sayi 13 k - Sağlik Ve insan Dergisi
Transkript
sayi 13 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ Yıl: 2 Sayı: 13 • OCAK 2013 EsasMedya Ltd. Şti. adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü M. Esat GÜZELGÖZ Prof. Dr. Ahmet SERPER Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Bülent AKARCALI Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı Eski Turizm Bakanı Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Yayın Koordinatörü Ayşe GÜZELGÖZ TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Ankara Milletvekili Editör Hande AYDEMİR Prof. Dr. Elif DAĞLI Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Hukuk Danışmanı Av. Bekir EREN Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar SUR İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İskender PALA Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metin DOĞAN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat TUNCER Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa SOLAK Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi Adana Milletvekili Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Osman GÜZELGÖZ Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü Öznur ÇALIK TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı Malatya Milletvekili Prof. Dr. Sabahattin AYDIN Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi, Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı Kurumsal İletişim ve Reklam M. Suat GÜZELGÖZ Görsel Yönetmen Mustafa HORUŞ Grafik Tasarım EsasMedya Tasarım Yayın İdare Merkezi Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3 Çankaya / Ankara Tel : 0312 472 44 63 Faks: 0312 472 44 83 www.saglikveinsandergisi.com dergi@saglikveinsandergisi.com Yayın Türü Yaygın Süreli Basım Yeri İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş. Macun Mah. 3. cad. No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km. Yenimahalle / ANKARA Tel : 0312 397 91 40 Basım Tarihi Ocak 2013, ANKARA Doç. Dr. Tuncay DELİBAŞI Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir. ®EsasMedya - 2013 ®ISSN: 2146-829X Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi / Uluslararası Sağlık Federasyonu (USAF) Genel Başkanı Prof. Dr. Uğur DİLMEN Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü Prof. Dr. Yunus SÖYLET İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı ÜCRETSİZDİR. Destek ve katkıları için SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz. /saglikinsandrg /saglikveinsandergisi www.saglikveinsandergisi.com Yeni Bir Yıl Yeni Hedefler Yeni Ufuklar… EsasMedya olarak yola çıkarken amacımız öncelikli olarak İnsanın Sağlığı ve Sağlığın İnsanı için “güzel ve iyi şeyler” yapmaktı. 2012 yılının başında bu amacımız doğrultusunda “Sağlık ve İnsan Dergisi”ni çıkarmaya başladık. Dergimizin 1. Sayısında “Sağlık kavramının temel muhatabı ve materyali insandır.” demiştik. 12 sayı boyunca İNSANI merkezimize alarak yayıncılık yapmaya gayret ettik. Bir yandan insanımızın sağlığını ilgilendiren gelişmeleri değerlendirirken, ağırlıklı olarak da SAĞLIĞIN İNSANI adına bireysel ve kurumsal olarak yaşanan bütün gelişmelere yer verdik. Sağlık ve İnsan Dergisi yine 1. Sayımızda söz verdiğimiz gibi; ilaç, medikal, hastane, kamu ve özel sağlık sektörünün bütün paydaşlarına açık, sağlık alanının bütün gelişmelerini, fikir ve sorunlarını objektif bir biçimde dile getiren bir yayın çizgisi izledi. Başta Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Recep Akdağ ve Bakanlığın her birimi olmak üzere bizden haberdar olan sağlık alanının bütün kurum ve kuruluşları dergimizi takdir etti, katkı sundu ve yayıncılığımızı destekledi. Her biri birbirinden özel ve önemli isimlerden oluşan Yayın Danışma Kurulumuz varlığı ve özellikle manevi desteği ile her zaman bize güç verdi. Yayın Danışma Kurulumuz katılan yeni isimler de daha etkili ve güçlü bir yapıya kavuştu. Katılımların devam edeceğini de bu vesile ile belirtmekte fayda görüyoruz. Sağlık ve İnsan Dergisi 2. yılına adım attığı bu sayısını daha çok 2012 yılının özel bir değerlendirmesine ayırıyor. 2012 yılında sağlık alanında yaşanan önemli gelişmeleri özel bir dosya olarak sunuyoruz sizlere. Ayrıca 2012 yılında yaptığımız özel çalışmaları da yeniden hatırlatıyor ve sizlerle birlikte geçmişten geleceğe nostaljik bir yürüyüş yapıyoruz. Ses getiren kapak dosyalarımızı, oldukça etkili olan özel röportaj ve portre çalışmalarımızı “Sağlık ve İnsan Dergisi 2012 Özel” dosyamızda bulabileceksiniz. 2013 yepyeni bir yıl. Biz de 2013’te yepyeni hedeflerle yepyeni ufuklara yürüyeceğiz. EsasMedya olarak uzun süredir hazırlıklarını sürdürdüğümüz Türkiye’nin Sağlık Portalı olacak esassaglik.com sağlık haber portalımız bu sene yayına başlayacak. Bu konuda Sağlık ve İnsan Dergisi ile ortaya koyduğumuz objektif ve her kesimi kucaklayan yayıncılığımızı daha özel ve yaygın bir alanda sürdüreceğiz. Yürüttüğümüz diğer çalışmaları da 2013 yılı içerisinde sizlerle paylaşmayı sürdüreceğiz. 2013 yılının insanımızın sağlığı ve sağlığın insanları için huzur, mutluluk ve başarı getirmesini diliyor, hepinizin yeni yılını kutluyoruz. M. Esat GÜZELGÖZ İÇİNDEKİLER Haber: Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ: “Sağlık Çalışanına El Kaldıran Karşısında Beni Bulur!” 6 Haber: Sağlık Bakanlığı Kızamık Aşılama Oranlarını Açıkladı: 2011 Yılı Kızamık Aşılama Oranı % 98 8 Haber: Sağlık Bakanlığından “Mucizevi Etkiye Sahip” İddiası İle Satılan Ürün Reklamları Hakkında Önemli Uyarı 10 2012 sağlıkta böyle geçti 11 Türkiye’de Yıldızı Parlayan Sektör Sağlık Turizmi 18 2013’te Keşke... 20 Ülkemizde Transfüzyon Tıbbı 22 Hastanelerdeki Tıbbi Cihazlara Bakanlık Takibi 26 Görme Engelliye İthal Kornea 27 “Yüzyüze Olun, Konuşun ve Gülümseyin” 28 YASED İdeal Sağlık Sisteminin Formülünü Açıkladı 30 36 Sağlıkta Performansın İnsan Kaynaklarına Yönelik Ölçümü (4) 40 Böyle Medyaya Böyle Sağlık PR’cıları… 42 Haber: Sağlık Bakanlığı: Kişi Mahremiyeti Bütün Aşamalarda Dikkatle Korunmaktadır 43 Haber: Sağlıkta Mahremiyet Dönemi Geliyor 44 Haber: Ambulanslara Yeni Düzenleme 45 Haber: Gözlüğe Rağmen Göremiyorsanız ‘Keratokonus’ Olabilirsiniz 46 Jinekolojik Hastalıklar ve Jinekolojik Kanserlerde Laparoskopik Ameliyatlar 50 Haber: Dünyanın En Parlak Bilim İnsanı Bir Türk! 52 Gezelim Görelim: Gaudi’nin Barselonası 56 Sağlık ve İnsan 2012 Özel 76 Film: Anadolu Kartalları 80 Kitap SAĞLIK BAKANI PROF. DR. RECEP AKDAĞ: “SAĞLIK ÇALIŞANINA EL KALDIRAN KARŞISINDA BENİ BULUR!” Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, sağlık çalışanlarının gece gündüz demeden vatandaşların hizmetine koştuğuna ve her türlü fedakârlığı yaptığına dikkati çekerek; “Her hangi bir kimse bir sağlık kuruluşunda bir sağlık çalışanına kötü söz sözlerse ve el kaldırmaya cüret ederse bilsin ki karşısında en başta Sağlık Bakanını bulur.” dedi. Akdağ, bu işin müsebbiplerinin en hızlı şekilde savcılıklara teslim edildiğini ve Bakanlık avukatları tarafından konunun hassasiyetle takip edildiğini de söyledi. Bakan Akdağ, Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Çalışanları Sendikası’nın (SağlıkSen) Kızılcahamam’da düzenlediği ‘Organ Bağışı Kampanyası’ programına katıldı. Sağlıkta 180 bin üyeye ulaşmış bir sendikanın organ bağışına destek veren bu kampanyasını çok 6 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 anlamlı bulduğunu belirten Bakan Akdağ, “Bunlar bütün halkımıza örnek teşkil ediyor. Sağlık çalışanlarının kendi organlarını bağışlaması halkımız açısından farklı bir anlam taşıyor. Ümit ediyorum ki Türkiye’de organ bağışı konusundaki duyarlılığı hep birlikte artırabiliriz.” diye konuştu. Sadece organın bağışlanmış olmasının yeterli olduğunu vurgulayan Sağlık Bakanı Akdağ konu ile ilgili şunları söyledi: “Hem yoğun bakımlarını altyapısı ile beyin ölümlerinin tespiti konusunda hem de organ naklinin koordinatörleri bu işin yakın takibi konusunda ileri bir noktaya gelmiş durumda. Bağış yapılan organla, onu alacak kişinin buluşturulması işinde de çok hızlı davranıyoruz. Ambulans helikopter- lerimizle uçaklarımızla gereğinde organı, gerektiğinde kişiyi taşıyoruz. Bazen de ikisini bir arada buluşturuyoruz. Örneğin Ardahan’da bir kişiye organ lazım. Organda Eskişehir’den çıkmış olsun. Naklide Erzurum’da yapacak olalım. Her ikisini de orada buluşturmak gerekiyor. Bütün bunları yapmak için gerekli yapılarımız tamam. Türkiye’de organ nakli merkezlerimiz yeterli. Bu işi yapan doktorlarımız işinin ehli. Geriye bu organın uygun durumlarda beyin ölümü gerçekleşmiş vatandaşlarımız, kardeşlerimiz itibariyle aileler tarafından bağışlanması kalıyor.” Bütün vatandaşları organ bağışına davet eden Bakan Akdağ, organ bağışı ile insanların diyaliz makinesine bağlı yaşamaktan kurtarıldığına da dikkati çekti. SAĞLIK-SEN AİLESİ 5 BİN ORGAN BAĞIŞLAYACAK Sağlık çalışanlar adına yetkili sendika olarak toplumsal duyarlılığı oluşturmak amacıyla organ bağışı kampanyasına başladıklarını kaydeden Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş, “Yeterli sayıda olmasa da sağlık çalışanlarının toplum tarafından horlanmadan, dışlanmadan, mesleki saygınlığı azalmadan ve son dönemlerdeki şiddet olaylarının da sıfır toleransa ulaşması adına ‘farkındalık oluş- sun’ diye bu kampanyayı yaptık. Bu kampanya ile ilk etapta 5 bin organ bağışlamayı hedefliyoruz. Önümüzdeki süreçte de Kızılay ile yapılacak işbirliği ile ‘100 bin Kan 100 bin Can’ projesini başlatacağız.” dedi. Organ bağışı yapan Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş, bağış kartını Sağlık Bakanı Akdağ’dan aldı. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın YENİ YIL MESAJI 2012 yılını geride bıraktığımız bugün Sağlıkta Dönüşüm Programının sağlıklı hayata katkılarını ve önemli sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Bu dönüşümde amacımız vatandaşlarımıza hakkı olan kaliteli sağlık hizmeti sunmaktı. Bu amaca kıymetli halkımızın destek ve dualarıyla ulaşmayı başardık. Günümüzde insan sağlığını tehdit eden önemli iki etken obezite ve tütün ürünlerinin kullanımıdır. Bu etkenlerin ortak özellikleri ise kontrol altına alınabilmeleri ve önlenebilen risk faktörleri olmalarıdır. Obezite ile mücadele için vatandaşlarımıza porsiyonlarını küçültmelerini ve hareketlerini artırmalarını tavsiye ediyoruz. Sağlıklı yaşamın bir diğer olmazsa olmazı ise tütün ürünlerinden uzak durmaktır. Bu anlamda, Dumansız Hava Sahası uygulamamızla 2012 yılında dünyaya örnek olduk. 2013 yılında da bu alanda mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir. Bu amaçla çocuklarda suçiçeği aşılaması, yeni doğan bebeklerde doğuştan kalça çıkığı taramaları, okul çocuklarının tümüne ulaşmayı hedefleyen ağız diş sağlığı eylem planı ve bilinçli ilaç tüketimi gibi yeni uygulamaları hayata geçireceğiz. Bu duygularla 2013 yılının hepimiz için, başta sağlık olmak üzere, mutluluk, huzur ve yeni başarılar getirmesini temenni ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 7 KIZAMIK AŞILAMA ORANI % 98 Bazı basın yayın organlarında ülkemizde kızamık vakalarının arttığına ilişkin haberlerin yer alması üzerine Sağlık Bakanlığı bir açıklama yaparak iddiaları yalanladı. Sağlık Bakanlığı’nın aşılamalar ve kızamık aşılama çalışmaları ile ilgili bilgilendirme açıklaması şöyle: “Bakanlığımız tarafından başlatılan Kızamık Eliminasyon Programı ile 2003–2005 yılları arasında ‘Kızamık Aşı Günleri’nde 15 yaş altı 18,5 milyon çocuk aşılanarak % 96,3 aşılama oranına ulaşılmıştır. 2011 yılı Kızamık aşılama oranı % 98’dir. Son yıllarda yürütülen yoğun aşılama kampanyaları ve yüksek rutin aşılama oranları ile kızamık vaka sayılarında çok büyük düşüşler kaydedilmiştir. Kızamık vaka sayıları 2001 yılında 30.509 iken, bu sayı 2006’da 34, 2007’de 3, 2008’de 4, 2009’da 4, 2010’da 7, ve 2011’de ise 111’dir. 2008-2011 yıllarında görülen vakaların tamamı yurtdışı kaynaklıdır. 8 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinde, kızamık salgınları devam etmektedir. 2012 yılında da, Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya, İngiltere, İrlanda ve sınır komşularımız olan İran, Irak ve Suriye başta olmak üzere birçok ülkede salgınlar görülmeye devam etmektedir. Ülkemiz, bulunduğu konum ve günümüzde artan insan hareketleri sebebiyle importasyon (yurtdışı kaynaklı virüs) riski altındadır. Ülkemizde 10 Aralık 2012 tarihi itibarıyla başta İstanbul olmak üzere toplam 101 yurt dışı kaynaklı kızamık vakası görülmüştür. Vakaların tamamı iyileşmiştir. Tespit edilen Kızamık virüsü Orta Avrupa ve Afrika kökenlidir. İstanbul’daki vakalardan bir kısmının 12. aydaki Kızamık aşısı öncesinde görülmesi sebebiyle Bilim Kurulunun tavsiyelerine uygun olarak ilk aşılama yaşı İstanbul için 6. aya çekilmiştir. Bu çocuklarımıza aile hekimleri yolu ile ulaşılacak ve 6-12 ay grubundaki çocukların aşılanması sağlanacaktır. Bu çocuklarımız 12. aya geldiklerinde rutin Kızamık aşıları da yapılacaktır. Vaka görülen illerimizde ise tespit edilen vakaların tüm temaslılarına ulaşılmakta, aşı durumları kontrol edilerek aşıları tamamlanmaktadır. Ayrıca bulaştırıcılık açısından risk grubunda yer almaları sebebiyle sağlık çalışanlarına da aşı uygulanmaktadır. Suriye’den gelen misafirlerimize Dünya Sağlık Örgütü ve Bilim Kurulu tavsiyelerine uygun olarak kampa girişte gereken aşılar uygulanmaktadır. Hedefimiz 2015 yılına kadar yerli kızamık virüsü sebebiyle görülen vaka sayısını sıfırlamak ve yurt dışından gelecek vakaların ülkemizde yerleşmesini engellemektir. Halen bu hedefe büyük ölçüde yaklaşılmıştır.” SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 9 “MUCİZEVİ ETKİYE SAHİP” İDDİASI İLE SATILAN ÜRÜN REKLAMLARI HAKKINDA SAĞLIK BAKANLIĞINDAN ÖNEMLİ UYARI “Mucizevi etkiye sahip” iddiasıyla ilaç gibi satılan ürün reklamlarına karşı basın yayın kuruluşları ile internet sitelerini uyaran Sağlık Bakanlığı, bu tanıtımların halkı yanılttığını ve ölümle sonuçlanabilen ciddi sorunlara neden olduğunu bildirdi. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Saim Kerman, ülke genelinde yayın yapan tüm televizyon ve radyo kanalları ile gazete, internet siteleri ile valilikler ve RTÜK’e “Kansere karşı etkili”, “Damar tıkanıklığına son”, “Mucize zayıflatıcı”, “Cinsel sorunlara son” gibi iddialarla tanıtımı yapılan, ilaç olmadığı halde ilaç etkisine sahipmiş izlenimi yaratılan gıda takviyesi veya bitkisel ürünlerle ilgili birer uyarı yazısı gönderdi. Söz konusu iletişim kanallarında bu tür çok sayıda ürünün tanıtım ve satışının yapıldığına işaret eden Kerman, “Sağlık beyanıyla yapılan bu tanıtımların tüketicileri yanıltmasının yanı sıra sonu ölümle sonuçlanabilen ciddi sağlık sorunlarına da neden olduğu kurumumuza intikal eden 10 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 şikâyetlerden ve yaptığımız denetimlerden anlaşılmaktadır” dedi. Yasa ve yönetmeliklerde ürünlerin sağlık beyanıyla satılacağı yerlerin belirlendiğine dikkati çeken. Kurum Başkanı Saim Kerman, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun sağlık beyanıyla satılan ürünlerle ilgili denetim, durdurma, toplama, toplatma, imha yetkileri bulunduğunu hatırlattı. Kerman, basın yayın kuruluşları ile internet sitelerine gönderdiği yazıda, şu hususlara dikkati çekti: “TV ve radyo kanallarınızda, gazetelerinizde ve internet sayfalarınızda, sağlık beyanı belirtilerek, ürün tanıtımı ve satışı yapılan reklamlarınız mevcut ise kaldırmanız, bu türden ilan ve reklamları yayınlamadan önce yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerince yeniden gözden geçirmeniz yasal bir sorumluluktur. Aksi takdirde televizyon ve radyodaki mevzuata aykırı tanıtım, program ve satışlarla ilgili RTÜK’e bildirimde bulunulacağını, internet ortamında yapılan tanıtımlar için erişimin engellenmesi konusunda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu nezdinde işlem başlatılacağını, halk sağlığını olumsuz etkileyen bu tür faaliyetlere hiçbir şekilde müsaade edilmeyeceğinin bilinmesini, kullanıcılar üzerinde her geçen gün daha fazla olumsuz etkisi gözlemlenen bu tür ürünlere karşı yürüttüğümüz bu mücadeleye destek vereceğinizden şüphemiz bulunmamaktadır.” 2012 SAĞLIKTA BÖYLE GEÇTİ 2012 sağlık açısından da hareketli bir yıl oldu. Türkiye’nin ilk tam yüz nakli dünyanın da gündemine oturdu, başarılı operasyonlarıyla Türk doktorları dikkat çekti. Sahte silikon olayı Avrupa’nın gündemine oturdu. Birçok kişi bu yüzden kanser olurken, şirket sahibi yakalanarak tutuklandı. Damacana sularda kirlilik iddiaları üzerine Sağlık Bakanlığı geniş çaplı bir operasyon yaptı. Birçok firma ve bayi damacana sularında kirlilik tespit edildiği için kapatıldı. İşte 2012 yılına damga vuran sağlık olaylarından bazıları: OCAK SAHTE SİLİKON SKANDALI AVRUPA’YI SARSTI Fransa ve Avrupa’da birçok kadının sağlığını tehdit eden, gündemi sarsan silikon implantların sağlığa zararlı, kanser riskini artıran sanayi atıklarından yapıldığı ortaya çıktı. ERKEKLERİ DE KORKUTTU Avrupa’yı sarsan ve on binlerce kadını etkileyen sağlıksız silikonların erkeklerde de kullanıldığı ortaya çıktı. PIP firmasının ürettiği ve Fransa’da yaklaşık 30 kadının kanser olmasına sebep olan, on binlerce kadının da acilen çıkarması için uyarıldığı silikonların erkeklerin de göğüs ve testis implantlarında kullanıldığı belirlendi. SKANDAL ‘SİLİKONCU’ YAKALANDI Gündemi uzunca bir süre meşgul eden bu olayın ardından şirketin kurucusu Jean-Claude Mas hakkında arama kararı çıkarıldı. Mas bir süre sonra yakalanarak tutuklandı. Silikon skandalında bazı şirket yöneticilerinin dolgu maddelerinin sakıncalı olduğu, çatlamalara yol açma ihtimalinin yüksek olduğunu 2005 yılında anlatmasına rağmen PIP şirketi tarafından umursanmadığı, üretimin ve maddi karın daha önemli olduğuna karar verildiği iddia edildi. İLK TAM YÜZ NAKLİ – (21 OCAK 2012) Türkiye’nin gündemini aylarca meşgul eden ilk tam yüz nakli gerçekleştirildi. Bebekken yüzü yanan ve Antalya’da yaşayan 19 yaşındaki mermer işçisi Uğur Acar’a, Uşak’ta yaşayan ve intihar sonucu hayatını kaybeden 38 yaşındaki Ahmet Kaya’nın yüzü nakledildi. 20 Ocak’ı 21 Ocak’a bağlayan gece gerçekleştirilen operasyon dünyada da büyük yankı buldu. Operasyonu daha önce kadavradan ilk rahim naklini de gerçekleştiren Prof. Dr. Ömer Özkan gerçekleştirdi. Ameliyat Akdeniz Üniversitesi’nde yapıldı. Tüm organları bağışlanan Ahmet Kaya’nın iki kol ve bir bacağı da Atilla Kavdır’a nakledildi. 142 İLAÇTA GERİ DÖNÜŞ Kamu kurum iskontoları ve ilaç fiyatlarındaki düzenlemeler sonrası yaşanan ilaç sıkıntısının çözümü için yeni bir adım daha atıldı. Bir süre önce 125 ilacın kamu kurum iskontosunda eskiye dönülmesi kararı alan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), 142 ilaçta da aynı uygulamaya gidilmesine karar verdi. Komisyonun, çoğu kanser ve kan ilacı olan 142 ilacın yüzde 7,5 oranındaki son kamu kurum iskontolarının kaldırılarak, bu ilaçların iskonto oranlarında eskiye dönülmesi kararı aldığı ifade edildi. NAKİL BACAK GERİ ALINDI Atilla Kavdır’a nakledilen bacak geri alındı. Bacağında dolaşım sorunu olduğu belirlenen Kavdır’a bu süreçte 150 ünite kan verildi. Ancak bu zorlu günleri atlatan Atilla Kavdır daha sonra enfeksiyon sebebiyle hayatını kaybetti. ŞUBAT TÜRKİYE’NİN BESLENME RAPORU ÇIKTI Türkiye Obezite Araştırma Derneği tarafından 12 ilde, 15 yaş üstü, bin 563 kişi üzerinde yapılan “Türkiye’de Beslenme Alışkanlıkları ve Fiziksel Hareketlilik Düzeyi Saptama Araştırması” sonuçları kamuoyuna açıklandı. Araştırma sonuçlarına göre, toplumun yüzde 68’i her gün kahvaltı yapıyor. Öğle yemeğini düzenli olarak yiyenlerin oranı yüzde 63, düzensiz öğle yemeği yiyenlerin oranı ise yüzde 37. Akşam yemeğini toplumun yüzde 72.7’si düzenli olarak yiyor. En çok dışarıda yenilen öğün öğle yemeği. En çok evde yenilen öğünler ise, kahvaltı ve akşam yemeği. GAMZE HERKESİ AĞLATTI İzmir’de bankacılık yapan 28 yaşındaki Gamze Akbaş’ın yakalandığı lösemi hastalığının ardından 3 yaşındaki oğluna yazdığı mektup herkesi duygulandırdı. Sosyal medya aracılığıyla yayılan mektup kısa sürede gündeme oturdu. İlik nakli olması gerektiği belirlenen Akbaş için binlerce insan Türkiye’nin dört bir yanında hastanelere koştu. İKİNCİ YÜZ NAKLİ HACETTEPE’DE Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi’nde Türkiye’nin ikinci yüz nakli ve 4 uzuv nakli gerçekleştirildi. Yüz nakli Cengiz Gül’e yapılırken, çift kol ve çift bacak nakli ise Şevket Çavdar’a yapıldı. Ancak Şevket Çavdar’ın vücudunun nakli kaldıramaması nedeniyle önce sol bacağı sonra da tüm uzuvları geri alındı. Çavdar, kısa süre sonra hayatını kaybetti. Dünyada ilk kez yapılan dört uzuv naklinden gelen acı haber herkesi derinden üzdü. Cengiz Gül ise ameliyattan birkaç ay gibi kısa bir süre sonra kamera karşısına geçip mimiklerle poz verdi. 12 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 HACETTEPE’YE KÖTÜ HABER Hacettepe Üniversitesi’nin Kompozit doku nakli ruhsatı iptal edildi. NİSAN GAMZE’YE İLİK BULUNDU Kompozit Doku Nakli Bilim Kurulu, Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü’nde ikinci kez toplandı. Toplantı sonrası Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada “Hacettepe Üniversitesi Kompozit Doku Nakli Merkezince yapılan yüz nakli ile ekstremite nakli değerlendirilmiş ve yüz naklinin endikasyona uygun olmadığı, ekstremite naklinin ise endikasyon dışında olduğu tespit edildiğinden ve ayrıca Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği’nin 18. Maddesi, 2. Fıkrası uyarınca, mevzuat gereğinin yerine getirilmediği anlaşıldığından Kompozit Doku Nakli Merkezi Ruhsatının iptal edilmesine oy birliği ile karar verilmiştir” denildi. MART İLK KEZ KADAVRADAN MENİSKÜS NAKLİ YAPILDI Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, Prof. Dr. Murat Bozkurt ve ekibi tarafından kadavradan ilk menisküs nakli gerçekleştirildi. Atlet ve voleybolcu olan Konya Ereğli Atatürk Lisesi 12. sınıf öğrencisi Dürdane Kökbudak, yapılan başarılı operasyonun ardından, hem ilerleyen dönemde protez ameliyatı riskinden kurtuldu hem de spora dönebilme imkânı yakaladı. Atletizm ile başladığı spor yaşamına voleybol ile devam eden başarılı sporcu Kökbudak’a, 37 yaşındaki bir donörden alınan menisküsler nakledildi. Akdeniz Üniversitesi Dünyada İlk Defa Bir Hastaya Aynı Anda Kalp ve Böbrek Nakli Gerçekleştirdi Aynı hastanın kalbe giden ana toplar damarı da donörün böbreğinden alınan damarla by pass edilirken, AÜ bu ameliyatla dünya tıp tarihine geçti. İki yıl önce annesinden böbrek nakli olmak için Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’ne başvuran Diyarbakırlı 25 yaşındaki Ahmet Alp’in yapılan tetkikler sonucunda böbreğin yanı sıra kalp nakline de ihtiyaç duyduğu tespit edildi. Bunun üzerine organları bağışlanan 39 yaşındaki E.A.’nın böbrek ve kalbi Sağlık Bakanlığı’nın izni ile AÜ Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu Organ Nakli Enstitüsü’nde Ahmet Alp’e başarıyla nakledildi. Aynı zamanda hastanın kol ve boynundan gelerek kalbe giden ancak tıkalı olan ana toplar damarı da donörün böbrek damarıyla by pass edildi. Lösemi hastası Gamze Akbaş’a, uygun ilik müjdesi yurt dışından geldi. Türkiye’nin, 3 yaşındaki oğluna duyduğu sevgiyle hayata tutunma çabası vermesiyle tanıdığı lösemi hastası Gamze Akbaş’a, İtalyan bir donörün iliği yüzde yüz uyumlu çıktı. Birinci kür kemoterapi tedavisinin ardından ikinci kür kemoterapiyi Kocaeli’nin Gebze İlçesi’ndeki özel bir sağlık kuruluşunda alan Gamze Akbaş aylar sonra oğluna ve sağlığına kavuştu. SAĞLIK CAMİASINI İSYAN ETTİREN SALDIRI Gaziantep’te 17 yaşındaki bir hasta yakını, dedesinin doktorunu kalbinden bıçaklayarak öldürdü. Görev şehidi olarak anılan Dr. Ersin Arslan’ın ölümüne sebep olan bu menfur saldırı bütün sağlık camiası ve binlerce doktor tarafından kınandı. Geride gözü yaşlı 4 aylık hamile bir eş bırakan Dr. Ersin Arslan’ın ismi çalıştığı hastaneye verildi. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ sağlık çalışanlarına yapılan şiddeti bizzat bana yapılmış sayıyorum” dedi. Bakan Akdağ sağlık çalışanlarına şiddetin önlenmesi hususunda çok hassas davrandıklarını ve ilave önlem ve yaptırımlar gerçekleştireceklerini ifade etti. MAYIS SEZARYEN VE KÜRTAJ TARTIŞMALARI Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sezaryen ve kürtaj ile ilgili açıklamalarda bulunarak gereksiz sezaryen ve kürtaja karşı olduğunu bildirdi. Bu açıklamalar ülke gündeminde uzun süre tartışma yarattı. Birçok kadın örgütü ve sağlık meslek örgütleri de eylemlerde bulundu. Sağlık Bakanlığı kürtaj ve sezaryeni masaya yatırdı ve konu ile ilgili düzenleme yapılacağı açıklandı. HAZİRAN DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNDEN TÜRKİYE’YE ÖDÜL Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Türkiye’yi Macaristan, İngiltere ve İsveç’le birlikte sigara ile mücadelede en iyi uygulaSAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 13 ma yapan örnek ülke olarak gösterdi. Türkiye’nin 2008’de yüzde 31 olan sigara kullanımını 2010’da yüzde 27’ye düşürdüğüne dikkat çeken Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, “Hedefimiz, bu oranı 2015’in sonuna kadar yüzde 15’e çekmek.” diye konuştu. başlıca nedeni ise ‘yüksek kaliteli yemek’ algısı. Türk ya da Yunan sahillerinde 10 günlük sıradan bir tatilde ortalama olarak 1 kilo 500 gram alınıyor. Türkiye’yi ise 1 kilo 300 gram ile Portekiz takip ediyor. Sigarayla mücadele eden ülkeleri takip eden Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), bu yıl Türkiye, Macaristan, İsveç ve İngiltere’yi en başarılı ülkeler olarak belirledi. DSÖ, başarılı tütün politikalarından dolayı Türkiye’yi ödüle layık gördü. Ankara’da gerçekleştirilen törenle Sigara ile Mücadelede DSÖ Avrupa Bölgesi Ödülü’ne, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Cevdet Erdöl layık görüldü. Dünya Sigarasız Günü kapsamında yapılan törene Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilcisi Maria Cristina Profili ve davetliler katıldı. Sağlık Bakanı Recep Akdağ burada yaptığı konuşmada, tütün ürünleriyle ilgili kanunun hazırlanmasında ve hayata geçirilmesinde Cevdet Erdöl’ün büyük emek sarf ettiğini söyledi. Bakan Akdağ, Türkiye’nin bu ödülü 5 yılda 3. kez aldığını hatırlatarak, çok önemli mesafe kat ettiklerini ifade etti. Akdağ, Türkiye’de 2008’de yüzde 31 olan sigara kullanımının 2010’da yüzde 27’ye düştüğünü, 2015’in sonuna kadar bu oranı yüzde 15’e çekmek istediklerini kaydetti. ‘ÇOK TEMBEL OLDUĞUMUZ’ ORTAYA ÇIKTI TEMMUZ SEZARYEN İÇİN TEK ŞARTI AÇIKLADI Sezaryen ile ilgili yasa tasarısı meclisten geçti. Yasa bundan böyle “tıbbi gereklilik olmadan kadınlar sezaryen yaptıramayacak” diyor. Sağlık Bakanı Recep Akdağ bu maddeye açıklık getirdi: “Tıbbi gereklilik olmadan yaptıramayacak ama bir kadının sadece doğum korkusu olmasını bile tıbbi gereklilik sayıyoruz.” Kanunu bu şekilde yazmalarının sebebini de Bakan Akdağ şöyle açıkladı: “Normal doğum ve sezaryen kadınlarımızın önüne iki normal seçenekmiş gibi çıkarıldı. Normal doğum mu sezaryen mi? Doktora ne farkı var denildiğinde: ‘Hiçbir farkı yok. İkisi de aynı ama sezaryen yapalım.’ denemeyecek.” Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Türk insanı, fiziksel aktiviteler açısından yetersiz. Örgütün desteğiyle Brezilya’daki Pelotas Eyalet Üniversitesi tarafından yapılan uluslararası araştırmayla ülkeler bazında tembellik endeksi çıkartıldı. Buna göre yüzde 71.9’u yeterli fiziksel etkinlikte bulunmayan Maltalılar, dünyanın en tembel insan topluluğu olarak açıklandı. Malta’yı, yüzde 69’luk oranlarıyla Svaziland ve Suudi Arabistan izlerken, yüzde 68,3’lük oranıyla Sırbistan dördüncü oldu. Dünya nüfusunun yüzde 89’unu temsil eden 122 ülkede yapılan araştırmaya göre yüzde 56’sı tembel olan Türk halkı, listenin 15. sırasında. ZAYIFLAMA HAPI ÖLDÜRDÜ Balıkesir’de yaşayan 35 yaşındaki Nilüfer Gülmez radyodan duyduğu zayıflama hapını sipariş ederek kullanmaya başladı. Gülmez, daha sonra kalp çarpıntısı şikâyetiyle defalarca hastaneye gitti ve günlerce yoğun bakımda kaldı. Genç kadın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Nilüfer Gülmez’in ölümü zayıflama hapları tehlikesini tekrardan gündeme getirdi. DÖRDÜNCÜ YÜZ NAKLİ BASIN KARŞISINDA Türkiye’nin dördüncü yüz nakli de ilk operasyonu gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi’nde yapıldı. Turan Çolak dördüncü yüz naklinin kahramanı oldu. 35 yaşındaki Turan Çolak’a Uşak’ta intihar eden 19 yaşındaki lise öğrencisi Tevfik Yılmaz’ın yüzü nakledildi. Çolak ilk basın toplantısında “Daha önce hiç yaşamamışım gibi hissediyorum” dedi. BAL KAVANOZUNA BEBEK UYARISI Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca hazırlanan “Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği”, Resmi Gazete’de yayımlandı. Önceden bal kavanozları üzerinde firmaların kendi inisiyatifine bağlı olarak ‘1 yaşından küçük çocuklara yedirilmesi tavsiye edilmez’ denirken bu ifade artık tüm firmalara zorunlu olarak ve kesin bir dille ‘1 yaşından küçük bebeklere bal yedirilmemelidir’ şeklinde değiştirildi. DAMACANA OPERASYONLARI DÜNYANIN EN ÇOK KİLO ALDIRAN ÜLKESİ Yurtdışında yapılan bir araştırmada Türkiye ve Kıbrıs tatilde en çok kilo aldıran iki ülke oldu. Kebap, cacık ve patates kızartması bunun en büyük sebebi. Ankete göre yedinci sırada yer alan Fransa’da, tatilde alınan kiloların 14 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Sağlık Bakanlığı damacana sularda analiz yaptı. Birçok firmanın suyu kirli çıkarken, bazı firmaların da suyu temiz olmasına rağmen bayilerden alınan numunelerin insan sağlığını tehdit edecek düzeyde kirli olduğu tespit edildi. Bakanlık bu firmaları tek tek açıklayarak, halkı uyardı. Bir süre sonra ikinci numuneleri alan bakanlık, bunda da suları şartlara uygun olmayan firmalara kapatma kararı aldı. AİFD “TÜRKİYE İLAÇ SEKTÖRÜ VİZYON 2023 RAPORU”NU AÇIKLADI İlaç sektörünün 2023 vizyonunu ortaya koyan ve bu hedeflere giden yol haritasını çizen “Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu” açıklandı. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nce (AİFD) dünyanın önde gelen danışmanlık firmalarından PricewaterhouseCoopers (PwC)’ye hazırlatılan rapor, Ankara’da yapılan bir toplantı ile kamuoyuna tanıtıldı. Toplantıya, Kalkınma Bakanlığı Bakan Yardımcısı Mehmet Ceylan, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Fatih Acar, Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Ekrem Atbakan, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Saim Kerman, PhRMA Türkiye Üst Düzey Çalışma Grubu Başkanı Stephane Lassignardie, PwC Türkiye Sorumlusu Kıdemli Ortak Cansen Başaran Symes, AİFD Yönetim Kurulu Başkanı Güldem Berkman, çeşitli bakanlıklardan birçok üst düzey yetkili ve uzman ile birlikte dergimizin Genel Yayın Yönetmeni M. Esat Güzelgöz de iştirak etti. İlaç sektörü ve Hükümet aynı vizyonda birleşti Toplantının açılış konuşmasını yapan AİFD Yönetim Kurulu Başkanı Güldem Berkman şunları söyledi: “Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu”, Hükümetimizin 2023 vizyonunun ilaç sektörü tarafından nasıl desteklenebileceğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Rapor, sadece öneriler getirmekle kalmayıp, bu önerilerin nasıl gerçekleştirileceğini de somut bir şekilde tanımlıyor. Tüm paydaşlarımıza ve ülkemize, Türkiye ilaç sektörünün geleceğine giden bir yol haritası sunuyoruz. Raporumuzun vizyonu, Türkiye ilaç sanayisinin 2023’te “küresel ölçekte bir Ar-Ge ve üretim merkezi ve bölgesel bir yönetim merkezi” olmasıdır. Bu vizyon, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca hazırlanmakta olan Türkiye İlaç Sektörü Stratejisi vizyonuyla örtüşmektedir. Ülkemiz ilaç sektörünün daha çok uluslararası yatırım çeken, daha fazla üretim ve ihracat yapan, dış ticaret dengesine olumlu katkıda bulunan ve hastalarımıza uluslararası standartlarda hizmet kalitesi sunan bir yapıya kavuşmasını istiyoruz. Biz yenilikçi ilaç sektörü olarak, 2023 itibarı ile 23 milyar doları aşkın üretim yapan, ihracatını 8 milyar doların üstüne çıkartmış, dış ticaret fazlası veren ve yılda EYLÜL 1,7 milyar dolar düzeyinde Ar-Ge yatırımı yapan bir Türkiye ilaç sektörünün hayal olmadığına inanıyoruz.” AİFD’nin açıkladığı “Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu” toplantısında birer konuşma yapan SGK Başkanı Fatih Acar ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun da raporu oldukça faydalı ve kapsamlı bulduklarını belirterek AİFD yetkililerine teşekkür etti. Acar ve Tosun sağlık alanında atılan adamların ve elde edilen başarının altını çizerek bütün kurum ve paydaşların uyum içerisinde çalışarak bunu sağladığını; 2023 vizyonunun daha erken yakalanabileceğini, bunun için de elbirliği ile çalışacaklarını açıkladılar. Toplantıda, PwC ortaklarından Serkan Tarmur, “Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu” hakkında ayrıntılı bir sunum yaptı. Bu sunumun ardından, Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Ekrem Atbakan rapora ilişkin görüş ve değerlendirmelerini paylaştı. Son olarak, “İlaçta küresel Ar-Ge ve üretim merkezi Türkiye” konulu panel gerçekleştirildi. PwC Türkiye Sorumlusu Kıdemli Ortak Cansen Başaran Symes’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen panele, konuşmacı olarak Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Saim Kerman, Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Namık Kaya, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sektörler Dairesi Başkanı Mustafa Zuhurat Çaycı ve AİFD Yönetim Kurulu Başkanı Güldem Berkman katıldı. Kapsamlı ve uygulanabilir bir rapor “Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu” dünya ilaç sektöründeki gelişmeleri değerlendirdikten sonra, Türkiye ilaç sektörünün konumunu ve koşullarını irdeliyor. Rapor, Türkiye ilaç sektörünün küresel düzeyde rekabet edebilecek kaynak ve potansiyele sahip olduğunu vurguluyor. Bilimsel verilere dayanılarak hazırlanan raporda, dünya ülkelerindeki en iyi uygulama örneklerine yer veriliyor. Raporda, gerçekçi ve uygulanabilir, Türkiye’nin koşullarına, özelliklerine ve ihtiyaçlarına uygun somut politikalar öneriliyor. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 15 EKİM OBEZİTE MÜCADELESİ RESMEN BAŞLADI - EKİM Sağlık Bakanlığı, obezite ile mücadeleyi fiilen başlattı. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, düzenlediği “Sağlıklı Beslenme ve Obeziteyi Önleme” programının tanıtımında, Türkiye’de insanların yüzde 70-80’i hareketsiz bir hayat sürdüğünü ve toplumun üçte birinin de obez olduğunu ifade ederek, sağlıklı bir yaşam için yapılması gerekenleri anlattı. Bakan Akdağ, “Tıpkı sigarayı bırakmakla hayat biçimini değiştirenlerde olduğu gibi bizler de daha az yemek yiyerek, sofraya acıkmadan oturmayarak, inşallah fazla kilomuz varsa bunu atacağız, yoksa da normal kilomuzu muhafaza edeceğiz” dedi. KOZMETİKTE YENİ DÜZENLEME Kozmetiklerin yapılan yeni bir düzenlemeyle kanıtsız ve belgesiz bir biçimde “organik” ya da “doğal” adıyla satılamayacağına karar verildi. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbı Cihaz Kurumu, “Organik ve Doğal Kozmetik Ürün İddialarına İlişkin Kılavuz” hazırladı. Düzenleme ile ilgili Türkiye İlaç ve Tıbbı Cihaz Kurumu Başkan Yardımcısı Ercan Şimşek, piyasada “Doğal, organik ve bitkisel kozmetik” iddiasıyla satılan ürünlerden artık kanıt niteliğinde belge isteneceğini bildirdi. KASIM 92 YAŞINDA ALZHEIMER’I YENDİ İzmir’de yaşayan Saime Emre 92 yaşında Alzheimer’ı yenmeyi başardı. Tıbbın çaresini bulamadığı hastalığı yenen Emre’nin öyküsünü torunu Arzu Sandal kitaplaştırdı. Alzheimer hastalığına 2 yıl önce yakalanan Emre, yemek yiyemez, konuşamaz bir hale gelmişti. Bir gün radyoda Safiye Ayla’nın “Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim” şarkısını duyan yaşlı kadın bu şarkıya tepki verdi ve hayata da bu şarkıyla tutundu. 16 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 ARALIK KANSERLİ İKİZLERE, AYNI ANDA KARACİĞER NAKLİ YAPILDI 2 TÜRK DOKTORDAN DÜNYADA BİR İLK Şanlıurfa’da karaciğer kanseriyle dünyaya gelen tek yumurta ikizi Ceylin ve Ecrin’e, eş zamanlı ameliyatla annebabalarından karaciğer nakli gerçekleştirildi. Doğuştan karaciğer kanseri olan tek yumurta ikizi kız kardeşlere, aynı anda karaciğer nakli yapıldı. 13 aylık ve henüz 7 kilo olan Ceylin ve Ecrin kardeşler, anne ve babalarının karaciğerlerinin yarısı ile hayata tutunurken, operasyon dünyada bir ilk olarak literatüre geçti. Ceylin ve Ecrin, Şanlıurfa’da 29 yaşındaki Mehmet ve 26 yaşındaki Rabia Fırat çiftinin çocukları olarak dünyaya geldiler. Cihan adlı yedi yaşında bir ağabeyleri daha vardı. Kolay bir hamilelik döneminin sonunda dünyaya geldiler ve son derece sağlıklı görünüyorlardı. Fakat beşinci ayda Ecrin’in karnı birden şişmeye başladı, yüzü hiç gülmüyor aksine sürekli ağlıyordu. Fırat ailesi soluğu Harran Üniversitesi Tıp Fakültesinde aldı. Tetkiklerin sonucu ise aileyi tam anlamıyla şoke etti; minicik bebeğin karaciğerinde 11 santimlik bir kitle vardı. Bütün veriler doğuştan kanser olduğunu gösteriyordu. Harran Üniversitesindeki doktorlar hastaları başkente göndermeye karar verdi. Ecrin anne ve babasıyla birlikte Ankara’ya Sami Ulus Araştırma Hastanesine doğru yola çıktığında kardeşi Ceylin, ağabeyi ve akrabalarıyla birlikte Urfa’da kaldı. Ancak doktorlar tek yumurta ikizi kardeşinin de kanser hastası olabileceğini düşündü. Nitekim haklı da çıktılar. Henüz bir şikâyeti olmamasına karşın Ceylin’de de benzer bir kitle olduğu saptandı. 10 kilonun altında organ nakli olma şansının az olduğu söylendi. Kemoterapiye başlandı ve kilo alana kadar tam 7 seans minik bedenleri zorlu tedaviye maruz kaldı. Yine de risk vardı zira kanser diğer organlara sıçrayabilirdi. Kemoterapi sürecinde doktorları, Memorial Hastanesinden Prof. Dr. Koray Acarlı ve bu nakiller konusunda dünyaca ünlü Münci Kalayoğlu’na danışmayı da ihmal etmedi. Karaciğerin çeşitli yerlerine sıçramış bu kanseri, karaciğer nakli yaparak temizlemeyi planladılar. Fırat ailesi, kızlarıyla birlikte hemen İstanbul’a hastaneye davet edildi. Okmeydanı Memorial Hastanesinde durumları incelendi. Anne ve babalarının karaciğerleri bu minik bedenlere uyuyordu ancak tek yumurta ikizleri olduğu için aynı anda nakil yapılması gerekiyordu. Her şey ayarlandı, ameliyathaneler hazırlandı ve ekipler ikiye ayrıldı. Ameliyatlar çok başarılı geçti. Ceylin ve Ecrin kardeşler şimdi çok sağlıklı ve annebabalarının hediyesi yeni hayatlarına adım atıyorlar. hayatıniçinden TÜRKİYE’DE YILDIZI PARLAYAN SEKTÖR SAĞLIK TURİZMİ Abuzer AKBIYIK Mali Müşavir / Yatırım Danışmanı Günümüzde birçok zengin ve gelişmiş ülkenin vatandaşları, kaliteli ve ucuz sağlık hizmeti alabilmek için farklı ülkelere seyahat etmektedir. Ülkemiz, kaliteli sağlık hizmeti sunumu, uygun fiyatları, coğrafik konumu, modern ve yüksek teknolojiye sahip akredite edilmiş özel sektör sağlık kuruluşları, şifalı termal sularıyla Sağlık Turizmi açısından önemli avantajlara sahiptir. Son yıllarda Sağlık alanında reform niteliğinde yapılan iyileştirme ve düzenlemeler neticesinde “Sağlık Turizmi” Türkiye’nin gündemine girmiş ve sektörde öne çıkan ülkeler arasında yer almak için çalışmalar başlatılmıştır. Anadolu Tarih Boyunca Hastalara Şifa Kaynağı Olmuştur Medeniyetler beşiği Anadolu, bin bir derde deva havası ve suyu, cana can katan doğal bitkileri, bu bitkilerden yapılan doğal ilaçları, hastaneleri, şifahaneleri, ünlü hekimleri ile tarih boyunca hastalara şifa kaynağı olmuştur. Lokman Hekim inanışa göre bütün hekimlerin piri üstadıdır. Bütün dünyayı dolaştıktan sonra Anadolu’ya gelmiş, Çukurova’nın bereket ve güzelliğine hayran kalarak Misis’e 18 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 yerleşmiştir. Her çiçeğin, her otun özelliklerini tanıyan Lokman hekim, çeşitli doğal ilaçlar yaparak dertlilere deva bulmuş, çevredeki hastaları iyileştirmiştir. Sağlık alanında da tarihteki konumunu yeniden canlandıran Türkiye, son yıllarda kurulan modern sağlık tesisleri, kamu ve özel sektör tarafından sunulan sağlık hizmetleri, teknolojik yenilikler ve sunulan hizmetin kalitesi bakımından uluslararası akreditasyon kuralları açısından sağlık turizminde dünya ile rekabet edebilecek konuma gelmiştir. Sağlık Turizmi Tanımı ve Çeşitleri Sağlık Turizmi: Herhangi bir sebeple sağlık hizmeti almak için ikamet edilen yerden başka bir yere yapılan planlı seyahate ‘‘Sağlık Turizmi’’, seyahat edene de “Sağlık Turisti’’ denir. Turistin Sağlığı: İkamet edilen yerden başka bir ülkeye tatil amaçlı giden turistlerin seyahat halindeyken acil ve ani olarak gelişen hastalıklarda sağlık hizmeti almak zorunda kalmasına ‘‘Turistin Sağlığı’’ denir. Sağlık Turizmi Çeşitleri şunlarıdır: Tıp (Medikal) Turizmi: Belirli bir hastalığı olan turistlere planlı olarak yapılan tedavi amaçlı uygulamalardır. Termal Turizm ve SPA Wellness: Hastalık sonrası rehabilitasyon dö- nemlerinde veya kalıcı hasar bırakan rahatsızlıkların kısmen iyileştirilmesi amacıyla kaplıca ve SPA merkezlerinde yardımcı sağlık personeli veya diğer yetkili personel tarafından yapılan tedavi destekleyici veya rehabilite edici uygulamalardır. İleri Yaş ve Engelli Turizmi: Yaşlı ve engelli turistlerin bakım ve rehabilitasyonu amacıyla eğitim almış sertifikalı personel tarafından yapılan uygulamalardır. Dünyada ve Türkiye’de Sağlık Turizmi Sağlık Turizmi sektörünü önemsendiği ve konuya ilişkin politikalar üretildiği için bazı ülkeler dünya sağlık turizmi gelirinden önemli ölçüde istifade etmektedirler. Bugün sağlık turizminin en yaygın olarak sunulduğu ülkelerin başında Hindistan, Malezya, Singapur, Tayland, Ürdün, Almanya ve Kosta Rika gelmektedir. Türkiye’de Sağlık Turizmi politikası son yıllarda netleşmiştir. Bu kapsamda Sağlık Bakanlığı’nda yeni yapılanmalar, mevzuatta düzenlemeler yapılarak ve sektöre destek ve hibeler sağlanarak önemli adımlar atılmıştır. 2010-2014 Sağlık Bakanlığı Stratejik Eylem Planı’nda Sağlık Turizmine geniş yer verilmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması kapsamında sağlık turizmi uygulamalarının geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapmak, hizmetleri planlamak, gerekli izinleri vermek, ilgili kurumlarla koordinasyon sağlamak, yardım ve danışmanlık hizmetleri vermek amacıyla 2012 yılında Sağlık Turizmi Koordinatörlüğü, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde ‘Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı’na dönüştürülmüştür. Sağlık Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı mevzuatlarında yaptıkları düzenlemelerle Sağlık Turizmi yatırımlarına destek ve hibeler sağlamıştır. Coğrafi konumu itibari ile Orta Doğu, Avrupa, Balkanlar ve Afrika’nın ortasında bulunan Türkiye, Bugün için JCI uluslararası akreditasyonuna sahip 47 sağlık kuruluşu, iyi yetişmiş hekim ve sağlık çalışanı, şifalı termal suları, ulaşım kolaylığı, 62 ülke ile vizesiz seyahat imkânı ve yüksek sağlık teknolojisi sayesinde sağlık turizminde öncü ülke olabilecek konumdadır. Ülkemiz, özellikle tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğumuz ülkelere göre çok daha büyük avantajlara sahiptir. Özel sağlık sektörü Türkiye’de 2002 yılından bu yana hızlı bir şekilde büyümüş ve gelişmiştir. Sağlık turizmi kapsamında ülkemizde özellikle de Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya ve Adana gibi illerimizdeki sağlık kurumlarımız yurtdışından çok sayıda yabancı hasta kabul etmekte ve bu hastalara tedavi uygulamaktadır. Hem Tedavi Hem Tatil Sağlık maliyetlerinin yüksek olduğu ülkelerde artık sosyal güvenceler de insanların tedavi ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu nedenle başını Avrupa ve ABD’nin çektiği çok sayıda ülkede insanlar sağlık tedavileri için alternatif ülkelere gitmektedir. Kalp ameliyatına en az 70 bin dolar yerine 15-20 bin dolar ödemek isteyen, yüzünü gerdirmek için 10-15 bin dolar yerine 6 bin dolar harcamayı tercih eden, çareyi yurtdışında aramaktadır. Bugün ABD ve Avrupa’da on binlerce dolara mal olan bir ameliyat veya tedavi Türkiye’de neredeyse üçte bir fiyatına gerçekleştirilmektedir. Tedavi için gelenler ayrıca tatil fırsatını da değerlendirmektedir. Sağlık Turizmde Türkiye’nin ön plana çıktığı alanların başında kardiyoloji, plastik cerrahi, ortopedi ve onkoloji gelmektedir. Sağlık Turizmi ile ilgili bazı rakamlar Sağlık Turizmi ile ilgili istatistiki rakamlar, çeşitli kaynaklarda değişiklik arz etmektedir. Konu ile ilgili fikir oluşturması bakımından bazı kaynaklardan derlediğimiz rakamları sunmak gerekirse: Dünyada her yıl yaklaşık 6 milyon kişi, daha uygun bir sağlık hizmeti veren ülkelere tedavi amacıyla gitmektedir. 50 milyar dolarlık bir hacme ulaşan sağlık turizminde ülkeler pastadan pay kapmak için âdeta birbirleriyle yarışmaktadır. Bu ülkeler arasında Türkiye de düşük fiyatların yanı sıra yüksek kalite standardı ile öne çıkmaktadır. 2011 Yılında 156 bin turist sağlık turizmi için Türkiye ye gelmiştir. Yıllık Gelir 1 Milyar TL’yi aşmıştır. Sağlık Turizminde ülkemiz dünyada ilk 20 ülkenin içinde iken bugün ilk 10 ülke arasında yer almaktadır. Türkiye’nin 2023 vizyonundaki hedefi, yıllık bir milyon sağlık turisti ve yirmi milyar Dolar döviz geliridir. Türkiye’ye her yıl tatil amaçlı yaklaşık 30 milyon turist gelmektedir, bu turistlerin Türkiye’deki kişi başı harcamalarının ortalaması 630 dolardır. Sağlık Turizminde 1 kişinin harcadığı rakam yaklaşık 8.000 dolardır. Bu rakamlar Sağlık Turizminin ne kadar değerli olduğunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak Sağlık Turizminin Türkiye’de yıldızı parlayan bir sektör olduğunu söyleyebiliriz. Sağlık alanındaki gelişme, iyileştirme ve düzenlemeler, sağlık sektöründeki yatırımlar, sektöre verilen destek ve hibeler sayesinde Türkiye, dünya sağlık turizmi pazarında hak ettiği payı çok yakın zamanda alacaktır. Faydalanılan Kaynaklar: Sağlık Turizmi El Kitabı, T.C Sağlık Bakanlığı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2012 Bursa, Bursa Sağlık Turizmi Derneği İnternet Sitesi “Sağlık Turizmi Daha organizeli olmalı” Turizm Yazarları ve Gazeteciler Dernek Başkanı Kerek Köfteoğlı yazısı “Hem tedavi, hem tatil yapmak isteyenler Türkiye’ye geliyor” haber, http://www.turkiyeturizm.com/ SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 19 hayatıniçinden 2013’TE KEŞKE... Murat ÇELİK Vatan Gazetesi / 01.01.2013 • Trafikte sürücüler yayalara daha fazla yol verse, • Okur ya da izleyicinin medyaya olan güveni artsa, • Sporu düşmanlık değil rekabet olarak görebilsek, • Bu ülke insanı devletine güvenebilse, • Atılan çamurlar iz bırakmasa, • Aptal yerine koyduğumuz karşı- • ‘Yorumcu’ sıfatıyla ekrana çıkan • Samimiyet ile hadsizliğin arasın- mızdakilerin bu durumu fark et- insanlar, hem bilgi birikimi hem daki ince çizgiyi görebilsek, • Okumuş, iyi yetişmiş olanlar da cahiller kadar cesur olsa, • Kişisel temizlik ve bakım ürünle- rinin tüketiminde bu kadar cimri olmasak, • Empati yapmaktan bahsedenlerin sadece yüzde biri empati yapsa, • Daha fazla kitap okusak, • Daha az bağırsak, • Trafikte sürücüler klaksona yüklenmek yerine, fren pedalına dokunmayı tercih etse, • Yalancılığın bir müeyyidesi olsa, • Türkçeyi daha düzgün kullanmak gibi bir kaygımız olsa, meyecek kadar aptal olmadıklarını görebilsek, • Her istediğimizden istediğimiz kadar yesek ama kilo almasak, • Daha çok resim sergisi gezsek, • Daha az kavga etsek, • Sevdiklerimizin kıymetini, onları de üslup açısından kahvehanede onları izleyenlerden bir adım önde olsa, • Daha fazla dürüst olsak, • Daha az çifte standart uygulasak, • Yabancılardan esinlenmek, yabancı hayranlığına dönüşüp kendi insanı ve ülkesine yabancılaşmak sonucunu doğurmasa, kaybetmeden bilsek, • Beşiktaş yine ‘Şeref’iyle oynayıp ‘Hakkı’yla kazanarak şampiyon olsa, • Haksızlığa, sadece kendimize yapıldığında değil, her şekilde isyan etsek, • Daha çok ezber bozulsa, • Alın teriyle kazanılan paranın gö• Daha az şiddet haberi duysak, nül huzuruyla harcanabileceğini • Kendimiz için ‘hak’ gördüklerimi- unutmasak, zin başkaları için ‘lütuf’ olmadığını • Emek hırsızları önceki yıllardaki unutmasak, kadar itibar görmese, • İnsan hayatı önceki yıllardaki ka- • Dünyanın merkezinde bizden baş- • Efendilik ‘âcizlik’ olarak algılanmasa, kalarının da bulunabileceğini düdar ucuz olmasa, • İnsanlar asılsız iddialarla hayâsızca • Sanatçıların özel yaşamlarından şünsek, suçlanıp cezaevine atılmasa, • Verdiği sözü tutmayanlar ifşa edil- • ‘Düşmanlık’ ve ‘şiddet’ sözcüklerini çok sanat ile ilgilensek, • Sükûtun her zaman ikrardan gel- se, daha az duysak, mediğini, insanın bazen değme- • ‘Aşk’ın ayıp ya da utanılacak değil, • Daha ‘özenli’ olsak. peşinden koşulması ve yakalanyeceğini düşündüğü için sustuğunu fark edebilsek, • İddia sahiplerine, iddialarını ispatla mükellef oldukları kesin bir dille hatırlatılsa, 20 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 dığında kaybetmemek için emek verilmesi gereken bir duygu olduğunu idrak edebilsek, • Sözler ile özler bir olsa, Ve 2013 keşke, hepimiz için önceki yılların hepsinin toplamından daha fazla sağlık ve huzur ile dolu olsa. ÜLKEMİZDE TRANSFÜZYON TIBBI (Mevcut Durum, Değerlendirmeler ve Öneriler) Doç. Dr. Mehmet KÖROĞLU Malatya Devlet Hastanesi Bilindiği üzere Bakanlığımız sağlık alanında Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir proje olan Sağlıkta Dönüşüm Projesi’ni uygulamaya koymuş ve bu proje ile sağlık alanında devrim niteliğinde yenilikler gerçekleşmiştir. Bu gelişmelerden birisi de “Kan Merkezleri ve Transfüzyon Tıbbı” alanında planlanmış olan ve Kızılay ile birlikte yürütülmeye çalışılan “Güvenli Kan Temini” projesidir. Kızılay’a üye bir Kızılay gönüllüsü olarak, bunun oldukça memnuniyet verici bir durum olduğunu belirtmek isterim. Bu yazıda eleştirel bir bakış açısı yerine, yaşanmakta olan sorunlara kısaca değinilerek bu konuda ülkemiz, Bakanlığımız ve Kızılay’ın menfaatine olacağını düşündüğüm çözüm önerilerini kısaca özetlemeye çalışacağım. Burada yapılan değerlendirmelerin tamamı kendi tespitlerim olmayıp kongre ve toplantılarda tartışılan konuları da kapsamaktadır. Konuyu bilimsel, maddi, hasta ve çalışan güvenliği yönünden maddeler halinde değerlendirmeye çalışacağım. 1. Türkiye’de Transfüzyon Tıbbı alanında ayrı bir uzmanlık dalı olmadığı için Hematoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Mikrobiyoloji ve Biyokimya uzmanları ile birlikte pratisyen hekimler bu alanda hizmet vermektedir. Ülkemiz son on yılda sağlık alanında çok büyük ilerlemeler kat etmiş ve başka ülkelere örnek olacak bir duruma gelmiştir. Bu kapsamda Ülkemiz genelinde kan temininin tamamına talip olan Kızılay’ın yapılanmasının çok yetersiz olduğu görülmektedir. Şöyle ki; böyle büyük bir işi yönetmek ve başarı elde etmek için; a) Kan Transfüzyonu alanında konuya hâkim, tecrübeli üniversite hocaları22 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 mızdan ve uzmanlarımızdan oluşan, konuya yön veren, kararlar alan üst kurul benzeri bir yapı oluşturulmalıdır. Ülkemizin bu alanda böyle bir yapıya sahip olmasının uygun olacağını düşünüyorum. Aynı şekilde Ülkemiz genelinde Bölge Kan Merkezleri, Kan Bağışı Merkezleri bulunan Kızılay, bu birimlerinde de transfüzyon tıbbı alanında deneyimli üniversite hocalarımız ve uzmanlarımızın sorumluluğunda bu işi yürütmelidir. b) Mevcut durumda Kızılay’ın böyle bir kurulu olmadığı gibi Kan Hizmetleri Genel Müdürü de sağlıkçı değildir. Aynı şekilde Ülkemiz genelinde Bölge Kan Merkezleri, Kan Bağışı Merkezleri bulunan Kızılay’ın bu birimlerinde de yok denebilecek sayıda uzman hekimi bulunmaktadır. Çoğunluğu Bakanlığımızın gayretleri ile son bir yılda sertifika alan pratisyen hekimler, Kızılay’ın bu birimlerinde sorumlu olarak görev yapmaktadır. c) Bakanlığımızın ve Üniversite hastanelerinin kan hizmet birimlerinde görevli yardımcı sağlık personeli yaklaşık on yıldan beri sertifikalıdır. Ancak Kızılay’ın bünyesinde çalışan aynı nitelikteki personelin büyük bir kısmının halen sertifikası mevcut değildir. Özetle Sağlık Bakanlığının yönlendirmesi ve kontrolü altında Kızılay’ın yapılanmasını yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir. 2. Kızılay’dan temin edilen her bir ünite için hastanelerimiz SUT rakamları üzerinden ödeme yapmaktadır. Bilindiği gibi Kızılay kamu yararına faaliyet gösteren derneklerdendir ve sunduğu bazı hizmetlerden gelir elde etmesi doğal bir durumdur. Ancak Sağlık Bakanlığı ve Üniversite hastaneleri yönünden konuyu değerlendirdiğimizde, bu hastaneler daha önceden kan bileşeni hazırlarken kanı bağışçıdan (genellikle has- ta yakınları idi) ücretsiz olarak alıp düşük bir rakama mal etmekteydiler. Çünkü kan bileşenleri hazırlarken kan torbası, kan grubu, ELİSA, CrossMatch gibi testlerin dışında gider söz konusu değildi. a) Kızılay ile yapılan sözleşmede Sağlık Bakanlığı hastanelerine % 7 indirim uygulanırken Kızılay tek taraflı olarak bu indirimi kaldırmıştır. b) Bu kapsamda hastanelerimiz yaklaşık 94 TL’ye alınan bir ünite eritrosit süspansiyonu için SGK’dan paket ameliyatlar kapsamında ücret alamamaktadır. Kaç ünite olursa olsun pakete dâhil olduğu için kurumlarımız Kızılay’a ücret ödeyip bununla ilgili tahsilat yapamadığı için kurumlarımızın maddi zararı söz konusu olmaktadır. Kalp-damar ameliyatları, kanamalı acil ve doğum hastaları gibi bazı istisnai durumlarda transfüzyonu yapılan kan ve kan ürünlerinin SGK tarafından ödemesinin yapılması uygun olabilir. c) Tıbbi tedavi için yatırılan dâhili hastalara yapılan transfüzyonlarda ise hastanelerimiz kan bileşenlerini aldığı rakamı SGK’ya fatura edebilmektedir. Örneğin, SGK’dan 94 TL tahsilat olduğunda, hazine payı ve diğer vergilerle 115 TL’nin üzerinde bir rakama kurumlarımıza mal olmaktadır. Kızılay’dan temin edilen kanlar için Kızılay kan transfüzyon seti vermemektedir. Bu set kurumlarımız tarafından ayrıca satın alınmaktadır. Kurumlarımızın bu konuda zarar ettiği açıkça görülmektedir. Ayrıca Kızılay’dan alınan kan bileşenleri için yine bazı testlerin tekrar yapılmasını gerektiren durumlar da söz konusu olmaktadır. İlaveten bu maliyetler de hesaplanabilir ve maliyet hesaplamasına eklenebilir. d) Kızılay’dan alınıp kullanılmayan kanlar iade alınmamaktadır. Bu kanlar kullanılmasa bile ücreti ödenmektedir. Kamu zararı oluşmaması için prosedürü çok iyi tanımlanmak kaydı ile kan hizmet birimleri arasında kan alış-verişi ve iadeleri olabilir. 3- Kızılay çok defa talep edilen kan ürünlerini temin edememektedir. Kızılay’ın kısa sürede talep edilen tüm bileşenleri temin etmesini beklemek doğru değildir. Ancak kongrelerde de sıkça tartışıldığı üzere Kızılay’ın kan hizmet birimlerinin 7 gün 24 saat hizmet vermemesi ilgili ürünleri temin edememe sebeplerinin başında gelmektedir. Bilindiği üzere Kızılay kan hizmet birimleri günün belirli saatlerinde (gece) ve hafta sonlarında hizmet vermemektedir (bazı birimlerde icap nöbeti vardır). Böyle olunca da acil durumlarda sıkıntılar yaşanmaktadır. Ayrıca Kızılay kan hizmet birimleri temin edemediği kanlarla ilgili geri dönüş yapmamaktadır. Diyaloglar kurumsal olmaktan uzak olup, kişisel diyaloglar daha öndedir. 4- Ülke genelinde Kızılay kan hizmet birimleri sadece Eritrosit Süspansiyonu ve Taze Donmuş Plazma temin edilebilmektedir. Tam kan ve trombosit süspansiyon vb. kan ürünlerini hiçbir zaman temin edememektedir. 5- Bilindiği üzere kan transfüzyonu ile bazı bakteriyel, viral ve paraziter hastalıklar bulaşabilmektedir. Bunu önlemek için bileşen hazırlamada hiçbir masraftan kaçınılmamalıdır. Son on beş yıldan beri gelişmiş ülkelerde uygulanan ve bilimsel olan yöntem, Gönüllü Donör Bankaları oluşturmaktır. Ancak Üniversite Hastaneleri, Devlet Hastaneleri ve Kızılay’ın ülkemiz genelinde gönüllü donör bankası oluşturmaya yönelik çalışması bulunmamaktadır. Gelişmiş ülkelerle gönüllü bağış oranı % 5 iken ülkemizde % 0,01 kadardır. Daha önceden uygulanan sistem olan yerine koyma usulü (hasta yakınlarından kan temini) bilimsel olarak doğru olmadığı gibi Kızılay’ın uygulamakta olduğu her yerde ve her ortamda çadır açarak kan toplamanın da hiçbir bilimsel yanı yoktur. Transfüzyon Tıbbı ile ilgili en küçük hata ulusal hatta uluslararası medyada sansasyon oluşturmaktadır. Kızılay’ın bu şekilde kan toplanması İstanbul’da yaşanılan HIV vakaları ve buna benzer durumların oluşma ihtimalini artırmaktadır. 