İklim Değişikliği ile Uluslararası Mücadelenin Ekonomik ve Mali
Transkript
İklim Değişikliği ile Uluslararası Mücadelenin Ekonomik ve Mali
T.C. MALİYE BAKANLIĞI AVRUPA BİRLİĞİ VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE ULUSLARARASI MÜCADELENİN EKONOMİK VE MALİ BOYUTU VE AVRUPA BİRLİĞİ POLİTİKALARI AVRUPA BİRLİĞİ UZMANLIĞI YETERLİK TEZİ Hazırlayan İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN Tez Danışmanı MÜGE HAYRİYE GÜVENÇ Ankara Temmuz 2010 ONAY SAYFASI İsa COŞKUN Maliye Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ertan ERÜZ Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Pelin KUZEY Maliye Bakanlığı ABDİD Başkan V. Prof. Dr. Mehmet TOKAT Hacettepe Üniversitesi İİBF Dekanı Öğretim Üyesi Hasan AYKIN Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Başkan Yardımcısı DOĞRULUK BEYANI Avrupa Birliği Uzmanlığı Yeterlik Sınavı çerçevesinde sunduğum bu çalışmayı, bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yol ve yardıma başvurmaksızın yazdığımı, yararlandığım eserlerin kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlardan her seferin gönderme yaparak yararlandığımı belirtir, bunu onurumla doğrularım. .... / .... / .... İbrahim Barış ŞAYLAN i ÖZGEÇMİŞ İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN 1983 yılında Konya’da doğdu. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden yüksek şeref derecesiyle mezun oldu. Aynı yıl ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans öğrenimine başladı ve yüksek lisans öğrenimini 2009 yılının Ağustos ayında tamamladı. Bununla birlikte, aynı bölümde 2006-2007 eğitim-öğretim yılının sonbahar döneminde, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında Kocaeli Üniversitesi adına Araştırma Görevlisi olarak çalışmalarını sürdürdü. 2007 yılının Nisan ayında Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı’nda Avrupa Birliği Uzman Yardımcısı olarak göreve başladı. Avrupa Birliği Uzman Yardımcılığı süresi boyunca özellikle Avrupa Birliği’nin çevre ve iklim değişikliği politikaları, Birleşmiş Milletler kapsamında yürütülen uluslararası iklim değişikliği müzakereleri ve Türkiye’nin bu alandaki stratejisi konusunda uzmanlaştı. Yazar İngilizce bilmektedir. ii İÇİNDEKİLER DOĞRULUK BEYANI .......................................................................................... i ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................... ii İÇİNDEKİLER .................................................................................................... iii KISALTMALAR ................................................................................................. vi TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ ................................................................... viii GİRİŞ ......................................................................................................................1 BİRİNCİ BÖLÜM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNA İLİŞKİN TEMEL HUSUSLAR 1.1. KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: GENEL BİR DEĞERLENDİRME ....................................................................................5 1.1.1. İklim Değişikliğinin Tanımı ve Ortaya Çıkışı ....................................5 1.1.2. Sera Gazları ve Sera Etkisi ..................................................................6 1.1.3. İklim Değişikliğinin Nedenleri ...........................................................12 1.1.4. İklim Değişikliğinin Etkileri ve Sonuçları ........................................16 1.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN EKONOMİK VE MALİ BOYUTU ............21 1.2.1. İklim Değişikliğine Yönelik Uyum Maliyetleri ................................21 1.2.2. Emisyon Azaltım Maliyetleri .............................................................28 İKİNCİ BÖLÜM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE VE İŞBİRLİĞİ 2.1. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ’NE (BMİDÇS) KADAR YAŞANAN GELİŞMELER ...........34 2.1.1. 1992 Rio Konferansına Kadar Gelinen Süreç ..................................35 2.1.2. BMİDÇS Öncesi Müzakere Süreci: Hükümetlerarası Müzakere Komitesi ve Rio Konferansı .........................................................................38 2.2. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ (BMİDÇS) ..................................................................................41 2.2.1. Amaç ve Temel İlkeler .......................................................................42 2.2.2. Yükümlülükler ....................................................................................44 2.2.3. Başlıca Organlar .................................................................................48 2.2.4. Prosedürel Konular ve Diğer Hususlar ............................................50 iii 2.3. KYOTO PROTOKOLÜ’NE GİDEN SÜREÇ ...........................................52 2.3.1. COP-1–COP-3 .....................................................................................52 2.4. KYOTO PROTOKOLÜ ...............................................................................54 2.4.1. Hedef ve Yükümlülükler ....................................................................55 2.4.2. Kyoto Protokolü Altındaki Esneklik Mekanizmaları .....................58 2.4.2.1. Ortak Yürütme .....................................................................59 2.4.2.2. Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) ..............................61 2.4.2.3. Emisyon Ticareti ..................................................................63 2.4.3. Başlıca Organlar ve Diğer Hususlar .................................................65 2.5. 2012 SONRASI DÖNEME İLİŞKİN ULUSLARARASI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ MÜZAKERELERİ ...................................................................70 2.5.1. COP-4–COP-10: Mevcut İklim Değişikliği Rejiminin Güçlendirilmesine Yönelik Müzakereler ....................................................71 2.5.2. COP-11/CMP-1–COP-15/CMP-5: 2012 Sonrası Döneme İlişkin Müzakereler ..................................................................................................75 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELENİN EKONOMİK VE MALİ BOYUTU 3.1. BMİDÇS VE KYOTO PROTOKOLÜ ALTINDAKİ MALİ MEKANİZMA .....................................................................................................84 3.1.1. Mali Mekanizma .................................................................................85 3.1.2. Küresel Çevre Fonu (GEF) ................................................................86 3.1.3. İklim Değişikliği Rejimi Kapsamındaki Fonlar ...............................88 3.1.3.1. En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu ................................................90 3.1.3.2. Özel İklim Değişikliği Fonu ...................................................90 3.1.3.3. Güven Fonu .............................................................................91 3.1.3.4. Uyum Fonu ..............................................................................92 3.1.4. İkili, Bölgesel ve Çok Taraflı Düzeyde Sağlanan Diğer Mali Kaynaklar ......................................................................................................94 3.1.5. Mali Mekanizma ve Finansman Konusunda 2012 Sonrası Döneme İlişkin Başlıca Öneriler ve Yaşanan Gelişmeler ......................................102 3.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEYE YÖNELİK MALİ ÖNLEM VE ARAÇLAR ...................................................................................107 3.2.1. Çevre Vergileri ve Harçlar ...............................................................108 3.2.2. Mali Teşvik ve Sübvansiyonlar .......................................................118 3.2.3. Emisyon Ticareti ...............................................................................121 iv DÖRDÜNCÜ BÖLÜM AVRUPA BİRLİĞİ’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKASI 4.1. AB’NİN MEVCUT İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİ KAPSAMINDAKİ POZİSYONU VE POLİTİKALARI ................................................................130 4.1.1. AB’nin BMİDÇS ve Kyoto Protokolü Kapsamındaki Yeri ve Yükümlülükleri ...........................................................................................131 4.1.2. AB’nin İklim Değişikliğiyle Mücadeleye Yönelik Mevcut Politika ve Düzenlemeleri .........................................................................................135 4.2. AB’NİN 2012 SONRASI DÖNEME YÖNELİK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKA VE STRATEJİLERİ .....................................................................145 4.2.1. 2012 Sonrası Döneme Yönelik Müzakereler: AB’nin Pozisyonu ve Stratejisi .......................................................................................................145 4.2.1.1. Müzakerelerde Görüşülen Temel Konulardaki AB Tutumu ...............................................................................................146 4.2.1.2. İklim Değişikliğinin Finansman Boyutu Konusundaki AB Görüşleri .............................................................................................150 4.2.2. AB’nin İklim Değişikliğiyle Mücadelede Geleceği Yönelik Adımları .......................................................................................................155 4.2.2.1. İklim ve Enerji Paketi ...........................................................155 4.2.2.2. Diğer Önlem ve Gelişmeler ...................................................162 BEŞİNCİ BÖLÜM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE: GELECEĞE YÖNELİK ÖNGÖRÜLER, AB VE TÜRKİYE 5.1. TÜRKİYE’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİNDEKİ YERİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARINA GENEL BİR BAKIŞ .............168 5.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE YÖNELİK ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ SÜRECİNDEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE’YE OLASI YANSIMALARI .................................................................................................184 5.3. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE EKONOMİK VE MALİ AÇIDAN MÜCADELE: YENİLİKÇİ MALİ ARAÇ VE MEKANİZMALAR VE TÜRKİYE ...........................................................................................................188 5.4. GELECEĞE YÖNELİK ÖNGÖRÜLER: AB VE TÜRKİYE ...............193 SONUÇ ................................................................................................................197 KAYNAKÇA ......................................................................................................206 EK: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ALANINDAKİ ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ SÜRECİNE İLİŞKİN KRONOLOJİ ...............................................................232 v KISALTMALAR AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri AB-ETS Avrupa Birliği Emisyon Ticareti Sistemi AKAKDO Arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği ve ormancılık Ar-Ge Araştırma-Geliştirme AWG-KP Ek-1 Tarafları için İlave Taahhütler Geçici Çalışma Grubu AWG-LCA Uzun Dönemli İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu BAEP Buenos Aires Eylem Planı BBGÇG Berlin Buyruğu Geçici Çalışma Grubu BEP Bali Eylem Planı BM Birleşmiş Milletler BMİDÇS Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi CDM Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism) CH4 Metan cm Santimetre CMP Taraflar Toplantısı (Conference of Parties serving as the meeting of Parties to the Kyoto Protocol) CO2 Karbondioksit COP Taraflar Konferansı (Conference of Parties) DMÖ Dünya Meteoroloji Örgütü DPT Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı EEA Avrupa Çevre Ajansı (European Environment Agency) ENB Yeryüzü Müzakereleri Bülteni (Earth Negotiations Bulletin) GEF Küresel Çevre Fonu (Global Environment Facility) GSMH Gayri Safi Milli Hasıla GSYH Gayri Safi Yurtiçi Hasıla HFCs Hidrofluorokarbonlar vi IISD Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü (International Institute for Sustainable Development) IPCC Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change) İDKK İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu KDV Katma Değer Vergisi LDCs En Az Gelişmiş Ülkeler (Least Developed Countries) LDCF En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (Least Developed Countries Fund) NAMAs Ulusal koşullara uygun azaltım eylemleri (Nationally appropriate mitigation actions) N2O Diazotmonoksit ODA Resmi Kalkınma Yardımları (Official Development Assistance) OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı ÖTV Özel Tüketim Vergisi PEGSÜ Pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler PFCs Perfluorokarbonlar ppm Milyonda birim (parts per million) SBI Uygulama Yardımcı Organı (Subsidiary Body for Implementation) SBSTA Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (Subsidiary Body for Scientific and Technological Advice) SCCF Özel İklim Değişikliği Fonu (Special Climate Change Fund) SF6 Kükürt heksafluorid SIDS Gelişmekte olan Küçük Ada Devletleri (Small Island Developing States) UEA Uluslararası Enerji Ajansı UNDP Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNEP Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNFCCC United Nations Framework Convention on Climate Change (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) vii TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ TABLOLAR: Tablo 1: BMİDÇS’nin Ek-1 Listesi ..................................................................45 Tablo 2: BMİDÇS’nin Ek-2 Listesi ..................................................................46 Tablo 3: Kyoto Protokolü’nün Ek-B Listesi ....................................................56 Tablo 4: COP ve CMP Müzakere Oturumları ................................................83 Tablo 5: İklim Değişikliği Rejimi Kapsamındaki Başlıca Fonlar..................89 Tablo 6: İkili Düzeydeki İklim Değişikliği Fonları .........................................95 Tablo 7: Bölgesel ve Çok Taraflı Düzeydeki İklim Değişikliği Fonları ........98 Tablo 8: Kyoto Protokolü’ne İlişkin Yük Paylaşım Anlaşması Kapsamında AB-15 Ülkelerinin Emisyon Hedefleri .............................................133 Tablo 9: Çaba Paylaşım Kararı Kapsamında AB Ülkelerinin 2020 yılı için Emisyon Hedefleri (2005 yılı seviyesine göre) ................................159 ŞEKİLLER: Şekil 1: Sera Etkisi .............................................................................................9 Şekil 2: Atmosferdeki Karbondioksit (CO2) Birikimi ..................................10 Şekil 3: Sera Gazı Emisyon Kaynaklarının Sektörler Açısından Yüzdesel Dağılımı (2004) ....................................................................................12 Şekil 4: BMİDÇS ve Kyoto Protokolü Kapsamında Oluşturulan Kurumsal Mekanizma ..........................................................................................68 viii GİRİŞ Küresel bir çevre sorunu olan iklim değişikliğinin, çevresel etkilerinin yanı sıra ekonomi, kalkınma ve finansman gibi alanlarda birçok önemli etkisi bulunmaktadır. İklim değişikliğinin yol açtığı ciddi ekonomik kayıp ve maliyetler, dünya ekonomisine olumsuz yönde yansımakta ve ülkeleri hem ulusal hem de uluslararası düzeyde iklim değişikliğine karşı önlem almaya yöneltmektedir. Bu doğrultuda, salt bir çevre sorunu olmayan iklim değişikliğiyle etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi, çevre ve ilgili diğer sektörel politikaların yanı sıra, ekonomi ve maliye politikası alanlarında da harekete geçilmesini zorunlu kılmaktadır. Böylece, iklim değişikliğinin ve bu sorunla mücadelenin ekonomik etkilerinin maliyet etkin araçlarla asgari düzeye indirilmesi sağlanabilecek ve dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde düşük karbonlu ekonomilere dönüşüm gerçekleştirilebilecektir. Ayrıca, iklim değişikliğiyle mücadele sürecinin, enerji arzı güvenliği, istihdam, rekabet edebilirlik, teknoloji ve inovasyon gibi birçok alanda ilerleme sağlanması açısından itici bir güç olması, bu sürecin ekonomik ve mali boyutunu daha önemli bir hale getirmektedir. Bu bakımdan, son yıllarda iklim değişikliğiyle ekonomik ve mali açıdan mücadelede yaratılacak mali kaynaklar ve yatırım olanakları ile bu yönde başvurulacak ekonomi ve maliye politikası araçları küresel düzeyde daha sık tartışılır hale gelmiştir. Bu yöndeki stratejilerin ve mali önceliklerin tespit edilmesi, özellikle Avrupa Birliği (AB) genelinde olmak üzere gelişmiş birçok ülkede öncelik arz eden konular arasında yerini almaktadır. Bununla birlikte, iklim değişikliğine karşı başlatılan uluslararası işbirliği sürecindeki belirleyici rolü ve bu alandaki kapsamlı politika ve stratejileri ile AB, iklim değişikliğiyle mücadelede üzerinde durulmaya değer uluslararası bir aktör olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliği politikaları, AB ile katılım müzakerelerini yürüten Türkiye’yi de yakından ilgilendirmesi bakımından önem arz eden bir konudur. 1 Bununla birlikte, Türkiye’de de iklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin hususlar son yıllarda giderek önem kazanmaktadır. 2004 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) ve 2009 yılında da Kyoto Protokolü’ne taraf olan Türkiye’nin, iklim değişikliğine karşı attığı adımlar daha da hızlanmaktadır. Bu doğrultuda, son yıllarda Birleşmiş Milletler (BM) kapsamında yürütülen iklim değişikliği müzakerelerine daha aktif katılım sağlayan Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin ulusal düzeydeki çalışmalarına da büyük önem vermektedir. Özellikle, Mayıs 2010’da Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’nin kabul edilmesi ve böylece iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla 2010-2020 dönemine yönelik temel strateji ve hedeflerin belirlenmesi, Türkiye açısından son yıllarda yaşanan önemli bir gelişme olmuştur. Ayrıca, 2010 yılı içinde de iklim değişikliği eylem planının hazırlanmasının hedeflenmesi, Türkiye’nin konuya ilişkin ulusal düzeydeki çalışmalarının yoğunlaşarak devam edeceğinin göstergesidir. Bu bakımdan, iklim değişikliği alanındaki uluslararası işbirliği sürecinin yanı sıra, konunun ekonomik ve mali boyutu ile AB’nin bu yöndeki politikalarının incelenmesi, Türkiye’nin gelecekte oluşturacağı iklim değişikliği politikaları açısından daha önemli bir hale gelmiştir. İklim değişikliği, birçok sektörü ve politika alanını ilgilendirmesi bakımından çok kapsamlı bir konuyu teşkil etmektedir. Bu nedenle bu çalışmada, genel itibariyle, iklim değişikliğinin bilimsel ve teknik boyutu, bu alandaki uluslararası işbirliği ve müzakere süreci, iklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik ve mali yönü ile AB ve Türkiye’nin iklim değişikliği politikaları hakkında değerlendirmelere yer verilecektir. Bu çalışmanın amacı, son yıllarda uluslararası platformlarda ve AB çapında öne çıkan bir konu olan iklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik ve mali boyutu kapsamında, başvurulabilecek ekonomi ve maliye politikası önlemleri ile AB politikalarının aydınlatılmasıdır. Bu bağlamda, iklim değişikliğinin siyasi, ekonomik ve mali açıdan önemine vurgu yapılarak, bu alandaki uluslararası işbirliği sürecinde farklı sektör ve politika alanlarında alınan önlemler ile bu yöndeki AB politika ve stratejilerinin önümüzdeki dönemde Türkiye’ye ne şekilde yansıyacağının tespit edilmesi ve bu yönde geleceğe 2 yönelik öngörü ve değerlendirmelerde bulunulması bu çalışmanın amaçları arasında yer almaktadır. Bu çerçevede, çalışmanın ilk bölümünde, iklim değişikliği sorunu hakkında genel bir bakış açısının kazandırılması amacıyla, bu küresel sorunun ortaya çıkışı, etkileri ve sonuçları ile ekonomik ve mali açıdan önemine ilişkin genel bir değerlendirme yapılacaktır. Böylece, iklim değişikliğinin ne denli ciddi bir küresel sorun olduğu ve bu yönde uluslararası işbirliğine neden gerek duyulduğu vurgulanmaya çalışılacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise, iklim değişikliği alanındaki uluslararası işbirliği ve müzakere süreci ve böylelikle oluşturulan iklim değişikliği rejimi ele alınacaktır. Bu amaçla, iklim değişikliği rejiminin oluşturulmasına giden süreç, BMİDÇS, Kyoto Protokolü ve 2012 sonrası döneme ilişkin uluslararası müzakereler çalışmanın ikinci bölümünün konusunu oluşturmaktadır. Bu bölüm kapsamında, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla oluşturulan işbirliği süreci, mevcut iklim değişikliği rejimine ilişkin temel hususlar ve 2012 sonrası döneme yönelik olarak ortaya çıkan önemli gelişmelerin aydınlatılması hedeflenmektedir. Çalışmanın üçüncü bölümünün konusunu, iklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik ve mali boyutu oluşturmaktadır. Bu bölümde ilk olarak, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla oluşturulan mali mekanizma ve fonlar ile buna paralel ikili, bölgesel ve çok taraflı girişimler çerçevesindeki finansman seçenekleri üzerinde durulacaktır. Akabinde, 2012 sonrası dönem için mali açıdan oluşturulması öngörülen işbirliği mekanizmalarına ilişkin hususlar incelenecektir. İklim değişikliğine karşı finansman alanında atılan işbirliği adımlarının açıklanmasının ardından, bu küresel sorunla mücadelede özellikle ulusal ve bölgesel düzeyde uygulanan ekonomi ve maliye politikası araçları ele alınacaktır. Bu çerçevede bu bölümde, doğrudan veya dolaylı olarak iklimin korunması amacını taşıyan vergisel düzenlemeler, mali teşvik ve sübvansiyonlar ve emisyon ticareti sistemi gibi ekonomi politikası araçlarına odaklanılacaktır. Böylece, ekonomi ve maliye politikası kapsamındaki önlem ve araçların, iklim 3 değişikliğiyle mücadele sürecinde oynayabileceği kilit rolün vurgulanması amaçlanmaktadır. Çalışmanın dördüncü bölümünde ise, iklim değişikliği alanındaki işbirliği süreci ile bu yöndeki politikaları açısından özel bir konumda bulunan AB’nin, iklim değişikliği politika ve stratejileri açıklanacaktır. Bu bakımdan dördüncü bölümde ilk olarak, AB’nin mevcut iklim değişikliği rejimi, yani BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamındaki yeri ve yükümlülükleri ele alınacaktır. Sonrasında, AB’nin başvurduğu politika önlemleri ile iklim değişikliğine ekonomik ve mali açıdan yaklaşımı üzerinde durulacaktır. AB’nin mevcut iklim değişikliği politika ve uygulamalarının açıklanmasının ardından, Birliğin 2012 sonrası döneme ilişkin uluslararası iklim değişikliği müzakerelerindeki pozisyonu ve stratejileri hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır. Bu bölümün son kısmında ise, AB’nin 2012 sonrası döneme ilişkin Birlik çapında uygulayacağı politika önlemleri ile bu yönde yaşanacak olası gelişmeler incelenecektir. Bu çerçevede bu bölümde, hem iklim değişikliğine karşı uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesinde öncü role sahip olan hem de AB’ye üyelik yolundaki Türkiye’nin iklim değişikliği politikalarının gelecekteki yönelimini yakından ilgilendiren AB’nin, bu alandaki politika ve uygulamalarının ortaya konması planlanmaktadır. Çalışmanın beşinci bölümü, iklim değişikliğiyle mücadele sürecinde Türkiye’nin konumu ve bu sürecin çeşitli açılardan Türkiye’ye olası yansımalarının aydınlatılmasını amaçlamaktadır. Bu doğrultuda beşinci bölümde, Türkiye’nin mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamındaki pozisyonu ile 2012 sonrası döneme ilişkin politika ve stratejileri ele alınacaktır. Bu bölümde ayrıca, Türkiye’nin doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlayan ya da bu mücadeleye dolaylı olarak katkı yapan politikaları ile buna paralel çeşitli mali önlem ve düzenlemelerine değinilecektir. Bu bölümde son olarak, iklim değişikliği alanındaki işbirliği süreci, bu sürecin ekonomik ve mali boyutu, AB’nin bu alandaki politikaları ve küresel düzeyde yaşanan mevcut gelişmelerin Türkiye üzerindeki olası yansımaları hakkında genel bir değerlendirmede bulunulacaktır. 4 BİRİNCİ BÖLÜM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNA İLİŞKİN TEMEL HUSUSLAR Bu bölümde, küresel bir sorun olan iklim değişikliğinin kapsamlı bir değerlendirmesi yapılacaktır. Bu çerçevede, ilk olarak iklim değişikliğinin tanımı üzerinde durulacak ve bu doğrultuda iklim değişikliğinin ortaya çıkışında rol alan etmenler ile iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ve sonuçları incelenecektir. Bu bölümde ayrıca, salt bir çevre sorunu olmayan iklim değişikliğinin ekonomik ve mali boyutunun öneminin vurgulanması amacıyla, bu küresel sorunun ekonomi ve yatırımlar açısından mevcut yansımalarına ve konuya ilişkin geleceğe yönelik tahmin ve öngörülere yer verilecektir. 1.1. KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: GENEL BİR DEĞERLENDİRME İklim değişikliği sorununun genel bir değerlendirmesinin yapılabilmesi; bu sorunun tanımı, nedenleri ve bu sorunun ortaya çıkardığı etki ve sonuçların incelenmesi ile mümkün olacaktır. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin tanımı ve nedenleri kapsamında sera etkisi ve insanların bu süreçteki rolüne odaklanılacaktır. Ayrıca, sorunun arz ettiği önemin altının çizilmesi amacıyla, iklim değişikliğinin etki ve sonuçlarına ilişkin başlıca hususlar hakkında bilgi verilecektir. 1.1.1. İklim Değişikliğinin Tanımı ve Ortaya Çıkışı İklim sisteminde 4,6 milyar yıllık jeolojik tarih boyunca çeşitli değişiklikler gözlemlenmiştir. 18. yüzyılda gerçekleşen sanayi devrimine kadar iklimde yaşanan bu değişiklikler genellikle doğal bir süreç içinde ortaya çıkmıştır. Ancak sanayi devrimi ile birlikte, özellikle fosil yakıt tüketimi ve insan nüfusundaki hızlı artış ve sanayileşmeye bağlı olarak ortaya çıkan diğer 5 gelişmeler, iklimdeki bu doğal değişim sürecine insan faktörünü de dahil etmiştir. Bu bağlamda, halihazırda uluslararası siyasi ve ekonomik gündemde önemli bir yer tutan iklim değişikliğinin tanımı yapılırken, bu sorunun ortaya çıkışında etkili olan insan faktörünün de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu çerçevede, BMİDÇS’ye göre iklim değişikliği şu şekilde tanımlanmaktadır: “Karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan 1 faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik.” İklim değişikliği alanında önemli bir bilimsel otorite olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ise, iklim değişikliğini, “doğal değişiklikler veya insan faaliyetleri sonucunda belirli bir zaman içinde iklimde ortaya çıkan değişiklikler”2 olarak tanımlamaktadır. Bu bakımdan, iklim değişikliğinin küresel bir sorun olarak ortaya çıkışında insanoğlunun önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Peki, insanoğlunun iklim değişikliğinin bir sorun olarak ortaya çıkmasındaki rolü nedir? Bu doğrultuda, öncelikli olarak sera gazları ve sera etkisi ve dolayısıyla iklim değişikliğinin nedenleri üzerinde durulmalıdır. 1.1.2. Sera Gazları ve Sera Etkisi İklim sisteminde gözlenen bu değişiklikte başlıca rolü sera gazları oynamaktadır. BMİDÇS’ye göre sera gazları, “hem doğal hem de insan kaynaklı olup, atmosferdeki kızıl ötesi radyasyonu emen ve tekrar yayan gaz oluşumları”3 anlamına gelmektedir. Atmosferde bulunan sera gazlarının hepsi insan kaynaklı değildir. Bu çerçevede, su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), metan (CH4) diazotmonoksit (N2O) ve ozon (O3) atmosferde doğal olarak bulunan sera gazlarıdır. Ancak söz konusu gazların atmosferdeki birikimleri insanların gerçekleştirdiği çeşitli faaliyetler sonucu artış göstermekte ve bu süreç iklim 1 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), Birleşmiş Milletler (BM), 1992, Madde 1(2). 2 Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC), “Summary for Policymakers,” Climate Change 2007: The Physical Science Basis, Contribution of Working Group I to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, (Der. S. Solomon ve ö.), Cambridge University Press, Cambridge, 2007a, s. 2, 3 BMİDÇS, Madde 1(5). 6 sistemini olumsuz yönde etkilemektedir. Öte yandan, atmosferde doğal olarak bulunmayan ve sadece insanların gerçekleştirdiği endüstriyel faaliyetler sonucu ortaya çıkan sera gazları da mevcuttur. İnsan kaynaklı sera gazları olarak da adlandırılan bu gazların en önemlileri hidrofluorokarbonlar (HFCs), perfluorokarbonlar (PFCs) ve kükürt heksafluorid (SF6) gazlarıdır. Bu doğrultuda, BMİDÇS, Kyoto Protokolü ve çeşitli Taraflar Konferansı (COP) ve Taraflar Toplantısı (CMP) kararlarından oluşan uluslararası iklim değişikliği rejiminde, kontrol altına alınması gereken sera gazları, CO2, CH4, N2O, HFCs, PFCs ve SF6 olarak belirlenmiştir.4 İklim değişikliği rejimi kapsamında mücadele edilecek sera gazlarının tespit edilmesiyle, bu sera gazlarıyla ilişkilendirilen sektörler ve kaynak kategorileri de belirlenmiştir. Bu çerçevede Kyoto Protokolü’nde, enerji, endüstriyel işlemler, çözücü diğer ürün kullanımı, tarım ve atık sektörleri ile bu alanlara ilişkin alt kategoriler önlem alınması gereken alanlar olarak saptanmıştır.5 Böylece, iklim değişikliği ile mücadele sürecinde ülkelerin alacakları politika önlemleri ve yönelecekleri öncelikli sektör ve alanlara ilişkin genel çerçeve hukuksal açıdan oluşturulmuştur. Öte yandan, tüm sera gazlarının iklim sistemi üzerinde aynı etkiye sahip olduğu da düşünülmemelidir. Bahse konu sera gazları, atmosferik ömürleri (atmosferde kalma süreleri) ve küresel ısınma potansiyelleri6 açısından da kendi aralarında farklılık gösterebilmektedir. Örneğin, 100 yıllık bir dönem içinde CO2’nin küresel ısınma potansiyeli 1 birim olarak alındığında, CH4, N2O, SF6, PFCs ve HFCs’nin küresel ısınma potansiyelleri sırasıyla 21, 310, 23.900, 65009200 ve 140-11.700 birim olarak hesaplanmıştır.7 Atmosferik ömürleri açısından söz konusu gazlar incelendiğinde, CO2’nin atmosferik ömrü farklılık göstermekle 4 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Yönelik Kyoto Protokolü, BM, 1998, Ek-A, (Bundan böyle “Kyoto Protokolü” olarak anılacaktır). 5 Kyoto Protokolü, Ek-A. 6 Küresel ısınma potansiyeli kısaca, bir sera gazının belirli bir zaman içinde (100 yıl) atmosferde ortaya çıkardığı ısınma etkisinin değeridir. Bu değer, CO 2’nin 1 birim alınmasına göre hesaplanır ve atmosferik ömür gibi diğer faktörlerle birlikte değerlendirilerek söz konusu sera gazının küresel ısınmadaki ağırlığının tespitinde kullanılır. International Petroleum Industry Environmental Conservation Association, Climate Change: A Glossary of Terms, London, April 2007, s. 34. 7 IPCC, Climate Change 1995: The Science of Climate Change: Summary for Policymakers and Technical Summary of the Working Group I Report, 1995a, s. 22, http://unfccc.int/ghg_data/items/3825.php 7 birlikte, CH4, N2O, SF6, PFCs ve HFCs’nin atmosferik ömürlerinin sırasıyla 12±3, 120, 3200, 2600-50.000 ve 3-264 yıl olduğu tespit edilmiştir.8 Bu bağlamda, küresel ısınma potansiyelleri ve atmosferik ömürleri açısından söz konusu gazların, iklim sisteminde farklı seviye ve sürelerde etkili olabildikleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle, iklim değişikliği nedeniyle günümüzde yaşanan olumsuzlukların çok öncelere dayandığı, öte yandan halihazırda iklim değişikliğine yol açan faaliyet ve eylemlerin olumsuz etkilerinin uzun zaman sonra ortaya çıkacağının öne sürülmesi yanlış olmayacaktır. Sera gazları ile iklim değişikliği arasındaki bağlantının anlaşılması, sera etkisinin açıklanması ile mümkün olacaktır. Bu çerçevede, sera etkisi: “Atmosferdeki gazların gelen güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı daha az geçirgen olması nedeniyle yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini 9 düzenleyen bu doğal süreç” olarak tanımlanmaktadır. Aslında doğal süreç içinde oluşan sera etkisi yaşamsal bir öneme sahiptir. Nitekim sera etkisi sayesinde yeryüzündeki küresel ortalama hava sıcaklığı, sera etkisi olmaması durumuna kıyasla 33°C daha fazladır.10 Sera etkisinin gerçekleşmemesi halinde tüm canlıların yaşamını kaybedeceği11 ve yeryüzünün “yaşamın sürdürülemeyeceği büyük bir kar topuna”12 dönüşeceği öne sürülmektedir. Bu bağlamda, sera etkisinin yeryüzündeki canlı yaşamanın devamı için vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, bazı bilim 8 a.g.e., s. 22. Murat Türkeş, U.M. Sümer, G. Çetiner, “Küresel iklim değişikliği ve olası etkileri,” Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Seminer Notları, Ankara, 2000, s. 3. 10 Sera etkisi sayesinde 15°C olan küresel ortalama hava sıcaklıklarının, bu sürecin yaşanmaması durumunda -18°C olacağı değerlendirilmektedir. John Weier, “Global Warming,” Earth Observatory NASA, 8 April 2002, http://earthobservatory.nasa.gov/Features/GlobalWarming/global_warming_2002.pdf (15 Aralık 2009) 11 Mikdat Kadıoğlu, Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye: Bildiğiniz Havaların Sonu, Güncel Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2007, s. 61. 12 Knut H. Alfsen, “Climate Change and Sustainability in Europe,” CICERO Policy Note 2001:03, Oslo, October 2001, s. 3, http://www.cicero.uio.no/media/1436.pdf (16 Aralık 2009) 9 8 adamları bu doğal sürecin sera etkisi yerine “atmosferik etki” olarak adlandırılmasının daha doğru olacağını iddia etmektedir.13 Öte yandan, insanların atmosferdeki sera gazı birikiminin artmasına neden olan çeşitli faaliyetleri sonucu, bu doğal denge süreci bozulmakta ve uzaya geri salınması gereken uzun dalgalı ışınımlar artan sera gazı birikiminden dolayı atmosferde kalarak yeryüzünün daha fazla ısınmasına yol açmaktadır. Doğal sürece ek olarak insan kaynaklı etmenler nedeniyle ortaya çıkan bu süreç ise “kuvvetlenen ya da kuvvetlenmiş sera etkisi”14 olarak adlandırılmaktadır. Aşağıdaki şekilde sera etkisinin oluşumu şematik olarak gösterilmektedir. Kaynak: BMİDÇS, İklime Özen Göstermek: İklim Değişikliği ve Kyoto Protokolü için Kılavuz,15 Ankara, Ağustos 2004, s. 2. Şekil 1: Sera Etkisi 13 R.G. Fleagle ve J.A. Businger, An Introduction to Atmospheric Physics, Academic Press, International Geophysical Series, New York, Cilt: 5, 1963; R. Lee, “The ‘Greenhouse’ Effect,” Journal of Applied Meteorology, Cilt: 12, Sayı: 3, April 1973, s. 557. 14 Murat Türkeş, “Hava, iklim, şiddetli hava olayları ve küresel ısınma,” Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Yılı Seminerleri, Teknik Sunumlar, Seminerler Dizisi 1, Ankara, 2001, s. 191. 15 Türkçe basım Çevre ve Orman Bakanlığı ile Birlemiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ortak projesi olan Ulusal Çevre ve Kalkınma Programı’nın eşgüdümünde ve BMİDÇS Sekretaryası’ndan sağlanan teknik destekle gerçekleştirilmiştir, 9 Aslında sera gazları ile iklim değişikliği arasındaki bağlantı 19. yüzyıldan beri bilinmektedir. Örneğin, 1827 yılında Fransız bilim adamı Jean Baptiste Joseph Fourier, atmosferdeki bazı gazların sıcaklık artışına neden olduğunu tespit etmiş; 1896 yılında Svante Arrhenius ise CO2 gazının başlıca sera gazı olduğunu bulmuş ve sera gazı birikimindeki artışın etkileri ile ilgili çeşitli araştırmalar yapmıştır. Özellikle 1950’li yıllara kadar Guy Stewart Callendar, Gilbert N. Plass, Roger Revelle ve Hans Suess16 gibi bilim adamları sera gazları ve sera etkisi üzerinde önemli çalışmalar yapmış ve bu doğrultuda iklim değişikliği bilimine önemli katkıları olmuştur. Atmosferdeki CO2 birikiminin sistematik bir şekilde ölçümüne başlandığı 1958 yılı, iklim değişikliği biliminin gelişimi açısından önemli bir yıl olmuştur. Hawaii’de bulunan Mauna Loa Gözlemevi’nde bu yıldan beri yapılan ölçümler, CO2 birikimindeki artışın 20. yüzyılın ikinci yarısından beri ne kadar büyük boyutlara vardığını gözler önüne sermiştir. Kaynak: http://scrippsco2.ucsd.edu/graphics_gallery/mauna_loa_record/mauna_loa_record.html (2 Ocak 2010) Şekil 2: Atmosferdeki Karbondioksit (CO2) Birikimi 16 Bkz. Spencer Weart, “The Discovery of the Risk of Global Warming,” Physics Today, American Institute of Physics, January 1997, s. 34-40. 10 Yukarıdaki şekilden de anlaşılacağı üzere, normalde 180-330 ppm17 arasında seyreden CO2 birikimi,18 günümüzde 390 ppm seviyesine yaklaşmıştır. Keeling eğrisi olarak da adlandırılan söz konusu grafik, iklim değişikliği kapsamında insanoğlunun yeryüzünde yarattığı etkiyi gösteren en bilindik simgelerden biri olarak görülmektedir.19 2004 yılında tüm sera gazları içindeki %76,7’lik payıyla en yaygın sera gazı olan CO2’nin atmosferdeki birikiminin20 bu derece artış göstermesi, iklim değişikliğinin bu kadar sık gündeme gelmesinde etkili olan en önemli sebeplerden biridir. Öte yandan, 1970-2004 dönemi içinde küresel düzeyde sera gazı emisyonlarının %70 arttığı saptanmış ve ayrıca 2000-2030 döneminde ise bu gazların, %25-90 civarında artış gösterebileceği tahmin edilmektedir.21 Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından hazırlanan bir raporda ise, emisyon azaltım önlemlerinin alınmaması durumunda küresel sera gazı emisyonlarının 2050 yılı itibariyle %50 artış kaydedebileceği öngörülmektedir.22 Sera gazı emisyonları ile ilgili dikkat çekici diğer gelişme ise, CO2 ve CH4 gibi önemli sera gazlarındaki birikimlerin son 650.000 yıllık dönem içindeki en yüksek seviyelerine ulaşmış olmasıdır. Söz konusu göstergeler ve son bilimsel çalışmalar, mevcut eğilimin devam etmesi durumunda atmosferdeki sera gazı emisyon birikiminin tehlikeli boyutlara ulaşabileceğinin habercisi niteliğindedir. Tabi ki nüfus artış hızı, ekonomik, teknolojik ve sosyal açıdan gelecekte ortaya çıkabilecek gelişmeler, sera etkisinin ve sera gazı emisyon birikimlerinin göstereceği seyri büyük ölçüde etkileyecektir. 17 ppm (parts per million): milyonda birim - sera gazı moleküllerinin kuru hava içinde bulunan toplam moleküle oranı. Sera gazlarının atmosferdeki birikimlerinin hesaplanmasında kullanılmaktadır. IPCC, 2007a, s. 2. 18 Kelly Levin ve Jonathan Pershing, “Climate Science 2006-Major New Discoveries,” World Resources Institute Issue Brief, Washington D.C., March 2006, s. 2. 19 http://scrippsco2.ucsd.edu/program_history/keeling_curve_lessons.html (20 Aralık 2009) 20 CO2 dışındaki diğer sera gazlarının payına bakıldığında, CH 4’ün %14,3; N2O’nun %7,9 ve SF6, HFCs ve PFCs’nin %1,1’lik bir paya sahip olduğu görülmektedir. IPCC, Climate Change 2007: Synthesis Report: Contribution of Working Groups I, II and III to the Fourth Assessment Report of the IPCC (Der. R.K Pachauri ve A. Reisinger), Geneva, 2007b, s. 5. 21 a.g.e., s. 2. 22 OECD, Preparation of the 4-5 June 2008 Council Meeting at Ministerial Level: The Economics of Climate Change, C(2008)60, Paris, 4 April 2008, s. 5. 11 1.1.3. İklim Değişikliğinin Nedenleri İklim değişikliğinin nedenleri, sera gazları ve dolayısıyla sera etkisi ile yakından bağlantılıdır. Nitekim, IPCC tarafından da belirtildiği üzere, “20. yüzyılın ortalarından beri küresel ortalama hava sıcaklıklarında gözlemlenen artışın önemli bir kısmı, insan kaynaklı sera gazı birikimlerindeki artıştan dolayı ortaya çıkmaktadır.”23 Daha önce de ifade edildiği üzere, iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarındaki birikim, insanların gerçekleştirdiği çeşitli faaliyet ve eylemler nedeniyle artış göstermektedir. Genel olarak bakıldığında, 2004 yılı verilerine göre sera gazı emisyonlarının %25,9’u enerji, %19,4’ü sanayi, %17,4’ü ormancılık, %13,5’i tarım, %13,1’i ulaştırma, %7,9’u konut ve %2,8’i atıklardan kaynaklanmaktadır.24 Ulaştırma 13% Atık 3% Konut 8% Tarım 14% Ormancılık 17% Enerji 26% Sanayi 19% Şekil 3: Sera Gazı Emisyon Kaynaklarının Sektörler Açısından Yüzdesel Dağılımı (2004) Özellikle, başta sanayi (örneğin demir-çelik, çimento ve kimyasal ürünlerin üretimi) ve enerji alanlarında olmak üzere, konutlarda (ısınma amaçlı) ve ulaştırma sektöründe yoğun bir şekilde kullanılan fosil yakıtlar, en önemli sera 23 24 IPCC, 2007b, s. 5. a.g.e., s. 5. 12 gazı emisyon kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca, ormanların tahrip edilmesi25 ve arazi kullanımında çevreye zarar verebilecek uygulamalar nedeniyle iklim değişikliğiyle mücadelede önleyici unsurlardan olan yutak26 alanlar azalmakta ve böylece sera etkisi daha fazla hissedilmektedir. Konuya ilişkin olarak örneğin anız yakma, çeltik üretimi, hayvancılık, gübreleme ve tarımda enerji kullanımı gibi tarımsal faaliyet ve etkinlikler iklim değişikliğinin nedenleri arasında sayılabilir. Yukarıda bahsedilen tüm faaliyet ve alanlara ilişkin olarak insanoğlunun iklim sistemi üzerinde yarattığı bu olumsuz durumun temelde hızla artış gösteren insan nüfusu ile bağlantılı olduğu söylenebilir. 1800 yılında yaklaşık 980 milyon olan dünya nüfusu,27 1959 yılında 3 milyar, 2010 yılının başında ise yaklaşık 6,8 milyara ulaşmıştır.28 Böylece, 1800 yılından beri yaklaşık 6 kat artış gösteren dünya nüfusu ile birlikte, başta enerji, gıda ve barınma gibi birçok alanda büyük bir ihtiyaç ve talep ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, yeni ve giderek artmakta olan ihtiyaç ve talepler, gelişen teknoloji ile birleşerek üretimin ve tüketimin ciddi oranda artmasına yol açmıştır. Örneğin, 1980-2006 yılları arasında dünya birincil enerji talebi %62 artış göstermiş;29 böylece fosil yakıtların tüketilmesi sonucunda atmosfere büyük oranda sera gazı salınmıştır. Gelecekte de dünya nüfusundaki artışın ve enerji talebinde ortaya çıkan bu yöndeki eğilimin benzer şekilde devam edeceği düşünülmektedir. Dünya nüfusuna ilişkin geleceğe yönelik tahminlere bakıldığında, dünya nüfusunun 2020’li yıllarda 8,1 milyar; 2050’li yıllarda 9,8 milyar ve 2080’li yıllarda ise 10,7 25 Örneğin, sadece bir araçtan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının, ancak 140 tane ağaç ile telafi edilebilmesi, bir ağacın bile iklim değişikliği ile mücadelede ne kadar önemli olduğunu göstermeye yeterlidir. Liette Vaseur, “Global Warming,” Encyclopedia of World Environmental History, Volume II, (Der. Shepard Krech III, J.R. McNeill ve Carolyn Merchant), Routledge, New York, 2004, s. 591. 26 Yutak, “bir sera gazını atmosferden uzaklaştıran herhangi bir süreç” olarak tanımlanmaktadır. Yutak alanlara örnek olarak, fotosentez yapabilen ormanlar ve öteki vejetasyon toplulukları verilebilir. Murat Türkeş, “İklim Değişikliği ve Küresel Isınma Olgusu: Bilimsel Değerlendirme,” Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, (Der. Etem Karakaya), Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 32. 27 Chris Spence, Global Warming: Personal Solutions for a Healthy Planet, Palgrave Macmillan, New York, 2005, s. 10. 28 http://www.census.gov/main/www/popclock.html (10 Ocak 2010) 29 http://www.world-nuclear.org/info/inf16.html (10 Ocak 2010) 13 milyar olacağı öngörülmektedir.30 Bununla birlikte, mevcut politikaların devam etmesi durumunda, 2030 yılına kadar dünya enerji talebinin %40 oranında artış gösterebileceği belirtilmektedir.31 Nitekim, konuya ilişkin son göstergeler geleceğe yönelik tahmin ve öngörüleri doğrular niteliktedir. Örneğin, 1970-2004 yılları arasındaki dönemde, enerji üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarında %145, ulaştırma sektöründen %120, sanayi sektöründen %65 ve arazi kullanımı ve ormancılıktan kaynaklananlar da ise %40 oranında artış gözlemlenmiştir.32 İnsanoğlunun iklim üzerindeki bu etkisi, şimdiye kadar yapılan çeşitli bilimsel çalışmalar aracılığıyla daha iyi anlaşılmıştır. Özellikle son 20 yıl içerisinde hızla ilerleyen iklim değişikliği bilimi sayesinde, insanların iklim değişikliği sorununun ortaya çıkısındaki bu rolüne ilişkin kuşkular giderek azalmış ve iklim değişikliği sorunu tüm boyutları ile aydınlatılmaya başlanmıştır. Bu çerçevede, IPCC tarafından yayımlanan çeşitli bilimsel raporlar iklim değişikliğinin nedenleri ve etkilerinin anlaşılmasında yol gösterici olmuştur. Örneğin, IPCC’nin 1990 yılında yayınladığı Birinci Değerlendirme Raporu’nda bazı belirsizliklere rağmen, atmosferdeki sera gazlarının birikiminde gözlemlenen artışın nedeninin insanların gerçekleştirdiği faaliyetler olduğu belirtilmiş, 1995 tarihli İkinci Değerlendirme Raporu’nda ise, daha net bir şekilde küresel iklim üzerinde gözle görülür bir derecede insan etkisinden bahsedilmiştir.33 2001 yılında yayınlanan Üçüncü Değerlendirme Raporu’nda, BMİDÇS’nin nihai hedefine ulaşılmasında sera gazı emisyonlarının azaltılmasının büyük öneme sahip olduğu 30 Hadley Center for Climate Prediction and Research, Climate Change and its Impacts: Stabilization of CO2 in the Atmosphere, The Met Office, London, October 1999, s. 10, http://www.metoffice.gov.uk/research/hadleycentre/pubs/brochures/COP5.pdf 31 Uluslararası Enerji Ajansı’na (UEA) göre, bu artışın %90’nının, OECD üyesi olmayan ülkelerden kaynaklanacağı ve bu artışın yarısından Çin ve Hindistan’ın sorumlu olacağı vurgulanmaktadır. International Energy Agency (UEA), World Energy Outlook 2009, Executive Summary, Paris, 2009, s. 4. 32 IPCC, “Summary for Policymakers,” Climate Change 2007: Mitigation. Contribution of Working Group III to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, (Der. B. Metz ve ö.), Cambridge University Press, Cambridge, 2007c, s. 3. 33 IPCC, Climate Change 1995: IPCC Second Assessment Report, Geneva, 1995b, s. 5, http://www.ipcc.ch/pdf/climate-changes-1995/ipcc-2nd-assessment/2nd-assessment-en.pdf 14 bilimsel olarak vurgulanmıştır.34 Son olarak 2007 yılında yayınlanan Dördüncü Değerlendirme Raporu’nda, iklim sisteminin açık ve net bir şekilde ısınmakta olduğu daha kesin bir dille ifade edilmiş ve insanların bu sürece ciddi boyutta katkı yaptığının altı çizilmiştir.35 Özellikle iklim değişikliği gibi son derece teknik ve birçok alanı kapsayan bir konuda yapılan bilimsel çalışmalar, bu soruna karşı uluslararası mücadelenin başlatılması ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu tür çalışmalar, uluslararası kamuoyunun dikkatini iklim değişikliğinin üzerine çekilmesini sağlamış ve böylece işbirliğinin artırılmasında teşvik edici işlev görmüşlerdir. Nitekim, IPCC’nin iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin geliştirilmesine olan katkısı, BMİDÇS’nin en yüksek mercii olan Taraflar Konferansı tarafından da tanınmış ve bu çerçevede IPCC’nin Dördüncü Değerlendirme Raporu, günümüze kadar iklim değişikliğini ele alan en kapsamlı ve yetkin çalışma olarak kabul edilmiş ve tüm taraflar iklim değişikliği politikalarını oluştururken bu rapordan yararlanmaya çağrılmıştır.36 Sonuç itibariyle, iklim değişikliğinin ortaya çıkmasında rol oynayan tüm bu etmenlerin, bir şekilde birbirleriyle ilgili olduğu ve birbirlerini etkiledikleri görülmektedir. Böylesine çok boyutlu bir küresel sorunun nedenlerinde olduğu gibi, etki ve sonuçlarında da, böyle bir etkileşimin bulunduğu, yani iklim değişikliğinin bazı etkilerinin diğer başka olumsuz sonuçların doğmasına yol açtığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, “küresel iklim değişikliğinin, her şeyin bir şekilde birbiriyle bağlantılı olduğunu benimseyen görüşün en iyi örneğini teşkil ettiğini”37 öne sürmek yanlış olmayacaktır. 34 IPCC, Climate Change 2001: Synthesis Report: Summary for Policymakers, (Der. R. T. Watson ve ö.), Geneva, 2001, http://www.ipcc.ch/pdf/climate-changes-2001/synthesis-spm/synthesis-spmen.pdf 35 IPCC, 2007b, s. 2. 36 United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC), “Decision 5/CP.13: Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change,” 8 th plenary meeting, 14-15 December 2007, s. 29; Report of the Conference of the Parties on its Thirteenth Session, held in Bali from 3 to 15 December 2007, FCCC/CP/2007/6/Add.1, 14 March 2008. 37 Eugene B. Skolnikoff, The Elusive Transformation: Science, Technology and the Evolution of International Politics, Princeton University Press, Princeton, 1993, s. 183. 15 1.1.4. İklim Değişikliğinin Etkileri ve Sonuçları İklim değişikliğinin, sıcaklık artışı, kuraklık, çölleşme, buzul ve kar kütlelerinin erimesi ve dolayısıyla deniz seviyesinin artması, olağandışı hava olaylarının daha sık yaşanması, yağmur ve buharlaşma paternlerinin değişmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması, sağlık riskinin artması, tarımsal üretimin düşmesi, kıtlık ve göçün artması gibi birçok etkisi ve çeşitli alanlarda olumsuz sonucu bulunmaktadır. İklim değişikliğinin etkileri, zaman zaman iki kategori altında da ele alınabilmektedir. Bu çerçevede, tarımsal üretim, enerji arzı, altyapı sistemleri üzerinde görüldüğü gibi ekonomik yansımaları öne çıkanlar piyasa etkileri olarak; sağlık ve çevreye ilişkin etkiler gibi insan ve toplum üzerindeki daha geniş kapsamlı etkiler ise piyasa dışı etkiler olarak adlandırılmaktadır.38 Sosyal yönü öne çıkan piyasa dışı etkiler, mali ve ekonomik etkilerle birbirlerini besler bir şekilde etkileşim içerisindedir. Bu bakımdan, bu kısımda ilk olarak piyasa dışı etkiler olarak da adlandırılan, yani çevre ve insanlar üzerindeki daha kapsamlı etkiler incelenecektir. Ekonomiye ilişkin etki ve sonuçlar, diğer bir deyişle piyasa etkileri ise, izleyen kısımda ele alınacaktır. İklim değişikliğinin en önemli etkilerinden biri küresel ortalama hava sıcaklıklarında yaşanan artış ve dolayısıyla küresel ısınmanın ortaya çıkmasıdır. Bu etkinin önemi, canlı yaşamını derinden etkilemesi ve iklim değişikliğinin diğer etki ve sonuçlarıyla da bir şekilde bağlantılı olmasından gelmektedir. Konuya ilişkin mevcut bilimsel verilere göre, 1906-2005 yılları arasındaki dönemde küresel ortalama hava sıcaklıkları 0,74°C artış göstermiştir.39 15.000-50.000 yıl önce yaşanan son buzul çağından beri küresel ortalama hava sıcaklıklarının sadece 5°C değiştiği40 dikkate alındığında, son yüzyılda yaşanan bu artışın ne kadar ciddi boyutlara ulaştığı daha iyi anlaşılmaktadır. Özellikle, 1850 yılından beri 38 OECD, The Economics of Climate Change Mitigation: Policies and Options for Global Action Beyond 2012, Paris, 2009, s. 35. 39 IPCC, 2007a, s. 5. 40 Kadıoğlu, 2007, s. 256. 16 kaydedilen en sıcak 12 yılın 11’i, 1995-2006 arasındaki 12 yıl içerisinde kaydedilmiş olup; 1998 ve 2005 yılları sırasıyla şu ana kadar kaydedilen en sıcak yıllar olarak tarihe geçmiştir.41 Yapılan tahminlere göre, 21. yüzyıl sonu itibariyle küresel ortalama hava sıcaklarındaki artışın 1,8°C ile 4°C arasında olabileceği öngörülmektedir.42 Bu sıcaklık artışlarının diğer birçok alanda olumsuz yansımaları olacağı aşikardır. İklim değişikliğinin, sıcaklık artışlarıyla da ilişkilendirilebilecek diğer bir etkisi ise buzul ve kar kütlelerinin erimesi ve sonucunda deniz suyu seviyesinin yükselmesidir. Uydu verilerine göre, 1960’lı yıllardan beri, yeryüzündeki kar kütlesinin %10’luk bir kısmı erimiştir.43 Diğer bir dikkat çekici gelişme ise, Kuzey Buz Denizi’ndeki buz kütlesinin 2007 yılı itibariyle en küçük seviyesine ulaşması ve ilk kez bu bölgeden gemiler için bir geçiş yolunun açılması olmuştur.44 Gelecekte de buzul ve kar kütlelerinin erimesine ilişkin bu etkilerin iklim değişikliğine karşı önlem alınmaması durumunda artarak devam edeceği düşünülmektedir. Örneğin, Ernest Hemingway’ın Kilimanjaro’nun Karları adlı kitabı ile ünlenen Kilimanjaro Dağı’ndaki buz kütlesinin 2015 yılı itibariyle yok olacağı tahmin edilmektedir.45 İklim değişikliğinin bir sonucu olarak buzul ve kar kütlelerinin erimesi, deniz suyu seviyesinin yükselmesine neden olmaktadır. Yapılan araştırmalara göre 20. yüzyıl boyunca deniz suyu seviyesi 17 santimetre (cm) artış göstermiştir.46 Ayrıca yapılan hesaplamalar, deniz suyu seviyesinin 21. yüzyılın sonuna kadar 18-59 cm arasında artış gösterebileceğini ortaya koymaktadır.47 41 IPCC, 2007a, s. 5-36. Nitekim son bir rapora göre, 1998, 2002, 2003 ve 2005 yıllarından sonra en sıcak 5. yılın 2009 yılı olarak kayıtlara geçtiği ifade edilmektedir. Aon Benfield Impact Forecasting LLC, Annual Global Climate and Catastrophe Report, Chicago, Illinois, 2009, s. 7. 42 R. K. Pachauri, “Climate change is unequivocal,” Climate Action, (Der. David Simpson), Sustainable Development International and UNEP, London, December 2007, s. 24. 43 Peter Bunyard, “Crossing the Threshold,” The Ecologist, Cilt: 34, Sayı: 1, February 2004, s. 5558; Global Climate Change, (Der. Paul McCaffrey), The Reference Shelf, Cilt: 78, Sayı: 1, H.W. Wilson Company, New York, 2006, s. 90. 44 Pew Center on Global Climate Change, Climate Change 101: Understanding and Responding to Global Climate Change, Washington D.C., January 2009, s. 5, http://www.pewclimate.org/docUploads/Climate101-Complete-Jan09.pdf 45 Spence, 2005, s. 49. 46 IPCC, 2007a, s. 7. 47 a.g.e., s. 13. 17 Böyle bir durumda, Hollanda, Bangladeş, Vietnam, Bahama Adaları, Karayipler ve Mısır gibi birçok kıyı ve ada ülkesi ile nehir deltalarında bulunan bölgelerin sular altında kalabileceği tahmin edilmektedir. Dünya nüfusunun yaklaşık %20’sinin kıyı bölgelerinde yaşadığı dikkate alındığında, bu durumun ne kadar büyük sosyo-ekonomik sorunlara yol açabileceği oldukça düşündürücüdür. AB Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu’nun 14 Mart 2008 tarihli “İklim Değişikliği ve Uluslararası Güvenlik” başlıklı raporunda, bu durumun özellikle ada devletleri arasında sınır ve toprak çatışmalarına neden olabileceği ve 2020 yılı itibariyle milyonlarca insanın yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda kalabileceği vurgulanmaktadır.48 Mevcut verilere göre, küresel hava sıcaklarının 3-4°C arasında artış göstermesi durumunda, 330 milyon kişinin seller nedeniyle yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalacağı öngörülmektedir.49 İklim değişikliğinin su kaynakları üzerinde de önemli olumsuz etkileri bulunmaktadır. Su kaynakları, içme suyu açısından taşıdıkları önemin yanında, tarımsal üretimin sürdürülebilmesi için de hayati bir önem arz etmektedir.50 Ancak, iklim değişikliği sonucu Afrika ve Doğu Akdeniz gibi bölgelerde su kıtlığının ve kuraklığın ortaya çıkabileceği ve ayrıca gıda güvenliğinin tehlikeye girebileceği düşünülmektedir. Halihazırda 1,7 milyar insanın su sıkıntısı olan ülkelerde yaşadığı ve 2025 yılı itibariyle bu sayının 5 milyara çıkabileceği tahmin edilmektedir.51 Başka bir çalışmaya göre ise, 2080 yılı itibariyle 1,8 milyar insanın su kıtlığı ile karşı karşıya kalabileceği öngörülmektedir.52 Bu çerçevede, özellikle Akdeniz Havzası, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) batı kesimi, Afrika kıtasının güneyi ve Brezilya’nın kuzeydoğusu gibi yarı kurak ve kurak birçok bölgenin iklim değişikliğinden dolayı su kaynaklarının azalması ve su kıtlığı sorunları ile karışılacağı vurgulanmaktadır. Ayrıca, kuraklığa ilişkin olarak 48 Paper from the High Representative and the European Commission to the European Council, Climate Change and International Security, (S113/08), 14 March 2008, http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/reports/99387.pdf 49 UNDP, Human Development Report 2007/2008: Fighting climate change: Human solidarity in a divided world, Palgrave Macmillan, New York, 2007, s. 9. 50 Kullanılmakta olan su kaynaklarının 3’te 2’si, tarım alanlarının sulanmasına ayrılmaktadır. John Houghton, Global Warming: The Complete Briefing, Cambridge University Press, Cambridge, 2004, s. 162. 51 Der. Michael Williams, Climate Change Information Kit, UNEP and UNFCCC, September 2002, s. 13.2, http://unfccc.int/resource/docs/publications/infokit_2002_en.pdf 52 UNDP, 2007, s. 9. 18 yapılan bir çalışmada, 1970’li yıllardan beri kuraklığın etkili olduğu bölgelerin büyüklüğünün iki katına çıktığı saptanmıştır.53 Yapılan tahminler, iklim değişikliğinin önüne geçilmemesi durumunda, 2100 yılı itibariyle dünyanın 3’te 1’ine denk düşen bir alanın çöle dönüşebileceğini ortaya koymaktadır.54 İklim değişikliği nedeniyle, fırtına, sel ve taşkın ile sıcak hava dalgaları gibi olağandışı hava ve iklim olaylarının daha sık ve şiddetli bir şekilde yaşanacağı öngörülmektedir. Nitekim son yıllarda, büyük miktarda can ve mal kaybına neden olan olağandışı hava ve iklim olayları ve felaketlerinin (2003 ve 2007 yıllarında Avrupa’da yaşanan sıcak hava dalgaları ile Asya ve Meksika’da 2007 yılında gerçekleşen seller gibi) daha sık yaşandığı görülmektedir. Örneğin, 1980-2000 yılları arasında tropik kasırgaların her yıl yaklaşık 120 milyon kişiyi etkilediği ve 250 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olduğu hesaplanmıştır. Ayrıca, 2000 yılından 2004 yılına kadar her yıl 262 milyon insanın iklimle ilişkilendirilebilecek felaketlerden olumsuz etkilendiği tespit edilmiştir.55 Halk sağlığı da, iklim değişikliğinden dolayı kötüleşen gıda, hava ve su kalitesi ve dolayısıyla ortaya çıkan olumsuz çevre koşullarından kötü yönde etkilenmektedir. Hava sıcaklarının artması, sıtma ve dang hastalığı 56 gibi bulaşıcı hastalıkların etki alanını genişletmekte; kalp ve solunum yolları gibi rahatsızlıkların ise daha çok insanı olumsuz yönde etkilemesine neden olmaktadır. Su kaynakları ve içme suyunun kalitesinin düşmesi sonucu, kolera ve ishal gibi hastalıklar, özellikle gelişmemiş bölgelerde daha etkili ve zararlı olabilmektedir. Örneğin, iklim değişikliği, 2000 yılı içinde dünya çapında yaşanan ishalin yaklaşık %2,4’ünden, orta gelirli ülkelerdeki sıtma hastalığının %6’sından ve sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkan dang hastalığının %7’sinden sorumludur.57 53 Jeffrey Kluger, “The Tipping Point,” Time, 3 April 2006, s. 36. Nesrin Algan, “İklim Etiği,” Mülkiye, Cilt: 32, Sayı: 259, Yaz 2008, s. 201. 55 UNDP, 2007, s. 8. 56 Dang Hastalığı (Dengue Fever), sivrisinek ısırmasıyla bulaşan ve bir virüsle gelişen tropikal bir hastalıktır. Yüksek ateş, titreme, terleme, vücutta sancılar, kilo kaybı, kusma, ishal, deride kan lekeleri ve lenf bezlerinin büyümesi gibi belirtileri vardır. Sıcaklık ve yağışlarda yaşanan artış bu hastalığın yaygınlaşmasındaki başlıca nedendir. http://www.spitall.com/hastalik-belirtileri/danghastaligi-dang-hummasi-dengue-fever (1 Temmuz 2010) 57 World Health Organization, The World Health Report 2002: Reducing Risks, Promoting Healthy Life, Geneva, 2002, s. 72. 54 19 Başlangıçta her ne kadar bu oranlar düşük sanılsa da, ishalin her yıl 1,9 milyon kişinin, sıtmanın ise 900 bin kişinin ölümüne neden olması,58 iklim değişikliğinin halk sağlığı açısından önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. İklim değişikliğinin diğer önemli bir etkisi biyolojik çeşitlilik ve ekosistemler üzerinde gözlemlenmektedir. İklim değişikliğinin bu konudaki etkileri, hava sıcaklıklarında yaşanacak artışa göre farklılık göstermektedir. Daha düşük düzeyde gerçekleşecek sıcaklık artışlarında, yeni iklim koşullarına uyum sağlayabilecek canlı sayısının oranı artacaktır. Örneğin, 1980-1999 dönemine kıyasla hava sıcaklarında ortaya çıkacak 1,5-2,5°C’lik bir artışın, bitki ve hayvan türlerinin %20-30’nun neslinin tükenmesine neden olacağı,59 3,5°C’lik bir artışta ise bu oranın %40-70’e60 çıkacağı tahmin edilmektedir. Konuyla ilgili olarak yapılan diğer bir araştırmada ise, küresel ortalama hava sıcaklıklarındaki artışın tahmin edildiği gibi devam etmesi durumunda, 2050 yılı itibariyle 1 milyondan fazla canlı türünün yok olma riskiyle karşılaşabileceği ifade edilmektedir.61 Sonuç olarak, iklim değişikliği tüm dünyayı farklı seviye ve yoğunlukta olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle iklim değişikliğine karşı kırılgan olan ekosistemler ile gelişmemiş bölgelerde yaşayan toplumlar bu süreçten büyük zarar görmektedir. İklim değişikliğinden kaynaklanan bu etki ve sonuçlar büyük ekonomik maliyetleri ve kayıpları da beraberinde getirmektedir. Bunun yanında, iklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak emisyon azaltım önlemleri de ciddi boyutlarda yatırım yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bundan dolayı, bu sorunun ekonomik ve mali boyutunun aydınlatılması, iklim değişikliğinin daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilebilmesini sağlayacaktır. 58 World Health Organization, Climate Change and Health, Report by the Secretariat, Executive Board, 122nd Session, Provisional agenda item 4.1, EB122/4, 16 January 2008, s. 1. 59 IPCC, “Summary for Policymakers,” Climate Change 2007: Impacts, Adaptation and Vulnerability. Contribution of Working Group II to the Fourth Assessment Report of the IPCC, (M. L. Parry ve ö.), Cambridge University Press, Cambridge, 2007d, s. 11. 60 IPCC, 2007b, s. 14. 61 Kluger, 2006, s. 33 ve United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization (UNESCO), “Talking to Chris Thomas: Nowhere to run,” The New Courier, April 2004, s. 4, http://unesdoc.unesco.org/images/0013/001350/135045e.pdf 20 1.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN EKONOMİK VE MALİ BOYUTU Son dönemde iklim değişikliği ile ilişkilendirilebilecek hava olayları ve doğal afetler sonucu yaşanan tecrübeler ve yeni bilimsel bulgular, iklim değişikliğinin başta az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri olmak üzere dünya ekonomisini olumsuz yönde etkilediğini ortaya koymaktadır. Önlem alınmaması durumunda ise, dünya ekonomisi üzerindeki ekonomik maliyetlerin ve dolayısıyla iklim değişikliğine karşı mücadele için gerekli mali kaynak ve yatırım ihtiyacının artacağı hesaplanmaktadır. İklim değişikliğinin ekonomik ve mali boyutunun önemi çerçevesinde bu kısımda, bu küresel sorunun ortaya çıkardığı ekonomik maliyetler ve yatırım ihtiyacı ile konuya ilişkin geleceğe yönelik öngörülere odaklanılacaktır. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin ekonomik etkileri ve bu süreçte karşılaşılacak yatırım ihtiyacı iki başlık altında incelenecektir. İlk olarak, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri sonucu ortaya çıkan ekonomik kayıp ve zararlar ile bu olumsuz etkilere karşı alınacak önlemler uyum maliyetleri kapsamında ele alınacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sera gazı emisyonlarındaki birikimin önüne geçilmesi amacıyla alınan önlemlerin ekonomik maliyeti ve buna ilişkin yatırım ihtiyacı ise emisyon azaltımı başlığı altında değerlendirilecektir. Bu bağlamda, ekonomik maliyetlere ilişkin mevcut tahmin ve hesaplamaların genelde, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri sonucu ortaya çıkan ekonomik zarar ve iklim değişikliğine uyum sağlanmasına yönelik yatırım maliyetleri ile ilgili olduğu söylenebilir. Bu ekonomik etki ve maliyetlerin de öncelikli olarak bölgelerin iklim değişikliğine ne şekilde ve seviyede maruz kaldıklarına ve ayrıca gelişmişlik düzeylerine göre de farklılık gösterdiği unutulmamalıdır. 1.2.1. İklim Değişikliğine Yönelik Uyum Maliyetleri İklim değişikliği sadece canlı yaşamını ve çevreyi olumsuz yönde etkilemekle kalmayıp, telafisi zor ekonomik kayıpları da beraberinde 21 getirmektedir. Daha sık ve şiddetli bir şekilde yaşanan olağandışı hava ve iklim olayları ve dolayısıyla iklimle ilişkilendirilebilecek doğal afetler sonucu ciddi ekonomik maliyetler ortaya çıkmaktadır. Böylece, hem bu ekonomik kayıp ve zararlar hem de değişen iklimsel koşullara uyum sağlanabilmesi için alınan önlemler, büyük bir mali kaynak ihtiyacının doğmasına yol açmaktadır. Genel olarak uyum maliyetleri olarak adlandırılabilecek bu maliyetler, iklim değişikliğinin etkilerinin boyutu ve sıklığı, ortaya çıktığı bölgenin coğrafi ve sosyo-ekonomik koşulları ve gelişmişlik düzeyine göre farklılık gösterebilmektedir. Örneğin, konuyla ilgili olarak yapılan hesaplamalar, küresel hava sıcaklıklarında 2,5°C’lik bir artışın ortaya çıkaracağı maliyetin, küresel ekonominin %1,5-1,9’u kadar olacağını ve bu oranın olumsuz etkilerin daha fazla hissedileceği Afrika kıtasında %4 ve Hindistan’da ise %5’e kadar çıkabileceğini öngörmektedir.62 Ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele sürecinde alınacak emisyon azaltım önlemlerinin boyutu da bu maliyetleri önemli düzeyde etkileyecektir. Bu çerçevede, uyum maliyetlerinin yakından incelenmesi, iklim değişikliğinin dünya ekonomisi ve ülkelerin ekonomi ve kalkınma politikaları açısından önemini daha net ortaya koyacaktır. Örneğin, 1980-2004 yılları arasında iklimle ilişkilendirilebilecek doğal afetlerden dolayı ortaya çıkan ekonomik kaybın 1,4 trilyon dolara ulaştığı hesaplanmaktadır.63 Öte yandan, Küresel İnsani Forum (Global Humanitarian Forum) tarafından yayınlanan bir rapora göre ise, iklim değişikliği her yıl 300 bin kişinin ölümüne ve yıllık 125 milyar dolarlık bir ekonomik kaybın oluşmasına neden olmaktadır.64 Küresel düzeyde ortaya çıkan bu maliyetler ve can kaybı, iklim değişikliği gibi bir çevre sorununun önlem alınmaması durumunda hangi boyutlara ulaşabileceğini açık bir şekilde göstermektedir. 62 House of Lords, Select Committee on Economic Affairs, The Economics of Climate Change, Volume I: Report, 2nd Report of Session 2005-06, London, 2005, s. 52. 63 Der. Paul R. Epstein ve Evan Mills, Climate Change Futures: Health, Ecological and Economic Dimensions, The Center for Health and the Global Environmental Harvard Medical School, September 2006, s. 22, http://chge.med.harvard.edu/programs/ccf/documents/ccf_report_oct_06.pdf 64 Global Humanitarian Forum, Human Impact Report Climate Change: The Anatomy of A Silent Crisis, Geneva, 2009, s. 1, http://ghfgeneva.org/Portals/0/pdfs/human_impact_report.pdf 22 Bu genel verilerin yanı sıra çeşitli ülkelerde yaşanan iklimsel felaketlere ilişkin bilgiler de, iklim değişikliğinin ekonomik açıdan olumsuz etkilerinin şiddetini giderek artırdığını göstermektedir. Yaşanan olaylar, iklim değişikliğinin özellikle küçük ada ülkeleri ve az gelişmiş ülkeler açısından taşıdığı hayati önemi gözler önüne sermektedir. Örneğin, 2004 yılında küçük bir ada ülkesi olan Grenada’da yaşanan Ivan Kasırgası nedeniyle, Grenada’nın Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının (GSYH) %200’ü büyüklüğünde bir ekonomik kayıp ortaya çıkmış ve söz konusu ülkenin altyapı sisteminin %90’nı tahrip olmuştur.65 Bununla birlikte, iklim değişikliği gelişmiş ülkelerin ekonomileri ve altyapılarını da olumsuz yönde etkilemektedir. 2005 yılında ABD’de yaşanan ve ABD ekonomisine yaklaşık 125 milyar dolarlık bir zarar veren Katrina Kasırgası66 konuya ilişkin verilebilecek dikkate değer bir örnektir. Öte yandan, bu ekonomik kayıplar sigortacılık gibi farklı sektörleri de olumsuz yönde etkilemektedir. Nitekim, 2004 yılında ABD ve Japonya’da yaşanan şiddetli fırtınalar nedeniyle sigortalı mülkler üzerinde oluşan kaybın 32 milyar avro olduğu hesaplanmıştır.67 Diğer bir çarpıcı örnek ise, bu tür felaketlerle verilen mücadelede yapılan yatırımların büyüklüğü ile ilgilidir. Örneğin, 1992 yılından beri sadece Güney ve Güneydoğu Asya, Orta Amerika ve Doğu Afrika bölgelerinde fırtına, sel ve kuraklıkla uluslararası mücadele için harcanan paranın yaklaşık 2,7 trilyon doları bulduğu öngörülmektedir.68 Bu bakımdan ülkeler, iklim değişikliğinin yol açtığı olumsuz etkilere uyum sağlayabilmek ve bu etkilere karşı daha dayanıklı ve hazırlıklı olabilmek için ulusal kaynaklarından ciddi bir pay ayırmaktadırlar. Bu konudaki diğer önemli bir örnek Hindistan’ın yaptığı yatırımlarla ilgilidir. Hindistan, GSYH’sinin %2’sini iklim değişikliğine uyum çalışmaları kapsamında tarım, su kaynakları, sağlık ve hijyen, kıyı alanları, ormanlar ve afet risk azaltımı alanındaki faaliyetlere ayırmaktadır.69 65 Organization of Eastern Caribbean States, “Grenada, One year after Hurricane Ivan, Finance Minister says ‘Economy is recovering nicely,’” 9 September 2005, http://www.oecs.org/Press/news_Grenada_1yearlater.html (22 Kasım 2009) 66 Red Cross/Red Crescent, Climate Guide, Geneva, November 2007, s. 15, http://www.climatecentre.org/downloads/File/reports/RCRC_climateguide.pdf 67 AllianzGroup ve WWF, Climate Change&the Financial Sector: An Agenda for Action, London, June 2005, s. 25. 68 Feinstesin International Center, The Humanitarian Costs of Climate Change, (Mackinnon Webster ve ö.), December 2008, s. 12. 69 R. Ray, India: Adaptation Approaches and Strategies, presentation at the workshop on Addressing Action on Adaptation, UNFCCC Dialogue on Long-Term Cooperative Action to 23 Gelecekte altyapı sistemlerinin, iklimle ilişkilendirilebilecek bu tür felaketlere karşı daha dayanıklı olacak şekilde yapılandırılması, olası ekonomik kayıp ve zararların azaltılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Ancak, altyapı sistemlerinin (yol, köprü, kanalizasyon, baraj ve su bentlerinin sağlamlaştırılması ve yenilerinin yapılması gibi) iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyumunun maliyetli bir süreç olduğu görülmektedir. Nitekim, yapılan çalışmalara göre, dünya genelinde altyapı sistemlerinin iklim değişikliğine uyumunun sağlanabilmesinin maliyeti, 2030 yılı itibariyle 7,8-130 milyar dolar arasında değişmektedir.70 Altyapı sistemlerine ilişkin bu maliyetler daha yakından incelendiğinde, 2030 yılı itibariyle yeni içme suyu altyapılarının oluşturulması için 11 milyar dolar, sahil ve su kanallarının iyileştirilmesi için 11 milyar dolar ve uyuma yönelik yeni altyapı olanaklarının yapılması için 8-130 milyar dolar arasında bir mali kaynağa ihtiyaç olacağı anlaşılmaktadır.71 Sadece OECD ülkelerine ilişkin yapılan hesaplamalar ise, bu ülkelerde altyapının uyumu için yılda 15-150 milyar dolar arasında bir kaynağın gerekeceğini ve bu mali kaynağın söz konusu ülkelerin toplam GSYH’lerinin %0,05-0,5 arasına denk düşeceğini öngörmektedir.72 İlk bakışta altyapı sistemlerinin uyumu için büyük bir mali kaynağa ihtiyaç olacağı görülse de, uzun vadede iklim değişikliğinin neden olabileceği ekonomik kayıplar düşünüldüğünde, bu yatırımların daha az maliyetli politika seçenekleri arasında yer aldığı anlaşılacaktır. İklim değişikliği ayrıca, özellikle enerji, turizm, tarım, ormancılık, balıkçılık ve sanayinin bazı kolları olmak üzere iklimsel koşullara bağlı üretim yapan veya hizmet veren sektörler ile altyapı sistemleri ve konutlarda büyük ekonomik zararların oluşmasına yol açabilmektedir. İklim değişikliğine uyum kapsamında enerji sektörü incelendiğinde, enerji üretimi ve talebinde ciddi Address Climate Change by Enhancing Implementation of the Convention, Bonn, 17 May 2007; Richard J.T. Klein ve Asa Persson, Financing Adaptation to Climate Change: Issues and Priorities, European Climate Platform Report No. 8, October 2008, s. 4. 70 D. Satterthwaite, Adaptation Options for Infrastructure in Developing Countries, a report to the UNFCCC Secretariat Financial and Technical Support Division, 2007, http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/pdf/satterthwaite. pdf ve OECD, Economic Aspects of Adaptation to Climate Change: Costs, Benefits and Policy Instruments, (Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser), Paris, 2008, s. 59. 71 UNFCCC, Investment and Financial Flows to Address Climate Change, Bonn, 2007a, s. 176. 