İslam Hukuk Usulü – Prof. Dr. Bilal Aybakan
Transkript
İslam Hukuk Usulü – Prof. Dr. Bilal Aybakan
İslam Hukuk Usulü – Prof. Dr. Bilal Aybakan Kitap Özeti Fıkıh Usulüne dair genel bilgiler Fıkıh: Müctehidlerin, tafsili şer’i delillerden istinbat ettiği şer’i-ameli hükümlerdir. الفقه هو ان تعرف النفس ما لها و ما عليها Hüküm: İhbari cümle hüküm ifade eder. Doğrulanabilen veya yanlışlanabilen her cümle önermedir, hükümdür. 3 çeşidi var; 1. Duyusal hükümler: duyu organları yoluyla elde edilen hüküm. (ateş yakıcıdır) 2. Akli hükümler: akıl ile elde edilen hüküm. (bir ikinin yarısıdır) 3. Şer-i hükümler: Vahiyden elde edilmiş bilgi. Kuran ve sünneten çıkarılmış olan her türlü hüküm. (Namaz farzdır) I. İtikadi ilimler: İnançla ilgiliyse, kelam inceler. II. Ahlaki ilimler: Ahlakla ilgiliyse tasavvuf inceler. III. Ameli ilimler: Amelle ilgiliyse fıkıh inceler. Fıkıh Usulü: Müctehidin şer’i ameli hükümleri tafsili delillerden çıkarabilmesine yarayan kurallar bütünü. Erken dönemde hükmün kendisine bağlı olduğu kaynak delil anlamında kullanılmıştır. İstinbat: tafsili delilleri incelemek ve usul kurallarını uygulayarak bu delillerden cüz’i hükümler çıkarmaktır. Tarihi Fıkıh usulü 2. asırda çıkmıştır. Fıkhın altın çağıdır. İmam Malik|Muvatta’sında peygamber efendimizin hadislerini topluyor, sahabenin bir takım içtihadlarını alıyor, daha sonra tabiin görüşlerini alıyor. Önemli kişileri Abdullah b. Vehb, Eşheb, Abdurrahman b. el-Kasım. Ebu Hanife akademisini kuruyor. 40 kişilik bir grup ile içthadlar yapıyor, bunları tedvin ettiriyor. İlk defa fıkhın tasnifi yapılıyor. Önemli kişileri Ebu Yusuf, Züfer, eş-Şeybani. İlk müstakil usul eseri Şafii|er-Risale’dir. Farklı görüşler ve ihtilaflar konusunda usül olmalı, keyfilikten kurtulmanın gerektiğini düşündüğü için böyle bir eser yazmıştır. 3 mezhepten’de faydalanmıştır. Fıkıh usulünün tedvininin sebebleri: ameli ve itikadi mezheplerin oluşumu; mezheplerin üstünlük çabası. Usulün yazılış metodları Mütekellimin metodu Usul kuralları, delillerin gösterdiği yönde yazılmıştır. Delillerle destekli, mezhep taassubundan uzak kurallar. (Tümdengelim) Temel eserler: 1. Kadı Abdulcebbar|el-Umde. İtikadda mutezile, amelde şafii’dir. 2. Ebu’l-Hüseyin el-Basri|el-Mu’temed 3. El-Cüveyni|el-Burhan. Eş’ari kelamcısıdır. 4. Gazali|el-Mustasfa. En sistematik, fıkha sadık eserdir. Dört eserin telhisi; 1 Fahreddin Razi|el-Mahsül. Özetleri: Sıraceddin el-Urmevi|el-Tahsil Taceddin el-Urmevi|el-Hasıl İki kitabın özeti; el-Karafi|et-Tenkihat el-Beydavi|el-Minhac El-Amidi|el-İhkam Özeti; ibn Hacib|Münteha ve Muhtasaru’l-Münteha Hanefiyye metodu Mezhep imamlarının fıkhi çözümlerini kullanarak usul kurallarını tesbit etmek. Ebu Hanife, Şafi’de olduğu gibi düzenli kurallar bırakmamış; karışık içtihadlar bırakmıştır. Alimler bunları kullanarak usul oluşturmaya çalışmıştır. (Tümevarım) Bazen içtihadlara dayanarak bir kural koyarlar, bu kural başka bir içtihada zıt oluyorsa kuralı tekrar değiştirirlerdi. Mesela; Kural: “Müşterek (birden çok manalı) lafız bütün manaları kapsamaz”. Mevla müşterek lafızdır, hem azad eden hem azad olunan anlamınadır. Birkişi vasiyetinde ‘mevla’ya’ verin dese vasiyet geçersiz olur, çünkü hangisi olduğu belli değildir, ikisini birden kapsayamaz. Fakat bir kişi ‘mevla ile konuşmam’ diye yemin etse, ister kölesiyle ister efendisiyle konuşsa yemini bozulur hükmü vardır. O zaman kural değiştirilir; “Müşterek lafız bütün manaları kapsamaz; olumsuzdan sonra ise kapsar”. Temel eserler: 1. El-Cessas|el-Usul 2. Ed-Debusi|Takvimu’l-Edille 3. Es-Serahsi|el-Usul 4. El-Pezdevi|el-Usul Memzuc metod Hanefiyye ve Mütekellimin metodunu birleştirmişlerdir. 