Türkiye`nin “Kar Leoparı” Nasuh Mahruki
Transkript
Türkiye`nin “Kar Leoparı” Nasuh Mahruki
BANU NOYAN’IN KONUĞU Türkiye’nin “Kar Leoparı” Nasuh Mahruki Çocukken mahallede köpek çobanı derlerdi bana… Türkiye’ye dağcılığı tanıtan, Everest Dağı’na ilk çıkan Türk olarak tarihe not düşen eski milli sporcumuz Nasuh Mahruki, AKUT’u ve dağcılığın zorluklarını Banu Noyan ve okuyucularımızla paylaştı. İşte, ‘Kar Leoparı’nın afetle mücadeleleri… BN: AKUT’u soracağım tabi ama AKUT’tan önce biraz Nasuh Mahruki’yi tanıyalım istiyorum. Mesela, hayatta en çok korktuğun an? NM: Pek korkuyla hesabım yok, korkularımı kontrol edebilen birisiyim. Ama dünyanın sekizinci en yüksek dağı olan Manaslu Dağı’na (8 bin 163 metre) tırmanışımda bir kaza meydana geldi ve iki kişi hayatını kaybetti. O zaman çok kötü bir sezondu. Kazadan sonra, dönerken çok buzul çatlaklı bir parkurdan önden tek geçiyordum. Bir anda altımda biz buzul çatlağı açıldı ve tesadüfen bir dizimle, kramponlarımın ucuyla tutundum. Kendimi kontrol edip sırt çan- 20 tamı çıkarttım ve yana savrularak bir şekilde kurtuldum. Ama yüreğim de ağzıma geldi. BN: Bu cesareti nasıl keşfettin kendinde? BN: Nasıl bir çocukluk yaşadın? Nasıl bu kadar cesur bir adam oldun? Bu işlere ailede teşvik eden birileri var mıydı? BN: Peki, başka kardeşin var mı? NM: Bu ev benim büyükbabam tarafından 1961-62’de yapılmış. Etiler’in en eski evlerinden biri. İşte, bahçeli büyük bir ev… Doğduğumda babamın köpeği vardı, benim de böyle hayvanlarla ve doğayla çok yakın bir ilişkim oldu. Bahçenin ve doğanın avantajları diye düşünüyorum. O yüzden rahat, hareketli bir çocukluk geçirdim. Babam da beni dört yıl yüzme kursuna gönderdi, tabi bu da çok etkili oldu. Daha sonra üniversitede de doğa ve spor kulübüyle tanıştım. Tam benim için biçilmiş kaftandı. Hem doğanın hem sporun içinde mücadelenin, riskin ve sert koşulların olması benim kişiliğime çok uygundu. NM: Ben hep çok atılgan bir karakterdim. Bebekliğimde de, çocukluğumda da öyleydim. NM: Annemin benden 13-14 yaş büyük iki oğlu bir kızı daha var. Annem babam, ben 2 yaşındayken ayrılmış. Baba tarafından yok. BN: Baba ne işle uğraşıyordu? NM: Daha önce araba çıtası imal ediyordu. Sonradan çıta işi bitti tabii. BN: Ticaretle uğraşan sakin bir adam yani… NM: Sanayiciydi… Üniversiteden sonra benim işleri devralacağım düşüncesiyle uluslararası kargo şirketi kurdu. Ben de zaten o düşünceyle Bilkent İşletme’ye gittim. Fakat 20 yaşındayken dağcılıkla tanıştım. BN: Gençlik zamanların nasıldı? Romantik sakin bir adam mı, yoksa hırçın delikanlı mıydın? NM: Çocukluğum çok hareketli geçti. Mahalledeki bütün köpekleri beslediğim için bana ‘’köpek çobanı” derlerdi. Üstüme tişört de giymezdim. Bir tane şort, öyle www.mallreport.com.tr BANU NOYAN’IN KONUĞU yarı çıplak dolaşırdım. Dolayısıyla gençlik zamanlarım da mahallenin çocuklarıyla, köpekleriyle geçti. Buradan köpeklerle Armutlu’ya kadar giderdik. BN: Nasıl keşfettin dağcılığı? NM: Üniversitedeyken kulüp kurulunca adımı