72 Der. Nicholas Stern, Stern Review: The Economics of Climate Change, HM Treasury, London, 2006, s. xxi, Bkz. www.sternreview.org.uk 24 dalgalanmaların oluşabileceği öngörülmektedir. Sıcaklık artışları nedeniyle klimaların daha fazla kullanılması ve buzdolaplarının daha fazla soğutulması ile enerji talebi artacak; öte yandan kışın ısıtma sistemlerinden daha düşük düzeyde yararlanılması sonucu enerji talebi düşüş gösterebilecektir. Ancak, bu konuya ilişkin maliyet çalışmaları genelde ABD ile sınırlıdır. Yapılan hesaplamalara göre, ABD’de soğutma amacıyla artan elektrik talebinin 2050 yılı itibariyle 4-9 milyar dolar, 2100 yılı için ise 16-39,8 milyar dolar (1990 fiyatları bazında) daha fazla olacağı öngörülmektedir.73 Öte yandan, su kaynaklarının azalması nedeniyle hidroelektrik santrallerden sağlanan enerji üretiminde düşüşlerin yaşanacağı ve bunun da ekonomiyi olumsuz yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Nitekim, yine ABD’ye ilişkin bir örnekte, 2007 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle hidroelektrik üretiminin ulusal düzeyde %15, ABD’nin güneydoğu kesiminde ise %45 oranında düştüğü tespit edilmiştir.74 Tüm bu gösterge ve tahminler, ekonomik üretimin ve günlük yaşamın sürdürülmesinde hayati bir role sahip olan enerji sektörünün de iklim değişikliğinden bir şekilde etkileneceğini ortaya koymakta ve bu sektörde de iklim değişikliğine uyum çalışmalarının başlatılmasını gerekli kılmaktadır. Öte yandan, enerji sektörüyle ilgili yapılacak uyum çalışmalarının emisyon azaltımı önlemleri ile yakından bağlantılı olacağı da unutulmamalıdır. Tarım sektörü de iklim değişikliğinin olumsuz ekonomik etkilerinden en fazla zarar gören ve gelecekte yoğun bir şekilde uyum çalışmalarını gerekli kılan bir alanı teşkil etmektedir. Tarım sektörü ayrıca, gıda güvenliğinin sağlanması ve halk sağlığını doğrudan etkilemesi açısından da önem arz etmektedir. Günümüzde 800 milyon insanın yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya olduğu ve gelir ve nüfus artışına bağlı olarak gıda tüketiminin önümüzdeki 30-40 yıl içinde ikiye katlanacağı75 dikkate alındığında, tarımsal üretimin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Nitekim, Afrika kıtasında Gayri Safi Milli Hasılanın (GSMH) 73 E.T. Mansur, R. Mendelson ve W. Morrison, A Discrete Continous Choice Model of Climate Change Impacts on Energy, Social Science Research Network, Yale School of Management Working Paper No. ES-43, Yale Univesity, New Haven, 2005, s. 40-41. 74 Frank Ackerman ve Elizabeth A. Stanton, The Cost of Climate Change: What We’ll Pay if Global Warming Continues Unchecked, Natural Resources Defense Council, May 2008, s. 11. 75 Türkeş, 2008, s. 44. 25 %40’ını, istihdamın ise %70’sini oluşturan tarım sektörü,76 tarım ve dolayısıyla iklim değişikliğinin bir bölgenin ekonomisi için ne kadar önemli olabileceği gösteren en somut örneklerden biridir. Ancak, iklim değişikliği nedeniyle (su kaynaklarının azalması ve iklimsel afetler gibi), özellikle tropikal ve subtropikal bölgelerde tarımsal üretkenliğin azalacağı veya zarar göreceği ve böylece tarımsal üretimin ekonomiye hakim olduğu bölgelerde ciddi sosyo-ekonomik sıkıntıların ortaya çıkacağı söylenebilir. Örneğin, 2002 yılında Avustralya’da yaşanan kuraklık sonucu tarımsal çıktılar %30 azalmış, GSYH’de %1,6 oranında düşüş gözlenmiş ve 70 bin kişi işsiz kalmıştır.77 Ayrıca, tarımsal üretimin azalması ve su kıtlığı nedeniyle sulama maliyetlerinin yükselmesi, son yıllarda küresel düzeyde yaşanan gıda fiyat artışlarını tetikleyen etmenler arasında yer almıştır. Tüm bunlar, tarım alanındaki önlemlerin, uyum çalışmaları arasında neden öncelik arz ettiğini açıklayıcı niteliktedir. Ancak gerekli iklim değişikliği politikalarının uygulanmaması durumunda, 2030 yılı itibariyle başta tarım olmak üzere ormancılık ve balıkçılık alanlarında yıllık 14,23 milyar dolarlık ek bir yatırıma ihtiyaç duyulacak ve bu yatırımın bir kısmının kuraklığa dayanıklı tohum çeşitlerinin bulunması gibi araştırma faaliyetlerine, diğer bir kısmının ise tarımsal alanların genişletilmesi ile fiziksel sermaye yatırımlarına (sulama altyapısına yönelik yatırımlar gibi) ayrılması gerekecektir.78 İklim değişikliğinin diğer bir ekonomik etkisi, turizm sektöründe gözlemlenmektedir. Gelecekte deniz suyu seviyesinin yükselmesi ile kıyı bölgeleri ve plajlar zarar görecek, kıyıya yakın turistik tesislerin yeni şartlara göre yeniden konumlandırılmaları gerekebilecektir. Ayrıca, mercan adalarının iklim değişikliğinden dolayı zarar göreceği ve bu alandaki turizmin de sekteye uğrayacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, deniz suyu seviyesinin yükselmesine karşı kıyı bölgelerde alınacak tedbirler (altyapı yatırımları gibi) sonucunda, özellikle ada ülkeleri ile deniz seviyesine ve nehir deltalarına yakın 76 Scott Fields, “Continental Divide: Why Africa’s Climate Change Burden is Greater,” Environmental Health Perspective, Cilt: 113, Sayı: 8, August 2005, s. 536. 77 AllianzGroup ve WWF, 2005, s. 13. 78 B. McCarl, Adaptation Options for Agriculture, Forestry and Fisheries, a report to the UNFCCC Secretariat Financial and Technical Support Division, 2007, http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/pdf/mccarl.pdf; Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser, 2008, s. 50. 26 konumlanmış yerleşim bölgelerinde büyük maliyetler ortaya çıkabilecektir. Örneğin, 2030 yılı itibariyle deniz suyu seviyesindeki yükselmenin ortalama 8,99,1 cm olması durumunda, küresel düzeyde yıllık 4-10,6 milyar dolarlık kıyı koruma maliyetinin ortaya çıkacağı öngörülmektedir.79 Öte yandan, kış sporlarına yönelik turizm faaliyeti yürüten bölgelerde, kar örtüsünün azalması ve kaybolması nedeniyle bu sektöre ilişkin doğal girdiler kaybolabilecektir. Örneğin, 2050 yılı itibariyle İsviçre Alplerinin üzerindeki buz kütlesinin %75’inin, 2100 yılı itibariyle ise tümünün yok olacağı hesaplanmaktadır.80 Bu durumda, kış turizmine yönelik yapılan maliyetli yatırımların atıl durumda kalabileceği ve bu yatırımların uygun bölgelere kaydırılmasının ise ciddi bir maliyet getireceği düşünülmektedir. İklim değişikliği nedeniyle, bazı sanayi kollarındaki üretim de olumsuz yönde etkilenecektir. Bu olumsuz etkilerin, özellikle tarım ve ormancılık sektörleriyle doğrudan bağlantılı olan, gıda işleme ve kağıt üretimi gibi sanayi kollarında daha yoğun hissedileceği öngörülmektedir. İklim değişikliği ayrıca, sağlık harcamalarında da artış yaşanmasına neden olmaktadır. Daha önce de belirtildiği üzere, iklim değişikliği bazı salgın hastalıkların daha etkili bir şekilde geniş bölgelere yayılmasına ve gıda güvenliği açısından sıkıntıların doğmasına yol açmaktadır. Bu doğrultuda, iklim değişikliğine uyum kapsamında sağlık sektörüne ilişkin bir maliyet çalışmasında, 2030 yılı itibariyle ishal, yetersiz beslenme ve sıtma gibi hastalıklardan kaynaklanacak maliyetin 4-5 milyar doları bulacağı hesaplanmıştır.81 Görüldüğü üzere, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, enerji, tarım, ormancılık, balıkçılık, turizm, sağlık ve sanayi sektörlerinin yanı sıra altyapı sistemleri gibi alanlarda ciddi maliyetleri ortaya çıkarmaktadır. Genel olarak bakıldığında, bu alanlarda yapılacak çalışmalar için gerekli yatırımın 2030 yılına 79 R. J. Nicholls, Adaptation Options for Coastal Areas and Infrastructure: An Analysis for 2030, a report to the UNFCCC Secretariat Financial and Technical Support Division, 2007, http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/pdf/nicholls..pdf; Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser, 2008, s. 35. 80 a.g.e., 2008, s. 60. 81 K. Ebi, Health Impact of Climate Change, a report to the UNFCCC Secretariat Financial and Technical Support Division, 2007, s. 4. http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/pdf/ebi.pdf 27 kadar toplam 225 milyar dolara ulaşacağı öngörülmektedir.82 Ayrıca gerekli çalışmaların bir an önce yapılmaması durumunda, bu maliyetlerin giderek artacağı düşünülmektedir. Nitekim yapılan çalışmalar bu yaklaşımı doğrular niteliktedir. Örneğin, 2030 yılı itibariyle uyum önlemleri için gereken mali kaynağı, Dünya Bankası yıllık 10-40 milyar dolar olarak hesaplamakta; Oxfam ise bu maliyetin yıllık 50 milyar dolardan fazla olabileceğini vurgulamaktadır. 83 Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ise 2015 yılı itibariyle iklim değişikliğine uyum için yıllık 86 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç duyulacağını ifade etmektedir.84 Uyum maliyetleri konusundaki bu eğilimin, sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik olarak alınacak önlemlerin hızı ve boyutu ile yakından bağlantılı olduğu unutulmamalıdır. 1.2.2. Emisyon Azaltım Maliyetleri İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin önüne geçilebilmesi, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik uygulanacak politika ve önlemler ile mümkün olacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında alınacak emisyon azaltım önlemlerinin maliyeti, teknolojik gelişmeler, alternatif enerji kaynaklarının bulunması, toplumların yaşam tarzındaki değişimler ve yeni eğilimler ve ülkelerin ekonomi politikaları ve önceliklerine göre farklılık gösterecektir. Bu maliyetler ayrıca, sera gazı emisyonlarındaki birikimin belirli bir seviyeye düşürülmesi ve dolayısıyla küresel düzeyde sıcaklık artışının sınırlandırılmasına yönelik belirlenecek somut hedefler ve bu hedeflerin uygulanacağı bölge ve sektörlere göre de değişebilmektedir. Bu bakımdan, bölgeler arasıda var olan maliyet farklılıkları, konuya ilişkin verilebilecek açık bir örneği teşkil etmektedir. Örneğin, emisyon azaltımına yönelik yatırımlar, yatırım ve işgücü maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle gelişmiş ülkelerde daha maliyetli, bu maliyetlerin daha düşük düzeyde seyrettiği gelişmekte olan ülkelerde ise daha makul düzeyde olabilmektedir. 82 Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser, 2008, s. 56. UNFCCC, Investment and Financial Flows to Address Climate Change: An Update, Bonn, 2009, s. 30. 84 UNDP, 2007, s. 194. 83 28 Emisyon azaltımı ile ilgili maliyet hesaplamalarında, çeşitli senaryolar bazında farklı maliyetler ortaya çıkmaktadır. BMİDÇS Sekretaryası, sera gazı emisyonlarının 2030 yılında 2000 yılı seviyesine göre %25 daha aşağı çekilmesinin küresel ekonomiye getireceği maliyeti, 200-210 milyar dolar olarak hesaplamakta ve bunun küresel hasılanın %0,3-0,5’i, küresel yatırımın ise %1,11,7’si kadar olacağını dile getirmektedir.85 Yapılan hesaplamalara göre, sektörler bazında emisyon azaltımı için gerekli olan ilave yatırım ve mali akış, ulaştırma sektörü için 88 milyar dolar, konutlar için 51 milyar dolar, sanayi sektörü için 36 milyar dolar, tarım sektörü için 35 milyar dolar, Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleri için 35-45 milyar dolar, ormancılık için 21 milyar dolar ve atık yönetimi için 1 milyar dolardır.86 Ayrıca, emisyon azaltımına ilişkin yapılan çeşitli senaryolar, benimsenen hedeflere göre de farklı maliyetlerin ortaya çıkacağını göstermektedir. Örneğin, CO2 emisyonlarını 450 ppm, tüm sera gazı emisyonlarını ise 550 ppm seviyesinde sabitlemenin ekonomik maliyeti, 2050 yılında küresel milli hasılanın yaklaşık %5’i kadar olacaktır.87 Diğer bir senaryoya göre ise, 2050 yılı itibariyle, emisyonların 2005 yılı seviyesine kıyasla %50 oranında azaltılması, 2050 yılındaki küresel milli hasılanın %9’una denk düşecektir.88 Öte yandan, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik eylemlerde geç kalınması, bir an önce harekete geçilmesine kıyasla çok daha maliyetli bir sürecin yaşanmasına yol açacaktır. Konu hakkındaki çalışmalar bu öngörüyü haklı çıkarmaktadır. Örneğin, Stern Raporu, sera gazı emisyonlarını iklim değişikliği ile mücadelede makul seviyede sabitlemenin, küresel ekonomiye maliyetinin %1 civarında olacağını; bunun da 2015 yılında 134 milyar dolara, 2050 yılında ise 930 milyar dolara tekabül edeceğini hesaplamaktadır.89 Yine aynı rapora göre, iklim değişikliği ile mücadelede harekete geçilmemesi durumunda ortaya çıkacak maliyet ve risklerin her yıl küresel GSYH’nin en az %5’ine denk düşeceği ve 85 UNFCCC, 2007a, s. 170-172. a.g.e., s. 172. 87 OECD, The Economics of Climate Change Mitigation: Policies and Options for the Future, (Der. Jean-Marc Burniaux ve ö.), OECD Economics Department Working Papers, No. 658, Paris, 2008, s. 19. 88 a.g.e., s. 19. 89 Bkz. Der. N. Stern, 2006. 86 29 iklim değişikliğinin daha geniş kapsamlı sonuçları dikkate alındığında ise bu oranın %20’ye kadar yükselebileceği ifade edilmektedir.90 IPCC ise, sera gazı emisyonlarının azaltılmasının 2030 yılında küresel ekonomiye getireceği maliyetin %0,2-2,5; 2050’de ise %4 civarında olacağını tahmin etmektedir.91 Tüm bu çalışmalar, gerekli önlemlerin vakit kaybetmeksizin alınmasının, gelecekte karşılaşılacak maliyetleri azaltacağını açıkça ortaya koymaktadır. Öte yandan, iklim değişikliğine karşı harekete geçilmemesi, telafi edilmesi zor maliyetlerle karşılaşılması ile sonuçlanabilecektir. Bu bağlamda, yeni iklim değişikliği politikalarının uygulanmaması durumunda, iklim değişikliğinin ortaya çıkaracağı ekonomik kaybın 2100 yılında küresel hasılanın %23’ü kadar olacağı öngörülmektedir.92 Ayrıca, sera gazı emisyonlarını sınırlamak için harekete geçilmemesi durumunda, 2100 yılı itibariyle ortaya çıkacak yıllık ekonomik zararın 20 trilyon doları bulabileceği öngörülmekte; ancak küresel hava sıcaklıklarındaki artışın sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2°C’de sınırlandırılması sayesinde bu zararın yarısının ortaya çıkmadan önlenebileceği tahmin edilmektedir.93 Mevcut tahminler, daha uzun vadede karşılaşılacak maliyetlerin ise üstesinden gelinemeyecek boyutlara ulaşacağını göstermektedir. Nitekim, Avrupa Komisyonu Çevre Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir çalışmada, yeni iklim politikalarının benimsenmemesi durumunda 2200 yılına kadar iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek toplam ekonomik zararın 74 trilyon avroyu bulabileceği (2000 yılı fiyatlarına göre) tahmin edilmektedir.94 Görüldüğü üzere, iklim değişikliği ile mücadele, dünya ekonomisini derinden etkileyecek boyutlara sahiptir. Bu maliyetler, iklim değişikliğinin salt bir çevre sorunu olmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Böylece iklim değişikliğinin ülkelerin kalkınma süreçleri, ekonomik büyümeleri ve refahlarını doğrudan 90 a.g.e. IPCC, 2007c, s. 12. 92 Claudia Kemfert ve Katja Schumacher, Cost of Inaction and Costs of Action in Climate Protection, DIW Berlin Final Report of Project FKZ 904 41 362 for the German Federal Ministry of the Environment, 2005; OECD, Cost of Inaction on Key Environmental Challenges, Paris, 2008, s. 79. 93 Frank Ackerman ve Elizabeth Stanton, Climate Change - the Costs of Inaction, Report to Friends of the Earth England, Wales and Northern Ireland, 11 October 2006, s. 25. 94 P. Watkiss ve ö., The Impacts and Costs of Climate Change, AEA Technology Environment ve Stockholm Environment Institute, commissioned by European Commission DG Environment, Oxford, August 2005, s. 46, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/final_report2.pdf 91 30 ilgilendiren küresel bir sorun olarak ele alınması, bu sorunun çözümüne yönelik daha uygun bir yaklaşım olacaktır. Bu süreçte ayrıca, ülkelerin ekonomik büyümeleri de olumsuz yönde etkilenebilecektir. OECD’nin emisyon azaltımına ilişkin senaryolarında, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik gerekli politikaların uygulanmaması durumunda, 2008-2050 yılları arasındaki döneminde dünya ekonomisindeki büyümenin ortalama yaklaşık %0,13 daha az gerçekleşeceği ve 2025 yılından sonra bu etkinin daha da sertleşeceği öngörülmektedir.95 Bu durumda ise, 2050 yılı itibariyle küresel GSYH’nin %4,8 daha aşağıda olacağı vurgulanmakta ve GSYH’de oluşacak bu kaybın, beşeri ve sermaye kaynaklarının, ürün ve hizmet üretmek yerine, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve uyum alanlarındaki faaliyetlere yönlendirilmelerinden kaynaklanacağı öne sürülmektedir.96 Öte yandan, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında uygulanacak emisyon azaltım önlemlerinin iyi tasarlanmaması, diğer bazı alanlar üzerinde olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Son yıllarda, çevreye daha dost olması açısından bioyakıtlara ABD ve Avrupa’da yoğun bir talep oluşmuş ve dolayısıyla bioyakıt üretimine yönelik tarımsal ürünlerden bu alanda daha çok yararlanılmıştır. Bu süreç, küresel düzeyde bioyakıt üretimi için gerekli tarımsal ürünlerin fiyatları ve dolayısıyla gıda fiyatlarının artması ve bu ürünlerin ithalini yapan düşük gelirli ülkelerin ekonomik sıkıntıyla karşılaşması ile sonuçlanmıştır.97 Doğru şekilde uygulanmayan emisyon azaltım eylemleri diğer bazı alanlarda da olumsuz bir şekilde hissedilebilecektir. Nitekim, emisyon azaltımına yönelik maliyet-etkin önlemlerin ve politika araçlarının uygulanmaması durumunda, ekonomik büyümede yavaşlama, rekabet gücünde azalma ve yüksek enflasyon gibi olumsuz etkilerle karşılaşılabilecektir.98 Stern Raporu da, iklim değişikliğinin göz ardı edilmesi durumunda ekonomik büyümenin ciddi boyutta zarar göreceğini, önümüzdeki dönemde de tıpkı büyük 95 OECD, Climate Change Mitigation: What do we do?, Paris, 2008, s. 11. a.g.e., s. 11. 97 International Monetary Fund (IMF), World Economic Outlook: Housing and the Business Cycle, World Economic and Financial Surveys, April 2008, s. 1. 98 a.g.e., s. 42. 96 31 savaşların ve 20. yüzyılın ilk yarısındaki ekonomik buhranın yol açtığı gibi belli başlı ekonomik ve sosyal faaliyetlerde önemli gerilemelerin yaşanacağını öngörmektedir.99 Emisyon azaltımı için gerçekleştirilmesi gereken eylemlerin, ekonomik maliyetlerinin yanında, önemli getirilerinin olacağı da göz ardı edilmemelidir. Bu doğrultuda atılan adımlar sayesinde, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve düşük karbonlu enerji teknolojilerine yönelik yatırımlar artış gösterecek ve bir yandan enerji arzındaki maliyetler düşürülüp enerji güvenliği sağlanırken, diğer yandan bu alanlarda önemli istihdam fırsatları yaratılacaktır. Mevcut veri ve tahminler, bu beklentileri destekler niteliktedir. Örneğin, Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) tarafından, halihazırda temiz enerjiye (güneş ve rüzgar enerjisi) yönelik yatırımın 20 milyar dolar olduğu ve bu yatırımın 10 yıl içinde 100 milyar dolara çıkabileceği vurgulanmakta ve ayrıca 2000-2004 yılları arasında yenilenebilir ve temiz enerji teknolojilerine yönelik yatırımın %150 oranında artış gösterdiği kaydedilmektedir.100 Kuşkusuz bu tür yatırımlar, bu alanlardaki istihdamın artmasını sağlayacak ve dikkate değer bir ekonomik hareketlenmenin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır. UEA’ya göre, iklim değişikliği ile mücadele sayesinde (emisyonların 450 ppm seviyesinde sabitlenmesi), 2010-2030 yılları arasındaki döneminde ulaştırma, konut ve sanayi alanındaki enerji faturalarında küresel düzeyde 8,6 trilyon dolarlık bir tasarruf sağlanabilecektir.101 Bu çerçevede, iklim değişikliğinin maliyetleri değerlendirilirken, bu süreçte elde edilecek ekonomik getiri ve avantajların göz önünde bulundurulması yerinde olacaktır. Bu tür maliyetlerin hesaplanmasında genellikle doğrudan maliyetler, yani teknoloji ve Ar-Ge, yenilenebilir enerji ve enerji verimliği, ulaştırma, sanayi, atık yönetimi, tarım ve ormancılık alanlarındaki yatırımlar dikkate alınmaktadır. Ancak zaman zaman bu hesaplamalara, bu kapsamda ele alınmayan iklim değişikliği politikalarının (çevre vergileri ve emisyonların 99 Der. N. Stern, 2006, s. ii. AllianzGroup ve WWF, 2005, s. 45. 101 UEA, 2009, s. 9. 100 32 fiyatlandırılması/ticareti gibi) refah düzeyi ve ekonomi üzerindeki etkilerinin de dahil edilmesi gerektiği öne sürülmektedir.102 Nitekim, özellikle mali boyutu öne çıkan bu tür politikaların ekonomik hayatı, üretim ve tüketimi ve sosyo-ekonomik göstergeleri doğrudan etkilediği göz önünde bulundurulduğunda, emisyon azaltım maliyetlerinin aslında daha kapsamlı değerlendirilmesinin gerektiği anlaşılmaktadır. Emisyon azaltımına yönelik tüm bu önlemler, çevresel açıdan katkılarının yanı sıra, gelecekteki maliyetlerin azaltılması ve yeni yatırım fırsatlarının yaratılması açısından da önem taşımaktadır. Alınacak önlemlerin boyutu ve zamanlaması, ekonomik büyüme ve kalkınma, rekabet gücü, kıt kaynakların etkin kullanımı ve iklim değişikliğine uyum sağlanabilmesi gibi konularda belirleyici olacaktır. Ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında alınacak önlemler ve yapılacak yatırımlar, enerji güvenliği, ekonomi, sağlık, turizm ve tarım gibi birçok alanda önemli faydalar getirecektir. Şimdiye kadar üzerinde durulan tüm bu hususlar, iklim değişikliğinin ve bu sorunla mücadelenin ne kadar ciddi bir süreç olduğunu açıkça göstermiştir. Ayrıca, iklim değişikliği gibi böylesine maliyetli bir küresel çevre sorunuyla mücadelede, bireysel bazda alınacak tedbirlerin tek başına yeterli olmayacağı aşikardır. Bundan dolayı, iklim değişikliğiyle etkin bir şekilde mücadele, uluslararası düzeyde bir işbirliği mekanizmasının kurulması ile başarılabilecektir. Nitekim, şu ana kadar bu doğrultuda önemli adımlar atılmış bulunmaktadır. Bu bağlamda, iklim değişikliğine yönelik gerçekleştirilen girişimler neticesinde BMİDÇS ve Kyoto Protokolü imzalanmış ve böylece uluslararası iklim değişikliği rejiminin oluşturulması sağlanmıştır. 102 House of Lords, Select Committee on Economic Affairs, 2005, s. 43. 33 İKİNCİ BÖLÜM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE VE İŞBİRLİĞİ Bu bölümde, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası işbirliğinin oluşturulması amacıyla günümüze kadar atılan adımlar üzerinde durulacaktır. İklim değişikliği gibi ciddi olumsuz yansımaları olan küresel bir sorun ile mücadele edilebilmesi, ancak uluslararası alanda işbirliğinin geliştirilmesi ile mümkün olacaktır. Bu çerçevede, bu bölümde ilk olarak BMİDÇS’nin imzalandığı 1992 tarihli Rio Konferansı’na kadarki süreç incelenecektir. Sonrasında, iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin temellerini oluşturan BMİDÇS ve 1997 yılında kabul edilen Kyoto Protokolü ayrıntılı olarak açıklanacaktır. Bu bölümde son olarak, Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi sonrasında yaşanan gelişmeler ile Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük döneminin sona ereceği 2012 yılı sonrasındaki döneme yönelik uluslararası iklim değişikliği müzakerelerine odaklanılacaktır. Bu bağlamda, 1992 yılından beri iklim değişikliği rejimine ilişkin olarak ortaya çıkan önemli gelişmeler, söz konusu anlaşmaların yanı sıra COP ve CMP oturumlarında alınan kararlar çerçevesinde değerlendirilecektir. 2.1. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ’NE (BMİDÇS) KADAR YAŞANAN GELİŞMELER BMİDÇS’nin kabul edildiği 1992 Rio Konferansı’na kadarki süreçte, iklim değişikliği alanında işbirliğinin başlatılmasına ve bir iklim değişikliği anlaşmasının imzalanmasına zemin hazırlayan önemli gelişmeler yaşanmıştır. Dolayısıyla, iklim değişikliğine karşı işbirliğine giden süreçte 1992’ye kadar yaşanan gelişmelerin incelenmesi, mevcut iklim değişikliği rejiminin temellerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. 34 2.1.1. 1992 Rio Konferansı’na Kadar Gelinen Süreç Daha önceki bölümde de belirtildiği üzere, iklim değişikliğine yönelik ilgi, öncelikle bilimsel düzeyde olmak üzere 19. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır. Bu ilginin, hava kirliliği gibi çevresel sorunların uluslararası düzeyde etkili olmaya başladığı 20. yüzyılın ikinci yarısı ile birlikte daha da yoğunlaştığı görülmektedir. Özellikle, 1960’lı ve 1970’li yıllarda çevresel sorunlara ilişkin birçok yayın yapılmış103 ve çeşitli konferanslar (1968 yılında Paris’te yapılan Biyosfer Konferansı gibi) düzenlenmiştir. Bu dönemde çevresel sorunlara karşı artan ilgi, Time dergisinin 1970 yılını çevre yılı olarak ilan etmesinde de görülmektedir.104 Çevresel sorunlara karşı artan bu genel ilginin, zamanla iklim değişikliğine de yöneldiği ve günümüzde iklim değişikliğinin en fazla tartışılan çevre sorunu olduğu ifade edilebilir. Çevresel sorunlara yönelik bu ilgi, BM tarafından 5-16 Haziran 1972 tarihlerinde Stockholm’de 113 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen BM İnsan Çevresi Konferansı, diğer bir ifadeyle Stockholm Konferansı ile doruk noktasına ulaşmıştır. Bahse konu konferans neticesinde, bir Eylem Planı ve Bildirge imzalanmış ve 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü olarak kutlanması kabul edilmiştir. Bu konferansın en önemli çıktılarından biri ise, küresel çevre konularına yönelik ilginin BM kapsamında kurumsallaşmasını sağlayan Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) kurulması olmuştur. Stockholm Konferansında, iklim değişikliği ile ilgili konular da ele alınmıştır. Örneğin, konferansta kabul edilen İnsan Çevresine İlişkin Eylem Planı’nda, iklim değişikliğinin etkilerinin oluşturabileceği ciddi risklere atıfla, bu etkilerin ortaya çıkma olasılığı ve boyutunun iyi değerlendirilmesi ve ilgili ülkelerle bu konuda istişarelerde bulunulması gerektiği yönünde hükümetlere tavsiyede 103 Rachel Carson’ın Silent Spring (1962), Steward Udall’ın The Quite Crisis (1963), Max Nicholson’ın The Environmental Revolution (1970), Roma Kulübü tarafından yayımlanan Limits to Growth (1972) ve William Ophul’un Ecology and the Policies of Scarcity (1977) adlı kitapları buna örnek olarak verilebilir. Özellikle, Silent Spring adlı kitabın 1962 yılında New York Times’ta en fazla satanlar listesinde uzun süre kalması, çevreye yönelik artan ilgilinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 104 Bkz. Time, 4 January 1971, s. 21-22. 35 bulunulmuştur.105 Uluslararası çevre politikası ve hukuku açısından dönüm noktası olan Stockholm Konferansı, çevresel konularda uluslararası işbirliğinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.106 İklim değişikliği alanında uluslararası işbirliğinin oluşmasında etkili olan diğer bir gelişme ise, 12-13 Şubat 1979 tarihlerinde Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ) tarafından Cenevre’de düzenlenen Birinci Dünya İklim Konferansı’dır. Bu konferans, iklim değişikliği ile ilgili mevcut bilgilerin, gelecekte atmosferde yaşanabilecek değişikliklerin değerlendirilmesi amacıyla ve insanoğlunun yapılmıştır. bu Konferansın süreçteki sonuç rolünün bildirgesinde, atmosferdeki insan kaynaklı değişikliklerin önüne geçilebilmesi için iklim değişikliği hakkında daha çok bilgiye ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır.107 Bu konferansın, iklim değişikliği konusunda uluslararası alanda daha fazla bilimsel çalışmanın yapılmasını teşvik edici bir rol oynadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu süreçteki önemli etkinliklerinden biri de, 9-15 Ekim 1985 tarihlerinde Villach’ta (Avusturya) DMÖ, UNEP ve Uluslararası Bilimsel Birlikler Konseyi’nin işbirliğinde gerçekleştirilen iklim değişikliği ve sera gazları konusundaki bilimsel konferanstır. Bu konferansın sonucunda, küresel düzeyde ortalama sıcaklıkların insanlık tarihi boyunca görülmemiş bir şekilde artış gösterdiği ve gelecekte yaşanacak ısınmanın ise hükümetlerin politikalarına göre şekilleneceği vurgulanmıştır.108 105 United Nations, Action Plan for the Human Environment, Recommendation 70, United Nations Conference on the Human Environment, 1972. 106 Mostafa K. Tolba ve ö., The World Environment: 1972-1992: two decades of challenge, Chapman&Hall, London, 1992, s. 742; Lorraine Eliot, The Global Politics of the Environment, Houndmills, Macmillan Press, Basingstoke, Hampshire, 1998, s. 7. 107 World Meteorological Organization, Declaration of the World Climate Conference, IOC/SABIV/INF.3, 12-23 February 1979, http://www.dgvn.de/fileadmin/user_upload/DOKUMENTE/WCC-3/Declaration_WCC,pdf 108 UNEP, World Meteorological Organization and International Council of Scientific Unions, Conference Statement: International Assessment of the Role of Carbon Dioxide and of other Greenhouse Gases in Climate Variations and Associated Impacts, 9-15 October 1985, http://ozone.unep.org/Meeting_Documents/ccol/ccol8/ccol8-related_activities_to_work_of_cc.8602-24.doc 36 27-30 Haziran 1988 tarihlerinde Toronto’da gerçekleştirilen “Değişen Atmosfer: Küresel Güvenliğe Yönelik Etkiler” başlıklı konferans bu süreçteki diğer önemli bir gelişmedir. Bu konferansta, 2005 yılı itibariyle küresel CO2 emisyonlarının 1988 yılına göre %20 oranında azaltılması gerektiği belirtilmiş ve sanayileşmiş ülkelerin bu küresel hedefin gerçekleştirilmesinde öncü role sahip oldukları kabul edilmiştir.109 Konferansta ayrıca, protokollerle güçlendirilecek bir uluslararası çerçeve sözleşmesinin yapılması yönünde hükümetlere çağrıda bulunulmuştur. Böylece, uluslararası kamuoyunun iklim değişikliği alanında işbirliği yapılması ve bu yönde somut adımların atılması konusunda hükümetler üzerindeki baskısı giderek artmaya başlamıştır. Nitekim bu doğrultudaki çağrılar, Ottowa Konferansı (1988), Tata Konferansı (1989), Lahey Konferansı (1989) ve Noordwijk Bakanlar Konferansı (1989) ile tekrarlanmış ve iklim değişikliği uluslararası gündemde yoğun olarak tartışılır hale gelmiştir. BMİDÇS’nin imzalanmasına giden süreçte yaşanan diğer önemli bir gelişme ise, 29 Ekim-7 Kasım 1990 tarihlerinde DMÖ ve UNEP tarafından Cenevre’de 137 ülke ve AB’nin110 katılımıyla düzenlenen İkinci Dünya İklim Konferansı’dır. Bu konferansta, ilkinin aksine iklim değişikliğinin bilimsel boyutuna odaklanılması yerine, küresel düzeyde siyasi bir işbirliğinin gerekliliği vurgulanmış ve bu doğrultuda 1992 Rio Konferansı’nda bir çerçeve anlaşmanın ve protokollerin kabul edilmesi yönünde çağrıda bulunulmuştur.111 İklim değişikliği gibi çok boyutlu ve bilimsel bir konuda yapılan bu tür konferans ve yayınlar, iklim değişikliğine yönelik ilgi ve farkındalığın uluslararası düzeyde artmasını sağlamıştır. Böylece, hükümetlerin iklim değişikliği alanında işbirliği yapmaları yönünde baskı ve bilinç oluşmuş ve dolayısıyla bu konunun uluslararası siyasi gündemde öncelikli olarak yer alması sağlanmıştır. Nitekim bu 109 The Conference Statement: The Changing Atmosphere: Implications For Global Security, Toronto, Ontario, 27-30 June 1988, http://www.cmos.ca/ChangingAtmosphere1988e.pdf 110 13 Aralık 2007 tarihinde Lizbon’da AB Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından imzalanan ve 1 Aralık 2009 günü yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile, daha önce tüzel kişilik açısından Avrupa Topluluğu olarak anılan Birlik artık AB olarak tüzel kişilik kazanmıştır. Bu bakımdan, tezde termilojik açıdan bütünlüğün sağlanması amacıyla Avrupa Topluluğu yerine AB terimi kullanılmıştır. 111 UNFCCC, Fact Sheet 221: The Second World Climate Conference, Geneva, 29 October-7 November 1990, http://unfccc.int/resource/ccsites/senegal/fact/fs221.htm 37 yönde atılan adımlar, 1992 Rio Konferansı’nda kabul edilmek üzere iklim değişikliği alanında bir çerçeve sözleşmenin yapılmasına ilişkin müzakerelerin başlatılması ile sonuçlanmıştır. 2.1.2. BMİDÇS Öncesi Müzakere Süreci: Hükümetlerarası Müzakere Komitesi ve Rio Konferansı Rio Konferansı sırasında kabul edilen BMİDÇS öncesinde, bu sözleşmenin şekillendirilmesi ve ayrıntılarının tespit edilmesi için taraflar arasında bir dizi müzakere oturumu düzenlenmiştir. Bu bağlamda, söz konusu müzakerelerin başlatılmasında BM Genel Kurulu belirleyici bir rol oynamıştır. BM Genel Kurulu, 1980’li yıllar boyunca, iklim değişikliğinin önemini vurgulayan ve bu soruna karşı bir an önce önlem alınması yönünde çağrıda bulunan önemli kararlar almış ve işbirliği sürecinin hızlandırılmasını sağlamıştır.112 Bu bağlamda, 21 Aralık 1990 tarih ve 45/212 sayılı BM Genel Kurul Kararı113 ile iklim değişikliği alanında etkin bir çerçeve sözleşmesinin oluşturulması amacıyla bir Hükümetlerarası Müzakere Komitesi114 kurulmuştur. BM şemsiyesi altında kurulan bu Komite, Rio Konferansı’na kadar müzakerelerin tamamlanması amacıyla Şubat 1991-Mayıs 1992 arasında 5 oturum düzenlemiş ve bu oturumlara 150’den fazla ülke katılım sağlamıştır. Bu oturumlarda, bağlayıcı yükümlülükler, emisyon azaltımına ilişkin hedefler ve takvim, mali ve teknolojik konular, çerçeve sözleşmesinin temel ilkeleri ile yasal ve prosedürel hususlar üzerinde müzakereler yapılmıştır. Söz konusu Komite ile başlatılan müzakere sürecinin önemi, Komitenin açılış oturumunda BM Genel Sekreteri adına konuşma yapan BM temsilcisi Antoine Blanca tarafından açık bir dille ifade edilmiştir. Konuşmada, bu müzakere sürecinin insanlarla gezegen arasındaki savaşın bir sonucu olduğu 112 Bu kararlar için bkz. United Nations General Assembly, Resolution 42/186: Environmental Perspective to the Year 2000 and Beyond, 96th plenary meeting, A/RES/42/186, 11 December 1987 ve United Nations General Assembly, Resolution 43/53: Protection of global climate for present and future generations of mankind, 70th plenary meeting, A/RES/43/53, 6 December 1988. 113 United Nations General Assembly, Resolution 45/212: Protection of global climate for present and future generations of mankind, 71st plenary meeting, A/RES/45/212, 21 December 1990. 114 Bundan sonra “Komite” olarak anılmıştır. 38 belirtilmiş ve bu sürecin İkinci Dünya Savaşı’na son veren San Francisco Konferansı ile paralellik gösterdiği vurgulanmıştır.115 Yapılan müzakereler olumlu sonuçlanmış ve böylelikle iklim değişikliğine ilişkin çerçeve sözleşmenin kabul edilmesi konusunda, Komitenin 9 Mayıs 1992 tarihli 5. Oturumu sırasında anlaşma sağlanmıştır. Ancak Komite daha sonrasında, taahhütler, mali mekanizma, gelişmekte olan ülkelere yönelik mali ve teknik yardım ile yasal, prosedürel ve kurumsal konuları görüşmek üzere 6 oturum daha gerçekleştirmiştir. Komite son kez Şubat 1995’te BMİDÇS’nin en yüksek organı olan COP’un ilk oturumuna yönelik hazırlıkların tamamlanması amacıyla bir araya gelmiştir. BMİDÇS’nin kabul edilmesinin ardından yaklaşık 3 yıl süren ve zaman zaman “anlaşma sonrası müzakereler” olarak da adlandırılan bu süreç, taraflar arasında diyaloğun artırılmasına ve ayrıca BMİDÇS’nin amaçları ve uygulanması açısından güçlendirilmesine büyük katkı sağlamıştır.116 İklim değişikliği alanında işbirliği yapılmasını amaçlayan tüm çabalar, 314 Haziran 1992 tarihlerinde Rio’da 172 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı, diğer bir ifadeyle Rio Konferansı ile başarıya ulaştırılmıştır. 1972 Stockholm Konferansı’nın bir devamı niteliğinde olan bu konferans ile çevre ve kalkınma alanlarındaki hedeflerin uzlaştırılması amaçlanmış117 ve bu konuda somut adımlar atılmıştır. Konferans sonucunda, BMİDÇS’nin yanı sıra, Çevre ve Kalkınmaya ilişkin Rio Bildirgesi, Gündem 21, BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve Orman İlkeleri gibi çevre konusunda önemli belgeler kabul edilmiş ve ayrıca Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu ile çölleşmeyle mücadele alanında bir sözleşmenin imzalanması için hükümetlerarası müzakere komitesinin kurulması kararlaştırılmıştır. Konferansta elde edilen tüm bu çıktılar sayesinde, çevre ve iklim değişikliğine yönelik o zamana kadar gösterilen işbirliği çabalarının en üst seviyesine ulaştığı söylenebilir. Sonuç 115 United Nations General Assembly, Report of the Intergovernmental Negotiating Committee for a Framework Convention on Climate Change on the Work of its First Session, Washington D.C., 4-14 February 1991, A/AC.237/6, 8 March 1991, s. 3-4. 116 International Institute for Sustainable Development (IISD), “A daily report of the Eleventh Session of the INC for a Framework Convention on Climate Change,” Earth Negotiations Bulletin (ENB), Cilt: 12, Sayı: 11, 20 February 1995, s. 8. 117 Lynton Keith Caldwell, International Environmental Policy: From the Twentieth to TwentyFirst Century, Duke University Press, London, 1996, s. 114. 39 itibariyle Rio Konferansı, Konferansın Genel Sekreteri Maurice Strong tarafından da belirtildiği üzere, “insanlık için tarihi bir andır”118 ve mevcut iklim değişikliği rejiminin oluşturulmasında bir dönüm noktasıdır. BMİDÇS ve Kyoto Protokolü ile ilgili ayrıntılara geçmeden önce, iklim değişikliği rejiminin oluşturulmasında da izlenen bir yöntem olan, sırasıyla çerçeve sözleşmesi ve protokol yapılması yoluyla işbirliğine gidilmesi sürecinin incelenmesi, bu işbirliğinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Uluslararası çevre hukuku kapsamında, işbirliği yapılması amaçlanan çevre konularına ilişkin kural ve normlar, yeni gelişme ve koşullara açık ve uyarlanabilir bir çerçeve ya da şemsiye anlaşması yoluyla da düzenlenebilmektedir.119 Böylece, konuya ilişkin gelecekte atılabilecek işbirliği adımlarının güvence altına alınması, ancak temel ilkeler, hedefler, prosedürel hususlar ve kurumsal mekanizmaların belirlendiği bir çerçeve sözleşmesi ile mümkün olmaktadır.120 Çerçeve sözleşmesi, gelecekte ortaya çıkabilecek yeni durumlara göre değişikliklerin yapılmasına ve devamında bir ya da birden fazla protokolün kabul edilmesine imkan vermektedir.121 Bu doğrultuda, çerçeve sözleşmesi temel alınarak yapılan tamamlayıcı bir protokol aracılığıyla, çerçeve sözleşmesinde belirtilen genel hususlar daha ayrıntılı ve kesin bir şekilde ifade edilerek mevcut işbirliğinin ilerletilmesi sağlanabilmektedir.122 Bu bağlamda, çerçeve sözleşmesi işbirliğine konu olan sorunun tanımı ve olası çözüm yollarına ilişkin genel çerçeveyi belirlerken, protokoller daha çok uygulamaya ilişkin ayrıntılara odaklanmaktadır.123 İklim değişikliği alanında çerçeve sözleşmesi-protokol yönteminin izlenmesinde, yukarıda belirtilen hususlar ışığında çeşitli etmenlerin rol aldığı 118 United Nations Conference on Environment and Development, 1992, http://www.un.org/geninfo/bp/enviro.html (29 Aralık 2009) 119 Şule Güneş, “Karadeniz’de Çevresel İşbirliği, 1992 Bükreş Sözleşmesi,” ODTÜ Geliştirme Dergisi, Cilt: 28, Sayı: 2, 2001, s. 326. 120 Gareth Porter ve J. W. Brown, Global Environmental Politics, Westview Press, Boulder, Colorado, 1996, s. 17. 121 Patricia W. Birnie ve Alan E. Boyle, International Law and the Environment, Clarendon Press, Oxford, 1992, s. 13. 122 Elliot L. Richardson, “Climate Change: Problems of Law Making;” The International Politics of the Environment: Actors, Interests, and Institutions, (Der. Andrew Hurrell ve Benedict Kingsbury), Clarendon Press, Oxford, 1992, s. 172. 123 Lawrence Susskind ve Connie Ozawa, “Negotiating More Effective International Environmental Agreements;” Der. Hurrell ve Kingsbury, 1992, s. 144. 40 söylenebilir. Geçmişte, iklim değişikliği alanında yeterli bilimsel kanıtın bulunmaması, ülkelerin iklim değişikliğine şüpheyle yaklaşmalarına yol açmıştır. İklim değişikliği hakkında yeterli bir değerlendirme, ancak bu alandaki bilimsel bilgi birikimi ve ortaya çıkacak yeni gelişmeler sayesinde yapılabilecektir. Yapılan bilimsel çalışmalar, iklim değişikliğinin nedenlerini ve insanoğlunun bu süreçteki rolünü açıkça ortaya koymuş ve bu sorununun gün geçtikçe daha ciddi boyutlara ulaştığını göstermiştir. Böylece çerçeve sözleşmesi-protokol yönteminin benimsenmesi, işbirliği sürecine esneklik kazandırmış ve yeni gelişmelere uyum sağlayabilecek bir işbirliği mekanizmasının geliştirilmesiyle, daha dinamik ve kapsayıcı bir işbirliği süreci oluşturulmuştur. Bu doğrultuda izleyen kısımda, ilk olarak iklim değişikliği rejiminin temelini oluşturan BMİDÇS ve sonrasında bu sözleşmeyi tamamlayıcı bir niteliğe sahip olan Kyoto Protokolü incelenecektir. 2.2. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ (BMİDÇS) 1991-1992 yılları arasında müzakere edilen BMİDÇS, Rio Konferansı sırasında 154 ülke ve AB tarafından imzalanarak kabul edilmiştir. BMİDÇS, 50 ülkenin katılım belgesini BM Genel Sekreterine iletmesinin ardından 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.124 Şu ana kadar BMİDÇS’ye, 193 ülke ve AB taraf olmuştur.125 BMİDÇS’nin kabul edilmesi ile, iklim değişikliğiyle mücadele yönünde 1992 yılına kadar atılan adımlar meyvesini vermiş ve böylece iklim değişikliği rejiminin temellerinin atılması sağlanmıştır. Diğer bir ifadeyle BMİDÇS, iklim değişikliği konusunda “gelecekte oynanacak oyunun sınırlarını ve temel kurallarını belirlemiştir.”126 124 BMİDÇS’nin 23. Maddesinde, sözleşmenin ellinci onay, kabul, uygun bulma veya katılım belgesinin tevdiini izleyen doksanıncı gün yürürlüğe gireceği belirtilmektedir. 125 United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC), Status of Ratification, (en son güncelleme 16 Ekim 2009 tarihi itibariyle yapılmıştır), http://unfccc.int/files/essential_background/convention/status_of_ratification/application/pdf/unfcc c_ratification_20091016.pdf (2 Şubat 2010) 126 Sebastian Oberthür ve Hermann E. Ott, The Kyoto Protocol: International Climate Policy for the 21st Century, Springer, Berlin, 1999, s. 33. 41 Bu çerçevede, bu kısımda BMİDÇS’nin amaç ve temel ilkeleri, bu sözleşme ile getirilen yükümlülükler ve kurulan başlıca organlar ve sözleşme ile ilgili önemli sayılabilecek diğer hususlar üzerinde durulacaktır. 2.2.1. Amaç ve Temel İlkeler BMİDÇS’nin amaç ve temel ilkeleri, sözleşmenin önsöz bölümü ile ilk maddelerinde net bir şekilde ifade edilmiştir. Önsöz bölümünde ilk olarak, iklim değişikliğinin insanlığın ortak kaygısını teşkil ettiği ve sorunun ortaya çıkışında özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere insanoğlunun önemli bir rol oynadığı kabul edilmiştir. Önsöz kısmında ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele sürecinde günümüz ve gelecek kuşakların hakları, devletlerin hükümranlık hakkı ve ekonomik kalkınma öncelikleri ile iklim değişikliğine karşı işbirliği amacıyla BMİDÇS’ye kadar atılan adımlara özel bir vurgu yapılmıştır. Önsöz kısmında işbirliğine zemin hazırlayan sürecin ve iklim değişikliğinin öne çıkan özellikleri vurgulandıktan sonra, sözleşmenin ilk maddelerinde amaç ve ilkelere ilişkin hususlara yer verilmiştir. Bu çerçevede, BMİDÇS’nin nihai amacı “atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir düzeyde durdurmayı başarmak” olarak belirlenmiş ve bu süreçte ekosistemin iklim değişikliğine doğal olarak uyum sağlaması, gıda arzı güvenliği ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın güvence altına alınması gerektiği dile getirilmiştir.127 Böylece iklim değişikliği rejiminin temelleri, insanoğlunun bu sorunun ortaya çıkışındaki rolü ve etkisinin kabul edilmesi ve bu etkinin ortadan kaldırılması yönünde bir amacın belirlenmesi ile atılmıştır.128 Bu doğrultuda insan kaynaklı sera gazı emisyonlarındaki birikimin önlenmesi, BMİDÇS’nin nihai amacının gerçekleştirilmesinde odak noktası haline gelmiştir. 127 BMİDÇS, Madde 2. John Vogler, The Global Commons: Environmental and Technological Governance, John Wiley&Sons Ltd, Chichester, West Sussex, 2000, s. 138. 128 42 Bu nihai amaca ulaşılması için BMİDÇS kapsamında bazı temel ilkeler belirlenmiş ve gelecekteki eylemlerin bu ilkelerin dikkate alınmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerektiği yönünde anlaşmaya varılmıştır. Bu çerçevede, eşitlik, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar,129 ihtiyat ilkesi,130 ülkelerin özgün koşullarının dikkate alınması ve maliyet etkin politika ve önlemlere öncelik verilmesi131 BMİDÇS tarafından belirlenen temel ve öncelikli ilkelerdir. Bununla birlikte, gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumlulukları nedeniyle öncü role sahip oldukları ve gelişmekte olan ülkelerin bu sorundan dolayı karşılaştıkları zorlukların, alınacak önlemlerde göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanmıştır. Öte yandan, iklim değişikliğiyle mücadelenin uluslararası ticareti ve ülkelerin sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınmalarını engellemeyecek şekilde tasarlanması gerektiği de BMİDÇS’nin ilkeleri kapsamında altı çizilen diğer hususlar arasındadır.132 Tüm bu ilke ve öncelikler arasında, özellikle ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ile sürdürülebilir kalkınma ilkeleri, iklim değişikliğine karşı işbirliği sürecinde öne çıkarak daha belirleyici bir rol oynamıştır. Nitekim, izleyen kısımda da görüleceği üzere, BMİDÇS kapsamındaki yükümlülükler ve bu yükümlülüklerin boyutu, bu ilkeler temel alınarak belirlenmiş ve taraflar arasında sorumluluk ve kapasiteye göre bir paylaşımın yapılması amaçlanmıştır. Bu bakımdan, BMİDÇS tarafından belirlenen amaç ve ilkeler, iklim değişikliğine karşı gelecekte atılacak işbirliği adımlarının temelini ve genel çerçevesini oluşturmaktadır. 129 Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluklar ilkesinden, sorunun ortaya çıkışında ve bu soruna karşı önlem alınmasında tarafların ortak sorumluluklarının bulunduğunun kabulü ve bu soruna ilişkin tarihsel sorumluklar, kalkınma seviyesi ve ulusal koşullar gibi sosyo-ekonomik ve ekolojik etmenlerdeki farklılıklarından dolayı tarafların konumlarına uygun farklılaştırılmış sorumlulukları üstlenmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. A Center for International Sustainable Development Law Legal Brief, The Principle of Common But Differentiated Responsibilities: Origin and Scope, http://www.cisdl.org/pdf/brief_common.pdf (2 Mart 2010) ve Christopher D. Stone, “Common But Differentiated Responsibilities in International Law,” The American Journal of International Law, Sayı: 98/276, April 2004. 130 İhtiyat ilkesi (precautionary principle) özetle, bir çevre sorununa ilişkin bilimsel belirsizliklerin bulunması durumunda dahi, çevre üzerinde oluşabilecek olumsuz etkilerin önlenmesi için bu soruna karşı harekete geçilmesini gerektirmektedir. Nükhet Turgut, “İhtiyat İlkesi,” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 45, Sayı: 1-4, 1996. 131 BMİDÇS, Madde 3. 132 BMİDÇS’nin ilkeleri için bkz. Michael R. Molitor, “The United Nations Climate Change Agreements;” The Global Environment Institutions, Law and Policy, (Der. Norman J. Vig ve Regina S. Axelrod), Congressional Quarterly Inc, Washington D.C., 1999, s. 230. 43 2.2.2. Yükümlülükler BMİDÇS kapsamındaki yükümlülükler, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar, ulusal ve bölgesel açıdan tarafların özgün kalkınma öncelikleri, hedefleri ve koşulları dikkate alınarak belirlenmiştir.133 Bu bağlamda, sözleşmeye katılan tarafların iklim değişikliği ile mücadelede kapasite ve koşullarına uygun yükümlülükleri üstlenmesi amacıyla, Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı taraflar olmak üzere üç ana grup oluşturulmuştur. Ek-1 listesinde, 1992 yılı itibariyle OECD üyeleri arasında bulunan ve genellikle sanayileşmiş ülkeler olarak da adlandırılan taraflar yer almakta ve bu tarafların tarihsel sorumlulukları nedeniyle iklim değişikliğine karşı mücadelede öncü rol oynamaları gerektiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, BMİDÇS kapsamında sadece Ek-1 taraflarına sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması ve azaltılması ile ilgili yükümlülüklerin getirilmesi amaçlanmıştır. Bu çerçevede BMİDÇS’de, anılan tarafların Montreal Protokolü134 ile denetlenmeyen insan kaynaklı sera gazı emisyonlarını ayrı ayrı ya da ortak olarak 2000 yılına kadar 1990 seviyesine çekmelerini amaçladıkları belirtilmektedir.135 Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, Ek-1 listesinde, söz konusu OECD üyelerinin yanı sıra Rusya Federasyonu, Baltık ülkeleri ve Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri bulunmaktadır.136 OECD üyeleri dışında Ek-1 listesinde yer alan bu ülkeler, BMİDÇS kapsamında pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler (PEGSÜ) olarak adlandırılmış ve bu ülkelerin bazı esnekliklerden yararlanabilmelerine olanak sağlanmıştır. Bu çerçevede, bu ülkeler emisyon azaltımına ilişkin olarak 1990 yılı yerine daha farklı bir baz yılı (örneğin 1995 133 BMİDÇS, Madde 1(4). Montreal Protokolü, ozon tabakasını incelten maddelerle mücadele amacıyla, Ozon Tabakasının Korunmasına İlişkin Viyana Sözleşmesi temel alınarak 1987 yılında kabul edilmiş ve 1989 yılında yürürlüğe girmiştir. 135 BMİDÇS, Madde 4(2). 136 AB üyeliği nedeniyle Malta, Ek-1 listesine dahil edilmesi yönünde başvuruda bulunmuş (UNFCCC, Proposal from Malta to amend Annex I to the Convention, 13 May 2009, FCCC/CP/2009/2, http://unfccc.int/resource/docs/2009/cop15/eng/02.pdf) ve bu talebi 2009 yılının Aralık ayında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen COP-15’te kabul edilmiştir. Bu çerçevede bu değişiklik, BMİDÇS’nin 16(3) Maddesine göre 2010 yılının ikinci yarısında yürürlüğe girecektir. 134 44 yılını) tespit edebilme hakkına sahiptirler.137 PEGSÜ’ye bazı esnekliklerin tanınmasında, Soğuk Savaş sonrasında bu ülkelerde yaşanan ekonomik gerileme ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarında ortaya çıkan azalmanın etkili olduğu söylenebilir. Amerika Birleşik Devletleri Belçika Avrupa Birliği138 Avustralya Beyaz Rusya a/ Bulgaristan a/ Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Finlandiya Çek Cumhuriyeti a/* Danimarka Estonya a/ Fransa Hırvatistan a/* Hollanda İrlanda İspanya İsveç İsviçre İtalya İzlanda Japonya Letonya a/ Lihtenştayn Litvanya a/ Lüksemburg Kanada Macaristan a/ Monako Norveç Polonya a/ Portekiz Romanya a/ Rusya Federasyonu a/ Slovakya a/* Slovenya a/* Türkiye Ukrayna a/ Yeni Zelanda Almanya Avusturya Yunanistan Kaynak: http://unfccc.int/parties_and_observers/parties/annex_i/items/2774.php (15 Ocak 2010) * 13 Ağustos 1998 tarihinde yürürlüğe giren ve COP 3’te kabul edilen 4/CP.3 sayılı değişiklik uyarınca Ek-1 listesine eklenen ülkeler. a/ Pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler (PEGSÜ). Tablo 1: BMİDÇS’nin Ek-1 Listesi BMİDÇS kapsamında ayrıca, Ek-1 taraflarından ulusal emisyon azaltım politikaları ve önlemlerini benimsemeleri ve bu önlemler ve sonuçlarına ilişkin ulusal bildirimleri ile sera gazı envanterlerini hazırlayarak BMİDÇS Sekretaryası’na iletmeleri beklenmektedir. Bu bildirim ve raporlama süreci, diğer taraflara kıyasla Ek-1 tarafları için daha sıkı, düzenli ve ayrıntılı bir şekilde uygulanmaktadır. 137 BMİDÇS, Madde 4(6). BMİDÇS’nin orginal metninde Ek-1 ve Ek-2 listelerinde Avrupa Topluluğu olarak anılmaktadır. Bkz. 110. Dipnot. 138 45 Ek-2 listesinde ise, aşağıdaki tabloda da belirtildiği üzere, PEGSÜ haricinde Ek-1 listesinde yer alan OECD üyeleri bulunmaktadır.139 Ek-2 tarafları, Ek-1 listesinde yer almalarından kaynaklanan yükümlülüklerinin yanında, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik olarak gelişmekte olan ülkelerde gerçekleştirilen emisyon azaltımı ve uyum eylem ve önlemlerine mali ve teknolojik destek sağlamak ile yükümlüdürler.140 Avusturya Amerika Birleşik Devletleri Belçika Finlandiya Fransa Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hollanda İspanya İsveç İsviçre İtalya İzlanda Japonya Lüksemburg Kanada Norveç Portekiz Yeni Zelanda Yunanistan Almanya Avrupa Birliği Avustralya Danimarka İrlanda Kaynak: http://unfccc.int/essential_background/convention/background/items/1348.php (15 Ocak 2010) Tablo 2: BMİDÇS’nin Ek-2 Listesi Ek-1 dışı taraflar ise, genellikle gelişmekte olan ülkelerin yer aldığı ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden ve buna karşı alınan önlemlerden en fazla etkilenen ülkelerden oluşmaktadır. BMİDÇS kapsamında Ek-1 dışı tarafların iklim değişikliği ile mücadelede yetersiz kalan kapasitelerinden dolayı mali ve teknolojik desteğe ihtiyaç duydukları vurgulanmıştır. Öte yandan bu grup, üye ülkelerinin gelişmişlik düzeyi açısından kendi içerisinde farklılık göstermektedir. Örneğin, Çin, Hindistan, Bangladeş, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri gibi birçok düşük gelirli ülkenin yanında, Meksika ve Güney Kore gibi 1992 yılından sonra OECD’ye üye olmuş ülkeler, petrol ihraç eden Orta Doğu ülkeleri ile Singapur ve İsrail gibi yüksek gelirli ülkeler bu grup içinde yer almaktadır. Bu grup içinde bulunan ve şu an 49 ülkeden oluşan En Az Gelişmiş Ülkelere (Least Developed 139 Bununla ilgili tek istisna Türkiye’dir. Türkiye kendi talebi üzerine, 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilen COP-7’de alınan 26/CP.7 no.lu karar gereğince Ek-2 listesinden çıkarılmıştır. Bu konudaki ayrıntılara daha sonraki bölümlerde yer verilecektir. 140 BMİDÇS, Madde 4(3), 4(4) ve 4(5). 46 Countries-LDCs) ise, iklim değişikliğine karşı kırılganlıklarından dolayı özel önem atfedilmiş ve mali ve teknolojik açıdan önceliğe sahip olduklarının altı çizilmiştir.141 Ek-1 dışı taraflarının, emisyon azaltımı ve mali konularda yükümlülükleri bulunmamaktadır. Öte yandan bahse konu taraflar, uyum eylemleri gibi iklim değişikliği ile mücadele yönündeki faaliyetlerini daha esnek koşullarda da olsa bildirme yükümlülüklerine sahiptirler. Ancak, Ek-1 dışı taraflarının iklim değişikliğine karşı gösterecekleri çabaların, bu ülkelere sağlanacak mali ve teknolojik desteğe bağlandığı da unutulmamalıdır. Bu gruplar bazında belirlenen farklılaştırılmış yükümlülüklerin yanı sıra, BMİDÇS ile tüm taraflara ortak yükümlülükler de getirilmiştir. Genel yükümlülükler olarak da adlandırılabilecek bu yükümlülükler şu şekildedir: - Montreal Protokolü ile denetlenmeyen insan kaynaklı tüm sera gazlarının kaynaklarca salımı ve yutaklarca uzaklaştırılmasına ilişkin emisyon envanterlerinin geliştirilmesi, - Emisyon azaltımı ve uyum önlemlerini kapsayan ulusal ve bölgesel programların hazırlanması, - Montreal Protokolü ile denetlenmeyen tüm sera gazı yutak ve haznelerinin korunması ve sürdürülebilir yönetiminin sağlanması, - Uyum alanında işbirliği yapılması, - Sosyal, ekonomik ve çevresel politika ve eylemlerde iklim değişikliğinin dikkate alınması, - İklim değişikliği ile ilgili bilimsel, teknolojik, teknik, sosyo-ekonomik araştırma, bilgi değişimi, öğretim, eğitim ve kamu bilincinin artırılması konularında işbirliği yapılması ve - Uygulamaya ilişkin olarak COP’a bilgi verilmesi.142 141 Bkz. BMİDÇS, Madde 4(8), 4(9) ve 12(5). Söz konusu ülkeler, BM tarafından düşük gelir düzeyi, yetersiz insan kaynakları kapasitesi ve ekonomik kırılganlık ölçütlerine göre belirlenmekte ve bu liste düzenli aralıklarla güncellenmektedir. United Nations Conference on Trade and Development, The Least Developed Countries Report 2006: Developing Productive Capacities, New York ve Geneva, 2006, s. iii, http://www.unctad.org/en/docs/ldc2006_en.pdf 142 BMİDÇS, Madde 4(1). 47 2.2.3. Başlıca Organlar BMİDÇS ile, iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin sürdürülebilir kılınması ve daha da ilerletilmesi amacıyla güçlü organlar kurulmuştur. Uluslararası çevre politikası alanında kurumsallaşmanın yeterli derecede sağlanamamış olmasının, bu durumun ortaya çıkmasında etkili olduğu söylenebilir.143 Normların oluşturulması ve tarafların bu normlara uygun hareket etmesinin sağlanmasında etkin rol alan bu tür güçlü kurumsal düzenlemeler genellikle, karar verici yetkiye sahip bir taraflar konferansı ya da toplantısı, sekretarya ve bir veya birden çok uzmanlaşmış yardımcı organdan oluşmaktadır.144 Bu çerçevede, BMİDÇS ile Taraflar Konferansı (Conference of Parties-COP), Sekretarya, Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (Subsidiary Body for Scientific and Technological Advice-SBSTA), Uygulama Yardımcı Organı (Subsidiary Body for Implementation-SBI) ve mali mekanizma oluşturulmuştur. Bu bağlamda, BMİDÇS kapsamında taraflarca üstlenilen zayıf taahhütlerin ve iklim değişikliği sorununun karmaşık yapısının, bu tür güçlü kurumlarla dengelendiği öne sürülmektedir.145 COP, BMİDÇS’nin en yüksek ve karar alıcı organı olarak, sözleşmenin amaçlarına ulaşılması ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinin sağlanmasını gözden geçirmek ve uygulamayı güçlendirmek ile yetkilidir. COP, aksi kararlaştırılmadığı sürece, her yıl bir kez toplanır ve oturumlarına BMİDÇS tarafları, gözlemci statüye sahip taraflar, BM ve BM’nin uzmanlık kuruluşları ve BMİDÇS Sekretaryası tarafından uygun görülen kurum ve kuruluşlar katılabilir. Ancak, sadece BMİDÇS taraflarının karar alma sürecinde oy hakkı vardır.146 Sonuç itibariyle COP’un, tarafların düzenli olarak bir araya gelip müzakerelerde 143 Ulrich Beyerlin, “State Community Interests and Institution-Building in International Environmental Law,” Zeitschrift Für Auslandisches Öffentliches Recht und Völkerrecht, 56, 1996, s. 603-604; Şule Güneş, Uluslararası Hukuk Açısından Çevresel Etki Değerlendirmesi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2007, s. 138. 144 Robin Churchill ve Geir Ulfstein, “Autonomous Institutional Arrangements in Multilateral Environmental Agreements: A Little-Noticed Phenomenon in International Law,” The American Journal of International Law, Cilt: 94, 2000, s. 623. 145 Alexandre Kiss ve Dinah Shelton, International Environmental Law 1994 Supplement, Transnational Publishers, New York, 1994, s. 131 ve Jørgen Wettestad, Designing Effective Environmental Regimes: The Key Conditions, Edward Elgar Publishing, Cheltenham, 1999, s. 215. 146 COP’un yetki ve görevleri için bkz. BMİDÇS, Madde 7. 48 bulunmalarını ve iklim değişikliğine karşı uluslararası işbirliğini daha da ileri götürmelerini sağlayan uluslararası bir platform olarak işlev gördüğü söylenebilir. BMİDÇS kapsamında ayrıca geçici bir Sekretarya kurulmuştur. Söz konusu Sekretarya, COP ve yardımcı organların oturumları için gerekli düzenlenmeleri yapmak, BMİDÇS ile ilgili raporlar hazırlamak ve bilgi paylaşımını sağlamak ve taraflara BMİDÇS’nin uygulanması konusunda teknik destek vermek ile yükümlüdür.147 Sekretarya ayrıca, COP’un ve yardımcı organlara ilişkin resmi belgelerin hazırlanması, Ek-1 taraflarının ulusal bildirimlerinin gözden geçirilmesi ve sera gazı envanterlerinin toplanması konularında da hizmet vermektedir. Bu çerçevede, BMİDÇS’nin etkin bir şekilde uygulanması ve organlar arasında gerekli eşgüdümün sağlanması açısından Sekretarya önemli bir işlevi yerine getirmektedir. BMİDÇS Sekretaryası, COP’un ilk oturumunda alınan karar neticesinde, 1996 yılı itibariyle kalıcı hale getirilmiştir. SBSTA, BMİDÇS’ye ilişkin bilimsel ve teknolojik konularda, COP’a bilgi ve danışmanlık sağlanması ile görevlidir.148 Bu doğrultuda, temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve transferinin sağlanması, ulusal bildirim ve emisyon envanterlerinin hazırlanmasına ilişkin metodolojilerin geliştirilmesi gibi konular SBSTA’nın sorumlulukları arasındadır.149 Daha önce de belirtildiği üzere, iklim değişikliği biliminin bu alanındaki işbirliğinin ilerletilmesine büyük katkısı olmuştur. Bu çerçevede SBSTA, bilimsel ve teknolojik konulardaki çalışmalarını IPCC ile eşgüdüm içerisinde yürütmekte ve iklim değişikliğinin bilimsel boyutunun işbirliği ve müzakere süreci ile bütünleştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Nitekim, iklim değişikliği gibi “bilimsel dil ile politika ihtiyaçları arasında sürekli bir uyumsuzluğun var olduğunu gösteren klasik bir örneği”150 147 BMİDÇS, Madde 8. BMİDÇS, Madde 9(1). 149 UNFCCC, A Guide to the Climate Change Convention Process, Bonn, 2002, s. 20, http://unfccc.int/resource/guideconvkp-p.pdf 150 Andrew C. Revkin, “Ideas&Trends: Global Waffling; When Will We Be Sure?, The New York Times, 10 September 2000, http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9C00E3D61039F933A2575AC0A9669C8B63&n =Top/Reference/Times%20Topics/People/R/Revkin,%20Andrew%20C (12 Şubat 2010) 148 49 teşkil eden böyle bir konuda, bilimsel boyutun sürece dahil edilmesini sağlayan SBSTA’nın, bu alandaki işbirliği açısından önemi aşikardır. SBI ise, BMİDÇS’nin uygulanmasına ilişkin konularda COP’a danışmanlık görevinde bulunmaktadır.151 Bu bağlamda, bütçe ve idari hususların yanı sıra ulusal bildirimler ve emisyon envanterleri ile tarafların mali yardım konusundaki taahhütlerinin gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi SBI’nın sorumluluğu altındadır. COP’un yetki ve rehberliği altında olan SBSTA ve SBI’nın oturumları, tüm tarafların katılımına açık olarak genellikle Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere her yıl iki kez düzenlenmektedir.152 BMİDÇS ile, COP’un yetki ve rehberliği altında ve COP’a karşı sorumlu bir mali mekanizma da oluşturulmuştur. Mali mekanizma, teknoloji transferi dahil olmak üzere bağış ve kolaylıklar yoluyla mali kaynakların temin edilmesinden sorumlu olup; bu doğrultuda ikili, bölgesel veya çok taraflı kanallar aracılığıyla gelişmekte olan taraflar için mali kaynak yaratılması amaçlanmaktadır.153 BMİDÇS, mali mekanizmanın yürütülmesi görevini geçici olarak Küresel Çevre Fonu’na (Global Environment Facility-GEF) vermiştir.154 2.2.4. Prosedürel Konular ve Diğer Hususlar Sözleşmenin uygulanmasına yönelik bilgi paylaşımının sağlanması amacıyla sunulacak bildirim ve raporlara ilişkin kurallar, BMDİÇS kapsamında öne çıkan prosedürel konular arasında yer almaktadır. BMİDÇS’nin etkin olarak uygulanması, tarafların bu konuda gerçekleştirdikleri eylemleri güvenilir bir şekilde ve zamanında Sekretarya’ya ve dolayısıyla diğer taraflara ulaştırması ile yakından bağlantılıdır. Bu nedenle BMİDÇS ile, yükümlülüklerin yerine 151 BMİDÇS, Madde 10. UNFCCC, “Decision 3/CP.4: Review of Financial Mechanism,” Report of the Conference of the Parties at its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, Addendum, Part Two: Action taken by the Conference of the Parties at its Fourth Session, FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999, s. 8. 153 BMİDÇS, Madde 11. 154 Mali mekanizma ve dolayısıyla GEF ile ilgili bilgilere, tezin üçüncü bölümde ayrıntılı olarak yer verilecektir. 152 50 getirilmesi, sera gazı envanterleri, uygulanan politika ve önlemlere ilişkin hazırlanacak bildirim ve raporlar hakkındaki prosedürler ve takvim belirlenmiş ve ayrıca bu konudaki uygulamalara büyük önem verilmiştir. BMİDÇS ayrıca, sözleşmenin uygulanmasına ilişkin ortaya çıkabilecek sorunların çözümü ve anlaşmazlıkların halli için gerekli mekanizmaların oluşturulmasına da zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda, COP’un birinci oturumunda, uygulamaya ilişkin sorunların çözümü için çok taraflı bir danışma sürecinin oluşturulacağı belirtilmiştir.155 Bu doğrultuda, 1995 yılında düzenlenen COP-1’de, 13. Maddeye ilişkin Geçici Çalışma Grubu kurulmuş ve söz konusu çalışma grubu kapsamındaki çalışmalar 1998 yılındaki COP-4’e kadar tamamlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, Ek-1 ve Ek-1 dışı taraflar arasında coğrafi açıdan adil bir temsilin ve rotasyonun sağlanacağı ve bilimsel, sosyoekonomik ve çevresel alanlardaki uzmanların yer alacağı bir Çok Taraflı Danışma Komitesi oluşturulmuştur. Bu Komite, teknik ve mali açıdan bilgi gerektiren hususlarda sorunun aydınlatılması ve çözüme kavuşturulması amacıyla önerilerde bulunmakla görevlendirilmiştir.156 Bu çerçevede bu sürecin, kolaylaştırıcı bir şekilde, işbirliği içerisinde ve zamanında gerçekleştirileceği ve bu sürece adli ve çatışma içeren unsurların dahil edilmeyeceği vurgulanmıştır.157 BMİDÇS, çok taraflı danışma süreciyle çözüme kavuşturulamayacak durumlarda, anlaşmazlıkların halli için başvurulacak mekanizmayı da geliştirmiştir. Bu çerçevede, sorun hakkında taraflar arasında müzakerelerin yapılması ya da tarafların rızası durumunda uzlaştırma komisyonunun kurulması, sorunun Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesi ve uluslararası tahkime gidilmesi gibi çözüm yolları BMİDÇS ile getirilmiştir.158 155 BMİDÇS, Madde 13. UNFCCC, “Decision 10/CP.4: Multilateral Consultative Process and Annex: Multilateral Consultative Process;” Terms of Reference in Report of the Conference of the Parties on its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999, s. 42-47. 157 a.g.e., s. 43. 158 BMİDÇS, Madde 14. 156 51 BMİDÇS’de, araştırma ve sistematik gözlemin desteklenmesi ve iklim değişikliğine ilişkin eğitim, öğretim ve kamuoyu bilincinin artırılması yönünde işbirliği yapılması hususlarına da yer verilmiştir.159 BMİDÇS kapsamında ayrıca, sözleşme ve eklerinde yapılacak değişiklikler ve daha sonrasında protokollerin kabul edilmesine ilişkin ayrıntılar ile oy verme, geri çekilme, çekince koyma gibi konularda da başvurulacak prosedür ve yöntemler tespit edilmiştir.160 Özellikle, BMİDÇS’nin 17. Maddesi sayesinde sözleşmeyi temel alan bir protokolün yapılmasına olanak sağlanmış ve böylece Kyoto Protokolü’ne giden sürecin hukuki açıdan önü açılmıştır. BMİDÇS ile ayrıca, BM ve BM’nin uzman kurumlarından birine Üye Devletler veya Uluslararası Adalet Divanı Yasası’na taraf olan Devletlerin ve bölgesel ekonomik entegrasyon teşkilatlarının sözleşmeye katılabilecekleri kaydedilmiş161 ve böylelikle AB de sözleşmeye taraf olabilmiştir. 2.3. KYOTO PROTOKOLÜ’NE GİDEN SÜREÇ BMİDÇS’nin 1994 yılında yürürlüğe girmesinin ardından, kurulan işbirliği mekanizmaları harekete geçirilmiş ve bu doğrultuda sözleşmenin en yüksek organı olan COP’un oturumları düzenlenmeye başlanmıştır. Bu süreçte, iklim değişikliği alanında işbirliğinin ilerletilmesi ve Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi konularında önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Bu bağlamda, bu kısımda BMİDÇS’nin yürürlüğe girmesi ile Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi arasındaki süreç, bu dönemde gerçekleştirilen COP oturumları çerçevesinde ele alınacaktır. 2.3.1. COP-1–COP-3 COP’un ilk oturumu (COP-1), BMİDÇS’nin yürürlüğe girmesini takiben 28 Mart-7 Nisan 1995 tarihlerinde Almanya’nın Berlin kentinde gerçekleştirilmiştir. COP-1’de, öncelikli olarak sera gazı emisyonlarının 159 Bkz. BMİDÇS, Madde 5-6. Bkz. BMİDÇS, Madde 15-25. 161 BMİDÇS, Madde 20. 160 52 azaltılmasına ilişkin Ek-1 taraflarınca üstlenilen yükümlülüklerin yeterliliği konusu tartışılmıştır. COP-1’de yapılan görüşmeler neticesinde ayrıca, Berlin Buyruğu’nun kabul edilmesi ile Berlin Buyruğu Geçici Çalışma Grubu’nun (BBGÇG) kurulması kararlaştırılmıştır. Berlin Buyruğu kapsamında, 2000 yılı sonrası döneme yönelik olarak Ek-1 taraflarının üstlenecekleri taahhütleri güçlendirecek bir protokol veya hukuksal belgenin kabul edilmesini amaçlayan yeni süreç başlatılmıştır.162 Berlin Buyruğu ile başlatılan bu yeni süreçte, öncelikle Ek-1 taraflarının emisyonların azaltılmasına yönelik hedeflerine ilişkin takvimin belirlenmesi (örneğin, 2005, 2010 veya 2020 yılına kadarki takvim) üzerinde durulmuş ve süreçte gelişmekte olan ülkelere yeni yükümlülüklerin getirilmesinden kaçınılmıştır. 1997 tarihli COP-3’e kadar çalışmalarını tamamlayan BBGÇG sayesinde, sanayileşmiş ülkelerin iklimi korumaya yönelik taahhütlerinin güçlendirilmesi ve bu amaçla bir protokolün imzalanması konularında önemli bir yol kat edilmiştir.163 COP-1 boyunca ayrıca, gelişmiş ülkelerin ilk ulusal bildirimlerinin gözden geçirilmesi ele alınmış ve ortak yürütme alanındaki projelere ilişkin dört yıllık bir pilot dönemin başlatılması ve geçici olarak Cenevre’de konuşlandırılan Sekretarya merkezinin Almanya’nın Bonn kentine taşınması kararlaştırılmıştır. COP-2, 8-19 Temmuz 1996 tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre kentinde düzenlenmiştir. COP’un bu oturumu öncesinde, IPCC tarafından açıklanan ve iklim üzerinde gözle görülür bir derecede insan etkisinin bulunduğunu vurgulayan İkinci Değerlendirme Raporu, bu toplantıya yönelik ilgi ve beklentilerin artmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, COP-2’de kabul edilen Cenevre Bakanlar Bildirgesi’nde, COP-3’te imzalanmak üzere yasal açıdan bağlayıcı bir protokol veya hukuksal belgeye yönelik müzakerelerin hızlandırılarak sonuçlandırılması 162 UNFCCC, “Decision 1/CP.1: the Berlin Mandate: Review of the Adequacy of Article 4, paragraph 2 (a) and (b), of the Convention, including proposals related to a protocol and decisions on followup,” Report of the Convention of the Parties on its First Session, held at Berlin from 28 March to 7 April 1995, FCCC/CP/1995/7/Add.1, 6 June 1995, s. 4. 163 Oberthür ve Ott, 1999, s. 47. 53 çağrısında bulunulmuştur.164 Ancak, aralarında Avustralya, Yeni Zelanda ve Rusya’nın bulunduğu bazı ülkeler bu bildirgeyi desteklememiştir. COP-2 sırasında ortaya çıkan diğer önemli bir gelişme ise, müzakerelerde isteksiz görünen ABD’nin bağlayıcı yükümlülükler konusu da dahil olmak üzere iklim değişikliği müzakerelerine daha olumlu yaklaşmaya başlaması olmuştur. BMİDÇS’nin yürürlüğe girmesi sonrasında iklim değişikliğine karşı işbirliği alanında yaşanan en önemli gelişme, 1-11 Aralık 1997 tarihlerinde Japonya’nın Kyoto kentinde gerçekleştirilen COP-3 sırasında kabul edilen Kyoto Protokolü olmuştur. Böylece, Berlin Buyruğu ile başlatılan ve yasal açıdan bağlayıcı bir protokolün kabul edilmesini amaçlayan süreç başarıyla sonuçlandırılmıştır. Tabi ki bu süreçte, çeşitli konularda büyük görüş ayrılıkları da yaşanmıştır. Örneğin, Ek-1 taraflarının emisyonların sınırlandırılması ve azaltılması konusundaki yükümlülükleri ile gelişmekte olan ülkelerin sürece ne şekilde katılacağı hususlarında ciddi tartışmalar yaşanmıştır. Özellikle gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerden emisyonların azaltılması yönündeki çabalara katkı sağlamalarını; gelişmekte olan ülkeler ise, tarihsel sorumlulukları nedeniyle gelişmiş ülkelerin daha ciddi taahhütler üstlenmelerini beklemiştir. Ancak, bu tür görüş ayrılıkları Kyoto Protokolü ile bir şekilde uzlaştırılmış ve iklim değişikliğiyle mücadelede tarihi bir adımın atılması sağlanmıştır. 2.4. KYOTO PROTOKOLÜ Şüphesiz, yasal açıdan bağlayıcı yükümlülükler ve somut hedefler getiren Kyoto Protokolü, iklim değişikliğine karşı atılan en önemli işbirliği adımıdır. BMİDÇS’nin genel çerçevesini çizdiği işbirliği sürecine ilişkin ayrıntılar, Kyoto Protokolü ile belirlenmiş ve böylece bu süreçte atılacak adımlar ve kullanılacak araçlar açıkça ortaya konmuştur. Bu bakımdan Kyoto Protokolü, BMİDÇS’nin ilke ve hedefleri ile kurumsal mekanizması temel alınarak yapılandırılmıştır. 11 Aralık 1997 tarihinde kabul edilen Kyoto Protokolü, Rusya Federasyonu’nun Kasım 2004’te anlaşmayı onaylamasından 90 gün sonra 16 Şubat 2005 tarihinde 164 UNFCCC, “The Geneva Ministerial Declaration,” Report of the Conference of the Parties on its Second Session, held at Geneva from 8 to 19 July 1996, FCCC/CP/1996/15/Add.1, 29 October 1996, s. 73. 54 yürürlüğe girmiştir.165 Bu doğrultuda Kyoto Protokolü’ne, şu ana kadar AB dahil toplam 190 taraf katılmıştır.166 Bu kısımda, Kyoto Protokolü kapsamındaki hedef ve yasal açıdan bağlayıcı yükümlülüklere, kurulan yeni organlara, oluşturulan yeni mekanizmalara ve Protokol ile ilgili önemli sayılabilecek diğer hususlara odaklanılacaktır. 2.4.1. Hedef ve Yükümlülükler Kyoto Protokolü kapsamındaki hedef ve yükümlülükler, BMİDÇS’nin ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi temelinde taraflar arasında yapılan farklılaştırma (Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı taraflar arasında) çerçevesinde şekillendirilmiştir. Kyoto Protokolü, BMİDÇS kapsamındaki hedef ve yükümlülükleri yasal açıdan bağlayıcı hale getirmiş ve bu doğrultuda atılacak adımları daha da somutlaştırmıştır. Kyoto Protokolü’nde, tarafların farklılaştırılmış sorumluluklarının yanı sıra, tüm tarafların yerine getirmesi gereken genel yükümlülükler de bulunmaktadır. Bu çerçevede, tüm taraflar; - emisyonlara ilişkin verilerin kalitesinin artırılmasına yönelik ilerleme sağlamak, - ulusal emisyon azaltımı ve uyum programlarını başlatmak, - çevreye dost teknolojilerin geliştirilmesi, transferi ve bu teknolojilere erişimin sağlanması yönünde adım atmak, - iklim değişikliği alanında sistematik gözlem, bilimsel araştırma ve ağlara yönelik uluslararası işbirliğini artırmak, 165 Kyoto Protokolü’nde, bu Protokolün, “Ek-1’de yer alan tarafların 1990 yılı toplam CO2 emisyonlarının en az %55’ine tekabül eden Ek-1’deki tarafların dahil olduğu, BMİDÇS’nin en az 55 tarafının, onay, kabul, uygun bulma ya da katılım belgelerini Depoziter’e tevdi ettikleri tarihten sonraki doksanıncı gün yürürlüğü gireceği” belirtilmektedir. Kyoto Protokolü, Madde 25(1). 