1. İbnü’s-Saati|Bediu’n-nizam = Pezdevi + Amidi 2. Ubeydullah b. Mes’ud|et-Tenkih ve et-Tavdih = Pezdevi + Razi + ibn Hacib 3. İbnü’s-Sübki|Cemu’l-Cevami = 100 müelliften derleme 4. İbn Hümam|et-Tahrir. Merginani|Hidaye’sine şerh yazmıştır. 5. İbn Abdişşekur|Müsellemü’s-sübut = son dönem usul eserlerinin işlenmiş hali Şer’i hükümlerin delilleri Şer’i deliller Nakli (kitap, sünnet, icma, örf) ve Akli (kıyas, istihsan, ıstıslah) olarak ikiye ayrılır. Şer’i deliller akl-ı selime ters düşmez. Kitap, sünnet ve icma kendi başına bir hukuk kaynağıdır. Kıyas ise bir başka hükme ihtiyaç duyar. Kitap Kur'an-ı Kerim; Peygamberimiz (s.a.v)’e vahyen indirilen, Arapça olan, mushaflara yazılan, bize tevatüren nakledilen, okunmasıyla ibadet olan, lafzı muciz, Fatiha ile başlayıp Nas suresi ile biten kelamdır. 2 Mütevatir olmayan kıraatler sadece Hanefiler’e göre delildir. Cem Edilişi Peygamberimiz (s.a.v) Kur'an-ı Kerim indiği anda ezberlemiş ve anlamış oluyor. Ashabına ise ezberletiyor ve yazdırıyordu. Böylece vahyin tamamı Peygamberimiz (s.a.v) tarafından yazdırılmıştır. Bunlar hem Peygamberimiz (s.a.v) in evinde, hem vahiy katipleri tarafından muhafaza ediliyorlardı. Surelerin tertibini de Hz.Cebrail (a.s) bildiriyordu. Kur'an-ı Kerim ilk defa Hz.Ebu Bekir tarafından cem edilmiştir. Zira Yemame savaşında bir sürü kurra hafız vefat etmiştir ve Hz.Ömer Kur'an-ı Kerim in unutulmasından korkmuştur. . İmam Mushaf’ının toplanması 1 yıl sürmüştür. Bu nüsha 7 harf üzere yazıldı. Kur'an-ı Kerim ilk defa Hz.Osman tarafından istinsah ettirilmiştir. Zira ilk mushaf 7 harf üzere yazılmıştı ve ihtilaflara sebeb oluyordu, ayrıca bazı sahabeler şahsi nüshalarına tefsir mahiyetinden eklemeler yapıyorlardı. Resm-i Osmani, Hz.Ebu Bekir nüshasına dayanıyordu, Peygamberimiz (s.a.v) in son arzda okuduğu harf üzere yazılmıştı, Kureyş lehçesi kullanılmıştı, nesh edilen ayetler yazılmamıştı, tefsir sözleri yazılmamıştı ve sureler tertip edilmişti. Bu nüshaların kopyaları büyük şehirlere gönderildi. Leysi harfleri noktalamış, Halil b. Ahmed harekeleme yapmıştır. Hükümlere Delaleti Nakli ve sübutu kat’idir. Delaleti ise kat’i de olabilir, zanni de olabilir. Miras ve haddlerle ilgili ‘hass’ lafızlar kat’i dir. (Yarı, üçte bir, seksen gibi lafızlar) Müşterek lafızlar zannidir. (boşanmış kadınlar üç ‘kur’ süresi beklerler. Kur hem temizlik, hem hayız demektir) Hükümleri açıklayışı icmalidir. (Namaz farzdır, ama nasıl kılınacağı yoktur) Teabbudi (akılla bilinmesi mümkün olmayan) emirler tafsilatlıdır. (Miras ve aile hukuku) Ana hükümler değişmez. Evrenselliği sağlamak için geniş kapsamlı hükümler vardır. (Akt’e vefa farzdır; her sözleşme akittir) Hükümlerin delaleti kullanılan üslup ve sigalara bağlıdır; a) Allah’ın övmesi, yemin etmesi, sevmesi vücup veya nedb ifade eder. Arapça’da bu siyga fiilin kesin olarak yapılmasını gerektiriyorsa vacib, yoksa mendub olur. (emir sigası, yazılmıştır, farz kılınmıştır vs.) b) Allah’ın bir fiilin terkini istemesi, kötülemesi, işleyenleri şeytana benzetmesi hurmet veya kerahet ifade eder. Kesin olarak yapılmaması istenen veya tehdit ile beraber gelen yasaklar haram, yoksa mehruh olur. (cehennem, azabı tadın, yaklaşmayın vs.) c) Fiilin helal kılındığı, izin verildiği, günahın kaldırıldığı ifade edilmişse bu Fiilin helal kılındığı, izin verildiği, günahın kaldırıldığı ifade edilmişse bu mübah olduğuna işaret eder. Sünnet Peygamberimiz (s.a.v)’den nakledilen söz, fiil veya takrirlerinin bütünü. Yapısı bakımından 3 çeşittir; 1. Kavli sünnet: sözleri 3 2. Fiili sünnet: fiilleri 3. Takriri sünnet: bir fiil karşısında sessiz kalması veya gülümsemesi. (kabir