yazdırdım. Üniversiteyi bitirdikten sonra da yüksek irtifa dağcılığı denedim. Yüksek irtifa dağcılığında yetenekli olduğumu gördüm ve çok da keyif aldım. BN: Ne cesaret! NM: Kulübün ilk toplantısına katıldım. Sonra baktım çok hoşuma gidiyor, hemen Mağara Araştırma Derneği ile mağaracılığa başladım. O zamanlar Anadolu Dağcılar Birliği Türkiye Dağcılık Federasyonu‘ndan eğitimler aldım. ODTÜ Su Altı Topluluğu’yla aletli dalışa başladım. Boğaziçi yamaç paraşütü ve Paparam Kulübü ile de yamaç paraşütüne başladım. O zamanlar Ankara’da tabi çok nitelikli çocuklar vardı ve çok değiştirdiler hayatımı. O dönemlerde Türkiye’de bu tür sporlarla uğraşanlar, işin sadece sportif tarafına değil bilimsel tarafına da bakarlardı. Mesela mağaraları keşfetmeye giderlerdi. Gidip onların haritasını çizip sonra onların raporlarını yazarlardı ve dağcılıkta yeni rotalar açmaya çalışırlardı. Yani işin sporuna, kültürüne, felsefesine ve bilimine ilgi duyan insanlardı. Benim de onlarla beraber, bütün dünya görüşüm şekillendi. Zaten atılgan bir karakterim vardı, onun için bu sporların hepsi uygundu bana. Dağcılıktaki arkadaşlarım ‘dağda öleceksin’ diye mağaracılıktaki arkadaşlarımda ‘mağarada öleceksin’ diye takılırdı bana. Bir şekilde buralara kadar geldik. BN: Sonra da Türkiye’nin kahramanı oluverdin. NM: Yüksek irtifa dağcılığına o tırmanışla başladım. Sonra, iki sene daha ‘’Kar Leoparı’’ unvanını alana kadar devam ettim. Askerde de devam ettim, özel izin alarak 3-7 binlik tırmanışı yaptım. En zor olanı buydu zaten. Pobeda Dağı’na solo tırmandım. Tırmanış bittikten sonra ‘’Kar Leoparı’’ unvanını aldım ve çok mutluy- www.mallreport.com.tr dum. Türkiye’de halen tekrarlanmadı! Ama asıl derdim ise Everest’ti. Fakat Everest’e tırmanmak için 60 bin dolar lazımdı. Ben de amatörce bir sponsor dosyası hazırladım, şimdi utanıyorum bunu nasıl hazırlamışım diye, işletme de okudum ya, azıcık da olsa kafa çalışıyor bu tür şeylere. Dosyayı dönemin Başbakan’ı Tansu Çiller’e dahil her yere yolladım. Ben Türkiye’nin Everest’e çıkan ilk dağcısı olmak istiyorum diye. Hiç ilgilenmediler. BN: Tabi deli dediler… NM: Zirveye çıktım, geldim, yıllar sonra Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü benim Everest tırmanışımı Avrupa Şampiyonası statüsünde değerlendirip 100 altın verdi. Daha sonra da Yapı Kredi’den bir randevu aldım, Ömer Kayalıoğlu’ndan ve orada başladı her şey. Sonraki bütün projelerimi de zaten onlarla yaptım. BN: Biz tabi depremde tanıştık ama o gün oluşmadı tabi… NM: 1994 Kasım ayında Bolkar Dağları’nda bir dağ kazası yaşandı ve 21 yaşında 2 genç çocuk, kayboldu. Tabi o dönemde 2 çocuğun kaybı büyük olay ve Türkiye’de organize bir arama kurtarma takımı yok. Ama bu tür olaylar olduğunda dağcılar gönüllü olup hemen çantasını toplayıp olay yerine giderler. O günlerde arama kurtarma doğaçlama bir şekilde yapılırdı. Burada da öyle yaptık ki bu olay o güne dek Türkiye’de dağcıların en kalabalık şekilde bir araya geldiği arama kurtarma çalışmasıydı. 