Köy Tanıtım Kitabı - akbaşlar köyü web sitesi
Transkript
Köy Tanıtım Kitabı - akbaşlar köyü web sitesi
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey AKBAŞLAR KÖYÜ Feyzullah KIRCA ANKARA 2012 1 Feyzullah Kırca Kültür Ajans Yayınları No: 151 • ISBN 978-605-4432-76-9 © Kültür Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti. 2011 Kültür Bakanlığı Sertifika Nu: 17634 • Kapak Tasarımı Erhan İVGİN • Mizampaj Kültür Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti. Konur Sokak No: 66/7 Kızılay/ANKARA Tel: 0.312.4259353 • Baskı BRC Basım Matbaacılık Ltd. Şti. 0.312.3844454 • Baskı Tarihi 1. Baskı, 20 Mart 2012 • İsteme Adresi ve Yzar İletişim feyzullahkirca@hotmail.com Bu kitabın tüm telif ve yayın hakları fikir ve sanat eserleri kanunu gereğince yazarına aittir. Şairin yazılı izni olmadan şiirlerin bir bölümü veya tamamı ticari amaçla çoğaltılamaz. Ancak sanatsal etkinliklerde yazar ve eser adı verilerek alıntı yapılabilir. 2 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ÖN SÖZ Köyümüzün tarihî, coğrafî, kültürel ve sosyolojik yapısını ve belki de sorunlarını dile getirmeye çalışacağım. Köyümüzün bu bilgilerinin yanı sıra, yerleşim gibi diğer bazı sosyal ekonomik bilgilerini anlatmaya ve aktarmaya çalışayım istiyorum. İnsanların yerleşik hayata geçmeye başlamasıyla birlikte ortaya çıkan köyler, kasabalar ve şehirler oluşmuştur. İnsan sosyal ve toplum halinde yaşamaya ihtiyaç duyan bir varlık olması hasebiyle, asırlar boyunca toplumsal evrimin her döneminde yerleşim yerleri olan köy, kasaba, şehir ve ülkeler önemlerini sürdürmüştür. Bugüne gelecek olursak; köylerden çok, iş ve diğer bazı imkânlardan daha fazla yararlanmak için şehirlere göç hareketi başlamıştır. Kırsal kesimden kentlere doğru hızla bir göç yaşanmaktadır. Bugüne kadar ülkemizdeki siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle şehirlerin bile eğitim, sağlık, elektrik, yol, su gibi ihtiyaçları karşılanamıyordu. Köylerin ihtiyaçlarına zaten imkân bulunamıyordu. Bir şeyler yapılmaya çalışılsa da, köyden kentlere göçler çoğalmış, köy kent projeleri gündeme gelse de, gözle görülür bir ilerleme kaydedilememiştir. 1983’lü yıllarda ekonomik olarak biraz kıpırtı olsa da, kısa denecek kadar bir süre siyasi istikrar sağlansa da, çözüm bekleyen sorunlara köklü bir şekilde el atılamamıştır. 2002 yılından sonra tekrar güçlü bir iktidarın gelmesi, çözüm bekleyen birçok konuya el atması neticesinde elektrik kesintilerinin hemen hemen giderilmesi, yolu ve suyu olmayan köylere yol ve su götürülmesi çalışmalarının hızla yaygınlaştırılmasıyla devam etmektedir. Tarımsal destekler; tarla parası, mazot desteği, gübre desteği, yem bitkisi vs destekler ödenmeğe başlamıştır. Bunun yanı sıra hayvansal desteklerde aynı şekilde, buzağı ve anaç sığır desteği verilmektedir. On inek alana, geri ödemesiz altmış milyar bugünkü altı sıfır atılmış haliyle altmış bin lira gibi kredi verilmektedir. Tarımsal alet edevat alımlarında devletin yüzdelik hibe ödemesi sonucu balya makinesi, biçerbağlar, biçerdöver, sılaj makinesi, süt sağım üniteleri, soğutma depoları, yarma makinesi vs gibi araçların devlet destekli alınabilmesi sağlanmıştır. Ülkemizin güçlenen ekonomik imkânlarının getirisi olarak elde edilmeye devam edilen tüm bu imkânlara rağmen; insanların daimi iş, memurluk ve şehirlerin okul- 3 Feyzullah Kırca ları başta olmak üzere, diğer tüm imkân ve olanaklarından yararlanmak için köyden şehre göç yaşanmaya devam etmektedir. Bu düşünceden hareketle, Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesine bağlı Akbaşlar köyümüzün tarihî, coğrafî, kültürel ve sosyolojik yapısını ve belki de sorunlarını dile getirmeye çalıştım. Ancak öncelikle ilimiz Balıkesir’in Karesi Beyliğini kuran Danişmentliler hakkında bilgi vermek istiyorum. Karesi Beyliği hakkında bilgi vermek istiyorum. Çünkü köyümüzün kuruluşu, Karesi Beyliğinin kuruluşuyla aynı zaman dilimiyle paralellik göstermektedir. Ve tabiî ki günümüzde ilimiz Balıkesir ve sonrada ilçemiz Dursunbey hakkında da bilgiler vereceğim. Asıl konu köyümüz olduğu için bu bahsettiğim konularda bilgiler verdikten sonra köyümüzün tarihi, coğrafi, kültürel ve sosyolojik yapısını dile getirmeye çalıştım. Çalışmalarımı gözlemlerime, köy halkıyla kurduğum diyaloglara, özellikle eski tarihlerden bu yana dilden dile anlatıla gelen bilgilere, köyün en yaşlıları tarafından söylene gelen haber ve bilgilere, bazı tarih kitaplarından okuyup edindiğim bilgilere dayandırdım. Ayrıca birçok resmi dairelerden sağlanmış istatistikî bilgilerden de faydalandım. Bu çalışmamın ortaya çıkmasına katkıda bulunan vefat etmiş ya da bugün için henüz yaşıyor olan tüm köy halkına teşekkür ederim. İlçedeki dairelerin müdür ve personel memurlarına, ilçe ve il kütüphanelerinin yanı sıra, kaynak olabilecek kitapları göstermede yardımcı olan ilimizin kitapçılarına ve coğrafi olarak yararlandığım dokümanı hazırlayan Numan Geçer’e teşekkürü bir borç bilirim. Feyzullah Kırca 4 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 1.BÖLÜM Danişmentliler Beyliği (1092-1178) Karesi beyliğini kuran Karasi (Kara İsa) Danişmentli soyundan geldiği için Danişmendli beyliğini de bilmek gerekir diyerekten bu kısmı ilave ettim. Anadolu'da fetihlere memur edilen Gazi Ahmet Bey, Türkmenlere hocalık, öğretmenlik yaptığı için "Danişment" lâkabı ile anılıyordu. Danişment Gazi Ahmet Bey, Kızılırmak ve Yeşilırmak dolaylarını ele geçirmişti. Emir Danişment’in Bizanslar ile bir savaşta ölen Battal Gazi (öl. 740)'nin neslinden geldiği söylendiği gibi, onun Anadolu fatihi Sultan Süleyman b. Kutalmış'ın dayısı olduğu da rivayet edilmektedir. 1086'da Süleyman Şah ölünce gücünü arttırdı. I. Kılıçaslan’ın Haçlılarla yaptığı Savaşlara katılarak başarı gösterdi. Antakya Prensi Bohemond'u esir aldı ve Malatya'yı ele geçirdi. Bu prensin serbest bırakılmasını isteyen Kılıçaslan’la arası açıldı ve aralarında savaş çıktı. Bu savaşta Gazi Ahmet Bey yenildi ve 1106'da öldü. Bu Türkmen hanedanının kuvvet merkezi aslında, Kuzey Anadolu'da Tokat, Amasya ve Sivas çevresinde idi.. Ancak Danişment’in asıl adının Taylu olduğu ve hocalık yaptığı biliniyor. Buna göre Emir Danişment 1080 yılında Sivas'a gelmiş ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadan burada yerleşmişti. Daha sonra Yeşilırmak havzasında fetihlerde bulundu, Niksar'ı muhasara ve zapt etti (1097'den önce). Emir Danişment Anadolu'daki emirler arasında mücadelelerden yararlanarak devletinin hudutlarını genişletmiş, Haçlı Seferleri'nin başlaması ile batıdan gelen bu yeni düşmana karşı çetin mücadelelere katılmıştır. Türkiye Selçuklu sultanı I. Kılıç Arslan, İznik önünde doğuya çekildikten sonra, Haçlılara karşı Emir Danişment ve Kapadokya Emîri Hasan ile birleştiler. Bu müttefik Türk ordusu 1 Temmuz 1097'de Darylaeum (Eskişehir) civarında Haçlılara karşı savaşa tutuştu, fakat Türkler ağır kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldılar. Haçlıların ulaşamadıkları yerlerde Danişmendliler faaliyetlerini sürdürdüler ve 1098 yılında Bayburt'u aldılar. 1101yılında muhtelif batılı prenslerin idaresindeki üç büyük Haçlı ordusu peş peşe Anadolu'ya girdi. Emir Danişment, Haçlılara karşı I. Kılıç Arslan ile birleşerek onları perişan etti. Danişment Gazi bu zaferlerden sonra derhal Ma5 Feyzullah Kırca latya'nın üzerine yürüyerek orayı zapt etti (1103). Danişment Gazi 1106 yılında öldü. Yerine oğullarından Emir Gazi geçti. I. Kılıç Arslan ise Danişment’in ölümünden yararlanarak Malatya'yı ele geçirmişti (1105). Ancak Türkiye Selçuklularının bu üstün durumu I. Kılıç Arslan'ın ölümüne kadar sürdü (1107). Emir Gazi Selçuklu şehzadelerinin taht kavgalarına karışmış ve bu şehzadelerden damadı olan Mes'ûd'u destekleyerek, onun Konya'da sultan olmasını sağlamıştır (1116). Daha sonra 1127'de Kayseri ve Ankara'yı zapt etti. Böylece Emir Gazi, Sultan Mes'ûd'un arazisi dışında, Fırat’tan Sakarya kaynaklarına kadar uzanan Orta ve Kuzey Anadolu'ya hâkim oluyor ve Danişmendliler Anadolu'daki devletlerin en kudretlisi haline geliyordu. Emir Gazi daha sonra Çukurova'ya girerek Ermeni Leon'u itaate mecbur ediyordu (1131). Bizanslılar, Haçlılar ve Ermenilere karşı zaferleriyle Türk-İslâm dünyasında haklı bir şöhret ve hürmet kazandı. Bu sebeple Bağdad Halifesi el-Müsterşid ve Büyük Selçuklu sultanı Sencer onun "melik" unvanını tasdik etmişlerdi. Yerine geçen oğlu Melik Muhammed de Haçlılar ve Ermeniler ile savaştı. Melik Muhammed'in ölümü ile (1142), Danişment Devleti'nin temelleri taht mücadeleleriyle sarsılırken, Anadolu'da üstünlük yavaş yavaş Selçuklulara geçiyordu. Muhammed'in oğulları ile kardeşleri arasında taht mücadeleleri başladı. Kardeşi Yağı-basan Sivas'ta kendisine hükümdar ilân ederken, öteki kardeşi Aynüddevle, Elbistan ve Malatya'da aynı yolu takip etmişti. Oğlu Zünnûn ise Kayseri'yi aldı. Böylece bir müddet için Danişmendlilerde birbirine rakip üç şube meydana çıktı. Danişmentlilerin üçe bölünmesi Türkiye Selçuklu sultanları için bulunmaz bir fırsattı. Bu durumdan yararlananların başında II. Kılıç Arslan geliyordu. O, muhtelif zamanlarda Sivas şubesinin işine karıştı. Nihayet 1169'da Kayseri ve Zamantı'yı zapt etti. Zünnûn, Suriye'de Atabey Nureddin Mahmut’un yardımı ile tekrar Anadolu'ya döndü ve Sivas şehri ile Danişment’li ülkesinde hüküm sürmeğe başladı. Ancak Nurettin Mahmut’un ölümü II. Kılıç Arslan iyi bir fırsattı. Zünnûn'u ortadan kaldırmak için önünde artık hiçbir engel kalmamıştı. Derhal harekete geçerek Danişmendlilere ait Sivas, Tokat, Niksar ve Amasya gibi şehirleri zapt etti (1175). Zünnûn ise Bizans imparatoruna sığındı. Malatya'da ise 1162'de ölen Zülkarneyn'in üç oğlu arasında anlaşmazlık mevcuttu. Bunlardan Nâsır ed-Dîn Muhammed, bir süre II. Kılıç Arslan'ın vassalı olarak hüküm sürdü. Daha sonra, II. Kılıç Arslan 1178'de Malatya'ya giderek, Danişmendlilerin burada hüküm süren koluna da son verdi ve böylece Anadolu'nun birliğini sağlamış oldu. Bundan sonra Danişmendli ailesine mensup emirlerin bir kısmı Selçukluların hizmetine girdiler. 6 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Danişmendlilerin XII. yüzyılda yaptıkları camiler orijinal şekilleri ile zamanımıza kadar gelmemiştir. Onlara ait oldukları tespit edilen birkaç cami, medrese ve kümbet vardır. Camilerden; Niksar Ulu Camii, Kayseri Ulu Camii, Kayseri Kölük Camii ve Sivas Ulu Camii değişiklikler ve ilavelerle zamanımıza kadar gelmiştir. Danişmendlilerden Yağıbasan da biri 1151-2'de Tokat’ta, öteki 1157-8'de Niksar'da olmak üzere iki medrese yaptırmıştır. Danişmentlilerden zamanımıza altı kümbet (türbe) kalmıştır. Bunlardan hanedanın kurucusu Emir Danişment’e nispet edilen türbe Niksar'dadır ve öteden beri bir ziyaretgâh kabul edilmektedir. Karesi Beyliği veya Karesi Oğulları Beyliği Anadolu Selçuklu Devleti'nin gerilemesinden sonra Oğuz boyları tarafından Balıkesir-Çanakkale yöresinde kurulan Anadolu Türk Beyliğidir. Bu yöredeki ilk Türk devletidir. Karesi Beyliği, komşusu olan Osmanlı Beyliği'nin genişlemesiyle bu beyliğe katılmıştır. Böylece Osmanlı hâkimiyetine katılan ilk beylik olmuştur. İlerleyen dönemlerde Osmanlı Devleti içinde bu bölgede Karesi Sancağı kurulmuştur. Karesi beylerinin ve ileri gelen şahıslarının, Osmanoğullarının egemenliği altına girmelerini takiben, Osmanlı Devleti'nin Rumeli topraklarında yayılmasında büyük katkıları olmuştur. Balıkesir ili Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına kadar idari taksimatta Karesi ismini taşımıştır. Konu başlıkları 1 Etimolojisi 2 Tarihi a) Kuruluşu b) Karesi Bey dönemi c) Yıkılışı 3 Yönetim biçimi 4 Karesi Beyliği'nin toprakları 5 Soyağacı 6 Kaynaklar Etimolojisi Bölgeye özel isim olan "Karesi" kelimesi de Kara İsa adlı komutanın isminden doğmuştur. On dördüncü asrın başlarında Balıkesir ve Çanakkale taraflarında kurulmuş Türk beyliği. Bu aile soy itibarîyle 11. yüzyılın ikinci yarısından sonra Orta Anadolu’da bir devlet kurmuş 7 Feyzullah Kırca olan Melik Danişment Gaziye dayanır. Türkiye Selçukluları, Danişmentlilerin 1175 yılında Sivas, 1178de Malatya koluna son vererek bu devleti ortadan kaldırdı. Sonra Danişmentli ailesi mensupları Selçukluların hizmetine girerek Bizans hudutlarında uç beyi olarak vazife aldılar. Karesi Beyliği Balıkesir, Aydıncık, Bergama, Edremit, Ayazmend, Bigadiç, Başkelenbe, Ezine ve Eski Truva’ya hâkim oldu. Karesi Bey, 1384 de Türk fütuhatına karşı Bizanslılara yardıma gelen Katalanlıları Erdel de bozguna uğratarak, geri çekilmeye mecbur bıraktı. Moğollar önünden kaçan Sarı Saltuk Türklerini kendi beyliği arazisinde yerleştirmek suretiyle bölgedeki Türk nüfusunun artmasına gayret etti. Tarihi a) Kuruluşu Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Oğuz boyları, Anadolu'nun batısına yerleşmişler ve buralarda Uç Beylikleri kurmuştur. Uç Beyliklerinin görevi ise Anadolu Selçuklu Devleti sınırını korumaktır. Marmara sahilleri, Çanakkale bölgesi, Edremit Körfezi, Kizikos ile sınırlandırılan bu bölgeye, Anadolu Selçuklu Devleti'nin önemli komutanlarından Karesi Bey (Kara İsa), babası Kalem Bey ve Germiyanoğlu Yakup Bey, beraberinde büyük bir Türkmen grubu ile gelmiştir. Balıkesir ve çevresinin alınmasında Germiyanoğullarının katkısı olmuştur. Karesi Bey, Anadolu Selçuklu Devleti'nde Marmara ve Ege kıyılarının yönetiminden sorumlu bir uç beyi olduğu için kendisine Sahiller Emiri anlamına gelen Emir-ül Savahil ünvanı verilmiştir. Karesi Bey'in soyu, Danişmentlilerin kurucusu olan Danişment Gazi'den gelmektedir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından önce diğer Uç Beyleri gibi Karesi Bey de Batı Anadolu'daki Büyük ve Küçük Misya'da bağımsızlığını ilan ederek, bölgede Karesi Beyliği'ni kurmuştur. Karesi Beyliği'nin kuruluş tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte 1296 ile 1300 yılları arasıdır. Fakat Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlı uç beylerinin büyük bir çoğunluğu 1299 yılında bağımsızlıklarını ilan ettikleri için Karesi Beyliği'nin kuruluş tarihi 1299 yılı kabul edilmektedir. b) Karesi Bey dönemi Bizans İmparatoru II. Andronikos Palaiologos, Batı Anadolu'daki Türk yayılmasını önlemek için Alanlar ile işbirliği yapmıştır. 1300 yılında oğlu IX. Mikhail Palaiologos komutasındaki Bizans-Alan kuvvetleri, Manisa'daki Gediz Nehri civarında karargâh kurmuşlardır. Karesi orduları ile savaşan Bizans-Alan kuvvetleri başarısız olmuş, Alanlar geri çekilip savaşı bırakmışlardır. 1301–1302 yıllarında topraklarını 8 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü savunamayan II. Andronikos Palaiologos, paralı asker olarak kiraladıkları adamları Karesi Türkmenleri üzerine salmıştır. 1304 Ocak ayının ilk günlerinde Bizans İmparatorluğu, Katalan Paralı Asker Birliği adlı bir askeri birlik kiralayıp bu askerleri Kizikos bölgesine göndermiş ve bu bölgenin altı mil ötesinde bir su kenarında eşleri ve çocukları ile yaşayan, Edincik bölgesine yerleşmek isteyen bir Türk boyunu katletmiştir. Katalanların ani hücumuna uğrayan Türkler, beş bine yakın kayıp vermiştir. Katalanlar, on yaşın üzerinde bütün erkekleri öldürmüş, bölgeyi yakıp yıkmıştır. İlhanlı Devleti veziri Emir Çoban, Anadolu'ya teftişe geldiğinde Ulubey makamında bulunan Germiyanoğulları Beyi Yakup Bey kendine bağlı beyler ile birlikte Emir Çoban'ın makamına giderek bağlılıklarını arz etmişlerdir. Bu beylerin arasında Karesi Bey de vardır. Balıkesir'de bulunan Karesi Bey türbesi Anadolu Selçuklu Devleti'nde Sarı Saltuk ismindeki bir reis kumandasında, 10.000 ile 20.000 arası nüfusları olan Batıni mezhebindeki bir Türkmen aşireti, Sinop sahillerinden gemilere binerek önce Kırım'a geçtiler. Oradan da Aktav Tatarlarının reisi Şehzade Nogay'ın emri ile Rumeli'deki Dobruca (Dobriçe) bölgesine ve 1264 yılında Kiligria-Romanya'ya geçmişler ve oralara yerleşmişlerdir. Hoca Ahmet Saltuk, Hacı Bektaş-ı Veli'ye yardım için gönderilmiştir. Sarı Saltuk'un 9 Feyzullah Kırca 1280-1281'de Babadağ'da ölmesi üzerine, daha fazla Bulgar ve Rumların baskısına dayanamayan Türkmenlerin bir kısmı 1306 yılında Ece Halil adlı bir reisin emrinde gemilere binip Trakya üzerinden Çanakkale-Lâpseki Yöresi'ne geçmiştir. Bütün eşya ve hayvanatıyla bu topraklara gelen Türkmenler, Karesi Bey tarafından iyi karşılanarak Karesi ve havalisinde iskân edilmişler ve beyliğin topraklarının değişik bölgelerine ve özellikle Kaz Dağı'nın kuzey eteklerine Dağobası ve Evciler bölgesine yerleşmişlerdir. Bu Türkmenlerin önemli bir kısmı da bugün Havran'a bağlı Sarnıçköy'nü yurt tutmuşlardır. Bu halk Şamanist inancına göre kutsal sayılan Kaz'ın adını da İda Dağı'na vermişlerdir. Karesi topraklarına yerleşen Türkmenler, bölgedeki Türk nüfus ve kuvvetleri artmıştır. Karesi Bey, kendi ismiyle anılan Beyliğinin sınırlarını, Bizans İmparatorluğu'nun zayıflığından ve beraberinde bulunan Ece Halil'in adamlarından faydalanarak daha da genişletmiştir. Ayrıca İç Anadolu'da Moğolların saldırılarından kaçan Türk boyları da Karesi Beyliği'ne sığınmıştır. Bu boylar arasında Çepni boyları da mevcuttur. 1308 yılında Bayramiç ve Ezine çevresinde bir Türkmen Prensliği kurulmuş fakat bu Beylik aynı yılda Karesi Beyliği'ne bağlanmıştır. Karesi Bey, 1330 yılından önce ölmüştür. Tam ölüm tarihi bilinmemektedir. Karesi Bey ölünce onun için bir türbe yapılmıştır. Karesi Bey'den sonra Beyliğin başına Aclan Bey geçmiştir. Aclan Bey zamanında, Osmanoğulları Beyliği ile iyi ilişkiler kurulmuştur. Hacı İlbey, Aclan Bey'in vezirliği hizmetinde bulunmuştur. Yine de Aclan Bey'in kimliği netlik kazanmamış, Demirhan Bey veya Yahşi Bey olduğu ileri sürülmüştür. Karası Bey'den sonra torunu Demir Han Bey, hükümdar olmuştur. İkisinin arasında, Karası Bey'in oğlu ve Demir Han Bey'in babası olması lâzım gelen Aclan Bey vardır. 1335'te Osmanlı nüfuzuna giren Demir Han Bey, 1345'te bütün beyliğin Osmanlılara katılması üzerine Bursa'ya gelmiş, 1347'de orada ölmüştür. Oğlu Cüce Han Bey'le beraber Bursa'da Deveciler'de gömülüdür. Aclan Bey'in ikinci oğlu Yahşi Bey ise Bergama'nın yöneticisi olmuştur. Aclan Bey'in küçük oğlu Dursun Bey ise Bursa'da Orhan Gazi yanında bulunmuştur. 1333 yılında seyyah İbn Battuta, Balıkesir'i ziyaret etmiştir. İbn Battuta seyahatnamesinde Demirhan Bey'den Mesalikü'l Ebsar ve Kitabü'l Tarif diye bahsetmiştir. Demirhan Bey, hem Marmara hem de Ege sahillerine kıyısı olan beyliğinde büyük bir donanma kurarak Rumeli'ye iki kere sefer düzenlemiştir. Karesi Bey'in ilk deniz seferi 1331 tarihinde 70 tekne ile Akdeniz'den Ferres'e (Ferecik veya Kara Feriye) düzenlediği seferdir. İkinci deniz seferi ise 1333 tarihinde 60 tekne ile Akdeniz'den Aynaroz Yarımadası’na dü10 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü zenlediği seferidir. Bu yıllarda Karesi Beyliği, deniz gücü bakımından komşusu olan Osmanoğulları Beyliği'nden daha güçlüdür. Demirhan Bey halkına kötü davranmıştır. Bu durumdan şikâyetçi olan halk ve beyliğin ileri gelenleri; Bursa'daki Dursun Bey'i davet etmiştirler. 1345 yılında Orhan Gazi ile birlikte gelen Dursun Bey, Bergama kalesine sığınan abisi Demirhan Bey tarafından öldürülmüştür. Bu duruma çok üzülen Orhan Gazi, halkın ve ileri gelenlerin de isteği üzerine 1361 yılında Karesi Beyliği topraklarını Osmanlı topraklarına katmıştır. c)Yıkılışı Kalem Bey ile oğlu Karesi Beyin hangi tarihte vefat ettikleri belli değildir. Fakat bâzı kayıtlardan Karesi Beyin 1328’den evvel vefât ettiği anlaşılmaktadır. Karesi Beyden sonra beyliğin büyük kısmı ile merkez Balıkesir’e oğlu Demirhan hâkim oldu. Güneydeki Bergama ve havalisi ise kardeşi Yahşi Hanın idaresindeydi. Karesi Beyin üçüncü oğlu Dursun Bey ise, Osmanlı Hükümdârı Orhan Gâzinin yanına sığındı. Yahşi Bey, Bizanslılara karşı 1341 ve 1342 yıllarında iki defa donanma ile Gelibolu Yarımadasına asker çıkardıysa da muvaffak olamadı. Bizans hükümdarı Kantakuzen ile anlaşma imzalayıp, geri çekildi. Yahşihan, 1345’ten önce vefat etti. Osmanlılara ilticâ eden Dursun Bey, kardeşi Demirhan’a karşı Orhan Beyden yardım istedi. 1345 yılında Orhan Bey ile beraber Balıkesir üzerine yürüdüler. Demirhan Bergama’ya kaçtı. Kardeşiyle anlaşmak üzere Bergama önüne gelen Dursun Bey, kaleden atılan bir okla vurularak öldürüldü. Bu durumdan son derece üzüntü duyan Orhan Gazi, Balıkesir ve çevresini Osmanlı ülkesine katarak, Bergama’yı kuşattı. Demirhan müdafaayı bırakıp teslim oldu. Bergama’yı Osmanlı sınırları içine alan Orhan Gazi, Demirhan’ı affederek Bursa’ya yerleştirdi. Bursa da iki sene kadar yaşayan Demirhan Bey, 1347 yılında vefat etti. Karesi Beyliğinin Demirhan’a ait kısmının Osmanlılara geçmesi üzerine tecrübeli Karesi ümerasından Hacı İlbeyi, Evrenos Gazi, Ece Halil ve Gazi Fazıl Bey, Osmanlı Devleti hizmetine geçtiler. Bu beyler Osmanlı Beyliğinin Rumelide yayılmasında büyük gayret sarf ettiler. Diğer taraftan Yahşi Beyin vefatı ile Truva taraflarına Süleyman Bey hâkim oldu. Süleyman Beyin Yahşi Han ve Demirhan’dan hangisinin oğlu olduğu bilinmemektedir. Bizans tahtı için mücadele eden Kantakuzen, düşmanlarına karşı düştüğü zor durumdan Süleyman Beyin 1343’te gönderdiği kuvvetler sayesinde kurtulabildi. Yine 1345 yılında Kantakuzen yardıma giden Aydınoğlu Umur Beyin yanında Süleyman Bey de vardı ve Rumeli sahiline Karasioğulları gemileri ile geçildi. 11 Feyzullah Kırca Süleyman Beyin Truva ve Çanakkale yöresindeki hâkimiyeti 1360 yılına kadar devam etti. Ancak 1361 yılında Osmanlı tahtına geçen Birinci Murat Han Karasioğullarına ait bu sahil bölgesini zapt etmek suretiyle beyliğe son verdi. Karasioğullarına dair şimdiye kadar mevcut eser, kitabe ve sikke bulunamamıştır. Karasioğulları Beyleri Tahta Geçişi Karesi Bey (takriben) 1297 Demirhan (Balıkesir’de) (?) Şücaeddin Yahşihân (Bergama’da) (?) Süleyman Bey (Truva’da) (?) Osmanlı hâkimiyeti 1360 Yönetim Biçimi Anadolu Beylikleri Anadolu Selçuklu Devleti Tarihî ve çağdaş Türk devletleri I.Dönem Mengüçlü Beyliği (1072 - 1277) Çaka Beyliği (1081 - 1098) Dilmaçoğulları Beyliği (1085 - 1192) Çubukoğulları Beyliği (1085 - 1092) Danişmentliler (1092 - 1178) Saltuklu Beyliği (1092 - 1202) İnaloğulları Beyliği (1098 - 1183) Ahlatşahlar Beyliği (1100 - 1207) Artuklu Beyliği (1102 - 1408) Erbil Beyliği (1146 - 1232) Çobanoğulları Beyliği (1227 - 1309) Yaruklular Beyliği (1040 - 1200) II. Dönem Karamanoğulları Beyliği (1256 - 1483) İnançoğulları Beyliği (1261 - 1368) Sâhipataoğulları Beyliği (1275 - 1342) 12 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Pervaneoğulları Beyliği (1277 - 1322) Tacettinoğulları Beyliği (1303 - 1415) Kutluşahlar (1340 - 1393) Bafra Beyliği (? - 1460) Kubatoğulları Beyliği (1318 - 1428) Hacıemiroğulları Beyliği (? - 1427) Taşanoğulları Beyliği (1350 - 1398) Menteşe Beyliği (1280 - 1424) Dobruca Beyliği (1281 - 1299) Candaroğulları Beyliği (1299 - 1462) Karesi Beyliği (1297 - 1360) Germiyanoğulları Beyliği (1300 - 1423) Hamitoğulları Beyliği (1301 - 1423) Saruhanoğulları Beyliği (1302 - 1410) Aydınoğulları Beyliği (1308 - 1426) Tekeoğulları Beyliği (1321 - 1390) Ramazanoğulları Beyliği (1325 - 1608) Eretna Beyliği (1335 - 1381) Dulkadiroğulları Beyliği (1339 - 1521) Ahiler (1290 - 1354) Kadı Burhaneddin Ahmet Devleti (1381-1398) Eşrefoğulları Beyliği (1280 – 1326) Berçemeoğulları Beyliği (12. yüzyıl) Karesi Beyliği'nin Toprakları Bugünkü Balıkesir Vilayetinin tamamı (Marmara Adaları hariç); 1.Balıkesir 2.Dursunbey 3.Edremit 4.Susurluk 5.Burhaniye 6.Ayvalık 7.Gömeç 8.Gönen 13 Feyzullah Kırca 9.Sındırgı 10.Savaştepe 11.Bigadiç 12.Kepsut 13.İvrindi 14.Manyas 15.Gönen 16.Bandırma 17.Erdek 18.Havran Bugünkü Çanakkale Vilayeti (Biga, Bozcaada ve Gökçeada hariç) 19.Ezine 20.Ayvacık 21.Bayramiç 22.Çan 23.Yenice 24.Çanakkale Bugünkü İzmir Vilayetinden; 25.Bergama 26.Kınık 27.Dikili Bugünkü Manisa Vilayetinden; 28.Soma 29.Akhisar 30.Kırkağaç 31.Demirci 32.Gördes 14 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Soyağacı Danişment Ahmet Gazi (ö. 1104) İsmail Gümüştekin Melik Gazi (ö. 1134) İbrahim Melik Mehmet (ö. 1143) Yağıbasan (ö. 1104) Yağan Aynüddevle Zünnûn Muzaffereddin Mahmut Bey Yağısıyan Zülkarneyn Nizameddin Suhrab Bey Yağdı Bey Kalem Bey Karesi Bey 15 Feyzullah Kırca Aclan Bey Yahşi Bey Demir Han Bey Süleyman Bey Cüce Han Bey Mustafa Bey Kutlug Melik 16 İsa Bey Dursun Bey Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü BALIKESİR TARİHÇE Balıkesir çevresinde bulunan pek çok höyük, iskan edilmiş mağara ve düz yerleşim yerinde yapılan araştırmalarda ele geçen bulgular, buralarda bilinmeyen çok eski zamanlardan MÖ 8000–3000 yılları arasında yerleşilmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Bu arada Yortan Mezarlığı’nda yapılan çalışmalar, burada bir mezar kültü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Hitit metinlerinde ASSUVA diye anılan Batı Anadolu’nun bu bölgesi Antik çağda MYSIA diye anılmakta idi. MÖ 3000– 1200 yılları arasında bu bölgede farklı diller konuşan Pelasg ve Leleg kolonileri kurulmuştur. 4. Truva döneminde (MÖ 1800–1250) Antik çağda İda diye anılan Kaz dağları eteklerinde geçen efsanevi Truva Savaşları bölge halkını da derinden etkilemişti. Homeros’un Odeseus’unda anlatılan Argonotlar Arteka (Erdek) ve Kyzikos’a bu dönemde geldiler. MÖ 1200’de Anadolu’nun batısındaki halkların başlattığı "Deniz Kavimleri Göçü’ önlerine gelen her şeyi yakıp yıkarak ilerlerken ancak MÖ 1190’da Mısır önlerinde durdurulabildiler. Geri dönenler Anadolu ve Suriye"de boş buldukların yerlere yerleştiler. Bu tarihten sonra Hitit Krallığı ile ilgili bilgiler tamamen kesilmektedir. MÖ 790-Miletoslu göçmenler, Kyzikos ve Prokonnes’te koloniler kurdu. MÖ 680-Kyzikos’a büyük bir Miletos göçmen grubu daha geldi. Kyzikos’un "Altın çağı" başladı. MÖ 600’lerden itibaren Mysia bölgesi de Pers İmparatorluğu etkisi altına girdi. Batı bölgesi Satraplık merkezi Deskileion (Ergili Köyü) idi. MÖ 546-547’de Persler Atina tarafını tutan bütün Adramytion"luları öldürttü. MÖ 500’de Persler’e karşı yapılan Ionia ayaklanmasına bölge kentleri de katıldı. 494’de isyan bastırıldıktan sonra Mysia’da bulunan kentler de cezalandırıldı. MÖ 480’de Pers İmparatoru Kserkses Yunanistan üzerine sefere çıkarken Mysia bölgesinden geçti (Maraton Savaşı). MÖ 478–477 Mysia kıyılarındaki şehir devletleri de Aktika-Dellos deniz birliğine katıldılar. MÖ 410 Kyzikos’u saran Persler’e karşı yardıma gelen Atinalı Alkibiades Bandırma Körfezinde yaptığı deniz savaşını kazandı. 17 Feyzullah Kırca MÖ 334 Makedonya’lı Büyük İskender Çanakkale Boğazından Anadolu’ya geçti. Biga yakınlarında Granikos çayı 3. Dareios"un Pers ordusunu yendi. Bölge Persler’den temizlendi. MÖ 323 İskender’in Babil’de ölümü üzerine generalleri arasında çıkan savaşlardan sonra Mysia bölgesi Selevkos’lara bağlandı. MÖ 238-263’te Bergama hâkimi olan Fletairos döneminde bölge Bergama yönetimini altına girdi. MÖ 133’te Bergama Kralı Attalos 3.Filometor’un vasiyeti üzerine bölge Roma hâkimiyetine geçti. MÖ 88’de Adramytion hâkimi Diador, Pont Kralı Mitridates’in tarafını tutarak çevrede bulunan Latince konuşan binlerce insanı öldürttü. Sonra da Romalıların intikamından korkarak intihar etti. Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra (MS 395) buraları da merkezi Bizans olan Doğu Roma yönetiminde kaldı. Bu devirde Balıkesir ve çevresi Bizans eyalet sistemi içinde OBSİKİON Theması teşkilatı içinde kaldı. Körfez bölgesi bu thema içinde Noecastron Theması’na bağlı idi. MS 670’de İstanbul’u kuşatmaya gelen Arap ordusu Kyzikos’u ele geçirerek yedi yıl burada kaldılar. 718"de ikinci defa İstanbul’u kuşatmaya gelen Ararplar Bergama ve Edremit bölgesini yağmaladılar. 1071 Malazgirt zaferiyle Anadolu kapıları Türklere bir daha kapanmamak üzere açıldı. 1080’de Süleyman Şah Kyzikos"u ele geçirdi. 1081"de Ulubat gölü kıyısında bir Bizans ordusu yok edildi. Kyzikos ve Poimanenon (Manyas) Türklerin elinde kaldı. 1085’de Süleyman Şah doğuda savaşırken emirlerinden İlhan Bey kısa süre önce ellerinden çıkmış olan Kyzikos, Apollonia, Poimanenon ve Edincik dolaylarını geri aldı. 1086’da Vezir Ebu Kasım, Süleyman Şah"ın ölümü üzerine ayaklanan bazı emirleri bastırıp birleştirdi. Kyzikos’u üs edinerek yaptırdığı gemiler ile Sakız adasına kadar akınlar yaptı. Türkmen savaşçılar ilk kez denizcilikle uğraşmaya başladılar. 1090’da Bizans İmparatoru 1. Aleksios Komnenos Mysia’da yurt tutmaya çalışan Türkmenler üzerine kumandan Eufuryanis Alexaders’i yolladı. Apollonia’yı kuşatan Bizanslılar kanlı savaşlardan sonra kale kumandanı İlhan’ı iç kaleye sığınmak zorunda bıraktılar. Olayı duyan Türkmenler imdada gelince Bizanslılar çekildiler. Göl kıyısında büyük zayiat verdiler. Ertesi sene daha iyi hazırlanan bir Bizans ordusu bu kere önce Kyzikos’u aldı, sonra bir baskınla Apollonia’yı da ele geçirerek kaledekilerle birlikte kumandanı da esir ettiler. 18 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 1092’de Vezir Ebu Kasım’ın kardeşi İlgazi İznik’te baş kaldırınca 1.Kılıçaslan onu yendi ve burayı başkent yaptı. Sonra Marmara kıyılarını ve Edremit körfezi’ne kadar olan yerleri fethetti. Buradan adalara ve Midilli’ye akınlara başladı. Aynı yıl İzmir emiri Çaka’da Edremit’ten Abydos’a kadar olan kıyıları zapt etti. Selçuklular Oğuzların Kınık boyundan, Çaka Bey Çavuldur boyundan Kılıçaslan Emir Çaka’nın kızı ile evli idi. 1093’de Bizanslıların entrikaları sonunda Kılıçaslan Çaka Bey’i öldürdü. 1099’da Anadolu’ya doluşan Haçlılar, Marmara sahillerinde bulunan bütün Türkmenleri katlettiler. Haçlı fırtınası geçtikten sonra Oğuz boyları Marmara bölgesine gene dolmaya başladılar. 1110 yılında Mysia"daki Bizans kentleri Türk akınlarına karşı tahkim ettirildi. 1113’te Türkler Apollonia’yı gene ele geçirdiler. Türklerin Kyzikos’a doğru yürümesi üzerine kent valisi burayı boşaltarak Bizans’a kaçtı. 1115’te çok takviyeli bir Bizans ordusu ani bir baskınla Kyzikos’u ele geçirdi. Buralara yerleşmeye çalışan Türkleri kovdular. 1175’te Eskişehir ovasında toplanan yüz bin çadır Türkmen Denizli Bergama, Karia, Mysia ve Edremit bölgelerine dağıldılar. 1206’dan itibaren Türkmen savaşçıları Uçlardan hareketle Edremit ve Mysia’daki Bizans kentlerine sürekli akınlara başladılar. 1237’de Selçuklu sultanı Gıyaseddin 2.Keyhüsrev Uç"ları teftiş için Edremit ve Mysia’da geldi. 1242’den itibaren Moğollar Selçuklu devletinin bütün idari işlerine karıştığı gibi devletin başına sultan atayabiliyor, devleti bir iki hatta üç sultanla yönetimi altında tutabiliyordu. 1280’li yılların sonlarına doğru başlarında Danişment Gazi soyundan olduğu için büyük saygı gören Karesi Bey’in olduğu büyük bir Türkmen grubu yanlarında Anadolu Batı Ucu Ulu Bey"in olan Germiyanoğlu Yakup Bey ile beraber Mysia topraklarına girdiler; Kyzikos ve Bigados dışında bölgeyi fethettiler. Mysia’nın Marmara ve Ege kıyılarını ele geçiren Karesi Bey "Emirül Savahil" oldu. 1301-1302’de topraklarını savunamayan Bizanslılar paralı asker olarak kiraladıkları adamları Karesi’li Türkmenler üzerine yolladılar. Çok azı kurtulabildi. 1304 Ocak ayının ilk günlerinde Bizanslılar tarafından kiralanarak Kyzikos’a gönderilen Katalan paralı askerleri Edincik taraflarında yurt tutmaya çalışan bir Türk Boyunu katlettiler. Bizans’ın Anadolu’nun batısındaki son kalesi olan Alaşehir’i kuşatmış olan Sultan Mesut’un üzerine yürüdüler. Geçtikleri her yeri yakıp yıkarak bir yıl sonra Anadolu’yu terk ettiler. 1306’da Sarı Saltuk Baba’nın gaze yolunda Dobruca’da ölmesi üzerine ona bağlı olan Türkmenlerden bir grup Ece Halil önderliğinde 19 Feyzullah Kırca Trakya üzerinden geçerek Karesi topraklarına geçtiler. Kaz dağları bölgesine yerleştirildiler. Bu tarihlerden itibaren çok güçlenen Karesi Donanması çevredeki diğer Türkmen Beyliklerinin savaşçılarının da katılımıyla adalara ve Yunanistan’a pek çok akınlar yaptılar. 1333’de Seyyah İbn Batuda Karesi Eli’ni dolaştı. 1334’de çok güçlü bir haçlı donanması Edremit Körfezi’nde Karasi donanmasını yendi. 1336(37)’de Osmanlı Sultanı Orhan Gazi Edremit Bölgesi dışındaki Karasi topraklarını ülkesine kattı. 1354’de Osmanlı ve Karasi askerleri Şehzade Süleyman Paşa kumandasında Rumeli’ne geçtiler. Rumeli’nin açılması üzerine Karasi Eli"nde bulunan Türk oymakları da buraya geçirildi. 1402’de Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt Ordusu içinde Şehzade Emir Süleyman’ın grubu içinde Karasi Askerleri Gazi İne Bey Subaşı kumandasında dövüştüler. 1403’de Yıldırım Beyazıt’ın oğulları Musa ve İsa Çelebi’ler arasındaki taht kavgalarında Gazi İne Bey Subaşı şehit oldu. 1428’de Hacı Bayram Veli, Şeyh Lütfullah ile birlikte Balıkesir’e geldi. 1452-53’de Boğazkesen Hisarı’nın yapılmasından sonra İstanbul, İsfendiyaroğlu İsmail Bey’in ordusu ve Akçaylıoğlu Mehmet Bey komutasında Karasi birlikleri tarafından Fetih ordusu gelinceye kadar abluka altına alındı. 1461’de İstanbul fatihlerinden Zağanos Mehmet Paşa vefat etti. Çalışkan bilgili, tedbirli, hayırsever ve devlete sadakatle bağlı bir vezirdi. 1502’de kuraklığa bağlı bir kıtlık ve 1525"te çekirge felaketi halkı perişan etti. 1503’lü yılların ilk yarısında medrese öğrencilerinin (suhteler) ayaklanması pek çok karışıklıklar çıkardı. Karışıklıklar uzun yıllar devam etti. 1577’de bir deprem şehri harap etti. Pek çok ev yıkıldı. 1592’de Kalenderoğlu, 1624’te Kazdağı Türkmenlerinden Cennetkarıoğlu isyanları, 1632’de İlyas Paşa’nın ve 1780’de Kanlıoğlu Halil Ağa’nın meydana getirdiği olaylar halkın huzurunu bozdu. 1821’de Yunan isyanı ile birlikte ayaklanan Ayvalık Rumları Davasoğlu Halil Bey önderliğinde Kepsut Çepnileri tarafından bastırıldı. 20 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 1853-56’da Kırım Harbi sonrasında Kırım’dan ve 1859’da Şeyh Şamil’in Ruslara teslim olmasından sonra Kafkasya’dan büyük çapta göçlerle gelenler çevreye yerleştirildi. 1862-64’de Hüdavendigâr Vilayeti valisi Ahmet Vefik Paşa Karasi Eli’nde konargöçer yaşayan Yörükleri zorla iskâna tabi tuttu. 1877-78’de Osmanlı-Rus Savaşı (93 Muharebesi) sonunda çok büyük ve felaketli bir muhaceret hareketiyle Rumeli’den gelenler iskân edildiler. Pek çok yeni köyler kuruldu. 1880’de Karasi Ziraat Cemiyeti kuruldu. 1881–1888 yılları arasında Balıkesir "Karasi Vilayeti" adıyla müstakil bir vilayet oldu. 1885"de Balıkesir Lisesi "Karasi İdadî Sultanî" adı ile açıldı. 1886’da Balıkesir"de Karasi Vilayet Matbaası Kuruldu ve "Karasi" gazetesi yayımlanmaya başlandı. (1886–1888) (ilk sayı 5 Mart 1886’da yayımlandı) 1897’de Büyük Balıkesir Depremi ile şehir adeta yerle bir oldu. Mutasarrıf Ömer Ali Bey’in gayretiyle Balıkesir adeta yeniden kuruldu. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) faaliyete başladı. 1908’de Balya-Karaaydın Maden Kumpanyası’na karşı Türkiye’de ilk işçi grevi yapıldı. 15 Haziran 1909’da Karasi, Hüdavendigâr vilayetinden ayrılarak müstakil sancak oldu. 1912’de Rumeli’den gelen büyük bir muhacir grubu iskân ettirildi. Gelenlerin büyük bir kısmı Kalaçina Boşnaklarıydı. 1913’de Bandırma-Balıkesir-Soma Demiryolu Hattı açıldı. Donanma cemiyeti teşkil edildi. Memleket Hastanesi kuruldu. 13 Şubat 1913’de Okuma yurdu açıldı. 14 Nisan 1914’de Karasi Gazetesi Çantayzade Basri Bey tarafından yeniden çıkarılmaya başlandı. 12 Haziran 1914’de Enver Paşa ve iki sonra da Talat Paşa Balıkesir’e geldi. Temmuz 1914’de Balıkesir "İzcilik Teşkilatı" kuruldu. "Keşşaf Taburları" çalışmalara başladı. Kepsut Çiftlik (Ziraat) Mektebi kuruldu. Köylerde tifüs salgını görüldü. 18 Eylül 1914 Balıkesir Müdafaayı Milliye Cemiyeti kuruldu. 14 Kasım 1914’de Cihad2ı Ekber ilan edildi. Seferberlik başladı. Balıkesir’de gençlik örgütlenmeleri hız kazandı. Kısa zamanda Göç, Genç, Ginç ve Gürbüz dernekleri kurularak gençler harbe hazırlanmaya başlandı. Kızıl çekirge felaketi ürünleri tahrip etti. 25 Mayıs 1915’de Balıkesir Hapishanesinden 261 mahkûm af edilerek harbe gönderildi. Haziran 1915-Balıkesir Tiyatrosu binası bitirildi. İlk oyun Temmuz"da gösterildi. Bu aydan itibaren Çanakkale’den gelen yaralılar 21 Feyzullah Kırca için Balıkesir ovasında binlerce çadırlık Harp hastanesi (Mecruhin Hastanesi) kuruldu. Ayrıca, Erdek, Bandırma, Gönen, Susurluk, Balya"da da Harp Hastaneleri açıldı. 1916-Çekirge felaketi devam ediyor. Kıtlık köyleri kasıp kavuruyor. 15 Ocak 1917 Balıkesir’de İtibarı-ı Milli Bankası hisseleri büyük ölçüde satıldı. 16 Mart 1917 Balıkesir Talim-i Musiki-i Osmanî Cemiyeti kuruldu. 5 Mart 1917 Et’am-ı Fukara Cemiyeti muhacirlere ve fakirlere yemek dağıtımına başladı (31 Mart 1917 günü dağıtılan yemek 3286 kişilikti). 17 Ekim 1918- Çantayzade Basri Bey mütareke yıllarının karanlıklarını delen basının güçlü sesi "SES" gazetesini çıkarmaya başladı. 15 Mayıs 1919 Yunanlılar İzmir"e asker çıkardı. 16 Mayıs 1919 Okuma Yurdu toplantısında Balıkesirliler düşmanla silahlı mücadele kararı aldılar. Millî Mücadele Dönemi başladı. BALIKESİR’DE KUVA-Yİ MİLLİYE İzmir’in işgalinden bir gün sonra 16 Mayıs 1919 tarihinde Balıkesir"e gelen işgal haberi büyük heyecana yol açar. Önce Belediye’de daha sonra ise Okuma Yurdu’nda toplantılar yapılır. İşgali protesto için itilâf devletleri temsilcilerine telgraflar çekilir. Zarbalı Hulusi Bey’in evinde yapılan gizli toplantılardan sonra Alaca Mescit”te daha geniş bir toplantı yapılması kararlaştırılır. 22 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 18 Mayıs günü ikindi namazından sonra kalabalık bir cemaat mevlit okuma bahanesiyle gizlice toplanır. Mevlit okunması bitince Karesi Mebusu Vehbi (Bolak) Bey ayağa kalkarak cemaate hitaben bir konuşma yapar. Konuşmasında İzmir’deki faciaların Balıkesir’in başına gelmemesi için bir Redd-i İlhak Cemiyeti kurulması gerektiğini belirtir. Diğer konuşmalardan sonra her türlü kararı almaya yetkili kırk bir kişi belirlenerek toplantı sona erer. Seçilenler: 1)Karesi Mebusu Vehbi Bey, 2)Siverek Mebusu Vehbi Bey, 3)Belediye Reisi Keçeci Hafız Mehmet Emin Bey, 4)Müftü Nennicizâde Abdullah Efendi, 5)Abdülgafur Efendi, 6)Zarbalı Hulusi Bey, 7)Tireli Sabri Bey, 8)Davavekili Sadettin Bey, 9)Kocabıyık Mehmet Bey, 10)Abdüsselâmzâde Cemil Efendi, 11)Arap Sadettin Bey, 12)Beypazarlı Hafız Mehmet Efendi, 13) İbrahim Bakır Efendi, 14)Kuyumcuzâde Ali Efendi,15) Abdülaziz Mecdi Efendi oğlu Ahmet Nur Bey, 16)Davavekili Sait Bey, 17)Ocakîzâde Talat Bey, 18)Eski Nüfus Müdürü Hakkı Bey, 19)Marmara Nahiyesi Müdürü İsmail Hakkı Efendi, 20)Giritlizâde Muhittin Bey, 21)Ahmet Vehbi Bey, 22)Gönenli Osman Bey, 23)Kunduracı Nuri Usta, 24)Davavekili Süleyman Sadi Bey, 25)Lâz Hacı Mustafa Efendi, 26)Hoca Asım Efendi, 27)Budakzâde Hafız İsmail Efendi (Melekzâde Hacı Hafız Mehmet Efendi), 28)Hafız Eminiddin Efendi, 29)Hafız Haydar Efendi, 30)Muzaffer Efendi, 31)Emekli Binbaşı Ahmet Bey, 32)Alaybeyi Rıza Bey, 33)Kadızâde Mustafa Efendi (Hoca Süleyman Vehbi Efendi), 34)Yörük İbrahim Efendi, 35)Keşkekzâde Hacı Eşref Efendi, 36)Yırcalızâde Şükrü Efendi, 37)Basribeyzâde Şevki Bey, 38)Somalı Hacı Hafız Kazım Şükrü Efendi, 39)Silahçı Şevki Bey, 40)Arnavut Rasim Bey, 41)Hacı Kâmil Efendi. Silahlı mücadele kararının alındığı bu toplantı Balıkesir Kuvâ-yi Milliyesi’nin ilk ve en önemli temel taşıdır. Her şey buradan doğmuş, bir yıldan fazla devam eden Balıkesir ve bölgesi direnişi bu kararın sonucu olmuştur. Aznavur isyanı, İstanbul Hükümeti ve İtilâf Devletleri’nin karşı etkinlikleri, Rumlar ve Ermenilerin içerideki hareketleri, düşmanların bütün ümitleri hep bu tarihi karardan doğan kuvvetle dağıtılmıştır. Mondros Ateşkes Anlaşması, Boğazların İşgali, İstanbul’un kontrol altına alınması, Meclis-i Mebusan’ın dağıtılmış olması, halk desteğinden yoksun İstanbul hükümetlerinin devlete, millete ve vatana sahip olamayışı, nihayet İzmir’in işgaliyle görülen facialar üzerine, bütün vatan sathında olduğu gibi, Balıkesir’de de millet kendi kaderine sahip çıktı. Önce Redd-i İlhak adıyla cemiyetler kuruldu. Sonra daha geniş halk yığınlarının desteğini almak üzere kongreler tertip edildi. 23 Feyzullah Kırca Birincisi Dar’ün Nafia Medresesi’nde 28 Haziran 1919’da toplanan kongrelerin beşincisi 10 Mart 1920’de toplanmıştır. Redd-i İlhak Cemiyeti ve özellikle Balıkesir Kongreleri, ilerleyen düşmanı durdurarak ve ayaklanmaları bastırarak, düzenli ordunun kurulması için bir yıllık zaman kazandırmışlardır. Bir taraftan düşmanla savaşırken halkın güvenliğini sağladıkları gibi, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasına uygun ortam sağlamışlardır. Hey’et-i Merkeziye’nin karar defterinden ve kongre kararlarından anlaşıldığına göre Kuvâ-yi Millîye bir devlet gibi hareket etmiştir. Halka vergi koymuş, asker toplamış, seferberlik ilân etmiş, güvenliği sağlamış, diplomatik temaslarda bulunmuştur. Bütün bunları, düşmana karşı koyabilmek için yapmıştır. Dünya kamuoyuna Türk halkının işgal ve esareti kabul etmediğini gür bir sesle duyurmuştur. GENEL COĞRAFYA Balıkesir İlinin büyük bir kısmı Güney Marmara’da yer almakla birlikte, hem Marmara hem de Ege Bölgesi’nde toprakları bulunmaktadır. Doğuda Bursa, Kütahya, güneyde İzmir, Manisa; batıda Ege Denizi, Çanakkale ve kuzeyde Marmara Denizi ile çevrilidir. 24 YÜZÖLÇÜMÜ 14.299 km2 NÜFUS 1.076.347 NÜFUS YOĞUNLUĞU 75 RAKIM 139 m. İLÇE SAYISI 19 BELEDİYE SAYISI 52 KÖY SAYISI 905 KÖY BAĞLILARI SAYISI 261 BELDE İÇİ MAH. SAYISI 261 ORMAN FUNDA ARAZİSİ 675.010 Ha TARIM ARAZİSİ 510.456 Ha ÇAYIR MERA 210.020 Ha TARIM DIŞI 38.463 Ha SU YÜZEYİ 18.865 Ha SULANABİLİR ARAZİ 281.439 Ha Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü SULANAN ARAZİ 49.330 Ha Kent Merkezinin Yüksekliği 139 m. En Yüksek Noktası Akdağ Tepe (Dursunbey) 2089 m. Önemli Akarsular Kocaçay, Madra Çayı, Simav Çayı, Atnos Çayı, Üzümcü Çayı, Gönen Çayı, Kille Deresi Doğal Göl Manyas Gölü (Kuş Gölü) 169 Km2. COĞRAFÎ KONUM VE GENEL ÖZELLİKLER Balıkesir İli, Anadolu Yarımadası’nın kuzeybatısında ve önemli bir bölümü Marmara coğrafi bölgesinin, Güney Marmara bölümünün, Karesi yöresinde; diğer küçük bir bölümü ise, Ege coğrafi bölgesindeki Asıl Ege bölümünün Kuzey Ege kesiminde yer alır. Ege Denizi’ndeki kıyıların uzunluğu 115.5 km (Ayvalık: 54 km, Gömeç: 17.5 km, Burhaniye: 12 km, Edremit: 32 km); Marmara denizindeki kıyı uzunluğu ise 175.25 km (Gönen: 8 km, Erdek: 34.75 km, Marmara: 72.5 km, Bandırma: 60 km)’dir. İlin izdüşümünün yüzölçümü 14456 km2, olup 39 06’ ve 40 39’ kuzey enlemleri ile, 26 39’ ve 28 58’ doğu boylamları arasında yer almaktadır. Balıkesir İli 18 İlçe ve merkeze bağlı 3 beldeden oluşmuştur. Bu ilçeler; Merkez ilçesi (1466 km2), Savaştepe (425 km2), Sındırgı (1.433 km2), Bigadiç (1.007 km2), Dursunbey (1.906 km2), Kepsut (894 km2), Susurluk (601 km2), Bandırma (599 km2), Erdek (260 km2), Manyas (589 km2), Balya (952 km2), İvrindi (751 km2), Havran (559 km2), Edremit (708 km2), Burhaniye (426 km2), Gömeç (181 km2) ile Ayvalık (266 km2), Marmara (117 km2) dir. Ayrıca Merkez ilçeye bağlı Kocaavşar, Pamukçu ve Şamlı beldeleri bulunmaktadır. Marmara İlçesi sınırları içinde; Marmara, Türkeli (Avşa), Ekinlik ve Paşa Limanı adaları; Ayvalık İlçesi sınırları içinde de Alibey (Cunda), Hasır, Küçük ve Büyük Maden adaları yer alır. Ayrıca Ayvalık’taki Şeytan Sofrası ve Erdek ilçesi sınırlarındaki Kapıdağ Adası çiftli tombolo ile karaya bağlanarak birer yarımadaya dönüşürken, Alibey ve Patrik 25 Feyzullah Kırca adaları da tombolo ile birleşerek bugün Alibey adası olarak anılan önemli bir doğa güzelliğidir. Balıkesir İli genellikle tepelerin hâkim olduğu bir alan niteliği taşımakla birlikte yer yer 1800 metreyi bulan dağların yer aldığı görülür. Örneğin ilin güneydoğusundaki Alaçam 1652 m, Ulus 1769 m, batısındaki Kaz dağlarının il sınırları içinde kalan bölümündeki Karataş tepesi 1774 metredir. Ovaların başlıcaları ise Sındırgı, Bigadiç, Balıkesir, Manyas, Gönen ve Edremit ovalarıdır. Bu ovaların denizden yükseklikleri 10 - 220m. arasında olup, hepsi birer Çukurova niteliğindedir. GENEL JEOLOJİK YAPI VE TEKTONİK Jeolojik Yapı Balıkesir İlinin yapısını meydana getiren kayaçlar Paleozoyik"ten Kuvaterner"e kadar sıralanan birçok formasyondan (biçimlenmeden) meydana gelmektedir. Bu karakteriyle sahanın yapısal özellikleri bir mozaik manzarası arz eder. 1) Birinci zaman (Paleozoyik) formasyonları Temeli meydana getiren bu birimler; metamorfik şistler, karışık metamorfik seriler ve mermer, kristalize kireçtaşı ile dolomit’lerden oluşmaktadır. 2) İkinci zaman (Mesozoyik) formasyonları Bölgede Mesozoyik arazisi; ayrılmamış birimler,) jura kireçtaşları, Üst Kretase karmaşık (melanjlı) serileri ve filişler ile temsil edilmektedir. Ayrılmamış birimler içerisinde konglomera, kumtaşı, çamurtaşı ve yer yer Permiyen yaşlı kireçtaşları bulunmaktadır. 3) Üçüncü zaman (Tersiyer) formasyonları Tersiyer arazisini oluşturan formasyonlar arasında Paleosen yaşlı granit iç püskürmeleri (üntrüzyonları) Neojen, yaşlı volkanik birimler ve yine Neojen yaşlı tortul kayaçlar bulunmaktadır. 4) Dördüncü zaman (Kuvaterner) formasyonları İnceleme alanında en geç oluşuklar Kuvaterner'e aittir. Bölgedeki Balıkesir, Edremit, İvrindi, Sındırgı, Bigadiç, Gönen, Manyas, Susurluk, Bergama ovalarının tabanlarını ve Simav Çayı, Kocaçay ve Gönen Çayı gibi akarsular ile bunların kollarını oluşturan diğer akarsuların kısmen genişleyen vadi tabanlarını alüvyonlar örtmüş durumdadır. 26 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Tektonik Bölgede temelde bulunan Paleozoyik yaşlı metamorfik kayaçlar Kaz Dağı masifi ve Menderes masifinin kenar kısımlarına karşılık gelmektedir. Metamorfik kayaçlar üzerinde yer alan ofiyolit karmaşığı bölgeye yabancı (allokton) olarak yerleşmiştir. Bu yerleşmenin yaşı olasılıkla Üst Kretase’dir. Bölge genç tektonik hareketler bakımından hareketli bir saha özelliğini göstermektedir. Bu nedenle 1. derece deprem bölgesidir. 1) Yer Şekli (Jeoformolojik) Özellikleri Anadolu Yarımadası’nın bütünüyle Alp dağ oluşumunun (orejenezinin) etkisinde geliştiği düşünülecek olursa, bu yarımadanın kuzeybatısında yer alan Balıkesir İli de Alp orojenezi ile oluşmaya başlamış ve Alp dağ oluşumu sonrası olaylarla bugünkü görüntüsünü kazanmıştır. Saha genel hatları ile engebeli bir topografya özelliğini göstermektedir Yer yer 2000 m. ‘ye ulaşan dağlar bulunmaktadır. Balıkesir ili sınırları içinde plato özelliğini gösteren aşınım yüzeyleri geniş bir yer tutar. Dağlık ve platoluk alanlar akarsular tarafından derin vadilerle yarılmıştır. Ayrıca sahada özellikle çöküntü alanlarında gelişen ovalar önemli yer kaplar. 2) Yer Şekli (Jeoformolojik) Gelişimi (evrim) Anadolu Yarımadası’nın kuzeybatısında yer alan Balıkesir İli"nin bulunduğu alanın, günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce (Perm) tortulanmış kireçtaşı formasyonlarından anlaşıldığına göre; o dönemde denizel ortam halinde olduğu söylenebilir. Menderes, Uludağ ve Kaz Dağı kütlelerinin (masiflerinin) arasında kalan bu derin denizel ortamda ikinci jeolojik zaman (Mesozoyik) süresinde şist, radyolarit, kumtaşları ve kireçtaşları birikmiştir. Ancak bu malzemenin üstüne ayrıca bu zamanın sonuna doğru Alt Kretase yaşlı deniz gibi volkanik püskürtme ürünleri olan ofiyolitlerin yerleştiği söylenebilir. Dördüncü zamanda ise tektonik, volkanizma ve tortulanma hareketleri sahanın ana iskeletini oluşturmuştur. 3) Toprak Özellikleri Balıkesir İli’nde dağılış gösteren zonal topraklar, 4 ayrı grup olarak kendini göstermektedir. Bunlardan kireçsiz kahverengi orman toprakları, en geniş yayılıma sahip topraklardır. Metamorfik şist, melanjlı seri, granit ve granodiyonit ile volkanik kayaçlar üzerinde, nispeten yüksekçe kısımlarda karşılaşılan bu topraklar, çoğu kez yoğun bir orman örtüsüyle de kaplıdırlar. Kireçsiz kahverengi topraklar Balıkesir İli dâhilinde da27 Feyzullah Kırca ha çok bitki örtüsünün tahrip edildiği ve kireçtaşı içermeyen sahalarda izlenebilen topraklardır. Genelde yarı nemli iklim koşulları altında mikaşist, gnays, fillat ve kristalize kireçtaşı gibi ana kayalar üzerinde gelişen topraklar kahverengi orman topraklarıdır. Bunlar Edremit Körfezi ile Dursunbey çevresinde görülmektedirler. Kırmızımsı kahverengi Akdeniz toprakları, Akdeniz iklim koşullarının meydana getirdiği peyzaj özelliklerini karakterize eden maki, garig ve kızılçam vejetasyonunun yayılma alanı içerisinde genellikle, kalker ve kalkerli ana kayalar üzerinde gelişmiştir. Bu belli başlı toprak tiplerinin dışında Balıkesir İli’nde dar alanlarda taşlık, kayalık ve kumluk alanlar ile taban suyu seviyesinin yüzeye çok yakın olduğu yerlerde hidromorfik alüvyal topraklar, lagüner karakterli ortamlarda da sahil bataklıkları gelişmiş durumdadır. 4) Hava kütleleri ve hava basınç sistemleri Balıkesir çevresi kış dönemi kuzeyden sokulan soğuk (mP) ve çok soğuk (cP) hava kütleleri ile Akdeniz üzerinden sokulan nispeten ılık etki yapan (Mediterranean) hava kütlelerinin etkisi altında kalır. Bu hava kütleleri ile birlikte kış dönemi etkili olan en önemli sistem Orta Akdeniz de oluşarak ilk önce Türkiye’nin Batı kıyılarını, diğer bir ifade ile Balıkesir çevresini etkileyen gezici alçak basınç sistemleridir. (Orta Enlem Siklonları) Balıkesir çevresinde soğuk dönemde Sibirya kaynaklı yüksek basınç (Antisiklon) sistemi, Doğu Anadolu’da olduğu derece etkili olmaz. Kış dönemi sokulan gezici alçak basınçlar ve bağlı cephe sistemleri ile hava kütleleri daha çok yağış getirici etki yapar. Etkili olan bu alçak basınç sistemlerinde hava hareketleri (rüzgar) hızlı gelişir ve bu hava hareketleri Balıkesir merkez ilçede çok tehlikeli noktalara ulaşan hava kirliliğini dağıtıcı bir faktör olarak devreye girer. Bu nedenledir ki; kış döneminde gezici alçak basınç ve buna bağlı sistemlerin doğal ve sosyal ortam üzerinde olumlu etkileri fazladır. Kış döneminde etkili olan yüksek basınç sistemleri (daha çok Sibirya ve Asor sistemleri) yağış oluşumunu azaltır ve hava kirliliğinin daha yoğun yaşanmasının ortamını hazırlar. Bu nedenledir ki kış döneminde yüksek basınç sistemlerinin ne zaman ve hangi sıklıkta etkili olacağının bilinmesi yaşanacak hava kirliliği ile ilgili sorunlara karşı önceden tedbir alınmasını sağlar. 5) Sıcaklık Bütün iklim elemanlarında olduğu gibi sıcaklık faktörü de alınan güneş enerjisinin durumuna bağlı olarak şekillenmektedir. Balıkesir 28 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İli"nde güneş ışınları en düşük açı ile 22 Aralık tarihinde 26’-16’ ile Bandırma’ya gelmektedir; en yüksek açı ile 21 Haziran tarihinde 74’ 08’ile Ayvalık istasyonuna gelmektedir. Güneş enerjisi doğal ve sosyal ortamdaki bütün olayları kontrol etmekle birlikte doğrudan enerji üretiminde de yararlanabilecek bir kaynaktır. Güneş enerjisinden yararlanabilme potansiyeli bakımından Ayvalık, Edremit çevresi büyük bir potansiyele sahip iken; Bandırma, Dursunbey çevresinde bu kaynak bakımından bir azalma gözlenir Ayvalık ve Edremit çevresinde güneş enerjisinden mümkün olduğunca fazla yararlanılması ve seracılığın geliştirilmesi yerinde olur. Balıkesir İlinde bütün iklim elemanlarında olduğu gibi sıcaklık özellikleri de güneyden-kuzeye, batıdan-doğuya değişmektedir. Yıllık ortalama sıcaklıklar Edremit 16.2 derece, Bandırma 14.1 derece, Balıkesir 14.5 derece, Dursunbey 12.1 derece olarak şekillenir. Ortalama değerler yanında en yüksek ve en düşük değerler de önemli şekillendirici etmenlerdir. Balıkesir ilinde en yüksek sıcaklık 42.0 derece ile 27.07.1987 tarihinde Balıkesir istasyonunda ölçülmüştür. En yüksek ve en düşük sıcaklık değerlerinin Balıkesir istasyonunda belirlenmesi konumu nedeni ile sahip olduğu geçiş özelliklerinden kaynaklanır. 6) Rüzgârlar Balıkesir İli genel hatları ile rüzgâr bakımından dikkati çeken bir saha olarak ifade edilebilir. Poyraz ve Etesiyen olarak ifade edilen kuzey sektörlü rüzgârlar egemendir. Atmosferdeki genel hava hareketine bağlı olarak şekillenen rüzgâr yer şekli özelliklerine göre önemli farklılaşmalar göstermektedir. Rüzgâr özellikleri bakımından en fazla dikkati çeken istasyonlar Bandırma ve Balıkesir’dir. Dursunbey istasyonunda rüzgârın etkisi hayli azalmış, Edremit istasyonunda ise kuzeyde bulunan dağların engellemesi ile doğudan esen rüzgârlar güçlenmiştir. Hâkim rüzgâr yönü olarak kuzey-kuzeydoğu dikkati çekmektedir. Yıl içinde değişmeler dikkate alındığında yaz döneminde rüzgâr kuzey sektörlü olmak üzere daha etkindir. Kış dönemi ise; gezici alçak basınçların devreye girmesi nedeni ile güney sektörlü rüzgârların etkinliği artmaktadır. Rüzgâr hızı bakımından değerlendirildiğinde Bandırma, Balıkesir ve Ayvalık büyük bir paralellik göstermektedir. Bandırma’da rüzgâr daha güçlü olmakla birlikte yıl içindeki değişme bakımından da Balıkesir ile bir paralellik göstermektedir. Edremit ve Dursunbey istasyonlarının konumu nedeni ile genel durumdan farklılaşma gözlenmektedir. Balıkesir genelinde rüzgâr hızı bakımından kış ve ilkbahar döne- 29 Feyzullah Kırca minde bir azalma, yaz ve sonbahar döneminde bir artış dikkat çekmektedir. 7) Yağışlar Balıkesir İli’nde; Balıkesir 588.5 mm, Bandırma 705.0 mm, Dursunbey 591.6 mm, ve Edremit 714.0 mm, yağış almaktadır. Balıkesir çevresine yağış getiren sistemler daha çok kış döneminde Orta Akdeniz’den sokulan gezici alçak basınç sistemleridir. Edremit ve Bandırma’nın hemen kıyıda bulunmaları ve yağışlı hava kütlelerinden doğrudan etkilenmeleri, bu istasyonlarda yağış miktarının fazla olmasına neden olmuştur. Yağışın aylara dağılışında Edremit istasyonunda yaz dönemindeki belirgin azalma, kış döneminde ise gözlenen artış, Akdeniz yağış rejiminin belirgin etkisini ifade etmektedir. Bandırma istasyonunda yağışın aylara dağılışında Edremit’e nazaran daha düzenli bir gidiş Karadeniz yağış rejiminin etkisinden kaynaklanır. Dursunbey istasyonunda ise ilkbahar aylarına kayan yağış karasallığın etkisinin çok az da olsa hissedilmeye başlandığını vurgulamaktadır. Yağışın aylara dağılışı yanında mevsimlere dağılışı da sahanın iklim özellikleri hakkında önemli ipuçları verebilir. Balıkesir İli istasyonlarında yağışın mevsimlere dağılışını ifade eden şekiller, Edremit’ten Bandırma"ya doğru Karadeniz iklimi etkisinin, Dursunbey’e doğru iç kesimlerin kara5al yağış rejimlerinin etkilerini ifade etmektedir. Edremit istasyonunda kış yağışları % 49, yaz yağışları % 3’lük bir orana sahip iken; Bandırma istasyonunda kış % 43, yaz % 8, Dursunbey’de kış % 42, yaz % 8 olarak belirlenmiştir. Bandırma’da yaz yağışlarının artışı, kış yağışlarının azalması Karadeniz iklimi etkisini ifade etmektedir. Dursunbey istasyonunda ilkbahar ve devamında yaz yağışlarındaki artış karasal etkinliklerin varlığını ifade eder. Balıkesir istasyonu Edremit, Bandırma ve Dursunbey istasyonları arasında geçiş özelliği göstermektedir. Balıkesir ili genelinde özellikle soğuk dönemde etkili olan sis olayı, zaman zaman ulaşımı engellemektedir. Sis olayı aynı zamanda havada nem miktarının % 95-100 civarında olduğunu ifade eder. Çevre yönetmeliğine göre havada nemin % 90’i geçmesi durumda hava kirliliğinin % 10 daha etkili olacağı belirlenmiştir. Balıkesir merkez ilçede soğuk dönemdeki yüksek basınç, gece dönemi aşırı enerji kaybı, düşük sıcaklık nedeni ile fazla yakıt tüketimi ve bunların beraberinde görülen sis olayı hastalık ve ölümlere neden olabilecek hava kirliliği şartlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Hava kirliliği daha kapsamlı ayrı çalışmaların konusu olmakla birlikte, bu kapsamda son beş yıldaki tehlikeli artış dikkati çekmektedir. Balıkesir’de soğuk dönemde, özellikle kritik meteorolojik şartların yaşanması sırasında hava kirliliği, sınır değerleri sık sık geçmektedir. Balıkesir’de yer şekli ve 30 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü iklim özellikleri kükürt dioksit ve partikül(parçacık) madde (S02 ve PM) konsantrasyonlarının artmasına neden olmaktadır. 8) Su Durumu Balıkesir İli’nde Kaz Dağları, Madra Dağı, Ulus Dağı, Alaçam Dağları ve bu dağların yamaçlarındaki yüksek relief ile Balıkesir, Edremit, Manyas ve diğer ovalar gibi alçak alanlar arasında yeraltı suyu bakımından bazı farkların bulunduğu söylenebilir. Her şeyden önce yüksek reliefi oluşturan sahalar yeraltı suyu bakımından pek avantajlı görünmektedir. Ancak Balıkesir ili jeolojik yapı bakımından birbirinden çok farklı formasyonlardan meydana gelmiştir. Bu birimler içerisinde çok çatlaklı ve kırıklı kalker, metamorfik, şist ile kohezyonu son derece az, dolgu depolarının sızdırma kapasiteleri çok yüksektir. Fakat bu elverişli koşullara karşın, iklim şartları ve yağış karakteri yeryüzüne ulaşan suyun sızması (infiltrasyonu) için çok fazla uygun değildir. En önemlisi yörenin yüksek kısımları üzerinde kar yağışı az ve karın yerde kalma süresi kısadır. Bu bakımdan yüksek kısımlar üzerinde eriyen kar suları ile yeraltı suyunun beslenmesi zayıf olmaktadır. Buna karşılık, yeryüzüne daha çok yağmur halinde ulaşan suların infiltrasyonu söz konusudur. Ancak yüksek kısımlar dahil, bütünü ile sahanın çok fazla miktarda yağış almadığı ve yağışların 5-6 ay gibi kısa bir devrede toplandığı dikkate alınırsa, akifer özelliği göstermesi gereken yüksek kısımların yapısında yeraltı suyunun çok fazla olmadığı ortaya çıkar. İlaveten, bu yüksek alanlardaki yeraltı suyunun akımı düşük ve kısa süreli kaynaklar halinde yamaçların eteklerinde ve ovaların kenarlarında boşaldığı söylenebilir. NÜFUS DURUMU 2000 Yılı Nüfus Sayımına göre; İl Genelinde km2’ye 75 kişi düşerken, merkezde bu yoğunluk 198 kişidir. İlin Yıllık Nüfus Artış Hızı : Binde 9.96 artmış a) Şehirlerde : Binde 20.87 artmış b) Köylerde : Binde 1.35 azalmış İl Nüfusu : 1.076.347 a) Erkek Nüfus : 542.681 (% 50.4) b) Kadın Nüfus : 533.666 (% 49.6) c) Şehir Nüfusu : 577.595 (% 53.66 d) Köy Nüfusu : 498.752 (% 46.34 Balıkesir’de ortalama hane halkı büyüklüğü 3.47’dir. 2010 Yılı Nüfus Sayımına göre; 31 Feyzullah Kırca Balıkesir'de 1 milyon 152 bin 323 kişinin yaşadığı kaydedildi. Bir yılda 12 bin 238 kişi arttı. Böylece nüfusu 1 milyonu geçen 19 il arasında 17. sıradaki yerini korudu. Bu sonuçlara göre Balıkesir'deki nüfusun 694 bin 926 kişisi il ve ilçe merkezlerinde, 457 bin 397 kişisi ise belde ve köylerde yaşıyor. Toplam nüfusun 578 bin 663 kişisini erkekler, 573 bin 660 kişisini kadınlar oluşturuyor. Son bir yılda Bandırma ilçe merkezinin nüfusu 113 bin 385'den 116 bin 319'a, Edremit ilçe merkezinin 50 bin 523'den 52 bin 132'ye yükseldi. İlçe toplam nüfusları baz alındığında Balıkesir merkez, Bandırma, Edremit, Gönen, Ayvalık, Burhaniye, Havran ve Gömeç ilçelerinin nüfusunun arttığı, Bigadiç, Dursunbey, Susurluk, Sındırgı, İvrindi, Erdek, Kepsut, Manyas, Savaştepe, Balya ve Marmara'nın ise azaldığı görülüyor. İlçe merkez nüfusları dikkate alındığında da Dursunbey, İvrindi, Erdek, Manyas, Savaştepe ve Marmara'nın nüfusunun azaldığı, diğerlerinin arttığı dikkat çekiyor. 2010 yılı Balıkesir ili ve ilçelerinin toplam nüfus sayısı Balıkesir merkez 263.454, Ayvalık 39.714, Balya 14.422, Bandırma 94.774, Bigadiç 46.633, Burhaniye 33.839, Dursunbey 41.743, Edremit 63.83, Erdek 22.653, Gömeç 9.186, Gönen 62.688, Havran 26.235, İvrindi 35.727, Kepsut 24.037, Manyas 20.639, Marmara 4.241, Savaştepe 18.849, Sındırgı 36.770, Susurluk 36.838 dir. 32 Erkek 36.679.806 22.139 271 573.660 Kadın 37.043.182 21.377 279 578.663 Toplam 73.722.988 1.152.323 43.516 Erkek 229.447 13.560 8.766.306 Kadın 227.950 13.032 8.734.326 Toplam 457.397 26.592 17.500.632 Erkek 344.213 8.579 27.913.500 Kadın 28.308.856 Toplam 56.222.356 Toplam 550 Akbaşlar 350.713 Dursunbey 8.345 Balıkesir Belde/Köy 694.926 Türkiye İl/İlçe merkezi 16.924 2010 Yıl Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü NÜFUSUN İLÇELERE GÖRE DAĞILIMI İlçe Adı Merkez Ayvalık Balya Bandırma Bigadiç Burhaniye Dursunbey Edremit Erdek Gömeç Gönen Havran İvrindi Kepsut Manyas Marmara Savaştepe Sındırgı Susurluk TOPLAM İlçe Merkezi Nüfusu 215.436 31.986 1.916 97.419 14.550 31.227 14.654 39.202 18.626 4.122 36.263 10.122 5.772 5.545 5.455 2.215 10.288 10.492 22.305 577.595 Bağlı Köy ve Kasaba Nüfusu 72.273 26.752 16.953 23.334 35.407 11.972 32.775 54.149 13.394 6.861 35.541 16.660 32.119 22.477 19.693 7.231 13.067 37.292 20.802 498.752 Toplam 287.709 58.738 18.869 120.753 49.957 43.199 47.429 93.351 32.020 10.983 71.804 26.782 37.891 28.022 25.148 9.446 23.355 47.784 43.107 1.076.347 Yüzölçümü 1.454 265 936 592 1.028 280 1.948 731 333 223 1.118 543 761 908 593 154 409 1.378 645 14.299 Km2’ye Düşen Nüfus Yoğunluğu 198 222 20 204 49 154 24 128 96 49 64 49 50 31 42 61 57 35 67 75 ULAŞIM Balıkesir Ankara ve İstanbul"u İzmir"e bağlayan karayolu üzerinde bir transit merkezi durumundadır. Bursa-Ankara-İstanbul, İzmir ve Çanakkale illerine düzgün asfalt yollarla bağlıdır. Ayrıca İstanbul üzerinden feribot ve deniz otobüsü ile ulaşılabildiği gibi, Körfez Havaalanı ve Balıkesir Havaalanının hizmete girmesiyle İstanbul havayolu bağlantısı da bulunmaktadır. EKONOMİK DURUM Genel Durum İlin ekonomisi genelde tarım ve hayvancılığa dayanır. Arazi ve iklim yapısının elverişli olması nedeniyle Balıkesir’de her türlü tarım ürünü yetiştirilmektedir. 513.946 hektar tarım arazisinin 49.330 hektarlık bölümünde sulu tarım yapılmaktadır. 33 Feyzullah Kırca Zeytin, hububat, domates, biber, tütün, mısır, şekerpancarı, pamuk, kavun, karpuz ve şeftali yetiştirilen ürünlerin başında yer almaktadır. Zeytin üretiminin il tarımı ve ekonomisinde önemli bir yeri vardır. 10.443.955 adet meyve veren, 424.970 adet meyve vermeyen zeytin ağacı mevcuttur. Zeytin ve zeytin zararlıları ile mücadele için körfez ve Güney Marmara Birlikleri kurulmuştur. Tarım ve hayvancılık bilinçli yaklaşımlarla yapılmaktadır. İlimizde hayvancılık potansiyeli yüksektir. 357.151 büyükbaş, 845.012 küçükbaş, 75.000.000 civarında kümes hayvanı mevcuttur. Toplam sığır varlığı içindeki saf kültür ve kültür melezi ırkı oranı % 82 civarındadır. İlin canlı hayvan varlığı içinde sığır % 52’ lik payla 1. sırada, tavuk %30’luk payla 2. sırada yer almakta, pazarlanan hayvansal ürün içinde beyaz et % 54, kırmızı et % 31, yumurta % 7 ve süt % 6 payla ilk dört sırayı paylaşmaktadır. Balıkesir hayvansal ürünler üretim değeri sıralamasında Türkiye’de 1. sırada, toplam tarımsal üretim değeri sıralamasında 3. sırada yer almaktadır. Büyük bir bölümü Marmara bölgesinin güneyinde yer alan ve kuzey ege bölgesinde toprakları bulunan ilimiz, gelişmiş bu iki bölge arasında köprü işlevi görmektedir. DPT verilerine göre Balıkesir 2. derecede gelişmiş iller grubunda ve 81 il içinde 15. sırada yer almaktadır. İlin gelişmişlik durumu incelendiğinde 8 ilçe II., 6 ilçe III. 3 ilçe IV. ve 2 ilçe de V. gelişmişlik grubunda bulunmaktadır. Kişi başına düşen Gayrisafi Yurtiçi Hasıla 2.005 Dolar olan İlimizde Sanayi sektörünün gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payı %19.5, tarım sektöründe %26.9 ve hizmet sektöründe %53.6’ dır. Toprak altı ve toprak üstü servetler, yollar, istasyonlar, endüstri durumu ile her türlü ekonomik faaliyet göz önüne alındığında ilimiz merkez, körfez ve Marmara olmak üzere üç bölgede değerlendirilmektedir. Sahil kesimi turizm, zeytincilik, bağcılık, balıkçılıkla uğraşmakta, iç kısımlarda da her çeşit toprak mahsulü, hayvancılık, ormancılık ve madencilik alanlarında faaliyet görülmektedir. Sanayi ve Ticaret alanlarında atılımlarını sürdüren Balıkesir’de tarımın geniş alana yayılı olması tarıma dayalı endüstri kollarının gelişmesini sağlamıştır. Un, Yem, Zeytinyağı, pirina ve konserve üreten üniteler il düzeyinde yayılmıştır. Bunlardan başka, kereste, çimento, şeker, deri, kösele, tuğla, kiremit, makine ve teçhizat gibi sanayi kol34 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü larında yatırımlar bulunmakta, tarım için gerekli her çeşit alet üretilmekte, bunların yurtiçi ve yurtdışına pazarlaması yapılmaktadır. İlde sanayi işletmeleri homojen ve sektörel alanda ilçelere yayılmıştır. Merkezde tarım makineleri, çimento, sentetik, çuval, trafo, jeneratör, un ve yem üretimi, körfez bölgesinde zeytinyağı ve sabun üretimi, Bandırma’da beyaz et, gübre ve kimyevi maddeler üretimi, Manyas, Gönen, Susurluk ve merkez ilçede süt ve süt ürünleri, Gönen’de dericilik, Dursunbey’ de orman ürünleri sanayi, Bigadiç ve Sındırgı’ da madencilik yaygınlaşmıştır. Dokumacılık, elektrikli ev aletleri, elektrik makineleri, kimya, orman ürünleri yapı malzemeleri ve ham madde ağırlıklı metal sanayi son yıllarda gelişme gösteren sanayi kollarıdır. Sanayi sektörü ilde yaratılan GSMH içinde % 18’ lik paya sahip olup, faal nüfusun % 8’i imalat sanayinde çalışmaktadır. Balıkesir yeraltı zenginlikleri bakımından ülke bazında önemli bir yere sahip, gerek metalik madenler, gerekse endüstriyel hammadde kaynakları açısından oldukça zengindir. Demir, kurşun, çinko, bakır, antimuan, cıva, altın, manganez ve krom ilin önemli metalik madenleridir. Bor tuzları, kaolen, jips, talk, wöllastonit, barit, bentonit ve mermer ilin önemli endüstriyel hammadde kaynaklarıdır. Ülke mermer rezervinin % 80’i ilimizdedir. 625 milyon ton bor rezervine sahip olup, 650 bin ton bor ve bor tuzu üretimi yapılmaktadır. Maden ve jeotermal kaynakları ilin en önemli doğal servetidir. Bölgenin İstanbul’dan sonra en büyük ve en modern tesislerine sahip olan Bandırma Limanından başta maden olmak üzere her türlü maddenin ihracat ve ithalatı yapılmaktadır. Dış ülkelere ihraç edilen maddelerin başında boraks gelmektedir. Bunun dışında mermer, çimento, tarım makineleri, trafo cihazları, deniz ve tatlı su ürünleri, bitkisel yağlar, salça, meyve, sebze ve sentetik ihracatı yapılmaktadır. 2006 yılında yapılan ihracat 277 milyon dolar, ithalat ise 266 milyon dolar olmuştur. Yüzölçümünün % 47’si orman olan ilimizde 2006 yılında köylüye 19.034.978,96.-TL. ödemede bulunulmuş, orman ürünlerinden 48.732.114 TL gelir elde edilmiştir. 2006 yılı sonu itibariyle genel bütçe gelirlerinden tahakkuk miktarı 1.111.930.298.-TL. iken, tahsilat 840.028.358.-TL. olmuştur. İlçelere de şöyle bir kısada olsa, detaylı bir şekilde değinecek olursak; 16 ilçenin genel görünüşü şöyledir. 35 Feyzullah Kırca AYVALIK TARİHÇE Antik kaynaklarda ‘Nesos, Chalkis, Pordoselene, Khidonia’ yerleşim birimleri olarak belirtilen ve Ayvalık civarında tahsis edilip, oluşturulan yerlerden Nesos, bu günkü Alibey Adası, Khidonia Alibey Adası’nın Lale Adası’na bakan kısmı, Korifantis ve Gümüşlük civarında buluntular veren birimler olarak karşımıza çıkmaktadır Ayvalık merkezini ele aldığımızda Alibey Adası girişindeki Khidonia’da Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerine ait kültür kalıntıları gözlenmektedir. Osmanlı kayıtlarında 1770 tarihindeki deniz savaşı ile söz edilmeye başlanan Ayvalık, 1789’dan itibaren önemli bir metropolitlik ve gayri Müslimlerin yaşadığı özerk bir bölge olarak öne çıkmaktadır. Bu özerklik kentte yaşayan Rum ahalinin 1821 Yunan ayaklanmasına katılmasına kadar sürer. Sonraları ilçenin büyük bir kısmı boşaltılır ve 1840 yılında Karesi Sancağına bağlanarak Osmanlı Devleti’nin bir ilçesi olur. Daha sonra Rumların dönmelerine izin verilmekle beraber kent, eski canlılığına kavuşamamıştır. (Gündoğumunda da, Günbatımında da Şeytan Sofrası mevkiinden Ayvalık"ı seyretmek bir ayrıcalıktır) 29 Mayıs 1919 Yunan kuvvetleri tarafından İngilizlerin desteği ile işgal edilen Ayvalık’ta, Ulusal Kurtuluş savaşımızın Ayvalık Cephesini kuran 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Bey tarafından ilk kurşun sıkılmış. Şirin ilçemiz, 19 ve 20.inci yüzyılın başlarında en parlak dönemini yaşamış. O günlerden zamanımıza neo-klasik mimarinin ender örneklerini Ayvalık sokaklarında görmekteyiz. Bu doku içinde yükselen kiliseler ise göze çarpmakta. Kentin yerleşim düzeni amfiteatr şek- 36 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü linde olup, dar cadde ve sokaklar ve birbirine bitişik evler görülmeye değer. (Taksiyarhis Kilisesinden görünüm) 100 km ‘den fazla kıyı şeridi olan ilçenin yüzölçümü 285 km², nüfusu ise 50.000 civarı. Kendine özgü kıyı iklimi olup, lodos ve poyraz rüzgârları hâkimdir. Yazın ise kavurucu sıcaklarda esen İmbat ve Meltem rüzgârı serinletici etki yapar. 37 Feyzullah Kırca Ekonomisi tarım ve tarıma bağlı sanayiye dayalıdır. Başlıca tarım ürünü; zeytin ve pamuktur. Ayrıca çam fıstığı ve mandalina yetiştirilir. Zeytinyağı, sabun ve zeytin fabrikaları başlıca sanayii kuruluşlarıdır. İlçede turizm ise diğer önemli gelir kaynağı olup, Sarımsaklı Plajları ve Şeytan Sofrası ilçenin en tanınmış doğal güzelliklerindendir. COĞRAFÎ DURUM 28.500 hektar (285km2) yüzölçümlü, (20.800 ha. Tarım, 5.342 ha. Orman, 2.358 ha. Tarım dışı) İlçenin en yüksek rakımlı tepesi 1.114 m. İle Yaylacık Dağıdır. En büyük ovası Altınova’dır.(3.700 ha.) NÜFUS 58.738 (Merkez:31.986, Belde ve Köyler:26.752)nüfusa sahiptir. EĞİTİM İlçede okur-yazarlık oranı %98.6 olup, 10’u ilçe merkezinde 2’si Küçükköy Beldesinde, 3’ü Altınova Beldesinde 4’ü köylerde olmak üzere toplam 19 ilköğretim okulu vardır. 3 adet lise, 1 Anadolu lisesi, 3 Meslek Lisesi mevcuttur. YÜKSEK ÖĞRETİM İlçemizde Balıkesir Üniversitesine bağlı olarak 2002 yılında hizmete başlayan ve İşletme, Turizm ve Otel İşletmeciliği, Pazarlama ve Restorasyon bölümlerinden oluşan Ayvalık Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır. KÜLTÜR VE TURİZM İlçemiz Kültür ve tabiat varlıkları bakımından oldukça zengin olup; doğal, arkeolojik yeşil ve kentsel SİT alanlarında 1.868 taşınmaz korunma altındadır. 17.950 ha. Lık alanı kapsayan “Ayvalık Adaları Ta38 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü biat Parkı”da önemli bir hizmet alanıdır. Ayrıca İlçede 6 adet tarihi cami ile 6 adet kilise, 2 manastır kalıntısı bulunmaktadır. İlçemiz Turizm yönünden oldukça zengin olup, özellikle Küçükköy (Sarımsaklı) ve Altınova plajları oldukça önemlidir. Deniz turizmi, kültür turizmi, yat turizmi, inanç turizmi ile su altı ve su üstü spor turizmi önem arz etmektedir. İlçemiz sualtı zenginlikleri ve dalış yerleri yönünden oldukça iyi bir durumdadır. Bu harika yer mercan reefleri (topluluklar) açısından açısından çok renkli zengin dip yapısı ve tartışılmaz berraklıktaki denizi ile sualtı fotoğrafçıları ve dalgıçlar için vazgeçilmez bir cennet köşesidir. Bölgede mercan reefleri ile birlikte 60’a yakın dalış bölgesi bulunmaktadır. İlçemiz İzmir- Bergama üzerinden gelip Truva,-Çanakkale- Edirne ve İstanbul’a uzanan E–24 karayolu üzerinde, Ege’nin Akdeniz sahil şeridinin başladığı yerde kurulu. Ayvalık, İzmir’e 2, Bursa’ya 4.5, Çanakkale’ye 3 saat gibi kısa sürede varılabilecek belli başlı merkezlerin ortasındadır. İlçemizden Midilli Adası’na feribot ile yaklaşık 2 saatte ulaşmak mümkündür. BALYA TARİHİ Balya’nın tarihi Balya Merkezindeki ve çevresindeki madenlerin tarihi olmuştur. Tarihin ilk dönemlerinden bu yana, çinko ve kurşun olmak üzere manganez ve linyit madenlerinin işletildiği, bu nedenle Balya’nın sürekli bir yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Balya 1317 yılından önce “Koca Gümüş Köyü” adıyla anılmakta ve Balıkesir (Karesi Sancağına bağlı “Ali Demirci Bucağı”nın bir köyü idi. 1310 yılında Koca Gümüş Köyü çevresindeki kurşun madenlerinin imtiyazı alınmıştır. Madenlerin işletilmesi için yurdun çeşitli yerlerinden gelen işçilerin nüfus yoğunluğunu ve hane sayısını artırması üzerine, Ali Demirci Köyü’nde bulunan Bucak teşkilatının nakli gerçekleştirilmiştir. Koca gümüş adı kurşun madenlerinin ambalajlanmasından esinlenerek Balya’ya dönüşmüştür. Balya madenlerinin işletilmesi Osmanlı İmparatorluğu zamanında da sürdürülmüş ve Osmanlılar döneminde Kadılık olan Balya’nın adının, 1650 yıllarında burada Kadılık yapan “BALİ BEY”den geldiği de ileri sürülmektedir. Romalılar döneminde de kurşun madenlerinin işletildiği ve adının “KRİSTİYAN” olduğu bilinen Balya 1910 yılında İlçe kuruluşuna sahip olmuştur. 39 Feyzullah Kırca İlçe 1920 yılında Yunan işgaline uğramıştır. Balya halkı Yunan işgalinden kurtulmak için Yunan askerleri yanında kuzeyde Aznavur Ahmet Çetesi, batıda Gavur İmamla savaşmak zorunda kalmıştır. İlçe 6 Eylül 1922’tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır. Bu bakımdan 6 Eylül kurtuluş günü olarak her yıl kutlanmaktadır. COĞRAFİ DURUM İlçemiz Marmara Bölgesinin güneyinde Balıkesir iline bağlı olup, yüzölçümü 952 km2 dir. Arazi dik yamaçlı derin vadilerle ayrılmıştır. Dik yamaçlı derin vadilerle kasabanın 20 km. kuzey batısındaki Konak, batıdaki İkizce, doğudaki Akçal Dağları Balya’nın en önemli engebelerini teşkil eder. En yüksek tepesi doğudaki Akçal Dağları üzerinde bulunan Akçal Dedesi Tepesidir. Balya’yı Kocaçay boydan boya kat ederek Manyas Gölüne dökülür. İKLİM İlçemizin yazları kurak ve sıcak, kışları sert ve yağışlı geçer. Yağışlar kış aylarında kar ve yağmur şeklindedir. İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği 230 m.dir. Balıkesir il merkezine 52 km. mesafede olan İlçemizin doğusunda Balıkesir, batısında Çanakkale ilinin Yenice ilçesi, kuzeyinde Manyas ve Gönen ilçeleri, güneyinde de İvrindi ve Havran ilçeleri yer almaktadır. NÜFUS 2000 yılında yapılan en son Genel Nüfus Sayımına göre İlçemiz merkez nüfusu 1.916, Bucak ve Köyler nüfusu 16.953 olup, toplam nüfus 18.869’dur. İDARİ YAPI 1 Belde ve 43 köye sahiptir. İlçe ekonomisi tarıma dayanmaktadır. Toprakları çok verimli olmadığından sınırlı üretim yapılmaktadır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mısır ve nohuttur.230 m. rakımlı, 952 km² yüzölçümlü olup, Okuma – Yazma oranı %95’dir. Marmara ile karasal iklim özellikleri görülmektedir. Balıkesir-Çanakkale yolu ilçenin ulaşımını sağlar. Terminalden kalkan servisler bulunmaktadır. 