başında ağlayan kadına sessiz kalması, yaptığının yanlış olmadığına delalet eder.) Rivayeti açısından 3 çeşittir: 1. Mütevatir: yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun kendisi gibi bir topluluğa rivayetidir. İlk 3 kuşak için bu geçerlidir, gerisi için gerekmez. Amel etmek farzdır, inkar eden dinden çıkmış sayılır. Lafzi ve manevi olarak ikiye ayrılır. (kim benim hakkımda yalan isnad ederse.. hadisi lafzi mütevatirdir) Ameli sünnetler arasında birçok mütevatir sünnet vardır. (namazın kılınışı, abdestin alınışı vs.) 2. Meşhur: 2 ravi ile gelen, tabiiun zamanında tevatür olan hadisler. Sadece hanefiler bu ayrımı yapar. Kesine yakın bir bilgi sağlar. Buna ilmu’t-tuma’nine denir. Meşhur sünnet kitaptaki amm’ı tahsis edebilir. (Allah çocuklarınıza vasiyet verin diyor, meşhur sünnet katil çocuğu hariç bırakıyor.) 3. Haber-i Vahid: bir ravinin başkasında rivayet ettiği hadis. İlim ifade etmez, zan ifade eder. Sadece ibadet ve muamelat konularında amel edilebilir. İtikadi hükümlerde kullanılamaz. Tenkide tabi tutulur; garib (tek ravi), aziz (çift ravi), ve müstefid (üç ravi) olarak ayrılır. Sünnetin kaynak değeri Sübutu kat’i olan mütevatir sünnettir. Sünutu kat’iye yakın olan meşhur veya müstefid sünnettir. Sübutu zanni olana ahad sünnet denir. Sünnetin kaynak oluşu kitap ile sabittir. (“Peygamber size ne verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan sakının”) Bir mesele kitapta varsa sünnete başvurulmaz. Hz.Muaz hadisinde önce kitaba, sonra sünnete bakarım demesi buna delildir. Ahad hadisin durumu Sahabe bazen ravilere güvenmez, kuvvetli delil ile çatıştığına inanır amel etmezdi. (Hz.Aişe, “elinizi yıkamadan kaba sokmayın” hadisini “allah sizin için zorluk istemez” ayetine zıt gördüğü için amel etmemiştir.) Sonraki fakihler ravinin bazı özelliklere haiz olmadan hadisini almamışlardır; 1. Ravi akıl baliğ olmalı 2. Müslüman olmalı 3. Adil olmalı 4. Zabt ehli olmalı Mezheplerin fazladan aradıkları şartlar: (hanefilere göre) Ravi rivayet ettiği hadisin zıttına amel etmemiş ve fetva vermemiş olmalı Ebu Hureyre “köpeğin değdiği kabı 7 defa yıkayın” hadisini rivayet ettiği halde kendisi 3 defa yıkardı. Bundan dolayı hadisi ile amel etmemişlerdir. (hanefilere göre) Hadis sık sık tekerrür eden bir olay (umum belva) hakkında olmamalı. 4 Peygamberimiz’in namazda sesli besmele okuduğu rivayetini kabul etmezler, zira her gün 5 defa tekrar eden bir olay ahad olarak değil tevatüren nakil olunurdu. (hanefilere göre) Ravi fakih değilse, hadisi şer’i esaslara aykırı olmamalıdır. Fıkhıyla meşhur olanlar; hulefayı raşidin, Abadile gibi sahabelerdir. Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği “bir kimse devesini daha verimli göstermek için memelerinde süt biriktirmesin ” ‘musarrah hadisini’ kabul etmemişlerdir, ve bu olay malın ayıbı olarak kabul edilmez. Zira Ebu Hureyre fakih bir sahabe değildir. Bu şartın Ebu Hanife’den geldiği doğru olamaz, zira kendisi buna zıt uygulamalarda bulunmuştur. Bu şartı ekleyen Şeybani’nin öğrencisi İsa b. Eban’dır, Debusi’de bunu almıştır. (malikilere göre) Amel-ü ehl-i medine’ye aykırı olmamalı. Zira Medine halkının ameli sünnete dayanır ve topluluğun yaptığı bir kişinin söylediğinden üstündür. Peygamberimiz namazdan sonra 2 tarafa selam verirdi rivayetini kabul etmezler; zira Medine halkı 1 tarafa selam verirdi. (malikilere göre) haber-i vahid kesin şer’i delile aykırı olmamalı. Musarrah hadisini kabul etmezler, zira misli mallar misliyle tazmin edilir. (şafilere göre) sened sahih ve muttasıl olmalıdır. Mürsel hadisle amel etmezler. Hz.Aişe’nin orucunu bozması ve peygamberimizin kaza emri rivayetini kabul