çok zor konular. M.Aþkar: Murat Bey, Peygamber Efendimizin zamanýnda dört büyük savaþýn yapýldýðýný ve bu savaþlarýn tamamýnda 150 ila maksimum 250 insan öldüðünü okumuþtum. Biraz sonra Papa’nýn da Regensburg konuþmasýna yer verebiliriz. O konuþmada Papa, Ýslam peygamberinin elinde kýlýç zorla Ýslam’ý yaydýðýný, bir Bizans Ýmparatoru’nun aðzýndan iddia etmiþti. Halbuki, bu savaþlarýn hepsi de saldýrý deðil, savunma için yapýlan savaþlardýr, ne dersiniz? Murat Hofmann: Ýslam’da iki durumda savaþmaya icazet verilmiþtir. Bunlardan birisi, eðer saldýrýya uðrarsanýz, kendinizi savunmak amacýyla savaþmalýsýnýz. Ýkincisi ise, þayet adil olmayan bir rejimle idare edi- 20:00 Uhr Seite 26 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir liyorsanýz, buna karþý baþkaldýrabilirsiniz. Baþkaca da olmaz. Hýristiyanlýkta olduðu gibi Ýslam tarihinde de olaylar Kur`an’a göre seyretmemiþ, iþler týkýrýnda gitmemiþtir ve saldýrý amaçlý savaþlar olmuþtur. O zamanýn þartlarýna göre bu tip savaþlara bir izah getirilse de, yapýlan iþ islami deðildir. M.Aþkar: Ortatdoðuya bir göz attýðýmýzda, Filistin ile Ýsrail arasýndaki savaþýn 11 Eylül 2001 tarihinden önce de vardý. Soðuk savaþ döneminde, iki kutuplu dünya, yani bir tarafta NATO diðer tarafta Demir Perde ülkeleri varken, ülkesini koruyan Filistinlilere radikal islamcý, islamcý terörist vs. gibi sýfatlar takýlmýyordu. O zamanlar cihaddan veya islamcýlardan bahsedilmiyordu. O zamanlar onlarýn adlarý, hürriyet savaþçýlarýydý. Bir de kendimi, ülkesi yabancý güçler tarafýndan iþgal edilmiþ insanlarýn yerine koyduðumda, herkes gibi ben de ülkemin hürriyeti için savaþýrdým diyorum. Murat Hofmann: Filistin’i düþündüðümde midem altüst oluyor. Bugün Filistin topraklarýnda bir Ýsrail devletinin olmasý, Yahudilerin 3. Reich döneminde maruz kaldýklarý zulümle baðlantýlýdýr. Gerçi önceden de o topraklarda Yahudi yerleþim yerleri vardý, fakat, Yahudiler, Nazilerin zulmüne maruz kalmasalardý, bugün orada bir Ýsrail devleti olmayacaktý. Peki ama, niye bir Ýsrail devleti Saarland’da kurulmadý? Almanlarýn yaptýklarýnýn bedelini niye Filistinliler ödemek mecburiyetinde kalsýnlar? Dün Yahudilere yapýlan haksýzlýklarýn aynýsýný bugün Yahudiler Filistinlilere, ülkelerini, canlarýný ve kabiliyetlerini alarak reva görmektedirler. Onlar, bir insan gibi deðil, hamam böceði gibi muamele görmektedirler. Ýþte bu durum benim midemi altüst ediyor. Herþeye raðmen, eðer Kur`an’ý Kerim 29. ayet, 4. sure’de olduðu gibi intihar olayýný kesinlikle yasaklýyorsa, Filistinli de bu kurala riayet etmek mecburiyetindedir. Tabii her olayý yargýlamak bana düþmez, onu sadece Allahu Tala bilir. Ýntihar saldýrýlarýyla savaþ kazanmak mümkün deðildir. Tam tersine daha çok düþman kazanýrsýnýz ve islami açýdan da bunun izahý yapýlamaz. M.Aþkar: hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Baþka bir mesele. Amerika Birleþik Devletleri Baþkaný Bush, Irak’a saldýrmadan önce oraya, bedevilere medeniyet ve demokrasi götüreceðini söylerken, bunu da Haçlý Seferleri olarak tanrý adýna yaptýðýna inanýyordu. Bugün Irak’a baktýðýnýzda, ister hýristiyan, ister müslüman olsun, dinden baðýmsýz her insan neticede hangi noktaya gelindiðini görmektedir. Medeniyetler savaþýna inanýyor musunuz? Murat Hofmann: Medeniyetler savaþý deðiniz þey, insanlar tarafýndan sahnelenmektedir. Savaþýn gayesi bazen güç sahibi olmak, bazen petrol kuyularýna hakim olmak, bazen de Irak Savaþý’nda olduðu gibi, Ýsrail Devleti’ni güvence altýna almakdýr. Ve sonuncu olarak, dünyanýn en büyük fundemantalisti olan Baþkan Bush için din bu savaþta önemli bir rol oynuyordu. Amerika’da dinin siyasi hayattaki önemi tahmin edemeyeceðimiz kadar büyüktür. Zaten Amerikalýlarýn gözünde Avrupa artýk ateistleþmiþtir. Ýsrail için esas destek zannedildiði gibi Amerikan Yahudilerinden veya Siyonistlerden gelmiyor. Ýsrail asýl desteði Amerikan hýristiyanlarýndan, köktendincilerinden, hýristiyan siyonistlerden görmektedir. M.Aþkar: Hýristiyan Siyonistler de ne demek? Murat Hofmann: Hýristiyan siyonistlere göre, Ýsrail devleti kurulduktan sonra Ýsa yeryüzüne inecektir. Bunu, Ýncil’den olduðu gibi böyle aktarýyorlar. Onun için, Ýsrail devletinin ayakta durabilmesi için herþeyi yapýyorlar. M.Aþkar: Siz de biliyorsunuz ki, eski Sovyetler Birliði’nin çökmesinden sonra Batý kendisine kömünizmin yerine Ýslam’ý düþman olarak ilan etti. Çünkü yeni bir düþmana ihtiyaç vardý. Hatta Hans Küng bile bunu Ýslam adlý kitabýnda dile getirmektdir. Daha sonra 11 Eylül oldu. Bir taraftan Ýslamcý Teröristlere karþý savaþ, bu bahaneyle önce Afganistan, sonra Irak iþgal edildi ve neticede 600 bin insan öldürüldü. Þimdi de Ýran hedefteki Ýslam ülkesi. Sizce bu iþ nereye kadar gider? Ýslam ülkeleri birer birer Ýsa adýna Baþkan Bush tarafýndan iþgal edilmeðe devem mý eder, sizce nasýl olur? Murat Hofmann: Sovyetlerin çökmesinden kýsa bir müddet sonra gerçekten Batý yeni bir düþman arayýþýna girdi. Bunu herkesten önce asker istiyordu, çünkü orduya ayrýlan bütçenin kýsýlmasýndan korkuyordu. Çok sürmeden sadece 11 Eylül deðil, 11 Mart`ta Ýspanya’daki ve Ýngiltere’deki olaylar da gösterdi ki, artýk yeni düþman aramaya gerek yok, düþman kapýya kadar gelmiþti. Ve gerçekten de El Kaida’nýn temsil ettiði ekstrem Ýslam, Batý için bir tehdit unsuruydu. Artýk bu hayalet deðil, gerçekti. Onun için de gelecekle ilgili tahminlerde bulunmak zorlaþtý artýk. M.Aþkar: Uzmanlar, El Kaida’nýn bir Batý medeniyetinin veya Amerika’nýn ürünü olduðunu söylüyorlar. En azýndan Afganistan’da bu böyleydi. Murat Hofmann: Belki de El Kaida modern Batý medeniyetinin þu manada bir ürünüydü çünkü, Batý’nýn kullandýðý metotu kullanýyor. Bir de Afganistan’da o zamanlar Amerika, El Kaida’yla hatta Osama Bin Ladin’le birlikte çalýþtýlar. Ama þimdi gelinen durumda, Ýslam’ý terörle özdeþtiriyor ve Ýslam’dan korkuyorlar. Gelinen bu nokta bir din veya medeniyet için, hatta insanlar için çok kötü bir durumdur. Onun için geleceði tahminde insan zorlanýyor. Allahu Ekber diye baðýran birisi Almanya’da arzu edilmeyen bir olaya kalkýþsa, sabahtan akþama bu ülkedeki milyonlarca müslümanýn vaziyeti çok kötü olur. M.Aþkar: Böyle bir þey olmasýndan korkuyor musunuz? Murat Hofmann: Tabii ki korkuyorum. Daha þimdiden Almanya’yý terkeden müslümanlarýn sayýsý gittikçe artýyor. M.Aþkar: Dünyada tahminen 1.4 milyar müslümandan herhangi birisi dünyanýn bir yerinde suç iþlese, olay çýkarsa, hemen Almanya’da gözler müslüman azýnlýða çevriliyor. Hatta zaman zaman bana yöneltilen sorular da oldu. Niye sokaða dökülmüyor, protesto etmiyormuþuz? Buna karþýlýk ben de, bu insanlarla akarabalýðým mý var, yoksa bir anlaþma mý yaptým, niçin dünyanýn herhangi bir yerindeki müslüman kimlikli insanýn iþlediði suçtan ben sorumlu tutuluyorum? Niçin suç iþleyen hýristiyanlardan diðer hýristiyanlar da sorumlu tutulmuyor? Murat Hofmann: röportaj Mesela Fulda’daki Kardinal hiçbir zaman Kuzey Ýrlanda’daki olaylarla ilgili birþey söylemedi. Ýþte tam da burada yaraya parmak bastýnýz. Bu durum kollektif bir düþüncenin ürünüdür. Çünkü asýrlardan beri Avrupalýlarýn Ýslam’a karþý menfi bir tavýrlarý zihinlerde yer etmiþtir. Buna Türklerin de Viyana Kuþatmasýyla katkýlarý olmuþtur. M.Aþkar: Murat Bey, henüz birkaç sorum daha var. Kitabýnýzda benim de sizinle ayný düþüncede olduðum bazý tesbitleriniz var. Buna göre, müslümanlar ezberci, nakilci, komforunu bozmak istemeyen, daha doðrusu, beyin ürünü ortaya koymaktan aciz hale geldiler. Murat Hofmann: Ne yazýk ki Ýslam eðitim dünyasýnda 14. yüzyýldan sonra trajedik bir durum sözkonusu. Ýbni Haldun’dan sonra Ýslam düþünürlerine Hindistan ve Ýran’da rastlamak mümkün. Daha sonra Suudi Arabistan’da Abdulvahab ve bilahare Mýsýr’da Muhammed Abduh zikredilebilir. Aslýnda niye böyle olduðunu anlamak mümkün deðildir. Sanki müslümanlar, Kur`an ve Sünnet bize yeter, gerisi bizi ilgilendirmez demiþler gibi bende bir intiba var. Fenni ilimlere, tabiata ilgi duymamýþlar. Halbuki, Allahu Teala kendisini sadece Kur`an-ý Kerim’de deðil, tabiatta da izah etmiþtir. Müslümanlar eski özelliklerini kaybettiler. Bu birincisi.. Ýkinci husus ise, 13. yüzyýldan itibaren Ýslam dünyasýnda önem kazanmaya baþlayan tasavvufi akýmlar, müslümanlarýn dünyaya sýrtlarýný çevirmelerine sebep oldular. Bu da önemli bir dönüm noktasýydý. Üçüncü element ise, askeri sahadaki geliþmelerdi. Moðollar, zamanýn ilim ve kültür merkezi Baðdat’ý yakýp yýktýlar. Buna paralel bir zamanda Ýspanya’da Kordoba gibi müslümanlarýn ilim merkezleri yerle bir edildi. Durum onu gösteriyor ki, müslümanlar bu iki büyük darbenin altýndan kalkamadýlar. Böylece müslümanlar, bundan sonra ilimdeki öncü rollerinden vazgeçtiler. M.Aþkar: Müslümanlar olarak, özeleþtiri yapmaktan korkuyor muyuz? Murat Hofmann: Günümüzde hedef tahtasý haline gelen müslümanlarýn 19. sayi sayfalar 29.04.2009 röportaj genel durumunu gözönünde bulundurduðumuzda galiba böyle bir korku var. Kendini ateþ hattýnda hissedenler, eleþtiriyi ihanet olarak görmekte ve böylesi durumlarda saflarýmýzý sýklaþtýrmalýyýz diyorlar. Ama bütün bunlarý mazaret olarak görmek mümkün deðildir. Müslümanlar, 14. yüzyýldan evvelki ilim ve fende ileri olduklarý dönemi yeniden günümüze adapte edebilmelidirler. Aksi taktirde, ne ciddiye alýnýrlar ve ne de dünyada bir güç sahibi olabilirler. Edebiyat ve benzeri dallarda Nobel ödülü almýþ çok sayýda müslümana karþýlýk, fizik, kimya, matematik gibi fenni ilimlerde sadece bir tane, ama sadece bir tane Nobel ödülü almýþ müslüman ilim adamý var. M.Aþkar: Müslümanlar komforlarýnýn bozulmasýný, keyiflerini kaçýracak sorular sorulmasýný da istemiyorlar. 13. yüzyýldan 16., 17. yüzyýla kadar refah ve huzur içinde yaþadýk. Osmanlý’nýn Lale Devri gibi dönemlerinde yaþayan insanlarý, kendilerini dünyanýn en güçlü ülkesinin müreffeh insanlarý olarak görmekte ve kendilerine rakip de görmedikleri için, niye kendimizi daha fazla zorlayalým diye de düþünmüþ olabilirler. Peki, taklit kavramý üzerine ne demek istersiniz? Murat Hofmann: Taklit’i savunanlarýn düþüncesine göre, Vahiy döneminin müslümanlarý, yani Hz. Peygamber’in yakýnýnda olanlar, bir sonraki nesillerden Ýslam’ý daha iyi bildikleri için, sonradan gelenler, Ýslam’ýn birinci nesli olan müslüman atalarýmýzýn din anlayýþýna sadýk kalmalýdýrlar. Bu anlayýþa göre, Kur`an’ý Kerim’in yeniden yorumlanmasýna gerek yok, sadece ilk yapýlan yoruma yeni bir yorum ve yorumun yorumu þeklinde devam etmelidir. Bu da çok kýsýr bir Kur`an anlayýþý ortaya koymaktadýr. Halbuki Kur`an, her yeni kuþaðý geçmiþteki medeniyetinden daha ileri götürecek birþeyler söylemektedir. Bundan dolayý, mesela 500 yýl önce yaþamýþ olan þeyh felancý, vahiy dönemine daha yakýn olduðu için Ýslam’ý daha iyi idrak etmiþtir, düþüncesi tamamýyla saçmalýktýr. Aslýnda taklit, yaratýcý kaynaklardan beslenen çalýþmalarýn kurutulmasý demek- 20:00 Uhr Seite 27 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir tir. Bu yüzden mezhepler ortaya çýktý. O zamanlar bir insan mesela Türk’ten ziyade Hanefi’ydi. Allah’tan bugün mezhepler çok da önemli bir rol oynamýyorlar artýk. Bunu da, Kur`an ve Sünnet kaynaklý müslümanlýðýn dýþýnda, mesela Þafii’ye veya Hambeli’ye göre müslümanlýðý kabullenmeyen Vahabiliðe borçluyuz. M.Aþkar: Fakat Vahabiliðin de bugün kendine göre çok katý kurallarý vardýr ve kendilerinin dýþýndaki her türlü ibadet þekillerine karþý son derece müdahalecidirle. Murat Hofmann: Eðer bugün Muhammed Ýbni Abdulvahab yaþamýþ olsaydý, Vahabilik adýna yapýlanlardan çok müzdarip olurdu. M.Aþkar: Ortaçað Avrupasýnda bildiðiniz gibi, bir konuya haklýlýk kazandýrmak için Aristo demiþti ki... diye baþlardý. 