6- Kızılay’dan gelen kanlarla ilgili yapılan immünohematolojik tarama testlerinde Ülkemiz genelinde çeşitli hatalar (oranlar olması gereken oranların üzerindedir) meydana gelmektedir. Kızılay aldığı kanların immünohematolojik testlerini, kanı aldığı şehirde ve o şehrin bağlı olduğu bölge kan merkezinde yapmamaktadır. Bu kanları Ankara’ya transfer ederek burada ilgili tarama testleri çalışılmaktadır. Malatya için örnek verecek olursak; ünite kanlar önce Gaziantep’te toplanmakta, daha sonra tarama testleri için numune kanlar Ankara’ya gönderilmektedir. Ankara’da tarama testleri mikro eliza yöntemiyle yapılmaktadır. Üniversite ve Bakanlığımız hastanelerinde ise immünohematolojik testler daha gelişmiş ve sürekli denetlenen cihazlar ve ekipmanla (örneğin dış kalite kontrol programları ve Bakanlığımızın kalite denetimleri gibi) çalışılmaktadır. Bu da bir nevi akreditasyon anlamına gelmektedir. Kızılay’ın toplamda sadece 2-3 merkezi akredite belgesine sahiptir. Kızılay sınırlı SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 23 sayıda örnekte daha duyarlı ve hata oranını düşüren ancak pahalı bir yöntem olan Nükleik Asit Temelli (NAT) testleri kullanmaktadır. Bu testlerde de maliyeti düşürmek için yaklaşık 20 örneğin karıştırılması yapılan havuz yöntemini kullanmaktadır. Havuz yöntemi testin duyarlılığını düşürmektedir. Dolayısı ile havuz yöntemine izin veren yeterli bilimsel veri mevcut değildir. Özetle ifade etmek gerekirse kan hizmet birimlerinde alınan kanın test numunesinin birden fazla ve uzak yerlere transferi karışma ihtimali ve hata oranını artırmaktadır. Transfüzyon tıbbı ile ilgili oluşabilecek hataların önemi dikkate alındığında bu transfer olayları kabul edilemez bir durumdur. Test numunelerinin bir odadan başka bir odaya transferinin bile hata ve karışma ihtimalinin artırdığı konunun uzmanları tarafından gayet iyi bilinmektedir. Tüm bu anlatılanlardan ötürü Kızılay’ın sonuçlarına karşılık güvensizlik oluşmaktadır. Başlangıçta Kızılay’dan gelen kanların testlerini güvenmeyip tekrar çalışan hastaneler çoğunlukta idi. Ancak getirdiği maliyet sebebi ile az sayıda hastane hariç kanlar Kızılay’dan geldikten sonra testler tekrarlanmayıp sadece Cross-Match yapılarak transfüzyon yapılmaktadır. Cross-Match testi ile sadece kan grubu ile ilgili hatalar tespit edilebilmektedir. Kızılay’ın temin ettiği ünite kanların şehirlerarası transferi daha farklı sorunlar oluşturmaktadır. Örneğin Kızılay tarafından ilimizde ve çevre illerde toplanan kanlar bağlı olunan bölge kan merkezine (Gaziantep BKM) gönderilmektedir. Talep edilen kanlar da yine Gaziantep’ten gönderilmektedir. Bu gibi transferlerde ünite kanda hemoliz-pıhtılaşma vb. durumlar gündeme gelmektedir. Transfüzyon sırasında transfüzyon setinde tıkanma vb. sıkıntılar bu sebeple meydana gelmektedir. 7- Kızılay’dan temin edilen kan bile24 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 şenlerinden hiçbir şekilde müşahit numune alınamamaktadır. Kızılay’ın müşahit numune alıp almadığını bilmiyorum. Malpraktis yasası, hasta ve çalışan güvenliği gibi mevzuat dikkate alındığında; Kızılay’dan kanı temin eden kurumlara muhakkak müşahit numuneyi Kızılay’ın vermesi gerektiği daha iyi anlaşılacaktır. Bu yapıldığı takdirde ileride oluşacak olan adli sorunlar her yönden daha rahat aşılacak ve şimdi olduğu gibi ciddi çözümsüzlükler ve kamu zararı gündeme gelmeyecektir. 8- İlimizde ve birçok ilde Kızılay’ın kan hizmetleri birimleri Kan Bağışı Merkezi statüsündedir. Sorunlar yaşandığında Kızılay’ın kendi yazılarında da zaman zaman belirtildiği üzere bu kan hizmet birimlerinin kan dağıtma ve temin etme yetkileri yoktur. Mevcut durum mevzuatla çelişmektedir. 9- Kızılay’ın temin ettiği kanlar tamamen lokositten arındırılmamış kanlardır. Kızılay hiçbir şekilde lökositten arındırılmış ve ışınlanmış kan temin edememektedir. Bilimsel olarak bu kanların kullanımının bazı sakıncaları vardır. Özellikle de sık transfüzyon yapılan, immün supresif, malignite ve transplantasyon hastaları için büyük risk oluşturmaktadır. 10- Kızılay tek bir tip (Çiftli Sagemli) torba ve tek bir marka torba kullanmaktadır. Bu torba ile sadece Eritrosit Süspansiyonu hazırlanabilmektedir. Daha gelişmiş torba seçenekleri olan üçlü, dörtlü ve lökositten arındıran filtreli torba seçenekleri kullanılması bilimsel bir gerekliliktir. Kızılay, kongreler de dâhil olmak üzere kan torbası konusu ile ilgili sürekli uyarılmasına rağmen bu durum halen devam etmektedir. 11- Son birkaç yılda Kan ve Kan Ürünleri Kanunu, yönetmelik ve rehber uygulamaya girmiştir. Rehber dünyada çok az sayıda ülkede mevcuttur. Bu rehberin yayınlanmış olması Ülkemiz ve Bakanlığımız açısından gurur verici bir durumdur. Bu mevzuat doğrultusunda kan hizmet birimlerinin ruhsatlandırma işlemlerinin mümkün olduğu kadar kısa bir sürede bitirilmesi uygun olacaktır. 12- Daha önceden tarama testlerinde pozitiflik durumunda donör, adım adım hekimler ile görüştürülerek gerekli olan tedavi-takip işlemleri hastanelerimizde yapılırken, Kızılay’ın bu geri bildirim, tedavi ve takip işlemleri yani hemovijilans konusunda neler yaptığı bilinmemektedir. 13- Bakanlığımız ve Kızılay Güvenli Kan Temini projesi kapsamında bir otomasyon programı kullanmaktadır. Şimdilik çeşitli sıkıntılar yaşansa da bu programdaki aksaklıkların zaman içerisinde giderileceğini umut etmekteyim. 14- Uzun yıllardır konuşulan ve mevcut olmayışı Ülkemiz için önemli bir kayıp olan ‘Plazma Fraksinasyon Merkezi’nin kurulması zamanı gelmiştir. Bu merkezin olmayışının Ülkemiz için eksiklik olduğu düşüncesindeyiz. Her geçen gün bu merkezin olmaması sebebi ile yurt dışından çeşitli kan ürünleri ithal etmekteyiz. Bu da oldukça maliyetli bir işlem olmaktadır. Bakanlığımızın bu konuda da en doğru adımı atacağını fikrindeyiz. HASTANELERDEKİ TIBBİ CİHAZLARA BAKANLIK TAKİBİ Sağlık Bakanlığı, kamu hastaneleri ile özel hastanelerdeki tıbbi cihazların test, kontrol ve kalibrasyonunun yakından takip edilmesi için merkezi takip sistemi kuracak. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkan Yardımcısı Ercan Şimşek yaptığı açıklamada, tıbbi cihazların test, kontrol ve kalibrasyonun Türkiye’de 100’e yakın işletme tarafından yapıldığını anlattı. Test, kontrol ve kalibrasyon kuruluşlarına yönelik yetkilendirme ve denetim sistemi getireceklerini ifade eden Şimşek, “Test, kontrol ve kalibrasyon faaliyetlerini gerçekleştirecek kişi ve kuruluşların niteliklerini belirleyerek bu kişi ve kuruluşlara belge verilmesini sağla26 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 yacağız. Bu değerlendirmeleri artık Sağlık Bakanlığı yürütecek” dedi. Şirketlere yetki verildikten sonra hastanelerdeki tıbbi cihazların test, kontrol ve kalibrasyon takibini Sağlık Bakanlığı’nın merkezden yapabilmesi için de yeni bir düzenleme hazırlığı içinde olduklarını bildiren Şimşek, şöyle konuştu: “Türkiye’de tıbbi cihazların test, kontrol ve kalibrasyonu, zaten belirli periyotlarla yapılıyor. Bakanlık olarak bunların ne derece düzgün yapılıp yapılmadığını da denetler duruma geleceğiz. Yapacak olduğumuz denetimlerle, bu faaliyetleri merkezden yakın takibe alacağız. Bugüne kadar test, kontrol ve kalibrasyon işlemlerinin takibi yalnızca hastanelerin sorumluluğundaydı. Bundan sonra, hazırlamakta olduğumuz mevzuatlarla, daha derli toplu, daha disiplinli ve bizim kontrolümüz altına girecek bir sistemden bahsediyoruz.’’ GÖRME ENGELLİYE İTHAL KORNEA Hükümet, kornea nakli sırasına girmiş olan 4 bin 600 görme engelli için düğmeye bastı. Sağlık Bakanlığı bütçesine, ABD’den kornea ithalatı için kaynak aktarıldı. Tüm nakil masraflarını SGK karşılayacak. Görme engellilere bu müjdeyi, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ TBMM’deki Bütçe Görüşmelerinde verdi. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de yeterince kornea bağışı yapılmaması nedeniyle, 2013’te kornea ithalatının gerçekleşeceğini söyledi. Kornea için bütçeye özel pay ayrıldı. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Şencan ise yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti: “Türkiye’de kornea listesinde 4 bin 600 görme engelli vatandaşımız sıra bekliyor. Her yıl ortalama 2 bin kişiyi listeye ekleniyor. Her yıl yaklaşık bin 500 kişiye ise kornea nakli yapıyoruz. Hem Türkiye içindeki bağışları artırmayı hem de yurtdışından itha- latla havuzda biriken nakil listesini bitireceğiz. En azından listeyi bitirene kadar ithalata ihtiyaç olacak. 2013’ün martında ihale süreçleri bitecek. 2013’ün sonunda kornea nedeniyle görmeyen hasta kalmayacak.” Söz konusu ithalatla ilgili ihale aşamasının sürdüğünü ve hizmet alımı organizasyonunun nasıl yapılacağının belirlendiğini belirten Prof. Dr. Şencan, “Alımı, hazırlanması, getirilmesi, dağıtımı, garantileri organize edilecek korneaların, ABD göz bankaları federasyonunun kriterlerini ve bizim göz uzmanlarımızın standartlarını karşılaması gerekecek” dedi. Bakanlığın listesinde nakil bekleyenlerin büyük kısmı doğuştan, ilerleyen yaşa bağlı gözünde problemler oluşmuş ya da kaza sonucu gözünü kaybetmiş kişilerden oluşuyor. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 27 TÜRKİYE KAMU HASTANE BİRLİKLERİ DEĞERLENDİRME TOPLANTISINA KATILAN SAĞLIK BAKANI AKDAĞ’DAN GENEL SEKRETERLERE VATANDAŞLARI VE SAĞLIK ÇALIŞANLARINI MUTLU ETME FORMÜLÜ: “YÜZYÜZE OLUN, KONUŞUN VE GÜLÜMSEYİN” Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, kamu hastaneleri birliğini, daha verimli hastanecilik yapmak, daha kaliteli sağlık hizmeti sunmak, vatandaşın ve sağlık çalışanlarının işini kolaylaştırmak, bu hastanelerdeki giderlerin finansmanını sürdürülebilir hale getirmek gibi son derece çağdaş kavramlar üzerine inşa ettiklerini bildirdi. 28 ‘’Vatandaşın A sınıfı hastanelerden yararlanamayacağı’’ iddiasının da gerçek dışı olduğunu vurgulayan Bakan Akdağ, bu sınıflandırmanın değerlendirmeye ilişkin olduğunu, bütün hastanelerin A sınıfında olması arzusunu taşıdıklarını ifade etti. Akdağ, Türkiye Kamu Hastane Birlikleri Değerlendirme Toplantısı’ndaki konuşmasında, kamu hastane birliklerinin çok tartışıldığını, bazı meslek örgütleri ve muhalefetin bununla ilgili ‘’yanlış bilgiler pompalamaya çalıştığını’’ söyledi. Vatandaşların A ya da E sınıfı hastanelere gitmesinde hiçbir engel bulunmadığını dile getiren Akdağ, personelin sözleşmeli hale getirilmesinin söz konusu olmadığını, sadece yöneticilerin sözleşmeli yapılarak performans değerlendirmesine tabi tutulduğunu kaydetti. Sağlık Bakanı Akdağ, ‘’Kamu hastane birlikleri ile sağlık hizmetlerinin tamamen özelleştirileceği, ücretli hale geleceği iddiası tam bir safsata. Tam tersine kamu hastane birlikleri, kamu hastanelerinin daha kuvvetlenmesini, vatandaşa verilen hizmetin daha mükemmel hale getirilmesinin araçlarından birisidir’’ dedi. Bugünkü kamu hastanelerinde geçmişte yaşanan sıkıntıların hiçbirinin yaşanmadığına dikkati çeken Sağlık Bakanı Akdağ, ‘’Kamu Hastane Birlikleri kamu hastaneciliğinin taçlanacağı bir dönem olacak. Geçiş dönemi problemleri arızi problemlerdir’’ diye konuştu. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, ‘’Kamu hastaneleri birliğini, daha verimli hastanecilik yapmak, daha kaliteli sağlık hizmeti sunmak, vatandaşın ve sağlık çalışanlarının işini kolaylaştırmak, bu hastanelerdeki giderlerin finansmanını sürdürülebilir hale getirmek gibi son derece çağdaş kavramlar üzerine inşa etmiş durumdayız’’ değerlendirmesinde bulundu. Bir hastane yöneticisinin ‘’Yorgunum ve huzurluyum’’ sözleriyle başlayan mektubunu okuyan Akdağ, genel sekreterlere, ‘’Sağlık çalışanlarının yüzüne bakın, konuşun ve gülümseyin’’ tavsiyesinde bulundu. Zaman zaman ‘’acımasız’’ dille kaleme alınmış sağlık haberlerinin basında yer aldığına dikkati çeken Akdağ, vatandaşların artık daha fazla hak arama yoluna gittiğini, şikâyetlerle ilgili önyargılı haberler yapılmaması gerektiğini söyledi. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 29 İDEAL SAĞLIK SİSTEMİNİN FORMÜLÜNÜ AÇIKLADI Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED), Türkiye’deki sağlık sektörünü mercek altına aldığı ‘Türkiye Sağlık Sektörü Raporu’na göre; ideal bir sağlık sistemi için, kamu maliyetini artırmadan, kalite, maliyet ve erişim aynı ölçüde hedeflenmeli. Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED)’nin önemli çalışma gruplarından olan Sağlığa Erişim Çalışma Grubu’nun katkılarıyla, Deloitte tarafından hazırlanan ‘Türkiye Sağlık Sektörü Raporu’, sürdürülebilir ve kaliteli bir sağlık sektörü için genel bakış ve potansiyel iyileştirme alanlarını ortaya koydu. Sağlık sektöründe ideal bir sistem kurulabilmesi için öngörülebilirlik ve sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda faaliyet gösteren Sağlığa Erişim Çalışma Grubu tarafından hazırlanan raporun sunumunda, YASED Yönetim Kurulu Üyesi Güldem Berk30 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 man, Türkiye’nin uzun vadeli programlarında da yer alan katma değerli ürün ve hizmet üretimi, bölgesel üs konumuna yerleşmesi gibi hedeflerde sağlık sektörünün öncelikli sektörler arasında yer aldığını söyledi. Berkman, “Biz yatırımcılar için hukuk güvenliğinin güçlendirilmesi, hukuki ve idari öngörülebilirliğin artırılması, yatırımcı güveninin kazanılması için öne çıkan hususlardır. Bu doğrultuda, şeffaf sağlık politikalarının etkin bir diyalog ortamında tüm paydaşlar ile paylaşılması, sektörün öngörülebilirlik sorununu ortadan kaldıracak, sektör paydaşlarının daha sağlıklı planlama yapmalarına imkân sağlayarak, Türkiye’de yapacakları yatırımları artıracaktır.” dedi. Sektörün Temel İhtiyaçları: Şeffaflık, Diyalog ve Öngörülebilirlik Türkiye Sağlık Sektörü Raporu’nda, sağlık sisteminde, gerek genel sağlık sigortasının kapsamının genişliği, gerek değişen demografik ve ekonomik göstergeler neticesinde artan kamu maliyetleri göz önüne alındığında, kaliteli bir sisteme erişimi sürdürülebilir kılmanın oldukça zorlaştığı vurgulandı. Bunun çözümü yönünde kaliteli bir sağlık sistemi için, etkin veri kullanımı, sağlık sektöründe yetersiz kalan üretim ve yenilikçilik anlamında teşvik mekanizmalarının gözden geçirilmesi, AB ile rekabetçi politikaların geliştirilmesi yönünde veri imtiyaz ve ruhsatlandırma süreçlerinin hızlandırılması ve de kamu harcamalarını azaltmak amacıyla tamamlayıcı sağlık sigortası sisteminin yürürlüğe girmesi gibi hususlar ön plana çıkarıldı. YASED Genel Sekreteri Özlem Özyiğit, “Harcamaların yönetilmesine ve kaliteli sağlığa erişimin sürdürülebilir olmasına ilişkin atılması gerekli adımlar, Şeffaflık, Diyalog ve Öngörülebilirlik olmak üzere temel iyileştirme alanları etrafında toplanmaktadır. Kamu nezdinde şeffaf sağlık politikalarının etkin bir diyalog ortamında tüm paydaşlar ile paylaşılması, sektörün öngörülebilirlik sorununu ortadan kaldıracak, sektör paydaşlarının daha sağlıklı planlama yapmalarına imkân yaratarak, Türkiye’de yapacakları yatırımları artırmalarını da sağlayacaktır.” dedi. Kamu da “Diyalog” dedi “Türkiye Sağlık Sektörü: Sürdürülebilir ve Kaliteli bir Sağlık Sektörü için Genel Bakış ve Potansiyel İyileştirme Alanları” başlıklı raporun sonuçları, ilgili tüm tarafların katılımıyla Ankara’da düzenlenen “Türkiye’de Sürdürülebilir ve Kaliteli Sağlık Sistemine Doğru” isimli konferansta masaya yatırıldı. Konferansta, 2008’den beri üzerinde çalışılan tamamlayıcı ve destekleyici sağlık sigortası yönetmelik taslağının en kısa sürede Sağlık Bakanlığı, SGK ile ilgili tarafların görüşlerine açılacağı bilgisi paylaşıldı. SGK tarafından hâlihazırda yapılan bilimsel çalışmaların bu yönetmeliğe katkı sağlayacağı belirtildi. Kamu yaklaşımının da YASED tarafından ortaya konulan raporda vurguladığı gibi diyalog, şeffaflık ve öngörülebilirlik değerleri doğrultusunda olduğu üzerinde duruldu. Ayrıca, hastaların kaliteli hizmet almaları için daha fazla sorumluluk üstlenmeleri gereği, bunun için de tamamlayıcı sağlık sigortasının devreye girmesi ve devletin farklı hastalıklara göre katkı paylarını düzenlemesinin önemine değinildi. SGK Başkan Yardımcısı Yadigâr Gökalp, çalışmalarının yönünün raporda belirtilen 3 temel alan paralelinde olduğunu iletirken, veri paylaşımına yönelik esasları içeren yönetmeliğin ve mevzuatın düzenlenmesinin öneminin de altını çizdi. Kurum olarak tanı tedavi kılavuzları alanında yapılan her türlü çalışmayı desteklediklerini, teminat paketinin kapsamının genişletilmesi için çalışmaların, tıbbi ve ekonomik değerlendirmeler ışığında sürdürüldüğünü belirtti. YASED’in de amaçladığı kalite, maliyet ve erişimin dengesinin sağlandığı bir sağlık sektörünün nihai tüm paydaşların ortak hedefi olduğu vurgulanırken; sağlığa erişim ayağında Türkiye’nin önemli bir aşama kaydettiği, ancak sürdürülebilir ve kaliteli bir sağlık sistemi ve bu sistemin bütçesinin finansmanı konusunda kurumlar arası ve özel sektörün birbiriyle diyalogunun geliştirilmesinin gerekliliği ortaya kondu. ‘Türkiye Sağlık Sektörü Raporu’ndan satırbaşları Sağlık Sektörünün 4 Bileşeni Açısından Dünya Karşılaştırmalı Mevcut Durum Sağlık Hizmet Sunumu Sektörü: Türkiye Sağlık Sunumu Sektörü GZFT Analizi (SWOT Analizi) Güçlü Yönler Zayıf Yönler • Bilgi ve tecrübe düzeyi yüksek araştırma hastanelerinin varlı- • Sağlık verilerinin raporlama araçları olarak ğı kullanılmıyor olması • Uluslararası yatırımcıların Türkiye’de konumlanmış olması • Artan sağlığa erişim • Politika belirleyiciler tarafından performans bazlı yaklaşımların benimsenmiş ve uygulanıyor olması • Sağlık turizminin politika belirleyiciler tarafından benimsenmiş olması Fırsatlar • Önleyici sağlık politikalarının yeterince yaygınlaşmamış olması • Özel sağlık hizmet sunumu organizasyonlarının yatırım konularında yönlendirilmiyor olması • Sağlık hizmet sunumunda kamunun kapasite olarak üstünlüğü ve yükü Tehditler • Uluslararası yatırımcıların sağlık hizmet sunumuna olan il- • Özel sağlık hizmet sunucularının yeterli finansal kaynak bulamama neticesinde el değiştirmesi ve kalitenin düşmesi gisi • Sağlık verilerinin raporlanarak en iyi uygulamaların tespit • Performans yaklaşımının istismar edilerek kalitenin düşmesi edilmesi • Sağlık talimatlarının oluşturularak standardizasyon sağlan- • Artan rekabet neticesinde atıl kapasitenin oluşması ve yatırım geri dönüş hızlarının düşmesi ması • Artan özel sağlık sigortası sayesinde daha fazla faydalanan • Tıbbi hizmet, teknoloji ve malzeme fiyatlarının, dolayısıyla maliyetin sürekli artması ve finansmanı güçleştirmesi olması ve neticede özel sağlık hizmet sunucularının gelirlerinin artması • Tanı bazlı yerine tedavi bazlı hizmet yaklaşımın oluşması SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 31 Kritik sağlık göstergeleri açısından Türkiye’nin bir değerlendirmesi yapıldığında; 2009 verileriyle her 1.000 doğumda ortalama 13,1 olan bebek ölüm oranının OECD’deki %0,4’lük oranın çok üzerinde olduğu dikkati çekiyor. Öte yandan 2009 verilerine göre OECD ülkelerinin ortalama yaşam beklentisi 80 yıl olarak hesaplanırken, Türkiye’de hayat standardının yükseltilmesi çalışmalarına rağmen ortalama yaşam beklentisi 74 yıl ile gelişmiş ülkelerin gerisinde kalıyor. Dünya ortalamasına bakıldığında, 1.000 kişiye düşen hastane yatağı sayısı 2,8’dir. En büyük sağlık pazarı konumundaki Amerika’da 1.000 kişiye düşen hastane yatağı sayısı 3,1 iken, Türkiye, 1.000 kişiye düşen 2,5 hastane yatağıyla dünya ve OECD ortalamalarının gerisinde kalmaktadır. 1.000 hasta başına düşen doktor sayısı ABD’de 2,4 iken Rusya’da 4,3’tür. Dünya ortalamasında ve Türkiye’de ise bu oran 1,6 olarak gözlemlenmektedir. 2010 yılı itibarıyla Türkiye’de toplam 123.447 doktor bulunmakla birlikte, hasta başına düşen doktor oranı gelişmiş ülkelere kıyasla geride kalmaktadır. 1000 kişiye düşen hemşire sayısı ABD’de 10,8, OECD ülkelerinde 8,4, Türkiye’de ise 1,5’dir. Türkiye’de 114.772 hemşire istihdam edilmektedir, ancak doktor başına düşen hemşire sayısına bakıldığında da, Türkiye OECD ülkelerinin oldukça gerisinde kalmaktadır. OECD ülkelerinde 100.000 kişiye düşen yeni mezun hemşire sayısı 39 iken, bu rakam Türkiye için sadece 6’dır. Son 10 yılda Avrupa Birliği dâhil birçok ülkede, hastaların hastanelerde kalış sürelerinin azaldığı görülmektedir. 2000 yılında 8,2 gün olan OECD ülkelerinin ortalama hasta kalış süresi, 2009 yılı itibariyle 7,2 güne düşmüştür. Türkiye’de ise bu süre ortalamada 4 gün olmakla birlikte, aslında bu gösterge hizmetin iyiliği ve hızına işaret etmemekte, hizmet kapasitesinin yetersiz olmasından kaynaklanmakta ve sisteme ek maliyetler getirmektedir. Türkiye’de kapasite gereksinimi ancak hasta kalış sürelerinin kısa tutulmasıyla mümkün olmaktadır. Türkiye’de 1.400’den fazla hastane hizmet vermekte olup, bu hastanelerin %34’ü özel sermayelidir. 20002010 yılları arasında Türkiye’deki hastanelerin Bileşik Yıllık Büyüme Oranı (BYBO) %1,7 iken, özel hastaneler için bu oran %6,5 olarak gerçekleşmiştir. Özel hastanelerin bölgesel dağılımına bakıldığında İstanbul, Ankara ve İzmir ön plana çıkmaktadır. Türkiye’deki özel hastanelerin %48’i, hastane yataklarının ise %56’sı bu üç ilden birinde bulunmaktadır. Türkiye’deki doktorların %59’unun Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastanelerinde görev aldığı, %20’sinin özel sektörde hizmet vermekte olduğu görülmektedir. Türkiye’de 2006-2010 yılları arasındaki hastane müracaatları incelendiğinde, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde %5,6’lık bir BYBO gözlemlenirken, özel hastaneler için bu oran %32,4’tür. Devlet ile özel hastaneler arasındaki bu önemli fark, sektördeki özel teşebbüs yatırımlarının artışına ve sağlık sisteminin liberalleştiğine işaret etmektedir. Güldem Berkman YASED Yönetim Kurulu Üyesi 32 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Türkiye genelinde hastane yatak doluluk oranları %64 seviyesindedir. Sağlık Bakanlığı hastaneleri bu orana paralel seyrederken, özel hastaneler %51’lik doluluk oranına sahiptir. YASED, 32 yıldır Türk ekonomisinin hizmetinde… Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED) üyeleri Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketlerdir. Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırımcıların 1980’den beri en önemli temsilcisi olan YASED, yüksek katma değer yaratarak Türkiye’nin “Dünyanın ilk 10 Ekonomisi Arasına Yükselme” hedefinin gerçekleşmesini desteklemektedir. YASED, Türkiye’nin, dünyadaki “en iyi yatırım ortamına sahip ülke” konumuna getirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, bilgi, deneyim ve ilişki ağı ile Türkiye’de “Uluslararası Standartların ve En iyi Uygulamaların Yerleşmesi”, “Uluslararası Yatırımlara Kamuoyu Desteğinin Sağlanması” ve “Türkiye’nin Bir Cazibe Merkezi Olarak Algısının Yükseltilmesi” konularında sorumluluk üstlenip bu konuda görevler almaktadır. Ortalama yatış sürelerine bakıldığında ise özel hastanelerde 2 gün olan süre, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde ortalama 4,4 gündür. Sağlık Turizmi: 2010 sonu itibariyle küresel sağlık turizmi pazarının büyüklüğü 78,5 Milyar ABD Doları olarak belirlenmiştir. 2012 yılı itibarıyla pazarın büyüklüğünün 100 Milyar ABD Doları’na ulaşması beklenmektedir. Türkiye’nin ise bu pazardaki payı %1 civarındadır. Türkiye’de 2010 yılında medikal turizm pazarının büyüklüğü 850 Milyon ABD Doları olarak tahmin edilmekte olup, bu rakamın önümüzdeki 5 yıl içerisinde 1 Milyar ABD Doları’na çıkarılması hedeflenmektedir. Tedaviler için Türkiye’nin tercih edilmesinin başlıca nedenleri arasında; yüksek kaliteli hizmet verilmesi, fiyatların birçok ülkeye nazaran düşük ve verilen hizmet kalitesine uygun olması, hekimlerin iyi eğitim görmüş olmaları, tedavilerde kullanılan teknolojik olanakların yüksek olması ve Türkiye’nin dünya çapında bilinen ve tercih edilen bir turizm merkezi olması sayılabilir. Tıbbi Cihaz Sektörü: Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü GZFT Analizi (SWOT Analizi) Güçlü Yönler Zayıf Yönler • Sağlık harcamalarının istikrarlı gelişimi • İthalata bağımlılık • Ürün kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmalar • Tedarik zincirinde meydana gelebilecek kalite sorunları • Bölgedeki diğer ülkelere göre yüksek seviyede gerçek- • Verilerin bulunmaması leştirilen yerel üretim • Gelişen yerel üretim • Yapılan doğrudan uluslararası yatırımlar Fırsatlar Tehditler • Ucuz iş gücü sayesinde yerli üretimin arttırılması • Artan küresel rekabet • Üretim yatırımlarının Türkiye’ye çekilmesi • Yerel üreticilerin küresel pazarda düşük bilinirliği • Teknolojik bilgi birikiminin arttırılması • Düşük kaliteli üretim • 2010 yılı itibarıyla dünya tıbbi cihaz pazarı 250 milyar doları aşan bir büyüklüğe ulaşmıştır. Dünyadaki en büyük pazarlar sırasıyla; ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Çin, Kanada, Rusya, İspanya ve İsviçre’dir. Türkiye’de tıbbi cihaz pazarı, 2010 yılsonu itibarıyla 1,9 Milyar ABD Doları tutarında pazar büyüklüğüne ulaşa- Yerel üretimin hammaddede ithalatına bağımlılığı rak, dünyadaki en büyük 20 pazardan biri konumuna yükselmiştir. Öngörülen 2011-2015 dönemi dâhilinde, tıbbi cihaz sektörünün %6’ya yakın bir BYBO ile 2,7 Milyar ABD Dolarını aşması beklenmektedir. Türkiye’de 1.000’e yakın yerel tıbbi cihaz üreticisi ve tedarikçisi bulunmak- tadır ve sektörde yer alan oyunculardan 700’e yakın kısmı üretimlerini ihraç etmektedirler. Yerel üreticiler, İstanbul, İzmir, Ankara, Samsun ve Konya olmak üzere 5 şehirde yoğun olarak yer almaktadırlar. Yerel üreticiler pazardaki talebin %15’ini karşılamaktadırlar. İlaç Sektörü: Türkiye İlaç Sektörü GZFT Analizi (SWOT Analizi) Güçlü Yönler Zayıf Yönler • Bölgesel güç olma yolunda önemli bir pazar • Düşük kişi başı sağlık harcamaları • Büyüyen ve dinamik nüfus • Değişken yasal altyapı • Güçlü yerli üretim kapasitesi • Atıl kapasiteye rağmen, ithalat bağımlılığındaki artış • Kalifiye iş gücü arzı • Benzer ülkelere oranla düşük ilaç fiyatları • Uluslararası yatırım ilgisinin son yıllarda Türkiye’de yoğun- • Ruhsatlandırma ve geri ödeme süreçlerinin aksaması laşması • Yenilikçi ilaç firmaları ile yerel ve jenerik üretimi yapan ilaç • Geniş Genel Sağlık Sigortası kapsamı firmaları arasındaki koordinasyon eksikliği • Genç nüfus neticesinde dengeli sağlık harcaması ve prim • Planlama yapılmasında veri eksikliği gelişimi • Fayda / fiyat maliyet yapısının oturmamış olması • Sektörde yer alan uluslararası oyuncular Fırsatlar Tehditler • Satın alma gücünün yatırım oluşmasında teşvik mekaniz- • Düşen ilaç fiyatları ve artan ıskonto oranları nedeniyle sağlığa erişimde arz güvenliğinin risk unsuru oluşturabilmesi ması olarak kullanılma olasılığı • Düşük ilaç tüketiminin, nüfus büyüklüğü göz önünde bu- • Atıl kapasitenin kullanılamaması ve ekonomiye kazandırılamaması lundurulduğunda gelişim potansiyeli • Fiyat odaklı kamu politikaları ve düşük gelirli nüfusun orta- • ya çıkardığı talep eğiliminin jenerik ilaç üreticilere sunduğu potansiyel • • Türkiye’nin bölgesel Ar-Ge potansiyeli • • Yatırımlar daha verimli kullanıldığı takdirde bölgesel güç haline gelme ihtimali İlaca erişimin uzun sürmesi neticesinde sağlık turizmi olumsuz etkilenmesi Yenilikçi bilgi birikiminin Türkiye’ye gelmemesi Maliyet odaklı politikalar neticesinde, üretim yapan uluslararası ilaç firmalarının yatırımlarını geri çekme riski SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 33 Dünyanın en büyük 5 ilaç pazarı sırasıyla ABD, Japonya Çin, Fransa ve Almanya’dır. Türkiye ise 15. sırada olup, son yıllarda önemi artan pazarlardan biri olma konumundadır. Önümüzdeki dönemlerde ilaç sanayinde ürün portföyü, piyasalar, odak/ hasta ilişkileri, tedavi/ilaçlar, ekonomi, üretim ve satış ekseninde birçok değişim yaşanacağı ve bu değişimin global ölçüde tüm ülkeleri (piyasaları)etkileyeceği düşünülmektedir. Türkiye açısından bu değişimi fırsata çevirerek, yatırımların Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırım şeklinde gelmesini sağlayacak politikalar geliştirilmesine yönelik fırsatlar bulunmaktadır. İlaç sektörü yatırımlarına bakıldığında ise gelişmekte olan pazarlar ön plana çıkmaktadır. Ancak son yıllarda yeni oluşan sahalar incelendiğinde özellikle gelişmekte olan pazarlardan Latin Amerika, Çin ve Hindistan’da yatırımların artmış olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum, Türkiye’nin de dâhil olduğu gelişmekte olan pazarların cazibe merkezi oluşturduğunu göstermektedir. Türkiye tutar olarak dünyadaki en büyük 15. İlaç pazarıdır. Üretim açısından bakıldığında ise en büyük 16. ilaç pazarıdır. Günümüzde Türkiye, Avrupa’nın en hızlı büyüyen ilaç pazarlarından biridir. 