40 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü BANDIRMA TARİHÇE Bandırma’nın içinde bulunduğu bölgede yapılan kazı ve araştırmalardan, bu alanda M.Ö. 6. Bin yılının ortalarına uzanan Neolitik ve 5. Bin yılının sonlarına uzanan Kalkolitik yerleşmelerin olduğu tespit edilmiştir. M.Ö. 4000 yıllarında bölgede Yortan kültürünü ve M.Ö. 3000’ li yıllarda ilk Tunç çağı ile birlikte bölgede Troia kültürü ile paralellik taşıyan yerleşmelerin varlığı görülmektedir. M.Ö. 2000 başlarında yörede bilinmeyen nedenlerle yerleşmelerin azaldığını görüyoruz. Daha sonra Demir Çağı (M.Ö. 1200 – 525) ile birlikte Bandırma bölgesinin belirgin bir şekilde yeniden önem kazandığını, Antik Ege’den ve Balkanlar’dan Anadolu’ya göçlerin olduğunu ve yörenin yeni kültürlerle tanıştığını anlıyoruz. M.Ö. 2000 yılı sonlarından bölgenin Osmanlı egemenliğine girinceye kadar ki dönem içerisinde bölgede büyük bir kültür mozaiğinin yaşandığını, Frigler’in, Lidyalılar’ın, Mysialılar’ın, Traklar’ın, Persler’in, Makedonlar’ın Roma ve Bizanslılar’ın etkili oldukları anlaşılmaktadır. M.Ö. 550 – 334 yıllarında Persler’in egemenliğinde kalan bölge Daskyleion’da bulunan Pers (Akhaemenid) Satrap’lığı (Genel Valilik) nedeniyle çok önem kazanmıştır. Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılında Persler’i yenmesiyle bölge, Makedonyalılar’ın eline geçmiş, sonraki yıllarda Türkler’in eline geçinceye kadar Roma ve Bizans yönetiminde kalmıştır. Bandırma’ya Türkler’in girişi ise Anadolu’da ilk Türk Devletini kuran Kutalmışoğlu Süleyman Bey’in 1076 yılında Kyzikos’la birlikte Aydıncık ve Bandırma’yı fethetmesiyle gerçekleşmiştir. 1106 yılında Selçuklu Sultanı 1. Kılıçarslan’ın vefatı sonrası bölge tekrar Bizans egemenliğine geçmiştir. 1115 yılında Bölgeye hücum eden Türkler Bursa ve Apollonia’yı alarak Kyzikos ve Panormos üzerine yürümüşler, ancak Haçlıların ardı arkası kesilmeyen akınları karşısında geri çekilmişler bölge Bizans egemenliğinde kalmıştır. 12. yüzyılın sonlarında Selçuklu uç Beyleri egemenliklerini ilan etmişler, Bandırma’da Karesi Beyliği’nin himayesine girmişler. Merkezi Balıkesir olmak üzere Bölgeyi idare eden Karesi Bey daha sonraları Marmara ve Çanakkale sahillerini, Karabiga ile birlikte bazı şehirleri eline geçirmiştir. 41 Feyzullah Kırca Türkler’in bölgedeki hâkimiyetinden çekinen Bizanslılar Anadolu’da Türk Beylerinin ilerleyişini durdurmak için İspanya’dan Katalanlar adıyla bilinen paralı askerler getirerek Kyzikos’a yerleştirmişlerdir. Bir süre Aydıncık ve Hüdavendigar’a bağlı olan Bandırma 16. Yüzyılın 2. yarısında Galata Kazası Kapıdağ Nahiyesine bağlanmıştır. Bandırma’nın o yıllardaki gelişmesinde Padişah’ın Dergâh-ı Ali çavuşlarından Haydar Çavuş’ un Bandırma’ya yerleşmesi önemli bir etken olmuştur. Bazı kaynaklarda Bandırma’ya sürgün olarak gönderildiği belirtilen Haydar Çavuş, sahilde kendi adını taşıyan bir cami, medrese, hamam, beş ev, on dükkân yaptırmıştır. Bu eserleri vakıf olarak Bandırma’ya bırakan Haydar Çavuş’un bundan sonraki yaşamı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bandırma, 1830 yılında Erdek ilçesi Kapıdağ bucağına bağlanmış, Tanzimata kadar voyvodalıkla idare edilen Bandırma Tazimatın ilanından sonra gerçekleştirilen idari yapılanmadan sonra Erdek ilçesine bağlı bir bucak olmuştur. 1874 yılında büyük bir yangın geçiren Bandırma’nın tamamına yakını bu yangında harap olmuştur. Yangın sonrası Bandırma kısa zamanda yeniden onarılmış, Haydar çavuş camii de on bir yılda kâgir olarak yeniden yapılmıştır.1876–1878 Osmanlı- Rus savaşı sonunda, Kırım ve Romanya’dan göç eden Tatarların Bandırma’ya yerleştirilmesi şehirde bir canlanmaya ve nüfusunun artmasına neden olmuştur. Bu gelişmeler sonrası Bandırma, 1878 yılında Karesi Sancağı’na (Balıkesir) bağlı bir ilçe merkezi haline getirilmiştir. Bandırma’nın yüzölçümü 690 km2 olup, denizden yüksekliği 1 metre ile 764 metre arasında değişmektedir. İlçenin kuzeyinde yer alan ve kendi adıyla anılan körfezin uzunluğu 31 km’dir. Bandırma, önemli bir liman kentidir. İstanbul, Bursa ve İzmir illerinin ortasında Güney Marmara’nın en önemli kentlerinden biridir. Bandırma ilçesi, gelişmişlik bakımından Balıkesir ili içinde merkez ilçenin önünde birinci sırada. Türkiye genelinde 858 ilçe arasında 30.sırada yer almaktadır. İl olabilecek ilçeler arasında Bandırma 87 ilçe içinde beşinci sırada bulunmakta ve il yapılması gereken ilk üç ilçe arasında yer almaktadır. Coğrafî konumu itibariyle Bandırma Ekonomik faaliyetlerin gelişimi açısından uygun koşullara sahiptir. Bandırma Limanının önemli bir deniz ulaşım merkezi olmasının temel nedenlerinden biri, Kapıdağ Yarımadası’nın fırtınaları engellemesidir. Ayrıca arazı yapısının ulaşımı Kolaylaştırıcı nitelikte olması bandırma açısından bir avantaj olarak değerlendirilebilir. 42 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İlçenin en yüksek dağı, doğusunda yer alan 764 metre yüksekliğindeki Karadağ’dır. İlçenin kuzeyinde yer alan Kapıdağ ise Bandırma ve Erdek Körfezi ile çevrelenmiş bir yarımadadır. Eskiden kıyıya oldukça yakın bir ada durumunda olan Kapıdağ, sonradan kara ile birleşerek, bir yarımada şeklini almıştır. Bandırma Körfezinin 15 km. güneyinde bulunan Kuş Gölü’nün yüzölçümü 164 km2’dir. Ortalama derinliği 2-3 metre olan Kuş Gölünün en derin yeri yaklaşık 4 metredir. Bandırma, sahip olduğu kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım olanakları ile ulaşımı oldukça kolay bir yerleşim birimidir. Karayolu ile Balıkesir üzerinden Ege’ye ve güneye, Bursa üzerinden tüm Anadolu’ya ve İstanbul’a, Çanakkale üzerinden de Trakya’ya, kısaca yurdumuzun her yanına rahat ulaşım olanağı olan bir kenttir. Denizyolu ulaşımında da Bandırma, son derece rahat bir konumda bulunmaktadır. Gelişmiş ve donanımlı limanı ile Marmara Bölgesinin giriş kapısı özelliğini taşımaktadır. 1998 yılında başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot (araç + yolcu) ve deniz otobüsü (yolcu) seferleri, Bandırma – İstanbul ulaşımına büyük kolaylık getirmiştir. Yaz aylarında karşılıklı altı seferin üzerine çıkan yoğun taşıma programı ile iki saat gibi kısa bir zamanda, üstelik rahat bir yolculukla İstanbul’a ulaşmak mümkündür. Demiryolunu tercih edenler için ise; her gün yapılan Bandırma – Balıkesir - İzmir arasındaki düzenli tren seferleri, farklı bir ulaşım alternatifi sunmaktadır. Deniz yolu ulaşımı ile Marmara’yı Ege’ye ve Akdeniz’e bağlayan İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş. Bağlı deniz otobüsleri periyodik olarak seferler yapmaktadır. Bandırma İstanbul arası 62 deniz mili olup yaz sezonunda sefer sayıları değişmektedir. Demir yolu ulaşımı olarak İlçemizden Balıkesir, Akhisar, Manisa, İzmir’e gitmek üzere karşılıklı olarak Tren seferleri yapılmaktadır. NÜFUS 22 Ekim 2000 yılında yapılan Genel Nüfus Sayımının kesin sonuçlarına göre, İlçemizin toplam nüfusu 120.753’dür. Bu nüfusun 98.562’si Merkezde, 22.191’i Belde ve Köylerde yaşamaktadır. İDARİ YAPI İlçemizin Merkez, Aksakal ve Edincik olmak üzere 3 belediyesi,34 Köyü mevcuttur. Aksakal ve Edincik eski Bucak Merkezleridir. 43 Feyzullah Kırca EĞİTİM İlçemizin Okuma- Yazma oranı %99,5’dir. İlçemizde 1 Anaokulu, 40 İlköğretim Okulu, 2 Yaygın Eğitim ve 3 Özel Öğretim olmak üzere toplam 56 okul vardır. 11 Lise bulunmaktadır. YÜKSEK ÖĞRETİM Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Balıkesir Üniversitesine bağlı olarak 1993–1994 Eğitim- Öğretim yılında faaliyete geçmiştir. Fakülte bünyesinde toplam 7 bölüm (İşletme, İktisat, Maliye, Kamu Yönetimi, Uluslar arası İlişkiler, Ekonometri ve Çalışma Ekonomisi) bulunmaktadır. Yine Balıkesir Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu (Gümrük İşletme, İthalat İhracat, Et Endüstrisi, Gıda Teknolojisi, İşletmecilik ve Çocuk Gelişimi) mevcuttur. 4 Yıllık Lisans Eğitimi veren ve Hemşirelik Bölümü bulunan Sağlık Yüksek Okulu mevcuttur. KÜLTÜR SANAT İlçemizin gelişmişlik düzeyi oldukça yüksek olduğundan çok sesli müzik dinletileri, konferans, panel, şiir dinletileri vb. etkinlikler yapılmaktadır. 17 yıldan beri gerçekleştirilen Uluslararası Bandırma Kuşcenneti Kültür ve Turizm Festivali etkinlikleri İlçe ve Bölgeye büyük canlılık getirmektedir. Çok miktarda Resim ve El Sanatları sergileri açılmaktadır. SANAYİ Bandırma, Türkiye’nin en gelişmiş yöresi olan Marmara Bölgesinde İstanbul-İzmir- Bursa gibi en büyük metropollerin köşelerini teşkil ettiği üçgenin nerdeyse tam ortasında bulunan ve hızlı sanayileşen bir kenttir. Sanayinin yapısına bakıldığında Bağfaş ve Etibank Fabrikaları dışında; Un, Yağ ve Salça Fabrikaları ile Maya Fabrikası, Fabrika yapan fabrikalar(Yemmak, Yemtar, İşbay Makine, Paksan, Şafaksan v.s.) dir. Yem Fabrikaları ve hayvancılığa bağlı fabrikalar(Banvit, Şeker piliç, Bozlar yem v.s.)dir. Madenciliğe bağlı fabrikalar, limanla ilgili sanayi hammadde depoları, Deniz ve su ürünleri sanayi v.s. ilk akla gelen kuruluşlardır. Bandırma Limanından ihracat ağırlıklı olarak; sanayi ürünleri, madenler, piliç-eti, yumurta ve deniz ürünlerinden oluşmaktadır. 44 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü TARIM İlçemizin 409.580 dekar Tarım arazisinden;371.580 dekarı Tarla arazisi,800 dekarı Bağ arazisi, 500 dekarı Meyvelik, 21.350 dekarı Sebzelik, 15.350 dekarı Zeytinlikten oluşmaktadır. Belli başlı yetiştirilen ürünler; buğday, ayçiçeği, kavun, karpuz, arpa, pamuk, çeltik, kuru soğan, şeker pancarı, biber, domates, fasulye, pırasa, karnabahar, ıspanak, soğan, maydanoz, hıyar, marul üretimi gerçekleşmektedir. Bağ bahçe ürünleri olarak; kiraz, bağ, armut, elma, ayva, erik, şeftali, dut, incir, nar, badem, kestane ve iğde’dir. İlçemizde 297.000 adet zeytin ağacından ortalama 5.346 ton ürün elde edilmektedir. Ayrıca sertifikalı ceviz fidanı yetiştirilip, Türkiye’nin tüm illerine satılmaktadır. İlçemiz Büyükbaş, Küçükbaş ve küçük evcil hayvancılık (Tavukçuluk)’da geçmiş yıllara oranla belirgin bir büyüme olmuştur. Özellikle yumurtalık tavuk ve etlik piliç yetiştiriciliğinde ülke çapında önemli bir potansiyele sahiptir. İlçemiz Türkiye genelinde ticari yumurta üretiminde %25-30’luk üretimle 3. sırada yer almaktadır. 45 Feyzullah Kırca BİGADİÇ TARİHÇE İlçemiz, tarihi olarak MİSYA Bölgesi önemli askeri geçit noktalarından birini teşkil etmektedir. Tarihi kaynaklara göre beş bin yıllık bir geçmişe sahip İlçemiz; Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Selçuklular, Karesi Beyleri ve Osmanlı devrini yaşamış ve birçok değişikliklere uğramıştır. Bilhassa Karesi Beyliği ve Osmanlılar zamanında imar görmüş olup, önemli tarihi eserler meydana getirmiştir. Bigadiç tarihi gelişimi içerisinde “DİDİ MOTİ HE”, “AKHYROUS”, “BİGADİA”, “BİGADOS”, “BUGADIÇ”, “BİGADİÇ” isimlerini almıştır. Karesi Beyliği tarafından imar edilen Bigadiç, bu beyliğin kervan yolları üzerinde idi. Ayrıca askeri amaçla da kullanılıyordu. Tarım alanları çok önemli olan Bigadiç, Osmanlılar zamanında daha merkezileşerek büyüdü, önemli bir kültür merkezi oldu. Bu dönemde cami, han, hamam ve medrese gibi birçok eserler yapılmıştır. Meşrutiyet döneminde mülteci iskânına yerli halkın karşı çıkması üzerine zamanın padişahı tarafından ilçe statüsü Balya’ya kaydırıldı. 1942’de önemli bir depremle harap olan Bigadiç, yeniden imar edilerek 1943 yılında ilçe statüsüne dönüştürüldü. COĞRAFÎ DURUM İlçemiz Marmara ile Ege Bölgesi geçiş iklimi şartlarının etkisi altındadır. Genellikle yazları sıcak ve kurak, sonbahar mevsimi uzun ve ılık, kış ayları zaman zaman kar yağışlı, bazen kurak, ilkbahar kısa ve yağışlı geçmektedir. Bigadiç, Marmara Bölgesi, Güneydoğu Marmara alt bölgesi içinde Balıkesir İli’ne bağlıdır. Şehir eski Balıkesir-İzmir yolu üzerinde Balıkesir’e 38 km. mesafeye kurulmuştur. Denizden yüksekliği 180 m. yüzölçümü 1007 km2’dir. NÜFUS 2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre toplam 49.957’dir. İDARî YAPI Bigadiç’e bağlı Çağış ve Yağcılar olmak üzere 2 Bucak Merkezi bulunmaktadır. Toplam 70 Köy ve 1 Kasaba’dan ibarettir. 46 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü EĞİTİM Merkezde 5 İlköğretim Okulu ve 2 Lise bulunmaktadır. Okuma – Yazma oranı %97’dir. SAĞLIK 50 yataklı Devlet Hastanesi mevcuttur. 6 adet Sağlık Ocağı,15 Sağlık Evi Mevcuttur. EKONOMİK DURUM İlçemiz ekonomisini tarım, hayvancılık, madencilik, orman, sanayi ve ticaret gibi başlıklar oluşturmaktadır. TARIM İlçemiz hudutları içerisinden geçen Simav Çayı üzerinde kurulu bulunan Yörücekler Regülâtöründen sulanan verimli Bigadiç Ovasında narenciye ve bağcılığın dışında her türlü tarım yapılmaktadır. Başlıca üretilen tarım ürünleri; tütün, pamuk, domates, ayçiçeği, kavun, soğan, sarımsak, patates, nohut, kuru fasulye, kiraz, ceviz, kestane olarak sıralanabilir. Hayvancılık ilçe ekonomisi için oldukça önemli yer tutmaktadır. MADENCİLİK İlçemizde Bor İşletme Müdürlüğü tarafından işletilen Boraks madenleri Yurdumuza olduğu kadar, İlçemize de büyük bir kazanç getirmekte ve İlçe ekonomisine canlılık kazandırmaktadır. Bigadiç İlçesi orman yönünden zengindir. İğne yapraklılar en büyük paya sahiptir. Toplam arazisinin % 47’si ormanlık sahadır. İlçe çevresinde orman varlığı çok olmamakla birlikte Alaçam ve Ulus Dağı çam ormanları ile kaplıdır. İlçede orman ürünlerine dayalı mobilya, kereste ve doğrama sektörü gelişmiştir. İl ekonomisine katkı sağlamaktadır. İlçeye diğer komşu ilçelerden kolaylıkla ulaşılabileceği gibi il merkezinden her saat düzenli otobüslerle de gidilebilir. 47 Feyzullah Kırca BURHANİYE TARİHÇE Şehrin tarihçesi, bilinebilen ilk yerleşim yeri olan ve bugünkü İskele Mevkii yakınlarında Lidya Kralı KREZÜS’ten çok önceleri kurulan ANAHOR veya PİDASUS adlarıyla anılan büyük bir şehir ile başlar. M.Ö. 1443 yılında, ilk kez MYSİA bölgesi halkı tarafından inşa edilmiş olan kent, Antik Çağda ADRAMYTTEİON’ bağlı olarak kalmış ve tarih boyunca da ADRAMYTTEİON (Latince adıyla ADRAMYTTİON) veya ADRAMYTTUM adları ile birlikte anılmıştır. ADRAMYTTEİON adı Lidya Kralı KREZÜS’ ün kardeşi ADRAMYS’ten kaynaklanır. ADRAMYS, savaşlarda harap olan kenti yeniden inşa ettirmiş ve kendi adını vermiştir. Tarih kitapları Edremit Körfezi’nin çok eski çağlardaki en önemli yerleşim yerinin Eski Edremit diye bilinen, bugünkü Ören İskelesi yanında bulunan Karataş Mevkii’nden itibaren 8 km.lik bir daireyi kapsayan ADRAMYTTEİON olduğunu yazar. Tarihçiler ADRAMYTTEİON’un civarında TROYA, PERGAMON ve TAİP gibi ünlü şehirlerin bulunduğunu, o devirde bölgedeki tek Anayasa Mahkemesinin ADRAMYTTEİON’da olduğunu ve kentin Hukuk Merkezi olarak anıldığını belirtirler. Romalıların istila devrinde Edremit ile birlikte Roma İmparatorluğu topraklarına katılmış olan kent, bu devirde kültürel bakımdan çok önemli bir yerde bulunmaktaydı. MS. 280-305 tarihlerinde Anadolu’daki 45 piskoposluktan biri Adramytteion’da bulunmaktadır. Daha sonraları Bizans İmparatorluğu egemenliğine giren şehir, bu dönemde önemini giderek kaybetmiş ve bu topraklar üzerinde sık sık yaşanan savaşlardan dolayı günümüze çok az sayıda tarihi eser kalmıştır. Selçuklu İmparatorluğu’nun yükselme devrinde bu imparatorluğun egemenliğine giren kente, Selçuklu İmparatoru KILIÇ ASLAN tarafından Sınır Komutanı olarak TAYLI BABA gönderilmiş; TAYLI BABA bölgeyi Bizanslılardan tamamen temizlemiş ve dağınık halde yaşayan halkı, bugünkü Taylıeli Köyü’nün olduğu yerde toplayarak burayı kendine merkez yapmıştır. Ancak bölgenin dağlık ve genişlemeye elverişsiz olması yüzünden Taylıeli Halkını daha sonra bugünkü Memiş Mahallesi’nin olduğu düzlüğe taşımıştır. Selçukluların dağılması ile Karesioğulları’nın eline geçen kent,1323 yılında da Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmıştır. 1484 yılında ise bugünkü Kızıklı Köyü’ne doğru uzanan Su Kemeri’ne atfen KEMER adını almıştır.1866 yılına kadar Edremit’e bağlı bir Bucak olan kent, 1867 yılında bağımsız İlçe olmuştur. 19. yy’da Sul48 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü tan Abdülhamit zamanında oğlu BURHANETTİN’in adına atfen ilçenin adı BURHANİYE olarak değiştirilmiştir. Milli Mücadele döneminde tüm Ege Bölgesi ile birlikte işgale uğrayan Burhaniye 08 Eylül 1922’de kurtulmuştur. KÖY, BELDE VE MAHALLE İlçemizde Merkez Belediye ve Pelitköy Belediyesi olmak üzere 2 Belediye teşkilatı, 25 köy, İlçe Merkezinde 11 Mahalle teşkilatı, Pelitköy Belediyesinde de 3 Mahalle teşkilatı vardır. COĞRAFÎ YAPI Kuzeyde Kazdağı güneyde Marda Dağı arasında kalan Edremit Körfezinin güney doğusundaki geniş düzlükte yer almaktadır. Ege bölgesinin kuzey batısında bulunan ilçemizin kuzeyinde Edremit, Kuzeydoğusunda Havran, Doğusunda İvrindi, Güneydoğusunda Bergama, Güney batısında Gömeç ilçeleri, Batı ve kuzey batısında Edremit Körfezi yer almaktadır. NÜFUS İlçenin toplam nüfusu 43.211 olup, bu nüfusun 31.336’sı İlçe Merkezinde 11.875’i köylerde ikamet etmektedir. İlçemizin sahilde olması nedeniyle çok sayıda yazlık ev ve tatil siteleri bulunmaktadır. 49 Feyzullah Kırca Tatil sezonunda İlçe nüfusu normalin çok üzerinde artış göstermektedir. EĞİTİM İlköğretim Okulları Merkezde 21 adettir. Orta Öğretim Kurumları Merkezde 7 lise ve Meslek Lisesi, 1 Özel Lise ve Mesleki Eğitim Merkezi bulunmaktadır. YÜKSEK ÖĞRETİM Balıkesir Üniversitesine bağlı Burhaniye Meslek Yüksek Okulu bünyesinde Muhasebe, Turizm ve İşletme olmak üzere toplam 3 bölüm bulunmaktadır. SAĞLIK İlçe Merkezinde 175 yataklı Devlet Hastanesi, Merkezde 4 Sağlık Ocağı, 1 Verem Savaş Dispanseri, AÇSAP Merkezi, Pelitköy Beldemizde 1 Sağlık Ocağı mevcuttur. SANAYİ VE TİCARET İlçemizde toplam 18 adet zeytinyağı fabrikası bulunmaktadır. Bu fabrikalarda zeytin el değmeden hazırlanmaktadır. Son yıllarda ilçemizde yapılan çalışmalar neticesinde yağlık olarak değerlendirilen zeytin çeşitlerimiz TSE tarafından yeşil ve siyah sofralık standartlarına alınmıştır. Burhaniye ilçemizde kuzey ege bölgesinde yer alan, ege bölgesinin iklim özelliklerine sahip mikroklima bir yöredir. Arazinin %75’i zeytinliklerle kaplıdır. Yöre itibariyle dünyanın en iyi natürel zeytinyağını üreten ilçemizin 18.000 hektar toprak üzerinde toplam 2.130.000 adet zeytin ağacı bulunmaktadır. İlçemizde bulunan 2 salça ve konserve fabrikası yörede ve civar ilçelerde üretilen sebzeleri mevsimlik olarak işlemektedir. Yine ilçede 4 adet süt işleme tesisi ile körfez bölgesine yönelik 1 ekmek fabrikası faaliyet göstermektedir. TARIM İlçemizde geçim kaynağı daha çok Tarım ve Hayvancılığa dayalıdır. İlçemizde toplam 4632 aile geçimini doğrudan çiftçilikle sağlamaktadır. 50 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KÜLTÜR VE TURİZM Eski Edremit olarak bilinen tarihi kent ADREMYTTEION’un yerleşim alanı olan Ören’de bu gün o dönemlere ait tarihi kalıntılara pek rastlanmamaktadır. Bunun nedeni de şehrin tarih boyunca sık sık istilaya uğrayıp savaşmak zorunda kalması ve 1090 yılında tamamen terk edilmesidir. Bu antik kentten geriye Helenistik Roma ve Bizans devirlerine ait kabartma taşlar ve sütunlar kalmıştır. Yöremizde 1995 yılından beri yapılan arkeolojik yüzey araştırmaları sırasında benzerleri ancak doğu ve orta Avrupa ülkelerinde görülen, Türkiye’de ise çok sınırlı örnekleri bulunan “KAYA SUNAKLARI” tespit edilmiş ve ilk kez Bilim, Arkeoloji, Kültür ve Turizm çevrelerine sunulmuştur. Yalnızca tarihi değil aynı zamanda doğal sit alanı olan Ören’deki asırlık palamut ağaçlarının, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından tek tek numaralandırılarak koruma altına alınmasıyla Yeşil Ören kimliğide güvence altına alınmıştır. Tertemiz suyu ve ince kumu ile ünlü Ören Plajı, 2000 yılında bu ününü Avrupa Çevre Eğitim Vakfı (FEEE) tarafından verilen ve artık tüm dünyada “denize girilebilirlik ölçütü” olan 4 mavi bayrak ile tescil ettirilmiştir. İlçe Merkezi, denizden 4 km. içeride olup, denizden 10 m. yüksekliktedir. Akdeniz ve Ege iklimlerinin karakteristik özelliğini gösterir. Kış ayları ılık ve yağışlı, yaz ayları ise sıcak ve kurak geçer. Bölge, kara ve denizin ısınma farkından doğan Meltem ve İmbat rüzgârlarının etkisi altındadır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca ürünler zeytin, pamuk, sebze çeşitleri, şekerpancarı, buğday ve çeşitli meyvelerdir. Zeytinyağı, sabun, un konserve ve salça fabrikaları başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Turizm de en önemli gelir kaynaklarındandır. Balıkesir - İzmir - Çanakkale yol ayrımı üzerinde bulunan Burhaniye’den bu üç ilimize günün her saatinde otobüs bulunabilmektedir. Ayrıca Bursa, Ankara ve İstanbul gibi büyük illerimize de her gün sabahtan gece yarısına kadar çeşitli saatlerde otobüs vardır. İlçe girişinde kurulan ve üç yıldır hizmet vermekte olan Körfez Havaalanı da ilçeye ulaşımda çok önemli bir olanak sağlamaktadır. THY haftada iki gün karşılıklı olarak İstanbul - Burhaniye seferleri yapmaktadır. 51 Feyzullah Kırca DURSUNBEY Köyümüzün bağlı olduğu ilçe olan Güzelim ilçemizi ve yeşil Dursunbey’imizi detaylı olarak ele alacağımızı belirtip, kısaca ilimizi ve ilçelerimizi ele aldığımız bu bölümde de değinmeye kısa tarihçesi ile başlayalım; TARİHÇE Roma Uygarlığı döneminde Dursunbey civarına ABRİETTENE adı verildi. Abriettene bölgesinde merkez olan Dursunbey’in ismi de Hadrianeia idi. Hadrianeia (Dursunbey) Romalılar döneminde önemli para basım yerlerinden biri idi. Roma İmparatorları döneminde başta Hadrian, Antonius, Pivs, Faustina, Marcus Aurelius, gibi önemli imparator ve komutanlar isimlerini ve resimlerini taşıyan bakır ve gümüş paralar darb ettirmişlerdir. Hadrianeia ismi ünlü Roma İmparatoru Hadrian"dan gelmektedir. Dursunbey yöresine verilen "Hadrianeia" ismi de büyük olasılıkla onun şerefine kurulan bir şehir olduğunu göstermektedir. Hadrianeia şehrinin Milattan sonra 131-132 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Osmanlı Devleti zamanında İkinci Osmanlı Padişahı Orhan Gazi, Emir Dursun’u buraya komutan olarak atamış; İlçeye Emir Dursun’a izafeten DURSUNBEY denmiştir. Dursunbey, Balıkesir Mutasarrıflığına bağlı "Balat" adi ile anılan bir bucak merkezi iken 1918 yılında ilçe haline getirilmiştir. Dursunbey kurtuluş savaşı sırasında düşman işgaline uğramış, 3 Eylül 1922 günü kurtarılmıştır. COĞRAFÎ DURUM Balıkesir İlinin doğusunda yer alan ilçemizin rakımı 639 m., yüzölçümü 1952 km² dır. Dursunbey coğrafi yönden Ege Bölgesi sınırları içerisinde kalmaktadır. Arazi yapısı itibariyle dağlık ve çok engebeli bir karaktere sahiptir. En yüksek dağı Alaçam 1683 m. yüksekliğindedir. İlçemizin arazisinin büyük bir kısmı orman ile örtülüdür. İKLİM Dursunbey ilçesi, Ege iklim bölgesi içinde yer almakla birlikte yükseklik ve deniz esintilerine kapalı olması itibariyle yazlar daha serin, kışlar daha sert geçmektedir. Vejetasyon süresi oldukça kısadır. İlçemizin iklimi kısmen Akdeniz, kısmen Karasal İklim özelliklerini taşır. Kışları soğuk, yazları sıcak geçer, kış ve bahar ayları bol miktarda yağış alır. 52 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü NÜFUS Son nüfus sayımına göre Merkez 14.774, Köyler 32.928, toplam 47.702’dir. İlçemize bağlı 102 köy bulunmaktadır. EĞİTİM İlk Orta ve Yaygın Eğitim Kurumları olarak toplam 18 adet Okul bulunmaktadır. SAĞLIK İlçemizde 75 yataklı bir Devlet Hastanesi bulunmaktadır. SANAYİ İlçenin geçim kaynağı orman ve orman ürünlerine dayalı sanayi kollarından sağlanmaktadır. İlçemizde en önemli ticari faaliyet keresteciliktir. Bu sektör aynı zamanda nakliye sektörünün de gelişmesini sağlamıştır. İlçemiz çeşitli maden rezervlerine sahiptir. Bunlar; kömür, traverten mermeri(Arizona Kırmızısı, Verona Beyazı) TARIM İlçemiz toprakları çok engebeli ve verimsiz olduğu için tarımsal faaliyetler geniş araziler üzerine kurulmuştur. İlçemizde toplam 23.901 ha. Tarım arazisi bulunmaktadır. Kuru tarım ürünlerinden; buğday, arpa, çavdar, yulaf, mercimek ve nohut, meyve üretimi olarak en çok Elma üretilmektedir. Hayvancılık yönünden 18.000 Büyükbaş, 60.000 Küçükbaş ve 177.000 kanatlı mevcuttur. İlçenin en yaygın ulaşımı Balıkesir iliyle sağlanmaktadır. Günde 3 tren ve her saat başı otobüs ile ulaşmak mümkündür. İlçe merkezinin Balıkesir’e uzaklığı 72 km.dir. İlçe Aynı zamanda İzmir-Ankara demiryolu üzerinde olduğundan Balıkesir-Manisa ve İzmir güzergâhı ile Kütahya-Eskişehir ve Ankara güzergâhına günde 3 kez tren seferi bulunmaktadır. Ayrıca İlçe merkezinden Bursa iline de günde 2 kez düzenli toplu taşıma araçları işlemektedir. 53 Feyzullah Kırca EDREMİT TARİHÇE İlçe, Ege Bölgesi’nin kuzeyinde-Çanakkale-İzmir karayolunun üstünde Edremit Körfezi’nden 8 km. içerinde kurulmuştur. İzmir’e 200 km. ve Çanakkale’ye 135 km. uzaklıktadır. Ticaret merkezi olup zeytin ve zeytinyağı başta olmak üzere birçok ürün bulunmaktadır. Eski Edremit; Adramut, Adramyttion, Landramytti, Edremittin gibi çeşitli adlarla anılmıştır. Kent Lidya Kralı Krezüs’ün eline geçtiğinde kardeşi Adremis tarafından yeniden yaptırılıp süslenir ve onun adını alır. Eski Edremit kenti, M.Ö.548’de Perslerin, 422’de Delolusların, 334’de İskender’in,132’de Romalıların eline geçer. Burada yapılan tersanelerde büyük gemiler yapılır. M.S. 600 yılında Adli teşkilatın merkezi olur.1076’da Selçuk Sultanı Süleyman Şah’ın hücumuna uğrar, halk çevreye dağılır.1099’da Edremit ve civarı Bizans İmparatoru Aleksi Kommen’in eline geçer. Edremit’in Türklerin eline geçmesi üç ayrı koldan Gerçekleştirilen mücadeleler sonucu olur. Sonuçta Türk akıncılarının komutanı Yusuf Sinan şehrin anahtarını alır ve bir hamam ile cami yaptırır.(Kurşunlu Camii)Osmanlı döneminde ise Edremit ve Akçay’daki tersanelerde, Kaz Dağları’ndan elde edilen kerestelerle gemiler yapılır. Midilli Adası’nın alınmasında Edremit Körfezi kıyılarında birçok kahraman denizciler yetişmiştir. 9 Eylül 1922 tarihinde Edremit tam bağımsızlığına kavuşmuştur. COĞRAFÎ DURUMU İlçemizin yüzölçümü 708km2’dir. İlçe Merkezi deniz seviyesinden 16m. Yükseklikte olup, ilçe sınırları içinde en yüksek dağ olan Kazdağı’nın Sarıkız Tepesi 1.767 m. yüksekliktedir. Edremit Körfezi ile efsaneler dağı olan Kazdağı etekleri arasında oldukça geniş sayılabilecek verimli ve bereketli, sulanabilir Edremit Ovası vardır. İKLİM İlçenin iklimi Akdeniz iklimi karakterindedir. Kışlar genellikle ılık ve yağışlı, yazlar sıcak ve kurak geçer. Deniz seviyesinden 500 m.’ye kadar genel olarak zeytin ağaçları, bundan sonra çam ağaçları ile kaplıdır. İlçemizin deniz kıyısı uzunluğu 35 km.’dir. 54 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü NÜFUS Edremit Merkez nüfusu 39.202, Akçay 9.039, Altınoluk Beldesi 11.028, Güre Beldesi 3.944, Kadıköy Beldesi 4.404, Zeytinli Beldesi 10.893, Köylerin toplam nüfusu 14.841’dir. İDARÎ DURUMU İlçemiz Merkez, Altınoluk, Güre, Zeytinlive Kadıköy, Akçay Kasabaları ile 20 Köyden oluşmaktadır. EĞİTİM İlçemizde Eğitim, 23 adet Okul Öncesi Hazırlık Sınıfı, 36 adet İlköğretim Okulu, 2 adet Özel İlköğretim Okulu, 8 adet Orta Öğretim Okulu mevcuttur. YÜKSEK ÖĞRETİM Balıkesir Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu mevcuttur. KÜLTÜR İlçemiz hudutları içindeki kalıntılar arasında; Altınoluk Kasabası çevresinde Şahin Kale Ören ve mahzenleri ve Antandros Kenti, Manastır Çayı dolaylarında bir sağlık merkezinin kalıntıları, Ortaoba köyü yakınlarında Paşasultan Zaviyesi(Diana Mabedi), eski Tekke dolaylarında taban mozaiki bir aslan kalıntıları mevcuttur. Osmanlı Dönemi zamanında, (XV). YY.’ da Edremit’in tanınmış ulemalarından Yusuf Bin Habib için kesme taştan tek kubbeli olarak yaptırılan Kurşunlu Camii mevcuttur. TARIM İlçemizin ekonomisi çok eski yıllardan beri zeytin tarımına dayanmaktadır. Bunun yanında Seracılık, Sebze ve Hububat, Meyve tarımı da yapılmaktadır. İlçemizin en önemli gelir kaynağını teşkil eden zeytinciliğin geliştirilmesi için İlçemiz Zeytincilik Üretme İstasyonu Müdürlüğünce standart ölçülerde zeytin fidanı üretilip çiftçilere satışı yapılmaktadır. Kültür arazilerinde üzüm, meyve, sebze, tarla ürünlerinden hububat ve baklagiller, sanayi bitkilerinden pamuk ve şeker pancarı, turunçgillerden mandalina üretimi yapılmaktadır. Akçay ve Altınoluk ‘da balıkçılık önemli yer tutar. 55 Feyzullah Kırca SAĞLIK İlçemiz sağlık hizmetleri yönünden Körfezin merkezi durumundadır. Edremit Devlet Hastanesi, Kazdağı Devlet Hastanesi, diğer sağlık kuruluşlarıyla sağlık hizmetleri verilmektedir. TURİZM İlçemiz 31 km.lik sahil şeridi, kaplıcalar, dağ ve av turizmine müsait Kazdağı Milli Parkı ile yurdumuzun nadide turistik yörelerinden biridir. 1671 hektarlık araziye yayılan ilçemizde; Kızılkeçili Çayı, Zeytinli Çayı, Edremit Çayı bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 300 m. sonra kızılçam ve sarıçam ormanları başlar. Beypınarı bölgesinde dünyada çok nadir görülen Kazdağı Köknarları mevcuttur. İlçe ekonomisinde Kaz dağları Milli Parkı, Altınoluk ve Akçay önemli bir turizm potansiyeline sahiptir. Edremit – Merkez ve Akçay otogarından yurdun çeşitli yörelerine otobüs ve minibüs ile ulaşım sağlanmaktadır. Edremit’ten yaklaşık 7 km. uzaklıkta İzmir karayolu kenarında Körfez Havaalanı’ndan İstanbul’a yaz aylarında uçakla ulaşım sağlanmaktadır. 56 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ERDEK TARİHÇE Marmara Denizi’nin güneyindeki Kapıdağ Yarımadasının (Antik Arktonnesos) Erdek ve Bandırma Körfezleri arasındaki bataklığın hemen kuzeyinde geniş bir alana yayılmış olan Kyzikos, bugün ‘Belkıs’ ve ‘Balkız’ olarak anılmaktadır. Bir yarımada olan Kapıdağ, antik çağlarda bir ada idi. Zamanla çökme ve dalgaların getirdiği çökeltiyle ada niteliğini kaybetmiştir. Hatta İÖ.334 yılında Büyük İskender’in buraya bir köprü yaptırdığı da antik kaynaklarda vardır. İzlenilen kalıntılara göre kentin yerleşim alanı kuzeyde Dyndimos Dağı(Ayı Dağı), Hamamlı ve Belkıs (Yeniköy) köyleri, batıda Erdek Körfezi ve Düzler Köyü, güneyde Erdek-Edincik karayolu; Doğuda Aşağı Yapıcı Köyü ve bandırma Körfezi ile çevrelenmiştir. Konumlandığı bölgeden de anlaşıldığı gibi Kyzikos, barındırdığı doğal limanlar ve verimli topraklarla Antik Çağda yörenin deniz ticaretini elinde tutmuş; zeytincilik, balıkçılık, kozmetik ve şarapçılıkta oldukça ileri bir düzeye erişmişlerdir. Tarih çağlarında, Artake’den ilk söz eden Herodot olmuştur. Artake, MÖ. 7. yy’ başında Miletoslular tarafından kolonize edilmiş, MÖ. 361 yılından evvel bütün Kapıdağ ile birlikte Kyzikos’un egemenliğine girmiştir. Helenistik çağ boyunca sürekli olarak yükselip parlayan Kyzikos’un yanında gittikçe önemini yitiren Artake, Roma döneminde de bu sitenin bir dış mahallesi durumuna düşmüştür. Bizans çağıyla beraber limanları ihmal edilen, depremlerle yıkılan binalarının, taşları yağma edilen Kyzikos’un gerilemesiyle, gelişmeye başlamış ise de Kyzikos’un ününe yetişememiştir. 57 Feyzullah Kırca Tarihçi Herodot, iktisadi durumunu da ele alarak üzümünü, şarabını, zeytin ve zeytinyağını methetmiştir. Artake, 1339 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından fethedilip, Türk egemenliğine geçmiştir. 1807’de de Karesi Sancağına bağlanmıştır. COĞRAFÎ DURUM Erdek, Marmara Bölgesi’nin Marmara Denizi’ne doğru uzanan Kapıdağ Yarımadası’nda Erdek Körfezi’ndedir. Eski adı Arktonnesos olan Kapıdağ Yarımadası ile kuzey ve batı çevresindeki Marmara, Paşalimanı, Türkeli(Avşa), Ekinlik Adaları’ndan oluşmaktadır. Kapıdağ Marmara Denizi’nin güney kıyısı ortasında yaklaşık 300m2 lik üçgen şeklinde yarımadadır. Uzun bir kıyıya sahip olan Erdek’in sahilleri genelde kumsal ve doğal plajdır. Ayrıca ormanlarla kaplı olup, bütünüyle av koruma sahasıdır. Kestane ve zeytin ağaçları göze çarpmaktadır. Denizden yüksekliği 0-10 m’dir. İKLİM Tipik Marmara Bölgesi iklimi etkisi altında olan Erdek yazları fazla sıcak olmamakla beraber genelde yağmursuz, kışları ılık geçer. Yarımadanın kıyıya yakın kesimleri zeytinlik, orta kesimler makilik tepeler ve dağ kesimleri tamamen ormanlıktır. 58 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İDARÎ YAPI 2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre 32.442’dir. Yüzölçümü 30.630 hektar olup, 2 Belde ve 20 Köyü bulunmaktadır. EĞİTİM İlçemizde 3 Ortaöğretim Kurumu mevcut olup, Okuma – Yazma oranı %99’dur. Ayrıca Balıkesir Üniversitesine bağlı Erdek Meslek Yüksek Okulunun Turizm ve Otelcilik Bölümü ile Yerel Yönetim Bölümü olmak üzere 2 bölümle yüksek öğretim hizmeti verilmektedir. KÜLTÜR Erdek’in 10-12 km. dışında bulunan ve büyük medeniyetin yaşadığı Kyzikos(Kizikos) kentinde ilk yaşayanların Dolion’lar oldukları ve şehrin kurucusunun da Kral Kyzikos olduğu bilinmektedir. Kyzikos’dan geri kalan ve bilinen tarihi mimari zenginliklerini şöyle sıralayabiliriz; Hadrianus tapınağı, Kyzikos Amfitiyatrosu, altı köşe kuleler, Bouleuterion, Bergama Kraliçesi Apoolonis’in adına oğulları tarafından yaptırılan tapınak, Kirazlı Yayla Manastırı İlçemizde 1990 yılından bu yana Erdek Belediyesince düzenlenen “Erdek Şenlikler” adı altında Kültür ve Sanat etkinlikleri yapılmaktadır. SAĞLIK İlçemizde 25 yataklı bir Devlet Hastanesi ile 2 Merkez Sağlık Ocağı vardır. TARIM İlçemizin en önemli tarımsal faaliyeti zeytinciliktir. Bunun yanı sıra kırmızı soğan üretimi de bol miktarda yapılmaktadır. TURİZM 1959 yılından bu yana Türkiye’de Turizm hareketlerinin öncülüğünü yapan Erdek, sahilleri ve kumsalı ile ülkemizin en güzel plajlarından birine sahiptir. 12 km. uzunluğundaki sahil şeridinde turistik otel, motel ve dinlenme tesisleri mevcuttur. Erdek, Bandırma ve Gönen bağlantılı olarak İstanbul- Ankara,İzmir ve Bursa gibi büyük illerle ulaşım imkanı bulunmaktadır. 59 Feyzullah Kırca GÖMEÇ TARİHÇE Antik adı ‘Kisthene’dir. Yerleşim merkezinin kuzeyinde, deniz kıyısında, Eski Tunç Çağı’ndan itibaren kesintisiz yerleşilmiş Kız çiftliği Höyüğü vardır. Buradan çıkan seramik malzemelerin bulunması, ilçenin MÖ. 1200’den itibaren Ege Adaları ve Batı Ege Kıyıları ile sıkı ticari ilişkide olduğunu anlatmaktadır. İlçe merkezi 400–500 yıl önce 1 km. batıda, Balıbahçe mevkiinde ‘Ağaköy’ adı ile kurulmuş; daha sonra bugünkü yerine taşınarak, Emrutabat adı zamanla Armutova’ya dönüşmüştür. Merkezde yoğun arıcılık yapıldığından, merkeze bal peteği anlamında “Gömeç” adı verilmiştir. Gömeç adı Bucak Merkezi, Armutova adı ise, tüm Bucak’ın adı olarak kullanılmıştır. Gömeç I.Dünya Savaşı’nda Yunan işgaline uğramış, 6 Eylül 1922 tarihinde düşmandan kurtarılmıştır. Karaağaç Kasabamızda İstiklal Savaşı sırasında Ali Çetinkaya’nın komutasında Karaağaç Cephesi Komutanlığı kurulmuş, savaş süresince görev yapmıştır Gömeç Belediyesi, 1913’de kurulmuş, 1928 yılında kaldırılmıştır. Daha sonra 16.12.1955 tarihli Müşterek Kararname ile kurulmuş; 1956 yılında faaliyete geçmiştir. İlçemizin kuzeyinde Edremit Körfezi ve Burhaniye İlçesi, doğusunda Burhaniye İlçesi, güneyinde Ayvalık İlçesi, batısında Edremit Körfezi bulunmaktadır. İlçemizin yüzölçümü 223 km2.dir. Merkezin rakımı 10’dur. Yıllık ortalama sıcaklık 15–16 derecedir. İlçemizin doğusunda Madra Dağı bulunmaktadır. İlçemizde akarsu olmayıp, arazinin % 70’i dağlık, %30’u ovalıktır. İlçemizin kıyı şeridi uzunluğu ; Merkez 4.400 m, Karaağaç 10.600 m, Keremköy 2.500 m. Toplam 17.500 m.dir. NÜFUS 22 Ekim 2000 yılı genel nüfus sayımı geçici sonuçlarına göre; İlçe Merkezi: 4.102 Karaağaç Beldesi: 2.436 Köyler toplamı: 4.384 İlçe genel toplamı: 10.922 kişidir. 60 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İDARÎ DURUM İlçemizde;2 belediye, 9 köy, Merkezde 3 ve Karaağaç Beldesinde 1 mahalle bulunmaktadır. TARIM İlçemiz, jeolojik yapısı itibariyle % 70 dağlık, % 30 ovalık bir görünüm sergilemektedir. Bu yapısı içerisinde yer alan kültür alanlarının yaklaşık; Tarımda ana ürün zeytindir. 11.150 hektar zeytinlik arazi, 1.250.000 adet zeytin ağacı mevcuttur. Elde edilen zeytinlerin sofralık olarak işlenen kısımları İlçe içinde ve dışında piyasaya sürülmekte, yağlık olanları da ilçemizde faal durumda bulunan 13 zeytinyağı fabrikasında işlenerek zeytinyağı olarak piyasaya sunulmaktadır. Sanayii bitkileri üretiminde, zeytin dışında 2005 yılı üretimi yaklaşık 1.808 dekar arazide 600 ton pamuk üretilmiştir. Sebze üretiminde domates, bakla, bezelye, patlıcan, pırasa, biber, salatalık, ıspanak, havuç, bamya ve lahana üretimi yapılmaktadır. Bu ürünler civar İlçelerde pazarlanmaktadır. SAĞLIK İlçemiz merkezinde 1 adet Sağlık Ocağı, Karaağaç Beldesinde ise 1 adet Sağlık Ocağı olmak üzere 2 adet Sağlık Ocağı ve 2 adet Sağlık Evi bulunmaktadır. İlçemiz arazisinin % 70’i dağlık, %30’u ovalık olmak üzere 223km² olup, doğusunda Madra Dağı bulunmaktadır. İlçemizin yüksek kesimlerinde Kızılçam yer yer fıstık çamı mevcut olup denize doğru Zeytin ağacı, tarım arazilerinde buğday, pamuk, domates fasulye, bezelye bamya ekimi yapılmaktadır. İlçemiz Çanakkale-İzmir (E-87) kara yolunun kıyısında yer almaktadır. Gömeç, İzmir’e 170 km Balıkesir’e 120 km uzaklıktadır. 61 Feyzullah Kırca GÖNEN TARİHÇE Kaplıcalar çevresinde yapılan hafriyatlar sırasında ortaya çıkan mozaikler, yazılı taşlar sütun başlıkları, madeni paralar gibi tarihi eserler Gönen’in, yerleşim yeri olarak kullanılmasının Milattan Önce’sine dayandığını göstermektedir. MS. II. yy. ait bulunan kitabelerde şehrin adı ‘Sıcak Su Şehri, Thermi’, hamamlarda ‘Granikaion Hamamları’ olarak geçmektedir. Bu kitabelerde, sıcak suyun şehir için önemli olduğu ve şifa dağıtan suyun insanlara sunulması için yardım yapan yönetici ve kişilerin isimleri belirtilmektedir. Uzun süre Bizans yönetiminde kalan bölge, 13.yy’da Anadolu Selçuklularının eline geçmiş, bu Devletin dağılmasından sonra Karesi Beyliği yönetiminde kalmış ve nihayet 1334 yılında Osmanlı idaresine katılmıştır. Doksan Üç Harbi denilen 1877–1878 Türk-Rus savaşının ardından Balkanlar’dan ve Kafkasya’dan çok sayıda Türk boyu göçmen olarak gelip Gönen’e yerleşmiştir. 1881 yılında Erdek’ten ayrılarak ilçe yapılmış, 1885 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. 6 Temmuz 1920 de Yunan işgaline uğramış, 6 Eylül 1922 de kurtarılmıştır. COĞRAFÎ DURUM İlçenin yüzölçümü 1152 kilometrekare olup, arazi genellikle ovalık, batısı ve güneyi dağlıktır. Marmara Denizi’nin etkisinde kaldığından ılıman bir iklim hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak, kışlar yağışlı ve ılıktır. İDARİ YAPI İlçemize bağlı 1 adet Belde ve 89 adet Köy mevcuttur. Yüzölçümü 1.152 km2 ile geniş bir arazi yapısına sahiptir. NÜFUS En son Genel Nüfus Sayımına göre Belde ve Köyler dâhil 71.804’dür. 62 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü EĞİTİM Toplam 29 İlköğretim Okulu, 10 Lise ve Dengi Okul bulunmaktadır. YÜKSEK ÖĞRETİM Balıkesir Üniversitesine bağlı olarak eğitim veren Meslek Yüksek Okulunda Muhasebe, Turizm ve Otelcilik, Doğal Gaz Isıtma ve Sıhhi Tesisat Teknolojisi, İklimlendirme ve Soğutma Teknolojileri ve Bilgisayar Programlama ve Teknolojisi Programları bulunmaktadır. KÜLTÜR VE TURİZM Gönen’in kültür yaşamında en önemli yer tutan kişi kuşkusuz Ömer Seyfettin’dir. Her yıl Mart ayının ilk haftası “Ömer Seyfettin Kültür Sanat Haftası” kutlanmakta ve çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Ömer Seyfettin’in 1884 yılında Gönen’de doğmuş ve çocukluğunun ilk dönemi Gönen^de geçmiştir. “ANT” ve “KAŞAĞI” isimli hikâyelerinde Gönen’den hatırında kalan hikâyelerini dile getirmiştir. Ayrıca yöremize özgü İĞNE OYASI çok ilgi gördüğünden Gönen Oya Çeyiz Fuarı düzenlenmektedir. Bu etkinlik aynı zamanda Gönen’in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü olan 6 Eylül tarihini de içine alması nedeniyle dolu dolu bir kültür haftası yaşanmaktadır. SAĞLIK İlçemizde 200 yataklı Devlet Hastanesi, 3’ü İlçe Merkezi, 1’i Sarıköy Beldesi ve diğerleri Tütüncü ve Buğdaylıda 6 Sağlık Ocağı, Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi, Verem Savaş Dispanseri, Semt Polikliniği, 29 Sağlık Evi, Hastaneye entegre 112 Acil Merkezi hizmet vermektedir. EKONOMİK DURUM Dünyaca ünlü kaplıcalarıyla turizminden; ham deri işleme tesisleri ve gıda sektörleri ile sanayisinden; et, süt gibi hayvansan ürünlerin yanı sıra büyük şehirlerde GÖNEN BALDOSU olarak tanınan ve aranan çeltik üretimiyle tarım ve hayvancılığından, iğne oyacılığı ile de ayrıca adından sıkça söz ettiren ilçemiz bölgesinde önemli bir ekonomik güce sahiptir. 63 Feyzullah Kırca SANAYİ Geçmişte ekonomisi yalnızca tarım ve kaplıca turizmine dayanan Gönen giderek bir sanayi kentine dönüşmektedir. Sanayileşmenin lokomotifi deri ve gıda sektörleridir. TARIM Verimli topraklara sahip Gönen Ovasında tarım çağdaş tekniklerle yapılmakta, hemen her türlü sebze, hububat, bakliyat, endüstri ve yem bitkileri ile meyve yetiştirilmektedir. TURİZM Gönen sahip olduğu şifalı sularıyla çok eskiden beri bilinen bir beldedir. Yurt içinden yılda 200.000’i aşkın insan başta romatizma ve kireçlenme rahatsızlıkları olmak üzere hastalıklarına şifa bulmak için İlçemize gelmektedir. İlçemizin turizmi kaplıcalara dayalıdır. Son yıllarda ‘OYA PAZARI’na alışveriş için gelenler İlçe turizmine hareketlilik getirmektedir. Özellikle yaz aylarında büyük ilgi gören Ekşidere köyündeki “DAĞ ILICASI”’da büyük ilgi görmektedir. Alacaoluk Kalesi, babayaka Kalesi ve Güvercinli Köprü Gönen’in çevresindeki başlıca tarihi kalıntılardır. İlçeye ulaşım karayolu ile sağlanmaktadır. Bandırma 45 km mesafede olduğundan hızlı feribot ile İstanbul’a da ulaşım çok kısa zamanda yapılabilmektedir. 64 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü HAVRAN TARİHÇE Çok eski bir yerleşim yeri olarak, Havran’nın bilinen ilk ahalileri Lelejler ve Pelasglardır. M.Ö.546 ‘da Lydia Devleti, Persler tarafından yıkılınca Havran Bölgesi de Pers egemenliğine girdi. M.Ö. 334 ilkbaharında Makedonyalı İskender ile Persler arasındaki savaştan galip çıkan İskender tüm Mysia Bölgesi’nin (Uludağ ile Kaz Dağları arasındaki bölge) hâkimi oldu. M.Ö. 283 yılında kurulan Bergama Krallığı, bu bölgede hâkimiyet kurdu. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türklerin eline geçmiştir. 1175 de Eskişehir Ovası’nda toplanan 100.000 Türkmen hiç bir sultandan emir almadan Muğla, Denizli, Bergama ve Edremit havalisine gelerek kıyı kentlerine yerleştiler. Bölgedeki dağlardan birine adı verilen Eybek Bey de bu akının içinde yer almıştır. 1280 de Danişment soyundan geldiği için bölgedeki Türkmenler tarafından büyük hürmet gösterilen Karesi Bey, kısa sürede bölgede hâkimiyet kurdu. Böylece bölge kesin olarak Türklerin eline geçti. 1402 Ankara savaşında Osmanlı ordusu yenilip geri çekilince Timur’un askerleri Bursa’ya girerek hazineye el koydu. Kaz Dağları’na saklanan Osmanlı askerlerini ele geçirmeye çalışan Timur’un torunlarından Şeyh Nurettin Mahmut emrindeki orduyla, bunları izleyip Havran’a geldi. Ele geçiremeyince de yıllardır barış içinde yaşayan ve zenginleşen Havran ve çevresini talan edip, yakıp yıktılar. Tahribat öylesine büyüktü ki, 1890’lara kadar Osmanlı belgelerinde Havran bölgesi; “Viraneli” kaydolundu. Daha sonraları onarılarak güzelleştirilen şehre ‘Huriler Diyarı’ anlamına gelen HAVRAN ismi verilmiştir. Antik dönemde Havranın adının “Aureline” altın ülkesi olarak anıldığı söylenir. Altının simgesi olan Au, Latince “Avrum“ dan gelmektedir. Havran isminin zamanla Aureline’ den ‘Altın ülkesinden gelme’ ihtimali de oldukça yüksektir. Osmanlı döneminde Havran Bölgesi, Edremit kadılığına bağlı büyükçe bir köy (kariye) durumunda kalmıştır. Çanakkale Zaferinin kazanılmasında büyük katkısı bulunan ve 276 kg top mermisini kaldıran Koca Seyit Çavuş ile yine bu savaşta kahramanca mücadele eden Ömer Çavuş Havranlıdır. 65 Feyzullah Kırca I.Dünya Savaşı sonrası Milli Mücadelede Harranlılar, Edremit Kuvâ-yi Milliye Teşkilatına bağlı olarak kurulan Havran Heyeti ile yer almış, Havran bölüğü ile Ayvalık cephesinde 172. Alay Komutanı Ali ÇETİNKAYA komutasında diğer körfez halkı ile birlikte düşmana karşı mücadele etmişlerdir. Buna rağmen 30 Haziran- 1 Temmuz 1919 gecesi Havran’a giren Yunan birlikleri, 6 Eylül 1922’de Balıkesir’i kurtaran Milli Müfrezenin Balya üzerinden körfez bölgesine hareket eden bir kolu tarafından 8 Eylül 1922’ de düşman işgalinden kurtulmuştur. COĞRAFÎ DURUM Havran, Ege Bölgesi’nin Edremit Körfezi’ne doğru uzanan verimli bir ovası üzerine kurulmuş, denizden 33 m. yükseklikte bir yerleşim yeridir. İKLİM İlçemiz iklim bakımından Akdeniz ve Marmara ikliminin hâkim olduğu değişik özellikler gösteren bir bölge olarak dikkat çeker. Yıllık sıcaklık ortalaması yazın 20 C, kışın 50 C’dir. 66 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ULAŞIM İlçemiz Balıkesir’e 80 km., Çanakkale’ye 144 km., İzmir’e 200 km. uzaklıktadır. İDARİ YAPI 1873’DE Bucak olan, Havran 1 Nisan 1957 yılında 7033 sayılı kanunla İlçe olmuş, bu kanuna binaen 1959 yılında İlçe teşkilatı kurulmuştur. 1 Kasaba, 25 Köy, 7 Mezra ile İlçeye bağlıdır. NÜFUS 22 Ekim 2000 Genel Nüfus Sayımına göre toplam 26.670’dir. Yüzölçümü 559km2’dir. EĞİTİM Okur – Yazar oranı ortalama %90’dır. İlköğretim, Ortaöğretim ve liseler dışında Balıkesir Üniversitesine bağlı Havran Meslek Yüksek Okulu 3 bölümle (İşletmecilik, Pazarlama ve Bilgisayarlı Muhasebe)öğretim yapmaktadır. SAĞLIK 1 Devlet Hastanesi, 1 Sağlık Ocağı, B.Dere Kasabasında 1 Sağlık Ocağı mevcuttur. SANAYİ İlçenin sanayisi tarıma dayalı olup, Zeytin ürünleri ve sofralık zeytin alanında Türkiye İş Bankasına ait ANT GIDA (Fora Zeytincilik) firması büyük bir yatırım yapmış olup, önemli ölçüde Zeytin üretimi yapmaktadır. Dünyanın en modern ve büyük Zeytin işleme fabrikası özelliğini taşımaktadır. 2 adet Prina fabrikasın da ise Zeytinyağı fabrikalarında tamamen alınamayan yağlar benzol ile yıkama tekniği ile düşük evsafta zeytinyağı olarak elde edilmektedir. 1 adet Çiçek Yağı Fabrikası ham çiçek yağını işleyerek iç pazara sunmaktadır. TARIM Toplam arazinin ancak %24’ü tarım arazisi olmasına rağmen Havran tipik bir tarım ilçesidir. Tarım arazilerinin en büyüğü zeytinlik arazilerdir. Üretimi yapılan diğer meyve türleri Armut, Ayva, Badem, 67 Feyzullah Kırca Ceviz, Antepfıstığı, Elma, Kayısı, Şeftali, Nar, Kiraz, İncir, Vişne, Üzüm vb. olarak sıralanmaktadır. TURİZM İlçemiz çok eski uygarlıklara yerleşim merkezliği yaptığı için Antik Mysia, Truva, Tehebe, Lyrnessos, Pers, İskender ve Helenistik devri, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemi Antik Kalıntılara, Türk- İslam dönemi yapılara, tarihi çeşmelere, anıt yapı ve meskenlere sahiptir. Şifalı Derman Kaplıcalarına, yeşilliği ile göz kamaştıran hanlar, Eybek kışlası ve serhat mesire yerlerine sahiptir. DOĞAL KAYNAKLAR Doğuda bulunan Eymir Köyü civarında bol miktarda demir cevheri, Kuzeyde bulunan Eybek dağında linyit ve mermer yatakları, Küçükdere köyünde zengin altın madeni yatakları bulunmaktadır. İlçeye Balıkesir Merkez otogarından kalkan otobüslerle ulaşılabileceği gibi diğer komşu ilçelerden de kolaylıkla gidilebilir. 68 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İVRİNDİ TARİHÇE Adının nereden geldiği kesin olarak bilinmemekle beraber, İvrindi kelimesinin “Aya Rindi” kelimesinden ya da pınar anlamına gelen “Avrandi” kelimesinden geldiği sanılmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bucak olan İvrindi, 2 Ağustos 1944 tarihinde 4642 sayılı kanunla ilçe haline getirilmiştir. COĞRAFÎ DURUM İvrindi; Balıkesir’in güneybatısında ve 37 km. mesafede olup, Balıkesir-Edremit yolu üzerinde 35.km.den sonra 2 km. içeride kalmaktadır. İlçe 751 km2 alana sahip olup, denizden yüksekliği 190 metredir. İKLİM İlçemizin iklimi yazları kurak ve sıcak, kışları ise soğuk ve yağışlı geçer. Yağışlar kış aylarında kar ve yağmur şeklinde olur. NÜFUS 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan Genel Nüfus Sayımına göre İlçemiz Merkez nüfusu 5.753, Bucak ve Köyler nüfusu 32.256 olup, toplam 38.009’dur. İlçemizin yüzölçümü 76.280 hektardır. 4 Beldesi, 61 Köy bulunmaktadır. EĞİTİM İlçe genelinde 3 Lise, 1 İmam Hatip Lisesi, 1 Sağlık Meslek Lisesi, 17 İlköğretim Okulu, 11 Merkez İlköğretim olmak üzere 45 İlköğretim Okulu mevcuttur. SAĞLIK 1 adet 30 yataklı Devlet Hastanesi, Aile Çocuk Sağlığı Ana Bilim Merkezi ve 5 Sağlık Ocağı mevcuttur. 69 Feyzullah Kırca TARIM Halkımızın %90’ı çiftçilikle uğraşmaktadır. İlçede en çok tahıl yetiştirilir. Hububat, Bakliyat, Endüstri bitkileri, Sebzeler ve çeşitli meyveler yetiştirilmektedir. İlçenin bitki örtüsünü %8.9 ile kızılçam, %26.7 ile karaçam, %1.0 ile kestane ve %63.4’dünü meşe-ardıç ve ibreli ağaçları kaplamakla beraber, diğer endemik bitkilerde bulunmaktadır. İlçe ormanlarında keklik, tavşan, bıldırcın üveyik, tilki, domuz gibi av hayvanlarının bulunmasının yanı sıra dağlık yüksek kısımlarda karaca ve ayı da bulunmaktadır. Balıkesir merkezinden kalkan minibüs ve otobüslerle ulaşmak mümkündür. 70 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KEPSUT TARİHÇESİ İlçenin ne zaman ve kim tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Kepsut’un Bergama Krallığı, Misyalılar devrindeki adı Hadri Anut veya Herun’dur. Şimdiki adı Kes-bit ‘Kesildiğinde hemen yerine yenisi yetişen’ anlamına gelmektedir. Arazinin verimli olması mahsulün çabuk yetişmesi nedeniyle Kesbit denilmiştir. Halk arasında söylenen “Arabamın espiti dolaşalım Kesbiti” Türküsüne bakılacak olursa isminin “Kesbit” ten geldiği varsayımı daha doğrudur. Bir başka varsayım da, (Kev-keb-i-sut) kelimesi faydalı yıldız demektir. 1953 Yılına kadar (KEPSÜT) olarak resmi yazışmalarda ismine rastlanan ilçemizin adı İlçe olması hakkındaki kanunda Kepsut yazıldığı için artık o günden sonra bu şekliyle söylenmeye başlamıştır. Kelimelerden hangisi olursa olsun bölgenin verimliliğini ifade ettiği bir hakikattir. 1956 yılında bir arkeologun bu bölgede yaptığı incelemede bulduğu eserlerden bir kısmının Tunç devrine ait yortan tipi mezarların mevcut olduğu, bu mezarlardan çıkan seramiklerden anlaşılmıştır. İlçenin ova köylerinde Roma, Bizans devirlerine ait yazılı taşlara rastlanmaktadır. Dedekaşı Köyü hududu içinde büyük bir yığma mezar (Tümülüs) Akçaköy’de de devrin büyükleri için yapılmış mezarlar meydana çıkarılmıştır. Kepsut, Asya’yı Ön Asya ile Anadolu köprüsü üzerinden dünyanın batısına bağlayan en önemli kavşak bitimi olan bölgede yer alır. Osmanlılar devrinde Bursa vilayetine bağlı olan Kepsut, mülki teşkilatın kuruluşundan 1283 Rumi senesine kadar Bursa’ya bağlı bir kaza olarak kalmış, 1867 tarihinde nahiye olarak Balıkesir sancağına bağlanmıştır. 27.02.1953 tarih ve 6068 sayılı Kanunla 1.3.1953 tarihinde bugünkü konumu olan Balıkesir iline bağlı bir ilçe haline gelmiştir. Ayrıca ilçenin Tekke Işıklar Köyü’nde, Yıldırım Beyazıt’ın sancak beylerinden olan ve Ankara Savaşı’na katılan Ayni Ali Bey”in türbesi de tarihi önem taşır. COĞRAFÎ DURUM İlçenin kuzeyinde Susurluk, batısında Balıkesir Merkez İlçesi, güneyinde Bigadiç, doğusunda Dursunbey, kuzey doğusunda Bursa Mustafakemalpaşa vardır. Yüzölçümü 894 km2 olup, Balıkesir il merkezine uzaklığı ise 26 km dir. 71 Feyzullah Kırca İKLİM İlçede yazları kurak ve sıcak, kışları ılık ve yağmurlu geçer. Kışlar ova bölgesinde yağmur, dağlık bölgelerinde ise yağmur ve kar şeklinde görülür. İDARİ YAPI Merkez İlçe Belediyesi, 63 Köy ve 12 Mahalleye sahiptir. NÜFUS Son nüfus sayımına göre Merkez İlçe 5.545, Köyler toplamı 22.477’dir. yüzölçümü 894 km.2’dir. Rakım 106m.’dir. TARIM İlçe ekonomisinin temeli tarım ve hayvancılıktır. Şeftali, çilek, elma ve çeşitli meyve üretimi yapılmaktadır. Şeftali Diyarı olarak bilinen ve yurdumuzun şeftali üretiminde büyük payı olan İlçemizde diğer meyve ve sebzelere göre daha az işçilik, daha az sermaye ile daha fazla kar ettiği şeftaliye rağbet her geçen yıl artmaktadır. Her yıl sulanabilir tarım arazilerine 15-20 bin şeftali fidanı dikilmektedir. 15 Haziran - 15 Eylül tarihleri arasında ilçemizde her zaman şeftali bulmak mümkündür. İlçemiz merkez, Hotaşlar, Tekke Işıklar, Şeremetler, Recepköy, Keçidere. Bağtepe, Akçaköy, Beyköy ve Karaçaltı Köylerinde olmak üzere 11 çeşidi Tüysüz Nektarin, 25 çeşit şeftali yetiştirilmektedir. İlçemizde yetiştirilen şeftalinin tadı, aroma, renk ve kalite açısından diğer bölgelerde yetişen şeftaliye göre daha farklılık göstermekte bu da toprak yapısından, tabii gübre kullanımından ve iklimden kaynaklanmaktadır. Ayrıca geleneksel hale gelen Şeftali Festivali Temmuz ayının son haftasında 13 yıldır kutlanmaktadır. Bunun yanı sıra ilçemizde çilek, vişne, erik kısaca her türlü sebze ve meyve üretilmektedir. İlçemize Balıkesir’e karayolu ile ulaşım sağlanmakta, İlden diğer illere karayolu ve demir yolu ulaşımı bulunmaktadır. 72 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü MANYAS TARİHÇE Coğrafyacı Strabon’a göre bu beldenin en eski sakinleri Dolionlardır. Eski ismi Milotopolis veya Pemaninos olan Manyas’ın Ergili Mevkii’nde yapılan kazılarında, 6. ve 7. yy’a ait Doğu Yunan seramik parçaları elde edilmiştir. 12. Asır sonunda Anadolu Selçuklu Devleti çökünce Karesi Bey, bu bölgeyi egemenliği altına almıştı. Manyas 1337 yılından sonra ise Osmanlı idaresine geçmiştir. 1877 Osmanlı – Rus harbi sonucunda Kırım Türklerinden 25 hane, bölgeye yerleşmiştir. Çevre halkı tarafından Tatar Köy adı verilen ve çeşitli göçlerle büyüyen yerleşim, Bandırma’ya bağlı Manyas nahiyesi olmuştur. 1936 yılında 3012 Sayılı Kanunla Balıkesir’e bağlı bir ilçe haline gelmiştir. COĞRAFÎ YAPI Yüzölçümü 586 km² ’dir. Kuzey kesimi ovalık olup, toplam yüzölçümünün %30’unu teşkil etmektedir. %70’ini kaplayan güney kısmı ise dağlık ve engebeli araziye sahiptir. 19.000 hektar ormanlık saha bulunmaktadır. İlçe Manyas Gölü’ne 10 km mesafede gölün güneyinde bulunmaktadır. İlçenin rakımı 55 m’dir. 73 Feyzullah Kırca İKLİM İlçemizin iklimi genelde ılıman olup, iklim geniş kuşaklarının etkisiyle Karadeniz iklimi de Akdeniz iklimi de görülmektedir. Bölgede hakim rüzgar yaz aylarında lodos, diğer aylarda poyrazdır. NÜFUS En son Genel Nüfus Sayımına göre İlçemiz nüfusu toplam 25.148’dir. İDARÎ DURUM Merkez İlçe, Salur ve Kızılköy Belde Belediyesi ile 43 Köyü mevcuttur. SAĞLIK 50 yataklı Manyas Devlet Hastanesi ve Merkez Sağlık Ocağı bulunmaktadır. Ayrıca İlçe Merkezine bağlı 3 ayrı yerleşim yerinde Sağlık Ocağı, 8 yerleşim yerinde de 8 Sağlık Evi mevcuttur. EĞİTİM İlçemizde 12 İlköğretim Okulu, 4 Lise mevcuttur. Okuma – Yazma oranı %98.75’dir. TURİZM (TERMAL TURİZMİ); İlçe sınırları dâhilinde bulunan kaplıcalar İlçemiz turizmine katkıda bulunmaktadır. Özellikle şeker ve prostat hastalıklarının tedavisi için tavsiye edilen kaplıcalarımız, yakın gelecekte İlçemizi kaplıca turizminin önemli bir merkezi haline getirecektir. TARIM İlçe ekonomisinin %80’i tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Sulu araziden yılda 2 ürün alabilmek mümkündür. Yetiştirilen ürünler arasında buğday, ayçiçeği, şekerpancarı, domates, mısır, lahana başta gelmektedir. Küçükbaş hayvancılıkta merinos, kıvırcık türü koyun ve kıl keçisi beslenmektedir. Komşu ilçelerden ve ilimiz otogarından her saat kalkan otobüslerle ulaşım sağlanmaktadır. 74 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü MARMARA TARİHÇE Adada ilk yerleşme, antik çağda Miletoslularca olmuştur. Adada deniz kolonileri ile bağlanan yerleşim, 15.yy’dan itibaren de Türklerle devam etmektedir. Ada halkının çoğunluğu oluşturan Rumlar, yüzyıllarca Türklerle yan yana yaşamışlardır. Lozan Anlaşması Mübadele maddesi hükümlerince Rumlar, Yunanistan’a gitmek zorunda kalınca adaya özellikle Karadeniz Bölgesinden gelenler ile Girit Adası’ndan mübadele ile gelenler yerleştirilmiştir. Antik ismi Prokonnesos olan ada, Kyzikos ile birlikte Delos deniz birliğine bağlanmıştır. İlk çağlardan bu yana mermer yatakları nedeniyle ülkeyi imar etmek isteyen Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun en ünlü komutanlarının ilgisini çekmiştir. Osmanlı döneminde de yapılan cami ve sarayların mermerleri buradan sağlanmıştır. Marmara Adaları Marmara Denizi’nin güneybatısında ada Kapıdağ Yarımadası ile Şarköy arasında sığ bir deniz alanında yer alır. Marmara Denizi’ndeki adaların en büyüğü, ismi mermer ve Marmor’dan gelen Marmara Adası yaklaşık 110 km2’lik bir alana sahiptir. Adanın en yüksek yeri, Radar Tepe olarak da bilinen İlyas Tepe’nin adeta denize kafa tutarcasına yükselişi, vahşi ve sarp görü- 75 Feyzullah Kırca nümü yaşam dolu iklimi suyu, denizi ve nihayet denizle kaynaşmış insanıyla, özel bir konum ve niteliğe sahiptir. Marmara Adası 4 Temmuz 1987 yılına kadar Erdek ilçesine bağlı kalmış bu tarihten itibaren ilçe olmuştur. Marmara ilçesine bağlı 4 köy ve 2 beldesi vardır. Bunlar Çınarlı Köyü, Gündoğdu Köyü Asmalı Köyü, Topağaç Köyü ile Saraylar ve Avşa beldeleridir. Adanın doğal yapısını oluşturan mermer ilkçağdan günümüze kadar önemli bir ihraç ürünü olmuştur. Çınarlı Köyü, isminden de anlaşılacağı gibi yüzyıllara meydan okuyup günümüze kadar ayakta kalmayı başaran, tarihi eser niteliğindeki çınarlarıyla ünlüdür. Balıkçılık da oldukça ilerlemiştir. Asmalı Köyü, adanın son İstanbul çıkış noktası olması nedeniyle yat turizmine oldukça elverişlidir. Turizmin yanında zeytincilik ve balıkçılıkla oldukça gelişmiştir. Eski ahşap Rum evlerinin hala kullanıldığı Asmalı Köyü’nün birazı Pomak, çoğu Karadenizli olan sakinleri geçimlerini çam toplayarak ve balıkçılık yaparak sağlamaktadırlar. Rumlardan kalan bu eski tahta evler tarihten birer sayfa gibi duvarlarına yapılan resimleri asırlardır korumaktadırlar. Topağaç Köyü, adanın tarımsal faaliyetlerine en elverişli köyü olup, adanın sebze ihtiyacının önemli bir kısmını sağlamaktadır. Saraylar, başka bir deyişle mermerler kenti... MS.2–3. yüzyıllarını gösteren en erken buluntular, mermer ocaklarının tarihini Roma dev76 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü rine kadar götürüyor. Yani 1800 yıldır mermer çıkarılıyor. Buradan çıkartılan mermerler dünyaca ünlüdür. Saraylar’da bir açık hava müzesi bulunmaktadır. Marmara İlçesi, sofralık zeytin üretiminde büyük gelişim sağlamıştır. Balıkçılık ise temel geçim kaynağıdır. İlçemizin ada olması nedeniyle sadece deniz ulaşımı mevcuttur. Marmara Adası’ndan Tekirdağ İstanbul ve Erdek ‘e gemi ve motorlarla ulaşım sağlanmaktadır. Her gün Marmara’dan Erdek’e gemi seferleri düzenlenmektedir. 77 Feyzullah Kırca SAVAŞTEPE TARİHÇE İlçenin tarihi insanlığın ilk dönemlerine kadar dayanmaktadır. Son yıllardaki araştırmalarla İlçenin kurulduğu bölgede yer alan geniş düzlük arazi içinden akan akarsuların kenarlarında Tunç Çağına ait kalıntılara rastlanmıştır. Bunlardan Sazlıdere Höyüğü önemli kalıntılar veren bir yapıya sahiptir. M.Ö. 5. ve 4. yüz yıllarda bölge kuzey ile güney arasında bir yol güzergahı olarak önem kazanır. Ticaret kervanlarının uğrak noktası oluşu sebebiyle, bugünkü ilçenin kurulduğu yerin 2 km. kadar doğusunda Halkapınar denilen yerde KERASAİ / KERASA adında kent kurulmuştur. Nitekim Savaştepe’nin eski adı Giresun olup bu ad ise Kerasai – Kerasa adından gelmektedir. Kalıntılarına bu gün bile rastlanan kentin adının Kerassai / Kerassa (Halkının Kenti) (Ossa = Kenti) şeklinde yazılmasından anlaşılacağı üzere adının anlamı unutulmuş, kiraz ile ilgili bir ad bunun yerine geçmiş ve Kerasous / Kerasountaş şeklinde kullanılmıştır. İlçeye su sağlayan Halkapınar su tesislerinin bulunduğu arazinin su kaynağı bakımından zengin olması dolayısıyla bu İlkçağ kenti burada kurulmuştur. İlkçağın önemli HELEN yazıları Panopenisli Nonnos (Panapolis, Mısır, M.S. V.yy) Kerasai yani Kerasah “Halkının Kenti” diye anmaktadır. Ortaçağda ise Kerasai ya da Kerasais adı Türklerin bölgeye hâkim olmaları ile “Kiresin “ ya da “Kilesin” şeklinde, sonraları ise “Giresun” şekline dönüştüğü anlaşılıyor. 10 Ekim 1934 tarihinden sonra 20 yıl bucak örgütü olarak kalır. 4 Mart 1954 tarihinde çıkarılan yasa ile 1 Haziran 1954 tarihinde Savaştepe ilçe merkezi haline gelir. Savaştepe, Marmara ve Ege Bölgesi’nin iklimi etkisindedir. İlçede yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. Ortalama 700– 800 mm. yağış almaktadır. İlçede kar yağışlı gün sayısı merkezde 5 ile 7, dağlık kesiminde 10 günün üzerine çıkmamaktadır. Bitki örtüsü olarak fakirdir. Genel bitki örtüsü makidir. İlçenin verimli ormanları doğusu ve güneyinde yer almaktadır. İlçede çok çeşitli bitki türleri bulunmakla beraber çam ve meşe ağaçları çoğunluktadır. İlçe ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca ürünler buğday, arpa ve baklagillerdir. Savaştepe ilçesi ulaşım olarak birçok yolunun asfalt olması ile köylerde ilçe merkeziyle il merkezi arasındaki ulaşımı çözmüştür. Balıkesir – Soma yolu ilçe merkezinden geçtiğinden, ilçe halkının genel olarak ulaşım sorunu yoktur. İlçe sınırları içinden İzmir- Ankara – Bandırma demiryolu hattı geçmektedir. 78 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü SINDIRGI TARİHİ İlçemizin tarihi çok eski yıllara dayanmaktadır. Sındırgı´nın şehir olarak kuruluşu XVI. yy’dan daha eskilere dayanır. Antik dönemdeki adı ‘Carsea’ olan Sındırgı’da, mevcut verilere göre Sındırgı ve çevresinde Erken Tunç Çağ, Frig, Lidya, Klasik Yunan, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerinin kesintisiz olarak yaşandığı anlaşılmaktadır. İlçe merkezine yakın Helenistik Döneme ait Tümülüsler, oda mezarları, Frig Kaya mezarı Lidya dönemi Tümülüsler ilçenin günümüzden 2600 sene önce yerleşime sahip olduğunu anlatmaktadır. 200 yıl kadar İran egemenliği altında kalan bölge, Bergama Krallığı ile birlikte Romalıların yönetimine geçmiş, daha sonra önce Bizans sonra Selçuklular tarafından ele geçirilerek idare edilmiştir. Karesi Beyliği’nden sonra Osmanlı egemenliği altına girmiştir.1884 yılında Belediye kurulmuş,1913 yılında yeniden ilçe olmuştur. 29 Haziran 1920 tarihinde Yunan işgaline uğrayan ilçenin halkı, canla başla mücadele ederek düşman birliklerini(sindirmiş, yıldırmış),sonuçta bir yerde barınamayacaklarını anlayan işgalciler birçok yangın çıkardıktan sonra ilçeyi terk etmişlerdir. 3 Eylül 1922 de işgalcilerden temizlenen Sındırgı bugünü resmi kurtuluş günü kabul edip,her yıl coşku ile kutlanmaktadır. Sındırgı,1433 km² yüzölçümüne sahip olup, denizden yüksekliği 250 m´dir. Balıkesir´in güneydoğusunda yer almaktadır. Eski Balıkesir-İzmir yolu üzerinde, Balıkesir´e 63 km uzaklıktadır. Başlıca dağları Ulus, Sidan ve Dikmen dağlarıdır. İlçenin başlıca akarsuları; Simav çayı, Ilıcalı ve Cüneyt çaylarıdır. İlçemizde göl bulunmayıp, bir tane baraj bulunmaktadır. Akdeniz iklimine sahip ilçede, kışlar yağışlı ve ılık yazlar kurak ve sıcak geçmektedir. İlçe arazisinin % 51´i ormanlık, %24´ü tarıma elverişli alan, %22´lık kısım dağlık ve kıraç arazi,%3´lük kısmı ise çayır, mera ve sulu tarım arazisinden oluşmaktadır. Ormanlık alan 71.550 hektardır. İlçede tütün başta olmak üzere, susam, buğday, kavun, karpuz ve çeşitli hayvan mahsulleri üretimi önem kazanmaktadır. Dokumacılık revaçtadır. Yağcıbedir halıları dünyaca ünlüdür. Ayrıca kaolen madeni zengindir. İlçeye ulaşım karayolu ile yapılmaktadır. Balıkesir il merkezine 63 km, İzmir´e 145 km uzaklıktadır. Balıkesir otogarından her saat kalkan otobüsler bulunmaktadır. 79 Feyzullah Kırca SUSURLUK TARİHÇE İlçemiz Lidyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Selçukluların egemenliklerinden sonra, Karesi Beyliği’nin idaresine geçmiştir. Osmanlı idaresine geçmesi Orhan Gazi zamanında gerçekleşmiştir. Susurluk’ un bulunduğu yer, Karesi Beylerinden İğne Bey Vakfına ait ormanlık ve bataklık boş bir alan iken İğne Bey’in torunları burasını “Susığırlık” adı altında bir çiftlik halinde idare etmiştir. Daha sonra “Miladi 1634” tarihlerinde Karaman tarafından gelen Hacı Hatip Oğulları adlı akıncılar buraya yerleşmişlerdir. Burası çiftlik halinde iken, Bursa ve İstanbul’a geçen kervanların konaklama yeri olmuştur. 1858 ve 1878 Türk-Rus savaşında Anadolu’ya göç eden Bulgaristan ve Kafkas Göçmenleriyle sonraları Ahmet Vefik Paşa tarafından iskân ettirilen Türkmen aşiretleriyle kalabalıklaşmıştır. Bir söylentiye göre; suların bolluğu ve sığır sürülerinin bulunması nedeniyle, buraya “Susığırlık” denilmiş, sonradan bu isim “Susurluk” a dönüşmüştür. Susurluk 1892’de Bucak, 1926’da İlçe olmuştur. 5 Eylül 1922 Susurluk’un düşman işgalinden kurtuluş günüdür. Her yıl 5 Eylül de “Kurtuluş Bayramı” törenlerle kutlanmaktadır. COĞRAFÎ KONUM Susurluk ilçesi Balıkesir iline bağlı bir ilçe olup, ilin kuzey doğusunda yer almaktadır. İlçenin doğusunda Bursa Mustafakemalpaşa ilçesi, kuzeyinde Karacabey ve Bandırma ilçesi, batısında Manyas ve güney ve güney doğusunda Kepsut ilçesi yer almaktadır. Susurluk ilçesi deniz seviyesinden ortalama olarak 63 m yüksekliktedir. Fazla yüksek olmayan engebeli arazilerden oluşan ilçe toprakları, ilin kuzey doğusunda yer almaktadır. Doğu kesimini Çataldağ’ın batı uzantıları, batı kesimlerini Sularya dağlarının uzantısı olan Keltepe engebelendirir. Dağlık alanlar ormanlarla kaplıdır. NÜFUS 2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre Merkez, Belde ve Köylerin toplamı 44.130’dur. 80 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İDARİ YAPI İlçemizin 2 Kasabası, 44 Köyü ve bu köylere bağlı 4 Mahallesi bulunmaktadır. Merkez Belediyesi ile birlikte Göbel ve Karapürçek Beldelerinde Belediye teşkilatı bulunmaktadır. EĞİTİM İlçemiz Merkezinde 6 İlköğretim Okulu, 5 Ortaöğretim Okulu, 1 Genel Lise, 1 Anadolu Lisesi, 1 Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi, 1 İmam-Hatip Lisesi, 1 Kız Meslek Lisesi bulunmaktadır. Ayrıca Mesleki Eğitim Merkezi Müdürlüğü 2001–2002 Öğretim yılında eğitim öğretime açılmıştır. YÜKSEK ÖĞRETİM Balıkesir Üniversitesine bağlı Susurluk Meslek Yüksek Okulu mevcut olup; bünyesinde Süt Ürünleri Programı ve Et Ürünleri Programlarını bulunmaktadır. SAĞLIK İzmir – İstanbul karayolu üzerinde stratejik bir konumda bulunan İlçemizde 80 yataklı Devlet Hastanesi mevcuttur. TARIM İlçemizde Tarım faaliyetleri, oldukça çeşitli ve yoğundur. En önemli Tarım ürünlerimiz; Şekerpancarı, Domates, Biber, Ayçiçeği, Buğday ve diğer tarım ürünleridir. İlçemiz sanayisi de; potansiyelimiz olan Tarım ürünlerimize dayalı olarak çalışmaktadır. İlçemizde bolca, Salça ve Konserve, hazır yemek ve dondurulmuş gıda fabrikaları bulunmaktadır. İlçemizde aynı zamanda, Meyveciliği geliştirme projesi kapsamında, meyve üretiminde teşvik edilmekte, İlçe Tarım Müdürlüğü ve s.s. Susurluk ve köyleri yaş sebze meyve yetiştiricilikleri Kooperatifi fidan desteği sağlamakta, Seracılık faaliyetleri de yaygınlaşmaktadır. Tarım arazilerinin % 92‘si Tarım arazisi, %6’sı Sebze- Meyve alanı, %0,5’i Bağlık arazi, geriye kalan %1,5‘i nadas alanı olarak kullanılmaktadır. Ulaşım imkânları bakımından ilçe merkezi çok elverişli bir konumda olup, İstanbul, İzmir, Balıkesir ve Bandırma karayolu üzerindedir. Balıkesir’e uzaklığı 44 km., Bursa iline uzaklığı 108 km.dir. İzmir-Bandırma demiryolu İlçeden geçmekte olup, en yakın sivil hava alanı ise 108 km. uzaklıktaki Bursa hava alanıdır. 81 Feyzullah Kırca DURSUNBEY TARİHÇE Dursunbey tarihte Neoaeseıa Hardın Hadrıanea, Blaudus, Eaiste ve Belodos (Balat) adları ile anılmaktadır. Eski zamanlardan bu yana orduların konaklama merkezi olan Balat), 1918 yılında ilçe durumuna getirilerek Dursunbey adı verilmiştir. DURSUNBEY’İN ANTİK İSMİ Romalılar döneminde Dursunbey çevresine ABRETTENE adı verilirdi. Abrettene bölgesinde merkez olan Dursunbey’in ismi de Hadrianeia idi. Gene Abrettene bölgesinde Balat-Bekildere ile Simav çayının bir kolu olan Kille Çayı arasındaki bölgeye de PANDEMOS adı verilirdi. Dursunbey (Hadrianeia) Romalılar döneminde önemli para basım yerlerinden biri idi. Roma imparatorları döneminde Hadrian, Antonius, Pivs, Faustina, Markus Aurelius, lucilla, Commodus, Septim Severus, Lulia Donma, Caracalla, Geta, Alexander sevarus, Lulia Soaemias, Maximunus, 3.Gordian, Tranguillina, Philippus, Otacilia Severa isimlerini ve resimlerini taşıyan bakır ve gümüş paralar bastırmışlardır. Bu isimlerin bazıları imparator veya eşleri, bazıları ünlü kumandanlar veya yüksek seviyedeki memurlardır. Hadrıaneıa ismi ünlü Roma imparatoru Hadrian’dan gelmektedir. Hadrıan; 24 Ocak 76 da doğup, 10 Haziran 138 de Roma da öldü. Uzun ismi ‘Publius Aelius Hadrianus Traian Ceasar Augustus Meidas’dır. Mezarı Roma’dadır. İmparator Hadrıan Milattan sonra 117-138 yılları arasında 21 yıl imparatorluk yaptı. Barış ve sanatı seven bir imparator olarak halk tarafından çok sevildi. İmparator olarak Anadolu’ya yaptığı gezi halkı ve yöneticileri çok etkilediği için hemen hemen Anadolu’nun her tarafında onun adına kentler kuruldu. Anıtlar yapıldı. Tapınaklar inşa edildi. Dursunbey yöresine verilen Hadrıan ismi de büyük bir ihtimalle onun şerefine kurulan bir şehir olduğunu göstermektedir. Hadrıan şehrinin milattan sonra 131–132 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. DURSUNBEY İSMİNİN MENŞE Bugün Dursunbey ismini taşımakta olan Kanın eski ismi ‘Balat’tır. Balat ismi Anadolu’nun birçok yerinde bulunan bir isimdir. Osmanlı arşiv ve belgelerine göre şehir Balatlı Türkmenleri tarafından kurulmuştur. Aynı Yörüklerin diğer yerlere de yerleşip oymak adını diğer yerleşim yerlerine vermiş olduğu kabul edilebilir. Balatlı Türkmenleri 82 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü buraya geldiklerinde Dursunbey’e Dursun Ağa, Selimağa köyünün bulunduğu yere de Selim Ağa yerleşmiştir. 1918 yılından önce nahiye iken 1918 de ilçeye dönüşünce; Dursunbey Nahiye heyetinin önerisiyle, Balatlı Türkmenlerinin lideri Dursun Ağa’nın ismine izafeten Dursunbey yapılmıştır. Aynı şekilde Gökçedağ Nahiyesinin eski ismi burada Manisa, Aydın, İzmir, İstanbul ve bursa havalisinden kervanların konaklama yeri olması dolayısıyla Konak iken, İnegöl’den gelenlerin memleketlerine dönemeyip orada kalmaları İnegöllüler adını almasına, daha sonra da çevrede bulunan Gökçe Dağın ismi verilmiş ve Gökçedağ olmuştur. Dursunbey tarihi ile ilgili geniş ve kesin bilgi yoktur. Dağlık ve Ormanlık bir bölge olmasından dolayı ünlü yerleşim yerlerinden uzak kalmıştır. Çevrede yer yer Bergama, Roma ve Bizans devirlerine ait kalıntılara rastlanıyorsa da tarihte adı geçen büyük yerleşim yerlerinden kalıntısı yoktur. Karesi beyliğinden sonra Osmanlı Devrini yaşayan Dursunbey, Osmanlı Devlet Teşkilatı içinde önceleri Balat adıyla Kepsut’a, daha sonra Bigadiç’e bağlanmıştır. Bir söylentiye göre Orhan Bey zamanında yöreye gönderilen Emir Dursun’a izafeten, bir başka söylentiye göre ise Balat Yörüklerinin beyi olan Dursun Ağa’nın adına izafeten 1918 yılında Balat olan adı Dursunbey olarak değiştirilmiştir. Milli Mücadele yıllarında bir süre yunan işgalinde kalmış ve 3 Eylül 1922 de kurtulmuştur. Dursunbey, Balıkesir-Kütahya arasında dağlık ve ormanlık bir alanda yer almaktadır. Denizden yüksekliği 630 metredir. Doğusunda Kırmasti ve Tavşanlı çayı, kuzeyinde Susurluk, Güneyinde Bigadiç ve Sındırgı, Batısında ise Kepsut kazaları ile komşudur. Yüzölçümü 1952 kilometrekaredir. Çevredeki yerleşim birimleri olarak tarih içinde Neocaeseria, Hadrianeia(Hadrian), Balat isimleriyle anılmaktadır.1918 de ilçe olmuş olan Balat daha sonra Dursunbey ismini almıştır. Bu ismin Orhan Gazi tarafından buraların kumandasına verilen Emir Dursun’dan geldiği söylenmektedir. 