166 Kyoto Protocol, Status of Ratification, (en son güncelleme 3 Aralık 2009 günü yapılmıştır), http://unfccc.int/files/kyoto_protocol/status_of_ratification/application/pdf/kp_ratification_200912 03.pdf (10 Şubat 2010) 55 - iklim değişikliğiyle ilgili eğitim, öğretim, kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve kapasite geliştirme faaliyetlerine destek vermek ile yükümlüdür.167 İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik somut adımları destekleyecek şekilde tasarlanan bu genel yükümlülükler ile, küresel düzeyde işbirliğinin gerçekleştirilmesi için tüm taraflarca öncelik verilmesi gereken konuların belirlenmesi sağlanmıştır. Bu doğrultuda Kyoto Protokolü’nün başlıca hedefi, iklim değişikliğine karşı verilen mücadelenin başarıyla sonuçlanması amacıyla, tarafların 2008-2012 yılları arasındaki dönemde sera gazı emisyonlarını 1990 yılı düzeylerinin en az %5 daha altına çekmelerinin sağlanmasıdır.168 Bu bağlamda, farklılaştırılmış sorumluluklar çerçevesinde Ek-1 taraflarına ayrı ayrı sayılaştırılmış emisyon azaltım ve kontrol hedefleri belirlenmiş ve bu hedefler Kyoto Protokolü’nün Ek-B listesinde gösterilmiştir. Taraflar Avusturya, Belçika, Bulgaristan,* Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Avrupa Birliği, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Letonya,* Litvanya,* Lihtenştayn, Lüksemburg, Monako, Hollanda, Portekiz, Romanya,* Slovakya,* Slovenya,* İspanya, İsveç, İsviçre, Büyük Britanya Birleşik Krallığı ve Kuzey İrlanda ABD Kanada, Macaristan,* Japonya, Polonya* Hırvatistan* Yeni Zelanda, Rusya Federasyonu,* Ukrayna* Norveç Avustralya İzlanda Emisyon azaltım ve kontrol hedefleri %-8 %-7 %-6 %-5 %0 %1 %8 %10 Kaynak: http://unfccc.int/kyoto_protocol/items/3145.php (16 Şubat 2010) * Pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler (PEGSÜ) Tablo 3: Kyoto Protokolü’nün Ek-B Listesi Yukarıdaki tabloda da görüleceği üzere, birçok tarafa sera gazı emisyonlarını 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesinin %5 ila %8 daha aşağısına 167 168 Kyoto Protokolü, Madde 11. Kyoto Protokolü, Madde 3. 56 çekmeleri yükümlülüğü getirilirken, Yeni Zelanda, Rusya Federasyonu ve Ukrayna’nın emisyonlarını aynı seviyede tutması ve Norveç’in %1, Avustralya’nın %8 ve İzlanda’nın ise %10 oranında emisyonlarını artırabileceği öngörülmektedir. Bu durum, emisyonlarını sabit tutma ya da artırma hakkı verilen bu ülkelerin Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği sıradaki emisyon oranlarının, 1990 yılı seviyesinin daha altında veya bu seviyeye çok yakın olmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca AB üye ülkelerine (AB-15), balon yöntemi ile Ek-B listesinde belirlenen toplam emisyon azaltma hedeflerini kendi aralarında oransal olarak paylaşabilme imkanı da tanınmıştır.169 Ek-B listesinde belirtilen emisyon hedefleri dışında hiçbir tarafın emisyon sınırlama veya azaltım yükümlülüğü bulunmamaktadır. Öte yandan, Ek-1 listesinde bulunmalarına rağmen Türkiye ve Belarus’un Ek-B listesinde yer almadıkları görülmektedir. Ek-1 tarafı olarak Türkiye’nin EkB’de yer almaması, Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği dönemde BMİDÇS’ye taraf bir ülke olmamasından kaynaklanmaktadır.170 Bir Ek-1 tarafı olan Belarus da aynı nedenle Ek-B’de yer almamakla birlikte, bu listeye alınma yönünde COP kararının alınmasını sağlamıştır.171 Protokolün Eklerinde değişikliğin yapılmasını öngören böyle bir COP Kararının yürürlüğe girebilmesi için tarafların dörtte üçünün onayı gerekli olup; bu süreç ulusal parlamentolar düzeyinde halen sürmektedir. Daha önceki kısımlarda da belirtildiği üzere, Kyoto Protokolü kapsamındaki hedef ve yükümlülüklerle ilgili olarak ayrıca, mücadele edilecek sera gazları ve bu gazlarla ilişkili sektörler de tespit edilmiş ve bunlar Protokolün Ek-A listesinde belirtilmiştir. Bu bağlamda Kyoto Protokolü’nün Ek-A listesi ile, emisyonları azaltılması ve kontrol altına alınması gereken sera gazları CO2, CH4, 169 Kyoto Protokolü’nün 4. Maddesi kapsamında, tarafların yükümlülüklerini ortak olarak yerine getirebilmelerine de imkan tanınmıştır. AB kapsamında balon yöntemi olarak da adlandırılan bu konudaki ayrıntılar, tezin AB ile ilgili bölümünde ele alınacaktır. 170 Türkiye BMİDÇS’ye 2004 yılında, Kyoto Protokolü’ne ise 2009 yılında taraf olmuştur. 171 UNFCCC, “Decision 10/CMP.2: Proposal from Belarus to amend Annex B to the Kyoto Protocol,” Report of the Conference of Parties serving as the meeting of Parties to the Kyoto Protocol on its second session, held at Nairobi from 6 to 17 November 2006, FCCC/KP/CMP/2006/10/Add.1, 2 March 2007, s. 36-37. 57 N2O, HFCs, PFCs ve SF6 olarak belirlenmiş ve ayrıca, enerji, endüstriyel işlemler, çözücü diğer ürün kullanımı, tarım ve atık sektörlerinde önlem alınması gerektiği ifade edilmiştir. Kyoto Protokolü ile, raporlama ve bildirim konularındaki yükümlülüklere de daha sıkı kural ve prosedürler getirilmiştir. Bu doğrultuda, özellikle Ek-B’de yer alan tarafların sunacakları rapor ve ulusal bildirimlerin, takvimlendirme ve denetlenme açısından daha sert kurallara tabi tutulması hükme bağlanmıştır. Mali yükümlülüklere ilişkin olarak ise, BMİDÇS’nin ilgili hükümleri paralelinde, Ek-2 taraflarının gelişmekte olan ülkelere karşı sorumlulukları tekrar hatırlatılmış ve bu yönde somut adımların atılması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. 2.4.2. Kyoto Protokolü Altındaki Esneklik Mekanizmaları Kyoto Protokolü, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması ve azaltılması alanında işbirliğinin artırılması ve bu yöndeki taahhütlerin maliyet-etkin bir şekilde yerine getirilmesinin sağlanması amacıyla üç yeni esneklik mekanizmasını devreye sokmuştur. Kyoto Mekanizmaları olarak da bilinen bu esneklik mekanizmaları; Ortak Yürütme (Joint Implementation), Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism-CDM) ve Emisyon Ticareti’nden (Emission Trading) oluşmaktadır. Kyoto Protokolü ile temel hukuki çerçevesi oluşturulan bu mekanizmalara ilişkin kurumsal ve prosedürel ayrıntılar ise, 2001 yılında gerçekleştirilen COP-7’de kabul edilen Marakeş Uzlaşmaları ile şekillendirilmiştir. Genel olarak bu üç mekanizmanın da, sera gazı emisyonlarının küresel bir sorun olduğunu kabul eden ve bu doğrultuda emisyon azaltımının nerede gerçekleştirildiğine daha az önem veren bir bakış açısıyla geliştirildiği söylenebilir.172 Bu mekanizmalar kapsamında getirilen esneklikler aracılığıyla, bir yandan tarafların emisyon hedeflerine katılımının en üst seviyeye çıkarılması, öte yandan da bu sürecin en az maliyetle atlatılarak elde edilecek fayda ve getirilerin taraflar 172 Raoul Weiler, “The Kyoto Protocol and its Socio-ethical Aspects,” (Der. Etienne Vermeersch), Reading the Kyoto Protocol: Ethical Aspects of the Convention on Climate Change, Eburon, Delft, 2005, s. 39. 58 arasında paylaşımının sağlanması amaçlanmıştır. BMİDÇS Sekretaryası Eski İcra Sekreteri Cutajar tarafından da belirtildiği üzere, “Kyoto Protokolü, sera gazı emisyonlarının en az maliyetle sınırlandırılması amacıyla esnek hedefleri içeren ve piyasa mekanizmalarını kullanan bir 173 ekonomik araç olarak ele alındığı takdirde en iyi şekilde anlaşılacaktır.” Böylece, piyasa ve proje temelli mekanizmaların devreye sokulması ile iklim değişikliği alanındaki işbirliği sürecine yenilikçi yaklaşımların entegre edilmesi de sağlanmıştır. 2.4.2.1. Ortak Yürütme Kyoto Protokolü’nde ortak yürütme kavramı doğrudan kullanılmamaktadır. Ancak Protokolün 6. Maddesinde, Ek-1 taraflarının sera gazı emisyonlarının azaltılması ya da insan kökenli yutaklarca uzaklaştırılmasını amaçlayan projeleri, diğer Ek-1 taraflarında belirli şartlar altında (projelerin özgün getiri -additionality-174 sağlaması ve ilgili tarafların onayının alınması gibi) uygulayabileceği ifade edilmektedir. Bu yöndeki hedef ve şartlar doğrultusunda, yatırımcı Ek-1 tarafının175 ev sahibi Ek-1 tarafında emisyon azaltımı sağlayacak projeler yürütülebilmesine imkan tanınmıştır. Böylece ev sahibi ülke bu tür projeler sayesinde yatırımcı ülkeye satmak üzere Emisyon Azaltım Birimi 173 Michael Zammit Cutajar, "Reflections on the Kyoto Protocol-Looking Back to See Ahead,” International Review for Environmental Studies, Cilt: 5, Sayı: 1, 2004, s. 62. 174 Özgün getiri; projenin mevcut şartlarda uygulanamayacağının ve ayrıca bu projenin ilave bir emisyon azaltımı gerçekleştirileceğinin kanıtlanması durumunda geçerlidir. Böyle bir durumda projenin, sera gazı emisyon azaltımı sağlaması (çevresel getiri), proje sayesinde elde edilen gelirin projenin yapılabilirliğini artırması (finansal ve yatırım getirisi) ve projenin uygulandığı yerdeki en uygun teknolojik kaynakların kullanılması (teknolojik getiri) gibi konularda fark yaratması gerekmektedir. Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları ve Diğer Uluslararası Emisyon Ticareti Sistemleri, 13 Mayıs 2008 tarih ve B.18.ÇYG.0.02.00.04-020/8366 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, Aralık 2008, s. 17. 175 Sadece Ek-B listesi altında belirlenmiş bir emisyon azaltım veya sınırlama hedefi bulunan Ek-1 tarafları ortak yürütme mekanizmasından yararlanabilir ve bu konuda işbirliği yapabilirler. Bkz. UNFCCC, “Decision 9/CMP.1: Guidelines for the implementation of Article 6 of the Kyoto Protocol,” Report of the Conference of the Parties serving as the Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its First Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005, FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.2, 30 March 2006, s. 6. 59 (Emission Reduction Units)176 kazanabilecektir. Bu bağlamda, satılan birim miktarı ev sahibi ülkeye tahsis edilen emisyon miktarından düşülürken, yatırımcı ülkenin ise satın aldığı birimler kadar toplam emisyon kotası artacaktır. Ortak yürütme mekanizması kapsamında alınıp satılan bu birimlerin/kredilerin onaylanmasına ilişkin uygunluk kriterlerinin tespiti amacıyla iki farklı prosedür geliştirilmiştir. Seri-1 (Track-1) olarak adlandırılan ilk prosedüre göre, tüm uygunluk kriterlerini karşılayan ev sahibi ülkeler kendi proje ve kredilerini doğrulayabilirken; Seri-2 (Track-2) kapsamında ise tüm uygunluk kriterlerini karşılayamayan ev sahibi ülkelerdeki projelerin Ortak Yürütme Üst Kurulu (Joint Supervisory Committee)177 tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu doğrultuda söz konusu uygunluk kriterleri arasında başlıca olarak, Kyoto Protokolü’ne taraf olunması, ilgili tarafların proje konusundaki onayının alınması, tahsis edilmiş emisyon hedeflerinin hesaplanmış ve kayıt altında tutulmuş olması, ulusal kayıt sistemi ve bununla ilgili mercilerin kurulmuş olması (Yetkili Odak Noktası gibi) bulunmaktadır.178 2005 yılındaki COP-11/CMP-1’de, ancak 2000 yılı itibariyle başlatılmış olan ve gerekli kriterleri karşılayan projelerin ortak yürütme projesi olarak kabul edileceği ve bu projeler kapsamında Emisyon Azaltım Birimlerinin ise 2008 yılı itibariyle kazanılabileceği kararlaştırılmıştır.179 Proje temelli olan bu mekanizma sayesinde, bir yandan yatırımcı ülkeye hedeflerine ulaşmasında kolaylık tanınmakta, öte yandan ev sahibi ülkeye de teknoloji transferi ve yabancı yatırım çekilmesi konusunda önemli bir fırsat sunulmaktadır. Ortak yürütme projeleri genelde, Rusya, Bulgaristan ve Ukrayna başta olmak üzere yatırım maliyetlerinin daha düşük olduğu PEGSÜ’de gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede, Şubat 2010 itibariyle toplam 285 ortak 176 Bir Emisyon Azaltım Birimi, bir ortak yürütme projesi aracılığıyla sera gazı emisyonlarında gerçekleştirilen 1 ton CO2 eşdeğer azaltıma tekabül etmektedir. International Petroleum Industry Environmental Conservation Association, April 2007, s. 27. 177 Söz konusu komite, ortak yürütme projelerinin uygulanması ve bu kapsamda kazanılan kredilerin doğrulanmasının sağlanması amacıyla 2005 yılında Montreal’de gerçekleştirilen COP11/CMP-1 ile kurulmuştur. 178 Bkz. Etem Karakaya, “Proje Temelli Esneklik Mekanizmaları: Temiz Kalkınma Mekanizması ve Ortak Yürütme,” Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, (Der. Etem Karakaya), Bağlam Yayınları, İstanbul, 2008, s. 185. 179 UNFCCC, Uniting on Climate: A guide to the Climate Change Convention and the Kyoto Protocol, Bonn, 2007b, s. 2. 60 yürütme projesinin Proje Tasarım Dokümanı hazırlanarak yayınlanmış olup; bu projeler genellikle CH4 azaltımı, çimento ve kömür ile yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanlarında yürütülmektedir.180 Ancak, bu yönde kazanılacak azaltım kredilerinin geç kullandırılmaya başlanması (2008 yılı itibariyle) ve ulusal düzeydeki bazı kurumsal eksiklikler nedeniyle, ortak yürütme kapsamındaki projeler, Protokol kapsamındaki diğer proje temelli mekanizma olan CDM projeleri kadar ilgi çekememiştir.181 2.4.2.2. Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) Temiz Kalkınma Mekanizması’nın (CDM) oluşturulması yönündeki öneri Kyoto Protokolü’nün kabulünün hemen öncesinde yapılmış ve bu öneri üzerinde müzakereler kısa sürede tamamlanmıştır. Bu bakımdan, CDM’ye ilişkin hususların Kyoto Protokolü’ne nihai halinin verilmesinde merkezi bir konuma oturması ve bu yöndeki müzakerelerin hızla tamamlanması, CDM’nin ortaya çıkış sürecinin, ‘Kyoto Sürprizi’ olarak adlandırılmasına neden olmuştur.182 Kyoto Protokolü’nün 12. Maddesine göre CDM, Ek-1 taraflarının emisyon hedeflerine ulaşmalarına; Ek-1 dışı tarafların ise sürdürülebilir kalkınmalarını gerçekleştirebilmeleri ve BMİDÇS’nin nihai amacına katkıda bulunabilmelerine destek verilmesi amacıyla geliştirilmiştir. Böylece CDM, diğer proje temelli mekanizma olan ortak yürütmeden, işbirliği yapan ülkeler bağlamında ayrılmaktadır. CDM kapsamında, emisyon hedefi belirlemiş bir Ek-1 tarafı,183 emisyon hedefi olmayan Ek-1 dışı bir ülkede sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik bir proje gerçekleştirmesi durumunda, Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredisi (Certified Emission Reductions) kazanır ve bu kredi miktarı Ek-1 tarafının toplam emisyon azaltım hedefinden düşülür. CDM sayesinde, Ek-1 180 http://cdmpipeline.org/ji-projects.htm#1 (23 Şubat 2010) Katia Karousakis, Joint Implementation: Current Issues and Emerging Challenges, OECD/IEA, COM/ENV/EPOC/IEA/SLT(2006)7, October 2006, s. 8, http://www.oecd.org/dataoecd/45/32/37672335.pdf 182 Büyükelçi Raul Estrada Oyuela tarafından 24 Nisan 1998 tarihinde Kolombiya Üniversitesi’nde (New York) düzenlenen konferansta yapılan “From Kyoto to Buenos Aires: Technology Transfer and Emission Trading” başlıklı sunum; Jacob Werksman, “The Clean Development Mechanism: Unwrapping the Kyoto Surprise,” Review of European Community and International Environmental Law, Cilt: 7, Sayı: 2, 1998, s. 147. 183 Yani Ek-B listesinde yer alan Ek-1 taraflarının hükümetleri ya da özel sektör kuruluşları. 181 61 tarafları hedeflerine daha az maliyetle ulaşma şansı yakalarken, Ek-1 dışı ülkeler ise kalkınma süreçlerine katkı sağlayacak doğrultuda yabancı yatırım ve teknoloji transferinden yararlanabilmektedirler.184 CDM ayrıca, Ek-1 dışında yer alan gelişmekte olan ülkeleri Kyoto Protokolü’nün hedeflerinin gerçekleştirilmesine aktif olarak dahil etmesi yönünden de önem arz etmektedir.185 CDM projelerinin, ilgili tarafların gönüllü katılımı çerçevesinde iklim değişikliğinin azaltılmasına yönelik gerçek, ölçülebilir ve uzun vadeli yararlar ile ilave emisyon azaltımı sağlayacak şekilde geliştirilmesi gerekmektedir.186 CDM’den yararlanabilmek için ilgili tüm tarafların ulusal düzeyde CDM organlarını kurması ve Kyoto Protokolü’ne taraf olmaları gerekmekle birlikte; Ek1 tarafları için ilave şartlar da getirilmiştir. Bu bakımdan Ek-1 taraflarının CDM’den yararlanabilmeleri için ayrıca, tahsis edilmiş emisyon miktarlarını hesaplamış, sera gazlarının tahminine yönelik bir ulusal sistem, ulusal kayıt dairesi ve emisyon azaltımı kapsamında yapılacak alım-satımlara ilişkin hesaplama sistemlerini kurmuş ve yıllık sera gazı envanterlerini hazırlamış olmaları gerekmektedir.187 CDM kapsamındaki faaliyetler, CMP yetkisi ve rehberliği altında gerçekleştirilmekte ve Temiz Kalkınma Mekanizması İcra Kurulu tarafından denetlenmektedir.188 İcra Kurulu ayrıca, CDM projelerinin işleyişinin sağlanmasına yönelik idari ve denetim görevleri çerçevesinde projelerin tescili, yürütülmesi ve neticesinde kazanılan kredilerin onaylanması konularında da faaliyet göstermektedir. Bu doğrultuda, projelerin daha iyi işleyişinin sağlanmasına yönelik ulusal düzeyde idari düzenlemelerin yapılması da gerekmektedir (Seçilmiş Ulusal Otorite’nin kurulması gibi). 184 H. C. de Coninck, F. Haake ve N. H. van der Linden, Technology transfer in the Clean Development Mechanism, Energy Research Centre of the Netherlands, January 2007, http://www.ecn.nl/docs/library/report/2007/e07009.pdf 185 Courtney Cabot Venton ve Sara Shaw, Carbon Trading, A Tearfund briefing paper, Teddington, May 2008, s. 8. 186 Kyoto Protokolü, Madde 12(5). 187 UNEP, CDM: Information and Guidebook, (Der. Myung-Kyoon Lee), The UNEP Project CD4CDM, June 2004, http://www.cd4cdm.org/Publications/cdm%20guideline%202nd%20edition.pdf 188 Kyoto Protokolü, Madde 12(4). 62 CDM projeleriyle ilgili diğer önemli bir husus ise, bu projelerden yukarıda belirtilen amaçların yanı sıra iklim değişikliğine uyum faaliyetlerinin desteklenmesi yönünde de yararlanılmasıdır. Uyum faaliyetlerinin finansmanının sağlanması açısından Kyoto Protokolü kapsamında kurulan Uyum Fonu’na CDM projeleri aracılığıyla mali kaynak aktarılmaktadır. Bu çerçevede, CDM projelerinden kazanılan Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredilerinin %2’si oranında mali bir kesinti yapılmaktadır. Böylece söz konusu projelere bir nevi uluslararası vergi getirilmiş olmaktadır. Kasım 2001’de başlatılıp ilk kredinin Ekim 2005’de kazanıldığı ve şu ana kadar 2059 projenin kayıtlı olduğu CDM kapsamında, gelişim sürecindeki projeler de dahil toplam 4200 proje bulunmakta ve bu projelerin 2008-2012 döneminde 2,9 milyar ton CO2 eşdeğer azaltıma tekabül eden azaltım kredisi sağlayacağı öngörülmektedir.189 Kayıtlı projeler genellikle Asya ve Pasifik (%75) ve Latin Amerika ve Karayipler (%22) bölgelerine odaklanmış190 ve bu projelerin büyük kısmı yenilenebilir enerji kaynakları alanında olmak üzere enerji endüstrisi (%60) ve atık sektörüne (%18) yönelik olarak uygulanmıştır.191 Bu bağlamda CDM projeleri, bölgesel dağılım açısından dengesizlikler nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalmaktadır. Nitekim, bu projelerin Çin, Hindistan, Güney Kore, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerde yoğunlaştığı görülmekte, öte yandan kapasite eksiklikleriyle birlikte bu yönde büyük ihtiyaçları bulunan Afrika ülkelerinde bu projeler nadiren gerçekleştirilmektedir. Bu bakımdan, bölgesel açıdan adil ve dengeli bir proje dağılımının sağlanması hususu halihazırda müzakerelerde yoğun olarak tartışılmaktadır. 2.4.2.3. Emisyon Ticareti Kyoto Protokolü altındaki piyasa temelli tek mekanizma olan emisyon ticareti ile, Ek-B’de yer alan tarafların emisyon hedeflerini (Kyoto Protokolü’nün 3. Maddesi kapsamında) gerçekleştirebilmeleri amacıyla emisyonların alınıp 189 http://cdm.unfccc.int/Statistics/index.html (22 Şubat 2010) http://cdm.unfccc.int/Statistics/Registration/RegisteredProjByRegionPieChart.html (20 Şubat 2010) 191 http://cdm.unfccc.int/Statistics/Registration/RegisteredProjByScopePieChart.html (20 Şubat 2010) 190 63 satılmasını kapsayacak şekilde işbirliğine gidebilmelerine olanak sağlanmıştır.192 Böylece, diğer mekanizmalarda da olduğu gibi, emisyon hedefi bulunan tarafların, hedeflerine daha etkin-maliyetle ulaşmaları yönünde bir esnekliğin getirilmesi amaçlanmıştır. Emisyon ticaretinin yapılabilmesi için öncelikle sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması ve azaltılması yönündeki taahhütler ile ilgili sayısallaştırılmış hedeflerin açıkça belirlenmesi gereklidir. Bu bakımdan Kyoto Protokolü kapsamında, Ek-B’de yer alan tarafların 2008-2012 dönemine ilişkin emisyon üst sınırları (Tahsis Edilmiş Emisyon Miktarı - Assigned Amount) yani bu ülkelerin bu dönemde gerçekleştirebilecekleri emisyon miktarları tespit edilmiştir. Emisyon ticareti çerçevesinde Ek-B tarafları, kendilerine tahsis edilen emisyon kotalarını aşmaları durumunda, bunu sera gazı emisyonu kotalarını aşmamış olan diğer EkB taraflarından Tahsis Edilmiş Emisyon Birimleri (Assigned Amount Units) satın alarak telafi edebilme imkanına kavuşmuşlardır. Kyoto Protokolü altında, yetkili ulusal mercilerce emisyon miktarı tahsis edilen özel sektör kuruluşları ve işletmeler de emisyon ticaretinden yararlanabilmekte, ancak bu durumda da Protokol taraflarının hedeflerin gerçekleştirilmesindeki nihai sorumlulukları halen devam etmektedir. Emisyon ticareti ile ayrıca, diğer mekanizmalarla ilişkili olan yani, ortak yürütme mekanizması dahilindeki Emisyon Azaltım Birimleri, CDM kapsamındaki Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredisi ve yutak alanların artırılmasından sağlanan Uzaklaştırma Birimlerinin (Removal Units) ticareti de yapılabilmektedir.193 Kyoto Protokolü ile temel çerçevesi çizilen emisyon ticaretine ilişkin ayrıntılar, diğer mekanizmalarda da olduğu gibi, 2001 yılında COP-7 ile tamamlanmıştır. Bu doğrultuda emisyon ticaretine katılım sağlama koşulları, ortak yürütme mekanizması kapsamındaki katılım kuralları ile aynı şekilde tasarlanmıştır.194 Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için ticareti yapılan emisyon 192 Kyoto Protokolü, Madde 17 ve Madde 3(10)(11). OECD/International Energy Agency, Act Locally, Trade Globally: Emission Trading for Climate Policy, Paris, 2005, s. 36, http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2005/act_locally.pdf 194 Naci Tolga Saruç ve Etem Karakaya, “Emisyon Ticareti ve Karbon Piyasası,” Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, (Der. Etem Karakaya), Bağlam Yayınları, İstanbul, 2008, s. 207. 193 64 birimleri Uluslararası İşlem Logu (International Transaction Log) aracılığıyla elektronik olarak kayıt ve kontrol altına alınmaktadır. Aşırı aktarımın önlenmesi amacıyla, tarafların yükümlülük dönemi rezervleri saptanmış ve böylece bu rezervlerin aşılması durumunda ilgili tarafların daha fazla ticaret yapmasının önüne geçilmesine çalışılmıştır. Ayrıca, emisyon ticareti ile elde edilen kredilerin, Kyoto Protokolü’nün sonraki yükümlülük dönemlerine de devredilmesine imkan tanınmıştır. Öte yandan, Kyoto Protokolü’ne ilişkin olarak ulusal ve bölgesel düzeyde emisyon ticareti planlarının kurulması da mümkün olup; bunlar arasında AB Emisyon Ticareti Sistemi (AB-ETS) ile Norveç ve Birleşik Krallık’taki emisyon planları örnek olarak sayılabilir. Emisyon ticareti, kamusal açıdan ortak bir mal olan atmosferi, ticari bir mala çevirmesi ve bu doğrultuda kirleten öder ilkesine zıt bir şekilde hareket edilmesine yol açması bakımından zaman zaman eleştirilmektedir.195 Bu bakımdan, emisyon ticareti aracılığıyla, atmosferin korunması sonucu ortaya çıkacak maliyetler ile ülkelerin bu sürece ilişkin ekonomik beklentilerinin bir şekilde dengelenmeye çalışıldığı söylenebilir. Sonuç itibariyle, esneklik mekanizmalarına ilişkin tüm bu süreçler, iklim değişikliği rejimi kapsamındaki hedeflere, en kısa zamanda, en etkin maliyetle ve en yüksek katılımla ulaşılmasının sağlanması için geliştirilmiş olup; bu mekanizmaların yararları ve iklim değişikliğiyle mücadeleye ne derecede katkı sağlayabildikleri ancak Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi yani 2012 yılı sonrasında yapılacak kapsamlı değerlendirme ve analizler sayesinde anlaşılabilecektir. 2.4.3. Başlıca Organlar ve Diğer Hususlar Kyoto Protokolü genel itibariyle BMİDÇS ile oluşturulan kurumsal mekanizmayı korumuştur. Kyoto Protokolü ile, Protokol kapsamında karar verici en üst organ olarak CMP kurulmuş; CMP oturumlarının COP ile birlikte 195 Raoul Weiler, 2005, s. 53. 65 yapılması kararlaştırılmıştır.196 Ancak CMP oturumlarında sadece Kyoto Protokolü’nün tarafları oy kullanabilmektedir. Bu çerçevede ilk CMP oturumu, Kyoto Protokolü’nün 2005 yılında yürürlüğe girmesinin ardından toplanmış ve şu ana kadar toplam beş CMP oturumu düzenlenmiştir. Kyoto Protokolü’nde, BMİDÇS ile kurulan SBSTA ve SBI’nın, Protokol kapsamında da yardımcı organlar olarak hizmet vereceği ifade edilmiştir. Öte yandan, Kyoto Protokolü ile oluşturulan yükümlülüklere uyum ve esneklik mekanizmaları, yeni organların kurulması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede, daha önce de ifade edildiği üzere, Kyoto Protokolü kapsamında CDM projelerinin işleyişinden sorumlu bir İcra Kurulu ve ayrıca ortak yürütme projelerinin işleyişinin sağlanmasına yönelik bir Üst Kurul oluşturulmuştur. Kyoto Protokolü ile kurulan en dikkat çekici organ ise Kolaylaştırıcı ve Yaptırım Birimlerinden oluşan Uyum Komitesi (Compliance Committee)’dir. Kyoto Protokolü’nde, yükümlülüklere uyulmaması durumuna ilişkin prosedür ve mekanizmaların CMP-1’de belirlenmesi gerektiği kararlaştırılmış197 ve böylece söz konusu oturumda Uyum Komitesi’nin kurulması sağlanmıştır. Bu komitenin Kolaylaştırıcı Birimi (Facilitative Branch), özellikle Ek-1 taraflarının emisyon azaltım ve kontrol yükümlülükleri başta olmak üzere, taahhütlerin yerine getirilmesinin sağlanması için taraflara tavsiyede bulunmak ve yardım etmek ile sorumludur. Kolaylaştırıcı Birim, tarafların yükümlülüklerini yerine getirebilmelerine yönelik bir fırsat daha yaratmakla birlikte, yükümlülüklerin başarıyla uygulanması önündeki zorluklar hakkında ilgili organların bilgilendirilmesi işlevini de görmektedir.198 Bu bakımdan, söz konusu birimin, “emisyon hedeflerinin başarılmasında sorunlarla karşılaşabilecek Ek-1 tarafları için bir nevi erken uyarı sistemini”199 teşkil ettiği söylenebilir. 196 Kyoto Protokolü, Madde 13. Kyoto Protokolü, Madde 18. 198 Juliette van der Jagt, “Elaborating an international compliance regime under the Kyoto Protocol;” Issues in International Climate Policy, (Der. Ekko C. van Ierland, Joyeeta Gupta ve Marcel T.J. Kok), Edward Elgar Pub., Cheltenham, Northampton, 2003, s. 227. 199 David Hunter, James Salzman ve Durwood Zaelke, International Environmental Law and Policy, New York Foundation Press, New York, 2002, s. 648. 197 66 Yaptırım Birimi (Enforcement Branch) ise, yine emisyon hedeflerine ilişkin yükümlülükler başta olmak üzere, taahhütlere uyulmamasının doğuracağı sonuçların belirlenmesinden sorumludur. Eğer bir taraf, kendisi için belirlenen emisyon kotasını aşması sonucu yükümlülüğünü yerine getiremezse, aşan miktarın ikinci yükümlülük döneminde telafi edilmesi ve ayrıca ek olarak bu dönemdeki emisyon hedefi kapsamında %30 daha fazla azaltım yapılması gerekmektedir. Bu cezaların yanı sıra, anılan tarafın yükümlülüklere uyum eylem planını hazırlaması gerekmekte ve emisyon ticareti kapsamında alım satım yapması da askıya alınabilmektedir.200 Marakeş Uzlaşmaları ile şekillendirilen ve cezai unsurları içeren bu yaptırım mekanizması, iklim değişikliği rejimini, günümüze kadar sadece kolaylaştırıcı mekanizmalara sahip diğer çok taraflı çevre anlaşmalarından farklılaştırmakta ve daha iddialı bir hal almasını sağlamaktadır.201 Bu kurumların yanı sıra, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamında çeşitli alt uzmanlık organlarının oluşturulması da mümkündür. Nitekim, günümüze kadar iklim değişikliği rejimi kapsamında, Teknoloji Transferi Uzman Grubu, En Az Gelişmiş Ülkeler Uzman Grubu ve Ek-1 dışı Tarafların Ulusal Bildirimi Danışma Grubu Uzmanları gibi alt gruplar kurulmuştur. Bu bağlamda ayrıca, Ek-1 Tarafları için İlave Taahhütler Geçici Çalışma Grubu (AWG-KP) ve Uzun Dönemli İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu (AWG-LCA) da oluşturulmuş ve bu geçici çalışma grupları Kyoto Protokolü’nün birinci yükümlülük döneminin sonlanacağı 2012 yılı sonrasına yönelik uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinin yürütülmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Bu çerçevede, mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamında oluşturulan kurumsal mekanizma aşağıdaki şekilde gösterilmektedir. 200 http://unfccc.int/kyoto_protocol/compliance/introduction/items/3024.php (17 Şubat 2010) Bkz. Jutta Brunnée, “Europe, the United States and the Global Climate Regime: All Together Now?,” Journal of Land Use, Cilt: 24, Sayı: 1, Fall 2009, s. 1-44, s. 7; Jutta Brunnée, “The Kyoto Protocol: Testing Ground for Compliance Theories?,” Zeitschrift Für Auslandisches Öffentliches Recht und Völkerrecht, 63, 2003, s. 255-280, s. 279 ve Geir Ulfstein ve Jacob Werksman, “The Kyoto Compliance System: Towards Hard Enforcement;” (Der. Olav Schram Stokke, Jon Hovi ve Geir Ulfstein), Implementing the Climate Regime:International Compliance, Earthscan, London, 2005, s. 39-63, s. 59. 201 67 Uyum Komitesi COP/CMP Kolaylaştırıcı Birim Yaptırım Birimi Ortak Yürütme Üst Kurulu CDM İcra Kurulu SBSTA SBI Mali MekanizmaGEF IPCC Sekretarya Kaynak: UNFCCC, 2002, s. 15, http://unfccc.int/resource/guideconvkp-p.pdf 202 Şekil 4: BMİDÇS ve Kyoto Protokolü Kapsamında Oluşturulan Kurumsal Mekanizma Kyoto Protokolü’nde ayrıca, Ek-1 taraflarının emisyonların azaltılması ve kontrolüne ilişkin hedeflerini sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde gerçekleştirebilmelerinin sağlanması için çeşitli politika ve önlemlere de yer verilmiştir. Bu çerçevede, enerji verimliliğinin artırılması, sera gazı yutaklarının (ormanlar gibi) korunması ve genişletilmesi, emisyon verilerinin kalitesinin artırılması, sürdürülebilir tarımın desteklenmesi, yenilenebilir enerji seçenekleri ve çevreye dost teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, emisyon azaltımına yönelik politika ve önlemlerin teşvik edilmesi (özellikle ulaştırma 202 Söz konusu kaynaktan yararlanılarak oluşturulan bu şekil üzerinde birtakım güncelleme ve değişiklikler yapılmıştır. 68 sektöründe) gibi konularda çeşitli politika önerileri sıralanmıştır.203 Bu politika ve önlem önerileri içinde ayrıca, mali politika açısından önem arz eden bir öneri de geliştirilmiştir. Bu bağlamda, “sera gazı emisyonlarına yol açan sektörlerde, BMİDÇS’nin amacına ve piyasa araçlarının uygulanmasına aykırı olan piyasa uyumsuzluklarının, mali teşviklerin, vergiler ile gümrük istisnalarının ve sübvansiyonların, kademeli 204 olarak azaltılmaları ya da ortadan kaldırılmaları” konusunda politika ve önlemlerin uygulanması öngörülmektedir. Bahse konu politika ve önlem önerileri yasal açıdan bağlayıcı bir dille ifade edilmemiştir. Ancak, bu alanlarda atılabilecek somut işbirliği adımlarının, 21. yüzyıl içinde önemli gelişmelere yol açabileceği düşünüldüğünde, bu önerilerin sahip oldukları önemin göz ardı edilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır.205 Nitekim günümüzde, ulusal düzeyde uygulanan ve zaman zaman uluslararası boyutta da uygulanması önerilen çeşitli çevre vergileri ve mali teşvikler ile çevreye zararlı sübvansiyonların kaldırılması (özellikle fosil yakıtlara yönelik) hususları yoğun olarak tartışılmakta ve bu yönde önemli adımlar da atılmaktadır. Örneğin, G-20 kapsamında fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonların kaldırılması kararlaştırılmış olup; bu durumun ciddi sosyo-ekonomik sonuçları olacağı ortadır. Kyoto Protokolü’nde, protokol metni ve ekleri üzerinde yapılacak değişiklikler ve oy verme, protokolden çekilme, yürürlüğe girme ve çekince koyma konularına ilişkin kural ve prosedürler de belirlenmiştir.206 Bu bağlamda dikkat çeken bir husus, Kyoto Protokolü ve eklerine yönelik değişikliklerin kabulünde uzlaşının aranması ve uzlaşının sağlanamadığı durumlarda ise kabul için tarafların dörtte üç çoğunluğuna ihtiyaç duyulmasıdır. Bu durumun, Belarus örneğinde de görüldüğü gibi, değişiklik önerilerinin kabulündeki süreci uzattığı ve sistemi daha hantal hale getirdiği öne sürülebilir. Ancak, böylesine hassas bir konuda mümkün olduğu kadar çok tarafın rızasının alınması, bu alandaki işbirliğinin daha sağlam temeller üzerine oturmasını sağlayacaktır. 203 Kyoto Protokolü, Madde 2. Kyoto Protokolü, Madde 2(1)(v). 205 Oberthür ve Ott, 1999, s. 29. 206 Bkz. Kyoto Protokolü, Madde 20-21 ve Madde 22-27. 204 69 Sonuç itibariyle, BMİDÇS temelinde oluşturulan Kyoto Protokolü ile, 2012 yılına kadar iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik işbirliği mekanizmasının oluşturulması sağlanmıştır. Böylece, bu dönemdeki hedefler, yükümlülükler, politika seçenekleri ve araçları ile işbirliği organları belirlenmiş ve iklim değişikliğinin önüne geçilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Ancak, Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi olan 2012 yılının giderek yaklaşıyor olması, 2012 sonrası döneme ilişkin iklim değişikliği rejiminin belirlenmesini ve bu yönde müzakerelerin başlatılmasını gerekli kılmıştır. Bu bağlamda, izleyen kısımda Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği COP-3 sonrası dönem ve 2012 sonrası müzakereler ele alınacaktır. 2.5. 2012 SONRASI DÖNEME İLİŞKİN ULUSLARARASI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ MÜZAKERELERİ İklim değişikliği alanındaki işbirliği süreci, 1997 tarihli COP-3 sırasında Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi sonrasında daha da yoğunlaşarak devam etmiştir. COP-3 sonrası düzenlenen COP oturumlarında, Kyoto Protokolü’nün teknik ayrıntıları üzerinde görüşmeler sürdürülmüş ve iklim değişikliği rejiminin güçlendirilmesi yönünde önemli adımlar atılmıştır. Bu doğrultuda yaşanan önemli gelişmelerden biri ise, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesi sonucu Protokolün en yüksek organı olan CMP oturumlarının düzenlenmeye başlanması olmuştur. Öte yandan, Kyoto Protokolü kapsamındaki ilk yükümlülük döneminin 2012 yılında sonlanacak olması nedeniyle, 2007 yılında Endonezya-Bali’de gerçekleştirilen COP-13/CMP-3’te, 2012 sonrası döneme yönelik müzakerelerin başlatılması ve bu müzakerelerin 2009 yılında düzenlenecek COP-15/CMP-5’e kadar sonuçlandırılması kararlaştırılmıştır. Böylece, iklim değişikliğine karşı işbirliği süreci yeni bir boyut kazanmış ve 2008-2009 yılları iklim değişikliği konusunda yoğun görüşmelerin yapıldığı bir dönem olmuştur. Bu çerçevede bu kısımda ilk olarak, Kyoto Protokolü’nün ayrıntıları ve uygulanmasına ilişkin hususların yoğun bir şekilde ele alındığı COP-4 ve COP-10 arasındaki süreç incelenecektir. Sonrasında, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesi ile birlikte başlayan COP-11/CMP-1 ve COP-15/CMP-5 arasındaki 70 dönemde görüşülen konular ve 2012 yılı sonrası döneme yönelik iklim değişikliği müzakereleri üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda, iklim değişikliği konusundaki müzakereler, nihai kararların alındığı COP ve CMP oturumları temelinde değerlendirilecek olup; bu toplantılara hazırlık niteliği arz eden diğer alt düzey toplantılardan (SBSTA ve SBI ile AWG-LCA ve AWG-KP oturumları gibi) bahsedilmeyecektir. 2.5.1. COP-4–COP-10: Mevcut İklim Değişikliği Rejiminin Güçlendirilmesine Yönelik Müzakereler Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi sonrasında düzenlenen ilk COP oturumu olan COP-4, 2-14 Kasım 1998 tarihlerinde Arjantin’in Buenos Aires kentinde gerçekleştirilmiştir. COP-4’te, esneklik mekanizmaları, yutaklar, yükümlülüklere uyum ve gelişmekte olan ülkelere ilişkin bazı konulardaki ayrıntıların açıklığa kavuşturulması ve Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesine ilişkin hazırlıkların tamamlanmasına yönelik takvimi belirleyen Buenos Aires Eylem Planı (BAEP)207 kabul edilmiştir. BAEP ile ayrıca, BMİDÇS’nin daha iyi uygulanması amacıyla mali mekanizma, teknoloji geliştirme ve transferi, ortak yürütülecek faaliyetler gibi konularda somut bir ilerlemenin sağlanması gerektiği de vurgulanmıştır. COP-4, tarafların Kyoto Protokolü’nün kabulü sonrasından kazanılan ivmeyi sürdürme ve işbirliğini ilerletme yönündeki çabaları açısından önemli sayılabilecek bir toplantıdır. Bir sonraki COP oturumu yani COP-5 ise, 25 Ekim-5 Kasım 1999 tarihlerinde Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleştirilmiş olup; bu oturum diğer COP toplantılarına kıyasla pek önemli gelişmelere sahne olmamıştır. COP-5 süresince taraflar, BMİDÇS’nin daha iyi uygulanması ve Kyoto Protokolü’nün 2002 yılı itibariyle yürürlüğe girmesinin sağlanmasını hedefleyen BAEP kapsamında yürütülecek çalışmalara odaklanmıştır. COP-5’te ayrıca, kapasite geliştirme, teknoloji geliştirme ve transferi, esneklik mekanizmaları ve ulusal bildirimlere ilişkin hususlar hakkında görüşmeler yapılmıştır. 207 UNFCCC, “Decision 1/CP.4: The Buenos Aires Plan of Action,” Report of the Conference of Parties on its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999, s. 4. 71 COP-6 ise, taraflar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar nedeniyle zorlu bir şekilde geçmiştir. Bu bakımdan COP-6, görüşmelerin kesilmesi nedeniyle iki aşamada gerçekleştirilebilmiştir. Bu çerçevede, COP-6’nın ilk bölümü 13-25 Kasım 2000 tarihlerinde Hollanda’nın Lahey kentinde; ikinci bölümü ise 16-27 Temmuz 2001 tarihlerinde Bonn’da yapılmıştır. İlk bölümde, Kyoto Protokolü’nün uygulanması ve operasyonel ayrıntılara ilişkin hararetli konular görüşülmüştür. Bu çerçevede, yutaklar, arazi kullanımı, esneklik mekanizmaları (özellikle emisyon ticareti), yükümlülüklere uyum, finansman ve gelişmekte olan ülkelerin Protokol kapsamındaki yükümlüklere katkıları hakkında ciddi görüş ayrılıkları yaşanmıştır. Bu çıkmaz, AB, ABD ve benzer aktörler ile gelişmekte olan ülkelerin sera gazı emisyonlarının azaltılması önlemlerinin şekli ve uygulanması konusunda yıllardır süren anlaşmazlıklarının ortaya çıkardığı bir “tren kazasına” da benzetilmektedir.208 COP-6’nın ikinci bölümünde ise, Kyoto Protokolü’nün ayrıntılarına ilişkin yarım kalan işlerin tamamlanması amaçlanmıştır. Bu oturum, Mart 2001’de sera gazı emisyonlarının büyük kısmından sorumlu olan ABD’nin 209 Kyoto Protokolü’nü onaylamayacağını tekrarlamasının ardından yaşanan karamsar bir ortamda gerçekleştirilmiştir.210 Bu olumsuz atmosfere rağmen taraflar, BAEP’in uygulanmasına ve COP-6’nın ilk bölümünde sonuç alınamayan konulara (esneklik mekanizmaları, karbon yutakları, yükümlülüklere uyum ve finansman) ilişkin Bonn Anlaşması’nı kabul etmişlerdir. Bu bakımdan AB, Bonn Anlaşması’nın Kyoto Protokolü’nün devam etmesini sağladığını vurgulamış;211 G-77/Çin 208 Henry D. Jacoby ve David M. Reiner, “Getting climate policy on track after The Hague,” International Affairs, Cilt: 77, Sayı: 2, 2001, s. 297. 209 ABD, 2000 yılı itibariyle küresel sera gazı emisyonlarının %20,6’sından; 1850-2002 arasındaki dönemde ortaya çıkan CO2 emisyonlarının ise %29,3’ünden sorumludur. Kevin A. Baumert, Timothy Herzog ve Jonathan Pershing, Navigating the Numbers: Greenhouse Gas Data and International Climate Policy, World Resource Institute, Washington D.C., 2005, s. 12-31. 210 Aslında, ABD bu yöndeki bir Senato Kararını (Byrd-Hagel Resolution, 105th Congress, 1st Session, S. RES. 98, 25 July 1997, http://www.nationalcenter.org/KyotoSenate.html) oybirliğiyle 25 Temmuz 1997’de almıştır. 2001 yılında ise, ABD Başkanı Bush, Çin ve Hindistan gibi ülkeler dahil dünyanın %80’nini yükümlülüklerden muaf tutan ve ABD ekonomisine ciddi boyutlarda zarar verecek olan Kyoto Protokolü’ne karşı olduklarını kesin bir dille tekrarlamıştır. Bkz. U. S. White House, Office of the Press Secretary, Text of a Letter from the President to Senators Hagel, Helms, Craig, and Roberts, 13 March 2001, http://www.gcrio.org/OnLnDoc/pdf/bush_letter010313.pdf 211 Suraje Dessai, The Climate Regime from The Hague to Marrakesh: Saving or Sinking the Kyoto Protocol?, Tyndall Center for Climate Change Research, Working Paper 12, December 2001, s. 8, http://www.tyndall.ac.uk/publications/working_papers/wp12.pdf 72 Grubu212 ise bu anlaşmayı “çok taraflılığın tek taraflılık üzerindeki zaferi”213 olarak gördüklerini açıklamıştır. COP-6’daki zorlu görüşmeler sonrasında düzenlenen COP-7 ise, 29 Ekim10 Kasım 2001 tarihlerinde Fas’ın Marakeş kentinde gerçekleştirilmiştir. COP-7, Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülüklere ilişkin operasyonel ayrıntıların sonuçlandırılması açısından önemli bir toplantı olmuştur. Bu toplantıda, Protokolün zamanında yürürlüğe girmesi ve yeterli düzeyde uygulanmasının sağlanmasına yönelik konuları ve taslak kararları ele alan Marakeş Uzlaşmaları kabul edilmiştir. Ancak söz konusu Uzlaşmalara ilişkin ayrıntıların müzakerelerine, izleyen COP oturumlarında da devam edilmiştir. COP-7’de ayrıca, esneklik mekanizmalarına ilişkin kural, prosedür ve rehber ilkeler kabul edilmiş ve yükümlülüklere uyum, finansman, kapasite geliştirme ve arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği ve ormancılık (AKAKDO) alanlarında önemli kararlar alınmıştır. Bu toplantıda alınan diğer önemli bir karar ise, BMİDÇS’nin Ek-2 listesinde yapılan değişiklik olmuştur. Türkiye’nin BMİDÇS’nin Ek-1 ve Ek-2 listelerinden silinmesi talebi üzerine yapılan müzakereler COP-7 ile neticelendirilmiş ve Türkiye’nin Ek-2 listesinden silinerek “Ek-1 listesinde özel koşulları tanınmış ve diğer Ek-1 taraflarından farklı konumda olan bir ülke olarak”214 BMİDÇS kapsamında yerini alması kabul edilmiştir. 23 Ekim-1 Kasım 2002 tarihlerinde Hindistan’ın Yeni Delhi kentinde gerçekleştirilen COP-8’de öncelikle Marakeş Uzlaşmaları’nın uygulanması hakkındaki konular görüşülmüştür. COP-8’de kabul edilen “İklim Değişikliği ve 212 G-77/Çin Grubu, 1964 yılında BM kapsamında kurulan ve çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerden oluşan 130’dan fazla üyeye sahip bir müzakere grubudur. Söz konusu Grup, BM kapsamında tartışılan iklim değişikliği müzakerelerine aktif katılım sağlamakta ve böylece üyelerinin daha güçlü pozisyon alabilmelerini sağlamaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.g77.org/ 213 G-77/Çin Grubu Dönem Başkanı Büyükelçi Bagher Assadi tarafından COP-6’nın ikinci bölümünde (Bonn, 22 Temmuz 2001) yapılan konuşma; IISD, “Summary of the Resumed Sixth Session of the Conference of Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 16-27 July 2001,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 176, 30 July 2001, s. 14. 214 UNFCCC, “Decision 26/CP.7 on Amendment to the list in Annex II to the Convention (9 November 2001),” Report of the Conference of the Parties on its seventh session, held at Marrakesh from 29 October to 10 November 2001, Addendum, Part Two: Action taken by the Conference of the Parties, FCCC/CP/2001/13/Add.4, 21 January 2002, s. 5. 73 Sürdürülebilir Kalkınmaya ilişkin Delhi Bakanlar Bildirgesi” ile sosyo-ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve iklim değişikliğine uyumun sağlanmasının gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında öncelikli ihtiyaçları arasında olduğu vurgulanmıştır.215 COP-8, sadece gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasındaki ayrılığa sahne olmamış, aynı zamanda daha kapsamlı taahhütlerin alınmasına yönelik harekete geçmenin henüz mümkün olmadığını da açıklığa kavuşturmuştur.216 1-12 Aralık 2003 tarihlerinde İtalya’nın Milano kentinde gerçekleştirilen COP-9’da ise, CDM kapsamında yürütülecek ağaçlandırma ve ormansızlaşma faaliyetleri, AKAKDO, mali mekanizma konuları görüşülmüştür. Söz konusu toplantıda ormancılık ve yutak alanlarla ilgili konulara odaklanılmasından dolayı COP-9, “Orman COP’u” olarak adlandırılmaktadır.217 Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesinden önceki son COP oturumu olan COP-10, 6-18 Aralık 2004 tarihlerinde Arjantin’in Buenos Aires kentinde yapılmıştır. COP-10’da, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle mücadelede sağlanacak desteği kapsayan bir paket üzerinde anlaşılmıştır. Ayrıca, Uyum ve Karşı Önlemlere İlişkin Buenos Aires Çalışma Programı kabul edilmiş ve bu çalışma programında etkilenebilirliğin -etkiye açık olma- (vulnerability) bilimsel açıdan değerlendirilmesi, uyum eylemlerinin desteklenmesi ve bu yöndeki çabaların sürdürülebilir kalkınma planlarıyla bütünleştirilmesi konularına yer verilmiştir.218 Genellikle, emisyon azaltımı ile ilgili hususlara öncelik verilen COP oturumlarında, ilk defa uyum konularının bu denli yoğun bir şekilde tartışılması nedeniyle bu oturuma zaman zaman, “Uyum COP’u” da denilmektedir.219 215 UNFCCC, “Decision 1/CP.8: Delhi Ministerial Declaration on Climate Change and Sustainable Development,” Report of the Conference of the Parties on its Eight Session, held at New Delhi from 23 October to 1 November 2002, FCCC/CP/2002/7/Add.1, 28 March 2003, s. 3-5. 216 IISD, “Summary of the Eighth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 23 October-1 November 2002,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 209, 4 November 2002, s. 2. 217 IISD, “Summary of the Ninth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 1-12 December 2003,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 231, 15 December 2003, s. 2. 218 UNFCCC, “Decision 1/CP.10: Buenos Aires programme of work on adaptation and response measures” Report of the Conference of the Parties on its Tenth Session, held at Buenos Aires from 6 to 18 December 2004, FCCC/CP/2004/10/Add.1, 19 April 2005, s. 2-6. 219 IISD, “Summary of the Tenth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on 74 2.5.2. COP-11/CMP-1–COP-15/CMP-5: 2012 Sonrası Döneme İlişkin Müzakereler Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesiyle birlikte, bu kapsamda oluşturulan kurumsal mekanizmalar da işlemeye başlamıştır. Böylece, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesi sonrasında düzenlenen COP-11 ile eş zamanlı olarak ilk CMP oturumu gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede COP-11/CMP-1, 28 Kasım-10 Aralık 2005 tarihlerinde Kanada’nın Montreal kentinde yapılmıştır. COP-11/CMP-1 kapsamındaki en önemli gelişmelerden biri, 2001 yılında üzerinde anlaşılan ancak ayrıntılarına ilişkin müzakereleri sürdürülen Marakeş Uzlaşmaları’nın nihai hale getirilip kabul edilmesi olmuştur. “Kural Kitabı (rule book)” olarak da adlandırılan Marakeş Uzlaşmaları, COP-11/CMP-1 Başkanı Stéphane Dion’a göre, Kyoto Protokolü’nün tam olarak uygulanmasını sağlayacak tarihi bir adımdır.220 Böylece, Kyoto Protokolü kapsamındaki esneklik mekanizmaları olan emisyon ticareti, CDM ve ortak yürütmenin resmi olarak başlatılması sağlanmıştır. COP-11/CMP-1‘de ayrıca, Ortak Yürütme Üst Kurulu’nun kurulması kararlaştırılmış ve ülkelerin sera gazı emisyon değerlerinin nasıl ölçüleceği ile tarımsal araziler ve ormanlarca yutulan CO2 miktarının tespitine ilişkin kurallar belirlenmiştir. COP-11/CMP-1 oturumunu önemli kılan diğer bir gelişme ise, Ek-1 taraflarının 2012 sonrası döneme ilişkin ilave yükümlülüklerinin belirlenmesi konusunda müzakerelerin başlatılması kararı olmuştur.221 Bu bağlamda, söz konusu müzakerelerin yürütülmesini sağlamak üzere Kyoto Protokolü kapsamında AWG-KP kurulmuş222 ve ayrıca BMİDÇS Climate Change: 6-18 December 2004,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 260, 20 December 2004, s. 14. 220 UNFCCC, Press Release: “Montreal climate conference adopts ‘rule book’ of the Kyoto Protocol,” 30 Kasım 2005, http://unfccc.int/files/press/news_room/press_releases_and_advisories/application/pdf/press05113 0_marrakesh.pdf 221 UNFCCC, “Decision 1/CMP.1: Consideration of Commitments for Subsequent Periods for Parties included in Annex-1 to the Convention under Article 3, paragraph 9, of the Kyoto Protocol,” Report of the Conference of the Parties serving as the Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its First Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005, FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.1, 30 March 2006, s. 3. 222 AWG-KP, Kyoto Protokolü’nün 3(9) no.lu Maddesi (Ek-I taraflarının müteakip dönemler için taahhütlerinin, Madde 21(7)’deki şartlara göre kabul edilecek olan, bu Protokolün Ek-B’sindeki değişikliklerle belirlenecek ve bu Protokol’ün Taraflar toplantısı olarak işlev gören Taraflar Konferansı (CMP), yukarıdaki 1. paragrafta atıfta bulunulan ilk taahhüt döneminin bitiminden (2012) en az yedi yıl önce (2005) bu taahhütleri değerlendirmeye başlayacaktır) temelinde kurulmuştur. AWG-KP çalışmalarını CMP’ye raporlamakla yükümlüdür. 75 kapsamında uzun dönemli işbirliğine yönelik taraflar arasında bir diyaloğun başlatılması konusunda anlaşma sağlanmıştır.223 COP-12/CMP-2 ise, 6-17 Kasım 2006 tarihlerinde Kenya’nın Nairobi kentinde gerçekleştirilmiştir. Bu oturumda, Kyoto Protokolü esneklik mekanizmaları, yükümlülüklere uyum prosedürleri, kapasite geliştirme, iklim değişikliğine uyum ve BMİDÇS’nin uygulanmasına ilişkin konular ele alınmıştır. COP-12/CMP-2’de ayrıca, ilk kez Kyoto Protokolü’nün eklerinde bir değişikliğin yapılmasını içeren bir karar (Belarus’un Kyoto Protokolü’nün Ek-B listesine eklenerek emisyon azaltım veya sınırlama taahhüdü üstlenmesinin sağlanması) alınmıştır.224 Afrika ülkeleri başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler için öncelik arz eden uyum ve kalkınma konularına ağırlık vermesinden dolayı, COP12/CMP-2 genellikle “Afrika COP’u” olarak algılanmaktadır.225 Bu çerçevede bahse konu oturumlarda, Uyum Fonu’nun kurulması ile iklim değişikliğine uyuma ilişkin Nairobi Çalışma Programı’nın kabul edilmesi ve CDM kapsamında kapasite geliştirme çerçevesinin oluşturulması gibi gelişmekte olan ülkeleri yakından ilgilendiren konularda önemli adımlar atılmıştır. COP-13/CMP-3, 3-15 Aralık 2007 tarihlerinde Endonezya’nın Bali adasında düzenlenmiştir. Bu toplantı, 2012 sonrası döneme yönelik iklim rejiminin belirlenmesine ilişkin müzakerelerin ikinci ayağının (AWK-KP’nin yanında) yani AWG-LCA sürecinin başlatılması açısından büyük önem arz etmektedir. Hatırlanacağı üzere, COP-11/CMP-1’de BMİDÇS kapsamında olmak üzere taraflar arasında uzun dönemli işbirliği için bir diyaloğun başlatılması yönünde anlaşılmaya varılmıştı. Bu çerçevede, Bali’de yapılan müzakereler sonucu Bali Eylem Planı (BEP) kabul edilmiş ve 2009 yılı sonundaki 223 UNFCCC, “Decision 1/CP.11: Dialogue on Long-term Cooperative Action to Address Climate Change by Enhancing Implementation of the Convention,” Report of the Conference of the Parties on its Eleventh Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005, FCCC/CP/2005/Add.1, 30 March 2006, s. 3-4. 224 IISD, “Summary of the Twelfth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change and Second Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol: 6-17 November 2006,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 318, 20 November 2006, s. 1. 225 C. Okereke ve ö., Assessment of Key Negotiating Issues at Nairobi Climate COP/MOP and What It Means for the Future of the Climate Regime, Tyndall Center for Climate Change Research, Working Paper 106, June 2007, s. 3, http://www.tyndall.ac.uk/publications/working_papers/twp106.pdf 76 COP-15/CMP-5’e kadar BMİDÇS’nin daha iyi uygulanmasını sağlamak amacıyla iki yıl sürecek bir müzakere sürecinin başlatılması kararlaştırılmıştır. Bu amaçla yapılacak müzakerelerin yürütülmesi için AWG-LCA kurulmuş ve AWGLCA’nın görevini AWG-KP ile paralel olarak 2009 yılı sonunda tamamlaması planlanmıştır. BEP kapsamında müzakerelerin; - emisyon azaltımı, - iklim değişikliğine uyum, - teknoloji geliştirme ve transferi (emisyon azaltımı ve uyumun desteklenmesi için), - finansman (emisyon azaltımı, uyum ve teknoloji alanında işbirliğinin desteklenmesine yönelik) ve - kapasite geliştirme yapıtaşları temelinde sürdürülmesi ve uzun dönemli küresel emisyon azaltım hedefleri dahil uzun dönemli işbirliği eylemine ilişkin ortak bir vizyonun oluşturulması hedeflenmiştir.226 Bu bakımdan BEP, tüm ülkeleri ilgilendiren iklim değişikliğiyle mücadelenin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birlikte hareket etmesi sayesinde başarılabileceğini gösteren ortak anlayışın bir eseri olarak227 algılanmaktadır. COP-13/CMP-3’te ayrıca, Kyoto Protokolü altında Uyum Fonu’nun ayrıntıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmış, gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaşmadan kaynaklanan emisyonların azaltılması konusunda bir karar alınmış ve teknoloji transferi, esneklik mekanizmaları, kapasite geliştirme, ulusal bildirimler ve iklim değişikliği ile mücadelenin getireceği olumsuz etkiler gibi alanlarda önemli adımlar atılmıştır.228 Bali’de gerçekleştirilen bu oturum 226 UNFCCC, “Decision 1/CP.13: Bali Action Plan,” Report of the Conference of the Parties on its Thirteenth Session, held in Bali from 3 to 15 December 2007, FCCC/CP/2007/6/Add.1, 14 March 2008, s. 3-7. 227 UN General Assembly, Implementation of United Nations environmental conventions: Report of the Executive Secretary of the United Nations Framework Convention on Climate Change on the United Nations Climate Change Conference, A/63/294, 15 August 2008, s. 3. 228 IISD, “Summary of the Thirteenth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change and Third Meeting of Parties to the Kyoto Protocol: 3-15 December 2007,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 354, 18 December 2007, s. 1. 77 neticesinde, 2012 sonrası dönem için iklim değişikliğine karşı işbirliği alanında önemli bir süreç başlatılmıştır. Bu doğrultudaki hususlar, 2008 ve 2009 yılları içerisinde AWG-LCA ve AWG-KP kapsamında düzenlenen bir dizi müzakere oturumunda görüşülmüştür. Ancak bu süreçteki esas dönüm noktalarını sırasıyla 2008 ve 2009 yıllarında düzenlenen COP-14/CMP-4 ve COP-15/CMP-5 oturumları ve bu oturumlarda ortaya çıkan gelişmeler teşkil etmektedir. COP-14/CMP-4, 1-13 Aralık 2008 tarihlerinde Polonya’nın Poznan kentinde düzenlenmiştir. 2012 sonrası döneme yönelik olarak BEP ile başlatılan müzakere sürecinin tam ortasında düzenlenen bu oturum, müzakerelerin gidişatını ve tarafların bu konudaki pozisyonunu en üst seviyede göstermesi açısından önem arz etmektedir. Bu çerçevede, Poznan’da hükümetler 2009 yılı sonuna kadar kapsamlı bir anlaşmanın sağlanması için “tam müzakere moduna” geçilmesi yönünde pozisyon almışlardır.229 Ayrıca, AWG-LCA Başkanı tarafından Kyoto Protokolü sonrası döneme ilişkin taslak bir müzakere belgesinin hazırlanarak Haziran 2009’a kadar taraflara sunulması kararlaştırılmıştır. COP-14/CMP-4 boyunca mali konular üzerinde (Uyum Fonu’na ilişkin kurumsal düzenlemeler ve gelişmekte olan ülkelerin uyum ihtiyaçlarının karşılanması için ilgili fonlardan tahsis edilecek kaynaklar başta olmak üzere) gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ciddi tartışmalar yaşanmış ve hatta bu nedenle 12 Aralık’ta bitirilmesi öngörülen görüşmeler 13 Aralık gününe sarkmıştır. Öte yandan, COP-14/CMP-4 sırasında, iklim değişikliği müzakerelerini de yakından ilgilendirecek şekilde uluslararası siyasi ve ekonomik boyutta önemli gelişmeler de yaşanmıştır. Bu bağlamda, ABD’de yapılan başkanlık seçimi sonucu, iklim değişikliğine karşı işbirliğine Bush yönetimine kıyasla daha sıcak bakan Obama yönetimi göreve başlamış ve böylece ABD’nin bu sürece daha fazla katkı sağlayacağı yönündeki beklentiler artmıştır. Bu süreç zarfındaki diğer önemli bir gelişme ise AB ülkeleri arasında (özellikle eski ve yeni üye ülkeler arasında) iklim ve enerji paketine ilişkin olarak yük paylaşımı konusunda yaşanan 229 UNFCCC, “Decision 1/CP.14: Advancing the Bali Action Plan,” Report of the Conference of the Parties on its Fourteenth Session, held in Poznan, Poland from 1 to 13 December 2008, FCCC/CP/2008/7/Add.1, 18 March 2009, s. 2. 78 görüş ayrılığı olmuştur.230 Öte yandan, etkisini giderek artıran küresel ekonomik kriz de büyük maliyetleri gerektiren iklim değişikliği ile mücadele sürecini ve dolayısıyla bu süreçte önemli bir dönemeç olan Poznan iklim görüşmelerini etkilemiştir. Bu nedenle hükümetlerin emisyon azaltımı ve finansman alanında işbirliğine daha temkinli yaklaştıkları görülmüştür. Bu bakımdan, COP-14/CMP4’ün iklim değişikliği müzakerelerinde önemli bir gelişmenin yaşanması için ideal bir siyasi ve ekonomik ortamda gerçekleştirilmediğinin söylenmesi yanlış olmayacaktır.231 Günümüze kadar düzenlenen en son COP/CMP oturumu olan COP15/CMP-5,232 7-19 Aralık 2009 tarihlerinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde yapılmış ve söz konusu toplantıların üst düzeyli oturumlarına 119 Devlet ve Hükümet Başkanı katılım sağlamıştır. 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminin belirlenmesi açısından uluslararası toplumun büyük beklentileri içerisinde gerçekleştirilen Kopenhag Konferansı’nın en önemli çıktıları, Malta’nın BMİDÇS’nin Ek-1 listesine dahil edilmesinin kararlaştırılması ile çeşitli tartışmalar içerisinde COP tarafından not edilen Kopenhag Mutabakatı233 olmuştur. Kopenhag Mutabakatı, hukuki açıdan bağlayıcı bir niteliğe sahip olmayan ancak uluslararası düzeyde belirli ülkeler öncülüğünde (ABD, Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika)234 oluşan siyasi bir uzlaşıyı ortaya koyan bir metindir. Gelişmekte olan bazı ülkeler (Tuvalu, Nikaragua, Venezüella, Küba, Ekvador, Bolivya ve Kosta Rika gibi),235 hukuki açıdan bağlayıcı olmayan bahse konu 230 Bu konudaki ayrıntılara, tezin AB ile ilgili bölümünde yer verilecektir. IISD, “Summary of the Fourteenth Conference of Parties to the UN Framework Convention on Climate Change and Fourth Meeting of Parties to the Kyoto Protocol: 1-12 December 2008,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 395, 15 December 2008, s. 18. 232 Bundan sonra Kopenhag Konferansı olarak anılacaktır. 233 COP, söz konusu Mutabakatı kabul etmemiş, bunun yerine bu Mutabakatın mevcudiyetini işaret eder bir şekilde bu Mutabakatı not etmiştir (take notes). Bunun başlıca nedeni, Kopenhag Mutabakatı’nın, tüm müzakere taraflarının dahil edilmesi yerine, oturumların son günlerine doğru birkaç ülkenin liderliğinde yaklaşık 29 ülke tarafından şekillendirilerek tüm tarafların kabulüne açılmasıdır. 234 Climatico, “Copenhagen De-briefing: An Analysis of COP-15 for Long-term Cooperation,” January 2010, s. 25, http://www.climaticoanalysis.org/wp-content/uploads/2010/01/climaticocop15-analysis1.pdf 235 “Copenhagen climate deal meets qualified UN welcome,” 19 December 2009, http://news.bbc.co.uk/2/hi/8422133.stm (2 Şubat 2010) 231 79 Mutabakata, meşru bir şekilde oluşturulmadığı ve iklim değişikliği ile mücadelede yetersiz kalacağı açısından karşı çıkmıştır. G-77/Çin Grubu’nun Dönem Başkanlığını yürüten Sudan delegesi Lumumba Stanislas Dia-Ping metni “tarihin en berbat anlaşması” olarak nitelemiştir.236 Öte yandan, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ise, bu Mutabakatın önemli bir başlangıç olduğunu ifade etmiştir.237 Netice itibariyle, birçok karşıt görüşe rağmen Kopenhag Mutabakatı’nda öngörülen sürecin işletilmesi yönünde adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu konudaki gelişmelere geçmeden, Mutabakat içinde yer alan başlıca hususların ele alınması yararlı olacaktır. Bu çerçevede Kopenhag Mutabakatı’nda öne çıkan hususlar şunlardır:238 İklim değişikliği ile mücadelede bilimsel gerçeklere uygun olarak küresel hava sıcaklıklarındaki artışın sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2°C’de sabitlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Bu hedefin hakkaniyet ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde gerçekleştirileceği ve sürdürülebilir kalkınma için düşük-emisyonlu kalkınma stratejilerinin zaruri olduğu vurgulanmıştır. Emisyon azaltımı hedefine ulaşılabilmesi için sanayileşmiş ülkelerin ekonomi genelinde 2020 yılına ilişkin sayılaştırılmış emisyon hedeflerini bireysel ya da ortak olarak gerçekleştirmeleri öngörülmüştür.239 Yükselen ekonomiler dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin240 ise, ulusal 236 Morocco Post, “Controversial accord in Copenhagen is ‘The worst in history,’ said the Sudanese delegate,” 19 December 2009, http://www.moroccopost.net/politics/507-controversial-accord-in-copenhagen-is-the-worst-inhistory-said-the-sudanese-delegate/ (10 Şubat 2010) 237 Climate change deal marks an ‘essential beginning,’ http://www.un.org./apps/news/story.asp?NewsID=33305&Cr=Copenhagen&Cr1= (2 Şubat 2010) 238 UNFCCC, “Decision 2/CP.15: Copenhagen Accord,” Report of the Conference of the Parties on its fifteenth session, held in Copenhagen from 7 to 19 December 2009, Addendum, Part Two: Action taken by the Conference of the Parties at its fifteenth session, FCCC/CP/2009/11/Add.1, 30 March 2010. 239 Bu hedeflerin 31 Ocak 2010 tarihine kadar Mutabakat ekinde yer alan ilk tabloda listelenmesi gerekmektedir. 240 Ek-1 dışı taraflar kastedilmektedir. 80 koşullarına uygun emisyon azaltımı faaliyetleri yürüteceği ve bu yöndeki çabalarını iki yılda bir raporlayacağı kaydedilmiştir.241 Gelişmiş ülkelerin, emisyon azaltımı, ormansızlaşma ile mücadele, uyum, teknoloji geliştirme ve transferi, kapasite geliştirme ve BMİDÇS’nin daha iyi uygulanmasının sağlanması amacıyla gelişmekte olan ülkelere mali kaynak sağlamaları gerektiği ifade edilmiştir. Bu çerçevede, 2010-2012 dönemine yönelik gelişmiş ülkelerin taahhütlerinin 30 milyar dolar olacağı, 2020 yılına kadar ise gelişmekte olan ülkelere yıllık 100 milyar dolarlık bir mali yardımın yapılmasının öngörüldüğü kaydedilmiş ve bu yardımların kamu ve özel, ikili ve çok taraflı yollarla yapılabileceği belirtilmiştir. Bu amaçla, COP’un rehberliği ve sorumluluğunda bir Üst Düzey Panelin kurulması ve bu Panelin alternatif mali kaynaklar dahil olmak üzere olası gelir kaynakları üzerinde çalışmalar yapması kabul edilmiştir. Emisyon azaltımı, uyum, ormansızlaşma ile mücadele, kapasite geliştirme, teknoloji geliştirme ve transferi ile ilgili gelişmekte olan ülkelerdeki proje, program, politika ve diğer faaliyetleri desteklemek amacıyla BMİDÇS’nin mali mekanizmasının yürütücü birimi olarak Kopenhag Yeşil İklim Fonu’nun kurulması kararlaştırılmıştır. Teknoloji geliştirme ve transferi ile ilgili ilerleme sağlanması için bir Teknoloji Mekanizması kurulmasına karar verilmiş ve bu yöndeki çabaların ülkelerin ulusal koşulları ve önceliklerine göre gerçekleştirileceği vurgulanmıştır. Bu Mutabakatın uygulanmasının değerlendirilmesi ve gözden geçirilmesinin 2015 yılına kadar tamamlanması gerektiği ifade edilmiştir. Kopenhag Zirvesi sonrasında, 40 gelişmiş ülke, 2020 yılı itibariyle emisyonların azaltılması ve sınırlandırılması yönündeki taahhütlerini; 30 gelişmekte olan ülke, emisyon azaltım planlarını ve 39 ülke ise Mutabakata ilişkin 241 Bu çerçevede Mutabakatın, Ek-1 taraflarının ekonomi genelinde 2020 yılı sayılaştırılmış emisyon hedefleri ile gelişmekte olan tarafların - Ek-1 dışı taraflar - ulusal programlarına uygun azaltım eylemlerinin işleneceği tablolardan oluşan iki eki bulunmaktadır. 81 ilave bilgiyi BMİDÇS Sekretaryası’na iletmiştir (Şubat 2010 itibariyle).242 Bu doğrultuda örneğin, 2020 yılına kadar Avustralya sera gazı emisyonlarını 2000 yılına göre %5 ila %15-25 arasında, ABD (bu yöndeki teklifin federal düzeyde yasalaşması durumunda) ve Kanada 2005 yılına göre %17, Japonya 1990 yılına göre %25 ve AB 1990 yılına kıyasla %20-%30 oranlarında sayısallaştırılmış emisyon azaltım hedefi olarak açıklamışlardır.243 Ek-1 listesinde bulunmayan birçok ülke de (Brezilya, Çin, Endonezya, Hindistan, Meksika, Güney Kore, Singapur ve Güney Afrika gibi), ulusal koşullarına uygun emisyon eylemleri konusunda Sekretarya’ya bildirimde bulunmuşlardır.244 Kopenhag Zirvesi’nde her ne kadar önemli gelişmeler yaşansa da, bu zirvenin 2012 sonrası döneme ilişkin hukuksal açıdan bağlayıcı ve somut hedefler içeren bir anlaşma metni ile sonuçlanmaması uluslararası toplumda hayal kırıklığı yaratmıştır. Kopenhag’da yaşanan bu sürecin başarıyla sonuçlanamamasında, bu zirve öncesinde yapılan esas müzakerelerde (2008-2009 yılındaki alt düzeyli AWG-LCA ve AWG-KP müzakere oturumları) yeterli siyasi isteğin ve liderliğin bulunmayışının etkili olduğu öne sürülmektedir.245 Ancak, bu yöndeki müzakerelerin Kopenhag ile sonlandığı düşünülmemelidir. Nitekim, 2010 yılı içinde daha fazla müzakere oturumunun düzenlenmesi ve hatta BM kapsamında üst düzeyde görüşmelerin yapılması konusu halen tartışılmaktadır. Ayrıca, 2010 yılı içinde dört adet müzakere oturumunun düzenlenmesi planlanmaktadır. Bu doğrultudaki esas dönüm noktasını ise, aşağıdaki tabloda da belirtildiği üzere, 29 Kasım-10 Aralık 2010 tarihlerinde Meksika’nın Kankun kentinde yapılacak olan COP-16/CMP-6 teşkil edecektir. Böylece, 2010 yılının ortalarından itibaren iklim değişikliği müzakere gündeminin giderek yoğunlaşacağı ve taraflar arasında daha hararetli tartışmaların yaşanacağı anlaşılmaktadır. 242 Bu ülkelerin, enerji kaynaklı küresel sera gazı emisyonlarının %80’inden sorumlu olduğu belirtilmektedir. Bkz. UNFCCC, Press Release: “First round of formal UN climate change negotiations to take place in April in Bonn, Germany,” Bonn, 23 February 2010, http://unfccc.int/files/press/news_room/press_releases_and_advisories/application/pdf/pr_2010022 2_april_mtg.pdf 243 http://unfccc.int/home/items/5264.php (17 Şubat 2010) 244 http://unfccc.int/home/items/5265.php (17 Şubat 2010) 245 Benito Müller, Copenhagen 2009: Failure or final wake-up call for our leaders?, Oxford Institute for Energy Studies, EV 49, February 2010, s. ii, http://www.oxfordenergy.org/pdfs/EV49.pdf 82 COP/CMP COP-1 COP-2 COP-3 COP-4 COP-5 COP-6 Bölüm-1 COP-6 Bölüm-2 COP-7 COP-8 COP-9 COP-10 COP-11/CMP-1 COP-12/CMP-2 COP-13/CMP-3 COP-14/CMP-4 COP-15/CMP-5 COP-16/CMP-6 (düzenlenecek) Tarih 28 Mart - 7 Nisan 1995 8-19 Temmuz 1996 1-11 Aralık 1997 2-14 Kasım 1998 25 Ekim - 5 Kasım 1999 13-24 Kasım 2000/ 13-27 Temmuz 2001 29 Ekim - 9 Kasım 2001 23 Ekim - 1 Kasım 2002 1-12 Aralık 2003 6-18 Aralık 2004 28 Kasım - 10 Aralık 2005 6-17 Kasım 2006 3-15 Aralık 2007 1-13 Aralık 2008 7-19 Aralık 2009 29 Kasım-10 Aralık 2010 Toplantı Yeri Berlin - Almanya Cenevre - İsviçre Kyoto - Japonya Buenos Aires - Arjantin Bonn - Almanya Lahey - Hollanda/ Bonn - Almanya Marakeş - Fas Yeni Delhi - Hindistan Milano - İtalya Buenos Aires - Arjantin Montreal - Kanada Nairobi - Kenya Bali - Endonezya Poznan - Polonya Kopenhag - Danimarka Kankun - Meksika Tablo 4: COP ve CMP Müzakere Oturumları Sonuç itibariyle, 1972 yılında düzenlenen Stockholm Konferansı sonucu çevre sorunlarına yönelik artan siyasi ilgi, 1992 yılındaki Rio Konferansı ile doruk noktasına ulaşmış ve bu konferans sırasında iklim değişikliği rejiminin temellerini oluşturan BMDİÇS kabul edilmiştir. BMİDÇS, getirdiği kural, temel ilke ve amaçlarla iklim değişikliği alanında atılacak işbirliği adımlarının yönünü ve genel çerçevesini belirlemiştir. 1997 tarihli COP-3 oturumunda BMİDÇS temel alınarak kabul edilen Kyoto Protokolü ise, getirdiği bağlayıcı ve sayısallaştırılmış hedefler ve esneklik mekanizmaları sayesinde işbirliği adımlarının daha ilerletilmesini sağlamıştır. Böylece iklim değişikliği rejimi kapsamında güçlü kurumlardan oluşan bir işbirliği mekanizması oluşturulmuş ve COP ve CMP oturumları ile işbirliğinin daha da ilerletilmesi sağlanmıştır. Tüm bu COP ve CMP oturumları, mevcut iklim değişikliği rejiminin şekillendirilmesi ve 2012 sonrası döneme ilişkin sürecin belirlenmesi açısından önemli bir rol oynamış ve bu sorunla mücadelede önemli bir işlev üstlenmişlerdir. Şüphesiz, iklim değişikliği gibi ciddi ekonomik ve mali etkileri olan küresel bir sorunla etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi, siyasi düzeyde yapılan işbirliğinin yanı sıra ekonomik ve mali açıdan önlemlerin alınmasını de gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda, izleyen bölümde iklim değişikliğine karşı işbirliği alanında oluşturulan mali mekanizmaya ilişkin konular ile birlikte iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik ekonomik ve mali politika araçları üzerinde durulacaktır. 83 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELENİN EKONOMİK VE MALİ BOYUTU Bu bölümde ilk olarak iklim değişikliği rejimi kapsamında, özellikle gelişmekte olan ülkelere destek sağlanması için kurulan mali mekanizma ve fonlar ile diğer platformlarda oluşturulan çeşitli mali kaynak seçenekleri incelenecektir. Bu çerçevede ayrıca, mevcut mali mekanizma ve fonların yanı sıra 2012 sonrası döneme ilişkin olarak kurulması öngörülen mali mekanizma hakkındaki önerilere ve bu doğrultuda yaşanan gelişmelere odaklanılacaktır. Böylece, iklim değişikliğiyle uluslararası mücadele sürecinde mali ve ekonomik açıdan oluşturulan işbirliği mekanizmasının aydınlatılması amaçlanmaktadır. Öte yandan, iklim değişikliği ile mali ve ekonomik açıdan mücadele sadece mevcut mali mekanizma ve fonlardan ibaret değildir. Bu bağlamda, iklim değişikliğiyle mücadelede başvurulabilecek çeşitli ekonomi ve maliye politikası araçları da mevcuttur. Çevrenin korunmasına yönelik vergisel düzenlemeler, mali teşvikler ve sübvansiyonlar, karbon emisyonlarının fiyatlandırılması amacını taşıyan emisyon ticareti sistemi ve bütçe açısından alınabilecek mali tedbirler bu politikalar arasında sayılabilir. Bu bakımdan bu bölümde, iklim değişikliği ile mücadelede yararlanılabilecek bu tür ekonomi ve maliye politikası araçları ve seçenekleri ele alınacaktır. 3.1. BMİDÇS VE KYOTO PROTOKOLÜ ALTINDAKİ MALİ MEKANİZMA İklim değişikliğine karşı verilen mücadele özellikle gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülkenin ekonomisine ağır yük ve maliyet getirmektedir. Bu maliyetli sürecin üstesinden gelinebilmesi ve gelişmekte olan ülkelerin de mücadeleye dahil olmalarının sağlanabilmesi, ancak yeterli düzeyde 84 mali kaynak ve fonun yaratılması ile mümkün olacaktır. Bu doğrultuda, ortaya çıkan ihtiyaçların karşılanabilmesi ve iklim değişikliği ile etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için mali bir işbirliği mekanizması kurulmuş ve söz konusu mali mekanizma altında ve bu mekanizmayla ilişkili olarak ikili, bölgesel ve çok taraflı iklim değişikliği fonları oluşturulmuştur. Bu çerçevede, bu bölümün ilk kısımda, iklim değişikliği rejiminin mali mekanizması ve bu alandaki çeşitli fonlar incelenecek ve devamında bahse konu mekanizma ve fonlar hakkında 2012 sonrası döneme yönelik yaşanan gelişmeler ele alınacaktır. 3.1.1. Mali Mekanizma Daha önceki kısımlarda da vurgulandığı üzere, iklim değişikliğiyle mücadele, özellikle gelişmemiş ülkelerin karşılayamayacağı derecede büyük maliyetler getirebilmektedir. İklim değişikliği gibi küresel çevre sorunlarıyla mücadelenin başarıyla sürdürülebilmesi ve gelişmiş ülkeler dışındaki ülkelerin de işbirliğine katkı sağlayabilmeleri, ancak yeterli mali kaynağa sahip etkin bir mali mekanizmanın kurulması ile mümkün olabilecektir. Bu bakımdan, gerekli finansman kaynaklarının yaratılması, bu kaynakların ihtiyacı olan ülkelere aktarılması ve kaynakların etkin kullanımının sağlanması mücadelede sonuç alınabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi açısından büyük öneme sahiptir. Bu bağlamda, iklim değişikliği rejimi oluşturulurken, ülkeler arasında hem bu sorunun ortaya çıkışındaki sorumlulukları hem de bu sorunla mücadele edebilme kapasiteleri açısından birtakım farklılıkların bulunduğu kabul edilmiş ve bu doğrultuda tarafların farklılaştırılmış yükümlülüklere sahip oldukları bir işbirliği mekanizması oluşturulmuştur. Bu yaklaşım zemininde BMİDÇS, Ek-2 taraflarına, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik olarak gelişmekte olan ülkelere ikili, bölgesel ve çok taraflı kanallar aracılığıyla mali ve teknolojik yardımda bulunmaları (hibe ya da kredi biçiminde) yükümlülüğünü getirmiştir.246 Bu yükümlülüklerin Ek-2 taraflarınca üstlenilmesinde, bu tarafların iklim değişikliğinin oluşmasındaki tarihsel sorumlulukları ve OECD’ye üye olmaları ile 246 Bkz. BMİDÇS, Madde 4(3) ve Madde 11; Kyoto Protokolü, Madde 11. 