2010 yılında kişi başına düşen ilaç harcaması diğer Avrupa ülkelerine kıyasla düşük olmasına rağmen, Türkiye ilaç pazarı, Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve İspanya’nın ardından Avrupa’daki 6’ıncı en büyük ilaç pazarıdır. Türkiye’de kullanılan ilaçların kutu bazında %75,5’i yerli üretimdir. Tutar düzeyinde ise yerli ilaçların ağırlığının %49 civarında olduğu görülmektedir. Yıllar içerisinde ithal ilaç oranında hacimsel olarak bir artış olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye’nin ilaç ihracatı 2000– 2011 döneminde 101 Milyon ABD Doları’ndan 567 Milyon ABD Doları’na yükselmiştir. Atıl kapasite olmasına rağmen, aynı dönemde Türkiye’nin ilaç ithalatı da artarak 1 Milyar ABD Dolardan 4,7 Milyar ABD Doları’na yükselmiştir. Bu durum neticesinde cari açığın arttığı ve mevcut Özlem Özyiğit YASED Genel Sekreteri durumda ihracatın ithalatı karşılama oranının %12 seviyesinde olduğu gözlemlenmektedir. Sigorta Sektörü Türkiye Sağlık Sigortası Sektörü GZFT Analizi (SWOT Analizi) Güçlü Yönler Zayıf Yönler • Sağlık hizmet sunumuna erişim isteğinin artması • Satın alma gücünün artması ve ekonomik büyüme • Sağlık sigortasının bölgesel olarak Türkiye genelinde kısıtlı kalması • Genel sağlık sigortası sektörünün geniş olması neticesinde özel sağlık sigortasına yönelik daha az talep olması Fırsatlar Tehditler • Artan satın alma gücüne paralel olarak sağlık sigortası ala- • Risk hesaplamalarında veri eksikliği neticesinde sağlıklı bir nında büyüme olasılığı sağlık sigortası pazarının gelişememesi • Artan kamu sağlık harcamalarına alternatif yaratma zorun- • Özel sağlık hizmet sunucularının, özel sağlık sigortası şirluluğunun doğması ketleri üzerindeki baskıları neticesinde artan fiyatlar ve sonuç olarak düşen pazar hacmi • Tamamlayıcı sağlık sigortası sayesinde pazarın büyüme olasılığı Türkiye sigorta sektörünün toplam prim üretiminin yaklaşık %12’sini sağlık sigortaları oluşturmaktadır. 2011 yılında hayat dışı branşlardan olan sağlık sigortalarında %20 34 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 ’lik büyüme ile 1,6 milyar TL’lik prim üretimi gerçekleşmiştir. Sağlık sigortası sektörü 2006 ile 2010 yılları arasında %14’lük bir BYBO yakalamıştır. Pazarın önümüzdeki yıllarda da aynı büyüme trendini devam ettirmesi ve 2015 yılında pazar büyüklüğünün yaklaşık 2 Milyar ABD Doları’na ulaşması beklenmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 35 SAĞLIKTA PERFORMANSIN İNSAN KAYNAKLARINA YÖNELİK ÖLÇÜMÜ (4) Prof. Dr. Kamil Ufuk BİLGİN Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) Sağlıkta Performans Ölçümünde Karşılaşılan Güçlükler Sağlıkta Performans Ölçümünde, daha önce sıraladığımız faydalarının yanı sıra, karşılaşılan bazı güçlük ve sorunları da bulunmaktadır. Bu sorunlar, aslında uygulama açısından karşılaşılan sorunlar olmaktadır. Çünkü performans konusu, teorik olarak ilgili yazında ele alınıp tartışılıyor olsa da, uygulamaya aktarılmadan, per- 36 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 formans ölçümünün uygulamadaki yapı ve işleyişe uyumlu olup olmadığını anlamak pek mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, sağlık yönetiminde uygulanmasına ilişkin olarak, Sağlık Performans Ölçümünün sorunlarını şu biçimde sıralayabiliriz: • Sağlıkta Performans Ölçümü, kamu yönetimi kültürüne henüz girmemiş ya da Sağlık Yönetiminde yeterince anlaşılamamıştır; örgütsel yapının da kurulamamasına neden olmuştur; • Sağlıkta Performans Ölçümüne getirilen ölçütlerin adı çeşitli ortamlarda geçmekle birlikte, özellikle sağlığa özgü bu yeni ölçütlerin kullanımına ilişkin olarak, geleneksel Sağlık hizmeti ve yönetimi anlayışına sahip kamu personelinin direnç gösterdiği görülebilmektedir; • Sağlık Performans Ölçümüne iliş- • Sağlık kin ilkeler, ölçütler ve uygulama aşamalarına dair bir mevzuat düzenlemesi henüz yapılmamıştır; • Mevzuatın hazır olmaması, Sağlık Performans Ölçümüne uygun bir Performans Ölçümünde önemli bir yere sahip olan kurumsal, takımsal ve bireysel performans değerlendirmeleri açısından da, Sağlık kurum ve kuruluşlarının alıştıkları geleneksel yapıdan uzaklaşmak istemedikleri bilinmektedir. Çünkü mevcut değerlendirme sistemi nerdeyse hiç işlemediği ya da işlevselliğini yitirdiği halde, uygulanmaya devam edilmektedir. Oysa bu sistemden ne değerlendiren amirlerin ne de değerlendirilen personelin memnun oldukları düşünülmektedir; • Son olarak, Sağlıkta Performans Ölçümünün sadece performans değerlendirme anlayışı getireceği yanılgısı söz konusudur. Oysa Sağlıkta Performans Ölçümü, performans değerlendirmesini farklı da olsa kapsamakla birlikte, getirilen esas yenilik performansın tüm kuruluşa egemen bir ölçme ve yönetim anlayışı olarak uygulanması gerektiğidir. Bu anlamda ele alınacak bir Sağlık performans ölçüm ve yönetim anlayışında, yönetime önemli sorumluluklar yüklemektedir. Zira Sağlık Performans Ölçümü için yönetimin şu üç temel görevi yerine getirmesi gerekir (DPT, 2000:76): • Sağlık kuruluşunun ortak amacını ve görevini, kuruluşu oluşturan en alt sistemlere kadar bu sistemlerin özel amaçlarını da içerecek biçimde tüm örgüte benimsetmek; • Sağlık kuruluş birimleri ve insan kaynakları arasında yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru, karşılıklı bilgi akışını süratli ve etkin bir biçimde sağlayacak bir iletişim sistemi oluşturmak; • Sağlık kuruluşu birimlerinin ve ça- lışanlarının performansını sürekli geliştirmek için önlem almak. Bu amaçla, sağlık kuruluşunun tamamı ya da gerekli görülen birimlerini içine alan ve özellikle çalışan insan kaynakları için bir bireysel performans ölçüm sistemi oluşturmak ve uygulanmasını sağlamak. Performans yönetimine ve dolayısıyla Sağlık performans ölçüm ve yönetimine getirilen eleştirilerin başında, performans ölçümünün insan kaynaklarının insani özelliklerini hiçe sayan bir anlayışa sahip olduğu gelmektedir. Oysa performans ölçümünde bireylerin kurum içindeki mutluluğu ve memnuniyet esastır. Bu nedenle, insanilik ilkesiyle, hedef- lerin ve ölçütlerin ölçülebilir nitelikte olması sonucu, insan kaynaklarının nesnel değerlendirmeye tabi tutulması ile bu hedef ve ölçütlerin makul ölçülerde ulaşılabilir olması gerekmektedir. Yöneticilerin bu konuda, kuruluştaki insan kaynaklarının farklı kişilik özelliklerine göre yönetim stratejileri geliştirmeleri gerekmektedir. Zira iş ortamında insanların kaçınan, bağımsız, tedirgin, antisosyal, sınırlayıcı, duygusal, narsist veya paranoid kişilik tiplerini sergiledikleri görülme ktedir(Miller,2003:419-433). Sağlıkta Performans Düşüşü ve Artırılması Sorumluluğu Sağlıkta Performans Düşüşü Sağlık insan kaynaklarının performansı, aslında sadece kendi çalışma miktarının bireysel gücü ve enerjisi oranında azalıp artmamakta, bunu etkileyen pek çok başka kurumsal etken bulunmaktadır. Bunları, çalışma ortamının fiziksel olarak yetersizliği ve eksik ya da ergonomik olmayan araç gereç ile malzemenin yetersiz veya uygun olmamasından başlayıp, diğer özendirme araçlarının varlığına ilişkin olarak sıralamak mümkündür. Zira insan kaynağının çalışması ve işe özendirilmesi için gerekli ortamın varlığı ve en uygunluğu, performansı en çok sağlayan ve artıran etki yapmaktadır. Bu nedenle, performansı düşüş sürecine sokan etkenleri çalışma ortamının fiziksel olarak giderek yetersizleşmesi; artan veya değişen işlerin periyodik görev tanımlarının giderek yetersiz kalması; başta uyum olmak üzere gelişme, teknolojik yenilik, yükselme ve diğer konularda insan kaynaklarına düzenli olarak verilmesi gereken Sağlık hizmetlerinde yetersizlik; memura çalışması sırasında sağlanan sağlık hizmetlerinin eksikliği; mevkide ve görevde kalma güvencesi ile iş sonrası gelecek güvencesi anlamındaki sosyal güvenlikten yoksunluk; gerçek performansa dayalı ücretleme, yükselme ve ödüllemede yetersiz kalınması; yönetim olarak liderlik dışı davranışlar sergilenerek, kurum insan kaynaklarına adil davranılmayıp, İKY başarı ilkelerine uyulmaması, özendirici olunmaması ve yönetim katılım ortamının eksik- liği ya da yetersizliği; son olarak ta kurum insan kaynaklarının tüm bu sayılanlara bağlı kalarak veya bireysel çıkarları ile kurumsal çıkarların örtüşmemesi sonrasında performansın düşüş süreci giderek hızlanacaktır. Sağlıkta Performansın Artırılması Sorumluluğu Sağlık kurumlarında çalışan başta başhekim, müdür ve sağlık personeli olmak üzere bütün insan kaynaklarının, istihdam edilme ve aylıklarını hak etme temel felsefesi gereği performans sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumluluk, Sağlık çalışanlarının genel olarak iş performanslarını ortalama üzeri tutmaları ve giderek artırma eğiliminde olmaları sorumluluğudur. Ancak, performans sorumluluğu yönetici ve personel açısından farklı ele alınıp incelenmelidir. Sağlıkta Yöneticilerin Performans Arttırma Sorumluluğu Yöneticinin performans sorumluluğu, hastane insan kaynakları arasında birbirlerini cesaretlendirme, özendirme ve bilgilendirme yoluyla bulundukları kurumsal konumdan, daha iyi bir konuma gelmelerine rehberlik etmektir (Barutçugil 2004:359). İşe yeni başlayan bir personelin izleyici olduğu, deneyimli ve bilgili bir yöneticinin ise, kendisine liderlik edip biçimsel olması gerekmeyen bir eğitim süreci içinde onun yetişmesine destek verdiği bir personel geliştirme sürecidir. Böylece izleyici konumundaki yeni personelin, işini en iyi biçimde yapması için çaba gösterip performansını artırması için ona cesaret veren, yol gösteren, bilgi ve deneyimini aktaran koç’un performans liderliğinde bir rehberlik söz konusudur. Koç’a danışanın beklentisi, koçluk yapacak kişiden iyi bir iletişim kurması, empatik davranması, sorun çözme ve karar alma sürecinde cesaret vermesi, kariyerini planlaması özendirmesi beklenirken; suçlayıcı, küçümseyici, disiplin cezalarıyla korkutucu olmaması, tek yönlü iletişim kurmaması, kayıtsız davranmaması, açık ve dürüst olması, geri bildirimi görmesi beklenir. Rehberlikten yararlanacak SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 37 izleyicinin ise, öncelikle bu iletişimi sürdürmesi, rehberini örnek alması, görüş ve önerilerini dikkate alması, koçun bilgi ve birikimine saygılı olması gerekmektedir. Her iki tarafında üzerine düşeni yapması oranında başarıya ulaşabilecek olan koçluk etkileşimiyle, performans rehberliği performansı sağlayıcı ve artırıcı yönde etkin bir rol oynayabilmektedir. Günlük hayatımızda yaşam koçluğu ve aile koçluğu örneklerine rastladığımız koçluğun, çalışma hayatı uygulamasında üst yöneticilere liderlik için “üst yönetim koçluğu”, işe ilgi ve verimlilik artışı için “performans koçluğu”, işe yeni başlayanlar için “kariyer koçluğu” yapılabileceği gibi, iş heyecanını yitirmiş, bıkkın ve kararsız kişiler için “girişimci koçluğu” söz konusudur (Esen, 2006:122). Sağlık Personelinin Performansını Artırma Sorumluluğu Hastane personelinin performans sorumluluğunu, öncelikle onun temel görevi olan kurumsal amaç ve hedefler doğrultusunda çalışma ve kendisine verilen görevleri yapma sorumluluğu olarak anlamak gerekir. Daha sonra sıralanabilecek sorumlulukları için ise, öncelikle sadık personelin tanımı ve özellikleri üzerinde durulmasında fayda vardır. Buna 38 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 göre genellikle işsever ve çalışkan (Y) grubu personel özelliği gösteren, sadık personelin esas özelliği hastanenin bütün amaç, yönetim stratejisi ve politikalarına gönüllü uymasıdır. Sadık personel, çalıştığı sürece kurum yararına düşünen ve kurum başarısı için çaba sarf eden personel olarak tanımlanabilir. Hastanenin varlığı, ilerlemesi ve başarısı için kendini hep sorumlu hisseder. Çalıştığı kurumu dışa karşı savunan ve sadığım diyen, hastaneyi yuvası gibi gören işsever ve sadık % 29’luk guruptandır. Bu nedenle, kurum için en gerekli insan kaynağıdır. Kriz dönemlerinde “kritik durumlarda performans değerlemesi” en yüksek çıkan personeldir. Sürdürülebilir performans yönetiminde, kurum kaynaklarını israf etmeyip ekonomik davranan, verimli ve etkili çalışan personeldir. Diğer taraftan, iş tatmini ile doğru orantılı olan bireysel performansın artırılması için insan kaynaklarının sayısal ve niteliksel özellikleri dikkate alınarak performans ölçütleri belirlenip ona göre performans ölçüm ve yönetimi yapılmalıdır (Bilgin, 2007a:102). Sonuç ve Öneriler Sağlıkta bireysel performans ölçümü, öncelikle performans yönetimi konusu olmakla birlikte, Sağlık hiz- meti veren başhekim ve müdürler ile hastanede çalışan sağlık ve diğer personelin performansını ölçmek ve yönetmek üzere kullanılabilecek çok çağdaş bir anlayış ve etkili bir yönetim işlevidir. Bu yönetsel işlevin yerine getirilmesi için, ölçmeyi içeren performans yönetimi üzerinde durulmalıdır. Çünkü performans ölçümünü somut ve sayısal sonuçlara göre karar alıp uygulayan bir Sağlık/ hastane yönetimi, tanımlanmış sağlık hizmetlerinin etkinliği açısından büyük önem arz etmektedir. Performans ölçüm ve yönetiminde ölçüt ve göstergelerinin ortaya konmasında performans ölçüm süreçleri esas alınmalıdır. Buna göre, Sağlıkta Performans Ölçüm ve Yönetimi, örgütsel ve daha çok mali anlamdaki performansları görmeye ilişkin olmaktadır. Diğer taraftan sağlık çalışanı insan kaynaklarının bireysel girişim, çaba ve emeklerini ortaya çıkarma amaçlı performans ölçümü, Sağlıkta Bireysel Performans Ölçümü veya daha çok bilinen adıyla bireysel performans değerlendirme olmaktadır. Sağlıkta Performans Ölçümü, süreçleri ve düzeyleri farklı da olsa temel performans ilkelerine uygun olarak yapılmalıdır. Bu ilkeler, aslında aynı zamanda performans ölçütü olarak ta ele alınan ilkelerdir. Buna göre performans ölçüm ilkeleri ekonomiklik, verimlilik ve etkinlik ilkeleri daha çok hastane içi kurumsal kaynakları/girdileri etkilemekte; açıklık, hukukilik ve hesap verebilirlik ilkeleri ise daha çok dış ortamdaki hedef kitle hastalara yönelik performans ölçüm ilkeleri olmaktadır. Sağlıkta bireysel performans ölçümü veya değerlendirmesi, söz konusu ilkeler dikkate alınarak yapılması halinde, hastane yöneticileri başhekim ve müdürlerin kararlarında daha yansız olabilmelerini sağlarken, sağlık ve diğer personelin hastaneden beklentisi de daha gerçekçi olabilmektedir. Ancak, bu yeni yönetim işlevinin amacına uygun olarak yapılması için bireysel performans ölçüt ve göstergelerinin önceden bilimsel olarak belirlenmesi gerekmektedir. Bilimsel olmasıyla ifade edilmek istenen, performans ölçüt ve göstergelerinin iş analizi ve iş ölçümü sonucuna göre belirlenmesi gerektiğidir. Daha çok sayısal veri ve sonuçları dikkate alan Sağlıkta bireysel performans ölçümü, bu gerçekçi yaklaşımıyla Sağlık hizmetini görev ve iş tanımına uygun olarak en çok ve en etkin biçimde veren hastane çalışanı insan kaynaklarının ödüllendirilmesi ve yükseltilmesi yönünde motive etmekte; performansı olmayan ortalama Sağlık iş ve etkinliğine sahip insan kaynaklarına da etkileyici bir örnek olarak motivasyon sağlayabilmektedir. Ancak, Sağlıkta bireysel performansın arttırılması sorumluluğu öncelikle yönetici liderliğine ve koçluğuna bağlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü, performansı artıran motivasyon araçları deyince akla ilk gelen çalışma fiziksel araçları ile iş ortamının iyileştirilmesi sınırlı değişken olurken; yönetici karar ve eylemleri ile tutum ve davranışları, performansı daha çok artıran motivasyon araçları olabilmektedir. *** gıları ve Algılanan Performans Arasındaki İlişki. Amme İdaresi Dergisi, 43 (4). Büyükkılıç, D. - Coşkun, A. (2002). Kamu Yönetimi Reformları Işığında KİT’lerde Kurumsal Performans Yönetimi. Vermlilik Dergisi, 3. Caiden, G.E. (1989). The Problem of Ensuring The Public Accountability of Public Officials . Public Service Accountability: A Comparative Perspective, Kumarian Press. KAYNAKÇA Dengiz, G.M (2000). Takım Çalışması Teknikleri, Academyplus yayınevi, Ankara. Armstrong, M. (2006). Performance Management. Kogan, London. DPT (2000). Kamu Yönetiminin İyileştirilmesi ve Yeniden Yapılandırılması. ÖİK, Ankara. Akdeniz, A. – Durmaz, F. (1998). Verimliliğin Genel Performans Üzerindeki Yansımalarını Uygulaması, Dokuz Eylül Üni. İİBF Dergisi, 13 (2). Ergun, T. - Polatoğlu, A. (1992). Kamu Yönetimine Giriş, TODAİE, Ankara. Armstrong, M. - Baron, A. (1998). Out of the Box. People Management 23 July. Aucoin, P. - Heinktzman, R (2000). The Dialectecs of Accountability for Performace in Public Management Reform. International Review of Public Administration Sciences, 66 (4). Balcı, A. (2003). Kamu Yönetiminde Hesap Verebilirlik Anlayışı. Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar. Seçkin Yayını, Ankara. Bilgin, K.U. (2004). Kamu Performans Yönetimi, TODAİE, Ankara. Bilgin, K.U. (2007). Kamuda Ölçülebilir Denetime Hazırlık “Performans Yönetimi”. Sayıştay Dergisi, 65 Özel sayı, Sayıştay Başkanlığı. Ankara. Bilgin, Kamil Ufuk (2007a). Performance Management for Public Personnel: Multi-Analysis Approach Toward Personnel. Journal of Public Personnel Management, 36 (2), USA. Barutçugil, İ. (2002). Performans Yönetimi, Kariyer yayıncılık, İstanbul. Bilgiç, R. (2010). İşe İlişkin Tutumlar, İş Rolü Al- Esen, E. (2006). Koçluk: Yöneticiler için Özel bir Danışmanlık Modeli. Amme İdaresi Dergisi, 39 (2). Glendinning, P.M. (2002). Performance Management:Periah or Messiah, Public Personnel Management, 31 (2). Mike, J. (1996). Gelecek Bin Yılda Yönetim. çev.: Gül, S., Sabah Kitapları, İstanbul. Miller, L. (2003). Personalities at Work: Understanding and Managing Human Nature on the Job. Public Personnel Management, 32 (3). Nohutçu, A. - Balcı, A. (2003). Kamu Yönetiminin Yeni Perspektif ve Dinamizmi: “Kamu”nun Yönetilmesinden Kamunun Yönetmesi Anlayışına Doğru”, Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar, Seçkin yayını, Ankara. Talbot, C. (2007). Performance Management, The Oxford Handbook of Public Management. Ed.Ewan Ferlie, Oxford Uni.Press. Walker, J.W. (1980). Human Resource Planing, McGraw-Hill Publishing Comp., Newyork. Zehir, C. - Acar, Z. (2005). Örgütsel Yeteneklerin İş Performansına Etkileri. Gazi Ünü.İİBF Dergisi, 7 (3). SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 39 ÇÖP KUTUSUNA GİDEN SAĞLIK BÜLTENLERİ BÖYLE MEDYAYA BÖYLE SAĞLIK PR’CILARI… Esra KAZANCIBAŞI Devir, tıpta rekabet devri… Günümüzde giderek artan sayıda hekim medyada yer alabilmek, hasta çekebilmek için halkla ilişkiler uzmanlarıyla çalışıyor. Ekipleriyle birlikte uzman hekimleri transfer eden, zincir hastaneler açan sağlık kuruluşları da medyaya yaptıkları tanıtım çalışmalarıyla ayaktan muayene ve ameliyat sayılarını arttırmaya çalışıyorlar. Sağlık kuruluşlarının yetkilileri ve hekimler ekranlarda, gazete sayfalarında boy göstermeye bu kadar hevesli iken, sistem kendi dinamiğini yaratıyor. Ortalık kendini medya ilişkileri uzmanı olarak tanıtan kişilerden, ajanslardan geçilmiyor. ESKİ BÜLTENLERİ YENİDEN GÖNDEREN SÖZDE PR’CILAR! Her gün sağlıkla ilgili onlarca basın bülteni geliyor. Ancak bunların çoğu güncel olmayan, yetersiz ya da bayatlamış bilgileri içerdiği için hemen mail kutumun çöp sepetindeki yerini alıyor. Bazı açıkgözler ellerindeki eski, bayat bültenlere takla attırarak tekrar tekrar medyaya gönderiyorlar. Gazeteci bu sahteciliği fark etmezse ne ala… Yok efendim ‘Düğün öncesi gülüş tasarımı’ymış…. Yok “nikah öncesi gelinlik diyeti”ymiş… Aynı hekimin aynı cümlelerinin yerini değiştirince; bunlar sağlık PR’ı yaptıklarını sanıyorlar. Artık yolladıkları bültenleri hiç ciddiye almadığım, açmaya bile gerek duymadığım böyle PR firmaları ve PR’cılar var ne yazık ki… KISACIK BÜLTEN OLUR MU? Hemen çöpe attığım basın bültenlerinin bazılarını da birkaç paragraflık, kısacık yazılar oluşturuyor. Oysa sağlıkla ilgili iyi bir basın bülteni emek ister. Kimi PR’cılar kartvizitinde yazan uzmanlığına karşın bu işi bilmediğinden; kimileri de mesleklerine saygıları ve özenleri olmadığından çalışıyormuş gibi görünmeyi tercih ediyor. Nasılsa masanın öbür ucundaki hekim ya da hastane yetkilisi ‘İyi bir basın bülteni neleri içermeli” konusunu bilmiyor. Bir de insanı güldüren mevsimlik ya da bazı önemli günlere endeksli adeta birbirinin kopyası basın bültenleri 40 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 var… Ramazan’da sağlıklı beslenme… Sağlıklı iftar sofrası için sekiz öneri… Ramazan’da kilo koruma formülleri gibi. BİRBİRİNİN KOPYASI BÜLTENLER Bayram, Ramazan, okulların açılması, diyabet haftası gibi önemli günlerde bazı büyük hastanelerin de aralarında bulunduğu sağlık kuruluşlarından ya da kişisel pr’larını yapan doktorlardan benzer içerikli bültenler adeta yağmur gibi yağıyor. Doğrudur, medyada yer almak için güncel olmak gerek… Ama onca benzer bilgi karmaşası içinde gazetelere, dergilere ve televizyonlara gönderdiğiniz bültenin daha farklı, daha ilginç, daha bilgilendirici olması gerekmez mi? Peki ya uygulamada? Bakıyorum da içerik fakiri, kısacık, bayat ve kopya bilgilerle dolu bültenlerin medyada yer alma oranı hiç de fena değil! Az adam, çok iş felsefesi günümüz medyasında hakim. Sağlıkta uzman muhabirlerin sayısı giderek tükeniyor. Artık her işe koşturulan, bu nedenle hiçbir konuda yeterli bilgiye sahip olamayan muhabirler var. Böyle bir ortamda kim naftalin kokan bültenin önüne yeniden servis edildiğini anlayacak? Ya da sağlıkla ilgili bir basın bültenlerindeki hataları ya da bilgi eksiğini görecek? Kim bunlara haklarını verip “Çöp” muamelesi yapacak? Ne diyeyim… Böyle medyaya, böyle sağlık pr’cıları… AB KALİTE ÖDÜLLÜ A SINIFI HASTANE Kanser merkezi Kemoterapi merkezi Radyoterapi merkezi Kanser cerrahisi Kalp-Damar cerrahisi Tüp bebek merkezi Yenidoğan yoğun bakım merkezi Genel yoğun bakım merkezi PET/CT - 128 Kesitli Multislice CT Ortadoğu’nun Sağlık Merkezi Şanlıurfa’da... İmam Bakır Mahallesi Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı No:132 - Merkez/Şanlıurfa Telefon: +90 414 314 44 46 444 63 00 www.osmortadogu.com SAĞLIK BAKANLIĞI: KİŞİ MAHREMİYETİ BÜTÜN AŞAMALARDA DİKKATLE KORUNMAKTADIR Toplumun ve tüm bireylerin sağlığını korumak, hastalıkların tedavisinde yaygın ve kolay ulaşılabilir bir sağlık sistemi kurmak, sağlık sektörünü düzenlemek ve denetlemek, Anayasa ve kanunlarca Bakanlığımıza verilmiş bir sorumluluktur. hepsi ulusal ve uluslararası alanda sağlık ölçütü olarak kullanılan parametrelere ilişkin verilerdir. Bu verilerden elde edilen istatistikler toplum sağlığının korunmasına yönelik tüm araştırma ve geliştirme çalışmalarında kullanılmaktadır. Bu sorumluluğu yerine getirmede ülke çapında sağlıkla ilgili her türlü verinin toplanması hayati önem taşımaktadır. Sağlık verileri, Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri Bakanlığımız tarafından toplanmakta, istatistiksel analizlerden geçirilerek planlama ve hizmet sunumunda belirleyici olarak kullanılmaktadır. Toplanan verilerden kişi bazlı olanlar, her bir vatandaşımızın kendi kişisel elektronik sağlık dosyası içinde bulunmaktadır. Elektronik sağlık dosyasının amacı vatandaşlarımıza veya yetki verdikleri hekime kendileri hakkındaki sağlık kayıtlarına erişimine ömür boyu imkân sağlamaktır. Bu erişim, kişilerin kendilerine sunulan sağlık hizmetleri hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlayacağı gibi, hekimlerimizin de hastalarına daha doğru hizmet vermelerini sağlayacaktır. Bu kapsamda sağlık sistemimizde uzun yıllardan beri kişisel sağlık verileri de toplanmakta, ancak hastalar ile karşılaşan ilk sağlık görevlisinden başlayarak Bakanlığımıza kadar tüm aşamalarda kişi mahremiyetine gerekli özen gösterilmektedir. Hasta kayıtları ve dosyaları ile başlayan veri toplama süreci, Bakanlığımıza kadar uzanan bir süreçte gerekli şekilde işlenip analiz edilerek sonlanmakta ve tüm aşamalarda kişi mahremiyeti dik- Elektronik kişisel sağlık kayıtlarının belli standartlara uygun olarak topkatle korunmaktadır. lanması, güvenli bir şekilde saklanSağlık kayıtları ve bunlardan oluşan ması, doğru zamanda doğru yerden sağlık istatistikleri, daha sonraki aşa- erişiminin sağlanması konusunda malarda gerektiğinde akademik araş- gelişmiş tüm dünya ülkeleri çeşitli çatırmalara da kaynak oluşturmakta ve lışmalar yapmaktadır. Bakanlığımızbu yönüyle de büyük önem taşımak- ca yürütülen Sağlık Net projesi, bu tadır. Ancak bu alanda da veriler, kim- alanda dünyada önde gelen çalışmalik bilgilerinden arındırılmakta ve kişi lardan birisi durumdadır. Elektronik mahremiyetine zarar verilmemesine kimlik kartlarının ülkemizde yaygınözen gösterilmektedir. laştırılması projesi ile paralel olarak Sağlık Net sistemi, on yıllardır devam önümüzdeki yıllarda vatandaşlarımızın bizzat kullanımına açılması planeden veri toplama çalışmalarını ileri lanmaktadır. teknoloji ile elektronik ortama taşımayı amaçlayan büyük bir ulusal pro- Bakanlıkça toplanan verilerin güvenjedir. Sağlık Net ile toplanan verilerin liği teknik, idari ve hukuki güvence 42 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 altındadır. Gerçek kişi verilerine hiçbir surette erişim mümkün olmamakta, bu veriler gerekli şekilde şifrelenerek ve/veya maskelenerek, 27001 bilgi güvenliği sertifikasyonuna sahip bir veri merkezinde tutulmaktadır. Hiçbir seviyede hiç bir Bakanlık çalışanı, kişi bazında sağlık bilgisine ulaşamamaktadır. 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 47 Maddesi ile Bakanlığımızın bilgi toplama, işleme ve paylaşma yetkisi düzenlenirken 8/j maddesi ile de toplanan verilerin mahremiyetinin sağlanması yükümlülüğü getirilmiştir. SAĞLIKTA MAHREMİYET DÖNEMİ GELİYOR Sağlık Bakanlığı, hasta bilgilerinin işlenmesi ve mahremiyetinin sağlanması için yeni bir yönetmelik taslağı hazırladı. Taslağa göre, kişi isterse sağlık sisteminde kayıtlı olan bazı sağlık bilgilerini sistemden sildirebilecek. Ancak şahıs kamunun sağlığını ilgilendiren bir hastalığa sahipse, istese bile bu özel bilgileri sistemden silinmeyecek. Sağlık Bakanlığı, ‘Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi ve Veri Mahremiyetinin Sağlanması Hakkında Yönetmelik Taslağı’nı tamamladı. Tüm kişisel sağlık verilerinin kayıt altına alınabilmesi için yapılacak uygulamada, veri mahremiyetinin sağlanması, işlenmesi ve işleyecek gerçek ve tüzel kişilerin uyacakları esas ve usulleri belirlendi. Yönetmelik tüm kurum, kuruluş ve şahısların görüş ve önerilerine açıldı. Taslağa göre, kişisel sağlık verileri, mevzuatla belirlenen görev alanına ve toplanma amacına uygun, sınırlı, ölçülü, doğru, tam, tutarlı ve güncel şekilde hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olarak işlenecek. Kişisel sağlık verileri, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım veya rehabilitasyon hizmeti gibi kişiye özel ya da toplum sağlığı, sağlık politikalarının geliştirilmesi, sağlık hizmetlerinin yönetimi ve planlanması, finansmanı, sağlık sigortacılığı, bilimsel araştırma ve istatistik gibi toplumsal amaçlarla uygun şekilde işlenebilecek. Sağlık verilerinin işlenmesinde vatandaşın açık rızası aranacak. İlgili kişinin rıza veremeyecek durumda olması durumunda yasal temsilcisinin, çocuklarda kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya yasal temsilcisinin rızası alınacak. Kişinin sağlık durumunun diğer kişileri veya toplum sağlığını tehdit etmesi halinde bakanlık veya bağlı kuruluş yetkilisi izniyle tehlike altındaki kişilerle ve ilgili kurumun yetkilileri ile paylaşım yapılabilecek. Kişisel sağlık verileri, veri sorumlusunun denetiminde ve bu konuda görevlendirilen kişilerce işlenecek. Kişisel sağlık verilerini işlenmesinde görev alan herkes sır saklama yükümlülüğü altında olacak. Kişisel sağlık verilerinin uluslararası kuruluşlarla paylaşımına uluslararası hukuka uygun olarak bakanlıkça izin verilebilecek. Eğitim ve bilimsel araştırmalar kapsamında kişisel sağlık verilerinin işlenebilmesi için ilgili kişinin ayrıntılı olarak bilgilendirilip rızasının alınması zorunlu olacak. Rızaya bağlı olarak kişisel sağlık verilerinin işlenmesinde ilgili kişi ile şu bilgiler paylaşılacak: “Veri işleyen kurum-kuruluş veya kişiye ait bilgiler, veri işlemenin amacı, cevap verme zorunluluğunun bulunmadığı” Vatandaş, sağlık verilerini isteme hakkına sahip ve veri sorumlusu da bu bilgileri vermekle yükümlü olacak. Kişi, istediği zaman kendisiyle ilgili verilerin bulunduğu veri sorumlusundan, gerçekleştirilmiş veya gerçekleştirilmekte olan işlemlerle ilgili kayıtlarının düzeltilmesini, dondurulmasını, sildirilmesini ya da güncellenmesini yazılı veya elektronik ortamda isteme hakkına sahip olacak. Ancak kamu sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren hallerde veriler silinemeyecek. Yönetmelikle korunan verileri, kendisine veya başkasına yarar sağlamak veya başkasına zarar vermek amacıyla hukuka aykırı olarak işleyenler hakkında işlem yapılacak. Yönetmelik gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri için bağlı oldukları disiplin amirliğine bildirim yapılacak. Varsa yetkileri iptal edilecek. Hasta ve Hasta Yakını Haklarını Savunma Derneği Başkanı Avukat İlhan Yetişgin, hasta mahremiyeti konusunun insan haklarıyla ilgili olduğunu ifade ederken; “Kişinin gizli olan bilgileri korunmalı. Eğer mahremiyet zedelenirse, kişi savunmasız olur. Bu anlamda taslağı çok olumlu bulduk” dedi. Konuyla ilgili en çok bayanlardan şikâyet alındığını belirten Av. Yetişgin, “Özellikle hamilelik konularında hassas davranılması gerekiyor. Bayanlar, hamilelikleri hakkında bir başkasına bilgi vermek istemeyebiliyor. Ancak sağlık personeli, uygun olmayan zamanda uygun olmayan biçimde bunu açıklayabiliyor. Bunun sebebi de bazı sağlık personellerinin cahilliği. Olmadık zamanda, gizli kalması gereken şeyleri başkalarına aktarabiliyorlar. Erkekler ise hasta olduklarının bilinmesini istemiyor. Kamuda görevli olanlar hastalandıklarının duyulmasını istemiyor. Bu, sosyal hayatta kişiye sıkıntı yaratabiliyor.” diye konuştu. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 43 AMBULANSLARA YENİ DÜZENLEME TSE’nin denetiminden geçmeyen ambulans trafiğe çıkamayacak. Ambulansların periyodik muayenelerinin 10 Nisan 2013 tarihine kadar yapılması gerekiyor. Türk Standartları Enstitüsü’nden yapılan açıklamaya göre, Sağlık Bakanlığı tarafından çıkartılan ‘’Ambulanslar ve Acil Sağlık Araçları ile Ambulans Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’’ 10 Nisan 2012 tarih ve 28260 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu yönetmelik ile 10 Nisan 2012 tarihinden sonra tescil edilecek ambulanslarla, 10 Nisan 2012 tarihinden önce tescil edilmiş (halen trafikte olan) ambulansların periyodik muayenesinin yapılması görevi TSE’ye verildi. Bu görev kapsamında TSE’nin trafiğe henüz çıkmamış ve halen trafikte olan ambulansların periyodik muayenesini, TS EN 1789 standardı ve söz konusu yönetmelikte belirtilen hükümler çerçevesinde yapması öngörülüyor. Periyodik muayene sonucunda TSE’den ‘’TSEAmbulans Uygunluk Belgesi (Ek-C)’’ almaya hak kazanan ambulansların kullanımı mümkün olacak; uygunluk belgesi alamayan ambulanslar ise il sağlık müdürlüklerinin onayı ile ilgili valiliklerce trafikten men edilecek. TSE Otomotiv Merkezi Başkanlığı, bu görev kapsamında ilk aşamada 10 Nisan 2012 tarihinden 44 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 sonra tescil edilmiş ve henüz trafiğe çıkmamış 340 ambulansın periyodik muayene işlemlerini gerçekleştirdi. İkinci aşama ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 81 ilde halen hizmet veren yaklaşık 6 bin ambulansın ilk tespit periyodik muayenesinin yapılmasını kapsıyor. 81 ilde yaklaşık 6 bin ambulansın standartlara uygunluğunu denetleyecek olan TSE, kuracağı sistem ile her ambulansın bir kimlik numarası aracılığı ile takibini sağlayacak. Böylece ambulans sayısının illere göre dağılımı, bu ambulanslardaki kritik cihaz ve ekipmanın durumu tek tuşla öğrenilebilecek. TSE’nin yapacağı periyodik muayenede, ambulansların ABS fren sistemi olup olmadığından, çarpma testlerinden geçip geçmediğine kadar pek çok standarda uygunluk şartı aranacak. Standartlara uymayan ambulanslar il sağlık müdürlüklerinin onayı ile trafikten men edilecek. Bakanlığın ilgili yönetmeliğine göre halen hizmet veren bu ambulansların periyodik muayenelerinin 10 Nisan 2013 tarihine kadar yapılarak eksikliklerin giderilmesi gerekecek. TSE Otomotiv Merkezi Başkanlığı, Aralık ayı itibarıyla başladığı ikinci aşama çalışmalarını 4 aylık sürede tamamlayacak. 81 ilde yapılacak periyodik muayeneler için 30 kişilik bir ekip görevlendirildi. TSE Otomotiv Merkezi Başkanlığı bünyesinde yapılacak periyodik muayenelerde, TSE EN 1789 standardı koşulları ve Sağlık Bakanlığı’nın ilgili yönetmeliğinde belirtilen hükümlere uygunluk aranacak. Bu kapsamda 15 yaşını geçmiş ambulanslar ile ABS fren sistemi olmayan ambulansların hizmet vermesi hiçbir şekilde mümkün olmayacak. “TSE-Ambulans Uygunluk Belgesi (Ek-C)” için ayrıca tasarım ile donanımda kullanılan tüm elektrik aksamı, cihaz ve malzemelerin montaj ve özellikleri, malzemelerin yangına dayanıklılığı, sedye ve koltukların ilgili standartların şartlarını karşılayıp karşılamadığı konularında ayrıntılı denetimler yapılacak. TSE tarafından gerçekleştirilecek bu hizmet, Türkiye’de kamu sağlığı alanında önemli bir eksikliğin giderilmesini de sağlayacak. TSE Otomotiv Merkezi Başkanlığı, “TSEAmbulans Uygunluk Belgesi (Ek-C)” alan araçların takibinin yapılabileceği web tabanlı bir sorgulama sistemi kuracak. Bu sistem sayesinde hangi ilde kaç ambulans olduğu, bu ambulanslarda hangi kritik cihaz ve ekipmanların bulunduğu, söz konusu cihazların bakım ve kalibrasyonlarının yapılıp yapılmadığı tek tuşla öğrenilebilecek. GÖZLÜĞE RAĞMEN GÖREMİYORSANIZ ‘KERATOKONUS’ OLABİLİRSİNİZ Bulanık görme, göz tembelliği, ışıkta saçaklanma, aşırı dağılma, gözlüğe rağmen görememe gibi göz problemleri olanların mutlaka bir doktora gitmesi gerekiyor. Tüm bu şikâyetleri barındıran kişi 15-20 yaş arasında bir genç ise öncelikli olarak uzmana gözükmesinde fayda bulunuyor. Bu rahatsızlığın adı tıp dilinde keratokonus olarak adlandırılıyor. Keratokonus, araba kullanma, bilgisayarda yazı yazma, televizyon izleme veya okuma gibi bazı faaliyetleri güçleştiriyor. Tedavisi yapılmazsa daha az görmeye sebep olabiliyor. Keratokonus, gözün saydam tabakası olan korneanın ilerleyici miyop ve astigmat ile birlikte incelmesi ve sivrileşmesinden oluşan bir göz hastalığı. Hastalığın görülme sıklığı 2 binde bir. Ancak daha çok 15’li yaşlarla fark edilen bir hastalık olması sebebiyle tedavisi büyük önem taşıyor. 40 yaşına kadar ilerleyen hastalık daha sonra durağanlaşıyor, ancak bu vakte kadar tedavi ettirmeyenlerde büyük oranda görme kaybı yaşanıyor. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hasta- nesi’nde 2 ay önce hizmet vermeye başlayan Keratokonus Merkezi, bu hastalık teşhis ve tedavide önemli işlere imza atıyor. Corneal CrossLinking (CCL) yani kroslink, sert lens ve halka tedavisi yöntemleriyle görme kabiliyetleri artan hastalar, tedavi olmak için para harcamasına gerek kalmadı. Ankara’da devlet hastanesi olarak sadece Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde kurulan merkezde ayrıca lazer tedavisi ile hipermetrop, miyop ve astigmat rahatsızlığı olanlar gözlüğü terk ediyor. Klinik Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Nurullah Çağıl, Keratokonus Merkezi ile ilgili bilgi verirken 3 uzmanın sadece bu hastalığın teşhis ve tedavisi ile ilgilendiğini anlatıyor. Çağıl’ın verdiği bilgiye göre 2 ay önce hizmet vermeye başlayan merkeze Türkiye’nin birçok ilinden hastalar geliyor. Bugüne kadar 35 keratokonus operasyonu ve 60 lazer tedavisi uygulandı. Merkezin en önemli özelliği ise son teknoloji cihazlarla donatılmış olması. Göz tembelliği, ışıkta saçaklanma ve dağılma, gözlüğe rağmen görememe şikâyeti olan hastalar burada topografi cihazıyla yapılan ölçümlerde büyük oranda keratokonus hastası olup olmadıkları anlaşılıyor. Ameliyat ve sonrası takipler için önemli olan cihazların hemen hepsi mevcut. Doç. Dr. Nurullah Çağıl, “Şikayetleri nedeniyle hastane hastane gezen ve teşhis konulmakta zorlanılan hastalar merkezimizde hemen tedaviye başlıyor. Genellikle genç yaşlarda ortaya çıkan bu hastalığın tedavisinde kroslink, sert lens ve halka tedavisi yöntemleri uygulanıyor. Bunların hepsini uzmanlarımızla burada yapıyoruz.” dedi. Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi göz kliniği servisinde 13 uzman ve 6 asistanla çalıştıklarını anlatan Doç. Dr. Çağıl, iki aydır hizmet veren Keratokonus Merkezi’nin sadece kendi doktorları değil başka hastanelerden gelen doktorlara da eğitim verildiğini anlatıyor. Göz hastalıkları ve tedavisinde bireylerin dikkatinin önemine vurgu yapan Çağıl, “Gelecekte eyvah dememek için şikâyetleriniz çoğalmadan bir doktora başvurun. Erken teşhis her zaman hastalığın ilerlemesini önler.” diye sözlerini tamamladı. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 45 JİNEKOLOJİK HASTALIKLAR VE JİNEKOLOJİK KANSERLERDE LAPAROSKOPİK AMELİYATLAR Doç. Dr. Mert GÖL Medical Park İzmir Hastanesi Laparoskopinin Anlamı İlk başladığı yıllarda sadece kadın hastalıklarında teşhis amacı ile kullanılan laparoskopi son 20 yıldır jinekolojik hastalıklarının teşhisi dışında tedavisi amacıyla uygulanan bir yöntem olmuştur. Laparoskopi, ilk olarak Almanya’da Prof. Kelling tarafından, 1900’lü yıllarından başında köpekler üzerinde uygulanmıştır. Laparokopi kısaca karın boşluğunun gözlenmesi ve gerektiğinde uygun aletler kullanılarak çeşitli kadın hastalıklarının tedavisidir. Nasıl Yapılır? Laparoskopid işlem genel anestezi altında yapılır. Uygulanacak cerrahi 46 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 işleme göre hastanın bacakları düz konumda veya lithotomi pozisyonu dediğimiz, jinekolojik muayene pozisyonuna getirilmektedir. Göbek deliğinin en iç kısmından bistüri ile yaklaşık 0.5 mm’lik bir kesi işlemi yapıldıktan sonra Veres iğnesi adı verilen özel bir iğne ile karın boşluğu içine girilir. Bu iğnenin amacı karın boşluğuna karbondioksit gazının verilmesini sağlayarak, karın içinin şişmesi ve dolayısıyla barsakların karın içinde yukarı ve yanlara gitmesini sağlamaktır. Böylece uygulanacak cerrahi işlem için uygun bir boşluk yaratılmakta ve trokar adı verilen özel boruların karın içine girerken iç organ zedelenmesini önlemektir. Karın şişliği yeteri düzeyde sağlandıktan sonra, göbek deliğinden 10 mm genişliğinde ki trokar girilmektedir. Trokarın içinden ışıklı bir teleskop yerleştirilir ve bu teleskopun arkasına kamera yerleştirilerek organların cerrahın karşısındaki bir ekrandan görülmesi sağlanır. Teleskop yerleştirildikten sonra, hasta trendelenburg pozisyonu denilen, baş aşağı pozisyonuna getirilir, bu sayede barsaklar karın boşluğunun üst kısımlarına çıkarak cerrahi işlem yapacağımız alt karın bölgesindeki rahim, yumurtalıklar ve tüplerin rahat görülebilir hale gelmesi sağlanır. İlk gözlemden sonra sol kasık bölgesinden ve orta hattan 5 milimetrelik iki kesi daha yapılır ve buralardan da trokarlar yerleştirilir. Ameliyatı bu trokarlardan yerleştirilen özel laparoskopik aletler ile yapılır. Ameliyatın tipine göre hastanın sağ tarafından bir adet daha 5 mm trokar girilebilinir. Ayrıca yine vaginal yoldan uterusun hareketini sağlayan çeşitli uterus manipula- tör’leri ameliyat tiplerine göre kullanılabilmektedir. İnfertilite (Çocuk Sahibi Olmada Güçlük): Açıklanamayan infertilite vakalarında, rahim filminde tüplerde tıkanıklıktan şüpheleniliyorsa veya tedavilere rağmen gebe kalamayan hastalarda laparoskopi uygulanabilir. Kronik kasık ağrısı: Laparoskopinin tanısal amaçlı kullanım alanlarından bir diğeri de açıklanamayan kronik kasık ağrısı vakalarında bu durumun nedenlerini araştırmaktır. Kronik kasık ağrısı için en az 6 ay süreli ağrının olması gerekmektedir. Fakat bu süre kesin kriterlere dayanmamakta ve 3 aydır ağrıları belirgin derecede devam eden hastalarda da kronik kasık ağrısından şüphelenilmelidir. Laparoskopi kronik kasık ağrısı olan hastalarda nedeni ortaya koymak ve tedavi amaçlı yapılır. Kronik kasık ağrısı nedeniyle laparoskopi yapılan hastalarda en çok karşılaşılan 2 hastalık karın içi yapışıklıklar (adhezyon) ve endometriozis dir. Over kistleri: Ameliyat öncesi iyi huylu olduğu düşünülen çok büyük boyutlu over kistlerinde bile laparoskopi uygulanabilmektedir. Yumurtalık kisti olan hastalar özellikle genç yaşta oldukları için, laparoskopik yaklaşım tercih edilmeli, çok gerekmedikçe laparotomi yapılmamalı, yani karın açılmamalıdır. Over kistlerinin laparoskopik tedavisinde kist tamamen çıkarılmalı, sadece kist içeriği boşaltılmamalıdır. Bu durumda bu kistlerin tekrarlama olasılığı oldukça fazladır. Ayrıca patolojik tanı olasılığı kalmamaktadır. Myom (Myomektomi): En sık karşılaşılan kadın hastalıkları problemi LAPAROSKOPİ UYGULAMA ALANLARI Diagnostik (Tanısal) İnfertilite Operatif (Cerrahi) Kronik Kasık Ağrısı olan myomlar, rahimden köken alan düz kas tümörleridir. Genellikle iyi huylu olan bu tümörlerde hasta rahimin kalmasını istiyorsa sadece myomun çıkarıldığı laparoskopik myomektomi uygulanabilinir. Histerektomi: Son yıllarda Avrupada oldukça sık uygulanmasına rağmen, maalesef Ülkemizde karın açılarak yapılan tipi en sık uygulanan yöntemdir. Artık laparoskopik rahim alma ameliyatları uygun merkezlerde en zor vakalarda bile yapılabilmekte ve açık olarak yapılan rahim alma ameliyatları tercih edilmemektedir. Tüp Ligasyonu (Tuba Ligasyonu) : İlk defa 1880 yılında Toledo tarafından uygulanmıştır. Laparoskopinin en sık uygulandığı alandır. Amaç tüplerin bütünlüğünü bozarak gebelik oluşmasını engellemektir. Çok yüksek başarı oranları mevcuttur. Dış gebelik: Kadın hastalıklarının en sık gorulen acil ameliyat gerektiren hastalığıdır. Laparoskopi başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Yapışıklıklar: Uzun süreli kasık ağrısının en önemli nedenlerinden biridir. Genelde önceden geçirilmiş operasyonlara ya da enfeksiyonlara bağlı olarak gelişir. Laparoskopi ile bu yapışıklıklar çok iyi bir şekilde açılabilmekte ve hastalar ağrılarından kurtulabilmektedirler. Polikistik over sendromu: En önemli kısırlık problemlerinden biridir. Laparoskopi ile polikistik over yüzeyine çok sayıda alandan delik açılarak yumurtlamanın kolaylaştırılması sağlanabilir (drilling). Bazı otörler bu işlem ile adhezyon sıklığının artabileceğini belirterek yapılmamasını önermektedirler. Kanserler: Özellikle Fransız otör Daniel Dargent’ın katkılarıyla jinekolojik kanserlerde laparoskopi uy- • Yumurtalık kistleri Kistleri • Myom (Rahim Urları) • Histerektomi (Rahim alınması) • Tüplerin Bağlanması • Dış Gebelik • Yapışıklıklar (Adhezyon) gulamaları son yıllarda artan sıklıkta kullanılmaya başlanmıştır. Rahim, rahim ağzı ve erken evre yumurtalık kanserlerinde bile laparoskopik cerrahi uygulanabilmektedir. Lenf bezleri laparoskopik lenfadenektomi adı verilen yöntemle oldukça başarılı şekilde çıkarılıp, kanserli hastalarda açık cerrahi ile benzer oranda sağ kalım oranları yakalanabilmektedir. Hastanemizde en ileri düzey cerrahi ameliyat tekniği olan rahim ağzı kanserlerinde uygulanan Radikal Histerektomi Ameliyatları Laparoskopik yöntemle yapılmaktadır. Mesane ve rahim sarkması: Özellikle karın açılarak veya vaginal yoldan yapılan cerrahi tekniklerden ziyade, rahim sarkması olan ve rahmini aldırmak istemeyen hastalarda veya mesane sarkması olan hastalara laparoskopik olarak MESH adı verilen özel asıcı ağların yerleştirilmesi önerilmektedir. Endometriozis: Myomdan sonra en sık görülen kadın hastalığıdır. Yumurtalarda kist gelişimine veya karın zarında ağrılı lezyonlara yol açar. En önemli bulgusu hastalarda şiddetli adet sancılarına neden olması ve hastaların çocuk sahibi olamamasıdır. Kesin tanısı laparoskopi ile konur. Kistler veya karın zarındaki lezyonlar aynı seansta tedavi edilirler. Tuba-ovarian Apse: Overlerin (yumurta) ve tüplerin birlikte tutulduğu iltihabi bir hastalıktır. İleri vakalarda büyük boyutlarda apselere neden olabilir ve antibiotik tedavisine cevap vermez. Laparoskopik olarak apse drenajı veya gerekli durumlarda yumurta ve tüp alınabilir. SILS (Sadece Göbek Deliğinden Girilerek Uygulanan Laparoskopik Cerrahi): Klasik laparoskopik ameliyatlarda karında 3 veya 4 delik açılarak operasyon yapılırken bu yöntemde • Polikistik over Sendromu • Kanserler • Mesane ve Rahim Sarkması • İdrar kaçırma • Endometriozis • Tuba-ovarian apse sadece göbek deliğinden girilerek laparoskopik ameliyatlar yapılmaktadır. Klasik laparoskopik ameliyatlara göre bu yöntemin avntajları hastanın daha az ağrı duyması ve daha kozmetik olması olarak söylenebilir. Bu yöntem laparoskopik ameliyatların bir ileri aşamasıdır ve özel aletler sayesinde yapılmaktadır. Bu yöntemle klasik laparoskopik ameliyatlarda yapılabilen hemen, hemen tüm ameliyatlar yapılabilmektedir. Kliniğimizde rahim alma ve yumurtalık kistlerin alınma ameliyatlarını SILS yöntemi ile uygulayabilmekteyiz. Yine kliniğimizde dünyada ilk kez yapılan bir ameliyat ile sadece göbek deliğinden girilerek aynı hastada hem böbreğin, hem de rahmin alınması ameliyatını gerçekleştirdik. Hangi hastalara laparoskopi uygulanmaz? Son yıllarda gelişen teknolojiyle eş orantılı olarak laparoskopi artık hemen hemen her durumda uygulanabilmektedir. Eskiden şişman hastalarda uygulanmaması gerektiği belirtilirken, son yıllarda çıkan yayınlarda özellikle şişman hastalarda çok avantajlı olabileceği gösterilmiştir. Bizim uygulamalarımızda da rahimi laparoskopik olarak alınan şişman hastaların ameliyat sonrası çok rahat ettiği ve bu hastalarda en çok korkulan yara yeri açılması ve iltihaplanmasının hiç görülmediği belirtilmektedir. Yine benzer olarak daha önceden karın ameliyatı geçiren hastalarda laparoskopik uygulamalar pek tercih edilmezken, artık hasta kaç tane ameliyat geçirirse geçirsin laparoskopi başarılı bir şekilde uygulamaktadırlar. Ayrıca gebelikte bile laparoskopik uygulamalar gerektiğinde anne ve bebeğine zarar vermeyecek şekilde uygulanabilmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 47 Avantajları • Kan pıhtısı ya da karbondioksitin Laparoskopi ile ilgili en sık sorulan sorulardan birisi kozmetik bir problem yaratıp yaratmayacağıdır. Tüm kesiler kolay gizlenebilecek bölgelerde bulunmakta ve hemen hemen hiç iz bırakmamaktadır. Bu belkide laparoskopinin en az önem arz eden avantajıdır. Diğer avantajları ise: • Enfeksiyon • Kanama • Ağrı • Verilen gazın batın boşluğuna de- dolaşıma geçerek emboliye neden olması (tıkanıklık) • Kaslarda kesi yapılmaz sadece de- ğil de cilt altına verilmesi sonucu gelişen amfizem • İşlem sonrası kesi yerine bağlı gö- Bunların dışında verilen karbondioksit tamamen boşaltılamadığı için, gaz diyaframı yukarıya doğru itebilir ve ameliyat sonrası bir süre özellikle sağ tarafta omuz ağrısı görülebilir. İşlem sırasında her an için açık cerrahiye geçme olasılığı mevcuttur. Bu gelişen bir komplikasyon ya da işlemin L/S ile yapılamayacak durumda olması nedeni ile olabilir. lik açılır rülen ağrı en az seviyededir. • Enfeksiyon riski çok düşüktür • Ameliyat sonrası karın içinde yapışıklık riski daha azdır. • Normal hayata ve işe dönüş çok çabuk olur • Yara yeri fıtığı görülme riski çok azdır. • Bazı durumlarda açık cerrahiye göre daha kolay bir görüş alanı sağlar. • Kanser vakalarında, ameliyat son- rası hastanın radyoterapi veya kemoterapi tedavileri daha erken dönemde başlar Komplikasyonları Laparoskopide de birtakım komplikasyonlar görülebilir. Cerrah ne kadar tecrübeli ise komplikasyon oranları daha az görülür • Genel anesteziye bağlı komplikasyonlar • Barsak, mesan damar gibi yapılarda zedelenme 48 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Mini Laparoskopi (Mikrolaparoskopi) Teknolojideki baş döndürücü gelişmeler laparoskopi tekniklerinin ve cihazlarının da gelişmesine olanak tanımıştır. lasik laparoskopi 10 ve 5 milimetrelik trokar ve aletlerle yapılırken son birkaç yıl içinde daha ince ve küçük aletler ve teleskoplar üretilmiştir. Bu araştırmalardaki asıl amaç maliyetleri düşürmek olmasına karşın ofis laparoskopisi gibi bir gelişmeye de yol açmıştır. Mikro laparoskopide kullanılan trokar ve aletler 2-4 milimetre çapındadır. İşlem muayenehane şartlarında ve lokal anestezi ile de yapılabilmektedir. Mikro laparoskopi temel olarak tanısal amaçlarla yapılmakta, işlem esnasında bir patoloji saptanırsa geleneksel lapa- roskopiye geçilmektedir. Neredeyse bir iğne deliği kadar olan kesiler ile yapılan bu girişimlerden birkaç saat sonra hasta normal yaşantısına dönebilmektedir. Mikrolaparoskopinin en önemli avantajlarından birisi, daha önceden majör cerrahi operasyon geçirmiş, ve yapışıklık olma olasılığı yüksek vakalarda klasik laparoskopiye göre çok daha güvenli olmasıdır. Yine yapılan bir cerrahi girişimden 2-4 hafta sonra mikrolaparoskopi yapılarak yeni gelişmekte olan yapışıklıklar engellenebilir. Bir başka kullanım amacı ise ağrı lokalizasyonudur. Genel anestezi vermeden, hafif sedatizasyon ile laparoskopi yapılırken belirli alanlara dokunularak kasık ağrısının artıp artmadığı araştırılır ve tedavi için oldukça yararlı bilgiler elde edilebilir. Henüz daha emekleme aşamasında olan mikrolaparoskopi alanındaki gelişmeler sayesinde belki de ileride pek çok hastalık ameliyata bile gerek kalmadan muayenehane şartlarında ve hastaneye yatmadan tedavi edilebilecektir. Son yapılan araştırmalarda laparoskopinin gebelik esnasında dahi çok düşük komplikasyon oranları ile yapılabileceği ileri sürülmektedir. Laparoskopi 21. yüzyılın cerrahi yönteminin en güçlü adayıdır. “Laparoskopik histerektomi” terimi, laparoskopun histerektomiye yardımcı olarak kullanıldığı birçok farklı operasyon tipini içerir. Histerektomi (rahim alınma) ameliyatı ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada en sık uygulanan jinekolojik ameliyattır. Amerika Birleşik Devletlerinde 65 yaşına geldiklerinde kadınların üçte birinin histerektomi geçirmiş olacağı tahmin edilmektedir. Bu ülkede her yıl yapılan yaklaşık 600.000 histerektominin %70-80’i laparatomi ile yapılmaktadır. Bu oran Türkiye’de tam olarak bilinmese de, maalesef laparoskopik yolla histerektomi ameliyatının % 1’den az oranlarda yapıldığı tahmin edilmektedir. Dr. Reich tarafından 1989’da ilk tanımlandığından beri laparoskopik histerektomi üzerinde artan bir ilgi vardır. Çünkü bu yöntemle hastanın cildi ve karın tabakaları kesilmemekte, kozmetik olarak cok iyi bir görüntü oluşmakta, ama en önemlisi hasta cok kısa sürede ayağa kalkabilmekte ve işine kısa sürede dönebilmektedirler. Şimdiye kadar yaptığımız 200’ün üzerindeki laparoskopik histerektomi hastalarının hemen hemen 4-5 tanesinin dışında hepsi ortalama 4-5 gün içinde sanki hiç ameliyat olmamış gibi dolaşabildiği gözlenmiştir. Laparoskopik histerektomi daha öncede belirtildiği gibi genel olarak 4 alt sınıf altında tarif edilmektedir. 1. Laparoskopik asiste vajinal histerektomi (LAVH) : Histerektominin bir kısmı laparoskopik bir kısmı vajinal yoldan yapılır, ancak operasyonun laparoskopik kısmı uterin damarların kesilmesini içermez. Uygulama olarak diğer tiplere göre daha az bir tecrübe gerektirdiği için genelde cok sık uygulanır. Fakat rahime giden damarlar bu ameliyatta laparoskopik olarak yakılıp, kesilmediği için vaginal etapta genelde cok fazla kanama olur. Bu yüzden bu konuda tecrübeli olan hekimler tarafından pek tercih edilmez. 2. Laparoskopik histerektomi (LH): Histerektominin bir kısmı laparoskopik bir kısmı vajinal yoldan yapılır ancak operasyonun laparoskopik kısmı uterin damarların kesilmesini de içerir. Rahime giden bu damarlar ya doğrudan rahime girdiği yerden veya retroperiton dediğimiz damarın baslangıc kısmından yakılabilinir. Retroperitondan yapılan yöntem en yüksek derecede laparoskopik cerrahi beceri ve deneyim gerektirir. 3. Total laparoskopik histerektomi (TLH): Vajinal kısım yoktur ve tüm operasyon vajen kubbesinin dikilmesi dâhil, laparoskopik olarak yapılır. Retroperitondan yapılan yöntem en yüksek derecede laparoskopik cerrahi beceri ve deneyim gerektirir. 4. Subtotal laparoskopik histerektomi: Rahim ağzı alınmaz sadece rahim alınır, nispeten kolay bir formudur. Rahim ağzının kalmasıyla ilerde vaginanın sarkma olasılığının daha düşük olacağı belirtilmektedir. Dezavantajı, hastanın ameliyat bile olsa ilerde gelişebilecek bir rahim ağzı kanserini önceden tespit etmek amacıyla hastanın periodik olarak smear incelemesine gelmesidir. Hangi hastalara laparoskopik histerektomi uygulayabiliriz? Kısaca rahmin alınması gereken tüm hastalara ve hemen hemen tüm hastalıklarda laparoskopik histerektomi bu konuda tecrübeli bir hekim tarafından rahatlıkla uygulanabilir. Laparoskopik histerektominin, abdominal histerektomiye göre avantajları • Ciltte kesi olmaması ve dolayısıyla daha iyi bir kozmetik görünüm. • Ameliyat sırasında cok az miktarda kanama. • Ameliyatların dikiş gerektirmeden yapılmasından dolayı düşük enfeksiyon oranları • Ameliyat sonrası ağrının çok az olması • Aynı gün hemen ağızdan gıda alınabilmesi • Mesane maması sondasına gerek duyul- • Hastaların aynı gün veya ertesi gün taburcu olabilmesi • Normal günlük aktivitelere ve işine hastaların daha kısa sürede dönmeleridir. Laparoskopik dezvanatajı histerektominin • Tecrübesiz bir cerrah tarafından yapılması durumunda uzun ameliyat süreleri ve yüksek komplikasyon oranları LAPAROSKOPİK HİSTEREKTOMİ UYGULANABİLEN HASTALIKLAR Benign Hastalıklar • Myomlar • Düzelmeyen rahim kanamaları • Menopoz sonrası tekrarlayan kanamalar • Adenomyosis • Endometriozis • Pelvik organ prolapsusu (overlerin alınamadıgı durumlarda) • Pelvik iltahabi hastalık • Geçmeyen kistik veya solid adneksiyal tümörler • Kronik pelvik ağrı • Rahim ağzı problemleri • Kanserden korunma Malign Hastalıklar • Servikal intraepiteliyal neoplazm • Erken invazif serviks kanseri • Atipili endometriyal hiperplazi • Endometrium kanseri SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 49 DÜNYANIN EN PARLAK BİLİM İNSANI BİR TÜRK! Popular Science dergisi Prof. Dr. Aydoğan Özcan’ı dünyanın en parlak 10 bilim insanı arasında gösterdi. California Üniversitesi’nde görevli Prof. Özcan’ın geliştirdiği ‘kan tahlili yapan cep telefonu’, bilimin zirvesinden inmiyor. ABD’nin California Üniversitesi’nde (UCLA) görevli 32 yaşındaki Prof. Dr. Aydoğan Özcan, kendi laboratuvarında geliştirdiği kan tahlili yapan cep telefonu sayesinde ABD’nin en çok okunan dergilerinden Popular Science’ın Ekim 2012 sayısında, “tüm dünyada 2012 yılının en parlak 10 bilim insanı” arasında gösterildi. Geçtiğimiz yıl da aynı listede yer alan genç Türk Profesör Özcan, Beyaz Saray’ın geçen yıl 94 genç bilim insanı ve mühendise verdiği ‘Başkanlık Kariyer Başlangıç Ödülü’ne layık görülmüştü. Son yıllarda sık sık ABD medyasında yer alan Özcan, kısa süre içinde ABD’nin en çok tanınan bilim insanlarından birisi oluverdi. 50 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 UCLA Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde görev yapan Özcan’ın tıpta devrim yaratan cihazı, sıradan bir cep telefonunu hassas tahliller yapan bir mikroskoba çevirebiliyor. Maliyeti sadece 10 dolar olan cihazın kolayca cep telefonuna monte edilmesiyle, her yere taşınması mümkün olmayan pahalı aletlere ve uzun süre gerektiren kan tahlillerine gerek kalmıyor. Bunun yerine hastalıklar her yerde, kısa sürede ve ucuz yolla teşhis edilip sonuçlar bir tuşla tıbbi bir merkezdeki veri tabanına yüklenebiliyor. 