1909 da Hüdavendigâr Vilayeti Salnamesinde Balat Nahiyesine bağlı köyler ve bu köylerde oturan hane sayıları şöyle gösterilmektedir. Yağcılar (13), Meydan Çayır (5), Geyikler (20), Gökköy (64), Gölcük (9), Gökçepınar (20), Kavacık (34), Kavak (14), Gazalliöz (36), Karakaya (6), Karalan (17), Kazılı (9), Toduzca (32), Toğan (32), Sarılar (89), Şadıanlar (41), Sülüler (21), Sacayak (18), Çatalçam (79), Çam (36), Değirmenler (70), Deliler (10), Havandibi (22), Hamzacık (33), Hacıahmetler (8), Tepeköy (42), Bengiller (33),Ömerler (22), 83 Feyzullah Kırca Andıç (71), Akbaşlar (43), Aşağımusacalar (42), Işıklar (44), Aşağıyağcılar (53), Erecek (12), Yukarıyağcılar (13), Yukarımusacalar (19) dur. BİRİNCİ CİHAN HARBİNDE KÖYLERİN DURUMU Birinci cihan harbinde köylerde iş yapacak durumdaki gençler, hatta ile silah tutabilecek durumda olanlar harbe davet edilmiş, köylerde çok ihtiyar erkekler, çocuklar ve kadınlar kalmıştır. Kadınlar kendi işlerinin yanı sıra erkeklerin yapmakta oldukları işleri de yaparak hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Bu güçlüklerin yanı sıra çevreye musallat olan Kolera hastalığı, uyuz hastalığı, eşkıya belası, çöl çekirgelerinin çevreyi istila ederek insan ve hayvan gıdalarını yok etmesi, memleketin zaten fukara olan halkının derdini bir kat daha artırmıştır. Halk aç ve perişan durumda kalmıştır. Harbe giden köy gençlerinin büyük bir çoğunluğu kayıp veya şehit olmuştur. Diğer köyler gibi köyümüz Akbaşlar köyünden de Karakabaağaç mevkiinden 45 genç uğurlamışız ve sadece 3 kişi geri dönebilmiştir. YUNAN İŞGALİNDE KÖYLERİN DURMU Yunan ordularının işgali sırasında düşman ordusu köy ve civarına karargâh kurmamış, yalnız gelip geçmiş ise de halkın 1.Cihan harbinden arda kalan bir avuç erkekle, dul kadınlar ve çocuklar gece gündüz evlerinde, tarla ve bahçelerinde emniyetle çalışamamış, daima korku içerisinde kalmışlardır. O tarihte Yunan ordusuna iltihak eden yerli çetelerce memleket idare edilmiş, muhitin hâkimi, idare amiri, emniyet ve sair her türlü işleri bu cahil eşkıya bozması çetelerin elinde kalmıştır. Halk şaşkın bir durumda, ümitleri kesilmiş bir durumdayken, bir gün Türk ordusunun Şanlı Bayrağını çekerek Dursunbey’deki Yunan ordularının üzerine yürüdüğünü köylerinden gören dedeler, nineler, anneler sevinçten duramayıp, sevinç gözyaşlarını dökmüşlerdir. Yunan ordusu köylere ancak küçük birlikler halinde ulaşabilmiş, asıl birliklerini Dursunbey’in merkezinde tutmuştur. Karşılarında çekinecekleri bir kuvvet yok sanan Yunan ordusu, karşılarında ansızın Orhaneli üzerinden gelen Eminettin Bey komutasındaki Türk ordusunu buldu. Türk ordusu buradaki Kuvay-ı Milliyeci çetelerle birleşerek, düşmanı buralardan sürüp çıkarmışlar. Vatan böyle selamete ermiş. DURSUNBEY VE YÖRESİ KUVAY-İ MİLLİYE HAREKETİ 1914 tarihinde başlayan 1.Cihan Harbine Dursunbey ve Yöresinden eli silah tutan gençler katılmışlardır. Kavacık nahiyesinden Ça84 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü nakkale ve Balkan harbine tam 80 kişi katılmış ve sadece 6 kişi savaş gazisi olarak dönmüştür. Dursunbey’in Kavacık Köyü ve civar köylerden kuvvetli hayvanları olanlar Kuvay-i Milliye’ye öküz arabalarıyla Balıkesir’e gelip, depodan erzak ve cephane alarak Soma cephelerine taşımışlardır. Dursunbey’den gelen bir komutan aracılığıyla önce çevreden toplanan erzakları Soma cephesine taşımışlardır. Oradan da Bandırma’ya giderek cephane alıp yine somaya taşımışlardır. Kavacık’tan İsmail oğlu Halil ve Mehmet oğlu Abdullah, Süleler’den Ali Osman, Hamzacık’tan İbrahim Ağa, Osmanlar’dan Ömer ve Hasanlar, Akbaşlar, Selimağa, Musalar, Sağırlar gibi diğer köylerden öküz arabalarıyla(kağnı) cepheye yardım etmişlerdir. Tabii bu sırada zaten memleketin her tarafında aynı mücadele vermekteydi. Bu bilgiler o günleri bizzat yaşayan Mıcırlar’lı İsmail Şen, Kavacık’lı Cemal Barut ve isimlerini yazmadığı birçok kişiden Dursunbey ve çevresi adlı kitabın yazarı Hikmet Adın derlemiştir. Kurtuluş savaşı başlamadan buralara kadar gelen Yunanlılar buralarda eğlenmeden Dursunbey’e geçmişler. O sıralarda türeyen yerli eşkıyalar, yöredeki köyleri yakıp yıkmışlar. Dursunbey’li İsmail Ağa namındaki bir kişi buradaki eşkıyalara hiç aman vermezmiş. Bandırma taraflarından bir eşkıya çetesi buralara gelerek soygun yapmak istemiş. Kavacık’ta yapılan bir müsademeyle bunlar ortadan kaldırılmışlar. Yerli eşkıya çeteleri eşkiyalık yaparken bunlara karşı koyan yöre halkı gitgide örgütlenerek Kuvay-i Milliye kuvvetlerini oluşturuyorlarmış. Bu Kuvay-i Milliye kuvvetlerinden Kaymakam İbrahim Ethem ve Parti Pehlivan Kuvvetleri Sındırgı Dağlarına gün geçtikçe hâkim oluyor, Yunanlıları köylere sokmuyorlarmış. Çevre köylerde eli silah tutanlar, Yunan’a boyun eğmeyenler, İbrahim Ethem Bey’in kuvvetlerine iştirak ediyorlarmış ve göreve talip oluyorlarmış. Dursunbey yöresinin gençlerini Mehmet Konyalı Bey örgütlemiş ve Milli Mücadelede Yunanlılarla yaptığı mücadeleyle Devlete, Millete yaptığı unutulmaz hizmetlerinden dolayı Mehmet Konyalı’ya Milli Savunma Bakanlığı İstiklal Madalyası vererek ödüllendirmiştir. Bu madalyanın vesikası 75507 noludur. Ayrıca İbrahim Ethem Bey’in; Balıkesir kurtulup Milli Orduyla Balıkesir’e geldiğinde Mehmet Konyalı Bey’e verdiği terhis teskeresi de o günlere ait önemli bir belgedir. 85 Feyzullah Kırca MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA DURSUNBEY 30 Haziran 1920 de Balıkesir’in Yunanlılar tarafından işgalinden birkaç gün sonra Dursunbey de Yunan birliği tarafından işgal edilmiş ve kasabada Yunan birliği kurulmuştu. Kasabada oturan birkaç Rum asıllı aile ile bazı hürriyet ve itilaf parti yandaşı yunan karakoluna yakın davranışlarda bulunsalar da, kısa zamanda Dursunbey’de kurulan gizli bir teşkilat Sındırgı dağlarında işgale karşı faaliyet yürüten İbrahim Ethem Bey yönetimi altında birleşmişlerdir. Yunanlılarla birlikte çalışan meşhur eşkıya Dursunbeyli Zekeriya 23 Aralık 1921 de Yunan askerlerine kılavuzluk yaparken Milli müfrezeler tarafından yakalanıp asılmış ve Dursunbey büyük bir eşkıyadan kurtulmuştur. Yunanlılar kasabaya girer girmez silahlarını bırakanlara af ilan etmişler ve para vaat etmişler. İbrahim Ethem bey’in hatıralarında 40 kadar kişinin yunan karakoluna başvurarak silahlarını bıraktıkları beyan edilmiştir. Dursunbeyli Zekeriya ile birlikte 2 yunan subayı ve 39 askerin yanı sıra kendileriyle areket eden Balatlı Kör Ali ve Hakkı’nın da öldürülmesine kızan Yunanlılar gözdağı vermek için eşraftan bazı kişileri rehin olarak kaçırmışlar. Kaymakam İbrahim Ethem Bey’in orduyla yaptığı haberleşmeden sonra bütün köylere görevler verilmiş ve 1eylül 1922 de bütün köy yolları kesilmiş, yunan karakolları basılmış dağlar geçilmez kılınmıştı. Bu Dursunbey müfrezesiyle Balıkesir arasındaki irtibatı Balatlı Mustafa Çavuş sağlamıştır. Müfrezelerin ihtiyaçlarını gidermiştir. Dursunbey Müfrezesiyle Balıkesir’deki Ayın Pe İsimli gizli teşkilat arasında kuryelik yapan Ömer Lütfü Büber’in de hizmetleri her türlü takdire şayandır. Bu fedakâr memleket çocuğu ölümleri göze alarak, her türlü ihanete göğüs gerek Milli müfrezelere Dursunbey’den ve Balıkesir’den temin ederek unutulmaz hizmetler başarmıştır. DURSUNBEY’İN KURTULUŞU Zaman hızla geçiyor Yunanlıların Anadolu macerasının sonu geliyordu. Büyük taarruzun beklendiği günlerde, Ali Osman Efe’de Kaymakam İbrahim Ethem Bey’den aldığı emirle daha önemli görevler için yöreden ayrıldı. 24 ağustos 1922 de alınan isabetli kararla harekete geçen İbrahim Ethem Bey’in kuvvetleri, Yunan karakollarını basıyor, telgraf telerini kesiyor, yolları, köprüleri, demiryollarını uçuruyor, yolları kesiyor ve top yekûn bir gayretle köyleri tek tek kurtarıyorlardı. Hedef 86 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Balıkesir idi. Ve nihayet 6 Eylül 1922 de Balıkesir’de düşman işgalinden kurtuldu. Bu sırada aldıkları talimat gereği Bursa Orhaneli’nden topluca harekete geçen Karesi kuvvetleri başlarında Eminettin Bey ile Balıkesir’e yöneldiler. Eminettin bey kuvvetleri önüne çıkan yunan karakollarını yok ederek, dağılan Yunan ordusunun karışık kuvvetleriyle çarpışarak Dursunbey’e geldi. O zaman ki ismiyle Balat’ı düşman işgalinden kurtardı. Milli müfrezelerin yaklaştığını duyan Dursunbey’deki Yunan kuvvetleri ve yerli Rumlar birlikte kaçtıkları için Dursunbey’de vukuatsız olarak kurtarıldı. Milli Müfrezelerimiz Balıkesir’i ve diğer il ve ilçelerimizi de kurtarmak için Yunan askerlerini takibe devam etmiştir. COĞRAFÎ YAPISI Balıkesir İlinin doğusunda yer alan ilçemizin rakımı 672 m., yüzölçümü 1952 km² dir. Dursunbey coğrafi yönden Ege Bölgesi sınırları içerisinde kalmaktadır. Arazi yapısı itibariyle dağlık ve çok engebeli bir karaktere sahiptir. En yüksek dağı Alaçam 1683 m. yüksekliğindedir. İlçemizin arazisinin büyük bir kısmı orman ile örtülüdür. Dursunbey ilçesi, Ege iklim bölgesi içinde yer almakla birlikte yükseklik ve deniz esintilerine kapalı olması itibariyle yazlar daha serin, kışlar daha sert geçmektedir. Vejetasyon süresi oldukça kısadır. İlçemizin iklimi kısmen Akdeniz, kısmen Karasal İklim özelliklerini taşır. Kışları soğuk, yazları sıcak geçer, kış ve bahar ayları bol miktarda yağış alır. İklim, rakım ve deniz esintilerine kapalı olmasından dolayı kısmen Akdeniz, kısmen de karasal iklim özellikleri taşır. Yazları daha serin, kışları ise daha sert geçer. Vejetasyon süresi oldukça kısadır. Kış ve bahar aylarında bol miktarda yağış alır. NÜFUS YAPISI Son nüfus sayımına göre Merkez 32, Köyler 50.928, toplam 85.928dir. İlçemize bağlı 102 köy bulunmaktadır. İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre 47429'dir. Bunun 14654'si ilçe merkezinde, 32775'i ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır. 87 Feyzullah Kırca 2007 yılında yapılan Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe merkezi 17.701, köyler 29.237 olmak üzere, toplam nüfus 46.938’dir. İlçeye bağlı 102 köy bulunmaktadır. 2008 yılında ise Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe merkezi 17.364, köyler 28.416 olmak üzere, toplam nüfus 45.780 olarak kayıt altına alınmıştır. 2009 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe merkezi nüfusu 16.997, köylerin toplam nüfusu 27.376 olmak üzere, ilçenin toplam nüfusu 44.373 idi. İlçeye bağlı 102 köy bulunmaktadır. 2010 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe merkezi nüfusu 16.924, köylerde yaşayan nüfus ise 26.592 olmak üzere toplam 43.516 olarak tespit edilmiştir. İDARÎ DURUM 2007 yılında yapılan Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe merkezi 17.701, köyler 29.237 olmak üzere, toplam nüfus 46.938’dir. İlçeye bağlı 102 köy bulunmaktadır. Dursunbey, Balıkesir Mutasarrıflığına bağlı "Balat" adı ile anılan bir bucak merkezi iken 1918 yılında ilçe haline getirilmiştir. İlçe Merkezi, 9 mahalleden oluşmaktadır. Köyler genel olarak orta ve küçük yerleşim üniteleri niteliğinde olup, tamamı orman köyüdür. 88 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü EKONOMİK DURUMU İlçenin geçim kaynağı orman ve orman ürünlerine dayalı sanayi kollarından sağlanmaktadır. İlçede en önemli ticari faaliyet keresteciliktir. Bu sektör aynı zamanda nakliye sektörünün de gelişmesini sağlamıştır. İlçe çeşitli maden rezervlerine sahiptir. Bunlar; kömür, traverten mermeri (Arizona Kırmızısı, Verona Beyazı), krom, amatis taşı gibi madenlerdir. İlçe toprakları çok engebeli ve verimsiz olduğu için tarımsal faaliyetler geniş araziler üzerine kurulmuştur. İlçede toplam 23.901 ha. Tarım arazisi bulunmaktadır. Kuru tarım ürünlerinden; buğday, arpa, çavdar, yulaf, mercimek ve nohut, meyve üretimi olarak en çok elma üretilmektedir. Hayvancılık yönünden 18.000 Büyükbaş, 60.000 Küçükbaş ve 177.000 kanatlı mevcuttur. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Başlıca geçim kaynağı orman ve orman ürünlerine dayalı sanayi kolları ile hayvancılıktır. İlçede en önemli ticari faaliyet keresteciliktir. Bu sektör aynı zamanda nakliye sektörünün de gelişmesini sağlamıştır. Kavak yetiştiriciliği gelişmiştir. İlçe çeşitli maden rezervlerine sahiptir. Bunların başında; kömür(linyit), traverten mermeri(Arizona Kırmızısı, Verona Beyazı), kurşun, krom, magnezit, çinkolu kurşun başlıcalarıdır. 89 Feyzullah Kırca İlçe toprakları çok engebeli ve verimsiz olduğu için tarımsal faaliyetler geniş araziler üzerine kurulmuştur. İlçede toplam 23.901 ha tarım arazisi bulunmaktadır. Kuru tarım ürünlerinden; buğday, arpa, çavdar, yulaf, mercimek ve nohut, meyve üretimi olarak en çok elma üretilmektedir. Hayvancılık yönünden 18.000 Büyükbaş, 60.000 Küçükbaş ve 177.000 kanatlı mevcuttur. Koyun yetiştiriciliği önemlidir. Karaçam ormanları, su kaynakları, mesire yerleri meşhurdur. Eko turizm potansiyeli yüksektir. Suçıktı memba suyu ve saz çayırı yaz aylarında bir gezi ve dinlenme yeridir. Alaçam ormanları içinde Yayla, Bebek, Gölcük, Hacı kerim bölgeleri başlıca kamp ve dinlenme yerleridir. MADENCİLİK İlçemizde Kavacık civarında Şen Madencilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi grubu tarafından Odaköy civarında açık ve kapalı işletme usulü ile yıllık 130.000 ton kömür üretilmiş ve bunun tamamının satışı yapılmıştır. Şirkette ortalama 200 kişi istihdam etmektedir. Piriştine Madencilik-Nakliyat-Hafriyat Ticaret Limited Şirketi tarafından Hamzacık civarında açık-kapalı işletme usulüyle yıllık 40.000 ton kömür üretilmiş, şirkette ortalama 100 kişi istihdam edilmektedir. Şah Metal Madencilik Ticaret Limited Şirketi tarafından Çakırca civarında açık, kapalı işletme usulüyle yıllık 80.000 ton kömür üretilmiş ve 100 kişi istihdam edilmekte olup, kömürlerin satışı Balıkesir, Dursunbey, Kepsut, Susurluk, Bigadiç, Bandırma, Karamürsel, Eskişehir, 90 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Bursa, İnegöl, Karacabey, Mustafa Kemalpaşa, Turgutlu, Salihli, Konya, Karamanlar, İzmir gibi yerleşim yerlerinde 50 Kamyon ile nakledilmektedir. Türkiye çapında Kavacık Sektörü diye kabul edilen kömür havzası görünür rezerv 15.000.000 tondur. Bu işletmelerde üretilen kömürler 4000-5500 Kcal/kg dır. Kükürt oranı düşük olduğu için çevre kirliliği yaratmayan bir kömür cinsidir. Gökçedağ Bölgesinde Emeksiz ve Hindikler Köylerinde traverten mermeri üretilmekte olup (Arizona kırmızısı, Verona beyazı), 200 kişi istihdam edilmektedir. Yılda 25.000 m3 üretim, 360.000 m2 işleme yapılmakta %95 ‘i ihraç edilmektedir. TARIM VE HAYVANCILIK İlçemizde 7471 adet işletmede bulunan 30.700 adet büyükbaş hayvan varlığının büyük çoğunluğu (%85) süt sığırlarından oluşmaktadır. İlçemiz genelinde süt sığırcılığı için tavsiye edilen Siyah Alaca Irk olan (Holştayn ve Holştayn Melezi) hayvan sayısı 4923 adet işletmede 25.000 civarında olup, halen sağmal olarak süt sığırcılığı yapılan 14.268 adet sığır potansiyeli bulunmaktadır. İlçemizde günlük miktar olarak 105 ton süt üretilmektedir. Üretilen sütler şirketler vasıtası ile değerlendirilmekte olup günlük olarak Yorsan: 35 ton, Yakut Süt: 15 ton, Ülker Süt: 15 ton, Kay Süt: 20 ton, Selimağa(Mandıra): 5 ton, Sütaş 10 ton süt toplamaktadırlar. 5 ton civarında da yetiştiricilerimizin kendilerinde değerlendirdiği, tükettiği kayıt altında olmayan süt üretimi söz konusudur. 91 Feyzullah Kırca İlçe toprakları çok engebeli ve verimsiz olduğu için tarımsal faaliyetler genel olarak geniş araziler üzerine kurulmuştur. İlçede toplam 23.901 hektar tarım arazisi bulunmaktadır. Kuru tarım ürünlerinden; buğday, arpa, çavdar, yulaf, mercimek ve nohut, meyve üretimi olarak ise en çok elma üretilmektedir. Hayvancılık yönünden 18.000 büyükbaş, 60.000 küçükbaş ve 177.000 kanatlı mevcuttur. SÜT SIĞIRCILIĞI Yetiştiricilerimizin ürettiği sütler İlçemizdeki 100 civarındaki süt taşıyıcı tarafından süt güğümleri ile süt soğutma merkezlerine taşınmaktadır. Bu soğutma merkezlerinde toplanan sütler firmaların frigorifik(soğutucu) araçları ile süt işleme tesislerine gönderilmektedir. İlçemizde hali hazırda faaliyet gösteren 12 adet süt soğutma merkezi bulunmaktadır. Bu merkezler ve kapasiteleri; 92 Adı-Soyadı Çalıştığı Firma Adres 1-İbrahim Ethem KORKUT 2-Şahin DÖNMEZ 3-Nadir KOÇ 4-Yorsan 5-Kemal AYHAN Sütaş/Kuyualanı Mevkii Sütaş/Üç Eylül Mahallesi Ak Gıda/Karıncalı Mevkii Yorsan/Çamköy Altı Kay/Yatılı Bölge İlk. Öğr. Ok. Karşısı Tank Kapasitesi 10 ton 6 ton 10 ton 25 ton 6 ton Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 6-Şabanlar Koop. 7-B.Akçaalan Koop. 8-Ak Gıda 9-Ak Gıda 10-Hüseyin ÇİMEN 11-Hamzacık Tar. Kalk. Koop. 12-Kavacık Tar. Kalk. Koop. Yörsan/Şabanlar Köyü Ülker/B.Akçaalan Köyü Ak Gıda/Göbül Köyü Ak Gıda/Sağırlar Köyü Yörsan/Karagöz Köyü Yörsan/Hamzacık Köyü 5 ton 5 ton 1 ton 2 ton 2 ton 3 ton Kay/Kavacık Köyü 6 ton Hacıömerler Köyü yolu üzerinde kurulu bulunan Yakut Süt Tesisi günlük 20 ton süt işleme kapasitesine sahiptir.(2007 yılında Bakanlığımız Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi çerçevesinde yapılmıştır.) Selimağa Köyünde bulunan Konak Mandırası ise günlük 5 ton süt işleme kapasitesine sahiptir. İlçemizde kurulu bulunan Süt Üreticileri Birliğine üye 1500 yetiştiricimiz, Balıkesir İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliğine ise 300 civarı süt sığırı yetiştiricimiz üye olmuştur. Birlikler konusunda bilgilendirme çalışmaları devam etmektedir. Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerimizden Şabanlar Köyü Kooperatifi 2006 yılında 66x2 süt sığırcılığı, B.Akçaalan Köyü 2007 yılında 100x2 süt sığırcılığı projesi uygulamıştır. Bu köylerimizde hayvan sayısı dolayısıyla süt üretimini artırmış hem de proje kapsamında süt soğutma merkezleri kurulmuştur. 2008 yılında M.Taşkesiği, Selimağa ve Durabeyler Köylerimizde 100x2 süt sığırcılığı projesi programa aldırılmış, dolayısı ile proje kapsamında bu köylerimize de süt soğutma merkezi kurulumu kısa zamanda tamamlanacaktır. Odaköy’de süt soğutma merkezinin binası yapılmış olup, diğer alet ve iç malzemelerinin alımı aşamasındadır. Güğü Köyü Kooperatifi tapulandırma işlemlerinin kesinleşmesini beklemekte olup, Bu köyümüzde de 100x2 süt sığırcılığı projesi uygulamaya konulacaktır. Bu konuda İlçe Tarım Müdürlüğümüz ile koordineli olarak çalışılmaktadır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığınca 2007 yılında 16 muhtaç aileye 32 adet gebe düve dağıtılmıştır. Güç Birliği Şirketi 2008 yılı Ağustos ayı itibari ile 250 adet büyükbaş hayvan ile süt sığırcılığına başlayarak,1000 baş süt sığırı hedefi ile İlçemiz için örnek bir süt sığırcılığı işletmesi olacaktır. 93 Feyzullah Kırca Süt Sığırcılığında Acil Olarak Yapılması Gereken İşlemler - Gökçedağ bölgesinin İlçe merkezine çok uzak olması ve üretilen sütlerin iptidai şartlarda taşınması nedeni ile acilen bir süt soğutma merkezinin kurulması, - Boyalıca-Sakız Köyü yol ayrımına aynı gerekçe ile süt soğutma merkezinin kurulması, - Süt toplama işleminin süt güğümleri ile değil, süt soğutma merkezlerinin sayılarının arttırılarak bu merkezlerde toplanması, güğümler ile toplama işine en azından uzak mesafeler için izin verilmemesi, - 100x2 süt sığırcılığı(yeni adıyla en az 50x2) projesinin İlçemiz genelinde daha çok yaygınlaştırılması, İlçemizde kurulu bulunan 30 civarındaki Tarımsal Kalkınma Kooperatifine bu projenin uygulanması, bu sayede yeni süt soğutma merkezlerinin kurularak sütte gerekli hijyen ve kalitenin sağlanması, - Gökçedağ ve Boyalıca Köylerinde acilen kurulması gerekli süt soğutma merkezlerinin Süt Üreticileri Birliğine kurdurulması, gerçekleşmez ise ilgili muhtarlıklar ve süt toplayıcılarının Bakanlığımız desteklemelerinden yararlanılarak birlikte kurmalarının sağlanması, - Süt toplama işlemleri ve yem getirme işlemlerinin tamamen Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri üzerinden sağlanması, bu kooperatiflerinde soğutma sistemli araçlarla sütleri toplamasının sağlanması gerekmektedir. - Aile işletmeleri tarzındaki süt işletmeleri genellikle küçük ölçekli olup ailenin süt ve süt ürünleri ihtiyacını karşılayacak düzeydedir. İlçemizde orta ve büyük ölçekli modern süt sığırcılığı işletmelerinin sayısı oldukça az, küçük ölçekli aile işletmelerinin sayısı daha fazladır. Kaliteli ve kontrollü süt elde edebilmek için modern ve büyük ölçekli işletmelerin çoğalmasına ihtiyaç vardır. SOSYAL DURUM Dursunbey halkının büyük çoğunluğunu Türkmen Boyları oluşturmaktadır. Oğuzların Üçok Kolunun Kayı boyuna mensup olan yerli halk, devletine bağlı ve itaatli bir topluluktur. İkna edildiği takdirde her türlü fedakârlığı yapmaktan kaçınmaz. Özellikle hayır işlerine aktif olarak katılımda bulunurlar. Devlet karşıtı unsurların yuvalanması ve yayılmasına engel olan bir yapıya sahiptir. Dursunbey’in zengin bir folkloru vardır. Özellikle Barana diye bilinen Zeybek Ocağı’nın oyunları görülmeye değerdir. 94 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Dursunbey ‘de 126,000 hektar orman alanı mevcuttur. Türkiye genelinde iki adet Orman işletmesi bulunan nadir ilçelerdendir. Orman ve Orman Ürünlerine dayalı sanayi oldukça gelişmiştir. İlçede 80 civarında Ağaç Sanayi İmalathaneleri bulunmakta 250.000 metreküp orman emvali işlenmektedir. Ayrıca ilçeye BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) ülkelerinden bol miktarda ithal orman emvali ithalatı yapılmakta ve işlenmektedir. İlçenin Söğütyüzü Bölgesinde zengin Kömür yatakları ile Güğü Köyü civarında da kıymetli taş işlemeciliğinde (takı olarak) kullanılan Ametist Madeni yatakları bulunmakta ve ilçe ekonomisine katkı sağlamaktadır. İlçede en çok arpa, buğday ve tahıl çeşitleri yetiştirilmekte olup, meyvecilik açısından da elma, şeftali ve vişne üreticiliği ön plandadır. EĞİTİM VE KÜLTÜR DURUMU Dursunbey genel olarak konar-göçer yörük aşiretlerinin iskâna geçmesiyle kurulmuş olan yörük köyleri ile tanınır. Konar-göçer Türk aşiretleri'nin izleri bu köylerde görülmektedir. Su çıktı mesire yerinde her yıl Şiir Akşamları etkinlikleri belediyenin desteği ile yapılmaktadır. Alaçam dağlarında bol miktarda yaban domuzu, karaca ve dağ keçisi mevcuttur. İstanbul'dan birçok iş adamı hafta sonları av için bölgeye gelmektedirler. Bunların birçoğunun da kışlık villaları bu bölgededir. Gezip görülebilecek yerler arasında kanyon, su çıktı mesire yeri, alaçam dağları gibi pek çok yer vardır. Bölge adeta Türkiye'nin Alpleri'dir. İlçede Kültür ve Turizm Bakanlığı denetiminde iki yıldızlı Hotel Balat 2006 yılında hizmete girmiştir. EĞİTİM ÖĞRETİM KURUMLARI Merkez Köy Toplam * İlköğretim Kurumları 7 34 41 * Ortaöğretim Kurumları 6 - 6 * Yaygın Eğitim Kurumları 2 - 2 * Özel Yurt Pansiyon 3 - 3 * Özel Kurum (Dershane-Sürücü Kursu) 4 - 4 95 Feyzullah Kırca İlköğretim Merkez İlköğretim Okullarının ikisi taşıma merkezidir. Köy İlköğretim Okullarından; 10 İlköğretim okulunda 8 yıllık eğitim öğretim yapılmakta, 24 İlköğretim okulunda birleştirilmiş sınıf eğitim öğretimi yapılmaktadır. - 2006-2007 Eğitim Öğretim Yılında 125. Yıl İ.M.K.B. Yatılı İlköğretim Okulu açılmış olup 120 kız, 120 erkek öğrenci yatılı olarak eğitim ve öğretimini tamamlamıştır. - Eğitim öğretime açık bulunan okul sayısı Müstakil Sınıf Birleştirilmiş S. Merkez 7 Köy 10 24 Toplam Okul 17 24 ORTAÖĞRETİM - Dursunbey Mustafa Korkmaz Anadolu Lisesi. - İmam-Hatip Lisesi * 140 Yataklı Pansiyonu bulunmaktadır. * Pansiyonda 140 öğrenci barınmakta olup, tamamı Parasız Devlet Yatılı kapsamındadır. Dursunbey Çok Programlı Lisesi * Muhasebe, Yabancı dil ağırlıklı ve Genel Lise Programları uygulanmaktadır * 60 yataklı pansiyonu bulunmaktadır.1 Paralı,48 Parasız yatılı olmak üzere 49 öğrenci barınmaktadır. * Mesleki Teknik Liseler: Kız meslek Lisesi: * Giyim ve Nakış bölümleri bulunmaktadır. Aynı zamanda Pratik Kız Sanat Okuludur. * Bünyesinde Çocuk Gelişimi Bölümü olduğundan Okul öncesi uygulama sınıfı vardır. Anadolu Teknik Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi - Metal İşleri, Mobilya ve Dekorasyon, Yapı, Tesviye, Bilgisayar ve Elektrik bölümleri mevcuttur. 96 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü - Okulun 10 Daireli Lojmanı bulunmaktadır. - Sağlık Meslek Lisesi * Okula ait bina bulunmamaktadır. (Kız Meslek Lisesi binasında eğitim öğretime devam etmektedir) YAYGIN EĞİTİM - Mesleki Eğitim Merkezi Müdürlüğü; İlçemizde Mesleki Eğitim Merkezi faaliyetini geçici olarak Anadolu Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi bünyesinde sürdürmektedir. Pratik Kız Sanat Okulu da Kız Meslek Lisesi bünyesinde eğitim öğretimini sürdürmekte ve Bayanlara yönelik açılan Batik, Giyim ve Nakış dallarında kurslar açılmaktadır. Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü Merkezimiz 2007 yılı Haziran ayına kadar 1 müdür, 1 müdür yardımcısı, 1 sözleşmeli geçici personel hizmetli ile çalışmalarına devam etmiş, 2 müdür yardımcısının daha görevlendirilmesi ile birlikte bu tarihten itibaren 1 müdür, 1 müdür başyardımcısı, 2 müdür yardımcısı kadrosuyla çalışmalarına devam etmektedir. 2006–2007 Öğretim yılı itibariyle toplam 50 kursta (38) ücretli öğretmen (10) sigortalı usta öğretici görevlendirilmiştir. 2006–2007 Eğitim öğretim yılında; (11) Bilgisayar Kursu, (3) Giyim Kursu, (2) Halıcılık Kursu (İpek), (1) Avcılık Eğitimi Kursu, (2) 1. Kademe Okuma-Yazma Kursu, (2) Yetkili kalorifer Ateşçisi Kursu, (1) Yabancı Dil (İngilizce) Kursu, (6) Anadolu, Fen Liseleri ve Kolejlere Hazırlık Kursu, (2) ÖSS Kursu, (3) Halk Oyunları Kursu, (1) Aerobik Kursu, (2) Kurban Kesim Elemanı Yetiştirme Kursu, (1) Enstrüman Öğretimi (Gitar) Kursu, (1) El Sanatları (Takı) Kursu, (4) Tekvando Kursu, 97 Feyzullah Kırca (3) Bursluluk ve Yatılılık Sınavlarına Hazırlık Kursu, (1) Futbol Kursu, (2) İlk Yardım ve Sağlık Bilgisi Kursu, (1) Model Uçak Yapımı Kursu, (1) Matematik, (1) Bağlama Kursu olmak üzere, toplam 50 adet kurs açılmıştır. Bu kurslarda 482 bayan, 493 erkek olmak üzere toplam 975 kursiyer belge almıştır. 2007–2008 öğretim yılında; Anadolu Liselerine hazırlık kurları (21), Bilgisayar kursu (4), Türk halk Oyunları kursu (4), Üniversiteye hazırlık kursu (4), Kamu Personeli Seçme Sınavına Hazırlık Kursu (4), Tekvando Kursu (4), Kalorifer Kursu (1), Giyim Kursu (1), Spor Kursu 2 (Basketbol-Futbol), Okuma yazma (1), Kamu personelini Yabancı Dil Sınavına Hazırlık Kursu (1), Aşcılık kursu (3) Mutfak Kursu (1), Hüsnü Hat Kursu (1), Uygulamalı Türk Halk Müziği Kursu (1), Gitar Kursu (1), Kurban kesme Elemanı yetiştirme Kursu (1), İngilizce Kursu (1), gibi kurslar açılmıştır. Bu ve buna benzer kurslar belirlenen takvim çerçevesinde ihtiyaca göre de ilave kurslar açılmaya devam edilmektedir. ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARI İlçede; 1 Özel Motorlu Taşıt Sürücü Kursu, - Özel Aykut Sürücü Kursu 2 Özel Dershane 98 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü - Özel Zağanos Dershanesi - Özel Baycan ABC Dergisi Dershanesi 3 Özel Öğrenci yurdu mevcuttur. - Özel Ömür Kardeşler Erkek Öğrenci Yurdu - Tahsil Ç.Ö.Y.D.Erkek Öğrenci Yurdu. - Özel Zübeyde Hanım Yüksek Öğretim Kız Öğrenci Yurdu - Papatya Y.Ö.Kız Öğrenci Yurdu. 1 Rehabilitasyon Merkezi mevcuttur - Özel Aladağ Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi ÖĞRETMENEVİ VE AKŞAM SANAT OKULU İlçemizde, Öğretmen evi binası mevcut olup aynı bina içinde; - 50 yataklı misafirhane, - Çok amaçlı toplantı Salonu - Dinlenme salonu -Yemekhane (Öğle yemeği çıkmaktadır) bölümleri vardır. Ayrıca; - İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, - Öğretmen evi Müdürlüğü DERSLİK DURUMU İlk öğretim Ortaöğretim Yaygın Eğitim TOPLAM MEVCUT Şehir Köy Toplam 123 148 271 58 58 11 11 192 148 340 İHTİYAÇ Şehir Köy Toplam 16 5 21 16 5 21 LOJMAN DURUMU Köy İlköğretim okullarında toplam 123 Lojman bulunmaktadır. - Eğitim öğretime açık 24 birleştirilmiş sınıf okullarında lojmanlar kullanılmaktadır. - Eğitim öğretime kapalı olan Lojmanlar atıl durumdadır. 99 Feyzullah Kırca - Özellikle taşıma merkezi okullarda ve 125.Yıl Yatılı ilköğretim Bölge Okulunda Öğretmen istihdamını sağlamak amacıyla yaklaşık 60 lojmana ihtiyaç vardır. ÖĞRETMEN DURUMU MEVCUT ** Okul Öncesi - Kadrolu - Kadrosuz Usta Öğretici ** İlköğretim (Sınıf Öğretmeni) - Kadrolu Sınıf öğretmeni - 657 4/B Sözleşmeli öğretmen - Ek ders karşılığı Ücretli Öğretmen ** Orta ve İlköğretim (Branş Öğretmeni) - Kadrolu Branş öğretmeni - 657 4/B Sözleşmeli Branş öğretmeni - Ek-ders karşılığı Ücretli öğretmen ** Yaygın Eğitim - Halk Eğitimi Merkezi - Mesleki Eğitim Merkezi TOPLAM İHTİYAÇ 7 9 10 112 50 21 10 216 40 2 10 5 8 470 30 MEMUR VE HİZMETLİ DURUMU MEVCUT İlköğretim Okullarında Geçici Personel Lise ve dengi Okullarda Geçici Personel 100 İHTİYAÇ Şef VHKİ Memur Tekn. Hiz . Şef . Memur Tekn. Hi z. - 1 2 - 8 1 15 25 25 - - - - 15 - - - - - 2 3 2 11 1 5 3 12 - - - - 2 - - - - Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Yaygın Eğitim Geçici Personel Öğretmen evi Müd. İlçe M. Eğt. Müd Geçici Personel TOPLAM - - - - 1 - - 2 - - - - - 1 - - - - - - - - 3 - 1 1 3 2 3 4 - 1 2 2 1 - - - - - 2 - - - - 2 6 9 2 44 4 23 32 40 İlçemizde 2 Şef, 6 VHKİ, 9 Memur, 2 teknisyen, 4 Şoför ve 44 hizmetli ile hizmetler yürütülmekte olup, 23 Memur, 32 teknisyen ve 40 Hizmetliye ihtiyaç vardır. Köy İlköğretim Okullarından Akbaşlar, Sağırlar, Durabeyler, Çanakçı ve Odaköy H.Şen İlköğretim Okullarında hizmetli bulunmamaktadır. Acil olarak hizmetli ihtiyacının karşılaması gerekmektedir. ÖĞRENCİ DURUMU * Okul Öncesi * İlköğretim * Ortaöğretim TOPLAM ERKEK 124 2891 777 3792 KIZ 108 2772 547 3427 TOPLAM 232 5663 1324 7219 YATIRIM DURUMU OKUL VE DERSLİK İHTİYACI Selimağa İlköğretim Okulunun ek derslik inşaatına devam edilmektedir. Sağırlar İlköğretim Okulu İnşaatı devam etmektedir. - Mustafa Korkmaz Anadolu Lisesi (Çok Programlı Lisenin ek binasında Eğitim ve Öğretime devam etmektedir) Yeni Binaya ihtiyaç vardır. - Dursunbey Raif Eriş Anaokulu binası İnşaatı tamamlanmış olup çevre düzenlemesi yapılması gerekmektedir. 101 Feyzullah Kırca - Rehabilitasyon Merkezi binası ihtiyacı vardır.(Çalışmaları devam etmektedir.) Ek Derslik - Üçeylül İlköğretim Okulu 8 Ekderslik ihtiyacı var - Durabeyler İlköğretim Okulu 3 Ekderslik ihtiyacı var - Şabanlar İlköğretim Okulu İnşaatı devam etmektedir Acil Onarıma İhtiyaç Duyulan İlköğretim Okullarımız 1.İstasyon İlköğretim Okulu (Bahçe düzenlemesi ve tören alanı) 2.Sarnıç İlköğretim Okulu(Kapı, pencere ve tabanları ahşap olup onarıma ihtiyacı vardır 3.Çınar İlköğretim Okulu (WC, kömürlük, arşiv yapımına ihtiyaç vardır.) 4.Hondular ilköğretim okulu binası 5.Akyayla ilköğretim okulu tuvaletlerinin onarımı 6.Kavacık İlköğretim Okulu, okul kapılarının onarımı 7.Osmaniye İlköğretim Okulu 8.Mıcırlar İlköğretim Okulu 9.Sağırlar İlköğretim Okulu kapı ve pencerelerinin değişimi ve onarımı 10.Gökçedağ İlköğretim Okulu genel onarımı ve Kalorifer sisteminin bakımı 11.Veliler İlköğretim Okulunun çatı ve tuvaletlerinin onarımı 12.Yukarımsalar İlköğretim Okulu elektrik tesisatı TAŞIMALI EĞİTİM İlçemiz Coğrafi yapı bakımından dağınık bir yapı arz ettiği ve yerleşim yerlerinin çoğu küçük olması, göçe dayalı nüfus azalması sebebiyle köylerdeki öğrenci sayısında da düşüş olmaktadır. Birleştirilmiş sınıf uygulamasını kaldırılması ve eğitim öğretim seviyesinin yükseltilmesi bakımından taşımalı sistem önem taşımaktadır. 2007–2008 Öğretim Yılı: TAŞIMA MERKEZİ SAYISI * İlçe Merkezi Taşıma Merkezi Okul sayısı: 2 N.Bal İlköğretim Okulu İstasyon İlköğretim Okulu 102 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü * Köylerde bulunan Taşıma Merkez Okul Sayısı: 7 - Selimağa İlköğretim Okulu - Kavacık İlköğretim Okulu - Gökçedağ İlköğretim Okulu - Akbaşlar İlköğretim Okulu - Odaköy Hasan şen İlköğretim Okulu - Çanakçı İlköğretim Okulu - Göbül İlköğretim Okulu * İl Dışı İlköğretim Taşıma Merkezi: 1 - Simav Dağardı İlköğretim Okulu : (Şenköy İlköğretim Okulu taşınıyor.) Taşınan Yerleşim Birimi sayısı: 96 Öğrencisinin tamamı taşınan Okul S.: 60 Öğrencisinin bir kısmı taşınan Okul S.: 19 Okulsuz yerleşim birimi sayısı: 17 I.Kademe Taşınan: 688 II. Kademe Taşınan: 795 Taşınan Toplam Öğrenci sayısı: 1483 Öğrenci Taşıma işinde görev alacak taşımacılara Ödenek tahsisine göre ödemeleri yapılmaktadır. TAŞIMA KAPSAMINDA VERİLEN ÖĞLE YEMEĞİ Taşımalı İlköğretim Uygulaması kapsamında öğle yemeği verilen taşıma merkezleri ve öğrenci sayıları; İlçe Merkezi N.Bal İlköğretim Okulu : 482 İstasyon İlköğretim Okulu : 239 İlçe Merkez Öğrenci Toplamı : 721 Köylerde bulunan Taşıma Merkezleri ve öğrenci sayıları: Selimağa İlköğretim Okulu : 157 Kavacık İlköğretim Okulu : 181 Gökcedağ İlköğretim Okulu : 255 Akbaşlar İlköğretim Okulu : 75 Odaköy H.Şen İlköğretim Okulu : 66 Göbül İlköğretim Okulu : 14 103 Feyzullah Kırca Çanakçı İlköğretim Okulu : 14 Köy Toplamı : 762 GENEL TOPLAM : 1483 · Taşımalı sisteme dâhil okullarımızda öğrenim gören bütün öğrencilerimize öğle yemeği verilmiştir. (1483) · Kütahya ili Simav İlçesi Dağardı İlköğretim Okuluna taşınan 15 öğrenciye bu okullarda öğle yemeği verilmektedir. · Toplam öğle yemeğinden yararlanan öğrenci sayısı 1483+15 = 1498 dur. SONUÇ VE ÖNERİLER * PERSONEL: - Branş Öğretmeni ihtiyacı bulunmaktadır. - Özellikle okullarımızın hizmetli ihtiyacı bulunmaktadır. - Öncelikle öğretmen, hizmetli ve diğer personel ihtiyacı acilen karşılanmalıdır. - Öğretmen değişikliklerinin sürekli oluşu, her yıl köylerdeki öğrencilerin yeni bir öğretmenle tanışması ve uyum süresi geçirmesi eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir. * BİNA: - Özellikle 3 Eylül İlköğretim Okulunun normal eğitim öğretime geçebilmesi için derslik ihtiyacı karşılanmalıdır. - Mustafa Korkmaz Anadolu Lisesine ait bina ihtiyacı bulunmaktadır. SAĞLIK İlçede yerel katkılarla yapılan ve 1986 yılında faaliyete geçen 62 yataklı bir Devlet Hastanesi bulunmaktadır. İkisi ilçe merkezinde olmak üzere 3 adet Aile Sağlığı Merkezi bulunmaktadır. Devlet Hastanesinde 6 Uzman hekim ile 3 diş hekimi görev yapmaktadır. Bunlar; 104 İç Hastalıkları Uzmanı 1 Genel Cerrahi Uzmanı 1 Göz Hastalıkları Uzmanı 1 Kadın Hastalıkları ve Uzmanı 1 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Uzmanı 1 Anestezi Uzmanı 1 Radyoloji Uzmanı 1 Göğüs Hastalıkları Uzmanı 1 Pratisyen Hekim 3 Diş tabibi 3 Hastanede 1 Eczacı, 5 ATT, 16 hemşire, 13 ebe, 9 Sağlık Memuru, 4 Lab. Tek., 4 Röntgen Tek., 1 Anestezi Teknisyeni görev yapmaktadır. Hastaneye bünyesinde ayrıca Diyaliz ünitesi, 112 Acil Yardım ve Kurtarma Hizmetleri ile Acil Servis Entegre hizmet vermektedir. 2010 yılında toplam poliklinik sayısı (95.862), 2010 yılında 1.823 hasta yatarak tedavi görmüş, 1.340 ameliyat, 69’u normal 41 tanesi sezaryen olmak üzere 110 doğum olmuştur. Yatak işgal oranı ise % 26.01 dir. 2) SAĞLIK GRUP BAŞKANLIĞI 11.10.201 tarihinde Aile Hekimliği uygulaması başladığından dolayı ilçemizde faaliyet gösteren Sağlık Ocakları Köylerde Sağlık Evine çevrilmiş, İlçe Merkezinde Aile Sağlığı Merkezlerine dönüştürülmüştür. a) Toplum Sağlığı Merkezi Toplum Sağlığı Merkezine bağlı 15 adet sağlık evi bulunmaktadır. Bu Sağlık Evlerinden 8 tanesinde Vekil Ebe 1 tanesinde sözleşmeli Ebe görev yapmaktadır. Ebesi bulunmayan köyler Tafak, Çakırca, Gökçedağ, Resuller, Kireç, Durabeyler köyleridir. Toplum Sağlığı Merkezinde 1 Sorumlu Hekim, 1 Doktor, 1 Laborant,1 Çevre Sağlığı Teknisyeni, 2 Tıbbi Sekreter, 1 Şoför, 4 hizmetli (1 hizmetli de Devlet Hastanesinde Geçici Görevli) görev yapmaktadır. b) 1 Nolu Aile Sağlığı Merkezi 1 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde 6 Aile Hekimi, 4 Aile Sağlığı Elemanı 2 Geçici Görevli Sağlık Personeli görev yapmaktadır. 105 Feyzullah Kırca 2010 da Aile hekimliğine geçilmeden önce; Merkez 1 Nolu Sağlık Ocağına bağlı 6 adet sağlık evi bulunmaktadır. İlçe Merkezi ve 20 köyde 16718 kişiye sağlık hizmeti sunulmaktadır. Toplam 6 sağlık evinden sadece Güğü köyünde vekil ebe bulunmaktadır. Ebesi bulunmayan köyler (Beyel, Tafak, Kızılcadere, Osmaniye, İsmailler) Merkez Sağlık Ocağında 1 doktor, 4 sağlık memuru, 2 ebe, 4 hemşire, 1 laboratuar Teknisyeni, 1 Şoför, 3 hizmetli görev yapmaktadır. c) 2 Nolu Aile Sağlığı Merkezi 2 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde, 6 Aile Hekimi, 6 Geçici Görevli Sağlık Personeli görev yapmaktadır. 106 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü d) 3 Nolu Aile Sağlığı Merkezi 3 Nolu Aile Sağlığı Merkezi Kavacık Köyü'nde hizmet vermektedir. 1 Aile Hekimi 1 Aile Sağlığı Elemanı görev yapmaktadır. 3- SERBEST ECZANELER İlçede 9 eczane bulunmaktadır. İHTİYAÇLAR 1-Devlet Hastanesinin verimli çalışabilmesi ve nöbet hizmetlerinin aksatılmadan yürütülebilmesi için aşağıdaki tabloya uygun gösterildiği şekilde hastane çalışanına ihtiyaç vardır; Pratisyen Hekim 3 Üroloji Uzmanı 1 Hemşire 14 Memur 5 KBB Uzmanı 1 Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı 1 Dahiliye Uzmanı 1 Genel Cerrah 1 Göğüs Hastalıkları Uzmanı 1 Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı 1 Anestezi Teknisyeni 4 Ebe 2 ATT 5 Psikolog 1 Tıbbi Sekreter 5 Laboratuar Teknisyeni 4 Röntgen Teknisyeni 2 Diyetisyen 1 3- a-Sağlık Kuruluşlarının Bakım ve Onarımının yapılması b-Meteorolojiye ait olan arsanın hastaneye tahsisi sonrası ek bina yapımı için girişimlerde bulunulması. Acil, diyaliz ve polikliniklerin bu yapılacak binada hizmet vermesi. 107 Feyzullah Kırca Sağlık Grup Başkanlığı, Devlet Hastanesinin bahçesinde bulunan Hemodiyaliz ünitesinin üst katında hizmet vermektedir. Bünyesinde Yeşil Kart Bürosu, Hasta Hakları Kurulu bulunmakta olup, 1 Doktor, 1 Sağlık Memuru ve 1 Memur ile hizmetler yürütülmektedir. İlçemizde Devlet –Millet İşbirliği ile yapılan ve 1986 yılında faaliyete geçen 75 yataklı bir Devlet Hastanesi bulunmaktadır. Hastane bünyesinde Acil ile entegre çalışan B tipi 112 Acil Yardım ve Kurtarma hizmetleri ve 5 makine ile hizmet veren Hemodiyaliz ünitesi bulunmaktadır. Devlet Hastanesinde 7 Uzman hekim, 4 pratisyen hekim ile 1 diş hekimi görev yapmaktadır. Merkez 2 Nolu Sağlık Ocağına bağlı 6 adet sağlık evi bulunmaktadır. İlçe Merkezi ve 20 köyde 15.427 kişiye sağlık hizmeti sunulmaktadır. Toplam 6 sağlık evinden 3 tanesinde ebe bulunmaktadır. Ebesi bulunmayan köyler (Durabeyler, Adaören, Delice) Aşağı Musalar Sağlık evinde Vekil ebe, Sağırlar Köyünde Sözleşmeli Ebe bulunmakta Selimağa Köyü ebesi ise Devlet Hastanesinde geçici görevle çalışmaktadır. Merkez 2 Nolu Sağlık Ocağında 2 doktor, 1 Sağlık Memuru, 5 ebe, 1 Hizmetli görev yapmaktadır. 1 Memur Devlet Hastanesinden geçici görevle gelmiştir. YEŞİL KART BÜROSU Yeşil kart takip ve dosyalama işlemleri ile reçetelerin inceleme ve faturaların ödenmesi işlemleri geçici görevle çalışmakta olan Devlet 108 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Hastanesi Ayniyat saymanı ve 1 hizmetli ile Sağlık Grup Başkanlığı personeli tarafından yürütülmektedir. Toplam yeşil kartlı sayısı 11916 olup bunlardan 7750 kişinin sağlık karnesi aktif olarak kullanılmaktadır. HASTA HAKLARI KURULU 1 Ekim 2006 tarihinde oluşturulan Sağlık Grup Başkanlığının başkanlığında 15 günde bir toplanan kurul; Hastaların şikâyetlerinin Hasta Hakları ihlali olup olmadığı yönünde değerlendirilmesi ve Sağlık Hizmetlerinin daha iyi ve verimli bir biçimde verilmesi konusunda gerekli tavsiyelerde bulunmaktadır. Sağlık Grup Başkanlığına bağlı Devlet Hastanesi, İlçe Merkezinde 1 ve 2 Nolu, Kavacık, Kireç, Gökçedağ ve Resuller köylerinde toplam 6 Sağlık Ocağı ile bu Sağlık Ocaklarına bağlı 25 köyde sağlık evi bulunmaktadır. DEVLET HASTANESİ İç Hastalıkları Uzmanı Genel Cerrahi Uzmanı Göz Hastalıkları Uzmanı Ortopedi Uzmanı 1 1 1 1 109 Feyzullah Kırca Kadın Hastalıkları ve Uzmanı Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Pratisyen Hekim Diş tabibi Hemşire Ebe 2 1 4 1 10 13 görev yapmaktadır. 2006 yılı ilk 9 aylık poliklinik sayısı (53631), 2006 yılı ilk 9 ayında 736 hasta yatarak tedavi görmüş, 537 ameliyat, 29 doğum olmuştur. Yatak işgal oranı ise % 19,3 tür. GÖKÇEDAĞ SAĞLIK OCAĞI Gökçedağ Sağlık Ocağına bağlı 2 adet sağlık evi mevcut olup, 15 köyde toplam 2030 kişiye sağlık hizmeti vermektedir. Sağlık evlerinde ebe bulunmamaktadır. Gökçedağ Sağlık Ocağında 1 ebe mevcuttur. KİREÇ SAĞLIK OCAĞI Kireç Sağlık Ocağına bağlı 5 adet sağlık evi olup 16 köyde 3292 kişiye sağlık hizmeti sunulmaktadır. (Dada, Akbaşlar, Sarnıç, Gazellidere) köylerinde ebe bulunmamaktadır. Sadece Göbül köyünde ebe mevcut ancak Dursunbey Devlet Hastanesinde geçici görevle çalışmaktadır. Kireç Sağlık Ocağında 1 Ebe, 1 Hizmetli bulunmaktadır. 110 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KAVACIK SAĞLIK OCAĞI Kavacık Sağlık Ocağına bağlı 3 adet sağlık evi mevcut olup 17 köyde toplam 5759 kişiye sağlık hizmeti vermektedir. (Şabanlar, Çakırca ve Hamzacık köylerinde ebe yok) Kavacık Sağlık Ocağında 1 Sağlık memuru, 1 Vekil Ebe ve 1 temizlik işleri için şirket personeli bulunmaktadır. RESÜLLER SAĞLIK OCAĞI Resuller Sağlık Ocağına bağlı 4 sağlık evi bulunup, 18 köyde toplam 4426 kişiye sağlık hizmeti vermektedir. (Sakız, Reşadiye ve Sarısipahiler Köyü sağlık evlerinde ebe bulunmamaktadır.) Çanakçı Köyünde vekil ebe görevlendirilmiştir. Resuller Sağlık Ocağında 1 ebe mevcut olup 1 temizlik işleri için şirket personeli çalışmaktadır. İlçemizde tüm sağlık ocaklarının binaları bulunmaktadır. Sağlık ocaklarına bağlı 25 sağlık evinden 11’i kendine ait binada hizmet vermektedir. Personel sıkıntısına rağmen aşılama çalışmalarında özverili çalışmalar sonucunda başarılı sonuçlar alınmıştır KÜLTÜR Dursunbey genel olarak konar-göçer yörük aşiretlerinin iskâna geçmesiyle kurulmuş olan yörük köyleri ile tanınır. Konar-göçer Türk aşiretleri'nin izleri bu köylerde görülmektedir. 111 Feyzullah Kırca ÇOCUK OYUNLARI Özellikle kırsal kesimde çocukların en büyük zevki mahalle oyunları dediğimiz oyunlardır. Oyun, çocuğun boş zamanlarını dolduran en güzel eğlencesidir. Oyun, karşılıklı saygı ve sevgi, dayanışma güven duygusu kurallarına uyma birlik ve beraberlik vb. gibi çocuğun karakterini güçlendiren konularda büyük rol oynar. Diğer yandan çocuk farkında olmadan kendini toplumsal denen olgunun içinde bulur. İşte çocuk daha küçüklüğünde oynadığı oyunların sayesinde toplumun bir parçası olmayı öğrenir. Çocukların oynadığı mahalle oyunları yöreden yöreye farklılık gösterir. Dursunbey yöresinde son zamanlarda çocukların oynadıkları mahalli oyunları da çeşitlilik göstermektedir. Bu yöreye ait oyunlar, el oyunları ve topluluk halinde oynanan grup oyunları diye ikiye ayırabiliriz. El oyunları genellikle iki kişilik oyunlardır. İki oyuncu karşılıklı dururlar elleri ve ayaklarıyla söyledikleri tekerlemelerle ahengine uygun ritmi hareketler yaparlar. Her iki oyuncuda aynı hareketleri aynı anda yapıp aynı anda tekerlemeyi söylerler. Oyunda geçerli bu ritmik hareketler bazen iki çocuğun sadece ellerini değişik şekillerde vurarak, bazen de hem elleri hem de ayaklarıyla hareket oyunu tamamlanır. Hem el hem ayakla oynanan oyunlarda birbirlerinin kollarına girip zıplaya zıplaya önce bir yana, sonra bir yana dönmeler ya da birinin diğeri etrafında el şaklatarak dönmesi vb. şekillerde göze çarpmaktadır. Bu oyunlarda tekerlemelere ahenkli bir hava verilerek oyunun ritmi sağlanır. Tekerlemenin ahengini sağlamak için mısra sonları kafiyelidir. Oyun türlerinde ölçü olmadığı gibi mısra sayısı da tekerlemenin uzunluğuna kısalığına bağlıdır. Oyun sözlerinde anlam aranmaz, oyun sözleri çocukların rahatça söyleyebilecekleri sözlerden oluşur. Öyle ki Türkçe olmayan yabancı dillerden özelikle İngilizceden alınmış sözlerle bile çocukların el oyunları tekerlemenin arasına girmiştir. Grup Oyunları; grup halinde toplanan çocuklar önce bir ebe çekerler. Bir yuvarlak oluşturulur. Ebe çocuklardan oluşan halkanın etrafında koşar adımlarla dolaşırken bir taraftan da hep bir ağızdan oyunun sözlerini tekrarlarlar. Ebe etrafında döndüğü halkadan herhangi bir arkadaşının omzundan tutarak arkadaşını halkadan çıkarır, arkasına alır. Ebeye takılan oyuncuda ebe ile birlikte koşar adımlarla 112 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü halkanın etrafında dönmeye başlar. Bir yandan da oyun sözlerini söylemeye devam ederler. Ebe yanına aldığı oyuncuyla en başından başlayarak aynı şeyleri tekrarlar. Böylece ebenin arkasına aldığı oyuncu sayısı her seferinde artar. Halkada bir iki kişi kalıncaya kadar oyuncular ebenin arkasına eklenerek devam eder. Bir kişi kaldığında oyun biter. Ve geri kalan bir kişi de tekrar başlayarak oyun için ebe seçilmiş olur. Oyuncular eşit sayıda gruba ayrılırlar. Sayışarak ebe olan grubu belirlerler. Oyun için bir yer seçilir. Sınırları çizilir. Ebe gruptan bir kişi bekçi seçilerek oyun yerine bırakılır. İki gruptan ebe olmayan gruptaki oyuncular kaçarlar. Diğer grubun oyuncuları da onları yakalamaya çalışırlar. Bu arada oyuncular grup arkadaşlarını bilmek zorundadırlar. Ayrıca hızlı koşanlar da bu oyunda avantajlıdır. Yakalanan oyuncular getirilip oyun yerine bekçinin gözetimine bırakılır. Grup arkadaşlarından yakalanan oyuncuları kurtarabilmek için bekçiye ve ebe oyunculara yakalanmadan gelip yakalanmış arkadaşlarından birine “cereyan” demesi gerekmektedir. Bekçinin diğer oyuncuları yakalanmış oyunculara yaklaştırmaması gerekmektedir. Oyun, ebe oyuncuların diğer oyuncuların hepsinin yakalayıp oyun yerine getirmesiyle sona erer. Bu kez hiç sayışmadan diğer grup ebe olur. Eşit oyuncuya sahip iki grup oluşturulur. Birinci grup kendi aralarında isim takarlar. Yan yana sıralanırlar. Aynı şekilde diğer grupta yan yana sıralanır. İki grup karşılıklı dururular. Birinci grubun başı seke seke diğer grubun başına gider. Aralarında ahenkli bir şekilde konuşmalar geçer. Daha sonra birinci gruptan başoyuncusu diğer grubun oyuncularının arkasından dolaşarak bir oyuncunun gözlerini kapatır. Grubun oyuncularından birini takma isim söyleyerek çağırır. Çağrılan oyuncu sözleri kapalı oyuncunun yani ebenin alnına kim olduğunu belli etmeden vurup yerine döner. Ebenin gözleri açılır ve kimin vurduğunu bilirse o oyuncu ebe oyuncunun grubuna geçer. Bilemezse ebe oyuncu karşı gruba geçer. Oyun karşılıklı gidip gelmelerle devam eder. İp atlama çocukların özellikle kız çocuklarının en çok sevdikleri oyunlar arasında yer almaktadır. İki katlı ve tek katlı olarak sallanan iplerle atlanan ip oyunları vardır. Bir yandan ip atlarken diğer yandan da tekerlemeler söyleyerek oyun renklendirilir. Bunun dışında yakar topu denen ve üç kişiyle oynanan oyun, misket oyunu, daha çok kız çocuklarının oynadığı sek sek, beş taş, on beş taş gibi iki kişi ile oynanan oyun, grup halinde oynanan “al satarım bal satarım” adı altındaki oyun, saklambaç, dokuz kiremit, çelik ço- 113 Feyzullah Kırca mak, uzuneşek, renkli stop, dönme dolap vb. oyunlarda bulunmaktadır. DÜĞÜN GELENEKLERİ Yörede evlenme yaşı küçüktür. Evlenmek isteyen gençler bu konudaki isteklerinden dolayı huzursuz ve sinirli davranışlar, sabahları geç kalkma, evlenme isteğinin en sık rastlanan dile geliş biçimlerindendir. Erkeklere özgü ve bazı köylerde gözlenen başka bir yolda evlenmek isteyen gencin pilava kaşık saplayıp sofradan kalkmasıdır. Yine erkeklerin başvurduğu bir başka yol istediğini yakınlarına söyleyip dolaylı biçimde babanın kulağına gitmesini sağlamaktır. Söz Kesme Pazar ya da Perşembe günü kız evine haber gönderilip, akşam mendil almaya gelineceği bildirilir. Mendil almaya gitmenin anlamı söz kesmektir. Akşam oğlan evinden damadın annesi ve bir iki yakını mendil almaya giderler. Gelin kız söz kesmeye gelenlerin ellerini öper ve bir süre sonra kahve ikram eder. Damadın annesine giderken hazırlanan mendil verilip uğurlanır. Nişan Nişandan birkaç gün öncesinde nişan eşyası alınır. Oğlan evi tarafından gelin kıza gelinlik, çamaşır, gecelik, ayakkabı vb. alınır. Damada da kız evi tarafından kazak, çamaşır, damatlık vb. alınır. Ayrıca karşılıklı ailelere ve yakınlara ufak tefek çamaşır, havlu vb. alınır. Her iki tarafta aldıklarını bohçalar. Yengeler 1-2 gün öncesinden yakınları Perşembe veya Pazar gününe nişana çağırırlar. Kız evinden nişana çağrılan yakınlar o gün büyük bir bahçe veya evde toplanırlar. Oğlan evi de kendi evinde toplanıp kız evine gelir. Yanlarında bir tepsi çerez ve bohçalar getirilir. Bohçalar ve çerez yengeler tarafından taşınır. Kız evinde oğlan evi gösterilen yerlere oturtulur. Kayın valide ortaya oturtulur. Kız evinin gelen misafirlerine “hoşgeldiniz”e duran yengeleri herkesi yerleştirir. Oğlan evinden gelenlerden birisi aşır okur. Sonra kız evinin yengeleri sıra ile kolonya şeker, bisküvi ve limonata ikram ederler. Bütün bunlardan sonra kızın en yakın yengesi gelin kızı ortada oturan Kayın validenin yanına getirir. Yenge, kayın validenin elini öper, sonra gelin kıza öptürür. Gelin kız elini öptükten sonra Kayın valide yanında getirdiği takıları takar. Kayın validenin yanında en yakınları oturur. Gelin kız sırayla ellerini öper. Onlarda isterlerse takı takabilirler. Gelin kız sırayla bütün misafirlerin ellerini öper. 114 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Oğlan evi dağıldıktan sonra oğlan evinin en yakınları yine oğlan evine giderler. Kız evinden de özelikle yengeler ve en yakınları kalır. İkindi ezanından hemen sonra önceden hazırlanmış bir tepsi baklava, kuzu dolması isteğe göre tavuk veya hindi dolması da olabilir, tuzlu sütlaç, tepsi ekmeği damada ve ev halkı yakınlarına alınan hediyeler de ayrı ayrı bohçalanır. Kız evinde kalan yengeler bu bohçaları ve yemekleri oğlan evine götürür. Oğlan evin de daha önceden yemekler hazırlanır. Kız evinden oğlan evine giden yengelere sofra atılır. Sofrada kendi hazırladıkları yemeklerin yanı sıra kız evinden yengelerin getirdiği kuzu dolması ve baklavadan ikram edilir. Yemekten sonra kolonya şeker ve kahve gibi ikramlarda bulunulur. Daha sonra gitmek için kalkan yengeler kapıya kadar geçirilerek, hepsine küçük birer hediye verilir. Dursunbey’de düğün adetlerinin bir kısmı hala sürmektedir. Ancak günümüzde bu adetlerin hepsi tam olarak uygulamamaktadır. Günden güne belli bir değişim içinde bulunan adetlerimiz günümüze kadar gelerek düğünlerimiz daha basit bir hal almıştır. Düğün hazırlıkları ev döşeme işinin ardından kız evinde ve oğlan evinde bir hafta öncesinden başlar. Yufka ve ekmek yapılır. Aşçı bulaşıkçı, eğlenceler için orkestra bulunur. Oğlan evi bunların yanı sıra davulcuda tutar. Düğünden bir gün önce kız evi ve oğlan evi yengeleri çıkıp bütün akraba komşu, eş dost, tanıdık ve yakınları düğüne çağırılar. Kız evi ve oğlan evinin akraba, dostlarıyla birlikte eğlence adı altında kına gecesi düzenlenir. Kına gecesinde gelin kıza yengeleri tarafından kına yakılır. Gelin kız o geceyi arkadaşları ile birlikte geçirerek sabaha kadar eğlenirler. Ertesi günü akşamı çağırılan bütün eş-dost düğünün yapılacağı salonda toplanır. Gelin kızın annesi ve damadın annesi kapıya yakın durarak gelen misafirlere hoş geldin demek için bekler. Düğüne gelen misafirler gelin kız annesine ve damat annesine olan yakınlığınagöre bir takım hediyeler verir. Bu eğlenceye ekmek yapısı adı verilir. Salona gelin ve damadın gelmesiyle birlikte düğün başlar. Gelin kız ve damat arkadaşlarıyla birlikte eğlenirler. Daha sonra takı töreni yapılarak gelin kız ve damadın akrabaları almış oldukları takılarını takarlar. Ertesi gün kız çıkarma olur. O gün kız evinde ve oğlan evinde gelen misafirlere davet adı altında yemek ikram edilir. Oğlan evi öğle namazından sonra davul çalarak gelin arabası ve konvoy eşliğinde evlerinde toplanarak kız evine giderler. Gelin kız, babası ve damadın babası eşliğinde evden çıkarılarak gelin arabasına bindirilir ve ardın115 Feyzullah Kırca dan dua okunur. Dua okunduktan sonra gelin arabasının önü gelin kızın kardeşi veya yakın akrabaları tarafından kesilir bir takım hediyeler istenir. Damadın arkadaşları tarafından istekler yerine getirildikten sonra gelin kız oğlan evine yine davul ve konvoy eşliğinde götürülür. DURSUNBEY İLÇESİ KÖYLERİ Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 116 KÖYÜN ADI ADAÖREN AKBAŞLAR AKCAGÜNEY AKYAYLA ALAÇAM ALAGÜNEY ARIKLAR AŞAĞI AKÇAALAN AŞAĞI MUSALAR AŞAĞI YAĞCILAR AYVACIK AZİZİYE BAYIRYÜZÜGÜNEY BEYCE BEYEL BOYALICA BÜYÜK AKÇAALAN ÇAKIRCA ÇALTICAK ÇAMKÖY ÇAMHARMAN ÇANAKÇI ÇATALÇAM ÇELİKLER ÇINAR DADA DEĞİRMENCİLER DELİCE DEMİRCİLER Sıra No 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 KÖYÜN ADI İSMAİLLER KARAGÖZ KARAKAYA KARAMANLAR KARAPINAR KARDEŞLER KARYAĞMAZ KAVACIK KAVAK KAZIMİYE KIZILCADERE KIZILÖZ KİREÇ KUMLU KURTLAR KUZKÖY KÜÇÜKLER MAHMUDİYE MAHMUTÇA MEYDANÇAYIRI MICIRLAR NAİPLER ODAKÖY OSMANİYE ÖREN POYRACIK RAMAZANLAR RESÜLLER REŞADİYE Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 DEREKÖY DOĞANCILAR DURABEYLER DURNACIK ERİCEK GAZELLİDERE GÖBÜL GÖKÇEDAĞ GÖKÇEPINAR GÖLCÜK GÖRÜNEN GÜĞÜ HACIAHMETPINARI HACILAR HACIÖMERLER HAMZACIK HASANLAR HİNDİKLER HONDULAR HOPANLAR IŞIKLAR İRFANİYE 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 SACAYAK SAĞIRLAR SAKIZ SARISİPAHİLER SARNIÇ SEBİLLER SELİMAĞA SİNDERLER SÜLELER ŞABANLAR ŞENKÖY TAFAK TAŞKESİĞİ TAŞPINAR TEPEKÖY TEZLİK UMURLAR VELİLER YASSIÖREN YUKARI MUSALAR YUKARI YAĞCILAR YUNUSLAR ULAŞIM İlçenin ulaşımı yaygın olarak Balıkesir İli üzerinden sağlanmaktadır. İlçe merkezinin Balıkesir’e uzaklığı 75 km.dir. Günde 3 tren ve her saat başı otobüs ile Balıkesir’e ulaşmak mümkündür. Ayrıca İlçe merkezinden Bursa İli’ne de günde 2 kez düzenli toplu taşıma araçları çalışmaktadırlar. İlçe aynı zamanda İzmir-Ankara demiryolu üzerinde olduğundan Balıkesir-Manisa ve İzmir güzergâhı ile Kütahya-Eskişehir ve Ankara yönüne günde 3 kez tren seferi bulunmaktadır. 117 Feyzullah Kırca DURSUNBEY-BALIKESİR OTOBÜS SEFERLERİ S.NO DURSUNBEY’DEN HAREKET SAATİ BALIKESİR’DEN HAREKET SAATİ FİRMA 1 06.30 07.30 DURSUNBEY SEYAHAT 2 07.30 09.00 DURSUNBEY SEYAHAT 3 08.00 10.00 DURSUNBEY SEYAHAT 4 08.30 11.00 DURSUNBEY SEYAHAT 5 09.00 12.00 DURSUNBEY SEYAHAT 6 09.30 13.00 DURSUNBEY SEYAHAT 7 10.00 14.00 DURSUNBEY SEYAHAT 8 11.00 14.30 DURSUNBEY SEYAHAT 9 11.30 15.00 DURSUNBEY SEYAHAT 10 12.00 15.30 DURSUNBEY SEYAHAT 11 13.00 16.00 DURSUNBEY SEYAHAT 12 14.30 16.30 DURSUNBEY SEYAHAT 13 15.30 17.30 DURSUNBEY SEYAHAT 14 16.30 18.00 DURSUNBEY SEYAHAT 15 17.30 19.00 DURSUNBEY SEYAHAT 16 18.30 20.00 DURSUNBEY SEYAHAT 17 20.00 21.00 DURSUNBEY SEYAHAT 18 21.30 23.00 DURSUNBEY SEYAHAT DURSUNBEY-BURSA OTOBÜS SEFERLERİ S. NO DURSUNBEY’DEN BURSA’DAN HAREKET SAATİ HAREKET SAATİ FİRMA 1 06.30 13.00 DURSUNBEY SEYAHAT 2 09.00 15.30 DURSUNBEY SEYAHAT 118 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü TREN SEFERLERİ DURSUNBEY-ANKARA YÖNÜ S. NO TREN İSMİ DURSUNBEY’DEN HAREKET SAATİ YÖNÜ 1 Ege Ekspres 14:09 İzmir-Ankara 2 Karesi Ekspres 00:18 İzmir-Ankara 3 Mavi tren 02:03 İzmir-Ankara DURSUNBEY-İZMİR YÖNÜ S. NO TREN İSMİ DURSUNBEY’DEN HAREKET SAATİ YÖNÜ 1 Ege Ekspres 12:11 Ankara-İzmir 2 Karesi Ekspres 02:04 Ankara-İzmir 3 Mavi Tren 03:13 Ankara-İzmir 2007 yılında toplam 2.171 vagon, 85.282 ton yük (kömürmaden), 2008 yılında 544 vagon, 2.796 ton yük (kömür-maden) Dursunbey İlçesi'nden Dazkırı Alkim Kimya Fabrikası, Konya Horozluhan ve Afyon Şeker Fabrikasına yük taşımaktadır. Toplam 6 yolcu treni mevcuttur. Bunların 3’ü Ankara yönüne, 3 ‘ü İzmir yönüne sefer yapmaktadır. 2007 yılında toplam 24.333 yolcu, Haziran /2008 yılı sonu itibariyle 2.102 adet yolcu taşınmıştır. 119 Feyzullah Kırca YÖRESEL ÜRÜNLERİMİZ AMETİST: Negatif elektrik yükü taşıdığı için, insanlarda bulunan fazla elektriği alma özelliği vardır. Arındırıcı bir enerji yayar. Mükemmelliği temsil eder. KALSEDON: Hata yapma riskini en aza indirir. Kalsedon takan insanların, kısa sürede zengin olacağına inanılır. KRİSTAL KUVARS: Ortamdaki tüm negatif enerjiyi geri iter. Yaşlanmayı geciktirir. Meditasyon için çok uygun olduğundan, bütün çakra odaklarında kullanılabilir BİR KRALİYET MORU: Eski Yunanca bir kelime olan “ametistos” en basit biçimde “sarhoş olmayan, ayık” olarak çevrilebilir. Ametistin, sarhoşluğa karşı çok güçlü bir antidot olduğu düşünülmüş, bu nedenden ötürü şarap kadehleri genellikle bu taş oyularak yapılmıştır. Taş hâlihazırda ayıklık ve ağırbaşlılığın sembolü olmaya devam etmektedir. Ametistin kökeni hakkındaki efsane Yunan mitlerinden gelmektedir. Sarhoşluk tanrısı Dionysius bir ölümlünün kendisine hakaret etmesine sinirlenir ve yoluna çıkan ilk ölümlüden intikam alacağına dair yemin eder ve dileğini gerçekleştirmek için vahşi kaplanlar yaratır. Hiç bir şeyden habersiz, genç ve güzel bir kız olan Ametist, tanrıca Diana’ya adak adamaya giderken, kaplanlar ile karşılaşır. Diana kaplanların acımasız pençelerinden korunması için Ametisti saf kristal kuarzdan bir heykele dönüştürür. Dionysius bu harikulade heykeli gördüğünde, yaptığından vicdan azabı duyarak şarap gözyaşları dö120 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ker. Tanrının gözyaşları kuartzı mora dönüştürür ve bugün bildiğimiz taşı yaratır. Mor çok uzun yıllar boyunca bir kraliyet rengi olarak değerlendirilmiştir. Ametistin en güzel örnekleri İngiliz Kraliyet taçlarında kullanılmıştır. Ayrıca bu taş Büyük Katerina’nın ve Mısır hanedanın da favori mücevher taşı olma özelliğine sahiptir. Ametist, yani şeffaf mor kuartz, mücevherde kullanılan en yaygın kuartz türüdür Leonardo Da Vinci eserlerinde ametistin zekayı ilerlettiğini ve şeytani düşünceleri yok ettiğini yazmıştır. Din adamlarına getirilen evlenme yasağına uyma konusunda cesaret verdiği ve dindarlığı sembolize ettiği düşünüldüğünden ametist orta çağda kendine, katolik kilisesinin ve diğer kiliselerin takılarında çok önemli bir yer bulmuştur. Tibet’te, ametist Buda’ya özgü kutsal bir taş olarak kabul görmüş ve Budist tespihleri bu taştan yapılmıştır. TEKNİK ÖZELLİKLER Kimyasal Formül: Si02 Bileşim: Silikon dioksit; Ametiste mor rengini, demir ya da manganez bileşiklerinin mineralin saflığı bozucu etkisi vermektedir. 121 Feyzullah Kırca Renk: Ametistin renk yelpazesi soluk mordan, koyu mora doğru gider. Kimi zaman ametistte mor ve beyaz iç içe geçerken, kimi zaman ise renksiz kaya kristali (saydam kuartz) ile bazı yerlerde de kahverengi- sarımsı sitrin ile karışmaktadır. Soluk renkler “Rose de France” olarak adlandırılmakta ve Viktorya dönemi mücevherlerinde görülmektedir. Koyu renkli, özellikle açık pembe parıltıları olan zengin mor, ametistin en değerli olanıdır. Damar: Beyaz Sertlik: 7 Kristal Biçimleri: (Heksagonal) Ametist minerali jeot bir tabanda, çıkıntı yapan parlak piramitler olarak meydana gelir. Bu piramitler oldukça büyük olabilmektedir. Ayrıca uzun prizmatik kristaller ya da kısa ve küt kristaller olarak oluşmaktadır. Kristaller genellikle ufuksal çizgilidir ve zaman zaman bir asa biçiminde büyüme gösterirler. Şeffaflık: Ametistin şeffaflık yelpazesi, şeffaftan yarı şeffafa değişiklik gösterir. Özgül Ağırlık: 2,6 – 2,7 gr-ağırlık/cm3 dür. Özgül ağırlık maddenin 1 cm lik bölümünün ağırlığıdır. Özgül ağırlık birimi de grağırlık/cm3 olarak gösterilir. Sağlamlık: Kırılgan Diğer Kimlik işaretleri: Kısa dalga morötesi ışıkta krem ya da beyaz florasan etkisi söz konusudur. AMETİST TÜRLERİ Ametist Kuartz: Ametist ile saydam kuartzın karışımıdır. Üst kısmı mor, alt kısmı ise beyaz ya da saydamdır. Ayrıca mor ile beyaz iç içe geçmiş olabilir. Ametrin: Ametist ile sitrinin karışımıdır. Kısmi olarak mor, kısmi olarak ise turuncu-sarıdır. Renk alanları keskin biçimde bölünmüştür. Kanada Ametisti: İçi kırmızı hematit ile 122 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü kaplanmış olan ametisttir. Dünya üzerinde yalnızca Ontaryo’da Fırtına Körfezinde bulunmaktadır. Levander Ametist: Ametistin soluk mor olan biçimi. VeracruzAmetjst: Meksika – Veracruz’da bulunan uzun, prizmatik ametist kristalleridir. Grup: Silikatlar, tektosilikatlar, silika grubu. Ayrıca bir oksit olarak sınıflandırılabilir. BENZER MİNERALLERDEN AYIRICI ÖZELLİĞİ Garnet: Ametistten çok farklı kristaller içerisinde meydana gelir. Florit ve Apatit: Ametistten çok daha yumuşaktır. (4-5) Spinel: Ametistten farklı ve çok daha sert (7.5-8) kristaller içinde meydana gelirler. YATIK Yatık; yakın tarihe kadar su kabı olarak kullanılan, hammaddesi karaçam özü ve ardıç ağacı olan bir el sanatıdır. Yapımında doğal ağaç özleri kullanılmakta olup yapıştırıcı vb. kimyasal madde kullanılmamaktadır. Kabın içine konan sıvı maddeye, doğal ağaç kokusunu vermektedir ve uzun süre bozulmadan saklamaktadır. Eski el sanatlarından “Yatık” günümüzde hediye ve süs maksatlı olarak halen yaşatılmaktadır. 123 Feyzullah Kırca ÖNEMLİ TELEFONLAR İTFAİYE 110 MESLEK YÜKSEKOKULU 662 49 40 HASTANE ACİL 112 ELEKTRİK ARIZA 662 13 74 POLİS İMDAT 155 TELEFON ARIZA 662 33 33 JANDARMA İMDAT 156 ZİRAAT BANKASI 662 23 63 ORMAN YANGIN 177 VAKIFBANK 662 10 74 DEVLET HASTANESİ 662 10 40 OTOBÜS GARAJI 662 12 06 KAYMAKAMLIK 662 17 69 BALIKESİR GARAJI 243 03 49 BELEDİYE 662 10 18 NOTER 662 44 34 SAVCILIK 662 45 40 ZÜBEYDE HANIM KIZ ÖĞRENCİ YURDU 662 64 74 TCDD (TREN GARI) 669 10 35 ERKEK ÖĞRENCİ YURDU 662 35 75 Detaylı tanıtıma Geçmeden önce kısaca birde köyümüzü tanıyalım. Bundan sonraki bölümde ise daha detaylı olarak, köyümüz Akbaşlar köyünü tarih, coğrafya, ekonomi, kültür ve hatta edebiyat yönleriyle irdelemeye devam edeceğiz. 124 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KÖYÜMÜZÜ TANIYALIM Akbaşlar, Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesine bağlı bir köydür. Köyün adının nereden geldiği ve geçmişi hakkında bilgi yoktur. Balıkesir iline 59 km, Dursunbey ilçesine 18 km uzaklıktadır. Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Telefon santrali mevcut olup, Çamköy, Karapınar, Hasanlar, Hacıahmetpınarı gibi köylere telefon hizmeti buradan verilmektedir. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır. Yörede benzerlerine de rastlanabilecek türde bir kültür geleneği mevcuttur. Fakat yine de el değmemiş bir kültür ortamına sahiptir. Bu yapıda bir kültür şekline ev sahipliği yapan Akbaşlar Köyü çok renkli bir kültür mozaiği taşımaktadır. Düğünleri neredeyse bir haftayı bulan bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilir. Düğünden bir hafta öncesinde köy muhtarı eşliğinde ilçeye giden evlenecek olan çifti yoğun bir hazırlık beklemektedir. İlçede resmi nikâhlarını kıydıran çift ve düğünün karşılıklı tarafları olan oğlan evi ve kız evleri hemen daha o günden ziyafet vermeye başladıkları misafirlerini ağırlarlar. Oğlan evi ve kız evi, düğün öncesi hafta ortasında yakın çevresini kendi mahalline davet ederek bir ziyafet verir. 125 Feyzullah Kırca Bu ziyafet ve davetin altında yatan şey, dıştan gelecek misafirlere ev sahipliği yapacak olan kız ve oğlan evlerinin dört dörtlük ilgi alakasıyla memnuniyeti oluşturabilmeleri gerçeğidir. Bu davette yer alan kişilere verilen ikram ve davetlilere ilişkin bilgiler düğün için bir nevi ön hazırlıktır. Hafta sonu başlangıcı sayılan Cuma günü ikindi namazı sonrası da oğlan evinin hazır ettiği çeyiz ve önemli eşyalar görücüye çıkarcasına kız evinin sepi sergisi denilen (kız evi çeyiz sergisi)yere götürülüp gelin kızına teslim edilir. Burada tüm köy halkı düğün evlerini yalnız bırakmaz ve onların ve evlenecek çiftlerin mutluluklarını paylaşırlar. Böylelikle çeyiz teşhirine renk katmış ve alınan eşyalarla yapılan el işi çeyizlerin yeterliliğine bakarlar. Çeyiz sağlamsa maaşallah. Az ve yetersiz ise de Maazallah diyerek fakir ve yoksulluktan uzakta bereketli bir yuva olsun temennisinde bulunurlar. Bu işlerde maya önemlidir der eski kulağı kesikler(ihtiyar heyeti!) Sonra tabi ki kız ve oğlan evleri hummalı çalışmalarıyla misafirlerini ağırlamaya davet ederler. Cumartesi akşamı da oğlan evi tarafından kız evine kına götürülür. Gelin kına ile ellerini güzelleştirsin diye! Burada yine kız evi tarafından oğlan evi sakinleri ve davetlilerine bin bir çeşit ikramda bulunulur. 126 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü BALIKESİR/DURSUNBEY/AKBASLAR KÖYÜ Bilgiler Nüfus 573 Koordinatlar Posta Kodu 10824 Alan Kodu 0266 Yönetim Coğrafi Bölge Marmara Bölgesi İl Balıkesir İlçe Dursunbey Köy Muhtarı Hasan Boztaş Web Siteleri http://www.akbaslarkoyu.com http://www.akbaşlarkoyu.tr.gg http://www.akbaşlarkoyu.e-kolay.azbuz.com AKBAŞLAR Akbaşlar, Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesine bağlı bir köydür. Konu başlıkları 1-Tarihi 2-Kültür 3-Coğrafya 4-İklim 5-Nüfus 6-Ekonomi 7-Muhtarlık 8-Altyapı Bilgileri 9-Dış Bağlantılar 127 Feyzullah Kırca TARİHÇE Köyümüzün tarihini, coğrafyasını, kültürünü, adet ve göreneklerini, türkü ve manilerine varıncaya kadar ayrı ayrı incelemeye çalışacağımızdan; burada kısaca bazı noktalara değinerek devam edelim. Köy 450 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Kurucusu Osmanlı akıncı beylerinden Akbaşoğlu Mehmet Bey olduğu söylenmektedir. Köyümüzün şimdiki yerinin üçüncü yerleşim yeri olduğu, birinci yeri köyün batısında, Sarıyol deresinin doğusunda Meydanlar mezarlığı denilen yer, halen kalıntıları mevcuttur. Ve bir kilometre doğusunda, eski köy tabiriyle anılan yerde bir sürü yıkıntılar mevcuttur. Yine köyün kuzeybatısında 2,5 km uzaklığında Hasanlar köyü civarındada bir köy olduğu ve halen bizim köylüler o semte Hasanlar Köyü mevkii derler. Köy kırsal bir araziye sahiptir. Daha öncesinde köy hudutları içinde tam doğusunda Ispalar mevkiinde bir mezra yerleşim yapmışlar, daha sonra oradan dağılmışlar bir kısmı Akbaşlara gelmiş, bir kısmı da Çam Köy’e gitmişlerdir. Birde köyün güneydoğusunda Karaağaç mevkiinde büyük bir mezrası daha vardır ve orada büyük bir mezarlığın başında bir yerleşim yeri vardır. Bu yerler hala mevcut olup, hangi tarihte kurulduğu belli değildir. Akbaşlar Köyünün Balya Akbaşlar Köyü ve Çanakkale Akbaşlar Köyü bağlantılarının olduğunu, daha sonra bu kolun Aydın taraflarına gittiğini, Osman Gazinin akıncı beyi olan Akbaş oğlu Mehmet beyi görevlendirmiştir. Köyün kuruluş tarihi Osmanlıların kuruluşundan sonra 1340–1550 yıllarına rastlamaktadır. 128 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KÜLTÜRÜ Yörede benzerlerine de rastlanabilecek türde bir kültür geleneği mevcuttur. Fakat yine de el değmemiş bir kültür ortamına sahiptir. Bu yapıda bir kültür şekline ev sahipliği yapan Akbaşlar Köyü çok renkli bir kültür mozaiği taşımaktadır. Düğünleri neredeyse bir haftayı bulan bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilir. Düğünden bir hafta öncesinde köy muhtarı eşliğinde ilçeye giden evlenecek olan çifti yoğun bir hazırlık beklemektedir. İlçede resmi nikâhlarını kıydıran çift ve düğünün karşılıklı tarafları olan oğlan evi ve kız evleri hemen daha o günden ziyafet vermeye başladıkları misafirlerini ağırlarlar. Oğlan evi ve kız evi, düğün öncesi hafta ortasında yakın çevresini kendi mahaline davet ederek bir ziyafet verir. Bu ziyafet ve davetin altında yatan şey, dıştan gelecek misafirlere ev sahipliği yapacak olan kız ve oğlan evlerinin dört dörtlük ilgi alakasıyla memnuniyeti oluşturabilmeleri gerçeğidir. Bu davette yer alan kişilere verilen ikram ve davetlilere ilişkin bilgiler düğün için bir nevi ön hazırlıktır. Hafta sonu başlangıcı sayılan Cuma günü ikindi namazı sonrası da oğlan evinin hazır ettiği çeyiz ve önemli eşyalar görücüye çıkarcasına kız evinin sepi sergisi denilen (kız evi çeyiz sergisi)yere götürülüp gelin kızına teslim edilir. Burada tüm köy halkı düğün evlerini yalnız bırakmaz ve onların ve evlenecek çiftlerin mutluluklarını paylaşırlar. Böylelikle çeyiz teşhirine renk katmış ve alınan eşyalarla yapılan el işi çeyizlerin yeterliliğine bakarlar. Çeyiz sağlamsa maaşallah derler. Az ve yetersiz ise de Maazallah diyerek fakir ve yoksulluktan uzakta bereketli bir yuva olsun temennisinde bulunurlar. Bu işlerde maya önemlidir der eski kulağı kesikler(ihtiyar heyeti)!Sonra tabi ki kız ve oğlan evleri hummalı çalışmalarıyla misafirlerini ağırlamaya davet ederler. Cumartesi akşamı da oğlan evi tarafından kız evine kına götürülür. Gelin kına ile ellerini güzelleştirsin diye! Burada yine kız evi tara129 Feyzullah Kırca fından oğlan evi sakinleri ve davetlilerine bin bir çeşit ikramda bulunulur. Kızın maharetlerine dikkat eder çünkü oğlan evi! Sonra burada yörenin yanık ve hareketli türküleriyle başlanır tahta kaşıklarla oynanmaya."Dibi gara tavanın iyi çıkarmış tef sesi” der Hatice nine! “Bu saatten sonra benim neyime bu oyun gine, vur gızım vur gara tavanın dibine” denir başlanır oyun havalarıyla kurtlar dökülmeye. Dökülen terlerden gelen rahatlamaya varıncaya değin herkes oyunuyla boy gösterir ortada. Tabi burada aynı zamanda yetişip gelen oğluna da kız bakar kayın valide. Pek yavuz(iyi) oynayana da para asılır boylu boyuna. En azından damat tarafı para saçar bereket gelsin diye. Sonrada kâğıtlı şeker atarlar gelin kızın üstüne hem çocuklar kapsın, hem de gelen gelinle evimiz tatlansın diye. Ertesi gün, yani pazar günü de artık kız alma vakti gelmiştir. Kızını almaya gelecekler diye üzüntüyle kızını hazırlarken helalleşir baba. Kızı hazırlayan yengeler, oğlan evinden gelecek olan gelin alıcı(oğlan evi ekibi, damadın yengeleri) al entarileri giyip gelin kızını almaya gelirler. Arkalarında tabi kalabalık bir oğlan evi arabalarının kornalarıyla seslenerek gelirler. Damat sevinçlidir gelin gelecek diye yeni yuvasına; ama onu bekleyen gençler vardır düğünde bayrak çeken; “Şu al Bayrak ne yere, ne de değmiştir bele! Göreyim paraları, bakıyor gençler ele! Dua eder gönülden, hepsi bir gelir dile Sen goca paraları, gösteriver bir hele!” (F.K) Dedi miydi bayrakter; damat isterse çıkartmaya dursun mangırları yani paraları! “Ver ki; sözün parayı, gönlün huzur boyana Bu bayrakla bayrakter, çekilmiş nice han’a” denir. Üzerine birkaç defa, tekbir salâvat söylenir. Topluca dua edilir, Allah’a niyaz eylenir Hayırlı bir yuva için temennilerde bulunulduktan sonra konvoy alır gider gelini. Kız evi de ne yapsın gözyaşları için alır işlemeli mendilini. Gelinin akrabaları, hamarat ve temiz olsun bizi mahcup ettirmesin diye gelinin yeni evine işlemeli torba içinde, tel süpürge gönderir. Tabi damadın cebine derman olsun çıkacak para. Parayı görmeden bırakmazlar uşaklar süpürgeyi. Yatsıdan namazına hazırlanıp camiye götürülür damat, namazdan sonra; büyük küçük herkesle helalleşip teşekkür ederek, damat salınmak için getirilir gelinin yanına. Zifaf duası yapar damat salmaya gelenler hoca efendinin önderliğinde bir kez daha. Lokum ikram edi130 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü lir burada. Lokumlar yenilirken damat kaçmaya çalışır çabucak eve. Hızlı kaçamazsa sırtını Mevla’m kayıra, adet üzere atılan formalite yumruklara iyi dayana. Ölünün helvası değil gelinin helvası yenir bizim oralarda. Ha birde gelin böreği ile ana evinden getirdiği tavuk kanadı. Bu arada Kamil kadayıfı ile çoban hamurunu unutmayın sakın. Unutmadan şunu da belirtelim gelin ana, babaların elini öptükten sonra su içmeye götürülür kız arkadaşları ve yengeleri tarafından. Köyün en tarihi çeşmesi tanıklık eder kimin kızı kimin oğlu olacak ondan yana. Suya çoktan atılmıştır ayna ve tarak. İşlemeli oya kapattı mıydı gelinin gözlerini “Hadi bakalım göster hünerini, iç suyunu, bul kuyunu” denir. Tarağı bulursa erkek, aynayı bulursa da kız çocuğu olacaktır güya. Coğrafya Balıkesir iline 59 km, Dursunbey ilçesine 18 km uzaklıktadır. İklim Köyün iklimi, Marmara Ilıman iklimi etki alanı içerisindedir. Nüfus Yıllara göre köy nüfus verileri 2010 608 2007 591 2000 573 1997 558 Ekonomi Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Muhtarlık Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır. Muhtarlık 2004 yılından bu yana büyük bir gayret ve çalışma sarf ederek köyün çehresinin değişmesini sağlamıştır. Köy içinde ki tüm yolların üzerine alt yapı çalışmalarının bitirilmesi ile birlikte taş parke döşenmiştir. 2010 yılı itibariyle yeni mahalleye de parke taş döşemesi planlanmakta ve çevre düzenlemelerinin yapılması önemsenmektedir. Yine artezyen kuyudan km.lerce uzaktan çıkartılan kaynak suyu, Asar tepesinde yer alan su deposuna basılması konusunda ki yetersizlikler yeni alınan dalgıç motorla ortadan kaldırılmıştır. Yıllardan beri hayal olduğu söylenegelen gölet projesi Dsi çalışmalarının hızlandırılıp, 131 Feyzullah Kırca ihaleye çıkartılmasıyla verilen teşvik-i mesai sayesinde bitirilmiş ve sulamaya başlanır şekle getirilmiştir. Ayrıca Akbaşlar köyü Sulama Göledimize balık atılarak doğaya da katkı da bulunulması düşünülmüştür. Muhtarlık yine 2004'ten sonra icra ettiği görev süresi içinde geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan çiftçisine tohum eleme istasyonu kurarak(çalka makinesi) çiftçinin üretimine destek vermiştir. Muhtarlık köyümüzün geleceğini iyileştirmek adına özverili çalışmalarına devam etmektedir. Emeği geçen tüm muhtarlarımıza teşekkür ederiz. Seçildikleri yıllara göre Bilinen köy muhtarlarımız: 1- Halil TIĞLI (Akkafa Dayı) 2- Halilibrahim KARABULUT (Kafar dede) 3- Mustafa ESEN 4- Halil TÜLÜ (Rumi 1317) (Tülü Halil) 5- Mustafa AKCAGÜN (Kadir oğlu) 6- İbrahim ÇAM (Telaşa) 7- Kadir ÇELİK (Bakkal Kadir) 8- Mustafa GÖKÇE (Kocagaşar) 9-1964 – İsmail TIĞLI (Hatip) 3 dönem 10-1979 – Mustafa KARABULUT 11-1984 – Mustafa UÇAR 12-1989 – İsmail KOYUN 13-1994 – Mustafa BÜK - 1.Dönem 11-1999 – Mustafa BÜK - 2.Dönem 12-2004 – Hasan BOZTAŞ - 1.Dönem 13-2009 – Hasan BOZTAŞ - 2.Dönem 132 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Halen Görevdeki Muhtarımızın Özgeçmişi: HASAN BOZTAŞ 1959 de doğdu. İlkokulu Akbaşlar da okudu. Askere gidinceye kadar çobanlık yaptı. 1978 de askere gitti. Askerden sonra çeşitli mandıralarda peynir ustalığı yaptı. 1983 de Dursunbey belediyesinde şoförlüğe başladı. 