85 ilişkilendirilen göreceli ekonomik gelişmişlik seviyelerinin rol oynadığı söylenebilir. Bu çerçevede, iklim değişikliği rejimi kapsamında, BMİDÇS ile COP’un yetkisi ve rehberliği altında bir mali mekanizma oluşturulmuş ve bu mekanizmanın GEF tarafından geçici olarak yürütülmesi kararlaştırılmıştır.247 GEF’in geçici olarak yetkilendirilmesinin arkasında, mali mekanizmanın yönetim sisteminin gelecekte daha adil, şeffaf ve evrensel olacak şekilde yeniden yapılandırılması hedefinin bulunduğu söylenebilir. GEF’in bu konumu 1998 yılında alınan COP kararı ile kalıcı hale getirilmiş ve ayrıca COP’un her 4 yılda bir mali mekanizmayı gözden geçirmesi kararlaştırılmıştır.248 COP, iklim değişikliği politikaları, program öncelikleri ve mali kaynaklardan yararlanmaya ilişkin uygunluk kriterleri ile ilgili konularda GEF’e sürekli rehberlik sağlamakta, GEF ise iklim değişikliği alanındaki çalışmalarını her yıl düzenli olarak COP’a rapor etmektedir.249 3.1.2. Küresel Çevre Fonu (GEF) GEF, küresel çevre projeleri ile sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi için gelişmekte olan ülkelere finansman sağlanması amacıyla Dünya Bankası, UNDP ve UNEP tarafından Ekim 1991’de pilot bir program olarak kurulmuştur. Daha sonrasında, BM Gıda ve Tarım Örgütü, Asya Kalkınma Bankası, Afrika Kalkınma Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu, BM Sınai Kalkınma Örgütü ve Amerika Ülkeleri Kalkınma Bankası gibi kuruluşlar GEF kapsamındaki projelerin yürütücü ortakları olarak bu sürece dahil olmuşlardır.250 GEF, 1994 yılında pilot programlıktan çıkarılarak bağımsız bir kuruluş haline getirilmiştir. 180 üye ülkesi olan GEF’e, BM ve organlarına üye olan her devlet katılabilir. GEF’in başlıca organları Genel Kurul, 247 BMİDÇS, Madde 21(3). UNFCCC, “Decision 3/CP.4: Review of Financial Mechanism,” Report of the Conference of the Parties at its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, Addendum, Part Two: Action taken by the Conference of the Parties at its Fourth Session, FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999, s. 8. 249 BMİDÇS, Madde 11. 250 http://www.gefweb.org/interior_right.aspx?id=50 (19 Şubat 2010) 248 86 Konsey ve Sekretarya’dır. Konsey bu organlar arasında ana yönetim mercii olarak en etkili organdır.251 GEF, iklim değişikliğinin yanı sıra biyolojik çeşitlilik, ozon tabakası, arazi bozunumu, kalıcı organik kirleticiler ve uluslararası sular odak alanlarında da faaliyet göstermektedir. Bu kapsamda GEF, BMİDÇS’nin yanında BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin Stockholm Sözleşmesi ve BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’nin de mali mekanizmasını yürütmekle yetkilendirilmiştir. GEF bugüne kadar, 165’ten fazla gelişmekte olan ülke ile pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkelerde 2400 projeye destek vermiş ve bu kapsamda 1991 yılından beri 8,8 milyar dolarlık bir mali kaynağın kullanılmasını ve 38,7 milyar doları aşan eş finansmanın oluşmasını sağlamıştır.252 GEF kapsamında iklim değişikliği ile ilgili olarak söz konusu ülkelerde 2,7 milyar dolarlık yatırım yapılmış, 17,2 milyar dolar eş finansman sağlanmış ve böylece 1 milyar ton sera gazı emisyonunun atmosfere bırakılmasının önüne geçilmiştir.253 GEF, çevrenin korunmasına yönelik katkısı ve gelişmekte olan ülkelere sağladığı mali destek bakımından önemli bir işlev üstlenmekle birlikte, kuruluş amacı ve yönetim yapısı açısından eleştirilmektedir. Nitekim GEF’in, gelişmiş ülkelerce ve çeşitli akademik çalışmalarda, “gelişmiş ülkelerin çevreye ve az gelişmiş ülkelere olan borcunun ödenmesi” şeklinde algılandığı görülmekte ve ayrıca bu mekanizmanın gelişmiş ülkelerin bir tür “günah çıkarma girişimi” 251 Konsey’deki üye sayısı 32 olup; bu ülkelerin 14’ü gelişmiş, 16’sı gelişmekte olan ve 2’si pazar ekonomisine geçiş ülkesidir. Konsey’deki yönetim sisteminde, coğrafi açıdan dengeli temsilin sağlanması temel alınmaktadır. Konsey’de karar alınabilmesi için öncelikle 32 üye arasında uzlaşının sağlanması gerekmekte, ancak bu sağlanamazsa çift aşamalı çoğunluk sistemi uygulanmaktadır. Bu sistemde ise, tüm üye ülkelerin %60’ının onayının yanında, katkı veren ülkelerin de %60’ının alınacak kararı kabul etmesi gerekmektedir. Bu durum karar alma sürecinde, katkı sağlayıcı üyeler olan gelişmiş ülkelerin ağırlıklarını artırmaktadır. Bkz. Global Environment Facility, Rules of Procedure for the GEF Council, October 2007, s. 16, http://www.thegef.org/gef/sites/thegef.org/files/publication/11488_English.pdf 252 GEF Fact Sheet: About the Global Environment Facility, June 2009, http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/About%20the%20GEF.pdf (19 Şubat 2010) 253 Söz konusu sera gazı emisyon miktarı, yıllık insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının %5’ine tekabül etmektedir. Bkz. GEF Fact Sheet: Focal Area: Climate Change, June 2009, http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/ClimateChange-FS-June2009.pdf (19 Şubat 2010) 87 olarak işlev gördüğü de düşünülmektedir.254 Öte yandan gelişmekte olan ülkeler GEF’i, Konsey kararlarında uzlaşının sağlanamadığı durumlarda, karar alma sürecinde gelişmiş ülkelere üstünlük sağlayan çift aşamalı çoğunluk sistemi nedeniyle eleştirmekte ve GEF’in adil ve eşit bir yönetime sahip olmadığını öne sürmektedir. Bu nedenle, 2012 sonrası müzakerelerin finansman bölümünde, mali mekanizmanın yönetim sistemi ile ilgili hususlar hararetli bir şekilde tartışılmakta ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin önerilerinde bu konu kapsamlı olarak ele alınmaktadır. GEF, iklim değişikliği rejimi kapsamında COP’un sağladığı rehberlik doğrultusunda, gelişmekte olan ülkelerin ulusal bildirimlerinin hazırlanması, kapasite geliştirme, kamu bilincinin artırılması, teknoloji geliştirme ve transferi, iklim değişikliğine uyum ve emisyon azaltımı alanlarında destekleyici faaliyetler yürütmektedir. Ayrıca, emisyon azaltım faaliyetlerine ilişkin olarak özellikle enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, ulaştırma, arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği ve ormancılık alanlarında GEF desteği sağlanmaktadır. 2006-2010 yıllarında GEF kapsamındaki iklim değişikliği faaliyetlerine yönelik hesaplanan fon miktarı 990 milyon dolar civarında olup; bu kaynakların büyük kısmı emisyon azaltım faaliyetlerine (özellikle enerji alanındaki) yöneliktir.255 3.1.3. İklim Değişikliği Rejimi Kapsamındaki Fonlar İklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan mali mekanizma altında gelişmekte olan ülkelerin kullanımına yönelik çeşitli fonlar oluşturulmuştur. Kurulan fonlar, öncelikle emisyon azaltımı ve uyuma yönelik olup, bu fonlar öncelikleri, yönetimleri ve destek vermeyi hedefledikleri ülkeler açısından farklılık arz etmektedir. Bu çerçevede, GEF’in yönetimi altında doğrudan iklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan iki özel fon bulunmaktadır. Bu fonlar, En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (LDCF-Least Developed Countries Fund) ve Özel İklim Değişikliği Fonu’dur (SCCF-Special Climate Change Fund). Ancak, GEF şemsiyesi altında yer alan Güven Fonu’ndan (Trust Fund) da iklim değişikliğiyle 254 Bülent Duru, “Dünya Bankası, GEF ve Küresel Çevre Sorunları,” Çevre ve Mühendis, Mart 2004, Sayı: 26, s. 33-42. 255 UNFCCC, 2007a, s. 172. 88 mücadeleye yönelik alan ve faaliyetlerde yararlanılmaktadır. LDCF ve SCCF’nin temel amacı, iklim değişikliğine uyum kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik projelerin desteklenmesi yoluyla LDCs ile gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine karşı etkilenebilirliklerinin azaltılmasıdır.256 Ancak, Güven Fonu ile uyum faaliyetlerine kıyasla emisyon azaltımı sağlayacak faaliyetlere daha çok destek verilmesi hedeflenmektedir. İklim değişikliği rejimi kapsamında oluşturulan fonlardan bir diğeri Kyoto Protokolü altında kurulan Uyum Fonu (Adaptation Fund)’dur. Bu fon GEF tarafından yönetilmeyip, kendi ayrı yönetim mekanizmasına sahiptir. Bu çerçevede, doğrudan iklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan fonlar, LDCF, SCCF ve Uyum Fonu’dur. Ancak, GEF’in iklim değişikliği odak alanı altında yer alan Güven Fonu da iklim değişikliği rejimi kapsamında yararlandırılan önemli bir fondur. Aşağıdaki tabloda da temel özellikleri verilen söz konusu fonlar, iklim değişikliğiyle mücadelede gelişmekte olan ülkelere verdikleri katkıdan dolayı büyük önem arz etmektedir. Fon Temel Hedefi Desteklenen Alanlar LDCF LDCs’nin iklim değişikliğine uyuma yönelik acil ihtiyaçlarının karşılanması İklim değişikliğine uyumun desteklenmesi Su kaynakları, gıda güvenliği, tarım, sağlık, doğal afetlere hazırlık ve risk yönetimi Sağlık, tarım, su kaynakları ve kırılgan ekosistemler Enerji verimliliği ve tasarrufu, yenilenebilir enerji, ulaştırma, uyum ve kapasite geliştirme Su kaynakları ve arazi yönetimi, tarım, altyapı, kırılgan ekosistemler, kapasite geliştirme ve afet yönetimi SCCF Güven Fonu Uyum Fonu Emisyon azaltımı, iklim değişikliğine uyum ve genel ihtiyaçlar konusunda destek sağlanması Kyoto Protokolü kapsamında iklim değişikliğine uyumun desteklenmesi Başlıca Taahhüt Edilen/ Öngörülen Kaynak Miktarı 180,8 milyon dolar (2009 itibariyle) Tahsis Edilen Kaynak Miktarı (2009) 123 milyon dolar (2009 itibariyle) 3,1 milyar dolar (2010 itibariyle) 91, 20 milyon dolar 80-300 milyon dolar (20082012 dönemi için öngörülen yıllık miktar) 18,70 milyon dolar 111,80 milyon dolar 2,55 milyar dolar Tablo 5: İklim Değişikliği Rejimi Kapsamındaki Başlıca Fonlar 256 UNDP, 2007, s. 188. 89 3.1.3.1. En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (Least Developed Countries FundLDCF) LDCF, en az gelişmiş ülkelerin acil uyum ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen projeleri desteklemek amacıyla 2001 yılında COP-7’de alınan karar neticesinde oluşturulmuştur.257 LDCF, öncelikli olarak iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine açık olan LDCs’nin özel ihtiyaçlarını desteklemeyi hedeflemekte ve bu doğrultuda söz konusu ülkelerin acil ihtiyaçlarını ortaya koyan Ulusal Uyum Eylem Programları’nın hazırlanması ve uygulanmasına katkı sağlamaktadır.258 LDCF kapsamında yapılan kaynak tahsisinde, LDCs taraflarının eşit ve dengeli erişimine öncelik verilmektedir. Bu fon kapsamında ön plana çıkan sektörler, su kaynakları, gıda güvenliği ve tarım, sağlık, doğal afetlere hazırlık ve risk yönetimidir. 2009 yılı itibariyle LDCF kapsamındaki gönüllü katkılar 180,8 milyon dolara ulaşmış259 ve bu kaynakların ancak bir kısmı (yaklaşık 111,80 milyon dolar) anılan ülkelere tahsis edilmiştir. Öte yandan, 4 yıl içinde bu kaynağın 500 milyon dolara çıkarılması öngörülmektedir.260 3.1.3.2. Özel İklim Değişikliği Fonu (Special Climate Change Fund-SCCF) SCCF, 2001 yılında LDCF ile birlikte aynı COP oturumunda alınan kararla kurulmuştur. Bu fon ile sağlık, tarım, su kaynakları ve kırılgan ekosistemleri kapsayacak bir şekilde gelişmekte olan ülkelerin uzun vadeli uyum ihtiyaçlarının karşılanması amaçlanmaktadır. SCCF, uyum, teknoloji transferi, enerji, ulaştırma, sanayi, tarım, ormancılık, atık yönetimi alanlarında ve ayrıca 257 Bkz. UNFCCC, “Decision 7/CP.7: Funding under the Convention,” Report of the Conference of Parties on its Seventh Session, held at Marrakesh from 29 October to 10 November 2001, FCCC/CP/2001/13/Add.1, 21 January 2002, 21 January 2002, s. 43-45. 258 GEF Fact Sheet: The Least Developed Countries Fund (LDCF), August 2009, http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/LDCF-factsheets09.pdf (1 Mart 2010) 259 Bu fona katkı sağlayan ülkeler şunlardır: Almanya, Avusturya, Avusturya, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Kanada, Lüksemburg, Norveç, Portekiz, Yeni Zelanda, Bkz. GEF, Status Report on the Special Climate Change Fund and the Least Developed Countries Fund, LDCF/SCCF Council Meeting, 12 November 2009, Washington D.C., GEF/LDCF.SCCF.7/Inf.2, 14 October 2009, s. 3. 260 http://www.gefweb.org/interior_right.aspx?id=194; http://www.climatefundsupdate.org/listing (1 Mart 2010) 90 ekonomileri fosil yakıtlara ve enerji yoğun ürünlere bağlı gelişmekte olan ülkelere destek sağlanmasında rol oynamaktadır.261 İkili ya da çok taraflı kanallar yoluyla ilave kaynak sağlanmasında önemli bir işlev gören bu fon ile LDCF ve Uyum Fonu kapsamında yürütülen faaliyetler de tamamlayıcı bir şekilde desteklenmiş olacaktır.262 SCCF altındaki uyum kaynaklarının tahsisinde, coğrafi ve sektörel açından dengeli bir dağılımın sağlanmasına özen gösterilmektedir. 2009 yılı itibariyle SCCF kapsamındaki gönüllü katkılar 123 milyon dolara ulaşmış ve bu kaynağın yaklaşık 90,2 milyon doları ülkelere kullandırılmıştır.263 3.1.3.3. Güven Fonu (Trust Fund) 1991-1994 yılları arasındaki dönemde pilot olarak uygulanan ve 1994 yılında kurulan Güven Fonu, GEF’in faaliyet gösterdiği altı odak alanı için ortak bir fon kaynağıdır. GEF kapsamında iklim değişikliğine yönelik mali kaynağın büyük kısmı Güven Fonu altında yer almaktadır. Güven Fonu ile, emisyon azaltımı ve uyum ile ilgili operasyonel programların desteklenmesi hedeflenmektedir. İklim değişikliğine ilişkin Güven Fonu kapsamındaki fonlardan sadece BMİDÇS’nin 4.1 no.lu Maddesi kapsamındaki önlemlerin uygulanması neticesinde ortaya çıkan marjinal maliyetler karşılanabilmekte; geri kalan diğer maliyetler ise ikili ve çok taraflı kanallar dahil alıcı ülkelerce karşılanmaktadır. Bu fonlar, GEF tarafından toplanan kaynakların öngörülebilirliği ve şeffaflığının artırılması amacıyla 2005 yılında oluşturulmuş olan Kaynak Tahsis Çerçevesi’ne (Resource Allocation Framework) tabidir. Bu çerçevede kaynaklar, her ülkenin GEF projelerini başarıyla uygulamaya yönelik kapasite, politika ve uygulamaları 261 GEF, Programming to Implement the Guidance for Special Climate Change Fund Adopted by the Conference of the Parties to the United Nations Framework Convention on Climate Change at its Ninth Session, GEF Council Meeting, 17-19 November 2004, GEF/C.24/12, 15 October 2004, s. 3-4, http://www.ifad.org/operations/gef/climate/11.pdf 262 Der. Semra Cerit Mazlum, İklim Değişikliği Müzakereleri Kılavuzu Türkiye, Ankara, 2009, (Söz konusu belge, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonunda, UNDP tarafından yürütülen “Türkiye’de İklim Değişikliği Yönetim Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi” kapsamında hazırlanmıştır). 263 Bu fona katkı sağlayan ülkeler şunlardır: Almanya, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada, Norveç, Portekiz. GEF, 2009, s. 1 ve bkz. http://www.climatefundsupdate.org/listing (10 Nisan 2010) 91 temel alınarak alıcı ülkelere tahsis edilmekte ve ayrıca projenin sağlayacağı küresel çevre getiri potansiyeli de dikkate alınmaktadır. Ancak, bu fonun iklim değişikliği odak alanı kapsamındaki kaynakların çoğu emisyon azaltım faaliyetlerine yönelik olup; bu faaliyetler genellikle enerji verimliliği ve tasarrufu ile yenilenebilir enerji alanlarında yoğunlaşmakta ve ayrıca ulaştırma sektörüne ilişkin çalışmalara da katkı sağlanmaktadır. Emisyon azaltımının yanında, Güven Fonu altında Uyuma Yönelik Stratejik Öncelik,264 kolaylaştırıcı faaliyetler265 ve Küçük Destek Programları ile özellikle uyum ve kapasite geliştirme alanlarında iklim değişikliğiyle mücadeleye destek sağlanmaktadır. Şu ana kadar yaklaşık 3,1 milyar dolar kaynak taahhüt edilen Güven Fonu ile, 2009 yılına kadar iklim değişikliği alanındaki projelere yaklaşık 2,55 milyar dolarlık kaynak sağlanmıştır.266 3.1.3.4. Uyum Fonu (Adaptation Fund) Kyoto Protokolü altında oluşturulan Uyum Fonu, Protokole taraf ve özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine açık gelişmekte olan ülkelerde yürütülen uyum proje ve programlarını finanse etmek amacıyla 2001 yılında COP-7’de alınan kararla kurulmuştur.267 Uyum Fonu’na, başta CDM kapsamındaki proje faaliyetlerinden elde edilen Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredileri üzerinden %2 oranında yapılan mali kesinti ve diğer kaynaklardan finansman sağlanmaktadır. Bu bakımdan Uyum Fonu, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamında sadece donör ülkelerin gönüllü katkılarına bağlı olmayan ve kaynak yaratılmasında Resmi Kalkınma Yardımları (Official Development Assistance-ODA) yerine Kyoto Protokolü esneklik mekanizmalarından yararlanan ilk ve tek fondur.268 264 Uyum önlemleri kapsamında idari kapasitenin geliştirilmesi ve iklim değişikliğine karşı etkilenebilirliğin azaltılmasına yönelik bir pilot program. 265 Ulusal bildirimlerin hazırlanmasına destek sağlanması gibi. 266 http://www.climatefundsupdate.org/listing (10 Nisan 2010) 267 Bkz. UNFCCC, “Decision 10/CP.7: Funding under the Kyoto Protocol,” Report of the Conference of Parties on its Seventh Session, held at Marrakesh from 29 October to 10 November 2001, FCCC/CP/2001/13/Add.1, 21 January 2002, 21 January 2002, s. 52-53. 268 Richard J.T. Klein ve Asa Persson, October 2008, s. 1-9. 92 Fon, CMP rehberliği altında ve CMP’ye karşı sorumlu olarak faaliyet göstermektedir. Daha önce de belirtildiği üzere, bu fon GEF yerine 2007 yılında düzenlenen COP-13/CMP-3 ile kurulması kararlaştırılan Uyum Fonu Kurulu tarafından yönetilmektedir.269 Uyum Fonu Kurulu, stratejik öncelik, politika ve kılavuz ilkelerin geliştirilmesi, operasyonel politika ve kriterlerin belirlenmesi, projelerin kararlaştırılması ve fonun izlenmesi ve gözden geçirilmesi hususlarında faaliyet göstermektedir.270 Bu Kurul, BM kapsamındaki bölgesel grupların her birinden 2’şer temsilci, gelişmekte olan küçük ada devletleri ve LDCs’den 1’er temsilci, Ek-1 taraflarından 2 temsilci, Ek-1 dışı taraflardan 2 temsilci olmak üzere 16 üyeden oluşmakta ve 2 senelik bir dönem için seçilen üyeler, üst üste en fazla 2 dönem görev yapabilmektedir.271 Kurulun üyelik yapısı itibariyle, gelişmekte olan ülkelerin karar alma sürecinde önemli bir ağırlığı bulunmaktadır. Bu durumda, uyum konusunun bu ülkeler için taşıdığı önemin yanı sıra, söz konusu ülkelerin GEF’e kıyasla daha adil bir fon yönetiminin oluşturulması yönündeki yoğun baskı ve taleplerinin rol oynadığı söylenebilir. 2008 yılında Poznan’da alınan kararlara göre, fonun bir an önce faaliyete geçirilmesi; fona gelişmekte olan ülkelerin doğrudan erişiminin sağlanması ve ayrıca Kurula tüzel kişilik kazandırılması kararlaştırılmıştır.272 Son olarak Kopenhag’da konuya ilişkin önemli bir karar alınmamakla birlikte, Uyum Fonu’na ilişkin bu yöndeki gelişmeler, fonun gelecekte daha etkili olacağının işaretleri olarak algılanabilir.273 Uyum Fonu ile 2008-2012 yılları arasındaki dönemde yıllık 80-300 milyon dolar arasında kaynak sağlanacağı tahmin edilmektedir.274 Ayrıca, CDM projeleri üzerinde uygulanan mali kesintiden sağlanan gelirin beklendiği gibi gerçekleşmesi 269 Bkz. UNFCCC, “Decision 1/CMP.3: Adaptation Fund,” Report of the Conference of Parties serving as the meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its third session, held in Bali from 3 to 15 December 2007, FCCC/KP/CMP/2007/9/Add.1, 14 March 2008, s. 3-8. 270 a.g.e., s. 3-4. 271 a.g.e., s. 4. 272 UNFCCC, “Decision 1/CMP.4: Adaptation Fund,” Report of the Conference of Parties serving as the meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its fourth session, held in Poznan from 1 to 12 December 2008, FCCC/KP/CMP/2008/11/Add.2, 19 March 2009. 273 Alpha Kaloga ve Sven Harmeling, The Adaptation Fund in Copenhagen: summary of outcomes, Germanwatch, December 2009, s. 1, http://www.germanwatch.org/klima/afb200912.pdf 274 UNFCCC, 2007a, s. 169. 93 ve fiyat ve kredilerin alım-satımındaki duruma bağlı olarak 2012 yılı itibariyle bu fon için 160-950 öngörülmektedir. milyon dolar arasında kaynak yaratılabileceği 275 Bununla birlikte, CDM projelerine yönelik talep durumuna göre fonun 2030 yılı itibariyle, 100-500 milyon dolar ila 1-5 milyar dolar arasında kaynak yaratılmasını sağlayabileceği tahmin edilmektedir.276 2009 yılı itibariyle Uyum Fonu kapsamında 18,70 milyon dolarlık kaynak tahsisatı yapılmıştır.277 3.1.4. İkili, Bölgesel ve Çok Taraflı Düzeyde Sağlanan Diğer Mali Kaynaklar İklim değişikliği rejimi kapsamında oluşturulan ve yararlandırılan bu fonların yanı sıra, iklim değişikliğiyle mücadeleye önemli katkısı olan ikili, bölgesel ve çok taraflı düzeyde çeşitli mali kaynak seçenekleri de bulunmaktadır. Nitekim, BMİDÇS ile Ek-2 taraflarının mali yükümlülüklerini yerine getirirken ikili, bölgesel ve çok taraflı kanalları kullanabilmelerine imkan tanınmıştır.278 Bu doğrultuda, gelişmiş ülkeler, uluslararası mali kuruluşlar ve kalkınma bankaları tarafından oluşturulan ikili, bölgesel ve çok taraflı fonlar, iklim değişikliği alanında farklı platformlarda mali işbirliği yapılmasına zemin hazırlamaktadır. Japonya, Almanya, Birleşik Krallık, İspanya, Norveç, Avustralya ve AB tarafından iklim değişikliği alanında sağlanan finansman kaynakları ikili düzeydeki başlıca fonlar olup, aşağıdaki tabloda bu fonlara ilişkin temel hususlara yer verilmektedir. 275 Richard J. T. Klein ve Asa Persson, October 2008, s. 7. UNFCCC, 2007a, s. 184. 277 http://www.climatefundsupdate.org/listing (10 Nisan 2010) 278 BMİDÇS, Madde 11(5). 276 94 Fon/Kurucu Amaç ve Desteklenen Alanlar Serin Yeryüzü Ortaklığı (Japonya) Uluslararası İklim Girişimi (Almanya) Çevresel Dönüşüm Fonu Uluslararası Pencere (Birleşik Krallık) Emisyon azaltımı, temiz enerji kaynak ve teknolojileri Emisyon azaltımı, uyum ve biyolojik çeşitlilik Uyum, emisyon azaltımı, ormancılık, temiz enerji ve teknolojiler Uyum Bin Yıl Kalkınma Hedeflerini Gerçekleştirme Fonu - Çevre ve İklim Değişikliği Tematik Penceresi (İspanya/UNDP) Uluslararası İklim ve Orman Girişimi (Norveç) Uluslararası Orman Karbon Girişimi (Avustralya) Küresel İklim Değişikliği İttifakı (AB) Emisyon azaltımı ve AKAKDO Emisyon azaltımı ve AKAKDO Emisyon azaltımı, uyum, AKAKDO, karbon piyasaları ve afet risk yönetimi Öngörülen Mali Kaynak Miktarı/ Dönem 10 milyar dolar (2008-2012) Yıllık 120 milyon avro (2008-2012) 1,6 milyar dolar (2008-2010) 90 milyon dolar (2007-2010) 2,2 milyar dolar (2007-2012) 200 milyon dolar (2007-2011) 60 milyon avro (2008-2010) Tablo 6: İkili Düzeydeki İklim Değişikliği Fonları Japonya tarafından ikili düzeyde bir girişim olarak kurulan Serin Yeryüzü Ortaklığı (Cool Earth Partnership) ile 2008-2012 yıllarını kapsayan 5 yıllık bir dönem için 10 milyar dolar tutarında finansman kaynağı (hibe ve kredi şeklinde) kullandırılacaktır.279 Bu doğrultuda, temiz enerji kaynakları ve teknolojilerine yönelik erişimin artırılması ve bu kaynak ve teknolojilerin yaygınlaştırılmasına destek sağlanması amaçlamaktadır. Almanya ise, 2008-2012 döneminde uluslararası düzeydeki iklim girişimlerini desteklemeye yönelik olarak kurduğu Uluslararası İklim Girişimi (International Climate Initiative) aracılığıyla 2008 yılından itibaren her yıl yaklaşık 120 milyon avroluk bir kaynağın yaratılmasını sağlamıştır.280 Bu çerçevede, gelişmekte olan ülkeler, PEGSÜ ve yükselen ekonomilere iklim değişikliğiyle mücadele için kaynak tahsis edilmesi amaçlanmakta ve bu kaynaklar öncelikli olarak emisyon azaltımı, iklim değişikliğine uyumun yönlendirilmektedir. desteklenmesi ve biyoçeşitliliğin korunmasına 281 279 http://www.mofa.go.jp/policy/economy/wef/2008/mechanism.html (2 Mart 2010) Federal Ministry for the Environment, Nature Conservation and Nuclear Safety, The International Climate Initiative of the Federal Republic of Germany, November 2009, s. 4. http://www.preventionweb.net/files/12951_brochureikienbf1.pdf 281 a.g.e., s. 4-5. 280 95 Birleşik Krallık’ın Çevresel Dönüşüm Fonu (Environmental Transformation Fund) kapsamındaki Uluslararası Pencere ile 2008-2010 döneminde yaklaşık 1,6 milyar dolarlık bir mali kaynağın oluşturulması taahhüt edilmiştir.282 Büyük kısmının Dünya Bankası’nın İklim Yatırım Fonları aracılığıyla kullandırılması öngörülen bu kaynak aracılığıyla yoksulluğun azaltılması, çevrenin korunması ve iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik gelişmekte olan amaçlanmıştır. 283 ülkelerdeki program ve projelerin desteklenmesi Bununla birlikte, İspanya’nın UNDP ile ortaklaşa olarak kurduğu ve 2007-2010 dönemine yönelik olan Bin Yıl Kalkınma Hedeflerini Gerçekleştirme Fonu - Çevre ve İklim Değişikliği Tematik Penceresi284 kapsamında ülkelerin iklim değişikliğine uyum kapasitelerinin artırılması amacıyla yaklaşık olarak toplam 90 milyon dolarlık bir kaynak tahsis edilmiştir.285 İkili düzeyde oluşturulan önemli bir diğer kaynak ise Norveç tarafından kurulan Uluslararası İklim ve Orman Girişimi (International Climate and Forest Initiative)’dir. 2007 yılında kurulmuş olan bu Girişim ile 2012 yılına kadar 2,2 milyar dolar kaynak sağlanması öngörülmektedir.286 Norveç’in bu Girişimi çerçevesinde, ormansızlaşmanın önlenmesi ve orman arazilerinin korunması sağlanarak gelişmekte olan ülkelerde ormancılık sektöründen kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması hedeflenmekte ve bu doğrultuda BM ve Dünya Bankası başta olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılmaktadır.287 Norveç’in bu Girişimi sayesinde AKAKDO’nun yeni iklim rejimine dahil edilecek mekanizmaların geliştirilmesi de hedeflenmektedir.288 Öte yandan Avustralya, kurmuş olduğu Uluslararası Orman Karbon Girişimi (International Forest Carbon Initiative) ile 2007-2011 yılları arasındaki dönem 282 UNFCCC, 2009, s. 80. Department for Business Enterprise and Regulatory Reform, UK Environmental Transformation Fund Strategy, September 2008, s. 45-46, http://www.berr.gov.uk/files/file47575.pdf 284 MDG Achivement Fund - Environment and Climate Change Thematic Window 285 http://www.mdgfund.org/content/environmentandclimatechange (2 Mart 2010) 286 http://www.irinnews.org/report.aspx?ReportId=86265 (2 Mart 2010) 287 http://www.regjeringen.no/en/dep/md/Selected-topics/climate/the-government-of-norwaysinternational-/why-a-climate-and-forest-initiative.html?id=547202 (2 Mart 2010) 288 Norwegian Ministry of the Environment, Factsheet: The Government of Norway’s International Climate and Forest Initiative, http://www.regjeringen.no/upload/MD/Vedlegg/Klima/klima_skogprosjektet/faktaark230409eng.p df (2 Mart 2010) 283 96 için 200 milyon dolarlık bir kaynak oluşturmuş ve bu kaynağın AKAKDO alanında gerçekleştirilecek emisyon azaltım faaliyetlerine yönlendirilmesini planlamıştır.289 Bu bağlamda, Endonezya, Papua Yeni Gine ve Asya kıtasındaki diğer bazı ülkeler, Dünya Bankası ile Avustralya arasında yakın işbirliği çalışmaları sürdürülmektedir. AB’nin Küresel İklim Değişikliği İttifakı (Global Climate Change Alliance) ile LDCs ve Gelişmekte olan Küçük Ada Devletleri (Small Island Developing States-SIDS) gibi iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkelere yönelik olarak 2008-2010 döneminde 60 milyon avroluk bir kaynağın yaratılması hedeflenmiştir.290 Bu İttifak kapsamında, iklim değişikliğine uyumun ve ormansızlaşmadan kaynaklanan emisyonların azaltımının desteklenmesi, CDM aracılığıyla küresel karbon piyasasına katılımın artırılması, afet risk yönetiminin iyileştirilmesi ve iklim değişikliğinin yoksulluğun azaltılması amacını taşıyan çabalarla bütünleştirilmesi konularına öncelik verilmiştir. Böylelikle, Bin Yıl Kalkınma Hedefleri’nin291 gerçekleştirilmesi, emisyon azaltım çabalarına LDCs ve SIDS gibi iklim değişikliğinin etkilerine açık düşük gelirli ülkelerin de katkı sağlaması, AB ile LDCs ve SIDS arasında iklim değişikliği alanında bir diyaloğun kurulması amaçlanmaktadır.292 İkili düzeyde sağlanan bu fonlar genellikle emisyon azaltım faaliyetlerini desteklemeye yöneliktir. Bu bakımdan gelişmekte olan ülkeler açısından büyük öneme sahip olan uyum konusunun ikili düzeyde geri plana atıldığı söylenebilir. Ayrıca bu tür fonların iklim değişikliği ile 289 http://www.climatechange.gov.au/government/initiatives/international-forest-carboninitiative.aspx (2 Mart 2010) 290 http://ec.europa.eu/development/policies/9interventionareas/environment/climate/climate_en.cf m (2 Mart 2010) 291 6-8 Eylül 2000 tarihlerinde New York’ta 189 BM üye ülkesinin katılımıyla düzenlenen Bin Yıl Zirvesi’nde, barış, güvenlik, çevre, yardıma muhtaç grupların korunması, insan hakları ve yönetişim konuları ile ilgili kararlar alınmış ve bu kararlar Binyıl Bildirisi olarak kabul edilerek dünyaya duyurulmuştur. Bu bildiri kapsamında tespit edilen başlıca sekiz hedef BM Bin Yıl Kalkınma Hedefleri olarak kabul edilmektedir. Bu hedefler arasında yoksullukla mücadele edilmesi, eğitimin yaygınlaştırılması, cinsiyet eşitliğinin sağlanması, anne ve çocukların korunması, salgın hastalıklarla mücadele edilmesi, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve kalkınma için küresel ortaklıkların geliştirilmesi bulunmaktadır. Bkz. http://www.un.org/millenniumgoals/ 292 Commission of the European Communities, Building a global climate change alliance between the European Union and poor developing countries most vulnerable to climate change, Communication from the Commission to the Council and the European Parliament, Brussels, COM(2007) 540 final, 18.09.2007, s. 4. 97 mücadeleye yönelik yeni mali kaynakları mı teşkil ettiği yoksa ODA’nın bir devamı niteliğinde mi olduğu tartışma konusudur.293 Söz konusu ikili düzeydeki mali kaynakların yanında, aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, iklim değişikliği alanında bölgesel ve çok taraflı düzeyde uluslararası mali kuruluş ve kalkınma bankalarınca sağlanan çeşitli mali kaynaklar da mevcuttur. Fon/Kuruluş Amaç ve Desteklenen Alanlar İklim Yatırım Fonları - Temiz Teknoloji Fonu - Stratejik İklim Fonu (Dünya Bankası) Orman Karbon Ortaklığı Olanağı ve Karbon Ortaklığı Olanağı (Dünya Bankası) Sürdürülebilir Enerji Girişimi (Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası) Temiz Enerji ve Çevre Programı (Asya Kalkınma Bankası) İklim Değişikliği Fonu (Asya Kalkınma Bankası) Afrika’da Kalkınma için İklim Programı Özel Fonu (Afrika Kalkınma Bankası) Sürdürülebilir Enerji ve İklim Girişimi (Amerika Ülkeleri Kalkınma Bankası) Emisyon azaltımı, temiz teknolojiler, enerji verimliliği, uyum ve ekosistemler Öngörülen Mali Kaynak Miktarı/Dönem 6,3 milyar dolar (2008 ve sonrası) Emisyon azaltımı, ormancılık, kapasite geliştirme ve teknik yardım Emisyon azaltımı, enerji verimliliği ve temiz enerji 800 milyon dolar (2008-2020) Emisyon azaltımı, uyum, enerji verimliliği ve karbon piyasası - Emisyon azaltımı, uyum, ormancılık ve arazi yönetimi Uyum ve risk yönetimi 40 milyon dolar (2009 ve sonrası) 136 milyon dolar (2009-2012) Emisyon azaltımı, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, karbon piyasalarına erişim, uyum ve biyoyakıt - 2,7 milyar avro (2006-2008) 3-5 milyar avro (2009-2011) Tablo 7: Bölgesel ve Çok Taraflı Düzeydeki İklim Değişikliği Fonları Bu kaynaklar arasında en dikkati çeken Dünya Bankası ve bölgesel kalkınma bankaları tarafından 2008 yılında ortaklaşa olarak oluşturulan, düşük karbonlu ve iklim değişikliğine dayanıklı kalkınmanın desteklenmesini amaçlayan İklim Yatırım Fonları (Climate Investment Funds)’dır. Bu fonlar, Temiz Teknoloji Fonu (Clean Technology Fund) ve Stratejik İklim Fonu’ndan (Strategic Climate Fund) oluşmaktadır. Bu çerçevede, Temiz Teknoloji Fonu ile enerji ve 293 Neil Bird ve Leo Peskett, “Recent bilateral initiatives for climate financing: Are they moving in the right direction?” Overseas Development Institute Opinion 112, September 2008, http://www.odi.org.uk/resources/download/2402.pdf 98 ulaştırma sektörlerinde düşük karbonlu teknolojilerin geliştirilmesi, konuşlandırılması ve transferi ile binalarda, sanayi ve tarım sektörlerinde enerji verimliliğinin desteklenmesi amaçlanmaktadır.294 Stratejik İklim Fonu ise, Orman Yatırım Programı, Yenilenebilir Enerjiyi Destekleme Programı ve İklim Dayanıklılık Pilot Programından oluşmakta olup; bu fon ile iklim değişikliğine yönelik dönüşüm sağlayacak yaklaşımların desteklenmesi amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, Stratejik İklim Fonu ile, emisyon azaltımı ve uyuma ek kaynak yaratılması, yoksulluğun azaltılması, sürdürülebilir kalkınma temelinde karbon açısından zengin ekosistemlere destek sağlanması hedeflenmektedir.295 İklim Yatırım Fonları kapsamında, Ocak 2010 itibariyle 13 ülke tarafından 6,3 milyar dolarlık mali kaynak taahhüt edilmiştir.296 Dünya Bankası kapsamında ayrıca, 2008-2020 dönemini kapsayan ve 300 milyon dolarlık bir kaynağı teşkil eden Orman Karbon Ortaklığı Olanağı (Forest Carbon Partnership Facility) ve 500 milyon dolar tutarında Karbon Ortaklığı Olanağı (Carbon Partnership Facility) bulunmakta ve bu doğrultuda ormancılık alanında emisyon azaltımı, kapasite geliştirme ve teknik yardım konusunda gelişmekte olan ülkelere finansman desteği sağlanmaktadır.297 Öte yandan, bölgesel ve çok taraflı kalkınma bankaları da, 1990’lı yılların başından beri iklim değişikliğinin yoksulluğun azaltılması ve kalkınma üzerinde olumsuz etkileri bulunduğunu dikkate almış ve stratejik yönelimlerini bu duruma göre şekillendirmiştir. Bu doğrultuda, söz konusu kuruluşlar Dünya Bankası Grubu ile yapılan işbirliğinin yanı sıra, iklim değişikliğine yönelik önceliklerini belirlemiş ve bu çerçevede başta enerji verimliliği olmak üzere ulaştırma, ormancılık ve teknolojik gelişim alanlarında mali destek sağlamışlardır. Bu çerçevede örneğin, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın Sürdürülebilir Enerji Girişimi (Sustainable Energy Initiative) kapsamında 2006-2008 döneminde enerji 294 World Bank, The Clean Technology Fund, 9 June 2008, s. 6, http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/sites/climateinvestmentfunds.org/files/Clean_Technolo gy_Fund_paper_June_9_final.pdf 295 World Bank, The Strategic Climate Fund, 3 June 2008, s. 9-10, http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/sites/climateinvestmentfunds.org/files/Strategic_Clima te_Fund_final.pdf 296 http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/funding-basics (3 Mart 2010) 297 UNFCCC technical paper: Review of the experience of international funds, multilateral financial institutions and other sources of funding relevant to the current and future investment and financial needs of developing countries, FCCC/TP/2007/4, 21 November 2007c, s. 12 99 verimliliği ve temiz enerji alanlarında toplam 2,7 milyar avro değerinde yatırım yapılması sağlanmış ve 2009-2011 döneminde 3-5 milyar avro arasında mali kaynağın yaratılması amaçlanmıştır.298 Ayrıca, Avrupa Yatırım Bankası da emisyon azaltımı, uyum, Ar-Ge ve inovasyon, teknoloji transferi ve karbon piyasaları konularına yönelik çeşitli finansman kaynakları oluşturmuştur. Asya Kalkınma Bankası iklim değişikliğiyle mücadelenin finansmanı çalışmalarına önem veren diğer bir bölgesel kalkınma bankasıdır. Banka’nın Temiz Enerji ve Çevre Programı (Clean Energy and Environment Program) kapsamında, enerji verimliliği, karbon piyasası ve uyum gibi alanlara ilişkin girişim ve fonlar oluşturulmuştur.299 Asya Kalkınma Bankası ayrıca, 2009 yılında 40 milyon dolar tutarında İklim Değişikliği Fonu’nu (Climate Change Fund) kurmuş ve bu fon ile emisyon azaltımı, uyum, ormanların korunması ve arazi kullanım yönetimi alanındaki faaliyetlere destek sağlamayı amaçlamıştır.300 Afrika Kalkınma Bankası da özellikle Afrika ülkelerinin iklim değişikliğinden dolayı maruz kaldığı olumsuzlukları dikkate almış ve risk yönetimi ve uyum politikaları konularında çeşitli çalışmalar başlatmıştır. Nitekim Afrika Kalkınma Bankası, 2010 yılı itibariyle her yıl 5 ila 10 arasında uyum projesine mali destek sağlayacağını duyurmuş bulunmaktadır.301 Banka söz konusu faaliyetlerini, İklim Risk Yönetimi ve Uyum Stratejisi (Climate Risk Management and Adaptation Strategy) ve Temiz Enerji Yatırım Çerçevesi (Clean Energy Investment Framework) temelinde geliştirmektedir. Bununla birlikte, 2009-2012 döneminde 136 milyon dolarlık bir bütçeye sahip Afrika’da Kalkınma için İklim Programı Özel Fonu’nun (Climate for Development in Africa Programme Special Fund) 2009 yılı sonunda kurulması kararlaştırılmıştır.302 Ayrıca, Amerika kıtasında da bölgesel bir kalkınma bankası olan Amerika Ülkeleri Kalkınma Bankası iklim 298 http://www.ebrd.com/country/sector/energyef/sustain.htm (3 Mart 2010) Bkz. Asian Development Bank, Climate Change Asian Development Bank Programs: Strengthening Adaptation and Mitigation in Asia and the Pacific, December 2009, http://www.adb.org/Documents/Brochures/Climate-Change/Brochure.pdf ve UNFCCC technical paper, 2007c, s. 23-27. 300 Asian Development Bank, Climate Change Fund: 2009 Progress Report, 2009, s. 5, http://www.adb.org/Documents/Climate-Change/CCF-Progress-Report-2009.pdf 301 The Multilateral Development Banks and the Climate Change Agenda, A Joint Report, November 2007, s. 12. 302 http://www.afdb.org/en/news-events/article/afdb-board-approves-the-establishment-of-climdevafrica-special-fund-5485/ (3 Mart 2010) 299 100 değişikliğiyle mücadeleye destek vermektedir. Amerika Ülkeleri Kalkınma Bankası’nın Sürdürülebilir Enerji ve İklim Değişikliği Girişimi (Sustainable Energy and Climate Change Initiative) ile öncelikli olarak enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji, karbon piyasalarına erişim, uyum ve biyoyakıt konularında faaliyet gösterilmekte ve bölgedeki ülkelere mali destek sağlanmaktadır. İkili, bölgesel ve çok taraflı düzeyde iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla oluşturulan bu girişim, program ve fonlar, iklim değişikliğine karşı gerek duyulan mali kaynakların karşılanmasında önemli bir rol oynamaktadır. İklim değişikliğiyle mücadelede ortaya çıkan büyük finansman ihtiyacının karşılanmasına yönelik çeşitli platform ve kanallar aracılığıyla yürütülen bu faaliyetler, bu mücadele sürecinin daha etkili bir şekilde sürdürülmesini sağlamaktadır. Özellikle, son yıllarda bu yöndeki mali kaynaklar başta enerji sektörü olmak üzere daha çok emisyon azaltımına yönlendirilmekte ve ayrıca uyum ve ormancılık alanlarındaki finansman desteğinde de artış gözlemlenmektedir. Ancak özellikle gelişmekte olan ülkeler tarafından, iklim değişikliğiyle mücadeledeki bu kaynakların yetersiz düzeyde kaldığı, bu fonların yönetim mekanizmalarında sorunların bulunduğu ve ayrıca uyum önlemlerine yönelik daha fazla mali kaynağın yaratılması gerektiği vurgulanmaktadır. Nitekim, iklim değişikliğinin finansmanı konusunda reform ve yeniliklerin yapılması ihtiyacı müzakerelerde ön plana çıkan başlıklar arasında yerini almıştır. Bu bağlamda, 2012 sonrası döneme ilişkin yeni iklim değişikliği rejimi kapsamında oluşturulacak mali mekanizma ve fonların etkinliği ve boyutu, gelecekte iklim değişikliğiyle mücadelenin başarıyla sonuçlandırılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Bu bakımdan izleyen kısımda, bu konuda 2012 sonrası döneme ilişkin öneriler ve yaşanan gelişmeler incelenecektir. 101 3.1.5. Mali Mekanizma ve Finansman Konusunda 2012 Sonrası Döneme İlişkin Başlıca Öneriler ve Yaşanan Gelişmeler303 Kuşkusuz, iklim değişikliği kapsamındaki mevcut mali mekanizma ve fonlar önemli bir işlev görmekle birlikte, çeşitli sorun ve eksiklikleri de içinde barındırmaktadır. Bu sorunlar ve yaşanan tecrübeler ile iklim değişikliğine karşı gerek duyulan mali ihtiyaçlar, 2012 sonrası dönem için oluşturulması öngörülen mali mekanizma ve fonlara rehberlik sağlayacaktır. Bu çerçevede bu kısımda, 2012 sonrasına ilişkin iklim değişikliği müzakereleri kapsamında ve mevcut sorun ve ihtiyaçlar temelinde, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü taraflarınca bu döneme yönelik getirilen başlıca mali mekanizma ve finansman önerileri ile bu doğrultuda yaşanan önemli gelişmeler üzerinde durulacaktır. Daha önce de belirtildiği üzere, finansman konusuna ilişkin 2012 sonrası müzakereler, 2007 yılında COP-13/CMP-3 sırasında kabul edilen BEP ile başlatılmıştı. Bu doğrultuda yürütülmekte olan müzakerelerde taraflar ihtiyaç ve öncelikleri ile mevcut eksiklikler temelinde çeşitli öneriler geliştirmiş ve bu öneriler müzakerelerde tartışılmıştır. AWG-LCA altında yürütülen finansman müzakerelerinde, COP-15/CMP-5’e kadar hararetli görüşmeler yapılmış ve özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Bu çerçevedeki temel tartışma; - iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik mali kaynakların nasıl ve kim tarafından yaratılacağı, - mali mekanizmaya ilişkin kurumsal yapı ve düzenlemeler, - COP’un bu süreçteki rolü ve finansman altında kurulacak yönetimin sahip olacağı temsil sistemi ve - kamu ve özel sektör kaynaklarının bu sistemdeki rolü üzerine odaklanmıştır.304 303 Bu kısım, 2008-2009 yılları arasında gerçekleştirilen çeşitli AWG-LCA oturumlarında tartışılan hususlar ve bu toplantılar boyunca yazarın edindiği izlenimler çerçevesinde oluşturulmuştur. 304 Bkz. Third World Network Bangkok News Update 16, “Disagreement over financial architecture for climate actions,” 7 December 2009, 102 Bu görüş ayrılıklarının başında, iklim değişikliğinin yol açtığı büyük maliyetlere kıyasla mevcut mali kaynak ve fonların yetersiz düzeyde bulunmasının yer aldığı söylenebilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin iklim değişikliği konusundaki tarihsel sorumluluklarını hatırlatmakta ve bu ülkelerin yeterli finansman kaynağı yaratması gerektiğini vurgulamaktadırlar. Öte yandan gelişmiş ülkeler ise, kaynakların yetersiz kaldığını belirtmekle birlikte, ancak tüm ülkelerin mali kaynaklara katkı sağlaması ve kaynakların etkin kullanılması sayesinde bu sorunların aşılabileceğinin altını çizmektedirler. Bu bakımdan iklim değişikliğiyle mücadelede yaşanan mali kaynak sıkıntısı, bu kaynakların hangi ülkelerce yaratılması gerektiği tartışmasını da ortaya çıkarmaktadır.305 Nitekim mevcut önerilerin bazılarında bu konular ele alınmaktadır. Bu yöndeki önerilerde; - Ek-1 taraflarının GSMH’lerinin en az %0,5 ila %1,5’i arasında bir oranda katkı vermesi; - Dünya İklim Değişikliği Fonu’nun (Yeşil Fon) kurularak, LDCs dışında tüm tarafların bu fona katkı sağlaması ve bu katkıların Ek-1 tarafları için zorunlu, Ek-1 dışı taraflar için ise gönüllü olması; - LDCs dışında tüm tarafların katkı sağlayacağı Küresel İklim Fonu’nun kurulması ve fonun gelişmekte olan ülkelerin emisyon azaltımı ve uyum politika, program ve projelerini desteklemesi gibi hususlara yer verilmektedir.306 Ancak, gelişmekte olan ülkelerin, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü ile sağladıkları avantajlı konumlarını sürdürerek, önümüzdeki süreçte de herhangi bir mali yükümlülük üstlenmeyi arzu etmedikleri anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda, yapılacak yeni bir iklim değişikliği anlaşmasında, http://www.twnside.org.sg/title2/climate/bangkok.news02.htm 305 Bilindiği üzere, mevcut iklim değişikliği rejiminde sadece Ek-2 taraflarının mali kaynak sağlanması konusunda yükümlülükleri bulunmaktadır. Ancak çeşitli finansman önerilerinde, BMİDÇS’ye aykırı düşecek şekilde Ek-2 dışı taraflarına da mali yükümlülük getirilmesi öngörülmektedir. 306 AWG-LCA Draft text: Non-paper No. 54, “Contact Group on enhanced action on the provision of financial resources and investment,” 6 November 2009, http://unfccc.int/files/kyoto_protocol/application/pdf/54fin61109.pdf 103 BMİDÇS’nin ilke ve hedeflerine öncelik veren yaklaşımlar müzakerelerde ön plana çıkmaktadır. Ayrıca, mali kaynak miktarının artırılması ve bu amaçla çeşitli yeni fonların kurulması da müzakerelerin gündemindedir. Bu çerçevede, Sözleşme altında Emisyon Azaltım Fonu, Çok Taraflı Teknoloji Fonu, Özel Fon ve Kapasite Geliştirme Fonu gibi fonların kurulması önerilmektedir. Bazı önerilerde ise; - uluslararası vergilerin getirilmesi,307 - CDM dışındaki esneklik mekanizmalarından da (Ortak Yürütme ve Emisyon Ticareti) mali kesinti yapılması, - CDM projeleri üzerinde halihazırda uygulanan %2’lik mali kesintinin artırılması, - emisyon kotalarının açık artırma ile satılması ve - gelişmiş ülkeler tarafından yükümlülüklerin yerine getirilmemesine karşı mali yaptırımların uygulanması yoluyla iklim değişikliğine yönelik daha fazla mali kaynak yaratılması amaçlanmaktadır.308 Öte yandan, mevcut kaynakların dağılımının emisyon azaltım ve uyum faaliyetleri arasında dengeli bir şekilde yapılmasının sağlanması müzakerelerde gündeme gelen diğer bir konudur. Uyum alanında büyük ihtiyaçları bulunan ve bu yöndeki faaliyetlere öncelik veren gelişmekte olan ülkeler, acil uyum ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla daha fazla mali kaynak yaratılması gerektiğini savunmaktadırlar. Müzakerelerde bu yönde çeşitli öneriler de sunulmuştur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerce sunulan bu önerilerde, BMİDÇS altında Sözleşme Uyum Fonu’nun kurulması ve bu fona kaynak sağlamak üzere sermaye transferlerinden %2’lik bir vergi kesilmesi, İklim Sigorta Fonu’nun 307 Örneğin, fosil yakıtlardan kaynaklanan kişi başı CO2 emisyonlarının tonu üzerine 2 dolar tutarında küresel bir verginin getirilmesi; Ek-1 taraflarında üretilen karbon-yoğun ürünler ile bu tür hizmetler üzerine vergi getirilmesi; uçak biletlerine uluslararası uyum vergisi getirilmesi; uluslararası deniz taşımacılığı ve uluslararası havacılığa vergi getirilmesi ve para transferlerine vergi konulması gibi. 308 Bkz. UNFCCC, 2009, s. 44-45, 91 ve AWG-LCA, Non-paper No. 54. 104 kurulması ve öngörülmektedir. uçak biletlerine uluslararası uyum vergisi getirilmesi 309 Müzakerelerdeki diğer bir görüş ayrılığı ise iklim değişikliğine ilişkin fonların yönetimi ve temsil sistemi ile bu fonlara erişim olanakları hakkındadır. Gelişmekte olan ülkeler, mevcut mali mekanizma ve fonların yetersiz kaldığına atıfla, COP’un tam yetkisi ve rehberliği altında yeni organların kurulmasını ve finansman sisteminin reforma tabi tutulmasını desteklemektedirler. Bu çerçevede, COP tarafından bir kurulun (İcra Kurulu/Yönetim Konseyi/Uluslararası Yürütme Organı gibi) atanması ve Uyum için Finansman ve Teknoloji İcra Organı ile Emisyon Azaltımı için Finansman ve Teknoloji İcra Organı’nın oluşturulması gibi öneriler bu ülkelerce tartışmaya açılmıştır. Yönetim ve temsil sistemi ile ilgili olarak ise gelişmekte olan ülkeler, COP altında bölgesel açıdan eşit, adil ve dengeli bir temsil sisteminin kurulmasını ve Kyoto Protokolü altındaki Uyum Fonu’nun yönetimine benzer bir yapının oluşturulmasını önermektedirler. Gelişmekte olan ülkeler ayrıca, kurulacak fonlara doğrudan erişimin sağlanacağı ve bürokratik prosedürlerin mümkün olduğunca az uygulanacağı bir sistemin oluşturulmasını desteklemektedirler. Öte yandan, gelişmiş birçok ülke mevcut mekanizmaların daha etkin hale getirilerek kullanılması gerektiğini, yeni kurumların kurulmasının ek maliyet getireceğini ve zaman kaybına yol açacağını ifade etmekte ve ayrıca karar alma sürecinde donörlerin ağırlıklı olacağı bir sistemin oluşturulması yönünde bir yaklaşım sergilemektedirler. Finansman konusundaki görüş ayrılılıkları arasında, mali kaynakların yaratılmasında kamu ve özel sektör kaynaklarının rolü ile ilgili hususlar da yer almaktadır. Gelişmekte olan ülkeler, kamu tarafından sağlanacak finansmanın gerekli mali kaynakların yaratılmasındaki öncelikli rolüne atıfla; bu çerçevede, özel sektör finansmanı ile piyasa araçlarının ancak tamamlayıcı bir role sahip olacağını belirtmektedirler. Bu bağlamda, gelişmekte olan ülkelerin özel sektör kaynaklarına ilişkin çekincelerinin arkasında, özel sektörün kar elde edeceği seçeneklere olumlu yaklaştığı, gelişmekte olan ülkelerde özel sektörün yeterince güçlü olmadığı ve gelişmiş ülkelerin mali yükümlülüklerini özel sektöre devretme 309 Bkz. a.g.e. 105 eğilimi göstermeleri gibi konularda bu ülkelerin taşıdığı endişeler yatmaktadır. Gelişmiş ülkeler ise, özellikle emisyon azaltım faaliyetlerinde özel sektör kaynaklarının öncelik arz ettiğini; diğer alanlarda (kapasite geliştirme ve uyum) ise kamu kaynaklarının önemli rol oynayacağını ve karbon piyasalarının ve piyasa temelli mekanizmaların iklim değişikliği ile mücadelede büyük öneme sahip olduğunu vurgulamaktadırlar. Gelişmiş ülkeler böylece, iklim değişikliğiyle mücadelede tek başına yeterli olmayacağı öngörülen kamu kaynaklarının, özel sektör finansmanı ile dengelenmesini ve ayrıca kendileri üzerinde oluşacak mali yükün özel sektörle paylaşılarak hafifletilmesini amaçlamaktadırlar. Özellikle AB ile bazı gelişmiş ülkeler, karbon emisyonlarının fiyatlandırılması amacı çerçevesinde proje ve piyasa temelli mekanizmaların iklim değişikliğiyle mücadelede önemli roller oynayabileceğini belirtmektedirler. Finansman konusundaki tüm bu görüş ayrılıkları ve ilgili diğer konular, 2009 yılının sonunda düzenlenen COP-15/CMP-5’e kadar tartışılmış; ancak halihazırda somut bir sonuca ulaşılamamıştır.310 Öte yandan her ne kadar çeşitli meşruiyet sorunlarını içinde barındırsa da Kopenhag Mutabakatı, 2012 sonrası dönemde finansman sisteminin nasıl şekillendirileceği yönünde önemli işaretler vermektedir. Daha önceki bölümde de belirtildiği üzere, Kopenhag Mutabakatı ile, gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele alanında gelişmekte olan ülkelere mali kaynak sağlamaları gerektiği ifade edilmiş; bu çerçevede, 20102012 döneminde 30 milyar dolar, 2020 yılına kadar ise yıllık 100 milyar dolarlık bir mali yardımın yapılması öngörülmüş ve bu yardımların kamu ve özel, ikili ve çok taraflı yollarla yapılabileceği belirtilmiştir. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerde bu alanlarda yürütülen proje, program, politika ve diğer faaliyetleri desteklemek amacıyla BMİDÇS’nin mali mekanizmasının yürütücü birimi olarak Kopenhag Yeşil İklim Fonu’nun kurulması kararlaştırılmıştır. Bu Fonun kurulmasında, Meksika’nın finansman önerisinde311 yer alan fikirlerden esinlenildiği ve bu 310 Bu görüşmeler sonucu AWG-LCA’nın Non-paper No. 54 adlı belgesi oluşturulmuş ve ayrıca Kopenhag Mutabakatı’nda finansman konusunda atılacak adımlara ilişkin bazı hususlara yer verilmiştir. 311 Meksika, Dünya İklim Değişikliği Fonu’nun (Yeşil Fon) kurulmasını önermiştir. Öneride, LDCs dışında tüm tarafların bu fona katkı sağlaması ve bu katkıların Ek-1 tarafları için zorunlu, Ek-1 dışı taraflar için ise gönüllü olması ve fondan ancak LDCs ile katkı sağlayanlar yararlanabilmesi öngörülmektedir. Fondan, gelişmekte olan ülkelere daha fazla mali kaynak akışının sağlanması için Ek-1 tarafları sağladıkları katkının ancak %50’sine kadarki kısmını 106 doğrultuda yük paylaşımı konusunda belirsizliklerin bulunduğu da öne sürülmektedir.312 Ancak, Kopenhag Mutabakatı ile öngörülen bu sürecin ayrıntıları henüz belirlenmemiş olup; halihazırda bu konuda bir uzlaşıya da varılmamıştır. Bu bakımdan 2012 sonrası döneme ilişkin iklim değişikliği rejiminin finansman boyutu 2010 yılı ve sonrasında yapılacak müzakereler ile netleştirilecektir. Bu bölümde şu ana kadar iklim değişikliğiyle mücadelenin mali boyutuna ilişkin olarak iklim değişikliği rejimi ve uluslararası işbirliği süreci çerçevesinde atılan adımlar ve uygulanan mali önlemler ele alınmıştır. Bu çerçevede, mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan mali mekanizma ve fonlar ile finansman konusunda 2012 sonrası döneme ilişkin yaşanan gelişmeler incelenmiştir. Ancak iklim değişikliğiyle ekonomik ve mali açıdan mücadelede, oluşturulan bu mekanizma ve fonların yanı sıra, çeşitli ekonomi ve maliye politikası araçları ve önlemlerine de başvurulabilmektedir. Bu bakımdan, vergisel ve bütçesel önlemler başta olmak üzere iklim değişikliği rejimi ve işbirliği sürecinden ayrı olarak uygulanan çeşitli maliye politikası araçlarının incelenmesi, iklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik ve mali boyutuna ilişkin yaşanan gelişmelerin ve bu yönde atılan adımların anlaşılmasında faydalı olacaktır. 3.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEYE YÖNELİK MALİ ÖNLEM VE ARAÇLAR İklim değişikliğine karşı ekonomik ve mali açıdan verilen savaşım sadece uluslararası işbirliği sürecinde oluşturulan mali mekanizma ve fonlardan ibaret değildir. Ayrıca, maliyet etkin ve piyasa temelli araçlar olarak çeşitli ekonomi ve maliye politikası önlemlerine de iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında başvurulmaktadır. İklim değişikliğiyle mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi ve bu sürecin mali etkilerinin büyüklüğü, ekonomi ve mali kullanabileceklerdir. Fon, mevcut bir mali kuruluş tarafından yönetilecektir. Fon, emisyon azaltımı faaliyetlerini destekleyecek ve mali katkıların bir kısmı Kyoto Protokolü Uyum Fonu’na yönlendirilecektir. Estados Unidos Mexicanos, Mexican Proposal for a World Climate Change Fund: Green Fund (Söz konusu belge 28 Eylül-9 Ekim 2009 tarihlerinde Bangkok’ta gerçekleştirilen iklim değişikliği müzakere oturumlarında dağıtılmıştır). 312 Bkz. Müller, 2010, s. 5. 107 açıdan alınabilecek önlemleri ön plana çıkarmıştır. İklim değişikliğine karşı koyulması amacıyla uygulanacak başlıca ekonomi ve maliye politikası araçları arasında çevre vergileri (yeşil vergiler veya ekolojik vergiler olarak da adlandırılmaktadır), mali teşvik ve sübvansiyonlar ve emisyon ticareti sistemleri ile ilgili yapılabilecek düzenlemeler yer almaktadır. Bu araçların sadece iklim değişikliği konusunda değil aynı zamanda çevrenin korunması amacını taşıyan diğer alan ve faaliyetlerde de (su ve hava kirliliğinin önlenmesi, ozon tabakasının ve ormanların korunması gibi) kullanıldığı görülmektedir. Daha çok sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınmasını amaçlayan bu araçlarla birlikte sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliğine uyum açısından önem taşıyan bütçesel önlemler de oynamaktadır. Bu iklim değişikliğiyle çerçevede bu mücadelede önemli kısımda, iklim bir rol değişikliğine karşı yönlendirilebilecek başlıca ekonomik ve mali önlem ve politikalar ile bu alandaki uygulamalar üzerinde durulacaktır. 3.2.1. Çevre Vergileri ve Harçlar Temelde devletlerin işlev ve faaliyetleri ile kamu hizmetlerini sürdürebilmesini sağlamak üzere gelir amaçlı uygulanan vergi ve harçlar, son zamanlarda çevrenin korunmasına ilişkin denetim, kontrol ve doğrudan düzenlemeleri (kural, standartlar ve mevzuat gibi) desteklemeye yönelik olarak başvurulan politika araçları arasında yer almaya başlamıştır. Bu bağlamda, çevrenin korunması amacıyla yapılacak vergisel düzenlemeler, uygun şekilde tasarlandığı takdirde iklim değişikliği ile mücadeleye olumlu katkı sağlayabilecektir. Emisyon vergisi ya da karbon vergisi başta olmak üzere iklim değişikliğini yakından ilgilendiren enerji, ulaştırma ve sanayi sektörlerinde sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınmasına yönelik olan vergisel düzenlemeler, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli rol oynamaktadır. Bu bakımdan, vergilendirme alanında iklim değişikliği ile ilgili yapılacak düzenlemeler daha çok emisyon azaltım faaliyetlerine yönelik olmaktadır. Çevre vergileri, “tüketildiğinde veya kullanıldığında çevre üzerinde belirli negatif etkiler ortaya çıkaran fiziksel ya da benzeri bir birimin 108 vergilendirilmesiyle ortaya çıkan vergiler”313 olarak tanımlanmaktadır. Çeşitli iktisadi faaliyetler ve dolayısıyla gerçekleşen üretim ve tüketim neticesinde çevre üzerinde genellikle negatif veya olumsuz dışsallıklar314 (hava, su ve toprak kirliliği ve sera gazı emisyonları gibi) ortaya çıkmakta ve bu tür dışsallıklardan kaynaklanan maliyetler, iktisadi faaliyetler sonucu belirlenen piyasa fiyatlarının içine dahil edilmek yerine tüm toplum tarafından karşılanmaktadır. Bu doğrultuda çevre vergileri ile, negatif dışsallıkların ve ortaya çıkan maliyetlerin en aza indirgenmesi ve bundan sorumlu olanların da maliyet üstlenmesi sağlanarak bu maliyetlerin içselleştirilmesi hedeflenmektedir.315 Piyasa temelli ve maliyet-etkin araçlar olan çevre vergileri, çevreye zararlı faaliyetler ile mal ve hizmetlerin maliyetini yükseltmesi, fiyat etkisi yaratarak üretici ve tüketicilerin davranışlarını yönlendirmesi,316 vergi gelirlerini artırması ve emek ve sermaye üzerindeki vergi yükünü düşürerek ekonomik canlılığın oluşmasını sağlaması açısından önemli bir işlev üstlenmektedir.317 Zaman zaman yeşil vergi reformları olarak da adlandırılan ve vergilendirme sisteminde çevrenin daha çok göz önünde bulundurulması amacını taşıyan bu süreçte, çevreyi koruma amaçlı vergilendirme yöntemlerine çeşitli şekillerde başvurulabilmektedir. Bu çerçevede; - çevreye daha zararlı mal ve hizmetlerin daha az vergilendirilmesine yol açan vergi çarpıklıklarının giderilmesi ve vergide farklılaştırılmanın 313 A. Naci Arıkan, “Çevre Vergilerinin Önemi ve Kalkınma,” Vergi Dünyası, Sayı: 336, Ağustos 2009, s. 35. 314 Dışsallık (extarnality), “toplumun herhangi bir üyesi veya iktisadi ünitesi tarafından yapılan üretim ve tüketim sonucu meydana gelen fayda ve maliyetlerin, toplumun diğer üyelerine veya iktisadi ünitelerine intikal etmesi veya taşınması” olarak tanımlanmaktadır. Şerafettin Aksoy, Kamu Maliyesi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1991, s. 61. 315 Kürşat Yerlikaya, “Karbon Vergisi,” Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: VII, Sayı: 1-2, Haziran 2003, s. 692 ve bkz. Düriye Toprak, “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Çevre Politikaları ve Mali Araçlar,” Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 4, Güz 2006, s. 153 ve Suzi Kerr, Ecological Tax Reform, Report prepared for the Ministry of Environment, MOTU Economic&Public Policy Research, 23 January 2001, s. 4, http://www.motu.org.nz/files/docs/MEL0266.pdf 316 Fiyat etkisi ile, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde çevreye zararlı iktisadi faaliyetlerin sınırlandırılması ve çevreye dost üretim ve tüketim yöntemlerini özendirilmesi sağlanabilmektedir. Naci Ağbal, “Çevrenin Korunması ve Çevre Vergileri-I,” Yaklaşım, Yıl: 9, Sayı: 100, Nisan 2001, s. 66. 317 Emrah Ferhatoğlu, “Avrupa Birliği’nde Ortak Çevre Politikası Çerçevesinde Çevre Vergileri,” e-yaklasım, Sayı: 3, Ekim 2003, s. 2-3, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/cevre_vergisi.pdf 109 sağlanması (kömür, kurşunlu benzin ve mazottan çevreye daha dost ürünlere kıyasla daha az vergi alınmasının ortadan kaldırılması ve kirletme seviyesine göre vergilendirme yapılması), - mevcut vergilerin kısıtlanması ve yeni çevre vergilerinin getirilmesi (karbon vergisi gibi yeni vergiler getirilirken, enerji vergileri, emek ve gelir üzerindeki vergilerin azaltılması) yoluyla vergilendirme alanında çevreyi koruma amaçlı düzenlemeler gerçekleştirilebilir.318 Bu doğrultuda, son yıllarda çevre vergisi uygulamalarının giderek yaygınlaştığı görülmektedir. OECD ülkelerine ilişkin olarak yapılan bir çalışmada, bu ülkelerde çevreyle ilişkilendirilebilecek toplam 375 adet vergi bulunduğu, bu vergilerin OECD ülkelerinin GSYH’lerinin %2-2,5’ine tekabül ettiği ve oluşan bu gelirin %90’nının motorlu taşıtlar ve yakıtlarından sağlanmakta olduğu tespit edilmiştir.319 Bu doğrultuda, çevre ve iklimin korunmasını amaçlayan ve sık olarak başvurulan vergi düzenlemeleri şu şekildedir:320 - Emisyon vergileri (toprak, su ve havaya bırakılan ya da salınan atık madde ve emisyonların seviyesine göre belirlenen vergilerdir. Karbon vergisi, bu vergiler arasındaki en bilindik olanıdır), - Ürün temelli vergiler (ihtiva ettikleri zararlı maddeler nedeniyle kullanıldıklarında ya da ortama bırakıldıklarında çevreyi olumsuz etkileyen ürünler. Naylon poşet bu ürünlere örnek olarak verilebilir), - Kullanım temelli vergiler (atık su ve çevre temizlik vergisi gibi çevre temizliğine yönelik belirli hizmetlerin sürdürülmesi ve bu hizmetlerden yararlanılması için kaynak oluşturma amacıyla ödenen hizmet harcı ve vergi) ve 318 M. Bahattin Kulu, “Çevre Vergileri ve Gelişmiş Ülkelerdeki Uygulaması,” Vergi Dünyası, Sayı: 234, Şubat 2001, s. 48. 319 Rekabet ve sosyo-ekonomik açıdan olumsuz etkiler oluşturma potansiyelleri ve bu yöndeki endişeler nedeniyle bu tür vergiler üzerinde birçok istisna bulunmaktadır. Söz konusu 375 vergi kapsamında 1150 istisna uygulanmaktadır. OECD, The Political Economy of Environmentally Related Taxes, Paris, 2006, s. 10-42. 320 Ali Değirmendereli, “Çeşitli Ülkelerde Uygulanan Ekolojik Vergiler,” Mevzuat Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 33, Eylül 2000, http://www.mevzuatdergisi.com/2000/09a/01.htm ve Arıkan, 2009, s. 37. 110 - Vergi farklılaştırması (yeni vergilerin getirilmesi yerine, özellikle Katma Değer Vergisi (KDV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve satış vergileri gibi mevcut dolaylı vergilerin çevrenin korunması hedefiyle ve kirletme oranları temelinde farklılaştırılması; örneğin, kurşunsuz benzinin kurşunlu benzine kıyasla daha fazla vergilendirilmesi). Çevre vergileri oluşturulurken, sosyo-ekonomik boyut, kalkınma, büyüme, gelir dağılımı, uluslararası ticaret ve rekabet gibi unsurlar üzerindeki etkilerinin dikkate alınması, bu tür vergilerin daha kolay ve etkin uygulanmasını sağlayacaktır. Nitekim bu tür vergiler uygulanırken, hanehalkı ve işletmeler üzerinde oluşabilecek vergi yükünün düşürülmesi veya dengelenmesi ve ekonomik canlılık ile rekabet gücünün sürdürülmesi amacıyla emek, istihdam ve gelir üzerindeki vergiler düşürülebilmekte321 ve böylece, toplumun farklı kesimlerinden gelebilecek tepkiler azaltılabilmektedir. Ayrıca, çevre vergilerinin genellikle enerji ve ulaştırma sektörleri gibi toplumun temel gereksinimleriyle ilgili ürün ve hizmetleri kapsayan alanlarda uygulanıyor olması, bu vergilere daha hassas yaklaşılmasını gerekli kılmaktadır. Çevre vergilerinin çıkış sloganının “çalışana üretene değil atığa vergi”322 şeklinde tasarlanması bu yaklaşımı doğrular niteliktedir. Bu bakımdan çevre vergileri, çevrenin korunmasının yanı sıra, başta enerji alanında olmak üzere ekonomik verimliliğin artırılması, istihdamın olumlu yönde etkilenmesi ve teknolojik gelişimin ve inovasyonun özendirilmesi açısından öne çıkan ekonomi ve maliye politikası araçları arasında yerini almaktadır. Ayrıca, çevre vergilerinden elde edilecek gelirlerin başta çevresel amaçlar olmak üzere özellikle istihdam ve rekabet üzerindeki olumsuz etkilerinin323 azaltılması amacıyla kullanılabilmesine olanak sağlanması, bu 321 Çevre vergileri aracılığıyla, istihdam ve gelir vergisi alanlarında yaratılan bu olumlu durum, çifte karlılık ya da çifte getiri (double dividend) olarak tanımlanmaktadır. International Monetary Fund Fiscal Affairs Department, The Fiscal Implication of Climate Change, March 2008, s. 11. 322 A. Tarık Jamali, Ekolojik Vergiler, Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk Anabilimdalı, İstanbul, 2005, s. 76. 323 Bu etkiler özellikle, enerji-yoğun sektörlerde üretim maliyetlerinin artması sonucu, uluslararası boyutta bu vergileri uygulamayan ülkelere göre rekabet gücünün ve pazar payının düşmesi ve böylece ekonomik büyüme ve istihdamın azalması şeklinde olabilmektedir. Ancak, ekonomik birimler arasında kazananlar ve kaybedenlerin bulunduğu bir transfer şekli olan vergide, bu transferin genelinin nötr ile sonuçlanacağı ve ayrıca uzun vadede ekonomik etkinlik ve verimliliğin artırılmasını sağlayacak bu vergilerin kirlilikle mücadele yoluyla toplam maliyeti indirerek rekabeti olumlu yönde etkileyeceği de öne sürülmektedir. Ayrıca, bu doğrultuda çevre 111 vergilerin daha da yaygınlaşmanı sağlayabilecektir. Sonuç itibariyle çevre vergileri, vergi yükünün emekten tüketime ve çevresel zararlara neden olan faaliyetlere yönlendirildiği ve aynı zamanda vergi tabanın genişletildiği daha kapsamlı vergi reformlarının (yani yeşil vergi reformu) bir parçası olarak da algılanmaktadır.324 Bir tür emisyon vergisi olan karbon vergisi, son zamanlarda iklim değişikliğiyle mücadelede sık başvurulan çevre vergileri arasında yer almaktadır. Karbon vergisi kısaca, “kaynağı ne olursa olsun karbon emisyonları üzerinde belirli bir oranda alınan vergiler”325 şeklinde tanımlanmaktadır. Karbon vergisi ile, iktisadi faaliyetler kapsamında üretilen ürün ve sunulan hizmetler nedeniyle ortaya çıkan karbon emisyonlarına birim başına vergi getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu tür vergiler, bazen doğrudan bu emisyonlar yerine, bu emisyonların temel kaynakları olan petrol ürünleri, doğal gaz, likit petrol gaz, kömür ve sıkıştırılmış kömür tozu gibi fosil yakıtlar üzerinde de uygulanabilmektedir. Bu çerçevede, karbon emisyonlarından sorumlu olanların ve sorumluluk derecelerinin saptanmasının zor olması, bu vergilerin genellikle dolaylı vergiler olarak fosil yakıtlar üzerinde uygulanmasını zorunlu kılmıştır.326 Karbon vergisi, iklim değişikliyle mücadelede, işletmeler ve tüketiciler açısından, hem daha etkili bir araç olarak işlev görmekte hem de maliyet etkin bir şekilde çevresel hedeflere ulaşılmasına olanak sağlamaktadır.327 Nitekim fosil yakıtlar üzerine getirilen bu tür vergiler, enerji tasarrufu ve verimliliği ile yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmekte, düşük karbonlu teknolojilerin geliştirilmesi, kullanımı ve yaygınlaştırılmasını sağlamaktadır. Böylece, hem iklim değişikliğinin engellenmesi için gereken sera gazı emisyon azaltımı başarılmakta hem de ekonomik üretim daha verimli bir şekilde yapılabilmektedir. vergilerinin uygulanmasında uluslararası rekabete konu sektörlere, istisna ve geçiş süresi gibi kolaylıklar da sağlanmaktadır. Bkz. Kulu, 2001, s. 52. 324 Katri Kosonen ve Gaëtan Nicodème, Taxation papers: The role of fiscal instruments in environmental policy, European Union, Working Paper No. 19 2009, June 2009, s. 5 ve Ali Değirmendereli, 2000. 325 International Monetary Fund Fiscal Affairs Department, 2008, s. 12. 326 Kürşat Yerlikaya, 2003, s. 699-700. 327 Her Majesty Treasury, Tax and the environment: using economic instruments, November 2002, s. 26, http://hm-treasury.gov.uk/d/adtaxenviron02-332kb.pdf 112 Kuşkusuz bu durumun, istihdam ve rekabet edebilirlik açısından uzun vadede olumlu yansımaları da olacaktır. Karbon vergileri de, yeşil vergi uygulamalarında olduğu gibi, hanehalkı ve işletmeler üzerinde oluşabilecek mali yük ve dolayısıyla olası siyasi maliyet ve riskler nedeniyle, istihdam ve rekabet açısından dengeleyici çeşitli unsurları328 beraberinde getirmektedir. Nitekim, karbon vergisinin genellikle enerji-yoğun ürün ve hizmetlerde uygulanmasının, düşük gelirli hanehalkının bütçesini ve bu sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin gelirlerini derinden etkileyeceği ve bu bakımdan gerileyici bir niteliğe sahip olacağı öne sürülmektedir.329 Ayrıca, kirliliğin kaynağına göre ve çevresel zararın belirli bir bölgede veya bu bölgeye özgün olarak ortaya çıkması durumunda, doğrudan düzenleyici önlemler doğurabilmekte ve emisyon vergilerine istenen çevresel kıyasla sonucun daha daha etkili kolay sonuçlar ulaşılmasını sağlayabilmektedir.330 Bundan dolayı, iklim değişikliği politikası ile vergi reformunun bütünleştirilebilmesi zor bir siyasi görevin başarılmasını gerekli kılmaktadır.331 Bununla birlikte, karbon vergilerinin oluşturulmasında kapsamlı değerlendirmelerin ve fayda-maliyet analizlerinin yapılması, uygulamada etkinliğin sağlanması açısından önem arz etmektedir. Karbon vergisinin hangi düzeyde uygulanacağının tespit edilmesi ise diğer bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. Bu oranın, atmosfere bırakılan CO2 emisyonlarının neden olduğu sosyal zarara eşit bir değerde olması yani ortaya çıkan marjinal sosyal maliyet ile marjinal sosyal faydanın eşitlenmesini sağlayacak bir düzeyde olması gerektiği vurgulanmaktadır.332 Böylece, karbon vergisi oranının, marjinal emisyon azaltım maliyetinden yüksek olması durumunda, işletmeler daha az maliyetli seçenek olan emisyon azaltımına yöneleceklerdir.333 BMİDÇS ve Kyoto Protokolü gibi uluslararası anlaşmalarda belirtilecek somut emisyon hedefleri, karbon vergisinin düzeyinin belirlenmesinde 328 Emek ve gelir üzerindeki vergilerin düşürülmesi ile çeşitli geçiş süreleri ve istisnalar gibi. Corbett A. Grainger ve Charles D. Kolstad, “Who Pays for a Carbon Tax?,” 1 December 2008, s. 19, http://stanford.edu/dept/france-stanford/Conferences/Climate/Kolstad.pdf (2 Mart 2010) 330 Katri Kosonen ve Gaëtan Nicodème, 2009, s. 6. 331 Joseph E. Aldy ve Robert N. Stavins, Economic Incentives in a New Climate Agreement, Issue Paper, The Harvard Project on International Climate Agreements, the Climate Dialogue 7-8 May 2008, Copenhagen, Denmark, s. 1, http://belfercenter.ksg.harvard.edu/files/RSJA%20Paper%20Economic%20Incentives%20080430.pdf 332 International Monetary Fund Fiscal Affairs Department, 2008, s. 9 ve Ağbal, 2001, s. 68. 333 Naci Tolga Saraç ve Etem Karakaya, 2008, s. 198. 329 113 rol oynayacak diğer bir etmendir.334 Karbon emisyonlarının etkili bir şekilde kontrolü, bu verginin fosil yakıtların ihtiva ettikleri karbon miktarıyla orantılı olmasını gerektirmektedir.335 Karbon vergilerinin ülke koşullarına uygun şekilde tasarlanması, ilk başta düşük oranlı ve daha sonrasında aşamalı olarak artırılması sayesinde bu verginin uygulanması kolaylaşacak ve böylece hanehalkı ve işletmelere vergiye uyum sağlama fırsatı verilmiş olacaktır.336 Bu bağlamda, birçok ekonomist başlangıçta CO2 tonu başına 5-20 dolar arası karbon vergisi getirilmesini önermektedir.337 Ancak, karbon emisyonlarının fiyatlandırılmasına dayanan yani fiyat temelli olan bu mali politika aracının, hükümetlerin politika ve öncelikleri ile fosil yakıtların fiyatlarında yaşanacak gelişmelerle yakından bağlantılı olduğu unutulmamalıdır.338 Fransa, Finlandiya, Norveç, İsveç, Danimarka ve Birleşik Krallık gibi birçok ülkede, karbon vergilerinin ve daha genel bir ifadeyle çevre vergilerinin yoğun olarak uygulandığı görülmektedir. 