etmezler, zira mürseldir. Bundan dolayı şafi olan bir kimse nafile orucunu bozsa kaza tutmaz. (hanbelilere göre) mürsel hadisle amel edilir, kıyasa tercih edilir. Sünnet-Kitap ilişkisi 1. Sünnet, Kuran’daki hükümlere tamı tamına uygun hükümler ihtiva eder. “Bir müslümanın malı rıza olmaksızın başkasına helal değildir” hadisi ile “Mallarınızı aranızda haksız yere yemeyin” ayeti arasındaki uyumluluk gibi. 2. Sünnet, Kuran nasslarını açıklayıcı hükümler getirir. a) Mücmeli tefsir eder veya Müşkili açıklığa kavuşturur. “Namaz kılın” ayeti ile namazın kılınışını sünnetten öğreniriz. “Sabahın beyaz ipliği..” ayetindeki iplik kelimesinin manasını gündüz aydınlığı olarak açıklayan hadisler. b) Amm hükmünü tahsis eder. Çocuklara miras ile alakalı ayeti “katil mirasçı olmaz” hadisi tahsis eder. c) Mutlakı takyid eder. “Hırsızın elini kesin” ayetinde mutlak olarak gelen el kelimesini sağ el ve bilek olarak hadis takyid eder. 3. Sünnet Kuran’daki bazı hükümleri nesheder. “yakınlarınıza vasiyet bırakın” ayeti “varise vasiyet yoktur” hadisi ile neshedilmiştir. 4. Sünnet Kuran’da bulunmayan meseleler hakkında hüküm getirir. Muhsan (evli, zifafa girmiş) kişinin zina etmesi halinde recm edilmesi sünnet ile sabittir. 5 Peygamberimizin Fiilleri’nin kısımları 1. Peygamberimizin beşer olarak yaptığı işler (yeme, içme, oturma, kalkma) Bunlar hukuk kaynağı teşkil etmezler, örnek alınıp uyulması gerekli değildir. Peygamberimizin diğer sıfatlarıyla yaptığı de bu uygulamaya girer; Ziraat; meyve ağaçlarının aşılanması hususunda içtihadını hatalı bulması Savaş; Bedir’de konaklama hususunda içtihadını değiştirmesi 2. Sadece peygamberimize mahsus şer’i delil ile belirtilmiş fiilleri (tehccüd namazının farz olması) Bunlar peygamberimize hastır, bu hususlarda ona iştirak edemez ve uyamaz. 3. Peygamberimizin teşrii nitelikli fiilleri a) Kuran’ın mücmel yerlerine açıklık getirmek için yaptığı fiiller. Bu fiiller bağlayıcıdır. Namazın nasıl kılındığını peygamberimizden öğreniriz. b) Peygamberimizin müstakil olarak yaptığı fiiller. Bu fiillerin vücup, nedb, ibaha vs. şer’i vasfı bilinirse peygamberimize aynen uyulur, hükmü aynen kalır. Hz.Ömer’in hacerül esvedi sadece peygamberimiz öptüğü için öpmesi menduptur. Şer’i vasfı bilinmeyen bir fiil Allah’a yakınlaşma maksadı ile yapılıyorsa buna uymak müstehaptır. Devamlı olmamak kaydıyla iki rekat namaz kılmak müstehaptır. Şer’i vasfı bilinmeyen ve Allah’a yaklaştırdığı da bilinmeyen fiil mübahlık ifade eder. Alım-satım, kira mübahtır. İcma Müçtehidlerin Peygamberimiz (s.a.v)’in vefatından sonra herhangi zamanda şer’i bir hüküm üzerinde fikir birliği etmeleri. İcma denince mutlak olarak tevatüren nakledilen sahabe-i kiram icmaı kastedilir. Bu naslarla eş değerde bağlayıcıdır. Ahad kesin icma sayılmaz, fakat kıyastan üstün tutulur. İcmanın şartları: 1. Tüm fikir birliği edenler müctehid olmalı. İttifak sayısı 3’ten fazla olmalı. 2. Tüm müçtehidler fikir birliği içinde olmalı. 3. Müctehidler islam ümmetinden olmalı 4. İcmanın Peygamberimiz (s.a.v)’in vefatından sonra olması 5. Konusunun Şer'i bir hüküm olması İcmanın çeşitleri a) Sarih icma: tüm müctehidlerin bir meselenin hükmüne dair görüşlerini tek tek açıklaması suretiyle oluşan fikir birliği. Sarih icma kesin delil teşkil eder. Uymak vacip, muhalif davranmak haramdır. “Müminlerin yolundan başka yola uyanları cehenneme sokarız” Nisa 115 “Ümmetim hata üzere birleşmez” Hadisi Sarih icmayı kabul etmeyenler vardır, Nazzam gibi. 6 b) 1. 2. 