100 kişi bir araya geldik ve Türkiye’nin dört bir tarafından iki grup halinde 14 gün uğraştık. Aileler helikopter kiralamıştı, bizi helikopterle Bolkar Dağları’nın zirvelerine bırakıyorlardı. Maalesef bütün yamaçları iplerle inip vadileri koştur koştur taradığımız halde bulamadık çocukları. Bu olaydan sonra dağcı arkadaşlarımla bir araya gelip Türkiye’de dağ ve doğa sporları geleceği ile ilgili fikir ürettik. Zaten 90’larla birlikte dağcılığa olan ilgi artmaya başlamıştı. Dağcılığın daha popüler hale gelmesinde, benim tırmanışlarımın da etkisi oldu. 1992’deki Kantengi tırmanışından bu yana hep Türk Bayraklı zirve fotoğraflarım çıkıyordu basında. Bir dağcı kaza geçirirse, ona diğer dağcılar yardımcı olabilir sadece. Yani Jandarma, köylü, çobanlar, vatandaş olamaz, çünkü dağcılık özel bir spor, malzemesi özel, çok ciddi bir fiziksel kondisyon gerektirir. O dönemde de Türkiye’nin en iyi en yetkin dağcıları bizdik. Türkiye Dağcılık Federasyonu’nun başında Tayfun Ağabey vardı. Bir şeyler yapmamız lazım dedik ve 95’te her şeyi araştırdık. Türkiye’nin potansiyeli nedir? Şartları nedir? Ne var elimizde? diye. Hiçbir şey yok tabi ki doğada arama kurtarma yapabilecek hiçbir yapı yok. Bütün Türkiye’de sivil savunmanın sadece 110 kişilik personeli var. Bugünkü sayı herhalde 15 bin civarında. Türkiye’de son 10 yılda kitlesel afetler yaşandı ve artık ülkemizin doğal afet ülkesi olduğunu öğrendik. Biz bunun 95’te farkına vardık. O günden beri bunu dile getiriyoruz. 14 Mart 1996’da AKUT’u resmi olarak kurduğumuzda da hem dağ ve doğa sporlarında meydana gelen kazalarda hem de deprem sel gibi doğal afetlerde can kaybını en aza indirmeyi ve bu konu hakkında toplumu bilinçlendirmeyi kendimize gönüllü misyon olarak 21 BANU NOYAN’IN KONUĞU seçtik. Hayat kurtarmak ve toplumu bilinçlendirmek misyonlarımız arasında yer alıyor. BN: Peki, uluslararası kurtarma ekipleri ile kıyaslarsak AKUT nerede? NM: AKUT Türkiye’nin Birleşmiş Milletler tarafından akredite edilmiş ilk kurtarma takımı. Bizim üzerimizde AKUT logosu, Türk bayrağı ve altında da birleşmiş milletler logosu var. Biz hem Türkiye’yi hem Birleşmiş Milletler’i temsil ediyoruz. Enkaz arama kurtarmada da BM standartlarında çalışıyoruz. Türkiye’de tabii bizim tecrübemize yaklaşacak bir ekip yok. AKUT’un 2 bine yakın operasyonu var ve 2 bin 150’ye yakın kurtardığı insan var. Bu operasyonların 250 tanesi aşağı yukarı hayvan kurtarma operasyonu, bine yakın kurtardığımız hayvan var ki bunların içinde keçiler, koyunlar, köpekler, kediler işte ördek tavuk, porsuk, tilki, domuz, at, inek, caretta caretta, yunus ve daha bir sürü hayvan var. Bunların hepsi çok ciddi tecrübeler demek. Yurtdışıyla kıyasladığımızda AKUT gibi böyle her alanda çalışan başka bir kurtarma ekibi olduğunu zannetmiyorum. Çünkü biz dağda da kurtarma yapıyoruz, teknik kurtarma da yapıyoruz, selde de, enkazda da, mağarada da gerekirse kurtarma yapabiliyoruz. Bütün bu çeşitliliğin hepsini kendi bünyesinde barındıran, dünyada bilmiyorum başka bir kurtarma takımı var mı? BN: Şu anda AKUT’a katılmak için ne yapmalı insanlar ya da katılabiliyorlar mı? NM: Öncelikle başvurmaları gerekiyor. 