13. yüzyýldan sonra Ýslam aleminde de, benim mezhep imamým veya þeyhim demiþti ki, þeklindeki düþünce hakim olunca, artýk ayet ve hadis gibi algýlanarak, dokunulmazlýklar ve tabularýn baþlamasýyla gerilerde kaldýðýmýz kanaatindeyim. Murat Hofmann:: Þunu, Arapça’da demiþti ki anlamýna gelen kala sintomuyla izah etmek istiyorum. Ýlk diyenin üzerine siz, “demiþti ki” ilavesini yaptýktan sonra, ona sizden sonrakiler de, daha nice demiþti ki’ler ilave yapýlarak devam edip gider. Yani Arapça’da olduðu gibi; kaala, kaala, kaala... M.Aþkar: Batýlý insanlarýn zaviyesinden baktýðýnýzda veya kendi Alman tarihinizi gözönünde bulundurarak bana Türk kavramýnýn neleri çaðrýþtýrdýðýný söyleyebilir misiniz? Türk, eþittir Ýslam, fetih, korku veya barbarlýk? Sizce Türk kavramý bunlardan hangisiyle özdeþleþiyor? Murat Hofmann: Bir Alman için Türk tehlike demektir. Türkler Almanya’nýn baþkenti olan Viyana kapýlarýna kadar iki defa geldiler. Almanlar, Ýslam’ý Türkler vasýtasýyla öðrendiler. Türkleri de tehlike olarak... Böylece Ýslam’ý da tehlike olarak tanýmýþ oldular. Bizi rahatsýz eden bu tip kollektif algýlamalardýr. Ýlk defa Kur`an tercümesi, “Al Kur`an” veya “Türklerin Ýncili” olarak Almanca’ya tercüme edilmiþti ve Türkler de Viyana kapýlarýna dayanmýþlardý. hayat Mart-März 2007 Safer 1428 M.Aþkar: Yani Avrupalýlar ilk defa Ýslam’ý Türkler kanalýyla tanýmýþ oldular. Murat Hofmann: Hayýr, bütün Avrupalýlar deðil! Fransýzlar veya Ýspanyollar deðil, ilk defa Almanlar ve Macarlar... M.Aþkar: Ýyi tamam. Zamanýnda Anadolu insaný da en azýndan iki büyük Haçlý Seferleri istilasýna uðradý. Ama buna raðmen zihinlerde hala Almanlar veya Ýngilizler Haçlý barbarlarý olarak canlýlýðýný korumuyor. Murat Hofmann: Doðrudur, fakat bu durum, Haçlýlarýn zafer kazanamamalarýyla izah edilebilir. Yani Haçlýlar maðlup oldular. Ama daha kötüsü, sömürgecilik döneminin hatýrlanmasýdýr. M.Aþkar: Ama Türkler de Viyana önlerinde yenilgiye uðradýlar. Murat Hofmann: Fakat Türkler sömürge durumuna düþmediler. M.Aþkar: Evet olmadýk. Çok þükür ki olmamýþýz. Yavaþ yavaþ proðramýn da sonuna yaklaþýyoruz. Sizden, Almanya’daki müslüman azýnlýkla ilgili deðerlendirme ve tavsiyelerinizi almak istiyorum. Murat Hofmann: Bugün çok saçma bir durumla karþý karþýyayýz. Musevilik Ortadoðuda ortaya çýktý. Hýristiyanlýk Ortadoðu’da ortaya çýktý. Ýslam hakeza öyle. Günümüzdeki ise, sanki Hýristiyanlýk Avrupa’da ortaya çýkmýþ gibi bir tavýr sergilenmektedir. Halbuki Hýristiyanlýkta, batýlý kavramlardan ziyade þarklý kavramlar daha fazladýr. M.Aþkar: Mesela, çoðu Alman, hýristiyan Araplarýn buradaki Gott karþýlýðýnda Allah dediklerini bilmiyorlar. Murat Hofmann: Evet. Günahkar doðmak, çarmýhta kurtuluþ, üçlü telsis, tanrýnýn bakire bir kadýndan dünyaya gelmesi, papalýk gibi þeylerin kökü, antik çaðdaki Persler ve Mýsýrlýlara dayanmaktadýr. Eðer Avrupalý bir dinden bahsedilecekse, o da Ýslam’dýr. Hiçbir þek ve þüphe götürmeyen Tek tanrýlý inanca sahip, papalýk makamý, kutsama törenleri, doktrinleri olmayan, teknolojik çaðýn demokratik insanýna cevap verecek, son derece çaðdaþ ve modern bir din, Ýslamdýr. Ama ne mümkün. Ýslam, þarklý bir din muamelesine tabi tutulurken, Hýristiyanlýk garplý olarak görülmektedir. M.Aþkar: Müslümanlara yapýlan bir baþka suçlama da, aydýnlanmayla ilgilidir. Müslümanlarýn aydýnlanmaya ihtiyacý var mý? Murat Hofmann: Bunu duyunca palmiye aðacýna týrmanasým geliyor ama burda palmiye aðacý yok. Avrupanýn aydýnlanmaya þiddetle ihtiyacý vardý, niçin? Çünkü Avrupa’da sanat, ilim ve din asýrlarca kilise tarafýndan baský altýnda tutuldu. Avrupalý, 18. yüzyýla kadar kilisenin baskýsýndan kurtulamadý. Ama Ýslam’da böyle þeyler olmadý. Tam tersine, aydýnlanmadan bahsedilecekse, bunu Ýslamiyet gerçekleþtirmiþtir. Ýslamiyet, tepesi üzerinde duran Hýristiyanlýðý ayaklarý üzerine doðrultmuþtur. Onun için, müslümanlara aydýnlanma çaðrýlarý, tarihi gerçeklere ters düþmektedir. Çünkü biz müslümanlar dünyaya aydýnlanmýþ olarak geldik. Fakat Batý, kendi geçmiþinden dolayý aydýnlanmak mecburiyetindedir. M.Aþkar: Belki bu manada deðil ama sýradan bir müslüman olarak, bazý konularda aydýnlanmaya ihtiyacýmýz olduðu kanaatindeyim. Mesela Kur`an-ý Kerim’deki bazý ayetler birçok manaya gelebiliyor, fakat bunu ben yorumlayamam, konusunda uzman kiþiler tarafýndan açýklanmasý gerekir. Ýþte böylesi durumlarda kafamýz karýþýyor, týkanýp kalýyoruz. Bazý konular vardýr ki, hep tartýþma konusudur. Bazý ayetler günümüz gerçekleri gözönünde bulundurularak açýklanmadýðý müddetçe, kafalarýn karýþýklýðý da devam edecektir. Murat Hofmann: Bununla ilgili taklit konusunu konuþmuþtuk. Eðer ben taklitçilik yapmazsam, iþte o zaman Kur``n ve Sünnet temelinde, inancýmý çaðýn gerçeklerine uygun yaþayabilirim. M.Aþkar: Son veya sondan bir evvelki soru. Geçen sene sözde 4000 Alman müslüman olmuþ. Bununla ilgili Ýçiþleri Bakaný Schaeuble yaptýðý açýklamada, tereddütlerini dile getirmiþ. Yani müslümanlarýn çoðalmasý, terör tehlikesini de beraberinde getiriyormuþ. Bu deðerlendirmeði siz nasýl yorumlarsýnýz? 27 Murat Hofmann: Ýslama geçenler, din deðiþtirmemiþ, aslýnda asýl dinlerine dönmüþlerdir. 4000 insanýn müslüman olmasýný, ancak Ýslam’a olan aþýrý ilginin neticesi olarak izah edebilirim. Eskiden, bundan 2030 sene önce Frankfurter Algemeine gazetesinde Ýslamiyet’le ilgili yazý görmek mümkün deðildi. Bugün ise her nüshasýnda 5 veya altý ayrý yazý vardýr Ýslamiyet üzerine. Ýþte bu aþýrý ilgi, insanlarý Ýslamiyet konusunda araþtýrmaya götürüyor. Müslümanlarýn ne düþündüklerini öðrenmek isterken Kur`an-ý Kerim’i okumaya baþlayanlarý, müslüman olma gibi burada bir tehlike beklemektedir. Ýslam’ý seçen Almanlarý da ben böyle deðerlendiriyorum. M.Aþkar: Burada müslümanlarýn sayýsýnýn artmasýndan korkulmaktadýr. Hatta bazý felaket seneryo yazarlarýna göre, önümüzdeki 30-40 sene içinde müslüman azýnlýðýn sayýsý o derece artacak ki, hýristiyanlar azýnlýk durumuna düþecek diyenler bile var. Murat Hofmann: Bu artýþ din deðiþtirmeyle deðil, doðum yoluyla olacakmýþ. M.Aþkar: Son olarak müslüman azýnlýða, bir müslüman yazar, diplomat ve de bu ülkenin vatandaþý olarak kendi vatandaþlarýnýza mesajýnýz, tavsiyenizi almak istiyorum. Murat Hofmann: Fazla beklenti içine girmemek gerekir. Yani ilerleme konusunda fazlaca acelecilik, korkularý çaðrýþtýrabilir. Çevremizin tolerans sýnýrýný zorlamamak lazým. Yakýn çevremiz, komþularýmýzla olan münasebetlerimiz, müslümanlara saygý duyulacak seviyede olmalýdýr. Ýslam, sözüne güvenilir, çalýþkan, temiz, çocuk sevgisiyle dopdolu insanlardan öðrenilmelidir. Muhakkak ki bunlar örgütlenmeyle olabilecek þeylerdir. Ýslam’ýn temsili konusu da çok aceleye getirilmeden, tabandan tavana doðru gerçekleþmelidir. Ýslam, ancak aþaðýdan yukarýya doðru büyüyebilir. M.Aþkar: Sayýn Murat Hofmann, çok yararlý bir proðram oldu. En azýndan benim çok istifade ettim. Umarým seyircilerimiz için de faydalý bir proðram oldu, çok teþekkür ederim. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 28 atýþmalara neden olan gençlerimiz neden birbiriyle, ailesiyle ve kendi ile sürekli bir kavga halinde? Gençlerin bu halde olmasýnýn altýnda yatan en büyük etkenin eþlerin birbiriyle doðru dürüst iletiþim kuramamasý, ailelerin içinde bir sevgi ortamý olmadýðý bir gerçek. Ama bu þu demek deðildir; her kötü davranýþ sergileyen çocuðun ailesi olumsuz davranýþlar sergiliyor, çocuðuyla ilgilenmiyor deðildir. Çocuðu ile yakýndan ilgilenen, hakikaten çocuðunun üstüne düþen ailelerin çocuklarý da olumsuz davranýþlar sergileyebiliyor. Nitekim tarihte de nice güzel insanlarýn, nice Allah dostlarýnýn çocuklarýnýn hatta Peygamber çocuklarýnýn bile Allah’a itaat etmedikleri, yanlýþ yolda olduklarý bir gerçektir. Üzerimize düþen görevi yerine getirmek, anne–baba olma görevi vardýr, eþ olma görevi vardýr. Biz eþimizle olan, çocuðumuzla olan görevlerimizi sorumluluklarýmýzý yerine getirelim. Biz sorumluluðumuzu, görevlerimizi yerine getiririz gerisini Allah’ýn takdirine býrakýrýz. Elbette ki aile hayatýmýzda problemler olacak, tümsekler olacak. Hayatýmýz dümdüz bir ova deðil. Önemli olan aile fertlerinden eþimiz olsun, çocuðumuz olsa da düþen elinden beraberce tutup kaldýrmak, gerekirse onunla beraber düþüp onu motive edip güçlükleri beraber yenmektir. Evliliklerde neden çatýþma olur? Her evlilik adýmý atýlýrken gençlerin hep mutlu olacaðý, hiç sorun yaþamayacaklarý düþünülür ya da öyle olmasý ümit edilir en azýndan. Ama evliliklerde sorunlar da, tartýþmalar da, çatýþmalar da yaþanýr. Cevap bekleyen soru þudur. Sevgi temelleri ile üzerine kurulu bir evlilikte, birbirini seven eþler arasýnda neden çatýþma olur? Acaba eþlerin her ikisi de daha sakin ve anlayýþlý davransa çatýþma olur mu? Peki ya birbirlerini kendilerini düþündüklerinden daha fazla düþünseler, Ç 20:00 Uhr Seite 28 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Aile içi iletiþim nasýl olmalý ve mutlu evlilikler nasýl olur beklentilerinden ve bencilce isteklerinden biraz daha uzaklaþsalar ne olur? Tartýþmalarýn ve çatýþmalarýn temelinde benliðimizin bir yerlerinde saklanan bencil duygularýmýz yatar. Alýþveriþ sýrasýnda, tatil zamanýna karar vermekte, kiþisel rahatýný, zevkini ve haklarýný düþünmek. Ve bunlarý elde etmek konusunda eþinin baðýmsýzlýðýný ve haklarýný hiçe sayacak þekilde ýsrarcý olmak bencil davranýþlarýmýzýn en baþýnda gelir. Eþinin duygularýný görmezden gelmek, kendi çevresinde, kendi özel dünyasýnda yaþamak, sýnýrlarýný belirlediði dünyasýna kimseyi almamak, eþini hizmet etmek için, sevindirmek için fazladan bir saatini ayýrmamayý istememek, kiþisel bir zafer kazanmayý güçlü bir evlilik kurmaya yeðlemek. Bütün bu bencillikleri alt etmek için bir tek sihirli sözcüðe ihtiyacýnýz var. O da kendinize þu soruyu sormak. Bencilce davranýp kendi bildiðimi okuyorum. Þu yaptýðým þeyde eþimin ne kadar etkisi ve mutluluðu var? Evlilik hayatýnýzý süslemek için birilerinin sizin hizmetinize koþmasý eksiklerinizi tamamlamak için deðildir. Evlilik elinde olan bütün güzellikleri hayatýn birleþtirdiði insanla paylaþmak ve onu mutlu etmek için yaþamaktýr. Evliliðiniz boyunca size sunulacak nimetlerden vazgeçip, kendi verebileceklerinizi düþünmeye ve paylaþmaya baþlarsanýz. Hakiki mutluluðu yakalayabilirsiniz. Talepkar olmaktan uzaklaþýp, istenilmeden vermeye alýþýrsanýz, düþünmediðiniz kadar nimetin ardýnýzdan koþtuðunu göreceksiniz. Zamanýnýzý ailenizle ve eþinizle paylaþtýðýnýzda huzurunuzu geri kazanacaksýnýz. Neþenizi paylaþ- Sýtký ASLANHAN týðýnýzda, etrafýnýzda sizi mutlu etmek için koþuþan eþinizi ve çocuklarýnýzý kazanacaksýnýz. Baþarýnýzý paylaþtýðýnýzda, size güvenle ve gururla bakan, hayran bir çift göz kazanacaksýnýz. Sorunlarýnýzý paylaþtýðýnýzda, hayat ve dert ortaðýnýzýn takdirini ve hafifleyen yüklerinizden kurtulmayý kazanacaksýnýz. Uzun hayat yolculuðunda hiçbir yük uzun süre taþýnacak kadar hafif kalmayacak. Þimdiden çevrenizdekileri fark edip, ikramýnýzý arttýrýn ki zorda kaldýðýnýz da bir de yalnýz kalmayasýnýz.... Ýlk Deðiþtireceðimiz Kiþi Mutlu olmamýz