3. “Eğer bir konuda anlaşmazsanız onu Allah’a ve Resulü’ne götürünüz” Nisa 59. Ayette kitap ve sünnet zikredilmekte fakat icma geçmemektedir. / Nazzam ve Ehl-i sünnet ihtilaf halindedir. O halde meseleyi sünnete götürmek gerekir. Sünnette ise icma kabul edilir. Muaz hadisinde icma geçmemektedir. / Geçmesi mümkün değildir, zira Muaz zamanında icma kaynak değildir. Tüm muctehidlerin toplanması mümkün değildir. İcmanın dayandığı bir kaynak gerekir. Madem kaynak var, neden tahsilul hasıl yapıyorsunuz (var olanı elde etmek). Sukuti icma: bir meselede bir müctehidin görüş belirttikten sonra bu görüşe muttali olan müctehidlerin açık bir şekilde katılma veya itirazlarını beyan etmeden sükut etmeleri. Tarla satımı hususunda ihtilaf eden Hz.Osman ve Hz.Talha hakem olarak Cübeyr b. Mut’ım’ı seçti. Onun verdiği hükme sahabe ses çıkarmadı ve sukuti icma oluştu. Sukuti icmanın şartları; Sükut gerek kabul etmeye gerekse muhalefete işaret edecek belirtiden uzak olmalıdır. Yoksa sarih icma olur, veya hiç icma olmaz. Meseleyi müctehidlerin incelemeye ve görüş oluşmasına yetecek kadar zaman geçmelidir. İcmaya konu olacak mesele ictihada açık, yani hakkında zanni delil bulunan mesele olmalıdır. Malikiler ve İmam Şafii Sukuti icmayı kabul etmezler. Müctehidler ictihadi bir kanaate varmamış olabilir, görüşünü açıklamaktan çekinebilir, zarara maruz kalmaktan korkabilir. Hanefiler ve Ahmed b. Hanbel sukuti icmayı kaynak olarak kabul etmişlerdir. Hanefilerden Kerhi, Şafilerden Amidi’ye göre sukuti icma zanni delildir. Usul’de bahsedilen icma ile pratikteki icma tam uyuşmaz. Bir zamanın tüm muctehidlerini toplamak zor olduğu için vs. İcmanın Senedi İcmanın senedi: Müctehidlerin üzerinde icma ettikleri hükme varırlarken dayandıkları delil. İcma’da sened gerekir, yoksa şahsi görüşe göre hükmetmeye götürür. Sened Kuran’dan, sünnetten veya kıyastan olabilir. (Kıyası zanni delildir, fakat haberi vahidde zanni olduğu halde icmaya senettir.) “Analarınız ile evlenmek size haram kılındı” ayetinden hareketle nine ile evlenmek haramdır icması çıkmıştır. “Kim gıda maddesi alırsa, teslim almadan satmasın” hadisinden hareketle gıda maddesinin alınmadan satılmasının yasak olduğuna dair icma. Peygamberimizin Hz.Ebu Bekir’i imamlığa tayin etmesinden hareketle Hz.Ebu Bekir’in hilafete layık olacağı kıyasına varmak ve bu konuda icma olması. Maslahat-ı Mürsele’de kıyas gibi icmaya sened olabilir, fakat değişmez bir hüküm teşkil etmez. Maslahat gerçekleşmezse ona muhalefet edilir. Kuran’ın mushaflaşmasının maslahat olduğu, sahabenin bu mesele üzerinde icmaya vardığı bilinir. 7 Kıyas Hakkında açık hüküm bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak benzerliğe dayanarak, hükmü açık olan başka bir meseleye göre belirlemek. Nas karşısında alternatif bağımsız bir delil değildir, daha çok metod gibidir. Kıyas hükmü ispat etmez, izhar eder. Kur'an-ı Kerim’de herşey vardır. Asıl hüküm lafzen vardır, fer’i hüküm manen vardır. Kıyas bunu ortaya çıkarır. Kaynak değeri: Kuranda akıl sahiplerine hitap edilir, ibret almaları istenir. Muaz hadisinde kıyas (re’y) geçmektedir. Sahabe kıyas ile hüküm vermiştir. Ehl-i sünnete göre şeriatın gönderiliş amacı kulların yararıdır, ve bu yarar akılla kavranabilir. Nasların hayata yeterliliği istidlal ile mümkündür. Evrensel bir din her konuya cevap verebilmelidir. Kabul etmeyenlerin delilleri: Zanna uymak kuran’da yasaklanmıştır. / Allah’ın uyulmasını istemediği zan itikadi hükümler hakkındaki zandır, ameli hükümlerde zanni bilgi yeterlidir. Sahabe kıyası kötülemiştir. / Sahabe kendi görüşünü beyan etmiştir, keyfilikten kaçınmıştır. Kıyas müminlerin ihtilafa düşmelerine yol açar. / İslamın yasakladığı ihtilaf itikadi ve savaş konusundadır. “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisi ameli konularda ihtilafa izin