35 ekibimiz var ve aşağı yukarı bin 600 gönüllümüz bu 35 ekipte. Başvuranlar, 35 ekibin olduğu bir yerlerde yaşıyorlarsa çok kolay. Randevu alabilir ya da toplantılarına katılabilirler. Genel merkez de İstanbul’da 7/24 açık. BN: 24 saat çalışılıyor değil mi? NM: Tabi nöbet tutuyoruz. Her akşam birisi nöbet tutuyor. BN: Gönüllü geliyor kaydoluyor… Peki eğitimler? NM: Önce üç aşamalı bir oryantasyon eğitimine alıyoruz. Ondan sonra da diğer eğitimlere artık operasyonda olmak istiyorsa ona göre eğitimlere de katılıyor. Ama bizim asıl istediğimiz AKUT’u gönüllülerin yönetmesi. Bütün AKUT yapılanmasında sadece 3 tane maaşlı personel var. Onlar da sekretaryadaki arkadaşlarımız. Onun dışındaki bütün organizasyon gönüllüler tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla 22 her gelen gönüllüye öncelikle AKUT’un insan kaynakları, eğitim, lojistik, kaynak yaratmak gibi birimlerinde çalışmasını istiyoruz. Oradan da kendilerine bir yer buluyorlar. Eğer isterlerse operasyonel eğitimler alıp sahada olabilirler. Yani her gönüllünün hem organizasyonda çalışması lazım hem de operasyonlarda görev almak istiyorlarsa da eğitim almaları lazım. Bunlar tamamen gönüllünün kendi ayıracağı zamana bağlı. BN: AKUT’un Kızılay’la bağlantısı var mı? Destek alıyorlar mı sizden? NM: Kızılay insani yardım ekibi, biz arama kurtarma ekibiyiz. Bizim muadilimiz devlette sivil savunmaydı sonra AFAD’a çevrildi. Yani bir acil durumda, ilk altın dakikalarda en önce müdahale etmesi gereken biziz. Müdahale süreci operasyon çeşidine bağlı; kitlesel bir olaysa ilk 72 saat, münferit bir olaysa saatler… O süreçteki iş çözümlendikten sonra ya da belli bir yola koyulduktan sonra bir sonraki süreçte insani yardım desteği gerekiyor. BN: AKUT deyince aslında herkesin aklına deprem geliyor ama böyle bir şey yok? NM: Yok, tabi biraz önce dediğim gibi iki bin civarında operasyonumuz var toplamda, bunların sadece 35 tanesi deprem. Deprem öyle salı, perşembe olmasa da olduğu zamanda büyük bir yıkıcı güçle geliyor ama çok sık olan bir şey değil deprem. Ama bir dünya operasyon çıkıyor yani ekiplerimizde kendi buldukları bölgenin coğrafi ve fiziksel ihtiyaçlarına göre tasarlanıyor. Mesela köy yolları kapanıyor. Hasta nakilleri gerektiğinde bir doğum olduğunda acil durum ortaya çıktığında kar üstü araçlarla yolların açılması gerekiyor. Bir tane kar motosikletiyle 100’ün üzerinde insanın hayatını kurtardık. Bizden önce devletin doğudaki, güneydoğudaki bütün birimleri bütün yolu açarak hastalara ulaşmaya çalışıyordu. Biz ilk defa kar üstü araçlarla bunu denedik ve çok başarılı oldu. Şu anda bölgedeki bütün yerel yönetimler, kurumlar bizden gördükten sonra kar üstü araçlar satın alıyorlar. www.mallreport.com.tr BANU NOYAN’IN KONUĞU BN: Size destek oluyorlar mı? Maddi olarak firmalar ya da sizi durup dururken arayıp