1980’li yılların sonuna doğru, başta İskandinav ve diğer Avrupa ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerde uygulanmaya başlanan karbon vergileri, 1991 yılında enerji vergisi olarak AB çapında da uygulanmak istenmesine rağmen üye ülkelerin muhalefeti nedeniyle hayata geçirilememiştir. Fransa, karbon vergisi olarak ele alınabilecek bir vergi olan hava kirliliği vergisi ile (1985 yılından itibaren), karbon vergisinin ilk uygulayıcıları arasında yerini almıştır.339 Finlandiya ise, karbon vergisini doğrudan uygulayan ilk ülke olmuştur. Bu doğrultuda, 1990 yılında karbonun tonu başına 4,2 avro olarak belirlenen bu vergi, 1998 yılında 62,9 avroya yükseltilerek340 daha etkili bir 334 The Royal Society, Economic instruments for the reduction of carbon dioxide emissions, Council of the Royal Society, Policy Document 26/02, November 2002, s. 7, http://royalsociety.org/WorkArea/DownloadAsset.aspx?id=5775 335 Etem Karakaya ve Mustafa Özçağ, “Sürdürülebilir Kalkınma ve İklim Değişikliği: Uygulanabilecek İktisadi Araçların Analizi,” s. 4, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/manas.pdf (1 Nisan 2010) 336 Global Utmaning, Carbon taxation – a forgotten climate policy tool?, Stockholm, December 2009, s. 13, http://www.globalutmaning.se/upl/files/35153.pdf 337 Karbon vergisinin, CO2 tonu başına 20 dolar olarak belirlenmesi durumunda, küresel düzeyde 100 milyar dolarlık vergi gelirinin oluşacağı tahmin edilmektedir. Bkz. Lawrence H. Goulder ve W.H. Parry, “Instrument Choice in Environmental Policy,” Review of Environmental Economics and Policy, Cilt: 2, Sayı: 2, Summer 2008, http://www.rff.org/documents/RFF-DP-08-07.pdf 338 Kemal Derviş, The Climate Change Challenge, WIDER Annual Lecture 11, United Nations University World Institute for Development Economics Research (UNU-WIDER), Helsinki, 2008, s. 26. 339 A. Tarık Jamali, 2005, s. 243. 340 OECD, Green Tax Reforms in OECD Countries: An Overview, Paris, 2004, s. 7. 114 hale getirilmiştir. Çevre vergilerindeki bazı kolaylık ve istisna uygulamalarına paralel olarak Finlandiya, elektrik sektörünü karbon vergisinden tamamen muaf tutmuştur.341 Norveç’te CO2 vergisi 1991 yılında hayata geçirilmiş ve başta mineral yağları kapsayan bu vergi zamanla benzin, ağır yakıtlar ve kömür üzerinde de uygulanmaya başlanmıştır. Norveç de, ülke ekonomisi açısından büyük öneme haiz petrol sektörünün bu vergiden olumsuz etkilenmemesi ve bu alandaki yatırımların azalmaması derecelendirmeye tabi tutmuştur. için bu sektörde karbon vergisini 342,343 İsveç’te karbon, sülfür ve nitrojen oksit emisyonları üzerinde 1991 yılında vergi uygulanmaya başlanmış ve bu doğrultuda KDV tabanı genişletilmiş, gelir vergisi oranı indirilmiş344 ve enerji vergileri yarı yarıya düşürülmüştür. Danimarka’da, 1992 yılında akaryakıtlar üzerine CO2 vergisi getirilmiş olup, bu vergi Enerji Paketi ile 1996 yılında yükseltilmiştir. Bu kapsamda elde edilen vergi gelirleri, işverenlerin sosyal güvenlik primlerini ödemeleri ve enerji tasarrufu alanlarında yapılacak yatırımların desteklenmesine yönlendirilmiştir.345 Genellikle bu ülkelerde uygulanan karbon vergileri kapsamında, enerji ve gelir üzerindeki vergilerin düşmesi sağlanmış, ihracat yapan işletmelere istisnalar tanınmış ve ülke koşullarına bağlı olarak bazı sektörlere muafiyetler verilmiştir. Birleşik Krallık ise, 1 Nisan 2001’den itibaren geçerli olacak şekilde, enerji kullanımına yönelik mevcut vergilere ilave olarak İklim Değişikliği Vergisi’ni uygulamaya koymuştur. Ticari amaçla kullanılan enerji kaynaklarına (yenilenebilir enerji kaynakları istisnaya tabi tutulmuştur) ilişkin uygulanan bu vergi aracılığıyla elde edilen gelirin bir kısmı (yıllık yaklaşık 1 milyar dolar) etkin enerji yöntemlerinin teşviki, kalan kısmı ise sosyal güvenlik primlerinin ödenmesi 341 A. Tarık Jamali, 2005, s. 152. a.g.e., s. 152. 343 Bu vergiye yönelik siyasi baskılar nedeniyle ancak CO2 emisyonlarının yaklaşık %60’ından sorumlu olan kesimin vergiye tabi olması sağlanabilmiştir. Bu bakımdan hedeflenen emisyon azaltım miktarına ulaşılamamasından dolayı Norveç’in, 2008 yılında AB Emisyon Ticareti Sistemi’ne katıldığı öne sürülmektedir. Leila Abboud, “An Exhausting War on Emissions,” Wall Street Journal, 30 September 2008 ve Pew Center on Global Climate Change, Tax Policies to Reduce Greenhouse Gas Emissions, Fall 2008, s. 7. 344 OECD, 2004, s. 7 ve Joseph Aldy, Eduardo Ley ve Ian Parry, What is the role of carbon taxes in climate change mitigation?, The World Bank Prem Notes, Special Series on the Economics of Climate Change, Sayı: 2, July 2008, s. 3. 345 OECD, 2004, s. 8. 342 115 için kullanılmaktadır.346 Öte yandan, hükümet ile enerji yoğun sanayi işletmeleri arasında enerji verimliliğinin artırılması ve karbon emisyonlarının azaltılması konusunda gönüllü iklim değişikliği anlaşmaları yapılması durumunda, bahse konu işletmelere İklim Değişikliği Vergisi’nde %80 oranında iskonto hakkı tanınmıştır. Bu ülkelerin yanı sıra, Hollanda, İtalya, Almanya, Güney Kore, Kanada, Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi çeşitli ülkelerde, emisyon oranlarına göre çeşitli çevre vergilerinin uygulandığı görülmektedir. Karbon vergisi gibi emisyon vergilerinin yanında çeşitli alanlardaki dolaylı vergiler ve vergilerin farklılaştırılması gibi düzenlemeler aracılığıyla da iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik adımlar atılmaktadır. Bilindiği üzere, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının büyük kısmı enerji tüketiminden ve dolayısıyla fosil yakıt kullanımından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda karbon vergisiyle paralel olarak yapılacak vergi farklılaştırılması yoluyla sera gazı emisyonlarının kontrolü sağlanabilmektedir. Örneğin, sera gazı emisyonlarının temel kaynağı olan fosil yakıtlar üzerindeki vergi yükünün, kirlilik seviyeleri baz alınarak farklılaştırılması; güneş, jeotermal ve rüzgar enerjisi gibi iklime dost yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtlara kıyasla daha düşük seviyede vergilendirilmesi bu kapsamda ele alınmaktadır. Enerji sektörünün yanında, iklimin korunmasına yönelik uygulanabilecek çevre vergileri için diğer önemli bir alan ise ulaştırma sektörüdür. Bu alanda da, iklime dost ve enerji verimli ulaştırma teknolojilerinin, ürün ve hizmetlerin teşvikine yönelik vergi düzenlemeleri yoluyla emisyon azaltımı sağlanabilmektedir. Motorlu taşıtlar vergisinin yaş ve motor gücü dikkate alınarak iklime dost şekilde tasarlanması, kilometre başına salınan CO2 emisyonları ve kat edilen kilometre oranına göre farklı oranlarda uygulanacak vergiler bu tür mali önlemlere örnek teşkil etmektedir. Bu doğrultuda, Avusturya, Danimarka, Norveç, Finlandiya ve Almanya taşıtların kirlilik yaratma ve emisyon seviyelerine göre taşıt alım vergisi ve motorlu taşıtlar vergisi uygulamaktadır. 347 Ayrıca, 346 A. Tarık Jamali, 2005, s. 246. Kulu, 2001, s. 49 ve Mark Schofield ve Toula Theodosiou, Green taxes in other develop countries, Chapter five: CIOT Green Tax Report, May 2009, s. 19, http://www.pwc.co.uk/pdf/chartered_institute_of_taxation_green_taxes_report_may_2009.pdf 347 116 Hollanda’nın Schipol Havaalanını kullanan yolcular yaptıkları uçak yolculukları sonucu ortaya çıkan emisyonlar nedeniyle havaalanı vergisine tabi olmaktadır. Ancak, bu durum, vergi ödemek istemeyen yolcuların Belçika gibi farklı güzergahları seçerek Hollanda’ya gitmelerine yol açmış olduğu ve böylelikle artan hava trafiği ve aktarmalı yolculukların daha fazla emisyonun salınması ile neticelendiği öne sürülmektedir.348 Bu bakımdan, iklim değişikliği alanında sera gazı emisyonları ile mücadele amaçlı vergisel düzenlemeler, getirecekleri etki ve sonuçlar da düşünülerek tasarlanmalıdır. Bu tür çevre vergilerinin yanı sıra, kirlilik harçları (hava, su ve toprak kirliliği alanlarında), emisyon harçları (civa, fosfor, nitrojen, sıvı, katı atıklar üzerinden), kullanım harçları ve üretim harçları gibi mali araçlara da çevrenin korunması amacıyla başvurulabilmektedir.349 Özellikle kirlilik harçları bu harçlar arasında en bilindik olanıdır. Belirli çevresel amaçların ve hizmetlerin gerçekleştirilmesi, çevrenin temizlenmesi ve korunmasına yönelik faaliyetlerin finansmanı amacını taşıyan kirlilik harçları, zaman zaman getirilecek yeni vergilere tercih edilmekte; ancak bu harçlara bütçe politikasında esneklik sağlamamaları nedeniyle temkinle yaklaşılmaktadır.350 Genellikle, atık su ve çevre temizlik vergisi olarak karşılaşılan kirlilik harçları, iklim değişikliğiyle mücadelede uyum açısından önemli katkılar sağlayabilmektedir. Nitekim, kirlilik harçları ile elde edilen gelirin yine çevresel amaçlarla kullanılması, bu alanlardaki yatırımın artması ve böylece daha ileri teknolojilerle verimli bir şekilde hizmet verilebilmesine imkan tanıyacaktır. Örneğin, kuraklık ve su kıtlığının giderek ağırlaştığı bölgelerde yapılacak altyapı yatırımlarıyla atık su ve su kaynakları daha verimli bir şekilde kullanılabilecektir. Bununla birlikte, atıklardan kaynaklanan emisyonların azaltılması konusunda da çevre temizlik vergileri aracılığıyla ilerleme sağlanabilecektir. 348 Schofield ve Theodosiou, 2009, s. 19. Ayşegül Mutlu, “Küresel Kamusal Mallar Bağlamında Sağlık Hizmetleri ve Çevre Kirlenmesi: Üretim, Finansman ve Yönetim Sorunları,” Maliye Dergisi, Sayı: 150, Ocak-Haziran 2006, s. 66. 350 A. Tarık Jamali, 2005, s. 98. 349 117 3.2.2. Mali Teşvik ve Sübvansiyonlar Mali teşvik ve sübvansiyonlar ile ilgili yapılacak düzenlemeler, çevrenin korunması ve iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynayabilmektedir. Bu alandaki düzenlemelerden kasıt, sadece iklime dost yeni teşvik veya sübvansiyonların getirilmesi değil, aynı zamanda iklime zararlı teşvik ve sübvansiyonların kaldırılması ya da yeniden düzenlenmesini de kapsamaktadır. Doğru şekilde tasarlanan mali teşvikler sayesinde, birey ve işletmeler iklime dost üretim yolları, teknolojileri ve iktisadi faaliyet alanlarına yöneltilebilecektir. Emisyon vergilerinde görüldüğü gibi emisyonların veya kirliliğin fiyatlandırılması yerine, tersi davranışları ödüllendirme yöntemini benimsemiş olan teşvikler, “kirleticilere davranışlarını değiştirmek için gerekli kaynakların sağlanması veya öngörülen kural ve standartlara uyum sağlayabilmeleri için gerekli yardımların yapılması”351 olarak tanımlanmaktadır. Mali teşvikler, emisyon azaltımına yönelik geri dönüşsüz hibeler, düşük faizli krediler, çevre dostu makine ve teçhizat için hızlandırılmış amortisman uygulamaları ve vergi ve harçlara ilişkin tanınacak istisnalar352 şeklinde iklim değişikliğine karşı harekete geçirilebilmektedir. Özellikle teknolojik gelişim ve inovasyonun özendirilmesi amacına yönelik Ar-Ge teşvikleri, iklim değişikliği ile mücadelede öncelik verilen mali araçlar arasında yer almaktadır. Bu alandaki teşvikler, iklim değişikliği ile mücadelede hem sera gazı emisyon azaltımı hem de uyum konularında ilerleme sağlanmasına zemin hazırlayacaktır. Böylelikle, daha verimli ve dayanıklı teknolojilerin (hibrid araçlar, enerji verimli makine ve teçhizat gibi) üretilmesi sayesinde sera gazı emisyon azaltımının yanında iklim değişikliğinden kaynaklanan olumsuz etkilere (kuraklık, sel ve fırtınaların yarattığı zararlar gibi) daha dayanıklı olunabilecektir. Ayrıca, ekonomik üretimde etkinliğin ve uzun vadede rekabet gücünün artırılması neticesinde ekonomik büyüme ve istihdam üzerinde olumlu yansımaları gözlemlenecektir. 351 352 a.g.e., s. 101. a.g.e., s. 101. 118 Başta AB üye ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede bu tür Ar-Ge faaliyetleri, düşük karbonlu teknolojiler ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik teşviklerin uygulandığı görülmektedir. Örneğin, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde, yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi amacıyla güneş ve jeotermalden elektrik üretmek amacıyla yapılacak yatırımlara %10’luk bir yatırım indirimi uygulanmaktadır.353 Ayrıca, ABD’de hibrid araçların modellerine göre çeşitli vergi indirimleri bulunmakta,354 Londra’da hibrid araçlar işgaliye ücretinden muaf tutulmakta, İrlanda’da bu araçların tescil vergisinde %50 indirim yapılmakta ve İspanya ve İsviçre’de hibrid araçlara %50’ye varan KDV indirimleri sağlanmaktadır.355 Hollanda da ise, çevre dostu araçlar olan bisikletlerin alım ve tamirinde daha düşük düzeyde KDV uygulanmaktadır. Kenya ise, enerji verimli fırınların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla Ar-Ge faaliyetlerini desteklemekte ve böylece bu fırınların daha düşük fiyatlarda piyasaya sunularak kırsal ve fakir bölgelerdeki nüfusun bu tür fırınlara erişimini kolaylaştırmaktadır.356 Bu teşvikler içerisinde iklim değişikliğine uyum kapsamında tarımsal ürünlerde çeşitliliği ve kuraklığa dayanıklılığı artıracak girişimlerin desteklenmesi de yer almaktadır. Bununla birlikte, konutlarda enerji tasarrufunu desteklemek amacıyla çeşitli teşvik uygulamaları da bulunmaktadır. Örneğin, ABD’nin New York kentinde enerji tasarrufu sağlayan çevreye dost binaların inşası sürecinde yeşil bina kredisi şeklinde bir teşvik bulunmaktadır.357 Öte yandan, bu tür mali teşvikler kamusal harcamaların artırılmasına ve harcamaların finansmanı için yeni vergilerin getirilmesi veya belirli ürün ve hizmetler üzerindeki vergi yükünün ağırlaştırılmasına neden olabilmektedir. Ayrıca, bu tür teşvikler zaman zaman piyasaya beklenenden çok daha fazla oyuncunun dahil olmasına zemin hazırlayabilmekte; bu durum da ihtiyaçtan fazla üretime ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarında yükselmeye yol açabilmektedir. 353 IISD, Making Budgets Green: Leading Practices in Taxation and Subsidy Reform, 1994, s. 6, http://www.iisd.org/pdf/greensumm.pdf 354 http://www.hybridcars.com/federal-incentives.html (15 Mart 2010) 355 http://www.turkishny.com/old/en/headline-news/7185-cevre-dostu-araclar-turkiyedecezalandiriliyor.html (15 Mart 2010) 356 UNFCCC, 2009, s. 75. 357 A. Tarık Jamali, 2005, s. 306. 119 Mali teşvikler, zaman zaman doğrudan ya da dolaylı sübvansiyonlar şeklinde de uygulanabilmektedir. Bu durumun, piyasa üzerinde ciddi etkileri olabilmekte ve hatta bazen sera gazı emisyonlarında artış yaşanması da gözlemlenebilmektedir. Kamu harcamaları, vergi teşvikleri ve tüketicilerce doğrudan ödeme şeklinde olabilen sübvansiyonların arka planında genelde belirli sosyal, ekonomik ve çevresel amaçlar bulunmaktadır. Bu doğrultuda, yenilenebilir enerji kaynakları ve Ar-Ge’nin teşvik edilmesi ve düşük gelirli grupların enerji kaynaklarına erişiminin kolaylaştırılması gibi alanlarda destek sağlanması sübvansiyon uygulamalarında gözlemlenmektedir. Sübvansiyonlar, kirletenin kirliliği azaltmaya gücü yetmediği ya da hakkaniyet ve gelir dağılımı konularının vergi ve benzeri önlemlerin alınmasına imkan vermediği durumlarda önemli bir rol oynayabilmektedir.358 Ancak enerji ve tarım sektörlerinde sağlanan bazı sübvansiyonlar, maliyetlerin düşmesi nedeniyle enerji ve su tasarrufunun azalması ve toprağın aşırı kullanılması gibi olumsuz sonuçlar da doğurabilmektedir. Bu durumda, negatif dışsallığı ortaya çıkaran bu tür sübvansiyonlar kirleten öder ilkesine aykırı düşmektedir.359 Bu nedenle, sübvansiyonların iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacak şekilde tasarlanması ve çevreye zararlı sübvansiyonların (özellikle fosil yakıtlar üzerindeki) tamamıyla ortadan kaldırılması gündemdedir. Örneğin, son yıllarda fosil yakıtların üretimi ve tüketimine yönelik sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılması, G-20 ve OECD’nin gündeminde yoğun olarak yer almaktadır. Sübvansiyonlar nedeniyle fosil yakıtların düşük fiyatlarda seyretmesi, artırmaktadır. 360 tüketimi ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarını OECD’ye göre, küresel düzeyde ticaretin serbestleştirilmesi ve sanayi ve enerji sektörlerinde kullanılan fosil yakıtlar üzerindeki sübvansiyonların kaldırılması ile, 2010 yılı itibariyle enerji kaynaklı CO2 emisyonlarının yaklaşık %6 azaltılması ve gelirin %0,1 artırılması sağlanabilecektir.361 Halihazırda, enerji 358 Her Majesty Treasury, 2002, s. 31, a.g.e, s. 32, 360 Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerde akaryakıtların sübvanse edilmesi kırsal bölgelerde ısınma amaçlı odun yakılmasını önlemekte ve böylece ormansızlaşmanın azaltılmasını sağlamaktadır. 361 OECD, Environmental Effects of Liberalising Fossil Fuels Trade: Results from the OECD Green Model, Unclassified Document No. COM/TD/ENV(2000)38/FINAL, Paris, 2000, s. 17. 359 120 alanındaki sübvansiyonların yıllık 250-300 milyar doları bulması ve bu kaynağın yaklaşık 180-200 milyar dolarının sadece fosil yakıtlara yönelik olması,362 fosil yakıtlar üzerindeki sübvansiyonların kaldırılmasının ne denli hassas bir konu olduğunu göstermektedir. Ancak, fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonların kaldırılması sayesinde, karbonun küresel düzeyde fiyatlandırılabilmesinin başarılacağı ve iklim değişikliğiyle mücadeleye verilecek katkının yanında kaynakların daha etkin kullanımının sağlanabileceği öngörülmektedir.363 3.2.3. Emisyon Ticareti Bir önceki bölümde, Kyoto Protokolü kapsamında bir esneklik mekanizması olarak oluşturulan emisyon ticareti konusuna değinilmiş ve bu konuda iklim değişikliği rejimi kapsamında yapılan düzenlemelere yer verilmişti. Bu kısımda ise, emisyon ticareti ile ilgili hususlar, iklim değişikliği rejiminden bağımsız bir şekilde piyasa temelli ekonomik bir araç olarak değerlendirilecek ve bu doğrultuda emisyon ticaretinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki rolü üzerinde durulacaktır. Emisyon azaltım kredisi ticareti (emission reduction credit trading) ve emisyon üst sınırı ve ticareti (cap and trade)364 olmak üzere iki çeşidi bulunan emisyon ticareti, ticareti yapılabilir permiler sistemleri365 arasında en bilindik olanıdır. Emisyon azaltım kredisi ticareti kapsamında enerji üretimi ve tüketimi gibi kriterlere göre işletmelere emisyon tahsisatları yapılır ve ilave önlemler almaksızın bu hedeflerde belirtilen emisyon miktarları altında kalmayı başaran 362 Sübvansiyonların geri kalanı ise şu alanlara dağıtılmaktadır: 33 milyar doları düşük karbonlu enerji kaynaklarının teşviki, 10 milyar doları yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi, 16 milyar doları nükleer güç santralleri ve 6 milyar doları ise biyoyakıtlara yöneliktir. OECD ülkelerinde ise sübvansiyonları büyük kısmı Ar-Ge faaliyetlerinin desteklemesi amacıyla verilmektedir. Bkz. UNFCCC, 2007a, s. 44. 363 Jean-Marc Burniaux ve ö., “The economics of climate change mitigation: How to build the necessary global action in a cost-effective manner,” OECD Economics Department Working Papers, No. 701, June 2009, s. 23. 364 Tahsisat ticareti (allowance trade) olarak da adlandırılmaktadır. 365 Ticareti yapılabilir emisyon permileri, emisyon azaltımına yönelik ekonomik teşvik sağlanması yoluyla emisyonların kontrol altına alınmasını amaçlayan idari bir yaklaşım olup, genellikle hava, su ve toprak kirliliğinin önlenmesi alanlarında uygulanmaktadır. Bu çerçevede, belirlenen emisyon kotaları doğrultusunda hedeflere ulaşılması için işletmelere emisyon permilerinin ticaretini yapabilmeleri olanağı sağlanarak, çevrenin korunması maliyet etkin bir şekilde başarılabilmektedir. OECD, 2009, s. 61. 121 işletmeler piyasada satmak üzere kredi kazanırlar.366 Böylece tespit edilen emisyon hedeflerinden daha fazla emisyon azaltan işletmelere kredi satmalarına imkan tanınması yoluyla avantaj sağlanmaktadır.367 Emisyon üst sınırı ve ticareti kapsamında ise, kirletici işletmelere sabit bir miktarda emisyon üst sınırı ya da kotaları tahsis edilmekte ve bu işletmelerin belirlenen kotaları aşmaları durumunda ise bunu, kotalarının altında kalan işletmelerden emisyon permisi satın alarak telafi etmeleri imkanı tanınmaktadır. Emisyon ticareti sistemleri, emisyon hedeflerine ulaşılması açısından karbon vergilerine kıyasla daha kesin ve öngörülebilir sonuçların elde edilmesine zemin hazırlamaktadır.368 Emisyon ticareti kapsamında, tahsisatların ne şekilde yapıldığı büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede tahsisatlar, kirleticilerin geçmişteki kirletme oranları temelinde ücretsiz olarak (grandfathering) veya açık artırma usulüyle (auctioning) yapılmaktadır. Emisyon permilerinin ücretsiz olarak dağıtılması bazı sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Ücretsiz olarak yapılan tahsisat sonucu, diğer yöntemle elde edilebilecek gelirden vazgeçilmiş olacak ve böylece bu alanda yapılacak yatırımların finansmanının sağlanması zorlaşacaktır. Ayrıca, ücretsiz olarak yapılan tahsislerde işletmelerin geçmişteki kirletme seviyelerinin baz alınması, geçmişte en çok kirletmiş olanın en yüksek sınıra hak kazanması ve böylece dolaylı olarak ödüllendirilmesi gibi çevresel amaçlara ters düşecek bir durumun oluşmasına neden olabilmektedir.369 Açık artırma ile yapılan tahsisler ise karbon vergilerine benzer sonuçlar doğurmakta ve böylece istihdam ve gelir üzerindeki bozucu vergilerin azaltılması ya da diğer kamu program ve projelerinin finansmanı sağlanabilmektedir. Bu bakımdan, açık artırma usulünün benimsenmesi, emisyon ticareti uygulamasını vergisel düzenlemelere yaklaştırmakta ve bu uygulamanın ekonomik bir araç olarak ön plana çıkmasını sağlamaktadır. 366 European Environment Agency (EEA), Using the market for cost-effective environmental policy: Market-based instruments in Europe, EEA Report, No 1/2006, s. 18. 367 Saraç ve Karakaya, 2008, s. 200. 368 OECD, 2008, s. 19. 369 The Royal Society, 2002, s. 4, 122 Emisyon permilerinin fiyatları370 serbest piyasada belirlenmekle birlikte, ticaretin kapsamı, emisyon çeşitlerinin tespiti, kaynaklar, kotalar ve denetim gibi ticarete ilişkin diğer temel hususlar ise merkezi otoritelerin kararları ile şekillendirilmektedir. Ancak emisyon permilerinin fiyatlarının arz-talep durumuna göre serbest piyasada belirlenmesi, fiyatlarda belirsizliğe ve oynaklığa neden olabilmektedir. Emisyon ticareti sistemlerinde fiyat belirsizliğinin bulunması veya fiyatların oynak olması, iklim değişikliği politikalarına ilişkin desteğin azalması ile inovasyon, Ar-Ge ve yeni teknolojilere yönelik yatırımın düşmesi gibi olumsuzluklarla sonuçlanabilecektir.371 Ayrıca, emisyon ticareti karbon vergilerinin aksine mevcut mekanizmalar temelinde uygulanamamakta ve idari ve denetim bakımından ciddi maliyetlerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Ticareti yapılabilir emisyon permileri düzenlemeleri kapsamında emisyon ticareti sistemi ilk olarak ABD’de, daha sonra ise birçok Avrupa ülkesi ile birlikte Kanada, Meksika ve Yeni Zelanda’da da uygulanmaya başlamıştır.372 Örneğin, Danimarka, 1999 tarihli Sera Gazları Ticaret Sistemi Yasası ile bu alanda AB ülkeleri arasında öncü rolü oynamıştır. 2001-2003 dönemini kapsayan bu emisyon ticareti ile sadece büyük işletmeler ve elektrik santrallerinden kaynaklanan CO2 emisyonları hedef alınmıştır.373 2002-2006 dönemine yönelik olarak Birleşik Krallık’ta başlatılan ve ilk endüstriler arası sera gazı emisyon ticaretine örnek teşkil eden Birleşik Krallık Emisyon Ticareti Sistemi ile enerji tüketiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının kontrolü hedeflenmiş374 ve daha sonra bu sistem AB-ETS kapsamına dahil edilmiştir. 370 Karbonun fiyatı ton başına 15-60 dolar arası değişmekte ve bu petrol fiyatlarında varil başına 28 dolar arasında yansımaktadır. 21. yüzyılın ortasına kadar karbonun uygun şekilde fiyatlandırılması sayesinde elde edilecek gelirin küresel GSYH’nin %1-2’si civarında olacağı öngörülmektedir. Çalışmalarda, karbon fiyatlarının alınacak emisyon hedeflerine de bağlı olacağı görülmektedir. Nitekim, fiyatların emisyonların 450 ppm seviyesinde tutulması ile daha yüksek düzeyde seyredeceği, sırasıyla 550 ppm ve 650 ppm seviyeleri hedeflerinde ise giderek düşüş göstereceği anlaşılmaktadır. Bkz. International Monetary Fund Fiscal Affairs Department, 2008, s. 14-16. 371 Aldy ve Stavins, 2008, s. 2 ve OECD, 2009, s. 63. 372 İlk uygulamalar, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonları yerine, hava kirliliğinin önlenmesi kapsamında nitrojen oksit (NOx) ve kükürt dioksit (SO2) emisyonları üzerinde gerçekleştirilmiştir. 373 Saraç ve Karakaya, 2008, s. 205. 374 a.g.e., s. 205. 123 İklim değişikliği ile mücadelede maliyet etkin bir piyasa aracı olan emisyon ticareti, uygulamada farklılık arz etse de, ortaya çıkarttığı sonuçlar açısından emisyon vergilerine benzerlik göstermektedir. Bu bakımdan emisyon ticareti ile de, sera gazı emisyonlarının fiyatlandırılması ve böylece emisyonların belirli bir seviyede tutulması amaçlanmaktadır. Karbon vergisi ile kirletme fiyatı belirlenip emisyonların hangi seviyede tutulacağı konusunda kirleticilere esneklik sağlanırken, emisyon ticareti ile ise kotalar yoluyla hedeflenen emisyon miktarı tam olarak belirlenmekte ve kirletme fiyatı diğer bir ifadeyle emisyon permilerinin375 fiyatını piyasadaki arz-talep durumuna göre şekillendirilmektedir.376 Her ne kadar emisyon azaltım sürecinde ekonomik büyümenin seyrini olumsuz etkilememeyi amaçlayan maliyet etkin önlemler olarak ön plana çıkan emisyon ticareti sistemleri, “zenginlerin parasını verip dünyayı kirletme hakkını satın alıyor olması” açısından büyük eleştiri toplamaktadır.377 İklim değişikliği ile mücadele sürecinde uygulanan bu tür ekonomi ve mali politika araçları kapsamında (özellikle karbon vergileri ve emisyon ticareti ile) elde edilen gelirlerin ne şekilde kullanılacağı ise konunun diğer bir boyutunu oluşturmaktadır. Bu gelir, kamu borçlarının ödenmesi, arzu edilen kamu programlarının başlatılması ve iklime dost teknolojilerin desteklenmesi amacıyla kullanılabilmektedir.378 İklimin korunmasına yönelik alınan bu tedbirler sayesinde oluşan gelirin, yine iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik alanlarda kullanılması ve bu doğrultuda özel fonların kurularak iklim değişikliğine karşı kamu yatırımının artırılması seçenekler arasındadır. Ancak kaynakların genel bütçeye dahil edilmesi yerine iklimi koruma amaçlı belirli fonlara aktarılmasına, bütçe disiplinine aykırı düşebileceği için temkinle yaklaşılmaktadır. Öte yandan, yatırım bütçesi çerçevesinde, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacak projelere destek ve öncelik verilmesi, gelir açısından benimsenen çevreci yaklaşımın harcama ve yatırım açısından da devam ettirilmesini 375 Emisyon permileri, işletmelerin emisyon ticareti kapsamında kirletme haklarının tespitinde kullanılmaktadır. Örneğin, 1 emisyon permisi 1 ton CO2 emisyonuna eşit olarak ele alınmaktadır. 376 Karakaya ve Özçağ, s. 5 ve The Royal Society, 2002, s. 3. 377 A. Tarık Jamali, 2005, s. 145. 378 Aldy ve Stavins, 2008, s. 2. 124 sağlayacaktır. Devlet bütçelerinin, bir ülkedeki ekonomik faaliyetlerin yönlendirilmesindeki rolü dikkate alındığında, kamu kaynaklarının çevresel amaçlarla tahsisinin, çevrenin korunmasına ek olarak sürdürülebilir kalkınmaya da katkı sağlayacağı ortadadır. Bu bakımdan, kamu kaynakları ve yatırımlarının çevreye ve iklime dost altyapı sistemlerinin inşası (örneğin, raylı taşıma sistemleri) gibi alanlarda yoğunlaştırılması veya bu tür yatırımlara öncelik verilmesi iklim değişikliğiyle mücadele açısından önem arz etmektedir. Ayrıca, kamu kaynaklarının iklim değişikliğine uyum konusunda öncü rolü göz önünde bulundurulduğunda, bu alanda kaynakların etkin kullanımının sağlanması ve özel sektör yatırımını teşvik edecek düzenlemelerin yapılması iklimin korunmasına büyük katkı sağlayacaktır. Bununla birlikte, bütçe hazırlık sürecinde, iklim değişikliğinin daha sık ve şiddetli olarak hissedilen olumsuz etkilerinin (sel, fırtına ve kuraklık gibi iklimle ilişkilendirilebilecek afetler) ve dolayısıyla ortaya çıkabilecek ekonomik zarar ve maliyetin dikkate alınması, iklim değişikliğine karşı verilen mücadelenin başarıyla sürdürülmesini sağlayacaktır. Vergi sistemi ile birlikte kamu harcamaları ve yatırımlarında çevrenin ve dolayısıyla iklimin korunmasının gözetilmesi, bu sürecin “Yeşil Vergi Reformu” veya “Ekolojik Vergi Reformu” olarak da adlandırılmasına yol açmıştır.379 Sonuç olarak, ekonomik ve mali önlem ve düzenlemeler, iklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan mali mekanizma ve fonların yanında ulusal düzeyde iklim değişikliğiyle mali açıdan mücadeleye daha fazla katkı verilmesini sağlamaktadır. İklim değişikliğiyle savaşım amacıyla oluşturulan mali kaynak ve fonlar, özellikle iklim değişikliğinden en fazla etkilenen gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir kalkınmalarını gerçekleştirebilmeleri açısından büyük öneme sahiptir. Mali kaynakların yeterli düzeyde, öngörülebilir ve sürdürülebilir bir şekilde oluşturulması ve gelişmekte olan ülkelerin bu kaynaklara erişiminin kolaylaştırılması, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine karşı daha güçlü savaşım verebilmelerine zemin hazırlayacaktır. Ancak, bu mali kaynak ve fonlar tek başlarına yeterli olmayacaktır. Yaratılan mali kaynakların yanı sıra, ekonomik ve mali önlem ve araçlara başvurulması, bu mücadelenin başarıyla sürdürülmesinde belirleyici bir rol oynayacaktır. Bu bakımdan, karbon vergileri, 379 A. Tarık Jamali, 2005, s. 77. 125 uygun mali teşvikler, emisyon ticareti ve çevre dostu kamu yatırımları iklim değişikliğinin ekonomik ve mali boyutu açısından önemli bir yer tutmaktadır. Enerji arzı güvenliğinin sağlanması, sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi, rekabet gücünün artırılması, inovasyon ve teknolojik gelişimin teşvik edilmesi açısından da olumlu yansımaları olan bu maliyet-etkin araçlar, böylelikle son yıllarda iklimin korunmasında daha büyük önem kazanmış ve daha sık başvurulan önlemler arasında yerini almıştır. Bu noktada AB, iklim değişikliği rejiminin sürdürülmesi ve güçlendirilmesine verdiği destek, belirlediği iddialı emisyon azaltım hedefleri, uyguladığı emisyon ticareti sistemi ve mali politika ve önlemleri ile iklim değişikliği konusunda uluslararası arenada ön plana çıkmaktadır. Nitekim halihazırda, emisyon ticareti sistemi ile karbon piyasasında öncü rolü oynayan AB, iklim değişikliği politika ve stratejileriyle uluslararası iklim değişikliği rejimini ve müzakerelerini etkileyebilme kapasitesine haiz olan önemli siyasi aktörler arasında yer almaktadır. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliği alanındaki politika ve stratejileri ile mevcut iklim değişikliği rejimine ve 2012 sonrası döneme yönelik pozisyonu, AB ile tam üyelik yolunda katılım müzakerelerini yürüten Türkiye açısından da önem arz etmektedir. Bu nedenle, izleyen bölümde AB’nin iklim değişikliği alanındaki pozisyonu, politikaları ve stratejileri üzerinde durulacaktır. 126 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM AVRUPA BİRLİĞİ’NİN (AB) İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKASI İklim değişikliğiyle mücadele alanında öncü bir role sahip olan AB, hem kendi içinde hem de uluslararası boyutta bu yönde önemli ve iddialı adımlar atmaktadır. AB’nin iklim değişikliği alanındaki öncü konumu aslında, 1970’li yıllardan beri AB genelinde çevre konusunda ortaya çıkan farkındalığın bir sonucu olmuştur. Bununla birlikte, AB’nin çevre politikasının temelinde, çevrenin korunmasının Birlik vatandaşlarının yaşam kalitelerini doğrudan ilgilendirmesi ve üretim maliyetleri ile pazara giriş koşullarını etkileyen farklı çevre standartlarının malların serbest dolaşımı ve rekabet üzerinde olumsuz yansımalarının olacağı yönündeki yaklaşım bulunmaktadır.380 Bu bağlamda, AB’nin çevre politikasının başlangıç noktası, Üye Devletler tarafından Birlik çapında ayrı bir çevre politikasının oluşturulması yönündeki kararın alındığı 1972 tarihli Paris Zirvesi olarak kabul edilmektedir. Bu Zirve sonrasında başlatılan süreç, Birliğin çevre politikasına ilişkin hedef ve önceliklerini gösteren çevre eylem programlarının hazırlanması ve çevreye ilişkin hususların Birlik kapsamındaki çeşitli anlaşmalara381 dahil edilmesi ile güçlendirilerek sürdürülmüştür. Bu doğrultuda, günümüze kadar hazırlanan altı çevre eylem programı sayesinde çevre konuları Birliğin gündeminde daha fazla yer almaya ve öncelik kazanmaya başlamıştır. Nitekim, 2002-2012 dönemini kapsayan 6. Çevre Eylem Programı’nda AB’nin çevre alanındaki öncelikli gündem maddeleri arasına iklim değişikliğiyle mücadele de dahil edilmiştir.382 Bununla birlikte, iklim değişikliğinin giderek şiddetlenen çevresel ve sosyo380 Sevim Budak, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa Topluluğu’nun Çevre Politikası ve Türkiye’nin Uyum Sorunu, Büke Yayınları, İstanbul, 2000, s. 104-105. 381 Avrupa Tek Senedi (1987), çevreyi Birliğin temel hedeflerinden biri haline getirmiş ve böylece Birliğin çevre politikası alanında hukuksal yetkiye haiz olması sağlanmıştır. Maastricht Anlaşması (1992) ise, Birliğin çevre politikasının genel hedef ve ilkelerini belirlemiş, sürdürülebilir büyüme açısından çevrenin diğer politika alanları ile bütünleştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. 382 Bkz. European Commission, 6th Environmental Action Programme: Environment 2010: Our Future, Our Choice, COM(2001)31, Official Journal L 242, Brussels, 2001. 127 ekonomik etkileri, bu küresel sorunun AB’nin gündeminde ön sıralara yükselmesini sağlamıştır. Sonuç itibariyle, AB’nin iklim değişikliğine karşı mücadelede aldığı önlemler ve kat ettiği yol, Birliği uluslararası iklim değişikliği rejimi açısından önemli bir aktör haline getirmiştir. AB’nin iklim değişikliği politikasına ilişkin ayrıntılara geçmeden önce, AB’nin bu alandaki politikasının temel dayanakları ile politika oluşturma sürecine değinilmesi yararlı olacaktır. Çevre konusu, Birlik ve Üye Devletler arasında paylaşılan yetki alanlarından biridir. Lizbon Antlaşması’na kadar, Birliğin çevre alanında yetki kullanabilmesi için; - çevrenin korunması ve kalitesinin artırılması, - insan sağlığının korunması, - doğal kaynakların temkinli ve rasyonel kullanımı ve - bölgesel ve dünya genelindeki çevresel sorunlarla mücadele amacıyla uluslararası seviyede alınacak önlemlerin desteklenmesi gibi belirli hedefleri katkı sağlaması gerekmekteydi.383 Lizbon Antlaşması ile ise, bu hedefler arasına İrlanda’nın teklifiyle ilk kez iklim değişikliğiyle mücadele de dahil edilmiştir.384 Böylece, iklim değişikliğiyle uluslararası mücadele Birlik hukuku açısından da AB’nin çevre alanındaki başlıca hedeflerinden biri haline gelmiş ve AB’nin bu alanda oynadığı liderlik rolü açıkça kabul edilmiştir.385 Sonuç itibariyle, iklim değişikliğine karşı uluslararası arenada verilen mücadelenin desteklenmesinde Birlik spesifik bir yetki kazanmış386 ve bu doğrultuda iklim değişikliği müzakerelerinde güçlü ve tek sesli hareket edebilmesi yönünde somut bir adım atılmıştır. 383 Consolidated Versions of the Treaty on European Union and of the Treaty Establishing the European Community, Official Journal of the European Union C 321, 29.12.2006. Title XIX: Environment, Article 174. 384 Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union, Official Journal of the European Union C 115, 09.05.2008. 385 http://europa.eu/lisbon_treaty/faq/index_en.htm#10 (2 Nisan 2010) 386 http://www.womenforeurope.ie/index.php/news/131-the-lisbon-treaty-enabling-us-to-tackleclimate-change (2 Nisan 2010) 128 27 Üye Devletten oluşan AB, iklim değişikliği alanında yürütülen uluslararası müzakerelerde, 6 ayda bir Üye Devletler arasında rotasyona tabi olan AB Dönem Başkanlığı tarafından temsil edilmekte ve Dönem Başkanlığı müzakereler süresince açıklamalarını ‘Avrupa Birliği ve Üye Devletler adına’ yapmaktadır. AB’nin müzakerelerde izleyeceği strateji, daha öncesinde konu başlığına ilişkin olarak Komisyon tarafından yapılan çalışmalar ve ilgili AB Bakanlar Konseyi’nde alınan kararlar temelinde tasarlanmaktadır. AB ülkeleri ve Komisyon, müzakere başlıklarına yönelik sürekli istişarelerde bulunarak müzakerelerde AB’nin pozisyonunu tespit etmektedirler. Özetle, AB Dönem Başkanı ve AB Bakanlar Konseyi aracılığıyla Üye Devletler, bu alanda belirleyici aktörlerdir. Öte yandan, Lizbon Antlaşması sonrasında, Avrupa Komisyonu ile Birlik için Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’nin iklim değişikliği müzakerelerinde daha aktif olmaları beklenmekle birlikte, Üye Devletlerin bu yöndeki gelişmelere pek sıcak bakmayacağı düşünülmektedir.387 Nitekim, Kopenhag Zirvesi’nde Birliğin tek sesli olarak temsili konusunda yaşanan sıkıntıların, AB’nin müzakere kapasitesini zayıflatıcı etki yarattığı öne sürülmektedir.388 Bu doğrultuda, tıpkı AB’nin Dünya Ticaret Örgütü kapsamındaki müzakerelerde ticaretten sorumlu Komisyon Üyesi tarafından temsil edildiği gibi, iklim müzakerelerinde de benzer bir stratejinin izlenmesinin yararlı olacağı ifade edilmektedir.389 Bu çerçevede bu bölümde, uluslararası iklim değişikliği rejiminin oluşturulması ve güçlendirilerek sürdürülmesinde liderlik rolünü üstlenen AB’nin iklim değişikliği alanındaki politika ve düzenlemeleri üzerinde durulacaktır. Bu doğrultuda ilk olarak, mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamında, AB’nin pozisyonu ve yükümlülükleri ile iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla belirlenen politika, strateji ve önlemler incelenecektir. Ayrıca, AB’nin iklim 387 Piotr Maciej Kaczyński, Single voice, single chair?: How to re-organise the EU in international negotiations under the Lisbon rules, Centre for European Policy Studies, No. 207, March 2010, s. 2-4, http://www.ceps.eu/book/single-voice-single-chair-how-re-organise-euinternational-negotiations-under-lisbon-rules 388 Monica Alessi, Anton Georgiev ve Christian Egenhofer, Messages from Copenhagen: Assessments of the Accord and Implication for the EU, European Climate Platform Report, No. 9, April 2010, s. 8, http://www.ceps.eu/book/messages-copenhagen-assessments-accord-andimplications-eu 389 a.g.e., s. 8. 129 değişikliğiyle mücadeleye ekonomik ve mali açıdan yaklaşımı da bu bölümde ele alınacaktır. Bununla birlikte, 2012 sonrası döneme ilişkin uluslararası iklim değişikliği müzakereleri kapsamında, finansman başta olmak üzere tartışılmakta olan temel hususlara yönelik AB’nin politika ve stratejileri ile bu döneme yönelik olarak AB genelinde atılan adımlar ve yaşanan gelişmeler bu bölümün ikinci kısmının konusunu oluşturmaktadır. 4.1. AB’NİN MEVCUT İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİ KAPSAMINDAKİ POZİSYONU VE POLİTİKALARI AB, iklim değişikliğiyle mücadeleyi BMİDÇS kabul edilmeden önce gündemine getirmiş ve bu doğrultuda çeşitli adımlar atmıştır. Bu çerçevede, sera gazı emisyonlarının azaltılması yönünde AB genelindeki ilk somut adımlardan biri, 21 Haziran 1989 tarihli Konsey ilke kararı olmuş ve bu karar AB’nin bu alandaki politikalarının oluşturulmasında yol gösterici bir işlev görmüştür. Bu ilke kararı ile, iklim değişikliğiyle mücadeleyle çatışan Birlik politikalarının gözden geçirilmesi, enerji tasarrufu ve verimliliğinin artırılması, iklime dost alternatif enerji kaynaklarının geliştirilmesi başta olmak üzere sera gazı emisyonlarının azaltılması hususlarına yönelik Komisyon tarafından somut önerilerin sunulması kararlaştırılmıştır.390 Sonrasında, Haziran 1990’da gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde iklim değişikliğiyle mücadele konusu gündemde ilk defa yer almış ve Komisyon emisyon azaltımı konusunda somut öneriler geliştirmeye ve Üye Devletler ise iklim sözleşmesinin bir an önce kabul edilmesi yönünde çaba göstermeye davet edilmiştir.391 Bununla birlikte, Çevre ve Enerji Bakanlarının ortaklaşa düzenlediği 29 Ekim 1990 tarihli Konsey toplantısında, AB’nin toplam CO2 emisyonlarını 2000 yılı itibariyle 1990 yılı seviyesine düşürmesi yönünde karar alınmış ve böylece Birlik çapında ilk defa ortak emisyon azaltım hedefi belirlenmesi yönünde adım atılmıştır.392 390 Council Resolution of 21 June 1989 on the greenhouse effect and the Community, Official Journal C 183, COM/88/0656-02, 20.07.1989, s. 4-5. 391 Conclusions of the Presidency, Annexes: The environmental imperative, European Council in Dublin, 25-26 June 1990, s. 22, http://www.europarl.europa.eu/summits/dublin/du2_en.pdf 392 Marc Pallemaerts, The EU’s climate change policy: from hot air to hard law, Institute for European Environment Policy, 16 October 2008, http://www.ies.be/files/repo/Marc%20Pallemaerts%20151008.pdf 130 1992 yılında düzenlenen Rio Konferansı’nda kabul edilen BMİDÇS sonrasında AB’nin iklim değişikliği politikası, temelleri atılan iklim değişikliği rejimi çerçevesinde şekillendirilmeye başlamıştır. Bu dönemde AB, iklim değişikliğine yönelik çabalarını, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesine ve sağlam temeller üzerine kurulu bir iklim değişikliği rejiminin oluşturulmasına yöneltmiştir. Bu doğrultuda, 15 Aralık 1993 tarih ve 94/69/EC sayılı Konsey Kararı393 ile BMİDÇS’yi onaylayan AB, 21 Aralık 1993 itibariyle BMİDÇS’ye taraf olmuştur. İklim değişikliği rejimi açısından diğer bir dönüm noktası olan Kyoto Protokolü ise AB tarafından 25 Nisan 2002 tarih ve 2002/358/EC sayılı Konsey Kararı394 ile onaylanmış ve 31 Mayıs 2002 tarihinde Protokole taraf olunmuştur. Bu çerçevede, AB’nin iklim değişikliği alanındaki politika ve uygulamalarının anlaşılabilmesi için AB’nin BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamındaki yeri ve yükümlülüklerinin incelenmesi gerekmektedir. 4.1.1. AB’nin BMİDÇS ve Kyoto Protokolü Kapsamındaki Yeri ve Yükümlülükleri AB, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında başta sera gazı emisyonlarının kontrolü olmak üzere birçok alanda kilit bir konuma sahiptir. Küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %12’sinden sorumlu olan AB’nin,395 emisyon azaltımı alanında uygulayacağı politikalar, iklim değişikliğiyle küresel mücadele açısından önem arz etmektedir. Bu bakımdan, iklim değişikliğinin ortaya çıkmasında hatırı sayılır bir sorumluluğu sahip olan başta AB-15 ülkeleri396 olmak üzere AB ülkelerinin, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülükleri AB’nin bu alanda belirleyeceği politika ve stratejileri yakından ilgilendirmektedir. 393 Council Decision 94/69/EC of 15 December 1993 concerning the conclusion of the United Nations Framework Convention on Climate Change, Official Journal L 33, 07.02.1994. 394 Council Decision 2002/358/EC of 25 April 2002 concerning the approval, on behalf of the European Community, of the Kyoto Protocol to the United Nations Framework Convention on Climate Change and the joint fulfilment of commitments thereunder, Official Journal of European Union L 130, 15.05.2002. 395 Ormansızlaşmadan kaynaklanan sera gazı emisyonları da dahil edildiğinde bu oran %11 olmaktadır. AB’nin toplam sera gazı emisyonlarının %80’i AB-15 ülkelerinden kaynaklanmaktadır. EEA, Greenhouse Gas Emission Trends and Projections in Europe 2009: Tracking Progress towards Kyoto Targets, EEA Report No 9/2009, 2008, s. 19. 396 Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Lüksemburg, Portekiz, Yunanistan. 131 Bölgesel ekonomik bütünleşme teşkilatı olarak BMİDÇS ve Kyoto Protokolü’ne katılan taraflar arasında tek örneği teşkil eden AB, müzakerelerde grup halinde hareket etmektedir. AB, Birlik olarak BMİDÇS’nin hem Ek-1 hem de Ek-2 listesinde bulunmaktadır. AB’nin bu konumu, Birliğin emisyon azaltımı yapmasının yanında, gelişmekte olan ülkelere teknoloji ve finansman alanlarında destek sağlamasını da gerekli kılmaktadır. Kyoto Protokolü kapsamında ise, Ek-B listesinde yer alan AB, sayısallaştırılmış bir emisyon azaltım hedefine sahip olup, bu yönde gerekli adımları atmakla sorumludur. AB, iklim değişikliğine yönelik işbirliği alanında her ne kadar ortak hareket etse de, mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamında farklı statü ve yükümlülüklere sahip Üye Devletleri içinde barındırmaktadır. Bu çerçevede, AB Üye Devletleri arasında Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı taraflar bulunmaktadır. Şu anki birçok AB ülkesinin, BMİDÇS’nin kabul edildiği dönemde AB’ye katılmamış olması ile farklı ekonomik kalkınma seviyelerine sahip olmaları bu durumda etkili olmuştur. Halihazırda Malta ve Güney Kıbrıs dışında tüm AB Üye Devletleri, BMİDÇS’nin Ek-1 listesinde yer almaktadır.397 Ancak, Ek-1 listesindeki AB ülkeleri arasında ise, PEGSÜ olarak adlandırılan ve dolayısıyla farklı konuma sahip ülkeler de bulunmaktadır.398 AB içindeki bazı Üye Devletler (Almanya ve Fransa gibi) ise, Ek-1 listesinde yer almalarının yanı sıra ayrıca, BMİDÇS’nin yapıldığı aşamada OECD’ye üye olmalarından dolayı Ek-2 listesine de dahil edilmiştir. İklim değişikliği rejiminden kaynaklanan bu farklılıkların yanında, daha yüksek refah seviyesine sahip AB ülkeleri399 ile daha düşük gelir düzeyli AB ülkeleri400 arasında da iklim değişikliğiyle mücadele konusunda daha iddialı ve somut adımlar atılması konusunda görüş ayrılıkları yaşanabilmektedir. Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı dahil tüm grupları içinde barındıran AB’nin mevcut iklim rejimi kapsamında Birlik olarak üstlendiği yükümlülükler AB-15 397 Daha once de belirtildiği üzere, 2009 yılı sonunda düzenlenen COP-15’te Malta’nın Ek-1 listesine dahil olması kabul edilmiştir. Ancak bu kararın yürürlüğe girmesi için gereken yasal süre henüz tamamlanmamıştır. 398 PEGSÜ içindeki AB Üye Devletleri: Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya. 399 Daha iddialı hedeflerin benimsenmesi için çabalayan ve genellikle kuzeyde yer alan ülkeler. 400 Avrupa’nın güney ve doğusunda yer alan ve iddialı hedeflere kuşkuyla bakan ülkeler. 132 ülkeleri kapsamında düşünülmelidir. Ek-1 dışı taraflar olan Malta ve Güney Kıbrıs haricindeki tüm AB ülkelerinin, Kyoto Protokolü’nün Ek-B listesinde belirtilmiş yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu çerçevede, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamında AB (AB-15), sera gazı emisyonlarını 2008-2012 döneminde 1990 seviyesinin %8 daha altına çekme yükümlülüğü üstlenmiştir.401 Bu ortak hedef söz konusu 15 ülke arasında AB hukuku açısından bağlayıcı bir şekilde dağıtılmış ve böylece farklılaştırılmış ulusal hedefler belirlenmiştir. 1998 yılında yapılan yük paylaşım anlaşması çerçevesinde maliyet-etkin ve adil olacak şekilde ulusal koşullara göre farklılaştırılmış emisyon kotaları belirlenmiştir. Aşağıdaki tabloda, AB-15 arasında yapılan yük paylaşımına göre üstlenilen hedefler gösterilmektedir. Üye Devlet Almanya Avusturya Belçika Birleşik Krallık Danimarka Finlandiya Fransa Hollanda Emisyon Hedefi - %21 - %13 - %7,5 - %12,5 - %21 %0 %0 - %6 Üye Devlet İrlanda İspanya İsveç İtalya Lüksemburg Portekiz Yunanistan Emisyon Hedefi + %13 + %15 + %4 - %6,5 - %28 + %27 + %25 Kaynak: Council Decision 2002/358/EC of 25 April 2002, Annex II, s. 20. Tablo 8: Kyoto Protokolü’ne İlişkin Yük Paylaşım Anlaşması Kapsamında AB-15 Ülkelerinin Emisyon Hedefleri Bu paylaşım, daha önce de belirtildiği üzere, emisyon hedeflerinin ortak olarak yerine getirilmesine izin veren Kyoto Protokolü çerçevesinde yapılmıştır. AB-15 ülkelerinin emisyon hedeflerini ortak olarak yerine getirmesini yönelik olan yük paylaşım anlaşması kapsamında ortaya çıkacak bir başarısızlık durumunda, her ülke Protokol kapsamında kendileri için ayrı ayrı belirtilen emisyon hedeflerinden sorumlu olacaktır. 401 Aynı dönem için Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya %8, Macaristan ve Polonya ise %6 emisyon azaltımı yükümlülüğü üstlenmiştir. 133 Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülüklere ulaşılması amacıyla AB genelinde yapılan çalışmalar sonucu, 1990-2008 döneminde AB-27’nin sera gazı emisyonları %10,7; AB-15’in ise %5,5 oranında düşüş sağlanmıştır.402 AB-27 için bu oranın yüksek olması, bu ülkeler içinde 1990’lı yılların ilk yarısında ekonomik gerilemeye yaşayan ve dolayısıyla emisyonları düşüş gösteren PEGSÜ taraflarının bulunması rol almıştır. Öte yandan, 2009 yılına gelindiğinde AB-15’in %5,5 oranında emisyon azaltımı başardığı ve böylece Kyoto Protokolü kapsamındaki %8’lik hedefe giderek yaklaştığı görülmekte ve 2012 yılına kadar bu hedefe ulaşmakta zorlanmayacağı anlaşılmaktadır. AB, iklim değişikliğine karşı işbirliği sürecinin başından beri uluslararası iklim değişikliği rejiminin oluşturulması yönünde gayret gösteren başlıca aktörlerden biridir.403 Bu bakımdan AB, iklim değişikliğini sadece ciddi bir küresel çevre sorunu olarak görmemekte, ayrıca kendisini bu alanda küresel liderliği kazandıracak bir politika aracı olarak algılamaktadır.404 Özellikle, ABD’nin Kyoto Protokolü sürecinden çekilmesi, AB’nin iklim değişikliği alanında liderliği üstlenmesini hızlandırmıştır. ABD’nin çekilmesi sonucu Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girebilmesi için gereken şartların405 karşılanması zora girmiş, ancak AB diplomatik alanda yaptığı ataklar ile Rusya Federasyonu’nun Protokole taraf olmasını sağlamış ve böylece Kyoto Protokolü yürürlüğe girebilmiştir. AB de, kalkınma ve küresel iklim politikası alanındaki lider rolü ve bu yönde kullandığı politika araçlarının çeşitliliği nedeniyle kendisini iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele benzersiz bir pozisyonda görmektedir. 406 Her ne kadar AB’nin liderlik rolü Kopenhag Zirvesi’nde zayıflasa da, Birliğin kapsamlı ve uzun vadeli iklim değişikliği politikaları, AB’nin bu konumunu sürdürmesinde belirleyici olacaktır.407 Bu çerçevede, AB’nin iklim değişikliği 402 EEA, 2008, s. 16. Charlotte Bretherton ve John Vogler, The European Union as a Global Actor, Routledge, New York, 2006, s. 106. 404 Jon Hovi, Tora Skodvin ve Steinar Andresen, “The Persistence of the Kyoto Protocol: Why Other Annex I Countries Move on Without the United States,” Global Environmental Politics, Cilt: 3, Sayı: 4, November 2003, s. 15. 405 Bkz. Kyoto Protokolü, Madde 25(1). 406 Bkz. Paper from the High Representative and the European Commission to the European Council, 14 March 2008, s. 2, 407 AB, Kopenhag Mutabakatı’nın not edildiği Kopenhag Zirvesi’nde beklendiği kadar etkili olamamış ve durum AB’nin öncü konumunu olumsuz yönde etkilemiştir. Bu bakımdan, liderlik 403 134 rejimi kapsamındaki hedeflerine ulaşmak için belirlediği politikalar ve başvurduğu önlem ve düzenlemelerin incelenmesi, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki durumunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır. 4.1.2. AB’nin İklim Değişikliğiyle Mücadeleye Yönelik Mevcut Politika ve Düzenlemeleri AB, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında, özellikle emisyon azaltımı hedeflerine ulaşmak amacıyla çeşitli politika ve programları devreye sokmuştur. Bu bağlamda, iklim değişikliği alanında AB’nin genel stratejisinin belirlenmesinde başlatılan İklim Değişikliği Programlarının önemli bir yeri bulunmaktadır. Örneğin, 2000-2004 dönemini kapsayan ve AB’nin iklimle ilgili sürdürülen faaliyetleri ile paralel şekilde oluşturulmuş olan Birinci Avrupa İklim Değişikliği Programı ile, AB-ETS başta olmak üzere esneklik mekanizmaları, enerji, sanayi ve ulaştırma sektörlerinde iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik birçok yenilikçi önlem ve politikanın oluşturulmasına zemin hazırlanmıştır.408 2005 yılında başlatılan İkinci Avrupa İklim Değişikliği Programı, ekonomik büyüme ve istihdamın artırılmasına da uygun olacak şekilde emisyon azaltımının sağlanmasına yönelik maliyet etkin ve kapsamlı politika önlemlerinin uygulamaya geçmesini amaçlamaktadır.409 Bu amaçla, esneklik mekanizmaları, Ar-Ge faaliyetleri, enerji, ulaştırma, sanayi ve tarım gibi sektörlerde gerekli düzenlemelerin yapılması ve önlemlerin alınması AB’nin iklim değişikliği politikaları kapsamına dahil edilmiştir. 2005 yılından itibaren başlatılan bu süreç, AB’nin 2012 sonrası döneme ilişkin iklim değişikliği politikasının öncelikleri ve hedefleri açısından da önem arz etmektedir. rolünü sürdürmek isteyen AB’nin, bu gidişatı kendi lehine çevirmesi gerekmektedir. Nitekim, AB’nin 2020 yılına yönelik %20 emisyon azaltım hedefi yerine %30 gibi daha iddialı bir hedef belirlemesinin, Birliğin Kopenhag Zirvesi’nde liderlik açısından kaybettiği prestijin telafi edilmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bkz. Thomas Spencer, Kristan Tangen ve Anna Korppoo, “The EU and the Global Climate Regime: Getting back in the game,” The Finnish Institute of International Affairs, Briefing Paper 55, 25 February 2010, www.upifiia.fi/assets/publications/UPI_Briefing_Paper_55_2010.pdf 408 European Commission, The European Climate Change Programme: EU Action against Climate Change, 2006, s. 5, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/eu_climate_change_progr.pdf 409 a.g.e., s. 9. 135 AB’nin iklim değişikliğine karşı harekete geçirdiği eylemlerin temelinde enerji sektöründen kaynaklanan emisyonların kontrol altına alınması yatmaktadır. AB’nin iklim değişikliği politikasını enerji politikaları ile paralel şekilde oluşturmasında öncelikle, AB’nin sera gazı emisyonlarının büyük kısmının fosil yakıtlar ve dolayısıyla enerji sektöründe kaynaklanmasının rol aldığı söylenebilir. Nitekim, AB-27 çapındaki sera gazı emisyonlarının %80’inin enerji kaynaklı olması ve bu emisyonların başta elektrik üretimi, ısınma, kara taşımacılığı, tarım, ve sınai üretimi (demir ve çelik endüstrisi gibi) ile hanehalkı tarafından kullanılan fosil yakıtlardan kaynaklanması bu durumu doğrular niteliktedir.410 AB’nin enerji sektörüne odaklanmasındaki diğer bir etmen ise, Birliğin enerji arzı güvenliği ve ekonomik ve ticari çıkarlarının bu alandaki stratejilerle yakından bağlantılı olmasıdır. Büyük oranda fosil yakıt ithalatına bağlı olan AB’nin 2008 yılındaki toplam enerji tüketiminin %55’i ithal yollarla karşılanmıştır.411 Bununla birlikte, bu oranın ilave önlem alınmazsa (business as usual senaryosuna göre) giderek artacağı da öngörülmektedir. Nitekim yapılan tahminlere göre, ilave önlem alınmadığı takdirde, 2030 yılı itibariyle bu oran %65’e çıkabilecektir.412 Özellikle zaman zaman Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan sorunlar nedeniyle AB’nin enerji arzı güvenliği açısından ciddi sıkıntılarla karşılaşması, bu konunun Birlik açısından daha önemli hale gelmesine neden olmuştur.413 Enerji arzı güvenliğinin 410 Ayrıca, bu emisyonların %83’ünü CO2 emisyonlarının teşkil etmesi, AB’nin öncelikle mücadele edeceği sera gazının CO2 olmasına yol açmıştır. Bkz. EEA, 2008, s. 16. 411 Eurostat, “Climate change and energy indicators, July 2009, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Climate_change_and_energy_indic ators (4 Nisan 2010) 412 Bu çerçevede, 2030 yılında AB çapında doğalgaz ithalatına bağımlılık %57’den %84’e, petrole bağımlılık ise %82’den %93’e yükselebilecektir. European Commission, Communication from the Commission to the European Council and the European Parliament: An Energy Policy for Europe, COM(2007) 1 final, Brussels, 10.01.2007, s. 3. 413 AB’nin Rusya’dan ithal ettiği doğalgaz, Birliğin doğalgaz tüketiminin %25’ine tekabül etmekte ve bunun %80’i Ukrayna aracılığıyla sevk edilmektedir. Bu da Birliğin toplam enerji tüketiminin %7’sine denk düşmektedir. Ancak İspanya ve Portekiz gibi ülkeler bu sorundan pek fazla etkilenmezken, doğalgaz tüketiminde %100 oranında Rusya’ya bağlı olan Baltık ülkeleri ve Slovakya için bu sorun hayati önem arz edebilmektedir. Bu bağlamda, 2009 yılının başında Rusya ve Ukrayna arasında doğalgaz üzerindeki çeşitli anlaşmazlıklar (fiyat gibi) nedeniyle ortaya çıkan kriz sonucu, Rusya Ukrayna’ya doğalgaz vermeyi kesmiş ve bu durum Ukrayna aracılığıyla Rusya’dan doğalgaz ithal eden birçok AB ülkesi (özellikle Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Hırvatistan, Macaristan, Slovenya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, İtalya, Almanya ve Fransa) kış ortasında büyük sıkıntıyla karşı karşıya kalmış ve sorun yapılan anlaşmayla çözülmüştür. Öte yandan, 2005 yılının sonunda yine benzeri bir kriz yaşanmış ve Avrupa’ya sevk edilen doğalgazın %30’u geçici olarak kesilmişti. Bkz. Arzu Yorkan, “Ukrayna-Rusya Doğalgaz Krizi: Avrupa ve Türkiye Zor Günler Geçiriyor,” http://www.abbulteni.org/makale-veyorumlar/183-ukrayna-rusya-doal-gaz-krizi-avrupa-ve-tuerkiye-zor-guenler-geciriyor.html 136 yanında, enerji piyasalarında oluşacak fiyat artışları nedeniyle Birlik ekonomisinde ciddi olumsuz yansımalar gözlemlenebilecektir. Örneğin, 2030 yılında petrol fiyatının varil başına 100 dolara yükselmesi, AB’nin enerji ithalatı faturasını 170 milyar avro kadar artıracak, bu durum ise her AB vatandaşının cebinden yıllık 350 avro daha fazla para çıkmasına yol açacaktır.414 Bu doğrultuda AB, iklim değişikliğiyle mücadele politikalarını, enerji arzı güvenliğinin sağlanması ve enerji kaynaklarında çeşitliliğin artırılması ile bütünleştirerek tasarlamaktadır. Dolayısıyla AB, enerji verimliliği ve tasarrufu, yenilenebilir enerji kaynakları alanlarında alınacak önlemlere büyük önem vermekte ve bu yönde somut adımlar atmaktadır. Örneğin, 2001 yılında kabul edilen ve rüzgar, güneş, hidroelektrik, jeotermal, biyogaz, biyokütle gibi fosil yakıt dışı kaynakları kapsayan Yenilenebilir Enerji Direktifi ile, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin payının 2010 yılı itibariyle %22’nin üzerine çıkarılması ve toplam enerji tüketiminin %12’sinin bu kaynaklardan yapılması hedeflenmektedir.415 Ancak daha sonra bu hedeflerin tam olarak gerçekleştirilebilmesi için daha uzun vadeli hedefleri kapsayan eylemler belirlenmiş ve böylece bu yöndeki eylemler AB’nin iklim değişikliği konusundaki 2020 yılı hedefleriyle bütünleştirilmiştir. AB, enerji tüketimi nedeniyle binalardan kaynaklanan emisyonların kontrol altına alınması için de büyük çaba göstermektedir. Nitekim, AB’nin toplam enerji tüketiminin %40’ı, CO2 emisyonlarının ise %36’sından sorumlu olan binalar416 konusunda alınacak önlemler, AB’nin iklim değişikliği hedeflerine ulaşması bakımından önem arz etmektedir. Bu doğrultuda, 2002 yılında kabul edilen Binalarda Enerji Performansı Direktifi, binalarda (konut, büro ve kamu binaları gibi) enerji performansı açısından asgari standartların belirlenmesini ve bu yönde ölçme ve sertifikalandırma dahil gerekli düzenlemelerinin yapılmasını (3 Nisan 2010) ve Ercüment Tezcan, “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası: Sorunlar ve Muhtemel Çözümler,” Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurulu, 06.02.2009, http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=867 (3 Nisan 2010) 414 European Commission, 10.01.2007, s. 4. 415 Directive 2001/77/EC of the European Parliament and of the Council of 27 September 2001 on the promotion of electricity produced from renewable energy sources in the internal electricity market, Official Journal of the European Communities L 283, Brussels, 27.10.2001, s. 35. 416 http://ec.europa.eu/energy/efficiency/buildings/buildings_en.htm (27 Mart 2010) 137 ve böylece bu alanda enerji verimliliğinin artırılmasını amaçlamaktadır.417 Kasım 2009’da bu Direktifin daha da güçlendirilmesi ve binalarda enerji verimliliğine ilişkin daha sıkı kuralların getirilmesi yönünde anlaşma sağlanmıştır. Böylece, AB’nin Kyoto Protokolü kapsamındaki hedefinin %70’ine tekabül eden bir oranda emisyon azaltımının sağlanabileceği, enerji faturalarında hanehalkı başına yıllık 300 avroluk bir tasarrufun yapılabileceği ve ayrıca AB çapında yenilikçi inşaat girişimlerinin yaygınlaştırılabileceği öngörülmektedir.418 AB’nin iklim değişikliğiyle mücadeleyi yakından ilgilendiren diğer bir önlemi ise, Ağustos 2005’te yürürlüğe giren Enerji Kullanan Ürünlerin EkoTasarım Gerekliliklerine İlişkin Direktif’tir. Ürünlerin tasarım aşaması, enerji verimliliğinin artırılması ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarının azaltılması açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, ürünlerin çevre üzerindeki etkilerinin tasarım aşamasında tespit edilmesiyle, bu etkilerin %80’ninin önüne geçilebileceği tespit edilmiştir.419 Bu bakımdan, bu Direktif ile daha tasarım aşamasından itibaren enerji verimliliğine ilişkin standartların, enerji tüketen ürünler420 üzerinde uygulanması ve böylece enerji verimli ve çevreye dost ürünlerin Birlik içinde üretilmesi ve kullanılmasının sağlanması hedeflenmektedir.421 Ayrıca, AB’de iklim değişikliği alanında uygulanan önlemler arasında ev aletlerinin enerji tüketimi açısından etiketlenmesi de yer almakta ve bu çerçevede, tüketicinin bu konuda bilgilendirilmesi yoluyla, enerji verimli ürünlerin daha çok tercih edilmesi yönünde farkındalık yaratılması amaçlanmaktadır. Bununla 417 Directive 2002/91/EC of the European Parliament and of the Council of 16 December 2002 on the energy performance of buildings, Official Journal of the European Union L 1, Brussels, 04.01.2003. 418 Press Release: “Commissioner Piebalgs welcomes political agreement on energy performance of buildings,” IP/09/1733, Brussels, 18 November 2009, http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/09/1733&format=HTML&aged=0&la nguage=en&guiLanguage=en (27 Mart 2010) 419 http://ec.europa.eu/energy/efficiency/ecodesign/eco_design_en.htm (27 Mart 2010) 420 Ev aletleri, ısıtma ve havalandırma sistemleri, elektrik motorları, konut ve bürolarda aydınlatma gibi. 421 Directive 2005/32/EC of the European Parliament and of the Council of 6 July 2005 establishing a framework for the setting of ecodesign requirements for energy-using products and amending Council Directive 92/42/EEC and Directives 96/57/EC and 2000/55/EC of the European Parliament and of the Council, Official Journal of the European Union L 191, Brussels, 22.07.2005. 138 birlikte, başta buzdolapları ve klimalar olmak üzere endüstriyel üretimde kullanılan ve yüksek küresel ısınma potansiyeline sahip florlu sera gazlarına yönelik de AB çeşitli önlemlere başvurmaktadır. Bu doğrultuda, 2006 yılında kabul edilen Konsey Tüzüğü (Temmuz 2007 uygulama) ile Kyoto Protokolü’nün kapsamına giren florlu sera gazlarından (HFCs, PFCs SF6) kaynaklanan emisyonların azaltılması amaçlanmaktadır.422 Florlu sera gazlarının, küresel ısınma potansiyellerinin yüksekliği göz önünde bulundurulduğunda, bu gazların azaltılması için alınacak önlemlerin iklim değişikliğiyle savaşımda önemli getirileri olacaktır. AB’nin bu tür politika önlemleri ve düzenlemeleri arasında, doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik olan ve 25 Ekim 2003 tarihinde yürürlüğe giren 2003/87/EC sayılı Direktif ile kurulan AB-ETS, AB’nin en önemli ve en öne çıkan politika aracıdır. AB-ETS, Kyoto Protokolü’nden esinlenerek geliştirilen klasik bir emisyon üst sınırı ve ticareti sistemidir. Enerji sektörü (elektrik üretim santralleri ve petrol rafineleri gibi) ve karbon yoğun sanayi kollarını (demir-çelik, çimento, cam, seramik ve kağıt sektörleri gibi) içine dahil eden AB-ETS, AB’nin toplam sera gazı emisyonlarının %40’nı kapsamaktadır.423 “Maliyet etkin ve ekonomik açıdan verimli bir şekilde sera gazı emisyon azaltımının sağlanması,”424 AB-ETS kapsamında belirlenen temel hedeftir. Nitekim tahminler, emisyon ticareti sistemlerinin sera gazı emisyonlarının azaltılmasının maliyetini %75 daha aşağıya çekebildiğini göstermektedir.425 AB-ETS kapsamında, her ülke için ayrı ayrı belirlenen ulusal emisyon tahsisat planları çerçevesinde, sisteme dahil işletmelere yönelik yıllık emisyon 422 Regulation (EC) No 842/2006 of the European Parliament and of the Council of 17 May 2006 on certain fluorinated greenhouse gases, Official Journal of the European Union L 161, Brussels, 14.06.2006. 423 European Commission, EU emissions trading: an open system promoting global innovation, 2007a, s. 7, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/emission_trading2_en.pdf ve A. Denny Ellerman ve Paul L. Joskow, The European Union’s Emission Trading System in perspective, Pew Center on Global Climate Change, May 2008, s. 3. 424 Directive 2003/87/EC of the European Parliament and of the Council of 13 October 2003 establishing a scheme for greenhouse gas allowance trading within the Community and amending Council Directive 96/61/EC, Official Journal of the European Union, Brussels, 25.10.2003, s. 35. 425 European Commission, EU action against climate change: Leading global action to 2020 and beyond, Luxembourg, 2008a, s. 16. 139 kotaları tespit edilmektedir. Bu tespit, işletmelerin geçmiş sera gazı emisyon oranları (tahmini olarak) temel alınarak yapılmakta ve emisyon permilerin büyük kısmı işletmelere ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. Devamındaki süreç ise, daha önce emisyon ticareti sistemlerinde de belirtildiği gibi, hedeflerine ulaşan ve ulaşamayan işletmeler arasında emisyon permisi alım satımını yani ticaretine dayanmaktadır. Başlangıçta iklim değişikliği rejimi kapsamındaki diğer esneklik mekanizmalarından bağımsız olarak kurulan AB-ETS, 2004 yılında kabul edilen bir direktif426 ile Kyoto Protokolü kapsamındaki esneklik mekanizmalarıyla bağlantılı hale getirilmiştir. Böylece, emisyon ticareti kapsamındaki işletmelere, CDM ve ortak yürütme gibi mekanizmalarla da emisyon permisi kazanma imkanı tanınmış ve dolayısıyla emisyonların daha az maliyetle düşürülmesi sağlanmıştır. Ancak bu mekanizmalar aracılığıyla elde edilecek kredi miktarı belirli bir üst sınıra tabi tutulmuştur. 2005 yılında başlatılan ve AB ülkelerinden 11.500 işletmeyi kapsayan ABETS, 2005-2007 yılları ile 2008-2012 yıllarını kapsayan iki dönemden oluşmaktadır. 1 Ocak 2005 tarihinde başlatılan ilk dönemde, emisyon permilerinin büyük kısmı (%95’inden az olmamak kaydıyla) ücretsiz, geri kalanı ise açık artırma yoluyla tahsis edilmiştir. Bu dönemde öncelikle, sistem hakkında bilgi ve tecrübe kazandırılması ve sistemin gelecekte daha etkin işlemesinin sağlanması amaçlanmış ve bu yönde daha düşük hedefler belirlenmiş ve geçici istisnalar getirilmiştir.427 Sistemin yeni işlemeye başlaması ve emisyon tahsisatları yapılırken esnek davranılması, bu dönemde karbon fiyatının düşük seviyelerde seyretmesine neden olmuştur. İkinci dönemde ise, emisyon kotalarının tahsisatı, emisyon permilerinin en az %90’nın ücretsiz, geri kalanının ise açık artırmayla dağıtılması şeklinde gerçekleştirilmektedir. İkinci dönemde AB, ilk dönemden kaynaklanan sorunları dikkate alarak, özellikle emisyon tahsisatlarının belirlenmesi başta olmak üzere, daha sıkı tedbirlere başvurmuştur. Ayrıca, yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hususunda verilecek cezalar da artırılmıştır. 426 Directive 2004/101/EC of the European Parliament and of the Council of 27 October 2004 amending Directive 2003/87/EC establishing a scheme for greenhouse gas emission allowance trading within the Community, in respect of the Kyoto Protocol’s project mechanisms, Official Journal of the European Union L 338, Brussels, 13.11.2004. 427 Saruç ve Karakaya, 2008, s. 209. 140 İlk dönemde emisyon hedefine ulaşamayan işletmelere aşılan ton başına 40 avro ceza uygulanırken, ikinci dönemde bu ceza 100 avroya çıkarılmıştır.428 AB çapında sera gazı emisyonlarının fiyatlandırılması ve kirleten öder ilkesi temelinde yapılandırılan ve diğer sistemlere kıyasla daha fazla sayıda ülke ve sektörü kapsayan AB-ETS altında yapılan işlemler, 2008 yılında yaklaşık 92 milyar dolara (63 milyar avro) ulaşmıştır.429 Toplam 126 milyar dolara (86 milyar avro) ulaşan karbon piyasalarının büyük kısmını oluşturan AB-ETS, karbon piyasaları açısından belirleyici bir konuma sahip olmasıyla da öne plana çıkmaktadır. AB-ETS’nin ulaştığı büyüklük, iklim değişikliğiyle mücadelede AB genelinde AB-ETS’nin ne denli önemli bir araç olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim, AB temsilcileri de, AB-ETS’nin, Birliğin Kyoto Protokolü kapsamında ve gelecekteki emisyon azaltım yükümlülükleri ve iklim değişikliği politikaları açısından kilit bir role sahip olduğunu vurgulamaktadır.430 Tabi ki AB, emisyon ticareti sistemi dışında da (özellikle AB-ETS kapsamında olmayan sektörlerde) iklim değişikliğine karşı birçok politika aracını ve önlemini uygulamaya koymuştur. Başta AB-ETS ve enerji alanına odaklanan önlemlerinin yanı sıra, AB çapında iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik piyasa temelli çeşitli ekonomik ve mali düzenlemelere de (dolaylı vergilendirme, çevreye dost sübvansiyon ve mali teşvikler gibi) başvurulmaktadır. AB’de, çevre politikasının bir parçası olarak ekonomik araçların kullanımı ilk kez 1973 tarihli Birinci Çevre Eylem Programı ile kabul edilmiştir.431 Daha sonra, Dördüncü Çevre Eylem Programı’nda çevrenin kalitesinin sürdürülmesi ve artırılması için vergi ve harçların uygun araçları teşkil ettiği vurgulanmış ve Beşinci ve Altıncı Çevre 428 European Commission, Linking Project credits to the EU emissions trading scheme, COM(2003)403, 23 July 2003, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/linkingprojectcredits.pdf 429 Karan Capoor ve Philippe Ambrosi, State and Trends of the Carbon Market 2009, The World Bank, Washington D.C., May 2009, s. 5. 430 Jon Birger Skjærseth ve Jørgen Wettestad, “The Origin, Evolution and Consequences of the EU Emissions Trading System,” Global Environmental Politics, Cilt: 9, Sayı: 2, May 2009, s. 101102. 431 Anna Christiernsson, Environmental Taxation and EC Law, Lulea University of Technology, C Extended Essay, 2004:018, s. 25, http://epubl.luth.se/1402-1773/2004/018/LTU-CUPP-04018SE.pdf 141 Eylem Programlarında da bu yöndeki araçların çevreye dost davranışların geliştirilmesine yardımcı olacağının altı çizilmiştir.432 Bu bakımdan, Komisyon, iç pazarın işleyişi, rekabet ve çevresel etkinliğin sağlanması üzerinde de olumlu yansımalarının olacağı çevre vergilerinin Birlik çapında uyumlaştırılmasını 1970’li yıllardan beri teşvik etmektedir. Ayrıca, çevrenin korunması amacıyla genel idari düzenlemelerin yanı sıra emisyon ticareti sistemleri, vergi ve sübvansiyonlar gibi piyasa temelli ekonomik araçların da uygulanması gerektiği Komisyon tarafından vurgulanmaktadır.433 Bununla birlikte, neredeyse tüm AB ülkelerinde çevreyle ilişkili vergilerin uygulanmakta olduğu gözlemlense de, AB çapında halihazırda bir ortak bir çevre vergisi bulunmamaktadır. Aslında, “Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşma”nın 192. Maddesinde, çevrenin korunmasına yönelik hedeflerin gerçekleştirilmesi için mali içerikli önlemlerin Birlik tarafından alınabilmesine olanak tanınmaktadır.434 Buna paralel olarak, daha önceki yıllarda, AB çapında bir CO2 vergisinin getirilmesi konusunda çeşitli girişimler de olmuştur. Örneğin, Haziran 1992’de emisyon azaltımı ve iklime dost enerji seçeneklerinin teşvikinin sağlanması için enerji ürünleri üzerinde dolaylı bir vergi olarak CO2 vergisinin uygulanması girişiminde bulunulmuş, ancak Birleşik Krallık’ın karşı çıkması üzerine bu girişim hayata geçirilememiştir.435 Özellikle, vergilendirme alanındaki düzenlemelerin Üye Devletler arasında oybirliğini gerekli kılması, AB genelinde iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla yapılabilecek vergi düzenlemelerini zorlaştırmaktadır. Öte yandan, AB çapında doğrudan iklim değişikliğine yönelik bir çevre vergisi uygulanmamakla birlikte, Üye Devletlerde bu yönde çeşitli uygulamalar da mevcuttur.436 Çevrenin korunması amacıyla ulusal düzeyde uygulanan mali düzenlemelerin, iç pazarı olumsuz etkilemeyecek ve rekabeti bozmayacak şekilde 432 a.g.e., s. 25. European Commission, Green Paper on market-based instruments for environment and related policy purposes, COM(2007) 140 final, Brussels, 28.03.2007b, s. 15. 434 Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union, Article 192 (ex Article 175 TEC). 435 Sevim Budak, 2000, s. 84. 436 Tezin üçüncü bölümünde, AB ülkelerinde iklim değişikliğiyle ilişkili olarak uygulanan çevre vergilerinden bahsedilmiştir. 