verir. Kıyasın rükünleri ve şartları: Rükün, birşeyin varlığından söz edebilmek için gerekli unsurlar. Kıyasın rükünleri 4’tür; 1. Asıl: hükmü nas veya icma ile belirlenmiş mesele. Şartları 3’tür; I. Aslın hükmü Kur'an-ı Kerim veya Sünnet ile sabit olmalıdır. İcma kabul edilmez zira illet ancak senetten bilinebilir. Sened zikredilmemişse illet bilinemez. İcma kabul edilir, zira illet zikredilmese bile illet bulunabilir. Doğru olan bu görüştür. Babanın küçük bakire kız evlendirme yetkisi icma ile sabittir, ama illeti bilinmemektedir. İllet ‘küçüklük’ olmalıdır, zira ‘küçüklük’ ile ‘velayet’ arasında uygunluk (münasebe) vardır. O halde baba küçük dul kız evlendirme yetkisine de sahiptir. Bir hüküm kıyas ile sabit olmuşsa bu yeni bir kıyas işleminde esas alınmaz. II. Aslın hükmünün dayandığı illetin akılla kavranabilmesi. İçki’nin haram olmasının illeti ‘sarhoş edici’ olmasıdır ve bu akılla kavranabilir. Teabbudi hükümlerde kıyas yapılmaz. Bunların illetini ancak Allah bilir. Namazın rekatları, zekatın miktarı vs. III. Hükmün sadece asla mahsus olmaması. Sadece peygamberimiz hakkında konulmuş hükümlere kıyas uygulanmaz. Peygamberimiz mehirsiz evlenebilir Bazı sahabelere mahsus hükümler üzerine kıyas yapılmaz. Huzeyme b. Sabit’in şahitliğinin 2 erkek yerine geçmesi 2. Fer’: hükmü belirlenmemiş mesele. Şartları 2’dir; I. Fer ile asıl illet bakımından eşit olmalıdır. 8 Bu şart gerçekleşmediği halde bir kıyas yapılırsa buna kıyas maalfarık, iki farklı olay arasında yapılmış kıyas denir. Hanefilere göre büluğ çağına gelmiş bir kız mülk sahibidir ve satış yapabilir. Buradan hareketle büluğ çağına gelmiş bir kızın evlilik ekdi yapabileceği hükmüne varmışlardır. Onlara göre illet büluğ çağına gelmiş olma ve kazanılan haklardır. Halbuki evlenme akdi ve alışveriş akdi bir değildir. Ayrıca kızın alışveriş hakkı kendine ait olduğu halde evlenme hakkı ailesini de ilgilendirir. Dolayısıyla bu kıyas maalfarıktır. II. Fer hakkında kıyas ile varılacak hükme aykırı nas olmamalıdır. Bu şartı gerçekleşmezse ‘kıyas fasidul itibar’ yani geçersiz sayılan kıyas olur. “Mümin birini öldüren mümin bir köle bağışlamalıdır” ayetinden hareketle kefaret için kölenin mümin olması şartı koşulmuştur. Bunu kıyas ederek yemin etmenin kefareti de müslüman köledir derseniz, geçersiz olur. Zira yemin kefareti konusunda başka bir ayette “bir köle azad edin” denmekte ve mutlak bırakılmaktadır. 2. Aslın hükmü: asıl meselde var olan hükmün kendisi. 3. İllet (neden); İllet İllet üç ayrı anlam ifade eder; 1. Hükmün konulmasını münasib gösteren durum. Ramazanda yolculuk yapanın oruç tutmamasına müsaade hükmü için ‘sıkıntı ve meşakkat’ illettir. Zira bu durum belirtilen hükme uygun düşmektedir. 2. Hükmün konulmasından amaçlanan sonuç veya hükmün korumak istediği menfaat anlamında. Bu iki tanıma ‘hikmet’ denmiştir. Ramazanda yolculuk yapanın oruç tutmamasına müsaade hükmünün illeti ‘sıkıntı ve meşakkatin giderilmesi’dir. 3. Hükmün konulmasını münasib gösteren durumu genellikle ihtiva eden açık ve istikrarlı (munzabıt) vasıf. Usulcüler illet terimi için bu tanımı kullanırlar. Yolculuk sırasında oruç tutmama müsaadesinin illeti ‘yolculuktur’. Çünkü yolculuk hükmün konulmasını münasib gösteren durumu ihtiva eder (genellikle yolculukta meşşakat halinin varlığı kabul edilir); var olup olmadığına kolayca hükmedilebilen açık bir vasıftır; ve şahıstan şahısa, durumdan duruma değişmeyen munzabıt bir vasıftır. Talil Hükmün konulmasına uygun düşen durumu ihtiva eden zahir ve munzabıt vasıfla talil caizdir. Hikmet ile talil hususunda 3 görüş vardır; 1. Hikmetle talili reddeden görüş. Usulcülerin çoğunluğu bu grup içindedir. 