maddi olarak bir şey yapmak istiyorum diyen var mı? NM: Ender. Ama bir olay olduktan sonra, insanların aklına geliyor, ‘ben biraz yardımcı olayım şunlara’ diyorlar. Yani Türkiye’nin maalesef öyle bir özelliği var. Türk toplumu başına bir şey geldiği zaman tüm gücüyle mücadele ediyor. Önlem alma kültürü, zarar azaltma kültürü ne yazık hala içselleştirdiğimiz bir kabiliyet değil. BN: Sen ve AKUT nasıl başarılı oldunuz? Bir diğer deyişle kariyerleriniz nasıl birleşti? NM: Diplomamı aldıktan 3 hafta sonra yüksek irtifa dağcılığa başladım ve ondan sonra 99 depremine kadar bütün hedeflerime ulaştım. Everest’e, 7 binliklere çıktım, kar leoparı oldum. Yedi zirveyi tamamlayan dünyanın en genç dağcısı oldum… Devletin hazırlıksız yakalandığı yerde gittik, kendi gönüllü gücümüzle 220 insan kurtardık. Kızılay’la ve devletin yetersiz olduğu zaman AKUT ilk bir hafta, on gün yardım çalışmaları yaptı. Vatandaş yardım malzemelerini bile AKUT’a yolladı. Tırlar önünde AKUT yazarak geldi ve şunu söylediler ‘Biz Kızılay’a vermeyeceğiz AKUT’a vereceğiz bu malzemeyi.’ Türkiye’nin dört bir tarafından gelen gönüllüler, motorcular, sporcular, off road’cılar ve onların jeep’leri var, motosikletleri var… Onları köylere yolluyorduk, köylerin ihtiyaçlarını bizim depolardan temin etmeleri için. Müthiş bir sistem kurduk neticede tabi, AKUT Türkiye’nin en güvenilir kurumu seçildi. O andan itibaren benim hayatım da çok zorlaştı, bütün karalama kampanyaları, dedikodular, iftiralar falan böyle binlerce adi suçlama yapıldı. İnanamazsınız neler yaptıklarına... Maalesef böyle yani Türkiye’nin düzeni bu… BN: Bundan sonra da yaşanabilecek deprem gibi afetlerde sen de AKUT ile birlikte gönüllü olarak yine sahada yer alır mısın? NM: Tabi az önce dediğim gibi AKUT’ta www.mallreport.com.tr bin 500 – bin 600 gönüllü var. Ben 47 yaşındayım. Benim pozisyonumda birinin işin organizasyonunda görev alması AKUT’a daha çok fayda sağlar. Kazma kürek sallayacak adam çok var, zamanında Türkiye’de kimse yokken biz onları yaptık, sonra daha da büyüttük organizasyonu. O zaman da benim gibi insanların işin operasyonundan çekilip organizasyonunda durması gerekti. Ben aslında bu kararı 99 depreminden sonra AKUT’a çok saldırılar başladığında aldım. 2000’de başladı aslında, tırmanışa gittiğimizde, kaza geçirdik ve İskender diye bir arkadaşımızı kaybettik. O kazadan sonra Hıncal Uluç ve Fatih Altaylı benimle ilgili, yerden yere vuran 4-5 tane yazı yazdı. BN: Biraz da senin özel hayatından bahsedelim okurlarımız için. Şimdi bu kadar korkusuz birinin hayat arkadaşını seçmesi ve nasıl olacağı da merak konusudur aslında. Nasıl oldu bu birliktelik? Nasıl başladı, ne kadar zamanda evliğe dönüştü? NM: Mine’yle 2001’de İzmir’de tanıştık. Ben o zamanlar bir arkadaşım vasıtasıyla copilot olarak birkaç kere ralli yarışlarını denedim. İzmir’deki ralliye gittiğimde Mine arkadaşımla karşıladı beni. O da İzmirli olduğu için lojistik destek veriyordu… BN: Tanışmıyorsunuz o ana kadar? NM: Hayır, orada