için yapmamýz, dikkat etmemiz gereken bir önemli etken de dünyada deðiþtirebileceðimiz bir kiþinin olduðu, o kiþinin de kendimiz olduðudur. Birinin mezartaþýnda çok güzel bir söz var. Derki gençken düþlerim sonsuzken dünyayý deðiþtirmek isterdim. Yaþlanýp akýllanýnca dünyayý deðiþtiremiyeceðimi anladým. Ben de düþlerimi biraz kýsýtlayarak sadece memleketimi deðiþtirmeye kara verdim. Ama baktýmki oda deðiþeceðe benzemiyor. Ýyice yaþlandýðýmda artýk son bir gayretle sadece ailemi kendime yakýn olanlarý deðiþtirmeyi denedim maalesef onu da kabul ettiremedim. Þimdi ölüm döþeðinde yatarken fark et- tim ki önce kendimi deðiþtirseydim onlara örnek olarak ailemi de deðiþtirebilirdim. Bundan alacaðIm cesaret ve ilhamla memleketimi de daha ileri götürebilir, kimbilir belki dünyayý bile deðiþtirebilirdim. Hep baþkalarýný deðiþtirmeye çalýþýyoruz. Eþimiz çocuklarýmýz anne babamýz patronumuz komþumuzun deðiþmesini istiyoruz. Dostlar dünyada deðiþtireceðiniz tek kiþi SÝZSÝNÝZ SÝZ yani Biz. Kendi tutumlarýmýzý davranýþlarýmýzý deðiþtirirsek onlar deðiþecek. Eðer iþ yerinde çalýþtýðýmýz arkadaþlarýmýzla problemimiz varsa onu deðiþtiremeyiz. Ona karþý davranýþlarýmýz düþüncelerimizi ve duygularýmýz deðiþtirerek zaman içinde onun da bize karþý deðiþmesini saðlayabiliriz. Býrakýn eþinizi, komþularýnýzý, akrabalarýnýzý deðiþtirmeyi, iki yaþýndaki küçük çocuðu bile deðiþtirmeye gücünüz yetmez. Zamanýmýzý gücünüzü enerjimizi baþkalarýný deðiþtirmek için deðil, kendimizi deðiþtirmek için harcayalým. Biz deðiþtiðimizde, biz mutlu olduðumuzda biz anlamlý coþkulu heyecanlý bir hayat yaþadýðýmýzda düþünce ve davranýþlarýmýzý kontrol altýna alýp bilinçli bir þekilde olumlu pozitif bir þekilde yansýttýðýmýzda, aktardýðýmýzda onlarýnda zaten bize karþý deðiþtiklerini göreceðiz. Biz komþumuza karþý davranýþlarýmýzý deðiþtirdiðimizde komþumuz çoktan deðiþmiþ olacak. Olumluyu Görebilen Göz Ýnsanlarýn olumlu yönlerine bakar olaylarýn olumlu taraflarýný görürsek mutlu oluruz. Seminerlerde beyaz bir tahtaya küçük bir siyah nokta koyar ve sorarým. Ne görüyorsunuz. Ýnsanlar derler- dosya ki; Küçük bir siyah nokta. Aþk olsun derim. Koca beyaz sayfa dururken göre göre küçük bir siyah noktayý mý gördünüz. Dostlarýmýz etrafýmýzdaki insanlarýn o kadar güzel yönleri varken genelde üzerlerindeki küçük siyah noktayý görürüz. 99 tane çok güzel yönü vardýr, 1 tane güzel olmaya yönü vardýr. Biz insanlarýn çoðunlukla zayýf yönlerine, olumsuz yönlerine odaklanýrýz. Sürekli oraya odaklandýðýmýýz için o siyah noktalar büyür büyür ve tüm beyazlýklarý kaplar ve bizimde mutsuz olmamýzý saðlar. Ama insanlarýn ve olaylarýn güzel noktalarýna odaklandýðýmýzda beyaza odaklanýp beyazý büyütmeye çalýþtýðýmýzda bir baklacaðýz ki siyah noktalar yok olmuþ. Her insanýn olumsuz taraflarý vardýr. Mutlaka arzularsýnýz istersiniz yaþadýðýnýz bütün olaylarýn olumsuz taraflarýný da görebilirsiniz. Olaylarýn güzel taraflarýný görün. Ýnsanlarýn güzel taraflarýnýn görün ki hayatta mutlu olabilesiniz. Mutlu olabilmek için hayata tepki göstermemek lazým. Günlerimizin mutsuz geçmesinin en büyük sebebin hayata gösterdiðimiz tepkiler olduðunu bilmemiz gerekiyor. Mutluluk sabah uyanmakla baþlýyor. Sabahleyin gözlerimiz açmak istemiyoruz. Yataktan çýkmak istemiyoruz ve hayata tepki göstermeye baþlýyoruz. Eþimize tepki gösteriyoruz. Çocuklarýmýza, servise, iþ arkadaþlarýmýza, müþterilerimize tepki tepki tepki!.. Adeta bir kaleciyiz. Ve kalecimiz rakip forvet oyuncularý tarafýndan abluka altýna alýnmýþ. Ha bire þut atýyorlar. Rüþtü olsan ne yazar kaç tanesini çýkaracaksýn. Onun için hayata tepki göstermeyi býrakacaðýz, hayatýn güzelliklerini göreceðiz. Biz mutluluðun altýn tepsi içinde bize sunulmasýný bekliyoruz. Yani birilerinin bize mutluluðu vermesini bekliyoruz. Dostlar mutluluk verilmez. Mutluluk eðer üretir ve baþkalarIna verirsek bizim olur. Mutluluk almak deðil vermektir. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr bilgilendirme 2 007 yýlýna girerken vergi kanunlarýnda da bazý önemli deðiþiklikler oldu. Bunlardan biz yabancýlarý ilgilendirenleri önem sýrasýna göre ele alacaðýz. Bilhassa bakým belgeleri 2007 yýlý vergi iþlemlerinden itibaren geçerli olmak üzere 4 sayfa halinde düzenlenecek ve nüfus müdürlüklerinden de bilgi alýnacak. 1. ÇOCUK BAKIMI PARASI Federal koalisyon hükümet, uzun zamandýr sürüncemede olan çocuklarýn çocuk bahçelerinde eðitilmeleriyle ilgili masraflarýný almanca tabiriyle ‘kinderbetreuungskosten’ karara baðladý. Bu karara göre, anne ve babanýn ikisinin de çalýþmasýný öngören eski yasa iptal edildi ve aileden bir kiþi çalýþsa bile Kindergarten veya Hort`a verilen paralarýn üçte ikisi kabul olacak þekilde kanunlaþtýrýldý. Bundan önceki yýllarda anne ve babanýn her ikisinin de çalýþmasý þartýyla ve çocuk baþýna net 1500 eurodan fazla masraf olmasý kaydýyla kabul edilen Almanca tabiriyle Kinderbetreuungskosten, çoðu vergi mükellefinin hiç iþine yaramamýþtý. Büyük tepkiler sonucu 2006 yýlýndan itibaren çýkarýlan yasa, iki ayrý kategoriye ayrýlmýþtýr. Ebeveynlerden sadece birisi çalýþýyorsa: Gelir Vergisi Kanunu 10. maddesi 1. paragraf no 5 ve 8`e göre, 3 yaþýndan 6 yaþýný doldurana kadar Kindergartene giden çocuklar için anne ve babadan birisi çalýþmasa bile, çocuklar için yapýlan masraflarýn üçte ikisi maximum 4000 euro özel gider (Sonderausgaben) olarak, vergiden muaftýr. Anne veya babadan birisi özürlü veya meslek eðitimi yapýyorsa veya hastaysa, bu durumda çocuklara 14 yaþýný doldurana kadar masraflar vergiden muaftýr. Çocuklarýn özürlü olmasý halinde yine 27 yaþ kuralý geçerlidir. Ebeveynlerin her ikisi de çalýþýyorsa: Gelir Vergisi Kanunu 9. madde ve 5. paragraf ve 1 cümlesine göre, her iki eþin çalýþmasý halinde, çocuklar için Kindergarten veya horta ödenen paralarýn üçte ikisi, maksimum 4000 euro yýllýk sanki iþ yol masarflarý gibi (Werbungskosten) vergiden muaftýr. Çocuklarýn 14 Seite 29 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 2007 Yýlý Bazý Vergi Kanunlarý Deðiþiklikleri yaþýna kadar olan masraflarý kabul edilir ve özürlü çocuklarda 27 yaþýna kadar bakým paralarý vergiden muaftýr. Gelir Vergisi Kanunu 10. maddesi 1. paragraf no 5 ve 8`e göre, 3 yaþýndan 6 yaþýný doldurana kadar Kindergartene giden çocuklar için anne ve babadan birisi çalýþmasa bile, çocuklar için yapýlan masraflarýn üçte ikisi maximum 4000 euro özel gider (Sonderausgaben) olarak, vergiden muaftýr. Anne veya babadan birisi özürlü veya meslek eðitimi yapýyorsa veya hastaysa, bu durumda çocuklara 14 yaþýný doldurana kadar masraflar vergiden muaftýr. Çocuklarýn özürlü olmasý halinde yine 27 yaþ kuralý geçerlidir. 2. Bakým parasý miktarý: Federal maliye bakanlýðýnýn aldýðý bir kararla, 1996 yýlýnda ikinci sýnýftan üçüncü sýnýfa indirilerek, Afrika ülkeleriyle ayný düzeye indirilen Türkiye, gelir vergisi kanunu kapsamýnda 2004`te ülkelerin yeniden sýnýflandýrýlmasý sonucu, dört sýnýfa ayrýlan ülkeler arasýnda, üçüncü sýnýf ülkeler statüsüne çýkarýlmýþtýr. Bu sýnýflandýrma ülkelerin hayat standartlarý ve buna baðlý olarak geçinme endekslerine göre yapýlmaktadýr. Komþumuz Yunanistan daha önce 1. sýnýf ülke olarak iþlem görürken, ikinci sýnýfa indirilmiþtir. Böylelikle iki ülkü arasýndaki büyük fark azaltýlmýþ oldu. Bu sýnýflandýrmaya göre, Almanya, Avustralya, Belçika ve diðer bazý ülkeler 1. sýnýf yani yýllýk bakým miktarý 7680 Euro oluyor. 2. Sýnýf ülkeler arasýnda Yunanistan, Kore, Malta, Portekiz, Kýbrýs vb. Ülkeler 5210 Euro yýllýk bakým parasý kiþi baþýna vergiden muaf tutabiliyor. 3. sýnýf olarak Türkiye, Macaristan, Arjantin ve diðer bir çok ülke yýlda kiþibaþýna 3840 Euro bakým gösterebiliyor. Ve nihayet 4. sýnýf olarak Afganistan, Fas, Pakistan, Ýran, ve bir çok ülke yýlda sadece 1920 Euro kiþi baþýna Asým TOZOÐLU bakým yapabilecektir. Türkiye`de yaþayan anne, baba, dede ve ninelerimize bakým yapma hakkýmýzýn olduðuna göre, bu kimselerin varsa gelirlerinin yazýlacaðý ve konsolosluklardan, vergi danýþma bürolarýndan ve hatta valiliklerden temin edilebilen Almanca/Türkçe bakým belgeleri kaymakamlýklar veya valiliklerce doldurulup mühürlenmelidir. Bu bakým belgelerinin yanýnda, yaþý 55 ve daha aþaðý olanlar için Türkiye iþ ve iþçi bulma kurumunun illerdeki þubesinden birkaç dilde hazýrlanmýþ ‘iþsizlik belgesi’ alýnmalýdýr. Vergi denkleþtirme yoluyla biz devletten ne bir yardým ne de sadaka almaktayýz. Tam aksine þu veya bu nedenden dolayý fazla kesilen vergilerden gerekli belgeleri ibraz ederek, bir miktar parayý geri almaktayýz. En çok sorulan sorulardan bakým konusuna tekrar dönüp, kýsaca özetlemek istiyorum. Böylelikle, daha önce herhangi bir nedenden dolayý duymayanlar öðrenmiþ olacaklar bilenler de bilgilerini pekiþtireceklerdir. Federal Almanyadaki yakýn akrabalarýmýza, yani anne, babalarýmýza ve hatta dede ve nenelerimize bakým yapabiliriz. Önemli olan konu, bu kimselerin emekli veya iþsiz olmalarý ve yeteri kadar gelirleri olmamasýdýr. 2006 yýlýndan itibaren kiþi baþýna en az 7680 Euro bir kiþinin yaþamasý için devletçe belirlenen asgari gelir miktarýdýr. Birçok gurbetçi- mizden bilhassa ilk nesil insanlarýmýzýn genellikle birinin çalýþýp, diðerinin mesela ev hanýmý olduðunu görüyoruz. Böylelikle bir kimsenin örneðin aylýk 900 euro emeklilýk gelirinin olmasý halinde, bu ailenin yýllýk sadece 10.800 Euro gelirinin iki kiþilik bir aileye yetmeyeceði ortadadýr. Oysa, kanunen iki kiþi için belirlenen asgari miktar 15360 Eurodur. (Emekli veya iþsiz kimselerin örneðin Merkez Bankasýnda paralarý varsa, bu gelirleri de nazarý itibara alýnmak zorundadýr. Ayrýca 16.000 Euroyu geçen serveti olan kiþilere bakým düþmemektedir.) Federal Almanya`da yaþýyan bu emekli çiftin evlatlarý, maddi destek saðlayarak, maliyeden para alabilirler: 1) Ayný evde oturan kimseler için hiçbir sorun yoktur. Vergi denkleþtirme iþlemleri yapýlýrken gerekli emeklilik belgeler ve anne ve babanýn imzalayacaklarý ‘Almanya bakým belgesi’ yeterli olacaktýr. 