2. Hikmetle talili mutlak olarak kabul eden görüş. Razi ve Beydavi bu görüştedir. 3. Zahir ve munzabıt olduğu takdirde hikmetle talil yapılabileceği görüşü. Amidi bu görüşü tercih eder. Hikmet ile talil naslarda mevcut değildir. Zira illet hükmü bilmektir. Munzabıt ve zahir olmayan hikmete göre hüküm belirlemek doğru olmaz. (yazar bunu kabul etmez) İllet varsa hüküm vardır, hikmet olmasa bile. İllet yoksa hükümde yoktur, hikmet olsa bile. 9 Buna göre yolcu bir kimse ne halde olursa olsun orucunu terkedebilir. Zira hikmet olan ‘meşakkat’ olmasa bir illet olan ‘yolculuk’ mevcuttur. Yazara göre naslarda hikmet ile talil vardır. “Şeytan, şarap yolu ile aranıza kin sokmak istiyor” ayetinde şarabın haram olmasının illeti aramıza kin girmesi, yani hikmettir. Burada nas hikmet ile talil yapmıştır. Ayetlerde, hadislerde ve sahabe kavillerinde hikmet ile talil yapıldığı halde kabul edilmemesinin sebebi; 1. Mezhebi kurallaştırabilmek, sabitleştirebilmek ve yeni meselelere dayanak yapabilmek 2. Mezheb içinde çıkabilecek ihtilafları önlemek 3. Mezhebe yapılacak itirazlardan kaçmak Buna göre illet; insanlar için bir maslahatı gerçekleştirmek üzere hükmün konmasına sebeb olan vasıf. Bu vasıf açık ve munzabıt olduğu takdirde hüküm buna göre talil edilir. 1. 2. 3. 4. İlletin şartları Varlığı ve yokluğu kesin olarak kavranabilecek şekilde zahir olmalı. Sarhoş adicilik vasfı şarabın yasaklanması hükmüne uygun bir illettir. Zira varlığına ve yokluğuna kesin olarak hükmedilebilecek açık bir durumdur. Kişilere göre değişen bir illet değil, munzabıt olmalı. Buna göre yolcunun oruç tutmamasının illeti meşakkat olamaz, zira meşakkat kişiden kişiye değişir. Ancak meşakkati ihtiva etmesi kuvvetle muhtemel olan fakat zahir ve munzabıt bir illet olabilir, o da ‘yolculuk’tur. Hüküm için münasip bir vasıf olmalı. ‘Sarhoş edicilik’ şarabın haramlığına uygun bir illettir. Çünkü bu şekilde insanlara fayda sağlanmaktadır. İllet asla mahsus olmamalıdır. Mest üzerine abdest almanın illeti mest giyme ihtiyacı ve bundan doğan meşakkattir; başka giyeceklere kıyas edilemez. İlleti belirleme metodları 1. İlleti Nasslardan araştırmak; Şayet kitapta veya sünnetteki bir nas herhangi bir vasfın bir hükmün illeti olduğunu gösteriyorsa o hükmün illeti bu vasıftır. Bu yolla sabit olan illete nasla bildirilmiş illet denir. Sarih delalet, nassın illeti lafızlarla belirtmesidir. Bu lafızlar in, key, lil ecli, min ecli ve lam harfidir. “kurban etlerini saklamanızı sıfr o sırada gelen muhtaç kafileden ötürü (lil ecli) yasaklamıştım.” Bu hadisten kurban etlerini saklamanın yasaklanmasındaki illetin, o sırada gelen muhtaç kafile olduğu anlaşılıyor. İma yoluyla delalet ise herhangi karine yardımı ile nastaki lafzın gösterdiği vasfın illet olduğunun anlaşılmasıdır. Vasfın hükümden hemen sonra gelmesi gibi. “Hırsızlık yapanların ellerini kesin” ayetinde ceza hükmünün hemen ardından hırsızlık vasfı gelir ve hüküm buna bağlanır. Demek hırsızlık el kesme cezasının illetidir. 2. İlleti İcmada araştırmak; Müctehidler herhangi bir devirde, bir vasfın bir şer’i hükmün illeti olduğu hususunda fikir birliği ederlerse bu vasıf icma ile o hükmün illeti kabul edilir. Küçüğün üzerindeki mal ile ilgili velayet hükmünün illeti, müctehidlerin ittifakıyla ‘küçüklük’ vasfıdır. Evlendirmedeki velayet de buna kıyas edilir; küçük üzerinde evlendirme velayeti sabit olur. 10 3. İllet ile hüküm arasındaki uygunluğu araştırmak; illet ile hüküm arasında öyle bir ilişki olmalı ki, hükmün bu vasıf üzerine bina edilmesiyle Allah’ın kastettiği maslahatın gerçekleşmiş olduğu kanaatine varılmalıdır. Babanın bakire küçük kızını evlendirme