tanıştık. Sonra 2009 da evlendik. Yani sekiz buçuk sene sonra evlendik. BN: Epey sonra… NM: Evet, 2009 Ekim’de evlendik. Mine, İzmir’de yaşıyordu ve Motorola’nın bölge satış müdürüydü. Tabi orada çok yoğun bir işi vardı, sonuçta bütün Çanakkale’den Antalya’ya Konya’ya kadar tüm bölgeye o bakıyordu. Benim de kendime göre çok yoğun bir hayatım vardı. Yani İzmir-İstanbul 8 sene gitti ilişki. BN: Bu kadar korkusuz bir adamın hayat arkadaşı nasıl olur? Onunla nasıl aynı frekansta buluşulur? Ekstrem sporların içinde nasıl ayak uyduruyorsunuz birbirinize? NM: Uyduruyoruz, mesela Mine de benimle Everest Ana Kampı’na yürüdü veya Afrika’ya Safari ’ye beraber gittik, motosikletle Alpler’i dolaştık. Evlendiğimizde de zaten Hindistan, Nepal, Bhutan Circle’ını motosikletle gittik. O motor seyahatinde de evlendik. BN: Gezmeye mola mı verdiniz bebeklerden dolayı? NM: Bebeklerle gidiyoruz gidebilirsek. BN: Gidiyor musunuz? NM: Barlas varken her yere gidiyorduk. 23 BANU NOYAN’IN KONUĞU Şimdi Bilge de gelince birazcık yavaşladık. Çünkü artık bir de bakıcımız var. O birazcık zorlaştırdı yoksa bir tek Barlas varken her yere gene beraber gidiyorduk. BN: Peki, evlilikten önce ve sonra ya da çocuklardan önce ve sonra Nasuh’ta nasıl bir değişiklik oldu? NM: Bir şey değişmedi o çerçevede. BN: Öyle mi? NM: Hem de hiç. Mine çok becerikli bir kadın ve evdeki yaşam kalitem gerçekten yükseldi. Çocuklardan sonra mutluluğum daha da arttı. BN: Peki, şimdi artık eşim var çocuklarım var, biraz daha dikkatli hareket edeyim diyor musun? NM: Aslında bu soruyla karşılaşmamak için zaten evliliğimi hep söyledim, 40 yaşında yurtdışında evleneceğimi söylüyordum. İşte 41 yaşında Bhutan Krallığı’na yaptığımız motosiklet seyahatinde evlendik. Şu anda tekrar 20’li yaşlarımdaki performansı gösteremem, o kadar ağır antrenman yapamam. Bir de Gezi’de kolum bacağım kırıldı çok kötü bir şekilde. Oradan da tabi düştü performansım. BN: Nasıl oldu? NM: 31 Mayıs’ta, olayların ilk patladığı günde, kimse bilmiyordu böyle bir şey olabileceğini ama tabii polis, çevik kuvvet vatandaşın üzerine biber gazlarını tomalarla sıkıyordu. Arada kaldık bizde. Kuzenimle AKUT’un ilk yardım istasyonuna bakmaya gidiyorduk… BN: Tabi ‘Everest’te bir şey olmadı… NM: Evet, yani 23 tane vida 3 tane plaka çıkardılar kolumdan bacağımdan. BN: Şimdi nasılsın peki? NM: Hala çekiyorum sıkıntısını… BN: Geçmiş olsun tekrar. BN: Şimdi hobilerin falan diyecek olsam böyle bir adama da hobin var mı diye sorulmaz ki en büyük hobin işin zaten… NM: Benim en büyük şansım hep sev- 24 diğim şeyleri yaptım hayatımda. Hatta herkese sevmediğiniz bir işi yapmayın diyorum. Hobi olarak başlayıp bunu profesyonel işime çevirmek gibi bir lükse sahip oldum ki bu kadar başarılı olmamın en önemli sebebidir. Hiçbir şekilde bana zor gelmiyor, yük gibi gelmiyor, ona harcadığım zamanı hiç harcanmış olarak görmüyorum. Zaten mutluyum, orada olmak istiyorum. Bir de tabi dağcılık beraberinde fotoğrafı getirdi, fotoğraf beraberinde kitabı