2) Ayný evde oturmayan anne ve babanýn Konto hesabýna mutlaka para havalesý yapýlmalýdýr. Çoðu okuyucularýmýzýn da bildiði gibi, ‘Kontoauszug’ göstererek gerekli iþlemlerin yapýlmasý bu yýldan itibaren geçerli deðildir. O halde derhal anne ve babanýzýn hesap numarasýna para havale iþlemini yapýnýz ki, hakkýnýz kaybolmasýn….. Bakým yapýlan kimseler Türkiye de yaþýyorlarsa, yýlbaþýndan itibaren paralarýn mümkünse tüm aylara bölünerek gönderilmesi tavsiye ediliyor. Ne var ki, örneðin 2006 yýlý baþýnda toplu para gönderme iþlemi yapýlmýþsa, maliye bakýmlarý kabul etmek zorundadýr. Bugüne kadar az veya hiç havale yapmayan okuyucularýmýzýn hemen mümkün olduðu kadar çok para havale etmelerini salýk verirrim. Gönderilen paralarýn Türkiyedeki bankadan alýndýðýna dair ‘Empfangsbestätigung’ mutlaka saklanmalýdýr. Ba- 29 kým yapýlan kimseler için vali veya kaymakamlýktan alýnacak bakým belge örnekleri baþkonsoloslullarýmýzda, vergi bürolarýnda ve Türkiye`de kýrtasiyecilerde mevcuttur. Türkiyede yaþýyan bakýma muhtaç kiþi baþýna yapýlacak bakým miktarý 2006 yýlýndan itibaren geçerli olmak kaydýyla 3840 eurodur. Bazý okurlarýmýz haklý olarak bir soru yönelterek, bu kadar parayý herkes gönderemez demektedirler. Bir de Almanca deyimle ‘Opfergrenze’ kanununu öneriyoruz aslýnda. Yani herkes ayaðýný yorganuýna göre uzatsýn ama haklarýný da hediye etmesin… Türkiye`de çok yaþlý veya hasta anne veya babasý olanlar, paralarý alamayacak durumda olduklarý için çok büyük problemler olduðunu dile getiren okurlarýmýza önerimiz, o kimselerin bir defaya mahsus bankaya giderek en yakýn ve güvendikleri kimseler adýna yetki vermeleridir. Ondan sonra vekalet verilen kimseler gerekli iþlemleri yapacaklar ve bakým yapýlan yaþlý insanlara eziyet çektirmeden yardýmlar ulaþtýrýlmýþ olacaktýr. Hem Almanya hem Türkiye bakýmý: Bu konuda sevgili okurlarýmýzdan bilhassa hassasiyet istiyoruz. Federal Almanyadaki çocuklarýný ziyarete gelen anne ve babanýn, burda kaldýklarý sürece bakým miktarlarý, Almanya`da yaþayan bakýma muhtaç kiþiler kadardýr. Yani bu kimseler Türkiye`de iken ayda 320 Euro bakým miktarý düþülürken, Almanyada kaldýklarý sürece ayda kiþi baþýna 640 Euro bakým miktarý hesaplanmaktadýr. O halde, bakým yapýlan anne ve babanýn Almanya`da kaldýklarý sürece ‘Almanya’ bakým belgesi doldurulup imzalamalarý gerekmektedir. Maliyeye kanýt olarak pasaportlarýn kopyesi yeterlidir. Böylece vatandaþlarýmýzýn maliyeden alacaklarý paralar daha fazla olacaktýr. Boþanan eþe ödenen nafaka hangi þartlar altýnda deðiþir? Federal Almanya`da yaþayan ve evlilikleri boþanma sonucu sona eren çiftlerde mahkeme kararýyla çalýþan eþ tarafýndan çalýþmayan veya az geliri olan boþanan eþe nafaka (Unterhaltsgeld) ödenmesi öngörülmektedir. Bir okuyucumuz, geliri- 19. sayi sayfalar 29.04.2009 30 nin artmasýný gerekçe gösterek, boþanan eþinin daha yüksek nafaka istediðini dile getirerek, boþanan eþinin bu konuda haklý olup, olmadýðýný sordu. Yaptýðýmýz araþtýrmada, nafaka ödemeleri için eþlerin boþandýðý zamanki gelir seviyesinin söz konusu olduðu, gelir yükseldiði gerekçesiyle nafakanýn artýrýlamayacaðý kararý Oberlandesgericht Zweýbrücken tarafýndan verilmiþtir. (2 UF 249/05). Diðer yandan, boþanmadan sonra geliri azaldýðý için daha az nafaka ödemek isteyen eþin davasýný haklý gören Bundersgerichtshof (XII ZR 30/04) davacýyý haklý bularak daha az nafaka ödemesine karara baðlanmýþtýr. Ýster yurt dýþýnda yaþasýn ister boþanandýðý eþi olsun kiþinin gelirlerine bakýlmaksýzýn yani gelirinin seviyesi ne olursa olsun bakýmlar tam kabul edilir. Almanca tabiriyle ‘Opfergrenze’ geçerli deðildir. UNUTMAYIN! 2006 yýlý Vergi iþlemlerinizde gerekli bilgi ve belgeler Vergi kartlarý (varsa eþi- 20:00 Uhr Seite 30 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir nizin de vergi kartý) Banka hesap numaranýz Evlenme/boþanma/ayrýlma tarihi Eþinizin ve çocuklarýnýzýn doðum tarihi Alýnan hastalýk/iþsizlik/annelik parasýnýn alýnan kurum tarafýndan belgesi Eþlerden biri emeklilik parasý alýyor ise gelen emeklilik parasýnýn bildirisi 18 yaþýndan büyük çocuklar için okul/meslek eðitimi belgesi ve çocuklarýn gelirleri Çocuklarýnýz için Kindergarten veya Horta ödediðiniz masraflar (2006 yýlýndan itibaren kapsamlý bir þekilde kabul edilmektedir) Ýþlem yapýlan yýl içerisinde dünyaya gelen çocuklar için doðum belgesi Türkiye`de veya dýþ ülkelerde olan bütün çocuklar için okul belgesi gereklidir. Faiz / Kar payý gibi gelirlerin belgeleri (Örnegin Merkez bankasý) Derneklere yapýlan baðýþlar için baðýþ belgesi Araba/Hayat/Kaza/Sigortalarý için belgeler (Bu sigortalar yýllýk brüte orantýlý olarak belirlendigi için bürütün yüksek olduðu du- hayat Mart-März 2007 Safer 1428 rumlarda geçersizdir.) H a s t a n e / g ö z lük/diþ/ilaç masraflarý cenaze-defin masraflarý, boþanma masraflarý (bu masraflar da brüte ve çocuk sayýsýna orantýlý olarak kabul edildigi için, az miktarlar vergi iadesinde etkili olmamaktadýr) Sizde veya aile fertlerinin birisinde bedensel veya zihinsel özür var ise, bunun için özürlülük kimliði veya belgesi Ýþ yolu uzaklýðý (tek yön) Ýþ icabý deðiþik yerlere gitmek zorunda kalýyorsanýz (montaj veya inþaat iþçiliði gibi) veya þöför olarak çalýþýyorsanýz iþ yerinizden yýllýk kaç gün ve günde kaç saat çalýþtýðýnýza dair bir belge (Bescheinigung über die Einsatzwechseltätigkeit) Ìþ icabý evinizde bilgisayar kullanmanýz gerekiyorsa veya bir çalýþma odanýz var ise bunlarýn gerekliligi için iþ yerinizden bir belge ve bunlarýn masraflarý. Ýþ yerinizin size ulaþmasý gerektiði durumlarda telefon masraflarý Mesleðinizde ilerlemek için eðitim alýyorsanýz Kurs ücreti, yol masrafý, kitap ve gerekli malzemelerin faturalarý Birinci dereceden akrabalara (Anne/ Baba/ Büyükanne/ Büyükbaba/ Kayýnvalide/ Kayýnpeder) yapýlan bakým: Bakýma muhtaç kiþiler Türkiye`de yaþýyor iseler: Türkiye`den her þahýs için vali veya kaymakamlýktan bir bakým belgesi Havale makbuzlarý ve bunlarýn bakým yapýlan kiþiler tarafýndan alýndýðýna dair Türkiye`den gelen ödendi bildirileri Türkiye`deki 50 yaþýndan büyük anne ve babalar için iþ ve iþçi bulma kurumundan alacaklarý iþsizlik belgesi (Bu belgelerin eksikliðinde bakýmlarýn vergi dairesi tarafýndan kabul edilemeyeceðine dikkat ediniz!) Dikkat! Bakým Miktarý kiþi baþýna 3.840,- EUR`dur. Fakat bunda havalelerin yýlýn içerisinde ilk defa yapýldýðý ay gözönünde bulundurulduðu için, havalelerin ocak ayýndan itibaren ve en fazla 3 ay aralýklarla yapýlmýþ olmasý gerekmektedir. Örneðin ilk havale Haziran ayýnda yapýlmýþsa kiþi baþý- bilgilendirme na sadece 1.198.- EUR kabul edilmektedir. Bakýma muhtaç kiþiler Almanya da yaþýyor iseler: Kendilerinin yardým aldýklarýna dair bir beyan (Bu formu bizden temin edebilirsiniz.) Varsa buradaki gelirlerinin belgeleri (Hastalýk-Ýþsizlik-Emeklilik parasý belgesi vs.) Havaleler (Ayný evde yaþýyor iseniz havale gereksizdir.) Gelirler göz önünde bulundurularak bu kiþilere yýllýk 7.680.-EUR`ya kadar bakým yapmak mümkündür Almanya`da yaþayan ve 18 yaþýný doldurmuþ olan çocuklarýnýz varsa, bu çocuklara çocuk parasý alýnmamýþsa ve bu çocuklarýn gelirleri yoksa veya çok düþükse bu zaman içerisinde de geçimini siz temin etmiþseniz, bakým gösterebilirsiniz. Diðer sorularýnýzda size her zaman yardýmcý olmaya hazýrýz. Daha geniþ bilgi için: Tel: 069/731919 Veya melik.sel@gmx.de 19. sayi sayfalar 29.04.2009 özel köþe abamýn arkadaþlarýndan eski Karaman Nüfus Müdürü Hilmi Efendi anlatmýþtý. "Zamanýn birinde kuþ uçurmak için size gelmiþtik. Ev harabe bir haldeydi içerde eþya denen þey çok azdý. Ýçeriye girdiðimde þaþýrýp kaldým. Bir tarafta eski duvar yastýklarý, eski çullar, eski minderler, eski perdeler evde elektrik bile yok ama tavanda kimsenin evinde olmayan abajur. Ýþte senin baban böyle bir adam." demiþti. HACARAP VE ASKERLÝK! Zamaný gelince babamýda askere çaðýrmýþlar. Dedem Karaman`ýn Boyalý köyünden olduðundan köyün muhtarý dedeme gelerek oðluyun askerlik çaðý geldi askere çaðýrýyorlar der. Böylece babamýn askerlik yolculuðu baþlar. Babam anlatýyor. "Mahallenin yaþlý hanýmlarý, bu anneden öksüz diye bir çift çorap ve bir çift eldiven örmüþler, birazda yiyecek böylece parasýz pulsuz 35 arkadaþla kara vagonlara binip Erzurum`a doðru yola çýktýk. Öbür arkadaþlar varlýklý ailelerin çocuklarý. O fýrsatla valizlerinde ne varsa götürdüm, onlar yemek için nazlana dursun, ben Erzurum`a varýncaya kadar hepsini temizledim, her durakta oynaya oynaya gittik. Hatta arkadaþlar vagonlara tebeþirle Hacarap Erzurum`u teftiþe geliyor diye yazmýþlar: Herkes bize bakýp gülüyorlardý. Sesim güzel olduðundan þarkýyý, türküyü bana söylettiriyorlardý. Bir seferinde de þöyle mýrýldanmýþtým. "Sabahtan kalktým çantama baktým, aðlaya sýzlaya boynuma taktým. Bir validem vardý nerde býraktým, gidiyorum anam asker yoluna" arkadaþlar kendi aralarýnda topladýklarý 35 lirayý bana verdiler bir arada gördüðüm en çok para idi. Erzurum`a varýnca yoncalý kýþlada bizi topladýlar. Benim sivil ehliyetim olduðundan fazla düþünmüyordum. Bir kaç subay geldi mesleði olanlarý yazýyordu ben de þoförüm deyince beni de yazdýlar. Beni ve öteki arkadaþlarý alýp Erzurum Ilýca`ya götürdüler. Ilýca`da acemilik böylece baþlamýþ oldu. Bana koðuþumu ve yataðýmý gösterdiler ben elimdeki küçük keseyi yataðýn üstüne fýrlattým dýþarý çýktým. Baktým orda top oy- B 20:00 Uhr Seite 31 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Hacarap`ýn Askerliði nuyorlar ben de baþladým top oynamaya "Lan sertavul geyiði pas at" gibi sulu þakalar yapýyordum. Meðer onlarýn hepsi subaymýþ, benim bölüðün komutaný kulaðýmdan tuttuðu gibi beni koðuþa götürdü ve güzelce bir okþadý. Ertesi sabah uyandýðýmda karþýmda üç bembeyaz adam nerdeyse içtikleri su görünecek birine adýný ve nereli olduðunu sordum, "Harilos Gavridilis Ýstanbulluyum" dedi. Öbürüne sordum, "Herman Çiðdemyan Ýstanbulluyum" dedi, "Ýçimden ülen bunlar müslüman deðil dedim." Son bir ümitle üçüncüsüne sordum, "Yakup Kahraman Konya/Karaman`ýn Boyalý köyündenim" deyince, "Yine içimden oh be bu müslümanmýþ hem de hemþerim" diye geçirdim. Ama o iki Ýstanbullu hep yanýmda oldular. ALLAH iman nasip etsin, hatta beni Ýstanbul`a götürüp evlendirmek istediler, fabrikatör çocuklarý idiler, ama ben gitmedim. Bir kaç gün sonra Çan köyünün orda meslek sahiplerine görev verilecekmiþ. Bana bölük komutaným, "aman çýkarým deme" dedi. Ben içimden "boþver ben çýkarým baþka þoför yoktur" diye geçirdim. Üçüncü Ordu Komutaný Fevzi Mengüç bir konuþma yaptýktan sonra. Nalbantlarý, Terzileri arkasýndan þoförler deyince ben hemen çýkmak isteyince, bölük komutaným beni tutmak istedi, hemen elini çýrptým ve yürüdüm, ama komutanýn diþleri kýtýr, kýtýr ediyordu. Baktýmki 20 tane izbandut gibi þoför, ama boþ durmadým kulak verdimki, Halil isminde bir Gaziantepli Paþanýn yeni þoförünü seçecekmiþ, terhis günü geçtiði halde terhis olmamýþ, hemen yanýna vardým ve, "Halil efendi beni tanýdýn mý?" Adam yüzüme baktý ve "ben seni tanýmýyorum" ben tekrar atýlarak. "Pertekte beraber çay içmiþtik" dedim, bana dönerek: "Ne demek istiyorsun" deyince, ben. "Abi ben garibin biriyim yardým et de ben Paþaya þoför olayým" "Tamam sana M.Salih AYDIN yardým edeceðim sen en sona kal söyleyeceklerim var" dedi. En son ben imtihan oldum ve bana Paþa nasýl istiyorsa o þekilde sürmeyi gösterdi, ben de kendisine teþekkür ettim. Ben artýk Paþaya þoför olmuþtum, ertesi gün terziler bayaðý yoruldular bana elbiseyi uydurmak için ne de olsa boyu posu yerindeydim. Talim ve askeri bir terbiye görmemiþ bir asker olarak, ertesi gün Paþa teftiþe gidecek Erzurum`un içinden geçiyoruz, forslarý açtým bütün askerler selama durdu ben de pencereden kafamý çýkardým, "Selamünaleyküm, selamünaleyküm" diye millete selam veriyorum, zannettim ki millet bana da selam veriyor. Ertesi gün arabayý temizlerken bir asker çýktý geldi. "Hacarap sen misin?" dedi ben de "Evet ben hacarabým" dedim, asker de "Amma da askermiþsin selam aðacý gibi herkese selam veriyormuþsun, arabanýn anahtarýný ver ben görevlendim, sen çocuklarý okula götüren arabayý sürecekmiþsin orda istediðin kadar selam verebilirmiþsin" dedi. Tabii yanlýþýmý anladým ama geç kalmýþtým. Ben artýk çocuklarý okula götüren araba ile okula gidip geliyordum. Günlerden birgün Paþanýn hanýmý: "Evladým arabayý hazýrla ziyarete gideceðiz" dedi. Ben hemen arabayý hazýrladým, subay hanýmlarý ile götürdüm orada yediler içtiler dua ettiler, geri dönerken Paþanýn hanýmý bana dönerek: "Evladým sen nerelisin" dedi. Ben Paþanýn hanýmýnýn Akþehir`li olduðunu bildiðimden. "Akþehir`in Ortaköy`denim ama Karaman`da babam istediði için oturuyoruz" dedim. Erzurum`a yaklaþýrken tekrar sordu. "Bölükte rahatmýsýn, keyfin nasýl?" dedi. Ben de bu soruyu fýrsat