20 yıl Dursunbey belediyesinde çalıştıktan sonra emekli oldu. 28 Mart 2008 seçimlerinde akbaşlar köyü muhtarlığına seçildi. Evli ve 4 çocuk babasıdır. Altyapı Bilgileri Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır. Dış Bağlantısı (Ulaşım) Köyümüzün il merkezi ve ilçe merkeziyle bağlantısı 1933 yılında demiryolunun gelmesiyle rahatlamıştır. Demiryolu açılmadan önce Balıkesir’e ve diğer ilçelere yaya olarak gidilip gelinirmiş. Tren istasyonuna patika yollardan ve Gireyovası arazi yolundan gidilip gelinirken, daha sonraları zaman zaman da Karapınar yolu kullanılmıştır. Daha sonra Dursunbey Balıkesir yolunun yapılmasıyla 1983 yılında yapılan Dursunbey Balıkesir arası anayol köyümüzün yakınından geçmesi sayesinde il ve ilçeye ulaşım çok daha kolay sağlanır olmuştur. Köyün elektrik alt yapısı 1980 li yıllardan önce 1976–1977 gibi bitirilmiştir. Şimdi köyümüzü daha teferruatlı olarak birçok yönü ile inceleme ve irdeleme çalışmamıza devam edebiliriz. Köyümüzü daha yakından tanıma olanağına bu şekilde sahip olabilir. 133 Feyzullah Kırca 134 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 2.BÖLÜM KÖYÜMÜZÜN TARİHÇESİ Köyümüz Akbaşlar köyü’nün kurucuları Göktürk’lere dayanmaktadır. Göktürk’lerin uzantısı olan Turhanlı Türkmenleri ve dolayısıyla Akbaşlu obası bazen mamalı, bazen Likvaniklerle birlikte hareket etmişlerdir. Anadolu’ya 1040 yıllarında Selçuklular ve Danişmentlilerle birlikte hareket ederek gelmişlerdir. Selçuklular ve Danişmentlilerle birlikte İran üzerinden 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’ya geçmişler ve önceleri Doğu Anadolu üzerinden Kayseri’ye, daha sonra bir bölümü Güneydoğu’ya, bir bölümü Sivas yöresine doğru hareket etmişlerdir. Sivas dolaylarında Danişmentli beyliğini kurmuşlardır. Selçuklu sultanı II. Kılıç aslan Danişmentli Beyliğine son verdikten sonra Selçuklular onları sınırlara yerleştirerek Uç Beyi olarak yararlanmıştır. Bu Maksatla Danişment Ahmet Gazi’nin 7. kuşak torunu Karesi Bey ve ahalisi de Misya tarafına (Balıkesir ve çevresine) Uç beyi olarak yerleştirilmiştir. Osmanlının kurucularını Bilecik taraflarına, Germiyanoğullarını Kütahya, Aydın oğullarını Ege dolaylarına, Menteşeoğulları Muğla dolaylarına diğer beyliklerin kurucu halkları da aynı şekilde Anadolu’ya yerleştirilmişlerdir. Osmanlı devleti zamanında da konargöçer Yörükler Anadolu’ya yerleştirilmeye devam etmiştir. İşte tüm bu Anadolu’ya ister Selçuklu döneminde olsun, ister Osmanlı döneminde olsun; bazen Mamalı Türkmenleriyle, bazen de Likvanikler ile birlikte hareket eden Turhanlı ve Turhanlıların mensubu olduğunu düşündüğümüz Akbaşlu Yörükleri Anadolu da uğradıkları yerlerde konargöçer olarak kalanlar olmuşsa da, Selçuklular zamanında Uç Beylik olarak görev yapmışlardır. Özellikle Osmanlı Devleti zamanında Turhanlı akıncıları olarak akıncılık yapmışlardır. Eskiden beri dilden dile söylene gelen bilgilerden de anlaşılacağı üzere köyümüzün Balya Akbaş Köyü, Çanakkale Akbaş Köyü ile Bağlantıları olduğu bilinmektedir. Buralara gelen Akbaşlu obasının kollarının bu köylerin olduğu yerlerde yerleştikleri ve hatta bir kolunun da Aydın (Antalya) dolaylarına gittiği de söylene gelmektedir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde gerek Akbaşlar köyü, gerekse Akbaş köyü adıyla isim alan köylerin temelde aynı soydan geldiğini söyleyebiliriz. Selçukluların Kınık Boyu’ndan gelmesi ve Danişmentlilerin ise Çepni Boyu’nun yanı sıra; çok sayıda Kınık Boyu’ndan aşireti barındırmasından, Göktürk’ün Türk’ü anlamına gelen Mamalı Türkmenlerinden 135 Feyzullah Kırca Turhanlı, Turanlı, Turancalı, Türkanca, Türkanlı, gibi Yörük obalarının ve köyümüzün ismini aldığı Akbaşlı obasının mensubu olan köyümüzün kurucusu Turhanlı Akıncı Beylerinden Akbaşoğlu Mehmet’in Yöremizden geçen kervan yolunu koruma amacıyla görevlendirilmiş olmasından dolayı köyümüzün Oğuzların Kınık Boyundan geldiğini söyleyebiliriz. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Osmanlı Devleti’nin iskân politikası sonucu konargöçerliği bırakıp yerleşen, akıncı olarak gözcü olarak belirli yerlere görevlendirilen akbaşlar ve akbaş olarak isim alan köylerin; aynı Oğuz Boyu ve aynı obadan gelen köyler olduğunu söyleyebiliriz. Ancak kurucuları bu obanın mensuplarından olsa da başka obalar ve aşiretlerlerin de katıldığı Anadolu’daki 17–18 akbaşlar ve Akbaş köyleri barındırdıkları aşiretlerin yoğunluğuna ve Bulundukları bölgeye göre kendilerini nitelendirdiklerini, köylerinin internet sitelerine yazdıkları tarihçelerinden görmekteyiz. Bu da Oğuz Boylarıyla ilgili bir yazıdan alıntıladığım ‘Anadolu’daki Büyük Türkmen Oymakları: Atçeken, Beydili, Berelli, Barak, Bekdik, Cerit, Çavdır, Danişmentli, Elbeyli (İlbeyli). Gök (Gökçeli), Halep Türkmeni, Işıklar, Iğdır, Kara, Karakoyunlu, Karakeçili, Kızıl, Kızılkeçili, Mamalı, Sarı, Tabanlı, Teke, Yeni il Türkmeni (Caber, Musacalı gibi).Aynı Türkmen oymağına; Aydın'da Danişmentli, Yozgat'ta Mamalı, Ankara 'da Tabanlı denilebildiğinden işin içinden çıkmak zordur.’ Paragrafı bunu doğrulamaktadır. Günümüzde; Anadolu’ya Selçuklu döneminde dağılmış ve özellikle Osmanlı Döneminde yerleşik hayata geçerek Türkiye de kurulmuş olan 3 tane Akbaşlar Köyü, 15 tane de Akbaş Köyü vardı. Bu 18 Akbaş isimli köy; Oğuzların Kınık Boyu’ndan gelen Mamalı Türkmenlerinden Turhanlı Yörüklerinin bir obası olarak düşündüğümüz Akbaşlar (Akbaşlu) obasının Akıncılık görevleri sonucu ya da yerleşik hayata geçmesi sonucu kurulmuş köyler olduğunu düşünüyoruz. Bu köyler; 1-Akbaş Köyü ERCİŞ/VAN, 2-Akbaş Köyü BİSMİL-DİYARBAKIR, 3-Akbaşlar Köyü Merkez-K.MARAŞ, 4-Akbaş Köyü Merkez-BARTIN, 5-Akbaş Köyü Merkez-SİNOP, 6-Akbaşlar Köyü Tekkeköy-SAMSUN, 7-Akbaş Köyü Güdül-ANKARA, 8-Akbaş Köyü Çerkez-ÇANKIRI, 9-Akbaş Köyü Karatay-KONYA, 10-Akbaş Köyü Gerede-BOLU, 11-Akbaş Köyü Kaynarca-SAKARYA, 136 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 12-Akbaş Köyü Akdağmadeni-YOZGAT, 13-Akbaşlar Köyü İnegöl-BURSA, 14-Akbaşlar Köyü DURSUNBEY- BALIKESİR, 15-Akbaş Köyü Balya-BALIKESİR, 16-Akbaş Yaylası Eceabat-ÇANAKKALE, 17-Akbaş Köyü Serik-ANTALYA, 18-Akbaş Köyü Honaz-DENİZLİ köyleridir. Şimdi gelelim Bizim köyümüz Balıkesir Dursunbey Akbaşlar Köyü’ne: Köyümüzün Kurucusu Osmanlı Akıncı Beylerinden Akbaşoğlu Mehmet Beydir. Akbaşoğlu Mehmet Bey Mamalı Türkmenlerinin Turhanlı Akıncılarından Akbaşlu obasındandır. Akbaşoğlu Mehmet Bey; Selimağa Köyü altı, Karaağaç mevkimiz, Geriovası Çeşmesi ve Deveci Konağı, Uluyol, Sarıyol ve Deveuştu mevkilerini takip ederek yöremizden geçen kervan yolundan önceleri bilgi toplamak, buraları Osmanlıya katıldıktan sonra ise kervan yolunu koruyup kollamak amacıyla görevlendirilmiştir. Antalya Serik ilçesi Akbaş Köyünden Hasan Kozan: ''Benim araştırmalarıma göre Karasi Beyliğinin uç beyliği olarak görev yapmış olan Akbaş oğlu Mehmet Bey Karasi Beyliği Osmanlıya katıldıktan sonra 1340 larda Osmangazi’nin akıncılarından olan Akbaşoğlu Mehmet’in dedesi Musabey’in oğlu Molla Ahmet oğlu Uzunali Oğlu Ali onun oğluda Akbaş oğlu Mehmet Bey’dir. Akbaş oğlu Mehmet Bey’in kanlıca karnesine kayıtlı oğlduğu bilinmektedir. Akbaş oğlu Mehmet Bey’in oğluda Paşayiğit Beyidir.'' hsn_kozan@hotmail.com 1340 yıllarında kervan yolunu korumakla ve bilgi toplamakla görevlendirilen Akbaşoğlu Mehmet Bey Bir rivayete göre Karesi Beyliği döneminde var olan, diğer bir rivayete göre ilk defa kendisinin kurduğu Karaağaç Mevkiindeki Akbaşlar Köyü’ne yerleşmiştir. Bura da kervan yolcularının konaklayacağı han, hamam ve konaklama merkezleri ve Cami inşa etmişlerdir. 1900 lü yıllara kadar bu caminin görevli kadısı olduğu ve Cuma kılma merkezi olduğu bilinmektedir. Yapıldığı yerde günümüzde kalıntıları görülmüştür. Camii inşa edilen yerin hemen yanında ki arazinin adı bugün hala deveci konağı olarak anılmaktadır. Aynı şekilde yol boyunda kurulmuş ve yolun diğer ucunu da gözleyebilmek için olsa gerek Meydanlar mevkii başlarındaki Eskiköy adıyla anılan yere Karaağaç yöresindeki köyden ayrılarak yerleştikleri söylenmektedir. Bu obanın mensubu Akıncıların Balıkesir-Balya’ya, buradan Da Osmanlı Devleti sınırları genişledikçe Çanakkale’ye ve Aydın taraflarına gitmişler dense de Denizli-Honaz ve Antalya-Serik’e kadar ulaştıklarını söylemek zor olmasa gerek. Çanakkale tarafına giden Turhanlı akıncılarının Trakya’dan sonra Makedonya dolaylarında Turhanlı adıyla bir köy daha kurulduğunu biliyoruz. 137 Feyzullah Kırca Karaağaç’ta ve Meydanlar mevkii başlarındaki Eski köy yerlerinin dışında yöremizin çeşitli yerlerine Oğuzların diyarından gelen çeşitli Aşiretlere mensup konargöçer Yörükler de gelmişlerdir. Osmanlı bu Aşiretlerin çoğunu Trakya ve Bosna topraklarına geçirdiyse de buralarda kalanlar olmuştur. Bu Yörük aşiretleri Öküz Yatağı altındaki Ören Boğazlarına, Kocacevizlere, Emine Munarı(çeşmesi), Örencik, Ispalar, Günoluk ve İki oluk yörelerine umumiyetle olmak üzere gelenler olmuştur. Şimdiki göletimizin olduğu bölgede Çam adında da bir köy varmış. Bizans zamanında Manastır ve Kale ile Bir Yerleşim yerinin varlığı da eskiden beri yöremizde konuşulmaktadır. Eşüren mevkiinde Şeküren adıyla bir yerleşim yeri olduğu ve bu yerin Bizanslı olduğu ve Türklerin gelmesiyle türleştiği ve Müslümanlaştığı da söylenmektedir. Bu mevkide tarlası olanlar eski yabancı para bulduklarını ve üzerindeki şekiller silindiği için para etmediğini günümüzde yaşayanlar bile ifade etmektedir. Kapaklı Dağımızdaki Hasibe Munarı (çeşmesi) mevkilerinde Hasanlar Köyü var iken O köyde şimdi bulunduğu yere taşınmış ve yine Hasanlar (Hashanlar) Köyü adını almıştır. 1500–1595 yıllarında Celali İsyanlarının ortaya çıkması, 16. ve 18. yüzyıllarda İran ve Avusturya ile yapılan savaşların uzun sürmesi ve yenilgiyle sonuçlanması, ekonomiyi krize girdirdi. Ekonomik istikrarsızlık sosyal patlamalara neden oldu. Bunun sonucu olarak ise eşkıyalık ortaya çıktı ve yaygınlaştı, Cumhuriyet dönemine kadar da sürüp gitti. Göçebelerin yaylak, kışlak hayatı aksadı. Halk, canı, namusu ve taşınabilecek malını kurtarabilmek için yolsuz, susuz yerlere kaçıp oralara yerleşti. Karaağaç mevkiindeki Akbaşlar Köyü ve kervan yolunun diğer yerindeki Meydanların başındaki Eskiköy dediğimiz mevkideki köylerin sakinlerinden hayatta kalanlar başta olmak üzere çevreye yerleşmiş olan Aşiretler kervan yolunun üzerinde eşkıyalık ve benzeri saldırılardan kurtulmak için köyümüzün şimdiki yerine taşınmışlardır. Asar Tepesinin dibine yerleşerek kışın arkamızdaki Kapaklı Dağı’na, yazın ise Aydınçalı’ya Hayvanlarımızı süreriz demişlerdir. Başka bir başka bilgiye göre Ayhan Aydın’ın Balıkesir Yöresinde Manav, Yörük, Türkmen, Çepniler ve Muhacirler adlı kitabının 81. sayfasında Bağ Alanı İskânı sırasında buraya yerleştiklerinden bahsedilmektedir. Bu konuda dünden bugüne söylenen bir bilgiye göre ise; şimdiki köye taşınma sırasında günümüzde varlığını sürdüren sülalelerden taşınanlar şöyle zikredilmektedir. Karaağaç’taki Akbaşlardan Hacılar, Gökçeler ve Hacısalihler; Örenboğaz’ından Kadirler; Meydanlar’dan Hocalar ve Zümereler(neneler); Ispalar’dan Bozlar; Sarıyol (kahvederesi) mevkindeki Örencikler’den Bodurlar şimdiki köyümüzün olduğu yere taşınmışlardır. Arazi sahiplerinin kimliği ve tapu hareketlerinin yoğunluğundan; bu net olmasa da görülebilmektedir. 138 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Selçuklu da Uç Beylik, Osmanlı da Akıncılık görevlerinde bulunan köyümüzde, Özellikle akıncılığın babadan oğula geçmesi ve akınlarda ve Osmanlı Devletinin katıldığı savaşlarda erkeklerin şehit olması sonucu köylünün çoban ihtiyacı doğmuştur. Bu sebeple köyümüze çoban olarak gelip, çoğunlukla çobanı olduğu ailenin kızıyla evlenerek köyümüze yerleşenler de olmuştur. Bu kişilerden bizim bildiklerimiz şunlardır: Musalar köyü’nden gelen Koca İbrahim; Şabanlar Köyü’nden gelen Tığlıların Halilibrahim; Akçagüney Köyü’nden gelenler Koparanların dedesi Emin Dayı, Ka’ların dedesi Mustafa, Şamlı Mustafa; Kızılöz Köyü’nden gelen Bayram’ların İsmail, Selimağa Köyü’nden ise Cavuşdede’nin babası İsmail Doğru gelmiştir. Akbaşlar Köyü; Doğudan Çamköy, Güneyden Gazellidere, Güney batıdan Akçagüney, Batıdan Dada, Kuzey batıdan Sarnıç, Kuzeyden Hasanlar, Kuzey doğudan Karapınar köyleriyle çevrilidir. Köyümüzde 1800–1900 lü yıllarda bilinen en meşhur mahallelerimiz Aynaşalar ve Gökçeler Mahalleleridir. Bugün ise köyümüzde bu iki mahallenin yanı sıra; Sokak, Kepekçi, Karakabaağaç ve Yeni Mahallelerimiz vardır. OSMANLI ARŞİVİNDEN TARİHİ KAYITLAR Hicri 1260–1265 Miladi 1840–1845 kaydı. 1840 yıllarına ait köyümüzün vergi ödeme bilgilerinin tutulduğu Temettuat defterinin tahrif edilen geri kalan kısmının parçalanıp yok olduğu defterden elde edilebilen, o gün kayda geçmiş 6 haneden bilgilerin yer aldığı kaynaktan elde edebildiğimize göre; 1. Hane kaydı olarak; Hatip İbrahim Efendi 139 Feyzullah Kırca — Hane reisi olarak kayda geçen hatip İbrahim Efendi; ders okutmanı olarak icazet almıştır. — 35 dönüm mezru tarlası, 2,5 dönüm bağı varmış. (Tetkik ettiğimizde görüyoruz ki; gemiç, köy önü, öte yüzler ve üç okluk bağlarının sahibi olduğu anlaşılıyor. Köy önü dediğimiz yer koca İbrahimlerin yani bizim evlerin olduğu yerlerdir. Zaten buranın daha önceleri tarla olduğu bilinmektedir. Köyde hatiplik yapan oğlu İdris hoca, dedemin babası ve aynı zamanda kendisinin kayını olan ramazan dedemize satmış.) — Hınta (Buğday), Şair (Arpa), burçak ektiği için öşür alınmış. Erbabı ziraat yani ziraat ile de uğraşmaktaymış. Küçükbaş hayvanlarından da sanem adı altında vergi alınmaktaymış. — 2 öküzü, 12 sağmal karasığır ineği, 4 düvesi, 4 tosunu, 30 keçisi, 15 tekesi, 30 oğlak ile 5 adet de kısrağı varmış. 2. Hane kaydı olarak; Demirci oğlu İbrahim — 20 dönüm mezru tarlası, 1 dönüm bağı, 3 adet öküzü, 5 adet sağmal karasığır ineği, 1 adet düvesi varmış. 140 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü — Palamutçuluk yapıyor olduğu için vergi alınmaktaymış. — Erbabı ziraatçıdır. Yani çiftçilikle uğraşmaktaymış. Aynı hanede demirci oğlu İbrahim’in amcası Kadri de oturuyormuş. —20 dönüm mezru tarlası, 1 dönüm bağı, 1 öküzü, 3 adet sağmal karasığır ineği, 1 adet düvesi varmış. — Hınta(Buğday), Şair(Arpa) ve Burçak ekiyormuş. — Palamut topladığı için vergi ödüyormuş. 3. Hane kaydı olarak; Hacı oğlu Mustafa — Karasığır yetiştiriciliğinden vergi ödüyormuş. — 12 dönüm tarlası, 1 dönüm bağı, 1 öküzü, 2 sağmal karasığır ineği, 25 adet küçükbaş (ağnam) koyunu, 5 adet koçu, 13 adet kuzusu varmış. Aynı hanede Mustafa’nın kardeşleri Hasan, Abdullah ve İsmail de oturuyormuş ve evi müşterek kullanıyorlarmış. 141 Feyzullah Kırca — 35 dönüm tarlaları, 2 dönüm bağları, 2 adet öküzleri, 5 adet sağmal karasığır inekleri, 55 adet ağnam(koyun), 5 adet koç, 32 adet kuzuları varmış. — Ester(Katır) yetiştiriciliğinden vergi ödemişler. — Erbabı ziraatçıdır. Yani çiftçilikle uğraşmaktaymışlar. Bir diğer kardeşleri İbrahim ise askere gitmiş. 142 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü — Onunda kiraya verdiği 12 dönüm mezru tarlası, 1 dönüm bağı, — 2 adet sağmal karasığır ineği, 20 Ağnam(koyunu), 10 kuzusu varmış. 4. Hane kaydı olarak; Mustafa oğlu Hacı Ali — 21 dönüm mezru tarlası, 2 dönüm bağı, — 1 adet öküzü, 2 adet sağmal karasığır ineği, 1 düvesi, 45 keçisi, 5 tekesi, 35 oğlağı varmış. — Ester(Katır) yetiştiriciliği yaptığı için vergi alınmıştır. — Erbabı ziraatçıdır. Yani çiftçilikle uğraşmaktaymış. 143 Feyzullah Kırca 5. Hane kaydı olarak; Osman Kâhya Oğlu Osman ve diğer oğlu Yakup ile müşterek hane de oturuyormuş. — 25 dönüm mezru tarlaları, 1 dönüm bağları, — 1 adet öküz, 4 adet sağmal karasığır inekleri varmış. 6. Hane kaydı olarak; Sancaktar oğlu Hasan Kardeşi İbrahim ile müşterek oturuyormuş. 144 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü — 25 dönüm mezru tarlaları, 2 dönüm bağları, — 1 adet öküzleri, 6 adet sağmal karasığır inekleri varmış. — palamutçuluk yapmışlar, katır yetiştiriciliği yapmışlar ve bunlardan da vergi ödemişler. Buradaki kayıtlarda 1 adet öküz, 2 sağmal veya 6 sağmal inek gibi, 25 dönümü geçmeyen arazi kayıtlarına, 20 ile 35 gibi sınırlı sayılardaki küçükbaş hayvanların tespitini görüyoruz. Rahmetli dedem anlatırdı. Dedemler zamanında 800 koyunları varmış derdi. Öyle anlaşılıyor ki, vergiden kurtulabilmek için, 1940 yıllarında sirket ödememek için hayvanları eksik gösterdikleri ve buğdayları samana gömdükleri gibi durumu tahmin etmek zor değildir. Mesela bir adet öküz derken bile öküzün birini saklamış olmalılar. Çünkü öküz iki tane olmayınca zaten ekim sürüm yapılamıyor. Rabbim fi tarihinden bugüne kadar köyümüzde yaşamış ve öbür âleme iltihak eden tüm atalarımızın ve bizlerin son durak olan, kabir ve ahiret mekânlarını cennet eylesin. Ruhları şad olsun. KÖYÜMÜZ TARİHİNDEN ANEKDOTLAR Bu anlatacağım hikâyeleri kaynak kişi olarak gösterdiğim kişilerden dinledim. Sesli olarak kaydettim. Bazıları kayıtlardan silinse de çoğu elimde ses kaydı olarak elimde mevcut. Hikâyelerdeki bilgilerin doğru olup olmadığı konusu anlatan kişileri bağlar. Lakin hemen hemen hepsi gerçeğe yakın bizzat olayı yaşayanlar tarafından anlatılmıştır. Ya da ondan dinleyip bize aktarmıştır. Köyün kuruluşuyla ilgili olan anekdot ise kesin bir bilgi içermese gerek, kendi yazdığım tarihçede de bazı şeyler zikretsek de kesinlikle böyledir diye bileceğimiz kesin bir kanıt elimizde ve bulabileceğimiz bir yerde yoktur. Anekdot–1 Yağcıbedir Yörüğünün Hikâyesi Yağcıbedir Yörüklerinden olan bir aile konar-göçer olarak Alaçam Yaylalarından Bilecik taraflarına gelip geçiyormuş köyümüzden. Bir seferinde Osman Deresine geldiklerinde kış bastırmış kalakalmışlar orada. Bu Yağcıbedir Yörük ailenin iki kızı varmış. Kızlardan biri körmüş. Diğer kızın saç melikleri uzun ve kalınmış. Huma Munarına (çeşmesine) suya gelir imiş ve testiyi meliklerine bağlayıp arkasına sallayarak taşır imiş. Mustafa Çimen’in dedesi bu uzun melikli kızı kaçırmış ve evlenmiş. Çoban dedenin anası, Mustafa Çimen’in babası Mehmet Çavuş 145 Feyzullah Kırca ve Dela’ların Mehmet Bük’ün ebesi Ümmü bu evlilikten onların çocukları olmuş. Bu Yağcıbedir Yörük ailenin; Kızları burada kalınca gitmek istemeyip, buralara yerleşmek istemişler. Daşağıl mevkiindeki çobanların tarlasının olduğu yere yaylaya konması söylenmiş. Taşağıl mevkiine yaylaya konmuşlar. Büyük olasılıkla adı Mustafa olan bu konargöçer aile reisi, sebebini öğrenemediğimiz için, burada kendini ağaca asarak intihar ettiğini söylemekle yetinelim. Kaynak: Meryem Boztaş Anekdot–2 Erkeç Eti Üç Para, Arap Eti Hiç Para Osmanlı Devleti zamanında 1600 lü yıllarda Karakız ve Geriovası çeşmelerinin başlarına diğer Yörük aşiretleriyle birlikte birde Arap gelmiş. Arap diyorsak hakiki Arap olmasa da siyah tenli olduğu için Arap deniyormuş. Bu Arab’ın çalıştırdığı adamları da varmış. Karaağaç’taki bizim şimdiki köyün olduğu yere taşınmadan önceki eski köylüler ile o civara yerleşen Yörük aşiretlerini ilah ettirmiş. Bu Arab’ın eşkıyalık ve zorbalıkları kendi adamlarını bile canından bezdirmiş. Halk bu Arap’tan kurtulmak için öldürmek istemiş.Fakat bir türlü cesaret edip becerememişler. Ne yapalım ne edelim derken, araştırıp Aydın taraflarından iki tane efe bulmuşlar. Bir eğlence düzenleyip ziyafet yapacağız diye Arabı da çağıralım demişler. Oyunlar oynayalım, eğlenelim ve bu esnada da Arab-ı öldürelim demişler. Efelere iki tane at hazırlayıp, atları şimdiki Rahim’in yatağının yani davarının olduğu yerin altındaki dereye saklamışlar. Eğlence kurulmuş, Erkeçler kesilmiş ve oyunlar başlamış. Efeler bıçak oyunu oynarken ellerindeki oyun bıçaklarını aynı anda Arap Ağa’ya sapladıktan sonra son sürat önceden hazırladıkları atlara binerek gitmişler. Arap Ağa’nın adamları peşlerinden koşmuşsa da yetişememişler. Zaten de yetişmek istememişler. Çünkü onlar da Arap Ağa’dan kurtulmak istiyorlarmış. Karaağaç’taki Akbaşlar Köyü halkı ve çevredeki sonradan gelen Yörük aşiretleri Arap öldü diye büyük sevinç yaşamışlar. Sevinçten büyük ve semiz Erkeçler ve Koçlar kesmişler. Bir tarafta Arap Ağanın cesedini, diğer tarafta ise Erkeçleri ve Koçların etlerini görenler. “Erkeç eti üç para, Arap eti ise hiç para” diye bağırışmışlar. Bugün bu söz hala halk arasında meşhur olarak anılmaktadır. Kaynak: Ali Kırca 146 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Anekdot–3 İki yaşında Karasığır Danası Taşıma Delaların(Deli Ağaların) Mehmet Bük’ün annesi Çapar Meryem nine gençken yani 25–30 lu yaşlarındayken, Davulgu Derelerinde danaları ya hastalanmış ya da ayağı kırılmış. İki yaşındaki danayı orada soğuktan ölmesin, köye götürüp iyileştirelim diye sırtına yüklenip, sırtıyla köye getirmiş. Kış günü köye gelinceye kadar sırtında getirdiği dananın ağırlığından dolayı çok terlemiş ve “Bugün hava aşağıdan mı ne?” diyerek yorgunluğunu ifade etmiş. Bu olayı bana anlatan kişilerden biri olan Meryem nine, kendisinin de böyle bir olay yaşadığını fakat hava aşağıdan mı diye sormadım dedi. Ve şöyle devam etti: ”Merhum Cemal Dede benim kaynatamdı. Bozalfat mevkiinde bizimde bir danamız hastalanmış. Cemal Dede hasta danayı sırtıma sarıverdi. Bende onu köye getirdim.” Dedi. Eskiler hem güçlüymüş hem de çok şeyi özellikle sırtlarında taşırlarmış. Kadınlar hala birçok yerlerde sırtlarıyla yük taşımaya devam etmektedirler. Kaynaklar: 1- Meryem Boztaş 2- Şehri Bük Ayrı ayrı her ikisinden de dinledim ve kaydettim. Anekdot–4 Yunan işgal zulmünden Bir Anekdot Anladığım kadarıyla ninemin ağzından bu anekdotu anlatmaya çalışayım. “Yunan askeri buralara gelip 3 yıl kaldığı yıllarda hem gelip de Dursunbey’e yukarı geçerken, hem de geri dönüşte kaçarken köyümüzü yakmışlar idi. Buralarda kaldıkları üç yılda da bize çok zahmetler çektirdiler. Biz o zaman çocuktuk. Günü birinde yunan geliyormuş dediler. Bizi bulmasın diye, yiyecek içecek ne varsa çuvallara doldurduk. Toklu yerindeki ormana kaçtık. Köyde sadece Hasan Ahmet’in Babası, Akçagüneyli Cemilin babası ve Taliplerin Muhsine’nin babası kaldı. Toklu yerinde bizle beraber kaçanların birisinde iki dene Karadağlı tabanca varmış. Onları çuvalların birine saklarken yunan askerleri karşıdan görmüş. Geldiler. Çıkar sakladıklarını dedi. Yok, mok dediyse de, yunan kendi elini soktu ve çuvaldan çıkardı tabancaları. Adama bir kurşun çektiler vurdular. Anam Kaşar ebe, sonradan kaynanam oldu ya, Gülistan ebe giller vardı. Ben anamın arkasına biniyordum. Öldürdükleri adamın üstünden geçin dediler. Köyün en zengini kim dediler. Hacı Salih dedeyi bulmuşlar. Hacı Salih Gülistan ebenin öz dayısıydı. Hacı Salih’e çıkar 147 Feyzullah Kırca paraları dediler. Çıkarttırabildiklerini aldılar. Bunların gerisi nerde, nereye gömdün dediler. Yok, başka yok dedi. Yağı kızarttılar paraları çıkarmıyor diye kızgın yazı göbeğine döktüler. Kızgın yağı döke döke, onu da öldürdüler. Çavuş diyorlardı adama. Tabanca’lının babasıydı o. Babam Kaşar dedeni, sende mavzer silah varmış diye epey bir dövmüşler. Ama nasıl kurtulduysa ellerinden kurtulmayı başarmış da geldiydi”. Bunları ninemden defalarca dinledim. Bunu amcam ninemden, Halil Kırca, Annem ve ben beraber dinlediğimizde oldu. Daha başka şeylerde anlatıyordu ama o günlerde kayıt altına almak gibi bir düşünceye sahip olmadığımız için, çoğunu yeniden hatırlayıp yazma imkânımız yok bugün. Bazı hikâyeleri de kültür ve edebiyat bölümünde aktarmayı düşünüyorum. Kaynak: Âlime Kırca Anekdot–5 Köyümüzün Kurucuları Hakkında Bizim köyün kurucuları Selçuklular zamanında Osmanlı kurulurken Bursa –Söğüt veya Domaniç taraflarından bu civardan geçen kervan yolunu gözetlemek ve beylikler halka nasıl davranıyor ve halk beyliklerden memnun mu diye haber toplamak için gönderilmişler. Karaağaç’a yerleşmişler. Osmanlıya bilgi vermişler. Karesi’den gelip Kütahya’ya, Kütahya tarafından gelip Karesi taraflarına geçen kervancılardan beyliklerle ilgili bilgi almışlar ve Osmanlıya bildirmişler. Derken yıllar geçmiş ve Karesi’yi Osmanlı kendi topraklarına katmış. Kervan yolu da daha işlek hale gelmiş. Hırsızlık ve eşkıyalık olayları iyice artmış. Köylülerde Karaağaç’taki yerden Şimdiki köyün bulunduğu yere taşınmışlar. Akbaş oğlu Mehmet de onlarla gelmiş (ben Feyzullah olarak parantez açıp; torunları veya torunlarının torunları gelmiş olmalı diyorum). Bu bağlamda şimdiki köye Gökçeler, Hacılar, Aynaşalar (Musalar köyünden gelen Koca İbrahim dedenin çoban olup iş güveyleri olduğu Hacı Salihler Karaağaçtan; Bodurlar Örencik’ten, Zümereler Eskiköy’den, Bozlar Ispalar’dan gelmişler. Bak bir daha söylüyorum. Musalardan gelen Koca İbrahim dedenin babası koca İbrahim Hacı Salihlere çoban gelmiş. Sonra da Hacı Salih’in kardeşi veya daha yüksek ihtimal; kızı Hatice ile evlenmiş ve iş güveyisi girmiş. Karaağaç’taki Kafarların Hasan’ın tarlasının yanındaki ormanda ev yerleri hala belli. Halilibrahim Çam Çekti o evlerin taşlarını başka yere götürdüler. Orda bir evin bacalığının yanındaki küllerin içinde 148 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü kalmış olduğu çok belli olan bakır para bulmuş ama üzerindeki resimler silindiği için geçmedi. Çocukluğumda Ahmet Yıldırım’dan da dinlemiştim. Halilibrahim Çam, Davut Demir ile beraber sohbetimiz esnasında İbrahim Can’dan da benzer şeyler dinledik, Halilibrahim çam kendisiyle ilgili kısmı teyit etti ve kaydettik. Bu ifadeler kaynak kişilerin ifadeleridir. Doğruluğu tartışılır. Kaynak: Ahmet Yıldırım, İbrahim Can Anekdot–6 Savaştan Kaçma Olayı “Birinci dünya harbi yapılırken Saadettin Çelik’in babası, Mustafa gökçe’nin babası ve Tabancalı ebemin babası Çavuş dede (adı Yunus doğru imiş) savaştan kaçmışlar. Saman damlarına saklanmışlar. Harp bittikten sonra, savaştan kaçtıkları için komutanları savaştan kaçanları, onları savaştan kaçmayan kendi arkadaşlarına vurdurmuşlar. Ancak Kaşar dede(Mustafa Gökçe)yi, Saadettin’in babası ben zorla götürdüm demişte öyle affetmişler. Çavuş dedeyi bulamamışlar olsa gerek. Onu sonra yunan öldürmüş toklu yerinde tabancaları sakladığı için”. Kaynak: İlyas Akçagün Halil Kırca amcam ile beraber dinledik, kaydettim ve onun dilinden yazdım. Anekdot–7 Tığlıların Köyümüze Gelişi Tığlılar önce Konya karaman taraflarından o zaman adı Kirmastı olan Kemalpaşa’ya gelmişler. Oradan da Şabanlara gelmiş üç birader. Bir süre Şabanlarda kaldıktan sonra biri ben burada kalacağım demiş. Diğer ikisi biz gideceğiz demişler. Biri Balıkesir merkez köyü Balıklı’ya gitmiş. Kamil dedenin babası Mehmet Çavuş ile İbrahim dedenin babası Gülistan ebenin babaları Halilibrahim de bizim köyde yerleşmiş ve Tığlılar sülalesinin atası olmuş köyümüzde. Bu üç kardeşin ellerinde birer tığ varmış. Pabuç, yani o günlerde giyilen çarık dikerlermiş bunlar aynı zamanda. Kaynak Kişiler: İbrahim Can, İsmail Tığlı, Kamil Tığlı, Ali Kırca ayrı ayrı zamanlarda onlardan dinledim. 149 Feyzullah Kırca Anekdot–8 Altın Dolu Kaplum Bağa “Karaağaç’ta, Ispalar’da, Örencikler’de, meydanlar’da, Eskiköy’de ve Şeküren(Eşüren)’de yerleşim yerleri varmış. Bu köy sonradan kurulmuş. Oralardan buralara taşınmışlar. Hatta karaağaç’ta benim tarlanın yanında fırınlarının yerleri bile vardı. Biz tarlayı sürerken taştan bir Kaplumbağa bulduk. Aynı bildiğin Kaplumbağa gibiydi. Bir zaman benim çocuklar oynadı tarlada onunla. Sonraki yıllarda Bursa’dan, Bursa yanlarından o Kaplumbağayı aramaya geldiler. Ne olacakmış o dedik. Kayboldu. Çocuklar oynuyorlardı. Nereye attılar kim bilir dedik. Onun kafasına vurup kırsaydınız içi altın ve para doluydu onun dediler. Ne bilecek, öyle olduğunu bilsek biz onu hiç kaybeder mi idik. Ah ülen ah!” Kaynak: İsmail Tığlı Mustafa Çimen ve eşi Nazife ile beraber dinledik. Anekdot–9 Osuruk Sesi Duymayan Yatak Bodurların Hasan Ağa’nın odasına karakol komutanı misafir olmuş. Hasan Ağa izzet ikram ettikten sonra komutan yatacak olmuş. Hasan ağa demiş. Bana bir takım yatak getir ama osuruk(yellenme) kokusu duymadık olsun demiş. Hasan ağa gitmiş ve bir takım yatakla gelmiş ve birde bir metre uzunluğunda baldırgan ile gelmiş. Hasan Ağa yorgan döşeği serdikten sonra baldırganı da yatağın üzerine uzatmış. Karakol komutanı sormuş. Hasan Ağa bu baldırgan ne olacak demiş. Osuruk(yellenme) mahalline takacaksın. Yellendiğin zaman dışarı çıkacak demiş. Komutan olur mu öyle şey demiş. Hasan Ağa da ben demiş nerde bulurum bir daha isteyen olursa osuruk duymadık yatağı diye cevabı yapıştırmış. Kaynak: Davut Demir Anekdot–10 Yunan İşgalindeki Zulümlerinden Yunanlılar buralara gelip de işgal ettiklerinde; İsmail dedem bir çanta bulmuş ve yunan askerlerine bu çanta sizin mi diye sormuş. Yunan askeri de sen bizim askeri öldürdün de bize mahsus soruyorsun diye bir sopalar atıvermişler. Bir sopalar atıvermişler. Güya zavallı Yunan askerine iyilik yapacakta ona bir şey yapmasınlar. Dinler mi seni elin gâvuru. Tekmelerle üstüne çıkmışlar. 150 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Çapar dayı varmış. Hüsamettin ile Hasan Çapar’ın babası İbrahim dayı çocukmuş o zaman. Kimde para var diye sormuşlar. Benim ebemde bir teneke para var diye söylemiş, aklı ermez haber anlamaz çocuk. Hüsamettin Çaparın evinin olduğu yerdeki eski evlerde duruyormuş, rahmetlik çapar ebe. Yunanlılar gelivermişler ebenin evine. Çıkar paraları demişler. Yok, bende para yok, dediyse de dinlerler mi? Dinlememişler. Torunun bize söyledi. Sende bir teneke para varmış demişler. Kaynatın suyu demişler askerlerine. Kaynar suyu döküvermişler çapar ebenin üzerine. Onların yemediği halt kalmamış zaten buralarda. Bebekleri havaya atıp, süngüyü altına tutuvermişler. Salâvat derelerine kaçan köylüleri oralarda bulmuşlar. Tabanca sakladınız, paraları çıkarın diye her türlü işkenceyi yapmışlar. Kızların ırzına geçmişler. Apalak Abdullah’ın babası Tülü Mustafa’sını kesmişler. Salâvat derelerinde salâvat getirin de bizi bulmasınlar demişler de Salâvat Deresi kalmış o derenin adı. Yunan gelirken korkusunda gelmesin diye. Karakabaağac’tan bir iki el silah atıvermiş iki üç aklı ermez. Karamunar deresinden (cami altından kapaklı dağına giderken ki deredir) bir gelmişler Yunanlılar. Bu köy çeteci, bu köyde çeteler var diye etmediklerini bırakmamışlar köy halkına. Birçok eza cefa etmişler. Koparanın babası emin dayının ayaklarını yanık kızgın küle gömmüşler. Yunanlılar gelince herkes kaçmış ya, köyde ihtiyarlardan sadece Şamlı Dede, Tülü Dede ile Ali Usta’nın babası kalmışlar. Onlarda metresin altlarına saklanmışlar. Yunan askeri de yüksek tepelere gözcüler bırakıp, köyü aramış taramış sonra da ateşe vermişler. Ali Usta köyün ateşe verildiğini görünce, “Damda beygir kaldı. Şimdi onu, ya alırlar ya da yanarak ölür. Ben onu alıp, hızla kaçarım” demiş ve köye yürümüş. Şamlı Dede gitme öldürürler dediyse de dinletememiş. Ali Usta beygiri damdan almış, üzerine binmiş ve hızla çamurluğa ileri kaçmış. Kaçmış ama zaten Yunan gâvuru karşıdan onu görüyormuş. Kaçarken vermişler Motrallez(metrellez) Topunu. Asar Tepesine kurmuşlar topu, nerden silah sesi gelirse veya nerede insan görürlerse vermişler topu. Asar tepesinin bir diğer adı da Metrez olarak geçer. Bu topun adı Motrallez olduğu için, belki de ondan Asar Tepesinin ismi Metrez olarak geçmektedir. Mustafa çimen ve eşi Nazife ile birlikte evlerinde çay içerken dinlediğim bu anekdotu bu şekliyle kaleme alıp siz okuyucularla, köylülerimle ve bizden sonra gelecek kuşaklarla paylaşmak istedim. Kaynak: İsmail Tığlı 151 Feyzullah Kırca Anekdot–11 Camideki Hırsız Çeteler Köylerimiz bir yandan Yunan ile savaşırken, birde hırsız ve eşkıya çeteler çıkmış meydana. Yunan Hem ilk geldiği zaman işgal sırasında Dursunbey’e yukarı geçerken, hem de geri giderken de yakmış köyü. Anadolu’nun doğu illeri bir bir kurtarılmaya başlanınca Yunan iyice huzursuz olmaya başlamış. Ama yine de düşmanlıklarından vaz geçmiyorlarmış. Tam böyle bir ortamda hırsız çeteler, sarnıçta karakol çavuşuyla ortak çalışınca da, korkusuzca çalıp çırpıyorlarmış, halkı soyup soğana çeviriyorlarmış. Yine bir keresinde köyü ablukaya almışlar. Köylüyü evlerden çıkarmışlar ve herkesi camiye toplamışlar. Kimde para var, kimde silah var, kimler asker, Kuvay-ı milliyeciler nerde diye halka baskı yapıp sorguya çekiyorlarmış. Bir iki tanesi de, cami kapısında nöbet tutuyormuş. Kuvay-ı Milliyeci iki tane Türk askeri de bunu haber alıp, gizlice caminin karşısındaki Ahmet bodur’un dedesi Ali Ağa’nın Mehmet’in evine girmişler. Nöbetçi askerlere, ya birisi ispiyonlamış ya da oraya girerken görmüş. Fakat arkalarından eve giremiyorlarmış. Caminin önümden evin camına ateş ediyormuş. Bu çete elemanının attığı kurşunlardan biri, bu evin tavan örsünde düne kadar, yarı beline kadar saplı duruyordu. Askerlerin birisi bir kurşun sallamış cami önündeki çetelerden birini vurmuş. Camidekiler de çıkıp bakmışlar. Arkadaşlarının vurulduğunu görünce korkmuşlar. Köylüyü kendilerine siper yaparak, Köyün altından Bağaltından Kapaklı Dağına doğru kaçmışlar. Öldürülen çete hırsızının kafasını yaşlı kadının biri kesmiş de Sarnıç’taki ortak çalıştığı için bir şey yapmayan, çeteleri arayıp ta bulamıyormuş gibi davranan karakola giderek karakol çavuşunun önüne atmış. Bu arada; “Al adamının kafasını, görevinizi yapmıyorsunuz. Bu adamlara göz yumarak bizden çaldıklarını paylaşıyorsunuz. Yeter sizin gibi vatan hainlerinden çektiğimiz” dediği için karakolda hapse ve eziyete uğrasa da, sözünü esirgememiş. Bu anekdotu yazarken; günümüzde de asker ve polis olmak gibi elzem ve ulvi bir görevle, başta devletin ve halkın güvenliğini sağlamak olan emniyet kuvvetlerinden bazılarının Ergenekon ve darbeciler lehine, sivilleri, çocukları ve kendileri gibi hain olmayan emniyet güçlerine bomba ve kurşun sıkarak yaptıkları ihanetler geldi aklıma. Bu ismi geçen Ali Ağanın Mehmet’in evinde Tavan örslerinden birinde çetelerin attığı kurşunlardan birini yarı beline kadar saplı vazi152 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü yette duruyor olduğunu bende çocukluğumda teyzem Münevver, bu evde oturuyor olduğu için, onlara gidip gelirken görmüştüm. Hemen şunu da belirtmeliyim ki, bu anlatmış olduğum olayı, başka birkaç kişiyse Yunanlı işgal askerleriyle, köylüler ve Kuvay-ı milliyeci askerler arasında geçtiği şeklinde de dinledim. Ancak çetelerin başrolde olması durumu rivayetlerde ağırlık kazanmıştır. Kaynak: Ahmet yıldırım, Ahmet Bodur, İsmail Çelik, Anekdot–12 Yunan Komutan Çocuktan İstihbarat Arıyor “Ben beş altı yaşlarında çocuktum. Yunan askeri geldi. Bir bölük asker, asarda varmış. Bir bölük de Karakabaağac’ta varmış. Her gün olduğu gibi, yine kadınlar bizim eve ve başka evlere saklandılar. Bende çocuktum, aklım ermiyor. Çişim geldi. Anam korkudan dışarı çıkamadı. “Git olum kendin yap gel” diye benim kendimi yollayıverdi. Ben dışarı çıktım. merdivenden aşağıya çişimi yapıp tam eve girecekken. Yukardan lap lap diye bir Yunan askeri koştu geldi. Aldı beni doğru Karakabaağac'a götürdü. Orada ki bölükte komutanları varmış. Komutan lavur lavur bir şeyler diyor, ama ben onun ne dediğini anlamıyorum. Yunanca konuşuyormuş. Yunan askerlerinin birisi Türkçe olarak bana bir sürü sorular soruyor. “Silah var mı? Kimde silah var, kimde para var? Askerler nereye saklandı? İnsanlar nereye kaçtılar?” filan diyordu. Ben biraz da numara yapıyorum. Konuşamıyormuş gibi yaptım. Bu anlamaz. Bu bilmez gibi işaretler yaparak, götür bunu işaretleri yaptılar. Beni gene salıverdiler. Bende anlamadım nasıl saldılar. Oysa küçücük bebekleri süngüye tuttular. Bir yandan Yunan, bir yandan eşkıyalar etmediklerini bırakmadılar. Demek ki çekecek çile, görecek görgümüz varmış”. Kaynak: Kamil Tığlı ŞEHİTLERİMİZ Soyadı yazılı olanlar sonradan soyundan gelenlerin aldığı soy isimlerdir. Şehit olduklarında insanların soyadı yoktu. 1- Ali oğlu Mehmet (Bodur) Bodurların Ali 2Yusuf (Bodur) Bodurların 3Süleyman (Bodur) Bodurların 4Nuri (Bodur) Bodurların 5- Mustafa oğlu Hasan (Tülü) Tülü Hasan 153 Feyzullah Kırca 6789- Demircinin İbrahimlerin İbrahimlerin Hacı Hüseyinlerin Kadir Arif Yusuf İlyas Kadir Arif Yusuf İlyas Bu şehit olan köylülerimizle beraber köyümüzün karşısında ki Karakabaağaç mevkiinden 46 kişi aynı anda cepheye gönderilmiştir. Bunlardan sadece üçü gazi olarak geri dönmüştür. Diğer 43 kişinin değişik cephelerde öldüğü haberleri gelmiştir. Aradan yıllar geçmiş ve şehitlik ve diğer resmi kayıtlarda herhangi bir bilgiye rastlanamamaktadır. Köyümüzün yaşlılarının akıllarında kalanları toparlamaya çalıştık. Vatan için, Allah yolunda şehit olan; burada yazdığımız ve bilemediğimiz için yazamadığımız tüm şehit atalarımızı şükran ve minnetle anıyorum. Allah onlardan ve onlarla beraber Yemen’de, Sarıkamış’ta, Kafkasya’da, Balkanlar’da, Trablusgarp’ta, Çanakkale’de, Cihan Harbinde, Yunan İşgalinde Yunan Askerleri ile içimizden türeyen çeteler ile mücadele de ve Kurtuluş Savaşında şehit düşen atalarımızdan razı olsun. Mekânları cennet olsun. GAZİLERİMİZ 1- Ankara savaşı gazisi 2- Yemen gazisi 3- Yemen gazisi 4- Ankara savaşı gazisi 5- Ankara savaşı gazisi 678- Kıbrıs çıkarması 1974 gazisi 9- Güneydoğu Şırnak gazisi 1994 10-Güneydoğu Hakkâri gazisi1994 Halil (Kaya) Mehmet çavuş (Tığlı) Mustafa Ören (Çavuş Dede) Mustafa Gökçe (Kocagaşar) Halil Ağa (Bük) İsmail (Hacı Mehmetlerin) Mehmet (Sarıkuyruk Mehmet) Mustafa Özcan (Bel Berin) Mustafa Akçagün Mustafa Tülü Ülkemizin geleceği için; ezan susmasın, camiler kapanmasın ve bacılarımızın başörtüsüne namertlerin eli uzanmasın diye hayatlarını tehlikeye atarak hak yolunda canlarından vazgeçip istikbal için mücadele vererek gazi olanlardan Allah razı olsun. Bu bilgiler İlyas dağ, Mustafa Kaya, Zeliha(Zale) Kırca isimli şahıslardan derlenmiştir. Daha nice gazilerimiz ve şehitlerimizin olması muhtemel olsa da kimisi bununla öğünür olmak istemediği için, daha önceki cephe ve savaşlarda 154 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü gazi olarak dönüp rahmetli olsalar da, onlar hakkında bilgi sahibi olamadığımızdan burada zikredemiyoruz. Rabbim hepsinden razı olsun. 2) COĞRAFYA Akbaşlar Köyümüz; Marmara Bölgesinin Güney Marmara bölümünde yer alan Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesine bağlı bir köydür. Köyümüzün yüz ölçümü 29 km² dir. Nüfusu; Başta Balıkesir merkez olmak üzere, değişik yerlerde çalıştıkları ve ikamet edenlerle birlikte 1000 üzerinde olduğu bilinmektedir. Ancak köyde ikamet edenler olarak; 2010 yılındaki son Adrese dayalı nüfus sayımına göre 550 kişidir. Köyün Balıkesir’e uzaklığı 55 km, Dursunbey’e uzaklığı ise 16 km dir. Balıkesir-Dursunbey Ana yolunun 1,5 km kuzeyine kalan köyümüz, il ve ilçe ile bağlantısını bu asfalt yol ile sağlamaktadır. Yine köyün 5 km güneyindeki Gazellidere köyündeki tren istasyonu vasıtasıyla, demir yolundan da il ve ilçeye ulaşım sağlayabilmektedir. 1983 yıllarından önce anayol yokken özellikle vilayete ulaşım buradan sağlanmaktaydı. Akbaşlar köyü; doğudan Çamköy, güneyden Gazellidere, güneybatıdan Akçagüney, batıdan Dada, kuzeybatıdan Sarnıç, kuzeyden hasanlar ve kuzeydoğudan Karapınar köyleri ile çevrilidir. Köyün yerleşim yerinin; Kuzeyinde Asar Tepesi, güneyinde Tuz Tepesi, doğusunda Küçük Asar tepesi, batısında Çinçin(çençin) Tepesi bulunur. Köy bu tepelerin arasında yama ve çukur bir alandır. Zamanla yerleşim; Tuz Tepesini aşarak anayol’a doğru ilerlemiştir. Köyün Beşeri Coğrafya Özellikleri Akbaşlar Köyümüzün kuruluşu hakkında yazılı resmi bilgiye dayanan kesin bir kaynak yoktur. İstanbul’daki Başbakanlık Arşivlerinde 1800 yıllarına ait Osmanlıca birkaç sayfalık, köyün o günkü durumu hakkında bilgi olsa da bu bize köyün kuruluşu kesin bilgi vermeyeceği gibi, bu belgeleri bugün itibariyle elde etme, okutup tercüme etme gibi bir duruma vakıf olamadık. Ancak köyümüzün kuruluşunun çok eskilere, karesi beyliğinin kuruluşuyla birlikte XII. Yüzyılda Karaağaç mevkiine kurulduğu, yine kervan yolu üzerinde eski köy denilen yere de bir köyün kurulduğu bilinmektedir. XII. Yüzyıldan önce Bizans köylerinin olduğu bu bölgeler, XII. Yüzyılda Türklerin öncelikle danişmentliler öncülüğünde buralara gelip buralara yerleşmesiyle, Bizanslıların kiminin mücadele es- 155 Feyzullah Kırca nasında ölmesi, kiminin de daha batıya göç etmesiyle tamamen Türkleşmiştir. 1250–1290 yıllarında Karaağaç Köyüne yerleşme olmuştur. Osmanlı Beyliğinin, Karesi Beyliğinin halka nasıl davrandığını, halkın ondan memnun olup olmadığını kontrol edip, bilgi toplamak için yolladığı akıncılar göndermiştir. Ve sonra tarihçe kısmında belirttiğimiz şekilde Karesi Beyliği Osmanlı’ya katılan ilk beylik olmuştur. Türkler göçebe bir hayat yaşardı. Ve orta Asya’dan göçler devam ediyordu. Karaağaç ve Eski Köy yerleşim yerlerinden başka birçok yere Yörük ailelerin yerleştiği olmuştur. Bu civardaki 5 adet mezar yerinin olduğu günümüzde de görülmektedir. Karesi Beyliğinin Osmanlı topraklarına katılmasıyla, Osmanlı hâkimiyetine giren köyümüz, 1600 yıllarında celali isyanlarının başlamasıyla, kervan yolunun üzerinde olmasının da dezavantajıyla birçok hırsızlık, gasp ve saldırılara maruz kalmıştır. Bu saldırılardan korunmak, yoldan uzaklaşarak tehlikeden ırak olmak için yer değiştirmişlerdir. Osmanlı Beyliğinin Karesi halkı hakkında istihbarat toplamak için gönderdiği Akbaşoğlu Mehmet’in gözetleme kulesi ve konak gibi kullandığı yer olan, köyün şimdiki bulunduğu Asar Tepesinin olduğu ve sonradan dağınık vaziyetteki konargöçer Yörüklerinde Bağ Alanı iskânıyla buraya yerleştiği yere taşınmıştır. Köylünün buraya taşınmasındaki bir diğer düşünce de tehlikeden uzak olmanın yanında, dağdaki şimdiki bağ yanı dediğimiz araziyi bağ yapıp üzüm üretmekti. Ama asıl olanı ise; hayvancılıkla uğraşıldığından, kışın dağa, yazında aydın çalıya hayvanları sürerek, göçebeliğe gerek duymama düşüncesi hâkim olmuştur. Köyün Fiziki Coğrafya Özellikleri Akbaşlar köyü arazisi jeolojik olarak dört formasyona (biçimlenmeye) ayrılır. Bunlardan birincisi; paleozoyik yaşlı kristalize kireçtaşları ve mermerlerdir. Bunlar köyün ve kuzeybatısında yer alırlar. Bu jeolojik formasyon NE-SW doğrultulu tepelikler halinde uzanır. Bu tepeler N-S yönlü vadiler tarafından yarılmaktadır. Samanlık Sırtları, Kırbağlar Sırtları, Kızılcaburun sırtları, Efekli Sırtları ve tepelikleri, Samanlık Deresi, Kırbağlar Deresi, Kızılcaburun Dere Vadileri içinde yerleşmişlerdir. Bu formasyonların ikincisi; Mesozoyik üst Kratese yaşlı melanjlı serilerin(metaformik ve ofiolitik) bulunduğu katmanlardır. Bu katmanlar köyün doğusundan dar bir şerit halinde başlayıp, ortasına doğru paleozoyik yaşlı seriler ile Mesozoyik üst Kratese yaşlı volkanik seriler arasında yer almaktadır. Bu formasyon üzerinde kuzeyden güneye 156 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü doğru Karakaya Tepe (893), Namazlar Tepe (864), Çamurluk Tepe (794), doğudan batıya doğru da Asar Tepe (815) önemli yükseltilerdir. Bu formasyonları üçüncüsü; Mesozoyik üst Kratese yaşlı volkanik serilerdir. Bu formasyon köyün güneyinin tamamını kapsamaktadır. Köyün arazilerinin yarıdan fazlası bu formasyona aittir. Genelde NESW yönlü tepeler halinde uzanmaktadır. Evkaya Tepe (686), Bekir Tepe (731), Tilkikaya tepe (815), Aydınçalı Tepe(772) önemli yükseltilerdir. Dördüncü formasyon ise; Tersiyer Neojen yaşlı konglomera, kumtaşı, tüf, aglomera serilerinden oluşan katmanlardır. Bu katmanlar, köyün yerleşme alanının W da Paleozoyik yaşlı seriler ile Mesozoyik yaşlı metaforfik ve ofiolitik seriler arasında bulunmaktadır. Bu formasyon E-W doğrultulu Çalıca Tepe (734)nin doğusundaki tepeliği oluşturmaktadır. Köy yerleşme alanının batısında NE-SW doğrultulu bir fay bulunmaktadır. Köy arazisi yer şekilleri özellikleri bakımından ikiye ayrılır. Kuzey kesimleri daha arızalıdır. Eğitim değerleri yüksek, tepeler daha fazla ve vadiler tarafından daha fazla parçalanmıştır. Güney kesiminde ise arazi fazla parçalanmamıştır. Arazi kuzey kesimine göre daha sade yapıdadır. Yükselti az, vadiler de araziyi az parçalamıştır. En yüksek yer, yüksekliği 1000 m civarındaki Kapaklı dağındaki Dedekıran (Dedenin Düzü) Tepesidir. Köy sınırları içindeki en alçak yerin 540 m izohipslerinin geçtiği Kahve Deresi vadisi tabanıdır. Köyde iki tane akarsu bulunur. Birisi köyün kuzeyinden geçen doğu-batı doğrultulu süreksiz bir akarsu olan Kahve Deresi’dir. Aşağı mecralarda değirmen deresiyle birleşerek Kireç deresine akar. Diğer akarsu ise; Karapınar köy sınırı hududundan başlayarak Salâvat dersinden geçip, köyün doğu istikametindeki Koca Alan mevkiinden Eski yerleşim yerimiz Karaağaç deresini takip ederek Gazallidere köyü içinden Değirmen Deresi yoluyla kireç Deresine akmaktadır. Bu iki dere akarsuya ilave olarak Osman Deresinden başlayıp Bağaltı dere yatağında köyün alt kısmından başlayan derenin buluşmasıyla devam edip, Kahve deresinden gelen dere ile buluşmasından da söz etmek mümkündür. Bunlardan sürekli akarsu olarak Gazellidere’den itibaren Kireç Deresine kadar olan kısmıyla Değirmen Deresi’dir. (Bkz. Jeoloji- Litoloji haritası) Köy arazisindeki topraklar da iki çeşittir. Bunlardan birincisi; Kahverengi orman topraklarıdır. Bir diğeri de kireçsiz kahverengi orman topraklarıdır. Genel olarak topraklara baktığımızda arazinin yarıdan fazlasında kireçsiz kahverengi orman toprağı, geri kalanında da kah157 Feyzullah Kırca verengi orman toprakları ile örtülü olduğu görülür. Toprakların dağılımı da jeolojik özellikler ile bir paralellik gösterir. Köyün kuzeyini kahverengi orman toprağı, güneyini ise kireçsiz kahverengi orman toprağı yüzeyi örtmüştür. Toprak Haritası, Jeoloji Haritası ve Genel Arazi Kullanım Haritalarını incelediğimizde şöyle bir senteze ulaşabiliriz. Toprakların oluşumunda jeolojik özellikler birinci derecede rol oynamıştır. İklimin etkisi ise ikinci planda kalmaktadır. Paleozoyik yaşlı kireçtaşı ve mermerlerden müteşekkil formasyonun üzerinde kahverengi orman toprağı vardır. Genel Arazi Kullanım Haritasına baktığımızda; bu sahalar tamamıyla orman (ardıç, meşe) ile kaplıdır. Bu toprağın kalınlığı 50 cm yi geçmez. Toprak profilinde üstte bitki artıklarının kalmış olduğu bir O horizonu vardır. Toprağın rengi kahverengi ile siyah rengi arasındadır. Kalınlığı birkaç cm dir. Bunun altında A horizonu vardır. Kahverengi renklidir. Ana kayanın rengi hâkimdir. Kalınlığı 15–20 cm’dir. A horizonun altında ise C horizonu vardır. Ana kayaç ayrışmaktadır. Bu topraklar Dedekıran Tepe, Kayabaşı Tepe, Karakaya tepe, Asar Tepe, Çalıca Tepe ve Aydınçalı Tepe üzerinde görülür. Horizon ise yeryüzüyle gökyüzünün birleşmiş gibi göründüğü yer anlamına gelir. Ancak burada bahsettiğimiz horizon bu değildir. Toprak Horizonları Sözün burasında Horizonlardan bahsedecek olursak, toprağın oluşum tabakalarını gösteren oluşumlardır. Bunlar belirli harflerle ifade edilmektedir. En üstte O Horizonu; Çoğunlukla çürümüş ya da çürümekte olan yaprak, dal vb. şeyleri içeren organik maddelerden teşekkül eden horizondur. Rengi genellikle koyu kahverengi ya da siyahtır.(Bell, 1998; Anon, 1971) A horizonu; bitkisel artıkların ayrışması ile hem mineral hem de organik maddeden oluşmaktadır. Organik madde bakımından zengindir. Rengi genellikle açık siyah ile 158 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü kahverengi arasındadır. Sızan yeraltı sularının ya da diğer sıvıların yerküre materyallerini çözme, yıkama ve süzme işlemleri bu horizonda görülür. Killeri ve demir, kalsiyum gibi diğer maddeleri B horizonu taşır. Bitkiler bu tabakada tutunur ve yetişip gelişir. E horizonu; kil, kalsiyum, magnezyum ve demir aşağıdaki horizonlara taşındığı için açık renkli malzemeden teşekkül eden bir horizondur. A ve E horizonu, ikisi birden, yıkanma zonunu oluştururlar. B horizonu; yukarıdaki Horizonlardan yıkanan kil, demiroksit, silis, karbonat ve diğer malzemelerce zengin olan horizondur. Bu zon, birikme zonu olarak bilinir. Diğer bir ifade ile toprağın üst katından taşınan, kireçler, killer ve minerallerin biriktiği ham toprak tabakasıdır. C horizonu; kısmen aliterasyona uğramış ana kayaç teşekkül eder; fakat materyal alüvyal görünümde olabilir. Akarsu çakıllarının diğer ortamlarda bulunması gibi, Horizon demir oksitlerce kırmızı renkte lekelenmiş olabilir. Ana kayanın özelliğini taşıyan ayrışma katıdır. 159 Feyzullah Kırca D horizonu, toprağın ana özelliğini belirleyen ana kayanın bulunduğu kattır. R horizonu; aliterasyona uğramamış ana kayaçtır. (Keller,2000) Horizonlar konusunda kısa bir bilgi verdikten sonra; köyümüzün toprak yapısı hakkındaki konuya devam edelim. Kireçsiz kahverengi orman toprağı ise Mesozoyik üst Kratese yaşlı volkanik seri, melanjlı seri ile Tersiyer Neojen yaşlı konglomera kumtaşı, tüf, aglomera serilerinin üzerinde bulunmaktadır. Genel Arazi Kullanım Haritasına bakıldığında bu sahalar, fundalık kuru tarım alanları ve meralar olarak kullanılmaktadır. Bu toprağın kireç ihtiva etmemesi litolojik etmenlere bağlıdır. Buralarda genellikle hornbled, feldspat, ojit mineralleri bulunur. Kahve renkli olması bitki örtüsü ve iklim şartları ile ilgilidir. Bu topraklar anakayanın ve orman artıklarının humus olarak O horizon katmanına karışmasıyla oluşur. Bu topraklar intrazonal topraklar guruba girer. Bu topraklar ortalama 600–700 mm yağışın düştüğü yerlerde görülür. Bu toprakların kalınlığı 50 cm den az olduğu için sığ topraklar grubuna girer. Bu topraklar üzerinde bitki örtüsü insanlar tarafından tahrip edilmesi sonucu gür olmayan şekliyle mera olarak kullanıldığı görülmektedir. Toprak profiline baktığımızda 0–5 cm arası O horizon katmanı vardır. Koyu kahverengi ve siyah renklidir. Bunun altında C horizonu vardır. Anakayanın rengi hâkimdir. Bu topraklar tarım yapmaya müsait değildir. Genel de orman mera otlak olarak kullanılır. Fakat yine de kuru tarım yöntemine göre tahılların ekildiği topraklar vardır. Tarım yapılan bu toprakların meridyenlere paralel sürülmesi ve eğiminde fazla olmasıyla yağışlar sonucu sığ olan topraklar yağışın alıp götürmesi sonucu kaybedilmektedir. BİTKİ ÖRTÜSÜ Köyümüzün arazisi bitki örtüsü bakımından, genel olarak iki türü ihtiva eder. Kapaklı Dağı olarak genel ifadeyle ifade edilen köyün arka kuzey kısmındaki dağlık arazi Palamut, Meşe, Ardıç gibi ağaçlarla örtülüdür. Aydınçalı olarak ifade edilen köyün güney kısmı ise çaltı ve yer yer meşe ve Dişbudak türü ağaçlarla örtülüdür. Köyün doğu kısmındaki Kayganlık ve Gedik diye ifade edilen meralar ise kısa çalılıklarla örtülüdür. Akbaşlar Köyü sınırları içinde kalan bütün sahalar orman alanıdır. İnsanların buraya yerleşmeleriyle birlikte yerleşme alanı ve etrafındaki bitki örtüsü barınak yapmak, yakacak temin etmek ve tarla açmak 160 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü gibi nedenlerle insanlar tarafından ormanda otlamayla da hayvanlar tarafından tahrip edilmiştir. Bu günkü görünüm bu şekilde ortaya çıkmıştır. Köyün kuzeyindeki ağaçlık alanlar orman örtüsüyle kaplıdır. Bu ormanda hâkim olan ağaçlar Ardıç Ağaçları, Meşe Ağaçlarıdır. İki çeşit Ardıç ağacı vardır. Biri Katran Ardıcı (kızıl Ardıç ve Kokar Ardıç(kara Ardıç)tır. Yine dört çeşit meşe vardır. Bunlardan Palamut Meşesi, Macar meşesi, Saçlı meşe ve Mazı Meşesidir. Bu ağaçlar dışında yer yer Kızılcık, Çitlembik, Davulgu, Akçakesme, Yabani Erik, Ahlâtlar(Alfat Ağaçları) görülür. Genellikle köy içinde Dut Ağacı hemen her evin önünde vardır. Köyün güney kesiminde ise fundalıklar hâkimdir. Fundalık alan da küçük kısa meşe türü dediğimiz çalılıklarla örtülüdür. Bu saha da karaçalılar ve otlarla birlikte yer yer meşelere rastlanır. Vadilerde yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu yerlerde kavak, çınar ve söğütlere rastlanır. Dursunbey-Balıkesir karayolunun kenarında ağaçlandırma çalışmaları yapılmış, Akasya, Fıstık Çamı, Badem, Erikler dikilmiş ve bugün koruluk görünümündedir. Köylülerimizin çeşitli meyve ağaçlarını kendi tapulu arazilerine dikmelerinin yanında, köy merasının çeşitli yerlerine meyvesinden faydalanılması için hayır olsun, gelen geçen, kurt ve kuşlar yesin diyerek Delice Ahlât ve Erik gibi ağaçları aşılaması da dikkat çekmektedir. Köylü çitlembik, kızılcık gibi ağaçların meyvelerini toplayarak bunlardan yağ, reçine, konserve gibi gıda malzemeleri yaparak değerlendirirler. Ihlamur Çiçeği ve özellikle eski yıllardaki yaşlılar Ayva yaprağı gibi ağaçların çiçek ve yapraklarını içmek için kurutarak değerlendirilir. HİDROGRAFYA Akbaşlar Köyü’nün yağış rejimi itibariyle en fazla yağış kış mevsiminde düşmektedir. Bundan dolayı, kışın akışa geçen ve yazın kuruyan süreksiz akarsuları vardır. Bu akarsular Kahve Deresi ve kolları ile Koca Alan Deresi ve kollarıdır. Köy sınırları dâhilinde bu akarsular süreksiz akarsulardır. Ancak Koca Alan deresi Gazallidere’den itibaren sürekli akar. Mansapta (Akçagüney Köyü doğusundaki demir yolu köprüsü yanında) bu iki akarsu birleşir. Ve Kireç deresi ismiyle sürekli akarsu olarak yoluna devam eder. Koca Alan deresi üzerine 1988 yılında programa alınan 183 ha lık araziyi sulama amaçlı, maksimum 1 milyon m3 su tutabilmek olan bir yapımına başlanmıştır. 13–8–1997 tarihinde DSİ’nin yaptığı sözleşmeye göre 112 milyar tl bedel ile 1999 Aralık ayına kadar işin bitirilmesi için çalışmalara başlanmıştır. Ama ödenek ayrılmadı, ya da ayrı161 Feyzullah Kırca lamadığı için iş bitirilememiştir. 2000 yılı Ocak ayı itibariyle dolgu savağı ve kanaletler yapılmamıştır. 2002 yılından sonra gelen iktidarla yeniden el atılan gölet inşaatı, nerdeyse sıfırdan DSİ tarafından ihale edilip, Yılmaz Turgan Şirketinin ihaleyi almasıyla ve sıkı bir çalışmayla 2,5 -3 yıl gibi kısa sürede bitirilmiştir. Daha geniş açıklamayı Sulama Göledimiz başlığı altında verdiğimi belirtmek isterim. Bu gölet DSİ’nin Dursunbey dâhilinde yaptığı ilk gölet tesisi olma özelliğini taşımaktadır. Göledin altında kalan 220 ha arazi daha önceden kamulaştırılmıştır. Göledin yapılması köyün ekonomik ve sosyal yapısını değiştirecek olması ve tarımda sulamayla verimin artması, buna bağlı olarak hayvancılığın gelişmesi bakımından çok önemlidir. 3) SOSYAL YAŞAM Köyde iki adet kahvehane ve iki adet bakkal dükkânı mevcut olup, diğer sosyal tesis olmadığından halk ihtiyaçlarını ilçe merkezinden gidermektedir. Köye elektrik 1974 yılında gelmiştir. 1991 de otomatik telefon bağlanmıştır. Kanalizasyon döşeme işlemi bitirilmiştir. Parke taş döşemesi olarak ise köyün ilk yerleşim bölümünün parke döşemesi bitirilmiş, yeni mahalleye parke döşeme işlemi devam edecektir. Köyde mahalle olarak; Kökçeler, Aynaşalar, Sokak, Kepekçe, Karakabaağaç ve Yenimahallelerimiz halk arasında söylenegelmiştir. Köy Binaları Köyde eski okul ve lojmanı, zeminle birlikte 3 katlı kuran kursu binası, 3 katlı cami odası ve muhtarlığın olduğu bina, uluyol’daki 2 katlı çok amaçlı bina, çalka(tohum eleme) ve yem kırma ve ayrıştırma yapılan bina ve bugün kullanılmayan ama bakım yapıldığında kullanılabilecek olan eski mandıra binaları olarak sıralayabiliriz. Bunun dışında Saadetten’in odası, sokaktaki Mehmet çavuş’un misafir odası bugün hala ayakta olan ve zamanında birçok misafire ev sahipliği yapmış odalardır. Buralar aynı zamanda köylümüzün toplanma yeri olan ve çay, kahve içip sohbet ettiği şahısların yaptırıp topluma hizmet eden mekânlar olmuştur. Bunların bazıları yıkılmış ve günümüzde yerlerine başka yapılar inşa edilmiştir. Bunlardan unutulmayan ve hiç unutulmayacak derecede meşhur olanları; Ali Ağanın odası(bugün yerinde muhtarlık binası vardır), cemal ağanın odalarıdır. 162 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Tokatlar ve Koruculuk Bu tokat ve kâhyalık ya da koruculu konusundaki yazıyı kaleme aldığım gün, zaman 11-Ağustos 2011 tarihidir. Bu tarihten yaklaşık on veya onbeş sene öncesine kadar köyümüzde bulunan tokat ve koruculuk vardı ve faaliyetine devam etmekteydi. Özellikle tokat sistemi karasığırcılığın yerini besi sığırcılığı olan ve damlarda yapılan mantufon ve holştain türü sığırların alması, keçi ve koyunlarında gerek köyümüzden anayolun geçmesi ve gerekse kurt yeme tehlikesinden dolayı çobanların başlarında durması ve daha dikkatli bakması sebebiyle olsa gerek tokat sistemi kullanılmamaktadır. Köyümüzde tokat olarak kullanılan köy munarının üst tarafındaki tokat yıkıldı ve artık yoktur. Nedir tokat kısaca bahsedecek olursak; hayvanlar ekili arazilere girip mahsullere zarar verdiği zaman yakalanıp getirilerek kapandığı ve kilitlenerek sahibinin cezayı ödemeden alıp gitmesini önlemeye yönelik genellikle üstü açık, bazen de her tarafı tamamen kapalı bir dam olabilen yerlerdir. Bu şekilde yapılan yerlerin duvarları hayvanların çıkıp gidemeyecekleri kadar yüksek ve sağlam yapılır. Kapısı da kolay kırılamayacak şekilde bir kilitle kilitlenir. Kırıp götürmeye yeltenen olursa da zaten takip edilerek hayvanların sahibinin kimliği zaten bu sayede tespit edilerek muhtarın öncülüğünde ihtiyar kurulu tarafından cezası fazlasıyla tahsil edilirdi. Tokatlara ekili arazilere giren hayvanları takip etme ve getirip tokatlara kapama görevini korucu yapar. Önceden kapanan hayvanlardan alınacak cezalar muhtarlık ve köy ihtiyar kurulu tarafından belirlenirdi. Sığır girerse şu para cezası, at ve eşekler girerse şu kadar, koyun ve keçiler girerse şu kadar diye ilan edilirdi. Ve hayvanı arazide yakalanıp kapanan hayvan sahipleri, bu cezaları korucuya veya muhtarlığa ödeyerek çıkarabilirdi. Çocukluk yıllarımdan çok iyi hatırlıyorum. Bazen korucu art niyetli olup, araziye giren hayvan bulamayınca, bu gün rızkımızı çıkaramadık diyerek dışarıda bulduğu çobansız hayvanları araziye bizzat kendisi sokarak getirip kapadığı bile olmuştu. Çocukken böyle tartışmalara şahit olmuştum. Gene de kim haklıydı bilmiyordum. Hayvan sahibi mi, yoksa korucu mu haklıydı bilmiyordum. Bende çocukluğum da çobanlık yaparken birkaç kez hayvanlarımı kaybedip, araziye girdiklerinde yakalatıp kapan parası cezası ödedim. Hatta bir keresinde Akçagüney köyünde geleneksel köy hayrı vardı. Anama ‘bugün erkek kardeşimle ben inek gütmeye değil, Akçagüney’e hayıra gideceğiz’ dedik. Zorla bizi inek gütmeye çobana gönderdiler. Bize giderken öğlenlik olarak bize verdikleri çoban tor163 Feyzullah Kırca basını köyden çıkarken yol üstündeki Abdullah Koparan’ın evinin altındaki saman damına atarak, inekleri tilki kayasından öte yüze kadar götürüp, değirmen deresine inerek tren yolunu takip ederek Akçagüney’e hayıra kaçtık. İnekler biz gelmeden dönmüşler ve tuz tepesindeki arazilere girmişler ve korucu tokat’a kapamış. Geldiğimizde her yere aradık bulamadık. ‘Birde gidin tokat’a bakın bakalım’ dedi anam. Zaten biliyormuş ineklerin kapandığını. Bize mahsustan öyle demiş. Gidip tokat’a baktığımızda gördük ki inekler tokat’ta. O zaman ne ceza aldık bilmiyorum ama ailem büyük ceza vermiştir mutlaka. Ama asıl cezayı onlar yedi ineklerin kapan parasını ödeyerek. Kapan Parası Korucuya ise köylüden alacağı yıllık ücretin yanı sıra görevini daha iyi yapsın diye cezalardan bir pay verilirdi. Bazen de duruma göre bu yakalanan hayvanlara kesilecek kapama cezalarının tamamı korucunun olurdu. Ancak köyün o günlerde başka da bir geliri olmadığı için, muhtarların kolay vazgeçeceği bir para değildi diye de belirtmek gerekir. Bu yüzden genellikle korucuya pay verme durumu daha fazla tercih edilirdi. İşte bu ekili araziye giren hayvanları yakalayıp kapayarak alınan para cezası dediğimiz ceza, kapan parası olarak anıla gelmiştir. Kâhyalık Koruculuğun araziyi kontrol ederek, ekili arazileri koruyup kollama görevi olmayanına kâhyalık denir. Kâhya sadece muhtarın hizmetçiliğini ve köy odasının temizlik işlerini yapan, oda da çay ve kahve gibi içecekleri yapıp servis eden ve konak sahibinden yemek getirip misafirlere bakma işini yapan görevlidir. Korucu Korucu ise kâhyalığın yanında ekili arazileri koruma görevini de yapanıdır. Yani kâhyanın yaptığı görevleri yaptıktan sonra arazileri de korur. İmam Konağı veya Köy Konağı Daha önceki yıllarda her mahalle de bir misafir odası varken, günümüzde sadece cami yanındaki köy odası faaliyetine devam etmektedir. 164 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İmam konağı; köyümüzde korucu ve kâhya olmasa da günümüzde halen devam eden ve her konak sahibi ailenin sıra kendisine geldiği gün, cami yanında misafir olup olmadığını takip eder. Eğer misafir varsa, o gün üç öğün cami yanındaki köy odasına yemek getirip yedirir. Soğuk havalar da odun getirip odanın ateşini yakar. İşte bu her ailenin sırası gelince bu işlerin yapıldığı gönüllü imece sırasına imam konağı ve köy konağı denir. Kâhya veya korucu olduğu zaman konak sahibinden yemek getirip misafire yedirmek ve odun getirip ateşi yakma işini o yapar. Çok nadir de olsa eski tarihlerde ikisi birden görevli olduğu zamanlarda olmuştur. Köy konağına imam konağı denmesinin sebebi ise imamlar resmi görevli değilken, önceleri hak denen ve korucu gibi yıllık ücretle tutulduğundan ve genellikle bekâr olduğundan imamlarda görevde olduğu sürece yemeği bu konaktan yediğinden imam konağı denmiştir. Hak ile imam tutma konusun komşu köylerden birinde geçen bir olay şöyle olmuştur. Köye imam tutacaklar, bir imam adayı bulurlar. Pazarlık yaparlarken, köye imam olacak imam adayı ‘muhtar ücret olarak ne vereceksiniz’ diye sormuş. Oda ‘yüz elli, iki yüz elli’ diye bir meblağ söylemiş. İmam adayı ‘Çok az muhtar, çok az. Köyün nüfusu da az. Buradan zuhuratta çıkmaz’ demiş. Muhtar ‘ çıkarırız hocam çıkarırız’ demiş. Muhtar anlamıyor tabi ne demek istediğini, oysa cenaze ve mevlit gibi yan gelirde çıkmaz anlamında söylemiş. Bende bir kadrolu resmi devlet görevlisi bir imam hatip olduğum için cenaze ve mevlit beklentisini doğru ve hoş bulmadığımı burada belirtmek isterim. Ancak pazarlık yapmadan, sadece emeğin karşılığı olarak hediye verilirse alınabilir diyorum. İçme Suyu Önceki yıllarda Eşüren deresindeki suyu, muhtar İsmail Tığlı’nın zamanında, köylünün kazma kürekler ile uzun ve meşakkatli çalışmalar sonucu getirilip, köyün sokak meydanı diye bilinen meydanda yapılan depoya akıtılmıştır. Her mahalleye bir çeşme yapılarak bu suyun dağıtılması ve köydeki hane sahiplerinin de suyu bakraç ve kovalarla vs. evlerine taşıması ile içme suyu ihtiyacı karşılanmaktaydı. Çocukluğumdaki kış gününde karda ve soğuk fırtınalı günlerde su taşıdığım aklıma geldikçe, soğuktan parmaklarımın sızladığı aklıma geldikçe, bu gün hala bazı köylerde su taşıyan çocukları gördükçe, o günkü üşüdüklerim ve parmaklarımın sızladığı aklıma gelir. 165 Feyzullah Kırca Yeni sular, getiriliş çalışmaları Köyün içme suyu şebekesi 1985–1986 lı yıllarda İsmail Dayı’nın Turgut Özal dönemi milletvekili iken, siyasi desteğiyle, Sarıyol mevkine vurulan sondaj çalışması ve oradan asar tepesine yapılan depoya pompalanıp, köye döşenen şebekeyle evlere servis edilmesiyle sağlandı. Özellikle büyük baş hayvancılığın, karasığırdan mantufan dediğimiz alaca sığır, Holştain cinsine dönmesi ve onlarında genellikle damlarda bakılması sonucu, su ihtiyacının daha da artması, suyun bu şekilde evlere ve damlara servisini zaruri kılmaktaydı. Birde buna gelişen dünyada çamaşırın ve hatta bulaşığın bile makinelerde yıkanmaya başladığını ekleyecek olursak, daha da zaruri hale geldiği aşikârdır. Neyse su pompası elektrikle çalıştığı için ve suyun basıldığı Sarıyolda uzak olduğundan suyun elektrik masrafı fazla geliyor dendi. Bu masrafı azaltmanın ya da başka bir yolunu bulmanın çaresine gidildi. 2009 yılında muhtar Hasan Boztaş öncüğünde köylere hizmet götürme birliği destekli köy halkının başlattığı yeni sondaj çalışmasıyla Kelhasan mevkine Yeni sondaj vuruldu. Tüm resmi işlemler ve çalışma prosedürü uygulanarak çıkan su asar tepesindeki depoya akıtıldı. Ancak fazla kireçli olması sebebiyle halkımız yine biz sarıyoldaki sondajı kullanalım dese de, her ikisi de kullanılabilir durumdadır. Kuyular Evlere su şebekesi bağlanmazdan önceki yıllarda kuyular çok daha yaygın olarak kullanılıyordu. Evlerin önlerinde bir kısım ailelerin kuyuları vardı. Bu kuyulardan sarı kaya suyu diye bildiğimiz ve sokak aralarında her mahalleye birer çeşme olarak yapılmış çeşmelerden su alamadığımız da su ihtiyacını karşılamaktaydı. Aynı zamanda kuyu sahipleri evlerinin önünde bahçesini sulamaktadır. 166 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Kuyular 5-10 metre derinliğinde ve 4-5 metre çapına kadar genişlikte kazılır. Etrafı taş duvarlarla örülür. Üst kısmı yükselterek ağzını da daire şeklinde beton duvar yapılır ki, içine insan ve hayvanların içine düşmemesi için tedbir alınmış olur. Evlerin bahçelerinin yanında köy dışındaki tarla ve bahçelerde de kuyular vardır ve kullanılmaktadır. Kuyulardan su çıkarmak için kuyular için hazırlanmış ağaç düzenekten kuyu makarası vardır. Kuyudan su çekmek için düzenek olmayan kuyulardan ise ucuna teneke ve bakraç bağladığımız ipi kuyuya salarak suyu doldurup elle çekeriz. Çamaşırlık Köyümüze eski usul çamaşırlık bulunmaktadır. Eski diyorum, çünkü az önce de belirttiğim gibi, artık çamaşır evlerde ve elektrikli makinelerle yıkanıyor. Bundan 25-30 yıl önce umumi çamaşırlıklar vardı. Çamaşırlar biriktirilerek yaklaşık 15 günde bir oralarda ateş yakılıp kazanda sıcak su kaynatarak, onunla yıkanırdı. Bazen sıra bulunmadığı için çamaşırlar; eşek veya at gibi yük taşıma hayvanlarına yüklenip, suyu akan derelere gidilerek, yine orada ateş yakılıp kazanda su kaynatarak sabahtan akşama yıkanıp kurutulurdu. Şimdilerde, gelişen teknolojik dünya da makineye atıyorsun, su açıyorsun. Makine yıkıyor, sıkıyor ve hatta kurutuyor kapağını açtığında, “hadi giy diye” eline veriyor. Mezarlık Mezarlığımız köyün giriş kısmında, Karapınar yolunun üzerindedir. Bu Karapınar yolu mezarlığın içinden geçerek ikiye bölmektedir. Zamanla mezarlığın mezarlarla dolması sonucu, genişletme ihtiyacı doğmuştur. Bu sebeple iki kez genişletilmiştir. 167 Feyzullah Kırca Traktör Taksi Motosiklet Kepçe Traktör Kepçesi 8 114 34 104 1 18 119 8 Güneş Enerjisi Kamyonet 2 Çapa Makinesi Kamyon 2 Yarma Makinesi Minibüs 5 Hızar Otobüs Bunlardan birincisi; Mustafa Karabulut’un muhtarlığı döneminde Kurcoluk mevkii tarafındaki bölümün Gedik tarafındaki tarlalarla mezarlık arasındaki köy arazisinin mezarlığa katılmasıdır. İkincisi de; muhtar Mustafa Bük döneminde, Öteyüz mevkii tarafındaki mezarlığın dibinden geçen eski Karapınar yoluyla sonradan gedik mevkiinin düzüne doğru yapılan yeni yolun arasında kalan köy arazisinin de mezarlığa katılması sonucu olmuştur. Bu çalışma da, mezarlık ihata masrafını Selahattin Çoban karşılamıştır. Köyümüzdeki motorlu taşıma ve iş makineleri 1 35 Patoz 2 6 46 5 Patates çıkarma mak. Orak Mak. 2 Saman zincir Mak Silaj mak. 17 Balya mak. 43 Kaynak mak. Süt sağım mak. Köyümüzdeki diğer araç ve gereçler 2 Yerleşme Yeri Ve Bina Özellikleri Köyümüzün hem toplanma yeri olarak ifade edebileceğimiz, hem de ikinci yerleşim yeri olarak ifade edebileceğimiz, bu yerleşim alanı asar tepesinin güney yamaçlarıdır. Yıllar geçtikçe, özellikle cumhuriyet döneminde çok partili döneme geçilip, ülke de huzur ve güvenlik birazda olsun sağlanmaya başladıkça güneye doğru ilerlemeye ve genişlemeye başlamıştır. 1995 li yıllarda Kel Hasan mevkiine doğru yeni yerleşim alanları inşası için parselleme yapılması, 2005 li yıllarda bunun bir kez daha tekrarlanmasıyla köy Uluyol’a doğru akmaktadır. Dursunbey-Balıkesir Çevre Yoluna yaklaşılmaktadır. Oraya yeni ve modern bir okul ile küçükte olsa ihtiyaca cevap verecek bir cami yapılmıştır. Eski yerleşme alanı sokakları dardır. Meskenler sık, eklentileri azdır. Fakat 1960’dan sonraları yapılan daha sonraki yerleşmelerde ise sokaklar daha geniş, meskenler biraz daha dağınık, geniş bahçeleri olan ve dışarıda tuvalet, dam, ambar, samanlık ve kümes gibi eklentileri çok olan bir hal almıştır. 1960’lı yıllarda yapılan ilk meskenlerde 168 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü oluk kiremitler kullanılmış, zamanla bugünde kullanmakta olduğumuz yeni kiremitlerin kullanımına geçilmiştir. Eski meskenler iki katlı içten ağaç merdivenle çıkmalı, çamları düşman ışığı görmesin diye olsa gerek küçük pencereli, pencereler ağaç sürgü kapılıdır. Alt katlar ahır ve dam olarak, üst katlar ise ev olarak kullanılmaktadır. Bu meskenlerin duvarları taş, çatıları ise beyaz (tepiştirince yağmur geçirmez) kil topraktır. Bu tip ilk evler kaya dibine yapılıp, kuzey kısımları kaya ve toprak içine dayanmıştır. Zamanla sonrakilerde dört tarafı açıkta olarak evlerde yapılmaya başlanmıştır. Dediğimiz gibi ilk meskenlerin sık olması, genellikle kaya dibine yapılmış olması, düşman saldırısı başta olmak üzere, vahşi hayvanlara karşı da korunma, güvenlik sağlama ve iletişimin kolay sağlanmasıdır. Bu etkenlere birde rüzgâra karşı da korunaklı olunması eklenebilir. 1960’lı yıllardan sonra yerleşmeler güneye doğru hızlı bir şekilde ilerlemeye başlamıştır. Asar Tepesiyle karşılıklı saç ayağı duran, Tuz tepesiyle Karakabaağaç Tepesinin karşı yamaçlarına doğru yayılmıştır. Meskenler dağınık şekilde ve tarım arazilerinde kurulmuştur. 1980 li yıllardan sonra iki etaplı parselleme sonucu köy 2 km yakından geçmekte olan Dursunbey-Balıkesir yoluna, köyün yeni meskenleri daha da yaklaşmaktadır. Köydeki meskenlerin durumlarını 3 bölümde irdelemek en doğrusu olacaktır. 1- Eski Meskenler: Dış duvarlar taştan yapılmıştır. Ara duvarlar ve güneye bakan ön duvarlar ise taş malzeme ile ahşap malzeme karışık kullanılmıştır. Bu meskenlerin hepsinin sırtları kuzeye dayalı ve ön cepheleri güneye bakar. Kuzey tarafta hiç pencere bulunmaz. Doğu ve batıdaki pencereler küçük, güneydeki pencereler ise biraz daha büyüktür. Bu meskenler toprak damlıdır. Öncelikle duvarının üzerine kirişler konulur ve mertekler diziler. Bunların üzerine 30 cm çorak toprak örtülerek sıkıştırılır. Saçak görevini şistler yapar. Bu meskenler 2 katlı, birinci kat ahır, ikinci kat ise ev olarak kullanılır. Bu meskenler genellikle 2 oda ve bir salondan oluşur. Odalar büyük olup, birinde ocaklık(bacalık) ve yüklük vardır. Banyo olarak yüklük denen kısmın yanında ayrılan küçük ahşap bir bölüm kullanılır. Kullanılan ahşap malzeme ise ardıç ve meşedir. Çevredeki bol bulunan malzeme binaların yapısını ve şeklini etkilemiştir. Tuvaletler tahtadan ve dışarıdadır. Yine dışarıda hububat malzemesinin konulduğu ve kiler olarak kullanılan ambarları vardır. 169 Feyzullah Kırca 2- 1950-1990 yılları arasında yapılan meskenler: Bunların duvarları taştandır. Saman katılmış çamur ile sıvalıdır. 90 lı yıllara gelindikçe yapılarda çimento ve kum malzemesi karışımı taş duvar ve sıva yapımında kullanılmıştır. Çatısı kiremittir. Yine iki katlı binalardır. Yine yüklük ve ocaklık bu yapılarda daha belirgin olarak görülür. Banyo olarak yüklük yanındaki bölme kullanılır. Alt katlar ahır veya samanlık olarak kullanılır. Bazen de kiler olarak kullanılır. Genelde iki oda bir salon vardır. Tavanlar ve tabanlar ahşaptır. Ahır, ambar ve samanlık gibi eklentilerle bahçeler evlerin yanlarında boy göstermeye başlar. Tuvaletler dışarıdadır. Ancak bu kez tuvaletlerde evler gibi taş ve kerpiç duvarlıdır. Akarı için kuyuların yapıldığı göze çarpar. 3- 1990’lı yıllardan sonraki meskenler: 1990’lı yıllardan sonra yapılar betonarme meskenler; demir, çimento, tuğla ve kum gibi malzemeler kullanılarak yapılmaya başlamıştır. Çatıları kiremitten olup, genellikle iki katı olmakla birlikte üç katlı olanları da vardır. Her iki katta ev olarak kullanılmış ve şehir evleri örnek alınmaya başlamıştır. Genellikle 3 oda, 1 salon, mutfak, banyo ve tuvalet gibi bölümlerden oluşur. Tavan ve tabanlardaki ahşap yapıların yerlerini de betonarme yapılar almıştır. Yine ahır, ambar, samanlık hayvan damı gibi yapı eklentileri vardır. 