getirdi işte kitapta, seyahat derken motosiklet, gezginlik, hepsi birbirini destekleyen ve birbirini çoğaltan şeyler. BN: Peki, nasıl biri Nasuh, agresif mi sakin mi, kriz yönetiminde nasıl? NM: Çok soğukkanlıyımdır. Soğukkanlılığı kaybettiğim vaki değildir neredeyse. BN: Evde mesela, agresif midir? NM: Yok, hayır canım. Çok kontrollüyümdür. BN: Zaten en önemli kısmı da bu değil mi kontrollü olmak? NM: Başka türlü olmazdı, çünkü sürekli kriz ve stres yönetiyorum. Hem bu saçma sapan şeylerle alakalı hem de AKUT neticede dev bir organizasyon ve bir dernek; ayrıca vakıf, spor kulübü, enstitü, çocuk akademisi, yayın evi, üniversite topluluğu, liselerde kulüpler falan binlerce insan var etrafımda. Ve hepsi gönüllü çalışıyor, tabii bu kadar insanı gönüllü olarak burada tutmak için lider kadronun onların gönlünü kazanması lazım. Niye bu emeği harcıyor insan, bize inandığı ve güvendiği için. Buraya bir şey koyuyoruz, vatana millete dönüyor tekrar. Onu bildiği ve güvendiği için gönüllü çalışıyorlar. BN: Eminim bazen karşına zorluklar çıkıyordur, o zaman hiç ‘neden bu işe bulaştım?’ diye düşündün mü? NM: Yok, hayır niye olsun ki. Burası benim ülkem yani ben ülkeme sahip çıkıyorum. Bana ait olana sahip çıkıyorum. BN: Peki, hedefin var mı, yapmak istediğin? Ya da hayran olduğun seninle aynı işi yapan aynı sorumlulukları olan biri? İsterdim diyeceğin? NM: Hedef derken aynen devam, yani bebeklerimiz var. AKUT’u büyüteceğiz. Daha güzel bir Türkiye’de yaşamak için ne gerekiyorsa onu yapacağız. Hayat devam ediyor ve biz de işimizi aynen yapmaya devam edeceğiz. BN: Bu kadar doğa ile iç içe bir insan AVM’lere nasıl bakıyor? NM: AVM tabi bugünün gerçeği ve bugünkü sosyal hayat için de çok önemli bir yeri var. Çünkü AVM komple entegre bir sistem, sinemasından restoranına alışverişinden çocuk eğlencesine kadar. Yanlış bir şey değil, 21. yüzyıl bunu gerektiriyor belki ama Türkiye’de de bu kadar abartmanın alemi yoktu. Acil durum toplanma alanları bile AVM. BN: Ailece alışveriş merkezlerine gidiyor musunuz? NM: Gidiyoruz tabii. Sinemaya gidiyoruz. Bir de gidince kitapçıya uğrayacaksan, alışveriş yapacaksan ne bileyim bir yemek yiyeceksen, hepsini bir arada yapabiliyorsun. O yüzden bir konfor sağlıyor hayatında. Mine aslında çok iyi bir AVM’cidir. O böyle arkadaş gruplarıyla indirimleri takip eder falan, onlar aralarında eğleniyorlar. Onların sporu da öyle biraz. Banu Noyan’ın notu: Sevgili Nasuh Mahruki, Cesur ve korkusuz… Ne etkileyici ve güven verici, iki kelime öyle değil mi? Öyle tabii ama karşındakinde bıraktığın hislerin en samimi tarifi. Röportaj için teşekkür ediyorum ama ülkem ve insanlık için yaptıkların için daha yürekten teşekkürlerim var. AKUT senin hayatın, kendini adamışsın bu çok belli. Ekipteki birçok gönüllü, çok kıymetli kişiye yol göstermek, onlara ne kadar zor ama bir o kadar da tarifi mümkün olmayan bir hizmet yaptıklarını anlatabilen doğru bir ‘’lider’’ olmak, alkışın en büyüğünü hak ediyorsun. www.mallreport.com.tr