velayeti icma ile sabit hükümdür. Bu hükmün illeti nas veya icma ile belli değildir. O zaman hükmün kendisine bağlandığı olay incelenir (asıl). Görülür ki ‘küçüklük’ vasfı hem zahir, hem munzabıttır. Küçüklük iyi-kötü bilmemek olduğu için bunun üzerine velayet koymak Allah’ın istediği bir maslahattır. Böylecek küçük korunacaktır. Hüküm ile illetin uygunluğu anlaşılmıştır, öyleyse küçük bakire kızın evlendirme velayeti babada olmasının illeti ‘küçüklük’ vasfıdır. Uygun vasfın kısımları: 1. Münasib-i Müessir; Şari tarafından muteber sayılan münasib vasıf, muteberliği hakkında şer’i bir delil bulunan vasıftır. Bakire kızı evlendirme velayeti hususunda illetin ‘küçüklük’ olması münasib bir vasıftır. Ayrıca ayetlerde “küçük yetimlere sahip çıkın” denmektedir. Demek küçüklük vasfı velayet hükmüne uygundur başka ayetlerde uygun görülmüştür, ve küçükleri korumak Allah’ın dilediği birşeydir; dolayısıyla bu münasib-i müessir’dir. 2. Münasib-i Mülga; Şari tarafından geçersiz sayılan münasib vasıf, ki muteber sayılamayacağına dair şer’i delil vardır. Ramazan ayında özürsüz olarak orucunu bozan bir padişah, kefaret olarak bir köle azat etmek zorundadır. Bir fakih ise durumun bu olmadığını, kefaretteki illetin meşakkat olduğunu savunur. Padişaha bir köle meşakkat vermeyeceği ve caydırıcı olmayacağı için oruç tutması yönünde fetva verir. Burada oruç bozmanın cezası hükmü ile meşakkat illeti uygun düşmektedir, zira cezaların maksadı insanları caydırmaktır. Fakat Peygamberimizin uygulamalarından anlaşılmaktadır ki zengin-fakir ayrımı yapmadan herkese köle azat etme seçeneği tanımıştır. Demek meşakkat illeti geçersizdir, bununla kıyas yapılarak padişaha köle azat etmek yasaklanamaz. 3. Münasib-i Mürsel; Şari tarafından ne geçerli ne geçersiz sayılan münasib vasıf. Maslahat-ı mürsele de denir. İlletlerin çoğu münasebe metoduyla tespit edilmiştir. Nas veya icma yoluyla belirlenmiş illet azdır. Bu metod aynı zamanda ihtilaflara sebeb olmuştur; Küçük bakire kızı evlendirme velayeti babanındır. Fakat hükme uygun düşen vasfı belirlemede ihtilaf ederler. Hanefilere göre: Dul bile olsa velayet babanındır; zira velayet hükmünün illeti ‘küçüklüktür’. Bundan dolayı kız büluğa erince velayet kalkar, zira hükmün illeti olan küçüklük bitmiştir. Şafiilere göre: küçük bakire kız hakkında sabit olan hükmün illeti ‘bekarettir’. Şu halde büyükte olsa bakire olan bir kız hakkında velayet babasındadır. Buna karşılık küçükte olsa dul bir kız hakkında velayet kalkar, zira hükmün illeti olan bekaret ortadan kalkmıştır. Tahricu’l-Menat: nasta yer alan bir hükme münasib olan vasfı bulmak için yapılan ictihad. Gayr-i müslim’in hanımı müslüman olduğunda o’da islama girmezse boşanmaları gerekir. Bu hükmün illeti belli değildir. Müctehidin bu hükmün illeti hakkında ‘kadının müslüman olması’ veya ‘adamın islamı kabul 11 etmemesi’ illetleri arasında düşünmesi, hükme uygun düşen vasıf hakkında inceleme yapması, sonrada bunlardan birini seçmesi tahricul menat’tır. Tenkihu’l-Menat: nasta yer alan birçok vasıf arasından hükme uygun olan illeti seçmek ve ayıklamak. Ramazanda hanımıyla cima eden bir bedeviye peygamberimiz “köe azat et” hükmü verir. Hükmün illeti cima’dır. Fakat bedevi olma, kendi karısı olması vs. illetlerini ayıklamak gerekir. Bu ayıklamaye tenhiku’lmenat denir. Tahkiku’l-Menat: bir hükmün illetinin aynısının başka bir olayda da bulunduğundan emin olmak üzere yapılan inceleme. Kıyas yoluyla içkinin hükmünü vodkaya aktarmak için içkinin haram oluşunun illeti olan ‘sarhoş edicilik’ vasfının vodkada olup olmadığının araştırılması. Müctehid bu yolla kıyas yapılabilirmi yapılamaz mı emin olmaktadır. 12