2009–2010 yıllarında köyümüzde de diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi, güneş enerji sistemleri takılmaya başlandı. Köyümüzde şuanda 27 adet güneş enerjisiyle su ısıtma sistemi mevcuttur. Özellikle yaz aylarında sıcak su ısıtma derdini ortadan kaldıran bu sistem sayesinde kaynama derecesinde su bulmak mümkündü. Kış aylarında da bir saat gibi bir süre güneş kendini gösterse yine çok sıcak olmasa da duş alacak derecede ılık su bulmak mümkündür. Şofbenlerin harcayacağı elektrik masrafını sıfırladığı gibi, tüp masrafını da 3 kat azaltmaktadır. Daha önceleri bir ay gibi bir zamanda tükenen tüp, üç ay gibi bir zamana yakın dayanmaktadır. Köyün eskiden beri civar köylerden büyük bir ve köklü bir yapı arz etmesi, bazı yapı ve atölye tipi faaliyetleri kendisinde toplamıştır. Bunlar Değirmen Deresindeki Su Değirmenleri (2–3 adet), Köy içindeki elektrik değirmenleri(2 adet),Yapağı tarağı, Demirci ustaları (2 adet), 3–4 bakkal, biri köy ikisi şahıs olmak üzere 3 kahve varmış. Günümüzde ise ilçedeki büyük değirmenler buğdayları topluyor ve kendi arabalarıyla ihtiyacı olduğunda köylünün alabilmesi için haftanın belli günlerinde geliyorlar. Yapağı tarağı bildiğimiz kadarıyla sadece ilçede bir tane var. Şu an için köyde demircilik yapan yok. Bakkal 2 tane, çalışır durumda kahve ise biri uluyol’da olmak üzere iki tane var. 170 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü SÜLALELERİMİZ 1- TIĞLILAR a) Ak kafalar b) Kamiller c) Hüsnüler d) Tığlı Halilibrahimler e)Burhanettinler (TIĞLI) 2- KOCA İBRAHİMLER (KIRCA) 3- KOTAMANLAR (YILDIRIM) 4- GEBELER (ÇİMEN) 5- ÇONLAR (ÇİMEN) 6- DEMİRCİLER (DEMİR) 7- ZULUMLAR (KALKAN) 8- KÖSELER (KÖSE) 9- TÜLÜLER (BÜK) 10- KAFARLAR a) Koca Mehmetler b) Rahimler (KARABULUT) 11- NORİLER (YILDIRIM) 12- SAADETTENLER (ÇELİK) 13- DOKTORLAR (BÜK) 14- BEDRELLİLER (KARA) 15- DADALLILAR (YILMAZ) 16- KADİRLER (ÇELİK) 17- KADİROĞULLARI (AKÇAGÜN) 18- GAŞARLAR (GÖKÇE) 19- NENELER (ÖZCAN) 20- CEMALLER (BOZTAŞ) 21- İNCELER (ALTIN) 22- ALİLER (BODUR) 23- BODURLAR (BODUR) 24- FAHRİLER (KALKAN) 25- KAŞUULAR (KIZILÖZ) 26- KÜÇÜKHALİLLER (GEÇER) 27- TEKKELLER (ÖZCAN) 28- TAYIRLAR (KAYA) 171 Feyzullah Kırca 29- TELAŞALAR a) Halilibrahim Hocalar b) Basirler c) Hidayetler (ÇAM) 30- ÇAVUŞLAR (BOZTAŞ) 31- EFELER (ESEN) 32- DERLİLER (ESEN) 33- GARTOLAR (TIĞLI) 34- HACIARAPLAR (GEÇER) 35- TAZILAR (KARA) 36- LOKUM MEMETLER (KARA) 37- KAYKILAR (KAYKILAR) 38- YAĞCILAR (YAĞCILAR) 40- KÜLÜRLER (BODUR) 41- BARKALAR (DAĞ) 42- DERVİŞLER (YILDIRIM) 43- ALANKÖYLÜLER (BODUR) 44- KOPARANLAR (KOPARAN) 45- ÇOBANLAR (KOYUN) 46- AŞALAR (AŞAÜSSİNLER) (ÇOBAN) 47- BAYRAMLAR (KIZILÖZ) 48- ÇAPARLAR (ÇAPAR) 49- ESMERLER (UÇAR) 50- TİNKOSLAR (BÜK) 51- SALİLER (AKÇAGÜN-ÇELİK) 52- ŞAMNIHALİLLER (YILMAZ) 53- KAALAR (KÂHYALAR) (BODUR) 54- HALİTLER (CAN) 55- RASİMLER (TÜLÜ) 56- ŞEYTANLAR (ALTIN) 172 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü GURURLARIMIZ Köyümüzde Yetişen Memurlarımız 1-Ahmet BÜK-Akbaşlar Köyü İmam-Hatibi(Emekli) 2-Halilibrahim KOYUNCU-Savaştepe milli Eğitim Müdürü 3-Sait BODUR-Selçuk üniversitesinde Prof Doktor 4-Celalettin TIĞLI - Bursa’da Mühendis 5-Fevzi BODUR-Edremit’te Meslek Dersi Öğr.(Emekli) 6-Sabri BÜK-Bursa’da Meslek Dersi Öğr. 7-Neyfel GEÇER- Edremit’te Meslek Dersi Öğr. 8-Halim ESEN-Susurluk Demirkapı Ömerli de Öğr. 9-Numan GEÇER-Susurluk’ta coğrafya Öğr. 10-Hikmet CAN-Bursa’da İlkokul Öğr. 11-İbrahim KOYUN-Bandırma da Öğr. 12-Feyzullah KIRCA-Akbaşlar Köyü İmam-Hatibi 13-Ali BOZTAŞ-Dursunbey Hasanlar da İmam-Hatip 14-Mustafa BOZTAŞ-Balıkesir’de İmam-Hatip 15-Kadir ÇELİK-Balıkesir’de Müezzin-Kayyım(Emekli) 16-Ramazan KAYA-Balıkesir’de Müezzin-Kayyım 17-Halilibrahim GÜRLEK-Soma’da Polis Memuru. 18-Bayram KOYUN-Türkmenistan da Polis Memuru 19- Kasım BOZTAŞ-Balıkesir’de Vakıfbank Memuru 20-Âdem ÇELİK-Kepsut’ta Kadastro Memuru 21-Şükrü BÜK-Dursunbey Devlet Hastanesi Memuru 22-Ali KÖSE-Bursa da Maliye memuru. 23-Niyazi BÜK-Dursunbey İtfaiyesinde Şoför. 24-Mehmet ÇİMEN-Afyon Sinan paşa’da Uzman Çavuş 25-Kemal ÇİMEN-Balıkesir’de Karıca Bilgisayarcı. 26-Cemal BOZTAŞ-Balıkesir’de Turuncu Bilgisayarcı 27-Sinan BOZTAŞ-Ankara'da TRT Anadolu Personeli 28-Muharrem GEÇER-Dursunbey’de Veteriner Hekim 29-Bahri KÖSE-İzmir Bornova’da Astsubay 30-Yahya KÖSE-Ankara'da Mühendis. 31-İsmet TIĞLI-Hakkâri’de Jandarma Teğmen 32-Bayram ÇELİK-Kars’ta Astsubay 33-Hanife KIRCA-Bursa Yıldırımda Çev. Kuv. Polisi. 173 Feyzullah Kırca 34-Sultan TIĞLI-Denizli de Polis Memuru 35-Halilibrahim BODUR-Kayseri’de paraşütçü. Kom. Uz. Çavuş. 36-Halil UÇAR-Bursa Karacabey’de Öğr. 37-İbrahim UÇAR-Bursa Kemalpaşa’da Öğr. 38-Mustafa (abd. oğl.) KAYA-Gaziantep de Bilgisayar Öğr. 39-İsmail ÖZCAN-Balıkesir’de Astsubay 40-Ahmet TIĞLI-Blk. Atatürk D.Hst. Elk. Teknisyeni 41-Bedia ÇELİK-Blk il Sağlık Müd. Sekreteri 42-Mehmet ÇELİK-Blk de Jeoloji Mühendisi 43-Yusuf BOZKURT-Balıkesir’de Matematik Öğr. 44-Yılmaz BOZKURT-Ankara’da Endüstri mühendisi 45-Recep KAYKI-İstanbul’da Ülkerin Elekt. Teknisyeni 46-Aynur KAYKI-İstanbul Pendik’te sınıf Öğr. 47-Emine GÖKÇE-Şabanlar Köyünde Fahri K. Kursu Öğr. 48-Ayşe BÜK-Dursunbey Meslek Yüksek Okulunda Memur 49-İbrahim ÖZCAN-İstanbul Atatürk Havaalanın da polis. 50- Ahmet ÖZCAN-Balıkesir Üniversitesin de Mutemet 51-Ramazan BOZTAŞ-İzmit-Kuruçeşme de Öğr. ve Müd. Yar. 52-Mustafa AKCAGÜN-Balıkesir de 112 acil şoförü 53-Halil (Yusuf oğlu) TIĞLI-Kütahya D.Hastanesi Erkek Hemşire 54-Meryem KAYA-Susurlukta Din Kültürü Öğr. 55-Yasin (İlyas oğlu)-TIĞLI İzmir’de Deniz Ast Subayı 56-Ramazan (M.oğlu) CAN-İstanbul'da Özel Şirket Mali İşler Müdürü. 57-Özlem CAN-İstanbul'da özel Şirket İş Geliştirme Müdürü. 58-Hayriye CAN-Bigadiç Devlet Hastanesinde Hemşire. 59-Halilibrahim CAN-Balıkesir Milli Eğitimde Memur. 60-Özlem (Abdullah) BÜK-Özel Balıkesir Hastanesinde Hemşire. 61-Celalettin (Salih Tığlı Oğl.) KARASAK-Susurluk Vergi Dairesi Memuru 62-İsmail (Celalettin'in Oğl) KARASAK Gebze de Öğretmen 63-Halilibrahim BODUR-Şemdinli’de Uzman Çavuş 64-Filiz (Fikrettin Kızı) KARAGÜL-İstanbul Celal Yardımcı İlk Okulu Sınıf Öğr. 65-Saadettin ÇELİK-Blk Kepsut’ta infaz memuru (Gardiyan) 174 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 66-Fatih BÜK-Edremit’te İşitme Uzmanı. 67-Behlül BÜK-Malatya da Anestezi Uzmanı 68-Meryem (Hüseyin Kızı) KAYA-Balıkesir de Din Kültürü Öğretmeni 69-Safiye (Yusuf Kızı) TIĞLI-Hakkâri Yüksekova’da Fen Bilgisi Öğretmeni 70-Mustafa (Abdullah) UÇAR-İzmir Menemen de Astsubay 71-İbrahim (Abdullah) UÇAR-Kemalpaşa da Sınıf Öğr. 72-Emine KOYUNCU-Bursa-Büyükorhan’da Fen ve Teknoloji Öğr. 73-Zehra ÇOBAN-Aydın D.Hast. Sözleşmeli Tıbbi Sekreter 4) DİN HİZMETLERİ CAMİMİZ HAKKINDA BİLGİLER CAMİMİZİN YAPILIŞI Cemal Boztaş (Cemal Ağa) önderliğin de Hüseyin Kaya (gossinKocahüseyin) ve O zaman ki imam Ahmet Bük başta olmak üzere; Aziz Gürlek, Halilibrahim Tığlı, Ahmet Kaya, İbrahim Can (Telaşa İbrahim), Ramazan Yılmaz (Halil Çavuş’un babası), Nuri Yıldırım, İbra175 Feyzullah Kırca him Boztaş, Talip Köse gibi ustaların ustalığında ve köy halkının işçiliğinde imece ile1958’de başlanıp 1960 yılında açılışı yapılmıştır. Camimiz Mustafa Bük komşumuzun muhtarlığı döneminde teferruatlı bir bakımdan ve onarımdan geçirildi. Çınarların altındaki eski tuvaletin yukardan olan giriş merdiveni iptal edilerek alt kısmından belki önemli günlerde bayanlar kullanır diye düşünerek bir açık giriş bırakılsa da, şu an kullanılmamaktadır. Caminin ön tarafındaki eski köy odası yıkılarak, canin giriş kısmına yepyeni ve daha modern tuvaletler ve abdest alma yeri inşa edildi. Caminin iç kısmında bayanların namaz kıldığı mahfil yıkılarak, iki beton kolon üzerine öne doğru genişletilerek yeniden yapıldı. Yeniden boya, badana yapıldı. Mihrap ise beyaz mermer ile döşenerek süslendi ve güzelleştirildi. Normal halı ve kilimler kaldırılarak yerine tabanı yeşil renkli ayakların geleceği kısım kırmızı renkli, yeşil saf halıları döşendi. Ramazan Bük (Halil ağanın Ramazan) caminin tüm camların cam ve çerçevelerini pimapen olarak masrafını üstlenerek değiştiriverdi. Yine Mustafa Bük muhtarlığında; cami içi ısıtma sistemi için. Mazotlu kalorifer ısıtma sistemi takıldı. Camiye petekler döşendi. Mazotunu doldurup, hangi saatlerde kaç dakika yanacağını da ayarladık mı, otomatik olarak çalışıp, camimizi ısıtmaktadır. Ben Feyzullah Kırca imam olarak köyümüze atandıktan sonra, komşularımızın da desteğiyle; camimizin kürsüsünü, yeni tip döner sandalyeli haline değiştirdik. Minarenin ezan okuma sistemini ve cami içi hoparlör sistemini değiştirdik. Caminin çatısının kiremitlerini aktarttık. 176 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Güneş enerjisi ile su ısıtma cihazı taktırarak sıcak suyla abdest alınmasını sağladık. Şimdi komşularımız hafif güneş dahi olsa, üşümeden ılık suyla abdest alabiliyor. MİNARENİN YAPILIŞI 1967 Yılında yapılmıştır. İsmail Demir(Demirci İsmail), Oğlu Ali Demir, Hidayet Çam, İbrahim Can(Telaşa İbrahim) gibi usta köylülerimiz taşını kesmiş ve tüm köylü olarak öküz arabalarıyla Göbül Köyü arazisinden getirmişlerdir. Minarenin ustası ise izzet olarak ismi hafızalarda kalan Kütahya ilinden bir usta ve işçileri tarafından yapılmıştır. Camimizde ve Minaremizde emeği ve parasıyla katkısı olan herkesten Allah razı olsun. Bu güne kadar camimizde görev yaptığı bilinen imamlarımız 1-İdris ASLAN (Hatip Hoca)-Akbaşlar Köyü’müzden 2-Ramazan GEZER-Karamanlar Köyünden 3-Halilibrahim Hoca-Çam Köylü 4-Süleyman MERCAN-Karapınarlı 5-Hafız Kâmil Savaştepe-Soğucak Köyü’nden. 6-İdris Hoca Bayıryüzü-Güney Köyü’nden 7-Küçük Hafız-Dursunbeyli 6-Nurettin BODUR-Akbaşlar Köyü’müzden 7-Salih TIĞLI-Akbaşlar Köyü’müzden 8-Ahmet CAN-Akbaşlar Köyü’müzden 9-Osman Hoca-Delice Köyü’nden 10-Ahmet BÜK-Akbaşlar Köyü’müzden Bilinen bu imamlarımız bu güne kadar kadrolu imam uygulaması olmadığından hak ile görev yapmışlardır. Bundan sonraki yıllarda devletin kadrolu imam uygulamasına geçip, imam görevlendirmesiyle kadrolu olarak görev yapmışlardır. Takriben 1966 yıllarından sonra köyümüzde halen 10 yıldır görev yapmakta olan Ahmet BÜK o günkü muhtar İsmail TIĞLI ile köylünün teklifi neticesinde kadroya geçirilerek ilk resmi İmam Hatip olarak köyümüzde 25 yıl daha görev yaparak emekli olmuştur. 11-AHMET BÜK-Akbaşlar Köyü’müzden 12-NAZIM ONAT-Çakırca Köyü’nden 13-MEHMET BİLGİÇ-Tepeköy Köyü’nden 177 Feyzullah Kırca 1965 Yılında Dursunbey'in Tepeköy köyünde doğdu. İlkokulu Tepeköy de okudu. Orta öğretimini Balıkesir İmam-Hatip Lisesinde tamamladı. Aynı yıl Gaziantep'in Kurtuluş Köyünde İmam-Hatipliğe başladı. 1991 yılında Dursunbey’in Çınar Köyü’nün Sağırlar Mahallesi İmam-Hatipliğine nakil oldu. Buradan da 1999 yılında köyümüz Akbaşlar Köyü İmam-Hatipliğine nakil oldu. Buradan ise görevini halen görevini sürdürmekte olduğu kendi köyü Tepeköy’e 16–9–2008 tarihinde tayin oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır. 14- Feyzullah KIRCA -Akbaşlar köyü Bu gün itibariyle kitabımızın yazarı ben köyümüzün yeni İmamHatibi olarak bu görevi sürdürmekteyim. Öz Geçmişim; 07.01.1973 yılında akbaşlar köyünde doğdum. İlkokulu Akbaşlar Köyümde bitirdim.1985 yılında, köyümde açılan Kur’an Kursuna başladım. Son bir yılı Dursunbey’de olmak üzere 3 yıl Kur’an Kursunda okudum.1988–1989 eğitim öğretim yılında Dursunbey imam-hatip lisesine başladım.1994–1995 yılında mezun oldum. 08–01–1996 de Manyas’ın Dura Köyü’nde imam-hatiplik görevine başladım.1996 Kasım celbinde askere giderek AnkaraEtimesgut Tank tugayı acemi birliğinden TekirdağBeşiktepe Muharebe tümenine dağıtım oldum. Askerlik dönüşü Manyas’ın Dura Köyünde görevine devam ettim. Buradan 2000 yılında Dursunbey’in Karyağmaz Köyüne tayin oldum. İki yılda burada kaldıktan sonra 27 Mayıs 2002 de Dursunbey Işıklar Köyü’ne Tayin oldum. 18–10–2008 de ise kendi köyüm olan Akbaşlar Köyü Camii İmam Hatibi olarak tayin oldum. Halen aynı Göreve devam etmekteyim. 2 Mayıs 2000 yılında evlendim. Hüseyin Enes, Rüveyda, Rumeysa ve Hümeyra adlarında 4 çocuk babasıyım. YENİ MAHALLE CAMİMİZ Hazineden izin alınarak, Mustafa Tülü’nün 1994 yılında başlattığı yeni mahalle camimiz 1996 da hizmete açıldı. Caminin inşaatında Aziz Gürlek, Ahmet Demir ücretli usta olarak çalıştı. Mustafa Tığlı çatı ustası, Yakup Bodur ise sıva ustası olarak çalıştılar. Kurca oluk’taki Mehmet Ali Özcan’a ait araziden suyu getirildi. Caminin tüm bu masraflarını Mustafa Tülü üstlendi. Tuvaletlerinin masraflarını Mustafa Kaya(Koca Mustafa), Abdesthanenin masraflarını ise yine Mustafa Tülü üstlenmiştir. 178 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 2010 yılına kadar ezanları Ali kırca okuyorken, imam olmadığı için namazları genellikle, namaza gelen olursa, namazlarını tek başına kılıyorlardı. Ramazanlarda köydeki imam hatip lisesi mezunlarından biri teravihleri kıldırıyordu. 2010 yılında sözleşmeli olarak görevli verildi. Bu görevlinin gelmesiyle caminin yeniden onarım ve güzelleştirilmesi gündeme geldi. Boya bana ile başlandı. Yeni mahalle caminin boya badanasından sonra, iki adet yeni ve güzel gösterişli avize alındı. Caminin minberi de yapıldı. Etrafına bir metre on santim yüksekliğinde beton ve demirlerle 20–25 cm genişliğinde ihata duvarı yapıldı. Caminin çevresinin ihata duvarı yapım işinde usta olarak İsmail Karabulut, yanında da Mehmet Kaykı ile Abdullah Koparan çalıştı. Hayırsever komşularımızın da beton atma çalışmalarında, yardımcı katılımlarıyla ihata duvarı bitirildi. Malzemesini Muhtar Hasan Boztaş kaymakamlıktan ve değişik hayır katkılarından tedarik etti. Tuvaletlerine yeni kapılar takıldı, fayans döşeme işlemleri de yapıldı. Başta muhtarımız Hasan Boztaş, caminin ilk resmi görevlisi olan Muhammed Derman ve tüm yardım ve destekte bulunanlardan Allah razı olsun. Muhammed DERMAN kimdir? Muhammed Derman; Balıkesir’in Dursunbey Adaören köyünde 25–04–1981 de doğdu. 1999 da bandırma imam hatip mezun oldu. Üç ay fahri olarak resuller köyünde, altı ay resmi olarak Akyayla köyünde vekillik yaptı. İstanbul Pendik Haseki eğitim merkezinde girdiği sınavda imam hatiplik sınavını kazanarak sözleşmeli Köyümüzün Yeni Mahalle camiine atandı. 2011 seçimleri öncesi sözleşmeli olarak görev yapan memurların kadroya geçirilmesiyle kadrolu imam olarak halen köyümüz Yeni mahalle Camiinde imam hatipliğe devam etmektedir. Evli ve iki kız çocuğu babasıdır. 5) EĞİTİM KÖYDE EĞİTİM DURUMU Köyde okur yazar oranı %95’tir. Daha önceki yıllarda köyde ilköğretimi bitiren öğrencilerin çok azı ortaokul ve liseye devam etmekteyken, 2000 li yıllardan sonra bu oran % 90 lara ulaşmıştır. Ortaokul ve liseye devam az olunca; diğer bazı köylere nazaran, memuriyette görev alan sayısı da haliyle az olmuştur. Ortaöğretim eğitimini 1990 179 Feyzullah Kırca lı yıllarda minibüslerle ve otobüslerle ilçeye gidip gelerek sürdüren öğrenciler, devletin parasız yatılı lise eğitimine olanak sağlamasıyla 2003 yıllarından sonra yatılı okullara sınavlarla giriş kolaylaşmıştır. Hemen her öğrencinin öyle veya böyle Anadolu Lisesi olmasa bile bir liseye yerleşme ve parasız okuma imkânına kavuşma olanağı mevcuttur. 1995 yılından önce köyümüzde bildiğimiz kadarıyla lise mezunu hiç kız öğrenci yoktur. Bu durum; kız öğrenci okuyup ne yapacak, o yuvasını kurup çocuklarını büyütsün gibi kültürel sebeplerden ileri gelmiştir. 90 lı yıllardan önce köy nüfusunun % 7 si lise, % 1 ise üniversite mezunudur. Bu oran daha sonra hızla artmaya başlamıştır. Bu gün itibariyle; lise mezunu % 20, üniversite mezunu ise 10 un üzerine çıkmıştır. Halen okullarına devam eden yeni mezun olacaklar ile inşallah bu oran daha da artacaktır. OKULUMUZ Akbaşlar Köyü Balıkesir-Dursunbey yolu üzerinde Balıkesir’e 60 km, Dursunbey’e ise 20 km dir. Köy 120 hane civarında ve nüfusu 750 dir. Akbaşlar İlköğretim Okulu inşaatına 1943 yılında başlanılmıştır. Bu inşaata başta Kireç nahiyesi olmak üzere civardaki Karapınar, Hasanlar köyleri de yardım etmişlerdir. İnşaat 1945 yılında tamamlanmıştır. Aynı yıl 5 i kız 34 öğrenci ile eğitmen tarafından eğitim ve öğretim faaliyetine başlamıştır. İlk başlangıçta eğitim 3 yıl iken, 1950 yılından sonra beş yıl olarak devam etmiştir. Köyde ilk olarak Ali BODUR okutman olarak çocukları okutmuştur. Daha sonraları öğretmen atanmıştır. Bu şekilde eğitim öğretim 1985 yılına kadar bu bina da devam etmiştir. Bu binanın yanına 1985 yılında tamamlanan bir lojman, bir derslik ve bir müdür odasından oluşan 2. bir bina daha yapılmıştır. Bu iki bina ile eğitim-öğretim 2006’ya kadar devam etmiştir. Okulun taşımalı sistemine geçmesiyle bu binalarda ihtiyaca cevap vermemiştir. 180 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Eski bina Ağustos 1999 tarihinde köylü tarafından tamir edilmiş, sınıf sayısı üçten sekize çıkarılmıştır. Böylece 8 derslikli bir ilköğretim okulu haline 20-09-1999 tarihi itibariyle getirilmiştir. Milletvekilimiz İsmail Özgün’ün siyasi desteğiyle, köylümüzün de isteğiyle 2005 yılının eylül ayında Balıkesir-Dursunbey yolunun hemen yanındaki 8500 metrekarelik arsaya yeni okul binası inşaatı başlamış ve 2006 yılının temmuz ayında teslim edilmiştir. Bahçe duvarı yapılmadan eğitime bir kaç yıldır devam etmekte olan okulumuzun 2009– 2010 sezonunda kaymakamlık ve köylere hizmet götürme birliğinin ihalesini alan Dursunbeyli elektrikçi ve elektronik malzemeler satan Ömer Güneş çalıştırdığı Köyümüzden ustalar bahçe ihata duvarını yaptılar. Ustabaşı olarak Ramazan çimen ile İlyas Akçagün çalıştı. Amele olarak ise yine köyümüzden bazı kişiler çalıştı. Zamanla yine ilçe milli eğitimin de desteğiyle, profilden iki adet bahçe kapısı yapıldı. 181 Feyzullah Kırca İhata duvarı yapıldıktan sonra; sıra peyzaj çalışması ve ağaçlandırmaya geldi. Okul müdürü Erdoğan Işık geçici görevle gittiği Üçpınar köyünden 2009–2010 yılı ikinci yarısı geri dönünce, onun eğitimin yanında diğer okul güzelleştirme işlerine de tekrar el atmaya başladı. Köy ihtiyar kurulu ve köylünün desteğiyle de sulama göletinin yanından iki kepçe tutulup, köydeki traktörlerin tamamına yakının katılımıyla imece usulü toprak taşınarak okul bahçesi düzenlendi. Hemen ardından ağaçlandırma faaliyeti başlandı. 2010–2011 sezonu başında Erdoğan Işık’ın yerine Kavacık köyünden Necati Şahin müdür olarak atandı. Oda ağaçlandırma çalışmalarına överiyle devam etmektedir. Yeni binada eğitim-Öğretim 2006–2007 yılında başlamıştır. Eğitim ve öğretim halen bu yeni okulumuzda devam etmektedir. O günden beri hala 2011 yılı itibariyle taşımalı eğitim vermekte olan okulumuza, Hacıahmetpınarı, Akçagüney, Sarnıç Karapınar ve hasanlar köylerinden öğrenci gelmektedir. Yeni okul binası 2 katlı ve 8 dersliklidir. Ayrıca bilişim teknolojisi sınıfı, kalorifer dairesi, öğretmenler odası, kütüphane, müdür odası, geniş yemekhanesi ve anasınıfı bölümü de olan modern bir okuldur. 182 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü AKBAŞLAR KÖYÜ İLKÖĞRETİM OKULU BİLGİLERİ Yerleşim yeri Köy İl’e Uzaklık 55 km İlçe’ye Uzaklık 20 km Lojman Var Ortalama Konut Kirası 50–100 Bilgisayar Laboratuarı Var Lab. Bilgisayar Sayısı 16 İdari Amaçla Kullanılan Bilgisayar 4 Isınma Şekli Kalorifer Yakıt Odun-Kömür BİLİNEN ÖĞRETMENLERİMİZ 1-Ali BODUR (Eğitmen Ali), Akbaşlar Köyü 2-Hilmi ÇAKAR, Savaştepe-Ertuğrul 3-Şirzat Öğretmen, net bilgi yok 4-İbrahim KÜÇÜK, Çanakkale 5-Mahmut Öğretmen, Erzurumlu 6-Hüseyin OZANLI, Gümüşhaneli 7-Mehmet IŞIK, Bandırma 1969’da 8-İbrahim TÜLÜMEN, Çanakkale-Biga 1969’da 9-Enver DÖNMEZ, Bigadiç 1971’de 10-Murat BAYRAMER, Antalya-Akseki 1973’de 11-Ahmet DUMAN, Balıkesir-Yeniköy 1973’de 12-Abdullah KÜLLÜ, Dursunbey-Kavacık 13-İsmail YAĞCI, İzmir-Kınık 1975’de 14-Cevat DOĞAN, Savaştepe 15-İsmail YAREN, ------16-Ayhan KURT, Müdür BLK-Havran-Kocaavşar 1978’de 17-Erdoğan AYAZ, Balıkesir-Ayşebacı 1979’da 18-Rahime ERKOÇ, Tekirdağ-Çorlu 1979’da 19-Zarife ASLAN, Kayseri-Sarıkız 1979’da 20-Turan KURNAZ, Müdür BLK-Bigadiç-İskele 1980’de 183 Feyzullah Kırca 21-Ali DAVRAN, Müdür Dursunbey-Göbül 1981’de 22-Kamber AKYAZ, Bandırma-Akçadağ 1982’de 23-Mehmet TEPELİ, Muş-Varto 1987’de 24-Delal TEPELİ, Muş-Varto 1987’de 25-Hasan YILMAZ, Müdür Gökçepınar 1986’de 26-Ahmet ÇAĞATAY, Tavşanlı 1992’de 27-İbrahim KOYUN, (vekil) Akbaşlar 1990’da 28-H.İbrahim KOYUN, (vekil) Akbaşlar 1990’da 29-Mustafa KARABULUT, (vekil) Akbaşlar 1991’de 30-Ali ALTINTAŞ, (vekil) Dursunbey 1992’de 31-Süleyman TUTAK, Müdür İzmir-Gümüşçeşme 1992’de 32-Yıldız TUTAK, Diyarbakır 1992’de 33-Arzu DEMİRCİOĞLU, Eskişehirli 1993’de 34-Ekrem SARIKAYA, Hekimhan 1995’de 35-İsmail AKSU, Lapseki 1995’de 36-Ahmet GÜRLEK, Dursunbey 1995’de 37-Selma GÜRLEK, Savaştepe 1995’de 38-Emine İLSARAÇ, Manyas 1997’de 39-Erdoğan IŞIK, Müdür Kırşehir-Çiçekdağı 1997’de 40-Fuat BİLGİN, Sakarya-Hendek 1997’de 41-Mehmet KOLUKISA, Dursunbey 1998’de 42-Ümit GÖKDEMİR Sakarya-Karasu 1999’da 43-Tolga GÜLEĞLEN, Sivas 1999’da 44-Tayfun ALTIN, Antalya-Köyceğiz 1999’da 45-Raci ÜNVER, Kepsut 2000’de 46-Semra ÜNVER, Hekimhan 2000’de (sınıf Öğr.) 47-Gülümser ADIGÜZEL, Artova 2000’de (matematik) 48-Selahattin KESİK, Almanya 2000’de (Fen Bilgisi) 49-Özlem MERT, İzmir 2001’de (Türkçe Öğr.) 50-Ahmet HAKSEVER, Van-Erciş 2002’de (Sınıf Öğr.) 51-Ramazan GÜNGÖR, Savaştepe 2002’de (Sınıf Öğr.) 52-Kazım BÜYÜKTAŞ, Erzincan 2002’de (Fen Bilgisi) 53-Fatih ÖZTÜRK, Ankara 2002’de (Sosyal Bilgiler) 54-Fatma HAYAT, Dursunbey 2003’de (Sınıf Öğr.) 55-Aslı YILMAZ, Dursunbey 2003’de (Sınıf Öğr.) 184 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 56-Erhan AKBAŞ, Balıkesir 2003’de (Sınıf Öğr.) 57-Emel ÖZCAN, Yozgat 2003’de (Türkçe) 58-Vildan BAYKAN, Bursa 2003’de (Sınıf Öğr.) 59-Hatice AÇICI, Haymana Culuk 2003’de (Sınıf Öğr.) 60-Turhan BOZDEMİR, Tokat 2004’de (Matematik) 61-Hüseyin ÇAM, Dursunbey 2004’de (Din Kültürü) 62-Abdurrahman ÜNAL, Dursunbey 2005’de Sınıf Öğr.) 63-Hüseyin USLU, Antalya-Kırıkhan 2005’de (Türkçe) 64-Esra SURKUN, Kepsut 2005’de (Sınıf öğr.) 64-Fulya VATANSEVER, Denizli 2006’da (Sınıf Öğr.) 65-Özlem CANDEMİR, Erzincan 2006’da (Sınıf Öğr.) 66-Cemil YILDIRIM, Trabzon 2006’da (Sözl. Sınıf Öğr.) 67-Zuhal BAĞRIYANIK, Hatay 2006’da (Sözl. İngilizce) 68-İlker COŞKUN, Edirne 2007’de (sözl. Fen Bilgisi) 69-Yunus DOĞRU, Blk-Tatlıpınar 2007’de ((Sınıf Öğr.) 70-Heybetullah ORMANOĞLU, Elazığ/Palu 2007’de (Türkçe) 71-Abdulhaşim YETİM, Müdür Urfa 2007’de (Din kültürü) 72-Özge UÇAK, Dursunbey 2007’de (Sınıf Öğr.) 73-Mustafa YILDIRIM, Dby-Sacayak 2007’de (Teknik tasarım) 74-Dilek ÖZTOP, Bandırma 2007’de (Ana Sınıfı) 75-Kader MUT, Susurluk 2008’de (Ana Sınıfı Öğr.) 76-Burcu GÜNGÖRMÜŞ, Balıkesir 2008’de (Sınıf Öğr.) 77-Nesli GÜRKAN, Balıkesir 2008’de (Sınıf Öğr.) 78-Hakkı KAHVECİ, Mersin 2008’de (Sınıf Öğr.) 79-Emine ÇINAR, Blk/Kepsut 2008’de (Sınıf Öğr.) 80-Evren EYİCAN, Zonguldak 2008’de (Matematik) 81-Volkan YİĞİT, Mersin 2008’de (Sosyal Bilgiler) 82-Erdinç ALÇA, Balıkesir 2008’de Sözl. İngilizce Öğr.) 83-Havva DİLER, Balıkesir 2008’de (Fen ve Teknoloji) 84-Veysel ŞAHAN, Bandırma 2009’da (Din Kültürü Öğr.) 85-Ezgi ESEN, Kepsut 2009’da Sınıf Öğr. 86-Ramazan KALEM, Dursunbey 2009’da Teknik Tasarım Öğr. 87-Necati ŞAHİN, (Müdür)Kavacık 2010’da 88-Gülistan ONAT, Akçagüney 2010’da Sözl. Ana Sınıfı 89-Melih Veli TÜMER, Balıkesir 2010’da Sınıf Öğr. 185 Feyzullah Kırca 90-Figen AKGÜN, Susurluk 2010’da Sınıf Öğr. 91-Safiye TIĞLI, Akbaşlar 2010’da Fen-Din-Matematik Öğr. 92- Hatice SATILMA, ............... 2009’da İngilizce 93-İsmail İPEK Kepsut 2010’da Türkçe -Sosyal Bilgiler 94-Hasan ÇELEBİ, Dursunbey 2010’da Sosyal Bilgiler Öğr. 95-Sevgi ARSLAN, Kayseri 2011’de Ücretli İngilizce Öğr. 96-Güner KOCABAŞ, Blk/İvrindi/ayaklı 2011’de Müdür yardımcısı 2010–2011 ÖĞRETİM YILINDA GÖREN YAPAN PERSONEL Sn Adı Soyadı Görevi Memleketi Geldiği Yıl 1 Necati ŞAHİN Okul Müdürü Kavacık 2010’da 2 Güner KOCABAŞ Müdr. Yardımcısı Blk/İvrindi/ayaklı 2011’de 3 Nurşen SONGÜN Ana Sınıfı Öğr. Bandırma 2011’de 4 Ezgi ESEN 1/A sınıfı Öğr. Balıkesir/Kepsut 2010’da 5 Melih Veli TÜMER 2/A Sınıfı Öğr. Balıkesir 2010’de 6 Burcu GÜNGÖRMÜŞ 3/A Sınıfı Öğr. Balıkesir 2008’de 7 Nesli GÜRKAN 4/A Sınıfı Öğr. Balıkesir 2008’de 8 Figen AKGÜN 5/A Sınıfı Öğr. Balıkesir/Susurluk 2010’da 9 Ramazan KALEM Teknik Tasarım Dursunbey 2009’da 10 Sevgi ARSLAN Ücr. İngilizce Öğr. Kayseri 2011’da 11 İlker COŞKUN Fen Bilg. Söz. Öğ. Edirne 2007’de 12 Hasan ÇELEBİ Sosyal Bilgiler Dursunbey 2011’de 13 İsmail İPEK TürkçeSosyal Öğr. Balıkesir/Kepsut 2010’da 14 ………………. Matematik Öğr. 15 Bayram DAĞ Hizmetli 16 Feyzullah KIRCA 186 Okul Aile Brl. Bşk. ………….. …….. Akbaşlar Köyü 2006-11 Akbaşlar Köyü 2010-11 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 2008 YILI ÖĞRENÇİ SAYISI SINIFLAR Ana Sınıfı 1.Sınıf 2.Sınıf 3.sınıf 4.sınıf 5.Sınıf 6.sınıf 7.sınıf 8.Sınıf KIZ 7 6 9 6 7 10 9 10 10 ERKEK 7 11 8 5 10 12 10 12 9 TOPLAM 14 17 17 11 17 22 19 22 19 TOP 76 81 157 AKBAŞLAR KÖYÜ KUR’AN KURSU Akbaşlar köyü Kur’an Kursumuz 1983 yılında Hasan Karabulut başkanlığındaki Kur’an Kursu Yaptırma ve Yaşatma Derneğinin çalışmalarıyla 1985–1986 yılında eğitim hayatına başladı. Dernek başkanı Hasan Karabulut 10 yıl boyunca dernek başkanlığı yaptıktan sonra iki yılda Necati Gökçe dernek başkanlığı yapmıştır.1998–1999 yıllarında ortaokul diploması şart koşulunca öğrenci yetersizliğinden kapandı. 12–13 yıl Kur’an Kursumuza hizmet eden Kur’an Kursu Yaptırma ve Yaşatma Derneğimizde 1Hasan Karabulut 2-Necati Gökçe 3-Ahmet Bük 4Ahmet Can 5-Hüseyin Kırca 6-Mustafa Kaya 7-Emin Koparan 8-Halilibrahim Kaya 9-Mehmet Koyuncu 10-Halilibrahim Çoban 11-Abdurrahim Esen 12-Hüsnü Tığlı 13-Halilibrahim Çam 14-Hidayet Çam 15-İlyas Dağ 16-Talip Köse 17-Ramazan Köse 18-Abdullah Esen 19-Mustafa Esen 20-Ali Yılmaz 21-Halil Yılmaz 22-Ramazan Bük 23-Hüsamettin Çapar 24-İbrahim Boztaş… komşularımız görev almışlardır. Yukarda bahsettiğimiz süre içinde Kur’an Kursumuzda sırasıyla aşağıda isimleri yazılı Kur’an Kursu hocalarımız görev yapmışlardır: 187 Feyzullah Kırca 1-Şaban SOYAK Dursunbey Turnacık Köyündendir. İlkokulu kendi köyünde okudu. Akhisar Merkez Kur’an Kursunda yüzüne ve Hafızlık okumuştur. Dursunbey İmam Hatip lisesini bitirmiştir. Kur’an Kursu öğretmenliği yaparken 4 yıllık Açık Öğretimi tamamlamıştır. Dursunbey’in Karyağmaz Köyünde göreve başlayıp, iki yıl sonra 1985–1986 eğitim yılı başında Karyağmaz Köyünden köyümüze tayin olmuştur. Karyağmaz Köyünde hafızlığa başlayan talebelerini getirmiş ve köyümüzde hayırseverlerin konak çevirmesiyle iaşeleri sağlanmıştır. Şaban Soyak hocamız 1985– 86 ve 1986–87 yıllarında iki yıl görev yaptıktan sonra Dursunbey Merkez Erkek Kur’an Kursuna tayin oldu. Halen Dursunbey Merkez Erkek Kur’an Kursunda görev yapmaya devam etmektedir. Dursunbey’in ve köylerinden gelen öğrencilere yüzüne ve hafızlık eğitimi yaptırmaktadır. Evli ve 3 çocuk babasıdır. 2- Hüseyin ŞAPCILI Dursunbey’in Yassıören Köyündendir. Kur’an Kursumuzda 1987– 1992 yılları arasında görev yapmıştır. Bu dönemde de kurs binasının altı yatakhane ve yemekhane olarak kullanılmıştır. Köy dışından gelip Kur'an eğitimi almak isteyen öğrencilere köylümüz Allah rızası için yardım ve destekleriyle sahip çıkmıştır. Hüseyin Şapçılı hocamız Dursunbey Merkez Erkek Kur’an Kursuna tayin oldu. Bir iki yıl görev yaptıktan sonra Mollaoğlu Camiine müezzin olarak görevlendirildi. Oradan da İzmir’deki camilerden birine tayin oldu. 3- Ramazan BALABAN Dursunbey’in Tepeköy Köyündendir. Kur’an Kursumuzda 1992 – 1999 yıllarında görev yapmıştır. Durabeyler köyüne tayin oldu.1998– 99 daki kuran kursunda okuyacak talebelerde ortaokul diploması şartı konulunca; kurslar kapanmak durumunda kalınmış ve Sarıhoca Caminde imam hatip olarak görevlendirilmiştir. Şuanda tekrar Dursunbey Merkez Kur’an kursunda görev yapmaktadır. Kur’an Kursumuz 2006–2007 yılında Dursunbey müftülüğünün fahri hocalara görev vermesiyle bayanlar için yeniden eğitim ve öğretime başlamıştır. 4- Semanur ERCAN Balıkesir’den gelip giderek bayanlara eğitim veren hocamız iki yıl görev yapmıştır. 5- İlknur YILMAZ Dursunbeyli olduğunu söylemekle yetinelim. 188 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 6-Zeynep GÜRPINAR Aşağımusalar köyünden Basri Gürpınar’ın kızı olan Zeynep, 20092010 kış sezonunda bayanlara fahri olarak Kur’an Kursu hocalığı yapmıştır. Hafta içi 8:00 ile 13:00 saatleri arası Kur'an eğitimi verilmekte olan Kur’an kursumuzda, yeterli öğrenci sayısına ulaşılamadığı için 20010–2011 eğitim yılında eğitim verilmemektedir. İnşallah önümüzdeki yıllarda tekrar gerekli sayıya ulaşarak eğitime ve öğretime devam etme imkânı bulunur. Yaz aylarında okular tatil olunca ise; camilerde beşinci sınıfı bitiren öğrencilere Kuran ve ilmihal dersi Müftülük ve milli eğitim müfettişlerinin denetiminde devam edilmektedir. 6) SAĞLIK HİZMETLERİ Köyümüzde sağlık ocağı olmayıp, hizmet almak için Kireç Köyü sağlık ocağına gitmekteydik. 1990 yıllarında bir sağlık ocağına kavuşma imkânımız oldu olacak derken, sağlık ocağı Kavacık nahiyesine kaydırıldığı için bu imkânı kaybettik. O yıllarda geçici de olsa öğretmen kocası köyümüzde hizmet eden bir ebe hemşire köyümüzde görevlendirilmişti. İğne filan vurulacak olduğunda ebemiz biraz sertte olsa, iğnemizi vurdurabiliyorduk. Kocası Hasan Yılmaz beyin tayini çıkınca yine imkândan da mahrum kaldık. Kireç sağlık ocağına bağlı olsak da, köylü olarak biz Dursunbey’e gitmeyi tercih ediyorduk. Hatta devlet hastanesi imkânlarından yararlanıyorduk. Ancak işin doğrusu 2002 yıllarından önce çok mecbur kalmayınca hastaneye gitmek istemiyorduk. Hele sağlık güvencesi yoksa muayene paralı olduğu için, muayene parası bulamam diyorduk. Muayene parası bulsam ilaçları bulamam, ilaçları bulsam yine parasızlıktan alamam diye düşünüyorduk. O zaman sağlık güvencen olsa bile SSK lı olan devlet hastanesine, bir başkası bir diğer hastaneye gidemiyordu. Herkes ilacını bağlı olduğu kurumun eczanesinden alabiliyordu. Sıra bekliyor, sıra gelmiyordu. Sıra gelse ilaçlarının yarısı o eczane de bulunmadığı için alamıyordu ve onları da git paranla başka eczaneden diyorlardı. Ya da gelir belki falan gün tekrar gel diyorlardı. 2010 yılını bitirip 2011 yılına girdiğimiz şu günlerde istediğin hastaneye git, istediğin eczaneden ilacını al, veremden kanserden doktora gidememeyi bırak, parmağında sivilce çıksa gidip muayene olabiliyor artık tüm Türkiye de olduğu gibi köylümüzde. Defalarca duyardık, 189 Feyzullah Kırca köyümüzden falanca felç geçirmiş, filanca kalp krizi geçirmiş, dahası bir ablamız bir yengemiz doğuma gitmek zorunda kalmışta ücretini ödeyemediği için hastanede rehin kalmış diye. Devletimizden ve “insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen” yöneticilerimizden Allah razı olsun. Hastanın sosyal güvencesi olsa bile, doktorların çoğunun özel muayene hanesi vardı. Oraya gidip özel muayene parası vermeden hastanede hastayla ilgilenmiyorlardı. Ya da kapıdan daha hasta girer girmez, neyin var deyip, bir iki ilaçla göndermeye çalışıyorlardı. Bir keresinde gözlüklerimden birinin camı kırılmıştı. Yeni gözlük almak için Balıkesir Devlet hastanesinde bilgisayarlı ölçüm cihazı olmasına rağmen sevke etmeyip, özelimde var gelirsen bakarız diyerek göz damlası ilacıyla gönderilmiştim. Değişik zaman aralıklarıyla 4 defa bunun için gittiğim halde, artık sabrım taşmıştı. “Dursunbey Devlet hastanesinde olmayan cihaz senin özelinde varsa, il hastanelerinde de mi yok” demiştim. “İlde var” demişti. Artık birazda mecburiyetten oraya sevk etti de gözlüğümüzü alabilmiştik. Devletimiz özel hastane olayını siyasi ve hukuki engellemelere rağmen yasakladı. Doktorlar ya özel çalışsın, ya da sadece devlette tam gün çalışsın yasasını getirerek, bunlara engel olmaya çalıştı. Gizli rüşvet alanlara da halkın prim vermeyip, “ameliyat ederim, muayene ederim ama şu kadar alırım” diyenleri gerekli yerlere bildirmesi gerekir. Ya da “benim hastamla ilgilensin” diyerek kanuni olmayan para ve benzeri şeyleri vermemek gerekir. Zaman zaman bu bahsetmiş olduğumuz durumların gizli olarak yaşandığı söylense de, artık devletimiz ve yöneticilerimiz bunları sıkı takip altında tutuyor. Üç dört ay kadar önce ilimizde sabah erken saatlerde birkaç hastaneye baskın yapılıp, kanunsuzlukları denetlendi. Çeşitli cezalar verilip, maddi yaptırımlar uygulandığını haberlerden okuduk. Hatta köyümüzden oralarda muayene ve ameliyat olan, birkaç kişiyi ilçe jandarmasına çağırıp kanuni olmayan, fişini almadığınız paralar ödeyip ödemedikleri soruldu. Gelelim tekrar sağlık ocağı meselesine; Yeni mahallemizde yapılmış olan köy binamızı sağlık ocağı yapmak için 2008 veya 2009 yılında yeniden çalışmalarımız devam etmekteydi. 2010 yılından önce bina içinde ve dışında yapılması gereken çalışmalar tamamlanmıştı. Sağlık ocağımız açılabilecek duruma gelmiş iken, halkını düşünen devletimizin yeni projesi aile hekimliği uygulamasına geçmesi ve aile hekimliklerini il ve ilçelerde konuşlandırmıştır. Her bir aile hekiminin belli sayıda ailenin sağlığını kontrol altında tutup, gerekli durumlarda gerekli yerlere sevk ederek tedavilerinin sağlanması için görevlendirmiştir. Artık isteyen aile hekimine giderek muayene olabildiği gibi, en 190 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü fazla 15 günlük periyotlarla köylere gelerek köylümüzü köyünde muayene etmektedir. Köyümüz şimdilik aile hekimliği olarak 2 nolu sağlık ocağına bağlıdır. Ancak belli bir süre bu şekilde devam ettikten sonra, memnun olmadığında aile hekimini tercih edebilme uygulaması başlayacak, o uygulama başladığında ise belli köylerin bir hekime bağlı olmasından ziyade aile hekimi tercih edebileceğiz. Yani uygulama başladığında aileler olarak bir başka aile hekimine geçebileceğiz. 2005 yılından beri bazı illerde pilot olarak uygulanan aile hekimliği uygulaması kapsamında 11 Ekim 2010 tarihinden itibaren Balıkesir ili de dâhil edilerek yeni sisteme geçildi. Aile hekimliği uygulamasına göre hekimlerin görev alanları şu şekilde belirlenmiştir. DURSUNBEY 1 NOLU AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ A.H.NO Dr. Adı Soyadı Mah./Bölge Bağlı Köyler 10.07.001 Recep GÖÇMEN Mollaoğlu Aşağı MusalarÇatalçam-Yukarı Musalar-Selimağa 10.07.002 Cenk GÜNGÖR Bozyokuş Akyayla-Aziziye-TafakHacıahmetpınarı-M.Kızılöz Karamanlar –ÇamköyGazellidere 10.07.003 Ali ŞAHİN Bozyokuş Arıklar-BoyalıcaDemirciler-Işıklar-IrfaniyeKaragöz, MahmutçaRamazanlar-Resüller 10.07.004 Taner TUNÇ Çakmak A.Akçaalan-AlagüneyAyvacık-ÇaltıcakÇamharmanDereköyDoğancılar-GökçedağHopanlar-Kardeşler- Tezlik-Kazimiye-KuzköyÖren-Yunuslar-Hindikler Poyracık-Sarısipahiler 10.07.005 Emel TEZCAN Vakıf Beyel-Kurtlar-DeliceKaryağmaz- İstasyon 10.07.006 Ferhat DELİBAŞ Cebeci Değirmenciler-KavakGökçepınar-OsmaniyeSacayak-Y.YağcılarÇanakçı-DurnacıkYassıören 191 Feyzullah Kırca DURSUNBEY 2 NOLU AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ Dr. Adı Soyadı Mah./Böl ge Bağlı Köyler 10.07.007 Ercan OLCAY Ferahevler Hacıömerler-HondularKızılcadere-Sinderler 10.07.008 Emine A. YÜKSEK Ferahevler Adaören-B.AkçaalanBayıryüzügüney-ÇınarTepeköy 10.07.009 Fatih GÜL Üçeylül A.Yağcılar-Alaçam-ÇeliklerGüğü-İsmailler 10.07.010 İsmail MERT Üçeylül Durabeyler-Hacılar-ÇakırcaMıcırlar-Umurlar A.H.NO 10.07.011 Nazlı Ş. BARDAK Üçeylül Sağırlar-Göbül 10.07.012 Arif TEKEOĞLU Çiftçi Beyce-Veliler-DadaAkbaşlar-AkçagüneyGörünenHasanlarTaşpınar-Karapınar-KireçKumlu-NaiplerKüçükler-Sarnıç-Sebiller DURSUNBEY KAVACIK 3 NOLU AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ A.H.NO Dr. Adı Soyadı Mah./Bölge Bağlı Köyler 10.07.013 Ali ÖNDER Kavacık Ericek-GölcükHamzacık-KarakayaKavacıkMahmudiyeMeydançayır-OdaköySüleler-Şabanlar 7) TARIM ve HAYVANCILIK Köyümüzde ekonomi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Tarım köylünün geçimini sağlamak ve hayvancılığa destek olmak için yapılmaktadır. Hayvancılık ise hem bazı günlük ihtiyaçları karşılamak, hem de satılarak temel ekonomiyi ayakta tutmak için yapılan bir faaliyettir. Köyde bazı işçiler ilçe de iş bulduğunda, günlük gidiş geliş yaparak amelelik veya ustalık işlerinde çalışmaktadır. Bazı işçilerde Balıkesir de çeşitli işlerde çalışmakta ve hafta sonu Pazar günleri köye gelerek, köyde yaşayan aileleriyle hasret gidermektedirler. Bunlardan bazıları ev kiralayarak ailelerini de yanlarına götürmüşlerdir. Bazıları da Susurluk’taki Yorsan Şirketinde Mandıracı olarak çalışmaktadır. Belirli izin günlerinde hafta da bir gün köye gelerek, onlarda köyde 192 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü oturan çocuklarıyla hasret gidermektedir. Bu işçilerin sayısı 25 kişi civarındadır. Köyde kadınlar 5–10 yıl öncesine kadar kilim dokuyarak ev ekonomisine katkıda bulunarak 10 yıl öncesinin parasıyla 50–100 milyon lira gibi kilim başına kazanç sağlıyorlardı. Kilimleri Balıkesir’den gelerek dokutan iki dokuma kilim tüccarı artık gelmediği için bu faaliyet durmuş oldu. Günümüzde de kilim dokusalar bile, ihtiyaçları nispetindedir. Fabrika halılarının yaygınlaşmasıyla dokuma kilime olan rağbette hem dokumanın zorluğu, hem de ihtiyaç olan fabrika halılarına sahip olmak ekonomik olarak daha kolay hale gelmiştir. TARIMSAL FAALİYETLERİN GENEL KARAKTERİ Köyümüzde toplam arazi 29000 dekardır. Bunun 11750 dekarı (% 40,5) fundalık alandır. 10625 dekarı (%36,6) sı ormanlardır. 6000 dekarı (%20,6)sı tarım alanlarını oluşturur. 320 dekarı (%1,2)si meralar, 315 dekarı (%1,1)i yerleşme alanlarıdır. Köydeki arazinin hâkim kullanımını % 77,1 ile ormanlar ve fundalıklar oluşturmaktadır. Bu nedenle tarım alanlarının miktarı azdır. Toplam arazinin ancak % 20,6 sını tarım alanları oluşturur. Bu tarım alanları da genel de ormanların açılmasıyla oluşmuştur. Onun içinde fazla verimli değildir. Nadasa bırakılan arazi yoktur. Arazi ekilmediği için, ya tamamen çiğ kalır, ya da sürülürse mutlaka ekilir. Ekilmeyen Araziler ise; köyden göç edenlerin arazileriyle, dağ tarafında olup ta doğru düzgün yolu olmayan araziler ve yaşlı oldukları için ekemeyenlerin arazileridir. Bu araziler 2010 yılı itibariyle 1000–1100 dekar civarındadır. Köyde yaklaşık 10 tane aile de toprak yoktur. Ailelerin büyük bir bölümünün arazi büyüklüğü 10–30 dekar arasındadır. Köyde tarımsal faaliyetler modern tekniklerle yapılmamaktadır. Halk tarımsal faaliyetleri atadan kalma yöntemlerle yapmaktadır. Ancak son yıllarda tarımsal makineleşme giderek rağbet görmektedir. Tarımda kolaylığın sağlanması için, köyümüzde de alet ve edevatlar hızla yaygınlaşmaktadır. Köyde kullanılan zirai araç gereçler şöyledir: 140 traktör ve römork, 130 adet pulluk, 120 adet kültivatör, 40–50 adet orak makinesi, 2 adet balya makinesi, 3 adet silaj makinesi, 7 tane biçerbağlar, 40 tane patoz makinesi, 30–35 adet traktör kepçesi, 17 tane 2 tonluk ve 14 tane 3 tonluk su tankı, 2 tane tohum atma mibzeri, 2 adet Patates Hasat makinesi, 7 adet Yem Kırma makinesi, 3 adet Çapa makinesi, 70 adet süt sağım makinesi, 1 adet toprak tesviye klapesi, 120 adet sırt pülverizatörü bulunmaktadır. 193 Feyzullah Kırca Köyümüzdeki tarım alanlarında en fazla tahıl tarımı yapılmaktadır. 2010 yılı ekili ve dikili alanları incelediğimizde en fazla Buğday ziraatı yapılmaktadır. Genellikle Buğday 2000 dekar, Mısır 1500 dekar, Yem bitkisi (fiğ) 600–700 dekar, Çavdar 400 dekar, Arpa 550 dekar, nohut 250 dekar, Ayçiçeği 100 dekar, Kavun-Karpuz vs diğerleri 100 dekar olarak ekilmektedir. Bu ürünler kuru tarım yöntemine göre yetiştirilmektedir. Dolayısıyla verim iklim şartlarına göre yıllara göre değişmektedir. Köyün kuzeyindeki dağlık arazideki tarlalara tahıl ürünleri ekilmektedir. Güneydeki arazilere ise nohut, mısır, kavun, karpuz, patates, ayçiçeği ve tahıl türü mahsuller dönüşümlü olarak ekilir. Bağ yanında 100–200 dekarlık bağ alanı mevcuttur. Ancak son yıllarda bağlar bakımsız kaldığı için üzüm üretimi çok az miktarlara inmiştir. Üzüm ihtiyacı artık evlerin yanlarına dikilen birer ikişer asmalardan elde edilir hale gelmiştir. Ortalama olarak verim dekar başına buğday da 130- 300 kg, arpa da 130–250 kg, 35–80 kg, mısır da 85–130 kg, çavdar da ise 110–200 kg arasında olmaktadır. 2000 yılı ortalamasına baktığımızda yaklaşık olarak 500 ton buğday, 110 ton arpa, 100 ton çavdar, 25–30 ton ayçiçeği, 18 ton nohut, 9 ton mısır üretilmiştir. 2003 yılından sonra yem bitkisi desteği kapsamında adi fiğ ve silajlık mısır ekimine ağırlık verilmiştir. Gölet inşaatının tamamlandıktan sonra yaklaşık 2100 dekarlık bir alan sulanabilir imkâna kavuşmuştur. Ancak 220 dekarlık alan gölet inşaatı dolayısıyla kamulaştırılarak gölet altında kalmıştır. Özellikle Giriovasında sulamalı tarıma geçilmesi sonucu silajlık mısır ve sulamalı tarımda hızlı gelişme kaydedilmiştir. Bugünkü sulama koşullarında 2100 dekarlık sulanabilir arazimizde daha verimli bir şekilde, fasulye, mısır, kavun, karpuz, ayçiçeği, salatalık, domates, biber, patlıcan, marul ve ıspanak, patates, yonca, bamya vs. gibi ürünlerde verim en az on kat artmıştır. Köyün iklimi ve arazileri ağaç tarımına yani meyveciliğe uygundur. Ancak şunu hemen belirtmeliyim ki, maalesef bu konuya tüm köy halkı olarak hala yeterince emek verebilmiş değildir. Ticari anlamda meyveciliğe el atabilmiş değildir. Meyvecilikte ihtiyaç fazlası olsa bile değerlendirmekte mahir değildir. Bu yüzden ihtiyaç fazlası ya hayvanlara verilir, ya da ağacında çürümeye terk edilir. İnşallah bundan sonraki dönemde diğer bazı köyler gibi meyveciliğe daha fazla önem verilir. Ve üretilen meyveler ekonomiye katkı olarak pazara ulaştırılıp, paraya dönüştürülebilir. Köy arazileri içinde bulunan bazı ağaçlardan bahsedecek olursak; erik, elma, armut, badem, kiraz, dut, ceviz, üzüm, vs türlerini sıralayabiliriz. 194 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü HAYVANCILIK FAALİYETLERİ Köydeki hayvancılık faaliyetleri tarımsal faaliyetlerden daha önemlidir. Hayvancılık ile et, süt, ve diğer ürünler üretilip satılmaktadır. Köydeki ailelerin hemen hepsi hayvancılık faaliyetiyle uğraşmaktadır. 1999 yılı verilerine baktığımızda büyük baş hayvan sayısı 965, 3680 koyun, 660 keçi, 1125 tavuk, 40 adet yük hayvanı (at ve eşek), 50 kovan arı göze çarpmaktadır. 2010 yılına göz attığımızda ise büyük baş hayvancılıkla uğraşan 73 hane de 4100 adet inek (bunlardan bir tanesinde 35 adet civarındaki inekler karasığırdır), koyunculuk yapmakta olan 37 sürü sahibinde 3592 koyun, 2 sürü sahibinde de 287 keçi, 930 adet civarında tavuk, 70 adet civarında arı kovanı, 3 eşek, 1 at göze çarpmaktadır. Köyümüzde tavuk ve arıcılık faaliyetleri sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak düşüncesiyle yapılmaktadır. İhtiyaç fazlası yumurta ve balın komşular arasında alınıp satıldığı da görülmektedir. Yine de bu durum, şu an için köyümüzde önemli bir ekonomik girdi sağlamamaktadır. 2010 yılına göz attığımızda ise büyük baş hayvancılıkla uğraşan 73 hane deki 73 işletmede 4100 adet inek mevcuttur. Bu 73 işletmeden sadece bir tanesindeki ineklerden 35 adet civarındaki inekler karasığırdır. Koyunculuk yapmakta olan 37 sürü sahibinde 3592 koyun, 2 sürü sahibinde de 287 keçi, 930 adet civarında tavuk, 70 adet civarında arı kovanı, 6 eşek, 1 at göze çarpmaktadır. Köyümüzde tavuk ve arıcılık faaliyetleri sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak düşüncesiyle yapılmaktadır. İhtiyaç fazlası yumurta ve balın komşular arasında alınıp satıldığı da görülmektedir. Yine de bu durum, şu an için köyümüzde önemli bir ekonomik girdi sağlamamaktadır. Köyümüzde yapılan hayvancılık faaliyetlerini iki başlık altında inceleyeceğiz. Bunlar; 1-Büyük Baş Hayvancılık 2- Küçük Baş Hayvancılıktır. BÜYÜK BAŞ HAYVANCILIK Köyümüzdeki hayvancılık faaliyetlerini incelediğimizde son yıllarda büyük baş hayvancılığın daha çok önem kazandığını ve büyü baş hayvan sayısının hızla arttığını görürüz. 1985 yıllarında 1084 adet iken, 1999 yılına göre büyük baş hayvan sayısı 965 ve 2010 yılında ise *** adettir. Aşağıdaki tabloda karaca olarak bahsedilenler yerli karasığır, diğerleri ise kültür ırkı Holştayn ve Montofon ırklarıdır. Büyük baş hayvancılık 1985 ten sonraki 14 yıllık dönemde hızla yapısını değiştirmeye başlayarak, son 10 yıllık dönemde mera hayvancılığı yerini ahır hayvancılığına bırakmıştır. 195 Feyzullah Kırca Bizim çocukluk yıllarımız olan 1980 yıllarında, Holştayn türü sığır hiç yoktu. Kırma diye tabir ettiğimiz yerli karadan dönme tek tük melez sığırlar vardı. O dönemde büyük baş hayvanlar sabah araziye sürülüp, akşam önlerine çıkılarak köydeki damlara getiriliyordu. Yaz aylarında ise genellikle 3–4 ay köye gelmeyip, geceleri de merada kalıyorlardı. Sahipleri tarafından ailecek yaylaya çıkılarak çobanlık ve sağım işleri orada yapılıyordu. Çoban başlarında kalır, diğerleri hasat işleriyle uğraşır, akşam genellikle yaylada buluşurlardı. O dönemden bahsederken hıdrellez böceğinden de bahsetmek gerek. Köylü tabiriyle bönek dediğimiz sinek, hıdrellez zamanı geldi mi inekleri ısırırdı. Daha inekler onun sesini duyar duymaz kuyruklarını kaldırarak son surat kaçarlardı. Ya bir meşe gölgesine girerlerdi. Ya da koyun eğreği, tren tüneli veya köydeki damlara geleceklerdi. 1983 yılında anayol için derelere inşa edilen köprüler imdatlarına yetişti. Ondan sonraki zamanlarda da oralara saklandılar. İşin tam burasında biraz latife olsun diye, bu bönek denen hıdrellez böceği ile ilgili söylenegelen bir hikâyeyi anlatayım: Hıdrellez ayı geldiğinde inekleri sesiyle bile korkutup koşturmaya başlamasını gören bir başka böcek olan karabönek şöyle demiş. “Senden amma da korkuyorlar ha, sesinden bile kaçıyorlar” deyince; sağdıç ben onları ısırınca kaçarken ki hallerini görünce, kendimi tutamayıp gülüveriyorum. Gülüvermesem ben onları ısırınca meşe ağaçlarına çıkarırım demiş. Bu yerli ırk sığırların meralarda çobansız olarak otlatıldıkları, bilhassa yaz mevsiminde sıcaktan ve hıdrellez böceğinden kaçtıkları için tren tünellerine girmekte ve tren tarafından ezilmektedir. 1999 yılındaki sadece iki ayrı kaza da 10’dan fazla yerli ırk sığır can vermiştir. O dönemlerde sığırlar otlarken; gerek değirmen deresi mevkiinde, gerekse giriovasındaki tarla içi otlaklar açıldığında çok ineği tren çarparak ölümüne sebep olmuştur. Yerli ırk sığırlar belki karlı ve fırtınalı günle hariç, yılın her mevsiminde otlak ve meralarda otlatılırdı. Meralarda beslenemedikleri kış günlerinde ise saman, kuru ot ve hasat edilmiş yemlerle takviye yapı196 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü larak beslenirlerdi. Yerli ırk sığırlar 2 çeşittir; 1-Yerli kara 2- Boz ırk. 3- Kırmalar 1-Yerli Kara Irk Adı gibi kendi de karadır. Yerli sığırlar arasında en ufak cüsseli olanıdır. Erkek ve dişileri boynuzludur. Bu sığırların cidago yüksekliği 110–115 cm dir. Alçak boyludur ama bedeni uzun yapılıdır. Boynuzları kısadır, öne doğrudur. Ufak, kara tırnaklıdır. Memeleri ve meme başları ufaktır. Memeler tüyle örtülü olabilir. Bu sığırların süt verimi az, sütteki yağ oranı en fazladır. Bir laktasyondaki inek başına süt verimi köy koşullarında 500–700 kg kadardır. Sütü de % 4–4,5 dolaylarında yağlıdır. Bu türün genellikle et verimi düşük olmasına karşın, köyümüzde yetişenlerin et verimi ortalamanın üstünde iyi gelişmiştir. Ergin dişilerde ortalama canlı ağırlık 200–250 kg kadardır. Süt verimi azdır. İyi besi tutmaz. 2-Boz ırk Vücut örtüsünün rengi açık gümüşiden kül rengine kadar değişiklik gösterebilen boz ırk yerli sığırların, boğaları koyu renklidir. Gözlerinin etrafında siyah bir halka vardır. Oldukça iri yapılıdırlar. Meme, boynuz uçları ve tırnakları koyu renklidir. Boynuzları uzun ve öne doğru yöneliktir. En iri yapılı yerli ırk olan boz ırkın ergin dişilerinin ortalama cidago yüksekliği 120–130 cm kadardır. Bir laktasyondaki süt verimi 900– 1000 kg kadardır. Ergin dişilerin ortalama canlı ağırlığı 350–400 kg kadardır. En önemli özellikleri, sağlam vücut yapısı ve çok iyi besi tutmasıdır. 3-Kırma Irk (Jersey) Anavatanları İngiltere ve Fransa arasındaki Jersey adası olup, Türkiye’ye Amerika’dan geldiler. Karadeniz bölgemize yerleştiler. Ufak, sevimli, hassas yapılı hayvanlardır. Renk açık kahverengiden koyu kahverengine kadar değişir. Genellikle 197 Feyzullah Kırca geyik rengi hâkimdir. Yediği yemi en yüksek oranda süte çevirir. Sütü çok yağlıdır. Yumuşak davranışlar karşısında sakin ve iyi huyludur. Sert davranıştan hoşlanmazlar. Sıcak havalardan etkilenmezler. Et verimi düşüktür. Yerli ırklarla melezlemeden çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Yavruları cılız ve zayıf olduğu için iyi bakım ister. Şekil 4’te zarif görünüşlü bir Jersey ineği görülmektedir. Az verimli yerli ırklarımız Holştayn ırkı hayvanlar ile melezlenince yerli hayvanlara göre daha çok verim elde edilmektedir. Köyde yetiştirilen ve 2000 li yıllara gelindiğinde, tamamen ona dönülen diğer bir sığır ırkı da kültür ırkı ineklerdir. Bunlar ise Montofon (Esmer) ve Holştayn türleridir. Bu kültür ırkı inekler, köyümüzde 1980 yılından sonra yaygın olarak yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu inekler iki katlı meskenlerin alt katındaki ahırlarda beslenmekteydi. Ancak hala bu şekilde büyük baş hayvancılık yapılmakla birlikte, 1995 yılından sonra hızla modern besi damları yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. 2010 yılı itibariyle 30–40 civarında besi damı mevcuttur. Büyük baş hayvanlar sadece bir ürününden değil; hem üreterek neslinden, hem sütünden yararlanılmaktadır. Yani sadece bir ürün vermeye yönelik besleme yapılmamaktadır. Bunlar kombine olarak verimli ineklerdir. Beslenmeleri saman ve fenni yeme dayalıdır. Önceleri kuru ot, mısır sapı gibi şeylerin yanında, köylünün kendi ürettiği arpa ve çavdar gibi kaba yemlerle beslemeye katkı yapılmaktaydı. Sulamalı tarımın başlamasıyla silaj, pancar, yonca gibi yiyeceklerle beslemeye de geçilmiştir. Özellikle bu günlerde fenni yemin temel yem olarak kullanılması sonucu; yem fiyatlarının yüksek olması, süt fiyatlarının düşük olması sebebiyle kazanç oranını oldukça azaltmaktadır. Köyümüzdeki kültür ırkı inekler: Montofon(Esmer) ırkı ve Holştayn ırkı olmak üzere ikiye ayrılır. MONTAFON (ESMER) Anavatanı İsviçre’dir. Aslında Esmer ırk olmasına karşılık Montafon adıyla bilinmektedir. Türkiye’de boz ırk sığırlarla yapılan melezlemelerle Karacabey Montafon’u geliştirilmiştir. Bugün bu ırktaki hayvanlar Türk Esmeri denecek kadar ülkemize ait olmuştur. Rengi gümüş renginden koyu esmere kadar değişir. Sırtta açık renk bir çizgi bulunur. Burun ucu, boynuz ucu, kuyruk ucu siyahtır. İskelet ve kas yapısı iyi geliştiği için çok iri gövdelidirler. Hem süt verimi, hem et verimi çok yüksektir. Besi tutma özelliği en üstün ırklardandır. Türkiye’nin her yerine yayılmıştır. Her iklime ve her bölgeye kolayca uyar. 198 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Esmer ırk sığırlar kombine verimli sığırlardır. Bu ineklerin bir laktasyondaki süt verimi Türkiye’de 3500–4000 kg arasındadır. Yetiştirmede süt verimi yanında beden yapısına, büyüklüğüne, büyüme hızına ve diğer et verimi gibi özelliklerine önem verilmiştir. Bu ineklerin de ortalama canlı ağırlığı 550–600 kg kadardır. Köyümüzde 2000 baş Montafon (Esmer) ırk inek bulunmaktadır. HOLŞTAYN Dünyanın en yaygın sığır ırklarından biridir. Türkiye’ye 1958 yılında getirilmiştir. Marmara ve Ege bölgelerinde üretildiler. Sonradan Akdeniz bölgesinde de yaygınlaştılar. Çok kolay tanınabilir. Çünkü bedeni siyah ve beyaz parçaların birleşmesiyle renklenir. Gayet iri yapılıdırlar. Amerika’dan gelenlerin süt yönü kuvvetlidir. Hollanda’dan gelenler de var. Bunlarında et yönü kuvvetlidir. Memeleri büyük ve yumuşaktır. Serin iklimi olan yerlerde bu hayvanlar daha verimli olurlar. Hele bakım ve besleme iyi olursa, çok verimli ve kârlı bir hayvancılık yapılabilir. Siyah alaca bir sığırın süt verimi yetiştiği ülkelere göre farklılık göstermektedir. Türkiye’de ise yıllık ortalama süt verimi 3000–5500 kg arasındadır. İneklerin ortalama canlı ağırlığı 550–600 kg kadardır. 2010 yılı itibariyle köyümüzde yaklaşık olarak 2065 baş Holştayn ineği vardır. 199 Feyzullah Kırca Akbaşlar Köyü’nün toplam hayvan varlığı Küçük Baş Hayvan Büyük Baş Hayvan Diğerleri Cins Koyun Keçi Karaca Holştain Eşek At Tavuk Arı 1985 4865 930 685 399 83 145 834 77 1999 3680 660 65 900 30 35 995 50 2010 3592 287 35 2065 6 1 932 67 İlçe tarım verileri göz önüne alınmıştır. SÜT ÜRETİCİLİĞİ Köyde bütün hayvancılık faaliyetleri aile işletmeciliği şeklinde yapılmaktadır. Modern damı olanlarda 50 civarında inek olsa da, genellikle ailelerde sadece 5 ineği olanlarda az değildir. Köyde inek sütü üretimi çok önemli bir yer tutar. Köyümüzde üretilen sütler 1998 yıllarından önce Balıkesir’deki Okuyucu Süt Mamulleri Fabrikasına verilmekteydi. 1998 yılından sonra ise Yorsan adlı Susurluk’taki şirkete verilmektedir. Bir ara bir kay yıllığına kay süt devreye girse de 2010 seçimleri öncesi (söylentiye göre siyasileri çiftçinin gözünde düşürmek düşüncesiyle) alımdan vazgeçmiştir. Köyde 1999 yılı itibariyle günlük ortalama süt üretimi 2,300 kg kadardır. 1999 yılındaki ortalama süt üretimi 840 tondur. Bu da yaklaşık o gün ki (altı sıfırlı) 960 lira civarındaki süt birim fiyatıyla 80,600 milyar TL tutarına ulaşır. Köyde bir yılda tüketilen yemin ise yine aynı yılda 900 ton olduğu görülür. 900 ton yem ise o gün yaklaşık olarak 72 milyar TL tutmaktadır. Burada süt gelirleriyle yem giderleri karşılaştırıldığında 8 Milyar TL kar elde edildiği görülür. Bu sadece süt üretimi göz önüne aldığımızda çok azdır. Besicilik mahiyetinde yaklaşık 1,5 yılda bir erkek dananın yetişebildiğini de katarsak, kar oranı biraz daha artsa da, buna kendi bakım ve işçilik emeğini de kattığımızda, yine kar oranı aynı yere gelir. 2010 yılı itibariyle ise günlük ortalama süt üretimi asgari 6,500 kg kadardır. Bu rakama yaz aylarında toplanan yaklaşık 1,500 kg civarında koyun ve keçi sütleri de dâhildir. 2010 yılındaki ortalama süt üretimi ise 2,300 tondur. Bu yaklaşık olarak altı sıfır atılmış haliyle 0,60 kuruş civarındaki süt birim fiyatıyla 138.000 TL tutmaktadır. Koyun ve keçi sütünün litre(kg) birim fiyatı ise 1,20 tl civarındadır. Et besiciliği için yetişen erkek danaların bakımı iyi yapıldığında 18–20 aylık danalar 200–300 kg arasında karkas verebilmektedir. Yılda yaklaşık 100 baş kesimlik dana yetiştirildiği tahmin edilmekte200 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü dir. Bu da yaklaşık 25 ton et neticesinde 50 Milyar TL gelir sağlamaktadır. Akbaşlar Köyü’nün süt üretim tablosu Süt Günlük Süt Üretimi Yıllık Süt Üretimi Litre Fiyat Birimi Tutarı 1999 2,3 ton 840 ton 960,000 TL 80,6 Milyar TL 2010 6,5 ton 2300 ton 0,60 kuruş 138.000 TL Akbaşlar Köyü’nün yıllık yem tüketim tablosu Süt Yıllık Yem Tüketimi Süt Yemi Besi Yemi Kuzu Yemi 1999 900 ton 500 ton 300 ton 80 ton 2010 1570 ton 1080 ton 490 ton 120 ton KÜÇÜKBAŞ HAYVANCILIK Akbaşlar köyümüzde 1999 yılı itibariyle bulunan küçükbaş hayvan sayısı 4340 adettir. Bunların 3680 adedi koyun, 660 adedi ise keçidir. Köydeki küçükbaş hayvancılıkta besi sığırcılığında olduğu gibi, aile işletmeciliği şeklinde yapılmaktadır. Koyun ve keçiler merada otlatılırlar. Aileler ihtiyaç fazlası hayvan ve sütlerinin yanında, yün-yapağı ve hatta kemresi gibi ürünlerini satarlar. KOYUN Akbaşlar köyümüzde 1999 yılı itibariyle bulunan koyun sayısı 3680 civarındadır. Bu koyunlardan bir yılda elde edilebilen ürünler şöyledir: 5400 kg yapağı, 1450 kg yün, 90 ton süttür. Bu ürünlerin parasal değeri 5400 kg yapağı o günkü fiyatla ortalama 2,500 tl den 1,5 milyar etmekteydi. 1450 kg yün ise o günkü fiyatla ortalama 3 tl den 4,3 milyar etmekteydi. 90 ton süt ise o günkü fiyatla 1600 tl den 14,4 milyar TL etmekteydi. Köyümüzde 2010 yılı itibariyle bulunan koyun sayısı 3592 adettir. 1999 yılı koyun sayıların 2010 yılı itibariyle bir birine yakın olması, ürün ve kazanç miktarını tekrar belirtme gereği duymuyoruz. Sadece yapağı ve yün fiyatlarının oldukça düşük olduğunu, süt ise yeni tl ile 1 lira 20 kuruşlarda olduğunu ifade ederek gelirin düştüğünü belirtmeliyiz. Koyunların kendileri ise biraz et fiyatlarına endeksli olarak %100 civarında arttığını da söylemeliyiz. 201 Feyzullah Kırca Akbaşlar köyümüzde koyunculuk mera otlatmacılığı şeklinde yapılmaktadır. Koyunlar kışın kışla(ağıl) denilen barınaklarda barınırlar. Bu barınaklar genellikle güneye bakan (gün evi) yamaçlarda bulunurlar. Koyunlar bütün yıl boyunca mera da kalırlar. Kış meralarıyla yaz meraları farklıdır. Kış mevsiminde yüzeyin karla örtülü olduğu zaman meralarda beslenemezler. Bu durumda kaba yem, kuru ot, nohut ve fiğ samanı ilaveli olarak beslenirler. Kuzulama genel olarak ocak ayının sonlarında başlar, şubat’ta ve mart ayının sonlarına doğru devam eder. Koyunlara yem takviyesi nisan ayının sonlarına kadar devam eder. Koyunlar bütün yıl meralarda otlatıldığı için aşırı otlatma söz konusudur. Bilhassa ilkbahar başı ile son bahar sonu otlatmaları meralara aşırı zarar vermektedir. Bu dönemlerde otlar tam büyümemiş olduğundan erken bitirilmiş ve otlar daha büyüyemeden tüketilmiş oluyor. Ot türü bitince bu sefer de ağaçlardaki meşelerin yapraklarını koyunlara yedirip besleyebilmek için, yemyeşil ağaçların dallarının kesilmesi yoluna gidilebiliyor. Yani; yaz ve sonbaharda meşeler kesilerek meşe yapraklarıyla beslenmektedirler. Koyunların beslenmesi için bu şekildeki aşırı otlatma, fundalıklara da zarar vermekte ve dolayısıyla erozyona sebebiyet vermektedir. Yaz mevsiminde tahıllar hasat edilince, koyunlar anızlarda beslenirler. Koyunlar sonbahar, kışın ve ilkbaharda gündüzleri otlatılırlar. Yaz ise havaların sıcak olması sebebiyle geceleri otlatılırlar. Gündüz ise bir ağacın gölgesine, etrafı avlu veya taştan örme duvarlarla çevrilerek üzerinin de çalı yapraklarıyla örtülerek yapılan eğrek’te eğrilirler. Koyunların kış gecelerinde kaldıkları kışla denen barınakların üzerine, eski köy evlerinde olduğu gibi çorak örtüden çatı yapılırdı. Sonraki yıllarda evlerin çatıların kiremit örtüye döndüğü gibi, kışlaların çatıları da kiremit örtüye dönmüştür. Kışlaların bitişiğinde ot ve samanlık, ön tarafında yemleme ve sulama yerleri, en az bir adet çobanın kaldığı korunaklı bir oda vardır. Koyunlar su ihtiyacını derelerden ve arazideki çeşmelerden karşılar. Koyunlar bilindiği üzere sürü halinde yaşarlar. Köyümüzdeki orta büyüklükteki bir sürü 80–100 koyundan oluşur. 300–350 koyundan oluşan sürülerde vardır. Bundan 100–150 yıl önce 800–900 koyundan oluşan sürülerden bahsedilir. Mesela rahmetli dedem İbrahim Kırca; gençliğinde 800 den fazla koyunları olduğunu söylemişti. Bizim bu civardaki koyunlardan yılda bir kuzu alınır. Koyunların koça gelme dönemleri Eylül ve Ağustos aylarıdır. Gebe kaldıktan sonra doğurma süreleri 5 aydır. 202 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Köyde bulunan koyun ırklarından da bahsedecek olursak, şu ırklar köyümüzde mevcuttur: 1-Dağlıç koyunu, 2-Kıvırcık koyunu, 3- Ramlıç koyunu, 4-Merinos koyunu DAĞLIÇ KOYUNU Türkiye’nin yerli koyun ırkıdır. Karasal iklimin görüldüğü yerlerde yetişir. Yetiştirildiği alan Sakarya nehrinden başlayıp, Ege bölgesinin kıyı illerine kadar uzanır. Vücut beyaz renkli, kaba ve karışık yapağı ile örtülüdür. Yağlı kuyruklular gurubuna girer. Kuyruk yağlı olup, kalp şeklinde olup orta kısmında oluk görülür. Ağız, burun, göz ve ayaklarında siyah renkli lekeler vardır. Genel olarak erkekler helezoni boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Baş uzun ve dar, bacaklar orta Baş ve uzunluktadır. bacaklar çıplaktır. Bu ırk Türkiye'de sayı olarak üçüncü sırada (%12) yer alır. Anaç koyunlarda; canlı ağırlık 35–40 kg, Laktasyon (süt verim) süresi 130–150 gündür. Süt verimi 40–50 kg, kirli yapağı verimi 2–2,5 kg, kuzu verimi 100 koyunda 90–100 kuzudur. Bu koyun ırkıyla birçok ırkla melezleşmeye gidilmiş ve et, süt üretiminde artışlar sağlanmıştır. KIVIRCIK KOYUNU Trakya'da ve Marmara'nın güney doğusundaki illerde ve Ege bölgesinin bazı illerinde (Manisa, İzmir, Aydın) yetiştirilir. Yağsız uzun kuyruklu koyunlar gurubuna girer. Vücut beyaz renklidir. Kaba karışık yapağı ile örtülüdür. Erkeklerde beyaz renkli kıvrımlı 203 Feyzullah Kırca boynuzlar bulunur. Dişiler boynuzsuzdur. İnce uzun kuyruğu vardır. Baş, boyun, karın altı ve bacaklar çıplaktır. Yapağısı halı yapağısıdır. Türkiye'de sayı olarak 4. sırada yer almaktadır. Mevcut koyun varlığımızın %6'sını oluştururlar. Kıvırcık ırkı et kalitesi yönünden Türkiye koyun ırkları içinde birinci sırayı alır. Süt kesiminden sonra iki aylık bir besleme ile 17–18 kg. karkas verebilirler. Anaç koyunlarda canlı ağırlık 40–42 kg, süt verimi 60–90 kg, kirli yapağı verimi 1,5 kg.dır. Her 100 koyundan 110–130 kuzu alınmaktadır. Ancak köyümüz şartlarında bu, her 100 koyundan 60–70 kuzu alınmaktadır. Laktasyon (süt verim) süresi 130–150 gündür RAMLIÇ KOYUNU Ramlıç koyunu, Rambouillet koçlarının Dağlıç koyunlarıyla çiftleşmeleri sonucu oluşmuş melez ırktır. Çifteler tarım işletmesi tarafından oluşturulmuştur. Orta irilikte, dolgun yapılıdır. Boyun sağlam ve kalındır. Göğüs yuvarlak ve derindir. Sırt ve sağrı orta uzunlukta, geniş ve etlidir. Butlar dolgun ve gelişmiştir. Ramlıç koyunlarının vücudu beyaz ince yapağı ile örtülüdür. Baş yapağısızdır. Koçlar boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Kuyruk ince, dipte hafif yağlanma vardır. Bacaklar orta uzunluktadır. 204 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Büyüme hızı, kuzu verimi ve kalitesi iyidir. Anaç koyunlarda canlı ağırlık 45–50 kg kadardır. Erkekleri (koçlar) 70–80 kg kadar gelir. Doğum ağırlığı 4–4,5 kg kadardır. Kuzuların sütten kesim ağırlığı (3 aylıkken) 30 kg, yaşam gücüyse % 90 civarındadır. Ramlıç ırkı koyunların süt verimi 50–70 kg kadardır. Kirli yapağı verimi 2,5–3 kg, kalitesi ise 60–64 S dir. Laktasyon(süt verim) süresi 130–150 gündür. Sağlam ve mukavim hayvanlardır. MERİNOS KOYUNU Koyunlarımızın yapağı verimini iyileştirmek üzere merinos melezlemesi yapılmıştır. Bu sayede et verimi de yükselmiştir. Melezleme hangi yerli ırk ile yapılırsa, ona göre isim verilmektedir. Merinos x Dorset melezi 205 Feyzullah Kırca Yöremizde Karacabey Merinosu olarak da ifade edilir. Marmara bölgesinde gelişti. Balıkesir ve Bursa çevrelerinde yetiştirilir. Bu bölgenin yerli ırkı kıvırcıkların Alman Etçi Merinosları ile melezlenmesi sonucu elde edilmiştir. Yapağısı çok kalitelidir. Bir koyun 3,5–4 kilo yapağı verir. Et verimi de iyidir. Anaç koyunlarda canlı ağırlık 55–70 kg, süt verimi 50–55 kg olup, her 100 koyundan 125–130 kuzu elde edilir. Yine bu oran köyümüzde % 100 ün altına düşer. Vücut beyaz renklidir. Kuyruk ince ve uzundur. Koçların çok azında boynuz görülebilir. Koyunlar boynuzsuzdur. Ayrıntılı olarak incelediğimiz bu koyun ırkları sürülerimizde karışık olarak bulunmaktadır. Yani aynı kişinin sürüsünde, her bir ırktan farklı sayılarda bulabilmek mümkündür. Devamlı otlama alanı olarak kullanılan meralarda, ortalama hektar başına 25 koyun düşmesi gerekmektedir. Ancak köyümüzde hektar başına 30–40 koyun düşmektedir. Bu sebeple bizim köy merasında arzu edilen beslemenin yapılamaması, genellikle “sürdüm bayıra Mevla’m kayıra” düşüncesinin de hâkim olup, yeterli yem desteğinin yapılamaması sebebiyle verim ortalamanın çok altına düşebilmektedir. Köyümüzde verimli koyunculuk yapılabilmesi için, ilk önce hayvan artırılması gerekir. Daha sonra da melezleme yapılarak, koyun ırkları ıslah edilmelidir. Meralar da ıslah edilmeli ve münavebeli olarak otlatma yapılmalıdır. Meralarda erken otlatma ve aşırı otlatma önlenmelidir. Bazı yıllar kurtlar tarafından yılda yaklaşık 100–150 koyun telef edilmektedir. Bu kurtların avlanması gerekir. Ancak doğanın dengesi diyerek kurt yetiştirilip doğaya cipli olarak salındığını, ciplerden sinyal gelmediği zaman yenilerinin salındığını duyuyoruz ve biliyoruz. Çobanlarımız şimdilik sürekli koyun sürülerinin başında durarak buna engel olmaya çalışıyor. Ahır hayvancılığının yaygınlaşması, genç nüfusun göç etmesi, koyunların kalitesiz olup yem desteği yapılamaması ve kurt tehlikesi dolayısıyla “sürdüm bayıra Mevla’m kayıra” diyerek meraya salamamak gibi etkenler, koyun yetiştiriciliğini sekteye yetmektedir. Köylü koyunların etinden, sütünden, yapağı ve yününden, hatta kemresinden ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Yapağı ve yününden kazak, çorap, aba pantolon, el dokuması kilim ve yorgan gibi ihtiyaç malzemeleri yapılmaktadır. Günümüzde el emeği yün örgü ve dokuma işleri yok denecek kadar azalmıştır. Yapağı ve yün ise satışta bu yıllarda para etmemektedir. Önceki yıllarda 2,5 TL civarında alıcı bulurken, 1 TL civarında bir para etmektedir. Sütünden yoğurt, peynir, hatta tereyağı gibi yiyecek karşılanmaktadır. Hem de; et, süt ve diğer ürünlerini satarak geçimini sağlamaktadır. 206 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KEÇİ Akbaşlar köyünde keçi, koyun sayısına nazaran çok azdır. 1999 yılında 3–4 sürüde toplam 660 adet keçi vardı. Son yıllarda keçicilik ile uğraşan aile sayısında ve keçi sayısında azalma vardır. Günümüzde sadece iki sürü kaldığı için; sadece 287 keçiden bahsetmek mümkündür. Köyümüzde bulunan keçiler, kıl keçisidir. Elde edilen ürünler 1999 yılında 250 kg kıl, 37,5 ton süttür. Kıldan 52 milyon TL, sütten ise 4,8 milyar TL gelir elde edilmiştir. Keçiler ormanlarda otlatılmaktadır. Ağaçların filizlerini yedikleri için ormanlara zarar vermektedirler. Keçilerde koyunlar gibi sürüler halinde yaşamakta ve kışla denilen barınaklarda barınmaktadırlar. 4–5 aile keçicilikle uğraşmaktadırlar. 2010 yılında ise iki aile keçicilikle uğraşmaktadır. İki sürü de toplam 287 keçi bulunmaktadır. KOOPARATİFİMİZ Köyümüzde 1970 yıllarında bir kooperatif kurulmuştur. Mezar yanındaki bugün köy tarlası olarak kullanılan tarla ve içindeki yıkılmış olarak bulunan bina kooperatif adına yapılmıştır. Kooperatif çalışmaları çerçevesinde 7 adet koca deve diye halk arasındaki büyük Üniversal traktörlerden ikişer ortaklı olarak üyelerden önde gelenlerin almış olduğunu bilmekteyiz. Ancak o günkü şartlarda kooperatif iflas etti gösterilerek, diğer üyelerin hakkımız yendi veryansınları arasında kapatılmıştır. Şu anda faaliyetine devam etmekte olan S.S. Akbaşlar Köyü Kalkınma Kooperatifimiz ise 01-01-2009 tarihinde resmen kurularak hizmet vermeye başladı. Bu yeni kurulan Kooperatifimizin ilk Başkanı: Hasan Demir, Başkan yrd: İsmail Köse, Muhasip: Halilibrahim çoban, Halilibrahim Çapar, Bayram Dağ Yönetim kurulu üyeleridir. Kooperatifimizin 70 adet üyesi mevcuttur. Yem almak isteyen üyeler ve diğer komşular alacakları yemi yazdırıp, kamyonlar gelince harman yerinden yemler alınacaktır. Devletin desteklediği 30 kişi olmak şartıyla 30 çarpı 4 er inek alma projesiyle çalışması vardır. Devletin çiftçi desteklemelerinden de kooperatif sayesinde yararlandırılmaya çalışılmaktadır. Kooperatifimiz üyelerine en iyi hizmeti vermek, tek başına desteklemelerden yararlanılamayacak durumlarda kooperatif sayesinde yararlanılmasını sağlamak amacıyla çalışmalarına devam etmektedir. Ancak bunun için şahsi menfaatlerden çok genel olarak toplumun ve tüm üyelerin menfaati, hatta tüm üye olsun, olmasın tüm köylünün 207 Feyzullah Kırca menfaati gözetilmelidir. Bir kişi sütçülüğü kaybeder düşüncesiyle soğutma tankının gelmesine mani olunmamalıdır mesela. Başka köylerin kooperatiflerinde bazı şeyleri gözlemlediğim için şunları da ifade etmeliyim. Yönetime cebimi nasıl doldururum diye değil, hep birlikte köyümüzü ve kooperatifimizi nasıl kalkındırabiliriz düşüncesiyle girmek lazım. Görünüşte kooperatif adına mal getirip, kooperatife girdi göstermeden nasıl karını cebe indiririz diye düşünülmemesi lazım. Elbette hizmet eden, görev yapan resmi yollardan ücretini üyelerin bilgisi dâhilinde almalıdır. 2011 yılı itibariyle şu anki yönetim kurulu belirlendi. Yeni yönetimde başkan Halilibrahim Gökçe, ikinci başkan Hasan Demir, muhasip Hayri Kırca, denetlemeci Abdurrahim Altın, Halilibrahim Çapar yeni yönetime seçilerek görev almışlardır. SULAMA GÖLETİMİZ Göletimiz; Turgut Özal döneminde gündeme gelmişti. İlk temeli vurulmuştu. Ancak Özal hükümetinin yıkılmasından sonra gelen iktidarlar ha yapıyoruz ha yaptık diyerek 15–20 yıla yakın bir zaman dilim geçmişti. 1998 yıllarında refah yol iktidarının milletvekili olan İsmail Özgün siyasi desteğiyle yeniden ciddi olarak gündeme getirmesi sonucu 2000 yılında yeni şirkete ihalesi yapıldı. İnşaata 2001 yılında başlandı. Ancak 2002 yılında yeni iktidarın sıkı bir şekilde el atmasıyla 3–4 senelik bir zaman içinde neredeyse sıfırdan yapıldı. Çünkü parayı alıp 3–5 araba taş toprak getirip, ihalede verilen para bitti. Yeniden para verin demeyi bitirdi. Aldığı işi düzgün ve zamanında yapmak zorunluluğu getirdi. Yapmadığı takdirde cezai yaptırımlar getirdi devletimiz. Balıkesir ili Dursunbey ilçesi Akbaşlar Köyü sulama göletimiz; Bölge müdürlüğünün 1.700.000 ytl keşif bedeli ile 2–11–2000 yılında yapılan ihale neticesinde 813.960 ytl bedelle Yılmaz Turgan şirketine ihale edilen gölet ve sulama inşaatının yapımına 12–2–2001 yılında başlanmıştır. Akbaşlar köyümüzün yanında, Selimağa, Çamköy ve Gazallidere köylerine ait toplam 274 ha lık tarım arazisinin sulanması amacıyla, Dursunbey ilçesi Akbaşlar köyünün 2 km doğusunda Kocaçay (Salâvat Deresi eteğinde) üzerine inşa edilen gölet, kil çekirdekli kaya dolgu tipinde olup, toplam göl hacmi 1.160 hm3, gövde hacmi 0.430 hm3, talvegten yüksekliği 25 m, temelden yüksekliği ise 29 m dir. 208 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 209 Feyzullah Kırca Sulama şebekesi borulu sistem olup, proje bünyesinde toplam 13.552 m HDPE boru döşenmiştir. Borular üzerinde 45 adet hidrant yapısı ile 10 adet basit sulama vanası inşa edilmiştir. Gölet ve sulama inşaatının maliyeti, 2006 yılı fiyatlarıyla 8.405.547 ytl dir. 2005 yılsonu itibariyle yapımı tamamlanan projenin bitirilmesi ile Akbaşlar, Selimağa, Çamköy ve Gazallidere köylerine ait sulanacak olan toplam 274 ha lık tarım arazisinden 214 adet çiftçi ailesi yaralanacak olup, sulama ile dekar başına yılda 412,00 ytl, toplam olarak yılda 1.141.240.00 ytl net gelir artışı sağlanacaktır. Ayrıca gölete balık atılarak doğaya katkı yapmakta hedeflenmiştir. Avcılar kulübü tarafından balık avı yarışması da düzenlenerek en büyük balığı yakalayanlara hediyeler verildi. Bu yapılan ilk yarışmada 41 cm uzunluğunda balık yakalanmıştır. Göletimizde genellikle Sazan Balığı mevcuttur. Göletimizin yapılıp sulama faaliyetine geçilmesi neticesi sulama birliği başkanlı kurulmuştur. Sulama ve şebeke arızası sorunlarını yönetmek, bunun içinde sulama yapan çiftçilerin kanuni prosedüre uygun olarak, her yıl için belirlenen, dönüm başına sulama ücreti neyse, onu toplayarak, bu hizmeti yürütmek için sulama birliği çalışmalar yapmaktadır. Sulama birliğinde sulama faaliyeti başladığından beri başkanlığı Bilal Geçer yapmaktadır. Yönetimde ise Halilibrahim çoban ile Abdurrahim Altın bulunmaktadır. Selimağa, Çamköy ve Gazellidere köylerinden de temsilci bulunmaktadır. 210 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ULAŞIM ve HABERLEŞME İlçeye 18 km uzaklıktadır. Köye ulaşım Dursunbey-Balıkesir anayolu vasıtasıyla sağlanmaktadır. Köyümüzü anayola bağlayarak ulaşımı sağlayan yol asfalttır. Köyün 5 km güneyinden geçen KütahyaBalıkesir tren yolu 1928 -1931 yıllarında tamamlanmıştır. Köylü ulaşım için önceleri; ya bir şekilde Gazellidere’ye ulaşarak, bu tren yolunu kullanıyordu ya da köyün kuzeyinden Selimağa, Karapınar, Hasanlar, Sarnıç Suçıktı yöresini takip ederek geçmekte olan eski kara yolunu kullanarak sağlamaktaydı. 1983 yıllarında DursunbeyBalıkesir yolunun köyün güneyinden ve çok yakınından geçmesiyle artık ulaşım tamamen bu yol ile sağlanmaktadır. Hacı Ramazan Bük bakkal yaparken bir tek çevirmeli telefon ile bakkaldan konuşulabiliyorken, sonraları da aradığımız numaraya bağlamalı olarak görüşme sağlanıyordu. Ancak özel şeylerin santralde bağlama görevini yapan bakkalın dinleme ihtimali yüzünden rahat konuşulamıyordu. 1991 yılında Ali ağanın odasının yerine, yeni yapılan 3 katlı köy binasının alt katına PTT santrali konuldu. Telefonlar otomatik hale getirilerek Çamköy, Hasanlar, Hacıahmetpınarı gibi köylere de buradan telefon hattı verildi. Böylece görüşmelerimizi daha rahat yapar hale geldik. Köyün içerisindeki yollara parke taş döşeme yapılmıştır. Yeni mahalle de parke döşemede eksikler giderilmeye çalışılmaktadır. Köyde ulaşım aracı olarak 3 ü 45 kişilik, 2 si 30 kişilik 5 adet otobüs, 2 adet minibüs vardır. 30 kişilik olan otobüsler Dursunbey-Balıkesir arası sefer yapmakta, büyükler ise Antalya gibi turistik yörelerde, turist taşımacılığı yapmaktadır. Minibüsler pazartesi ve Cuma günleri köyden ilçeye gidip gelecek olan halkımızı taşımaktadırlar. Dursunbey-Balıkesir yolunun genişletilerek ve virajlarından azami düzeyde arındırılarak, duble (çift gidiş, çift geliş) yol olarak yapımı ihalesi 5 mayıs 2011 günü yapıldı. Yol güzergâhında proje etüt çalışması yapıldı. Ancak ihaleyi alan firma çok fiyat kırdığı için, devlet acaba bu firma işin içinden nasıl çıkacak diye soruşturma ve yeniden bir maliyet hesabı ve inceleme başlattı. İKLİM Köyümüz Akbaşlar Köyünü etkisi altına alan iklim, Akdeniz rejimi olmakla beraber, iç bölgelerin karasal yağış rejimine göre bir geçiş iklimi hâkimdir. Dursunbey metoroloji İstasyonunun 1930–1993 arasındaki Akbaşlar Köyü’ne uyarlanan rasatlara göre yıllık ortalama sıcaklık 11,5 °C dir. Köyde en düşük ortalama sıcaklık değeri 2,0 °C ile Ocak ayında görülmektedir. Köye ait en yüksek ortalama sıcaklık 211 Feyzullah Kırca değeri ise 20,8 °C ile Temmuz ayında olmaktadır. Köye ait termik rejim grafiği incelendiğinde Aralık, Ocak ve Şubat aylarında sıcaklığın 2–4 °C ile birbirine yakın değerler gösterdiği görülür. Mart ve nisan aylarından sonra sıcaklık düzenli olarak artmaya başladığı ve 20,8 °C ile temmuz ayında maksimuma ulaştığı görülür. Temmuz ayından sonra yine düzenli bir seyir takip ederek Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım aylarından azaldığı görülür. Minimum ortalama sıcaklık Ocak ayında 2,0 °C ile görülür. Akbaşlar Köyü’ne ve yakın çevresine ait yağış verileri incelendiğinde, yıllık toplam yağış 634 mm dir. En fazla yağış 103,5 mm ile Aralık ayında düşmektedir. En düşük yağış ise 10,5 mm ile Ağustos ayında görülür. Yıllık yağış rejimine baktığımızda Aralık ayında maksimum yağış oranına ulaşır. Akbaşlar köyü’nde yağışın mevsimlere dağılışına baktığımızda en fazla yağışın kış mevsiminde olduğunu görürüz. Toplam % 41’i bu mevsimde düşer. Yağışlar genellikle kar şeklindedir. En fazla paya ulaştığında; yağış % 8,8 lik payla yaz mevsiminde görülür. İlkbahar ise yıllık yağışın % 28’i, sonbaharda ise % 22,5’i düşer. Akbaşlar köyü yağış rejimi incelendiğinde şöyle bir durum görülür. Akdeniz yağış rejimi olmakla beraber, iç bölgelerinin karasal yağış rejimine doğru bir geçiş vardır. Akdeniz yağış rejiminde kış yağışlarının oranı % 50 den fazladır. Akbaşlar Köyü’nde ise bir azalma (%41) mevcuttur. Yine Akdeniz yağış rejiminde yaz yağışlarının oranı % 5 civarında iken köyde % 8,5’e çıkmaktadır. Dursunbey Meteoroloji İstasyonundaki yıllık rüzgârgülü (19301010) incelendiğinde, kuzey, kuzeydoğu yönlü rüzgârlar I.derece de hâkim, güney, güneybatı, batı yönlü rüzgârlar ise II. derecede görülmektedir. Esen rüzgârın yönü, şiddeti insanlar sosyal ve ekonomik hayatı olumlu veya olumsuz olarak etkilemektedir. Tablo 1: Akbaşlar Köyünün ortalama sıcaklık ve yağış durumu(1930–2010) Aylar O Ş M N M H T A E E A Yıllık Ort. Sıcaklık°C 2.0 3.1 5.8 10.5 14.8 18.8 20.8 20.5 17.1 13.0 7.7 11.5 Yağış miktarı 86.3 69.5 59.2 54.7 32.1 11.7 10.5 26.4 44.5 72.1 103.5 634.0 Dursunbey meteoroloji İstasyonu verilerine göre uyarlanmıştır. 