100 bin hücreye analiz Cep telefonunun kamera merceği üzerine takılan küçük bir aparatla çalışan sistem, aparatın üzerine yerleştirilen kan örneğinde yer alan yaklaşık 50-100 bin hücrenin aynı anda ve birkaç saniye içinde görüntülenme- sini yapıp, telefona yüklenen özel bir yazılımın sayesinde da teşhis koyuyor. Hücrelerdeki değişimi algılayarak, sıtma, verem, tüberküloz, anemi ve AIDS gibi hastalıkları teşhis edebilen bu sistem, sonuçları istenilen sağlık kurumuna ya da doktora da mesaj olarak direk gönderilebiliyor. Bulaşıcı hastalıklara küresel takip Popular Science dergisinin yayınladığı basın duyurusunda, Prof. Aydoğan Özcan’ın bu cihazının dünyanın pek çok doktorsuz, laboratuvarsız ve hastanesiz bölgesinde teşhis edilemeyen hastalıkları kolayca ve çok ucuz yolla tespit edebileceği, ayrıca, geliştirdiği “Google Maps” arayüzlü yazılım sayesinde cep telefonlarından toplanan test sonuçlarının bulaşıcı hastalıkların tüm dünyadaki yayılımının takibini yapmaya yarayacağı, bu önlemlerin hızlanabileceğini belirtildi. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 51 gezelimgörelim GAUDİ’NİN BARSELONA’SI Dr. Çağlayan AKTAŞ Mimarisi, müzeleri, zengin ve lezzetli mutfağıyla İspanya’nın “Akdeniz incisi” Barselona, Avrupa’nın en çok turist çeken şehirlerinden birisi. Barselona, Katalanya bölgesinin başkenti ve yaklaşık 1,5 milyon nüfusu var. Genelde Avrupa şehirlerini gezerken bir süre sonra artık birbirini andıran sokaklar, caddeler, binalar görmeye başlıyor insan ve şehirler çok jenerik hale geliyor. Barselona’ya geldiğinizde tamamen farklı, birbirinden ayrı, renkli ve eğlenceli bir mimari göze çarpıyor. Ünlü mimar Gaudi şehre imzasını atmış ve bir birinden ilginç, farklı mimarisi olan eserler bırakmış. 1852 doğumlu olan Gaudi, Barselona’nın tüm önemli yapılarına imzasını atmıştır. Gaudi’nin ‘Unesco Dünya Mirası Listesi’nde tam 8 adet eseri bulunmaktadır ve yaptığı binalar adeta taşa işlenmiş ince, renkli ayrıntılı bir danteli andırır. Barselona ve çevresinde gezilip muhakkak görülmesi gereken birçok tarihi mekân bulunmakta. Kısaca bahsetmek isterim bu mekânlardan: Sagrada Familia, Barcelona’da gezmeniz gereken yerlerin başında gelir. Halk arasında “bitmeyen kilise” olarak da bilinen Sagrada Familia, Gaudi tarafından 1882 yılında yapımına başlanmış ve Gaudi’nin 52 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 ölümü sonrası yarım kalmış olsa da günümüzde yapımı halen devam edilmektedir. Halkın sembolik yardımları ile yapımına devam edildiği bilinmektedir ve aslında “bitmeyen kilise” kavramının ilgi çekici olması nedeniyle Gaudi’nin bu kiliseyi bitirmediği yönünde söylentiler de vardır. Park Guell, Gaudi tarafından, Guell ailesi adına soyluluk göstergesi olarak 1900 - 1914 yılları arasında yapılmış bir parktır. 1923 yılında halka açılmış ve Unesco Dünya Miras Listesine alınmıştır. Casa Batllo da Gaudi tarafından yapılmış önemli binalardan biridir ve 2005’te UNESCO Dünya Mirasları arasına alınmıştır. Modernizmin başyapıtlarından biri kabul edilen bu yapı, ön cephesinde pek çok sembol barındırır. Gaudi, yapının süslenmesinde genelde en çok kullandığı materyalleri kullanmıştır; çatıda seramik parçacıkları ve ön cephede mozaikler kullanılmıştır. Casa Mila ise Sagra Familia’dan sonra en çok dikkat çeken modernist yapıdır. 1912’de yapımı tamamlanan Casa Mila, La Pedrara olarak da bilinir. Yapının dış cephesi kireç taşından yapılmıştır, dalgalı bir yapıya sahiptir ve hiç düz duvarı yoktur. Ferforjeden yapılmış balkonları vardır. Casa Mila’nın çatısı ve bacaları Barselona’nın simgelerinden biri hâline gelmiştir Poble Espanyol, Barcelona’da gezilecek yerler arasında önemli yer tutmaktadır. Poble Espanyol,1929 yılında Barcelona Uluslararası Fuarı’na ev sahipliği yapması için yapılmış yapay bir İspanyol köyüdür. La Rambla Caddesi, Barselona’nın en canlı yerlerinin başında gelir. 1,2 km uzunluğundaki caddede bir çok kafe, alışveriş yapabileceğiniz dükkânlar, Flamenko merkezle- ri, sokak ressamları, sokak müzisyenleri görülüyor. Cadde üzerinde, şehrin ünlü kapalı pazarı olan La Boqueria’da her türlü deniz ürünleri ve meyve bulmak mümkün. Burada bulunan ayaküstü restoranlardan birinde muhakkak lezzetli deniz ürünlerini, tropikal meyveleri tatmadan geçmeyin. La Rambla Caddesi’nin bir ucu şehrin en büyük meydanlarından olan Catalunya Meydanı‘na, diğer ucu ise deniz tarafında Port Vell Limanı’na açılıyor. Liman tarafında Kristof Kolomb Heykeli‘ni görebilirsiniz. Nou Camp Stadyumu gezisi futbol severleri heyecanlandıracaktır eminim. Barcelona F.C futbol takımının stadyumunu gezebilir, soyunma odalarını inceleyebilir, tribünün her yerinde gezebilir hatta futbolcu çıkış tünelinden sahaya çıkıp yedek kulübesinde oturabilirsiniz. Barri Gotik, Las Ramblas’ın batısında bulunan Ciutat Vella olarak da bilinen bölgededir ve bu bölge şehrin en eski yerleşim yeridir. Burada Orta Çağ saraylarını, manastırlarını ve kiliselerini görebilirsiniz. Barri Gotik, labirenti SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 53 andıran dar sokaklarıyla ünlüdür. Bu sokaklarda keşfedilecek çok sayıda tarihi yapı, kafe ve restoran bulunur. Picasso Müzesi, Barselona’nın en iyi müzelerinin başında gelir. En önemli ressamların koleksiyonlarına da ev sahipliği yapar. Ama bu müzeyi ünlü yapan Picasso’nun ilk dönem çalışmalarından başlayarak modernizmden kübizme uzanan yolculuğunun bütün eserlerini bulundurmasıdır. Montjuic, Barselona’nın güneybatısında 210 metre yüksekliğinde bir tepedir ve şehri ayaklarınızın altında görebileceğiniz muhteşem bir manzaraya ev sahipliği yapar. Tepeye teleferikle veya fünikülerle çıkabilirsiniz. Montjuic’e çoğunlukla, spor etkinlikleri için inşa edilmiş alanlar ve müzeler hâkimdir. Montjuic, 1992 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapması için büyük çaplı yenilemelerden geçirilmiştir.1929 yılında inşa edilmiş olan Estadi Olímpic Stadyumu yenilenmiş ve Anella Olimpica (Olimpiyat Halkası) adıyla Olimpiyat’ın görkemli açılış ve kapanış törenine ev sahipliği yapmıştır. 54 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Salvador Dali Müzesi, Barselona’ya iki saat uzaklıkta olsa da mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında gelir. Dali’nin mezarının da bulunduğu müze tek kelimeyle hayal gibi… Müzede sergilenen Dali eserleri aklınızı başından alırken müzenin mimari yapısı da ilginizi çekecektir. Barselona, en az 3-4 gün ayırmak gereken ve özellikle yürüyerek, sokaklarında dolaşarak gezilmesi gereken bir şehir. 2012 ÖZEL Sağlık ve İnsan Dergisi ilk olarak 2012 Ocak ayında samimi bir ciddiyet anlayışını benimseyerek, “İnsanın Sağlığı ve Sağlığın İnsanı İçin” sloganıyla yola çıktı. Siz değerli okuyucularımızın da destek ve katkılarıyla bir yaşımızı tamamladık ve daha kararlı adımlar atmak üzere yolumuza devam ediyoruz. Sayı : 1 / Ocak 2012 Sağlık ve İnsan Dergisi olarak her sayımızda farklı bir Kapak Dosyası, Röportaj ve Portre çalışmasıyla karşınıza çıktık. Bu çalışmalardan derlediğimiz dosyamızı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz VAN DEPREMİ 23 Ekim 2011’de Van’da yaşanan şiddetli sarsıntıyla Türkiye bir kez daha deprem gerçeğiyle yüzleşti 650 kişinin hayatını kaybettiği bu acı olay akıllara hemen Marmara ve Düzce depremlerini getirdi. Fakat koordinasyon eksikliği yaşanan Düzce Depremi’nin aksine Van Depreminde hem devlet hem de millet olarak ilk dakikalardan itibaren gerekli müdahale ve yardımları yapmaya başladı. Biz de Sağlık ve İnsan Dergisi olarak yayın hayatına adım attığımız ilk sayımızda, toplumumuzu derinden etkileyen Van Depremi’ni ele aldık. “Van’dan geriye kalan” SAĞLIK ve İNSAN “Çocukken iki dişimi berber çekmişti!” > 42 Tıbbiyeden Sadece Hekim Yetişmez! 34 Dumansız Hava Sahası Öyküsü 56 Sayı : 2 / Şubat 2012 Bakan Recep AKDAĞ Recep AKDAĞ’ı anlattı… Kadın Üreme Sağlığı; 25 Genel Yaklaşımlar Seksenler Dizisinin Fehmi Babası Rasim Öztekin: Hastalık Bana Hayatın Çok Kısa Olduğunu Öğretti > 24 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin: Değişim ve Dönüşüm Kadından Geçiyor > 42 Kanser ve İnsan 10 Çocukluk Döneminde Obezite 32 Türkülerimizde 56 Kaç Nobel Tıp Ödülü Saklı? 56 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 farkında mıyız? OCAK KANSER Şubat ayının en önemli sağlık aktivitesi Kanser Haftasıydı ve buradan yola çıkarak 2. sayımızın kapak konusunu KANSER olarak belirledik. Kanserin, modern tıbbın en önemli ve en güncel sorunlarından biri olması sebebiyle, devam eden teknolojik gelişmeler kanser hakkında farklı yaklaşımları da ortaya çıkarmakta ve kanser mücadelesi giderek güçlenmektedir. Biz de bu mücadelede üzerimize düşeni yapmak istedik ve “Sağlık ve İnsan Dergisi” olarak Şubat sayımızda yazar ve sanatçılarımızın kanserle ilgili haber ve yazılarından da alıntılarla kapsamlı, bilgilendirici, kuşatıcı ve faydalı bir KANSER Dosyası hazırlamayı amaçlamıştık. Konu ile ilgili, Prof. Dr. İsmail Çelik, Prof. Dr. Rejin Kebudi ve Op. Dr. Murat Gültekin’in yazılarını sizlere sunduk. Devamında ise sizlerden gelen oldukça olumlu yorumlar aldık ve amacımıza ulaştığımız sonuŞUBAT cuna vardık. Sayı : 3 / Mart 2012 TIP EĞİTİMİ VE HEKİMLİK 14 MART TIP BAYRAMI’NDA Tıp Dünyamızın Duayenlerinden Prof. Dr. Şinasi ÖZSOYLU: Sağlık ve İnsan Dergisi olarak Mart ayında “sağlığın insanı” için bir kapak dosyası hazırladık. 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Mart sayımızın kapak dosyasını HEKİM ve EMPATİ olarak belirledik. Kavramsal olarak önümüze doktor, tabip ve hekim olarak çıkan olguyu bu sayımızda çok farklı yönleri ile ele aldık. Bunu yaparken bir yandan sağlık ve insan çerçevesinin dışına çıkmamaya, diğer yandan da farklı ve ilgi çekici bir dosya sunmaya gayret ettik. DOKTOR Yeryüzü Doktorlarının Hikayesi Hekim Gözüyle Yeryüzünden Notlar ORGAN NAKLİ VE BAĞIŞI YAŞATMAK İÇİN bağışlayın! 4. sayısında Sağlık ve İnsan Dergisi yine çok önemli bir konuyu, “Organ Nakli ve Organ Bağışı”nı sayfalarına taşıdı. Bu sayımızda son yıllarda büyük adımlara ve beraberinde birçok başarıya imza atılan organ bağışı ve organ nakli konusunu tüm hatlarıyla ele almayı amaçladık. Bu konularda uzmanlaşmış isimlerden; organ bağışı nedir, hangi durumlarda bağış yapılabilir, hangi hastalara nakil yapılabilir gibi NİSAN merak edilen soruların cevaplarını aldık. Her Yönüyle Organ Deniz Uğur: > 46 Günümüz ve Geleceğimizin Tehlikesi: İhtiyacınız Olan Gücün “Kendi İçinizde” İnternet Bağımlılığı > 58 > 14 Olduğunu Nakli ve Bağışı Aklınızdan Hiç Çıkarmayın > 38 ve... ATİ EMP Diğer yandan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve yine 8 Mart Dünya Böbrek Günü’nü unutmadık ve sizlere bu konularda da ilgi çekici yazılar sunduk. Sayı : 4 / Nisan 2012 MART Doktorun Hekim Olması İçin Hikmet Sahibi Olması Lazım! > 18 Hekimlik ve Empati > 16 Yaşamın Kıyısında > 44 Bir Doktor… TÜRKİYE’NİN SİGARA İLE MÜCADELESİ Sigara kullanımının en önemli hastalık sebeplerinden birisi olduğu ve sağlıklı olmak isteyen ve sağlıklı düşünen herkesin, insan yaşamının kalitesini olumsuz anlamda doğrudan etkileyen tütünden uzak durması gerektiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Son yıllarda sigara (tütün) kullanımının önlenmesi ve engellenmesi ile ilgili çok önemli mücadeleler veriliyor ve Türkiye bu önemli mücadelelerin dünyada “lider ülkelerinden birisi hatta en önemlisi” konumunda. Bu önemli mücadelede bizim de bir payımız olsun istedik ve Sağlık ve İnsan Dergisi olarak Haziran sayımızın kapak konusunu “Tütün Kullanımı ile Mücadele” olarak Mayıs sayımızın kapak dosyasını “obezite” olarak belirledik ve sizlere belirledik. Türkiye adına bu mücadeleyi kapsamlı ve kalıcı bir dosya hazırladık. Hepimizi yakından ilgilendiren ve yürüten ve önemli başarılara imza atan çağımızın en sinsi hastalıklarından birisi olan obezite hakkında yürütülen Sağlık Bakanlığının çalışmalarının bir özeti bilimsel yaklaşımların ışığında, obezitenin ile başlayan sağlık için neden tehdit unsuru olduğunu, dosyamızı, yaygınlaşma nedenlerini ve müdahale yolçerçevesi iyi larını ele alan ilgi çekici yazılar sunduk. çizilmiş araştırma, yazı ve Sağlık ve İnsan Dergisi Mayıs sayısınhaberlerle siz da ikinci önemli dosya çalışmamız ise değerli oku“Sağlıkta yaşanan şiddet olayları” oldu yucularımıve Mayıs sayısı Portre çalışmamızda, zın dikkatine Gaziantep’te görev yaptığı hastanede sunduk. uğradığı bıçaklı saldırı sonucunda hayatı- OBEZİTE MAYIS nı kaybeden Opr. Dr. Ersin Arslan’ı andık. HAZİRAN SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 57 SAĞLIK (TIP) EĞİTİMİ SAYI 7 / TEMMUZ 2012 Sağlık ve İnsan Dergisi Temmuz sayısının kapağını sağlık (tıp) eğitimine ayırdık. Tercihini sağlık ve tıp alanında yaparak kendini insana adamaya aday olanları motive etmek, bilgilendirmek ve yol göstermek amacı ile bir kapak dosyası hazırlandı ve konu ile ilgili, alanında uzman hocalarımızın yazılarına yer verildi. Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Prof. Dr. Safa Kapıcıoğlu ve Prof. Dr. Turhan Yavuz Hocalarımızın yazıları ilginize sunuldu. nUsU kaPak kO bir adanmışlık tercihi SAĞLIK (TIP) EĞİTİMİ Çetİnsaya’dan; yÖk başkanı gökhan tÜrkİye’De saĞlık eĞİtİMİne genel bİr bakıŞ Temmuz sayısıyla birlikte müzik, şiir, resim, sanat, fotoğraf ve seyahat yazıları dergimizde daha çok yer almaya başladı. Bu konuda sizlerden oldukça güzel geri dönüşler aldık. beyaz ÖnlÜklÜ fakÜ lteler PORTRE sİ rektÖrÜ İstanbUl ÜnİVersİte Prof. Dr. yunus SÖYLET Dağlarda Çocuk Olmak Müzikle Terapi / Müzikoterapi Meslek hastalıklarıyla İlgİlİ bİlMeMİz gerekenler “Şimdi Her Ailenin Bir Hekimi Var” Aile Hekimliği Uygulamasında Türkiye Modeli Sağlık Mesleklerinin Uygulamalı Eğitimi Röportaj: “Aşk Terbiye Edendir, Adamı Yola Sokandır” PORTRE Cihat DÜNDAR KAPADOKYA’DA BALON TURU • SAĞLIKLI BESLENME VE OBEZİTE SAYI 9 / EYLÜL 2012 KAPAK KONUSU Sağlık Turizminde Yarışa Hazırız RÖPORTAJ I MİLLİ EĞİTİM BAKAN PROF. DR. ÖMER DİNÇER PORTRE FETHİ ŞİMŞEK ENDÜLÜS’ÜN YILDIZI SIcAcIK SEVILLA AŞIK VEYSEL’İN GÖZÜ Bilimin Işığını Doğu’dan Yükselten Üniversite: ERZURUM ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ KAPADOKYA’DA BALON TURU • SAĞLIKLI BESLENME VE OBEZİTE 58 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 TEMMUZ AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASINDA TÜRKİYE MODELİ Sağlık Bakanlığının gerçekleştirdiği ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başarılı olmasında ve hizmet alan bireylerin memnuniyetlerinin maksimuma çıkarılmasında hekimlerin inkâr edilemez fedakârlıkları, çabaları ve katkıları oldu. Buna rağmen değişen ve dönüşen sağlık sistemi içerisinde hekimlerimizin “mutsuzlukları” ile ilgili çok şey söylendi, yazıldı ve tartışıldı. Bu hekimler arasında “genel anlamda” hallerinden memnun olan, yaptıkları işi benimseyen, bugünkü kazançları bakımından “mutlu” sayılabilecek özel bir grup vardı: AİLE HEKİMLERİ. Biz de Aile Hekimliği Uygulamasını Sağlık ve İnsan Dergisi’nin Ağustos sayısı Kapak Dosyası olarak sunduk. AĞUSTOS TÜRKİYE’DE SAĞLIK TURİZMİ Türkiye, Sağlık Turizminin temel unsurları ile var olan zengin potansiyel ve kaynaklarının yanı sıra, sağlık hizmet sunumunda da sevindirici boyutlarda gelişme kaydetti. Dergimiz bu gelişmeyi de dikkate alarak Eylül sayısının kapak konusunu Sağlık Turizmi olarak belirledi. Türkiye’nin Sağlık Turizmi alanında bulunduğu noktayı, gelmek istediği noktayı ve ileriye dönük çalışmalarını Sağlık Turizmi alanında uzman hocalarımızdan öğrendik. Sağlık Turizmi Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Paç, TÜRKAP Başkanı Prof. Dr. M. Zeki Karagülle, BUSAT Başkanı Mustafa Esgin, Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak ve Arş. Gör. Erol Gülüm Sağlık Turizmini farklı EYLÜL hatlarıyla ele aldılar. pharmactive_kurum_ilan.pdf 1 9/21/12 5:19 PM SAĞLIKTA PERFORMANS VE KALİTE Son yıllarda sağlık hizmetlerinin sunumunda önemli değişiklikler oldu. Hizmet alan vatandaşların çoğunluğu bu değişiklikleri olumlu buluyor ve artık daha iyi hizmet aldığına inanıyor. TÜİK’in yaptığı “Yaşam Memnuniyeti” anketleri de bunu gösteriyor. Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması hususunda önemli adamlar atmaya devam ediyor. Performans ve Kalite Standartlarının geliştirilmesi bu konuların en önemlilerinden. Bu nedenle biz de Ekim sayımızın Kapak Konusunu Sağlıkta Performans ve Kalite olarak belirledik. KAPAK KONUSU Sağlıkta Performans ve Kalite C M Y CM MY CY CMY K Yıllardır sağlıkta performans ve kaliteyi çalışan önemli isimlerle oldukça nitelikli bir Kapak Dosyası hazırladık. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hasan Güler, uzun yıllar Bakan Danışmanlığı yapmış olan Dr. Mehmet Demir, Necmettin Erbakan Üniversitesinden Prof. Dr. Nazmi Zengin, Eskişehir Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Kazım Sarıcı, TODAİE’den Prof. Dr. Kamil Ufuk Bilgin, SKİD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hasan Kuş “Sağlıkta Performans ve Kalite” EKİM konusunu bütün yönleri ile sundular. PORTRE RÖPORTAJ ReKabet KuRumu SONbahaR’Da bİR haFtaSONu Kaçamağı yeDİgölleR S KamPu evrensel üniversite Değerlerine Sahip bir bilim yuvası: aFyON KOcatePe üNİVeRSİteSİ AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ / SAYI 11 / KASIM 2012 KAPAK KONUSU: SAYI 11 İlaç ve Tıbbi Cihazda Yeni Dönem · KASIM 2012 Biz Kasım sayımızda Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunu merkeze alarak bu alanın paydaşları ile birlikte özel bir Kapak Dosyası hazırladık. Bir yandan kurumun yeni yapılanmasını ve farklı yönlerini ele alırken diğer yandan ilaç ve tıbbi cihaz kuruluş temsilcilerinin bu konudaki fikirlerine yer verdik. başKaNı PROF. DR. NuRettİN KalDıRımcı İLAÇ VE TIBBİ CİHAZDA YENİ DÖNEM Sağlık alanındaki değişim ve dönüşümler farklı uygulamalar ve yeniliklerle devam ediyor. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu kamu hastanelerinin sevk ve idaresine yepyeni bir sistem getiriyor. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ise sağlığın özel sektörü en çok ilgilendiren yanını temsil eden yeni bir yapılanma olarak çalışmalarını sürdürüyor. aN SüleymaN KaRam Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Saim Kerman, Başkan Yardımcısı Dr. Ercan Şimşek ve Denetim Hizmetleri Daire Başkanı Talip Uzun yeniden yapılanma ile önümüze gelen farklılıkları, KASIM amaç ve hedeflerini sizler için yazdılar. Röportaj: Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı: Fatih ACAR: “SAĞLIKTA GERİ ÖDEME SİSTEMİNİN EN ÖNEMLİ ŞARTI SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASIDIR” · SAĞLIK EĞİTİMİ ÜZERİNE Kampus: · KAMU HASTANELERİNDE SÖZLEŞMELİ YÖNETİCİ DÖNEMİ BAŞLADI Gezelim Görelim: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Daha İleriye... En İyiye... PRAG’I ADIM ADIM GEZMEK Hayatın İçinden: “O An” Geldiğinde... TÜRKİYE’DE ACİL HİZMETLERİ · ARALIK 2012 Sizlerden aldığımız geri dönüşler, 1 yaşımızı yeni tamamlamış olmamıza rağmen bizim için mutluluk ve gurur vesilesi oldu. Sağlık ve İnsan Dergisi’nde yer alan yazılar, makaleler, portreler, röportajlar, özel bölümler hatta ilan ve reklamlar bile dikkat çekti ve çok beğenildi. Ciddi ve samimi bir sağlık yayıncılığının nasıl yapılacağını hem biz ARALIK yaşadık hem de sizlerle paylaştık. AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ / SAYI 12 / ARALIK 2012 SAYI 12 Ülkemiz başta depremler olmak üzere sel, toprak kayması, çığ düşmesi gibi doğal afetlere sıkça maruz kalmaktadır. Ülkemizde, doğal afetlerin yanı sıra endüstriyel kazalar ve toplumsal olaylar gibi olağan dışı durumlarda hızlı ve etkin bir şekilde müdahale ederek ölümlerin önlenmesi ve sakatlıkların azaltılması konusunda Acil Hizmetler Genel Müdürlüğü hizmet vermektedir. Sağlık ve İnsan Dergisi olarak Aralık sayımız kapak konusunu “Türkiye’de Acil Hizmetleri” olarak belirledik ve sizlere bu konuda ülkemizin geldiği noktayı ve yapılan planlamaları anlatan bir kapak dosyası sunduk. Röportaj: Prof. Dr. Vural KAVUNCU Hayatın İçinden: Seksenler’in Rukiyesi: Özlem TÜRKAD Portre: Dünyagöz Yönetim Kurulu Başkanı: Eray KAPICIOĞLU Kurumlarımız: Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi: ‘ALO 184’ SABİM Kampus: MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ Burada Hayat Var! Gezelim Görelim: Çikolata ve Dantel Şehri: BRÜJ SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 59 röportaj İN S A N OCAK 2012 AR SAĞL I VE PORTAJL RÖ K I BAKAN RECEP AKDAĞ, RECEP AKDAĞ’I ANLATTI: “ÇOCUKKEN İKİ DİŞİMİ BERBER ÇEKMİŞTİ!” Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep AKDAĞ ile çocukluğunu, babasını, ailesini ve yaşamının çeşitli kesitlerini konuştuk… Anne ve babanız sonradan size anlatmışlardır. Doğumlarla ilgili o günkü sağlık şartlarıyla bugünkü şartlar arasında nasıl detaylar var hatırladığınız? PROF. DR. RECEP AKDAĞ- Tabii o zamanlar mahalle ebesi doğumu yaptırırdı. Yani usul oydu. Şöyle söyleyeyim sağlık şartları açısından; mesela ben çocukluğumda iki dişimi de berbere çektirmiştim. Hatta birinde çok ağır apse olmuştu. Enfeksiyon 60 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 nedeniyle penisilin iğnesi yaptırmışlardı. Çok ağrılı bir iğneydi, hiç unutmuyorum. Kaç yaşındaydınız? PROF. DR. RECEP AKDAĞ- Hatırladığıma göre ilkokul çağındayım. Evet, ilkokul çağlarındayım, çünkü arka azı dişler onlar, o yaşlardan sonra değişiyor. Onun dışında biraz da ilk çocuk olmamızın da özelliğiyle ailem bana iyi bakmış. Babamın o zamanlar bize yakın bir mahallede bakkal dükkânı vardı. Beni çocuk doktoruna götürürlermiş para vererek, özel bir muayenehaneye götürürlermiş. Sağlık açısından hatırladığım bunlar. Eskiden çok önemli bir hastalık olmayınca doktora gidilmezdi. Sistem nasıldı tam olarak bilmiyorum. Doğrusu sağlık sistemini ben Tıp Fakültesine başladıktan sonra fark ettim, tanıdım ve öğrendim. ... Özellikle yoksul vatandaşların muayenehane üzerinden hizmet alması sizi aşırı derecede rahatsız ediyor; bunu biliyoruz söylemlerinizden, uygulamalarınızdan. Bu, yaşadıklarınızın bir birikimi mi? PROF. DR. RECEP AKDAĞ- Elbette elbette. İnsana çok ağır gelecek çok örnekler gördüm ve yaşadım. Muayenehane hekimliği yaparken de bu oluyordu. Şöyle: Örneğin o zamanki işte SSK hastanesinde ya da Numune Hastanesinde bir vatandaş, yeşil kartlı vatandaş, -o zaman sevkle geliniyordu ısrarla üniversite hastanesine- bir muayenehaneye gitmeden sevk alamadığı oluyordu, beni çok yoruyordu. Ya da kendi muayenehaneme gelen böyle yoksul vatandaşları ben yatırmak istiyordum herhangi bir ücret de almadan. Onlar sevk alabilmek için bir başka muayenehaneye gidip, yani o hastanede çalışan bir arkadaşın muayenehanesinden oradan sevk almak, sevki bu şekilde almak gibi zorluklarla karşılaşabiliyorduk. Siz kendiniz hiç muayenehaneye gidip para ödediniz mi ailenizin bir ferdi için? PROF. DR. RECEP AKDAĞ- Ödedim! Ben eşim için bir kadın doğum uzmanına para ödedim. Ama beni üzen bunlar değildi. Onlar şöyle üzer: Yani nasıl oluyor da meslektaşlar arasında bile böyle bir iş olur diye üzer. Ama onun dışında insanların bu meseleden dolayı çok ağır biçimde mağdur olduklarını hep yaşadık biz özellikle Erzurum gibi bir Doğu Anadolu kentinde. Erzurum, sadece Erzurumluların değil Ağrılıların, Karslıların, işte Erzincan, Bayburt, daha sonra Ardahan, Iğdır, bu gibi illerden gelen hastaların da akın ettiği bir yerdi. O zaman çevre illerde uzman doktor yok denecek kadar azdı. Şimdi de bir merkez Erzurum ama o zaman başka hiçbir şansı yoktu insanların. Bu bana hep çok ağır gelmiştir. Çok kötü ve sıkıntılı bir iştir o. Vatandaşı ileri derecede mağdur eden bir şeydir. İnsanı çok rahatsız eden bir şey ama hani öküz sattıran falanca diye bir doktora lakap takılması, bir hekim olarak da beni çok rencide ediyordu, böyle lakaplar vardı. ... Sağlık hizmeti gvötürdüğünüz insanlar bu hizmetlerden çok memnunlar, dua ediyorlar. Bir de sağlığın insanları var; işte hekimler başta olmak üzere ebesi, hemşiresi, yani sağlığın insanları. Hem hizmet ilan insana, hem de hizmeti veren sağlığın insanına ayrı ayrı neler söylemek istersiniz? PROF. DR. RECEP AKDAĞ- İnsanlara, yani ülkemizdeki vatandaşlarımıza şunu söylemek isterim: Onlara şimdi ne yaptıysak azdır, bundan sonra daha iyilerini yapmaya çalışacağız, ben ömrüm oldukça bunun için gayret edeceğim. Bizim inancımıza göre insanların en hayırlısı, insanlara hizmet edendir. İnsan, Allah’u Teala’nın yarattığı en mükemmel varlıktır, eşrefi mahlukattır. İnsana hizmet etmekten daha güzel bir şey ben bilmiyorum. Bu işin bu tarafı böyle. Çalışanlar açısından da, hele sağlık gibi bir alanda insana hizmet eden insanlar var, onlar çok mübarek in- sanlardır. Zaman zaman bizim uygulamalarımız dolayısıyla sanki sağlık çalışanlarıyla karşı karşıya geliyormuşuz gibi göstermeye çalışanlar oldu. Geniş kitleler açısından böyle bir durumun olmadığını biliyorum. Bazen ideolojik sebeplerle, bazen parasal sebeplerle, bazen de bunların yanında belki bizim kendimizi iyi anlatamayışımız sebebiyle sağlık çalışanlarıyla irtibatlarımızda eksiklikler olmuştur geçmişte! Bu gittikçe azalıyor, birbirimizi daha iyi anlıyoruz. Tabii bir taraftan da sağlık çalışanlarının bu emeklerinin karşılığını kendilerine profesyonelce ödemek de gerekir, ben bunun için de çok gayret ediyorum. Türkiye’nin kendine has şartları var. Bir sağlık çalışanı kendi kazancını yetersiz bulduğunda, kendisine yakın statüdeki diğer mesleklerle kıyaslama yapmalıdır; mesela hekimlerimize en çok bunu tavsiye ediyorum. Biz kendi emeğimizin karşılığını alamadığımızı düşünebiliriz, daha çok kazanmamız gerektiğini de haklı olarak düşünebiliriz ama acaba yakın meslekler Türkiye’de ne kazanıyor buna bakmak lazım. Bu açıdan hekimler, diğer çalışanlar büyük mesafeler aldı. İnşallah önümüzdeki yıllarda daha büyük mesafeler de alacağız. Bütün bunların ötesinde biz eğer sağlıkta güzel işler yaptıysak, ki yaptık hamd olsun, buna inanıyorum, bunu sağlık çalışanları ile yaptık, ben hepsine şükran duyguları içerisindeyim. İnşallah onlar için de elimizden gelen her güzelliği geliştirmeye çalışacağız. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 61 AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN: Sizin o ilk etaptaki refleksiniz nasıl oldu, yeni Bakansınız, hızlıca medyada manşetler, haberler, görsel haberler, kadına sürekli şiddet uygulanıyor ve siz de bir kadınsınız, annesiniz ve Bakan olmuşsunuz. Nasıl bir şey yaşadınız? 