433 142 ve kirleten öder ilkesi temelinde tasarlanması gerekmektedir. Bu bağlamda AB, çevre vergilerini dört ana kategori altında değerlendirilmekte olup; bunlar enerji, ulaştırma, kirlilik ve doğal kaynak vergileri olarak adlandırılmaktadır. AB genelinde 2007 yılında çevre vergilerinden elde edilen toplam gelir GSYH’nin %2,5’ine ve toplam gelirin ise %6,2’sine tekabül etmiş ve son 30 yılda çevre vergilerinden sağlanan gelirde büyük bir artış yaşanmıştır.437 Bu vergi gelirlerinin dörtte üçünü teşkil eden enerji ürünleri üzerinden alınan vergiler,438 AB’de çevre vergileri arasında en ön plana çıkan vergilerdir. AB çapında enerji alanında vergilendirmeye yönelik atılan en önemli adım ise, elektrik ve enerji ürünlerinin vergilendirilmesine ilişkin 2003 tarihli Direktif439 olup; bu Direktif ile motor yakıtı ve ısınma amaçlı kullanılan enerji ürünleri440 ile elektrik üzerinde uygulanacak asgari vergi oranları tespit edilmiştir.441 Bu Direktif öncelikle, Birlik genelinde bu alanda vergi uyumunun sağlanması, farklı vergi uygulamalarından kaynaklanan iç pazar ve rekabet üzerindeki olumsuz yansımaların engellenmesi, enerji ürünlerinde fiyat istikrarının sağlanması ve gelir elde edilmesini amaçlamaktadır. Ancak, bu alandaki düzenleme ile enerji kaynaklarının daha verimli kullanımı ve çevreye dost enerji tüketim seçeneklerinin teşviki sağlanabilecek ve böylece emisyon azaltımı da gerçekleştirilebilecektir.442 AB, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında çevreye dost teknolojik yatırımların ve Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesine yönelik teşvik uygulamalarına da büyük önem vermektedir. Buna paralel olarak, Yedinci Çerçeve Programı kapsamında 2007-2013 dönemine yönelik araştırma ve teknoloji geliştirme fonlarının büyük kısmı düşük karbonlu veya sıfır karbonlu enerji teknolojilerine tahsis edilmiştir. Ayrıca, AB’de yerel yönetimlerin atık sistemlerini oluşturmaları, çevrenin korunması, ormanların geliştirilmesi ve tarım 437 European Commission, Taxation trends in the European Union: Data for the EU Member States and Norway, Brussels, 2009a, s. 115. 438 a.g.e, s. 116. 439 Council Directive 2003/96/EC of 27 October 2003 restructuring the Community framework for the taxation of energy products and electricity, Official Journal of the European Union L 283, Brussels, 31.10.2003. 440 Hidrokarbon türü enerji ürünleri kastedilmektedir. 441 Elektrik ve enerji ürünlerinin üretimi için kullanılmaları durumunda bu ürünler, Direktifte öngörülen vergiden istisnaya tabi tutulmaktadır. 442 European Commission, Accompanying the Green Paper on market-based instruments for environment and related policy purposes, Commission Staff Working Document, Brussels, xxx, SEC(2007) 388, s. 12. 143 alanlarına çevreye dost desteklerin sağlanmasına yönelik sübvansiyonlar da uygulanmaktadır.443 Bazı AB Üye Devletlerinde, enerji arzı güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak enerji tasarrufu sağlayan ve enerji verimli malların arzına düşük KDV oranları uygulanmakta ve böylece iklimin korunmasına katkı sağlanabilmektedir.444 Bununla birlikte, AB ülkelerinde enerji verimli ürünlerin teşviki için doğrudan sübvansiyonlar veya satın alım sonrasında vergi iadesi (Hollanda), satın alım anında doğrudan verilen destekler (İspanya, Macaristan ve Danimarka) ve eski ürünlerin yenileri ile değiştirilmesinde sağlanan destekler (İspanya ve Macaristan) de görülmektedir.445 Örneğin, İtalya’da enerji verimli buzdolapları ve dondurucuların (A+ ve A++ sınıfları) eskileriyle değiştirilmeleri durumunda, satın alım sırasında vergi indirimi uygulamakta ve Fransa’da enerji verimli olan yoğunlaşmalı kazanlar vergi indirimine tabi tutulmaktadır.446 Sonuç itibariyle, öncü konumu nedeniyle AB’nin iklim değişikliği alanındaki politika ve eylemleri, iklim değişikliğe karşı başlatılan uluslararası işbirliği süreci açısından belirleyici olacaktır. Bu bakımdan, AB’nin bu alanda liderlik rolünü yerine getirmesi ve inanırlığı güvence altına alması, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele ve Kyoto Protokolü kapsamında başarı sağlaması ile yakından bağlantılıdır.447 Ayrıca, iklim değişikliği alanındaki hedeflerini gerçekleştiren bir AB, genelde çevresel konularda öncü olan ABD karşısında moral açıdan üstünlük sağlayacak; tersi durumda ise AB, uygulamada yetersiz kalan ancak başarılı bir gündem belirleyici olarak algılanacaktır.448 Tüm bunlar, AB’nin mevcut iklim değişikliği politikalarının yanında, 2012 sonrası döneme yönelik politika ve stratejilerinin önemini daha da artırmaktadır. Nitekim, AB de 443 Ayşegül Mutlu, 2006, s. 66. 10 AB ülkesinde (Belçika, Birleşik Krallık, Estonya, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Portekiz, Yunanistan) ulusal düzeyde enerji arzının sağlanması amacıyla düşük KDV oranları uygulanmakta olup; 2004 yılında AB-15 ülkelerinde bu yönde sağlanan sübvansiyonlar 7,3 milyar avroya ulaşmıştır. Katri Kosonen ve Gaëtan Nicodème, 2009, s. 19. 445 a.g.e., s. 22. 446 a.g.e., s. 22. 447 Jørgen Wettestad, “The complicated development of EU climate policy,” Climate Change and European Leadership: A Sustainable Role for Europe?, (Der. Joyeeta Gupta ve Michael Grubb), Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, Boston, London, 2000, s. 26 ve bkz. Bretherton ve Vogler, 2006, s. 110. 448 Pınar Bal, Turkey’s Position within the Global Climate Change Regime in the context of its Accession to the European Union, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Avrupa Birliği Enstitüsü, Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, İstanbul, 2007, s. 129. 444 144 bu dönem için daha iddialı hedefler belirlemekte ve kazanılan tecrübeler ışığında daha kapsamlı iklim değişikliği politikaları oluşturmaktadır. Bu bağlamda, izleyen kısımda AB’nin 2012 sonrası uluslararası iklim değişikliği rejimine yönelik pozisyonu ile bu dönemde Birlik çapında uygulanması öngörülen önlem ve düzenlemeler incelenecektir. 4.2. AB’NİN 2012 SONRASI DÖNEME YÖNELİK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKA VE STRATEJİLERİ 2012 sonrası döneme ilişkin iklim değişikliği rejiminin şekillendirilmesi açısından AB’nin iklim değişikliği müzakerelerindeki politikaları ve pozisyonu büyük önem arz etmektedir. Nitekim, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesinde etkin bir rol oynayan AB, 2012 sonrası döneme yönelik iklim müzakerelerinin de başarıyla sonuçlanabilmesi için büyük çaba sarf etmektedir. AB, iklim değişikliğiyle mücadelenin güçlendirilerek sürdürülmesi ve tarafların daha iddialı ve kapsamlı önlemler üzerinde anlaşması için çalışmakta ve iklim değişikliğini gündeminin ön sıralarında tutmaktadır. Bu doğrultuda izleyen kısımda ilk olarak, AB’nin 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi ve müzakerelerde görüşülen temel hususlara ve finansman konusuna ilişkin politika ve stratejileri ele alınacaktır. Daha sonraki kısımda ise, AB’nin 2012 sonrası iklim değişikliği rejimine yönelik olarak Birlik çapında belirlediği iklim değişikliği hedefleri, politikaları ve düzenlemeleri incelenecektir. 4.2.1. 2012 Sonrası Döneme Yönelik Müzakereler: AB’nin Pozisyonu ve Stratejisi Daha önceki bölümlerde de ifade edildiği üzere, 2012 sonrası iklim değişikliği müzakereleri, hem BMİDÇS hem de Kyoto Protokolü altında sürdürülmektedir. BMİDÇS kapsamındaki müzakereler ise, çeşitli teknik ve genel hususların yanında temel olarak emisyon azaltımı, uyum, teknoloji ve finansman konularında yürütülmektedir. Bu çerçevede, bu kısımda, AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik görüşmelerdeki pozisyonu ve temel konulara ilişkin stratejileri ele alınacak ve sonrasında AB’nin finansman alanındaki yaklaşımı incelenecektir. 145 4.2.1.1. Müzakerelerde Görüşülen Temel Konulardaki AB Tutumu AB’nin 2012 sonrası iklim değişikliği müzakerelerinde emisyon azaltımı konusundaki temel hedefi küresel ortalama hava sıcaklıklarındaki artışın sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2ºC’nin altında tutulmasına dayanmaktadır. Böylece AB, 2ºC üzerinde yaşanacak ısınma neticesinde iklimde ortaya çıkabilecek geri dönülmez değişiklikleri ve değişiklerden kaynaklanacak olası güvenlik sorunlarının önüne geçmeyi planlamaktadır. Emisyon azaltımı bağlamında AB, 2020 yılı itibariyle sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesine göre %20 azaltma taahhüdünde bulunmuştur. Ayrıca diğer gelişmiş ülke taraflarının da benzer şekilde iddialı hedefler üstlenmesi ve uluslararası bir anlaşmaya varılması durumunda AB bu hedefini %30’a çıkartacağını da açıklamıştır.449 Günümüz sera gazı emisyonlarının %30’unu kapsayan Kyoto Protokolü’nün, 2°C hedefine ulaşılmasında yetersiz kalacağını düşünen AB,450 başta emisyon azaltımı, uyum, teknoloji ve finansman konularının tartışıldığı BMİDÇS kapsamındaki müzakerelerin 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminin belirlenmesi açısından büyük öneme sahip olduğunu kabul etmektedir. Bu çerçevede AB, BMİDÇS kapsamında COP-15 sırasında not edilen ve halihazırda birçok ülke tarafından desteklenen Kopenhag Mutabakatı’nın, BM kapsamında sürdürülen müzakere sürecine rehberlik sağlayacak şekilde dahil edilmesi yönünde bir yaklaşım sergilemektedir.451 Öte yandan AB, bahse konu Mutabakatı desteklemekle birlikte, Mutabakatın hukuki açıdan bağlayıcı ve etkin bir anlaşmaya varılması hususunda beklentilerini karşılamadığını da vurgulamaktadır. Bu bakımdan AB, 2010 yılı içinde öncelikle uyum, ormancılık, teknoloji ve 449 Council of the European Union, Brussels European Council Presidency Conclusions (8/9 March 2007), 7224/1/07 REV 1, Brussels, 2 May 2007, s. 12. 450 European Commission, Communication from the Commission to the European Parliament, the Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions: International climate policy post-Copenhagen: Acting now to reinvigorate global action on climate change, COM(2010) 86 final, Brussels, 09.03.2010, s. 5. 451 AB’ye göre Kopenhag Mutabakatı’nın en önemli başarılarından biri, küresel sera gazı emisyonlarının %80’inden fazlasını temsil eden gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sera gazı emisyon azaltım hedef ve eylemlerini ortaya koymalarını sağlamış olmasıdır. Bkz. a.g.e., s. 3-9. 146 izleme, raporlama ve doğrulama alanlarında somut bir ilerlemenin sağlanmasını452 ve 2011 yılında Güney Afrika’da gerçekleştirilecek COP-17/CMP-7’de hukuken bağlayıcı bir anlaşmaya varılması yönünde bir stratejiyi benimsemiştir. AB’ye göre bu küresel hedefe ulaşılabilmesi için gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin geniş katılımıyla kapsamlı bir iklim değişikliği rejiminin kurulması gerekmektedir. 2ºC hedefi doğrultusunda AB’nin pozisyonu, gelişmiş ülkelerin iklim değişikliği ve olumsuz etkileriyle mücadelede öncü rol oynamaları ve daha iddialı emisyon azaltım hedefleri üstlenmeleri gerektiği yönündedir. Bu bakımdan AB’ye göre, gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını 2020 yılı itibariyle 1990 yılı seviyesine kıyasla %25-40 arasında, 2050 yılı itibariyle ise %80-95 arasında azaltması gerekmektedir.453 AB, gelişmiş ülkelerin emisyon hedeflerinin dengeli bir şekilde belirlenmesinde; - emisyon azaltımına yönelik ulusal kapasite ve gelişmekte olan ülkelerden emisyon azaltım kredisi satın alabilme gücü, - sera gazı emisyonu azaltım potansiyeli, - sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik olarak ulusal düzeyde gerçekleştirilen erken eylemler ve - nüfus eğilimleri ile toplam sera gazı emisyon miktarı kriterlerinin baz alınması gerektiğini savunmaktadır.454 AB’ye göre emisyon azaltımı konusunda sadece gelişmiş ülkelere sorumluluk düşmemektedir. Aynı zamanda, 2012 sonrasındaki dönemde gerçekleştirilecek emisyon azaltım eylemlerine; Ek-1 tarafları, AB Üye Devletleri, AB’ye aday ülkeler ve Ek-1 dışı listede bulunan göreceli olarak gelişmiş 452 European Council, European Council Conclusions 25-26 March 2010, EUCO 7/10, Brussels, 26 March 2010, s. 7. 453 UNFCCC, “Submission of France on behalf of the European Community and its member states,” Ideas and Proposals on the Elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submission from Parties, Addendum, FCCC/AWGLCA/2008/MISC.5/Add.1, 21 November 2008, s. 6. 454 UNFCCC, “Paper No. 15: Czech Republic on behalf of the European Community and its Member States,” Ideas and proposals on the elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submissions from Parties, Part 1, FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part I), 19 May 2009, s. 84. 147 ülkelerin455 hep birlikte katkı vermesinin gerektiği vurgulanmaktadır.456 Buna göre, gelişmekte olan ülkeler sera gazı emisyonlarındaki artışı sınırlandırma yönünde harekete geçmelidir. Bu çerçevede AB, gelişmekte olan ülkelerin de 2020 yılı itibariyle sera gazı emisyonlarındaki artışı %15-30 dolayında azaltmalarını yani artıştan azaltım yapmalarını beklemektedir.457 Brezilya, Çin, Hindistan, Güney Kore, Meksika ve Güney Afrika gibi Ek-1 dışında yer alan büyük kirleticilerin iklim değişikliğine karşı alınacak emisyon azaltımı önlemlerine katkı sağlamaları gerektiği AB tarafından vurgulanmaktadır. AB’ye göre emisyon azaltım eylemleri ile uyumlu olacak şekilde, LDCs dışında tüm gelişmekte olan ülkelerin düşük karbonlu kalkınma stratejileri ve büyüme planlarını geliştirmeleri ve bu yöndeki stratejilerini belirlerken kendi iç kaynakları ve gerekmektedir. 458 dış kaynaklarla Ayrıca, yapılacak gelecekteki eylemleri hedeflerin farklılaştırılmaları belirlenmesi sürecinde, geçmişteki emisyon azaltım çabalarının da dikkate alınması AB’nin önem verdiği konular arasındadır. Gelişmekte olan ülkelerde emisyonların kontrol altına alınması yönünde atılacak adımlarda, ormansızlaşma ile mücadelenin ön plana çıkarılması, 2020 yılı itibariyle tropik ormanların yok olmasının yarı yarıya düşürülmesi ve 2030 yılı itibariyle ise küresel orman kaybının tamamen durdurulması, AB’nin vurguladığı eylemler arasında yer almaktadır.459 AB, 2ºC hedefi çerçevesinde uluslararası hava ve deniz taşımacılığının da 2012 sonrası iklim değişikliği rejimine dahil edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Buna göre, 2020 yılı itibariyle küresel düzeyde, havacılık sektöründeki emisyonların 2005 yılı seviyesine kıyasla %10, denizcilik sektöründe ise %20 455 Meksika ve Güney Kore gibi Ek-1 dışı listede bulunan OECD üyeleri ve OECD üyeliğine aday ülkeler kastedilmektedir. 456 Council of the European Union, Council Conclusions: Further development of the EU position on a comprehensive post-2012 climate agreement, Contribution of the Council (Environment) to the Spring European Council (19 and 20 March 2009), 7128/09, Brussels, 3 March 2009, s. 3. 457 Council of the European Union, Council Conclusions: EU position for the Copenhagen Climate Conference (7-18 December 2009), 14790/09, Brussels, 21 October 2009, s. 4. 458 European Commission, EU action against climate change: Leading global action to 2020 and beyond, Luxembourg, 2009b, s. 23, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/post_2012_en.pdf 459 a.g.e., s. 21. 148 azaltılması yönüde bir hedef belirlenmelidir.460 Bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde, diğer politika alanlarında da olduğu gibi, piyasa temelli araçlardan yararlanılması AB’nin öncelikleri arasındadır. Bununla birlikte AB, emisyon azaltımı yanında gıda güvenliğinin sağlanması, yoksulluğun azaltılması ve uyuma katkılarından dolayı tarım ve ormancılık sektörlerinde de bir an önce önlem alınmasına destek vermektedir. Emisyon azaltımının yanında iklim değişikliğine uyum konusu da, AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik öncelikleri arasında yer almaktadır. Nitekim, uyumun, emisyon azaltımını tamamlayıcı bir işleve sahip olduğunu düşünen AB, 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde uyum konularının kapsamlı olarak ele alınmasına büyük önem vermektedir. AB özellikle, iklim değişikliğinden en çok etkilenen LDCs, SIDS ve Afrika ülkelerinin uyum konusunda önceliğe sahip olduklarını ve bu yönde önlemlerin bir an önce alınması gerektiğini kabul etmektedir. Bu doğrultuda AB’ye göre, uyum eylemleri, ulusal ve sektörel planlama, sürdürülebilir kalkınma politika ve stratejileri ve bu yöndeki işbirliği süreciyle bütünleştirilmelidir. AB ayrıca, bu süreç kapsamında Uyum için Eylem Çerçevesi’nin oluşturulmasını da önermektedir. Uyum için Eylem Çerçevesi kapsamında, uyum alanında uluslararası işbirliği ve dayanışmanın güçlendirilmesi için rehber ilkelerin belirlenmesi, etkin politika araçlarının geliştirilmesi461 ve mali kaynakların artırılması, iklim değişikliğinin etkilerinin izlenmesi ve tahmini ile uyuma yönelik teknolojilerin geliştirilmesi ve transferi amaçlanmaktadır.462 Afrika, Karayipler ve Pasifik bölgelerinde yer alan gelişmekte olan ülkeler için bu yönde girişimlerde bulunan AB böylece, sürdürülebilir kalkınma yolunda küresel düzeyde iklim değişikliğine dayanıklılığın artırılmasını da hedeflemektedir. Uyum alanındaki işbirliği açısından ayrıca, risk değerlendirme ve yönetimi, araştırma ve sistematik gözlem gibi hususlar AB’ye göre önem arz etmektedir. Bununla birlikte AB, gelişmekte olan ülkelerde afet risk azaltım stratejilerinin uygulanması, ekosistemlerin iklim değişikliğine daha dayanıklı hale getirilmesi, 460 Council of the European Union, 21 October 2009, s. 7. Örneğin, afet zararlarının telafisi çok taraflı sigorta mekanizmalarının oluşturulması gibi. 462 Bkz. UNFCCC, “Paper No. 15, 19 May 2009, s. 87-88. 461 149 BMİDÇS ile uyum alanını ilgilendiren diğer BM Sözleşmeleri’nin463 bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasını savunmaktadır. İklim değişikliğiyle mücadelede önem arz eden konularından bir diğeri de teknoloji alanında yapılacak işbirliğidir. Temiz ve iklime dost teknolojilerin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve transferi, küresel düzeyde gerçekleştirilecek emisyon azaltım ve uyum eylemlerinin daha etkili ve başarılı olmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda AB, teknolojiye ilişkin olarak Ar-Ge ve bilgi paylaşımının konusunda işbirliği yapılması (özellikle enerji alanında) ve küresel düzeyde teknoloji hedeflerinin belirlenmesi yönünde bir yaklaşım izlemektedir. Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerin teknoloji konusundaki ihtiyaçlarını ve bu yöndeki engelleri ortaya koymalarını bekleyen AB, özel sektörün teknoloji alanında işbirliği yapmaya teşvik edilmesi ve bu doğrultuda karbon piyasalarından kolaylaştırıcı olacak şekilde yararlanılması gerektiğini düşünmektedir.464 Emisyon azaltımı, uyum ve teknoloji başta olmak üzere müzakerelerde görüşülen tüm bu hususlar, finansman konusunda sağlanacak işbirliği ile yakından bağlantılıdır. Bu bakımdan, finansman konusu 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi açısından kilit bir öneme sahiptir. İzleyen kısımda, AB’nin finansman konusundaki pozisyonu değerlendirilecektir. 4.2.1.2. İklim Değişikliğinin Finansman Boyutu Konusundaki AB Görüşleri465 İklim değişikliği müzakerelerinde ön plana çıkan müzakere başlıklarından biri de finansman konusudur. İklim değişikliğiyle mücadelede özellikle gelişmekte olan ülkelere mali kaynak yaratılmasına yönelik olan finansman görüşmeleri, bu yönde büyük ihtiyaçlara sahip gelişmekte olan ülkeler için öncelikli ve hassas bir konuyu teşkil etmektedir. Bu bağlamda, AB’nin finansman konusundaki pozisyon ve görüşleri, iklim değişikliği alanındaki öncü konumu ve 463 Özellikle çölleşmeyle mücadele, su, toprak, biyoçeşitlilik ve sağlık alanlarındaki BM Sözleşmeleri kastedilmektedir. 464 Council of the European Union, 21 October 2009, s. 21. 465 Bu kısımda, ağırlıklı olarak, 2008-2010 yılları arasında gerçekleştirilen çeşitli AWG-LCA oturumlarında AB tarafından yapılan açıklamalar ve bu süreçte yazarın edindiği izlenimlerden yararlanılmıştır. 150 ayrıca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında bu konuda anlaşma sağlanması açısından önem arz etmektedir. AB, öncelikle iklim değişikliğiyle mücadele için daha fazla mali kaynağa ihtiyaç duyulduğunu kabul etmekte ve bu yönde gerekli adımların atılması için çaba sarf etmektedir. AB, 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi kapsamında yeterli miktarda mali kaynak yaratılmasının çeşitli yollarla mümkün olabileceğini vurgulamaktadır. Bu çerçevede, AB’ye göre; - küresel karbon piyasaları (yaratılacak kaynakların %40’ı), - gelişmekte olan ülkelerdeki kamu ve özel iç finansman kaynakları (yaratılacak kaynakların %20-40 arasında) ve - uluslararası düzeyde sağlanacak kamu finansman kaynakları (yaratılacak kaynakların %20-40 arasında) öne çıkan mali kaynak seçenekleri arasındadır. Bu bakımdan, düzgün bir şekilde tasarlanacak uluslararası karbon piyasasının önemli bir mali kaynağı teşkil edeceğini düşünen AB, bu yolla 2020 yılına kadar yıllık 38 milyar avroya kadar kaynak akışının sağlanabileceğini tahmin etmektedir.466 emisyonlarının AB’ye göre, fiyatlandırılmasına piyasa dayalı temelli politikalar, araçlar iklim ile karbon değişikliğiyle mücadele sürecinde önemli bir işleve sahiptir. Emisyon üst sınırı ve ticareti ile diğer piyasa temelli mekanizmalarla sera gazı emisyonlarının fiyatlandırılması sayesinde, düşük karbonlu yatırımlar artırılabilecek ve emisyon hedeflerine maliyet etkin şekilde ulaşılabilecektir. Bu bakımdan AB, karbon piyasalarının genişletilerek küresel düzeyde karbon piyasasının kurulmasını ve OECD ülkelerini kapsayacak şekilde bir emisyon ticareti sisteminin oluşturulmasını desteklemektedir. AB ayrıca, CDM ve ortak yürütme mekanizmalarının da reforma tabi tutularak daha etkin hale getirilmesine ve LDCs taraflarının CDM’ye 466 European Commission, Communication from the Commission to the European Parliament, the Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions: Stepping up international climate finance: A European blueprint for the Copenhagen deal, COM(2009) 475/3, Brussels, s. 3. 151 katılımının artırılması yönünde önlem alınmasına öncelik tanımaktadır.467 Böylece, daha genişletilen ve etkin hale getirilen karbon piyasaları sayesinde, iklim değişikliğiyle mücadele için önemli miktarda mali kaynak ve yatırım yaratılabilecektir. Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerdeki kamu ve özel iç finansman kaynakları (özellikle enerji verimliliği yatırımları), AB tarafından öncelik verilen mali kaynak seçenekleri arasında yer almaktadır. Nitekim AB, LDCs dışında halihazırda tüm ülkelerin kendi iç kaynakları aracılığıyla iklim değişikliğinin finansmanına katkı sağladığını vurgulamaktadır. Buna örnek olarak ise, Brezilya’nın ormansızlaşma ile mücadelesinin büyük kısmını kendi ulusal kaynakları ile yürüttüğü gösterilmektedir. Bu bakımdan AB’ye göre, bu yöndeki kaynakların öneminin kabul edilmesi, yeterli düzeyde finansman kaynağı yaratılması çabalarına katkı sağlayacaktır. Uluslararası kamu finansmanı kapsamında ise, AB’nin pozisyonu, 2020 yılına kadar yıllık 22-50 milyar avro civarında kaynak yaratılması ve bu kaynağa ödeme kapasitesi ve sera gazı emisyonlarındaki sorumluluklara göre LDCs dışında tüm ülkelerin katkı vermesi yönündedir.468 Bu doğrultuda, AB’nin %10-30 arasında bir oranla (2-15 milyar avro arasında) iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası kamu finansmanına katkı vermesi öngörülmektedir.469 AB ayrıca, iklim değişikliğiyle mücadele için mali kaynak yaratılmasına gelişmiş ülkelerin yanı sıra LDCs dışında tüm ülkelerin katkı vermesi gerektiği yönünde bir strateji izlemektedir. AB’nin bu yaklaşımı, daha önceki kısımlarda belirtilen Meksika’nın finansman önerisine benzemekte ve iklim değişikliğinin finansmanının evrenselleştirilmesine dayanmaktadır. Ancak, bu strateji BMİDÇS kapsamında sadece Ek-2 taraflarına getirilen mali yükümlülüklerin dışına çıkmakta ve böylece BMİDÇS’nin hükümlerine uygun düşmemektedir. Bu durum, Ek-1 dışında yer alan gelişmekte olan ülkelerin müzakerelerde AB’ye tepki göstermelerine yol açmakta ve bu da AB’nin öncü konumunu olumsuz yönde etkilemektedir. 467 Council of the European Union, Council Conclusions on the further development of the EU position on a comprehensive post-2012 climate agreement, (Contribution to the Spring European Council), 2928th Environment Council Meeting, Brussels, 2 March 2009. 468 European Commission, 09.03.2010, s. 11. 469 a.g.e., s. 11. 152 AB, 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde, emisyon azaltımı, uyum ve teknolojiye yönelik olarak yaratılacak mali kaynakların yeterli düzeyde, öngörülebilir, şeffaf ve sürdürülebilir olması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu çerçevede AB, yeni bir iklim değişikliği mali yapısında etkinlik,470 verimlilik471 ve eşitlik472 olmak üzere üç temel ilkenin geçerli olmasını önermektedir.473 Bununla birlikte AB, ulusal hükümetlerin, kamu ve özel sektör yatırımlarının çekilmesinde ve piyasa temelli teşviklerin oluşturulmasındaki merkezi rolüne atıfla; vergi, teşvik ve sübvansiyonlar aracılığıyla karbonun fiyatlandırılması gerektiğini düşünmektedir. Bu çerçevede AB, kamu ve özel sektör yatırımlarını, karbon piyasasını ve yenilikçi mali araçları içine alacak bir finansman sisteminin oluşturulması gerektiğini savunmaktadır. AB, yeni mali araçların oluşturulması yerine mevcut araçların değerlendirilip reforma tabi tutulmasını; oluşturulacak yeni mali araçlarda ise getirecekleri katma değere göre karar verilmesi gerektiğini düşünmektedir. AB’nin finansman konusundaki yenilikçi yaklaşımları kapsamında, emisyon kotalarının açık artırma ile satılması ve açık artırma ile elde edilecek gelirin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde emisyon azaltımı ve uyum için kullanılması ön plana çıkmaktadır.474 Bununla birlikte AB, yenilikçi finansman mekanizmalarının oluşturulmasında kamu maliyesi ilkeleri ile uyumlu, iyi analiz edilmiş, adil, etkin ve verimli mali araçların üzerinde durulması; ulusal hükümet ve parlamentoların ulusal bütçeleri üzerindeki tahsis haklarına saygı gösterilmesi gerektiğinin de altını çizmektedir. AB, 2012 sonrası dönemde, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü’nün mali mekanizmasını yürüten GEF’in daha etkin ve verimli bir hale getirilmesi 470 Küresel hava sıcaklıklarındaki artışın sanayi öncesi döneme kıyasla 2C’nin altında tutulması hedefine uygun bir şekilde iklim değişikliği ile mücadelede somut ve olumlu sonuçların ortaya konması. 471 Maliyet-etkin araçlarla hedeflere ulaşılması ve mükerrerliğin önlenmesi. 472 Sorumlulukların tüm taraflarca adilce paylaşımı; yoksul ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı açık olan ülkelerin daha az yüke sahip olması; şeffaf, hesapverebilir ve tüm taraflarca kabul görmüş bir yönetişim sisteminin oluşturulması. 473 UNFCCC, “Paper No. 12B: France on behalf of the European Community and its Member States,” Ideas and proposals on the elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submissions from Parties, Addendum, Part I, FCCC/AWGLCA/2008/Misc.5/Add.2 (Part I), 10 December 2008, s. 120-121. 474 European Commission, 2009b, s. 25. 153 gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun yanında, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası gibi uluslararası mali kuruluşların iklim değişikliğine yönelik oluşturdukları fonları ve ikili düzeyde sağlanan mali yardımlara da olumlu yaklaşılmaktadır. Ancak AB bu tür fonların kurulması öngörülen 2012 sonrası iklim değişikliği rejimine aykırı olmamasına önem vermektedir. AB, finansman konusunun kurumsal boyutuna ilişkin olarak da çeşitli öneriler geliştirmiş ve bu doğrultuda bir takım mekanizmaların kurulmasını teklif etmiştir. Bu bağlamda AB, BMİDÇS altında üst düzey bir forum veya organın kurulmasını ve bu forum veya organın; - gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğiyle ilgili yatırımların finansmanına yönelik uluslararası mali kaynakların değerlendirilmesi, - uluslararası kamu kaynaklarının önceliklere göre dengeli dağılımının sağlanması için gözden geçirilmesi ve - mevcut mali kaynaklar ile ihtiyaçlar arasında karşılaştırma yapılması konularında görev almasını önermektedir.475 Bununla birlikte, şeffaflığın sağlanmasını teminen bir koordinasyon mekanizmasının oluşturulması da AB tarafından önerilen hususlar arasında yer almaktadır. AB, Kopenhag Mutabakatı’nda da belirtildiği üzere, 2010-2012 döneminde hızlı bir şekilde finansman yaratılması amacı doğrultusunda (toplam 30 milyar dolar), yıllık 2,4 milyar avro mali kaynak sağlamayı taahhüt etmiş bulunmakta ve 2012 yılı sonrasında da bu yönde sorumluklarını yerine getirmeyi sürdüreceğini açıklamaktadır.476 Bu çerçevede AB’ye göre, 2010-2012 döneminde hızlı finansman sağlama eylemleri öncelikle, uyumun kalkınma ve yoksulluğun azaltılması stratejileriyle bütünleştirilmesi, acil uyum eylemlerinin yerine getirilmesi 475 476 ve emisyon azaltımına yönelik kapasite geliştirilmesine Council of the European Union, 21 October 2009, s. 20. European Council, 26 March 2010, s. 8. 154 odaklanmalıdır.477 AB, 2012 sonrası döneme yönelik bir anlaşmanın sağlanması durumunda ise, daha fazla finansman desteği sağlama yönünde taahhütte bulunmaktadır. AB, önümüzdeki dönemde iklim değişikliği kapsamında sağlayacağı mali desteğin, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile mücadeleye yapacakları katkıya göre belirleneceğinin de altını çizmektedir. Netice itibariyle, AB’nin finansman alanındaki pozisyonu giderek, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede atacağı adımlarla ilişkilendirilmektedir. Ayrıca bu alanda önceliğin LDCs ve SIDS gibi iklim değişikliğinin etkilerine en fazla açık olan ülkelere verilmesi yönünde bir yaklaşım sergilemektedir. Öte yandan, gelişmekte olan ülkeler de, mevcut mali kaynakların yetersizliğine atıfla, AB gibi öncü aktörlerden finansman alanında daha iddialı girişimlerde bulunmasını beklemektedir. Bu bakımdan, birçok görüş ayrılığının bulunduğu finansman konusundaki AB pozisyonu, 2012 sonrası dönem için bir anlaşmaya varılmasında belirleyici bir etmen olacaktır. 4.2.2. AB’nin İklim Değişikliğiyle Mücadelede Geleceği Yönelik Adımları AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik iklim değişikliği politikası ve bu yöndeki hedefleri, 2009 yılında yasalaşma süreci tamamlanmış olan İklim ve Enerji Paketi çerçevesinde şekillendirilmektedir. Bu paket ile Birlik çapında iklim değişikliğini ilgilendiren birçok alanda yeni hedefler belirlenmiş ve bu yönde çeşitli düzenlemelere gidilmiştir. Bu çerçevede, izleyen kısımda Birliğin 2012 sonrası döneme ilişkin stratejisinin merkezinde yer alan İklim ve Enerji Paketi incelenecek ve sonrasında, buna paralel olarak belirlenen politika ve yaklaşımlar ele alınacaktır. 4.2.2.1. İklim ve Enerji Paketi AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik iklim değişikliği hedefleri, Ocak 2008’de Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve Aralık 2008’de Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi’nde kabul edilen “İklim ve Enerji Paketi”ne 477 European Commission, 09.03.2010, s. 10. 155 dayanmaktadır. Haziran 2009 itibariyle yasalaşmış olan söz konusu paket ile birçok hedef belirlenmiş ve hedeflere ulaşmak için gerekli önlemler tespit edilmiştir. Bu doğrultuda AB, 2020 yılı itibariyle başlıca olarak; - sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesine kıyasla %20 daha aşağıya çekmeyi, - yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji tüketimi içindeki payını %20’ye çıkarmayı, - enerji verimliliğini %20 oranında artırmayı ve - ulaştırma sektöründe biyoyakıt ve diğer yenilenebilir yakıtların payını en az %10’a yükseltmeyi hedeflemektedir.478 Bu pakette ayrıca, AB-ETS’nin kapsamının genişletilmesi ve güçlendirilmesi, karbon yakalama ve depolama ve taşıtlardan kaynaklanan CO2 emisyonları ile ilgili düzenlemelerin yapılmasına da yer verilmektedir. Bu çerçevede, İklim ve Enerji Paketi birbirini tamamlayan çeşitli mevzuat düzenlemelerinden oluşmaktadır. Paketteki kilit düzenlemelerden biri, 2013-2020 döneminde uygulanacak şekilde AB-ETS’nin gözden geçirilmesi ve güçlendirilmesi olmuştur. 2013 yılı itibariyle başlayacak AB-ETS’nin, Birliğin 2020 yılı için belirlediği emisyon azaltım hedefinin üçte ikisinin gerçekleştirilmesini sağlayacağı tahmin edilmektedir.479 Bu dönem için belirlenen AB-ETS düzenlemeleri doğrultusunda, enerji santralleri ve enerji yoğun sanayiler başta olmak üzere bu sistem kapsamındaki sera gazı emisyonlarının 2020 yılı itibariyle 2005 seviyesine göre %21 azaltılması hedeflenmektedir.480 Buna göre, 2013 yılından itibaren AB çapında emisyon tahsisatları ile ilgili tek bir emisyon üst sınırı uygulanacak, sistemin kapsadığı sektör ve sera gazları genişletilecek ve işletmelere büyük oranda ücretsiz tahsis edilen kotalar artık aşamalı olarak açık 478 European Commission, “Press release on the final adoption of Europe’s climate and energy package: Climate Change: Commission welcomes final adoption of Europe’s climate and energy package,” IP/08/1998, Brussels, 17 December 2008, http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/08/1998&format=HTML&aged=0&la nguage=EN&guiLanguage=en 479 European Commission, 2009b, s. 10. 480 European Commission, EU action against climate change: The EU Emissions Trading Scheme, Luxembourg, 2009c, s. 12, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/ets_en.pdf 156 artırma usulüyle dağıtılacaktır. Bu doğrultuda, 2013 yılından itibaren emisyon tahsisatlarının en az %20’si açık artırma yoluyla yapılacak ve bu oran 2020 yılında %70’e, 2027 yılında ise %100’e çıkarılacaktır.481 Özellikle bu süreçte uluslararası rekabet açısından olumsuz etkilenecek enerji yoğun endüstrilere istisnalar dahil çeşitli kolaylıklar da sağlanacaktır. Öte yandan enerji üretimi tamamıyla açık artırmaya tabi tutulmuş; ancak bu alanda da on Üye Devlete482 açık artırmayla daha düşük oranda tahsisat yapabilmelerine imkan tanınmıştır.483 Tahsisatların %88’i AB-ETS kapsamındaki işletmelerin 2005 yılındaki doğrulanabilir emisyon miktarlarına göre Üye Devletler arasında paylaştırılacaktır. Tahsisatların %10 ise, ilave olacak şekilde düşük refah düzeyine sahip bazı Üye Devletlere484 dağıtılacak ve böylece bu ülkelerin daha fazla açık artırma geliri elde etmesi sağlanacaktır. Geri kalan %2’lik oran ise, Kyoto Protokolü’nde öngörülen baz yıla göre emisyonlarını 2005 yılı itibariyle en az %20 azaltmış olan ülkelere485 bonus olarak verilecektir.486 Böylece, bu ülkelere iklim değişikliğine uyum ve düşük karbon ekonomisine geçişte destek verilmesi amaçlanmaktadır. Açık artırma sonucu elde edilen gelirin en az yarısının, Birlik içinde ve dışında iklim değişikliği ile mücadelede ve düşük karbonlu ekonomiye geçişte ortaya gerekmektedir. 487 çıkacak sosyal etkilerin azaltılması için kullanılması AB çapında 2020 yılına kadar yıllık açık artırma gelirinin tahmin olarak 30 ila 50 milyar avro488 dolayında gerçekleşeceği göz önünde bulundurulduğunda, bu sistemin iklim değişikliğiyle mücadeledeki önemi daha iyi 481 Directive 2009/29/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 amending Directive 2003/87/EC so as to improve and extend the greenhouse gas emission allowance trading scheme of the Community, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009, s. 66. 482 Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya ve Romanya. 483 Bu düşük oran 2013 yılında en az %30 olacak ve 2020 yılında %100 olacak şekilde aşamalı olarak artırılacaktır. Council of the European Union, “Council adopts climate-energy legislative package,” Brussels, 6 April 2009, 8434/09 (Press 77), s. 3. 484 Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Romanya. Slovakya, Slovenya ve Yunanistan. 485 Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya ve Slovakya. 486 Bkz. European Commission, 2009c, s. 18. 487 Directive 2009/29/EC, s. 71-72. 488 European Commission, 2009c, s. 18. 157 anlaşılmaktadır. Ayrıca, açık artırmaya dayalı olan bu yeni sistemde, Birlik çapında vergi benzeri bir etkinin yaratılması da sağlanabilecektir. Mevcut AB-ETS’nin gözden geçirilmesi sonucu yapılan en önemli değişikliklerden biri de havacılık sektörünün 2012’den itibaren sisteme dahil edilmesi olmuştur.489 Nitekim, 1990-2004 yılları arasında havacılık sektöründen kaynaklanan emisyonların %86 oranında artış göstermiş olması,490 AB’nin havacılık sektöründe bu yönde bir önlem alınmasını açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, Birlik havalimanlarına gelen ve bu havalimanlarından giden tüm uçuşlarda, ortaya çıkan emisyonlar nedeniyle bedel ödenecektir. Bu süreçte, yapılacak açık artırma ve alınacak önlemler nedeniyle havacılık sektörünün karşılaşacağı maliyetin yıllık yaklaşık 3 milyar avro olacağı tahmin edilmektedir.491 Havacılık sektöründe yapılan açık artırma gelirinin tamamının iklim değişikliğiyle mücadeleye yönlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, havacılık sektörünün yanı sıra, sera gazlarının yakalanması, sevkiyatı ve depolanması alanında faaliyet gösteren işletmeler, petrokimya, alüminyum ve amonyak endüstrilerinden kaynaklanan CO2 emisyonları başta olmak üzere çeşitli sektörler ve emisyon kaynakları da 2013 itibariyle AB-ETS’ye tabi olacaktır. Gelecekte, denizcilik sektörünün de sisteme dahil edilmesi gündemdedir. İklim ve Enerji Paketi kapsamındaki önemli diğer bir adım ise, çaba paylaşımı konusunda Üye Devletler arasında yapılan düzenlemedir. AB-ETS’nin kapsamadığı sektörlerden (ulaştırma, konutlar, tarım ve atık gibi) kaynaklanan emisyonların kontrolünü hedefleyen bu düzenleme çerçevesinde 2005 yılına kıyasla, 2020 yılına kadar %10 emisyon azaltımının gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Refah seviyesine göre her Üye Devlet için ayrı bir emisyon hedefi tespit edilen ve 25 Haziran 2009’da yürürlüğe giren Çaba Paylaşım Kararı 489 Bkz. Directive 2008/101/EC of the European Parliament and of the Council of 19 November 2008 amending Directive 2003/87/EC so as to include aviation activities in the scheme for greenhouse gas emission allowance trading within the Community, Official Journal of the European Union L 8, Brussels, 13.01.2009. 490 European Commission, 2007b, s. 9. 491 Zoe Knight ve ö., “Aviation in EU ETS; an incentive for efficiency,” Merrill Lynch, SRI/Airlines/Aerospace, 8 September 2008, http://www.ml.com/media/113530.pdf 158 (Effort Sharing Decision)492 çerçevesinde, aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, refah düzeyi en yüksek ülke %20 emisyon azaltacakken, en düşük olan ülke ise bu dönemde emisyonlarını %20 artırabilme imkanı kazanmıştır. Üye Devlet Almanya Avusturya Belçika Birleşik Krallık Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Estonya Finlandiya Fransa Güney Kıbrıs Hollanda İrlanda İspanya Emisyon Hedefi - %14 - %16 - %15 - %16 + %20 + %9 - %20 + %11 - %16 - %14 - %5 - %16 - %20 - %10 Üye Devlet İsveç İtalya Letonya Litvanya Lüksemburg Macaristan Malta Polonya Portekiz Romanya Slovakya Slovenya Yunanistan Emisyon Hedefi - %17 - %13 + %17 + %15 - %20 + %10 + %5 + %14 + %1 + %19 + %13 + %4 - %4 Kaynak: Decision No 406/2009/EC, Annex II, s. 147. Tablo 9: Çaba Paylaşım Kararı Kapsamında AB Ülkelerinin 2020 yılı için Emisyon Hedefleri (2005 yılı seviyesine göre) Bu Karar kapsamına giren sektörlerde uygulanacak politika ve önlemler, Üye Devletler tarafından belirlenecek olup; bu önlemler; fosil yakıtlara dayalı ulaştırmanın azaltılması, binalarda yüksek enerji performansı standartlarının tespiti, toplu taşıma, verimli ve çevreye dost ısıtma sistemleri ve verimli tarımsal uygulamaların teşviki şeklinde gerçekleştirilebilecektir.493 İklim ve Enerji Paketi kapsamındaki başlıca düzenlemelerden biri de yenilenebilir enerji kaynakları (rüzgar, güneş, hidroelektrik, gelgit, jeotermal ve biyokütle gibi) alanındadır. 25 Haziran 2009 tarihli Yenilenebilir Enerji Direktifi çerçevesinde,494 toplam enerji tüketiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının 492 Decision No 406/2009/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 on the effort of Member States to reduce their greenhouse gas emissions to meet the Community’s greenhouse gas emission reduction commitments up to 2020, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009. 493 http://ec.europa.eu/environment/climat/effort_sharing/overview.htm (20 Nisan 2010) 494 Bağlayıcı ulusal hedefler getirilerek yatırımcılar açısından muğlaklığın giderilmesi ve yenilenebilir enerji teknolojilerinin teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Directive 2009/28/EC of the 159 payını artırmaya yönelik farklılaştırılmış zorunlu ulusal hedefler getirilmiştir.495 Bu doğrultuda, Birlik çapında, 2020 yılı itibariyle toplam enerji tüketiminin %20’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması hedeflenmiştir. Ayrıca, ulaştırma, elektrik, ısıtma ve soğutma alanlarında 2020 yılına yönelik ulusal hedeflerin belirtileceği ulusal yenilenebilir enerji eylem planlarının Üye Devletlerce hazırlanması da öngörülmektedir. Enerji verimliliği ve tasarrufunun sağlanması ise, AB’nin iklim değişikliği politikası kapsamındaki önemli hedeflerden bir diğeridir. Yapılan tahminler, verimsiz kullanım nedeniyle AB’nin enerji tüketiminin %20’sinin boşa gittiğini göstermektedir.496 Bu durumu dikkate alan AB, 2006 yılında altı yıl süreyle uygulanacak Enerji Verimliliği Eylem Planı’nı açıklamıştır. Söz konusu Eylem Planı’yla, 2020 yılı itibariyle %20 oranında bir enerji tasarrufunun sağlanması ve bu doğrultuda enerji tüketen gereçler, binalar ile ulaştırma ve elektrik üretimi gibi alanlarda enerji açısından daha verimli üretim ve tüketim yöntemlerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.497 Böylece, 2020 yılı itibariyle AB genelinde enerji tüketiminin maliyeti yıllık 100 milyar avro kadar azalacak ve AB’nin Kyoto Protokolü kapsamındaki emisyon azaltım hedefinin iki katından fazlasına denk düşen CO2 emisyonunun (yaklaşık 780 milyon ton CO2 emisyonu) atmosfere bırakılması önlenebilecektir.498 Bu yönde yapılacak düzenlemeler sayesinde, AB’nin enerji arzı güvenliği ve tasarrufu ile birlikte ekonomik açıdan rekabet gücü de artacak ve enerji verimli teknoloji ve ürünlerin teşviki ile AB dünyada öncü bir rol oynayabilecektir. AB’nin enerji alanındaki hedeflerinin, iklim değişikliğiyle mücadelenin yanında, enerji arzı güvenliği ile enerji kaynaklarında çeşitliliğin sağlanması, ekonominin daha verimli hale getirilmesi ve ayrıca istihdamın artırılması European Parliament and of the Council of 23 April 2009 on the promotion of the use of energy from renewable sources and amending and subsequently repealing Directives 2001/77/EC and 2003/30/EC, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009. 495 Üye Devletler bazında farklılaştırılmış yenilenebilir enerji hedefleri için bkz. http://ec.europa.eu/energy/renewables/targets_en.htm (29 Mart 2010) 496 European Commission, 2020 vision: Saving our energy, Brussels, 2007c, s. 1, http://ec.europa.eu/energy/action_plan_energy_efficiency/doc/2007_eeap_en.pdf 497 European Commission, Communication from the Commission: Action Plan for Energy Efficiency: Realising the Potential, COM(2006)545 final, Brussels, 19.10.2006, s. 4. 498 a.g.e., s. 3. 160 açısından olumlu yansımaları olacaktır. Bu bağlamda, AB’nin %20 yenilenebilir enerji hedefinin 600.000 kişiye ek istihdam sağlayacağı ve buna %20 enerji verimliliği hedefi de dahil edildiğinde toplam 1 milyonun üzerinde yeni iş imkanının oluşturulabileceği tahmin edilmektedir.499 Tabi ki, bu alandaki hedeflere ulaşılması için ciddi boyutlarda yatırım yapılması da gerekmektedir. Nitekim yapılan hesaplamalara göre, %20 yenilenebilir enerji hedefi için 20052020 yılları arasındaki dönemde 600-900 milyar avro civarında yatırım yapılması gerekecektir.500 Bununla birlikte, ulaştırma sektöründe, yakıt kalitesine ilişkin standartların yükseltilerek petrol ürünlerinin üretimi, taşınması ve kullanımından kaynaklanan sera gazı emisyonlarının 2020 yılı itibariyle %10 azaltılması da amaçlanmaktadır.501 Ayrıca, Yakıt Kalitesi Direktifi ile kara ulaştırmasından kaynaklanan emisyonların 2020 sonuna kadar asgari %6 oranında azaltılması ve biyoyakıt üretimi ve tüketiminde sürdürülebilirliğin sağlanması, AB’nin ulaştırma sektörü kapsamındaki hedefleri arasındadır.502 Kara ulaştırmacılığında kullanılan yakıtlardan kaynaklanan emisyonların Birliğin toplam emisyonlarının %20’sini oluşturduğu dikkate alındığında, ulaştırma sektöründe atılacak adımların önemi daha da artmaktadır. Ulaştırma sektörüne ilişkin getirilen önemli bir diğer düzenleme ise, üretilecek yeni taşıtlardan kaynaklanan CO2 emisyonlarının kontrolü için alınan önlemlerdir. Bu çerçevede, 2012-2015 döneminde pazara girecek yeni taşıtların (binek ve hafif ticari araçlar)503 oluşturduğu filolarda kilometre başına ortalama 120 gram emisyon hedefinin tutturulması gerekecek ve hedef 2015 yılına kadar 499 European Commission, Communication from the Commission: EUROPE 2020, A European strategy for smart, sustainable and inclusive growth, COM(2010) 2020, Brussels, 03.03.2010, s. 13. 500 European Commission, Employment in Europe 2009, Brussels, 2009d, s. 124, http://ec.europa.eu/social/BlobServlet?docId=4196&langId=en 501 European Commission, 2008a, s. 13. 502 Directive 2009/30/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 amending Directive 98/70/EC as regards the specification of petrol, diesel and gas-oil and introducing a mechanism to monitor and reduce greenhouse gas emissions and amending Council Directive 1999/32/EC as regards the specification of fuel used by inland waterway vessels and repealing Directive 93/12/EEC, Official Journal of the European Union L 140, 05.06.2009. 503 Binek araçlardan kaynaklanan CO2 emisyonları, AB’nin karbon emisyonlarının %12’sine tekabül etmektedir. Bkz. http://ec.europa.eu/environment/air/transport/co2/co2_home.htm (28 Mart 2010) 161 aşamalı olarak tüm otomobil üreticileri için bağlayıcı hale gelecektir. 504 2020 yılı itibariyle bu hedefin kilometre başına 95 grama çıkarılması ve ayrıca, eşik değerlerinin aşılması durumunda giderek artan bir oranda ceza uygulanması da düzenleme kapsamında yer almaktadır. AB, İklim ve Enerji Paketi kapsamında ayrıca, karbon yakalama ve depolama uygulamalarının geliştirilmesi ve bunların güvenli kullanımının sağlanmasına yönelik faaliyetlerin ve teknolojilerin desteklenmesini de hedeflemektedir. Karbon yakalama ve depolama uygulamaları sayesinde, endüstriyel üretim sırasında ortaya çıkan CO2 emisyonlarının uygun teknolojiler yoluyla yakalanması ve bu emisyonların jeolojik yöntemlerle yer altında depolanarak saklanması sağlanmaktadır. Bu doğrultuda AB, devlet yardımları kapsamında bu alana daha fazla kaynak aktarılması yoluyla bu yöndeki uygulamaların teşvikini hedeflemektedir. 4.2.2.2. Diğer Önlem ve Gelişmeler Her ne kadar Enerji ve İklim Paketi, AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik iklim değişikliği politikalarının merkezinde bulunsa da, AB’nin bu alandaki politikaları daha kapsamlı olarak tasarlanmaktadır. Bu doğrultuda, bahse konu Paket’te öngörülen düzenlemelerin yanında, AB, iklim değişikliği konusundaki hedeflerini, genel ekonomik politika ve stratejileriyle de bütünleştirmektedir. Örneğin, Mart 2010’da Komisyon tarafından açıklanan “Avrupa 2020: Akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme için bir strateji” çerçevesinde, düşük karbonlu ve sürdürülebilir ekonomik büyüme yolunda iklim değişikliği ile mücadele, enerji verimliliği ve temiz teknolojilerin rolüne vurgu yapılmakta ve bu yönde somut adımların atılması gerektiği dile getirilmektedir.505 Bununla birlikte, Aralık 2008’de kabul edilen Avrupa Ekonomik Kurtarma Planı’nda da iklim değişikliği ile mücadele sürecinde yapılacak yatırımların öneminden bahsedilmektedir. Bu çerçevede Plan’da, ekonomiyi canlandıracağı ve ekonomik krize karşı 504 Regulation (EC) No 443/2009 of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 setting emission performance standards for new passenger cars as part of the Community’s integrated approach to reduce CO2 emissions from light-duty vehicles, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009. 505 Bkz. European Commission, 03.03.2010. 162 dayanıklılığı artıracağı için altyapıların modernleştirilmesi, binalarda enerji verimliliğinin artırılması ve yeşil ürünlerin yaygınlaştırılması gibi akıllı yatırım uygulamaları ile bu alanlarda teşvik düzenlemelerinin gerekliliğine yer verilmektedir.506 Plan ile birlikte özellikle, ekonominin iklim değişikliği gibi uzun vadeli sorunlara uyum sağlamasının hızlandırılması için enerji verimliliğine yönelik mali teşviklerin artırılması ve yeşil ürünler üzerinde daha düşük KDV oranlarının uygulanması da AB’nin gündemine gelmiştir.507 AB, iklim değişikliğiyle mücadeleye amacıyla teknoloji ve inovasyon alanlarında atılacak adımlara da büyük önem vermektedir. Nitekim, iklime dost teknolojilerin geliştirilmesi ve bu yöndeki Ar-Ge faaliyetleri ile inovasyonun teşvik edilmesinin, iklimin korunmasının yanında, enerji arzı güvenliğinin sağlanması, rekabet gücünün artırılması ve düşük karbonlu ekonomiye geçişe olumlu katkısı olacaktır. Bu doğrultuda AB, 2007-2013 dönemi için çevre, enerji ve ulaştırma alanlarındaki Ar-Ge bütçesini 8,4 milyar avroya yükseltmiş ve böylece, iklime dost teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının yanı sıra iklim değişikliği ve etkileri hakkında bilimsel bilgi birikiminin artırılmasını hedeflemiştir.508 Kamu alımları alanında da çevrenin korunmasının dikkate alınması sayesinde iklim değişikliği ile mücadelede yol kat edilebilecektir. Enerji verimli büro araç ve malzemelerinin (enerji verimli bilgisayar ve aydınlatma cihazları, çevreye dost kamu taşıtları ve yeşil kamu binaları gibi) kamu alımlarında tercih edilmesi, kamu alımları sürecinde iklime dost kuralların getirilmesi bu doğrultuda atılabilecek adımlar arasındadır. Nitekim, AB içinde bazı ülkelerde (Almanya, Avusturya, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Hollanda ve İsveç gibi) kamu alımlarında çevreye dost yani yeşil kriterler uygulanmaktadır. 509 Nitekim, Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan bir raporda da, kamu alımlarında enerji 506 European Commission, Communication from the Commission to the European Council: A European Economic Recovery Plan, COM(2008) 800 final, Brussels, 26.11.2008, s. 2. 507 a.g.e., s. 8. 508 European Commission, 2008a, s. 13. 509 Mogens Peter Carl, “The power of green public procurement in the EU,” Climate Action, (Der. David Simpson), Sustainable Development International and UNEP, London, December 2007, s. 254. 163 verimliliğinin bir kriter olarak getirilmesinin iklim değişikliği ve enerji politikaları açısından önem arz ettiği vurgulanmaktadır.510 AB, Birlik çapında iklim değişikliğine uyum konusunda da çeşitli adımlar atmakta ve bu konuyu Üye Devletlerin gündemine getirmektedir. Özellikle Avrupa Komisyonu, Birlik içinde iklim değişikliğinden en fazla etkilenen bölgelerin bu etkilere uyum sağlayabilmeleri için Üye Devletler arasında işbirliğine gidilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bakımdan, AB çapında uyum alanında yapılacak işbirliği kapsamında, iç pazar ve Birliğin ortak politikalarıyla yakından bağlantılı olan alanlara511 bütüncül şekilde yaklaşılması ve bu alanlarda koordineli bir şekilde hareket edilmesi önem arz etmektedir.512 AB’nin uyum konusunu iç politikalarının yanında dış politikasına da dahil etmesi ve buna paralel olarak Birliğin ticaret politikasında, çevreye dost ürün ve hizmetlerin serbestleştirilmesi ve Serbest Ticaret Anlaşmaları’nın bu yönde gözden geçirilmesi yönünde bir yaklaşım sergileyebileceği anlaşılmaktadır.513 Bu doğrultuda, uyum alanında işbirliğine yönelik olarak, AB Uyum Çerçevesi’nin hazırlanması (2012 yılına kadar uygulanması amacıyla) ve böylece AB’nin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine dayanıklılığının artırılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla gerçekleştirilecek eylemler içerisinde, iklim değişikliğinin AB üzerindeki etki ve sonuçlarının tespiti, uyum faaliyetlerinin AB’nin temel politika alanlarıyla bütünleştirilmesi, uyum alanında piyasa temelli araçlar ve kamu-özel ortaklıkları gibi politika araçlarının harekete geçirilmesi ve uluslararası işbirliğinin 510 “Press Release: The renewed Lisbon Growth and Jobs Strategy is working, but the EU must reform further to succeed in a globalised age, says key Commission Report,” Brussels, IP/07/1892, 11 December 2007, http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/07/1892 511 Tarım, arazi yönetimi, gıda üretimi, su kaynakları, biyoçeşitlilik, balıkçılık, ormancılık, sağlık, turizm, altyapı ve şehir planlama, enerji ağları, bölgesel kalkınma ve sosyal politikalar gibi. 512 European Commission, White Paper: Adapting to Climate Change: Towards a European framework for action, COM(2009) 147 final, Brussels, 01.04.2009e, s. 6 ve Council of the European Union, Council Conclusions on Climate Change: Towards a comprehensive EU adaptation strategy, 2953rd Environment Council Meeting, Luxembourg, 25 June 2009, s. 1-2. 513 European Commission, EU action against climate change: Adapting to climate change, Luxembourg, 2008b, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/adapting_en.pdf ve European Commission, Green Paper from the Commission to the Council, the European Parliament, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions: Adapting to climate change in Europe - options for EU action, COM(2007) 354 final, Brussels, 29.06.2007d. 164 ilerletilmesi yer almaktadır.514 Sonuç itibariyle AB, uyum politikalarına daha bütüncül ve kapsamlı bir şekilde yaklaşmaktadır. Ayrıca, uyum politikalarının ekonomiyi olumlu yönde etkilemesi ve ilgili sektörlerde ticaret ve istihdamın artırılmasını sağlaması (iklim değişikliğine dayanıklı teknolojiler, bina teknikleri, malzeme ve ürünlerin teşviki ve sigorta sektörünün canlanması gibi) açısından bu konuya Birlik çapında daha fazla önem verilmeye başlanmıştır. İklim değişikliğine karşı AB çapında alınan önlemlerin iklimin korunması, enerji arzı güvenliğinin sağlanması, teknolojik gelişimin teşvik edilmesi ve istihdam ve rekabet gücünün artırılması gibi olumlu yansımalarının yanında, çevrenin korunması ve sağlık gibi alanlarda da çeşitli ekonomik getirileri olacaktır. Nitekim, 2020 yılı itibariyle CO2 emisyonlarında sağlanacak %10’luk bir azaltımın, Birlik içindeki sağlık harcamalarında yıllık 27 milyar avro kadar tasarruf yapılmasını sağlayacağı tahmin edilmektedir.515 Ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele sayesinde, hava kirliliğinin kontrolüne yönelik önlemlere daha seyrek başvurulacak ve böylece 2020 yılı itibariyle yıllık 11 milyar avro ek tasarruf yapılabilecektir.516 Son yıllarda, AB çapında doğrudan iklim değişikliğini hedef alan vergi düzenlemelerinin yapılması da gündeme gelmektedir. Nitekim, AB-ETS kapsamında olmayan sektörlerde kullanılan yakıtlar (ısınma ve motor yakıtları) üzerinde uyumlaştırılmış bir CO2 vergisinin getirilmesi (2013 yılı itibariyle uygulanmak üzere) yönünde Komisyon tarafından bir öneri517 geliştirilmektedir. Bu öneriyle, enerji ürünlerinin vergilendirilmesine ilişkin tespit edilen fiyat ikazlarının yetersiz kaldığı düşünülen Direktifin518 gözden geçirilmesi planlanmaktadır. Bu doğrultuda, hedeflenen enerji ürünlerin vergilendirilmesinde, CO2 bazında ayrım yapılması ve salınan CO2 kilogramı başına belirli bir miktar 514 European Commission, 2009e, s. 7. European Commission, 2008, s. 15. 516 a.g.e., s. 115. 517 European Commission, Proposal for a Council Directive amending Directive 2003/96 restructuring the Community framework for the taxation of energy products and electricity, COM(2009) XXXX, Brussels, 00.00.2009, http://www.euractiv.com/pdf/Energy%20Taxation%20Interservice%20proposal.pdf 518 Bkz. Council Directive 2003/96/EC of 27 October 2003 restructuring the Community framework for the taxation of energy products and electricity 515 165 vergi getirilmesi önerilmekte olup; bu önerinin 2010 yılı içinde tartışmaya açılması amaçlanmaktadır. Bununla birlikte, İsveç ve Fransa tarafından da iklim değişikliğiyle ilişkili olarak Birlik çapında yeni vergilerin uygulanması gündeme getirilmektedir. Örneğin, 2009 yılında Fransa, Birlik sınırlarında daha esnek çevre kural ve standartlarına sahip ülkelerden ithal edilen ürünlere CO2 vergisi uygulanmasını önermiştir.519 Bu önerinin temelinde, çevre alanında sıkı tedbirlere başvuran AB’nin rekabet gücünün olumsuz yönde etkilenmesinin engellemesi amacı bulunmaktadır. Avrupa Komisyonu da, vergi sisteminde çevresel faktörlerin daha fazla göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde bir pozisyona sahiptir. Nitekim, yaşlanan bir nüfusa sahip olan ve dolayısıyla sosyal güvenlik alanındaki kamu harcamaları artan ve küreselleşme sonucu sermaye ve emek üzerindeki vergilerin olumsuz yansımaları ön plana çıkan AB’de, emek ve gelir yerine çevreye zararlı tüketimin vergilendirilmesine ağırlık veren bir vergi sisteminin tasarlanmasının çok daha geniş kapsamlı getirilerinin olacağı Komisyonca vurgulanmaktadır.520 Sonuç itibariyle, AB’nin iklim değişikliği politikası, birçok sektörle ilgili çeşitli hedeflerin yanı sıra, farklı politika araçlarını da içine alan kapsamlı bir strateji üzerine kurulmuştur. AB’nin iklim değişikliği politikasında özellikle, ABETS ve enerji alanında yapılan düzenlemeler ön plana çıkmaktadır. Ancak görüldüğü üzere, AB-ETS’nin ve enerji alanındaki düzenlemelerin yanı sıra, birçok farklı politika araçlarıyla çeşitli sektörlerde önlemler uygulanmakta, bu da AB’nin iklim değişikliğiyle mücadelede nasıl bir hibrid sisteme sahip olduğunu açıkça göstermektedir.521 Özellikle, iklimin korunmasının yanında, enerji arzı güvenliği, istihdam ve rekabet gücünü artırmayı ve düşük karbonlu büyümenin gerçekleştirilmesi amaçlanmakta ve bu yönde iklim değişikliği, ekonomi ve enerji politikaları bütüncül olarak ele alınmaktadır. Bununla birlikte, altyapıların güçlendirilmesi, iklime dost teknoloji ve üretim modellerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ve böylece bu süreçten AB ekonomisinin de olumlu yönde 519 Sarkozy renews pressure for CO2 border tax, 14 September 2009, http://www.euractiv.com/en/climate-change/sarkozy-renews-pressure-co2-border-tax/article185387 (20 Nisan 2010) 520 European Commission, 2007b, s. 5. 521 Gernot Klepper ve Sonja Peterson, “Emissions Trading, CDM, JI and More: The Climate Strategy of the EU,” The Energy Journal, Cilt: 27, Sayı: 2, 2006, s. 2. 166 etkilenmesinin sağlanması hedeflenmektedir. Bu bakımdan, İklim ve Enerji Paketi temelinde şekillendirilen 2012 sonrası iklim ve enerji politikasının, gelecek 10-15 yıl için AB açısından yeni bir sanayi devrimi anlamına geldiğe düşünülmektedir.522 Böylece, 2050 yılına kadar AB genelinde düşük karbonlu bir ekonominin yaratılması ve AB’nin bu alanda lider konumda olması hedefine doğru hızla yol kat edilmektedir. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliği alanındaki hedeflerine ulaşması ve taahhütlerini başarıyla yerine getirmesi, Birliğin inanırlığını artıracak ve üçüncü ülkelerle bu alandaki ilişkilerinin ilerletilmesi sağlanacaktır. 522 European Commission, 2007b, s. 15. 167 BEŞİNCİ BÖLÜM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE: GELECEĞE YÖNELİK ÖNGÖRÜLER, AB VE TÜRKİYE Bu bölümde, ekonomik ve mali boyutu başta olmak üzere iklim değişikliğiyle mücadelenin, Türkiye üzerindeki olası yansımaları ve bu yönde yaşanabilecek gelişmelerin değerlendirilmesi yapılacaktır. Bu amaçla öncelikle, Türkiye’nin mevcut iklim değişikliği rejimindeki konumu, 2012 sonrası döneme yönelik pozisyonu ve ulusal düzeyde çeşitli alanlarda doğrudan ya da dolaylı olarak uygulanan politikaları ele alınacaktır. Akabinde, iklim değişikliği alanındaki işbirliği süreci ve bu yöndeki müzakerelerin Türkiye’ye yansımaları irdelenecektir. Devamında, Türkiye’de iklim değişikliğiyle mücadelede gündeme gelebilecek ekonomi ve maliye politikaları ile yaşanacak olası gelişmeler üzerinde durulacaktır. Son olarak ise, AB ile ilişkiler bağlamında ve iklim değişikliği politikalarının gelecekteki yönelimi konusunda Türkiye’ye ilişkin genel bir değerlendirme yapılacaktır. 5.1. TÜRKİYE’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİNDEKİ YERİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARINA GENEL BİR BAKIŞ Türkiye, mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamında diğer işbirliği taraflarına kıyasla farklı bir pozisyonda olan, yani kendine özgü niteliklere sahip bir ülkedir. Türkiye’nin bu durumu, mevcut iklim değişikliği rejiminin altında ulusal koşulları ve kapasitesine tam olarak uygun olmayan bir statüde bulunmasından kaynaklanmaktadır. 1990’lı yılların başında yapılan BMİDÇS müzakerelerinde Türkiye, OECD üyesi olması nedeniyle, söz konusu Sözleşme’nin hem Ek-1 hem de Ek-2 listesine dahil edilmiştir. Türkiye için öngörülen bu statü, Türkiye’ye emisyon azaltımının yanı sıra finansman ve teknoloji desteği sağlama konusunda da bazı yükümlülükler getirmekteydi. Ancak Türkiye, BMİDÇS’nin yürürlüğe girdiği 1994 yılından sonra, ortak fakat 168 farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi, ulusal ve bölgesel kalkınma öncelikleri ve özel koşulları bağlamında konumunun yeniden ele alınması gerektiğini vurgulamış ve tarafları Türkiye’nin bu durumunu dikkate almaya davet etmiştir.523 Buna paralel olarak Türkiye, BMİDÇS’nin hem Ek-1 hem de Ek-2 listesinden çıkarılmayı talep etmiştir. Bu doğrultuda sürdürülen müzakereler 2001 yılında Marakeş’te düzenlenen COP-7 ile sonuçlanmıştır. COP-7’de, Türkiye’nin Ek-2 listesinden silinmesine karar verilmiş ve taraflar Türkiye’yi özel koşullara sahip ve diğer Ek-1 taraflarından farklı konumda olan bir Ek-1 tarafı olarak tanımaya davet edilmiştir.524 Nitekim, Türkiye’ye ilişkin bazı temel göstergeler de, Türkiye’nin farklı konumunu doğrular niteliktedir. Örneğin, Türkiye, nüfus ve emisyon artış hızı bakımından en yüksek değerlere sahip Ek-1 tarafı olmakla birlikte,525 toplam ve kişi başı sera gazı emisyonları, kişi başı enerji tüketimi ve kişi başı GSYH açısından birçok Ek-1 tarafının gerisinde yer almaktadır.526 Bu bakımdan Türkiye kendisini, sosyo-ekonomik göstergeler, kişi başı emisyon miktarı, kişi başı GSYH, kişi başı enerji tüketim göstergeleri ve İnsani Kalkınma Endeksindeki yeri açısından “orta gelirli gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde görmektedir. Anılan COP Kararı sonrasında Türkiye, BMİDÇS’ye katılım sürecini hızlandırmış ve böylece, 24 Mayıs 2004’te BMİDÇS’ye Ek-1 ülkesi olarak taraf olmuştur.527 Böylece, BMİDÇS kapsamında Türkiye, öncelikli olarak iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik politikaların ortaya konduğu Ulusal Bildirimler ile yıllık Sera Gazı Salım Envanterlerini hazırlama yükümlülüğü altına girmiş ve 523 Murat Türkeş, “İklim Değişikliğiyle Savaşım, Kyoto Protokolü ve Türkiye,” Mülkiye, Cilt: XXXII, Sayı: 259, Yaz 2008, s. 119 ve UNFCCC, “Statement of the Turkish Delegation on its National Policy related to Global Climate Change Concerns,” Review of the List of Countries included in Annex I to the Convention, Submission by the Government of Turkey, FCCC/CP/1995/Misc.5, 6 April 1995. 524 UNFCCC, “Decision 26/CP.7 on Amendment to the list in Annex II to the Convention (9 November 2001),” FCCC/CP/2001/13/Add.4, 21 January 2002, s. 5. 525 Türkiye’nin 1990 yılında 170 milyon ton CO 2 eşdeğer olan sera gazı emisyon miktarı, 2007 yılında 372 milyon ton CO2 eşdeğer ulaşarak %119 oranında artış göstermiştir. Bu artış, Türkiye’yi, BMDİÇS Ek-1 tarafları arasında emisyon artışı açısından ilk sıraya yerleştirmiştir. Bu gidişat, Türkiye’nin halen sanayileşme sürecini tamamlamadığını göstermektedir. Türkiye İstatistik Kurumu, Sera Gazı Emisyon Envanteri 2007, Haber Bülteni, Sayı: 111, 26 Haziran 2009, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=4078 (30 Mart 2010) 526 Örneğin, 2007 yılında Türkiye’nin kişi başı sera gazı emisyon değeri 5,3 ton CO 2 eşdeğeri iken, bu değer OECD’de 15 ton ve AB’de ise 10,2 tondur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mazlum, 2009, s. 60. 527 4990 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 21.10.2003/25266. 169 iklim değişikliğine karşı verilen mücadeleye katkı sağlama sorumluluğunu üstlenmiştir. Öte yandan, BMİDÇS’nin Ek-2 listesinden çıkarılması nedeniyle Türkiye’nin, mevcut iklim değişikliği rejiminde finansman ve teknoloji desteği sağlama yönünde herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Türkiye’nin BMİDÇS’ye taraf olmasının ardından, Kyoto Protokolü’ne taraf olup olmayacağı konusu ülke gündeminde yoğun olarak tartışılmaya başlanmıştır. Tartışmanın temelinde, Kyoto Protokolü çerçevesinde üstlenilebilecek bir emisyon hedefinin, ülke ekonomisini ve kalkınma sürecini olumsuz yönde etkileyeceği varsayımı yer almıştır. Nitekim, yapılan çalışmalarda, Kyoto Protokolü kapsamında alınacak emisyon azaltım hedeflerinin Türkiye ekonomisine ciddi maliyetler getireceği tahmin edilmektedir. Örneğin, çeşitli senaryolara göre Türkiye’de sera gazı emisyonlarını 2005 yılı seviyesinde sabitlemenin ekonomik maliyetinin 2020 yılında GSYH’nin %17’sine, 2030 yılında ise %23’üne denk düşeceği tahmin edilmektedir.528 Konuyla ilgili başka bir çalışmada, karbon vergisinin getirilmesi veya enerji sektöründe daha yüksek vergi oranlarının uygulanması yöntemiyle oluşturulacak emisyon azaltım politikalarının istihdam üzerinde olumsuz etkilere yol açacağı ve ayrıca temiz teknolojilere yapılacak yatırım için de önemli miktarda bir dış kaynağa ihtiyaç olacağı vurgulanmaktadır.529 Netice itibariyle, iklim değişikliğiyle mücadele başlangıçta çevre alanında alınacak önlemleri akla getirse de, bu süreç ekonomi ve kalkınma politikalarını da yakından ilgilendirmektedir. Öte yandan AB de, Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne taraf olması gerektiğini, Türkiye’ye ilişkin olarak hazırlanan düzenli ilerleme raporlarında (2002 yılından beri) açıkça belirtmiş ve bu yöndeki mevzuat çalışmalarının hızlandırılmasını talep etmiştir. Bununla birlikte, iklim değişikliğiyle mücadelenin uluslararası düzeyde öncelik kazanması, uluslararası platformlarda Türkiye’nin bu yönde adım atması konusundaki beklentilerin artmasına yol açmıştır. Bu doğrultuda, Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne taraf olma süreci 2007 yılında 528 Gürkan Kumbaroğlu, Nihan Karali ve Yıldız Arıkan, “CO2, GDP and RET: An aggregate economic equilibrium analysis for Turkey,” Energy Policy 36 (2008). 529 Çağatay Telli, Ebru Voyvoda ve Erinç Yeldan, “Economics of environmental policy in Turkey: A general equilibrium investigation of the economic evaluation of sectoral emission reduction policies for climate change,” Journal of Policy Modeling 30 (2008). 170 başlatılmış ve bu süreç Türkiye’nin 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne resmen taraf olması ile noktalanmıştır.530 Türkiye’nin Protokole taraf olmasında öncelikle, 2012 sonrası döneme yönelik Kyoto Protokolü kapsamındaki müzakerelere daha etkin ve aktif olarak katılım sağlanabilmesi, AB çevre mevzuatının bir parçası olan söz konusu Protokole taraf olarak AB müktesebatına uyum bağlamında ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda AB ile işbirliğinin ilerletilebilmesi ve ayrıca Türkiye’nin uluslararası alanda prestiji ve çıkarlarının korunması gibi unsurlar etkili olmuştur.531 Kyoto Protokolü’ne taraf olan Türkiye, halihazırda Ek-B listesinde bulunmaması nedeniyle herhangi bir sayısallaştırılmış emisyon azaltım taahhüdü üstlenmemiştir. Ancak, Türkiye ulusal bildirim ve sera gazı envanteri hazırlama konusunda, Protokol’de yer alan daha sıkı bildirim ve raporlama kurallarına tabi olacaktır. Bu yöndeki çalışmaların bir an önce hızlandırılması, Türkiye’nin bu konudaki yükümlülüklerini düzgün bir şekilde yerine getirilebilmesi açısından önem kazanmıştır. 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde ulusal kapasitesi ve koşullarına uygun bir pozisyon elde edebilmek isteyen Türkiye, bu doğrultuda devam etmekte olan uluslararası müzakerelere büyük önem vermektedir. Bu çerçevede, 2012 sonrası dönemde Türkiye, sera gazı emisyonlarının sınırlanması açısından “ulusal koşullara uygun azaltım eylemleri (NAMAs)” üstlenmeyi planlamakta ve bu yönde müzakerelerde bulunmaktadır. Buna göre, Türkiye herhangi bir baz yılına göre emisyon azaltımı yapmak yerine, ilave önlem alınmaması durumunda (business as usual senaryosu) ortaya çıkacak emisyon artışının hızını düşürmeyi yani artıştan azaltım gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Böylece, maliyetli bir süreç olan emisyon azaltımı alanında daha esnek eylemlerin üstlenilmesi ve sürdürülebilir kalkınma temelinde ekonomik büyüme ve sanayileşmenin olumsuz yönde etkilenmemesi amaçlanmaktadır. Türkiye ayrıca, 2012 yılı sonrası dönemde, yükümlülüklerin belirlenmesine ilişkin mevcut gruplandırmanın (Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı taraflar) gözden geçirilmesine ve yeni sistemde ekonomik 530 5836 Sayılı Kanun Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 17.02.2009/27144. 531 Bkz. 5836 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı, Gerekçe, http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0597.pdf 171 kalkınma seviyesi, kişi başına milli gelir, enerji tüketimi ve yoğunluğu, İnsani Kalkınma Endeksi ile iklim değişikliği kapsamında tarihsel sorumluluk gibi hususların göz önünde bulundurulmasına önem vermektedir.532 Bu doğrultuda Türkiye, özel koşullarını ve farklı konumunu ortaya koyan 26/CP.7 nolu COP Kararının, Türkiye’nin yeni iklim değişikliği rejimindeki pozisyonunun değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiğini de belirtmektedir. Özel koşulları ve farklı konumuna atfen, Türkiye, 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi transferinden kapsamında yararlanabilmek oluşturulacak için mali kaynak müzakerelerde ve çeşitli teknoloji girişimlerde bulunmaktadır. Bu çerçevede Türkiye, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik oluşturulacak mali yapıda, tarihsel sorumluluklar, mevcut emisyon seviyeleri ve mali kapasiteler gibi etmenlerin dikkate alınmasına önem vermektedir. Buna paralel olarak Türkiye, ulusal ve bölgesel kalkınma öncelikleri, doğal ve coğrafi özellikleri, kaynak donatımı, ekonominin göreceli büyüklüğü, ekonomik ve teknolojik kapasite, İnsani Kalkınma Endeksindeki durum ve Dünya Bankası’ndaki fonlardan veya UNDP’nin teknik yardımından yararlanabilmek gibi belirli kriterleri karşılayan tüm tarafların mali kaynaklara erişim sağlayabilmelerini önermektedir. Bu bakımdan Türkiye, finansman ve teknoloji transferi alanında benzer ekonomik gelişmişlik seviyesine sahip ülkelere sağlanan kolaylıklardan yararlanabilmeyi hedeflemektedir. Türkiye, özel koşulları çerçevesinde ayrıca, CDM gibi esneklik mekanizmalarından da ev sahibi ülke, yani yatırım yapılan ülke olarak yararlanabilmeyi de talep etmektedir. Farklı konumu ve özel koşulları temelinde Türkiye’nin, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine açık bir bölge olan Akdeniz havzasında yer alması nedeniyle iklim değişikliğine uyum açısından da önemli mali ve teknolojik ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu konumu Türkiye’yi, düzensiz yağışlar, sel, su kıtlığı 532 UNFCCC, “Views of Turkey regarding the Work Program of the Ad Hoc Working Group on Long-term Cooperative Action under the Convention (25 February 2008),” Views regarding the Work Programme of the Ad Hoc Working Group on Long-term Cooperative Action under the Convention, Submissions from Parties, FCCC/AWGLCA/2008/MISC.1, 3 March 2008, s. 81-82 ve UNFCCC, “Turkey’s views on the fulfillment of the Bali Action Plan and the Components of the Agreed Outcome (24 April 2009),” Ideas and Proposals on the Elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submission from Parties, Part II, FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part II), 19 May 2009, s. 103. 