212 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Tablo 2: Akbaşlar köyünde mevsimlere göre yağış dağılımı (1930– 2010) MEVSİMLER İLKBAHAR YAZ SONBAHAR KIŞ ORAN (%) 28 8,5 22,5 41 Dursunbey meteoroloji İstasyonu verilerine göre uyarlanmıştır. NÜFUS NÜFUS YAPISI VE ÖZELLİKLERİ Akbaşlar köyüne ait 1935, 2010 yılları arasındaki nüfus diyagramını incelediğimizde köyün nüfusunun 1980 yılına kadar yavaş tempoda da olsa arttığı görülür. 1980 yılından sonra bu durum tam tersine dönerek köy nüfusunda azalma eğilimi görülmeye başlar. 19501955 yılları arasındaki yüksek artış 423 kişiden 539 kişiye çıkarak artış hızı %54 oranında olarak dikkat çekmektedir. Bu dönemde Türkiye artış oranı ise %22 oranında olmuştur. Görüldüğü gibi %54 lük artış Türkiye ortalamasının iki katından bile fazladır. Bunun sebeplerinden birisi, bu zamanlarda köye Bulgaristan’dan 4–5 ailelik göç gelmiştir. Bir diğer sebep ise Türkiye de 1950’lerden sonra sosyal ve ekonomik durum da iyileşmeler başlamıştır. Köyümüzde nüfus 1980 yılından sonra sürekli bir azalma eğilimine girmiştir. Nüfus azalmasının 1980–1985 yılları arası % 0 ile % -5.4, 1985– 1990 yılları arasında % 0 ile % -14.39, 1990–2010 yılları arasında % 0 ile -15.85 arasında olduğu görülür. Yıllara göre Akbaşlar köyünün nüfus dağılım durumu Yıllar 1935 .40 .45 50 55 60 70 75 80 85 90 97 2000 2007 2010 Erkek 160 147 176 207 255 241 279 324 299 292 279 293 263 275 271 Kadın 174 204 212 216 284 288 316 320 357 346 314 300 296 288 279 Toplam 334 351 388 423 539 529 595 644 656 638 593 546 559 563 550 TÜİK verilerinden yararlanılmıştır. Bu kadar nüfus azalmasının sebeplerinden bazıları sıralayacak olursak; doğurganlık oranı azalmıştır. Daha önceki zamanlarda ortalama 5–6 çocuk doğuran aileler, aile planlamaları sonucu 2 çocuk doğurur hale gelmiştir. 1980’li yıllardan önce köyde kalmayı tercih eden köy halkı, özellikle gençler iş bulup çalışmak için şehir merkezlerine göç etmesi, zamanla daha kaliteli eğitimden faydalanmak ve çocuklarını il okullarında okutmak için göç etmişlerdir. Eğitim alan gençlerin memuriyet görevi alması sonucu, değişik il, ilçe ve köylerde 213 Feyzullah Kırca memurluğa başlamalarından dolayı bulundukları yerlerin nüfuslarına dâhil olmaları da, köy nüfusunun azalmasında etkili olmuştur. Toparlayacak olursak, gurbetçilerin yurt dışında iş bulmaları(Almanya, Fransa, Avusturya), çeşitli madenlere işçi göçü olması(Bigadiç), memur olup kamu kurumlarında görev alanların memurluk için köyden ayrılması sebebiyle göçler olmuştur. Az da olsa evlilik çağına gelen kızların köy dışından evlilikler yapması ve köyden kente (özellikle ilimiz Balıkesir’e) göçlerin olması da nüfusun azalmasına etken olarak gösterilebilecek sebeplerdir. Avrupa’daki ve madenlere giden işçilerden emekli olup dönüşler olduysa da, genellikle ilimiz Balıkesir’e yerleşmeleri, çocuklarını da ya gurbette iş bulup kalması ya da oralarda evlendirilmeleri sonucu, bu dönüşlerin köye nüfus olarak getirisi olmamıştır. Köyden ile göç eden hanelerin sayısı 100 ü bulmuştur. Yine gurbetçi olarak yurt dışına ilk giden hanelerin sayısı 30–40 civarındadır. Bu hanelerin çocuklarının evlenerek hane sayıları artmış ve onlarında sayısı yaklaşık olarak 100 civarını bulmuştur. KÖY KÜTÜĞÜNE KAYITLI NÜFUS YAPISI TABLOSU Hane Hane Reisinin Aldığı Soyadı Kayıtlı Kişi Sayısı Yaşayan Sayısı Hacıhaliloğlu Ramazan Bük 108 87 21 Hacıhaliloğlu Arif Bodur 6 - 6 3 Hacıhasanoğlu Tahir Kaya 76 52 24 4 Hacıabdullahoğlu Halil Geçer 72 58 14 5 Hacıabdullahoğlu Mustafa Tülü 44 29 15 6 Ahmet oğlu Ali Yılmaz 50 32 18 7 Ahmet oğlu Mustafa Özcan 54 45 9 8 Hacıabdullahoğlu Mehmet Gül 7 - 7 9 Molla Mehmet oğlu Halil - 4 - 4 No Kimliği 1 2 Ölü Sayısı 10 Musalarlı oğlu İbrahim Kırca 107 87 20 11 Hacı haliloğlu Halil Esen 51 36 15 12 Çapar oğlu Hasan Çapar 51 38 13 13 Bayraktar oğlu Hasan Kaykı 29 24 5 14 Hacıhaliloğlu Salih Akçagün 90 64 26 15 Keloğlu Mehmet Koyun 37 27 10 16 Keloğlu Ahmet Doğru 13 6 1 17 Koca Hasanoğlu Mehmet Altın 89 74 15 18 Hacıdemircioğlu Hacı Mehmet Can 4 - 4 19 Hacıdemircioğlu Mehmet oğlu Mustafa Dağ 44 29 15 20 Yetim oğlu Abdullah Gürlek 20 12 8 21 Kara Mustafa oğlu Süleyman Uçar 48 33 15 214 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 22 Hacıdemircioğlu hacı molla İbrahim Can 107 86 21 23 Hacıdemircioğlu hacı Hüseyin Demir 100 71 29 24 Ahmet oğlu Hacı İbrahim Çimen 68 53 15 25 Şamlı oğlu dikmesi Mustafa Şamlı 11 - 11 26 Hacı Ahmet oğlu İbrahim 9 - 9 27 Hacı Ahmet oğlu İbrahim 11 - 11 Aslan (Hatip İbrahim Efendi) 28 Hacı Ahmet oğlu Ahmet Yıldırım 52 37 15 29 Kadir usta oğlu Mustafa Seyis 9 3 6 30 Kadir usta oğlu Mustafa Çelik 95 82 13 31 Kadir usta oğlu Mehmet Ören 7 3 4 32 Sarı Mustafa oğlu İbrahim - 8 - 8 33 Sarı Mustafa oğlu Mehmet Ali Köse 57 42 15 34 Gökçe oğlu Ali Gökçe 22 14 8 35 Onbaşı oğlu Mehmet Kara 62 50 12 36 Onbaşı oğlu Halilibrahim Kalkan 43 24 19 37 Tığlı oğlu Mehmet Çavuş Tığlı 180 131 49 38 Gökçe oğlu Ahmet Yağcı 9 - 9 39 Bozoğlu Mustafa Bozkurt 15 10 5 40 Bozoğlu İbrahim Boztaş 63 52 11 41 Zümre oğlu Damadı (Dadalı) - 8 - 8 42 Bodur oğlu Ali Ağa Bodur 117 78 39 43 Hacı Hasan oğlu Mustafa Çavuş Karabulut 76 63 13 44 Gökoğlan oğlu Halilibrahim Kızılöz 62 51 11 45 Harun (Muhacir olarak köye yerleştirildi. Sonra Foça’ya Gittiler) Ekmek 8 7 1 46 Mehmet (Babası Emin Akçagüney köyünden köyümüze gelmiş.) Koparan 17 15 2 47 Mustafa (Kelce, Kel Mustafa, Kel dede. Akçagüneyden geldi.) Bodur 43 35 8 48 Yakup oğlu İsmail - 5 - 5 49 Saadettin (Babası Hüseyin Çam köyden gelme) Çoban 6 6 - 50 Halilibrahim (Babası Hüseyin Çam köyden gelme) Çoban 9 8 1 2277 1654 623 Toplam 8. hanedeki sağ görünen bir bayan kişi, evlilik yoluyla çam köy’e gitti. 9. hanedeki sağ görünen bir bayan kişi, evlilik yoluyla Kepsut’un kızıl oluk köyüne gitti. 10. Hanedeki Musalarlı oğlu İbrahim soyu(kendisi İbrahim / oğlu Ramazan / oğlu Halil (oğulları İsmail, Ramazan, Mustafa) ve İbrahim (oğulları Ali, 215 Feyzullah Kırca Hüseyin, Halil) / oğlu Hüseyin(oğulları Feyzullah, Halilibrahim) / oğlu Feyzullah / oğlu Hüseyin Enes Koca İbrahim dedenin babası Musalardan gelen Musalarlı oğlu İbrahim; sonradan kızı hatice ile evlendiği Hacı Abdullah çoban gelmiş. Sonra da Hacı Abdullah’ın oğullarından 5.haneye kayıtlı Mustafa 1278 doğumlu Abdullah-Meryem (Sonradan oğulları Bük soyadını almış) birde Rasim var aynı haneye kayıtlı 1330 doğumlu ve anaadı Gülzade (Bursa taraflarından evlatlık gelmiş) olduğu biliniyor. Hacı Abdullah’ın oğullarından 4.hanede Abdullah-Meryem oğlu Halil var sonradan geçer soyadını almışlar. Hacı Abdullah’ın oğullarından 8.hanede Abdullah-Meryem oğlu Mehmet var sonradan Gül soyadını almış, ancak 7 nüfusa ulaştıktan sonra hanesi sönmüş ve yaşayan kimsesi kalmamış. Evlenerek gittiği 10.hanede hacı Abdullah-Meryem kızı 1269 doğumlu Hatice var ki; işte o Aşağımusalar Köyünden gelen Musalarlı oğlu İbrahim dedemin çoban gelerek hacı Abdullah’tan eş olarak aldığı Hatice’dir. 25. Hanedeki Şamlı oğlu Dikmesinin oğlu veli 1313 doğumlu, aileden günümüzde kimse kalmamış ve sönmüş. 27. Hanedeki hacı Ahmet oğlu İbrahim, Osmanlı arşivlerindeki elde edilebilen kısıtlı bilgide 1845 kayıtlarına göre hatip İbrahim efendi olarak geçmektedir. Köyümüzde bir dönem hocalık yapan Oğlu hatip İdris hoca, eşi Musalarlı oğlu İbrahim’in kızlarından Ümmü vefat edince, Dursunbey vakıf mahallesi 160. haneye gitti. 29. Haneye kayıtlı kadir usta oğlu Mustafa’nın kızı evlenerek İsmailler köyüne gider. Kocası ölünce, yanında bu evlilikten olan oğlu İsmail ile birlikte döner. İşte bu İsmail seyis İsmail, diğer adıyla Seyit İsmail’dir. 34. Hanedeki Gökçe oğlu Ali soyu (kendisi Ali- oğlu İbrahim / oğlu Mustafa / oğlu Mustafa / oğlu Necati / oğlu Halilibrahim / oğlu Necati) 49 ve 50. Hanedeki saadettin(Selahattin) ve Halilibrahim çoban kardeşlerin babası Hüseyin, 10. hanedeki Musalarlı oğlu İbrahim’in kızı olan ve çam köyde evli olan Ayşe’nin kocası ölünce köye dönerken yanında getirdiği oğlu Hüseyin’dir. Köy kütüğündeki kayıtlardan ve tarihi araştırma ve derlemelerimizden de anlaşılacağı üzere köyümüzdeki bilinen tarihin temel ve köklü aileleri; 1- Hacı Halil oğulları (Ramazan-Bük, Arif-Bodur, Halil-Esen, SalihAkçagün) 2- Hacı Hasan oğulları (Tahir-Kaya, Mustafa çvş-Karabulut) 3- Hacı Abdullah oğulları (Halil-Geçer, Mustafa-Tülü, Mehmet-Gül) 4- Ahmet oğulları (Ali-Yılmaz, Mustafa-Özcan, İbrahim-Çimen 5- Musalarlı oğulları (Koca İbrahimler = İbrahim-Kırca) 6- Çapar oğulları (Hasan-Çapar) 7- Bayraktar oğulları (Hasan-Kaykı) 8- Kel oğulları (Mehmet-Koyun, Ahmet-Doğru) 9- Koca Hasan oğulları (Mehmet-Altın) 216 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 10- Hacı demirci oğulları (Hacı Mehmet-Can, molla İbrahim- Can, Hacı Hüseyin-Demir) can soyadını alan Hacı Mehmet oğlu Mustafa’nın oğulları ise-Dağ soyadını almıştır. 11- Yetim oğulları (Abdullah-Gürlek) 12- Kara Mustafa oğulları (Süleyman-Uçar) 13- Hacı Ahmet oğulları (İbrahim-……., Hatip İbrahim-Aslan, AhmetYıldırım) 14- Kadir usta oğulları (Mustafa-Seyis, Mustafa-Çelik, Mehmet-Ören) 15- Sarı Mustafa oğulları (İbrahim-hanesi soyadını görmeden sönmüş, Mehmet Ali-Köse) 16- Gökçe oğulları (Ali-Gökçe, Ahmet-Yağcı) 17- Onbaşı oğulları (Mehmet-Kara, Halilibrahim-Kalkan) 18- Tığlı oğulları (Mehmet-Tığlı) 19- Boz oğulları (Mustafa-Bozkurt, İbrahim-Boztaş) 20- bodur oğulları (Ali ağa-Bodur) 21- Gök oğlan oğulları (Halilibrahim-Kızılöz) Köy kütüğüne kayıtlı olarak 2277 kişi mevcut ve bunların 1654 tanesi 78-2011 tarihi itibariyle halen yaşıyor. Bu yaşayanların 550 tanesi adrese dayalı nüfus sayım sistemine göre köyde ikamet ediyor. 1104 kişi ya başka bir yere taşınmış, ya da çalıştığı veya memurluk yaptığı yerde ikamet ediyor olarak sisteme girdiği için köyümüzün dışında bir yerde oturduğunu rahatça söyleyebiliriz. KÜLTÜR ve EDEBİYAT YÖRESEL YEMEKLERİMİZ ÇORBALARIMIZ 1-Tarhana ve Tarhana Çorbamız: Sofraların Olmazsa Olmazı tarhanamız, Orta Asya'dan gelen Türklerden günümüze kadar yapılarak gelmiştir. Orta Asya’dan gelen atalarımız her türlü yiyeceği kurutarak saklamaya çalışmışlar ve yoğurdun saklanması için de Tarhana çorbasını bulmuşlardır. Tarhana çorbasının öyküsü yaygın olan bir rivayete göre şöyleymiş; 217 Feyzullah Kırca Vaktiyle bir hükümdar, bir fakir evine misafir olmuş. Kendisine ikram edilen çorbayı çok sevip, ev sahiplerine övgüde bulunarak, "bu ne çorbası?" diye sorunca, çorbayı hazırlayan kadın, "Dar Hane çorbasıdır, kusura bakmayın" şeklinde yanıt vermiş. Bu hoş öykünün gerçekliği ne denli tartışmalı olursa olsun, kimi zaman dar hane çorbası tarhana ismi yerine kullanılarak gelmiştir. Köyümüzde de tüm yörede olduğu gibi her öğün yenen tek yemek tarhana çorbası... Kahvaltının da akşam yemeğinin de vazgeçilmezi olan tarhana, yanında turşu da olunca başka hiçbir yemeği aratmıyor. Köyde tarhana imece usulü ile yani yardımlaşma yöntemiyle yapılıyor. Genellikle yaz sonuna doğru, sebzelerin bol olduğu zamanda kadınlar toplanıp tarhana yapıyorlar. Tarhana yapımı bittikten sonra yardım eden bütün kadınlara "Manca" denilen “Tarhana Mancası” ziyafet yemeği veriliyor. İçinde yoğurttan kırmızı ve yeşilbibere, domatese, nohut ezmesine kadar birçok faydalı gıdayı barındıran tarhana şehirlerde yaşayan köylülerimizin de hala vazgeçemediği bir tattır. Tarhana yapımı ve hamuruna katılan katkılar bakımından her yöreye göre farklılıklar gösterse de, köyümüzde genel olarak tarhana şöyle yapılır: Soğanlar halka şeklinde doğrayıp tencerenin dibine dizilir. Üzerine doğranmış kırmızıbiberler, doğranmış domatesler yerleştirilir. Yıkanmış maydanoz ve dereotlarını doğramadan demet halinde en üste yerleştirilir. Üzerine tuzu serpin ve kapağı kapalı halde en kısık ateşte kaynatılır. Kaynamaya başladıktan sonra kapağı açılır. İyice piştikten sonra demet halindeki maydanoz ve dereotunun suyu elimizle sıkılarak süzülüp atılır ve tencereyle birlikte bir kenarda iyice soğuyuncaya 218 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü kadar bekletilir. Soğuduktan sonra kevgirden geçirilir ve geriye kalan posası atılır. Tarhana hamurunu yoğurmak için bir kaba un hazırlanır. Unun ortası havuz biçiminde açılır. İçine süzme yoğurdu, tuz ve kevgirden geçirilmiş malzememiz ilave edilip ekmek gibi hamur olarak yoğrulur. Tarhana hamurunun kıvamının sert olması için bazı yörelerde 12-13 gün bekletip sabah akşam yoğuranlar olsa da, köyümüzde genellikle 1 ile 3 gün civarında bekletilir ve kıvama gelmesi için birkaç defa yoğrulur. Hamur kıvama geldikten sonra komşular toplanır. Toprak ev, beton atılmış damların üzerine kilim ve çarşaflar serilerek, çarşafların üzerinde hamur parçalar halinde dağıtılır. Biraz kurutulduktan sonra daha da küçültülür. Kuruma tamamlandıktan sonra elimize yapışmadan ufalanır hale geliyorsa bir sonraki işleme hazır demektir. Ufalanan hamurun tamamı gözerlerden geçirilerek güzelce kurutulur ve kışa hazır olarak saklanır. Suyla ve sütle olmak üzere iki türlü çorba olarak hazırlanışı vardır. Suyla Tarhana Çorbasını yapacağımız zaman suyun içine tuzunu atarak tencerede kanatıp, tarhanaları suyun miktarına göre içine atarak karıştırılır. Kışın salça, yazın domates biber katarak yağmasını da yaparak turşu ve salatayla birlikte basılır kaşık. Sütlü Tarhana Yarı yarıya süt katılarak kaynatılan suyun içine aynı şekilde tarhananın katılmasıyla yapılır. Bu şekilde olunca yağ ve salça katmakta gerekmez. Eski ocaklık resimleri (Bacalık, halk tabiriyle Mancilik) 219 Feyzullah Kırca 2-Mercimekli Erişte Çorbası Yeşil mercimek ile tarhana gibi yazdan hazırlanmış ve Erişte hamurunun daha ince kıyılmışı ile yapılan bir tür çorbamızdır. Suyla birlikte yeşil mercimek kaynatılır, kaynadıktan sonra çorbalık erişte içine katılır. Bir süre daha iki birlikte kaynatıldıkta sonra yağ ve tuz katılarak sofraya hazırlanır. Kırmızı mercimek ve mercimek türlerinin sade olarak kaynatılarak çorbası da yapılmaktadır. 3-Bakla Çorbası Bakla değirmende buğday gibi öğütülerek un halinde hazırlanır. Yılın her hangi bir günü, (genellikle kış için hazırlanır) kaynayan suya tarhana gibi katılarak yapılır. Yağ ve salça gibi katkıları katıldıktan sonra sofraya gelir. 4-Şehriye Çorbası Fabrika hamurları ve market ürünü şehriyeler kullanılarak değişik çorbalarımızda vardır. Bunlardan biri de şehriye çorbasıdır. Tencerede yağ kızartılır. Salça ilave edilip biraz kavrulur. Sonra sıcak su eklenir. Şehriyeler de eklendikten sonra kaynatılarak sofraya hazırlanır. Servis ederken istenirse üzerine kıyılmış maydanoz ve limon da koyulur. TURŞULARIMIZ Yörüklük dönemlerinde hayvansal gıda ağırlıklı beslenen köy halkı yerleşikliğe geçtikten sonra çevreden ve özellikle ilk yerli halk olan Bizanslılardan ekip biçmeyi öğrenmiş. Bu bölgeler tamamen Türkleştikten sonra birçok tahıl ve sebzenin yetiştirmesinin öğrenilmesi uzun zaman almış. Şimdi bile köydeki bahçelerde çilek gibi bazı bitkilerin yetiştirilmiyor olması toprağın verimsizliğinden değil, bunu yetiştirmek istemeyi önemsememekten belki de gereksiz görmekten kaynaklanıyor. İlk yıllarda köyde domates bile bilinmiyor, dolayısıyla yetiştirilmiyormuş. Günümüzde hemen her evin en az bir bahçesi var ve her türlü sebze yetiştiriliyor. Yazın bahçelerimizde ürettiğimiz sebzelerden taze iken istifade edip yediğimiz gibi; kışa çeşitli sebzelerimizden çorbalarımızın yanında yiyeceğimiz damağımızın tadı turşularımızı da hazırlarız. Turşu yazın elimizdeki sebzeleri kışa saklama ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Birçok sebzemizin turşunu yapmak mümkündür. Köyümüzde genellikle; Biber turşusu, domates turşusu, Lahana turşusu, hamak kızılcık turşusu, salatalık(hıyar) turşusu, fasulye turşusu, kelek turşusu, hatta kara patlıcan ve havuç turşuları yapılmaktadır. 220 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Turşu yapımı bir kaba su koyup, turşuluk malzemeyi doldur. Tuzunu kat, içine sarımsak at, sirke de katacaksan kat ve kapa kapağını kışa kadar olsun şeklinde yapılır. Lakin turşu, ustasının elinde bir başka lezzetli olur. Bu sebzelerin ayrı ayrı turşusu yapıldığı gibi, karışık olarak ta turşuları yapılabilir. SALATALARIMIZ Salata marul gibi otların doğranıp kıyılarak içine yağ ve tuz katılarak yapılan bir yardımcı yemek türüdür. Günümüzde çeşitli yörelerde birçok salata türü yapılmaktadır. Biz hepsinden ayrı ayrı bahsetmek yerine, köyümüzde genellikle iki çeşit salata yapıldığını söylemekle yetinerek, onlardan birer ikişer cümleyle bahsedelim. Bunları ot salatası ve meyve salatası olarak kategorize edebiliriz. Ot Salatası: Köyümüzde ot salatası deyince; marul gelir. Marul salatasına, roka, kuzukulağı otu, gelincik otu, afyon otu, bağla, lahana çeşitleri(kelem) gibi bitkilerden salata yapılır. Domatesli olarak yapılan ot salatasının ramazan akşamlarında yenmesi hafilik bakımından ne güzel olur. 221 Feyzullah Kırca Sebze Salatası: Domates içine salatalık(hıyar) ve biber doğranarak yapılanı en bilinen salata türüdür. Kaynamış patatesten de salata yapılır ve içine de zeytin katılır. ARA YEMEKLERİMİZ 1-Sebze Yemekleri Köyümüzde de her yörede olduğu gibi, nohut, fasulye, bezelye, karnıkara(börülce) patates, gibi tahılların yemekleri yapılır. Patates, kabak, patlıcan ve biber gibi sebzelerin kızartmasının yapıldığı gibi, bamya, fasulye, bezelye, bakla, börülce, patlıcan, kabak gibi sebzelerin taze yemekleri de yapılır. Bu sebzelerle ilgili en önemlisi; köyümüzde de sebzeleri kış aylarına saklamak ve kışında bu sebzelerden faydalanmak için yapılan faaliyetlerdir. Bu faaliyetleri kaklama, kurutma ve konserveler olarak ifade edebiliriz. Kaklama ve Kurutma: Kalkama; meyve ve sebzeleri, kurutmak için meyveleri kesmek, yarmak, ikiye bölmek, küçük parçalara ayırmak ya da kolay kuruması için sebze ve meyvelerin kabuklarını çizmek demektir. Kurutma ise; küçük parçalara ayırdığımız sebzeleri ya da çizdiğimiz meyve sebzeleri kurutma işlemine de kurutma denir. Meyve, sebze ve öbür sulu besinler bünyelerindeki fazla sudan dolayı uzun süre saklanamazlar. Çünkü fazla su, besinleri bozan küçük canlıların üreyip yaşaması için elverişli bir ortamdır. Bu zararlı ortamın yok edilmesi, meyve, sebze ve diğer bazı besinlerin bileşimlerindeki fazla suyun uçurulmasıyla yani o besinlerin kurutulmasıyla mümkündür. Evde kurutma 222 Karışık Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Kurutma, güneşte ve açık havada yapıldığı zaman, güneşin vermiş olduğu sıcaklıkla suyu uçan meyve ve sebzeler kururlar. Hava akımı ise, kurutmada ısı iletici ve nem taşıyıcı rolünü oynar. Kurutmacılıkta çabukluk mutlaka şarttır. Çünkü meyve ve sebzeler ne kadar çabuk kurutulur ise, tat ve lezzetleri de o ölçüde iyi olacaktır. Kurutmayı çabuklaştırmak için havanın sıcaklık derecesini yükseltmek ve hava akımını çoğaltmak gerekir. Bu iki iş, kurutma fırınlarında ve cihazlarında düzenli bir şekilde yapılabilir. Her yerde bu fırınlar olmayabilir bu yüzden güneşli ve sıcak havalara dikkat edersek, o zamanda çabucak kurutma sansını yakalayabiliriz. Patlıcan kurusu Biber kurusu Hangi sebzeler kurutmaya daha elverişlidir diyecek olursak; Meyveler: Kayısı, badem, yarma şeftali, fındık, elma, ceviz, armut, incir, üzüm, erik, vişne, dut ve benzerleridir. Sebzeler: Bamya, bezelye, nohut, biber, mercimek, patlıcan, fasulye, soya fasulyesi, soğan, patates ve benzerleridir. Kabak, patlıcan, biber, domates gibi sebzeler doğranıp kurutularak saklanır ve kışında yemek olarak yemekleri yapılır. İncir, üzüm, kızılcık, erik, armut, elma, ahlat(alfat) gibi meyveler de kışa saklamak için parçalanıp dilimlenerek kurutulur ve kışın hoşaflarının yapıldığından da burada bahsetmek yerinde olacaktır. 223 Feyzullah Kırca Elma kurusu Erik kurusu Konserveler Yeşil fasulye, bakla, bamya, bezelye, börülce, patlıcan gibi sebzelerin taze yemeklerinin konserve şişelerine koyularak kaynatılıp saklanmasıyla yapılır. Konserve yapımı sebzeyi yemek olarak hazırlayıp şişeye koy kaynat diyecek kadar kolay gibi gelse de; konserve yaparken koyduğumuz cam veya teneke kutuya koyduktan sonra hiç hava almamsı gerekir. Bunu sağlamak için konserveler basınçlık tencere ve kazanlarda kaynatmalıyız. Kapak atma olayı olursa yani içine hava alması gerçekleşirse o konserve bozulur ve yenmez. Kapak atmış ya da hava almış konserveyi yersek zehirlenebiliriz. Şişelenmiş Konserveler 2-Hamur Yemekleri Günümüzde koskos ve bulgur dahil birçok hamuru fabrika ürünü olarak bakkal ve marketlerden almak mümkün olsa da, hala köylerimizde kökü Orta Asya Yörüklük kültürüne dayanan hamur işlerinin devam ettiği bir gerçektir. El işi ev yapımı hamur yemekleri nelerdir deyince; erişte, koskos, yuka(yufka), mısır hamuru, çoban hamu224 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ru(kaçamak), bulgur gibi güzden hazırlanarak kışın pişirilen hamur çeşitlerinin yanında taze hamurla yapılıp yenen türleri de vardır. Tarımsal üretime geçişten sonra başta buğday köylümüzün temel besini haline gelmiş. Unlu yiyeceklerin çokluğundan bu anlaşılıyor. Gözleme, börek çeşidi yiyeceklerin önde gelenleri; kulak hamuru, gödek, tepitme gödeği, gözleme, bazlama, börektir. Bu bahsettiğimiz hamur türlerinin ana malzemesi ekmek hamurumuzun; su, un ve tuz ile karılarak bazılarında kabarmaya bırakılmış, bazen de kabarması beklenmeden kullanılmış halidir. Bir de eski dönemlerde ocakta külün içine gömülerek pişirilen bir poğaça türü varmış. Şimdi yapılmıyor. Kulak Hamuru Karılmış ya da yoğrulmuş hamuru yastaç ve oklava ile açarak dört köşe küçük parçalar halinde keserek kaynayan suya atıp pişirerek, makarna gibi suyu süzülür. Tava içinde yağ içinde kaymak kızartılıp üzerine dökülerek yağlanıp gerekirse tuz atılarak yenilir. Tereyağı yoksa tarhana tanecikleri de yağda kızartılıp üzerine dökülerek yağlanabilir. Çiğ olarak kesilmiş hali Pişmiş ve yenmeye hazır hali 225 Feyzullah Kırca Günümüzde daha katkılı halde yapılır hale gelmiştir. Şöyle ki; Un, su, tuz ve yumurta karıştırılarak sofra üzerinde açılır, kare halinde kesilir, içine kıymalı, soğanlı ve karabiberli olarak hazırlanan malzemesi konulur. Köşeleri üstüne gelecek şekilde katlanır. Kaynar suya atılarak haşlanır. Tepsiye dökülüp, üzerine ceviz gibi şeyler serpilebilir. Ayrıca sarımsaklı yoğurtlu da yapılır. Son olarak ta üzerine kızdırılmış tereyağı serpilir. Erişte Hamuru Erişte hamuru kışa hazırlık olarak tarhana da olduğu gibi genellikle imece usulüyle ve güzden yapılır. Kulak hamuru gibi hamuru hazırlanıp, en az 15-20 dakika, ideal olanı ise birkaç saat arada bir kez yoğurup üstü örtülerek oda sıcaklığında bekletilir. Sonra yastaç ve oklavalar ile açıp biraz bekletilir. Yeterli derecede sertleşince bıçaklarla istenen ebatlarda çorbalık, makarnalık olarak kıyılarak güneşte kurutulur. Kurutulan hamurlar saklanarak kışın istendiği zaman suda kaynatılıp suyu süzülerek kızartılmış kaymaklı yağ ile yağlanarak yenilir. Yağlamayıp yoğurtlayarak yoğurtlu olarak mantısı da yenir. 226 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Yuka(Yufka) ve Yufka Börekleri Erişte ve kulak hamurundakine benzer şekilde hamuru hazırlayıp, yastaç ve oklava ile aynı şekilde açarız. Baca ya da dışarıda uygun bir yere yaktığımız korlu ve güzel yanan bir ateşe sacağı üzerine saç konarak, yine genellikle imece usulü ile üç beş kişi hamuru açarken, bir veya ateş müsaitse iki kişi de pistirgeç ve süpürgelikleri kullanarak yufkaları pişirir. Pistirgeçle saçta pişen yufkaları çevirir, korun üzerine tutarak daha iyi pişmesini ve kabarmasını sağlar. Süpürgelik ile saçın üzerine dökülen unları süpürür ve saçın üzerinde dökülen unların yanarak, yufkaya yapışmamasını sağlar. Haliyle pişirenlerin işi ateşin karşısında, yufkaları açanlara göre oldukça daha zordur. Bu şekilde hazırlanan yufkalar kuruduktan sonra ambarlarda ve evlerin müsait yerlerinde saklanarak kışın yufka böreği ve tirit yapmak için saklanır. Börekler: Börek deyince öncelikle iki çeşit börek aklımıza gelir. Biri hamur böreği, diğeri de yufka böreğidir. 227 Feyzullah Kırca 1-Hamur Böreği: Hamur böreğinin günümüzde düz hamurun açılıp pişirilmesinden tutunda gibi içi dolgulu ve çeşitli şekillerde katlanmış ve sarılmış olanları yapılmaktadır. Sarma gibi ince sarılan sigara böreği denen çeşitleri bile yapılmaktadır. Hamur böreği denince eski çağlardan günümüze kadar gelen ve hala yapılmaya devam eden hamurun, alelacele yoğrulup yastaç ve oklava ile kalınca açılıp tepside yağla kızartılması anlaşılmaktadır. Malum atalarımız göçebe ve hayvancılıkla uğraşmakta olduğundan kaçamak gibi ve yemeklerin hemen çabucak oluverenlerini tercih etmişler. 2-Yufka böreği: Yufka böreği de; güzden kış için hazırlanan ve kurutulmuş olarak saklanan yufkaların ıslanıp, aralarına ufalanmış kuru ekmek içini, soğanla yağda kızartılmış olarak sepeleyip, üst üste tepsiye sıralayıp kızartılması şeklinde yapılır. Arasına bir şey koymadan da pişirilebilir. Ortasını açıp oraya pekmezi de kondurdun mu, böreği üzüm pekmezine bandırıp yiyeceksin. Davarların arkasından yalın ayak gideceksin. Tatlılarımız kısmında bahsetmeyi düşündüğüm salili(saraylı) tatlısı da bunun tepside dilimlenip şekeli su ile ıslanmış haline deniyor. Yöremizin Ünlü Yemeği Tirit Kurutulmuş yufkadan yapılan bu yemek Dursunbey yöresinin en ünlü yemeğidir. Tepsinin içine iki veya üç kuru yufka parçalanıp kırılır, üzerine et suyu ile birlikte et parçaları dökülerek yapılır. Karabiber ve diğer baharatlarla tatlandırılan bu yemeğin ekmek ile yapılan çeşidi de var. Ekmek ile yapılanına köyümüzde ekmek paparası da denir. Yufka Tiridine et dökülerek tirit yapıla bildiği gibi, su da karıştırılmış yumurta ve kızartılmış soğana katılmış su ile de yufka tiridi yapılabilir. Aynı şekilde ekmek paparası dediğimiz tiride de taze veya kuru fasulye gibi sulu yemekler dökülerek de tirit yapılabilir. Tavuk etli yufka tiridi Tavşan etli yufka tiridi 228 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Tepitme Gödeği Tepitme gödeği; yufkanın biraz daha kalın açılmış olanı olup, korda fazla kabartılmadan pişirilip, üstüne tereyağı veya normal yağ sürülerek dürülerek tam soğumadan ve kurutmadan yumuşak iken yenen haline denir. Peynirli ve marul ve tere gibi ot malzemelerinden ince kıyılmış iç malzemesi konularak da yenir. Buna benzer şekillerde yapılsa da; yapılışı ve lezzetleri farklı olan gözleme ve bazlamaları da bu kategoriye koyabiliriz. Gözleme ve bazlama Gözleme Bazlama Gözleme: Öncelikle iç malzemesi hazırlanır. Bunun için peyniri ezerek kıyılmış maydanozla karıştırırız. Patatesli gözleme istersek, haşlanmış patatesi ezip pul biber ve tuzla karıştırırız. Hamur yoğurma kabına su hariç tüm hamur malzemelerini koyup, ılık suyu yavaş yavaş ekleyerek hamuru yoğururuz. Elde ettiğiniz sertçe hamuru, üzerini örterek 20–30 dakika kadar mayalandırmaya bırakırız. Hamuru yağlı olduğu için kolay açılan hamuru; yufkaya benzer şekilde açıp, bir yarısına hazırlanmış olan iç konur, diğer yarısıyla da üzeri örtülerek kenarları birleştirilir. Gözleme kızartılmaya hazırdır. Tepsi veya tavaya çok az zeytinyağı damlatarak gözlemelerin iki yüzünü kızartabiliriz. Zeytinyağı yoksa başka yağda koyabiliriz. Göçebe atalarımız eskiden beri çok tercih edilen yöntem ise tepsi veya tavamızı yağlamadan gözlemeyi kızartıp her iki yüzüne tereyağı gezdirmek olmuştur. Kızaran gözlemenin her iki tarafını da yağladıktan sonra vakit geçirmeden servis yaparız. 229 Feyzullah Kırca Bazlama: Hazırlamış olduğumuz hamuru istediğimiz kalinlikda yuvarlak olarak açıp ve 10 dakika daha dinlendiririz. Tepsi veya tavamızı ateşte kızdırdıktan sonra açtığımız hamuru içine koyarız. Yüksek ateste iki tarafını kızartarak yenmeye hazır hale getiririz. Pesamat(Pisamat) Mayalanmış ekmek hamuru tepsiye yağlı elle bastırılarak inceltilerek açılır. Parçalar halinde tepsi içine kesilir. Ya da parçalar halinde yan yana dizilir. Üzeri yağ ve yumurtalı karışım sürülür. Üzerine susam veya haşhaş da bastırılabilir. Hurun(fırın) Böreği Hurun böreği de mayalanmış ekmek hamurundan yapılır. Bolca yağlanmış tepsiye bir miktar hamur konur. Pesamatta olduğu biraz ince olarak bir kat hamur açılır. Önceden hazırlanmış olan ıspanak, gicirgen, prasa, yeşil soğan yaprağı, lor peyniri gibi malzemelerden iç malzemesi serilir. Bundan sonra ya üzerine bir kat daha aynı şekilde hamur serilir. Ya da kenarlarından içe doğru kapatılarak iki katlı hale getirilerek tepsiye yayılarak döşenir. Yaydıktan sonra ısran veya bıçakla kare kare kesilerek kabarmaya bırakılır. Ekmekle birlikte mahalle fırınlarında pişirilir. Bulgur Koskos hamuru ve sarmadan bahsedebilmek için öncelikle elimizde bulgur olması gerekmektedir. Bulgur; koca buğday ya da sarı buğday adıyla ünlenmiş olan iri taneli buğdayın çeşme önlerinde veya evlerimizin yanlarında tahtadan ekmek teknelerinde suyla yıkanıp kaynatarak kurutulmuş halinin, yarma değirmenlerinde kırılması ve güzelce kurutulması sonucu elde edilir. Eski zamanlardan başlayarak günümüze kadar bulgur, bir çeşit el değirmeni olan aşağıdaki ikili taşlarla kırılmıştır. Bulgur Pilavı: Bulgur deyince, aklımıza ilk olarak bulgur pilavı gelir. Yine güz döneminden kışa hazırlık olarak hazırlanmış ve saklan230 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü mış olan bulgur önce ıslanır ve temizlenir. Bu temizleme işlemine gıyırlamak denir. Gıyırlarken ıslak suda şişen bulgur yağda kızartılarak, pirinç pilavına benzer şekilde pişirilir. Tuzu pişerken konulabileceği gibi, az gelirse yenirken de serpilebilir. Bulgur Aşı: Soğan ve salca gibi şeyler yağla kızartılarak suda pişirilmesine de bulgur aşı denir. Su da şişirilen bulgur salça ve soğan gibi kızartılmış yağın içine bulgurlar konularak pişirilir. Etlisi daha güzel olur. Bulgur Aşı Hayrı: köyümüzdeki geleneklerden biri de bulgur aşı hayrıdır. Normal et veya tavuk eti ile etli bulgur aşı çokça pişirilip, mahalledeki ve hatta köydeki çocuklar başta olmak üzere bulgur aşı hayrı yaptık kaşığınızı alında gelin diye büyüklerde bile çağrılarak yanında da ayran ikram edilir. Karnını doyuran gider ve herkes kaşığını kendi getirdiği için kendisi yıkar. Koskos Hamuru: Bulgur, kalbur ile elenir. Kalburun altına geçen incesi yıkanır. Yağı, tuzu katılmış su ile ıslanır. Akşamdan da ıslanabilir. Daha lezzetli olması için süt de katılabilir. Yağı ayarında olmaz ise ardaksı koku yapar. Onun için yağın ölçüsü iyi olmalıdır. Islanmış bulgur ekmek teknesine konulur. Üzerine un sepeleyerek iki kişi tarafından yuvarlanarak, tekrar yağlı su sepeleyerek ve un sepeleyerek, bir oyana bir bu yana karıştırılarak, yağlı su sayesinde unların bulgurlara yapışarak, bulgurların büyümesi ve Koskos halini alması sağlanır. Gözer ile elenir ve gözerin üstünde kalacak şekilde büyüyenler güneşte kurutulur. Gözer’in altına geçenler ise tekrar büyüyerek Koskos halini alabilmesi için aynı şekilde yuvarlanmaya devam edilir. Hepsi güneşte kurutulduktan sonra kışa saklanarak, kışın makarna gibi hamur yemeği yapılıp yenir. Döndürme Gödeği: Döndürme gödeği de yumurta, ağız ve suyla hemen yoğuruverdiğimiz, akıcı şekildeki hamuru tepsiye öbek öbek avuç içinden biraz büyükçe olarak döküp, ısıran(ısran) ile önünü ar231 Feyzullah Kırca kasını döndürerek(çevirerek) pişirdiğimiz kızartma türü bir gödek türüdür. Yeni doğan hayvanların ilk sütü olan ağzı değerlendirmek için en ideal yoldur. Sütün kendisiyle de yapılır. Ağız ve süt katmadan da yapılabilir. Yağlı Gödek: Yağlı gödekten bahsetmeden önce, onun pişirildiği yağlardan bahsetmek gerekir. Yağlı gödek deyince; aklımıza çetlemik(çitlembik) ve diken yağları gelmektedir. a)Çetlemik Yağı: Çitlembik dağlardan toplanıp, değirmende sıkılarak elde edilen, suyu yağ olarak kullanılan bir dağ ürünüdür. Bir çalı bitkisi olan "Çitlembik" köyümüzde "çetlemik" adıyla anılıyor. Bu bitkinin meyveleri eski dönemlerde yemeklik yağ ve sabun yapımında kullanılıyor, köylüler günlük hayatta hep çitlembik yağı ile yemek yapıyorlarmış. Günümüzde pek kullanılmayan çitlembik meyvesine köyümüz kırsalında çokça rastlanıyor. 232 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Dalında Çitlembik Kurutulmuş çitlembik Böbrek taşlarının dökülmesini sağlayan, öksürüğün kesilmesine yardımcı olan ve mide ağrılarını dindiren bir etkisi var. Tek tük toplayan yağını çıkartanlar olsa da, ekonominin iyi olması, normal yağlara ulaşımın kolaylığı sebebiyle olsa gerektir. Günümüzde artık eskisi gibi rağbet görmeyen bir yağdır. b)Diken yağı: Sarıçiçekleri olan bir diken vardı çocukluğumda. Buğday gibi ekilip, harmanda sürülür ve değirmende ezilerek suyu çıkarılır ve yağ olarak kullanılırdı. Yağlı gödek; Ekmek hamuru gibi hazırlanmış ve mayalanmış hamuru, büyük tavalarda kaynayan çetlemik(çitlembik) yağının içine elle yasılmış küçük parçalar halinde atarak kızgın yağda pişirilir. Ayran ile birlikte yenir. Artık günümüzde çitlembik yağının hem biraz acı düşürmesi, hem de diğer yağların bolluğu sebebiyle olsa gerek mısır veya ayçiçeği yağı ile yapılması tercih edilir olmuştur. Mısır Hamuru: Mısır unundan sütle karılmış hamuru tepsiye döşeyip yağda kızartarak pişirmek suretiyle yapılır. Süt yoksa su ile de karılabilir. Karmak; halk arasında eskiden beri, un’u su veya süt, ya da hazırlanmış karışımlarla, hamur yapmak olarak ifade edilmektedir. Çoban Hamuru: Kaçamak olarak da ifade edilen çoban hamuru, köy halkımızın dilinde çoban hamırı olarak şekillenmiştir. Tencere de su veya sütle tuz katılarak karılan mısır unundan yapılmış hamur, iki kaşıktan birine bir kaşık alınıp, diğeriyle alelacele parçalanarak, tekrar alınıp tekrar parçalayarak bir çanakta hazırlanır. Üzerine yağda kızartılmış kaymak, kaymak yoksa tarhana tanecikleri kızartılarak yağlanır. Çoban doyurmak için çabuk yapılıp servise sunulan bir yemek olduğu için adı çoban hamırı olmuştur. 233 Feyzullah Kırca Sarmalar: Göçebelikten günümüze kadar yapıla gelen sarma, asma yaprağı ve kelem yapraklarına bulgur pilavı koyup sararak yağ ve tuz gibi katkı maddeleri ile pişirilir. Parmak kalınlığında ince sarılabildiği gibi, daha kalında sarılabilir. İlk zamanlar da bulgur pilavı ile yapılması meşhur idiyse de günümüzde bulgur pilavına kıyma da katılabilmektedir. Kabak çiçekleri ve dut yaprağı gibi yapraklarla da sarma yapılabilmektedir. En ideal yaprak asma, kelem(lahana), ve kabak çiçeğidir. Biber Dolması: Dolma deyince hemen aklımıza biber dolması gelir. Bulgur başta olmak üzere kıyma gibi çeşitli dolgu malzemelerinin de kullanılabileceği dolma; biberin içine doldurulur. Ağzına da domates ve biberi açarken kestiğimiz parça kapatılıp, yağ ve tuz maddelerini kattığımız su da pişirilir. Afiyetle yenir. 234 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Kabak Dolması: Aynı şekilde taze kabağın içi oyulup, içi doldurularak, pişirmek suretiyle de kabak dolması yapılabilir. Kara patlıcan gibi benzer sebzelerinde günümüzde dolması yapılmaktadır. Kabak Çiçeği Dolması: Bahçelerimizden itinayla toplamış olduğumuz kabak çiçeklerimizin iç kısımlarındaki ellerimizi boyayan tohum şeklindeki tanecikler el ya da kaşık yardımı ile temizlenir. Ayrı bir kapta hazırlamış olduğumuz dolmalık iç malzememiz çiçeklerimizin içine doldurulur, ağızları büzülür ve sıkışık bir şekilde tenceremize dizilir, üzerini geçecek şekilde su koyulur. Az birazda parlak olsun derseniz zeytinyağı ilave edilir ve yumuşayıncaya kadar pişirilir. 235 Feyzullah Kırca YABANİ OT ve MEYVE KÜLTÜRÜ Baharla birlikte doğa yüzlerce ot çeşidini yöre köylülerine sunuyor. Bunları; otlar, meyveler ve mantarlar olarak ele alabiliriz. Otları da yemelik ve içmelikler olarak ele almakta fayda var. Otlar Yemelikler: Bütün Ege Bölgesinde olduğu gibi köyümüzde de yabani otların sofrada ayrıcalıklı bir yeri vardır. Mevsimine göre toplanıp çiğ olarak ya da pişirilerek yenen onlarca ot çeşidi var. Bunlardan bazıları; kuzukulağı, kaymak otu, bağla, madımak(ebe gömeci), kuş yemeği otu, gerdeme, kazayağı, semizotu, sirken, gelincik gibi otlar toplanıp bazıları yemeği yapılarak bazıları da çiğ olarak yenen belli başlı otlar. Giçirgen, Ekşice, Alabada otlarını da yöremizde pişirip yiyenler vardır. Kuş yemeği Madımak (ebe gömeci) Semizotu İçmelikler: Boş şapla(adaçayı), ıhlamur, bayır çayı, kekik otu, kuşburnu(böğürtlen), altın otu çayı, ayva yaprağı, kiraz sapı, papatya çiçeği gibi otlar eski yıllardan beri içile gelmiştir. Bunların günümüzde her birinin bir derde deva olduğu doktorlar ve bilim adamları tarafından saptanmaktadır. Sumak da kaynatılıp ekşi suyu içilebildiği gibi, daha çok turşu yapımında, turşuya ekşilik katması için kullanılan doğal bir bitkidir. Yaban mersinini meyve olarak yendiğini biliyorum. Kendimde tadına bakmak için yedim. Tadı ekşimsi olur. Yenebildiği gibi kaynatıp çayını içenlerde olmuştur. Kuşburnu 236 Yaban mersini Sumak Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Meyveler Hemen her tarlanın avlusunda rastlanan doğal olarak yetişen ve olgunlaştığında siyah renkli olan üzüme, köyde "Kırıntı üzümü" deniyor. Kırıntı üzümü, özellikle çocukların kendilerince özel törenlerle toplayıp yedikleri en güzel doğal meyvelerden biridir. Yöre mutfağında çevredeki dağlardan elde edilen yaban tatların da çok yeri var. Kızılcık da bunlardan biridir. Her sonbaharda kızılcık ağaçlarından toplanarak köye getirilip kaynatılır ve kalburdan geçirilip kavanozlara doldurulur. İstendiği zaman şerbet yapılır. Olduğu gibi kurutulup erik gibi hoşafı da yapılır Kızılcık, dağ eriği, alfat(ahlât), çetlemik(çitlembik), yaban mersini gibi dağ ve bayır meyvelerini sayabiliriz. Mantarlar Ak mantar Köyümüzün çevresindeki ormanlarda bolca yetişen ve köylülerin çok iyi bilip topladıkları türlü türlü mantarlar da var. Bunlardan en bilinenleri; kulak, Çayır mantarı(kızıl içli mantar), tatakuli(dedeguli), sırıca, kavak mantarı, tal(ağaç) mantarı, Melki(çalı melkisi), tülüce gibi mantarlardır. Birde bizim köyün merasında bulunmasa da; komşu köylerimizin çamlık arazilerinde melki, karabaş, kuzugöbeği, dede böğrü gibi mantarlarda mantar mevsimi güz aylarında kendilerini göstererek damak tadı olup sofralarımızı süslemektedirler. 237 Feyzullah Kırca Sırıca(ak Kulak) kuzugöbeği Kızıl içli Mantar Çayır mantarı Kavak mantar Ağaç mantarı Yöremizde "melki" adı verilen "ak melki(çalı melkisi) ve mor melki(çam melkisi) gibi çeşitlere de sahip olan melkiler ile kavak mantarı, tatakuli gibi mantarlar başta olmak üzere, bunların hemen hepsi fırında tepsileme usulü ya da kavurma usulü ile pişirildiği gibi közde de pişirilebiliyor. Özellikle de çobanların tercih ettiği üzerine tuz sepeleyerek çoban ateşinde yaptığı közleme bir başka oluyor. Mantarların da kurutulup saklanabildiği gibi, konservesi de yapılarak kışa hazırlık yapılmaktadır. 238 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü melki melki Mantar toplayıp yerken çok dikkatli olmakta lazımdır. Çünkü yenebilecek çok sayıda mantar türü olduğu gibi, çok sayıda da zehirli mantar vardır. Zehirli mantarları yiyip mantar zehirlenmesiyle karşı karşıya kalmamak için, zehirli olup olmadığını iyi bilmek ve ondan sonra yemek gerekir. Rahmetli baba annem; “kuşaklarına bakın oğlum, kuşaksız ise zehirlidir” derdi. Kuşaklıysa zehirli değildir demekte mümkün değildir bunu da bilerek yine de dikkat etmek gerekir. Kulak mantarı, genellikle çakırdikenlerin diplerinde ve çaltıların aralarındaki çimenliklerde bulunur. Genellikle tatakuli ormanlık ve çalılıklarda, tal(dal, ağaç) mantarı ağaçların kesilen dal aralarında, kavak mantarıysa genellikle kesilmiş kavak köklerinde bulunur. Sırıca da genellikle kapaklı dağındaki dedenin düzlerinde ve palamutların diplerinde bulunur. Sırıca; ak kulak olarak da ifade edilir. Çalı melkisi adı verilen ak melki ise çalılıklarda olur. Çam melkisi ise; dökülmüş çam yapraklarının altında hafif kabaran ufak tepeciklerin altında öbek öbek çıkan bir mantardır. TATLILARIMIZ Salili (Saraylı) Çocukluk dönemlerinden de bildiğim gibi, eski dönemlerin özel gün tatlısı olan Salili, öküz çakma, harman sürme, saman çekme, tarhana yapma ve hamur kesme gibi işlerden sonra yapılan bir tatlıdır. Bu Saraylı adı verilen köyümüz halk dilinde Salili diye de söylenen tatlımızın, ilk önceleri sarayda yapılmış ve oradan çıkmış olması hasebiyle saraylı tatlısı denmiştir. 239 Feyzullah Kırca Yufkaların tepsiye döşenip, yufka böreği gibi pişirdikten sonra, hazırlanan şekerli suyun üzerine dökülüp yumuşatılmasıyla yapılan "saraylı"nın üzerine, elinde susamı olanlar yufkaları döşerken aralarına ve üzerine susam da dökerlermiş. Helva(köy karma helvası) Karma helva dediğimiz normal un veya irmik unu ile yapılan helvamız, düğün, dernek ve tüm hayırlarımızın vazgeçilmez tatlısıdır. İlk önceleri buğday ununu kızgın yağda dakikalarca karıştırarak kızartıp, belli bir kıvama geldikten sonra kaynamış suyla eritilip soğutularak hazırlanan şekerli su dökülerek yapılır. İrmik unu ya da ikisinin karışımıyla da son yıllarda yapılır olmuştur. Herkesin yapabileceği bir tatlı gibi görünse de, kıvamını iyi tutturabilen ustası yaparsa lezzeti bir başka olur ve yemesine doyulmaz olur. Pekmez Üzüm, dut, armut, gibi meyve şıralarının kaynatılarak koyulaştırılması suretiyle elde edilen siyah veya turuncu renkteki maddeye biz pekmez diyoruz. 240 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Üzümlerin suyu yukarıdaki resimde görülen ve ordu adı verilen mengenelerde sıkılıp şırası çıkartıldıktan sonra, büyük tava ve kazanlarda içine pekmez toprağı dediğimiz beyaz topraktan sepeleyip kaynatarak yapılan bir tatlıdır. Toprak sepelememizin sebebi ekşiliği alması ve tatlı pekmezi elde etmeyi sağlamak içindir. Şıra tavaya konulduktan sonra şıra ocağa konur ve bir taşım kaynatılır. Buna şıranın kestirilmesi denir. Şıranın kestirilmesinin çeşitli faydaları vardır. Şıranın bir taşım kaynatılmasıyla şıranın içindeki mayalar ölür ve şaraplaşma önlenmiş olur. Kestirilen şarap ocaktan alınır. Temiz bir kaba aktarılarak 5-6 saat veya bir gün kendi haline bırakılır, dinlendirilir. Bu dinlenme esnasında tortu yapan maddeler dibe çöker ve şıra berraklaşır. Bir gün sonra yavaş yavaş kaynatma kazanına aktarılır ki kabın dibindeki tortu kaynatma kazanına geçmesin. Böylece asitlik azaldığı gibi sıranın bir hayli durulması da sağlanır. Kaynatma kazanına alınan şıra ateşe konur ve pekmezin kıvama geldiği anlaşılıncaya kadar ateşte kaynatılır. Arzu edilen kıvama gelince ateşten alınır ve muhafaza kaplarına aktarılır. Serin ve kuru bir yerde kullanılıncaya kadar toprak kaplarda ya da kalaylı bakır kaplarda bekletilirdi. Günümüzde kapların çeşitliliği arttıkça cam kavanozlar, emaye kaplar, plastik bidonlar gibi kaplarda da saklanabilmektedir. Hoşaflar Erik, armut, elma, incir gibi kurutulmuş kalkama meyve hoşaflarının yanında, vişne, kiraz, üzüm, kızılcık, gibi kurutulmuş meyvelerin hoşafları yapılmaktadır. Bunlardan her birinin tek başına hoşafı yapılabildiği gibi, kalkanmış erik, elma ve armutlar karışık olarak kaynatılarak da hoşafları yapılabilir. Hoşaflar eski çağlardan bu güne köyümüz halk dilinde erik şerbeti, armut şerbeti, kızılcık şerbeti gibi, isimler verilerek, şerbet adıyla anıla gelmiştir. Pelte Türk mutfağının harikalarından birisi de peltelerdir. Türkler pelteleri Avrupa'dan çok önce bulmuşlardır. Türk mutfağı 1500'lü yıllarda gelişirken, Avrupa veya ünlü Fransız mutfağı ancak 19'uncuyüzyılın ikinci yarısında, yani 1850'li yıllardan sonra gelişme göstermiştir. Pelteler çok eskiden beri bilhassa ev mutfaklarının yapımı kolay tatlılarıdır. Her çeşit meyve suyu ile yapılabilir. Şurası muhakkak ki meyve veya meyve suyu ateşi görüp kaynadığı takdirde doğal(natürel) lezzetini kaybeder. 241 Feyzullah Kırca Nişasta Yapımı: Köyümüzde pelte genellikle nişasta unuyla yapıldığı için, nişasta unundan da bahsetmek gerekir. Önce buğday iyice yıkanır. Haranı dediğimiz büyük tencereye konur ve üzerine buğdayın üç katı kadar su ilave edilir. Kazanını üzeri sini ya da sofra ile hafif hava alacak şekilde kapatılır ve üzerine açılmasın diye ağırlıklar konulur. Suda üç dört hafta bekletilen buğday yumuşar, şişer ve çevreye kendine has ekşi bir koku yayar. İyice yumuşayan buğdayın suyu süzülerek hamur gibi sıkılarak yoğrulur. Böylece buğday içlerinin kabuktan çıkması sağlanır. Üzerine yeniden su ilave edilerek karıştırılır ve dinlendirilir. Dinlenme esnasında buğdayın özü dibe çöker kabukları (posası) su yüzeyine çıkar. Suyun üzerine çıkan kabuklar dipteki çözeltiye dokunmadan üstteki suyuyla birlikte alınır. Kaptaki su iyice boşaltıldıktan sonra geriye hafif sulandırılmış yoğurdu andıran öz kalır. Bu kalan yoğurdu andıran öz, sini ya da tepsiye alınarak ıslaklık ve neminin buharlaşması için üç dört gün güneşe bırakılarak katılaşması sağlanır. Kuruyarak katı bir hal alan nişasta, avucumuzda ovularak toz haline getirilir. Daha sonra ince bir elekle elenerek içerisinde kalan yapışık topakçıklar ufalanır olmasa ayıklanır. Nişastamız hazırdır. Özellikle ince temiz bir bezden yapılan torbaya konularak yüksekçe bir havadar yere asılarak muhafaza edilir. Pelteler Türk mutfağının eski bir geleneğidir. Ev hanımlarının maharet göstererek ve hem ağza hem de göze hitap edebilecekleri tatlılardır. Pekmez ile un karıştırılarak ateş üzerinde pişirilir. Pelte kıvamına gelince soğumak üzere tabaklara paylaştırılır. Pelte deyine köyümüzde hemen herkes tarafından muhallebi de denen, nişasta unu ile süt, şeker ve su katılarak yapılan tatlımızdır. Süte dörtte üç oranında su katılır. Buğday nişastası, un ve şekerle muhallebi kıvamına gelinceye kadar sürekli karıştırarak pişirilir. Suyla hafifçe ıslatılan bir tabağa dökülerek soğumaya bırakılır. Günümüzde 242 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü değişik meyve suyu, değişik katkı maddeleri kullanılarak onlarca çeşidi yapılmaktadır. Sütlü Aş (Sütlaç) Pirinç yıkanarak, su ile ateşe koyulur. Pirinçler uzayıp suyunu çekene kadar kaynatılır. Kaynatıldıktan sonra soğuk süt eklenir. Sütü önceden katılarak da pişirilebilir. 1–2 defa karıştırıp, tekrar kaynaması beklenir. Sütlaç tabak veya kâselere paylaştırılır. Soğuması beklenir ve servise sunulur. Soğuduktan sonra üzerlerine tarçın serpilebilir. Kabak Tatlısı Balkabağı ve bal kabağı gibi pişirilebilen kara kabak tarladan toplanıp kış için ambarlarda veya saklamaya müsait yerlerde saklanır. Kış aylarında kabukları soyulup, çekirdekleri atlanıp temizlenir. 243 Feyzullah Kırca Küçük parçalar halinde doğranıp tencereye yerleştirilerek pişirilir. Soğuduktan sonra sofraya getirilerek yenilir. Zaten kendisi tatlıdır. Şekerin bulunmasından sonra kabağın tadının durumuna göre, gerekirse şeker serpilerek tatlandırılabilmektedir. Günümüzde kabak tatlısının üzerine şekerin serpilebildiği gibi, ceviz, Antep fıstığı ve kaymak gibi malzemelerde dökülebilmektedir. Balkabağının çorbası ve iyice eritilerek pelte gibi bal kabağı tatlısı da günümüzde yapılabilmektedir. Köyümüzde kabak tatlısı yiyenler için “kabağı yiyen gelinin yanına gidecek” diye söylenmiş bir sözümüz bile vardır. Geçmişten günümüze ata erkil aileler olarak yaşamışız. Aile bireyleri arasında yeni evlenen oğul durmadan kabağı kaşıklıyormuş. Gelin de yatak atayım diye evine erken gitmiş olmalı ki, birisi bakmış bakmış damadın gideceği yokmuş. “Kabağı yiyen! Yürü artık gelinin yanına” diyerek göndermiş. O günden bu güne “kabak yiyen gelinin yanına” diye söylenir olmuştur. Hayır ve Düğün Yemekleri Köy hayırlarımızda ve düğünlerimizde misafirlerimize ve köylü komşularımıza, örf ve adetlerimize uygun olarak ikram edilen yemek çeşitlerimizde sırasıyla şunlar mevcuttur: 244 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 1- Şehriye çorbası ve yanında salata veya turşu, ya da her ikisi birlikte verilir. Et yemeği her zaman ikinci yemek olmuştur. 2- Et yemeği ya kemikli yahni, ya da kemiklerinden arındırılmış sulu et olur. Özellikle düğünlerimizde yufka üzerine et dökülerek yapılan tirit eski yıllardan bu güne önemli adetlerimizdendir. Düğünlerde sabah kahvaltısında çay, peynir, zeytin yanında yufka böreği meşhurdur. 3- Köyümüz halk diliyle; mantı dediğimiz yoğurtlu hamur. Erişte hamuru ile yapılırdı. Makarnaların çıkması ve alımının kolaylaşmasıyla artık onlarla da yapılır olmuştur. Sade hamur da yapılır. Ama esas olanı; makarnalık erişte hamuruna, yoğurt katılarak yapılan yoğurtlu hamurdur. 4- Nohut ya da fasulye de hayır, düğün ve derneklerimizde vazgeçemediğimiz bir yemek türüdür. 5- Pilav da bu yemeklerden biridir. Nohut veya fasulyenin yanında pirinç pilavı da vazgeçilmezdir. 6- Yöresel helvamız vardır birde. Tatlılardan bahsederken yapılışını tarif ettiğimiz karma helvamız da tatlı olarak hayırlarımızda ve düğün derneklerimizde vazgeçemediğimiz bir tatlıdır. 7- Helvanın yanında hoşaf olmadan olmaz elbette. Bu hoşaf genellikle içine kuru üzümde katılan kızılcık şerbetimizdir. Hoşaf yerine ayran da vazgeçilmez bir son yemek olabilmektedir. GELENEKSEL KÖY HAYIRIMIZ Yöremizdeki birçok köyde olduğu gibi kırk yılı aşkın bir zamandan beri yağmur duası yapılmaktadır. Köy halkları, iş için şehirlere ve çocuklarına daha iyi eğitim için şehir merkezlerine taşınıp yerleşmeden önceki zamanlarda köylerimiz köy hayırlarını Mayıs ve Haziran ayları içindeki Cumartesi ve Pazar günleri sıraya koyardı. Çocukluk yıllarımızda sırayla komşu köylerde yapılan tüm köy hayırlarını sırayla gezerdik. Halklar birbiriyle tanışırdı ve kaynaşırdı. Araçlar o günlerde, günümüzdeki kadar çoğunlukta olmadığı ve cazip olmadığı için yürüyerek gider gelirdik. Oysa günümüzde birazda şehirlerde oturan ve cumartesi günleri de çalıştıkları için gelemeyecekler diye tüm komşu köyler, mayıs ayının içerisinde yer alan Pazar günlerinde koy hayrını yaptığından, biri de kendi köyümüzün hayrı olmak üzere sadece dört köy hayrına misafir olabiliyoruz. Geleneksel köy hayrımız diğer köylerde olduğu gibi, önce hayır günü tespit edilip, o yılın hayrı (Yağmur Duası) için hayır başkanı be245 Feyzullah Kırca lirlemekle başlar. Seçilen hayır komitesi başkanı komşularımızın hayır için vereceği para yardımı, hububat ve un, koyun keçi gibi etlik hayvanları toplar. Davetiyeler hazırlanır ve komşu köylerin kahvelerine ve halka açık yerlere ulaştırıp asılarak bütün köyler ve halkları davet edilir. Köy hayrımızın odunu getirebilmek için hayır başkanı tarafından orman müdürlüğünden gerekli izinler alınarak, hayrın odununa gidilecek diye ilan edilir. Traktörüyle ve traktörsüz olarak balta ve hızarıyla traktörcülere yardımcı olacaklar toplanarak, iki üç traktör odun getirilir. Hayrın odunu böylece tedarik edildikten sonra sıra ekmeğin hazırlanmasına gelir. Hayrın günü yaklaşınca un çuvalları hayır ekmeğini yaptırmak için her mahalleye bir çuval olmak üzere sorumlu tespit edilerek ekmek yapacaklara dağıtılır. Hayrın ekmeğinin bu şekilde yapılması sağlanır. Hayrın günü ekmekler toplanıp kesilerek sofralara verilir. Hayrın yapılacağı hafta içinde toplanan yardımlarla erzak tedariki yapılır. Hayrın yapılacağı Pazar gününden önceki cumartesi öğleden sonra hayır yerinin temizlenip etlik hayvanların kesimi ve doğranması yapılır. Helva ve hoşaf gibi soğuk yenen ve sabah başlandığında öğleye yetişmeyecek yemeklerin ön hazırlığı akşamdan yapılır ve pişmesi gerekenler pişirilir. Sabah da erken saatlerde yakılan ateşte kalan yemeklerde pişirilerek hazır hale getirilir. Saat dokuzdan sonra komşu köylerden misafirler teşrif etmeye başlar. Tanıdığı olanlar direk evlere konuk olur. Diğer misafirler de cami ve kahve yanına gelerek diğer misafirler ve köy halkımızla hasbıhal ederler. Öğle namazından önce camide misafir imamlar tarafından köy imamının öncülüğünde kurandan aşrı şerifler okunur. İlçe müftümüz teşrif ederse vaaz ve nasihat eder. İşlerinin ve davetlerin yoğunlundan dolayı teşrif edemezse görevlendireceği kişi, ya da cami 246 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü görevlisi imam ya da onun müsaade edeceği bir hocamız tarafından vaaz ve nasihat edilir. 247 Feyzullah Kırca Namazdan sonra hazır bekleyen yemekleri yemeğe gidilir. Erkekler yemeklerini yedikten sonra kadınların da yemeklerini yemeğe gelmesi için minareden ilan edilir. Kadınlar da hayır yerine gelerek yemeklerini yerler. Duruma göre bazen kadınların yemeklerini önce yediği de olur. Yemeklerin yenmesinden sonra misafirlerin uğurlanması olayı başlar. Komşu köylerden köy hayrımıza gelen misafirler başta misafir oldukları aileler olmak üzere, tüm köy halkımız tarafından köylerine ve memleketlerine uğurlanırlar. 248 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Köyümüzde daha önceki yıllarda acık alanlarda yapılan köy hayrımız, 2000 li yıllarda şu anda kullandığımız hayır yeri yapılmıştı. Artık o günden sonra pişirme ve yeme yeri olarak yapılan tam teşekküllü hayır yerinde köy hayrımız yapılmaktadır. Köy hayrımızın yanı sıra şahıslarımızın yaptığı ve tüm köy halkına davet yapacağı hacı hayrı, düğün, sünnet ve rahmetli anne babaların ruhu için yapılan büyük hayırlar burada yapılmaktadır. Bunun dışında küçük hayır diyeceğimiz ve sadece köyün bir kısmını ya da sadece erkekleri veya sadece kadınları davet edeceği hayırlar ise yine hayır yerindeki ortak kullanım malzemesi tabak, kaşık, sini, sofra bezi vs. kullanılarak evlerde yapılır. 249 Feyzullah Kırca YÖRESEL KİLİMLERİMİZ Evlerde ve yerleşik hayata geçmeden önce ki zamanlarda Yörük çadırlarımızda yere serip üzerine oturduğumuz; çobanların ekmek torbası, hayvanlarla yük taşırken kullandığımız ve tarım-ziraat yaparken tohum sepelemek için kullandığımız heybelerin örneklerini göreceksiniz. Köyümüzde eskiden bugüne yapılan yöresel kilim türü eşyalarımızı tanımak, bilmek ve kültürümüzden haberdar olmak lazımdır. İşte bunun için bu, tarihimize, kültürümüze geçmişten günümüze, günümüzden geleceğe ışık tutarak sahip çıkmak adına bu çalışmayı hazırlıyorum. KEÇE Keçe Beyaz ve boyanmış renkli yünler kullanılarak yapılır. Kilim veya benzeri bir şeyin üzerine beyaz yünler serilir. Renkli yünlerle üzerine verilmek istenen nakışa göre desenleri serilir. Sonra altındaki kilimle birlikte su ile ıslayıp yuvarlayarak yapılır. 250 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Yün Eğiren Kadın Çıkrık Her şeyin el yapımı olduğu eski dönemlerde hayat daha değerli, daha anlamlıymış. Öyle ki her ürüne estetik açıdan bakılırmış. Yalnızca kullanma amacı düşünülmezmiş. Kökboyama iplerle dokunan kilimler bunu kanıtlıyor. Çuvallık (bazı köylerde çurfalık denir) ve Kilim dokuma adı verilen ve ahşap tezgâhlarda dokunan kilim, halı, çul, bez gibi şeylerin renklendirmesi tamamen doğal yöntemlerle, bitki köklerinden elde edilen boyalarla yapılıyor. 251 Feyzullah Kırca Gecere Kilim Dokuma Tezgâhı Gecere, dört bacaklı olarak yapılıp, tam ortasından delinerek yuvarlak sap geçirilir. Dokuma yapmak için eğrilip geleve haline getirilerek boyanan ipler Gecere takılarak, çıkrık denen aletin yardımıyla masır’a sarılır. Çuvallık tezgâhında işlenmeye hazır hale getirilir. Ya da gecere’ye takılan geleve dediğimiz ipler, gecere’den çekilerek elde kilim dokumada kullanacağımız melikleri hazırlarız. Çurfalık(Çuvallık) 252 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İpleri renklendirmede kullanılan bazı bitkiler şöyle: Murt(Tavşan Ağacı) Köyümüzün kırsal arazisinde çok yaygın olan kokulu ve yapışkan "murt" çalısının yapraklı kısımları ile ipliklerin kaynatılması şart. Murt bitkisinde yer alan bir madde boyanın iplikte uzun yıllar kalmasını, çabuk solmamasını sağlıyor. Ceviz kabuğu İplere "tetir" denilen yeşile çalan sarı rengi veriyor. Murt bitkisi ile kaynatılması şarttır. Adaçayı (Şapla, Boş Şapla) Dağlık alanlarda bolca rastlanan bitki kaynatılıp çayı içildiği gibi ip boyamada da kullanılıyor. Murt ve ceviz kabuğu ile birlikte kaynatılınca ipler daha kolay renklendirilebiliyor. soğan kabuğu koyu sarı rengin verilmesi için ipler soğan kabukları ile beraber kaynatılıyor. Kök (Kökboyası) Zamanında Akçagüney ve Dada köyleri civarında ve bizim köyümüzün karamunar(kara pınar)denilen mevkilerde yetişen bir ot çeşidinin köklerinden özellikle kırmızı renk elde ediliyor. İpleri bu kök ile kaynatınca başka bir boya katmadan kırmızı rengi verebilmektedir. Köyümüzde bunu en iyi bilen dadal Emine diye bilinen Emine Yılmaz bilmektedir. İNSİ KİLİMİ 253 Feyzullah Kırca Yünden İnsi Kilimi İnsi kilimi; çözgü ipi yün kullanılarak dokuması keçi kılından ve hem çözgüsü, hem de dokuması yünden olmak üzere iki türlü yapılır. Resimde görülen örnekteki insi kiliminin hem çözgüsü hem de dokuması yündür. Kilim dokuma tezgâhında dokunur. NAMAZLALAR Namazla adı verilen kilim türlerinin nakışlarına göre birkaç çeşidi vardır. Bunlardan benim bildiklerim böcekli namazla, Almalı namazla, Yörük namazlası ve beşik namazlası gibi türleri vardır. Beyaz yünden dokunan ve yoğurduktan sonra ekmeğin üzeri örtülen desensiz beyaz orta büyüklükteki kilim vardır ki, ona da ekmek meldini denir. Kilim dokuma tezgâhında dokunurlar. Kilimlere nazaran daha küçüktür. Namazlık (namaz kılacak kadar) boyutundan, yarım kilim boyutuna kadar büyüklüklerde dokunur ve çeşitli yerlerde kilim gibi kullanılabilirler. 254 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Böcekli Namazla 1 Böcekli Namazla 2 255 Feyzullah Kırca Yörük namazlası/ göllü namazla Balıklı namazla 256 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ÖRTÜ KİLİM Örtü kilimi cenazelerimizin üzerine örtümüz için örtü kilim denmektedir. Fabrika halıları ve kilimler çıkmazdan önce kullandığımız evlerimizin vazgeçilmez kilimleriydi. Örtü kilimleri cenaze sarılıp kabre götürüldükten sonra bu kilimler cami veya köy odasına hayır olarak hibe edilir. Göllü örtü kilimi Parmaklı örtü kilimi 257 Feyzullah Kırca Göllü örtü kilimi 2 Şimdilerde de kullanılmakta ama fabrika halı ve kilimleri çıktıkca bu tür kilimlerle uğraşmak zor geliyor. Ama yine de her komsumuzun evlerinde ve evlenen çiftlerin çeyizlerinde bunlar yer almaktadır. HEYBE VE TORBALAR HEYBE Torbaya benzer birbirine bağlantılı iki gözlü olan dokuma eşyadır. Heybe eşek ve katır gibi yük taşıma ayvanlarının semeri üzerine atılarak yük taşıma amaçlı olarak kullanılır. Ayrıca tarla ekerken tohum sepelemek için de kullanılır. Heybe (Hibe) 258 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ÇOBAN TORBASI Torba dediğimiz bu eşya heybe gibi dokunur. Heybedeki gibi iki gözlü değildir. Tek gözlüdür ve sapı iplerden örülerek yapılır. Torbayı genellikle Çobanlarımız yiyeceğini taşıdıkları için Çoban Torbası adıyla anılır. Kendine özgü yine yünden örme bir sapı vardır. Sapı vasıtasıyla omuza asılarak taşınır. Burada sadece bir örneğini aldığımız torbalarda değişik desenlerde dokunabilmektedir. Torba 259 Feyzullah Kırca İŞLEMELİ TORBA Dokuma olan bu torba türünün dokuması düz ve tek renk olarak dokunur. İşlemesi sonra iğne ile işlenerek yapılır. İşlemeli torba 1 İşlemeli torba 3 İşlemeli torba 4 Dokuma torba 5 260 İşlemeli torba 2 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Şimdiki plastik poşetlerin olmadığı dönemlerde eşya taşıma amaçlı dokunan torbalarda bile estetik aranırmış. Her ne kadar kullanılırlığı azalsa da, günümüzde torbalar çokça vardır ve hala kullanılmaktadır. YÖRESEL GİYSİLERİMİZ KADIN GİYİMİ Yukarıdaki fotoğraf 1998 yıllarında, Köyümüzün yöre kıyafetleriyle kızlarımızın Gelin evinde çekilmiş eski bir fotoğrafıdır. Tesadüf eseri internette dolaşırken buldum. Üç eteklerde farklılık olsa da siyah gücükler tercih edilmiş. Bütün olarak böyle bir fotoğraftan sonra, giyimde kullanılan parçaları tanıtmaya geçebiliriz. Kadın giyiminde başlıca parçalar şunlardır: Fabrikalaşmanın günümüzdeki oranda yaygın olmadığı eski yıllarda giyimden ev dekorasyonuna kadar her ürün el dokuması kumaşlardan yapılır, mutlaka elden geçermiş. El dokuması yün kumaş üzerine yapılmış bu işlemeler ustalarının iç dünyalarının ne denli renkli olduğunu gösteriyor. Biraz modaya uydurulmuş kesimle otantik bir elbise haline getirilmiş. 261 Feyzullah Kırca Göynek (Gömlek) Dokuma göynek Al föynek Beyaz göynek Paça Aşağıdaki örnekte olduğu gibi, bir karış uzunluğunda dokunan paçalığın üst kısmı basmalarla birleştirilerek dikilir. Bel kısmı ve ayak kısmı uçkur lastikleri ile sıkılarak giyilir. Paçanın dokuma olanın yanı sıra, birde al basmadan yapılıp, yine üst kısmı renkli desenli basmadan yapılanı da vardır. Ona da al paça denir. 262 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Al paça giymiş kızlar Dokuma paça Üçetekler Altıparmak entari, kızıl kumaş entari ve karalı kumaş entari adını verdiğimiz geleneksel düğün giysimiz; önü açık, aynı şekilde bel hizasına kadar yanları da açık ve iki önde, büyük kısmı da arkada kalan üç etekli bir giysi olduğu için, üç etek entari adını almıştır. Altıparmak, kızıl kumaş, karalı kumaş vs. gibi isimleri ise üzerindeki desenlere göre almıştır. Altıparmak entari 263 Feyzullah Kırca Kızıl kumaş entari, karalı kumaş entari de aynen bunun gibidir. Ancak desenleri farklıdır. Bunlar göyneğin üzerine giyilir. Belden aşağı kısma en alta gelecek şekilde, paça giyilir. Belden yukarı kısma entarinin üstüne, gücük veya fermane giyilir. Ve ayrılmaz parçaları olan şal arkaya gelecek şekilde bele sarılır. Son olarak da peşkir dediğimiz önlük, ön kısma takılır. Peşkir Peşkir 1 Peşkir 2 Almalı Peşkir 264 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Dana Gözü Peşkir 5 Şal Şal 265 Feyzullah Kırca Kuşanılmış şal Fermene (Gücükler) Kadınlarda giyim, uzun saçlar ve tek örgülü, fes genelde kırmızı renkli, ön taraf bütün alının hizasına gelecek şekilde altın ile kaplı olacak şekilde üstüne oyalı yemeni veya çevre örtülür. Üç eteğin üzerine giyilen Fermane sırma ve simle işlenir, motifler oldukça albenilidir. Kollar uzun, yaka ise diktir. Fermane-siyah, bordro, mor renklerden oluşan kadifeden dikilir. Yelekler kolsuz olur ve çoğunlukla entarilerin içinden görünecek şekilde giyilir. Bazı yerler de geniş kollu gömlekler üstüne giyilir. Diğerleri kolludur. Entari veya şalvar üstüne giyilir. Çuha, atlas, mantin, kadife gibi düz ve kalın kumaşlardan dikilir ve üzerleri sırma işleri ile süslenir. Hırkalar bazı bölgelerde şalvarların yapıldığı kumaşlardan yapılarak ikisi bir takım gibi sayılır. Kara Kadife gücük 266 Mor grep gücük Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Al grep gücük Fermane Basma gücük nakışlı fermane Bu görmüş olduğumuz gücükler altıparmak entarilerin üstüne giyilirler. Bunların fermane olarak adlandırılanları ulganmış olmalarıyla ayırt edilir. Fermaneler yorgan ulganır gibi ulganır. Ulgamak demek iğneyle belli bir periyotta dikmek demektir. Altına fermane olarak yazılan örnekten de görülecektir. Bazı yörelerimizde bunların her çeşidine fermane dedikleri gibi, bazı yerlerde de her çeşidine gücük denir. 267 Feyzullah Kırca Yazmalar Yazmalarda kenarlarındaki işleme ve oya çeşitlerine göre; pullu yazma, oyalı bez, boncuklu yazma, karafilli(karanfil) yazma gibi isimler alır. Oyalı yazmaların iğne ile yapılanlarının yanı sıra, mil dediğimiz tığ ile de yapılan birçok örneği vardır ve özellikle genç kızlar çeyizlik için hala yeni örnekler peşinde koşmaktadırlar. a-Pullu yazma b-Oyalı yazma c-Karafilli yazma 268 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Patik Ferace (Ferice) Ferace; Osmanlı'ya özgü uzun kollu, yakasız, bol ve siyah renkte pardösüyü anımsatan üst giysidir. Günümüzde, Türkiye'nin Batı kesiminde köy kadınları tarafından günlük giysi olarak tercih edilir. Hasanlar köyü gibi bazı köylerde ve yörelerde börümcek diye de söylenir. Köyümüzde genellikle Ferace olarak anılan ve kadınlarımızın dışarı sokağa çıkarken üzerlerine giydikleri bir üst elbisesidir. Ferace siyah şayaktan yapılır. Karşıdan bakınca şılak (parlak) bir yapısı vardır. Feraceyle birlikte köyümüzde kadınlar tarafından genellikle beyaz bez(yazma, başörtüsü) kullanılır. Feraceli kadın Yukarıdaki yün eğiren feraceli kadında olduğu gibi daha yaşlı kadınlar ise renkli ve gösterişsiz bezleri yani başörtülerini tercih etmektedirler. 269 Feyzullah Kırca Bunların yanı sıra: Kadın giyiminde çok fazla aksesuar var. Peşkir bağı, tepelik, gümüş kemer, külte, hakık, cıngıl, gerdan pullusu, eğmeli, baş parası, boncuk dizgileri ve diğerleri... Eski dönemlerde genç bir kadının üstünde bunların hepsi birden oluyormuş. Her ne kadar geleneğimize sahip çıksak da zamanla fabrikalaşmanın etkisi ve bunların el emeği ve göz nuru istemesinden olsa gerek bazı aksesuarları artık bulmak zor. ERKEK GİYİMİ Aba potur (Pantolon) Siyah(kara) Yapağı eğrilerek Çuvallıkta dokunur. Değirmen Deresindeki yıkama linkinde dövülerek yıkanır ve kurutulur. Terzi tarafından kesimi ve dikilimi yapılır. Eskiden olduğu kadar cok giyilmese de köylümüz ve civar köylerdeki vatandaşlar tarafından hala kullanılmaktadır. Köyümüzde terzi lakaplı İbrahim Can ile kafarların Mustafa Karabulut yıllarca aba potur, yelek ve ceket gibi, aba giyim malzemelerinin dikimini yapmıştır. Aba pantolonun iki türlü dikimi vardır. Bunlar; düz dikim ve kilotlu dikim aba poturlardır. Bunlardan biri düz, bildiğimiz pantolon gibi olanıdır. Bildiğimiz kumaş pantolon gibi dikilir. Diğeri ise, yukardan aşağı paça kısmı daralan ve düğmeli olarak dikilen türüdür. Dizden yukarısı geniş, dizden aşağısı ise daraltılmış olarak ve paçası düğmeli (kemik ve ilikli) olarak dikilir. Buna kilotlu aba potur denir. Düz dikim aba potur Kilotlu aba potur 270 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Aba yelek Aba yelekte dokuma abadan yapılır. Yelek bildiğimiz yelek gibi dikilir. Fermuar yokken kemik ve ilikli olarak yapılırdı. Günümüzde ise genellikle fermuarlı olarak yapılır. Aba ceket Aba cekette dokuma abadan yapılan cekettir. Günümüzde köyümüzde aba ceket kullanan birini henüz bulamadım.10 yıl öncesine kadar birçok kişiyle birlikte hem babamın babasında ve annemin merhum babalarında ve birçok kişide bulunurdu. Olan var mı bilmiyorum ama artık dokuması ve dikimi zor olduğundan aba ceket, hatta aba yelek kullanan bulmak zor. Yine de çobanların sıcak tuttuğu için dokutup diktirebildiklerinde vazgeçemedikleri giysilerdendir. Ancak söylediğimiz gibi aba ceket dikimi pantolon ve yeleğe göre daha zor olduğundan ve her türlü fabrikasyon ürünlere ulaşımın kolaylaşmasından olsa gerek, köyümüze aba ceket bulamadım. Sandığında veya arşivinde olan varsa da giyen yok. 271 Feyzullah Kırca Kepenek Önü açık ve omuzdan çullanılarak çobanların kullandığı keçeden yapılan bir çoban kıyafetidir. Parkelerde olduğu gibi takkeli olarak da yapılır. Koyunyünleri kullanılarak çobanların üşümemesi için yapılmaktadır. Koyun çobanları özellikle gece güdümlerinde, geceleri kepeneğin içinde uyurlar ve sabaha çöken ayazdan korunurlar. Keçe gibi yapılır ancak keçe gibi düz olmadığı ve belli bir şekli olduğu için yapımı keçeden biraz daha zordur. YÖRESEL TÜRKÜLERİMİZ Halk müziği ve dansları açısından Dursunbey yöresi Batı Anadolu özelliklerine sahiptir. Halk oyunları bölgelerinden Zeybek bölgesi içindedir. Türküler genellikle hareketli, neşeli, espri içeriklidir. Köyümüzde söylenen türküler ve oyun havaları; Dursunbey türküleriyle, Balıkesir merkez ve diğer ilçelerin türküleriyle benzerlikler taşıyor. Ancak ilçemiz türküleri Balıkesir türkülerinden çok Bursa'nın Keles, Orhaneli ve Kütahya'nın Simav, Tavşanlı ilçeleri ile daha çok benzerlik gösteriyor. Oynanan oyunlar ve söylenen türküler Tavşanlı, Keles yöreleri ile aynıdır. 1-Dursunbey'in Hanları 2-Gazelliden Geçti Tren 3-Aşağıdan Çıktı Bayrağın Ucu 4-Menekşe Buldum Derede 5-Azime 6-Şerife’m 272 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü 7-İğde Dalı 8-Sarı Karınca 9-Kayalıca'nın Taşları 10-Akpınar 11-Acem şalı Belinde 12-Çekirgem Uçar Gider 13-Alaçamın Bayırı 14-On Yedili Fadime'm 15-Kıyıdan Gel Kıyıdan 16-Ceza Yeri (Cezayir) 17-Kızılcıklar Oldu Mu? 18-Gelin Ağlatma Türküsü 19-Şu Derenin Taşları 20-Sabahtan Kavuştum 21-Kuyu Dibi Derinden 22-Asmalı Pencere 23-Havuzu Dolandırma 24-Sağırlar Havası (Koca Hava) 25-Yağsın Yağmurlar 26-Alçak ceviz Dalları 27-İki keklik Türküsü 28-Sohbet Övgüsü 29-Hava Gelin 30-Yağmur yağıyor Yağmur 31-Kara Köyün Armudu 32-Ayva Çiçek Açmış 33-Yılanı Yılanı Türküsü 34-Evleri Var Üst Başta 35-Aldı Dereleri Tüfek Yangısı 36-Emine’min Çam dibinde Sesi Var 37-Koca Kuşun Yüksektedir Oyunu 38-Kiremit Bacaları Bu türküleri düğün ve derneklerimizde söyleriz. Bu türküler, en çok bilinen ve çalınıp söylenen ve oynadığımız türkülerimizdir. Bu türkülerin her birinin de kendine göre ayrı oyunu var. Oyunlar hızına 273 Feyzullah Kırca göre tüllek, geviştirme, menekşe, serenler, sini gibi adlar alıyor. Köyümüzde ve Dursunbey yöresinin genelinde Tavşanlı, Simav, Gediz, Orhaneli, Keles, Domaniç, Sındırgı, Kepsut, Bursa ve Denizli yörelerinde çokça sevilen ve oynanan oyun ve türkülerden bazıları da köyümüz yöresinde söylenmektedir. Bunlardan bir kaçı şunlardır: Süpürgeyi Boyadım Bursa'nın Ufak Tefek Taşları Gediz Pazarı Kar mı Yağdı Hereke'nin Bağları Şimdi bu sözünü ettiğimiz türkülerin sözlerini sıraya kaleme almaya çalışalım; DURSUNBEYİN HANLARI Günümüze yakın bir dönemde Şabanlar Köyü'nde gerçek olmuş trajik bir olayın ardından yakılmış ünlü türkümüzdür. Kocasını öldürüp cesedini çalı dibinde çürümeye terk eden Katil Zeynep'in öyküsü. Türkünün sözleri Katil Zeynep'in sonunun ne olduğunu açıkça gösteriyor. Olay şöyle gerçekleşir. Zeynep Şabanlar köyünden bir kızdır. Aynı anda hem İbrahim Gezer ile hem de dede Mehmet lakaplı Mehmet ile gönül eğlendirir. Sonunda Mehmet’le kaçar ama Mehmet’in annesi kızı istemez ve Mehmet bu işten vazgeçer. Zeynep’i bir intikam hırsı basar. Bu sebeple İbrahim Gezer’i kandırarak koyun otlatmak maksadıyla koyunları yaya Mehmet’in yanına varırlar. Zeynep Mehmet’i lafa tutar. İbrahim de arkadan gizlice yaklaşarak Mehmet’i bıçakla öldürür. İkisi birlikte Mehmet’in ölüsünü çamların dibine gömerler. Zeynebi gizlice takip eden İbrahim, Zeynep’in amcası Molla Çerkez Ali ‘Mehmet’i İbrahim tek başına öldürdü’ deyip bu işten kurtul derken duyar. Mehmet bu işin ortaya çıkacağını anlayarak tüfeğini doldurup köyün dışına çıkar. Ayak parmağıyla tetiğe basarak intihar eder. Zeynep sıkıştırılınca her şeyi itiraf eder. Ölen Mehmet de gömüldüğü yerden çıkartılarak tekrar defin işleri yapılır. Zeynep tahkikat ve mahkeme sonucu yaşının küçüklüğü sebebiyle 10 yıl hapiste yatar. Türkünün sözleri şöyle: Dursunbey'in hanları Şıngırdaklı camları Bizim için yapılmış Balıkesir damları 274 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Koyunların sürüsü Arkada kaldı birisi Çifte de yengeler arıyor Çam dibinde ölüsü Tüfeğimin kancası Çerkez Ali amcası Gidi gâvur katil Zeynep Karakol eğlencesi Arpaların demedi, Koyunları meledi, Gidi gâvur katil Zeynep, Nerelere koydun Mehmet’i. Derelerde durdular, Kavilleri kurdular, Zeynep ile İbrahim, Mehmet’imi vurdular. GAZELLİDEN GEÇTİ TREN Dursunbey'e bağlı, İzmir-Kütahya demiryolu üzerinde bulunan ve köyümüz akbaşların merasında bulunan Gazellidere Köyü yakınlarındaki Değirmen Deresi mevkilerinde, 1964 yılında meydana gelen bir tren kazasının ardından söylenmiş türküdür. Olay şöyledir. Ankara İzmir seferini yapmakta olan ekspres treninin 3-4 vagonu Akçagüney köyü yakınındaki demir köprüde raydan çıkar. Raydan çıkan tren köprüden aşağı yuvarlanır. Ölü ve yaralılar meydana gelir. O kadar çok ölü olmuş ki yağmur yağınca su aktığı gibi dereden kan aktığı söylenir. Kazadan sağ kurtulanlarla yakın köyden kazayı ilk görüp gelenlerden niyeti kötü olanlar, insanların ceplerindeki paraları ve kadınların kollarındaki bilezikleri çalıyorlarmış. Hatta bunun için ölü kadınların kollarını kesiyorlarmış. Sonra iyi niyetli olanlar yetkililere haber ulaştırmış ve kurtarma çalışmaları başlamış. 