bilerek dedimki. "Yok ablacýðým nerde, Çavuþlar, Onbaþýlar nefes aldýrmýyor" dedim. Tekrar sordu. "Seni Çavuþ yapayým ister misin?" dedi. Ben de "Abla sana çok dua ederim, sayende Çavuþlardan kurtulmuþ olurum dedim. Ertesi gün bir þoför daha çýktý geldi bana "Sen hacarap mýsýn " "Evet" "Ver arabanýn anahtarýný sen bölüðe gidecekmiþsin." Bölüðe döndüm ama ne dönüþ. Bölük komutaným elini çýrpýp gittiðim kiþi idi, beni görünce güldü, "Gel bakalým talim terbiye görmeden kendini asker zanneden" dedi. Bana giriþti üstüme çýkýp beni çiðnemeye baþladý, ben sinirimden gülüyorum, o iyice sinirleniyordu derken, askeri bir ciple baþka bir subay geldi. Komutana bir þeyler söyledi, komutan beni çaðýrdý, ben içimden "Bu yine dövecek böyle giderse ben askerden kaçarým, sana ne elin Akþehir`i herhalde Paþanýn hanýmý yalanýmý anladý" diye geçirdim. Komutan sordu: "Türkiye`nin en büyük daðý hangisi?" ben hemen bilirmiþ gibi atýldým: "Bolu daðý" güldü ve öbür subaya dönerek: "Ýþte bu adam 8 aylýk askerlerle Çavuþ kursuna gidecek, daha 15 günlük asker, daha acemilikten bile çýkmadý" sonra bana dönerek: "Git kendine bir on baþý terfiyesi al da tak" ben: "Ama komutaným benim param yok" komutan sinirlenerek: "Burasý darulacezemi" dedi çýkardý 5 lira verdi. Ben komutanýn yanýndan ayrýlýrken anladým ki abla çiviyi koymuþ. Gittim terfiyeyi aldým ve bir terzi arkadaþa þunu bir dikiver dedim, onlarda ben þaka yapýyorum zannedip ters tarafa dikmiþler, eskiden onbaþý terfiyesi tek taraflý idi. Ben tam subaylarýn ordan geçiyorum, bir taraftan da öbür arkadaþlara caka yapýyorum derken, bir subay beni yanýna çaðýrdý: "Terfiye böyle mi takýlýr" de- 31 di ve bir araba sopa yedim. Arkadaþlara: "Ne yaptýnýz bir araba sopa yedim" Arkadaþ: "Sen þaka yapýyorsun zannettik" dedi ve düzelttiler. Ben artýk çavuþ kursuna devam ediyorum ama ne inçten ne milden anlýyorum ne de baþka bir þeyden. Baktým bizim notlar sýfýr, kursta bitmek üzere, hemen ablaya koþtum. Çiçekleri felan sulayýp yaðcýlýðý yaptýktan sonra Bana: "Oðlum aç mýsýn" dedi, ben "Açým" dedim, abla: "Mutfakta karnýný doyur" dedi, ben hemen mutfaða gidip, karnýmý bir güzel doyurduktan sonra. Abla tekrar sordu "Kurs nasýl gidiyor" dedi, ben "Durum çok kötü abla, ben garibin biriyim ne anlarým o derslerden" dedim, abla biraz kýzarak: "Nerede kaldýn bu zamana kadar?" dedi. Telefona sarýlarak kurs komutanýna gerekli talimatlarý verdi. Ben artýk sevincimden yerimde duramýyordum, çünkü ya birinci ya ikinci olarak kursu bitirecektim. Artýk iþi saðlama almýþtým. Bir gün yine kurstayýz yanýmdaki Adanalý arkadaþ bana: "Sen niye hiç derse çalýþmýyor hatta hiç yazmýyorsun?" diye sorunca. Ben arkadaþa: "Ben Paþanýn hanýmýndan torpilliyim, sen kendine bak ama kimseye söyleme" dedim. Daha kurs bitmeden herkes duymuþ, kurs komutaný beni yanýna çaðýrdý ve kýzdý bir de tokat attý: "Eðer haným olmasa idi sen hava alýrdýn bir daha duymayayým" dedi. Ablada affetti kýzmadý. Ben kursu ikinci olarak bitirince ablanýn elini öpmeye gittim bana: "Bekle Paþa gelince elini öp harçlýðýný al" dedi. Paþanýn elini öptüm 200 Lira verdi, tabii ablada 50 Lira verdi, 45 günde mükâfat izni verdi. Böylece Karamanda bol bol hava attým, bunu çekemeyen bir hemþerim Jandarmaya beni þikâyet etmiþ: "Bu hacarap garibin biri nerden çavuþ olacak onun terfiyesi sahte" demiþ. Tabii beni apar topar karakola götürdüler, iþin doðrusu çýkýnca benden özür dilediler. Ben birliðe dönünce bu gözü açýk bir þey bunu nöbete yazalým demiþler. Devamý gelecek sayýda babamýn anlattýklarýný anlattýðý gibi yazdým. Sürçü lisan oldu ise affola. Selam ve dualarým sizlerle saygýlarýmla efendim. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr 32 endi kendime diyorum ki: Þiþli, Kadýköy, Moda gibi semtlerde doðan, büyüyen, oynayan Türk çocuklarý milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mý? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar iþitilmez, Ramazan ve Kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlýðýn çocukluk rüyasýný nasýl görürler. Ýþte bu rüya, çocukluk dediðimiz bu Müslüman rüyasýdýr ki bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babalarý havasý ve topraðý Müslümanlýk rüyasý ile dolu semtlerde doðdular, doðarken kulaklarýna ezan okundu, evlerinin odalarýnda namaza durmuþ ihtiyar nineler gördüler, mübarek günlerin akþamlarý bir minderin köþesinden okunan Kuran’ýn sesini iþittiler; bir raf üzerinde duran Kitabullah’ý indirdiler, küçücük elleriyle açtýlar, gülyaðý gibi bir ruh olan sarý sahifelerini kokladýlar. Ýlk ders olarak besmeleyi öðrendiler; kandil günlerinin kandilleri yanarken, Ramazanlarýn, bayramlarýn toplarý atýlýrken sevindiler. Bayram namazlarýna babalarýnýn yanýnda gittiler, camiler içinde þafak sökerken Tekbirleri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler, hayata girdiler. Türk oldular. Bugünün çocuklarý büyük bir ekseriyetler yine Müslüman semtlerde doðuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs ile deðilse bile yine Müslü- Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir K hayat hatýrat Mart-März 2007 Safer 1428 EZANSIZ SEMTLER manlýðý hissediyorlar. Fakat fazla medenileþen üst tabakanýn çocuklarý ezansýz semtlerde, yani alafranga terbiye ile yetiþirken, Türk çocukluðunun en güzel rüyasýný göremiyorlar. Bu çocuklarýn sütü çok temiz, hilkatleri çok metin olmalý ki ileride alafranga hayat Türklüðü büsbütün sardýktan sonra milliyetlerine baðlý kalabilsinler, yoksa ne muhit, ne yaþayýþ, ne semt hiçbir þey bu yavrulara Türklüðü hissettiremez. Ah! Büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoðlu gibi frenk semtlerine yerleþirlerdi, fakat yerleþtikleri mahallede Müslümanlýðýn nuru belirir, beþ vakitte ezan iþitilir, asmalý minare, gölgeli mescid peyda olur; sokak köþesinde bir türbenin kandili uyanýr, hasýlý o topraðýn o köþesi imana gelirdi. Beyoðlu’nu ve Galata’yý saran yeni yapýlarýn yýðýný arasýnda o mescidlerden, o türbelerden bir ikisi kaldý da gördük ki cedlerimiz kefere frenk mahallelerinin topraðýna böyle nüfuz ederlerdi. Biz bugünün Türkleri bilakis Þiþli, Niþantaþý, Kadýköy, Moda gibi küçücük bir þehri andýran yerlere yerleþtik, fakat o yerler Müslüman ruhundan ari, çorak ve kurudur. Bir Üsküdar’a bakýnýz bir de Kadýköy’üne. Üsküdar’ýn yanýnda Kadýköy Tatavla uzey Ren Vestfalya Eyaleti Parlamentosu Milletvekilleri Britta Altenkamp (SPD), Michael-Ezzo Solf (CDU) ve Monika Düker’in (Yeþiller) partiler üstü bir entegrasyon ataðý baþlatmak istedikleri bildirildi. Geliþim ve Barýþ Enstitüsü ile Navend Kürt Araþtýrma Merkezi tarafýndan Duisburg/Essen Üniversitesi’nde düzenlenen “Ýslam ve Entegrasyon” adlý programa katýlan Altenkamp; “Önemli bir dönüm noktasýndayýz” derken, Almanya'nýn göç alan bir ülke olma olgusundan yola çýkarak konuyla ilgili sonuçlar çýkarýlmasýný talep etti. Yeþiller’den Monika Düker, “tekrar göçmenler üzerinden se- K Seite 32 Yahya Kemal BEYATLI (Kurtuluþ)’yý andýrýr. Eski Türklerin ruhlarý ile yeni Türklerin ruhlarý arasýndaki farký anlamak isterseniz, bu son asýrda peyda olan semtlerle, Ýstanbul içlerini mukayese ediniz. Medenileþtikçe Müslümanlýktan çýktýðýmýzý tabi ve hoþ gören eblehler uzaða deðil, Balkan Devletlerinin þehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki baþtan baþa yenileþen o þehirlerin her tarafýnda çan kuleleri yükselir. Pazar ve yortu günleri çan sesleri iþitilir. Manzara halkýn dinini ve milliyetini hatýrlatýr. O þehirler bizim yeni semtlerimiz gibi milli ruhtan ari deðildirler. Artýk Türk milletinin ruhu bir rayiha gibi uçtu mu? Hayýr büyük bir kütlede yine o ruh var, fakat biz son nesil bir sürü gibi, büyük kafileden uzaklaþtýk, kaybolduk, fakat daha uzaða gitmeyeceðiz, yeni tarzda yaþayýþla cedlerimizin diyanetini meczedip (bir araya getirip) bizi bu çoraklýktan, bu karanlýktan, bu ufunetten (pis kokudan) kurtaracak mürþidler, þairler, edipler, hatibler, yetiþmedi, fakat gayet tabii bir reviþle (gidiþle) büyük kafileye, kendi kendimize döneceðiz. Dinsizliðin, kayýtsýzlýðýn aksülameli baþladý bile. Çocukluktan beri diyanet yolundan ayrýlmamýþ olan kardeþlerimiz, bizim gibi rücu hislerini itiraf edenlere henüz inanmýyorlar. Onlara tamamiyle iltica edeceðimiz zaman da bizi birden tanýmayacaklar. Çünkü onlardan çok ayrý ve uzak düþtük. Dört sene evvel büyük adada oturuyordum, bayramda bayram namazýna gitmeye niyetlendim, fakat frenk hayatýnýn gecesinde sabah namazýna kalkýlýr mý? Sabah erkenden uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadým. Vakit gelince abdest aldým, Büyükada’nýn mahalle içindeki sakit (sessiz) yollarýndan kendi baþýma Camie doðru gittim. Vaiz kürsüde va’az ediyordu. Ben kapýdan girince bütün cemaatýn gözleri bana çevrildi. Beni daha doðrusu bizim nesilden birini, Camide gördüklerine þaþýyorlardý. Orada o saatte toplanan Ümmet-i Muhammed, içine bir yabancýnýn geldiðini zannediyordu. Ben içim hüzünle “Ýslam entegrasyonda yaþanan problemlerin nedeni deðil” NRW Eyalet Parlamentosu’nda farklý partilerin milletvekillerinden iþbirliði çim kampanyasý yapýlmamasý için” NRW’de entegrasyon politikasýnda birlik olunmasýnýn gerekliliðini vurguladý. CDU’lu Ezzo Solf da devletin Anayasa’da yazýlý olan din özgürlüðünü koruma altýna almasý gerektiðini belirtti. Solf’un “Ýslam’ýn entegrasyonu engelleyen faktörler teþkil etmesi” ve “Ýslam dini ile þiddet” arasýnda dolu yavaþ yavaþ gittim. Va’zý diz çöküp dinleyen iki hamalýn arasýna oturdum. Kardeþlerim Müslümanlar bütün cemaatin arasýnda yalnýz benim vücudumu hissediyorlardý. Ben de onlarýn nazarlarýný hissediyordum. Vaazdan sonra namazda ve hutbede onlarýn içine karýþýp Muhammed sesi kulaðýma geldiði zaman gözlerim yaþla doldu. Onlarla kendimi yek-dil, yek-vücut olarak gördüm. O sabah o Müslümanlýða az aþina Büyükada’nýn o küçücük camii içinde, þafakta ayný milletin ruhlu bir cemaati idik. Namazdan çýkarken kapýda ayandan Reþid Akif Paþa durdu. Bayramlaþmayý unutarak elimi tuttu: “Bu bayram namazýnda iki defa mes’udum. Hamdolsun sizlerden birini kendi baþýna camie gelmiþ gördüm! Berhudar ol oðlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni müteselli etti!” dedi. Hem geldiðimi hem de Bayramýmý tebrik etti. Yanýndaki eski adamlar da onun gibi tebrik etti. Bu basit hadiseden pek samimi olarak mahzuzdular. O sabah gönlüm her sabahtan fazla açýktý. Biz ki minareler ve aðaçlar arasýnda ezan seslerini iþiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrýldýk. biz böyle bir Sabah Namazýnda anne millete dönebiliriz. fakat minaresiz ve ezansýz semtlerde doðan, frenk terbiyesiyle yetiþen Türk çocuklarý dönecekleri yeri HATIRLAYAMAYACAKLAR! baðlantý kurmasý gibi iddialarý Düker tarafýndan reddedildi. Düker Türk gençlerindeki problemin nedeninin Ýslam olmadýðýný ve bu konuya mantýklý yaklaþýlmasý gerektiðini ifade etti. Duisburglu politik bilimci Jochen Hippler’de Düker’e katýldýðýný ve problemlerin nedeninin iþsizlik ve kötü eðitimden kaynaklandýðýný belirtti. Ýyi bir entegrasyonun ancak iþ, eðitim, ikamet konularýnda eþit þansa sahip olma ve karþýlýklý iyi iliþkiler içerisinde bulunmayla gerçekleþeceðini söyleyen Hippler, yýllardýr toplumu insanca ve insani deðerlere uygun olarak organize edebilme konusunda baþarý gösteremeyen politikayý suçladý. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr dosya ünyada yaþanan olumsuzluklarýn içi azap ve ateþ dolu kara bulutlar gibi Müslümanlarý kuþatmýþ olduðunu görmeyen ve bilmeyen yok. Irak, Filistin baþta olmak üzere hemen hemen her yerde kan, göz yaþý, baský, dayatma, baský, sömürü, hakaret, ilgisizlik ve benzeri olumsuzluklar yaþanmaktadýr. Bu olumsuzluklardan kurtulmanýn en etkin ve en kolay yolu þüphesiz ki ümmet ve cemaat bilincidir. Ýnsan hayatýnýn tüm alanlarýný düzenlemek için gönderilmiþ olan Ýslam dini, ümmetin her hususta, cemaat halinde, organizeli bir þekilde birlikte hareket etmesini, iki-üç kiþilik bir grup yolculuðunda bile aralarýndan birinin emir seçilmesini ister. Böylece her türlü baþý boþluðu ve keyfî hareketleri önler. Her ümmetin belirli hedefleri vardýr. Ýslam ümmetinin de hedefleri vardýr. Bu hedefler ise özetle þunlardýr: 1-Tek Yaratýcý olan Allah’a kulluk yapmak 2-Son Peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ümmet olmak 3-Ýslâm’ý yaþamak ve yaþatmak 4-Bütün Müslümanlarý kardeþ bilmek 5-Ýyiliði emretmek ve kötülükten men etmek 6-Tüm insanlara faydalý olmak için çalýþmak 7-Allah’ýn rýzasýný kazanmak ve cennete girmek Dünya ve ahiret hayatý için bu hayýrlý ana hedefleri kendisine hedef edinen ümmet þüphesizki en hayýrlý ümmettir. Bu gerçeði þu ayet ne güzel teyit ediyor: “Siz insanlar için çýkarýlmýþ en hayýrlý ümmet oldunuz. Ýyiliði emreder, kötülüðü men edersiniz. Allah’a inanýrsýnýz.”(Al-i Ýmran-110) Bu hedefleri gerçekleþtirebilmek için ümmet bilincine sahip olmak gerekir. Bu Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir D hayat 33 Mart-März 2007 Safer 1428 Ümmet Bilinci bilince sahip olmak için þunlar mutlaka yapýlmalýyýz: Allah’ýn iyi dediklerinde birleþmeli, kötü dediklerinden kaçmalýyýz. Bir Müslümanýn ayaðýna diken batsa bile ondan üzüntü duymalýyýz. Maðdur olan Müslümaný görünce ýzdýrap duyup onun yardýmýna koþmalýyýz. Zulme ve tecavüze uðrayan bir kardeþimizi gördüðümüzde onun yardýmýna koþmalýyýz. Yaptýðýmýz her iþi ve söylediðimiz her sözü Allah rýzasý için yapmalýyýz ve söylemeliyiz” vardýr. Dostlarýmýza kucak açmalý ve düþmandan (varsa) emin olmalýyýz. Haramlardan kaçmalý ve helalleri yaþamalýyýz. Kendi çýkarlarýmýzý deðil, inancýmýzýn çýkarlarýný ön plana çýkarmalýyýz. Ümmet bilincine ermek için bu sorumluluklarý yerine getirmemiz kardeþlik gereðidir. Ýslam’da kardeþlik denince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir kardeþliðidir. Bu kardeþlik bilinmeden, anlaþýlmadan gerçek kardeþliði kavramamýz zor olacaktýr. O bakýmdan bu kardeþliðin gerçekleþmesini saðlayan mayanýn ne olduðunu gözden geçirmemizde fayda olduðuna inanýyorum. Ýnandýklarý dini yaþamak ve yaþatmak adýna Allah rýzasý için Mekke’den Medine’ye hicret etmiþ bulunan, Muhacir Müslümanlara, Medineli Müslümanlar muhabbet ve samimiyetle kucaklarýný açmýþlar, ellerinden gelen her türlü yardýmý onlardan esirgememiþler ve bütün insanlýða ibret ve ders olacak bir kardeþlik essen Eyaleti’nin Müslümanlarýn camilerde saðlýk, eðitim ve Almanya sosyal sistemi konularýnda bilgilendirme yapmayý planladýðý bildirildi. Bu konuda Türk-Alman Saðlýk Vakfý’nýn (TDG) bir projesini 60 000 Euro ile destekleyeceklerini belirten Eyaletin Sosyal Ýþlerden Sorumlu Bakaný Silke Lautenschläger (CDU), göçmenlere en iyi camilerde ulaþýlabildiðini ifade etti. H Seite 33 Sebahattin UÇAR tablosu sergilemiþlerdir. Bunun en canlý örneði Rasulullah tarafýndan birbirine kardeþ ilan edilen Sa’d bin Rebi (r.a.), Abdurrahman bin Avf’a (r.a.) “Ben mal cihetiyle Medineli Müslümanlarýn en zenginiyim, malýmýn yarýsýný sana ayýrdým.” demiþti. Büyük Sahabi, cennetle müjdelenen 10 kiþiden biri olan Abdurrahman bin Avf’ýn (r.a.) verdiði cevap yapýlan teklif kadar ibretlidir. “Allah sana malýný hayýrlý kýlsýn. benim onlara ihtiyacým yok. Bana yapacaðýn en büyük iyilik, içinde alýþ-veriþ yaptýðýnýz çarþýnýn yolunu göstermendir.” buyurmuþtur. Ticarete baþlayan Abdurahman bin Avf (r.a.) Rasululah’ýn da kendisi için malýnýn çoðalmasý ve bereketlenmesi için yaptýðý duanýn da yardýmýyla kýsa zamanda Medine’nin sayýlý tüccarlarý arasýnda yerini aldý. Ensar’ýn, Muhacir kardeþlerine gösterdikleri bu eþsiz samimiyet, misafirperverlik, kadirþinaslýk, cömertlik, fedakârlýk ve feraðatý Cenab-ý Hak indirdiði þu Kur’an ayetiyle ilan edip bu davranýþlarýný methet- miþtir. “Daha önce Medine’yi yurt edinmiþ ve imaný kalplerinde yerleþtirmiþ olanlara gelince, onlar, kendi yurtlarýna hicret eden din kardeþlerini severler, onlara verilen þeyden dolayý gönüllerinde bir kýskançlýk duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onlarý kendi nefislerine tercih ederler, kim nefsinin ihtiraslarýndan korunur ise, iþte onlar kurtuluþa erenlerin tâ kendisidir.” (Haþr-9) Evet, kurulan bu manevi kardeþlik hiçbir milletin tarihinde rastlanmayacak eþsiz bir þeref tablosudur. Bu kardeþlik neticesinde asr-ý saadet dönemi yaþanmýþtýr. Ýslam’ýn kýsa zamanda yayýlmasýna vesile olmuþtur. Bilinçli ve huzurlu toplumunun ortaya çýkmasý ve böyle bir kardeþlik tablosunun gerçekleþtirilmesi için ne yapmalýyýz? Özetle þunlarý yapmalýyýz: 1. Önce kendimizi deðiþtirmeliyiz: Konuyla ilgili Rabbimiz hayat kitabýmýz Kur’an-ý Kerim’de þöyle buyurmaktadýr: “Þüphesiz ki Allah bir kavmi (topluluðu) kendi nefislerini deðiþtirip (düzeltmedikçe) deðiþtirmez.” (Râ’d:11) Rasululah (s.a.v.) Efendimiz de bir hadis-i þeriflerinde huzur toplumuna ulaþabilmemiz için bizlere þu tenbihte bulunuyor. “Sizden biriniz kendi nefsi için isteyip arzu ettiðini mü’min kardeþi için de arzu edip istemedikçe mü’min olamaz.” 2. Birbirimizi düzeltmeliyiz: Sadece düzeltmekle yetinmeyip, bir fide gibi, dikmekle býrakmayýp sulama, zararlý otlardan koruma ve Hessen Eyaleti’nden camilerde yapýlmasý planlanan bilgilendirme projesine destek Camiye gelenlerin saðlýk, eðitim ve Almanya’nýn sosyal sistemi konusunda bilgilendirilmesi planlanýyor gerekli bakýmý yapmamýz gerektiði gibi yanlýþýný düzelttiðimiz kardeþimizin yolda devamýna yardýmcý olacaðýz. “Benim olmadýðým yerde kimse yoktur.” þuuruyla baþkasýndan beklemeyeceðiz. Ýyiliði emir kötülüðü men edeceðiz. Hayýr dualarýmýzý hiç býrakmayacaðýz. 3. Birbirimizi sevmeliyiz: Onun için de mutlaka birbirimizi sýrf Allah rýzasý için, karþýlýk beklemeksizin seveceðiz, birbirimizle hayýrda yardýmlaþacaðýz, kaynaþacaðýz, hoþgörülü olacaðýz, vefayý hiçbir zaman gözardý etmeyeceðiz, hor ve küçük görmeyeceðiz, affedici olacaðýz, birbirimizin kahrýný çekeceðiz, paylaþacaðýz, kendimiz için istediðimizi mü’min kardeþimiz için de istemekle kalmayýp onu kendi nefsimize tercih edeceðiz. Özetle birbirimizi seveceðiz. Bizler birbirimizi seversek ancak yukarda sýraladýðýmýz hususlarýn gerçekleþmesi kolaylaþacaktýr. Birbirimizi sevmeden iman etmiþ bile olamaz isek bu sevgiye ne kadar muhtaç olduðumuz daha iyi anlaþýlacaktýr. Ýnsan fedakârlýðý sevdiði kimseler için yapar. Çocuðumuza, eþimize, anne ve babamýza sevgi beslediðimizde, onlar için hiçbir fedakârlýktan kaçýnmayýz. Kardeþlerimizi de seversek beklenen bu fedakârlýðý gösterebiliriz. Sevgiden, sevmekten daha sevimli ve önemli baþka ne var ki? Þu gerçek unutulmamalýdýr: Ümmet bilincinin mayasý kardeþlik þuurudur. Kardeþliðin mayasý ise sevgidir. Ashab-ý Kiram bu mayayý tutturmuþtur. Bu mayayý tutturduðumuzda her þey o zaman yoluna girer. Ümmet bilinciyle bilinçlenmek, þuuruyla þuurlanmak ve gereðini yapmak dileði ile… Türk-Alman Saðlýk Vakfý’ndan verilen bilgilere göre Türklerin Almanlara oranla ortalama 15 yýl daha erken kalp krizi geçirdikleri, bu nedenle de göçmenlerin tedbir almaya yönlendirilmeleri gerektiði ifade edildi. 2008 yýlýna kadar yapýlmasý planlanan projenin, camiye gelenlerin Alman sosyal sistemi ve belli hastalýklar hakkýnda toplam 60 saatlik seminerler þeklinde bilgilendirilmelerini öngördüðü kaydedildi. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr Seite 34 34 Kars Türkçesi Bir Amerikalý türkçeyi ana dili gibi öðrenmek üzere Türkiye`ye gelir uzun bir süreden sonra ihtisasýný tamamladýðýna kanaat getirerek dönüþ hazýrlýklarýna baþlar o sýrada bir arkadaþý -Sen henüz Türkçe`yi tam bilmiyorsun der. -Neden? Kars diye bir ilimiz var orada öðreneceðin çok þeyler olduðuna inanýyorum. Amerikalý bu öneri üzerine Kars`a gitmeye karar verir ve doðruca Kars`a gider birkaç ayda orda kaldýktan sonra kendinden emin olarak biletini alýr ve tren istasyonuna giderek beklemeye baþlar. O sýralarda Kars Akyaka arasý marþandiz çalýþýyor vatandaþýn birisi marþandize bilet almýþ ne yazýkki treni kaçýrmýþ heyecanla istasyona giriyor görevliye sesleniyor: - eðe eðe marþandiz harda getti mi? görevli gayet sakin - tey lolooooooooo Bu cevap üzerine olayý izleyen amerikalý þaþkýna dönüyor ve bu kelimenin anlamýný öðrenmek Karsta 1 yýl daha kalýyor. Erciyes`in Kar`ý Yýllarca Kayserililer ile Ermeniler birlikte yaþamýþlardýr. Birbirleriyle sýký münasebetlerinin fazla olduðu yýllarda, bir kayserili, ermeni arkadaþýndan borç para ister. Ermeni arkadaþý ne zaman ödeyeceðini sorar. Kayserili: -”Þu Erciyes Daðý”nýn karý eriyince borcumu öderim.” Ermeni, bir yýl bekler. Kayseriliden ses yoktur. Gider yanýna ve alacaðýný ister. Kayserili, Erciyes”i gösterir ve daha üzerinde kar olduðunu söyler. Bir süre sonra Ermeni, Kayserilinin oyununa geldiðini anlar. Bunu içine sindiremez. Artýk karar vermiþtir ve o da bir baþka Kayseriliyi kandýracaktýr. Gider bir arkadaþýna ve borç ister. Kayserili ne zaman ödeyeceðini sorar ve o da ayný cevabý verir: -” Erciyes”in karý eriyince” “Pekiyi” der kayserili. Aradan bir yýl geçer ve Kayserili hemþerim alacaðýný istemek için Ermeniye gider. Ermeni vatandaþýmýz bu durumu beklediði için çok rahat bir tavýrla Erciyes”i gösterir ve karýn erimediðini söyler. Kayserilinin de cevabý hazýrdýr: -”O gördüðün kar, bu yýlýn karý. Geçen yýlýn karý çoktaaaan eridi” Ermeni ne yapacaðýný þaþýrýr ve çaresiz borcunu öder. Kayserili esnaf Kayserili Tuhafiyeci dükkanýndan geçimini saðlayabiliyor, bir köþede üç beþ kuruþ da biriktirebiliyordu. Günün birinde saðýndaki dükkan boþaldý, derken orasý da tuhafiyeci oldu. Sonra so- Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir lunda bir tuhafiyeci daha... Rekabet baþladý, iþleri kötüye gitti. Ama sonunda bir çözüm yolu buldu: Saðýndaki komþusu, dükkanýnýn üzerine, gerçek ucuzluk burada yazdýrmýþtý. Solundaki, en büyük tuhafiye magazasý, yazýlý bir bez asmýþtý. Bizimki, ikisinin ortasýna þu yazýyý koydurdu: Maðazaya buradan girilir. Pazarlýk Payý Küçük Kayseriliye hocasý sormuþ: - Altý kere altý? - Otuz dokuz. - Otur, sýfýr. Arkadaþý sorar: - Bildiðin halde neden otuz dokuz dedin? - Pazarlýk edecektim, anlamadý... Eski Araba Ýki tane çiftçi; biri Adana`lý diðeri Kayseri`li, sohbet ediyorlarmýþ; bu arada haliyle zenginlikleriyle övünüyorlar.. Adana`lý baþlamýþ: -Bizim orda sabah güneþ doðmadan biniyoruz arabaya, akþam oluyor biz hala çiftliðin öteki ucuna yetiþemiyoruz demiþ... Kayseri`li de bunun üzerine, -Yav bizim de vardý öyle eski bi arabamýz, ama geçenlerde satýp yeni modelini aldýk... Süs Eþyasý Bir yabancý elçiyi padiþah kabul edecekti. Bu elçi, ülkesinin çok varlýklý olduðunu göstermek Ýçin; ne kadar altýn, inci, elmas gibi süs eþyasý varsa, bunlarý üstüne baþýna takýp takýþtýrýp huzura çýkmak istedi. Saray görevlileri bu adamýn yaptýðý garipliðin önüne geçmek istiyorlardý ama ne yapacaklarýný bilmiyorlardý. Hemen akýllarýna Ýncili Çavuþ geldi: -Aman çavuþ, þu adamý sen yola getirirsin. Ne yapacaksan yap þu haline engel ol. Ýncili, “Çaresini buluruz” dedi. Bir süre düþündü. Sonra altýn-inci karýþýmý sedef kakmalý bir çift takunyayý onun gireceði tuvalete koydu. Adam tuvalete girip bunlarý görünce þaþýrdý. Çýkýnca Ýncili Çavuþ ‘a sormadan edemedi: -Altýn, inci, sedef kakmalý nalýn tuvalete konulur mu? Yazýk deðil mi?’’ Ýncili, taþý gediðine koyacaðý zamaný bulmuþtu. Hemen cevabýný yapýþtýrdý: -Bizim padiþahýmýz böyle süs eþyasýna deðer vermez. Elçi, verilen cevabý duyunca, üzerine bakýndý, sonra sessizce bunlarý çýkarýp, huzura girdi... Eye Niye Ölmürsen?! Ýstanbul’dan Kars’a hareket eden bir otobüste iki yolcu yan yana oturuyor. Yolculardan birinin hastasý var çok düþünceli diðeri ise bu yol nasýl biter diye düþünerek yanýndaki yolcu- hayat Mart-März 2007 Safer 1428 yu konuþturmak ister. -Kardeþ senin adýn nedir? diye sorar. Hastasý olan -Mehmet Rýza diye cevap verir. otbüs Gebzeyi geçer yine sorar; - Kardeþ senin adýn nedir? Adam cevap verir; -Mehmet Rýza. Otobüs Adapazarýný geçer yine - Kardeþ hakket senin adýn neydi? der. Adam kýzarak -Mehmet Rýza Mehmet Rýza diye cevap verir. Düzce`de verilen moladan sonra adam yine sorar; -Ya kardeþ senin babanýn adý neydi? diye sorar. Bu sefer dahada kýzgýn bir sesle -Eye niye ölmür sen. Menim adýmý aðlýnda tuttun kaldý babamýn adý. Haþýl Oldunuz Kale Spor Kulübü Sivas’ta ilk maçýna çýkar ve 1-0 yenilir. Soyunma odasýna baþkan rahmetlik Kara Zeynel girer ve kaptan Esko üzülerek; -Baþkaným yarýnki maçta bizi gör sahaya çýkýp bulður kimi kaynayacaðýz der. Bunu duyan baþkan biraz sakinleþir. Ertesi günkü maça çýkan takým 3-0 yenilince, baþkan maç sonrasý sporcularýna seslenir; -Eye be haný bulður kimi kaynayacaðatýnýz. Hepiniz haþýl olup kazanýn dibine yapýþtýnýz. Hurda Nene Çeþitli hastalýklar, kazalar geçirmiþ, bir gözünü kaybetmiþ, romatizmadan beli bükülmüþ, parmaklarý çarpýlmýþ olduðundan mahalleli bu yetmiþlik ihtiyara Hurda Nene adýný takmýþtý. Rahmetli o haliyle bile herkesle þakalamayý, espri yapmayý severdi. Hastalanmýþ, hastaneye kaldýrýlmýþtý. Sabahleyin, nabzýný ve ateþini kontrol eden doktor der ki: -Teyze maþallah çok iyisin. Nabýz normal, ateþ de yok. Vücut sýcaklýðýn 37 derece. -Tohtor beð oðlum, der Nene, bir türli ýssýnamirem. Soyuhdan donirem. sen o otuz yedi dereceyi kýrka elliye çýkart. Ücreti mühüm deðil. Erzurumlu bilgisayar kullanýrsa Bir iþyerine bilgisayar ve stok programý satýlýr. Teknik servis elemaný bilgisayarý iþyerine kurduktan sonra stok programýnýn kullanýmý ile ilgili bilgi verir ve ayrýlýr. Aradan bir iki saat geçer, iþyerinden telefon: -”Kardeþim sizin anlattýðýnýz gibi yapirem fakat program düzgün çalýþmiir.” Teknik servis elemaný sorar: -”Nasýl yapýyorsunuz?” -”Senin anlattýðýn gibi.” -”Hata ne?” -”Yazdýðým bilgiler kaydetmeme raðmen saklanmir.” -”Ýþlem basamaklarýný tek tek anlatýn.” -”Tamam” diyor ve baþlýyor anlatmaya... “Programý açirem. Malýn adý bölümüne adýný, adedi bölümüne adedini, birim fiyatýný vb. yazirem. Hepsini yazdýktan sonra senin anlattýðýn gibi kayýt bölümüne basirem. Ekrana bir yazý geliyir: Kaydetmek ister misiniz? E/H yazýsý çýkir. Ben de diyirem Hee...” Bush`u yakaladýlar Amerika’da adamýn biri iþine giderken birden anormal bir trafiðin içine düþer, ama trafik bir milimetre bile kýpýrdamamaktadýr. Bir süre sonra arabasýnýn yan camýna birisinin týkladýðýný görür ve camýný açar. - Ne var, ne olmuþ acaba? - Teröristler Bush’u yakaladýlar... eðer 1 milyar dolar verilmezse üstüne benzin döküp yakacaklarmýþ. - Haa, þimdi anladým bu trafiði... - Ya iþte onun için herkesten biraz yardým topluyoruz. - Ýnsanlar ne kadar veriyor ortalama olarak? - Yaklaþýk olarak 5’er litre... Bush`un Pulu Baþkan Bush’un yeni talimatý: - Üzerinde resmim olan pul bastýrdým, bundan böyle baþkanlýðýn bütün mektuplarýnda bu pullar kullanýlacak. Bir süre sonra görülmüþ ki pullar zarfa bir türlü yapýþmýyor. Baþkan Bush küplere binmiþ ve yetkilileri çaðýrýp sormuþ; - Üstünde resmim olan pullar yapýþmýyor, arkalarýna zamk sürmediniz mi? - Sürdük efendim, demiþ yetkili ve eklemiþ; - Yapýþmamasýnýn nedeni, herkesin pulun arka yüzüne deðil de ön yüzüne tükürmesi efendim...” Avrupa Birligi Yýl 2050. AB Komisyonu Baþkaný odasýnda otururken, yardýmcýsý içeriye heyecanla girer: -Efendim, Türkiye tüm isteklerimizi yerine getirdi. Onlarý AB’ye alacak mýyýz? AB Baþkaný: -Yok caným, henüz olmaz. Git, duyur, Tüm Türkiye Ýngilizce konuþacak, Türkçe’yi yasaklýyorum. -Efendim onu 5 sene önce yaptýlar. Hatýrlamýyor musunuz? -O zaman söyle, kokoreç yasaklansýn. -Aman efendim, onu yemeyi 2005’te býraktýlar. -Ya ne bileyim? Kýnayý yasaklayýn. -Ooooo. Beyefendi. Onu çoktan býraktýlar. AB Baþkaný düþünüp taþýnmýþ ve; -DAÐITIN LAN AVRUPA BÝRLÝÐÝ’NÝ... Amerikan Teknolojisi Amerikalýlar yeni bir uçak fýkralar geliþtirirler ve bu uçaðý denemek için Arabistan’a götürürler. Bir Arap pilotunu uçaða bindirirler ve uçak havalanýr. Arap pilot uçaðý kullanýrken dört motordan biri patlar. Göstergelerde “Don’t panic. This is American technology” yazýsý görülür, pilot rahatlar. Daha sonra bir motor daha patlar ve göstergelerde yine ayný yazý görülür. Pilot da uçmaya devam eder. Ne var ki az sonra iki motor birden patlar. Hiç motor kalmayýnca Arap pilot panikler. Tam bu esnada göstergelerde yine ayný yazý görülür ve uçak kendi kendini yumuþak bir þekilde indirir. Araplar pilottan bu olayý öðrenince þaþýrýrlar ve kendileri de böyle bir uçak yapmaya karar verirler. Ve nitekim bir uçak yapýp Amerika’dan bir pilot davet ederler. Pilot biner uçaða, baþlar uçmaya. Bir iki dakika sonra bir motor patlar. Göstergelerde “Don’t panic. This is Arabic technology” yazýsý görülür. Az sonra ikinci motor da patlar ve ayný yazý gözükünce Amerikalý pilot: “Ulan bizim uçaðýn aynýsýný taklit etmiþler.” der. Derken iki motor birden patlayýnca uçaðýn kendi kendini yere indireceðini düþünen pilot göstergelerde þu yazýyý görür: “Don’t panic. This is Arabic technology. Please repeat after me. Eþhedü en la ilahe illallah....” Profesör Adamýn biri balona binmiþ ve uçarken yolunu kaybedip bilmediði bir yerde bir çayýra doðru sürüklenmiþ. Balonun aþaðýda çok yaklaþtýðý bir sýrada aþaðýda birini görmüþ ve sormuþ: - Kayboldum, nerede olduðu söyleyebilir misiniz? - Bir çayýrýn üzerinde uçmakta olan bir balonun içinde þu kadar yüksektesin! Balondaki þahýs bu cevap üzerine: - Siz profesör olmalýsýnýz. - Evet, nereden anladýnýz? - Söylediðiniz her þey %100 doðru fakat verdiðiniz bilgiler hiç bir iþe yaramýyor. Bunun üzerine aþaðýdaki adam, yukarýya seslenir: - Siz de iþadamý olmalýsýnýz. - Evet, siz bunu nereden anladýnýz? - Birincisi, kim olduðunuzu, nereden geldiðinizi, nereye gitmek istediðinizi, amacýnýzý bilmiyorum ve tamamen kaybolmuþ durumdasýnýz, buna raðmen size yardýmcý olmamý bekliyorsunuz. Ýkinci olarak da, benimle karþýlaþmadan önce hangi durum ve pozisyonda idiyseniz þimdi de ayný yerdesiniz buna raðmen beni suçluyorsunuz. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 dosya G ül Medeniyetinden derdiðimiz güllerden, güler yüzlü insanýmýza takdim etmeyi lutfeden Yüce Mevla`ya hamd, þefaatine muhtaç olduðumuz Efendimize (SAV)’e Salat, O’nun ‘kardeþlerim dediði’ asýrlar sonra O’na özlem duyan siz güzel Ümmetine yürekten selam ediyorum. Bu vesile ile þimdiye kadar ‘Hessen Hayat’ adýyla tanýdýðýmýz þimdiki adý ile “Hayat” gazetesinin çalýþmalarýný geniþleterek, Güney Almanya`yý kuþatacak þekilde hizmet sahasýna bizim Bölgemizi de katma kararýndan dolayý Sinan Aktürk dostumuza teþekkür ediyorum. Allah'a davet edip, salih amel iþleyen ve “Ben müslümanlardaným” diyen kimseden daha üstün sözlü kim vardýr.'' (Fussilet suresi ayet: 33) Bir adam geldi ve Rasulullah(s.a.v)a dedi ki: Ya Rasulallah! Ýslamiyetle ilgili öyle bir þey öðretki, senden sonra onu hiç kimseye sorma ihtiyacý duymayayým. Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v) þöyle buyurdular: ''Ben, Allah'a inandým, de sonra da dosdoðru ol.'' (Müslim/iman) ‘Aklýný nefsine tabi kýlan, aklýný ifsat eder; vahyi aklýna tabi kýlan, dinini ifsat eder. Nefsini aklýna, aklýný vahye tâbi kýlan, aklýný da, dinini de korumuþ olur.’ Allah (cc) Kutsi Hadis-i Þerifte; ‘Gizli bir hazine idim, bilinmeyi murad ettim kainatý yarattým’ buyuruyor. Ayrýca, mükemmellik sýfatý gereði, insaný yarattý. Eþref-i Mahluk diye de tanýdýðýmýz insan, en mükemmel bir þekilde yaratýldý. Bunu Allah (cc), ‘Muhakkak ki, Biz insaný en güzel bir biçimde yarattýk. (Tin S.:4) buyurarak en güzel þekilde tanýtýyor. Diðer canlýlardan farklý olarak insaný; 1-Doðru ile Yanlýþý 2-Ýyi ile Kötüyü, 3-Faydalý ile Zararlýyý 4-Adalet ile Zulmü birbirinden ayýrt edebilecek özelliklerle techizatlarla donatmýþtýr. Ve ayrýca ‘Kimin en iyi amelleri iþlemeye çalýþtýðýný ölçmek için, `Ölümü ve Hayatý’ yarattýðýný Mülk süresi: 2. ayetinde belirtmiþ. 20:00 Uhr Seite 35 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 Gül daðýtan elde, daima biraz gül kokusu olur Niçin Yarattýðýný, kimsenin özel yorumuna býrakmamýþ: Allah (cc); ‘Ýnsanlarý ve cinleri, sadece bana ibadet etsinler diye yarattým’ buyurarak, insanýn yaradýlýþ gayesinin sadece kendisine kulluk olduðunu belirtmiþtir. Bütün bu verilen özel nimetlerden dolayý Allah (cc) insaný sorumlu tutmuþtur. Bu sorumluluk ve imtihan; -Yanlýþýn karþýsýnda doðruya sahip çýkmakla, -Kötülük yani Münkerat’ýn karþýsýnda iyiliðe, yani Ma’ruf olana sahip çýkmakla, -Ýktisadi ihtiyaçlarda zararlýnýn deðil, faydalý iþlerin peþinde olmakla, -Sosyal hayatta, zulme karþý Adaletin tesisinde gayret göstermek, bunun mücadelesini en güzel þekilde vermek þeklinde ortaya konur. Bu mücadeleye diðer bir tabirle ‘Tevhid’ mücadelesi diyoruz. Tevhid mücadelesinin özü ise; ‘Allah’ý Ta’zim, mahluk’a þefkattir.’ Buradan hareketle, sözden öze dönecek olur isek; ‘hayatýmýzýn her zerresi, faaliyetlerimizin her maddesi, plan ve proðramlarýmýz, dialoglarýmýz, velhasýl sözümüz ve özümüzün mihengi bu anlayýþ olmalý. Bu anlayýþýn kaynaðý ise ‘Allahýn Kitabý, Rasülü (SAV)’nün Sünnetidir.’ Ýþte Ýslam Toplumu Milli Görüþ Kuzey Bavyera Bölgesi olarak çalýþmamýzýn merkezinde, ‘Allahý Ta’zim, Mahluka Þefkat’ anlayýþý olmasýdýr ki, her adýmýmýz bütün güzelliklerin ilk adýmý oluyor. Milli Görüþ ‘ Mazluma uzanan Dost Elidir’ dedirten güzel hizmetlerin formülü bu kaynaklardýr. Ýþte, 1960’larda Avrupa`ya iþçi olarak gelen insanlarýmýzý Cami, Cemaat, Organize olmaya zorlayan anlayýþ bu þaþmaz kaynaklardadýr. Ýþte ‘Sizin en hayýrlýnýz, insanlara en faydalý olanýnýzdýr’ prensibi; ‘bizi mazlum ve maðdur durumda olan insanlarýn ýrký, memle- Bilal DEMÝROÐLU keti, mezhebi, uzaklýðý ve yakýnlýðý ne olursa olsun, yardýmýna koþmaya, kurbanýmýzý paylaþmaya, sevgi ve muhabbetimizi sunmaya, mecbur eden en büyük etkendir. Bu kaynaklardan gýdasýný alamayan anlayýþlar, her dönemde Allah’a isyan, mahluka zulmetmiþtir. Veya zulme alet olmuþlardýr. Bu, Hz. Adem Peygamber devrinde de böyle idi. Her dönemde böyle oldu. Günümüzde yaþayan insanlýk bunun yaþayan þahitleridir. Ýnsanlýða kan, barut gözyaþý, zulüm ve ölüm sunan bu zihniyettir. Irakta yaþlý, kadýn, çocuk demeden ürettikleri silahlarý deneme yaptýran da bu anlayýþtýr, bu katliamlara duyarsýz kalanlar da bu anlayýþtýr. Tarihte Firavnlar, Nemrutlar Ebu Cehiller yetiþtiren anlayýþ iþte bu anlayýþtýr. Haydin kýzlar okula deyip, okul kapýsýndan kýzlarý inançlarý gereði baþýný örttüðü için gözyaþlarý ile geri çeviren de bu anlayýþtýr. Bu anlayýþ, imtihana tabi tutulan insanýn yaþadýðý müddetçe hep karþýsýnda olacak. Kýyamete kadar olacak. Ýnsan ya Hakký tutup kaldýracak, ya da zulme boyun eðecek. Unutmamak gerekir her koyun kendi bacaðýndan asýlýr, amma kokusu tüm çevreyi etkiler. Bütün bunlardan yola çýkarak, baþlangýçta söylediðimiz þu tesbiti tekrar söylemek doðru olabilir: ‘Aklýný nefsine tabi kýlan, aklýný ifsat eder; vahyi aklý- na tabi kýlan, dinini ifsat eder. Nefsini aklýna, aklýný vahye tâbi kýlan, aklýný da, dinini de korumuþ olur.’ Müslüman, akýllý insandýr; akýlcý deðildir, çünkü akýlcýlýk sapýk bir felsefî akýmdýr. Milletin dinine, tarihine saygýsý olmayan, saygýya layýk olmadýðý gibi milleti idare etme liyakatine de sahip deðildir. Dinî hassasiyetini kaybeden, dünyevîleþir, kabalaþýr, zorbalaþýr, behimîleþir. • Esaretlerin en kötüsü nefse, þeytana ve dünyaya esir olmaktýr. • Allah’tan korkmayan, herþeyden korkar. • Allah yolunda çile çekmeyen, sabýr ve þükür ehli olmayan kemâle eremez. • Dünyasý için ahiretini satan, dininden yýrtýp dünyasýna yamayan, insanlarýn en zavallýsýdýr. • Kâmil mümin, hizmette önde ve öncü; nimetin paylaþýmýnda ise sondadýr. • Düþüncesini Ýslamlaþtýrmayan, yaþantýsýný Ýslamlaþtýramaz. • Allah için sevmeyen, Allah için sevilmeyen kimsede hayýr yoktur. • Muhabbet muvafakat ile ölçülür. • Nereden kazandýðýný mý bilmek istiyorsun? Nereye harcadýðýna bak. • Hizmet etmeyene himmet olunmaz. • Hizmetin güvesi, korkaklýk, cimrilik ve tembelliktir. • Hizmet etmek mi istiyorsun? Öyleyse: - Önemseyecek, - Benimseyecek, - Planlayacak, Bütün imkanlarýný seferber ederek fedâkarca çalýþacaksýn. • Hizmet, devamlýlýk ister. Kendine güveni olmayan kararlýlýk gösteremez. Ýstikrarsýz kimse hizmet ehli olamaz. • Dinini, tarihini, çaðýný iyi bilmeyen, mesleðinde ehil olmayan kimse faydalý, saðlýklý hizmet yapamaz. • Hizmet ehli: 35 - Doðru öðrenecek, - Doðru yaþayacak, - Doðru öðretecek, - Dünyevî bir hesabý olmayacak, - Gâyesi Allah olacaktýr. • Kibirlenen, kendini beðenen kimseyi Allah sevmez. Allah'ýn sevmediði kimse, Allah’ýn seçip beðendiði Ýslam’a nasýl hizmet edebilir? • Ýtaat etmeyen, sýr saklamayan, uyumlu olmayan kimselerle büyük dâvalar yürütülemez. • Müslümanýn vazifesi, hayatýnýn bütün sahalarýný ve safhalarýný Ýslamlaþtýrmaktýr. • En aþaðýlýk ideolojiler, dine karþý dinleþtirilen ideolojilerdir. • Korkaklar taviz verirler, cesur insanlar hoþgörülü olurlar. • Açýk sözlü, açýk yürekli insandan korkma, korkulacak kiþi içten hesaplý, sinsi tabiatlý kimsedir. • Atalarýmýz: “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalýr.” demiþlerdir. Kusursuz insan olmaz. Ancak kusurunu görmeyen, öðüt dinlemeyen kimseden sakýnmaldýr. • Matlup olan çok okumak, çok yazmak deðil, faydalý olaný okumak, faydalý olaný yazmaktýr. • Öðrendikleri ile amel etmeyen, ilmin katili; öðrendiklerini baþkalarýna öðretmeyen de ilmin katilidir. • Çok imkanla çok iþ yapmayý her kiþi baþarýr, az imkanla çok iþ yapmayý ise er kiþi baþarýr. • Allah için sevmeyene güvenme, bugün sever, yarýn söver. • En deðerli hazine zamandýr. Zamaný israf eden, hayatýný israf etmiþ olur. • Sev ve teslim ol ki, mahrem olasýn. Mahrem olmayana sýr kapýsý açýlmaz. • Rabbine yönel. O zaman göreceksin ki önünde: - Nefis, - Þeytan, - Dünya, Ýnsan engelleri var. Onlarý aþmadan Rabb’inin katýna ulaþamayacaðýný idrak et. Ona göre davran. • Hizmette sakýn yorgunluk, býkkýnlýk gösterme, sabret, þükret, devam et, bir gün menzil-i maksuda ulaþacaksýn. • En kötü, en zor þartlarda bile sakýn ümidini yitirme. Ümit, müminin ýþýðýdýr. Bilmez misin en büyük müjdeler en zor günlerde gel- 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:00 Uhr Seite 36 36 miþtir. • Sevdalý ve sancýlý olacaksýn. Sevdalý ve sancýlý olmayanlar hizmet edemez, baþarýlý olamazlar. • Müminin öncelikli iþi Ýslam’dýr, kulluktur. Münafýðýn öncelikli meselesi ise dünyasý ve çýkarlarýdýr. • Ýzzet; ne mal ve mülk, ne de makam ve mevkidedir. Ýzzet; kâmil iman, salih amel, güzel ahlâk ve hizmettedir. Yani en güzel mücadelededir. • Teþkilatlanýp insanlarýn Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayrýna gayret etmeyen, manevî aþý almayan, aþýsýz aðaca benzer, meyvesi olsa da kekremsi olur, boðaza durur, safra yapar. • Yapmýþ olduðun ibadet ve hizmetin semeresini mi görmek istiyorsun? Ahlâkýna bak, ahlâkýn ne kadar Kur’anî ve nebevî ise, ibadet ve hizmetinin semeresi de o kadardýr. • Yaþamak ne güzel! Allah’ýn razý olduðu ameller, hizmetler yapýlýrsa... Ölmek ne güzel! Allah yolunda hayat Mart-März 2007 Safer 1428 hizmet ederken imanla ölünürse... • Yirmi birinci asýr müslümanýnýn en büyük hastalýðý, iman zaafiyeti ve dünyevîleþmektir. • Gerçek ilim, vahiyle çatýþmaz. Ýlim diye ortaya atýlan, temelsiz hezeyan ve saçmalýklar ise Ýslam nazarýnda murdardýr. • Adalet özerk olmalýdýr. Ancak, ehliyetsiz, liyakatsiz, inanç özgürlüðüne, temel hak ve hürriyetlere, savunma hakkýna saygýsýz ve müdâhil olan hakim ve savcýlara özerklik vermek adalete ve millete zulümdür. • Allah ve ahiret inancý olmayan kimsenin yapmayacaðý kötülük yoktur. • Vefasýzla dost olmak, yýlanla yoldaþ olmaktýr. • Yalancýyla düþüp kalkmak, serap peþinde koþmaktýr. • Vitrinlere takýlýp kalma, gözünden akýllý olma, yapmayacaðýn, yapamayacaðýn þeyi va’detme, az konuþ, öz konuþ, konuþunca dosya hakký konuþ, söylediðin hak sözün arkasýnda dur, kalbinin mutmain olmadýðý iþ tutma. Unutma! Ýnsan ölür, aðaç kurur, herkes yaptýðýnýn karþýlýðýný bulur. • Yöneticiler: Dinini, tarihini, çaðýný ve yönetim ilmini çok iyi bilmeli, Ýnançlý, âdil, dürüst ve cesur olmalýdýr. Bu özellikleri taþýmayan yöneticiler, hem kendilerine, hem millete zulmetmiþ olurlar. IGMG Kuzey Bavyera`da Yarýþmalarýn En Hayýrlýsý IGMG Kuzey Bavyera Heilsbronn`da karne töreni Ýslam Toplumu Milli Görüþ tarafýndan her yýl düzenli olarak tertiplenen Avrupa Kur’an-ý Kerim Tilavet Yarýþmasýna katýlmak üzere Kuzey Bavyera Cemiyetleri arasýnda yapýlan Bölge elemesine, ‘gençlerden ve cemaatten’ katýlým göz doldurdu. Yarýþmacý gençler kadar, veliler, idareciler ve hocalarda doruk noktada heyecanlýydýlar. IGMG Kuzey Bavyera Bölgesine baðlý olarak faaliyetlerini sürdüren Heilsbronn Cemiyetinde yapýlan eðitimin ilk dönemi tamamlandý ve katýlan talebelere karneleri törenle verildi. GMG Kuzey Bavyera Bölgesine baðlý olarak faaliyetlerini sürdüren Heilsbronn Cemiyetinde yapýlan eðitimin ilk dönemi tamamlandý ve katýlan talebelere karneleri törenle verildi. 10 kýz ve 26 erkek talabeye yapýlan eðitim çalýþmasýnda; “Temel Esaslar, Kur`an-ý Kerim, Siyer, Ahlak vs. dersler verildi. Hafta sonu düzenlenen bu çalýþmaya cemiyet mensuplarý büyük ilgi gösterdiler. Yapýlan karne maresimine velilerin katýlýmý yaný sýra idarecilerde hazýr bulun- I Adem Gümüþ-Nürnberg ölge genelinde hizmet veren cemiyetlerden elenerek gelen toplam 20 yarýþmacýdan; 10 tanesi küçükler katagorisinde ‘10-13 yaþ grubunda’ yarýþtýlar. Ve bu küçükler katagorisinde Nürnberg Merkez Camii Öðrencilerinden ‘Muhammed Ahmetoðlu 1. olurken, Treuchtlingen Medine Camiinden Serdar Yücekök 2. oldu. Diðer 10 tanesi ise Büyükler katagorisinde ‘14-18 yaþ grubunda’ Yarýþtýlar ve bu katagoride ise gene Nürnberg Merkez Camiinden ‘Fatih Maraþlýoðlu 1. oldu. Bu katagoride Nürnberg Fatih Camiinden Yasin Dokumacý 2. oldu. Proðramýn açýlýþýnda bir konuþma yapan B IGMG Kuzey Bavyera Bölge Baþkaný Bilal Demiroðlu, ‘Sizin en hayýrlýnýz, Kur’an-ý öðrenen ve öðretenlerinizdir’ Hadis-i Þerifini hatýrlatarak, iþte hayýrda yarýþmanýn ne olduðunu öðrenmek isteyenler Milli Görüþ’ün bu hizmetlerini takip etsin. Her hayýrlý hizmetin ilk adýmýný atarak, hep hayýrda yarýþan Milli Görüþ Teþkilatýna üye olmak demek, bu hizmetlere ortak olmak demektir. Bu teþkilatlarý ilk kuruluþundan günümüze kadar idarecisinden üyesine, hocasýn ve cemaatine vel-hasýl bütün müntesiplerine candan teþekkür ediyor, ölenlerine rahmet diliyorum. Ýþte ‘Adam gibi adam’ yetiþtirmenin adý budur. Katkýsý olan herkese teþekkür ediyorum dedi. dular. Cemiyet Ýmam-Hatibi Erol Ergün yaptýðý konuþmada; çocuklarýný bu eðitim çalýþmasýna gönderen ailelere teþekkür etti. IGMG`nin yapmýþ olduðu eðitim çalýþmalarýnýn önemine de deðinen Erol Ergün hoca; ilk dönem karnelerini alan talebelerin perfonmanslarýndan memnun olduklarýný ve ikinci dönem de ayný performansýn devam edeceðine inandýðýný söyledi. Daha sonra eðitim çalýþmasýna katýlan talebelere karneleri takdim edildi. 19. sayi sayfalar 29.04.2009 çizginin dili 20:00 Uhr Seite 37 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2007 Safer 1428 37 22 Osmanl›da esnaf teflkilat› 10 19 ANAHTAR SÖZCÜK Ensar taraf›ndan korunanlar 16 2 24 1 23 25 3 Çocuklu kad›n 27 11 Bir haber ajans›m›z 17 Kedi’nin ilk hecesi Orduda emir alan 26 4 Tersi, bir derecelendirme eki Bir nota 7 Muhacirlere yard›m edenler Tersi, olgunlaflmam›fl Yaln›z Bir erkek ad› 21 Tersi, Kur’an-› Kerim’de bir sure Bir erkek ad› Bir kad›n ad› Tungstenin simgesi Tersi, eskiden otel Sonuç, bitim Bir rüzgar ad› Peygamberimizin (sav) meclisinde bulunanlar ‹slam dairesindeki kifliler Emtia Yaradan›m›z 1 5 28 Har Lakin Bir tür bafll›k 6 29 Keder 7 Zengine farz olan bir mali ibadet 23 38 33 30 8 31 9 32 33 10 35 34 11 6 28 36 12 Bir kad›n ad› 35 30 fiöyle böyle Benzer anlam›n da 32 13 40 simgesi 38 15 27 43 Uzakl›k ifade eder 14 37 Kabe’yi ziyaret Kötü Kamer Bir renk 31 Kâr amaçl› olmayan yard›m 41 Bir ba¤laç Orduda emir alan Bir tür pilav yap›lan madde Tersi, doktor 26 Tersi, oto aksam›ndan Tersi, hal›’n›n son hecesi Alfabemizin 23. harfi 12 Argoda bir hitap 24 olan Sodyum 18 Yenili¤ini yitirmifl ’un 39 16 37 40 Yüce 20 45 Üstü kapal› ima 4 2 5 41 17 Bir peygamber ad› Tecrübesiz 39 Tersi, suç’un ünsüzleri Can›n yongas› Baston Bir nota Bir erkek ad› Bir soru 14 18 42 44 20 Azot’un simgesi Sa¤l›kl› her Müslümana farz olan bir ibadet Müminin mirac› 43 19 46 Tersi, dahili Bir nota Tat’›n ünsüzleri Tersi, belirti Bir evcil hayvan 25 ...........mülkün temelidir. 45 21 Ma¤ara 46 22 36 S›v› ölçü birimi 20:00 Uhr Müslüman olan Çözüm Çarp›lm›fl vaziyette olan ‹laç 34 Bir soru yap›m eki 13 Bir nota Toplam 29.04.2009 ‹ki’nin ünlüleri 15 Ba¤›fllanma dilemek Topluluk 8 Ama 42 44 Genel bilgi birikimi Saz›n kal›n teli 9 Ok kutusu 3 Müminlerin ibadetgah› Kabe’deki siyah tafl 29 Bir kad›n ad› Allah’›n (cc) evi Beceri, ustal›k 19. sayi sayfalar Seite 38 19. sayi sayfalar 29.04.2009 20:01 Uhr Seite 39 30.07.2007 Münih 13.08.2007 DÖNÜfi 05.07.2007 26.07.2007 22.07.2007 15.07.2007 15.07.2007 25.07.2007 23.07.2007 02.08.2007 05.08.2007 09.08.2007 Almanya d›fl› ülkelerden: 1095,- Euro Almanya: 995,-Euro Islamische Gemeinschaft Milli Görüfl • ‹slam Toplumu Millî Görüfl. Hac ve Umre Organizasyonu Boschstr 61-65. 50171 Kerpen Tel:02237 656 310/311 Fax: 02237 656 319• hacumre@igmg.de Hacc ve Umre ‘Millî Görüfl’ ile bir baflkad›r G‹D‹fi: 21.06.2007 12.07.2007 08.07.2007 01.07.2007 01.07.2007 11.07.2007 09.07.2007 19.07.2007 22.07.2007 26.07.2007 20:01 Uhr GRUP Düsseldorf Hamburg Lyon Paris Strasburg Berlin Frankfurt Hannover Amsterdam Stuttgart 29.04.2009 Türk Hava Yolları ile Türkiye ba€lantılı uçufl. Umre dönüflü Türkiye’de ayn› biletle izin yapma imkan› HEM UMRE HEM TAT‹L 19. sayi sayfalar Seite 40