172 ve çölleşme gibi çeşitli sorunlarla karşı karşıya bırakabilmektedir. Daha sık ve şiddetli olarak hissedilen bu sorunlar sonucunda, can ve mal kaybı oluşmakta, altyapı sistemleri büyük zarar görmekte ve dolayısıyla büyük sosyo-ekonomik maliyetler ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan Türkiye, sera gazı emisyonlarının sınırlandırılmasının yanında uyum eylemleri için teknoloji transferi ve finansman desteğine ihtiyaç duyduğunu vurgulamaktadır. Türkiye, uyum kapsamında sağlanacak fonların iklim değişikliğinden etkilenebilirlik, karşılaşılan riskin boyutu ve tarafların teknik ve mali kapasitesi gibi kriterlerin dikkate alınarak sağlanması gerektiğini dile getirmektedir. Teknoloji alanında ise Türkiye, mevcut emisyonların ortaya çıkmasında tarihsel sorumluluğa ve yeterli teknolojik ve mali kapasiteye sahip ülkelerin öncü rol oynaması gerektiği fikrini benimsemekte ve gelecekte teknoloji transferinden yararlanabileceği yeni bir teknoloji mekanizmasının kurulmasını desteklemektedir. Türkiye’nin uluslararası iklim değişikliği rejimi çerçevesindeki yeri ve 2012 sonrası döneme ilişkin pozisyonunun açıklanmasının ardından, iklim değişikliğine yönelik doğrudan ve dolaylı olarak uygulanan ulusal politikaları hakkında genel bir değerlendirmenin yapılması yararlı olacaktır. Bu bağlamda öncelikle, Türkiye’nin iklim değişikliği politikalarının oluşturulma sürecinin kısaca incelenmesi gerekmektedir. Çeşitli politika alanlarını ve sektörleri ilgilendiren iklim değişikliği konusuna ilişkin Türkiye’nin ulusal politikasının oluşturulması sürecinde, başta Çevre ve Orman Bakanlığı olmak üzere birçok kurum ve kuruluş aktif olarak rol almaktadır. Bu çerçevede, Türkiye’nin iklim değişikliği alanındaki politikaları, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde (hem ulusal ve hem de uluslararası düzeyde) yürütülmekte ve bu alana ilişkin olarak kurulan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) bu yöndeki politikaların oluşturulmasında belirleyici bir konumda bulunmaktadır. 2001 yılında kurulan533 ve 2004 yılında yeniden düzenlenen534 İDKK, iklim değişikliğinin zararlı etkilerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması, yapılacak çalışmalarda verimliliğin sağlanması, kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşları arasında koordinasyon ve görev dağılımının yapılması ve bu konuda 533 534 22 Ocak 2001 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-320-184 (2001/2) sayılı genelge ile kurulmuştur. 2004/13 Sayılı Başbakanlık Genelgesi, Resmi Gazete, Tarih/Sayı: 18.02.2004/25377. 173 uygun iç ve dış politikaların belirlenmesinden sorumludur. İDKK, Çevre ve Orman Bakanı’nın Başkanlığında, Dışişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarları ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı’nın (TOBB) katılımıyla toplanmaktadır.535 İlerleyen yıllarda, İDKK’nın yapısında tekrar değişikliği gidilmiş ve bu bağlamda, 2007 yılında Sağlık Bakanlığı’nın ve 2008 yılında da Maliye Bakanlığı’nın İDKK’ya üye olması ve bu yönde gerekli düzenlemelerin yapılması için Başbakanlığa teklif sunulması kararlaştırılmıştır. 2010 yılı içinde ise Hazine Müsteşarlığı ile Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) de İDKK’ya dahil olması gündeme getirilmiştir. Ancak tüm bu karar ve adımların resmileşmesi, ilgili Başbakanlık Genelgesi’nin yeniden düzenlenmesiyle mümkün olacaktır. İDKK kapsamında ayrıca, teknik konuların daha alt düzeyde uzmanların katılımı ile yürütülmesi amacıyla on adet çalışma grubu oluşturulmuştur. Bu çalışma grupları ve koordinatör kurumları aşağıda gösterilmektedir: - İklim Değişikliğinin Etkilerinin Araştırılması (Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü) - Sera Gazları Emisyon Envanteri (Türkiye İstatistik Kurumu) - Sanayi, Konut, Atık Yönetimi ve Hizmet Sektörlerinde Sera Gazı Azaltımı (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) - Enerji Sektöründe Sera Gazı Azaltımı (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) - Ulaştırma Sektöründe Sera Gazı Azaltımı (Ulaştırma Bakanlığı) - Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık (Çevre ve Orman Bakanlığı) - Politika ve Strateji Geliştirme (Çevre ve Orman Bakanlığı) - Eğitim ve Kamuoyunu Bilinçlendirme (Çevre ve Orman Bakanlığı) 535 Ancak zaman zaman, Çevre ve Orman Bakanı’nın katılım sağlayamadığı İDKK toplantılarına, Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı başkanlık edebilmekte ve ayrıca diğer üye kurum ve kuruluşlar da İDKK toplantılarında Müsteşar veya Başkan yerine daha alt düzeyde temsil edilebilmektedir. 174 - Uyum Çalışma Grubu (Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü) - Finansman Çalışma Grubu (DPT) Bununla birlikte, “Karbon Piyasaları” adlı bir çalışma grubunun oluşturulması konusu da İDKK’nın gündeminde bulunmaktadır. Maliye Bakanlığı, ilgili diğer çalışma gruplarının yanı sıra özellikle finansman çalışma grubu altında hem ulusal hem de uluslararası düzeyde yapılan çalışmalarda DPT ve Hazine Müsteşarlığı ile işbirliği içinde faaliyet göstermektedir. Söz konusu çalışma gruplarına ilave olarak ayrıca, uluslararası müzakerelerde görüşülen teknoloji konularına ilişkin çalışmalar Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, kapasite geliştirme konuları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve ortak vizyon konuları ise Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonunda yürütülmektedir. Ancak, İDKK kapsamında kurulmuş olan söz konusu çalışma grupları, genellikle düzenli olarak toplanamamakta ve bu nedenle İDKK altında yapılacak teknik çalışmalar sürdürülebilir ve etkin bir şekilde yürütülememektedir. İlgili kurum ve kuruluşların ve İDKK’nın çalışmaları temelinde, Bakanlar Kurulu’nun yanı sıra Ekonomi Koordinasyon Kurulu ve Yüksek Planlama Kurulu da Türkiye’nin iklim değişikliği politikalarına nihai halinin verilmesinde etkili olmaktadır. Mevcut uluslararası iklim değişikliği rejimi kapsamında herhangi bir emisyon hedefi bulunmayan Türkiye, ulusal düzeyde iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla doğrudan veya dolaylı bazı önlem ve düzenlemelere de başvurmaktadır. Bu yöndeki adımlardan en önemlisi, 3 Mayıs 2010 tarih ve 2010/8 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile kabul edilen ve 2010-2020 döneminde Türkiye’nin iklim değişikliği politikalarına rehberlik edecek olan Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020)’dir.536 Söz konusu Strateji Belgesi kapsamında, 2010-2020 dönemine yönelik ulusal vizyon ve stratejik hedeflerin belirlenmesinin yanında, enerji, ulaştırma, sanayi, atık, arazi kullanımı, tarım ve ormancılık, uyum, teknoloji ve finansman alanlarında kısa (1 yıl), orta (1-3 yıl) ve uzun vadeli (10 yıl) birtakım hedefler tespit edilmiştir. 536 Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020), Nisan 2010, Ankara, http://www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/8264/Ulusal_İklim_Değişikliği_Strateji_Belgesi_(20 10_-_2020).pdf 175 Bu çerçevede anılan Strateji Belgesi’nde, Türkiye’nin iklim değişikliğine yönelik ulusal vizyonu: “iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarıyla entegre etmiş; enerji verimliliğini yaygınlaştırmış; temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını artırmış; iklim değişikliğiyle mücadeleye özel şartları çerçevesinde aktif katılım sağlayan ve yüksek yaşam kalitesiyle refahı tüm vatandaşlarına düşük karbon yoğunluğu ile sunabilen bir ülke olmak” şeklinde belirlenmiştir. Bu doğrultuda, Strateji’de de vurgulandığı üzere, Türkiye’nin iklim değişikliği alanında öncelik arz eden stratejik hedefleri şu şekildedir: - Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi temelinde ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri, yoksullukla mücadele çabaları ve özel koşulları çerçevesinde iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum önlemlerinin kalkınma planlarına dahil edilmesi; - sera gazı emisyon artış hızını sınırlayarak iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunulması; - iklim değişikliğine uyum sağlanması için ulusal hazırlık seviyesi ile kapasitesinin artırılması; - emisyon azaltım ve uyum faaliyetleri için gerekli olan mali kaynaklara erişimin artırılması; - Ar-Ge ve inovasyon kapasitesinin geliştirilmesi ve - iklim değişikliği konusunda kamuoyu bilincinin artırılması, bu alanda bütüncül bir bilgi yönetim sisteminin oluşturulması ve şeffaf, katılımcı ve bilimsel çalışmalara dayalı karar alma süreçlerinin geliştirilmesi. Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi kapsamında, yukarıda da belirtildiği üzere çeşitli sektör ve politika alanlarında birtakım hedef ve stratejiler kabul edilmiştir. Bunlar arasında, enerji sektörü, iklim değişikliği ile mücadelede kritik rolü açısından en ön plana çıkan politika alanıdır. Bu çerçevede, enerji alanında, binalarda enerji verimliliği ve tasarrufunun artırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarından en üst düzeyde faydalanılması, enerji sektöründeki sıfır 176 emisyonlu teknolojiler ve bu yöndeki Ar-Ge faaliyetlerinin teşvik edilmesi hususlarında stratejiler belirlenmiştir. Bununla birlikte, enerji yoğunluğunun537 2020 yılına kadar 2004 yılı seviyesinin altına düşürülmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi içindeki payının 2023’te %30’a çıkarılması ve enerji sektöründe 2020 yılına kadar referans senaryoya538 göre CO2 emisyonlarının %7 seviyesinde sınırlanması potansiyeline ulaşılmasına yer verilmiştir. Bahse konu Strateji Belgesi’nde öncelik verilen konulardan bir diğeri ise ulaştırma sektörüdür. Bu bağlamda, demiryolu, denizyolu ve havayolu taşımacılığının ulaşımdaki paylarının artırılması, bisiklet, hibrid ve yeni teknoloji ürünü motorlar gibi çevre dostu araçların kullanımının yaygınlaştırılması, toplu taşıma ve temiz yakıt ve teknolojilerin desteklenmesinin sağlanması belirlenen öncelikler arasındadır. Strateji Belgesi kapsamında sanayi sektörüne ilişkin olarak da çeşitli strateji ve hedeflere yer verilmiştir. Bu doğrultuda, iklim dostu ve yenilikçi teknolojilere yönelik özendirici mekanizmaların oluşturulması, Ar-Ge faaliyetleri ve teknoloji transferi konusunda sanayinin teşvik edilmesi ve 2020 yılına kadar sanayi sektöründe enerji verimliliği uygulamaları ile belirlenmiş olan tasarruf potansiyelinin azami ölçüde gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Strateji Belgesi’nde ayrıca, atık yönetimi, arazi kullanımı, tarım ve ormancılık ve teknoloji alanlarında çeşitli politikaların ve teşviklerin uygulanması amaçlanmaktadır. Strateji Belgesi’nde emisyonların kontrolüne yönelik sektörel önlemlerin yanı sıra, iklim değişikliğine uyum alanında da atılacak adımlar üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede, iklim değişikliği sonucu artabilecek su baskını, çığ ve heyelan gibi alanlarda mücadelenin sağlanması,539 su kaynaklarının ve yutak alanların korunması, çölleşme ve erozyonla mücadele edilmesi, hassas ekosistemler ile biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilir tarım uygulamalarının geliştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadelede uygun sağlık 537 Birim mal veya hizmet üretimi başına tüketilen enerji. Herhangi bir ek önlem alınmaması durumuna kıyasla. 539 Erken uyarı sistemlerinin kurulması ve risk yönetiminin oluşturulması gibi. 538 177 politikalarının tespit edilmesi ve ülke genelinde etkilenebilirlik analizinin yapılması gibi hedefler Strateji Belgesi’nde yerini almıştır. Anılan Strateji Belgesi’nin en önemli bölümlerinden biri de, iklim değişikliğiyle mücadelede hayati bir role sahip olan finansman konusudur. Bu bağlamda Strateji Belgesi’nde, diğer politika alanları ve sektörlerdeki gibi kısa, orta ve uzun vadeli hedef ve stratejiler belirlenmiştir. Bu bakımdan Strateji Belgesi ile kısa vadede, mevcut finansman kaynaklarının etkin kullanımının sağlanması ve yeni finansman kaynaklarının araştırılması,540 bu alanda ikili ve çok taraflı olmak üzere uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesi, emisyon azaltımı ve uyum faaliyetleri için gereken kaynaklara erişimin artırılması hedeflenmiştir. Finansman alanındaki orta vadeli stratejiler arasında, gönüllü karbon piyasalarının oluşturulması ve işlemesinin sağlanması; kamu-özel sektör işbirliği çerçevesinde temiz teknoloji yatırımlarının desteklenmesi; emisyon kontrolü ve iklim dostu temiz teknoloji üretimi, temiz ürün tasarımı ve üretim teknolojilerine yönelik desteklerin sağlanması, düşük karbonlu kalkınmaya yönelimin hızlandırılması ve kamu yatırımlarının programlanmasında emisyon azaltımı ve kontrolü ile uyum sağlamaya yönelik projelere öncelik verilmesi hedefleri yer almıştır. Son olarak uzun vadede ise, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyuma yönelik yenilikçi ve sürdürülebilir ilave finansman kaynaklarının oluşturulması yönünde harekete geçilmesinin hedeflendiği ifade edilmiştir. Strateji Belgesi’nde ayrıca, eğitim, kapasite artırımı ve kurumsal altyapı konularında da iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacak şekilde gerekli adımların atılması ve iklim değişikliği alanında bilimsel çalışmaların desteklenmesi için bir İklim Değişikliği Araştırma Enstitüsü’nün kurulması hedeflenmektedir. Bununla birlikte, Strateji’nin ve bu yönde oluşturulacak eylem planının uygulanmasının izlenmesi ve değerlendirilmesini teminen bir “Strateji İzleme ve Yönlendirme Komitesi”nin kurulması ve bu Komitenin çalışmalarını İDKK üyelerinin bilgilendirilmesi amacıyla üç aylık raporlar halinde sunması konularına yer verilmektedir. Sonuç itibariyle, Strateji kapsamında belirlenen tüm 540 Özellikle, yeşil çevre, iyi tarım uygulamaları ve iklim dostu teknolojilerin transferi ve geliştirilmesi alanlarında. 178 bu hedef ve politikalar, birçok sektörel politika ile birlikte ekonomi ve maliye politikalarında düşük karbon ekonomisine geçişte yapılacak kapsamlı reformların habercisi niteliğindedir. Görüldüğü üzere, doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlayan söz konusu Strateji Belgesi’nin yanı sıra, Türkiye’nin bu mücadeleye dolaylı yoldan katkı sağlayan çeşitli düzenleme ve önlemleri de bulunmaktadır. Bu çerçevede, Enerji Verimliliği Kanunu, bu yöndeki en önemli düzenlemelerden birini oluşturmaktadır. Enerjinin etkin, verimli ve tasarruflu kullanılmasının sağlanması, enerji maliyetlerinin ekonomi üzerindeki yükünün hafifletilmesi ve ayrıca çevrenin korunmasını amaçlayan Enerji Verimliliği Kanunu541 kapsamında, 2023 yılı itibariyle enerji yoğunluğunun en az %20 oranında düşürülmesi öngörülmektedir.542 Enerji alanında atılan diğer önemli bir adım ise, 18 Mayıs 2009 tarih ve 2009/11 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile kabul edilen “Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi”dir. Anılan Strateji Belgesi ile, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi içindeki payının 2023’te %30’a çıkarılması ve rüzgar, jeotermal, güneş ve hidroelektrik potansiyelinden daha fazla yararlanılmasına yönelik düzenlemelerin yapılması planlanmaktadır.543 Enerji sektöründe ayrıca, yakıt kalitesinin yükseltilmesi, termik santrallerin rehabilitasyonu ve nükleer enerji güç santrallerinin kurulması yönünde de çeşitli çalışmalar mevcuttur. Enerji ihtiyacının %74’ünü ithalat ile karşılayan (2008 yılı) ve her yıl bu yöndeki ihtiyacı giderek artış gösteren Türkiye, bu hedefler doğrultusunda, karşılaştığı büyük maliyetleri düşürmeyi de planlamaktadır. Nitekim, enerji ithalatına 2006 yılında 29 milyar dolar ve 2007 yılında 33,9 milyar dolar ödeyen544 Türkiye’nin, 2008 yılı içinde ise bu yönde 40-45 milyar dolar civarında 541 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 02.05.2007/26510. Erdal Çalıkoğlu, “Enerji Verimliliği ve Uygulamalar,” Standard, Yıl: 49, Sayı: 575, Türk Standartları Enstitüsü, Nisan 2010, s. 50. 543 Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi”, http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Arz_Guvenligi_Strateji_Belgesi.pdf (20 Nisan 2010) 544 Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Türkiye Enerji Raporu 2007-2008, Aralık 2008, s. 14, http://www.dektmk.org.tr/upresimler/2008_enerji_raporu.pdf 542 179 bir kaynak ayırdığı tahmin edilmektedir.545 Bu bakımdan bu alanda atılacak adımlar sayesinde, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve enerji arzı güvenliğinin sağlanmasının yanında, ekonomi üzerindeki yük hafifletilebilecek ve iklim değişikliğiyle daha etkin mücadele edilebilecektir. Kuşkusuz, enerji alanında yapılan tüm bu düzenlemeler, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınmasına büyük katkı sağlayacaktır.546 Ulaştırma sektörü de iklim değişikliğiyle mücadelede ekonomik getirileri açısından öne çıkan alanlardan biridir. Bu bakımdan, Türkiye’de ulaştırma sektöründe yeni teknolojilerin yaygınlaştırılması, enerji tüketiminin azaltılması ve dolayısıyla iklimin korunmasının sağlanması yönünde çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır. Örneğin, 2007 yılında, modeli 1972 yılı ve daha öncesi yıllar olan bazı taşıtların547 piyasadan çekilmesine ilişkin bir düzenleme yapılarak bu yönde çeşitli mali teşvikler getirilmiş ve böylece ekonomik açıdan elde edilecek getirilerin yanında, çevrenin korunmasının sağlanması da amaçlanmıştır.548 Bunu takiben, 2009 yılında yapılan yeni düzenlemelerle, daha önce 1972 olarak belirlenen model yılı 1979 yılı ve öncesi yıllara yükseltilerek kapsam daha da genişletilmiştir.549 Bu doğrultuda yapılan düzenlemeler ile, 1979 model ve öncesi bazı motorlu taşıtlara, hurdaya ayrılmaları kaydıyla, motorlu taşıt vergisi borcu, gecikme cezaları ve bu cezalara ilişkin faizlere af getirilmiş ve böylece daha verimli ve çevreye dost teknolojiye sahip taşıtların trafikte yaygınlaşmasının sağlanması ve ulaştırmadan kaynaklanan enerji tüketiminin azaltılması hedeflenmiştir. Şüphesiz bu yöndeki adımlar, dolaylı olarak sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınmasına büyük katkı sağlayacaktır. 545 http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=87458&KTG_KOD=190 (23 Nisan 2010) 546 2007 yılında Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının %77’sinin enerji kaynaklı olarak gerçekleşmiş olması, bu sektörün emisyonlarla mücadelede öncelik kazanmasına yol açmıştır. Emisyon oranları için bkz. Türkiye İstatistik Kurumu, 26 Haziran 2009. 547 Yük/eşya taşımaya yönelik belirli ağırlıktaki araçlar ve belirli bir yolcu kapasitesine sahip otobüs cinsi taşıtlar. 548 Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin 49 No.lu Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 17.11.2007/26703. Söz konusu Tebliğ kapsamı, 3 Mayıs 2008 tarih ve 26865 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair 53 No.lu Tebliğ ile değiştirilmiştir. 549 Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin 56 No.lu Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 19.03.2009/27174 ve Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair 57 No.lu Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 31.05.2009/27244. 180 Ormancılık alanında atılacak adımlar da, son yıllarda Türkiye’nin öncelikleri arasına girmiştir. Bu çerçevede, orman alanlarının artırılmasına yönelik olarak 2008-2012 dönemine yönelik olan Milli Ağaçlandırma Seferberliği ile 2 milyon 300 bin hektar alanın ağaçlandırılması planlanmaktadır.550 Böylece, iklim değişikliğinin önüne geçilmesinde önemli yutak alanlar olan ormanların genişletilerek, sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınması sağlanabilecektir. Bu yöndeki düzenleme ve önlemleri yanında Türkiye, hava kalitesi ve atık yönetimi (atıkların düzenli depolama ve geri dönüşüm gibi) konusunda yaptığı düzenlemelerle de iklim değişikliğiyle mücadeleye dolaylı olarak katkı sağlamaktadır. Sektörel önlemlerin yanı sıra, Türkiye, karbon piyasalarının oluşturulması yönünde de çeşitli adımlar atmaktadır. “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı”551 kapsamında, karbon piyasasının oluşturulması ve bu doğrultuda karbon ve sera gazı emisyon ticaretine başlanılması ve bu araçlara dayalı türev ürünlerin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Böylece, halihazırda Türkiye’de gönüllü olarak yapılmakta olan karbon ticaretine ilişkin bir düzenlemenin yapılması ve gelecekte bu yönde atılacak adımlara hazırlıklı olunması planlanmaktadır. Karbon piyasalarının iklim değişikliğiyle mücadelede giderek önem kazandığı ve yaygınlaştığı göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’de iyi işleyen bir karbon piyasasının oluşturulmasıyla, iklim değişikliği politikaları açısından önemli bir başarı sağlanmış olacaktır. Yukarıda bahsedilen sektörler bazındaki önlemlerin yanında Türkiye, iklim değişikliğine ilişkin politikalarını, ekonomi ve kalkınma politikaları ve stratejileri ile bütünleştirme yönünde ilerleme sağlamaktadır. Nitekim, Kalkınma Planları ve buna ilişkin olarak hazırlanan Yıllık Programlarda, iklim değişikliği konusunda da bazı strateji ve hedeflere yer verilmektedir. Örneğin, 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı ile, emisyon azaltımına yönelik 550 Bu yolla 2020 yılına kadar 181,4 milyon ton karbonun orman alanları tarafından tutulmasının sağlanacağı tahmin edilmektedir. 2007/28 Sayılı Başbakanlık Genelgesi: Ağaçlandırma Seferberliği, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 01.11.2007/ 26687 ve bkz. http://www.agaclandirmaseferberligi.gov.tr/ 551 İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 02.10.2009/27364. 181 politika ve önlemleri ortaya koyan bir Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı’nın hazırlanması ve Türkiye’nin BMİDÇS altındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi hususları Plana dahil edilmiştir.552 Bu doğrultuda, 2010 Yılı Programı’nda, kalkınma öncelikleri ve artan nüfusun ihtiyaçları dikkate alınarak, iklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarının sürdürülmesine yer verilmiş ve bu alanda bir Eylem Planı’nın Aralık 2010’un sonuna kadar oluşturulması hedeflenmiştir.553 Öte yandan, Türkiye’de ekonomi ve maliye politikası alanında doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedef alan bir düzenleme veya araç mevcut değildir. Bununla birlikte, çevrenin korunması amacıyla çeşitli ekonomi ve maliye politikası araçlarına da başvurulabileceği, 2006 yılında değiştirilen 2872 sayılı Çevre Kanunu ile açıkça belirtilmiştir. Bu kapsamda, çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve kirliliğinin önlenmesi amacıyla; “vergi, harç, katılma payı, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve temiz teknolojilerin teşviki, emisyon ücreti ve kirletme bedeli alınması, karbon ticareti 554 gibi piyasaya dayalı mekanizmalar ile ekonomik araçlar ve teşviklerin” kullanılmasına olanak tanınmıştır. Ayrıca, Türkiye’de çevrenin korunması amacıyla kirleten öder ilkesiyle uyumlu araçlara başvurulması yönündeki yaklaşıma, hem Çevre Kanunu’nda hem de Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda karşılaşılmaktadır. Özellikle, anılan Kalkınma Planı kapsamında, çevrenin korunmasına ilişkin olarak, kirleten öder ilkesini temel alan politika araçlarının yatırım, üretim ve tüketim aşamalarında uygulanması ve böylece bu yöndeki uygulamaların daha kapsamlı hale getirilmesinin planlanması, iklim değişikliğiyle mali açıdan mücadele yönünde atılacak önemli bir adımı teşkil etmektedir. Maliye politikası kapsamında var olan çeşitli düzenlemeler, doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlamamakla birlikte, bu mücadeleye 552 Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), TBMM Kararı, Resmi Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı: 0107.2006/26215, s. 73-74. 553 Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) 2010 Yılı Programı, Resmi Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı: 17.10.2009/27379, s. 130-131. 554 5491 Sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 13.05.2006/26167, Madde 3. 182 verdikleri dolaylı katkılar nedeniyle üzerinde durulmayı hak etmektedir. Bu çerçevede, Maliye Bakanlığı’nın iklim değişikliğiyle mücadele süreciyle dolaylı olarak ilişkilendirilebilecek çeşitli uygulama ve politikaları mevcuttur. Bu doğrultuda öne çıkan düzenlemelerden biri, özellikle fosil yakıtlar ve motorlu taşıtlar üzerinde ÖTV şeklinde uygulanan dolaylı vergilerdir. Söz konusu vergiler, aşırı tüketimin önüne geçilmesini ve böylece emisyonların dolaylı olarak kontrol altına alınmasına sağlamaktadır. OECD de, bu yöndeki vergileri çevreci vergiler olarak ele almaktadır. 2006 yılında yayınlanan bir OECD raporuna göre, Türkiye çevreyle ilgili olan vergiler555 yoluyla elde edilen gelir ve ayrıca bu gelirin GSYH’ye oranı açısından (2003 yılı göstergeleri temelinde) OECD üyeleri arasında ilk sırada yer almaktadır.556 Bu bakımdan, fosil yakıtlar ve sıfır motorlu taşıtlar üzerinden alınan vergilerin, Türkiye’nin toplam vergi gelirinin tahmini olarak yaklaşık %20’sini oluşturması dikkat çekicidir. Öte yandan, Türk vergi sisteminde doğrudan çevreyle ilişkili tek düzenleme, 1993 yılından beri uygulanan Çevre Temizlik Vergisi olup, bu verginin kapsamına “belediyelerin katı atık toplama ve kanalizasyon hizmetinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekilde yararlanan binalar” dahil edilmiştir.557 Bu vergi ile elde edilen gelirin %20’sinin çevre temizliğinin sağlanması amacıyla yine bu alanlarda kullanılması gerekmektedir. Çevre Temizlik Vergisi kapsamında, bir yandan çöp ve su konusunda tüketicilerin daha verimli olması teşvik edilirken, bir yandan da bu alanlarda yatırım için kaynak yaratılması hedeflenmektedir. Böylece, iklim değişikliğiyle azalan su kaynaklarının daha etkin kullanımı ile birlikte sera gazı emisyonlarına yol açan katı atıkların azaltılması ve bunların etkin bir şekilde değerlendirilmesi sağlanabilecektir. Türkiye’de ayrıca, iklim değişikliğiyle ilişkilendirilebilecek çeşitli mali teşvik ve kolaylıklar da uygulanmaktadır. Örneğin, 1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe giren ve 2023 yılının sonuna kadar uygulanacak olan Ar-Ge 555 Enerji ürünleri, motorlu taşıtlar, atık, emisyonlar ve doğal kaynaklar üzerindeki vergiler gibi. OECD, 2006, s. 28-30. 557 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Yasası, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 29.05.1981/17354, Mükerrer 44. Madde, (Ek: 15.07.1993-3914/1 md.) ve 5035 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Resmi Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı: 02.01.2004/25334. 556 183 Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun558 ile, Ar-Ge faaliyetleri, inovasyon ve verimli teknolojilerin geliştirilebilmesi için teşvik sağlanacak ve böylece iklime dost teknoloji ve ürünlerin geliştirilmesi sayesinde iklim değişikliği ile daha etkin bir şekilde mücadele edilebilecektir. Bununla birlikte, Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’nda, 559 kurulan ormanlarda, ağaçlandırma, bakım ve koruma masraflarının gelir ve kurumlar vergisine tabi kazançlardan indirilebileceği ifade edilmekte olup; bu yolla iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir yere sahip olan ormanların korunması ve genişletilmesine destek sağlanabilecektir. 5.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE YÖNELİK ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ SÜRECİNDEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE’YE OLASI YANSIMALARI Bilindiği üzere, 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminin şekillendirilmesine yönelik olarak 2008 yılından beri yürütülen ve 2009’da Kopenhag’da sonuçlandırılması hedeflenen müzakerelerde halen somut bir çıktı elde edilememiştir. Bu müzakere sürecinde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında, başta emisyon azaltımı ve finansman konularında olmak üzere birçok alanda somut görüş ayrılıkları sürmektedir. Bununla birlikte, Kopenhag’da başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin öncülüğünde Kopenhag Mutabakatı oluşturulmuş ve COP tarafından ‘not edilen’ yani sadece varlığı kabul edilen bu Mutabakata, şu ana kadar sayısı 120’yi bulan ülke destek vermiştir. Müzakereler sırasında, az sayıda ülkeden oluşan küçük bir grup ile şekillendirilen bu Mutabakatın, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü altında yürütülen müzakerelerde ele alınan hususlara ilave olarak işbirliğine yeni bir boyut kazandırdığı söylenebilir. Nitekim, emisyon azaltımında 2°C hedefine ilk kez yer veren, gelişmiş ülkeler dışındaki ülkelere de iklim değişikliğiyle mücadelede kendi eylemlerini ortaya koyabilme imkanı tanıyan ve 2020 yılına kadar toplam 830 milyar dolar civarında finansman kaynağının sağlanmasını öngören Mutabakat, AWG-LCA ve AWG-KP kapsamındaki müzakelere ek bir pencere açmıştır. 558 5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 12.03.2008/26814. 559 4112 Sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erezyon Kontrolü Seferberlik Kanunu, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 26.07.1995/22355, Madde 12. 184 Öte yandan, söz konusu Mutabakat, içeriğinden çok yapılış tarzıyla, yani meşru ve kapsayıcı bir şekilde yapılmaması bakımından ön plana çıkmıştır. Halihazırda, müzakerelerin öncelikle BMİDÇS ve Kyoto Protokolü altında tartışılmakta olan hususlara mı odaklanması gerektiği, yoksa Kopenhag Mutabakatı ile başlatılan sürecin mi ön plana çıkarılması gerektiği konusunda taraflar arasında bir anlaşma sağlanamamıştır. Özellikle birçok Latin Amerika ülkesi ve diğer bazı gelişmekte olan ülkeler, Kopenhag Mutabakatı’na karşı çıkmakta, öte yandan ABD öncülüğünde gelişmiş birçok ülke ise, bu Mutabakat ile başlatılan sürecin yeni bir fırsatı teşkil ettiğini düşünmektedir. Ancak mevcut haliyle Kopenhag Mutabakatı’nın müzakere sürecine ne şekilde dahil edileceği ve iklim değişikliği rejiminin şekillendirilmesini ne düzeyde etkileyeceği belirsizliğini korumaktadır. Kopenhag Mutabakatı’nda Türkiye gibi Ek-1 taraflarından 2020 yılına kadar belirli bir baz yıla göre sayısallaştırılmış emisyon azaltımı yapmalarının beklenmesi, Türkiye’nin bu alandaki politikalarına uygun değildir. Daha önce de belirtildiği üzere, Türkiye’nin belirli bir baz yılına göre emisyon azaltımı yapması, ekonomik kalkınma ve büyüme sürecini olumsuz yönde etkileyecektir. Bu bakımdan, Türkiye’nin emisyon azaltım boyutu açısından anılan Mutabakata sıcak bakması şu an için mümkün görünmemektedir. Söz konusu Mutabakatta sadece Ek-1 dışı taraflara yönelik olan NAMAs, Türkiye’nin gerçekleştirmeyi arzu ettiği bir durumdur. Ayrıca, Kopenhag Mutabakatı kapsamındaki finansman kaynaklarından yararlanabilecek gelişmekte olan ülkelerden hangi ülke/ülke gruplarının (Ek-1 dışı taraflar gibi) kastedildiği henüz net değildir. Bununla birlikte, bu yönde oluşturulması planlanan Kopenhag Yeşil İklim Fonu’nun temelinde Meksika’nın finansman önerisinin bulunduğu varsayımından hareketle, bu fon kapsamında Türkiye’nin de mali yükümlülüklerle karşı karşıya kalması gündeme gelebilecektir. Öte yandan, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü altındaki müzakerelerde de, yine Ek-1 taraflarının emisyon azaltımı açısından ciddi adımlar atmaları beklenmekte ve emisyon azaltım konusu bir Ek-1 tarafı olan Türkiye’nin yine karşısına çıkmaktadır. Bunun yanında, BMİDÇS kapsamındaki finansman 185 görüşmelerinde ele alınan mali kaynakların kimin tarafından oluşturulacağı ve bu kaynaklardan kimlerin ne şekilde yararlanacağı hususları de Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Özellikle, mevcut önerilerin bir kısmında, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Ek-1 taraflarının GSMH’lerinin %1,5’i kadar katkı vermeleri ya da en az gelişmiş ülkeler dışında tüm tarafların mali destek sağlaması yönünde talepler bulunmakta ve ayrıca çeşitli uluslararası vergiler aracılığıyla Türkiye’ye de mali yük getirilmesi öngörülmektedir. Zor olmakla birlikte, bu tür öneriler üzerinde uluslararası düzeyde uzlaşı sağlanması durumunda, Türkiye ciddi bir mali yük üstlenme riskiyle karşılaşabilecektir. Müzakerelerdeki genel gidişat, 2012 sonrası dönem için yapılması hedeflenen iklim değişikliği anlaşmasının en erken 2012 yılının sonunda Güney Afrika’da yapılacak iklim değişikliği zirvesi ile sonuçlandırılabileceğini göstermektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin müzakerelere ilişkin stratejisi öncelikle, emisyon azaltımı ve finansman hususlarına odaklanmalıdır. Türkiye açısından avantaj sağlamayan hususları içeren Kyoto Protokolü ile yola devam edilmesi, Türkiye’nin ve ayrıca ABD gibi önemli bir aktörün bu işbirliği sürecinin dışında kalmasıyla sonuçlanabilecektir. Ayrıca, bazı belirsizlikleri içinde barındıran Kopenhag Mutabakatı kapsamındaki süreç ise, halihazırda Türkiye’nin çıkarları lehine işlememektedir. Ancak, BMİDÇS altında görüşülen emisyon azaltımı hususları Türkiye açısından her ne kadar olumsuz unsurlar içerse de, Türkiye için daha fazla manevra alanı yaratması bakımından önem arz etmektedir. Bu bakımdan, 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde emisyon hedefleri açısından NAMAs yönünde sorumluluk üstlenmeyi ve finansman kaynakları ile teknoloji transferinden yararlanmayı talep eden Türkiye’nin, bu yöndeki taleplerine uygun bir statüde olması gerekmektedir. Görüldüğü üzere, iklim değişikliği müzakerelerinde yaşanan gelişmeler genelde, Ek-1 dışı tarafların NAMAs yapabilmeleri ve finansman ve teknoloji kaynaklarına erişim sağlayabilmeleri yönündedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin NAMAs yapabilmesi ve bu yöndeki kaynaklarından faydalanabilmesi için ancak Ek-1 listesinden çıkması ya da özel koşulları ve farklı konumu temelinde Ek-1 dışı taraf gibi muamele görmesi ile mümkün olacaktır. 186 Türkiye’nin, daha önce reddedilen Ek-1 listesinden çıkma durumunu müzakerelerde tekrar gündeme getirmesinin zorlu bir süreç olacağı açıktır. Bu yönde karar almak için yeterli desteğin sağlanması hususunda büyük sıkıntılar yaşanabilecektir.560 Nitekim AB’nin, Türkiye’nin bu yöndeki bir önerisine sıcak bakmayacağı anlaşılmaktadır. AB’nin emisyonlarla mücadele konusunda daha fazla ülkenin sorumluluk almasını beklemesi, AB’den bu yönde bir desteğin alınmasını zorlaştırmaktadır. Halihazırda Ek-1 taraflarından daha fazla emisyon azaltımı yapmalarını bekleyen ve finansman kaynaklarının yetersizliğinden şikayet eden Ek-1 dışı birçok ülke ise, özellikle Türkiye gibi Ek-1 ülkesi olan ve mali kaynaklardan yararlanmaya yönelik yüksek bir potansiyele haiz bir ülkeyi Ek-1 dışı listede görmek istemeyecektir. Bu durumda, böyle bir kararın alınması için siyasi düzey de dahil olmak üzere büyük bir diploması atağının başlatılması gerekmekte ve ayrıca yeterli desteğin sağlanabilmesi için uzun bir süreye de ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, bu listeden çıkmanın başta AB ve diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ile Türkiye arasındaki ikili siyasi, ekonomik ve diğer alanlardaki işbirliği ilişkilerine etkilerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ek-1 listesinden çıkma talebinin reddedildiği dönemin (2001) öncesinde, yani 1990’lı yılların sonunda, sera gazı emisyon seviyesi ve ekonomisinin büyüklüğü çok daha düşük düzeyde olan Türkiye’nin, AB’ye katılım müzakerelerine başlamış olması da konunun diğer bir boyutunu oluşturmaktadır. Sonuç olarak, dünyanın ilk 20 büyük ekonomisi arasında yer alan ve sera gazı emisyonlarındaki artış bakımından Ek-1 tarafları içinde ilk sırada bulunan Türkiye’nin, Ek-1 listesinden çıkması başarılması zor bir süreç haline gelmiştir. Öte yandan, Türkiye’nin özel şartları ve farklı konumunun tanınmaya davet edildiği 26/CP.7 no.lu COP Kararının içi açılarak, Ek-1 dışındaki tarafların sahip olduğu haklara benzer hak ve sorumlulukların aşamalı olarak talep edilebileceği düşünülmektedir. Örneğin bu karar ve ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi temelinde, NAMAs yapılması, finansman ve teknoloji kaynaklarından yararlanılması ve esneklik mekanizmalarına (özellikle CDM gibi) 560 Başta oy birliğiyle mutabakat sağlanması için çaba gösterilmesi gerekmekte, bu sağlanamadığı takdirde toplantıda hazır bulunan ve oy kullanan tarafların dörtte üçünün oy çoğunluğu ile değişiklik kabul edilmektedir. 187 ev sahibi ülke olarak katılım sağlanmasının bir öneri şeklinde taraflara sunulmasında yarar vardır. Ancak böyle bir sürecin başlatılması için öncelikle, Türkiye’nin emisyon hedefine ilişkin ayrıntıları ve mali ve teknolojik açıdan ihtiyaçlarını bir an önce tespit etmesi gereklidir. Bu doğrultuda, ilgili kurum ve kuruluşlar, üniversiteler, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde ve Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi temelinde ortak ulusal pozisyonun belirlenmesi ve buna ilişkin eylem planının hemen hazırlanması önem arz etmektedir. 5.3. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE EKONOMİK VE MALİ AÇIDAN MÜCADELE: YENİLİKÇİ MALİ ARAÇ VE MEKANİZMALAR VE TÜRKİYE Son yıllarda, iklim değişikliğiyle mücadele başta olmak üzere, çevrenin korunmasına yönelik atılacak adımlarda, standartların belirlenmesi, kontrol ve denetim uygulamaları gibi doğrudan düzenlemelerin yanında, ekonomi ve maliye politikası araçlarına da daha sık bir şekilde başvurulmaya başlanmıştır. Özellikle iklim değişikliği gibi ekonomik ve mali boyutu ön plana çıkan küresel bir çevre sorununa karşı alınacak tedbirlerin, sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemeyecek şekilde tasarlanması ve bu yönde maliyet etkin ve piyasa temelli mekanizmalara öncelik verilmesi, 21. yüzyılda küresel düzeyde kabul edilen bir yaklaşım olmuştur. İklim değişikliği ile etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için düşük karbonlu ekonomik dönüşümün gerçekleştirilebilmesi ve bu süreçte karşılaşılacak değişikliklere uyum sağlanabilmesi gereklidir. Bu doğrultuda, iklim değişikliğine karşı bir an önce harekete geçilmesi sayesinde, gelecekte ortaya çıkabilecek maliyetler azaltılabilecek ve böylece ülkeler en az zararla bu süreci atlatabileceklerdir. Bu bağlamda, çevre vergileri, mali teşvik ve sübvansiyonlar ve emisyon ticareti alanlarındaki düzenlemeler, iklim değişikliğine karşı harekete geçirilen başlıca ekonomik ve mali araçlar arasındadır. İklim değişikliğiyle mücadele amacıyla başvurulacak çevre vergileri, aslında vergi sisteminde daha kapsamlı reformlara zemin hazırlaması bakımından önem arz etmektedir. İklimle ilişkili 188 yeni vergilerin getirilmesi, mevcut vergilerin farklılaştırılması ve bazı vergilerin ortadan kaldırılması, bu yönde atılabilecek adımları teşkil etmektedir. Genellikle, ticaret, rekabet ve istihdam gibi alanlarda olumsuz etkiler yaratabilecek çevre vergisi uygulamalarında, emek ve gelir üzerindeki vergi yükünün çevreye zararlı faaliyetlere ve tüketime yönlendirilmesi ile bu tür vergiler daha makul hale getirilmektedir. Ayrıca, bu vergiler sonucu elde edilecek gelirin, yine iklimin korunmasını amaçlayan faaliyetlerde kullanılması ile çevre vergilerinin uygulanabilmesi daha çekici kılınabilmektedir. Daha önceki kısımlarda da görüldüğü üzere, doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen vergisel düzenlemeler çok az sayıda ülkede mevcuttur. Bunun temel nedeni, küresel düzeyde bu tür vergilerin uygulanmıyor olması ve dolayısıyla tek taraflı olarak iklimi korumaya yönelik getirilecek vergilerin, dış ticaret, rekabet ve istihdam başta olmak üzere ülke ekonomisinde olumsuz etkiler yaratacağı yaklaşımıdır. Bu bakımdan, yeni çevre vergilerinin getirilmesi yerine, mevcut çevre vergileri arasında farklılaştırmaya gidilmesi, çevreye dost mali teşvik uygulamalarının yaygınlaştırılması ve ayrıca çevreye zararlı sübvansiyonların kaldırılması ön plana çıkan mali düzenlemelerdir. Özellikle, fosil yakıtlar üzerindeki sübvansiyonların kaldırılması son zamanlarda iklim değişikliğiyle mücadelede yoğun olarak tartışılan konuların başında gelmektedir. Bununla birlikte, yenilikçi bir araç olarak emisyon ticareti sistemi uygulamaları da, özellikle iklim değişikliğiyle mücadeledeki en önemli araçlardan biri haline gelmiştir. Emisyon kotalarının dağıtılmasında açık artırma usulünün uygulanması sayesinde emisyonların fiyatlandırılması sağlanabilmekte ve böylece kirleten öder temelinde vergi benzeri bir etki yaratılarak, çevresel yatırımlarda kullanılmak üzere gelir de elde edilebilmektedir. Türkiye’nin, iklim değişikliğiyle mücadeleyle uyumlu ekonomi ve maliye politikalarını tasarlayabilmesi için sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınması ve uyum konuları başta olmak üzere iklim değişikliğine ilişkin temel hedef ve stratejilerini ve bu yöndeki eylemlerini ayrıntılı olarak tespit etmesi gerekmektedir. Bu yöndeki önemli bir gelişme ise, daha önce de vurgulandığı üzere 2010-2020 dönemine ilişkin Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’nin kabul edilmesi olmuştur. Bu Strateji Belgesi’nde önemli birçok sektörel hedef 189 tespit edilmiş olmakla birlikte, bu hedefler sayesinde toplamda ne kadar sera gazı emisyonunun atmosfere bırakılmasının önleneceği ve bu yönde ihtiyaç duyulan mali kaynak miktarı kesin olarak bilinmemektedir. Bu bakımdan, eylem planının hazırlanması sürecinde bu yönde çalışmaların bir an önce tamamlanması, Türkiye’nin iklim değişikliği politikasını daha sağlam temeller üzerine kurmasını sağlayacaktır. Ayrıca, bu hedefler için gereken mali kaynağın tespit edilmesiyle, bu yönde harekete geçirilebilecek ulusal ve uluslararası kaynaklar ile uygulanabilecek ekonomi ve maliye politikası araçlarına ilişkin strateji ve öncelikler de oluşturulabilecektir. Bununla birlikte, uluslararası düzeyde iklim değişikliğiyle ekonomik ve mali açıdan mücadeleye ilişkin yaşanan gelişmelerin, Türkiye tarafından iyi izlenmesi gerekmektedir. Dünyadaki genel eğilim, iklim değişikliğinin ekonomi ve kalkınma politikaları ile bütünleştirilmesi ve düşük karbonlu ekonomilere dönüşümün gerçekleştirilmesi şeklindedir. Bu süreçte, özellikle emisyon ticareti sistemlerinin yaygın olarak kullanılması ve iklime dost yatırım, teknoloji ve ürünlerin teşvik edilmesi ön plana çıkmaktadır. Bu doğrultuda Türkiye’nin, genel ekonomi ve maliye politikalarının oluşturulmasında, uluslararası düzeyde yaşanan bu yöndeki gelişmelerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Türkiye’de, özellikle ekonomik kalkınma ve büyümenin sürdürülmesi, enerji arzı güvenliğinin sağlanması, rekabet gücü ve istihdamın artırılması hedeflerine de hizmet edecek şekilde bu alanda uygun ekonomik ve mali araçların belirlenmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu yönde atılacak en önemli adımlardan biri de, iklim değişikliği politikalarının kalkınma ve ekonomi politikaları ile bütünleştirilmesi yolunda ilgili tüm sektörlerde bütüncül bir yaklaşımın geliştirilmesidir. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin kamu geliri ve harcamaları üzerinde oluşturabileceği etki ve maliyetlerinin hesaplanması, sektörel düzeyde belirlenecek iklim değişikliği hedefleri için ne tür ekonomik ve mali araçlara ihtiyaç duyulacağının tespit edilmesi önem arz etmektedir. Anılan amaçlar doğrultusunda gündeme gelebilecek hususlardan biri de, iklim değişikliğiyle mücadelede vergilendirme politikası bağlamında neler yapılabileceğidir. Bu doğrultuda, çevre vergilerin, mali teşvik ve sübvansiyonlar 190 ilk akla gelen mali araçlardır. Ancak bu yöndeki araçlar genellikle, en son tercih edilen politika önlemleridir. Özellikle, küresel düzeyde ortak bir iklim değişikliği vergisinin uygulanmıyor olması ve tek taraflı bu tür uygulamaların, uygulayan ülkelerin rekabet gücünü zayıflatabileceği düşüncesi, bu tür vergilerden genellikle uzak durulmasına yol açmaktadır. Öte yandan, başta enerji ürünleri, enerji tüketen ürünler ve ulaştırma alanında olmak üzere, çeşitli dolaylı vergiler iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayabilmektedir. Halihazırda, özellikle enerji ürünleri üzerinde yüksek vergi oranlarının uygulandığı Türkiye’de, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla yeni çevre vergilerine başvurulmasının öncelik arz etmediği düşünülmektedir. Sanayileşme sürecini henüz tamamlamamış olan Türkiye’nin, uluslararası alanda rekabet edebilirliğini olumsuz yönde etkileyebilecek bu tür vergiler yerine, öncelikle ekonomiye etkisinin daha az olacağı düşünülen doğrudan düzenlemelere gitmesinin daha avantajlı olacağı açıktır. Bu yöndeki mali araçların, iklim değişikliği hedeflerine ulaşmada destekleyici ve tamamlayıcı bir role sahip olduğu unutulmamalıdır. Bununla birlikte, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde iklim değişikliğiyle mücadele alanında uygulanabilecek vergisel düzenlemeler ve bu doğrultudaki mali teşvik ve sübvansiyonlar konusunda stratejilerini tespit etmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, ön plana çıkan alanlardan biri, iklime dost teknolojilerin geliştirilmesi ve bu yöndeki Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerine destek verilmesi olacaktır. Her ne kadar, Türkiye’de Ar-Ge faaliyetlerine mali teşvik sağlamaya yönelik düzenlemeler bulunsa da, bu konudaki düzenlemeler iklim değişikliği politikalarıyla yeterli bir şekilde bütünleştirilmemiştir. Dolayısıyla, bu yönde verilecek desteklerde, yeni ve verimli teknolojiler ile iklime dost üretim yöntemleri ve ürün modellerinin geliştirilmesi, özellikle enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarına öncelik verilmesi gerekli görülmektedir. Ayrıca, düşük emisyonlu ve enerji verimli teknolojiler, ürün ve hizmetler üzerinde daha düşük oranlı vergilerin uygulanması ve böylece vergi farklılaştırılmasına gidilmesi de başvurulabilecek politika önlemleri arasında yer almaktadır. Örneğin, motorlu taşıtların vergilendirilmesine ilişkin olarak Türkiye’de uygulanan vergi mevzuatında, temel olarak taşıtların yaşı ve motor silindir hacmi dikkate alınmaktadır. Motor silindir hacmi artıkça, ödenecek 191 vergi oranının da yükselmesi iklime dost bir uygulama olarak adlandırılabilir. Ancak, yaş ile ilgili düzenlemelerde, yaşlanan ve dolayısıyla daha az verimli ve daha yüksek emisyonlu eski teknolojilere sahip taşıtlar daha düşük oranlarda vergilendirilmektedir. Bu bakımdan, kilometre başına atmosfere bırakılan sera gazı emisyon miktarı ve belirli bir zaman içinde kat edilen kilometre düzeyi gibi hususların da bu düzenlemelerde göz önünde bulundurulması ile, daha fazla tüketen ve kirletenin ödediği bir çevreci yaklaşımın benimsenmesi sağlanabilecektir. Nitekim, iklim dostu olarak nitelendirilen hibrid araçlar gibi yenilikçi teknolojilerin geliştirilmesi ve bu tür teknolojilere destek sağlanması, ekonominin gelecekte yaşanacak dönüşüme hazırlıklı olması açısından önemlidir. Öte yandan, son zamanlarda özellikle OECD ve G-20 kapsamında olmak üzere, fosil yakıtlar üzerindeki sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılması ve bu sübvansiyonların iklime dost faaliyetlere yönlendirilmesi konusunda adımlar atılmaktadır. Bu sürecin, özellikle fosil yakıt sübvansiyonlarına yoğun olarak başvurulan bölgelerde, uzun vadeli bir dönüşümü beraberinde getireceği düşünülmektedir. Türkiye’de de fosil yakıtlarına ilişkin bazı sübvansiyonların bulunması,561 bu konudaki olası gelişmelerin gelecekte gündeme gelebileceğinin işaretidir. Son yıllarda, iklim değişikliğiyle mücadele sürecinde, ön plana çıkan politika araçlarından biri olan emisyon ticareti de Türkiye’nin gündeminde yerini almaya başlamıştır. Halihazırda Türkiye, Kyoto Protokolü kapsamında emisyon azaltım yükümlülüğü bulunmaması nedeniyle, emisyon ticareti sistemi ve diğer esneklik mekanizmalarından yararlanamamaktadır. Bu bağlamda, son dönemde Türkiye’de gönüllü karbon ticareti562 gelişme göstermiştir. Gönüllü olarak yapılan bu ticaret, iklim değişikliği rejimi altındaki kurallara tabi değildir ve ayrıca bu konuda uluslararası somut bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu doğrultuda, 561 Örneğin, yurt dışına çıkarılacak eşyayı taşıyan kamyon, çekici ve soğutucu ünitesine sahip yarı römorkların yurt dışına çıkışlarında yapılacak motorin teslimine vergiden istisna tanınmış ve yük ve yolcu taşıyan gemilere, ticari yatlara, hizmet ve balıkçı gemilerine miktarı her geminin teknik özelliklerine göre verilecek akaryakıtın ÖTV’si sıfıra indirilmiştir. 562 Gönüllü karbon ticaretinde, bireyler, kurum ve kuruluşlar, firmalar ve düzenlenen birtakım etkinliklerin faaliyetleri sonucu oluşan sera gazı emisyonlarının gönüllü azaltımı hedeflenmektedir. 192 Türkiye’nin bu tür sistemlere etkin katılımının sağlanması ve gelecekte bu alandaki gelişmelere hazırlıklı olunabilmesi amacıyla Karbon Piyasası’nın oluşturulması için gerekli çalışmalar başlatılmıştır. Bu çerçevede, karbon piyasası kapsamında yapılan ticarete ilişkin vergisel düzenlemeler, Maliye Bakanlığı’nın gündemine getirilebilecek ve piyasadaki karbon alım satım işlemlerinin ne şekilde vergilendirileceği konusunda birtakım düzenlemelerin yapılması ihtiyacı doğabilecektir. Bu alandaki vergilendirme politikalarında, bu piyasanın geliştirilmesinin teşvik edilmesi ve aynı zamanda kamu maliyesi üzerinde oluşacak idari maliyetlerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu doğrultuda, AB ve Asya’daki bazı ülkeler (Çin, Hindistan, Pakistan ve Güney Kore gibi) başta olmak üzere, karbon piyasalarında vergilendirme düzenlemeleri konularında bilgi ve tecrübe paylaşımı amacıyla ikili işbirliklerine gidilmesi yararlı olabilecektir. İklim değişikliğine ilişkin olarak vergilendirme alanında yaşanacak olası gelişmelerin yanı sıra, iklim değişikliğiyle mücadele konusu bütçe ve kamu alımları gibi birtakım politika alanlarını da ilgilendirmektedir. Nitekim, daha sık ve şiddetli olarak hissedilen iklim değişikliğinin olumsuz etkileri sonucu oluşacak ekonomik zarar ve kayıpların daha etkin bir şekilde telafi edilmesi açısından, bütçe hazırlık sürecinde iklim değişikliğinin de göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir. Bununla birlikte, kamu alımları alanında, iklimi gözeten ve enerji verimli mal ve hizmetlerin tercih edilmesi ve bu yönde yeşil kriter ve standartların geliştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacaktır. Son olarak, iklim değişikliği ile mücadeleye özel sektörü de dahil edecek teşviklerin, ekonomik fırsatların ve istikrarlı bir yatırım ortamının sunulması ve bu süreçte kamu-özel sektör ortaklıklarına daha fazla ağırlık verilmesi, bu mücadeleyi olumlu yönde etkileyecektir. 5.4. GELECEĞE YÖNELİK ÖNGÖRÜLER: AB VE TÜRKİYE Salt bir küresel çevre sorunu olmayan iklim değişikliği, aslında birçok sektörü ve politika alanını yakından ilgilendiren çok daha kapsamlı bir konuyu teşkil etmektedir. Bu bakımdan, AB’ye katılım müzakerelerini yürüten 193 Türkiye’nin Birlik ile ilişkilerinde, Çevre Faslı’nın yanı sıra Enerji, Ulaştırma, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Sosyal Politika ve İstihdam ve Vergilendirme gibi birçok faslı yakından ilgilendiren ve bu alanlarda etki yaratması kuvvetle muhtemel olan iklim değişikliğine çok boyutlu ve bütüncül olarak yaklaşması gerekmektedir. Bu süreç, kuşkusuz genel ekonomik kalkınma ve büyüme politikalarının yönelimini de bir şekilde etkileyecektir. İklim değişikliği ile mücadelenin uluslararası arenada önem kazanması ve AB’nin bu alanda liderlik rolünü üstlenmesi, Türkiye’yi iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik daha somut adımlar atmaya itecektir. Bu doğrultuda, AB’nin mevcut iklim değişikliği politikaları ve 2012 sonrası döneme yönelik kapsamlı hedefleri, gelecekte Türkiye’nin Birlik ile ilişkilerinde yer alabilecek öncelikli gündem maddeleri arasındadır. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliğini aynı zamanda ekonomi, istihdam, enerji gibi birçok politika alanını ve sektörü ilgilendiren bir konu olarak ele alması ve iklim değişikliğiyle mücadeleyi ilgili tüm Birlik politikalarına dahil etmesi yönündeki yaklaşımı, Türkiye’nin yakından takip etmesi gereken bir süreç olarak öne çıkmaktadır. Bu bakımdan AB, iklim değişikliğiyle mücadeleyi, Birliğin daha güçlü bir hale getirilmesinde bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Nitekim, AB’nin iklim değişikliği politikaları, düşük karbon ekonomisine geçiş ve enerji güvenliğinin sağlanması, yeni istihdam olanaklarının yaratılması, kaynakların verimli kullanılması, rekabet gücünün artırılması, teknolojik gelişim ve inovasyonun teşvik edilmesi gibi birçok stratejik hedefi de içinde barındırmaktadır. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik politikalarında, sera gazı emisyonlarının fiyatlandırılması ve emisyon ticareti sistemlerine öncelik verilmesi önem kazanan politika seçeneklerindendir. AB’nin başta OECD ülkelerini kapsayacak şekilde küresel karbon piyasalarının genişletilmesi ve Türkiye’nin de sera gazı emisyon ticareti planını oluşturması gerektiği yönündeki yaklaşımı, Türkiye’nin de bu yönde hazırlık yapmasını gerekli kılmaktadır. Buna paralel olarak ayrıca, Türkiye’nin AB’nin iklim değişikliğine ilişkin politikalarına uyum sağlama yönünde harekete geçebilmesi için yapılacak çalışmalarda AB’nin desteğinin alınması şarttır. Böylelikle, AB ile sürdürülen müzakere süreci, 194 Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir kalkınma politikalarını destekleyecek şekilde fırsata da dönüştürülebilecektir. Öte yandan, Türkiye ve AB arasında iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Örneğin, AB ve Türkiye, uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinde çok seyrek olarak bir araya gelmektedir. Ayrıca, AB üyeleri arasında müzakereler sırasında yapılan toplantılara Türkiye katılamamakta ve toplantılar hakkında herhangi bir bilgiye de ulaşamamaktadır. Bu bakımdan, hem uluslararası iklim değişikliği müzakereleri kapsamında hem de Türkiye’nin AB ile ikili ilişkilerinde, sürekli görüş alışverişini sağlayacak bir işbirliği mekanizmasının kurulması faydalı olacaktır. AB ve Türkiye arasında, özellikle 2012 sonrası döneme ilişkin olarak bu alanda atılabilecek işbirliği adımları ve önceliklerinin tespiti ve AB’nin vereceği destek ile, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele ve AB’ye üyelik yolunda ilerleme sağlaması başarılabilecektir. Sonuç itibariyle, dünyadaki genel eğilim, iklim değişikliği gibi küresel bir sorunla mücadelenin, sadece çevre politikası alanında alınacak önlemlerle mümkün olamayacağı yönündedir. Bu alanda ve ilgili sektörlerde atılacak adımların yanında, ekonomi ve maliye politikalarında yapılacak düzenlemeler, gelecekte iklim değişikliğiyle mücadelenin seyrini belirleyecek olması açısından önemlidir. Nitekim, iklim değişikliği aynı zamanda, ekonomide sürdürülebilir ve düşük karbonlu bir büyümenin gerçekleştirilmesi, enerji arzı güvenliğinin sağlanması ve istihdam ve rekabet gücünün artırılması için fırsat olarak da değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda, AB ülkeleri başta olmak üzere birçok gelişmiş ülke, diğer politikalarının yanında ekonomi ve maliye politikalarını da bu hedeflere paralel olacak şekilde tasarlamaya yönelmiştir. İklim değişikliğiyle mücadelenin 21. yüzyılda, ülkelerin ekonomi ve kalkınma politikalarında ve çevre, enerji, ulaştırma ve sanayi sektörleri başta olmak üzere birçok politika alanında gerçekleşecek bir dönüşümün ve hatta bir devrimin habercisi niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. 195 Türkiye gibi hem uluslararası düzeyde önde gelen bir ekonomik güç olmayı hedefleyen hem de AB’ye üye olma yolunda ilerleyen bir ülkenin, dünya çapında hızla ilerleyen bu sürecin dışında kalması düşünülemez. Bu çerçevede Türkiye’nin, iklim değişikliğine karşı sektörel düzeyde aldığı önlemlerin yanı sıra, ekonomi ve maliye politikaları kapsamında da adım atması ile, daha verimli ve rekabetçi bir ekonomi yaratma yolunda önemli bir ilerleme sağlanmış olacaktır. Böylece, iklim değişikliğiyle mücadeleyle birlikte küresel düzeyde gerçekleşmekte olan bu ekonomik dönüşüm ve reform sürecinin gerisinde kalınmayacak ve sürdürülebilir kalkınma ve düşük karbonlu büyüme yönünde bir an önce harekete geçilebilecektir. Bu çerçevede Türkiye, AB’nin iklim değişikliği stratejisine benzer şekilde, düşük karbonlu bir ekonomik ve toplumsal dönüşümün gerçekleştirilmesi temelinde, iklim değişikliği politikalarını daha kapsamlı ve bütüncül bir şekilde ele almalıdır. Ülke ekonomisini olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahip olan iklim değişikliğiyle mücadelenin, karşılaşılacak fırsatların iyi değerlendirilmesi durumunda, çevresel ve sosyal getirilerinin yanı sıra birtakım ekonomik ve stratejik faydalarının da olacağı göz ardı edilmemelidir. Bu bakımdan Türkiye, iklim değişikliği ile mücadele sürecine aynı zamanda enerji kaynaklarında çeşitliliğin artırıldığı ve dışa bağımlılığın azaltıldığı bir enerji arzı güvenliği meselesi olarak da bakmalıdır. Bununla birlikte iklim değişikliğinin, yeni istihdam olanaklarının yaratıldığı, rekabet gününün artırıldığı ve teknolojik gelişim ve inovasyonun canlandırıldığı bir süreç olarak değerlendirilmesi sayesinde, bu alanda daha iddialı ve kapsamlı hedefler belirlenebilecektir. Türkiye’nin çevre ve ilgili sektörel politikalarının yanı sıra, ekonomi, maliye ve kalkınma politikalarını da bu yönde belirlenecek hedeflere uygun şekilde tasarlaması, Türkiye’nin geleceğin öncü ekonomileri ve gelişmiş ülkelerinin arasına dahil olmasını sağlayacaktır. 196 SONUÇ Günümüze dek yaşanan en önemli küresel sorunlardan biri olan iklim değişikliği, ülkeler arasında sınır tanımaksızın tüm dünyayı olumsuz yönde etkilemektedir. İnsanoğlunun özellikle sanayi devriminden bu yana gerçekleştirdiği çeşitli ekonomik faaliyetler sonucunda atmosferdeki sera gazı emisyon birikimi artmış ve dolayısıyla doğal sürecine ek olarak sera etkisi daha yoğun yaşanmaya başlamıştır. Özellikle dünya nüfusunun ve başta enerji alanında olmak üzere tüketimin hızla artış göstermesi, iklim değişikliğinin şiddetini arttırarak sürdürmesinde belirleyici olmaktadır. Bu süreç, küresel sıcaklıklarda artış, kuraklık, buzulların erimesi ve deniz suyu seviyesinin yükselmesi ve biyolojik çeşitliliğin tehdit altında olması gibi birbirleriyle bağlantılı birçok olumsuz sonucu beraberinde getirmektedir. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak daha sık ve şiddetli bir şekilde yaşanan çölleşme, kuraklık, su kıtlığı ile sel, fırtına ve kasırgalar bu küresel soruna karşı vakit kaybetmeden önlem alınmasını zaruri hale getirmektedir. Önlem alınmaması durumunda ise, En Az Gelişmiş Ülkeler (LDCs), küçük ada ülkeleri ve bazı Afrika ülkeleri, iklim değişikliğinin artan olumsuz etkileri nedeniyle ölüm kalım savaşı vermek durumunda kalabileceklerdir. Bu sürecin, birçok canlı türünün neslinin tükenmesi gibi geri dönülmez etkilerinin yanı sıra, insanların zorunlu göçe maruz kalmaları gibi ciddi sosyo-ekonomik etkilerinin olacağı unutulmamalıdır. Özellikle, sera gazı emisyonlarının atmosfere bırakılmasına yol açan şu anki faaliyetlerin etkilerinin, çok uzun süre sonra hissedileceği göz önünde bulundurulduğunda, bu sorunla mücadele için bir an önce harekete geçilmesi daha önemli hale gelmektedir. Ayrıca, bu soruna ilişkin hiçbir sorumluluğu bulunmayan gelecek nesillerin, daha sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının ellerinden alınmasının kabul edilebilecek bir şey olmadığı açıktır. 197 Genellikle piyasa etkileri ve piyasa dışı etkiler olmak üzere iki ana başlık altında toplanan iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, çeşitli alanlarda farklı seviyelerde hissedilmektedir. Piyasa etkilerinden, ekonomik yönü ağır basan etkiler kastedilmekte olup, bunlara iklim değişikliğinden dolayı tarımsal üretimin düşmesi ve altyapı sistemlerinin zarar görmesi örnek olarak verilebilir. Piyasa dışı etkilerden ise canlı türlerinin nesillerinin tehdit altında olması, halk sağlığının olumsuz etkilenmesi ve hatta can kaybının yaşanması gibi insan ve çevre üzerindeki kapsamlı etkiler anlaşılmaktadır. Tüm bu etkiler özellikle, iklim değişikliğine uyum ve emisyon azaltımı alanlarında ciddi sosyo-ekonomik maliyetleri beraberinde getirmektedir. Nitekim, iklim değişikliğine uyum kapsamında, altyapı ve sağlık harcamalarının artması ve ayrıca enerji, turizm, tarım, balıkçılık ve iklimsel koşullarla ilişkili sanayi kollarında ortaya çıkan çeşitli ekonomik maliyetlerle karşılaşılabilmektedir. Bununla birlikte, iklim değişikliğinin emisyon azaltım yönü, ortaya çıkan zarar ve kayıplardan çok, alınacak önlemlerin getireceği maliyetlerle ilişkilidir. Emisyon azaltımına yönelik faaliyetlerin ciddi yatırımların yanı sıra çeşitli alanlarda ve ekonomide dönüşümü gerekli kılması, iklim değişikliğine aynı zamanda bir ekonomik ve mali sorun olarak da yaklaşılması gerektiğini göstermektedir. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin küresel boyutu ve ortaya çıkardığı sosyo-ekonomik etkilerin büyüklüğü, ülkelerin bu sorunla tek başlarına mücadele edebilmelerinin ötesine geçmektedir. İklim değişikliğiyle etkin ve başarılı bir şekilde mücadele edilebilmesi, ancak tüm ülkelerin bir araya geldiği bir işbirliği mekanizması altında mümkün olacaktır. Bu yönde bir işbirliği mekanizmasının oluşturulması ile, iklim değişikliğiyle mücadelenin sınırları çizilebilecek ve kapasite ve sorumluluklar temelinde ülkelerin bu mücadeleye katkı vermeleri sağlanabilecektir. İklim değişikliğiyle mücadele alanındaki işbirliği çabaları, özellikle 1970’lı yıllardan itibaren bu soruna yönelik olarak bilimsel, toplumsal ve siyasi düzeyde artan ilgi doğrultusunda giderek hızlanmıştır. Bu bakımdan, 1992 yılında düzenlenen Rio Konferansı, iklim değişikliğine karşı işbirliği açısından bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. 1990’lı yılların başında BM kapsamında başlatılan ve bir iklim değişikliği sözleşmesinin yapılmasını hedefleyen müzakereler, 1992 198 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) kabul edilmesiyle başarılı bir şekilde sonuçlanmıştır. 1994 yılında yürürlüğe giren BMİDÇS ile iklim değişikliği rejiminin temelleri atılmış ve işbirliğinin temel ilkeleri, kuralları ve sınırları belirlenmiştir. BMİDÇS kapsamında, öncelikle ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve eşitlik ilkeleri temelinde, ülkeler arasında (Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı) farklı sorumluluklar tespit edilmiş ve bu yönde atılacak işbirliği adımlarının çerçevesi oluşturulmuştur. Ancak, söz konusu Sözleşme’nin sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması ve azaltılması konusunda sayısallaştırılmış ve bağlayıcı yükümlülükler içermemesi, BMİDÇS temelinde hukuksal açıdan bağlayıcı ve somut hedefler getiren bir protokolün yapılmasını gerekli kılmıştır. Bu yönde yürütülen müzakereler neticesinde, 1997 yılında Kyoto Protokolü kabul edilmiş ve böylece iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir ilerleme sağlanmıştır. 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü, temelde sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınmasını amaçlayan ve bu yönde çeşitli ekonomik ve piyasa temelli araçlardan yararlanılmasına olanak sağlayan hukuksal açıdan bağlayıcı önemli bir uluslararası belgedir. Kyoto Protokolü kapsamında tarafların sera gazı emisyonlarını 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesinin en az %5 daha altına çekmeleri yönünde farklılaştırılmış yükümlülükler getirilmiştir. Bununla birlikte, emisyon ticareti, Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) ve ortak yürütme gibi esneklik mekanizmalarını devreye sokarak alınacak önlemlerin maliyet etkin şekilde yerine getirilmesini hedefleyen Protokol ile, karbon piyasalarının oluşturulması ve bu kapsamda ekonomik yönü ağır basan birtakım önlemlere öncelik verilmesi sağlanmıştır. Öte yandan, Kyoto Protokolü kapsamındaki ilk yükümlülük döneminin 2012 yılında sonlanacak olması nedeniyle, 2012 sonrası döneme yönelik müzakereler 2008 yılında BM kapsamında başlatılmıştır. Bu çerçevede, Kyoto Protokolü’ne ilişkin olarak AWG-KP altında ele alınan hususların yanı sıra, yeni kurulan AWG-LCA kapsamında emisyon azaltımı, iklim değişikliğine uyum, teknoloji geliştirme ve transferi, finansman, ortak vizyon ve kapasite geliştirme konuları temelinde müzakereler sürdürülmektedir. Ancak, 2009 yılının sonunda gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi ile sonuçlandırılması öngörülen müzakerelerde şu ana kadar somut bir çıktıya ulaşılamamıştır. Mevcut gelişmeler dikkate 199 alındığında, hukuksal açıdan bağlayıcı ve somut hedefler getiren uluslararası bir iklim değişikliği anlaşmasının ancak 2012 yılının sonunda yapılabileceği tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, anılan zirvede karar alınmak yerine sadece not edilen Kopenhag Mutabakatı ile bu müzakere sürecine dolaylı olarak yeni bir boyut kazandırılmıştır. İçeriğinden çok yapılış tarzındaki eksiklikler ve bundan kaynaklanan meşruiyet sorunları nedeniyle birçok ülkenin tepkiyle yaklaştığı bu Mutabakat, ABD ve gelişmiş ülkeler başta olmak üzere sayıları 120’ye varan ülke tarafından desteklenmektedir. Özellikle, iklim değişikliğiyle mücadelede ilk kez sıcaklıkların sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2ºC’de sabitlenmesi hedefine yer vermesi ve 2020 yılına kadar 830 milyar dolar civarında mali kaynağın oluşturulmasını öngörmesi bakımından dikkat çeken Mutabakatın, müzakerelerle nasıl bütünleştirileceği ve bu yönde ne tür gelişmelerin yaşanacağı halihazırda belirsizliğini korumaktadır. İklim değişikliğine karşı uluslararası alanda başlatılan siyasi mücadeleyle birlikte bu soruna karşı yine uluslararası düzeyde alınacak ekonomik ve mali önlemler konusunda da harekete geçilmiştir. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden dolayı, büyük can ve mal kaybının yanı sıra, ülke ekonomileri ile toplumların refah seviyesinde de ciddi gerilemeler yaşanabilmektedir. Tabi ki bu etkiler, özellikle gelişmemiş ülkeler ile iklim değişikliğinin etkilerine açık olan bölgelerde daha yıkıcı bir şekilde hissedilmektedir. Uyum ve emisyon azaltımı alanlarında ortaya çıkan yüksek maliyetler, iklim değişikliğiyle mücadele edebilmelerine olanak sağlamak üzere söz konusu ülkelere finansman ve teknoloji desteği verilmesini gerektirmiştir. Bu ihtiyaca paralel olarak, iklim değişikliği rejimi çerçevesinde mali mekanizma ve fonlar kurulmuş ve ayrıca ikili, bölgesel ve çok taraflı kanallar aracılığıyla mali kaynak yaratılmasına imkan tanınmıştır. Ancak bu yönde oluşturulan fonların miktarının gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olduğu hemen hemen tüm taraflarca kabul edilmektedir. Nitekim, 2012 sonrası döneme yönelik müzakerelerde, mali kaynakların yeterli, öngörülebilir ve sürdürülebilir bir şekilde oluşturulması konusunda çeşitli öneriler bulunmaktadır. Bu çerçevede yaratılacak mali kaynaklara Ek-1 taraflarının belirli kriterlere göre zorunlu katkı vermeleri, Türkiye’yi de içine alacak şekilde çeşitli uluslararası vergilerin uygulamaya 200 konulması ve bu vergilerden elde edilecek gelirin bu yöndeki kaynaklara aktarılması gibi birçok yeni öneri müzakerelerde tartışılmaktadır. Ancak, mali kaynaklara kimin katkı vereceği ve bu kaynaklardan kimlerin nasıl yararlanacağı hususları ile bu amaçla oluşturulacak kurumsal mekanizmalar üzerinde bir anlaşmaya henüz varılamamıştır. 2012 sonrası döneme yönelik birçok önerinin Türkiye’ye de mali yük getirebilecek olması, bunun tam tersine mali kaynaklardan yararlanmak isteyen Türkiye’nin, finansman konusunda daha fazla çaba göstermesini zorunlu kılmaktadır. İklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik ve mali boyutu, kurulan mali mekanizma ve çeşitli düzeylerde sağlanan fonlarla sınırlı değildir. Bunun yanında, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik genellikle ulusal düzeyde uygulanan çeşitli ekonomi ve maliye politikası araçları da bulunmaktadır. Bu araçlar arasında, çevre vergileri ve harçlar, mali teşvik ve sübvansiyonlar ve emisyon ticareti sistemine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Son yıllarda daha yoğun olarak tartışılan bu yöndeki araçlar, iklim değişikliğiyle mücadeleyi maliyet etkin kılmaları, bu amaçla mali kaynak yaratılması ve çevreye dost bir ekonomik dönüşümü sağlamaları bakımından öne çıkmaya başlamıştır. Özellikle sera gazı emisyonlarının kontrol edilmesine yönelik olan karbon vergileri, çevreye dost ürün ve teknolojilerin teşvik edilmesini amaçlayan vergisel düzenlemeler ve çevreye zararlı olan sübvansiyonların kaldırılmasına yönelik uygulamalar giderek önem kazanmaktadır. Genel anlamda çevrenin korunması amacını taşıyan vergisel düzenlemeler, aslında daha kapsamlı vergi reformlarının, yani yeşil vergi reformlarının da bir parçası niteliğindedir. Nitekim, emek ve gelir üzerindeki vergilerin, çevreye zararlı faaliyetlere ve tüketime yönlendirilmesinin hem istidamı artıracağı hem de refah düzeyine olumlu katkı yapacağı yönünde genel bir anlayış bulunmaktadır. Bu doğrultuda, iklim değişikliğiyle mücadele bu yönde gerçekleştirilecek reformlara itici güç olma potansiyelini içinde barındırmaktadır. Bununla birlikte, piyasa temelli bir ekonomi politikası aracı olan emisyon ticareti sistemi de gelişmiş ülkelerde giderek yaygınlaşmaktadır. Son zamanlarda özellikle AB çapında olmak üzere bu yöndeki uygulamalarda, emisyon kotalarının tahsisinin 201 açık artırma yoluyla yapılması yönünde birtakım adımlar atılmaktadır. Böylece, emisyon ticareti sistemleriyle, özellikle karbon vergilerine benzer bir etki yaratılması ve ayrıca iklim değişikliğiyle mücadelede kullanılabilecek bir gelirin oluşturulması sağlanmaktadır. Bu bakımdan, karbon vergileriyle emisyon hedefleri yerine kirletme fiyatları belirlenmekteyken, emisyon ticareti ile emisyon hedefleri tespit edilmekte, ancak kirletme fiyatının düzeyi karbon piyasalarında şekillendirilmektedir. İklim değişikliğiyle mücadele alanındaki işbirliği ve bu küresel soruna karşı alınan tedbirler açısından öncü konuma sahip olan AB, bu yöndeki politika ve stratejileriyle dikkat çekmektedir. İklim değişikliği rejiminin kurulması ve güçlendirilerek sürdürülmesi yönünde büyük çaba harcayan AB, Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülüklerinin yerine getirilmesi konusunda önemli bir yol kat etmiş ve AB-Emisyon Ticareti Sistemi (AB-ETS) gibi politika araçlarıyla bu alandaki uygulamalarda ön plana çıkmıştır. AB, 2012 sonrası dönem için belirlediği kapsamlı hedefleri açısından da iklim değişikliğiyle mücadelede öne çıkan bir aktördür. AB, iklim değişikliği sorununa, ekonomi politikaları ve ilgili diğer sektörel politikaları başta olmak üzere tüm politika ve stratejileriyle bütüncül bir şekilde yaklaşmaktadır. Bu kapsamda, emisyon azaltımı, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve ulaştırma gibi alanlarda belirlenen hedefler ve AB-ETS de dahil olmak üzere bu alanlarda yapılan düzenlemeler, AB’yi iklim değişikliği alanında öncü bir konuma yerleştirmektedir. Bu doğrultuda, Birlik iklim değişikliğiyle mücadeleyi düşük karbon ekonomisine geçiş, enerji arzı güvenliğinin sağlanması, rekabet gücü ve istihdamın artırılması ve teknolojik gelişimin gerçekleştirilmesi yönünde stratejik bir araç olarak da kullanmaktadır. Uluslararası alanda da benzer hedeflerin belirlenmesi bekleyen AB’nin iklim değişikliği alanındaki politikaları, katılım müzakerelerini yürüten Türkiye’yi de yakından ilgilendirmesi bakımından önem arz etmektedir. Son yıllarda iklim değişikliğine ilişkin hususlar Türkiye’de de yoğun olarak ele alınmaya başlamıştır. Bu çerçevede, sırasıyla 2004 ve 2009 yıllarında BMİDÇS ve Kyoto Protokolü’ne taraf olan Türkiye, 2012 sonrası iklim değişikliği müzakerelerine de aktif olarak katılım sağlamaktadır. Öte yandan, Ek- 202 1 tarafı olan Türkiye’nin, halihazırda herhangi bir emisyon azaltım ve mali yükümlülüğü bulunmamaktadır. 