60-70 metre yüksekliği olan demir köprünün altından yaralılar kurtarılmış, ölüler de çıkarılarak defin işlemleri yapılmış. Günün anısına bu türkü yakılmış. 275 Feyzullah Kırca Türkünün sözleri şöyle: Gazelli’den geçti tren bozuldu Anlımıza kara yazı yazıldı. Ağla ay anam ağla kara kara kuzuna Yürekler dayanmaz körpe kuzuna. Mezarımı Dursunbey’e kazdılar Etlerimi sandıklara koydular Öldüğümü hep dostlarım duydular Ağla aynam ağla kara kara kuzuna Yürekler dayanmaz körpe kuzuna Dada ile gazellinin arası Çok mu derin şef tirenin yarası Zehir oldu sirkecinin parası Ağla ay anam ağla kara kara kuzuna Yürekler dayanmaz körpe kuzuna AŞAĞIDAN ÇIKTI BAYRAĞIN UCU Düğünlerimizde bayrak çekme ve bayraktarlık olayı vardır. Gelin almaya gelirken, gelin alma alayını gözleyenlerin arasındaki, belli ki bir Fadime’ye sevdalı bir delikanlının dilinden söylenmiş bir türkümüzdür. Türkünün değişik söz versiyonları olduğunu biliyoruz. Türkünün sözleri şöyle: Aşağıdan çıktı bayrağın ucu Belinde sallanır çevrenin ucu Sen benimsin ben seninim en gücü. Amman amman Fadime’m yazmayı oyaladın mı? Kalem gibi parmakların kınaladın mı? Amman amman Fadime’m dağlar dağlıyor beni Sevdiğim ellere salıyor beni. Bir yakadan bir yakaya bakılmaz Elin sevdiğine nişan aman takılmaz Gonca güller olsa başa takılmaz Amman amman Fadime’m yazmayı oyaladın mı? Kalem gibi parmakların kınaladın mı? Amman amman Fadime’m dağlar dağlıyor beni Sevdiğim ellere salıyor beni. 276 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü MENEKŞE BULDUM DEREDE Dursunbey, Bursa, Keles, Orhaneli, Domaniç yörelerinin ünlü bir türküsüdür. Türkünün konusu eski bir aşk öyküsüdür. Dere kenarında rastladığı güzel bir Yörük kızına sevdalanan bir yiğidin aşkını anlatıyor. Bursa yöresi, köyümüz Akbaşlar’da ve ilçemizin Kızılöz, Sarnıç gibi diğer köylerinde bu türkü "tüllek" tarzında hoplanarak oynanan hızlı bir oyundur. Kadınların da oynar erkeklerin de oynadığı bir oyundur. Hashanlar Köyünde Menekşe Buldum Derede türküsü hızlı oynanmasının yanı sıra, yavaş Teke havası formatında çalınarak, gelin ağlatmada da kullanılır. Türkünün sözleri şöyle: Menevşe buldum derede Sordum evleri nedere Üç beş güzel bir arada Sen gel menevşeli gelin Gelin gelin allı gelin Al yanağı ballı gelin Menevşeli boynunu eğmiş Yapracığı suya değmiş Seni seven oğlan ölmüş Sen gel menevşeli gelin Gelin gelin allı gelin Annesinin nazlı yari Menevşesi tutam tutam Arasına güller katam Nice gurbet elde yatam Sen gel menevşeli gelin Gelin gelin allı gelin Al yanağı ballı gelin Menevşesi bitti derler Kız anadan gitti derler Anasından giden kıza Sılayı unuttu derler Gelin gelin allı gelin Annesinin nazlı yari 277 Feyzullah Kırca Karadeniz’e uğradım İçine şeker doğradım Yar söyledi ben ağladım Sen gel menekşeli gelin AZİME TÜRKÜSÜ Bu da Balıkesir'in dağ yöresi olarak ifade edilen Dursunbey, Bigadiç, Sındırgı yörelerinin ünlü bir türküsüdir. Türkünün sözleri şöyle: Azime'nin avlusunda kuyusu Azime de kaymakların koyusu. Aman aman Azime’m Allah'a yalvar Allah'a Bu güzellik sendeyken Oynatırlar vallaha Azime'nin avlusunda kuyu var Azime'nin türlü türlü huyu var Aman aman Azime’m Allah'a yalvar Allah'a Bu güzellik sendeyken Oynatırlar vallaha Azime'nin avlusundan geçmeli Azime'den nasıl nasıl geçmeli Aman aman Azime’m Allah'a yalvar Allah'a Bu güzellik sendeyken Oynatırlar vallaha ŞERİFEM Yöremizin en ünlü türkülerinden birisidir. Günümüzden yıllar önce Şerife adlı bir güzelin işlediği cinayeti, kocasını nasıl öldürdüğünü anlatan bir türküdür. Literatürde Tavşanlı türküsü olarak geçse de Dursunbey çıkışlı bir türkümüzdür. Bu türkümüzün Tavşanlı, Domaniç, Keles, Orhaneli yörelerinde çok sevilen ve oynanan bir oyunu vardır. Türküde okuyacağınız "İsmil" İsmail'in yöremizde söylenişidir. 278 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Türkünün sözleri şöyle: Koymat'ın dereleri Şerife'nin sineleri Koca İsmil'e sen açtın yar Şerife'm sen yaktın beni İyi olmaz yareleri Goymat’tan geçer iken Suların içer iken Beni arkadan vurdular Şerife’m öldürttün beni Sokaktan geçer iken Şerife'm yola yürüdü Al paçayı sürüdü Koca İsmil'in ölüsü de Şerife'm sen yaktın beni Çit içinde çürüdü Silahları patladı Şerife yorgan katladı Beni vuranı gördüler Şerife’m öldürttün beni Komşuları sakladı Penceresi parmaklı Şerife'm elma yanaklı İstedim de vermedin ya Şerife'm sen yaktın beni Malın çok mu kıymatlı Penceresi damaklı, Şerife’m elma yanaklı İstedim de vermedin yar, Şerife’m öldürttün beni, Kızın çok mu gıymatlı. 279 Feyzullah Kırca İĞDENİN DALI Dursunbey-Tavşanlı-Balıkesir yörelerinin ünlü ve neşeli bir türküsüdür. Dursunbey çıkışlı bir türküdür. Kadınlar tarafından oynanan bu oyuna oynama hızı açısından "Tüllek" deniyor. Türkünün sözleri şöyle: İğde dalı ah iğdenin dalları Sapsarı çiçek aman aman sapsarı çiçek Orta yerde oynayanlar Evvelden köçek aman aman evvelden köçek İğde dalı ah iğdenin dalları Yerde değil mi aman aman yerde değil mi Senin gönlün aman yarim Bende değil mi aman aman bende değil mi İğde dalı ah iğdenin dalları Basmaya gelmez aman aman basmaya gelmez Elin kızı nazik olur Bakmaya gelmez aman aman bakmaya gelmez İğde dalı ah gevrek dalları Basmaya gelmez aman aman basmaya gelmez Elin kızı nazik olur Kümeye gelmez aman aman küsmeye gelmez İğde dalı ah gevrek dalları Elimde kaldı aman elimde kaldı Elin kızı güzel imiş Gözümde kaldı aman aman gözümde kaldı. İğde dalı ah iğdenin dalına Atayım urgan aman aman atayım urgan O yar benim olursa Keseyim kurban aman aman keseyim kurban Yüce dağ başına da a gelin harman olur mu? Aman aman harman olur mu? Alıcı dertlere de a gelin derman olur mu?2 Aman aman derman olur mu? 280 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Çıktım tepenin düzüne alt yanım harman Aman aman alt yanım harman Bir şifa iğde vir bağa a gelin dertlerime derman?2 Aman aman dertlerime derman SARI KARINCA(SERENLER) TÜRKÜSÜ Balıkesir yöresinin ünlü türkülerinden birisidir. Düğünde bayramda kızların yerinde duramayıp oynadığı türkünün asıl adı Sarı Karıncadır. Köyümüz akbaşlar ve Sarnıç Köylerinde "Serenler" olarak anılıyor. Türkünün sözleri şöyle: Evlerinin önü sarı karınca aman sarı karınca Oynan kızlar oynan bayram gelince aman bayram gelince. Serenler serenler yüksek serenler aman yüksek serenler Alçak evden yüksek eve girenler aman eve girenler Evlerinin önü duttur geçilmez aman duttur geçilmez Dudun yaprakları sıktır seçilmez aman sıktır seçilmez Evlerinin önü badem avlusu aman badem avlusu Gel dedim gelmedi ana kuzusu aman ana kuzusu. KAYALICANIN TAŞLARI TÜRKÜSÜ (Zeybek) Dursunbey yöresine özgü bir zeybek oyunu olan Kayalıca'nın Taşları Türküsü acılı bir olayın ardından yakılmış bir türküdür aslında. Zeynep adlı bir güzele olan aşkı ve Zeynep'in zamansız ölümünü anlatan bu türkünün ilginç figürlerle, iki kişinin hiç şaşmadan birbirini tutan hareketleriyle oynanan bir oyunu vardır. Harika ve özgün bir zeybek oyunudur. Dursunbey Aşağı yağcılar köyü çıkışlı bir türkümüzdür. Bu türkü için söylene olaylardan birisi şöyledir. Dursunbey’in Yağcılar köyünden ailesi tarafından istemediği birisiyle nişanlandırılan Zeynep, Çürük Halil’e sevdalıdır. Halil birkaç kez istemiştir. Ailesi kaçar diye Zeynep’i kontrol altında tutmaktadır. Çürük Halil onların gözünde işe yaramaz ve bela bir adamdır. Kızın gözündeyse yiğit mi yiğit, cesur mu cesur ve tapılacak bir adamdır. Zeynep her seferinde bir yolunu bulup atlatır ağabeylerini ve gider Sevgilisiyle buluşmaya. Ağabeyle bunu öğrenir ama Çürükle Kavgaya tutuşmaktan çekinirler. Birde köylü duyarsa kardeşlerini alan olmaz diye çekinirler. Çareyi 281 Feyzullah Kırca kardeşlerini öldürmekte bulurlar. İsmailler ile yağcılar köyleri arasındaki Kayalıca Kayalarından atarlar kız kardeşleri Zeynep’i. Zeynep’in ölümü acıtır, dokunur insanların yüreklerine. Türkü yakarlar ardından sevdalarını yaşamayan âşıklar. Ve yaktıkları türkülerin Alaçam dağlarının üç yüzünden de duyulur yankıları. Bu türkülerden en bilineni aşağıdaki türküdür. Türkünün sözleri şöyle: Kayalıca'nın taşları Sarı da sarı saçları Dinmedi mi a güzelim Ela gözün yaşları Sarı da saçlı Zeyneb’im Al gelinler olmadın Gençliğine doymadın Peynir yedi dediler Kendisi ölmüş dediler Cenazeni kaldıranlar On beş altın yediler Sarı da saçlı Zeyneb’im Al gelinler olmadın Gençliğine doymadın AKPINAR TÜRKÜSÜ Türkünün hikâyesi şöyledir: Sındırgı İlçesi Işıklar Köyü’nde yaşayan, köyün ve çevrenin en güzel ve alımlı kızı olarak bilinen Al yanak Emine adlı bir kız vardır. Emine köyden sevdiği gençle bir gün nişanlanır ve ardından genç askere gider. O zamanlarda Mehmet Efe denilen ve dağlarda gezen bir eşkıya vardır. Zaman zaman köylere inen Mehmet Efe bir gün Işıklar Köyü’ne iner o sırada Akpınar’da arkadaşlarıyla su doldurmaya gelen Emine’yi görür ve sevdalanır. Emine’yi ailesinden isteyen Mehmet Efe nişanlı olduğunu öğrenir. Kızı alamayacağını anlar. Buna rağmen sevdası gün geçtikçe çoğalır. Hatta Emine’yi kaçıracağını bile söyler. Emine’nin ailesi kızlarını sakarlar. Mehmet Efe’nin Emine’nin sevdasından sık sık köye indiğini duyan jandarma, bir gün pusu kurarak Mehmet Efe’yi öldürür. Mehmet Efe ölmeden önce Emine’ye duyduğu sevdasını dile getirmiş ve dilden dile dolaşarak günümüze de türküsü gelmiştir. 282 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Türkünün sözleri şöyle: Akpınar yapısına Gün doğmuş kapısına Eminem çiçek yollamış Bayıldım kokusuna Eminem Emine’m elma üzüm yer misin? Karakola varınca kendim kaçtım der misin? Akpınar'a varayım Emine’mi göreyim Emine’min yollarına Canlar verip öleyim Eminem Emine’m gül kokusu değil mi? Nereye varsan kostak gelin el kokusu değil mi? Akpınar'ım akmıyor Yar yüzüme bakmıyor Hep çiçekler açmış ama Eminem gibi kokmuyor. Eminem Emine’m ne dedim de darıldın Geceleri uykumda da geldin geldin sarıldın. ACEM ŞALI BELİNDE TÜRKÜSÜ Bu da Dursunbey ilçemiz ve Bursa'nın dağ yöresi ilçelerindeki Orhaneli, Keles, Harmancık, Büyükorhan yörelerinde de söylenen ve oynanan bir türküdür. Bu da Halime adlı bir kıza olan aşkı anlatıyor. Türkünün sözleri şöyle: Dereler doldu taş ile Gözlerim doldu yaş ile Ben nerelere gideyim a yarim dayanamıyom Bu gülmedik baş ile Acem şalı belinde Bir ucu da Halime'nin elinde Halime de benim olmazsa a yarim sabah oluyor Durmam Dursunbey'in köylerinde 283 Feyzullah Kırca ÇEKİRGEM UÇAR GİDER Yöremize ait türkülerin bazıları da geçmişte insanlar üzerinde önemli etki bırakmış olayların ardından söylenmiş türkülerdir. Çekirge türküsü de bu türkülerden birisidir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında yöredeki köylerden genç erkeklerin savaşa alınması, gelinlerin genç yaşta dul kalması ve yörede baş gösteren ve çok zarar getiren çekirge istilasını anlatan bir türküdür. Oynanan herhangi bir oyunu yoktur. Oyuna uyarlanacak olursa bu zeybek tarzında bir oyun olur. Dursunbey yöresi türkülerimizdendir. Türkünün sözleri şöyle: Çekirge alabacak, Devlet asker alacak, Devlet asker alınca, dalgalı yeşilim, Kızlar kime kalacak. Çekirge uçar gider, Kanadın açar gider, Kör olası çekirge, dalgalı yeşilim Ekini biçer gider. Seferberlik gün oldu, Mısır koçağı un oldu, Sağır sultan gününde, dalgalı yeşilim Döşek yüzü don oldu. ALAÇAMIN BAYIRI Dursunbey’in alaçam dağı yöresi köylerinden birinde bir genç âşık tarafından, ilk olarak sevgilisi Ayşe için söylenmiştir. Tüm Dursunbey köylerinde sevilerek dille gelmiş olan Dursunbey ilçemizin güzel ve meşhur türkülerinden biridir. Barana ekibinin de söylediği güzel bir türkümüzdür. Türkünün sözleri şöyle: Alaçam'ın bayırı İçindedir çayırı Gâvur anan var iken Ay Ayşe’m İkimizi ayırı 284 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Yeşil taksi geliyor Dağı taşı deliyor Ablan gelin oluyor ay Ayşe’m Sıra sana geliyor Çeşme yaptım burmalı Burmasını kırmalı Dursunbey'in yoluna ay Ayşe’m Demir köprü kurmalı Kuyu dibi düz dibi Suyun içtim buz gibi Boşan da gel kocandan ay Ayşe’m Düğün edem kız gibi ON YEDİLİ FADİME’M Bursa Keles yöresinin ünlü bir türküsüdür. Köyümüz ve civar köylerde de olduğu gibi ilçemizin çoğu köylerinde de çok sevilen bu türkü mahalli sanatçıların kasetlerinde bulunuyor. Düğünlerde erkeklerin oynadığı güzel de bir oyunu var. Türkünün sözleri şöyle: Arpa da ektim olacak Aman da on yedili Fadime'm Dertlerin beni alacak. İkimizin sevdası Aman da on yedili Fadime'm Mahşere mi kalacak. Sevsem uyanmaz Sarsam uyanmaz Gecelerin ayazına da Canlar dayanmaz. Arpa da ektim gül bitti Aman da on yedili Fadime'm. Dalında bülbül öttü Fadime'm senin yoluna Aman da on yedili Fadime'm Bin beş yüz altın gitti. 285 Feyzullah Kırca Sevsem uyanmaz Sarsam uyanmaz Gecelerin ayazına da Canlar dayanmaz. KIYIDAN GEL KIYIDAN Dursunbey yöremizin güzel türkülerinden birisi de Bindim Atın Birine diye başlayan kıyıdan gel kıyıdan türküsüdür. Tahmin odur ki; Rumeli’ne askerlik görevi icabı geçen bir aşığın köyüne döndüğünde sevdiği kızın evlenmiş olduğunu öğrendikten sonra sevdasını, düşlerini ve hislerini dile getirdiği bir türküdür. Türkünün sözleri şöyle: Bindim atın birine Geçtim Urum eli’ne Rumeli'nin gızları(kızları) Çakır ela gözleri Kıyıdan kıyıdan kıyıdan gel Ortası çamur kıyıdan gel Aman sen benimsin kucağıma gel. Bahçede erik dalı Dibinde gördüm yâri Sen otur ben söyliyem Başıma gelen hali. Kıyıdan kıyıdan kıyıdan gel Ortası çamur kıyıdan gel Aman sen benimsin kucağıma gel. Gedikten aşan gelin Al yeşil kuşan gelin Eğer beni seviyosan Kocandan boşan gelin. Kıyıdan kıyıdan... 286 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü CEZA YERİ (CEZAYİR) TÜRKÜSÜ Bu türkünün hikâyesini kısaca söyle özetleyebiliriz. Cezayir uzun yıllar Osmanlı toprağı olarak kalmış ve sonrasında 1828 de Fransızlar, Osmanlının Rusya ile savaşmasını fırsat bilerek Cezayir’e asker çıkarması yapmıştı. Burada uzun ve kanlı savaşlar oldu. Anadolu'dan giden binlerce askerimiz buralarda şehit oldu. Cezayir, Anadolu insanında büyük üzüntüler yaratmıştır. Burada ölen binlerce gencimize, elden çıkan güzelim ülkeye Anadolu'nun en batısından en doğusuna kadar, Cezayir Türk gençlerine ceza yeri oldu anlamına da gelebilecek türde her yerde ağıtlar yakılmıştır. Balıkesir'den Bitlis'e kadar her ilimizde, Cezayir'in anısına türküler söylenip, halaylar çekilir olmuştur. Türkünün sözleri şöyle: Cezayir’in harmanları savrulur, Savrulurda sol yanına devrilir, Sarı buğday samanından ayrılır, Cezayir meydan yeri. Sokakları mermer taşlı, Güzelleri hilal kaşlı, Cezayir meydan yeri.2 Cezayir’i dün ikindin bastılar, Camilere çifte çanlar astılar, Koç yiğitleri kurban diye kestiler, Cezayir ölüm yeri. Sokakları mermer taşlı, Güzelleri hilal kaşlı, Cezayir meydan yeri.2 Gemilere çürük tahta dayanmaz, Gaflet bastı koç yiğitler uyanmaz, Aman Allah buna canlar dayanmaz. Sokakları mermer taşlı, Güzelleri hilal kaşlı, Cezayir meydan yeri.2 KIZILCIKLAR OLDU MU? TÜRKÜSÜ Dursunbey yöremizin güzel türkülerinden birisi de “Kızılcıklar Oldu mu?” türküsüdür. Çıkış noktası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamasak ta, yöremizde aşk üzerine yazılmış sıkça söylenen türkülerden biridir. 287 Feyzullah Kırca Türkünün sözleri şöyle: Gızılcıklar oldu mu selelere doldu mu? Gönderdiğim çoraplar ayağına oldu mu? Mendili eline mendil verim geline Kara kına yollamış yar benim ellerime Tabakası aynalı şu oğlana varmalı Oğlan pek güzel ama anası olmamalı Mendili eline mendil verim geline Kara kına yollamış yar benim ellerime GELİN AĞLATMA TÜRKÜSÜ Balıkesir Dursunbey yöresinin Hashanlar Köyü başta olmak üzere, Karakeçili Yörük köylerinde söylenen derleme bir gelin ağlatma ezgisidir. Kına yakmanın ardından gelinin yakınları türkü sözleri ile tek tek çağrılır ve gelin ağlatılır. Her akrabaya göre sözler uyarlanmıştır. Akraba sayısına göre türkü uzatılır. Türkünün sözleri şöyle: Çattılar kazan taşını ney ney ney Vurdular düğün aşını ney ney ney Ünnen gelsin anasını ney ney ney (ünnen : çağırın) Anasız kız gelin olmaz ney ney ney Gider yolun arasına ney ney ney Biner atın karasına ney ney ney Ünnen gelin halasına ney ney ney Halasız kız gelin olmaz ney ney ney Gider yolun yoncasına ney ney ney Biner atın incesine ney ney ney Ünnen gelin yengesine ney ney ney Yengesiz kız gelin olmaz ney ney ney ŞU DERENİN TAŞLARI Dursunbey yöremizin güzel türkülerinden birisi de “Şu Derenin Taşları” türküsüdür. 16.09.1967 tarihinde TRT tarafından derlenmiştir. Repertuar. No: 1827 olarak TRT arşivine girmiş bir türküdür. 288 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Türkünün sözleri şöyle: Şu derenin taşları Ötüşüyor kuşları Güzel güzel gelinlerin Gülmez oldu başları A güzelim bas gidelim. Bahçede olur iliman (Limon) Gel otur yanı başıma Yok mu sende din iman. Dert çekene baş oldum Damladım gümüş oldum Gelin senin yollarına Yuva dutmaz guş oldum A güzelim bas gidelim. Bahçede olur iliman Gel otur yanı başıma Yok mu sende din iman. SABAHTAN KAVUŞTUM Dursunbey yöresi karşılama ve övgü türküsüdür. Çalgılı düğünlerde davetli olarak düğüne gelen düğüncüleri karşılama esnasında söylenip çalınan türkümüzdür. Türkünün sözleri şöyle: Sabahtan kavuştum ben bir güzele, Güzel senin uykuların uçtu mu, uçtu mu? Uçtu diye yâd ellere düştü mü düştü mü? Gülüm bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım. Evlerinin önü yüksek kaldırım, Kaldırımdan düştüm beni kaldırın kaldırın, Tela çorap sıkmış beyaz baldırın baldırın. Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım. Evlerine vara gele usandım, Ayağıma diken battı gül sandım gül sandım, Elkızını ben kendime yar sandım yar sandım, Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım. 289 Feyzullah Kırca Üç güzel oturmuş yolun üstüne Selam alır selam verir dostuna dostuna, Varın söylen evlenmesin üstüme üstüme. Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım. Yüksek hanaylarda kahve pişirir, Kahvenin köpüğün yere taşırır. Kınalı parmaklar fincan devşirir. Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım. Yüksek minareden atmış kendini, Aramışta bulamamış dengini, Mor menevşeden almış rengini. Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım. (Al siyahım, mor siyahım,(2) Severler Gülüzar’ı, ben yandım. (Küçücüğüm nerden gelirsin(2) Kesafet sen benim olursun, ben yandım. KUYU DİBİ DERİNDEN Dursunbey yöresi türkümüzdür. Salih Urhan tarafından Balıkesir yöresi türküsü olarak söylenmiştir. Türkünün sözleri şöyle: Kuyu Dibi Derinden Suyun içtim serinden Abdest aldım namaz kıldım oğlan yar Güzellerin elinden Bahçede erik dalı Dibine serdim halı Yenide bir yar sevdim oğlan yar Boyu karanfil dalı Kızın adı Nazmiye Hadi gidem gezmiye Küçükten alışmışım oğlan yar Güzelleri sevmeye 290 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ASMALI PENCERE Dursunbey yöresi türkümüz olan Asmalı Pencere türküsü 1986 yılında Balıkesir’in Pamukçu köyünde derlenmiş ve kayıtlara MİFAD adına Murat Karabulut tarafından geçirilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. “Seviyorsan al beni içeri” dizesi, karagözlüm al beni içeri diye de söylenmektedir. Türkünün sözleri şöyle: Merdivenim kırkayak Kırkına vurdum dayak Bu gün ben yâri gördüm Ne el tutar ne ayak Asmalı pencere Seviyorsan al beni içere Bir o beyi taşlarım Bir omuzdan bir omuza saçları İki kurnalı pınar Değsem ellerim donar Sevdiğimi saramadım Yüreğim ona yanar Asmalı pencere Seviyorsan al beni içere Öperim yanaktan Vallahi korkmam konaktan Eyme gelin kaşını Kim bağladı başını Ayrılan kavuşmaz mı? Sil gözünün yaşını Asmalı pencere Seviyorsan al beni içere Öperim yanaktan Vallahi korkmam konaktan 291 Feyzullah Kırca HAVUZU DOLANDIRMA Dursunbey yöresinin türkülerinden birisidir. Türkünün sözleri şöyle: Havuzu dolandırma, dibini bulandırma.(2) Açıverip gerdanını, ağzımı sulandırma.(2) Yandım yâre, bulamadım çare, Uğurlar olsun giden o yâre. Yandım yandım yâre, bulamadım çare, Uğurlar olsun giden o yâre. Adım başı pahadır, Üstündeki abadır.(2) Neri gidiyon a Zeynep, bu türküler sanadır. (2) Yandım yâre, bulamadım çare, Uğurlar olsun giden o yâre. Yandım yandım yâre, bulamadım çare, Uğurlar olsun giden o yâre. SAĞIRLAR HAVASI(KOCA HAVA) Dursunbey Sağırlar köyü yöresi türkümüzdür. Türkünün sözleri şöyle: Bahçelerde eğrelti, Dibinde yatar tilki, Kesme benden ümidini, Nasip oluruz belki. 2 Evmizin önü susam, Susamı kendim yolsam, Bu ölümlü dünyalarda, Gelin gocan ben olsam. 2 Ormandan kütük kesme, Esme poyrazım esme, Gabirlere girmeyince, Benden umudu kesme. 2 Yüksek odanın camı, Acamıyım acamı, Kuduz köpekler dalasın, Gelin senin gocanı. 2 292 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü YAĞSIN YAĞMURLAR YAĞSIN Dursunbey İsmailler Köyü yöresinde söylenen bir türkümüzdür. Türkünün sözleri şöyle: Yağsın yağmurlar yağsın fadimem oyna da gel, Dumanı göğü ağsın. Şu ölümlü dünyada fadimem oyna da gel Âlem sevdiğin alsın. 2 Dala bakır asılmaz fadimem oyna da gel, Kuru budak yasılmaz. Karşı karşı konuşmayla fadimem oyna da gel, Deli gönül yasılmaz. 2 Gidin bulutlar gidin fadimem oyna da gel, Yârime selam edin Yârim uykuda ise fadimem oyna da gel, Ellemen geçin gidin 2 Yağcıların taşında fadimem oyna da gel, Duman oynar başında Bende canı teslim etsem fadimem oyna da gel, A gız senin başında 2 ALÇAK CEVİZ DALLARI TÜRKÜSÜ Dursunbey yöresi İsmailler köyü menşeli türkülerden birisidir. Kastamonu türküsü olarak da ifade edilmiştir. Türkünün sözleri şöyle: Alçak ceviz dalları, Sıva beyaz kolları, Nerden geliyon a sevdiğim, Kapamışlar yolları. Yüzüğümün al kırmızı taşı var, A kız senin ne gülmedik başın var. Evimizin önü çınar, Hep kuşlar ona tüner, Sevdiğimi alamadım, Yüreğim ona yanar. 293 Feyzullah Kırca Hadi gidem bizim bağa üzüme, Sümbül oldu gül sineler gözüme. Bahçelerde mor kelem, Kelemi dörde bölem, Ayrı ayrı kabir olmaz, İkimiz bir ölem. Yüzüğümün al kırmızı taşı var, A kız senin ne gülmedik başın var. İKİ KEKLİK TÜRKÜSÜ Balıkesir’e bağlı Edremit ilçesinin güre köyünün eşrafından kahveci Mehmet Şevket efendinin karısı Şöhret Hanım tarafından oğluna yazılmış bir türküdür. Şöhret hanım zamanın zenginlerinden olduğu için zeytin toplamaya giderken cam topuklu ve rugan ayakkabılar giyermiş. Elbiseleri de oldukça güzel ve diğer köylülerden farklı güzellikte giyinirmiş. Oğulları Zekeriya Sarıkamış’a Enver Paşa komutasında askerliğini yapmaya gitmiştir. Bu sırada ortam karlı olduğu için yol almak amaçlı karları teperlermiş. Zekeriya kar teperlerken kar kuyusuna düşüp şehit olmuştur. Şöhret hanımda ovada kekliklerle söyleşirken bu kötü haberi almıştır. Keklikler öterken Şöhret hanımda bu türküyü yazar. Ötmede keklik derdim bana yetiyor demiştir. Cam topuklu ayakkabı ve güzel giyindiği için de yazması oyalı kundurası boyalı tanımı gelir. Bu türkümüz bugün, Balıkesir’in tüm yörelerinde söylenmekle kalmaz tüm Türkiye sınırları içinde ve dışındaki Türk yörelerinde söylenir olmuştur. Türkünün sözleri şöyle: İki keklik bir kayada ötüyor, Ötme de keklik derdin bana yetiyor Aman amman yetiyor. Annesine kara da haber gidiyor. Yazması oyalı kundurası boyalı Yar benim, yar benim, Uzun da geceler yar koynunda Sar beni aman sar beni. İki de keklik bir derede su içer, Dertli de keklik dertsizlere dert açar Aman amman dert açar. Buna da yanık sevda derler tez geçer. 294 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Yazması oyalı kundurası boyalı Yar benim, yar benim, Uzun da geceler yar koynunda Sar beni aman sar beni. İki keklik bir kayada yaslanır. Teke de bıçak gümüş kında paslanır Aman Amman paslanır. Bir gün olur deli gönül uslanır. SOHBET ÖVGÜSÜ TÜRKÜSÜ Dursunbey yöresi Barana ekibinin de söylediği türkülerden birisidir. Türkünün sözleri şöyle: Aşağı mahalle hocası, Okutur ebcet hecesi, Gelecek cumartesi gecesi, Sevdiğimdir o, saydığımdır o, Olacak sohbet senindir. Senindir vallah billâh senindir. Bir o, bir o, bir o, Gelmiş geçmiş olsun …………. Paşa. Kadem kadem olsun …………. Paşa. Bir o, bir o, bir o, Uzun çarşı baştan başa, Keklik seker taştan taşa, Sohbet sohbet sahibi ………… Paşa, Sevdiğimdir o, saydığımdır o,…… Kızıl üzümün turşusu, Küpüne vurmuş ekşisi, .................. Has komşusu, Sevdiğimdir o, saydığımdır o,…… Eşeğim gelir odundan, Yemeği yenmez tadından, Yahnisi koyun budundan, Pabuşcuların muştası, Karşısındadır ustası, 295 Feyzullah Kırca Bunlar saraylı hastası, Uzun çarşı çamur olur, Baklavalar hamur olur, Sohbet sahibi gâvur olur, Sevdiğimdir o, saydığımdır o,…… Koyun gelir kuzu ile Ayağının tozu ile On beş ahbap sözü ile, HAVA GELİN Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de hava gelin türkümüzdür. Türkünün sözleri şöyle: Napalım Hava gelin napalım(2) Ballara kaymak katalım(2) Gel seninle sarılalım kaçalım(2) Ovalardan kervan geliyor.(2) Dertlere derman geliyor.(2) Dağlarda yetişir yaban ardıcı(2) Dibinde keklik pilici(2) Dost değil de (yar) yüze gülücü(2) Ovalardan kervan geliyor.(2) Dertlere derman geliyor.(2) YAĞMUR YAĞIYOR YAĞMUR TÜRKÜSÜ Dursunbey yöresi türkülerinden biridir. Barana ekibi tarafından söylenen türkülerden birisidir. Türkünün sözleri şöyle: Yağmur yağıyor yağmur, Dere tabanlarına. Anan seni veriyor, Koyun çobanlarına.(2) Seni nasıl verdiler elin yabanlarına Ağla dedim ağlıyor, ağlamanın günleri. Bülbül gibi söylüyor Feride’min dilleri. 296 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Hasta hane önünde bir kara diken, Kör olsun dikenleri yollara döken, Hep ayrılık değil mi boynumu büken Ağla dedim ağlıyor, ağlamanın günleri. Bülbül gibi söylüyor Feride’min dilleri. Hasta hane önünde çınar ağacı, Dökülmüş yaprakları kalmış ağacı, Doktor sende yok mu dur? Feride’min ilacı. Ağla dedim ağlıyor, ağlamanın günleri. Bülbül gibi söylüyor Feride’min dilleri. KARA KÖYÜN ARMUDU Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Kara Köyün Armudu türkümüzdür. Türkünün sözleri şöyle: Kara da köyün armudu, Şirvan buralarda var mı dı? Şirvan’ın tabancası olaydı, Selvi de boylu Çivan’ım, Mehmet’i buralarda kor mu du? Aman dereler, yandı yareler, Kalem kaşlı Hanife’m buralara gel. Aman mülazım, kardan beyazım, Dokunmayın güzellere bize ilaazım. Ümmet hapis yatıyor, Şirvan göbek atıyor, Hanife de hanımı sorarsan, Selvi de boylu Şirvan’ım, Mehmet’in Kollarında yatıyor. Aman dereler, yandı yareler, Kalem kaşlı Hanife’m buralara gel. Aman mülazım, kardan beyazım, Dokunmayın güzellere bize ilaazım. 297 Feyzullah Kırca AYVA ÇİÇEK AÇMIŞ TÜRKÜSÜ Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Ayva Çiçek Açmış türkümüzdür. Barana ekimiz tarafından söylenmektedir. Türkünün sözleri şöyle: Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek.(2) Gönül bu sevdadan vaz mı geçecek.(2) (Bana da ettiklerin az mı gelecek.) Sağ gözüm seğiriyor yar mı gelecek Uyan yarim uyan gel tut elimden Nasıl ayrılayım tatlı dilinden Yandım Allah yandın, yandırma beni, Derin uykulardan kaldırma beni. Evlerinin önü vişne fidanı.(2) Dolanı dolanı buldum odanı. (2) Hani de bu odanın körpe fidanı. Yandım Allah yandım al kanım akar Al duvaklı gelin yoluma bakar Yandım Allah yandın, yandırma beni, Derin uykulardan kaldırma beni. Evlerinin önü duttur geçilmez.(2) Dutun yaprakları sıktır seçilmez.(2) Anadan geçilir yardan geçilmez. Nakarat Evlerinin önü bulgur dübeği,(2) Dübeğe vurdukça oynar yüreği,(2) Ne sen gelin oldun ne ben güveyi. Nakarat YILANI ve KIYIDAN GEL Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Kıyıdan Gel türkümüzle karılarak söylenen Yılanı türkümüzdür. Barana ekimiz tarafından söylenmektedir. 298 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Türkünün sözleri şöyle: Yeraltının yılanı yılanı, Gelir dolanı dolanı. Akşamdan beridir çok söyledik yalanı Aman vaz geçelim yalandan. (Dursunbey’de Barana Haydi gençler oyuna Barananın gençleri (Koçları) Kıvrım kıvrım dolana) Bahçelerde gül bahri, aman bahçelerde gül bahri, Var git ellerin yâri, aman var git ellerin yari, Sen bana yar olmazsın, aman sen bana yar olmazsın, Yüzüme gülme bari, aman yüzüme gülme bari. Kıyıdan kıyıdan kıyıdan gel, Ortası çamur kıyıdan gel. Aman sen benimsin yanıma da gel aman aman. Gedikten aşan gelin, aman gedikten aşan gelin, Al yeşil kuşan gelin, aman al yeşil kuşan gelin, Kocan çirkin sen güzel, aman kocan çirkin sen güzel, Gayret et boşan gelin, aman gayret et boşan gelin. Hem sekiver hem döküver. Kâkülü gerdana yayı yayıver. Aman sen benimsin yanıma da gel amam aman. EVLERİ VAR ÜST BAŞTA TÜRKÜSÜ Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Evleri Var Üst Başta türkümüzdür. Barana ekimiz tarafından söylenmektedir. Evleri var üst başta, Mendilim kaldı taşta, (2) Gel sarılıp yatalım, Düğün kokusu başta. (2) Hazeliyim hazeli, Bağlar döker gazeli, (2) Rüyalarda görmedim, Senin gibi güzeli.(2) 299 Feyzullah Kırca Pencereden el etti, Yaktı beni kül etti,(2) Hiçbir şeyler bilmezdim, Gâvur gelin öğretti.(2) Mendilde payam mısın? Bu köyde ayan mısın? (2) Hem çalar hem söylerim, Sen benim kâhyam mısın? (2) ALDI DERELERİ TÜRKÜSÜ Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de “Aldı Dereleri” türkümüzdür. Türkünün sözleri şöyle: Aldı dereleri tüfek yankısı, Göster Allah göster benim yârim hangisi.2 Benim yârim güzellerin kendisi. Güzelim kibarım yollarımız bir olsun.2 Seni benden ayıranlar kör olsun. Engin derelerin suyu çağlasın, Dengine düşmeyen kızlar ağlasın.2 Ağlasın da karaları bağlasın. Güzelim kibarım yollarımız bir olsun.2 Seni benden ayıranlar kör olsun. Engin derelerin suyu engine, Kaderin yok düşmemişsin dengine. Şimdi rağbet güzel ile zengine. Güzelim kibarım yollarımız bir olsun.2 Seni benden ayıranlar kör olsun. 300 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü EMİNE’MİN ÇAM DİBİNDE SESİ VAR TÜRKÜSÜ Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Emine’min Çam Dibinde Sesi Var türkümüzdür. Barana ekimiz tarafından söylenen oyun havalarındandır. Türkünün sözleri şöyle: Emine’min aman çam dibinde sesi var aman aman, 2 Varın varın bakın bohçasında nesi var, 2 Üç yazmayla aman top püsküllü fesi var aman aman. Aman aman Emine’m kalk gidelim dağlara, 2 Mekan mekan kuralım mor sümbüllü bağlara. Emine kız aman avlulardan hopluyor aman aman,2 Şeker şeker Mehmet arkasından bakıyor.2 Katil köpek aman şu Balat’ı bozuyor aman aman. Aman aman Emine’m kalk gidelim dağlara, 2 Mekan mekan kuralım mor sümbüllü bağlara. KOCA KUŞUN YÜKSEKTEDİR OYUNU Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Koca Kuşun Yüksektedir türkümüzdür. Dursunbey yöresi Oyun Havalarındandır. Türkünün sözleri şöyle: Koca kuşun yüksektedir, oyunu aman oyunu. Vermez bir şahine vermez, payını aman payını. A gız senin nerelerin vay vay, nerelerin ah nerelerin. Harap olmuş gül sinelerin. Allı şalvar aman, Petekte bal var aman, Verirse al gel aman, Vermese dön yine yalvar aman. Eymelendir yârimi, Düğmelendir yârimi, Sürmelendir yârimi, Al gel aman. Bir ok attım sivri saza, oda gitti ah yüze yüze. Sürme çekmiş ela ela göze, gözüne aman gözüne A gız senin nerelerin vay vay, nerelerin ah nerelerin. Harap olmuş gül sinelerin. 301 Feyzullah Kırca Koca kuşun kanadını eğerler aman eğerler Güzellerin hatırına değerler aman değerler Yârim senin nerelerin vay vay Harab olmuş gül gibi tenin KİREMİT BACALARI TÜRKÜSÜ Sındırgı yöresinde söylenmiş türkülerimizden birisidir. Türkünün sözleri şöyle: Kiremit bacaları, geymiş alacaları, Nerde güzel gelin varsa, gebersin gocaları.(2) A güzelim bas kibarım, yola gidelim yola, Kardan beyaz kollarını dola boynuma dola. Dağda güttüm koyunu, içtim kuyu suyunu, Kuyumcular mı kesti, yârim senin boyunu.(2) A güzelim bas kibarım, mercimek savurması, Zor mu geldi gâvur gelin, gocandan ayrılması. Koca kuyu bu mudur, içi dolu su mudur,? Gülüp te geçiverdin, son cevabın bu mudur.(2) A güzelim bas kibarım, noldu güzelim noldu, Köylerimiz ırak emme, sevi aradı buldu. Koca kuyum sarnıçlı, mendilim var yanışlı, Gelin seni saramadım, oldum ofu danışlı.(2) A güzelim bas kibarım, sana diyorum sana, Kaş altından bakıyorsun dargın mısın sen bana. Bunların yanı sıra; BURSANIN UFAK TEFEK TAŞLARI Bursa yöresi türkülerimizdendir. Yöremizde de sıkça söylenen türkülerdendir. Bursa'nın ufak tefek taşları Keman olmuş o yarimin kaşları Bir omuzdan bir omuza saçları 302 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü A benim esmer güzelim Yarimle kol kola gezelim Meşeli dağlar meşeli İçinde halı döşeli Kül oldum aşka düşeli A benim esmer güzelim Yarimle kol kola gezelim Hamamın üçtür kurnası İçinde üç Kız yunası Üç kızın biri benim olası A benim esmer güzelim Yarimle kol kola gezelim SÜPÜRGEYİ BOYADIM Kayıtlarda denizli Acıpayam kaynaklı olarak görünen bu türkümüz Dursunbey yöremizde de söylenmektedir. Eminem, yöre diliyle emnem olarak türküye geçmiştir. Kalıvermiş yöre ağzıyla galıvemiş, koyun kelimesi de goyun olarak geçer türküde. Türkünün sözleri şöyle: Süpürgeyi boyadım a canım Kapı ardına dayadım 2 Emnem gelecek diye a canım Bıyıkları boyadım 2 Ev yaptırdım Kavaktan, a canım Koyun gelir yolaktan 2 Emnem gebe galıvemiş a canım Goyun güden çobandan. GEDİZ PAZARI TÜRKÜSÜ Naşa'lı Ahmet Çanakkale'de askerdir. Fakat askerliği bir türlü bitmez. Komutan onu bir türlü terhis etmemektedir. O devirde askerliğe yakalanan kolay kolay kurtulamaz. Bu yüzden çeşitli rüşvet olayları dönmektedir. Komutanın istediği parayı getirirse terhis olacağı söylenir. Naşa'lı Ahmet'in Para bulabilmesi için komutan kısa süreliğine izin verir. Naşa'lı Ahmet hazır köyüne gelmişken bir de nişanlanır. Bu arada parayı denkleştirerek geri döner ve komutana verir. Artık terhi303 Feyzullah Kırca sini beklemektedir. Fakat beklemesi boşunadır. Aldatıldığını anlayan Naşa'lı komutanını vurur. Kaçar Simav'a gelir. Simav dağlarını kendine mesken tutar. Genellikle Simav ile Gediz arasında dağlarda yaşayan Naşa'lı Ahmet zaman zaman Gediz pazarında görülür. Simavlılarla yavuklusuna haber gönderir. Bazen de Simav'a inerek yaren toplantılarına katılır. Hisarköylü Şalgamlar padişahın Kütahya yöresinde güvenliği sağlamakla görevlendirdiği kişilerdir. Naşa'lı Ahmet'i yakalama görevi de onlara verilir. Naşa'lı Ahmet Efe'nin, Akdağ Yaylası'nda olduğu haberi Şalgamlara gelince, İsmail ve Ali Ağalar iz sürerek Akdağ'ın Turnacık yaylasında bir çepni ile yemek yerken yakalarlar. Karşılama çok ani olduğundan her iki taraf tetikte ve çok dikkatlidir. Şalgamoğlu Ali ve İsmail, sofraya otururlar. Hava gergindir. Lokmalar ağızda büyür. Bunlar fırsat kollarken Ahmet Efe ve çepni açık vermemeye çalışır. Martinler kucakta, parmaklar tetiktedir. İsmail sağ tarafa oturmuş, tüfeğini Efe'nin böğrüne çevirmiştir. Efe'nin tüfeği ise Ali Ağa'ya çevrilmiştir. Ağı gibi bir aş biter sonunda. Tam ayağa kalktıkları sırada İsmail Ağa, Efe'yi arkadan kucaklar. Ayakları çadır ipine takılır ve yuvarlanırlar. Ali Ağa çepninin tüfeğini alıp Ahmet Efe'ye doğrultur. Efe'yi bağlayıp zaptiyeye haber verirler. Olay yerine gelen müfreze komutanı Kör Mülazım, "vurun" emri verir. İsmail Ağa öldürülmesine karşı çıkar, önüne durur. "Mahkeme edilsin" der. Fakat arkasında duran Çavuş Uzunalo Deli Mehmet'e engel olamaz. Öldürülen Efe'nin başı Kütahya'ya gönderilir. Naşa'lı Ahmet Efe'nin Ardından yakılan bu türkünün sözleri şöyle: Hisar köy’den çıktım başım selamet Akdağ Yaylası'nda koptu kıyamet Beni de vuran Uzunalo Del-Ahmet Ne diyeyim ay Ahmet ne diyelim Allah'tan oldu Bizim bizim kavuşmamız mahşere kaldı Gediz pazarıdır benim pazarım Akdağ Yaylası'nda kaldı mezarım Sağ olaydım şu dağlarda gezeydim Ne diyem oy Ahmet Allah’tan oldu Bizim kavuşmamız mahşere kaldı 304 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KAR MI YAĞDI? TÜRKÜSÜ Bundan yıllar önce o yılki kazancı kötü olan bir aile Ilıcaya gidemeyeceklerini anlayınca bir çare ararlar ve sonunda evlerinin çatı kiremitlerini satıp döndüğümüzde çalışır tekrar alırız diyerek, Ilıcaya gitmeye karar verirler. Biraz da yazın son dönemi olan güze denk gelir herhalde ki Ilıca’ya giderler. O devirde şimdiki gibi vasıta çok olmadığından, bir atlı araba veya fayton birilerini götürdüğünde dönerken de başkalarını getirdiği gibi, bir başkalarından da “bizi falan zaman götürüver“ diye sipariş alırlarmış. Bilhassa Ilıca şehir merkezine en uzak kaplıca olduğundan oraya giden bir aile şehre 2 – 3 ay gelmezmiş. Bu olayın kahramanı aile de biraz zamanı uzatırlar ve Kütahya’ya döndüklerinde karşıdan bakıyorlar dağlar karla kaplı “eyvah yandık“ çığlıklarıyla bir an önce evlerine koşarlar. Kapıyı açtıklarında tüm eşyalarının (Yatak, yastık, yorgan, kilim, minder, giyecekler v.b) kar sularından perişan hale geldiğini görüp otururlar ve başlarlar ağlaşmaya ; Kar mı yağdı Kütahya’nın dağına aman Ateş düştü Ciğerimin aman, bağına hey! Diyerek ağıtlar yakarlar. Bu ağıt zaman içinde dilden dile dolaşarak türkü haline gelmiş ve Kütahya folklorunda birinci zeybek oyunu olarak yerini almıştır. Türkünün sözleri şöyle: Kar mı yağdı Kütahya'nın dağına Ateş düştü ciğerimin bağına Gül donatmış şalvarının ağına Kayırma sevdiğim gün böyle kalmaz Yanar yüreğimin ateşi sönmez Çubuğum yok yol üstüne uzatsam Dermanım yok yar yolunu gözetsem Menendin yok seni kime benzetsem A dağlar ey dağlar laleli dağlar Elleri koynunda bir gelin ağlar Melek misin yeşil donlar giyersin Cellat mısın tatlı cana kıyarsın Çocuk musun el sözüne uyarsın 305 Feyzullah Kırca Açıldı çiçekler gelmedi yazlar Elleri koynunda bir gelin ağlar HEREKENİN BAĞLARI Bu türküyü Kütahya türküsü olarak ifade edenler olsa da; Kütahya türküsü değildir. Bursa'nın Kütahya sınırındaki ilçesi olan Keles'in Hereke (Yeni adıyla Çayören) köyü çıkışlıdır. Balıkesir'in Dursunbey kesiminde ve Kütahya'nın Tavşanlı, Domaniç kesimlerinde de bilinir. Mahalli kasetlerde vardır. Orijinal adı Hereke'nin Bağları'dır. Türkünün sözleri şöyle: Herekenin alt yanı da çeşmeli Cavır cavır Fadime’yi fincana goyup âmânda içmeli A Fadime’m nerden geliyorunda tarladan Elmalı peşgir can Fadime’yi amanda parladan Herekenin bağlarında üzüm yok Varsın gitsin can Fadime de amanda gözüm yok A Fadime’m nerden geliyorunda hemamdan Terlemişsin ben bilemiyom amanda simandan Herekenin alt yanında alanı Garışmasın ayan ile amanda imamı A Fadime’m nerden geliyorunda tarladan Elmalı peşgir can Fadime’yi amanda parladan A Fadime’m nerden geliyorunda hemamdan Terlemişsin ben bilemiyom amanda simandan 306 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü YÖRESEL MANİLERİMİZ Edebiyat Dilinde Mani: Başta aşk olmak üzere hemen her konuda yazılabilen bir halk edebiyatı nazım türüdür. Çoğunlukla 7 heceli dört dizelik bir bendden meydana gelir. Ama dizeleri 4-5-8-10-14 heceli kalıplarla söylenmiş maniler de vardır. Birinci, ikinci dördüncü dizeler birbirleriyle kafiyeli, üçüncü dize serbesttir. Yani kafiye dizilişi aaxa'dır. aaaxa düzeninde maniler de var. İlk iki dize hazırlık dizeleridir. Son iki dize ile anlam bağlantısı yoktur. Asıl anlatılmak istenen son iki dizede verilir. Birçok mani çeşidi vardır. En çok kullanılanlar düz ya da tam mani, kesik mani, cinaslı mani, yedekli mani, artık mani’dir. Düz Mani: Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çokluk cinassızdır. Kesik mani: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar. Eğer meydan ve kahvehanelerde söylenen ve ilk dizeleri "aman aman" ünlemi ile doldurulan manilerse bunlara İstanbul manileri denir. Cinaslı mani: Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir. Yedekli mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen maniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli maniye artık mani de denir. Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır. Derleme maniler Bağ a vardım nar için Gül kopardım yar için Anneler kız doğurmuş deli kanlılar için Maniye ayaz derler güzele beyaz derler senin gibi erkeğe küllükte horoz derler Bileziğim var benim bileğime dar benim Akbaşların içinde orta boylu yar benim Seviyorum ama kimi En tatlı birisini Nasıl anlatsam sana İlk harfine baksana Bizim köyün kızları Sürmelidir gözleri Gözlerine bakarken Kaçırdım öküzleri Hatıra hatıra dedin Başımın etini yedin Alsana bir hatıra Ömür boyu beni hatırla 307 Feyzullah Kırca Ak koyun almadın mı? Kümese koymadın mı? Kör olası kaynana, Sen hiç gelin olmadın mı? Kilimi yere serdim Lale gülleri derdim Meğer dikeni batacak Bunu nerden bileydim Derdim baştan aşıyor Çilem dolmuşta yaşıyor Ben tek başıma kaldım Herkes eşle yaşıyor Gölden tuzu topladım Yâr’in yanına hopladım Burdan'dan ayrılmayam Ben bu kıza doymadım Koyunum var karaman Kaybolursa araman Ben bir reçber kızıyım Şehirliye yaraman Maydanoz ot değil mi? Yaprağı dört değil mi? seni benden ayıran bana düşman değil mi? Bostanlarda fasulye Anam gitti gezmeye Ben anamdan örendim İnce boncuk çizmeye Tren gelir öterek Kömürünü dökerek Ben anamdan ayrıldım Gözümden yaş dökerek Yumurtanın sarısı yere düştü yarısı on beşime varmadan oldum subay garısı Ak koyun kuzusuna Gün doğar yüzün yuna Ne desen de ağlasam Alnımın yazısına Çaya inesim geldi Şeker yiyesim geldi Ala gözlü ablamı Gene göresim geldi Su içtim kana kana, Sular akar yana yana, Yüzün bir gün görmedim, Bilmem gidem ne yana Ak tavuk almadın mı? Kümese koymadın mı? Kör olası kaynana Sen gelin olmadın mı? Kara kara karınca Kara kola varınca Allah yardımcı olsun Ben kabrime varınca Kapelesi ketenden Yârim indi trenden Boynuna sarılayım Gülünü incelmeden Baban carsıya vardı mı? Alını yeşilini aldı mı? Suda kızıma dedi mi? Haydı kızım kutlu olsun. Saksan kondu bir dala Yarsı ak yarsı gara Eyi çalış a sevgilim Gündeliğin beş para Hadi kız kınan kutlu olsun, Burada dilin tatlı olsun. Çağırın gelin kızın anasını Kızı gelin oldu görsün Gölden tuzu topladım Yâr’in yanına hopladım Buradan da ayrılamam Ben bu kıza doymadım A dağlar ulu dağlar Yem yeşil oldu bağlar Askerlerin anaları Uyur uyanır ağlar Kilimi yere serdim Lale gülleri derdim Meğer dikeni batacak Bunu nerden bileydim Yeni evler kiremit Eski yare selam et Çok seviştik tez ayrıldık Haklarını helal et Sarı bostan dilcen mi? Bir dilim vercen mi? Asker oldum gidiyom Kıymetimi bilcen mi? Kırda yaydım koyunu Çayda verdim suyunu Terziler mi kesti a yarim İkimizin boyunu Kara koyun keneli Mintanı var düğmeli Geçme güzel karşılama Yaktın beni temelli Dere baştan taşmaz mı? Yol gedikten aşmaz mı? Sil gözünün yaşını Ayrılan kavuşmaz mı? Penceresi perdeli Çiçek açmış zerdeli Bende bir yari sevdim O da benden sevdalı Ak keçinin ayranı Geldi kurban bayramı Asker oldum gidiyom Kızlar yapsın bayramı Küçüklerin deresi Çok geniştir meresi Adamı mahkemelik eder O gıymetli Aktepesi Yıldıza bak yıldıza İplik sardım ılgıza Sen beni alamazsın Ucuza bak ucuza 308 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Kırda yaydım koyunu Çayda verdim suyunu Terziler mi kesti a yârim İkimizin boyunu Motor geliyor motor Otur sevdiğim otur Gönül kimi severse Dünya güzeli odur Ah ışıklar ışıklar Şaklamıyor kaşıklar Benizinden bellidir Sevda çeken aşıklar Ayağında pijama Cama gel yârim cama Herkes alsa sevdiğini Dünya ne olur acaba Kara koyun keneli Mintanı var düğmeli Geçme güzel karşılama Yaktın beni temmelli Elma attı taş diye Dağları dolaş diye A Kız seni çok seviyom Derdime ilaç diye Gök sekinin kırına Pamuk attım huruna Kim delirmiş ben delircen İl kızının yoluna Gitmez oldu dizlerim görmez oldu gözlerim A dostlar kimselere Geçmez oldu sözlerim Elma ata ata Şeftali sata sata Yanım belim ağrıdı Yanlınız yata yata! Hamamın penceresi İçinin çerçevesi Şu ılgının kızları Bulaşık tenceresi Altın gibi azizdim Şeker gibi lezizdim Saltanat ağacında Yetişmiş tek filizdim Oğlan uğra işine Aklın topla başına Ben onlardan değilim Yanak verem dişine Sekiz çift çorap ördüm Sekiz kaynım giysin deyi Sandık açıp çeyiz dizdim Celal oğlan görsün diye Çayda çanak kırılmış Kız oğlana vurulmuş Oğlan almam dedikçe Kız boynuna sarılmış Dere boyu gidelim Koyun kuzu güdelim Senle beni görmüşler İnkâr bayrım edelim Tut yedim duttu beni Yârim unuttu beni Yarı yola varmadan Hıçkırık tuttu beni Kayalar yarılmasın Yar bana darılmasın Yar bana darılıp da Ellere sarılması Gelin geldi evimize, Şenlik kurdu köyümüze, Hoş geldin allı gelin, Sefa geldin pullu gelin Allah muradını verdi, Anasını kızsız koyan Evlerini ıssız koyan, Testisini susuz koyan. Oğlan uğra işine Aklın topla başına Ben onlardan değilim Yanak verem dişine Dere baştan taşmazmı Yol gedikten aşmazmı Sil gözünün yaşını Ayrılan kavuşmazmı Bacalarda mubatca Açılır akçe akçe Gine karşılama geçti Al yanaklı Hatice Sarı bostan dilcen mi? Bir dilim vercen mi? Asker oldum gidiyom Kıymetimi bilcen mi? Penceresi perdeli Çiçek açmış zerdeli Bugünlerde bir yar sevdim O da benden sevdalı Ökçe harman düzleri Çakır ela gözleri Orta yerde oynuyor İki amca kızları Kara koyun yayılır Yayıldıkça sayılır Çıkma güzel dışarı Seni gören bayılır Küçüklerin deresi Çok geniştir meresi Adamı mahkemelik eder O gıymetli Aktepesi Motor geliyor motor Otur sevdiğim otur Gönül kimi severse Dünya güzeli odur Yıldıza bak yıldıza İplik sardım ılgıza Sen beni alamazsın Ucuza bak ucuza 309 Feyzullah Kırca Necati Gökçe’den derleme Şu derenin taşları Ötüşüyor kuşları Güzel güze gelinlerin Neden gülmüyor başları Karanfil oylum oylum Geliyor selvi boylum Selvi boylum olmayınca Şen olmaz benim gönlüm Armut daldan düşer mi? Günden yağmur düşer mi? Sevip sevip ayrılması Şanımıza düşer mi? Şu dere baştanbaşa Gidelim taştan taşa Çıkar kız şalvarını Yırtayım baştanbaşa Ay doğar sini gibi Sallanır gemi gibi Uyan güzel kız uyan Uyuma ölü gibi Alfada bak alfada Yaprakları dalgada A kız seni alacam ama Koca köylü kavgada Karanfil katar oldu Boynuma batar oldu A kız senin şerlerin Ölümden beter oldu İşte geldik kapınıza El vurduk yapınıza Selam verdik ağalar Cümleten hepinize Ak üzüm asmasıyım Nazilli basmasıyım Doktor bana ne yapsın Ben sevda hastasıyım Dere boyu kızılcık Kız saçların kıvırcık Her yanın tamam emme Memelerin ufacık Karanfilin dalı yok Çok güzelsin yârin yok Yârin elinden almışlar Cahilsin haberin yok Dere geliyor dere Kumunu sere sere Dere beni al götür Yârimin olduğu yere Kuyu kazdım derinden Suyu gelir serinden Abdest aldım namaz kıldım Gülmemelerin şerrinden Kar yağar alçaklara Dökülür saçaklara Nasıl analar doğurdu Sığmazsın kucaklara Elma versem almazsın Sen elmasız kalmazsın Al uçkurunu ben çözeyim Sana zahmet olmasın Ay doğar aşar gider Gönülleri yakar gider Gül memelerin görülmüyor Ak gerdanın arasından Kara koç boyanır mı? Öpsem yar uyanır mı? Sevip sevip ayrılmaya Söyle can dayanır mı? Geline bak geline Kına yakmış eline Sarılacaklar bu akşam Gelin senin beline A feridem a feridem Ne bakarsın geriden Kurbanlık koyunlar gibi Ayrılmışsın sürüden Naile Karabulut’tan Derleme Maniler Su gelir deste gider Ayrılır dosta gider Gurbet yansın yıkılsın Sağ gelen hasta gider Ay doğar gediğinde Tanırım giydiğinden Canım ol yare kurban Dönmese dediğinden Hisarın bedenleri Çevinin gidenleri Ne güzel baş bağlıyor Akbaşlar fidanları Ekin ektim ot bitti Dalında bülbül öttü Ötmez olaydın bülbül Yarim gurbete gitti Ay doğar batar şimdi Işığı tutar şimdi Yarimin kölesiyim Dilerse satar şimdi Pamuk içinde çiğit Belinde altın divit Hem sararmış hem solmuş Bu kız güzel ve yiğit 310 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Kara kayadan uçtum Çayır çimene düştüm Ne belalım başım var Vefasız yare düştüm Ay doğar aşmak ister Al yanak yaşmak ister Şu benim deli gönlüm Yare kavuşmak ister Ay doğar minareden Ölüm bu yareden Benim yarimi gönder Yeri göğü yaradan Ay doğar sini gibi Sallanır servi gibi Yarin kokusu gelir İlk bahar gülü gibi Kekliğim seker ağlar Tüyünü döker ağlar Anasız gelin olanlar İçini çeker ağlar Şu dağlar solmasaydı Lalesi solmasaydı Ölüm Allahın emri de Ayrılık olmasaydı Dip odanın kilimi Tut kaynana dilini Tutmaz isen dilini Niye aldın gelini Deniz coştu göl oldu Yarim sana ne oldu Benim sana yandığım Memlekete şan oldu Pabuç giymiş çocukları Bak bir sile topukları Beni baştan çıkardılar Parlayan bez boncukları Sergenlerde çekirdek Bostanlar da bitecek Ben isterim babamdan Dört davul sekiz köçek Evleri var üst başta Kurudum dalda taşta O orada ben burada Akıl kalmadı başta Ayakkabı giyerim Üstü beyaz olursa Kaynanamı severim Oğlu(kızı) güzel olursa Keteni bez edeyim Hangi yol gözeteyim Kara gözlü yarimi Kimlere benzeteyim Avlu dibi örümcek Aklım gitti görüncek Ben aklım yemedim Köy oğluna gidecek Ev üstüne ev yaptım Çıktım üstüne baktım Yarim gelecek diye Çifte lambalar yaktım İp attım ucu kaldı Ocakta saçı kaldı Ben büyüttüm el aldı Yürekte acı kaldı Yaza yaza yaz geldi Mürekkebim az geldi Daha Yazacaktım ama Akbaşlara kiraz geldi Elinde demir orak Mektup göndersem ırak Cebinde tarağı var ya Bana yadigâr bırak Evleri ıssız koyanın Testiyi susuz koyanın Allah muradını verdi Anayı kızsız koyanın Çaya inesim geldi Şeker yiyesim geldi Ela gözlü yârimi Gene göresim geldi Armut dalda bir iki Saydım baktım on iki On ikinin içinde Gök yazmalı benim ki Gelin geldi köyümüze Şenlik kurdu evimize Hoş geldin allı gelin Sefa geldin pullu gelin Dağdan kestim kereste Kuş besledim kafeste Yarin hasta dediler Yetiştim son nefeste Terledim yana yana Su içtim kana kana Yüzünü bir göremedim Bilmem gidem ne yana Şu kocaman dağ bana Üzüm dolu bağ bana Değme, zincir kar etmez Zülfün teli bağ bana Ay gelin aydan beri Çay gelir çaydan beri Ben yârimi görmedim Bir buçuk aydan beri Bahçenizde gül var mı? Gül altında yol var mı? Gel gidelim sevdiğim Annenden izin var mı? Kayadan indirmişler Tirene bindirmişler Sırma saçlı yarimi Gurbete göndermişler Duvağın telli gelin Gümüşten telli gelin Buğulu gözünden Sevdiğin belli gelin At üstünde jandarma Tut kolundan gönderme Kız ben seni alacağım Kimselere deyiverme 311 Feyzullah Kırca Bayram neşe günüdür Müminin düğünüdür Bugün sevinmek var ya Ramazan ürünüdür Karanfili ekmedim Suyunu da dökmedim Yârimden ayırdılar Böyle dert hiç çekmedim Tavanlarda tencere El vurmadım inciri Gâvur baban duymasın Çeker beni zincire Köyümüze giderken Çeşmede at sularken Yârimin mektubunu Eğlendirme ver erken Kayadan öküz bakar Alnında var bir sakar Yakışıklı genç varken Yaşlı olana kim bakar Oynayana bakmalı Beşi birlik takmalı Oynayanın yollarına Malı mülkü satmalı Akbaşların kızları Sürmelidir gözleri Gözlerine bakarken Kaçırdım öküzleri Benim kendi yazdığım maniler (Feyzullah Kırca) Kaşık kara yay gibi Gözün parlar ay gibi Ceylan gözlü yar sevdim Durmak bilmez tay gibi Bahçede erik armut Parmak gibi karadut Benim dert bana yeter Düşürme içime kurt Başında bez bağlama Karagözlüm ağlama Derdime dert ekleyip Ciğerimi dağlama Bacaya leylek kondu Giydiğim kara dondu Bu sevdaya düşeli Oy benim aklım dondu Kalbi göğsünde atan Sevip sokakta yatan Benim gara sevdalı Gör merhemi olmayan Telgırafın teline Yârin saçın teline Su dökemez kimseler Sevdiğimin eline Elimde bir gecere Sevdim seni bir kere Yar derdine düşeli Kapı oldu pencere Yanağın olmuş kiraz Sendeki bu cilve naz Canımdan bezdirdi yav Duy beni gönlüne yaz Evin bakar camiye Söversin hep hamiye Abdest namaz bilmezsin Benzersin haramiye Giymişsin kara potur Hır hır sürersin motur Canımı sıkma gari Otur dizime otur Konuşma balık malık Gözlerim sana dalık Benim gönlümse sana Yar ölümüne çalık Bakma bana alık alık Sudan çıkarsa balık Yaşayamaz ki ölür Olsa da kalabalık Dalları basmışta kiraz Nedir sendeki garaz Be insafsızın kızı Gel bize biraz biraz Sen istedin de gittim Hayatı zindan ettim Seni unuttum sanma Sana eridim bittim Çok naz âşık bezdirir Diyar diyar gezdirir Başkası sever bak beni Bakır bakar sezdirir Bir güzel sen sanırsın Sevdama tuz banarsın Şu canımı çok yakarsın Bak kaybedip yanarsın Kızlar var öbek öbek Hey gidi akkelebek Nerden buldum seni ki Dövdün başımda dübek Ey ela gözlü yârim Geleyim seni sârim Sen beni getirmezsen Kimin yanına varim 312 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ÖRF ve ADETLERİMİZ KÖYÜMÜZDE BAYRAMLAR RAMAZAN VE RAMAZAN BAYRAMI Ramazan ayı yaklaşınca Ramazan’a hazırlık yapılır. Bu hazırlıklar çerçevesinde yufka yapma, ekmek pişirme, yakacak hazırlama gibi faaliyetler yapılır. Ramazan’a bir iki gün kala Ramazan davulcusu tutulur. Köyümüzde en az iki tane ramazan davulcusu olur. Davulcu ücreti belirlenen en yüksek fiyattan kırma usulüyle hanelerin ödeyeceği en hesaplı ücretle davulu çalacak kişiler ihaleyi alır. Sahurda davul ve maniler eşliğinde hanelerden tamam katlım deyinceye kadar ya da evin ışığının yandığını görünceye kadar seslenilir. Yılın diğer aylarında olduğu gibi ramazanda da köy konağı devam eder. Korucu ve davulcular konak sahibinden sahurda ve iftarda yemek alırlar. Misafir varsa misafirlerle yerler, misafir yoksa kendileri yerler. İftardan sonra ilahiler ve salâvatlarla teravih namazları kılınır. Sabah ve ikindi namazlarında mukabeleler okunur ve dinlenir. Birçok yerde olduğu gibi bizim köyümüzde de kadınlar teravihe gelir. Ramazanda gece saat üçlere kadar kahvemiz açık olur. Köy odamızda açık olur. İsteyenlerde odamızda oturur. Bir aylık Ramazan böyle geçtikten sonra arefe günü İkindi namazından sonra imam-hatip önderliğinde mezarlığa gidilir. Mezarlıkta Yasin, Mülk(Teberake), Nebe(Amme), aşırlar ve diğer kısa sureler okunur ve dua yapılır. Duadan sonra isteyenler isterlerse kendi yakınlarının mezarlarını teker teker ziyaret ederler. Kabirlerin bakımını yaparlar. En geç bayram sabahına kadar zekât, fitre ve sadakalarla fakirler sevindirilir. Onlarında bayram ihtiyaçları karşılanır. Çocuklar bayramlaşmaya geldiğinde ikram etmek için bayram şekeri hazırlanır. Bayramdan önce bayrama özel bayram ekmeği pişirilir. Ekmeğe farklı şekiller verilir ve üzerine yağlı ve yumurtalı yoğurt sürülür. Bakkallar çocuklara yönelik yiyecek ve oyuncaklar, ses ve duman çıkarıcı patlayıcılar getirirler. Bayram sabahı herkes bayrama hazırlanır ve erkekler bayram namazına gelir. Namazdan sonra büyükten küçüğe yaş sırasına geçilir. Ve herkes birbiriyle bayramlaşır. Yaş sırası şöyle olur: Önce en yaşlı kişi cami kapısından itibaren durur. Onun küçüğü onunla bayramlaşır ve yanına durur. Bu en küçük olan kişinin sıradakilerle bayramlaşıncaya kadar devam eder. Cami kapısından başlayan bayramlaşma sırası Kur’an Kursuna kadar gider. Oradan geri döner caminin başındaki yolda da gidiş geliş devam eder. Bayramlaşma töreni bittik313 Feyzullah Kırca ten sonra sofra hazırlayanlar getirirler ve cami yanındaki odalarda yenir. Ev halklarıyla bayramlaşılır. Büyükler ziyaret edilir ve onlarla bayramlaşılır. Köyümüz dışında ikamet eden ve hısım akrabasından uzakta yaşayan köylülerimiz bayramlar vesilesiyle sılaya gelerek hasret giderirler. Bazıları da hanımına söz geçiremediği için ya da anababayı ihmal edip tatile gitmeyi tercih ettiği için bayramlarda gelmeyerek ana-babalarını boynu bükük, gözü yaşlı bırakabilmektedirler. Allah onlara akıl ve izan versin. Onları yaşlandıkları zaman aynı durumda bırakmasın inşallah!... KURBAN BAYRAMI Kurban Bayramından aylar önce kurbanlıklar hazırlanmaya başlanır. Kurbana birkaç hafta kala hayvan pazarları hareketlenmeye başlar. İmam hutbe ve vaazlarda kurbanla ilgili bilgilere yer verir. Hangi hayvanlardan kurban olur, hangilerinden olmaz. Kurban kimlere vacip olur. Yine Ramazan bayramında da olduğu gibi; ocuklar bayramlaşmaya geldiğinde ikram etmek için bayram şekeri hazırlanır. Bayramdan önce bayrama özel bayram ekmeği pişirilir. Ekmeğe farklı şekiller verilir ve üzerine yağlı ve yumurtalı yoğurt sürülür. Bakkallar çocuklara yönelik yiyecek ve oyuncaklar, ses ve duman çıkarıcı patlayıcılar getirirler. Arefe günü ikindi namazından sonra imam-hatip önderliğinde mezarlığa gidilir. Mezarlıkta yine Ramazan Bayramında olduğu gibi; Yasin, Mülk(Teberake), Nebe(Amme), aşırlar ve diğer kısa sureler okunur ve dua yapılır. Duadan sonra isteyenler isterlerse kendi yakınlarının mezarlarını teker teker ziyaret ederler. Kabirlerin bakımını yaparlar. Otunu çöpünü temizlerler. Ağaç veya çiçek varsa sularlar. Yine Kurban Bayramı Namazından sonra büyükten küçüğe yaş sırasına geçilir. Ve herkes birbiriyle bayramlaşır. Bayramlaşma töreni aynen Ramazan Bayramındaki gibi olur. Kurban Bayramında Ramazandaki gibi yemek getirme pek olmaz. Çünkü kurban eti yeninceye kadar pek bir şey yenmez. Bu sevaptır. Bayramlaşma töreninden sonra kahvede kısa birer çay faslından sonra evlere gidilir. Ev halklarıyla bayramlaşılır. Hazırlanmış olan kurbanlıklar kesilir. Derileri bir hayır kurumuna veya Türk Hava kurumuna bağışlanır. Etleri 3 e taksim edilir. Biri fakirlere dağıtılır. Biri akraba ve komşularla yenir. Biri de kesen kişinin ailesi için ayrılır. Kesen kişi fakirse, evine yılda bir kez et giriyorsa, hepsini kendi ailesi için de alabilir. Kurban kesme işi bitirildikten sonra yine Ramazan Bayramında olduğu gibi büyükler ziyaret edilir ve onlarla bayramlaşılır. 314 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü MAHALLE HURUNUNDA EKMEK ve BAYRAM EKMEĞİ Normal Ekmek Pişirme Bir önceki ekmekten bırakılan ekmek mayasıyla ya da şimdilerde olduğu gibi ilçedeki ekmek fırınlarından getirtilen ekmeklik hamurla küçük bir leğende akşamdan ekmek hamuru tutulur. Sabah ise tekneye ya da büyükçe bir ekmek leğenine un eleyerek esas ekmek hamurunun karılmasına geçilir. Akşamdan hazırlanan mayalanmaya bırakılan hamur da elenmiş una katılarak, ılık tuzlu su ile karılır. Üzeri temiz çarşafla ve onun üstü de yorgan yastık gibi örtülerle örtülür ve kabarmaya bırakılır. Kabardıktan sonra açılır ve ekmek tahtalarına yastacın üzerinde ele yapışmaması için unla yoğrularak ekmek halinde parçalanarak sıralanır. Sonra Hurun ekmek pişirilecek seviyede çırpı dediğimiz kuru dal parçalarıyla yakılır. Kötürge ve kötürge gibi uzun sopanın ucuna bağladığımız bezlerle korları hurunun(fırın) ağzına toplanır. Ekmeklerin konacağı yerler kor ve küllerden temizlenir. Sonra ekmekler, ekmek küreğiyle huruna sırayla konur ve pişmeye bırakılır. Piştikten sonra tekrar ekmek tahtası denen taşıma araçlarıyla eve götürülerek üst üste gelmeyecek şekilde sıralanarak, soğuması beklenir. Soğuduktan sonra ambarlara ya da müsait bir yere saklanarak yemeklerde birer ikişer, ihtiyaca göre getirilip yenir. Eğer ekmekler sıcakken üst üste yığılırsa taze ve sıcak oldukları için ezilirler. Bayram Ekmeği Her iki dini bayram olan ramazan ve kurban bayramlarında, bayrama özel bayram ekmeği yapılır. Hamuru normal ekmek gibi hazırlanıp kabartılan bayram ekmeğinin değişik şekillerde yapılışı vardır. Bunlara halka, büyük boy ekmek olarak yapılır. Bunlara çeşitli şekiller verilir. Çeşitli şekiller verilen büyük boy ekmeklerin üstüne parmak gibi yuvarlanmış hamurlarla süslemeler de yapılır. KÖYÜMÜZDE DÜĞÜNLER KIZ İSTEME VE YAĞLIK ALMA Gençlerin birbirlerini görüp beğenmesi ya da görücü usulüne benzer şekilde gençlerin zaten birbirlerini tanıyor olmaları dolayısıyla gıyabi (birbirlerinden habersiz) onaylarıyla dünürcü (kız isteme) olayı başlar. Bu kız isteme olayı bazen iki, bazen de oğlan tarafının ısrar edersek belki olur ümidiyle defalarca devam edebilir. 315 Feyzullah Kırca Genellikle birinci seferde biz düşünelim denir. İkinci seferde biz etraflıca bir daha görüşelim denir. Ona da soralım buna da soralım denir. Üçüncü seferde ise oluyorsa şu kadar altın şu kadar bilezik vs. takı istiyoruz kabul ederseniz olur denir. Ya o gün söz kesilir ya da haftaya gelin söz keselim ve yağlığınızı(işlemeli mendil) denir. O gün kız evi yemek de hazırlar. Yemekler yenir. Yağlık verilir. Küçük heybe adı verilen nişan merasimi günü verilir. KÜÇÜK HEYBE (TAKI NİŞANI) Bu küçük heybe adı verilen nişan merasiminde söz kesilirken istenen ve vaat edilen takılar takılır. Diğer basma, fistan türü eşyalar gelin kıza verilmek üzere ortaya açılan serginin üzerine atılır. Başörtüsü türü eşyalar ise gelin kıza oynarken başına örtülür. Nişanlılık süresince her bayram buna benzer torba götürme adı verilen etkinlikler yapılır. Bu vesileyle damat adayı ve gelin kız müstakbel kayın peder ve kayın valideleriyle bayramlaşırlar. Zamanımızda artık kaçgöç olayı fazla kalmasa da bu adetlerimiz hala devam etmektedir. BÜYÜK HEYBE (ESAS NİŞAN) Düğüne yakın ise büyük heybe adı verilen esas nişan yapılır. Tabi bu birazda tarafların konuşup anlaşmalarına bağlıdır. Bu nişanda da diğer tüm heybeler ve torbalar gibi önce erkek tarafı kız tarafına akraba ve komşularıyla gider ve yemek ziyafeti verilir. Erkek tarafının kız tarafına geldiğinde bu tür heybe adını verdiğimiz nişan merasimlerinde yemek ve çay ikramın edildikten sonra kadınlar kendi aralarında def ve türküler eşliğinde oynarlar. Ortaya serilen sergiye atılar ve sepiler atılır. Bu atı ve sepiler basma ve fistandan tutun, çorap ve işlemeli mendile varıncaya kadar bulunur. Bez dediğimiz başörtüsü ve para türü takılar gelin kız ortada oynarken bezler başına örtülür; paralar yakasına takılır. Sadece altın türü takı gelin kız ortada oynarken genellikle küçük heybe adı verilen nişanda takılır. Bu etkinliğin ertesi gün de kız tarafı oğlan tarafına akrabalarıyla giderek çay, kahve ve yemek ikramında bulunur. NİKÂHA GİTME Düğünden önce nikâha gidilir. Nikâha gitme olayı da şöyle gerçekleşir: Nikâh günü belirlenir. O gün bir minibüs tutulur. Damat tarafı hazırlanır ve kız evinin kapısına gelirler. Kız tarafının bir akrabasıyla birlikte gelin kızı da alırlar ve Dursunbey’e götürürler. Nikâh 316 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü memurluğunda resmi nikah için gerekli evrakları düzenleyerek nikah işlemlerini yaparlar. Alınacakları alırlar ve düğün için yapılacak olan hazırlıkları yaparlar. Akraba ve komşulara verilecek olan hediyelikleri alırlar. Gelin kızın istediği özel eşyalar varsa alırlar. Lokanta da yemek filanda yerler. Yine tutulan minibüsle köye gelirler. Genellikle nikâh işlemleri öncesinde veya sonrasında düğün günü belirlenir. Ve böylece düğüne geçilmiş olur. DÜĞÜN MERASİMİ Düğünler Çalgısız ve Çalgılı olmak üzere iki şekilde yapılır. Köyümüzde çalgılı düğün çok nadir yapılır.20-25 senedir üç beş tane çalgılı düğün ancak yapılmıştır. ÇALGISIZ DÜĞÜNLER Düğünlerimiz genellikle Cuma günü başlar. Cuma günü hem kız evi döşeğin önüne diye, hem de olan evi oğlan evi de döşeğe diye erkekleri şeker dağıtarak döşeğe davet ederler. Aynı esnada akşama da toplantıya gelin diye yemeğe davet ederler. Yöresel kıyafetlerle giyinmiş kızlarda kadınları ve kızları akşam için yemek ve kınaya davet ederler. Köyümüzün gençlerini de gençlerden bir kişiye de delikanlılar genlerin odasına gelmeleri için davet ettirilir. DÖŞEK GÖTÜRME MERASİMİ İkindi namazından sonra köy imam-hatibi minare hopörlerinden döşeğe gidiyoruz diye ilan eder. Oğlan tarafı kahve de köylüye çay söyledikten sonra oğlan evini önünde toplanılır. Burada gelenlere tepsi içerisinde şeker ve sigara ikram edilir. Burada tekbir getirecek olanların omuzlarına havlu verilir. Ondan sonra; Oğlan evinden alınan yorgan, döşek, halı, kilim, yastık, çeyiz sandığı gibi eşyalar tekbirler eşliğinde kız evine götürülür. Bu eşyalar döşeğin önüne gelenler tarafından alınıp kız evine konurlar. Burada da oğlan evi tarafından havlu veya mendil dağıtılır. İmam-hatibimiz döşek duası yapar ve dağılınır. Gelinin çeyizi Cuma günü döşekten sonra Pazar günü öğleye kadar kız evinde sergilenir. El emeği göz nuru çeyizler bir nevi köylülerin ve misafirlerin beğenisine sunulur. TOPLANTI YEMEĞİ Cuma günü akşam her iki tarafta da toplantı adı verilen yemek ziyafeti verilir. Düğün sahiplerinin yatılı misafirleri için konaklayacak ev ve misafirlere hizmet edecek konakçı belirlenir. 317 Feyzullah Kırca GENÇLERDE ODALARINDA TOPLANIR Bu arada bayrağın altındaki gençlerde odalarında toplanırlar. Oğlan evinden yemek, çay ve sigara alırlar. Cuma günü akşamdan seçimle o düğün için bayraktar seçerler. Ve o bayraktar o düğünde bayrağı taşır ve gençlerin başkanlığını yapar. Damat çağırılır ve bayrak çekme parasının pazarlığı yapılır. Bayrak çekme parası normalde bir yevmiye olur. Damat bayrak altına girmemiş ise bayrak çekme parası iki katı olur. Bayrağın altındaki gençler Cuma, Cumartesi ve Pazar günü günde üç öğün oğlan evinden yerler ve içerler. Bayraktar cumartesi günü güneş doğmadan bayrağı oğlan evinin üstüne diker. Cumartesi günü düğüncü karşılama günüdür. Düğün sahipleri ve konakçılar düğüne gelen misafirlerle ilgilenirler. Bayraktar güneş batmadan bayrağı indirir. Akşam eğlence varsa kırmızı gül veya org eşliğinde eğlence yapılır. Gece saat 21.00,22.00 gibi kız evine kına götürülür. DİNİ NİKÂH TÖRENİ Cumartesi günü öğle namazından sonra damat ve iki şahitle birlikte hocanın önderliğinde gelin kızın çeyizinin sergilendiği (kız evine) gidilir. Önce nikâh için gelindiği haber verilir. İzin alındıktan sonra eve girilir. Önce tövbe istiğfar ve mehirin kararlaştırılmasından sonra İmam nikâhı yapılır ve oğlan evinde nikâh kıyanlara da yemek yedirilir. KINA GÖTÜRME MERASİMİ Kınaya gitmeden önce bayraktar ile döşek yengesi önce saat 21.00 gibi giderler biz geliyoruz diye kız evine haber verirler gelirler. Saat 22.00 gibi de kına götürülür. Kınada bir erkek lüks gibi aydınlatıcıyı taşır. Diğer bir erkekte süslenip tepsi üzerindeki yarım kabağa saplanmış şimşir veya piynar dalının ve kınaların bulunduğu tepsiyi taşır. Bayraktar ve sağdıcı da onlara eşlik eder. Kınaya gelen kadın ve kızlarda hep birlikte kız evine kınayı götürürler. Kız evinde onları gelin kıza hediye adlı bahşiş tepsisi karşılar. Kınaya gelen erkeklere ve bayraktarla sağdıcına işlemeli mendil verilir. Ve onlar dönerler. Kadınlar kız evine girerler. Def ve kadınların kendi aralarında söylediği türküler eşliğinde kadın kadına oynarlar. GELİN ALMA MERASİMİ Pazar günü yine bayraktar güneş doğmadan Bayrağı oğlan evinin üstüne diker. Öğle namazından önce erkek tarafı camide mevlit oku318 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü tur. Öğleden sonra ikindiye doğru gelin arabası süslenir. Kız evinde ise gelin giydirilir. Bu giydirme olayı da iki şekilde yapılır. Biri eski usül(adet) al gelin olarak giydirilir. Diğeri ise ak gelin diye ifade edilen beyaz gelinlik giydirilir. Al Gelin; Köydeki kişiler tarafından yöresel kıyafetlerle yapılır. Gelin başı ise başa konan bir kutuya bez (boncuk oyalı başörtüsü) dolanarak yapılır. Ak Gelin; Dursunbey de kuaförde gelin ve arkadaşlarının başı yaptırılarak, alınan veya kiralanan gelinlik giydirilerek yapılır. Gelin alıcılar, gelin bu şekilde hazırlandıktan sonra kız evinin kapısına gelirler. Gelinin kapısı kilitlidir. Kapıyı açtırmak için adetten baş yapanlar adetten cüz’i bir miktar para alırlar. Gelin alıcılar kapıyı açtırdıktan sonra içeri girerler. Gelin alıcılar oğlan tarafının iki üç tane yengelerinden olur. İkindi namazından sonra hoca hoparlörden gelin almaya gidilecek diye ilan eder. Yine erkek tarafı kahvede köylüye çay söyler. Topluca oğlan evine gidilir. Burada tepsiyle şeker, sigara ikram edilir. Tekbir getirecek olanların omuzlarına havlu dağıtılır. Gelin alma konvoyuna katılacak araçlara da havlu bağlanır. Tekbirler eşliğinde önde bayrak ve kol kola giren gençler, arkada imam ve köylüler, onların arkasında gelin arabası ve konvoy gelin almaya gidilir. Bu arada Pazar günü öğleden sonra toplanan çeyiz ve yorgan, döşek gibi eşyaları bir traktörle alıp damat ve gelinin gireceği eve getirip koyarlar. Gelin konvoyu kız evine varınca Yine tepsi içinde şeker ve sigara ikram edilir. Gelin arabası kapıya yanaştıktan sonra gelin babası, erkek kardeşi, amcası, eniştesi gibi yakınları tarafından tekbirler eşliğinde arabaya bindirilir. Tekbirler gelin bindikten sonra şeker serpilir ve hoca dua yapar. Duadan sonra kız tarafı köylüyü akşam yemeği için yemeğe davet eder. Gelin yine tekbirlerle damadın evine götürülür. Yolda bayraktar gelin arabasını sudan geçirdikten sonra; konvoydaki araçlardan sudan geçme parası toplar. Gelinin güzergâhında çeşme önü veya üzerinden geçilecek su yoksa bayraktar yola su döküp âdeti terine getirir. Gelin damadın evinin kapısına geldiğinde bayraktar bayrağı kapıya diker ve Cuma günü kararlaştırılan bayrak çekme parasını alır ve gençlerle paylaşır. Bundan sonra araba kapıya yanaşır ve yine hoca dua yapar. Burada da erkek tarafı şeker serper. Tekbirlerle gelin indirilir. Damat ve babası tebrik edilir. Kadınlar gelinin yanına girip de gidebilir. Erkekler hemen dağılır. Akşam kız tarafı köylüye yemek verir. Oğlan tarafındaysa damat salma yapılır. 319 Feyzullah Kırca Gelinin ana-babası adet üzere gelin indikten sonra küçük bir çocuk ile evlerini süpürmeleri için damada süpürge gönderirler. Damat ise süpürgeyi getiren çocuğa para vererek sevindirir. Yatsıdan öncede honça adı verilen ve içinde pişmiş tavuk, helva vs. bulunan yemekler gönderirler. Damat salınınca gelinle damat yatmadan önce onları yerler. DAMAT SALMA Yatsı namazından önce damat sağdıcı ve akrabaları tarafından giydirilir. Damat anası ve evdeki kadın akrabalarıyla helalleşir. Erkeklerle birlikte yatsı namazına giderler. Namazdan sonra tövbe istiğfar duası yapılır. Damat namazda iken ayakkabıları saklanabilmişse adetten damada geri parayla satılır. Sonra damat salmaya gidilir. Eve yaklaşınca kısık sesle tekbir getirilmeye başlanır. Tekbirlerde gelin almadaki gibi bağırılmaz. Çünkü nikâh, düğün alenidir. Zifaf ise gizlidir. Tekbirlerden sonra damat salma duası yapılır. Damat; damat salmaya gelenlerle de helalleşir. Adetten yumruklarla gelinin yanına salınır. Evde damadın gelmesini bekleyen gelin alıcılar giderler. Damat gelin alıcıların gelinin bulunduğu odanın kapısına bağladıkları ipi keser. Kapı önüne konan su bardağını devirerek odaya girer. Geline yüz görümlüğü takar. Yüz örtüsünü açar. Honçayla gelen tavuk ve honça yemeklerini yerler. Allah rızası için ikişer rekat namaz kılarlar. GELİNİN EL ÖPMESİ Pazartesi günü sabah namazına giderken damat köy odasına bir paket çay ile bir poşet şeker götürür. Kahve açıksa namaza gelenlere çay kahve ikram eder. Sabahleyin güneş doğduktan sonra gelin alıcılar tekrar gelirler. Çarşafın durumunu gelinin anasına müjdelerler. Gelini el öpmesi için gelini giydirirler. Saat 10:00 a doğru gelini ve damadın akrabaları geline el öptürmeye gelirler. Gelin elini öptüğü kişilere yakınlık ve cinsiyet durumlarına göre mendil ya da bez (başörtüsü) hediye eder. Köyün kızları gelinin yanında buluştuktan sonra okul önlerinde ve müsait yerlerde sallangece binerler. Yani büyükçe bir ağaca bağladıkları urganla birbirlerini sallarlar. Çeşitli oyunlar oynarlar. Erkeklerde birdirbir, uzuneşek gibi oyunlar oynarlar. Kızlar erkekler birbirlerine bakışırlar ve kur yaparlar. GELİNİN SUYA GİTMESİ Salı günü gelinin arkadaşları öğleye doğru gelinin yanında toplanırlar. Yöresel kıyafetlerle giyinirler. Bir ibrik ile köy yakınlarındaki bir 320 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü çeşmeye gelin suya götürülür. Gelin suya giderken yolda gördüğü akraba ve komşularının ellerini öper. Onlara mendil ve başörtüsü ya da havlu hediye eder. Arkadaşlarından ikisi gelinden önce çeşmeye giderler ve çeşmenin ahırını bulandırırlar. Ahıra ayna ve tarak atarlar. Gelin çeşmeye gelince ibriğe suyu doldurur. Ahırdaki ayna ve tarağı arar. Aynayı önce bulursa doğacak ilk çocuğu erkek, tarağı bulursa kız olacak denir. Bu sadece bir adettir. Sonra gelini suya götüren kızlar oynayıp, tülleyip geri gelirler. GELİN GEZMESİ Düğünün son halkası olan gelin gezmesi de genellikle Çarşamba günü yapılır. Gelin ve damat; yakınları olan 20-30 kişiyle birlikte gelinin ana-babasının evine ziyarete giderler. Gelinin ana-babasının ve diğer akrabalarının ellerini öperler. Onlara hediyeler verirler. Gelin gezmesine katılan herkese yemekler ikram edilir. Gelin gezmesine yemek çeşidi sayısı çok olduğu için çanak sayma da denir. ÇALGILI DÜĞÜNLER Köyümüzde çalgılı düğün çok nadir olur. İçki içilmesin diye 30 yılı aşkın süredir çalgılı düğünlerle mücadele edilmiştir. Ama yinede zaman zaman çalgıyla düğün yapılmaktadır. Çalgılı düğünlerimizde halk arasında âminli düğün diye de ifade edilen dualı düğünlerden farklı olarak tekbir yerine davul çalınır. Cuma günü döşek davul zurna götürülür. Cumartesi günü düğüne gelenler davul zurna ile karşılanır. Cumartesi günü gece kına davul zurnayla götürülür. Eskiden cumartesi günü akşamları oturak muhabbeti denilen eğlenceler yapılırdı. Şimdilerde ise dualı düğünlerde de yapılan Kırmızıgül veya Org eşliğinde yapılan eğlenceler almaya başlamıştır. Son yılda yapılan düğün ve eğlencelerde havai fişek gösterileri revaçta olmaya başladı. Pazar günü de çalınır oynanır. Cumartesi günü olsun, Pazar günü olsun gençler düğün sahibine odun kırarlar. İkindiden önce gençler kazan ile düğün sahibine suya giderler. Gençler oyunlar ve manilerle kızlara kur yaparlarken kazanda su filan kalmaz. Kazan dersen delik deşik olur. Ama adet yerini bulacak ya; kazanla suya gidilir. İkindiden sonra gelin alınır. Gelin binerken ve inerken davullar susar. Hoca yine dua yapar. Pazartesi günü sabah öğleye doğru da damadın evinin önünde çalınır ve oynanır. Damatta oynatılır ve gelinde onu seyreder. İsterse gelin damat oynarken; damada para çevirir. Belki de üzerine şeker serper. 