62 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Kadın Kolları Genel Başkanlığınız.. FATMA ŞAHİN- Evet. Hem beraberinde bu şiddetle ilgili zaten yeterince altyapımızın olması süreci doğru yöneltmemize vesile oldu. Yoksa buralardan tecrübelerle gelmemiş olsaydık çok kolay bir şey değil. Çünkü söylediğiniz ve söylemediğiniz her şeyin bir karşılığı ve bedeli var. Toplum sizi tanımaya çalışıyor, anlamaya ve algılamaya çalışıyor. Oradaki bir cümlenin algısı, bazen aslında onu demek istemediğiniz birçok şeye vesile olabiliyor. O yüzden ilk 6 aydaki bu algıyı yönetmemiz önemliydi. Ben ekip olarak iyi yönettiğimizi düşünüyorum. Bir taraftan da Bakanlık yeniden ya- SAĞL I ŞUBAT 2012 I FATMA ŞAHİN- Şimdi hukuki altyapımız da tamamlanınca daha da normalleşecek. FATMA ŞAHİN- Şimdi mutfak sağlam olmasaydı ilk birkaç ay çok tehlikeliydi tabii. Ama o benim hem teşkilattan gelen 4 yıllık tecrübem, hem 3. dönem milletvekilliği, sorun çözme kabiliyeti… İN S A N AR Sayın Bakanım, siz Bakan olunca medyada belki geçmişinizle ilgili, belki kişiliğinizle ilgili bir süreç de yaşandı. Hızlıca bir kadına şiddet furyası ön plana alındı, belki olaylar öyle gelişti. Sanki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının birincil vazifesi ve uğraştığı tek konu kadına şiddet meselesiymiş gibi çok yoğun bir tempoda yaşandı Bakanlığınızın ilk günleri. Oysa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ismi seçilirken bile tesadüflerle seçilmemiş, yani bir felsefe ortaya konmuş. Ne dersiniz bu konuda, süreç giderek normalleşiyor mu? VE PORTAJL RÖ “DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM KADINDAN GEÇİYOR” K pılanıyor, birçok arkadaş kurumun içerisine girdi, ekip oluşturmaya çalışıyoruz. Ekipten bir orkestra şefliği yapıp orkestradan güzel bir harmoni çıkarmaya çalışıyoruz, mutfak kısmını da bir taraftan güçlendirmeye çalışıyoruz. Bir taraftan tabii önde çok ciddi sorun alanları var, onu çözmek için çözüm algısını yönetmeye çalışıyoruz. Çok kolay bir alan değil. Bir İçişleri Bakanlığı, bir Dışişleri Bakanlığının oturmuş bir 100 yıllık, 200 yıllık altyapısı var kendi içinde. Biz bir taraftan da onları yeniden yapılandırdık. Her şeyin havada olduğu bir Bakanlığı yavaş yavaş oturtmaya, taşları yerine oturtmaya çalışıyoruz. Hamdolsun şu anda ilk güne göre baktığımız zaman, çok çok iyi durumdayız. Çünkü bir telefonumuz bile yoktu. Genel Müdürlükten Bakanlığa dönüştük kısa sürede. Oradan bir sisteme dönüştü burası. Şimdi daha iyi bir durumdayız, daha da iyi olacak. İcracı bir Bakanlık çünkü burası. Tıp Dünyamızın Duayenlerinden Prof. Dr. Nasih Şinasi ÖZSOYLU: DOKTORUN HEKİM OLMASI İÇİN HİKMET SAHİBİ OLMASI LAZIM! İN S A N MART 2012 I Biz alışkanlıklarımıza göre doktor, tabip ve hekim gibi kavramları kullanıyoruz. Bu kavramları nasıl değerlendirmeliyiz? Doktor nedir, hekim kimdir? Efendim, tıp fakültesinden mezun olan herkes ve PCT’si olan herkes doktordur kelimenin anlamıyla. Fakat doktorun, hekim olması için hikmet sahibi olması lazım. Hikmet, çok ayrı bir husustur. Yani yalnız bilgili olmak doktor olmaya yeter, fakat hastaya ve insanlığa, topluma yardımcı olabilmesi için insanın hikmet sahibi olması lazım. Kendini düşünmekten daha çok insanın ve toplumun değerlerini yüceltmek, yani daha çok hastasını yüceltmeye yardım etmesi gerek. Hekim kavramında bazı şeyleri ilk defa tıp fakültesinin o zaman stajyer denenen, şimdi intörn denen safhasında 14 Ağustos 1950 senesinde düşünmüşüm ve bir yere kaydetmişim. Demişim ki hekim; sevgi dolu, saygılı, temiz, insanları seven, vefalı, iyilik yapmaktan haz duyan ve örnek olmaktan mutluluk hisseden, yardım edebildiği kadar bu işin hazına varabilen insan olmalı. Yalnız kendini düşünmemeli, toplumu düşünmeli, topluma yardım etmekten büyük haz almalı diye düşünmüşüm. Sonra ona bazı şeyler daha kattım, burada da sevgi, saygı yanında, bana öyle geldi ki hekim, araştırıcı olmalı, bildiklerinden şüphe etmeli ve ahte vefayı, büyüklerine ve memleketine hizmet etmeyi seven ve bununla mutlu olan insan olmalı gibi geldi bana. ... Sizce Türkiye tıp alanında, uygulamalarında ne kadar mesafe almış görünüyor? Mesela organ nakli şu an için çok gündemde, hem Hacettepe Üniversitesi, hem Akdeniz Üniversitesi. Bununla ilgili neler söylersiniz Hocam? - Efendim, teknolojik gelişmeler tıbbın esası değil, fakat yardımcısı olmalı. Yani teknolojiyi ihmal edemeyiz, teknoloji çok gereklidir, fakat teknolojinin bilimin önüne geçip insanı esir almasını istemiyorum, buna AR SAĞL I VE PORTAJL RÖ K bilgisayar da dahil. Eğer teknolojinin esiri olursak o zaman insani değerlerimizin yeri tartışılabilecek, ayrıca biz toplum olarak neyi öne almalıyız diye düşünmek zorundayız. Ben çocukluğumda tifo aşısına maruz kalmıştım; çok büyük faydası olup olmadığı hala tartışılabiliyor. Acaba onun yerine çevreyi düzeltmenin ve içilen suyun, el temizliğinin, anne sütünün, sigaranın önlenmesinin, alkolün azaltılması mümkünse onun, tek eşliliğin ve diğer koruyucu hekimliğin basit yöntemlerinin, bu arada önemli bazı aşıları değiştirmemek üzere dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum. Ve eminim ki insan beyni teknolojinin de üzerine çıkarak bu soruların çözümünde yeni yöntemler ve yeni düşünceleri geliştirecektir. Bunu yaparsak biz dünyaya örnek olabiliriz, aksi halde dünyanın gidişini takip eden ve yalnız onlara ayak uydurmak mecburiyetini hisseden hekimler oluruz gibi düşünüyorum. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 63 İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TURGUT ÖZAL TIP MERKEZİ KARACİĞER NAKLİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ PROF. DR. SEZAİ YILMAZ Sezai Hocam, siz bu mücadeleye başladığınızda Türkiye’de karaciğer nakli ve bağışı konusunda durum nasıldı? Bu serüvene 2002 yılında başladık ve 2006 yılına kadar 22 nakil yaptık. Bu sayı son derece yetersizdi. Ülkemizde karaciğer nakline yıllık gereksinim 2bin 500 civarındadır. Geçen yıl ülkemizde toplam 880 kişiye karaciğer nakli yapıldı. İnsanların büyük kısmı karaciğer nakli yapılamadığı için ölüyor. Bunun önünü açmak lazım, bu da ancak organ bağışı ile yapılabilir. Maalesef toplumda organ bağışı bilinci çok iyi yerleşmemiştir. İnsanlar ailesinden birisinin beyin ölümü gerçekleştiğinde annemi, babamı ya da kardeşimi parçalatmam diye organ bağışı yapmıyor, ama ailesinden birisi hasta olduğunda kendisi organının yarısını veriyor. Ölümüzün organını bağışlamıyoruz ama dirimizin organını veriyoruz. Organ bağışında toplumun bilinçlenmesi zaman alacaktır. Sonuçta bizim gibi organ bağışı sorunu yaşayan Uzak Doğu ülkeleri bunu nasıl aşmıştır; canlı vericili organ nakli ile bu durumu aşmış, insanlara bunu sunmuştur. 300’ün üzerinde karaciğer nakli gerçekleştiren dünyada bir merkez var, ikinci merkez biziz. Bunun üzerine biz buranın enstitüleşmesi gerektiğini düşündük. yönetim kuruluna, üniversitemiz senatosuna, rektörümüz Cemil Çelik’e, YÖK eski başkanımıza, Milletvekillerimize, Hükümetimize ve Cumhurbaşkanımıza borçluyuz. Enstitüden ziyade her şeyi ile karaciğere yoğunlaşan bir bilimsel yapı, yani başka bir deyişle “Karaciğer Fakültesi” açtık. Bunu tıp fakültemiz Yaklaşık 6 ay önce Malatya’da Karaciğer Enstitüsü kuruldu. İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakli Enstitüsü ülkemizin uluslararası bir projesidir. Karaciğer Nakli Enstitüsü’nün kurulma sürecini, karaciğer naklinde Enstitü’nün geldiği noktayı bizimle paylaşır mısınız? 64 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 SAĞL I İN S A N NİSAN 2012 I Bu yıl yine bir rekor kırdık ve 222 karaciğer nakli gerçekleştirdik. Yılda VE AR Dört yıldır ülkemizde hem canlı vericili hem de toplam karaciğer nakli ile ilgili bir numaralı merkez Turgut Özal Tıp Merkezi’dir. K PORTAJL RÖ 2007 yılında canlı vericili karaciğer nakli ile ilgili çalışmalara başladık. O yıl 50’nin üzerinde karaciğer nakli yaptık. 2008 yılından itibaren de Turgut Özal Tıp Merkezi Türkiye’de bir marka oldu. İN S A N NİSAN 2012 AR SAĞL I VE PORTAJL RÖ K I DENİZ UĞUR İhtiyacınız Olan Gücün “Kendi İçinizde” Olduğunu Aklınızdan Hiç Çıkarmayın Tedavi sürecinde erken tanının ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Siz hastalığınızı nasıl fark ettiniz? Sizi doktora ilk hangi şikâyet götürdü? Genetik aktarım ilk bakışta da kendini hemen hissettiriyor.) Göğsüm alınacak, saçarım, kirpiklerim dökülecek diye düşündünüz mü? Deniz Uğur: Meme kanseri günümüzde son derece yaygın. Öncelikle bunun bilincinde olmamız gerekiyor. Kadınlara düzenli olarak mamografi yaptırmayı ve duştan sonra göğüslerini elle muayene etmeyi öneriyorum. Ben meme kanserini bu şekilde erken aşamada fark ettim. Elime gelen minik bir sertlik hissettim ve doktora gittim. Bir dizi tarama sonucu kesin teşhis kondu, başarılı bir operasyonla kitleler alındı, ardından koruyucu amaçlı kemoterapi süreci geldi. Erken teşhis ve kanserli hücrelerin başka hiçbir yere sıçramamış olması bir şanstı. Deniz Uğur: Düşünmeye gerek yoktu, çünkü bunların olacağı biliniyordu. Sonradan yeniden çıkacak olan birkaç tutam saçın dökülmesi, dert edilecek son şey bence. Kadınlar için sayısız kozmetik çözüm varken, kaşı kirpiği dert etmeye de gerek yok. Göğüsleriniz için de estetik operasyon çözümü var. Yani bu süreç bir “kâbus” değil. Ameliyat, ardından kemoterapi... Ve yaptığınız iş bir yanıyla görsel bir iş... Hiç estetik kaygılarınız oldu mu? (Gerçi büyük hala Türkiye’nin ilk tescilli güzeli Keriman Halis, anne dillere destan Suna Uğur... kampanya yapılabileceğinden bu konuda iletişim uzmanları ile çalışmalar yapıldığından” bahsetmişti. Sürekli Göz önünde olan birisiniz ve birçok kanser hastasının umudu, morali oldunuz. Yani bir rol modelsiniz. Bu konuda size ulaşan ya da sizin yürüttüğünüz bir çalışma var mı? Deniz Uğur: Ben sadece meme kanseri konusunda değil, kadınların toplum içinde baş etmek zorunda olduğu her sorunla ilgili düşünüp fikir üreten biriyim. Sağlık Bakanımız Recep Akdağ, hem geçmiş olsun demek, hem de toplumsal farkındalık noktasında gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı teşekkür etmek için hem mektupla hem de telefonla size ve meme kanserine yakalanan diğer sanatçılara ulaşacağını açıklamıştı. Yaptığım röportajlarla ve denizugur. com’daki yazılarımla kitlelere ulaşıyorum. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak başkalarına ışık tutmaya, güç vermeye çalışıyorum. ”Meme kanseri konusunda toplumda daha fazla farkındalık oluşturmak için bir Yani üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum. Şöhret tek başına bir şey ifade etmez ama kendi üzerinizden bir takım toplumsal konulara dikkat çekebiliyorsanız faydalıdır. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 65 ORD. PROF. DR. MAHMUT GAZİ YAŞARGİL “BEYNİMİZ MUAZZAM BİR PARLAMENTO GİBİ!” PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL- İşte beynimiz kendi bilgilerine göre, tecrübelerine göre, hafızasına göre toparlıyor, tasarlıyor, canlandırıyor. Her an biz beynin içindeki bilgilere göre hareket ediyoruz. Her hareket, saniyenin binde birinden daha evvel beyinde tasarlanıyor. Siz soruyu bana sormadan evvel beyinde o dolaştı, şimdi ben cevap verirken o dolaşıyor, hepsi öyle. Resimler, bin bir çeşit resim var beynimizde tasarlanan. PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL- O başka. Şimdi elmanın da çekirdeği var ama çekirdeği dururken yahut da portakalın diliminin içerisinden nasıl oraya gireceksiniz. 66 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Her kararımızı içimizdeki parlamentoya göre veriyoruz. Ve bir de bizim beynimizin bir hususiyeti var, bazı hücreler bizi kandırıyor. Kimisi içkiye müptela oluyor, kimisi sigaraya müptela oluyor yahut da haplara müptela oluyor, kimisi efendim çikolataya, yemeğe yahut da başka şeylere... Kendimizi bu dogmatik dünyalardan, isteklerden kurtarmak meselesi o. ... Şimdi Türkiye dışarıda hiç tanınmıyor. Halkı ele alırsanız, halkın yüzde 90’ı tanımıyor, bilmiyor bile nerede Türkiye. Ne Japonya, ne Rusya, ne başka bir yerde… Ama tuhaftır ki, Almanya’yı, İsviçre’yi düşünün, oradaki halk iyi yetişmiş diyeceksiniz ama mesela onlara sorun, ortalama olarak kaç kişi Beethoven’i bilir, kaç kişi Mozart’ı bilir, kaç kişi Haydn’ı bilir? Pek az. Amerika’daki, Rusya’daki, İngiltere’deki, Japonya’daki beyin cerrahlarının Türk beyin cerrahlarını bilmeleri lazım. Ben mesela kalp cerrahları nerede hiç bilmiyorum, böbrek mütehassıslarını bilmiyorum; çok defa daha spesiyalist oluyorsunuz. Şu anda bizim yalnız beyin cerrahisinde 20 kişi var. Yalnız çalışıyor, yalnız çocuk beyin cerrahisi, kimisi yalnız endokrin mütehassısı, çok iyiler. İN S A N VE Ama hepsini taK nıyamıyorsunuz. MAYIS Yani tam olarak 2012 kimsenin kimseyi bildiği yok. PORTAJL RÖ Sizin bir elma, portakal benzetmeniz var beyin ve kalple ilgili. Birisi dilim dilim, birisi bütün olarak görülüyor diyorsunuz… Yani esasında beynimiz bir nevi muazzam bir parlamento ve genler anayasayı kurmuşlar. Ama genlerin bir de epi genetik hali vardır, nasıl eğitim alıyoruz ona göre bunlar da değişebiliyorlar. Biz de mesela sabahleyin kalkarken kalkayım mı kalkmayım mı veyahut da şu anda bunu yiyeyim mi yemeyim mi, içeyim mi içmeyeyim mi diyoruz. PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL- Efendim, bu soruyu eski cumhurbaşkanı Sezer Bey de sormuştu. SAĞL I Hayal edebilmek, tasarlamak, zihinde canlandırmak… Aslında bizim beyin hakkında bilgilerimiz hala çok az. Anatomisini pek bilmiyoruz. Her asırda değişiyor, yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Bilhassa fizyolojinin nasıl çalıştığını pek bilmiyoruz. 100 milyar beyin hücresi var, bin milyar buna yardım eden, demek ki 1100 milyar hepsi birbirine bağlı. Grup beyin hücreleri var. Hocam, siz dünyanın birçok ülkesinde bulundunuz. Amerika’da, Zürich’te, Basel’de. Dışarıdan bakınca Türkiye nasıl görünüyor? I PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL- Hiçbir şey… Aynen kasapta gördüğünüz beyin gibi ama siz saklı olanı görüyorsunuz. Biz tasavvur diyoruz buna. Sayın Başbakan da kullanıyor bu kelimeyi, Arapça. Ne anlama geliyor Türkçe ’de? Tecrübelerinize göre, çalışmalarınıza göre, anatomi ve fizyolojide topladığınız bilgilere göre nerede ne olduğunu tahmin edebiliyorsunuz. Buna göre, beyne ve normal dokulara, damarlara, sinirlere zarar vermeden, onlara dokunmadan içerideki su yuvalarını kullanarak, dikkatle giriyoruz beyne. AR Siz dünyanın bildiği en önemli beyin cerrahlarından birisiniz. Bu anlamda çok sayıda ameliyat yaptınız. Kafatası açtınız, beyin gördünüz. Hocam kafatasını açtığınız zaman beyinde farklı ve ilginç olarak ne görüyorsunuz? Kendinizin veya ailenizin sağlığıyla ilgili unutamadığınız, dramatik bir şey var mı? MEHDİ EKER- Çokkk! Çok uğraştım öyle şeylerle. Mesela 1988 yılında Diyarbakır’ın bir köyünden, dayımın oğlu hastalanmıştı, Ankara’ya getirdiler. 15-16 yaşında falan. Çocuğun kalp kapakçıkları çürümüş, tedavi olmamış, imkânsızlık falan. Çocuk ağırlaşmış, karaciğer şişmiş, dalak bilmem ne olmuş, çocuk artık hiçbir pozisyonda duramıyor, bu halde ve Ankara’ya getirdiler. Babasının da sosyal güvencesi yok, şimdiki gibi ne yeşil kart uygulaması, ne başka bir şey. Getirdiler Ulus’ta bir otele, beni aradılar, ben gittim, baktım, aldım eve getirdim. O gece sabaha kadar bu çocuğun öleceğinden korktum ve uyumadım. Sabaha kadar çocuk ne uyudu, ne uyuttu, sürekli inliyor. Sabahleyin ben önemli bir toplantıya gideceğim, eşim hastayı Yüksek İhtisas Hastanesi’ne götürdü, Çocuğu muayene ediyorlar. Çocuk sedyede. Diyorlar ki, bunun derhal yatması lazım ama biz yatıramayız, siz bunu buradan başka bir hastaneye götürün yatırın, ondan sonra takip edin falan. O zaman da bu tür kalp ameliyatları tek Yüksek İhtisasta yapılıyor. Neyse ben toplantıdan çıktım, geldim hastaneye, sordum, dediler ki böyle böyle. Gittim başasistanı buldum, yok dedi, mümkün değil. Bu kadar bana kâğıt gösterdi, bunların hepsi sıra bekliyor, ben bunu mümkün değil yatıramam dedi. Önce çocuğun acile bir yere yatırılması lazım, acile yatırın. Yok. Ondan sonra, olurdu olmazdı, -bu çok önemli bir şey söylediğimbaktım içim el vermiyor, çocuk sedyede orada yatıyor meydanda, dışarıda yatıyor. Önce klinik şefinin sekreterine gittim, muayenehanesinin telefonunu istedim. Bana verdi telefonunu. Ben de çıktım koridordan jetonlu telefonla muayenehanyi aradım. Dedim ki, hasta getireceğim ben, randevu istiyorum. Klinik Şefi getirin dedi. Ben çocuğu hemen hastaneden aldım, taksiye bindirdim, götürdüm. Çocuğu sırtladık, bindirdik asansöre çıkardık en üst kattaki muayenehaneye. Bunu muayene etti, derhal yatırılması lazım dedi. O arada telefon açtı o başasistana, hasta gönderiyorum, yatırın dedi. Götürdük hastaneye yatırdık. Şimdi esas hikâye ondan sonra başladı. Buraya kadar bir şey değil, bir kere bunu artık bir hastanenin içine koyduk, hastanenin içinde ölmekte olan bir çocuk ve hastane. Dediler ki, şimdi bu çocuğun sosyal güvencesi yok, bunun parasını kim verecek? Babası fakir, sigorta migorta yok. Dediler ki, o günün parası ile 13 milyon lira para lazım. Bununla ben çok uğraştım, o çocuğu ameliyat ettirdim, Sosyal Yardım- SAĞL I I “HEPSİNDEN YİYORUM AMA HEPSİNİ YEMİYORUM!” HAZİRAN 2012 AR K İN S A N PORTAJL RÖ M. MEHDİ EKER VE laşma Dayanışma Fonu’ndan para buldum. Cemil Çiçek Bey Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Fonu’ndan Sorumlu Bakandı o zaman. Benim de bir arkadaşım vardı, o arkadaşım sağ olsun çok yardımcı oldu. Allah razı olsun ondan, sonuçta o parayı çıkarttırdı, çocuk ameliyat oldu. Uzun, acı ve tahammül edilmesi zor bir olaydı. Sağlık sistemi ile ilgili bugüne baktığınızda neler hissediyorsunuz? MEHDİ EKER- Hiç kıyas falan kabul etmez bir şey. Bugün için Başta Başbakanımız olmak üzere Sağlık Bakanımıza ve Sağlık Bakanlığımıza ne kadar teşekkür etsek az, çünkü bugün çok farklı. Biz bugün hiç tanımadığımız, hiç bilmediğimiz insanlar, işte falan köyden bir kadın doğum yapacak, ambulans helikopter gidiyor veya ambulans uçak gidiyor, alıp getiriyorlar, tedavisini yapıyorlar, ameliyat ediyorlar, ne bir kuruş para, ne bir kuruş bir şey. Bugün Türkiye çok farklı yerlerde. Kendinize özen gösteriyorsunuz. Bu hep böyle mi? MEHDİ EKER- Ben önüme Allah ne gönderdiyse nimet olarak hepsini yerim. Ama şöyle: Hepsinden yerim, ama ölçülü yerim. Hepsinden yerim ama hepsini yemem. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 67 İSKENDER PALA “AŞK TERBİYE EDENDİR, ADAMI YOLA SOKANDIR!” Türkiye’nin bir aydını, meselelere entelektüel yaklaşımları olan bir insanı olarak sağlık politikalarını, sağlıkta dönüşüm programını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne oldu da Erzurum’u bırakıp İstanbul’a geldiniz? Sizi Erzurum’dan İstanbul’a ne getirdi? I 68 AR SAĞL I PORTAJL RÖ İSKENDER PALA: Erzurum’da okuyorum, sene 1975-1976. 73 yılında UNESCO, Mevlana’nın 700. yılı dolayısıyla birtakım etkinlikler yapmıştı ve Mevlana’nın kitapları basılmıştı. Mesnevi basılmıştı. Ben de Mevlana aldım. Üniversite 1. Sınıftayım. Bir gün Mesnevi’de bir hikâyeye rastladım. Diyordu ki hikâye, Karaman çarşısında bir adam önüne bir leğen koyup içine suyu doldurmuş mehtaplı bir gecede leğenin başına bağdaş kurup oturarak dirseklerini dizlerine, avuçlarını da çenesine dayayıp o leğenin içerisine bakmaya başlamış. Yoldan geçen birisi, efendi, ne yapıyorsun böyle diye sorduğunda, mehtabı seyrediyorum demiş. Geçen adam ona demiş ki, efendi ense kökünde çıban mı var, neden başını kaldırıp gökyüzünde seyretmiyorsun da bir leğen suyun içerisinde mehtap seyrediyorsun? Mevlana Hazretleri bu hikâyeyi anlattıktan sonra belirli mecazlar üzerinden bir şeyler anlatıyor. Erzurum’da bu hikâyeyi okuduğum zaman derhal kendi hayatım gözümün önüne geldi. Ne yapıyorum ben Erzurum’da İN S A N E dedim. Bir leğen V K içerisinde mehtap seyrediyorum. BeAĞUSTOS nim okuduğum 2012 kitabı yazan adam kim? Mehmet Kaplan. Nerede? SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 İstanbul’da. Diğer okuduğum kitabı yazan kim? Muharrem Ergün. Nerede? İstanbul’da. Diğer okuduğum kitabı yazan kim? Faruk Kadir Timurtaş. Nerede? İstanbul’da. Ben İstanbul’a gidiyorum dedim, ben ense kökümde çıban istemiyorum dedim ve o gün karar verdim İstanbul’a geldim. Kızınız bir hekim. Sizin hekimliğe, sağlığa bakışınız nasıl? İSKENDER PALA: Şimdi 2 insana çok gıpta ediyorum, 2 mesleği yapan insana; bir tanesi din adamları, cami görevlileri, mesela, babamın mesleği, bir tanesi de doktorlar, kızımın mesleği. Bu ikisine çok gıpta ediyorum. Gıpta etmemin sebebi, her 2 meslek de bir taraftan maddi geçiminizi temin ederken, bir taraftan manevi hazzı ve lezzeti olan meslek. Yani siz bir hastayı tedavi ettiğinizde ücretinizi zaten maaş olarak alıyorsunuz, yaşıyorsunuz ama o hastanın size ettiği duayı, o hastanın size iyi niyet olarak gösterdiği tavrı, karşınızdaki o minnet duygusunu başka hiçbir yerde bulamazsınız ve bu o insana hayat algısı olarak yansır. Yani doktorlar çok şanslı insanlar bu bakımdan. Çünkü onların koruyucu melekleri hastalarının yüzündeki minnet duygusudur. Hastaların o doktorlara karşı bakışlarındaki o iyi niyetle gülümseme var ya, o doktoru pek çok şerden, pek çok beladan kurtarıyor, orada doktor onun farkında bile değildir. Bakış açım bu. Onun için iyi bir hekim daima böyle olmalı. İSKENDER PALA: Ben destekliyorum ve çok olumlu buluyorum. Bir defa, son birkaç yılda yapılan her şeye doktorlar açısından değil, bir de hastalar açısından bakmak lazım. Ama hastalar da bizde biliyorsunuz, birisine biraz gülümsediniz mi tepenize çıkar. Son zamanlarda gazetelere yansıyan haberlere bakarak bu dozun bazı insanlar tarafından suiistimal edildiğini görmek de beni üzüyor şahsen. Yani sana sağlık vermek için çırpınan bir hekime nasıl saldırabilirsin, saldırırsın? Ama öbür taraftan devlet politikası olarak yapılan işleri ben çok doğru buluyorum, çünkü sağlık insanların en eşit hakkıdır. Benim param az diye sağlığı daha az almamalıyım, sağlık hizmetini daha az almamalıyım. Bu görevdir, bu devletin vazifesidir. Bu bakımdan yapılan uygulamaların, şimdi Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ’ın (benim aynı zamanda dostumdur) yaptıklarını sırf böyle bir tanışıklık vasıtasıyla değil, hayır, hiç tanımadığım bir insan dahi olsaydı yine aynı şekilde desteklerdim, çünkü görüyorum Türkiye’de sağlığın nereye geldiğini. Haa, doktorların pek çoğu bundan şikayeti olabilir, daha önceki özlük haklarından daha düşük haklara sahip olduğunu söyleyebilir. Bunun için de zannediyorum birtakım iyileştirmeler yapılıyor, yani onları da mağdur etmeyecek şeyler yapılıyor. Ama bu bir geçiş dönemidir, bu geçiş dönemi oturduğunda herkes daha mutlu olacaktır. MİLLİ EĞİTİM BAKANI PROF. DR. ÖMER DİNÇER: “EĞİTİMDE YENİ PARADİGMALAR DOĞRULTUSUNDA ZİHNİYET DEĞİŞİMİNİ HEDEFLİYORUZ.” Prof. Dr. ÖMER DİNÇER- Tabii bizim eğitimle ilgili bakış açımızda esas odak yine zihniyet değişimidir. Yani, eğitimin yeniden yapılandırılmasında da yine esas odağımız zihniyet değişimidir veya eğitim sisteminde paradigma değişimi de diyebilirsiniz siz ona. Paradigma kelimesi kamuoyu tarafından çok anlaşılmayacağı için zihniyet değişimi kavramını daha çok kullanıyorum. Bu paradigmanın temel farklılığı şu; eğitim sistemi ön- SAĞL I Nedir bu değişim ve dönüşümün felsefesi, amacı, hedefi? İki; bu hizmet tasarımının bir başka özelliği ise, belirli tip bir insan yetiştirmeye dayalı, bir insan yaratmaya dayalı bir amacının olması. Amaç tek ve kısmen ideolojik ve hizmet de tek ve herkes için aynı. Yani, bir tek elbise biçiyorsunuz, herkese o elbiseyi giysin diyorsunuz. Yani, giyemeyen giymesin de demiyorsunuz. Herkes bunu giysin. Eğer bu elbiseye uygun değilseniz şeklinizi bu elbiseye göre uyarlayın diyoruz, yapılmaya çalışılan şey buydu daha önce. Şimdi ise Milli Eğitim Bakanlığı olarak başka bir paradigma oluşİN S A N turuyoruz. Onun VE K bir kere tek tip insan yetiştirme fikri EYLÜL yok. Ayrıca, tek bir 2012 hizmet sunma, tek bir tasarım gerçekleştirme özelliği de yok. PORTAJL RÖ Çelik, Milli Eğitim Bakanlığının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir hazırlık da yapmıştı ve benim o hazırlıktan haberim vardı, gelip bizlere anlatmışlardı. Zaten yeniden yapılandırma işi de benim hem teorik, hem de pratik tecrübemin en yoğun olduğu alandır. Ben üniversitenin dışında da, çoğu kez özel sektörde de buna benzer tecrübelere sahip olmuştum. Kamu sektöründe, kamu yönetiminde de yaklaşık 3-4 yıllık bir birikimim vardı. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı da Avrupa Birliği projeleri kapsamında Milli Eğitim Bakanlığının ceki haliyle tek tip bir eğitim hizmeti sunuyor. Bir tek hizmet tasarımı yapıyoruz Bakanlığın hazırladığı, Talim Terbiye Kurulunun onayladığı bir eğitim hizmetimiz var, standart bir hizmet. Kimin nerede nasıl kaç saat ders alacağı. Bu dersin kimler tarafından nerede ve nasıl verileceği. Bu dersin içeriğinde ne olacağı, kitaplarında hangi sayfada hangi bilginin olacağı, hangi resmin nerede duracağı gibi, yani bütün ayrıntısıyla belirlenmiş bir hizmet tasarımımız var. I Prof. Dr. ÖMER DİNÇER- Çok mesafe aldık tabii. Bir kere önce şunu söylemeliyim: Bu bütünüyle benim hemen birkaç günde karar verdiğim bir hadise değil. Bunun bir benimle ilgili tarafı var, bir de Bakanlıkla ilgili tarafı var. Yani, iki farklı kanalın birleştiği bir yerde benim Milli Eğitim Bakanlığım ve yeniden yapılanma faaliyetimiz oldu. Biz kamu yönetiminde yeniden yapılanma faaliyetlerini yürütürken, Bakanlıkların yeniden yapılandırılmasıyla alakalı çalışmalara da başlamıştık Başbakanlıkta. O dönemde Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin yeniden yapılandırılması ve kapasitesinin güçlendirilmesiyle alakalı bir proje hazırlığı yapmıştı. Ben işte kendi birikimim, tecrübem, teorik altyapım, pratik tecrübelerim, Milli Eğitim Bakanlığının Avrupa projesinden elde ettiği bilgiler, oradaki rapor, Sayın Hüseyin Çelik’in daha önceden yapmış olduğu çalışmalar, (Sayın Nimet Çubukçu’nun döneminde yine bir hazırlık yapılmış ama kamuoyuyla veyahut da ilgililerle paylaşılmamıştı)… Bunların hepsini gözden geçirme imkânım oldu. Ama doğrusu, bizim yaptığımız yeniden yapılandırma bunların hiçbirisi değildir. O, bütünüyle benim kendimin Türk eğitim sistemi ve teşkilat yapısıyla alakalı bilgimin, tecrübemin, biraz da tercihlerimin etkili olduğu bir yapıdır. AR Milli Eğitim Bakanı olur olmaz çok hızlı bir biçimde teşkilatın nasıl yeniden yapılandırılması gerektiğini hemen ortaya koyup işe başladınız. Ne kadar mesafe aldınız 1 yılda? SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 69 Rekabet Kurumu Başkanı Prof. Dr. Nurettin KALDIRIMCI “Konu insan sağlığı olunca geri kalan teferruattır. Önemli olan güvenli bir sağlık sektörü oluşturabilmektir.” Aslında bizim için önemli olan husus Rekabet Kurumu-Sağlık Sektörü ilişkisi. Kurum, sağlık sektöründe 15 yıl içerisinde neler yapmıştır? Rakamlarla desteklemenizi istersek, bu konuda neler söylersiniz? I 70 AR SAĞL I PORTAJL RÖ Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı: Rekabet Kurumuna yapılan başvuruların yansıması olarak, sektöre ilişkin incelemelerin her geçen yıl arttığı söylenebilir. Son dönemdeki başvuruları değerlendirecek olursak, 2008 yılından bu yana sağlık, tıbbi ve optik aletler ile tıbbi sarf malzemesi konularına ilişkin rekabet ihlali iddiasıyla Kurum bünyesinde yürütülen ön araştırma sayısı 39’dur. Söz konusu incelemelerin 31’i son 3 yıl içerisinde gerçekleştirildi. Öte yandan, sektörde birleşme devralmalar bakımından da yoğun bir dönem yaşandığı söylenebilir. 2008 yılından 2012 yılının ilk altı ayına kadar geçen süreçte 57 birleşme devralma bildirimi incelendi. Bunun yanı sıra, son 15 yıl içerisinde sağlık sektöründe ilaç, eczane hizmetleri, tıbbi gaz ve medikal ürünler alanında olmak İN S A N E üzere toplam 24 V K soruşturma yürütüldü. Bu soruşturEKİM malar sonucunda 2012 teşebbüslere yaklaşık 23 milyon TL ceza verildi. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Bildiğimiz kadarıyla Kurumda bir İlaç Sektör Araştırması yürütülüyor. Bu çalışmanın kapsamından ve nasıl bir süreçte gerçekleştirildiğinden bahsedebilir misiniz? Birliği’ne sektördeki düzenlemeler ve uygulamalar ile ilgili olarak görüşlerini almak amacıyla çeşitli yazılar gönderildi. Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı: Evet sizin de bahsettiğiniz gibi kurumumuzda hâlihazırda bir ilaç sektör araştırması yürütülmektedir. Sektör araştırmasının temel hedefi, Türkiye İlaç Sektöründeki rekabeti engelleyici niteliğe haiz yapısal sorunları tespit etmek ve bunların ne şekilde düzeltilebileceğine ilişkin görüş ve önerileri ilgili uluslararası uygulamaları da dikkate alarak ortaya koymak olarak belirlendi. Sektör araştırması kapsamında ilaç sektörünü düzenleyen mevzuat kapsamlı bir biçimde incelendi ve Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Türk Patent Enstitüsü gibi ilgili kamu kurum ve kuruluşlarıyla ve Fikri Mülkiyet Mahkemesi ile uygun temaslar sağlandı. Dahası süreç içinde ilaç sektöründeki üretici birlikleri (AİFD, İEİS ve TİSD) ile bazı önde gelen İhaleci depolarla görüşüldü. Süreç içinde AB Komisyonu ile işbirliği yapıldı ve tecrübelerinden doğrudan yararlanıldı. Sektör Araştırmasının ilk aşamasında, AB Komisyonunun ilaç sektörü ile ilgili olarak yapmış olduğu araştırma incelendi ve bu raporlar çerçevesinde ortaya çıkarılan sonuçlar ile bu sonuçların elde edilmesi aşamasında kullanılan araştırma yöntemleri değerlendirilerek Kurumumuz bünyesindeki araştırmanın temel inceleme alanları belirlendi. Komisyonun nihai raporundan önce yürürlükteki mevzuat hakkında bilgi ve görüşleri almak amacıyla sektördeki üretici derneklerine (AİFD ile İEİS) kapsamlı bilgi edinme yazıları gönderildi. Daha sonraki aşamalarda ise Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Türk Tabipleri Birliği ve Türk Eczacıları Neticede, Kurumumuzca yürütülen sektör araştırması çerçevesinde AB Komisyonunda olduğu gibi kapsamlı bir anket çalışması yapılmasına karar verildi ve ilaç üreticilerince cevaplandırılmak üzere; üretim, mevzuat, patent, dağıtım gibi konuları içeren bir anket metni hazırlandı. Mevcut durumda ankete verilen cevapların değerlendirmesi yapıldı ve raporun yazımı aşamasına geçildi. Sektördeki en büyük 50 üreticiye yönelik olarak hazırlanan anket çalışması bu haliyle Türkiye ilaç piyasası hakkında yapılmış olan en kapsamlı çalışmadır. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Fatih ACAR “SAĞLIKTA GERİ ÖDEME SİSTEMİNİN EN ÖNEMLİ ŞARTI SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASIDIR” SGK sağlık hizmetlerinin sunumunda çok önemli bir role ve konuma da sahip. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Kurum tarafından verilen sağlık karnesinin ibraz edilme zorunluluğu 2007 yılından itibaren kaldırıldı ve kişilere sağlık hizmeti sunumunda T.C. Kimlik numaraları üzerinden provizyon alınması uygulamasına geçildi. Önceki dönemde ilaç raporları kâğıt ortamında düzenlenerek başhekim tarafından onaylanmak suretiyle geçerli hale gelmekteydi. İlaç temininde bu raporların ibrazı aranmakta ve eczacı tarafından MEDULA eczane sistemine kaydedilmekteydi. Bu durum uygulamada sahte rapor düzenlenmesi ve beraberinde ilaç suiistimallerinin oluşmasına imkân tanıyordu. Bu amaçla 1 Kasım 2010 tarihinden itibaren sağlık hizmet sunucuları tarafından düzenlenen ilaç raporları elektronik ortamda (e-rapor) MEDULA sistemine kaydedilerek Kuruma gönderilmektedir. Tüm tıbbi malzemeler branş bazlı olarak ödeme kuralı, sınıf ve fiyatları belirlenerek 22 Haziran 2012 tarihinden itibaren yayınlanmaya başlandı. Tıbbi malzeme veri tabanında (TİTUBB) kayıtlı ve Kurumca ödenmekte olan yaklaşık 700.000 farklı tıbbi malzemenin sınıflaması, pozitif ve negatif listelerinin oluşturulması konusunda önemli bir mesafe kaydedildi. Bu çalışmaların sonucunda yıllık en az 1 milyar TL tasarruf sağlanacağını tahmin ediyoruz. Bu ve benzeri düzenlemeleri çoğaltabiliriz ama ben en önemli gördüğümüz bazılarından kısaca bahsettim. Bu çerçevede İN S A N yapmış olduğuVE K muz düzenlemelerin önümüzdeKASIM ki dönemlerde 2012 de devam edeceğini özellikle ifade etmek istiyorum. PORTAJL RÖ SGK Başkanı Fatih ACAR: Bu gün itibariyle, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak 1.073 devlet hastanesi, 98 üniversite hastanesi, 1.677 özel sağlık hizmet sunucusu, 23.622 eczane ve 4.679 optisyenlik müessesi olmak üzere toplam 31.129 sağlık hizmet sunucusundan sağlık hizmeti satın alan bir Kurum durumundayız. SGK Başkanı Fatih ACAR: SGK olarak birçok yeni uygulama başlattık ve mevcut uygulamaları da günümüz şartlarına göre revize ederek yolumuza devam ediyoruz. Bunlardan bazılarından özet olarak bahsetmek isterim: SAĞL I Bununla birlikte, 2012 yılı için Kurumumuzun toplam gelirlerini 138,807 milyar TL, toplam giderleri ise 161,263 milyar TL olarak tahmin ediyoruz. 42,594 milyar TL’lik GSS prim gelirlerine karşılık 45,315 milyar TL’lik bir giderimiz mevcuttur. Gördüğünüz gibi burada 2,721 milyar TL’lik bir açık söz konusudur. 2011 yılında GSS prim gelirlerinin GSS giderlerini karşılama oranı devlet katkısı dâhil edildiğinde yaklaşık % 100,5 seviyesinde gerçekleşmiştir. Devlet katkısı dâhil edilmeden bu oran % 79,9 olarak gerçekleşmiştir. SGK olarak vatandaşların daha etkili ve hızlı bir sağlık hizmeti alabilmesi için birçok uygulama başlattığınızı görüyoruz Sayın Başkanım. Bu uygulamalardan da bahseder misiniz? Hastaneler; yatırarak tedavi ettiği bir hastaya, yatış süresince uyguladığı işlemleri ya da yapılan ameliyatlara ait bilgileri içeren epikriz raporlarını manuel olarak düzenliyorlardı. En az 4 sayfadan oluşan epikriz raporları (uzun yatışlarda yüzlerce sayfa olabiliyor), hastaneler tarafından fatura ekinde kuruma gönderiliyor ve incelenerek arşive kaldırılıyordu. 01.10.2010 tarihinden itibaren epikriz raporları MEDULA hastane sistemi üzerinden alınmaya başlandı. Bu uygulamaya geçilmesiyle, hastane tarafından hastaya uygulanmış olan tüm tetkik ve tahlillerin sonuç bilgisi, yapılan ameliyatlar, kullanılan ilaç ve tıbbi malzemelere ait bilgiler hastaneler tarafından elektronik ortamda Kuruma gönderilmektedir. I SGK Başkanı Fatih ACAR: 2011 yılı itibariyle; kamu sağlık harcamaları 2002 yılına göre nominal % 354, reel ise % 99 artışla 45,1 milyar TL olarak gerçekleşti. Tedavi harcamaları nominal % 507, reel olarak ise % 166 artış kaydederek 25.5 Milyar TL olarak gerçekleşti. Kamu ilaç harcamalarımız ise % 203 nominal ve %33 reel artış kaydederek 15,9 Milyar TL olarak gerçekleşti. Sağlık tesislerine müracaat rakamlarını incelediğimizde 2002’de 2 olan kişi başına hekime müracaat sayısının, 2011 yılında 8’e yükseldiğini, 2011 yılında bir önceki yıla göre; hastaneye müracaat sayılarında % 13’lük bir artış yaşandığını görüyoruz. AR Sanırım sosyal güvenlik denilince aklımıza hemen sağlık harcamaları geliyor. Sağlık harcamalarında bugün itibariyle durumumuz nedir? SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 71 HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. MURAT TUNCER Aptullah Murat Tuncer, 1957 yılında Aydın Nazilli’de doğdu. İnşaat mühendisi bir babanın ve kimyacı bir annenin oğludur. Dedesi İstiklal Madalyasına sahip askeri bir doktordur. İstanbul Tıp Fakültesinden 1980 yılında mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim dalında 1984 yılında uzmanlığını tamamladı. Yine aynı üniversitede 1987 yılında doçentlik alarak OCAK ülkemizin en genç doçent unvanlı akademisyenleri arasına katıldı. Bu başarısında Ardahan’da çalışmasının verdiği hırsın ve azmin büyük payı olduğuna inandığını ifade eden Tuncer, daha sonra 1991 yılında çocuk hematoloji uzmanlığı, 1995 yılında ise Profesör unvanını aldı. Bu çalışma ve başarı azmi birçok ödülle taçlandı. Yaptığı bilimsel çalışmalarla daha öğrencilik yıllarından başlayarak birçok ödül kazandı. 1997 yılında kazandığı TÜBİTAK Bilim Teşvik Ödülü’nü ise ayrıca vurgulamak gerekir. PORTRE “YÜZ Nakli” ile Türkiye’nin “YÜZ AKI” olan 72 PROF. DR. ÖMER ÖZKAN Ömer Özkan, 1971 yılında Ankara’da doğdu. Ankara’nın Haymana ilçesinde oturan manifaturacı bir baba ve ev kadını annenin 6 çocuğundan biridir. İlk ve orta öğrenimini 12 Eylül İlköğretim Okulu ve Ankara Bahçelievler Cumhuriyet Lisesinde tamamladı. Küçükken öğretmen, doktor ya da SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 pilot olmayı düşünen Ömer Özkan, lise yıllarında doktor olmaya karar verdi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1995’te mezun olan Özkan uzmanlığını kalp damar cerrahisinde yapmak istedi. O yıl istediği bölümün açılmaması üzerine, yakın bir arkadaşının tavsiyesiyle plastik cerrahiyi seçti. ŞUBAT 1995-2001 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalında eğitimini tamamladı. 2002 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde göreve başlayan Özkan, 2004’te yardımcı doçent, 2006’da doçent, 2011 yılında ise profesör oldu. PROF. DR. İHSAN DOĞRAMACI MART İhsan Doğramacı, 1915 yılında, o zamanlar Osmanlı toprağı olan Erbil’de doğdu. Nüfuzlu bir Türkmen ailenin çocuğu olan Doğramacı’nın babası Doğramacızade Ali Paşa Erbil belediye başkanı, annesi İsmet Hanım ise Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Kerkük mebusu olarak görev yapmış Kırdarzade Mehmet Ali Bey’in kızıdır. İhsan Doğramacı, Irak Başbakanı olarak 1930’larda görev yapan Hikmet Süleyman Bey’in kızı Ayser Süleyman’la 1942 yılında evlendi. Ayser ve İhsan Doğramacı çiftinin Şermin, Ali ve Osman adında üç çocuğu oldu. İlköğrenimini Erbil’de Türkçe okuyarak tamamlayan Doğramacı, (Lozan Antlaşması’yla Musul vilayetinin İngiliz Mandası’na bırakılması neticesinde Türkçe eğitimin yasaklanması nedeniyle ailesi tarafından orta ve lise tahsilini tamamlaması için Beyrut’a gönderilir.) Beyrut Amerikan Kolejini ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. 1938 yılında Ankara Numune Hastanesi’nde Prof. Albert Eckstein’ın yanında ihtisas çalışmalarına başlayan Doğramacı, 1940 yılında, 25 yaşındayken çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı oldu. Ardından Amerika Birleşik Devletleri’nde Harvard Üniversitesinde ve St. Louis’deki Washington Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1947 yılında ise ailesiyle birlikte Ankara’ya döndü. 1949 yılında İstanbul Üniversitesine doçentlik başvurusunda bulunan Doğramacı sınavı geçerek doçent unvanını aldı. Atama için Ankara’da yeni kurulan tıp fakültesine başvurdu ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine ataması yapılan Doğramacı hızlı bir mesleki ve akademik gelişme göstererek 1955 yılında pediatri profesörü unvanını aldı. BAYMAK VE ETHİCA SAĞLIK GRUBU YÖNETİM KURULU BAŞKANI DR. MURAT AKDOĞAN 1963 yılında Urfa’ da doğdu. Lisans öğrenimini Marmara Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünde tamamlayan Akdoğan, aynı üniversitenin İşletme Fakültesi’nde yüksek lisans ve doktora yaptı. 1988 yılında Baymak’ta mühendis olarak çalışmaya başlayan ve 1990 yılında fabrika müdürü olan Dr. Akdoğan, Baymak’ın yeniden yaratılması sürecinde şirketin tek Türk hissedarı oldu. 2002 yılında, Wolf Group’a ait % 85 hisseyi, ısıtma ve soğutma firması olan İngiliz Baxi Group ile birlikte satın aldı. Halen Baxi’nin de içinde bulunduğu Hollanda merkezli, Avrupa’nın en büyük 3 grubundan biri olan BDR’nin tek Türk ortağıdır. Ayrıca Marmara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak Türkçe İşletme lisans ve yüksek lisans bölüm dersleri vermektedir. Dr. Murat Akdoğan, İMSAD’ın yanı sıra TÜGİAD ve TÜSİAD üyesidir. Baymak ve Ethica İncirli Hastanesi, Ethica Bakırköy Tıp Merkezi, Ethica Levent Hastanesi Estethica Ataşehir Tıp Merkezi’nden oluşan Ethica Sağlık Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmaktadır. NİSAN SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 73 OPR. DR. ERSİN ARSLAN 14 Mart 1982’de tıp bayramının kutlandığı bir günde Gaziantep’te doğdu. Annesi Hatice Hanım ev hanımı, Babası Ramazan Bey ise marangozluk yaparak çocuklarının en iyi şekilde eğitim almaları için emek verdiler. İlkokulu bitirmesinin ardından, Yavuzeli Yatılı Bölge Okulunda ortaöğrenimini tamamladı. 19 Mayıs Lisesini başarıyla bitiren Ersin Arslan, 2000 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesine başladı. 2006 yılında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Bölümünü kazandı. 2009 yılında Doktor Sibel Hanımla hayatını birleştirdi. 23 Aralık 2011 tarihinde Gaziantep Av. Cengiz Gökçek Devlet Hastanesinin İlk göğüs cerrahi uzmanı olarak görevine başladı. PORTRE 17 Nisan 2012 tarihinde görevinin başında uğradığı bıçaklı saldırıda hayatını kaybetti. 74 İsmi Sağlık Bakanlığı tarafından görev yaptığı hastaneye verildi. Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi’nde meydana gelen olayda, Göğüs Cerrahisi Uzmanı Dr. Ersin Arslan, servisteki odasına giren M.G. tarafından göğsünden ve karnından bıçaklandı. Odaya giren meslektaşları, kanlar içinde kalan Dr. Arslan’ı hemen üst kattaki ameliyathaneye götürdü. Olay sonrasında servisin tuvaletine gizlenen M.G. ise güvenlik görevlileri ve hastane personeli tarafından suç aleti bıçakla yakalanarak polise teslim edildi. Çocuk Şube Müdürlüğü’nde gözaltına alınan M.G.’nin, 80 yaşlarındaki dedesinin 10 gün önce Dr. Ersin Arslan’ın da katıldığı bir ameliyattan sonra öldüğü için saldırıyı intikam amacıyla gerçekleştirdiğini söylediği iddia edildi. Ameliyata alınan Dr. Arslan’ın hayati tehlikesi devam ederken, saldırıyı duyarak ameliyathane önüne gelen yakınları ve bazı meslektaşları sinir krizi geçirdi, farklı hastanelerden çok sayıda doktor da kan vermek ve Dr. Arslan’ın yakınlarına destek için hastaneye geldi. 8 saat süren ameliyatla tüm çabalara rağmen Dr. Ersin Arslan kurtarılamadı. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 MAYIS TRT ‘ye “Çağ Atlatan” Bir Genel Müdür İBRAHİM ŞAHİN 1962 yılında, Amasya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Amasya’da tamamladı. 1986 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 1987 yılında, İçişleri Bakanlığında kaymakam adayı olarak atandı. İçişleri Bakanlığının desteğiyle bir yıl İngiltere’de dil eğitimi aldı ve mesleki bilgi ve beceri geliştirme kursuna katıldı. Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. 2001 yılında, İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatına atandı ve burada Hukuk Müşavirliği ile Kriz Merkezi Sekretarya Başkanlığı görevlerini yürüttü. 2001 Kasım ayında Ulaştırma Bakanlığına geçti. Burada kısa süren Bakan Danışmanlığı görevinden sonra 2003 Mart ayında PTT Genel Müdürü oldu ve 2003-2005 yılları arasında PTT Genel Müdürü olarak görev yaptı. Bu görevi ile ilgili olarak “2004 yılı kaynakları etkin kullanma ve maliyetleri düşürme yılı” birincilik ödülüne layık görüldü. Kıyasıya serbest rekabetin yaşandığı sektörde, Şahin’in yönettiği PTT Genel Müdürlüğü, verimlilik ve karlılıkta rekorlar kırdı ve 2004 yılı Türkiye vergi şampiyonları listesinde 38’inci sırada yer aldı. 2005 Nisan ayında, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı olarak atandı. Bu görevi sırasında da bağlı ve ilgili tüm kurum ve kuruluşları adeta performans yarışına soktu. “Kamu Reformu” ve “e-devlet” projelerinde çalışan Şahin, 2003’ten bu yana, başta elektronik haberleşme olmak üzere, Türkiye’deki bilişim ve iletişim alanında gerçekleşen projelerin tamamında aktif rol oynadı. HAZİRAN Ulaştırma Bakanlığının tarihi projelerinde etkin rol oynayan İbrahim Şahin 20.11.2007 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından TRT Genel Müdürlüğüne atandı. Türkiye’de Tıp Eğitiminin Beşiği Olan İstanbul Üniversitesinin Başarısına Odaklanan Sıra Dışı Bir Rektör: PROF. DR. YUNUS SÖYLET TEMMUZ Hekim Hakları Derneği Kurucu Başkanlığı (2004 – 2006), Sağlık Bakanlığı Yüksek Sağlık Şurası Üyeliği (2006-2008) ve 2 kez Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Üyeliği yaptı (20072008 ve 2009-2012). Köln Şehri Çocuk Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde, Berlin Serbest Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Kliniği ve Lazer Merkezinde, Greifswald Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Kliniği ve Ürodinami Laboratuarında, Londra Great Ormond Street Çocuk Hastanesi Çocuk Ürolojisi Kliniğinde, Erlangen Üniversitesi Üroloji Kliniğinde, Göteburg Queen Sylvia Çocuk Hastanesi Çocuk Ürolojisi Kliniğinde, Han1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1974 yılında İstanbul Er- nover Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde, Köln Çocuk kek Lisesini, 1980 yılında İstanbul Tıp Fakültesini bitirdi. Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde ve Berlin Westend Hastanesi Çocuk Ürolojisi Kliniğinde çeşitli çalışmalarda Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği ve Cerrahbulundu. paşa Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde uzman asistan olarak çalıştı. 1990 yılında Çocuk Cerrahisi alanında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Kliniği Çocuk Ürolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi olan doçent, 1996 yılında ise aynı alanda profesör oldu. Prof. Dr. Yunus Söylet’in 200’ün üzerinde ulusal yayın, uluİÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fakülte Kurulu Üyeliği, Çocuk sal bildiri ve poster çalışması, 130’un üzerinde atıf yapılan Ürolojisi Bilim Dalı Başkanlığı, Türk Çocuk Cerrahisi Derne- 120 kadar uluslararası yayını, uluslararası bildirisi ve posği Yeterlilik Kurulu Üyeliği (2002-2004), Türk Çocuk Ürolo- terinin yanı sıra 3’ü yabancı dilde, 21’i Türkçe olmak üzere jisi Derneği Başkanlığı (2003-2005), İstanbul Tabip Odası toplam 24 adet kitapta bölümü yazarlığı bulunmaktadır. Yönetim Kurulu Üyeliği (2004-2006), Sıcak Yuva Vakfı Mü- Çok iyi derecede Almanca ve İngilizce bilmektedir. Evli ve tevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanlığı (2004-2008), 2 çocuk babasıdır. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 75 CİHAT DÜNDAR 1974 yılında Almanya’da doğdu. Eğitimini Almanya’da tamamladı. Bir süre babasıyla birlikte Türk filmleri pazarlaması ve dağıtımı yaptı. Bu işten iyi para kazanmasına rağmen babasının yanında çalışmak istemedi. Uluslararası bir şirkette pazarlamacı olarak çalışmaya başladı. Bu iş sayesinde pazarlamacılığı öğrendi. 1993 yılında ailesi Türkiye’ye kesin dönüş yapınca tek bildiği işi; pazarlamacılığı devam ettirmeye karar verdi. Askerliğini Şırnak’ta yaptı. Bioder fikri orada doğdu. Askerliği bitince yaşadığı tecrübeler ve bilgiler B’iota’nın temellerinin atılmasına sebep oldu. 2002 yılında B’iota Laboratuvarlarını kurdu. PORTRE AĞUSTOS 76 FETHİ ŞİMŞEK 1958 yılında Şanlıurfa’da doğan Fethi Şimşek; çiftçi bir babanın, 7 çocuğunun en küçüğüdür. Doğduğu Yönlü Köyü’nde ortaokul olmadığından, okula gidebilmek için 1 saat yol yürüyerek Urfa Ovasından geçen Fethi Şimşek’in başarı öyküsü, Ova’yı dünyanın sınırları gibi gördüğü, sonuna kadar gidince düşecekmiş gibi sandığı günlerden, dünyanın diğer ucunda yatırımlar yaptığı bugünlere kadar uzanıyor. Liseye başladığında o yaşların etkisi ile biraz içine kapanan Fethi şimşek, kendini felsefeye verir. Liseyi birincilikle bitirecekken İstanbul’dan gelen bir öğrenci birinciliği elinden alır. İkincilikle yetinmek zorunda kalır. O yıllarda üniversite sınavlarında yerine başkasının sokulması usulsüzlüğü vardır. Kendisine de teklif edilir ancak “Bana yapılan haksızlık olsa da ben başkasına nasıl haksızlık yaparım.” diyerek bu teklifleri reddeder. İlkokulda kızamık nedeni ile 3 ay okula gidemeyince, öğretmeni sınıfta kalmasına izin vermez ve özel ders vererek bu süreyi değerlendirir. “Zekâna güveniyorum” diyen öğretmeninin tavrı ve övgü dolu yaklaşımı Şimşek’in kendine güvenini sağlayan ve hayatı boyunca sürdürdüğü çalışma şevkini tetikleyen ilk sözlerden olur. Şimşek, şimdiki adıyla “Marmara Eğitim Fakültesi” olan Atatürk Eğitim Enstitüsü Kimya Bölümünü kazanır. Ortaokulda, okula her gün 4 km yol yürüyerek giden Fethi Şimşek’e öğretmeni; “Tüm soruları çözüyorsun, artık sen soru üretmelisin.” der ve öğrenilenlerin üretmedikçe, değer yaratmadıkça işe yaramadığını daha ortaokul yıllarında fark EYLÜL eder. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 Dürüstlük ve cesaret ile aldığı kararlar Fethi Şimşek’in geleceğini şekillendirir ve bu kararlarından ikisi onun için dönüm noktası olur. Birincisi; üniversite sınavında yerine başkasının girmesini kabul etmeyerek doktor yerine öğretmen olmasıdır. İkincisi ise; öğretmenliği bitirdikten sonra İstanbul’da kalmayı seçip hayatı daha iyi algılamak için atama istememesi Boşta kalan diplomasına dershane açan bir arkadaşı talip olur ve Fethi Şimşek’in Doğa Üniversitesi kuruculuğuna kadar uzanan yolculuğu başlamış olur. TCDD Genel Müdürü SÜLEYMAN KARAMAN ... Dört yaşında yürümüş. O bitmek tükenmek bilmeyen, taşıyanı deli divaneye çevirecek enerjisini dört yaşına kadar nasıl harcadı, kestirmek zor. İnsana, bu adam emeklerken bile, kafasında yürünmedik yer bırakmamıştır dedirtecek bir zihin hareketliliğine sahip. 1956, Erzincan doğumlu. Yürümesi bir “ihtilal” hazırlığı olmalı… Neşeli ve zengin bir hikâyesi vardır. Hikâyeden kastım, onun, birinci sınıf bir film karakterine taş çıkartacak nitelikte anlattığı, evet, sanki yaşıyormuş gibi anlattığı hikâyeler değil elbette. Koşturmacayla geçen bir hayat hikâyesi. Mekân, Erzincan, Kayseri – kısa süreli-, İstanbul ve Ankara… İpuçları muğlak da olsa anlamış olmalısınız, bahsettiğimiz kişi Süleyman Karaman… ... İstanbul Teknik Üniversitesi’nin öğrenciliği doyasıya yaşayan öğrencilerden. Memleketten gelen İstanbul acemisi öğrencilere neler ettiğine, onların başına hangi mor çorapları ördüğüne değinmek, bu portre yazısının sınırlarını hayli aşar. Uzatmayalım, makine mühendisi olarak mezun olduğu okulda asistanlığa başlıyor. Yüksek lisans, doktora, derken vezne kuyruğu… O vezne kuyruğunda anlı şanlı profesörler. Aklını başına topla Süleyman, diyor kendine, profesör olsan da, bu kuyruk peşini bırakmayacaksın, geçim derdiyle başın belaya girecek, iyisi mi istifa et, ne varsa özel sektörde var. Ve istifa ediyor… İstifa ediyor ya, henüz öğrenciyken aşina olduğu otomotiv sektörünün parlayan yıldızlarından biri oluyor. İthal ikame fren sistemleri, bilmem hangi yedek parça nerde üretilir, proje üstüne proje… Otomotiv sektöründe üst düzey yönetici, planlayıcı olarak çalışıyor uzun süre. Ta ki İETT Genel Müdür Yardımcılığı teklifini alana kadar. Onda, verilen görevden kaçılmaz felsefesi hâkim. Daha fazla kazandığı otomotiv sektörünü bıraktığı gibi, kamuda yönetici oluyor. Asistanlıktan kalan kamu görevine bir kertik daha atalım, derecesi de kademesi de ilerlemeye devam ediyor, anlayacağınız… EKİM Görevden kaçmaz dedik ya, TCDD Genel Müdürlüğü de Karaman’a teklif ediliyor. Kaçmak olur mu canım, yoksa Türkiye’nin en sıra dışı bürokratını insanımız nasıl tanıyacaktı… Dünyagöz Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ERAY KAPICIOĞLU 1957 yılında Trabzon’un Of ilçesinde doğan Eray Kapıcıoğlu, ortaokul sonrasında kendi isteği ile iş hayatına atılır. Henüz çocukluktan gençliğe geçmeden, 30 metrekarelik bir nalbur dükkânında hayatı ve çalışma hayatını öğrenir. Başarılı oldukça ticareti sevmeye başlayan Kapıcıoğlu, ticarete duyduğu ilgiyi farklı iş alanlarıyla pekiştirir. 14 yaşındayken inşaat malzemesi toptancılığına, ardından inşaat sektörüne ve son olarak da sağlık sektörüne adım atar. Emeğin değerini küçük yaşta öğrenen Eray Kapıcıoğlu’nun 30 metrekarelik nalbur dükkanında başlayan başarı hikayesi, Türkiye ve Dünya’nın en önemli branş hastanelerinden biri olan ARALIK Dünyagöz Hastaneleri’ne kadar uzanır. SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 77 ANADOLU KARTALLARI Türk Hava Kuvvetleri’nin 100. kuruluş yıldönümünde hazırlanan“ Anadolu Kartalları”, uçma sevdası üzerine bir film. Türk sinemasının en çok ses getiren filmlerinden Eşkıya, Gönül Yarası, Kabadayı gibi filmlerin yapımcılığını, Her şey Çok Güzel Olacak, İnşaat ve Kabadayı filmlerinin yönetmenliğini üstlenen Ömer Vargı bu filmle tekrar yönetmen koltuğuna oturuyor. Genç kuşağın önemli isimlerini bir araya getiren filmin müzikleri ise Ozan Doğulu’ya emanet. Filmimizin başrollerinde Engin Altan Düzyatan, Çağatay Ulusoy, Özge Özpirinçci, Hande Subaşı, Alpay Atalan, Alper Saldıran, Ekin Türkmen ve İsmail Filiz’ görüyoruz ve bu genç oyunculara İlhan Şeşen, Şevket Ço78 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 ruh, Ediz Hun, Ayşe Tunaboylu, Filiz Taçbaş ve Tuncay Beyazıt gibi deneyimli oyuncular da eşlik ediyor. Belki de uçmaktan çok Ayşe’nin yanında olmak için pilot olmak isteyen Mustafa, Filmde aksiyon dolu savaş uçağı ve hava çekim sahnelerinin yanı sıra, beş pilot adayı arkadaşın arasındaki rekabet, hırs, azim ve duygu dolu anlar da yer alıyor. Uçabilmek için her türlü fedakârlığa katlanan Tunç ve grubun neşe kaynağı Fatih... Türk Yıldızları (Uçuş Gösteri Ekibi) arasına katılma hayalini gizleyen, herkesin “doğuştan pilot” dediği, ailenin tek çocuğu Onur, Her biri gökyüzüne hâkim birer pilot olma hayaliyle yaşayan genç havacılar… Hayalleri yükseklerde fakat hedefe giderken yaşadıkları zorluklar, aile, sevgili hasreti, dostlukları, havada olmak için yaptıkları fedakârlıklar ve birbirleriyle rekabetleri, hayallerini gerçekleştirmek için ne kadar çetin bir yoldan geçmeleri gerektiğinin de göstergesi olacak. Onur’la birlikte büyümüş şehit pilot kızı Ayşe, Genç havacılar, Eskişehir Hava Hastanesinde detaylı muayenelerinden Çocukluklarından beri uçma hayali ile yaşamış beş Harbiye’li: Onur, Ayşe, Mustafa, Tunç ve Fatih. geçip ve Çiğli Uçuş Okulu’nun sert mizaçlı Filo Komutanı Kemal’in öğrencileri olurlar. Aylar süren zorlu, stresli ve yorucu eğitimler sırasında birbirlerine destek olurlar. Onur; ilk yalnız uçuşu sonucunda öğrendiği acı habere ve sevgilisi Burcu’nun kendisini terk etmesine rağmen, Kemal Binbaşı’nın desteği ile Uçuş Okulu’ndan mezun olur. Uçuştan elenen Tunç ve helikopter pilotluğunu tercih eden Fatih ile yolları bir süreliğine ayrılır. Konya ve Ankara’daki zorlu harp eğitiminin ardından Onur F-16 pilotu, Ayşe ve Mustafa ise F-4 savaş uçağı pilotları olmuştur. Beş arkadaşı yıllar sonra yeniden bir araya getiren şey ‘Uluslararası Anadolu Kartalı Tatbikatı’nda yaşadıkları olacaktır. Binbaşı Kemal Tanaçan’ın deneyimi ve desteği sayesinde eğitimden geçen beş genç için Uluslararası Anadolu Kartalı Tatbikatı, hayatlarını tamamen değiştirecek çok büyük bir deneyim olacaktır. Teknik olarak fazlasıyla zorlayıcı bir çalışma gerektirdiğinden, Türk sinemasında çok örneği bulunmayan hava destekli filmler, Türk Hava Kuvvetleri’nin desteğiyle hayata geçen Anadolu Kartalları ile yeni bir ivme kazandı denilebilir. Birçok sinema eleştirmeni tarafından senaryosu, hikâye ve karakter derinliği açısından zayıf bulunsa da, Anadolu Kartalları’nın izleyicisi üzerinde bıraktığı etki görmezden gelinemez. Yapım: 2011 - Türkiye Süre: 86 dakika Yönetmen: Ömer Vargı Senaryo: Hakan Evrensel Oyuncular: Engin Altan Düzyatan, Özge Özpirinçci ve Çağatay Ulusoy SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013 79 kitap AĞRININ KİTABI Ağrının tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu var olduğundan beri ağrı çekmektedir. Ağrı Türkiye’de ilk kez bu kadar kapsamlı inceleniyor. Vücudunuzdaki her yerin ağrısı, nedenleri ve tedavisi bu kitapta. Akut ağrılar, kronik ağrılar, nedense bir türlü tedavi edilemeyen ağrılar, bel ağrıları, baş ağrıları, romatizmal ağrılar doğum ağrıları, psikolojik ağrılar, boyun ağrıları, göğüs ağrıları, kanser ağrıları ve hepsi… Buda, “Her şey ağrıdır” diyor. Doğum ağrıdır, sevdiğinden ayrılmak ağrıdır, nefret bile ağrıdır. Fransız şair Alfred de Musset, “İnsan çıraksa ağrı onun ustasıdır!” diyerek özetliyor ağrıyı. Nietzsche ise kendisinden bekleneni yapıyor, ağrısına bir isim veriyor. Ona köpek diyor. Ağrıyı aşağılayarak tedaviye çalışıyor. Ağrının kölesi olacağına, sahibi olmayı yeğliyor. Yazar: Prof. Dr. Serdar Erdine Yayınevi: Hayykitap Dili: Türkçe Sayfa sayısı: 360 Yayın Yılı: 2012 Ağrı, büyük filozofları bile üzerinde düşünmeye itecek kadar hayati bir olgu. Dindirilmediğinde, sürekli hal aldığında, insana hayatı zehir edebiliyor. İşin ilginci ağrının ‘standart’ bir çözümü yok. Ağrı kişiye özel. Dolayısıyla ağrıyı ‘yakından’ tanımak, ‘doğru’ tanımlamak gerekiyor. Prof. Dr. Serdar Erdine, Türkiye’de ağrının kitabını yazacak tek kişiydi ve Ağrının Kitabı’nı yazdı! Çünkü o Türkiye’nin ağrı bilimi (algoloji) konusundaki en yetkin ismi. Yıllardır hem teorik hem pratik düzeyde, yurtiçi ve yurtdışında ağrıları ‘dindirmek’ için çalışıyor. DOĞU’DAN UZAKTA Yazar: Amin Maalouf Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Dili: Türkçe Yayın Yılı: 2012 Sayfa Sayısı: 460 Amin Maalouf’un merakla beklenen yeni romanı Doğu’dan Uzakta, kaderin ve tarihin acımasızlığında terk ettikleri yurtlarına dönen bir grup arkadaşın hikâyesini anlatıyor. Gençliklerinin en güzel dönemlerini bir arada geçiren, ülkelerinde patlak veren iç savaştan sonra farklı yerlere dağılan ve yıllar sonra, eski arkadaşlarından birinin cenazesi için tekrar ülkelerine dönen bir grup arkadaş... Açıkça belirtilmese de Lübnan İç Savaşının getirdiği yıkımlara ve Ortadoğu coğrafyasının kültürel, tarihsel ve toplumsal sorunlarına dair çok çarpıcı gözlemlere de yer veren Doğu’dan Uzakta’da Maalouf, yine en iyi bildiği şeyi yapıyor: Doğuyu anlatıyor. AŞK VE ZEK Yazar: Eray Aydın Yayınevi: Avrupa Yakası Yayınları Dili: Türkçe Yayın Yılı: 2011 Sayfa Sayısı: 192 Beyin ve kalp arasındaki mücadele; işte insan hayatının tanımı... İnsanoğlu, bütün hayatı boyunca aklı ve duyguları arasında gider gelir. Bütün bir insan yaşamı bugünkü medeniyet, edebiyatımız, sanat ve bilimimiz, savaş ve barışlarımız, kahramanlarımız ve hainlerimiz, tarihimiz ve kültürümüz, ağırlığı birkaç kiloyu geçmeyen iki et parçasının ürünü. Derler ki “İnsanoğlu dünyayı aklı ile algılar ve duyguları ile de yorumlar.” İnsanoğlu karşılaştığı durumlarda birbirinden farklı tepkiler geliştirir. Ya aklı ile hareket eder ya da duygusal davranır. Aklın söylediğini yerine getirenler veya duygusal davrananların vereceği tepkiler birbirinden tamamen farklı olacaktır. İşte size aklın ve duyguların insana neler yaptırabileceğini gösteren acı bir tecrübe… 80 SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2013