2012 sonrası dönemde ulusal koşullara uygun azaltım eylemlerini (NAMAs) gerçekleştirebilmeyi ve finansman ve teknoloji kaynaklarından yararlanabilmeyi hedefleyen Türkiye, müzakerelerde bu yöndeki pozisyonunu savunmakta ve taraflardan destek aramaktadır. Bununla birlikte Türkiye, ulusal düzeyde de bu yönde harekete geçmiş ve 2010-2020 dönemine yönelik Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’ni kabul etmiştir. Bu çerçevede, enerji, ulaştırma ve ormancılık sektörleri başta olmak üzere sera gazı emisyonlarının kontrolü, uyum, finansman ve teknoloji alanlarında iklim değişikliğiyle ilişkili birçok hedef belirlenmiştir. Öte yandan, Türkiye’de iklim değişikliğiyle mücadeleyi doğrudan hedefleyen bir ekonomi ve maliye politikası düzenlemesi bulunmamakla birlikte, bu alanla ilişkili bazı mali düzenlemeler, iklim değişikliğiyle mücadeleye dolaylı yollardan katkı sağlamaktadır. Özellikle, fosil yakıtlar ve motorlu taşıtlar üzerindeki vergiler ile ulaştırma sektörü ve Ar-Ge faaliyetlerine yönelik birtakım mali teşvikler sayesinde Türkiye, aslında iklim değişikliğiyle mali açıdan mücadelede dolaylı adımlar atmış bulunmaktadır. AB başta olmak üzere dünya genelinde gittikçe öncelikli hale gelen iklim değişikliğiyle mücadele ve bu mücadelenin ekonomik ve mali boyutunun, gelecekte Türkiye’nin gündeminde daha da ön sıralarda yer alacağı değerlendirilmektedir. Türkiye’nin, 2012 sonrası dönem için kurulacak iklim değişikliği rejiminde, ulusal kapasitesi ve koşullarına uygun bir pozisyon elde edebilmesi ve bu doğrultuda finansman kaynakları ile teknoloji transferinden yararlanabilmesi büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin bu hedeflerini gerçekleştirebilmesi, ancak iklim değişikliği rejimi çerçevesinde taleplerine uygun bir hukuki statü kazanmasıyla mümkün olacaktır. Bu bakımdan, Türkiye’nin özel şartları ve farklı konumuna atıfta bulunan 26/CP.7 no.lu COP Kararı çerçevesinde Ek-1 dışında yer alan tarafların sahip olduğu hak ve sorumluluklara benzer yönde taleplerde bulunulabileceği ya da daha zor bir süreç olan Ek-1 listesinden çıkılması konusunda harekete geçilebileceği akla gelmektedir. Bu yönde somut adımların atılabilmesi için, Türkiye’nin sera gazı emisyon hedefi ve mali ve teknolojik açıdan ihtiyaçlarına ilişkin ayrıntıların bir an önce ortaya konması ve Ulusal İklim 203 Değişikliği Strateji Belgesi temelinde eylem planının hemen hazırlanması önem arz etmektedir. Böylece Türkiye’nin, ekonomi ve maliye politikası açısından iklim değişikliğine karşı atacağı olası adımlara rehberlik sağlayacak öncelikli hedef ve eylemler belirlenmiş olacaktır. Dünyadaki genel eğilime paralel olarak Türkiye’nin de, iklim değişikliği politikalarını kalkınma, ekonomi ve maliye politikaları ile bütünleştirme ve konuya daha kapsamlı ve bütüncül yaklaşma hususundaki stratejilerini geliştirmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu doğrultuda, ekonomi, rekabet gücü, istihdam, inovasyon ve enerji arzı güvenliği üzerinde olumlu etkiler yaratacak şekilde iklim değişikliğiyle mücadele politikalarının belirlenmesi önem arz etmektedir. Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin kısa, orta ve uzun vadeli ekonomi ve maliye politikası, stratejisi ve önceliklerini tespit etmesi, gelecekte dünya ekonomisinde ortaya çıkacak gelişmelere daha hazırlıklı olmasını sağlayacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele sürecinde Türkiye’de, kirleten öder ilkesi temelinde, enerji verimli ve daha düşük emisyonlu teknolojilerin yaygınlaştırılmasını sağlayacak yöndeki vergilendirme politikası seçeneklerine ilişkin çalışma ve analizlerin yapılması yararlı olacaktır. Bunun yanında, bütçe ve kamu alımları gibi politika alanlarında da iklim değişikliğinin de göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir. Ayrıca, Türkiye ve AB arasında halihazırda düşük seviyede olan iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin ilerletilmesi konusunda adım atılması gerekmektedir. Bu yönde, AB’nin Türkiye’ye daha fazla destek vermesinin sağlanması ile, Türkiye’nin sürdürülebilir ve düşük karbonlu kalkınma süreci hızlandırılabilecektir. Gelecekte siyasi ve ekonomik açıdan güçlü ülkeler arasında yer almayı hedefleyen ve ayrıca AB’ye üye olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin, küresel düzeyde iklim değişikliğine ilişkin olarak yaşanan bu yöndeki gelişmelerin dışında kalmaması için gerekli çalışmaların bir an önce tamamlanması zaruri bir hale gelmiştir. Sonuç itibariyle, iklim değişikliği gibi çok boyutlu bir küresel sorunla mücadele çevre ve ilgili diğer sektörlerde alınan önlemlerin yanı sıra, ekonomi ve maliye politikalarına ilişkin strateji ve öncelikleri de yakından ilgilendirmektedir. İklim değişikliğiyle mücadele, enerji, ulaştırma ve sanayi alanları başta olmak 204 üzere üretim modelleri ve tüketim kalıplarında kapsamlı bir dönüşümü gerekli kılan uzun vadeli bir süreçtir. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin sosyo-ekonomik etkileri ve ihtiyaç duyulan mali kaynak miktarının büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda, bu sorunla mücadeleye daha bütüncül yaklaşılması; büyüme ve kalkınma stratejilerinde ve maliye politikasına ilişkin önceliklerde iklim değişikliğinin dikkate alınması gerekmektedir. İklim değişikliğine karşı verilen mücadele aynı zamanda, küresel düzeyde düşük karbonlu ve yeşil ekonomilere doğru dönüşümün sağlanması ve sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi yönünde bir fırsatı da teşkil etmektedir. Bu çerçevede AB yolunda ilerleyen Türkiye’nin, rekabet gücü yüksek ve verimli bir ekonomiye sahip olacağı, enerji arzı güvenliğini sağlayacağı ve teknoloji alanında gelişme göstereceği bir gelecek yaratabilmesi için iklim değişikliğiyle mücadeleyi ekonomi ve maliye politikaları ile bütünleştirmesi gerektiği düşünülmektedir. 205 KAYNAKÇA KİTAP, MAKALE VE RAPORLAR Kitaplar Aksoy, Şerafettin (1991), Kamu Maliyesi, Filiz Kitabevi, İstanbul. Birnie, Patricia W. ve Boyle, Alan E. (1992), International Law and the Environment, Clarendon Press, Oxford. Bretherton, Charlotte ve Vogler, John (2006), The European Union as a Global Actor, Routledge, New York. Budak, Sevim (2000), Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa Topluluğu’nun Çevre Politikası ve Türkiye’nin Uyum Sorunu, Büke Yayınları, İstanbul. Caldwell, Lynton Keith (1996), International Environmental Policy: From the Twentieth to Twenty-First Century, Duke University Press, London. Eliot, Lorraine (1998), The Global Politics of the Environment, Houndmills, Macmillan Press, Basingstoke, Hampshire. Güneş, Şule (2007), Uluslararası Hukuk Değerlendirmesi, Siyasal Kitabevi, Ankara. Açısından Çevresel Etki Houghton, John (2004), Global Warming: The Complete Briefing, Cambridge University Press, Cambridge. Hunter, David, Salzman, James ve Zaelke, Durwood (2002), International Environmental Law and Policy, New York Foundation Press, New York. Kadıoğlu, Mikdat (Ocak 2007), Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye: Bildiğiniz Havaların Sonu, Güncel Yayıncılık, İstanbul. Kiss, Alexandre ve Shelton, Dinah (1994), International Environmental Law 1994 Supplement, Transnational Publishers, New York. McCaffrey, Paul (Der.) (2006), Global Climate Change, The Reference Shelf, Cilt: 78, Sayı: 1, H.W. Wilson Company, New York. 206 Oberthür, Sebastian ve Ott, Hermann E. (1999), The Kyoto Protocol: International Climate Policy for the 21st Century, Springer, Berlin. Porter, Gareth ve Brown, J. W. (1996), Global Environmental Politics, Westview Press, Boulder, Colorado. Skolnikoff, Eugene B. (1993), The Elusive Transformation: Science, Technology and the Evolution of International Politics, Princeton University Press, Princeton. Spence, Chris (2005), Global Warming: Personal Solutions for a Healthy Planet, Palgrave Macmillan, New York. Vogler, John (2000), The Global Commons: Environmental and Technological Governance, John Wiley&Sons Ltd, Chichester, West Sussex. Wettestad, Jørgen (1999), Designing Effective Environmental Regimes: The Key Conditions, Edward Elgar Publishing, Cheltenham. Makaleler Abboud, Leila (30 September 2008) “An Exhausting War on Emissions,” Wall Street Journal. Ağbal, Naci (Nisan 2001), “Çevrenin Korunması ve Çevre Vergileri-I,” Yaklaşım, Yıl: 9, Sayı: 100, s. 64-69. Algan, Nesrin (Yaz 2008), “İklim Etiği,” Mülkiye, Cilt: 32, Sayı: 259, s. 191-204. Arıkan, A. Naci (Ağustos 2009), “Çevre Vergilerinin Önemi ve Kalkınma,” Vergi Dünyası, Sayı: 336, s. 35-37. Carl, Mogens Peter (December 2007), “The power of green public procurement in the EU,” (Der. David Simpson), Climate Action, Sustainable Development International and UNEP, London, s. 253-255. Churchill, Robin ve Ulfstein, Geir (2000), “Autonomous Institutional Arrangements in Multilateral Environmental Agreements: A Little-Noticed Phenomenon in International Law,” The American Journal of International Law, Cilt: 94, s. 623-659. Cutajar, Michael Zammit (2004), "Reflections on the Kyoto Protocol-Looking Back to See Ahead,” International Review for Environmental Studies, Cilt: 5, Sayı: 1, s. 61-70. Çalıkoğlu, Erdal (Nisan 2010), “Enerji Verimliliği ve Uygulamalar,” Standard, Yıl: 49, Sayı: 575, Türk Standartları Enstitüsü, s. 49-57. 207 Değirmendereli, Ali (Eylül 2000), “Çeşitli Ülkelerde Uygulanan Ekolojik Vergiler,” Mevzuat Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 33, http://www.mevzuatdergisi.com/2000/09a/01.htm Duru, Bülent (Mart 2004), “Dünya Bankası, GEF ve Küresel Çevre Sorunları,” Çevre ve Mühendis, Sayı: 26, s. 33-42. Ferhatoğlu, Emrah (Ekim 2003), “Avrupa Birliği’nde Ortak Çevre Politikası Çerçevesinde Çevre Vergileri,” e-yaklasım, Sayı: 3, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/cevre_vergisi.pdf Fields, Scott (August 2005), “Continental Divide: Why Africa’s Climate Change Burden is Greater,” Environmental Health Perspective, Cilt: 113, Sayı: 8, s. 534537. Güneş, Şule (2001), “Karadeniz’de Çevresel İşbirliği, 1992 Bükreş Sözleşmesi,” ODTÜ Geliştirme Dergisi, Cilt: 28, Sayı: 2, s. 311-337. Hovi, Jon, Skodvin, Tora ve Andresen, Steinar (November 2003), “The Persistence of the Kyoto Protocol: Why Other Annex I Countries Move on Without the United States,” Global Environmental Politics, Cilt: 3, Sayı: 4, s. 123. Jacoby, Henry D. ve Reiner, David M. (2001), “Getting climate policy on track after The Hague,” International Affairs, Cilt: 77, Sayı: 2, s. 297-312. Karakaya, Etem (2008), “Proje Temelli Esneklik Mekanizmaları: Temiz Kalkınma Mekanizması ve Ortak Yürütme,” (Der. Etem Karakaya), Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, Bağlam Yayınları, İstanbul, s. 169-196. Klepper, Gernot ve Peterson, Sonja (2006), “Emissions Trading, CDM, JI and More: The Climate Strategy of the EU,” The Energy Journal, Cilt: 27, Sayı: 2, s. 1-26. Kluger, Jeffrey (3 April 2006), “The Tipping Point,” Time. Kulu, M. Bahattin (Şubat 2001), “Çevre Vergileri ve Gelişmiş Ülkelerdeki Uygulaması,” Vergi Dünyası, Sayı: 234, s. 48-53. Kumbaroğlu, Gürkan, Karali, Nihan ve Arıkan, Yıldız (2008), “CO2, GDP and RET: An aggregate economic equilibrium analysis for Turkey,” Energy Policy 36, s. 2694-2708. Lee, R. (April 1973), “The ‘Greenhouse’ Effect,” Journal of Applied Meteorology, Cilt: 12, Sayı: 3, s. 556-557. 208 Mutlu, Ayşegül (Ocak-Haziran 2006), “Küresel Kamusal Mallar Bağlamında Sağlık Hizmetleri ve Çevre Kirlenmesi: Üretim, Finansman ve Yönetim Sorunları,” Maliye Dergisi, Sayı: 150, s. 53-78. Pachauri, R. K. (December 2007), “Climate change is unequivocal,” Climate Action, (Der. David Simpson), Sustainable Development International and UNEP, London. Richardson, Elliot L (1992), “Climate Change: Problems of Law Making,” (Der. Andrew Hurrell ve Benedict Kingsbury), The International Politics of the Environment: Actors, Interests, and Institutions, Clarendon Press, Oxford, s. 166179. Saruç, Naci Tolga ve Karakaya, Etem (2008), “Emisyon Ticareti ve Karbon Piyasası,” (Der. Etem Karakaya), Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, Bağlam Yayınları, İstanbul, s. 197-224. Skjærseth, Jon Birger ve Wettestad, Jørgen (May 2009), “The Origin, Evolution and Consequences of the EU Emissions Trading System,” Global Environmental Politics, Cilt: 9, Sayı: 2, s. 101-122. Stone, Christopher D. (April 2004), “Common But Differentiated Responsibilities in International Law,” The American Journal of International Law, Sayı: 98/276, s. 276-301. Susskind, Lawrence ve Ozawa, Connie (1992), “Negotiating More Effective International Environmental Agreements,” (Der. Andrew Hurrell ve Benedict Kingsbury), The International Politics of the Environment: Actors, Interests, and Institutions, Clarendon Press, Oxford, s. 142-165. Telli, Çağatay, Voyvoda Ebru ve Yeldan, Erinç (2008), “Economics of environmental policy in Turkey: A general equilibrium investigation of the economic evaluation of sectoral emission reduction policies for climate change,” Journal of Policy Modeling 30, s. 321-340. Time, (1971), 4 January 1971. Toprak, Düriye (Güz 2006), “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Çevre Politikaları ve Mali Araçlar,” Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 4, s. 146-169. Turgut, Nükhet (1996), “İhtiyat İlkesi,” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 45, Sayı: 1-4, s. 67-102. Türkeş, Murat (2008), “İklim Değişikliği ve Küresel Isınma Olgusu: Bilimsel Değerlendirme,” (Der. Etem Karakaya), Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, s. 21-57. 209 ______, “İklim Değişikliğiyle Savaşım, Kyoto Protokolü ve Türkiye,” Mülkiye, Cilt: XXXII, Sayı: 259, Yaz 2008, s. 101-131. United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization (UNESCO), “Talking to Chris Thomas: Nowhere to run,” The New Courier, April 2004, http://unesdoc.unesco.org/images/0013/001350/135045e.pdf Van der Jagt, Juliette (2003), “Elaborating an international compliance regime under the Kyoto Protocol” (Der. Ekko C. van Ierland, Joyeeta Gupta ve Marcel T.J. Kok), Issues in International Climate Policy, Edward Elgar Pub., Cheltenham, Northampton, s. 223-241. Vaseur, Liette (2004), “Global Warming,” (Der. Shepard Krech III, J.R. McNeill ve Carolyn Merchant), Encyclopedia of World Environmental History, Volume II, Routledge, New York. Weiler, Raoul (2005), “The Kyoto Protocol and its Socio-ethical Aspects,” (Der. Etienne Vermeersch), Reading the Kyoto Protocol: Ethical Aspects of the Convention on Climate Change, Eburon, Delft, s. 19-56. Werksman, Jacob (1998), “The Clean Development Mechanism: Unwrapping the Kyoto Surprise,” Review of European Community and International Environmental Law, Cilt: 7, Sayı: 2, s. 147-158. Wettestad, Jørgen (2000), “The complicated development of EU climate policy,” (Der. Joyeeta Gupta ve Michael Grubb), Climate Change and European Leadership: A Sustainable Role for Europe?, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, Boston, London, s. 25-46. Yerlikaya, Kürşat (Haziran 2003), “Karbon Vergisi,” Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: VII, Sayı: 1-2, s. 685-700. Raporlar Ackerman, Frank ve Stanton, Elizabeth A. (11 October 2006), Climate Change the Costs of Inaction, Report to Friends of the Earth England, Wales and Northern Ireland. ________(May 2008), The Cost of Climate Change: What We’ll Pay if Global Warming Continues Unchecked, Natural Resources Defense Council. Aldy, Joseph, Ley, Eduardo ve Parry, Ian (July 2008), What is the role of carbon taxes in climate change mitigation?, The World Bank Prem Notes, Special Series on the Economics of Climate Change, Sayı: 2. 210 Alessi, Monica, Georgiev, Anton ve Egenhofer, Christian (April 2010), Messages from Copenhagen: Assessments of the Accord and Implication for the EU, European Climate Platform Report, No. 9, http://www.ceps.eu/book/messagescopenhagen-assessments-accord-and-implications-eu Alfsen, Knut H. (October 2001), “Climate Change and Sustainability in Europe,” CICERO Policy Note 2001:03, Oslo, http://www.cicero.uio.no/media/1436.pdf AllianzGroup ve WWF (June 2005), Climate Change&the Financial Sector: An Agenda for Action, London. Aon Benfield Impact Forecasting LLC (2009), Annual Global Climate and Catastrophe Report, Chicago, Illinois. Asian Development Bank(2009), Climate Change Fund: 2009 Progress Report, http://www.adb.org/Documents/Climate-Change/CCF-Progress-Report-2009.pdf AWG-LCA Draft text: Non-paper No. 54, “Contact Group on enhanced action on the provision of financial resources and investment,” 6 November 2009, http://unfccc.int/files/kyoto_protocol/application/pdf/54fin61109.pdf Baumert, Kevin A., Herzog, Timothy ve Pershing, Jonathan (2005), Navigating the Numbers: Greenhouse Gas Data and International Climate Policy, World Resource Institute, Washington D.C. Bird, Neil ve Peskett, Leo (September 2008), “Recent bilateral initiatives for climate financing: Are they moving in the right direction?” Overseas Development Institute Opinion 112, http://www.odi.org.uk/resources/download/2402.pdf BMİDÇS (Ağustos 2004), İklime Özen Göstermek: İklim Değişikliği ve Kyoto Protokolü için Kılavuz, Ankara. Burniaux, Jean-Marc ve ö. (June 2009), “The economics of climate change mitigation: How to build the necessary global action in a cost-effective manner,” OECD Economics Department Working Papers, No. 701. Capoor, Karan ve Ambrosi, Philippe (May 2009), State and Trends of the Carbon Market 2009, The World Bank, Washington D.C. Christiernsson, Anna (2004), Environmental Taxation and EC Law, Lulea University of Technology, C Extended Essay, 2004:018, http://epubl.luth.se/14021773/2004/018/LTU-CUPP-04018-SE.pdf Council of the European Union (6 April 2009), “Council adopts climate-energy legislative package,” Brussels, 8434/09 (Press 77). 211 Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü (Aralık 2008), Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları ve Diğer Uluslararası Emisyon Ticareti Sistemleri, 13 Mayıs 2008 tarih ve B.18.ÇYG.0.02.00.04-020/8366 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. De Coninck, H. C., Haake, F. ve van der Linden, N. H. (January 2007), Technology transfer in the Clean Development Mechanism, Energy Research Centre of the Netherlands, http://www.ecn.nl/docs/library/report/2007/e07009.pdf Department for Business Enterprise and Regulatory Reform (September 2008), UK Environmental Transformation Fund Strategy, http://www.berr.gov.uk/files/file47575.pdf Dessai, Suraje (December 2001), The Climate Regime from The Hague to Marrakesh: Saving or Sinking the Kyoto Protocol?, Tyndall Center for Climate Change Research, Working Paper 12, http://www.tyndall.ac.uk/publications/working_papers/wp12.pdf Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi (Aralık 2008), Türkiye Enerji Raporu 2007-2008, http://www.dektmk.org.tr/upresimler/2008_enerji_raporu.pdf Ebi, K. (2007), Health Impact of Climate Change, a report to the UNFCCC Secretariat Financial and Technical Support Division, http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/ pdf/ebi.pdf Ellerman, A. Denny ve Joskow, Paul L. (May 2008), The European Union’s Emission Trading System in perspective, Pew Center on Global Climate Change. Epstein, Paul R. ve Mills, Evan (Der.) (September 2006), Climate Change Futures: Health, Ecological and Economic Dimensions, The Center for Health and the Global Environmental Harvard Medical School, http://chge.med.harvard.edu/programs/ccf/documents/ccf_report_oct_06.pdf European Commission (23 July 2003), Linking Project credits to the EU emissions trading scheme, COM(2003)403, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/linkingprojectcredits.pdf _____(2006), The European Climate Change Programme: EU Action against Climate Change, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/eu_climate_change_progr.pdf _____(2007a), EU emissions trading: an open system promoting global innovation, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/emission_trading2_en.pdf _____(28 March 2007b), Green Paper on market-based instruments for environment and related policy purposes, COM(2007) 140 final, Brussels, _____(2007c), 2020 vision: Saving our energy, Brussels, http://ec.europa.eu/energy/action_plan_energy_efficiency/doc/2007_eeap_en.pdf 212 ______(29 June 2007d), Green Paper from the Commission to the Council, the European Parliament, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions: Adapting to climate change in Europe - options for EU action, COM(2007) 354 final, Brussels. _____(2008a), EU action against climate change: Leading global action to 2020 and beyond, Luxembourg. _____(2008b), EU action against climate change: Adapting to climate change, Luxembourg, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/adapting_en.pdf _____(2009a), Taxation trends in the European Union: Data for the EU Member States and Norway, Brussels. _____(2009b), EU action against climate change: Leading global action to 2020 and beyond, Luxembourg, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/post_2012_en.pdf _____(2009c), EU action against climate change: The EU Emissions Trading Scheme, Luxembourg, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/ets_en.pdf _____(2009d), Employment in Europe 2009, Brussels, http://ec.europa.eu/social/BlobServlet?docId=4196&langId=en _____(01.04.2009e), White Paper: Adapting to Climate Change: Towards a European framework for action, COM(2009) 147 final, Brussels. European Council (26 March 2010), European Council Conclusions 25-26 March 2010, EUCO 7/10, Brussels. European Environment Agency (EEA) (2006), Using the market for cost-effective environmental policy: Market-based instruments in Europe, EEA Report, No 1/2006. _____(2008), Greenhouse Gas Emission Trends and Projections in Europe 2009: Tracking Progress towards Kyoto Targets, EEA Report No 9/2009. _____, Accompanying the Green Paper on market-based instruments for environment and related policy purposes, Commission Staff Working Document, Brussels, xxx, SEC(2007) 388. Federal Ministry for the Environment, Nature Conservation and Nuclear Safety (November 2009), The International Climate Initiative of the Federal Republic of Germany, http://www.preventionweb.net/files/12951_brochureikienbf1.pdf Feinstesin International Center (December 2008), (Mackinnon Webster ve ö.), The Humanitarian Costs of Climate Change. 213 Global Environment Facility (GEF) (October 2007), Rules of Procedure for the GEF Council, http://www.thegef.org/gef/sites/thegef.org/files/publication/11488_English.pdf _____(14 October 2009), Status Report on the Special Climate Change Fund and the Least Developed Countries Fund, LDCF/SCCF Council Meeting, 12 November 2009, Washington D.C., GEF/LDCF.SCCF.7/Inf.2. _____(15 October 2004), GEF Council Meeting, 17-19 November 2004, GEF/C.24/12, http://www.ifad.org/operations/gef/climate/11.pdf Global Humanitarian Forum (2009), Human Impact Report Climate Change: The Anatomy of A Silent Crisis, Geneva, http://ghfgeneva.org/Portals/0/pdfs/human_impact_report.pdf Global Utmaning (December 2009), Carbon taxation – a forgotten climate policy tool?, Stockholm, http://www.globalutmaning.se/upl/files/35153.pdf Goulder, Lawrence H. ve Parry, W.H. (Summer 2008), “Instrument Choice in Environmental Policy,” Review of Environmental Economics and Policy, Cilt: 2, Sayı: 2, http://www.rff.org/documents/RFF-DP-08-07.pdf Hadley Center for Climate Prediction and Research (October 1999), Climate Change and its Impacts: Stabilization of CO2 in the Atmosphere, The Met Office, London, http://www.metoffice.gov.uk/research/hadleycentre/pubs/brochures/COP5.pdf Her Majesty Treasury (November 2002), Tax and the environment: using economic instruments, http://hm-treasury.gov.uk/d/adtaxenviron02-332kb.pdf House of Lords, Select Committee on Economic Affairs (2005), The Economics of Climate Change, Volume I: Report, 2nd Report of Session 2005-06, London. International Institute for Sustainable Development (IISD) (1994), Making Budgets Green: Leading Practices in Taxation and Subsidy Reform, http://www.iisd.org/pdf/greensumm.pdf Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) (1995a), Climate Change 1995: The Science of Climate Change: Summary for Policymakers and Technical Summary of the Working Group I Report, http://unfccc.int/ghg_data/items/3825.php ______(1995b), Climate Change 1995: IPCC Second Assessment Report, Geneva, http://www.ipcc.ch/pdf/climate-changes-1995/ipcc-2nd-assessment/2ndassessment-en.pdf ______(2001), Climate Change 2001: Synthesis Report: Summary for Policymakers, (Der. R. T. Watson ve ö.), Geneva, http://www.ipcc.ch/pdf/climatechanges-2001/synthesis-spm/synthesis-spm-en.pdf 214 ______(2007a), “Summary for Policymakers,” (Der. S. Solomon ve ö.), Climate Change 2007: The Physical Science Basis, Contribution of Working Group I to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, Cambridge University Press, Cambridge. ______(2007b), (Der. R.K Pachauri ve A. Reisinger), Climate Change 2007: Synthesis Report: Contribution of Working Groups I, II and III to the Fourth Assessment Report of the IPCC Geneva. ______(2007c), “Summary for Policymakers,” (Der. B. Metz ve ö.), Climate Change 2007: Mitigation. Contribution of Working Group III to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, Cambridge University Press, Cambridge. ______(2007d), “Summary for Policymakers,” (M. L. Parry ve ö.), Climate Change 2007: Impacts, Adaptation and Vulnerability. Contribution of Working Group II to the Fourth Assessment Report of the IPCC, Cambridge University Press, Cambridge. International Petroleum Industry Environmental Conservation Association (April 2007), Climate Change: A Glossary of Terms, London. International Energy Agency (2009), World Energy Outlook 2009, Executive Summary, Paris. International Monetary Fund Fiscal Affairs Department (March 2008), The Fiscal Implication of Climate Change. International Monetary Fund (IMF) (April 2008), World Economic Outlook: Housing and the Business Cycle, World Economic and Financial Surveys. Kaczyński, Piotr Maciej (March 2010), Single voice, single chair?: How to reorganise the EU in international negotiations under the Lisbon rules, Centre for European Policy Studies, No. 207, http://www.ceps.eu/book/single-voice-singlechair-how-re-organise-eu-international-negotiations-under-lisbon-rules Kaloga, Alpha ve Harmeling, Sven (December 2009), The Adaptation Fund in Copenhagen: summary of outcomes, Germanwatch, http://www.germanwatch.org/klima/afb2009-12.pdf Karousakis, Katia (October 2006), Joint Implementation: Current Issues and Emerging Challenges, OECD/IEA, COM/ENV/EPOC/IEA/SLT(2006)7, http://www.oecd.org/dataoecd/45/32/37672335.pdf Kosonen, Katri ve Nicodème, Gaëtan (June 2009), Taxation papers: The role of fiscal instruments in environmental policy, European Union, Working Paper No. 19 2009. 215 Kerr, Suzi (23 January 2001), Ecological Tax Reform, Report prepared for the Ministry of Environment, MOTU Economic&Public Policy Research, http://www.motu.org.nz/files/docs/MEL0266.pdf Klein, Richard J.T. ve Persson, Asa (October 2008), Financing Adaptation to Climate Change: Issues and Priorities, European Climate Platform Report No. 8. Knight, Zoe ve ö. (8 September 2008), “Aviation in EU ETS; an incentive for efficiency,” Merrill Lynch, SRI/Airlines/Aerospace, http://www.ml.com/media/113530.pdf Levin, Kelly ve Pershing, Jonathan (March 2006), “Climate Science 2006-Major New Discoveries,” World Resources Institute Issue Brief, Washington D.C. Mansur, E.T., Mendelson, R. ve Morrison, W. (2005), A Discrete Continous Choice Model of Climate Change Impacts on Energy, Social Science Research Network, Yale School of Management Working Paper No. ES-43, Yale Univesity, New Haven. Mazlum, Semra Cerit (Der.), (2009), İklim Değişikliği Müzakereleri Kılavuzu Türkiye, Ankara. Müller, Benito (February 2010), Copenhagen 2009: Failure or final wake-up call for our leaders?, Oxford Institute for Energy Studies, EV 49, http://www.oxfordenergy.org/pdfs/EV49.pdf The Multilateral Development Banks and the Climate Change Agenda (November 2007), A Joint Report. OECD (2000), Environmental Effects of Liberalising Fossil Fuels Trade: Results from the OECD Green Model, Unclassified Document No. COM/TD/ENV(2000)38/FINAL, Paris. _____(2004), Green Tax Reforms in OECD Countries: An Overview, Paris. _____(2006), The Political Economy of Environmentally Related Taxes, Paris. _____(4 April 2008), Preparation of the 4-5 June 2008 Council Meeting at Ministerial Level: The Economics of Climate Change, C(2008)60, Paris. _____(2008), (Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser), Economic Aspects of Adaptation to Climate Change: Costs, Benefits and Policy Instruments, Paris. _____(2008), (Der. Jean-Marc Burniaux ve ö.), The Economics of Climate Change Mitigation: Policies and Options for the Future, OECD Economics Department Working Papers, No. 658, Paris. _____(2008), Climate Change Mitigation: What do we do?, Paris. 216 _____(2008), Cost of Inaction on Key Environmental Challenges, Paris. _____(2009), The Economics of Climate Change Mitigation: Policies and Options for Global Action Beyond 2012, Paris. OECD/International Energy Agency (2005), Act Locally, Trade Globally: Emission Trading for Climate Policy, Paris, http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2005/act_locally.pdf Okereke, C. ve ö. (June 2007), Assessment of Key Negotiating Issues at Nairobi Climate COP/MOP and What It Means for the Future of the Climate Regime, Tyndall Center for Climate Change Research, Working Paper 106, http://www.tyndall.ac.uk/publications/working_papers/twp106.pdf Paper from the High Representative and the European Commission to the European Council (14 March 2008), Climate Change and International Security, (S113/08), http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/reports/993 87.pdf Pew Center on Global Climate Change (Fall 2008), Tax Policies to Reduce Greenhouse Gas Emissions. _____(January 2009), Climate Change 101: Understanding and Responding to Global Climate Change, Washington D.C., http://www.pewclimate.org/docUploads/Climate101-Complete-Jan09.pdf Red Cross/Red Crescent (November 2007), Climate Guide, Geneva, http://www.climatecentre.org/downloads/File/reports/RCRC_climateguide.pdf Schofield, Mark ve Theodosiou, Toula (May 2009), Green taxes in other develop countries, Chapter five: CIOT Green Tax Report, http://www.pwc.co.uk/pdf/chartered_institute_of_taxation_green_taxes_report_m ay_2009.pdf Spencer, Thomas, Tangen, Kristan ve Korppoo, Anna (25 February 2010), “The EU and the Global Climate Regime: Getting back in the game,” The Finnish Institute of International Affairs, Briefing Paper 55, www.upi-fiia.fi/assets/publications/UPI_Briefing_Paper_55_2010.pdf Stern, Nicholas (Der.) (2006), Stern Review: The Economics of Climate Change, HM Treasury, London, www.sternreview.org.uk The Royal Society (November 2002), Economic instruments for the reduction of carbon dioxide emissions, Council of the Royal Society, Policy Document 26/02, http://royalsociety.org/WorkArea/DownloadAsset.aspx?id=5775 217 United Nations Conference on Trade and Development (2006), The Least Developed Countries Report 2006: Developing Productive Capacities, New York ve Geneva, http://www.unctad.org/en/docs/ldc2006_en.pdf United Nations Development Programme (UNDP) (2007), Human Development Report 2007/2008: Fighting climate change: Human solidarity in a divided world, Palgrave Macmillan, New York. United Nations Envrionment Programme (UNEP) (June 2004), (Der. MyungKyoon Lee), CDM: Information and Guidebook, The UNEP Project CD4CDM, http://www.cd4cdm.org/Publications/cdm%20guideline%202nd%20edition.pdf UN General Assembly (15 August 2008), Implementation of United Nations environmental conventions: Report of the Executive Secretary of the United Nations Framework Convention on Climate Change on the United Nations Climate Change Conference, A/63/294. United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC) (6 April 1995), Review of the List of Countries included in Annex I to the Convention, Submission by the Government of Turkey, FCCC/CP/1995/Misc.5. ______(2002), A Guide to the Climate Change Convention Process, Bonn. ______(2007a), Investment and Financial Flows to Address Climate Change, Bonn. ______(2007b), Uniting on Climate: A guide to the Climate Change Convention and the Kyoto Protocol, Bonn. ______(21 November 2007c), Technical paper: Review of the experience of international funds, multilateral financial institutions and other sources of funding relevant to the current and future investment and financial needs of developing countries, FCCC/TP/2007/4. ______(3 March 2008), Views regarding the Work Programme of the Ad Hoc Working Group on Long-term Cooperative Action under the Convention, Submissions from Parties, FCCC/AWGLCA/2008/MISC.1. ______(21 November 2008), Ideas and Proposals on the Elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submission from Parties, Addendum, FCCC/AWGLCA/2008/MISC.5/Add.1. ______(10 December 2008), Ideas and proposals on the elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submissions from Parties, Addendum, Part I, FCCC/AWGLCA/2008/Misc.5/Add.2 (Part I). ______(19 May 2009), Ideas and proposals on the elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submissions from Parties, Part 1, FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part I). 218 ______(2009), Investment and Financial Flows to Address Climate Change: An Update, Bonn. ______(19 May 2009), Ideas and Proposals on the Elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submission from Parties, Part II, FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part II). Venton, Courtney Cabot ve Shaw, Sara (May 2008), Carbon Trading, A Tearfund briefing paper, Teddington. Watkiss, P. ve ö. (August 2005), The Impacts and Costs of Climate Change, AEA Technology Environment ve Stockholm Environment Institute, commissioned by European Commission DG Environment, Oxford, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/final_report2.pdf Williams, Michael (Der.) (September 2002), Climate Change Information Kit, UNEP and UNFCCC. World Bank (9 June 2008), The Clean Technology Fund, http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/sites/climateinvestmentfunds.org/files/ Clean_Technology_Fund_paper_June_9_final.pdf ______(3 June 2008), The Strategic Climate Fund, http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/sites/climateinvestmentfunds.org/files/ Strategic_Climate_Fund_final.pdf World Health Organization (2002), The World Health Report 2002: Reducing Risks, Promoting Healthy Life, Geneva. ______(16 January 2008), Climate Change and Health, Report by the Secretariat, Executive Board, 122nd Session, Provisional agenda item 4.1, EB122/4. TEZLER Bal, Pınar (2007), Turkey’s Position within the Global Climate Change Regime in the context of its Accession to the European Union, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Avrupa Birliği Enstitüsü, Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, İstanbul. Jamali, A. Tarık (2005), Ekolojik Vergiler, Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk Anabilimdalı, İstanbul. TOPLANTI, SEMİNER VE KONFERANSLAR Aldy, Joseph E. ve Stavins, Robert N., Economic Incentives in a New Climate Agreement, Issue Paper, The Harvard Project on International Climate Agreements, the Climate Dialogue 7-8 May 2008, Copenhagen, Denmark, http://belfercenter.ksg.harvard.edu/files/RSJA%20Paper%20Economic%20Incentives%20080430.pdf 219 Derviş, Kemal (2008), The Climate Change Challenge, WIDER Annual Lecture 11, United Nations University World Institute for Development Economics Research (UNU-WIDER), Helsinki. Estados Unidos Mexicanos (28 Eylül-9 Ekim 2009), Mexican Proposal for a World Climate Change Fund: Green Fund, Bangkok. International Institute for Sustainable Development (IISD) (20 February 1995), “A daily report of the Eleventh Session of the INC for a Framework Convention on Climate Change,” Earth Negotiations Bulletin (ENB), Cilt: 12, Sayı: 11. ______(30 July 2001), “Summary of the Resumed Sixth Session of the Conference of Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 1627 July 2001,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 176. ______(4 November 2002), “Summary of the Eighth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 23 October-1 November 2002,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 209. ______(15 December 2003), “Summary of the Ninth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 1-12 December 2003,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 231. ______(20 December 2004), “Summary of the Tenth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 6-18 December 2004,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 260. ______(20 November 2006), “Summary of the Twelfth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change and Second Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol: 6-17 November 2006,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 318. ______(18 December 2007), “Summary of the Thirteenth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on Climate Change and Third Meeting of Parties to the Kyoto Protocol: 3-15 December 2007,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 354. ______(15 December 2008), “Summary of the Fourteenth Conference of Parties to the UN Framework Convention on Climate Change and Fourth Meeting of Parties to the Kyoto Protocol: 1-12 December 2008,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 395. Third World Network (7 December 2009), Bangkok News Update 16, “Disagreement over financial architecture for climate actions,” http://www.twnside.org.sg/title2/climate/bangkok.news02.htm Türkeş, Murat, Sümer, U.M. ve Çetiner, G. (2000), “Küresel iklim değişikliği ve olası etkileri,” Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Seminer Notları, Ankara, s. 7-24. Türkeş, Murat (2001), “Hava, iklim, şiddetli hava olayları ve küresel ısınma, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Yılı Seminerleri, Teknik Sunumlar, Seminerler Dizisi 1, Ankara, s. 187-205. 220 United Nations Environment Programme (UNEP), World Meteorological Organization ve International Council of Scientific Unions, Conference Statement: International Assessment of the Role of Carbon Dioxide and of other Greenhouse Gases in Climate Variations and Associated Impacts, (9-15 October 1985),http://ozone.unep.org/Meeting_Documents/ccol/ccol8/ccol8related_activities_to_work_of_cc.86-02-24.doc World Meteorological Organization, Declaration of the World Climate Conference, IOC/SAB-IV/INF.3, 12-23 February 1979, http://www.dgvn.de/fileadmin/user_upload/DOKUMENTE/WCC3/Declaration_WCC,pdf The Conference Statement: The Changing Atmosphere: Implications For Global Security, 27-30 June 1988, Toronto, Ontario, http://www.cmos.ca/ChangingAtmosphere1988e.pdf HUKUKİ METİNLER Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin 49 No.lu Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 17.11.2007/26703. Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin 56 No.lu Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 19.03.2009/27174. Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair 57 No.lu Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 31.05.2009/27244. Birleşmiş Milletler (BM), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), 1992. ______, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Yönelik Kyoto Protokolü, 1998. Byrd-Hagel Resolution, 105th Congress, 1st Session, S. RES. 98, 25 July 1997, http://www.nationalcenter.org/KyotoSenate.html Commission of the European Communities, Building a global climate change alliance between the European Union and poor developing countries most vulnerable to climate change, Communication from the Commission to the Council and the European Parliament, Brussels, COM(2007) 540 final, 18.09.2007. Conclusions of the Presidency, Annexes: The environmental imperative, European Council in Dublin, 25-26 June 1990, http://www.europarl.europa.eu/summits/dublin/du2_en.pdf 221 Consolidated Versions of the Treaty on European Union and of the Treaty Establishing the European Community, Official Journal of the European Union C 321, Brussels, 29.12.2006. Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union, Official Journal of the European Union C 115, Brussels, 09.05.2008. Council Resolution of 21 June 1989 on the greenhouse effect and the Community, Official Journal C 183, COM/88/0656-02, Brussels, 20.07.1989. Council Decision 94/69/EC of 15 December 1993 concerning the conclusion of the United Nations Framework Convention on Climate Change, Official Journal L 33, Brussels, 07.02.1994. Council Decision 2002/358/EC of 25 April 2002 concerning the approval, on behalf of the European Community, of the Kyoto Protocol to the United Nations Framework Convention on Climate Change and the joint fulfilment of commitments thereunder, Official Journal of European Union L 130, Brussels, 15.05.2002. Council Directive 2003/96/EC of 27 October 2003 restructuring the Community framework for the taxation of energy products and electricity, Official Journal of the European Union L 283, Brussels, 31.10.2003. Council of the European Union, Brussels European Council Presidency Conclusions (8/9 March 2007), 7224/1/07 REV 1, Brussels, 2 May 2007. ______, Council Conclusions on the further development of the EU position on a comprehensive post-2012 climate agreement, (Contribution to the Spring European Council), 2928th Environment Council Meeting, Brussels, 2 March 2009. ______, Council Conclusions: Further development of the EU position on a comprehensive post-2012 climate agreement, Contribution of the Council (Environment) to the Spring European Council (19 and 20 March 2009), 7128/09, Brussels, 3 March 2009. ______, Council Conclusions on Climate Change: Towards a comprehensive EU adaptation strategy, 2953rd Environment Council Meeting, Luxembourg, 25 June 2009. ______, Council Conclusions: EU position for the Copenhagen Climate Conference (7-18 December 2009), 14790/09, Brussels, 21 October 2009. Decision No 406/2009/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 on the effort of Member States to reduce their greenhouse gas emissions to meet the Community’s greenhouse gas emission reduction commitments up to 2020, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009. 222 Directive 2001/77/EC of the European Parliament and of the Council of 27 September 2001 on the promotion of electricity produced from renewable energy sources in the internal electricity market, Official Journal of the European Communities L 283, Brussels, 27.10.2001. Directive 2002/91/EC of the European Parliament and of the Council of 16 December 2002 on the energy performance of buildings, Official Journal of the European Union L 1, Brussels, 04.01.2003. Directive 2003/87/EC of the European Parliament and of the Council of 13 October 2003 establishing a scheme for greenhouse gas allowance trading within the Community and amending Council Directive 96/61/EC, Official Journal of the European Union, Brussels, 25.10.2003. Directive 2004/101/EC of the European Parliament and of the Council of 27 October 2004 amending Directive 2003/87/EC establishing a scheme for greenhouse gas emission allowance trading within the Community, in respect of the Kyoto Protocol’s project mechanisms, Official Journal of the European Union L 338, Brussels, 13.11.2004. Directive 2005/32/EC of the European Parliament and of the Council of 6 July 2005 establishing a framework for the setting of ecodesign requirements for energy-using products and amending Council Directive 92/42/EEC and Directives 96/57/EC and 2000/55/EC of the European Parliament and of the Council, Official Journal of the European Union L 191, Brussels, 22.07.2005. Directive 2009/28/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 on the promotion of the use of energy from renewable sources and amending and subsequently repealing Directives 2001/77/EC and 2003/30/EC, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009. Directive 2009/29/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 amending Directive 2003/87/EC so as to improve and extend the greenhouse gas emission allowance trading scheme of the Community, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009. Directive 2009/30/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 amending Directive 98/70/EC as regards the specification of petrol, diesel and gas-oil and introducing a mechanism to monitor and reduce greenhouse gas emissions and amending Council Directive 1999/32/EC as regards the specification of fuel used by inland waterway vessels and repealing Directive 93/12/EEC, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009. Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), TBMM Kararı, Resmi Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı: 0107.2006/26215. Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) 2010 Yılı Programı, Resmi Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı: 17.10.2009/27379. Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi”, http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Arz_Guvenligi_Strateji_Belgesi.pdf (20 Nisan 2010) 223 ______, Communication from the Commission: Action Plan for Energy Efficiency: Realising the Potential, COM(2006)545 final, Brussels, 19.10.2006. ______, Communication from the Commission to the European Council and the European Parliament: An Energy Policy for Europe, COM(2007) 1 final, Brussels, 10.01.2007. ______, Communication from the Commission to the European Parliament, the Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions: International climate policy post-Copenhagen: Acting now to reinvigorate global action on climate change, COM(2010) 86 final, Brussels, 09.03.2010. ______, Communication from the Commission to the European Parliament, the Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions: Stepping up international climate finance: A European blueprint for the Copenhagen deal, COM(2009) 475/3, Brussels. ______, Communication from the Commission: EUROPE 2020, A European strategy for smart, sustainable and inclusive growth, COM(2010) 2020, Brussels, 03.03.2010. ______, Communication from the Commission to the European Council: A European Economic Recovery Plan, COM(2008) 800 final, Brussels, 26.11.2008. ______, Proposal for a Council Directive amending Directive 2003/96 restructuring the Community framework for the taxation of energy products and electricity, COM(2009) XXXX, Brussels, 00.00.2009, http://www.euractiv.com/pdf/Energy%20Taxation%20Interservice%20proposal.p df İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 02.10.2009/27364. Regulation (EC) No 842/2006 of the European Parliament and of the Council of 17 May 2006 on certain fluorinated greenhouse gases, Official Journal of the European Union L 161, Brussels, 14.06.2006. Regulation (EC) No 443/2009 of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 setting emission performance standards for new passenger cars as part of the Community’s integrated approach to reduce CO2 emissions from lightduty vehicles, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009. Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020), Nisan 2010, Ankara, http://www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/8264/Ulusal_İklim_Değişikliği_Stra teji_Belgesi_(2010_-_2020).pdf 224 United Nations, Action Plan for the Human Environment, Recommendation 70, United Nations Conference on the Human Environment, 1972. United Nations General Assembly, Resolution 45/212: Protection of global climate for present and future generations of mankind, 71st plenary meeting, A/RES/45/212, 21 December 1990. ______, Report of the Intergovernmental Negotiating Committee for a Framework Convention on Climate Change on the Work of its First Session, Washington D.C., 4-14 February 1991, A/AC.237/6, 8 March 1991. United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC), Report of the Convention of the Parties on its First Session, held at Berlin from 28 March to 7 April 1995, FCCC/CP/1995/7/Add.1, 6 June 1995. ______, Report of the Conference of the Parties on its Second Session, held at Geneva from 8 to 19 July 1996, FCCC/CP/1996/15/Add.1, 29 October 1996. ______, Report of the Conference of the Parties at its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, Addendum, Part Two: Action taken by the Conference of the Parties at its Fourth Session, FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999. ______, Terms of Reference in Report of the Conference of the Parties on its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999. UNFCCC, Report of the Conference of Parties on its Seventh Session, held at Marrakesh from 29 October to 10 November 2001, FCCC/CP/2001/13/Add.1, 21 January 2002, 21 January 2002. ______, Report of the Conference of the Parties on its seventh session, held at Marrakesh from 29 October to 10 November 2001, Addendum, Part Two: Action taken by the Conference of the Parties, FCCC/CP/2001/13/Add.4, 21 January 2002. ______, Report of the Conference of the Parties on its Eight Session, held at New Delhi from 23 October to 1 November 2002, FCCC/CP/2002/7/Add.1, 28 March 2003. ______, Report of the Conference of the Parties on its Tenth Session, held at Buenos Aires from 6 to 18 December 2004, FCCC/CP/2004/10/Add.1, 19 April 2005. ______, Report of the Conference of the Parties on its Eleventh Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005, FCCC/CP/2005/Add.1, 30 March 2006. 225 ______, Report of the Conference of the Parties serving as the Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its First Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005, FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.1, 30 March 2006. ______, Report of the Conference of the Parties serving as the Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its First Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005, FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.2, 30 March 2006. ______, Report of the Conference of Parties serving as the meeting of Parties to the Kyoto Protocol on its second session, held at Nairobi from 6 to 17 November 2006, FCCC/KP/CMP/2006/10/Add.1, 2 March 2007. ______, Report of the Conference of the Parties on its Thirteenth Session, held in Bali from 3 to 15 December 2007, FCCC/CP/2007/6/Add.1, 14 March 2008. ______, Report of the Conference of Parties serving as the meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its fourth session, held in Poznan from 1 to 12 December 2008, FCCC/KP/CMP/2008/11/Add.2, 19 March 2009. UNFCCC, Report of the Conference of the Parties on its Fourteenth Session, held in Poznan, Poland from 1 to 13 December 2008, FCCC/CP/2008/7/Add.1, 18 March 2009. ______, Proposal from Malta to amend Annex I to the Convention, FCCC/CP/2009/2, 13 May 2009. ______, Report of the Conference of the Parties on its fifteenth session, held in Copenhagen from 7 to 19 December 2009, Addendum, Part Two: Action taken by the Conference of the Parties at its fifteenth session, FCCC/CP/2009/11/Add.1, 30 March 2010. 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Yasası, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 29.05.1981/17354, Mükerrer 44. Madde, (Ek: 15.07.1993-3914/1 md.). 4112 Sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erezyon Kontrolü Seferberlik Kanunu, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 26.07.1995/22355. 4990 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 21.10.2003/25266. 5035 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Resmi Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı: 02.01.2004/25334. 2004/13 Sayılı Başbakanlık 18.02.2004/25377. Genelgesi, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 5491 Sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 13.05.2006/26167. 226 5627 Sayılı Enerji 02.05.2007/26510. Verimliliği Kanunu, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 2007/28 Sayılı Başbakanlık Genelgesi: Ağaçlandırma Seferberliği, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 01.11.2007/ 26687. 5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 12.03.2008/26814. 5836 Sayılı Kanun Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 17.02.2009/27144. 5836 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı, Gerekçe, http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0597.pdf ELEKTRONİK KAYNAKLAR A Center for International Sustainable Development Law Legal Brief, The Principle of Common But Differentiated Responsibilities: Origin and Scope, http://www.cisdl.org/pdf/brief_common.pdf (2 Mart 2010) Climatico (January 2010), “Copenhagen De-briefing: An Analysis of COP-15 for Long-term Cooperation,” http://www.climaticoanalysis.org/wpcontent/uploads/2010/01/climatico-cop15-analysis1.pdf Climate change deal marks an ‘essential beginning,’ http://www.un.org./apps/news/story.asp?NewsID=33305&Cr=Copenhagen&Cr1= (2 Şubat 2010) “Copenhagen climate deal meets qualified UN welcome,” 19 December 2009, http://news.bbc.co.uk/2/hi/8422133.stm (2 Şubat 2010) Eurostat (July 2009), “Climate change and energy indicators, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Climate_change_a nd_energy_indicators (4 Nisan 2010) Grainger, Corbett A. ve Kolstad, Charles D. (1 December 2008), “Who Pays for a Carbon Tax?,” http://stanford.edu/dept/france-stanford/Conferences/Climate/Kolstad.pdf (2 Mart 2010) GEF (June 2009), Fact Sheet: About the Global Environment Facility, http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/About%20the%20GEF.pdf (19 Şubat 2010) ____(June 2009), Fact Sheet: Focal Area: Climate Change, http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/ClimateChange-FSJune2009.pdf (19 Şubat 2010) 227 ____(August 2009), Fact Sheet: The Least Developed Countries Fund (LDCF), http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/LDCF-factsheets09.pdf Karakaya, Etem ve Özçağ, Mustafa, “Sürdürülebilir Kalkınma ve İklim Değişikliği: Uygulanabilecek İktisadi Araçların Analizi,” http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/manas.pdf (1 Nisan 2010) Kyoto Protocol, Status of Ratification, http://unfccc.int/files/kyoto_protocol/status_of_ratification/application/pdf/kp_rati fication_20091203.pdf (10 Şubat 2010) Morocco Post (19 December 2009), “Controversial accord in Copenhagen is ‘The worst in history,’ said the Sudanese delegate,” http://www.moroccopost.net/politics/507-controversial-accord-in-copenhagen-isthe-worst-in-history-said-the-sudanese-delegate/ (10 Şubat 2010) Norwegian Ministry of the Environment, Factsheet: The Government of Norway’s International Climate and Forest Initiative, http://www.regjeringen.no/upload/MD/Vedlegg/Klima/klima_skogprosjektet/fakt aark230409eng.pdf (2 Mart 2010) Organization of Eastern Caribbean States (9 September 2005), “Grenada, One year after Hurricane Ivan, Finance Minister says ‘Economy is recovering nicely,’” http://www.oecs.org/Press/news_Grenada_1yearlater.html (22 Kasım 2009) Pallemaerts, Marc (16 October 2008), The EU’s climate change policy: from hot air to hard law, Institute for European Environment Policy, http://www.ies.be/files/repo/Marc%20Pallemaerts%20151008.pdf “Press Release: Commissioner Piebalgs welcomes political agreement on energy performance of buildings,” IP/09/1733, Brussels, 18 November 2009, http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/09/1733&format=HT ML&aged=0&language=en&guiLanguage=en (27 Mart 2010) “Press release on the final adoption of Europe’s climate and energy package: Climate Change: Commission welcomes final adoption of Europe’s climate and energy package,” IP/08/1998, Brussels, 17 December 2008, http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/08/1998&format=HT ML&aged=0&language=EN&guiLanguage=en “Press Release: The renewed Lisbon Growth and Jobs Strategy is working, but the EU must reform further to succeed in a globalised age, says key Commission Report,” Brussels, IP/07/1892, 11 December 2007, http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/07/1892 228 Revkin, Andrew C. (10 September 2000), “Ideas&Trends: Global Waffling; When Will We Be Sure?, The New York Times, http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9C00E3D61039F933A2575AC0 A9669C8B63&n=Top/Reference/Times%20Topics/People/R/Revkin,%20Andre w%20C (12 Şubat 2010) Sarkozy renews pressure for CO2 border tax, 14 September 2009, http://www.euractiv.com/en/climate-change/sarkozy-renews-pressure-co2-bordertax/article-185387 (20 Nisan 2010) Tezcan, Ercüment (06.02.2009), “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası: Sorunlar ve Muhtemel Çözümler,” Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurulu, http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=867 (3 Nisan 2010) Türkiye İstatistik Kurumu (26 Haziran 2009), Sera Gazı Emisyon Envanteri 2007, Haber Bülteni, Sayı: 111, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=4078 (30 Mart 2010) United Nations Conference on Environment and Development (1992), http://www.un.org/geninfo/bp/enviro.html (29 Aralık 2009) UNFCCC, Fact Sheet 221: The Second World Climate Conference, Geneva, 29 October-7 November 1990, http://unfccc.int/resource/ccsites/senegal/fact/fs221.htm United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC), Status of Ratification, http://unfccc.int/files/essential_background/convention/status_of_ratification/appl ication/pdf/unfccc_ratification_20091016.pdf (2 Şubat 2010) UNFCCC (30 Kasım 2005), Press Release: “Montreal climate conference adopts ‘rule book’ of the Kyoto Protocol,” http://unfccc.int/files/press/news_room/press_releases_and_advisories/application /pdf/press051130_marrakesh.pdf UNFCCC (23 February 2010), Press Release: “First round of formal UN climate change negotiations to take place in April in Bonn, Germany,” Bonn, http://unfccc.int/files/press/news_room/press_releases_and_advisories/application /pdf/pr_20100222_april_mtg.pdf U. S. White House, Office of the Press Secretary (13 March 2001), Text of a Letter from the President to Senators Hagel, Helms, Craig, and Roberts, http://www.gcrio.org/OnLnDoc/pdf/bush_letter010313.pdf Yorkan, Arzu, “Ukrayna-Rusya Doğalgaz Krizi: Avrupa ve Türkiye Zor Günler Geçiriyor,” http://www.abbulteni.org/makale-ve-yorumlar/183-ukrayna-rusyadoal-gaz-krizi-avrupa-ve-tuerkiye-zor-guenler-geciriyor.html (3 Nisan 2010) 229 Weier, John (8 April 2002), “Global Warming,” Earth Observatory NASA, http://earthobservatory.nasa.gov/Features/GlobalWarming/global_warming_2002. pdf (15 Aralık 2009) http://scrippsco2.ucsd.edu/graphics_gallery/mauna_loa_record/mauna_loa_record .html (2 Ocak 2010) http://unfccc.int/home/items/5264.php (17 Şubat 2010) http://unfccc.int/home/items/5265.php (17 Şubat 2010) http://unfccc.int/parties_and_observers/parties/annex_i/items/2774.php (15 Ocak 2010) http://unfccc.int/kyoto_protocol/items/3145.php (16 Şubat 2010) http://unfccc.int/essential_background/convention/background/items/1348.php (15 Ocak 2010) http://unfccc.int/kyoto_protocol/compliance/introduction/items/3024.php (17 Şubat 2010) http://scrippsco2.ucsd.edu/program_history/keeling_curve_lessons.html (20 Aralık 2009) http://www.census.gov/main/www/popclock.html (10 Ocak 2010) http://www.world-nuclear.org/info/inf16.html (10 Ocak 2010) http://cdmpipeline.org/ji-projects.htm#1 (23 Şubat 2010) http://cdm.unfccc.int/Statistics/index.html (22 Şubat 2010) http://www.hybridcars.com/federal-incentives.html (15 Mart 2010) http://www.turkishny.com/old/en/headline-news/7185-cevre-dostu-araclarturkiyede-cezalandiriliyor.html (15 Mart 2010) http://www.mofa.go.jp/policy/economy/wef/2008/mechanism.html (2 Mart 2010) http://cdm.unfccc.int/Statistics/Registration/RegisteredProjByRegionPieChart.htm l (20 Şubat 2010) http://cdm.unfccc.int/Statistics/Registration/RegisteredProjByScopePieChart.html (20 Şubat 2010) http://ec.europa.eu/energy/efficiency/buildings/buildings_en.htm (27 Mart 2010) http://www.gefweb.org/interior_right.aspx?id=50 (19 Şubat 2010) 230 http://www.gefweb.org/interior_right.aspx?id=194 (1 Mart 2010) http://www.climatefundsupdate.org/listing (1 Mart 2010) http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/funding-basics (3 Mart 2010) http://www.ebrd.com/country/sector/energyef/sustain.htm (3 Mart 2010) http://ec.europa.eu/energy/efficiency/ecodesign/eco_design_en.htm (27 Mart 2010) http://ec.europa.eu/environment/air/transport/co2/co2_home.htm (28 Mart 2010) http://www.climatechange.gov.au/government/initiatives/international-forestcarbon-initiative.aspx (2 Mart 2010) http://ec.europa.eu/development/policies/9interventionareas/environment/climate/ climate_en.cfm (2 Mart 2010) http://ec.europa.eu/environment/climat/effort_sharing/overview.htm (20 Nisan 2010) http://europa.eu/lisbon_treaty/faq/index_en.htm#10 (2 Nisan 2010) http://www.womenforeurope.ie/index.php/news/131-the-lisbon-treaty-enablingus-to-tackle-climate-change (2 Nisan 2010) http://www.mdgfund.org/content/environmentandclimatechange (2 Mart 2010) http://www.irinnews.org/report.aspx?ReportId=86265 (2 Mart 2010) http://www.regjeringen.no/en/dep/md/Selected-topics/climate/the-government-ofnorways-international-/why-a-climate-and-forest-initiative.html?id=547202 (2 Mart 2010) http://www.afdb.org/en/news-events/article/afdb-board-approves-theestablishment-of-climdev-africa-special-fund-5485/ (3 Mart 2010) http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=87458&KTG_KOD=1 90 (23 Nisan 2010) http://www.spitall.com/hastalik-belirtileri/dang-hastaligi-dang-hummasi-denguefever (1 Temmuz 2010) 231 EK: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ALANINDAKİ ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ SÜRECİNE İLİŞKİN KRONOLOJİ Tarih Önemli Gelişmeler 5-16 Haziran 1972 Uluslararası çevre politikası ve hukuku açısından dönüm noktası olan ve çevresel konularda uluslararası işbirliğinin başlangıcı olarak kabul edilen “BM İnsan Çevresi Konferansı (Stockholm Konferansı)” Stockholm’de gerçekleştirilmiştir. 12-13 Şubat 1979 İklim değişikliğine ilişkin olarak uluslararası düzeyde daha fazla bilimsel çalışmanın yapılmasını teşvik edici bir rol oynayan “Birinci Dünya İklim Konferansı,” Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ) tarafından Cenevre’de düzenlenmiştir. 9-15 Ekim 1985 DMÖ, UNEP ve Uluslararası Bilimsel Birlikler Konseyi’nin işbirliğinde Villach’ta gerçekleştirilen iklim değişikliği ve sera gazları konusundaki bilimsel konferansta, küresel ısınmaya ve bu süreçte hükümetlerin uygulayacağı politikaların önemine vurgu yapılmıştır. 27-30 Haziran 1988 Toronto’da düzenlenen “Değişen Atmosfer: Küresel Güvenliğe Yönelik Etkiler” başlıklı konferansta, 2005 yılı itibariyle küresel CO2 emisyonlarının 1988 yılına göre %20 oranında azaltılması gerektiği belirtilmiş ve protokollerle güçlendirilecek bir uluslararası çerçeve sözleşmesinin yapılması yönünde hükümetlere çağrıda bulunulmuştur. 29 Ekim-7 Kasım 1990 DMÖ ve UNEP tarafından Cenevre’de düzenlenen “İkinci Dünya İklim Konferansı”nda, küresel düzeyde siyasi işbirliğinin gerekliliği vurgulanmış ve bu doğrultuda 1992 Rio Konferansı’nda bir çerçeve anlaşmanın ve protokollerin kabul edilmesi yönünde çağrıda bulunulmuştur. 21 Aralık 1990 45/212 sayılı BM Genel Kurul Kararı ile iklim değişikliği alanında etkin bir çerçeve sözleşmesinin oluşturulması amacıyla bir Hükümetlerarası Müzakere Komitesi kurulmuştur. 3-14 Haziran 1992 Rio’da gerçekleştirilen “BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (Rio Konferansı),” Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kabul edilmiş ve böylece uluslararası iklim değişikliği rejiminin temellerinin atılması sağlanmıştır. 21 Mart 1994 BMİDÇS yürürlüğe girmiştir. 28 Mart-7 Nisan 1995 Berlin’de gerçekleştirilen Taraflar Konferansı’nın 1. Oturumu’nda (COP-1), 2000 yılı sonrası döneme yönelik olarak Ek-1 taraflarının üstlenecekleri taahhütleri güçlendirecek bir protokol veya hukuksal belgenin kabul edilmesini amaçlayan Berlin Buyruğu kabul edilmiş ve bu 232 doğrultuda Berlin Buyruğu Geçici Çalışma Grubu’nun (BBGÇG) kurulması kararlaştırılmıştır. 8-19 Temmuz 1996 Cenevre’de düzenlenen COP-2’de kabul edilen Cenevre Bakanlar Bildirgesi ile COP-3’te imzalanmak üzere yasal açıdan bağlayıcı bir protokol veya hukuksal belgeye yönelik müzakerelerin hızlandırılarak sonuçlandırılması çağrısında bulunulmuştur. 1-11 Aralık 1997 Kyoto’da gerçekleştirilen COP-3 sırasında iklim değişikliği alanında işbirliği açısından dönüm noktalarından biri olan ve somut ve bağlayıcı hedef ve yükümlülükler getiren Kyoto Protokolü kabul edilmiştir. 2-14 Kasım 1998 Buenos Aires’te gerçekleştirilen COP-4’te, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesine ilişkin hazırlıkların tamamlanmasına yönelik takvimi belirleyen Buenos Aires Eylem Planı (BAEP) kabul edilmiştir. 25 Ekim-5 Kasım 1999 Bonn’da düzenlenen COP-5’te, BMİDÇS’nin daha iyi uygulanması ve Kyoto Protokolü’nün 2002 yılı itibariyle yürürlüğe girmesinin sağlanmasını hedefleyen BAEP kapsamında yürütülecek çalışmalara odaklanılmıştır. 13-25 Kasım 2000 COP-6’nın Lahey’de gerçekleştirilen ilk bölümünde, Kyoto Protokolü’nün uygulanması ve operasyonel ayrıntılara ilişkin hararetli konular görüşülmüş ve taraflar arasındaki ciddi görüş ayrılıkları nedeniyle toplantılar yarıda kesilmiştir. 16-27 Temmuz 2001 Bonn’da düzenlenen COP-6’nın ikinci bölümünde, BAEP’in uygulanmasına ve COP-6’nın ilk bölümünde sonuç alınamayan konulara (esneklik mekanizmaları, karbon yutakları, yükümlülüklere uyum ve finansman) ilişkin Bonn Anlaşması kabul edilmiştir. 29 Ekim-10 Kasım 2001 Marakeş’te gerçekleştirilen COP-7’de, Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülüklere ilişkin operasyonel ayrıntıları sonuçlandıran Marakeş Uzlaşmaları kabul edilmiş ve ayrıca esneklik mekanizmaları, yükümlülüklere uyum, finansman, kapasite geliştirme ve ormancılık alanlarında önemli kararlar alınmıştır. COP-7’de ayrıca, Türkiye’nin BMİDÇS’nin Ek-2 listesinden silinmesi kararlaştırılmış ve “Ek-1 listesinde özel koşulları tanınmış ve diğer Ek-1 taraflarından farklı konumda olan bir ülke olarak” BMİDÇS kapsamında yerini alması kabul edilmiştir. 23 Ekim-1 Kasım 2002 Yeni Delhi’de gerçekleştirilen COP-8’de kabul edilen “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Kalkınmaya ilişkin Delhi Bakanlar Bildirgesi” ile sosyo-ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve iklim değişikliğine uyumun sağlanması konularının önemine vurgu yapılmıştır. 1-12 Aralık 2003 Milano’da gerçekleştirilen ve “Orman COP’u” olarak da anılan COP9’da, ormancılık ve yutak alanlarla ilgili konulara odaklanılmıştır. 24 Mayıs 2004 Türkiye, BMİDÇS’ye taraf olmuştur. 233 6-18 Aralık 2004 Buenos Aires’te yapılan ve “Uyum COP’u olarak da adlandırılan COP10’da, Uyum ve Karşı Önlemlere İlişkin Buenos Aires Çalışma Programı kabul edilmiş ve gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle mücadelede sağlanacak desteği kapsayan bir paket üzerinde anlaşılmıştır. 16 Şubat 2005 Kyoto Protokolü yürürlüğe girmiştir. 28 Kasım-10 Aralık 2005 Montreal’de yapılan COP-11/CMP-1, Kyoto Protokolü’nün “Kural Kitabı (rule book)” olarak da adlandırılan Marakeş Uzlaşmaları nihai hale getirilmiş ve böylece Protokolün tam olarak uygulanmasını sağlayacak önemli bir adım atılmıştır. COP-11/CMP-1’de ayrıca, Ek-1 taraflarının 2012 sonrası döneme ilişkin ilave yükümlülüklerinin belirlenmesi konusunda müzakerelerin başlatılması ve söz konusu müzakerelerin yürütülmesini sağlamak üzere Kyoto Protokolü kapsamında Ek-1 Tarafları için İlave Taahhütler Geçici Çalışma Grubu’nun (AWG-KP) kurulması kararlaştırılmıştır. Bu toplantı, Kyoto Protokolü kapsamındaki en yüksek organ olan Taraflar Toplantısı’nın (CMP) ilk oturumu olması açısından da önem arz etmektedir. 6-17 Kasım 2006 Nairobi’de gerçekleştirilen ve “Afrika COP’u” olarak da algılanan COP12/CMP-2’de, Uyum Fonu’nun kurulması, iklim değişikliğine uyuma ilişkin Nairobi Çalışma Programı’nın kabul edilmesi ve CDM kapsamında kapasite geliştirme çerçevesinin oluşturulması gibi Afrika ülkeleri başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeleri yakından ilgilendiren konularda önemli adımlar atılmıştır. COP-12/CMP-2’de ayrıca, Belarus’un Kyoto Protokolü’nün Ek-B listesine eklenerek emisyon azaltım veya sınırlama taahhüdü üstlenmesinin sağlanması konusunda karar alınmıştır. 3-15 Aralık 2007 Bali’de düzenlenen COP-13/CMP-3’te, Bali Eylem Planı (BEP) kabul edilmiş ve BMİDÇS’nin daha iyi uygulanmasını sağlamak amacıyla 2009 yılının sonuna kadar yapılması planlanan müzakereleri yürütmek üzere Uzun Dönemli İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu (AWG-LCA) kurulmuştur. COP-13/CMP-3’te ayrıca, müzakerelerin emisyon azaltımı, iklim değişikliğine uyum, teknoloji geliştirme ve transferi (emisyon azaltımı ve uyumun desteklenmesi için), finansman (emisyon azaltımı, uyum ve teknoloji alanında işbirliğinin desteklenmesine yönelik), ortak vizyon ve kapasite geliştirme alanlarında yürütülmesi kararlaştırılmıştır. 1-13 Aralık 2008 Poznan’da gerçekleştirilen COP-14/CMP-4’te, 2009 yılı sonuna kadar kapsamlı bir anlaşmanın sağlanması için “tam müzakere moduna” geçilmesi yönünde karar alınmış ve Kyoto Protokolü kapsamındaki Uyum Fonu’na ilişkin ayrıntılar üzerinde görüşmeler yapılmıştır. 26 Ağustos 2009 Türkiye, Kyoto Protokolü’ne taraf olmuştur. 7-19 Aralık 2009 Danimarka’da düzenlenen COP-15/CMP-5’te, Malta’nın BMİDÇS’nin Ek-1 listesine dahil edilmesine karar verilmiş ve 2012 sonrası döneme yönelik olarak başta emisyon azaltımı, finansman, teknoloji ve uyum alanlarında çeşitli hedefler içeren Kopenhag Mutabakatı COP tarafından not edilmiştir. 234