321 Feyzullah Kırca Tüm bu döşek götürme, düğüncü karşılama, gelin alma, kazanla suya gitmelerde bayrak götürülür. Gençler bayraktarın yanında katara girer. Davul zurna çalar. Arada bir durup oynarlar. Yürünürken kızların bulunduğu yerlere doğru hareketlenip bağırarak maniler söylerler. Bu manilerden bazıları şunlardır: Baltayı vurdum taşa Taş yarıldı baştanbaşa Çıkar kız şalvarını Yırtayım baştanbaşa Aaaa kızlara kızlar Dere boyu kızılcık Kız saçların kıvırcık Her yanın tamam ama Memelerin çok ufacık Aaaa kızlara kızlar Alfata bak alfata Yaprakları dalgada Kız seni alacağım ama Koca köylü kavgada Aaaa kızlara kızlara İşte geldik kapınıza El vurduk Yapınıza Selemün aleyküm ağalar Mendil verin hepimize Aaaa kızlara kızlara Kar yağar alçaklara Savrulur saçaklara Bu kimin yâriymiş Sığmıyor kucaklara Aaaa kızlara kızlara Geline bak geline Kına yakmış elini Bu ne güzel kızmış Kayışda takmış beline Aaaa kızlara kızlara Deve geliyor deve Zincirini geve geve Acep bu güzellerden Hangisi bizim eve gele Aaaa kızlara kızlara 322 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Ekmek dersen bedirin Su dersen hıdırın Köyün güzel kızları Yiyin yiyin kudurun Aaaa kızlara kızlara KÖYÜMÜZDE ASKER UĞURLAMA Askere gidecek olan kardeşlerimizin sülüs almasına yaklaşık bir ay kala akraba ve komşuları tarafından davet edilip ziyafet verilmeye başlanır. Her gün bir kişinin, bazen de öğle bir kişinin, akşam bir kişinin evine olmak üzere günde iki kişinin evlerine davet edilirler. Tabi bu davet edenlerin çokluğuna, günlerin azlığıyla ilgili bir durumdur. Askerler sülüse yaklaşık bir hafta kala, bir akşam eğlence yaparlar. Bazen de mevlit okuturlar. Eskiden hep askere gidenler deve oynatırlardı. Şimdi pek sık yapılmasa da insanlarımızın şehre göç etmeye başlamasıyla deve oynatma olayı da nadiren yapılır hale geldi. Ama eğlence genellikle yapılır. Askerlerin sülüs alma günü geldiğinde bir gün önce askerlerin yarın gideceği ve asker uğurlama duası yapılacağı duyurulur. Ertesi günü alma günüdür. Sülüs alma günü komşular erkek-kadın, çolukçocuk cami meydanında toplanırlar. Yine minare hoparlöründen topluca asker uğurlama duası yapılır. Duadan sonra komşular tek sıraya geçer ve askere gidecek olan kardeşlerimiz tek sıra halinde bekleyen komşularımızla tek tek helalleşirler. Kendisiyle helalleşilmekte olan komşularımız karınca kaderince üçer beşer kuruş hediye veririler. Bazen tekbirlerle olmak üzere harman yerinden arabalara bindirerek uğurlanırlar. Askerler Dursunbey’e giderek sülüslerini alırlar. Ve kendilerine verilen sülüs tarihlerinde herkes kendi birliğine, acemi birliklerine teslim olarak askerlik görevlerine başlarlar. Böyledir Akbaşlar Köyümüzde asker uğurlama merasimlerimiz. Allah her vatan evladının vatana, millete, dinimiz İslam’a yaraşır şekilde vatani görevini yaparak sılaya dönmek nasip eylesin. KÖYÜMÜZDE HAC MERASİMLERİ HACI UĞURLAMA Hacca gidecek olan komşularımız öncelikle, hacca gitmek için il ve ilçe müftülüklerine müracaat ederek, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki hac organisazyonuna kayıt olurlar. Çekilen kuralar sonucu hacca gitme hakkını kazanabilen komşularımız, diyanetle mi gidecek veya özel şirketlerle gideceği tercihini yapar. Bunlardan birine kayıt 323 Feyzullah Kırca olur, ücretini öder ve hazırlıklarını yapar. Yakınları başta olmak üzere koy halkı, evinde ziyaret eder ve hayırlı yolculuklar diler. Kutsal beldeye yolculuk günü geldiğinde hacı uğurlama duası yapılacak diyerek, minare hoparlöründen ilan yapılır. Duaya ve hacı uğurlama merasimine katılacak olan komşular cami önünde toplanır. Minareden dua yapılır. Hacı adaylarına hayırlı yolculuklar dilenir. Hacı adayları komşularla helalleşirler. Hacı adayları lokum veya şeker gibi şeyler ikram ederler. Hatta kahvede tüm halka çay ikram ederler. Böylece hac yolculuğu başlamış olur. Hacı adayları, köyün çıkışına kadar tekbirlerle götürülürler. Toplanma yerlerinde hacılar ilçe de veya ilde toplanarak kafile başkanlarının sevk ve idaresinde yolculuk ve hac görevi devam eder. HACI KARŞILAMA Allahın izni ve yardımı ile kutsal beldedeki hac görevi bitince, köye döndüklerinde aynı şekilde köyün girişinden yine tekbirlerle alınarak, cami yanına getirilirler. Yine bir dua yapılır. Duada yapılan haccın kabul olması ve gidemeyenlere de gitmenin nasip olması yüce rabbimizden istenir. Dahası hac ve diğer ibadetlerin gösterişten uzak olarak, Allah rızası için yapılması, kalplerimizde riyanın(gösterişin) uzak olduğu bir ibadet aşkının yer etmesi dilenir. Hacılarımız kutsal beldelerden getirdikleri hurma ve zemzem sularından komşulara ikram ederler. Komşular hoş geldiniz ve Allah haccınızı kabul etsin temennilerini sunarlar. Özellikle yakın akraba ve komşuları evlerine misafir olarak, onların yapmış oldukları bu ibadet sevinçlerini tekrar paylaşırlar. Sevinci paylaşılan hacılar ise; dostluk, arkadaşlık durumuna ve yakınlık durumuna göre; imkân durumu da göz önünde bulundururlar. Maddi imkânlarda el veriyorsa; yüzük, takke, tespih, seccade, namaz bezi, kına ve hurma gibi hediyeler verirler. KÖYÜMÜZDE SÜNNET MERASİMLERİ Köyümüzde sünnet merasimleri de hemen hemen düğünlerimize benzer şekilde yapılır. Bunun da düğünlerde olduğu gibi bir örf ve adetler zinciri takip edilerek yapılır. Bunlar; biri toplantı yemeği, kına yakma, akşam eğlencesi, köy turu ve kesim, mevlit ve yemek ziyafetidir. TOPLANTI YEMEĞİ Adet olduğu üzere, sünnet cemiyetinden birkaç gün önce komşulara düğünlerde olduğu gibi, sünnet evinde yemek daveti verilir. Bu 324 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü toplantı yemeği; sünnet merasimine sünnet sahibi tarafından davet edilen misafirlerle ilgilenecek kişileri ve konaklamaları için kalacakları evleri belirlemek düşüncesinden hareketle yapıla gelmiş bir âdetimizdir. Sünnet yapan aileler birden fazla ise birer gün arayla sırayla toplantı yemeği davetlerini yaparlar. Tek kişi ise sünnetin başladığı haftanın Cuma günü toplantı yemeği daveti verilir. Çünkü teamüle göre misafirler eskiden cumartesi günü gelir. Akşama kına ve eğlence olur. Pazar günü de sünnet kesimi yapılır ve misafirler dönmeye başlar. Bunun için, cumartesi gelmesi muhtemel misafirler için en geç Cuma akşamından konaklar ve misafirlere bakıcılar belirlenmelidir. KINA VE EĞLENCE Cumartesi günü misafirler gelmeye başlar. Cuma günü ve daha önce erkekler toplantı yemeği ile davet edilmişti. Sıra kadınlara davet vermeye gelir. Kadınlar ve kızlar da, cumartesi günü kına yakmaya davet edilir. Cumartesi akşamı da kadınlara sünnet sahibi tarafından yemek verilir. Kına yakmak isteyenlere kına yakılır. Sünnet sahibinin yakınları yöresel kıyafetlerini giyerler. Sünnet çocuklarının sırça parmaklarına adet üzere kına yakılır. Büyük eğlence tertip edilmişse, org eşliğinde ya da davul zurna eşliğinde eğlenilir. Son zamanlarda bir fişek gösteri yapma özentisi de yapılır oldu. Her ne kadar israfa kaçsa da, fişek gösterisi eğlence gecesi çok güzel bir görüntü oluşturuyor. Kına da buradaki eğlence yerinde yakılır. Eğlence tertip edilmediyse, evde kadınlar kendileri def çalarak oynar ve tüller. Kınayı da burada yakarlar. Kına yakmak istemeyene kına kuru olarak birer yakımlık miktarlarda sonraki zamanlarda yakmaları için ellerine verilerek hediye edilir. SÜNNET MERASİMİ Şimdi ise; Pazar günü yapılacak olan ve sünnetin esas kısmını oluşturan sünnet merasimi bölümüne geldik. Pazar günü saat on bir gibi sünnet turu, hopörlerden yapılan sünnet merasiminin başladığı ilanı yapılarak sünnet sahibinin evinin önünde toplanılır. Sünnet çocukları sünnet kıyafetleriyle giydirilerek hazırlanır. Takı takacak olanlar takmaya başlar. Ata bindirilerek köyde tekbirler eşliğinde sünnet turuna başlanır. Cami yanına gelindiğinde tura 5-10 dakikalığına ara verilir. Burada da takı ve para takacak olanlar takar. Sünnet merasimi birkaç ailenin birleşmesiyle yapılıyorsa, diğer ailelerin sünnet çocukları ve onlarla birlikte olanlar da cami yanına gelerek burada bir araya gelirler. Sünnet turunun kalan kısmı da tekbirler eşliğinde birlikte yapılarak kesim için belirlenen evin önüne gelinir. 325 Feyzullah Kırca Sünnet duası yapılarak, çocuklar evde hazır bekleyen sünnetçinin yanına götürülerek kesim işine geçilir. Sünneti yapılan çocuklar kucaklarda taşınarak kendi evlerinde köy geleneklerine göre süslenerek hazırlanan sünnet odasına götürülür. Burada iyileşince kadar istirahat etmesi sağlanır. Birde sünnet turu esnasında şeker serpme âdetinden bahsetmek gerekir. Bir kişi şeker serpme ile görevlendirilir. Tekbirler eşliğinde köy turu yapılırken, çocuklar şeker kapmak(toplamak) için şeker serpecek olan kişinin peşinde koşarlar. Oda ‘şavgılar’ deyin der. ‘Şavgılar’ dedikçe şekerleri çocuklara serper ve onlarda toplar. Sünnet kesimi yapıldıktan sonra camiye geçilir. Mevlit okunur. Tabi bu arada hayır yerinde cumartesi günü akşamdan başlanan büyük yemek ziyafeti hazırlanmaya devam edilmektedir. Namazı müteakip önce erkeklere ardından da kadınlara yemek ikramı edilerek sünnet merasimi sona erer. Misafirler köylerine ve memleketlerine teşekkür ve minnettarlık söylemleriyle yolcu edilerek sünnet merasimi sona erer. YENİ DOĞAN BEBEĞE İSİM KOYMA ESKİ TÜRKLERDE İSİM KOYMA Atalarımız ta Orta Asya’daki zamanlarda bile çocuklarına isim koymaya özel bir önem vere gelmişlerdir. Öyle ki; güzel ve namlı bir iş yapmadıkları sürece isim bile vermezlermiş. Türklerde çocuklara ad koymak, çok önemli bir olay olarak kabul edilir. Çocuğun adı ile alın yazısı arasında bir bağ vardır. İsim koyma, genellikle eski Türklerde bir törenle yapılırdı. Çeşitli kabile ve boylara değişiklik gösterir. Yemekten sonra çocuğun babası veya ebesi; misafirler arasındaki boy başkanına, saygı değer tanınmış bir misafire veya boyun dini lideri olan şamana dönerek çocuğa bir isim vermesini rica ederdi. Böylece çocuğun ilk adı konulmuş olurdu. Çocuğa konulacak bu ismin uğurlu ve yakışan bir isim olmasına dikkat edilirdi. Nitekim çocuk sürekli hastalanırsa Türklerinde isim koyma töreni çocuğun doğumundan birkaç gün sonra yapılırdı. Baba; akrabalarına, yakınlarına ve dostlarına kendi durumuna göre bir ziyafet şenliği düzenlerdi. Bu şenlikte çocuğun ebesi de bulunur ve ev sahibi gibi davranarak misafirlere yiyecek ve içeceklerini o dağıtırdı. “Adı ağır geldi” denilerek bu isim değiştirilirdi. Adı değiştiren kimseye birtakım hediyeler verilirdi. İsim koyma işi bittikten sonra ebe, birer birer misafirlerin önünden geçerek, onların çocuğa getirdikleri “diş” ismi verilen hediyeleri toplar ve götürüp beşiğin üstüne koyardı. 326 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Altay Türklerinde çocuğun adını babası verir ve bu ad çoğu kez doğumdan sonra eve ilk giren misafirin adı olurdu. Çocuğa ad olarak doğumdan hemen sonra söylenen ilk sözün verildiği de görülmüştür. Altay ve Yenisey Türklerinin bir dönemde özel adlar taşımadıkları anlaşılmaktadır. Bunlar bu dönemde ya kabilelerin adını taşıyorlar veya çocuk adsız gezerdi. Bir diğer deyimle çocuğun adı “Adsız” olurdu. Ancak üstün yetenek ya da bir savaşta yararlık göstermiş olanlar özel ad taşımak ayrıcalığı kazanabilirlerdi. Bu durum, Dede Korkut Öyküleri’nde şöyle geçer: Kişilere adını veren Korkut Atadır. Ana ve babanın verdiği isim gerçek ad değildir, geçici addır. Çocuk, gerçek ismini avda veya savaşta bir yararlık, bir kahramanlık gösterdikten sonra alır. Dirse Han oğlu, karşısına çıkan bir boğa ile dövüşüp onu öldürdükten sonra “Boğaç” adını almıştır. Bamsı Beyrek’e, bezirgânların malını soygunculardan kurtarması üzerine bu ad verilmiştir. Ad koyarken, çocuğun yaptığı kahramanlığın, isim almasını hak ettirecek şekilde bir yiğitlik olup olmadığının herkesçe kabul edilmesi şarttır. Oymağın reisi veya Kam’ı tarafından verilen bu gerçek ismi alan yiğit, boyun üyesi ilan edilirdi. Yakut Türkleri, isim koyma konusunda eski geleneklerini az çok değişik biçimde sürdürmektedirler. Bunlar çocuğa ilk adını doğumdan üç ay sonra, asıl adını da çocuk yay basıp ok atmaya başlayınca verirler. Kırgızlar ile Kazaklarda çocuğun ismi on beş günlük olunca verilirdi. Çoğu kez ad, doğum sırasında geçen bir olaydan, yapılan bir işten kaynaklanarak seçilir veya eve ilk gelen misafirin adi verilirdi: Konuk geldi, Kıpçak geldi, Çuçi gibi adlar böyle verilmiş adlardandır. Eski Türklerde çocuklarına doğdukları sırada gördükleri nesnelerin veya o günlerde olup biten önemli bir olayın adini verdikleri de görülürdü. Saldıran düşmanı yendikleri sırada doğan çocuklara: Yağıbastı, Yağıgeldi, Kurtulmuş gibi; güneş doğarken doğan çocuklara: Gündoğdu, Akkuyas, Güngördü, Akgün gibi; koyunlara kurt saldırdığı gece doğan çocuklara: Kurt, Kurtgeldi, Kurtbeğ, Kurtbey, Börübay gibi adlar koyulurdu. (Yağı=Düşman, börü /böri=Kurt) Bundan başka, çocukları yaşamayan aileler, gelenek olan bir inanca göre, çocuğun ismi ile onun hayatı ve kaderi arasında yakın bir ilgi olduğuna inandıklarından, çocuklarına: Yaşar, Binyaşar, Ölmez, Dursun, Durdu, Tavşan, Kurç (Çelik) gibi adlar verirlerdi. 327 Feyzullah Kırca Kötü ismi olanlara, Şamanist inançlarca ölüm meleği nefret eder de gelmez düşüncesiyle kötü adlar koymak adetleri de vardı. Kazakların anlattığına göre, evladı yaşamayan Çepisbay Ağa; oğluna, evimize Azrail gelmesin diye “Rus” ismini vermiştir. Altaylarda da önceki çocukları ölmüş olan aileler, yeni doğan çocuğuna mümkün mertebe kötü ad takarlardı: İtgördü, Köpek, İtalmaz, Domuz, Balçık gibi. Eski Türklerin bir başka âdetine göre, çocuk yasasın diye ebe tarafından babasına sembolik olarak satıldığı olurdu. Çocuk doğar doğmaz ebe çocuğu kucağına alarak dışarıya çıkarır ve onu güya babasına satardı. Babası da satın aldığı çocuğuna erkekse Satılmış, kız ise Satı adini verirdi. Zamanımızda bu gibi isimler genellikle bir evliyaya adanmış ve satılmış olarak kabul edilen çocuklara konulduğu görülmektedir. Başkaları da satış bedeli olarak babanın ebeye, çocuğun ağırlığınca demir verdiği söylenir. Bu gelenek Çuvaş Türklerinde, ebe çocuğu şamana verir ve çocuğu babasına şamanın satması seklinde olurdu. Şaman, çocuğu alarak babasına gelir ve: “Çöplükte bir çocuk buldum, satacağım” der. Baba, şamanın istediğini vererek çocuğunu satın almış olur ve artık yaşayacağına inanırdı. Ünlü arkeoloji bilgini Kalksendi, Mısır’da basılan “Subhul Asas” eserinde şunu der: “Bilinmelidir ki çoğu kez Türk askerinin ismi Seyfeddin, yani dinin kılıcıdır. Çünkü Türklerdeki kuvvet ile kılıcın ilgisi vardır.” 13. ve 14. yüzyıllarda Hindistan’da egemen olan Türkler de isimle ilgili bütün geleneklerini korumuşlardır. Bu yüzyıllarda Türkler arasında en çok rastlanan isimlerin basında şunlar gelmektedir: Kutlu, Aybeg, Alphan, Tuğluk, Küçlü, Arslanatar, Buğrahan, Tuğrul ve İltutmuş. Eski Türklerde var olan bu geleneklerden birçoğu zamanımızda halk arasında bilerek veya bilmeyerek devam etmektedir. Kahraman ırkımızın yiğitliği, savaşlardan kültüre kadar her şeyimizle iç içedir. KÖYÜMÜZDE İSİM KOYMA Köyümüzde de isim koymaya çok önem verilir ve her aile yeni doğan çocuğuna güzel bir isim bulmaya çalışır. Ancak geçmişten günümüze şöyle bir bakıldığında, eski Türklerden gelen ata erkil geleneğin bir uzantısı olsa gerekir. Genellikle hep dedelerin veya ninelerin adının verildiği ve böylece isimlerinin yaşatıldığı görülmektedir. Bebek doğduktan ve anne babası ne isim koyacağını belirledikten sonra köy hocasını ya da azıcık hocalıktan anlayan birisini evlerine çağırırlar. İsim koymak için gelen hoca, çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet getirir ve üç defa senin adın şu diye tekrar 328 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ederek, çocuğun dinine diyanetine bağlı, vatana ve millete hayırlı bir evlat olması için dua eder. Birde bebeği kutlama adedi vardır. Yakınlar ve komşular yeni doğan çocuğu kutlamaya gelirler ve hediyeler getirirler. Kutlama için geldiklerinde ‘Allah analı babalı büyütsün’ diye temenni ve dua ederler. İSİM KURBANI (AKİKA KURBANI) Birde yeni doğan bebek için isim kurbanı diğer adıyla Akika Kurbanı kesilir. Rabbimize hayırlısıyla bir bebek ihsan edip verdiği için, yaşı uzun ve sağlıklı olsun düşüncesiyle isim kurbanı kesilir. Çocuk, anne karnından çıktıktan sonra buluğ çağına gelinceye kadar akika kurbanı kesilebilir. Çocuk baliğ olduktan sonra, babasına akika kurbanı kesmek müstehap olmaktan çıkar. Bu durumda çocuğun kendisinin akika kurbanı kesmesi daha iyidir. Fakat çocuğun doğumunun birinci gününde akika kurbanı kesmek sünnettir. Çocuğun ağzını açma diye bir batıl inanış vardır. İşte efendim yeni doğan bebeğin ağzını neyle açarsan, büyüyünce o olurmuş. O meslekte ilerlermiş. Kim bilir, belki de doğrudur. Rahmetli anneannem benim ağzımı eski kuran yaprağı veya elif-ba kâğıdının parçasıyla açmış. Mesela ben dini ilimlerde tahsil gördüm ve imam oldum. Hafızlık çalıştım. Ancak; İster kız, ister erkek çocuğu olsun, bir hurma ile tahnik edilmesi müstehabdır. Tahnik etmek, çiğnenmiş bir hurmayı çocuğun damaklarına ve ağzının diğer taraflarına sürerek ovmaktır. Eğer hurma yoksa tatlı olan başka bir şeyle tahnik etmek müstehabdır. Bunun delili, Enes b. Malik’ten rivayet edilen şu hâdistir: "Ben, Ebu Talha el-Ensarî'nin oğlu (üvey kardeşim) Abdullah doğduğu zaman onu Hz. Peygamber'in yanına götürdüm. Rasûlullah'ı bir aba içinde, kendisine ait olan bir deveye katran sürer halde buldum. Bana 'Yanında hurma var mı?' diye sordu. Ben de 'Evet' diyerek kendisine birkaç tane hurma uzattım. Rasûlullah bu hurmaları kendi ağzına attı ve onları iyice çiğnedi. Sonra çocuğun ağzını açtı, ağzındaki ezilmiş hurmayı çocuğun ağzına bıraktı. Bunun üzerine çocuk, dili ile ağzındaki şeyi arayıp yalanmaya başladı. Rasûlullah da 'Hurma, Ensar'ın sevgilisidir' dedi ve çocuğa Abdullah ismini verdi". (Müslim/2144) Ebu Musa da şöyle rivayet etmektedir: "Bir oğlum doğdu. Ben hemen onu alıp Hz. Peygamber’e götürdüm. Hz. Peygamber, oğluma İbrahim adını verdi ve hurmayı" çiğneyip onun damağına çaldı". Müslim/2145 329 Feyzullah Kırca İsim koyma ile ilgili konuya açıklık getirdikten sonra, şimdi de bebekle ve hamilelikle ilgili bazı konulara değinelim. AŞERME Aşerme; zamansız, akla gelmeyen yiyecekleri çok arzulamak anlamına gelmektedir. Hamileliğin bir parçası olan aşermede, gebe kadınların en az bir yiyeceğe karşı aşırı istek duyarlar. Bu yiyeceklerin sınıflandırılması pek mümkün değildir. Çünkü çok değişik şeyleri canınız isteyebilir. Peynire sardığınız turşu, kaşık kaşık sos veya pirzolanın yağları bunlar arasında yer alabilir. Tatlı, tuzlu, baharatlı veya ekşi tatlar gebelerin arzuladığı tatlardır. Buda genellikle mevsimi geçmiş kavun, karpuz, şeftali, ekşi erik, taze üzüm gibi yiyecekler olur. Bu sebeple aşeren kadın olursa diye bunlardan kış ayları için askıda saklananları bile olur. Aşerme zamanı genellikle hamileliğin ilk üç ayında olur. Kadının canı neye aşerirse onu mutlaka bulup yedirilmelidir. Kadın Aşerirken çirkin şeylere bakmamalı. Kadın eriğe aşerirse çocuk erkek, ayvayı kemden bütün yerse gamzeli olurmuş. Aşerirken çilek, çiğer veya zeytini elleyip bir yerini kaşırsa orasında iz olur. Balık yerse çocuğun ağzı balık gibi olur. Kelle yerse çocuk sümüklü olur gibi asılsız inanışlar vardır. Ayağında siyahlık olan bir köylümün de anam bana Aşerirken bacağını kaşımışta ondan bu siyahlık dediğini de duydum ve biliyorum. BEBEĞİN GÖBEK BAĞI İNANIŞLARI Çocuğun göbek bağı uzun kesilirse sesi çok çıkar. Kısa kesilirse sesi az çıkarmış gibi inanışlar vardır. Mesela çocuğun sesi çok çıkıyorsa göbeği uzun kesilmiş denir. Çocuğun göbeğini, çocuk kız ise evine bağlı olsun ve sokaklarda gezip durmasın diye sandığın dibine koyarlar. Veya beşiğine asarlar ya da kapı eşiğine koyma gibi inanışlar vardır. Çocuk erkek ise dindar ve okumuş olsun diyerek; ya camiye veya cami avlusunda bir yere, ya da okul bahçesinde bir yere gömerler. Bazen de göbeği kesen, göbeği keserken bebeğe göbek adı koyar. Göbek bağıyla ilgili uygulamalardan bazıları şunlardır; Evine bağlı bir evlat olsun diye evde saklamak Gezgin olmasın, dışarıya çok gitmesin diye bebeğin beşiğinde asılı tutmak Hayırlı, imanlı olsun diye camiye gömmek 330 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Okusun, adam olsun diye iyi bir okulun bahçesine gömmek Devlet adamı olsun, devlete hayrı dokunsun diye bir devlet dairesinin avlusuna gömmek Hacca ya da umreye giden birilerine vermek Annenin çantasına, babasının ceketinin cebine koymak İki kardeş hiç ayrılmasınlar diye göbek bağlarını birlikte gömmek ALKARISI VE KIRKLAMA(KIRK BASMA) Al Karısı inanışı Loğusa ve kırklı çocuklara sataştığı ve kimi zaman da onları öldürdüğü tasarımlanan alkarısı; al, cazı, cadı, al anası, al kızı, al karası, koncoloz, goncoloz, kara koncoloz gibi adlarla tanımlanmaktadır. Anadolu’da ahır, samanlık, değirmen, terkedilmiş virane yerlerde, su kuyusu, su kaynakları ve loğusa kadın ve kırklı çocuğun yalnız olduğu yerlerde bulunduğuna inanılan al karısından korunmak için halk birtakım uygulamalara başvurmaktadır. Bu uygulamalara örnek olarak şunları söyleyebiliriz: -Lohusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere süpürge, Kuran-ı Kerim, soğan, sarımsak, nazarlık asılması, -Lohusa veya kırklı çocuğun yastığının altına iğne veya çuvaldız sokulması, -Lohusa ve kırklı çocuğun yastığının altına kama, orak, bıçak vb. gibi kesici aletlerin konulması, -Lohusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere ekmek ufağı ve su konulması verilebilir. Al karısına ilişkin uygulamalar geçmişteki uygulamalara göre daha az olmasına rağmen günümüzde de devam etmektedir. Kırk Basması İnanışı Anadolu halkı loğusayla kırklı çocuğun doğumdan sonraki kırk gün içerisindeki hastalıklarına ve ileriki aylardaki gelişim eksikliğine; kırk basması, kırk düşmesi, kırk karışması, loğusa basması, aydaş gibi adlar vermektedir. Kırk günlük dönem içerisinde loğusa ve kırklı çocuğa birtakım canlı ve nesnelerin zarar vereceği inancı yaygındır. Kırk baskınlığını önlemek için yapılan pratik ve uygulamalar oldukça yaygındır. Kırk baskınlığını önlemek için; - Anne ve çocuk kırk gün dışarı çıkarılmaz, 331 Feyzullah Kırca - Loğusa kadın ve kırklı çocukların birbirleriyle karşılaştırılmamasına dikkat edilir, Anadolu’da çocuğa kırk basması çocuğun gelişmemesi ve zayıflamasıyla ilişkilendirilmekteydi. Kırk baskınlığını giderme yolunda da dinsel, büyüsel birtakım pratik ve uygulamalara başvurulmaktaydı. Günümüzde artık bu türden uygulamalar yok denecek kadar azdır. Kırklama Loğusa ve kırklı çocuğa kırk basmaması için loğusanın ve çocuğun serbeste çıkması için; kırk gün içerisinde genellikle kadın ve çocuğun yıkanması biçiminde yapılan uygulamaya “kırklama” adı verilmektedir. Yaygın olarak kullanılan “kırklama” tanımlanmasının dışında bu olaya halk arasında; “kır dökme”, “kırk çıkarma” vb. adlar da tanımlanmaktadır. Anadolu’da kırklama işlemi en yaygın olarak kırkıncı gün yapılmaktadır. Bu işlem yapılış şeklinde yörelere göre bazı farklılıklar gösterse de, içerikte aynı amaca yönelik bir uygulamadır. Doğumla ilgili adet ve uygulamalar içerisinde kırklama işlemini geçmişte olduğu gibi günümüzde de değişmez bir kural olarak geçerliliğini sürdürmektedir. TUŞAK KESME Türk geleneğinde olduğu gibi köy ve yöre geleneklerimizde de duşak kesme adedi vardır. Yeni yürümeye başlayan çocuğun iki bacağı bir iple bağlanır ve sonra bir duayla birlikte ip kesilir çocuk yürümesi için bırakılır. Bu sayede çocuğun ayağının bağının çözüleceğine inanılır. Çocuğun tez yürümesi içindir tüm bunlar. Tuşak; genellikle yün ipiyle kırmızı, mavi veya yeşil gibi birkaç renkten saç örgüsü gibi örülür. Arasına mavi boncuk ya da nazar boncuğu takılır. Çocuğun iki ayağına birden bağlanır. Bu şekilde örülüp çocuğun ayakları bağlanan Tuşak, düzgün yürüyen birine kestirilir ki çocuk çabuk yürüsün ve onun gibi düzgün yürüsün. 332 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü HALK HİKÂYELERİMİZ EŞKIYA ÇÖN MEHMET’İN HİKÂYESİ Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve daha önceki dönemlerde yöreye musallat olan eşkıyaların konu olduğu gerçek hikâyelerden bir halk hikâyesi... Vaktiyle Hashanlar Köyü'nde Çön lakaplı, Mehmet adlı bir genç yaşarmış. Mehmet büyümüş, delikanlı olmuş. Evlenmiş. Babasından da geçimlik tarla bahçe istemiş. Kendine yetecek mal mülk istemiş. Babası Çön Mehmet'in ev kurma isteğini reddetmiş. Mehmet de bunun üzerine çareyi komşu köy Sarnıç'a gitmekte bulmuş. O dönemler Sarnıç Köyü nahiyeymiş. Karakola da sahipmiş. Çön Mehmet durumunu Sarnıç Karakolu'ndaki bir yetkiliye anlatmış. Buradan bir sonuç alamayınca da çaresizce köyüne geri dönmüş. Oldukça sinirlenmiş. Durumuna içerlemiş. Kaderine başkaldırıp dağa çıkmış. Bunu duyan birkaç asi ile birlikte eşkıyalığa başlamış. O vakitler eşkıyalık çok yaygınmış. Savaş kaçaklarıyla doluymuş her yer. Savaş kaçaklarının da olayı duymasının ardından Çön Mehmet'e katılanlar artmış. Çön Mehmet adamlarıyla birlikte çevre köylere gider, varlıklı aileleri, dükkânları soyarmış. Bu söylediğimiz soyma gizli gizli çalma değil. Cebren ve zorla alma ve ölüm tehdidiyle insanları vermek zorunda bırakma şeklinde olurmuş. Toplanan altın, gümüş ve diğer değerli malzemeden harcananlar harcanır, arkadaşlarına verdikleri verilir. Kalanları ise Çön Mehmet'in Hashanlar'daki evinde, toprak bir küpün içinde saklanırmış. Çön Mehmet'in iki karısı varmış. Zaman zaman karılarını da alır Akbaşlar Köyü'ne gidermiş. Akbaşlar halkı bu eşkıyadan bıkmış. Köyün ileri gelenleri toplanıp bu eşkıyayı nasıl alt edecekleri konusunda hesaplar yapmışlar. Çön Mehmet yine bir gün karılarını yanına almış ve adamlarıyla beraber Akbaşlar Köyü'ne gelmiş. Akbaşlardaki dükkândan karılarının gönlünü hoş etmek için kumaşlar, incik, boncuk almış. Birkaç adamı ile birlikte karılarını Hashanlar'a göndermiş. Çünkü Akbaşlarlılar Çön Mehmet'e ava çıkmayı ve yaylada ziyafet teklif etmişler. Avlanılmış. Av bitiminde de zengin bir Akbaşlarlının yayla evinde ziyafet sofrası kurulmuş. Sarhoş olan Çön Mehmet'in boş bir anında köylüler eşkıyayı boğup öldürmüşler. Avlanmışlar konusuyla, bu sıra da Çön Mehmet’in sarhoş olduğu konusuna Hashanlar köyünden Erdinç Çolak, aynı hikâyeyi kaleme alıp yazdığı hikâye yazısında yazmış. Benim ninemden dinlediğim ve diğer komşulardan tetkik ettiğim kadarıyla avlanma söz konusu değil. Sarhoş da değil. 333 Feyzullah Kırca Olay şöyle gerçekleşmiş. Çön Mehmet Karılarını köyü Hashanlar’a gönderdikten sonra zaten ‘falan gün geleceğim. 25 koyun hazırlayın’ dediği Koca İbrahimlerin Kırca mevkiindeki kışlasına varmış. ‘Hazırladınız mı söylediğim koyunları hemen verin’ demiş. Koca İbrahimlerin Ramazan ve eşi Gülistan ile orada hazır bulunan eniştesi hatip İdris hoca ve köylünün orada onlara yardım etmesi için görev verdiği iki kişi daha varmış. ‘Hoş geldin Mehmet! Koyunun lafı mı olur. Hele gel! Ziyafet hazırladık senin için. Önce karnımızı doyuralım’ demişler. Zar zor ve yalvar yakar içeri geçirmişler. Yer sofrasının başına oturmuşlar ama Çön Mehmet oturmuyormuş. Otur Mehmet dedilerse de oturtamamışlar. Boyu da uzun ce cüsseli olsa gerek, ayakta öldüremeyiz diye çekinmişler. Otur Mehmet dedilerse de oturtamamışlar. ‘Bari Çön Mehmet! Ayakta yemek mi yenir demişler, ısrarları ve güler yüzle yaklaşmaları sonucu sadece dizlerini kıvırarak çönmesini(çömelmesini) sağlayabilmişler. Bir yandan onunla birlikte yerken, diğer yandan sen vur ben vur diye işaretleşmeye başlamışlar. İki yanında oturmakta olan erkekler cesaret edememiş. Sofrada oturmayıp onlara hizmet eden gülistan ebe onlar vuramayacak bari ben vurayım demiş olmalı ki; arkadan ilk darbeyi vurmak için ellerini kaldırmış. Bunu gören erkeklerden birisi cesarete gelip, göğsüne doğru ilk darbeyi vurmuş. Hemen kolundaki silaha sarılmış almışlar elinden çabucak. Sonra belindeki tabancalara, sonra çizmelerindeki monteli şişlere ve bıçaklara saldırdıysa da, iki kişi kollarından tutarken gülistan ebe saldırı araçlarını toplamış. Zor zahmet öldürmüşler. Ölüsünü de sarı yoldaki bir çakılın içine gömmüşler. Üzerinde bulunan takılarını da çakılın üstüne bırakıvermişler. Çön Mehmet’in adamları, bizim Mehmet Akbaşlarda kaldıydı. Kaç gündür gelmedi. Akbaşlarlılar öldürdü diyerek, akbaşlar’lıları ve cebren koyunlarını almaya gittiği Kışlanın sahiplerini mahkemeye vermişler. Git gel mahkeme derken, Kışla sahibi benim büyük atalarım ve Akbaşlar’lı köylülerim hâkimle yada avukatla anlaşıp bu işten kurtulalım demişler. Kendilerine ‘biraz altın ve para getirinde sizi kurtarım’ demiş. Bir küp altını ve parayı götürüp hâkime vermişler. İstediğin kadar al gerisini bize ver demişler. Oda küpü ayağıyla masanın altına olduğu gibi sürüvermiş. Şahitler bulup çeşitli aralıklarla köyden Balıkesir’e aşağı gittiğini ve giderken de bir daha geri gelmeyeceğini söylediğini söylesinler demiş. Onlarda öyle yapmışlar. Böylece Çön Mehmet’ten ve onun eşkıyalıklarından kurtulmuşlar. 334 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Nuri yıldırım adındaki küçük çocukta bunu yıllar sonra Çön Mehmet’in hikâyesini anasından babasından veya ninesinde dinleyip, Çön Mehmet’i öldürenlerin cesedini sarı yoldaki bir çakıla gömüp, altın takılarını ve cebinden çıkan paralarını gömdükleri çakılın üzerine koyuvermişler diye duyunca; yakındaki bir tarlada orak biçiyorlarmış. Gidip alacağım dediyse de bu zamana kadar orda durur mu onlar diye salmamışlar. Orak biçerken dinlenmek için uyudukları sırada gizlice kaçıp alıp geleyim diye o çakıla doğru giderken kendisine görünen büyükçe bir timsah diye tarif ettiği canavar görününce nasıl kaçtığını bilememiş. Anlatırken korkudan tir titremiş ve koca koca gözleri vardı. Dev gibi bir şeydi demiş. Dönelim tarihsel halk hikâyesine. Çön Mehmet'in gidip de gelmemesi bir iki güne duyulmuş. Eşkıyalık yaptığı adamları da soluğu Çön Mehmet'in Hashanlar'daki evinde almışlar. Karılarına ve diğer ev halkına türlü eziyetler yapıp altınlarla dolu küpün yerini söyletmişler ve altınları alıp kaybolmuşlar. Çön Mehmet ismi ise köyümüzde Çon Mehmet olarak söylene gelmiş. DELİOĞLAN İLE AKILLIOĞLAN Vakti zamanında köyün birinde bir değirmenci yaşarmış. Bu değirmencinin iki de oğlu varmış. Oğullarından biri bira safça, kötülük düşünmeyen bir gençmiş. Bu yüzden ona "Deli oğlan" dermiş köylüler. Daha gözü açık, daha dalavereci olanına ise "Akıllı oğlan" derlermiş. Günün birinde değirmenci yatağa düşmüş. Ölümünün yaklaştığını hissederek çocuklarının arasında mal paylaşımı yapmak istemiş. İki oğlunu da yanına çağırmış. Tek tek sormuş neleri istediklerini. Akıllı oğlan babasının eski çiftliğini istemiş. Deli oğlan ise yeni yapılmış olan çiftliği almak zorunda kalmış. Bunun yanında bir de Deli oğlan’a eski bir bulgur öğütme kayası kalmış. Babaları mal paylaşımını yaptıktan sonra öbür dünyaya göçmüş. Babalarına olan son görevlerini de yerine getirip gömmüşler köy mezarlığına oğlanlar. Akşamına da paylaşıma göre Deli oğlan yeni çiftliğe, Akıllı oğlan da eski çiftliğe gitmiş. Deli oğlan avluda beklemiş babasının sığır sürüsü otlaktan dönecek diye ama yanılmış. Sığır sürüsü alıştıkları gibi eski çiftliğin yolunu tutmuş akşamüstü. Yeni çiftliğin yolunu bilmezlermiş daha. Deli oğlan’a kalan yeni çiftliğe gele gele yaşlıca bir öküz gelmiş. Akıllı oğlan da karşıdan bakar, yaptığı kurnazlığa ve Deli oğlan’ın düştüğü duruma kıs kıs gülermiş. 335 Feyzullah Kırca Delioğlan iyiden iyiye anlamış bir oyun döndüğünü. İtiraz etmemiş bütün sığırların kardeşine gitmesine ve duruma razı olmuş. Kendine kalan yaşlı öküzü kesmiş. Derisini de kasaba pazarına satmaya götürmeye karar vermiş. Bunun yanında kendine kalmış olan eski bulgur kayasını da almış satmak amacıyla. Düşmüş yola. Giderken giderken bir ağaçta bas bas bağıran bir kargaya rastlamış. Kargaya: - ‘Gön mü alacaksın? Gön mü alacaksın?’ demiş ve elindeki gönü (deriyi) ağaca atıvermiş. O saflıkla elinde kala kala bir bulgur kayası kalmış. Bulgur kayasını da alıp devam etmiş yola. Gün batarken bir ağacın dibinde yorgunluk gidermek istemiş ve oturmuş. Bir süre oturduktan sonra uykusu gelmiş ve kestirmek istemiş. Uyumak için de en güzel yer olarak ağacın tepesini bulmuş ve bulgur kayasıyla birlikte ağaca çıkmış. Elindeki tek kalan bu kayayı da yitirmemek için ağaca çıkarmış. Bir süre ağaçta uyumuş. Bir vakit sonra uyanmış ve ağaçtan etrafını gözlemiş. Uzakta ağaca doğru yaklaşmakta olan bir katır kervanı belirmiş. Katır kervanı yaklaşmış yaklaşmış ağacın dibine dek gelmiş. Delioğlan sesini çıkarmamış ve olacakları beklemiş. Yorgun kervancılar karınlarını doyurup ardından uykuya dalmışlar. Delioğlan ise çok sıkışmış; ancak aşağıya inmekten de korkuyormuş. Kervancılar uyanıp kendisini görebilirlermiş. Çareyi ağacın üzerinden aşağıya pisletmeyi bulmuş Delioğlan. Koku ile rahatsız olan kervancılardan birkaçı uyanmış; fakat kokunun nereden, kim yüzünden geldiğine bir anlam verememiş. Sonra tekrar uykuya dalmışlar. Delioğlan o saflığına rağmen plan yapmış, kervancıları kaçırma hesapları yapmış. Delioğlan uyuyan kervancıların üzerine, daha önce ağaca çıkardığı baba yadigârı bulgur kayasını bırakıvermiş. Neye uğradıklarını şaşıran kervancılar kıyamet kopuyor zannedip oradan kaçmışlar. Delioğlan da hemen ardından aşağı inmiş. Dizi dizi katırların üzerinde, dolu dolu yük varmış. Hepsinde de çiniler, porselenler, ipekler ve başka değerli mallar varmış. Bunların hepsine sahip olan Delioğlan katırlarla köyüne dönmüş. Ağabey Akıllıoğlan olanları gördüğünde kıskançlık krizlerine girmiş. Yaptığı aç gözlülüğün farkına daha bir varmış. KIZ MEZARI VE KIRK KIZ HİKÂYESİ Efsaneler her yörede olduğu gibi köyümüzde de yaşanmış bazı olaylar üzerine kurulmuş. Geçmişte meydana gelmiş olaylara bazı eklemeler ile efsaneleştirme yapılmış. Köyümüzde pek bilinmeyen ama köyümüz sınırları içindeki bir arazi adına ithaf edilmiş efsane olan "Kırk Kız" buna en güzel örneklerden. 336 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Günümüzden iki-üç asır önce gerçekleştiği sanılan üzücü bir olayın ardından dilden dile geçmiş bir halk hikâyesi bu. Olayın geçtiği yer komşu köyümüz olan Sarnıç köyüdür. Osmanlı döneminde nahiye olan ve bir karakol olan Sarnıç Köyü'nde Ali adlı bir çoban yaşamaktaymış. Köylünün koyununu güderek kıt kanaat geçinirmiş. Bir de anası varmış hayatta tek kalan. Bu Çoban Ali köyün güzellerinden birine sevdalanmış. Kız da tam sevdalanılacak bir kızmış hani... Sarı saçlı, güzel mi güzel, yeşil gözlü, akça pakça bir kız imiş. Sadece Ali değil, köyün bütün gençleri vurgunmuş bu kıza. Ali sevdasından duramaz olmuş. Yanmış yüreği aşk ateşiyle, kara sevda harlandıkça harlanmış. Konuyu anasına açmaya karar vermiş ve açmış. Anası da: - ‘A oğlum, köyün en zengin adamının kızına mı vuruldun vurula vurula? Şöyle kendi ayarında birine bakmazsın. Senin gözün yükseklerde ama o güzellikle o kızın da gönlü yüksektedir. Bunu bil’ demiş ve oğlunun gönlü olsun diye kızın ailesine görücü gitmiş. Kızın babasının da anasının da bu isteği şiddetle geri çevireceklerini bilmekteymiş. Gerçekten de düşüncelerinde yanılmamış. Kızın ailesi kadını geri çevirmiş. Kadın çaresizce eve dönmüş ve olanları oğlu Çoban Ali'ye anlatmış. Çoban Ali olanları tahmin etmezmiş gibi duruma şaşırıp üzülmüş. Kendini eve kapatmış. Yemez içmez olmuş. Elini eteğini çekmiş hayattan. Anası ve yakınları durumuna bakıp bakıp üzülürlermiş. Ali yanık türküler söyleye söyleye gezer olmuş ormanda, kırda, bayırda. Mecnun olup çıkmış dağlara gezmeye. Günün birinde sevdiği kızın düğünü olacağını duymuş. Kızı köyün başka bir zengin ailesinin oğluyla evlendireceklermiş. Ali haberi duyduğu an kahrolmuş. Beti benzi atmış ama kimseye sezdirmemiş. Zaten durumu farksızmış o ankinden. Düğün başlamış. Köyde bir şenlik havasıdır gitmekteymiş. Hem kız evinde hem oğlan evinde büyük bir telaş varmış. Yörenin dört gün süren düğünlerinde ilk gün cuma olurmuş. Bu gün ilk kez davulların sesi duyulurmuş. Cumartesi ise asıl günmüş düğünde. Cumartesi akşamı kızlar için ve gelin için çok önemli bir zaman dilimiymiş. Gelin olan kızın akranı olan bütün evlenmemiş köy kızları gelinin evinde toplanır, orada yatıp kalkarmış. Çeyiz serilir, çalınıp oynanırmış. Bu eğlence pazartesi sabahı öğleye doğru, gelinin önünde damat oynatılana kadar devam edermiş. Cumartesi gecesi kına gecesi yapılmış. Köyün bütün kadınları gelin evinde toplanıp büyük eğlence yapmışlar. Bakır vurulmuş, yanık sesli kızlar türkülerle çınlatmış ortalığı. Bakırın ve kızların seslerine 337 Feyzullah Kırca kaşık sesleri karışmış. Geç vakte kadar sürmüş kına gecesi. Eğlence bitip evli evine, köylü köyüne çekildiğinde kız çıkaranlar, yani gelinin kız arkadaşları gitmemiş ve gelinle birlikte kalmışlar. Nice yeniyetme kızlar, genç kızlar analarından zar zor izin koparmış; "Ne olur bu gece gelin evinde kızlarla kalayım ben de!" diye. Sarnıç köyünün kırk tane güzeli o gece gelin evinde çalıp söylemeye devam etmiş. Şakalar yapılmış. Ortaoyunları sergilenmiş. Yeri gelmişken hemen belirtelim. Sarnıç köyünün kızları belki gelin evinde yatmasalar da, bugün de aynı şekilde toplanıp eğlenme, çeşitli oyunlar oynama ve çerez yeme geleneğini devam ettirmektedirler. Mecnun Ali ise bir deli misali hareket eder olmuş. Düğünün yanına yöresine sokulmazmış ama uzaktan uzağa takip edermiş. İçi kan ağlarmış. Üzüntüsünden ne edeceğini bilmezmiş. Gecenin geç vaktiymiş. Kız evindeki bütün ışıklar sönmüş. Düğün yorgunu kızlar ve gelinin ailesi çoktan uyumuş. Gecenin zifiri karanlığında tek ayakta olan Çoban Ali'ymiş. Çoban Ali artık dengesiz davranışlar içindeymiş. Çoban Ali uykuda olan kız evinin etrafına döktüğü gazı ateşleyivermiş. Ahşap ev hemen tutuşuvermiş. Yüksek alevler ve duman sarmış her tarafı. Köylüler içten içe ortalığı saran çığlıklara uyanmışlar. Uyanmışlar uyanmasına ama alevler çoktan sarmış koca evi. Kimse o karanlıkta bir şeycik yapamamış ve ev alevlerin arasında yıkılıp gitmiş. Tabii dumanlarla beraber kırk tane kızın ve gelinin ailesinin de hayatları uçup gitmiş göğe. Sabahın erken saatinde gün ışır ışımaz bütün köylü acı içinde yıkılan evin başına toplanmış. Kız ailelerinin acısı bambaşkaymış. Sarnıç Köyü kırk tane kızını kaybetmiş bu yangında. Kızların kömürleşmiş cesetleri enkazdan toplanmış ve kefenlenmiş. Gereği yapılmış ve kızlar köyün uzağında bir yaylalık araziye gömülmüş. Analar babalar mezarları sık sık görüp de üzülmesinler diye uzak yer seçilmiş. Bu yere ve çevresine de Kız Mezarı denmiş. Sözü edilen Kız Mezarı Sarnıç ve Hashanlar köyleri arasında bulunan bir arazi. Geçmiş yıllarda buralarda define arayan bazı çevre köylülerin bu araziyi kazdıkça kömürleşmiş parçalar çıktığı biliniyor. Kız mezarında yatanların hastalıktan öldüğü anlatılsa da mezarların akıbeti, çıkan parçalar bunu böyle olmadığını kanıtlıyor. Üstelik salgın bir hastalıkta sadece kızların ölmesi de gerçekçi gelmiyor kulağa. Bu yüzden anlatılan efsanenin doğru olma olasılığı yüksek. Bilmeyenlerin de bilmesi dileğiyle... 338 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Bu öykünün bilinen şekli komşu köyümüz Hashanlar köyünün kuruluş öyküsünde geçmektedir. Ora yer alan hikâyeye göre ise ifade edilmektedir: Vakti zamanında Karakeçili Yörükleri gelip yerleşmeden önce şimdiki Hashanlar Köyü'nün olduğu alanda iki mahalleli bir köy varmış. Bu köydeki her iki mahallede de karşılıklı mahallere nişanlı kırk kız varmış. Günün birinde bu köyde bir salgın hastalık baş göstermiş. Salgın hastalık sonucunda köydeki nişanlı kırk genç kız ölmüş ve Kız Mezarı denen yere gömülmüşler. Sağ kalanlar da burayı terk edip gitmişler. Bu iki rivayet kız mezarı ve kırk kız ile ilgili söylenen iki ayrı hikâyedir. Varın siz hangisi gerçek olduğuna karar veriniz. KUZU KUŞU HİKÂYESİ Ninem Alime Kırca’dan birkaç kez dinlediğim hikayelerden biri de bir çobanın kuzu kuşu olup uçma hikayesidir. Bu adı üstünde çocuklu yıllarında dinlediğim hikâyelerden biridir. Gerçeklik payı olma olasılığı çok düşük olsa da, rabbime zor yoktur. Vakti zamanında köylerimizden birinde büyük sürülere sahip bir ağa yaşarmış. Bu ağa cimriliği ve kötülüğü ile ün salsa da bazen iyilik yaptığı olurmuş. Bir gün bu köyde anasız-babasız kalan bir çocuğu evine alıp büyütmesi de bu iyi davranışlarından biri olmuş. Yanaşma oğlan zamanla büyümüş. Delikanlı olmuş. Ağa da : - Artık vefa borcunu ödeme zamanın geldi. Haydi bakalım, sürülerimin başına geç. Onları bundan sonra sen güdeceksin demiş. Delikanlı da ağanın dediğini tutmuş ve köy dışındaki ormanda bulunan büyük ağılda kalmaya başlamış. Bir gece ağıla iki hırsız girmiş. Uyuyan çobanı ağılın ortasındaki direğe bağlamışlar. Çoban uyanmış uyanmasına ama uyanık hırsızlar çoktan bağlamışlar onu direğe. Çoban bağırmış, çağırmış ama ne fayda. Hırsızlar "Kıllıyı tutma beğirir(meler). Sahibine haber değirir. Yünlüyü tut."diyerekten keçileri bırakmışlar ve bütün koyunları alıp gitmişler. Çoban öylece kalakalmış. Uğraş didin iplerini çözmüş; ancak hırsızlar çoktan ortalıktan kaybolmuşlar. Arayıp taradıysa da bulamamış. Oturmuş çaresizce. Vakit gecenin bir yarısıymış. Almış kavalını heybesinden ve yanık yanık çalmaya başlamış. Köydeki evinde sıcak yatağında rüyalar gören ağa gece yarısı uzaklardan gelen kaval sesini duymuş ve iyice kulak kabartmış. Bu kaval sesi kendi yanaşmasının kavalıymış. Çalınan havadan kötü bir şeyler olduğunu anlamış ve hemencecik giyinip ağılın yolunu tutmuş. Zor zahmet ağıla varmış. 339 Feyzullah Kırca Bir de ne görsün; çobancık bir yandan yanık yanık kaval çalarken, bir yandan gözyaşını siler... Bakmış görünürde koyunlar yok. Çobana iyice bir anlattırmış olanları. Dinledikçe bir köpürmüş, bir köpürmüş. Çobancığa çıkışmış: - Vefa borcunu böyle mi ödeyeceksin! İnsan biraz uyanık olur. Eğer çalınan koyunlarımı bulamazsan sana hakkım helal değil. Koyunlarımı bulmazsan yatacak yerin yok demiş. Zavallı çoban da bunu gururuna yedirememiş. Kendine yapılanların altında kalmak olmazmış. Çıkmış yola ve koyunları aramaya başlamış. Ormanlar geçmiş, dereler tepeler aşmış ve ne yaptıysa bulamamış. Günlerce aç ve susuz kalmış. Yorgunluğunun bedenini yiyip bitirdiği bir gece yüksekçe bir tepeye çıkmış. Tepenin alt yanı uçurummuş. Gözlerinin önüne koskoca, ormanlık bir düzlük serilmiş. Çıkmış tepedeki en yüksek kayanın üzerine. Dolunayın ışığında bakmış uzaklara. Bir yanda kurt uluması duyulurmuş; bir yanda da ateş yanarmış. Çoban kendi kendine sormuş: - Kurt uluyan yere mi gitsem, ateş yanan yere mi? diye... Sonra ateş yanan yere gitmeye karar vermiş. Ateş yanan yerde insanlar olabileceğini düşünmüş. Bayağı bir yol aldıktan sonra ağaçlıkların ortasında genişçe bir alana gelmiş. Alanın orta yerinde koca bir ateşin başında yine o güne dek görmediği cinsten koca bir dev oturmaktaymış. Yavaşça yaklaşmış. Ateşin başına oturmuş o da. Üşüyen ellerini uzatmış çıtır çıtır yanan odunlara. Dev insancıl davranmış ona. İyi sözler etmiş; ancak niyeti iyi değilmiş. Ne zamandır yöreden insan geçmemiş. Canı çeker dururmuş. Çoban koyunlarını sormuş deve. Dev de görmediğini söylemiş. Geceyi burada geçirmesini, sabah gün ışığı ile aramaya başlamasını söylemiş. Çobancık kalmış kalmasına ama içine bir kurt da düşmüş. Uyur gibi yapıp uyumamış. Dev uykuya dalınca da oradan kaçıvermiş. Aramaya devam etmiş koyunları. Günler günleri kovalamış ama koyunlar ortada yokmuş. Çoban açlıktan ve yorgunluktan bitkin düştüğü bir anda yalvarırcasına dua etmiş: - Allah'ım; beni bir kuş yap da, "kuzu kuzu!" diye ötüp durayım. Uçayım göklere. Koyunlarımı arayayım. Demiş ve yüksekçe yerdeki tepede bulunan kaya tekrar gelerek, açmış kollarını başlamış çırpmaya ve yavaşça kendini boşluğa bırakmış. Duası kabul oluvermiş hemen ve çobancık kayadan atlayıp kanat çırparken bir anda kuş olup uçuvermiş göğe doğru. Bu vakitten sonra da "kuzu kuzu!" diye ötmüş durmuş. Hala o gündür bugündür, kuzularını arar ve koyunlarını arar dururmuş. 340 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KÖSTEBEĞİN HİKÂYESİ Köyümüzde anlatıla gelen ve ders alınası hikâyelerden biri şöyledir; Günün birinde, köylerimizden birinde iki kardeş varmış. Bu iki kardeşin babaları ölünce, miras pay edilecekmiş. Bir araya gelmişler. Miras paylaşım işini bilen bir adam bulmuşlar. Tarlaları ve babalarından kalan mirasları pay ettirmişler. Bir ok attırarak kura çekmişler. Kura çekmesine çekmişler. Ama büyük kardeş zamanla kendi payına düşeni çoğaltmak istese gerek. Küçük kardeşin hissesine düşen tarlaya saldırıyormuş. Yani sınırı kardeşinin payına düşen hisseye taşıyormuş. Kardeşi ise kendi yerine tecavüz edilmesine, kendi tarlasının ağabeyi tarafından sınır atmak suretiyle küçültülmesine dayanamıyormuş. Ağabeyine böyle yapma, herkes kendi payını aldı. Neden sınır atıyorsun dediyse de; dinletememiş. Küçük kardeş öyle demiş olmamış. Böyle demiş olmamış. Sonunda mahkemelik olmuşlar. Gel mahkeme, git mahkeme, sonunda keşif gelmiş. Sınırı belirleyip, büyük biraderi mahkeme masraflarını ödemeye mahkûm etmişler. Ama büyük birader yola gelmemiş. Bir zaman sonra yine sınırı atmaya başlamış. Yine mahkemeye düşmüşler. Gel mahkeme, git mahkeme; gel duruşma, git duruşma derken yine keşif günü verilmiş. Bu sefer büyük birader bir uyanıklık düşünmüş. Çocuk yaşta oğlu varmış. Sınıra, kendi belirlediği sınıra bir çukur kazıp oğlunu gömmüş. Birazdan biz buraya geldiğimizde sınır nerde deyince, sınır burada diye bağıracaksın demiş. Her sınır nerde dendiğinde; sınır burada diyeceksin demiş. Keşifçiler gelmişler. Sınır orasıdır. Yok efendim burasıdır derken büyük birader toprağa soralım demiş. Toprak ne cevap verirse, sınır nerde derse oradadır demiş. Hiç öyle şey olur mu demiş hâkim. Derken nasıl olsa toprak konuşmaz demişler. Sonunda kabul etmişler. Toprağa sormuşlar. Sınır nerde diye. Çocuk sınır burada deyince şaşırmışlar. Bir daha sormuşlar. Yine sınır burada demiş. Baştan kabul ettikleri için orayı sınır olarak kabul etmişler. Ancak küçük birader, büyük biraderin oynadığı oyunu anlamış. Bunun üzerine senin buraya gömdüğün çocuk köstebek olup yerin altında dörsün (gezsin) dursun diye beddua etmiş. Keşif için gele hâkimler ve diğerleri gitmişler. Büyük birader çocuğunu gömdüğü çukuru açıp bakmış. Fakat ne çocuk var ne de başka bir şey. Çocuk köstebek olmuş ve yeri yararak gitmiş. İşte köstebeğin hikâyesi de böyle 341 Feyzullah Kırca gelişmiş. Küçük birader tarladan olmuş ama büyük birader de çocuktan olmuş. Şu üç günlük dünya da herkes payına razı olsa, insanlar hak etmedikleri mallara sahip olmayı istemek yerine; daha çok hayır ve hasenat yapsalar. Bunun gayreti içinde olsalar. Haksızlıklar ve adaletsizlikler son bulsa, hem bu dünyamızı hem de öbür dünyamızı kazanmış oluruz. Böylece hayat imtihanından da başarıyla ayrılmış oluruz. Ama nerde? Birçok insan üç kuruş için emdiği memeyi kesecek. Keşke insanlar öbür tarafa kirli çoraplarını dahi götüremeyeceklerini bir anlasalar. ÇOBANIN HİKÂYESİ Eskiden yöremizde yaşayan adamın biri, zengin bir ağa imiş. Koyunlarına çoban tutacak olmuş. Çoban tutacağı adamın önce bir güzel karnını doyurup, yemek yiyişini görür sonrada çoban tutup tutmayacağına karar verirmiş. Yemeği hızlı hızlı yerse bu adam yemek başında oyalanmaz benim koyunlarıma iyi bakabilir diye düşünüyormuş. Ağır yerse yemeği bu adam karnını doyururken koyunları kaybeder. Kurt yer ya da koyunlar hırsızlık yapar ve başkalarının tarlasına girer diye düşünüyormuş. Neyse birkaç denemeden sonra aradığı adamı bulmuş. Onu çoban tutmuş ve önüne de yüz tane koyun vermiş. Bunları güt, bunlara çoban ol diye. Ağa birkaç ay sonra çobanı ziyarete gelmiş. Çoban ağa geldi diye yoğurt, kaymak, tereyağı ne varsa getirmiş ağası yesin diye. Hem yer, hem sohbet ederken; ‘Eee çoban efendi! Koyunlardan ne haber’ diye sormuş. ‘Nasıl gidiyor çobanlık’ filan demiş. Çoban anlatmaya başlamış; ‘Ağam gök gürledi, şimşek çaktı. Yetmiş ikisinin ödü patladı. Önden gitti baş toklu, arkadan gitti beş toklu. Onunu kurt yedi, onunu kasaba verdim. Biri zaten çoban ücretimdir katma hesaba. Birininse, işte derisi buradadır. Al ağam giderken götür satarsın demiş’. Önüne konan yoğurdu yemekte olan ağa sinirlenmiş. Önündeki yoğurt tabağını çobanın kafasından aşağı döküvermiş. Yoğurt dökülünce çobanın yüzü bembeyaz olunca; ‘işte bak gördün mü ağam, benim gibi hesabı düzgün olanın yüzü bembeyaz olur’ demiş. 342 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü KOCAKAFARIN HİKÂYESİ Bizim Dursunbey Akbaşlar köyünde 70-80 yıl önceleri koca kafar diye bilinen, Kafar Halilibrahim’in babası varmış. Bu ismini zikrettiğimiz Halilibrahim dayı 1978 yıllarında vefat etti. İşte hikâyemiz onun babasının hikâyesidir. Bu koca Kafar dayının bir diğer lakabı da Deli Kafardır. Bu Koca Kafar dedelerin Kahve Deresinin üst taraflarında yatakları varmış. Yatak deyince kimine göre davar, kimine göre hayvan kışlasıdır. O zamanlarda ortaya çıkan bir hırsız. Kışlalardan hayvanları, koyun olsun, keçi olsun çalıp çalıp gidiyormuş. Bu bizim Koca Kafar dayınında hayvanlarını birkaç kez çalıvermiş. Bu hayvanları çalan hırsızın beyaz atlı birsi olduğu bazı komşular tarafından görülmüş. Hırsızın beyaz atlı birisi olduğunu öğrenen bizim Koca Kafar dayı, kışlada gece gündüz Mavzer elde bekleyeceğim ve beyaz atlı kim gelirse vuracağım diye yemin etmiş. Komşu köylerimizden olan Akcagüney veyahut ta Dada köylerinden birinde de çok yakın sağdıcı varmış. Olacak ya onun da beyaz bir atı varmış ve o günlerde sağdıcını ziyarete gelecek olmuş. Kahve deresinde ki kahve de bulunanlar sağdıcını ziyarete gittiğini öğrenince, sakın gitme. Sağdıcın beyaz atlı kim gelirse vuracağım diye yemin etti. Delidir dinlemez vurur seni demişler. Bari atını bura bırak demişler. O da deli olmalı ki atını da bırakmamış. Neyse aşağıdan varırken sağdıç ben geliyorum diye bağırmış. Baktıysa bizim Koca Kafar sağdıcı beyaz atla geliyor. Sağdıç beyaz atlı kim gelirse vuracağım diye yemin ettim sakın gelme diye bağırmışsa da dinletememiş. Gelme vuracağım demiş. O gelmeye devam etmiş. Gelme vuracağım dedikçe sağdıcı gelmeye devam etmiş. Bizim Koca Kafar dayı beyaz atlı kim gelirse vuracağım dedim diye, sağdıcı durmayınca Mavzer Tüfeğiyle sağdıcını vurmuş öldürmüş. Ve o gün kışlayı da, köyü de, evlatlarını da, ailesini de bırakıp gitmiş. Bir daha da geri gelmemiş. Gidiş o gidiş. GELİNİN TAŞ OLMASI HİKÂYESİ Eskiden mahsullerde daha çok bolluk ve bereket olurmuş. Buğday başaklarında sapların yarısına kadar kelle olurmuş. Hatta buğday saplarının tamamı kelle olurmuş. Diğer mahsuller de bu keza aynı şekilde verimli olurmuş. Çiftçiler ekip diker ve kaldırdıklarıyla hem doyunurlar, hem hayvanlarını doyurur hem de satıp diğer ihtiyaçlarını karşılarmışlar. 343 Feyzullah Kırca Yaz günlerinden bir gün gelinin biri tarlaya çalışmaya giderken yemek için yanında gözleme de götürmüş. Çocuğu altını ıslatıp ağlayınca bir bakmış ki, altını değiştirecek temiz bezleri (çaput) getirmemiş. Azık olarak getirdiği gözlemeleri çocuğun altını temizlemek için kullanmış. Ondan sonra o yaz ekilen mahsuller hiç olmamış. Yağmur yağmamış. Yedi yıl kıtlık olmuş. Köylüler ve yöredeki halk açlıktan perişan olmuş. Masum hayvanlar, kurtlar, kuşlar, kediler ve köpekler, koyunlar ve kuzular ve sürüngen hayvanlar hep birlikte Allah’a yalvarıp yakarmışlar. ‘ya rabbi bizim ne suçumuz var, Bari bize acı’ demişler. Allah da suçsuz ve günahsız olan hayvanların hatırına kıtlığı kaldırınca mahsuller yeniden verime geçmiş ama eskisi gibi olmamış bir daha. Buğdaylar sapın tamamında başak yerine dört parmak uzunluğunda başak vermiş. Mısırlar onlarca veya yüzlerce koçak yerine 2-3 koçak vermeye başlamış. O günden bu güne insanlar hep hayvanların rızkından yemeye başlamışlar. Gelinin nimete yaptığı hürmetsizlikte, o gelin çocuğuyla birlikte Allah tarafından taş yapılarak cezalandırılmış. Bu hikâyenin bir başka anlatılış biçimi de, kadın çocuğunun altını gözleme ile silince, başaklar hemen anında sapın dibinden ucuna doğru çekilmeye başlamış. O esna da kedi ve köpekler bakmışlar ki başaklar uca kadar çekiliyor. Ekinlerin başakları kısalmaya ve başlayıp, ucunda azıcık bir yer kalmışken, kedi ve köpekler ‘Allah’ım bizim rızkımız ne olacak’ diye yalvarmışlar. Onların bağrışması ve yalvarması sonucu buğdayların başaklarının sıyrılması durmuş. Rabbim buğdayların tepesinde kedi ve köpeklerin hakkını ve kısmetini bırakmış ve biz insanoğlu o günden beri onları yer olmuşuz. BİR GÜVERCİN HİKÂYESİ Öğüt verici hikâyelerimizden biri de şöyledir. Yüce Tanrı bir gün peygamberin birine bir sandık hediye etmiş. Ve ‘Bu sandığı sana emanet ediyorum. Ama sakın ola ki içini açıp bakmayasın’ demiş. Tamam demiş peygamber. Aradan zaman geçer ve peygamberi bir merak sarmış. Acaba sandıkta ne vardır diye? İçi içini kemirmektedir. Sonunda dayanamaz ve sandığı azıcık aralayıp içine göz atar ama sandığı aralar aralamaz içinden bir sarı güvercin ve bir mavi güvercin uçuverir. Peygamber son hamleyle sandığı kapatır ve içinde tek bir beyaz güvercin kalır. 344 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Ve hikâye bu ya! Tanrı yanına gelir. Peygamber işlediği günahın farkındadır ve mahcuptur. Tanrı söyle seslenir; kaçırdığın o sarı güvercin insanoğlu için sonsuza dek yaşamdı. Yani "ÖLÜMSÜZLÜK" idi. Kaçırdığın o mavi güvercin sonsuza dek mutluluk yani "BARIŞ" idi. Peki der Peygamber, içinde kalan beyaz olan güvercin nedir? Diye sorar. Tanrı cevap verir: - O da sonsuza dek "UMUT"tur. Umutlarınızın ve umutlarımızın uçup gitmemesi ve hikâyelerden de ders alabilmemiz dilek ve temennilerimi iletirim. DÜMBECİKLİ HASAN VE ÇOCUKLARI MASALI Bütün dünya edebiyatlarında "Hansel ile Gretel, Oduncunun Çocukları, Çikolata Ev" adlarıyla yer bulmuş ünlü masalın köyümüzde ve yakın köylerimizde anlatılan biçimi, bu "Dümbecik Hasan"dır. Bu masalın bütün ülkelerin kültürlerinde yer etmiş olması iletişimle olmamıştır. Haberleşmenin ve ulaşımın bu denli gelişmiş olmadığı eski çağlarda bile bu masalların anlatılmış olması bunların sonradan öğrenilmediğini açıklar. Bu da şu demektir: Vakti zamanında insanlar bu kadar milletlere bölünmemişken ortaya çıkan bazı sözlü edebiyat ürünleri dilden dile geçmiş. Göçlerle dünyanın her tarafına taşınmıştır. Çok eski zamanlarda yöremizdeki bir köyde düğünlerde çalgıcılık yaparak geçinen bir Hasan varmış. Bu Hasan ve eşinin bir türlü çocukları olmazmış. Çocukları olması için bir gün adı duyulmuş bir hocanın yanına gitmişler. Hoca okuyup üfledikten sonra Hasan ve karısına bir öğüt vermiş: Öğüdünde ‘Eve varınca bir kazan nohut kaynatın ve kaynamış nohutları kilimin altına serpin. Her yer çocuk oluverir’. Hasan ve karısı eve varınca hocanın dediğini yapmışlar ve bir kazan dolusu nohut kaynatmışlar. Kaynayan nohutları odanın ortasındaki kilimin altına serpmişler. Bir iki dakika geçmeden her yerden çocuk sesleri gelmeye başlamış. Hasan ile karısının istemedikleri kadar çocukları olmuş. Çok sevinmişler. Onlar bir tane isterken bir sürü olmuş. Kimi sarışın, kimi kumral, kimi esmer... Hasan'ın karısı çocuklara yufka ekmeği pişirirmiş ama çocuklar daha hamurken yufkaları sacın üstünden kapıp yermiş. Hasan ve karısı bu kadar çocukla başa çıkamamışlar ve bu çocuklardan bazılarını ormana götürüp bırakmaya karar vermişler. 345 Feyzullah Kırca Ertesi sabah Hasan çocuklardan bazılarını yanına almış ve "Odun toplamaya gidiyoruz." diyerek ormana götürmüş. Akşama kadar çocuklarla beraber dolaşmış, odun toplamış. Akşam olana yakın çocuklara: ‘Yavrularım; ben şu ilerideki sapa yere kadar gidip geleceğim. Siz yorulmayın. Bu ağacın dibinde beni bekleyin’ demiş. Ağacın bir dalına da boş bir su kabağı asmış. Ve: ‘Bu kabağın içine bir taş koydum. Beni çağırmak istediğinizde bu kabağı tangırdatın. Ben gelirim’ demiş. Çocukları bırakarak oradan uzaklaşmış. Aradan saatler geçmiş ama Hasan dönmemiş. Çocuklar kararan hava ile birlikte üşümeye, korkmaya başlamışlar. Acıkmışlar. Çareyi kabağı tangırdatmakta bulmuşlar. Bir taraftan kabak tangırdamış bir taraftan da: ‘Tan tan eden kabacığım! Bizi aldatan babacığım!’ diyerekten ağlaşıp bağırışmışlar çocuklar. Bağırmaları duyan olmamış ne yazık ki. Çocuklar da oradan ayrılmışlar ve gece vakti ormanda ilerlemeye başlamışlar. Bir yandan da bağırıyorlarmış: -‘Babaaaaaa! Babaaaaa!’ diye... Onların bu bağırmalarına bir yanıt gelmiş derinlerden. Çocuklar da heyecanla sormuşlar: ‘Neredesin?’ diye… Derinden gelen bir ses yanıtlamış: ‘Gazellidere'deyim’ demiş. Çocuklar sesin geldiği yöne doğru ilerlemişler. Bir vakit sonra bir ateş başına gelmişler. Ateşin başında Dodeş adıyla bilinen dev oturmaktaymış. Bu Dodeş kötü bir üne sahipmiş. Amacı çocukları semirtip yemekmiş. Çocuklar ise devden daha akıllı çıkmışlar. Dev çocukları doyurmuş önce. Sonra uyutmak istemiş. Dev uyutmak istedikçe çocuklar: ‘Annem bize bir çuval badem ve ceviz getirirdi. Biz onları fatıp yerken uyur kalırdık’ demişler. Dev bir çuval badem getirmiş. Yine uyumamışlar. Dev sormuş: ‘anneniz sizi başka neyle uyuturdu’ diye. Onlarda: ‘annemiz bize bir çuval para getirirdi. Biz onları sayarken uyuyup kalırdık’ demişler. Dev bir çuval para getirmiş yine uyumamışlar. Dev yine sormuş; ‘anneniz sizi başka neyle uyuturdu’ diye. Onlarda: ‘Annem uyumadan önce bize su içirirdi’ demişler. Dev de uyusunlar diye kaplar dolusu su getirmiş. Çocuklar ise deve zorluk çıkarmakta kararlıymış: ‘Annem suyu kalburla getirirdi’ demişler. Dev de eline geçirdiği kalburla su getirmeye koyulmuş. Kalburla su gelir mi? Bayağı uğraştıktan sonra sinirlenmiş. Çocukların niyetini anlamış. Onları ceviz dolu bir sandığa kapatmış. 346 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Çocukların biri daha uyanıkmış ki; artık devin sinirlenip geleceğini hesap etmiş ve çuvaldaki payamlardan yanına çokça alarak çatıya çıkmış. Su getirmek için uğraşırken yorulan dev çocukların geri kalanını büyük bir sandığa, acıkınca birer birer yerim diye kapadıktan sonra daha birini bile yiyemeden yorgunluktan uyuya kalmış. Dev uykuya daldıktan sonra, çatıdaki çocuk payamları kırıp kırp yemeye başlamış. Çocuk payam ve cevizleri kırıp yerken yaptığı tıkırtı devi uyandırmış. Tıkırtıdan rahatsız oldukça ‘Üle sıçan! Gelirsem seni bir lokmada yerim’ diyormuş. Bir iki derken çatıya çıkıp şu sıçanı(Fare’yi) yakalayayım diyerek çatıya dolaşmış. Çatıdaki çocukta bacadan aşağıya inip kardeşlerini devin kilitlediği sandıktan kurtarmış. Devin onları uyutmak için getirdiği paraları, payamları ve cevizleri alarak kaçmışlar. Yöremizde anlatılan ve dünyaya mal olmuş maslardan ‘Bremen Mızıkacıları’ gibi masalların yanında ‘zincir koparan, demir kıran ve dağ deviren arkadaşların masalı’ ‘kurt, ayı ve tilkinin arkadaşlını konu alan masal, az önce anlatmaya çalıştığımız ‘Dümbecikli Hasan ve Çocukları’ Masalına benzer şekildeki masallar bunlardan bazılarıdır. CURUK HASAN MASALI ‘Dümbecikli Hasan ve Çocukları’ masalına benzer Curuk Hasan Masalının konusu kısaca şöyledir: Dev ısınacak sıcak bir arayan iki kardeşi yakalayıp uyutmak ister. Uyutmak istediği ve ‘Kim uyudu kim uyumadı?’ diye sorar. Kardeşlerden biri olan Hasan’dan: ‘Curuk Hasan uyumadı’ cevabını alır. Dev Hasan’a: ‘Oğlum anan seni neyle uyutuyordu’ diye sorar ve seferinde farklı bir istekle, ceviz ve badem, sonra para ve altın, sonunda da kalburla su istediğiyle karşılaşır. Dev kalburla su almaya gidince kalburda su durmadığı için çabuk gelemez. Curuk Hasan ile kardeşi devin getirdiklerini toplayıp kaçarlar. Sonunda delioğlan ve akıllı oğlan hikâyesindeki gibi, delioğlan ve yanındaki bir kişi onlardan korkup değirmen taşıyla ağaca çıkarak onlardan saklanırlar. Curuk Hasanla kardeşi Kaçmaktan yorulur ve ağacın dibinde dinlenmeye çekilirler. Ağaçtaki Delioğlan ile arkadaşı onların gitmesini beklese de gitmezler. Ağaçtakilerden biri sıkıştım der. Diğeri ‘üstlerine işeyiver’ der. Üzerlerine önce küçük tuvalet yapılır. ‘Allah bize yağmur veriyor’ derler. Büyük tuvalet edildiğinde ‘Allah bize helva veriyor’ derler. Değirmen taşı bırakılınca da eyvah saldırı var diyerek tabana kuvvet devden çaldıklarını bırakıp kaçmalarını konu alır. 347 Feyzullah Kırca BAŞKADIR KÖYÜMDE BAHAR Benim memleketimin bahar ayları da bir başkadır. Renga renk çiçekler açar bahar gelirken. Köyümün insanları karıncalar misali işlerinin peşine düşerler. Bir tutam gün ışığı dolar bahar gelirken içimize. Can erikleri, bursa erikleri ve süt erikleri, beyaz beyaz çiçeklerini sunar bahara. Başımızı okşayan annemizin elinin parmakları gibi okşar saçımızı sabahın bereket getiren seher yeli. Ve konar gözlere bir öpücük gibi tan yerinin güneşi. Kuşların sabah erken saatlerdeki cıvıltıları, sanki baharın gelişini müjdeler. Ne zaman bahar gelse, sevinç yaşar dağlar, kırlar, ovalar, çiçekler, yeşerir yemyeşil ağaçlar. Yenibaharla birlikte çocuklar umudu kucaklar yarınlara. Kimi sevinirler tarlalara, kırlara ve bayırlara gidecekleri için. Kimisi de benim çocukluğumdaki gibi korkar köyden dışarı çıkmaktan. Hayır ya ben tarlaya gitmem diye ayak diretirler. Bir dağ pınarı kanımızda gibi hayat kaynar. Bir yanımızda kuşlar, ağaçlar, çiçekler, kelebekler ve cerenler sevinç yaşarlar. Bir yanımızda şırıl şırıl akan dereler. Yüreğimiz tomurcuk bir bahar sevinci fışkırır. Alıp götürür duygularımızı hayal deryalarına serin serin esen rüzgârlar. Bembeyaz bulutların altında yaşanır, köy türküleri söylenir orak tarlalarında köyümün imecelerinde. İçli ve derin hisler anlatır türküler. Geleceğe umuttur toprağa ekilen tohum gibi söylenen sözler. Alın teri karışır toprağa çalışan ve üreten köylümün ak alınlarından. Ceylan gözlerin hasat yapmanın sevinciyle, dudakların ıslıkları türkü söyler karşı yamaçlara. Acılar içinde olsak ta, yorulsak ta, işlerin peşinde çılgınca koşarız baharla birlikte yaz aylarında. Çılgınca severiz dağları, kuşları, ormanları, çiçekleri, çocukları. Güneşi de severiz, terletse de bizi gündüzleri çalışırken hasat tarlalarında. Tüm çabalar, çoluk çocuğun rızkını temin etmek içindir. Sanki karıncaya nispet için yapılır. Çalışmakta bir ibadettir ya çalışıyor köyümün insanları. Çalışıp kazansın ki köylü, yesin kendisi ve ailesiyle doya doya. Yetiştirsinler şehir halklarına köy mahsullerini. Görsünler kazançlarının bereketini. Ve sevsinler insanlar birbirlerini. Ailelerini ve akrabalarını sevsinler. Kendi çocuklarını sevsinler. Türkü başlı eşlerini, sular gibi temiz ve rüzgârgülü gibi hilesizce sevsinler. Mehtabın güzelliği gibi, yıldızların ışıltısı gibi, yem yeşil dağlardaki rüzgârın soluğu gibi, güneşin dünyayı sevip ısıttığı gibi sevip ısınsınlar insanlar birbirlerine. 348 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Ve desinler sevdalılar sevdalarını sevdiklerini. İnsanları sevdim tertemiz duygularla. Kuşları sevdim, çiçekleri sevdim, kelebekleri, kırları, dağları sevdim. Ve yaratılanı sevdim yaratandan ötürü desinler. Ama en çok ta seni sevdim aşk çiçeğim desinler. Bu dağların sevda türküsüsün sen. Denizlerin ve göklerin mavisi, bulutların beyazısın, sen benim hayat pınarımsın desinler. Benim güzel köyümün güzel insanları sonsuza dek mutlu mes’ut yaşayıp gitsinler. Güzel ilçemin, güzel ilimin ve güzel ülkemin güzel insanlarının gözlerinizden yaş silinsin. Kalplerinden ve gönüllerinden kin ve nefret silinsin. Yok olsun dünyadaki insanlar ve ülkeler arasındaki nifak tohumları. Yaşanabilir bir dünya bulsun geleceğimizin torunları. Feyzullah söyler ve diler tüm bunları. Yüce yaratıcımız Allah c.c. sever hatalı da olsalar, günahkâr da olsalar tövbe eden kullarını. 349 Feyzullah Kırca YÖRESEL DİLİMİZ (AKBAŞLARCA) Sevgili okurlar daha önce akbaşlarkoyu.com sitemiz için hazırladığım akbaşlarca sayfamızın üzerinde üç dört aylık bir çalışma sonucu oluşturmuş olduğum bu sözlüğe ilave edilecek daha çok kelimenin olması muhtemeldir. Bu çalışmadaki sözcüklerin sadece köyümüzde konuşulduğunu iddia etmediğimizi öncelikle belirtelim. Şunu da belirtmek gerekirse köyümüzde büyümemiş, annesi, babası memur, şehir ortamında yetiştirilenler bu kelimelerin çoğunluğunu duymadığı, kullanmadığı için bazılarını bilemeyebilir. Türk halkının tamamı Türk soyundan gelir. Başlangıçta hepsi hayvancılıkla geçinen göçebe yani Yörük olup, Anadolu’ya daha önce gelip yerleşik hayata geçerek ziraatla uğraşmaya başlayan Türkler manav olmuştur. Ancak farklı ülke ve halkların dilleriyle etkileşse de, dillerini ve şivelerini büyük ölçüde korumuşlardır. Günümüzde iki yakın köy arasında bile birçok kelimenin farklı şivelerle söylendiğini belirttikten sonra şimdi köyümüzde de kullanılan güzel dilimiz Türkçemizin kelimelerinden oluşan sözlüğümüze geçebiliriz. A Aba Angut Abacık, abıcık Abanmak Abla, dokuma yün kumaş Ablam Anırma Yığılmak, yüklenmek Aralama Abau Şaşkınlık sözü Aralık Abaza Uzun süre cinsel ilişkiden uzak kalan Ahmak, salak, anlayışsız, saf Yüzü geniş olan Arap Ayırma, karışıklığı düzeltme İki şey arasındaki boşluk Yüz rengi kara olan kişi Ard, art Peş, arka, izi, peşi sıra Artçı Mantıksız, saçma, rast gele Yeni, babacan Artık Yeni başlayan, beceriksiz Az, biraz, çok az Yemek yeme ihtiyacı duymak Aaşam Arkadan, arkadan gelen Artan, geriye kalan, fazlası Bozulma, aksama, aksaklık Akşam Abdal-aptal Ablak Abuk sabuk Acar Acemi Acık Acıkmak 350 Arza, arıza Aş Aşmak Ahmak, yabani inek türü Eşek sesi Yemek, pişmiş yemek Bir engeli geçmek, gözden kaybolmak Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Açılmak Ağı Ağıl Geçit vermek, dert söyleme, Kıyıdan uzaklaşma, soyunma Aynı isimli olan Babacan, mert, kalender Zengin kimse, eli açık kişi, Büyük erkek kardeş Beyazlaşmak, aydınlık. Zehir Hayvan damı, ahır Ağız Ağdırmak Hayvanların ilk sütü Bir yana ağır gelmek Atak Avlak Ağmak Sarkmak, eğilmek, meyil İşte, orada, eyvah. Avrat Yabani armut Tertemiz Tertemiz, kiri, lekesi olmayan Beyaz, ak Aldatmak, kandırmak, önüne düşmek Topallama, düzen bozulması Kızıl, kırmızı Efelek, labada Sıcak, kepekten yapılmış hayvan yemi Düzlük, meydan Eğlenme, topluluk, birlik Hepsi, tamamı. Hastalık kapmış Elma Ayartmak Ayaz Ayak diremek: Adaş Aga Ağa Ağabey Ağarmak Aha Ahlat Akbıcık Akcapakca Akça-ağca Aklını çelmek Aksamak Al Alabada Alaf Alan Alay Alayı Algın almış Alma Alıcı kuş Alınyazısı An Ana Andavallı Kuzgun kuşu Kader, yazı Tarla ucu, sınırı Anne Ahmak, çapaçul, düzensiz Aşşa Aşağı Aşarı Aşırı Aşağı İleri, fazla Aşermek Hamilelikte canı meyve vs istemek Çalmak veya geçirmek Bilinen, bildik, tanıdık Aşırmak Aşina Aşmak Aşrı Avunma, avuntu Ayak sürütmek Aydaş Geçmek, kaybolmak Uzak, görünmeyen yer, ileri Cesur, girişken, atik Av sahası, av yapılan yer Hatun, karı, hanım, eş Olan ile yetinmek, kendini kandırmak, oyalanma Kandırmak, aldatmak Esintili soğuk rüzgar İnat etmek, ısrar Ayıklamak Oyalamak, atlatmak Hastalıklı, cılız gelişmemiş çocuk Seçmek, ayırmak Ayıldı Aykırı Ayrı Kendine geldi. Ters, zıt, aksine Farklı, değişik, Az Aza Kıt, çok nadir, eksik Üye, eleman, organ Az daha Azdan Azarlamak Neredeyse. Az sonra Kızmak, çekişme, paylama Büyük Büyük diş Yiyecek, kumanya Sırtarmak, şımarmak Azı Azı dişi Azık Azıtmak 351 Feyzullah Kırca B Babal Badılcan Badıldamak Baaçe, bahçe Bağdaş kurma Bağdaşmak Bağır Bahane, baane, balamıt Balat Bakanak Barba Bardak Bari Banmak Bastırlamak Bayağı Bayat Bayındır Bayır Bazar, Pazar Bazı Bel Belek Belemek Vebal, günah Patlıcan, domates Anlaşılmaz şekilde konuşmak Sebze yetişen arazi, ev önü Ayaklarını büküp oturma Uyuşmak Göğüs Uydurma sebep Bilişmek Bilmuun Binit Tanışıp, görüşmek Bilmiyorum Binilecek taşıt, hayvan Biriktirmek Birazdan Toplamak Bant- kaset, şerit, Az sonra Birden Birdenbire Birebir Aniden, ansızın Çok aniden Uygun, iyi gelmek Balamut, palamut Dursunbey İki tırnak arası Birez, biraz Bitkin Beraber, birlikte, yan yana Toprak ibrik, su içme tası Keşke, hiç olmazsa, ‘gel bari’ Batırmak, daldırmak, tatmak Kilitlemek, sürgülemek Biraz, oldukça, eh işte, çok Tazeliğini yitirmiş, kart Gelişmiş, yapılaşmış, düzenli Yamaç, yaka, yokuş, yukarı Toplu alışveriş yeri Bitmek Bazı, bir kısım, azı Yorgun, halsiz. Küçücük lokma, bir lokmalık Tükenmek, sona ermek, yeşermek Büyük erkek inek Bir kısmı, bir bölük, bir grup Dik kürek, toprak işleme aracı Bebek sarma bezi Bellemek Bebekleri kundağa sarmak Şöyle böyle, idare eder Toprağı kazmak Bellik İz, işaret Belenarı 352 Bitıkım Boğa Boğuntu Bolarmak Sıkıntı, buhran, karabasan Çoğalmak, bollaşmak Bolartmak Bollaştırmak, genişletmek Boosak Boğasak, ‘inek boosak’ Bori ge Buraya gel Bostan Kavun Boşalmak İçindekini akıtmak Boşlamak Bırakmak, vazgeçmek Bozkır Ağaçsız, susuz, otlu yer Böbürlenen Kendini beğenmiş Böğenek, bönek Böğü, böğ Sığırı ısıran sinek Zehirli bir örümcek Böğür Koltuk altı boşluğu Böğüt- bük Su dibindeki arazi, dönemeç Ahmakça, anlamsız bakma Bön bön bakma Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Bene Bana Beneni Bana ne Beri Bu yana, itibaren (dünden beri Bu tarafta olan Ezik Bu taraftaki, öbürü değil İncinmek, berelenmek Evlatlık At Namazsız, pis, namaz kılmaz Başörtüsü, eşarp Usanmak, yorulmak, bıkmak Biçmek, doğramak, kesmek Geçen sene Abla Usanma, gına gelme, bezmek Salmak, koyu vermek Beriki Bereli Beriki Bertmek Besleme Beygir Beynamaz Bez Bezmek Bıçmak Bıldır Bılla Bıkma Bırakmak Börtü böcek Bucak Buba Kurt, haşarat Kenar, köşe, merkez köy Baba Budamak Budra Buğu Ağaç dalını kesmek Pudra, güzellik tozu Buhar Bunca Bu kadar, böyle Burgaç Burgu Bulama Bunar Girdap Delik delme aleti Yepinti, kımız, sulu karışım Aklını kaybetmiş Aklını, hafızasını kaybetme Pınar, çeşme Bundan kelli Burkulmak Burmak Bundan sonra Kıvrılmak, dönmek Bükmek, çevirmek Burmak Bunak Bunama Bir tek, Ekmeğin bir çeşidi Ayrıca, ilaveten, ek olarak Çok büyük, bayağı çok Birazcık Acayip, farklı ve hoş Buymak Büber Bük Hatta, dahi, (öyle bile olsa) Eğelemek, keskinleştirmek, Tavuk, tavuk yavrusu Erkeklik organı Bürümek Hadım etmek, iğdiş etmek Üşümek, donmak Biber köşe, dönemeç, viraj, çıkıntı Çevirme, kıvırma, eğirmek Kaynamak, hareketli Perde kıvrımları, başörtüsü Kaplamak, örtmek, Büsküt Bisküvi Büyü Büzmek Biliyleme Bileylemek, eğelemek, Büzülmek Bildik Tanıdık, bilinen Bilinuz mu? Sihir, muska Ağzını toplama, daraltma Toplanmak, toparlak olmak Toplaşma, ezişerek küçülme Biliyor musunuz? Bicik, biricik Bide Bide, birde Bi elemet Bigırcık Bir hoş Bile Bilemek, Bili Bilik, Bilig Bükme Büngüldemek Bürgü Büzüşmek 353 Feyzullah Kırca C Caka Cambaz Camız Gösteriş, fiyaka Celep Çıplak, Manda Cırcır Cırlak Cırmalamak Can Canavar Ruh, nefes Kurt gibi korkunç hayvanlar Sigara Saçsız, kel Vazgeçmek, sözden dönmek Arabozucu, dedi koducu Toplanma, bir araya gelme Toplum, topluluk Cırnak Cırtlak Fermuar, cırlak Fermuar Tırnakla çizmek, tırmalamak Tırnak Hoşa gitmeyen ses Cıs Cis Cıvıldatmak Anadan doğma çıplak Yakıcı, değme, zararlı Ötüşmek, ses çıkarmak Cıvık Akışkan, sulu, sıvı Cıvıtma Bir işi gevşetme, sulandırma Sevimli, güzel, temiz Cara Cavlak Caymak Cazgır Cem Cemat, cemaat Cami Cereme Ceryan Ceyran Cevahir Cıbıl Cıbır cıbır Cıbıldak Cılız Cılk Cıncık Cıngar, çıngar Cıngıl Cici, ciciş Mescit, büyük mescit Bedel, ceza Elektrik Cih-cık Ciğara Cila Elektrik Cevher, değerli taş, değerli Çıplak, yoksul, parasız Su ile oynayıp ıslanmak Çıplak Zayıf, gelişmemiş Cilve cimbil cimbil Civciv Cozuttu Bozuk Cam bilye, cam eşya Kavga, gürültü Cula Cuvara Cücük Israrcı, arsız, isteyici, kavgacı, romen Tavuk yavrusu Dağıttı, yanlış yaptı, sapıttı Siyah karga Sigara, Soğanın ortası Salkım, üzüm salkımı Cürü Cıvık, sulu Cim kadar Cingen Yok, hayır, olmaz Sigara Parlatmak için sürülen ilaç Naz, eda, şımarıklık Küçük, hızlı hızlı, tatlı tatlı Çok küçük Ç Çabcık, çabıcık Çabuk Çabut, çaput Çarçur etmek Çalgavuş 354 Çabuk, hızlı Çığrışmak Hemen, tez, acele Bez İsraf, gereksiz yere harcamak Olgun hareket etmeyen Çıkı Çıkılamak Çıkıntı Çıkışmak Bağrışmak, ağlamak, feryat Bohça, kese Çıkıya koyup sarmak Artan, fazlalık, dışarı kaymış Kızmak, çekişmek, bağırmak Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Çalgı Çalgıcı Çalma Müzik aleti Çalgı çalan müzisyen Sürme, bulaştırma, hırsızlık Müzik aleti kullanma Sallayıp karıştırmak, çırpmak Açılır kapanır bıçak Mavi (açık mavi tonunda) Sürüden bir kaçına takılan zil Melez, karışık, kırma Çıkışmadı Çıkrık Çınlama k Yetmedi, az geldi, eksik İp eğirme aleti Ses çıkarmak, ötmek Çıngırak Çıngı küçük zil, çan Kıvılcım, köz parçacıkları Sapan, kuş lastiği Küçük ağaç dalları Çıtlak Çıtlatmak Gizlice söylemek Çıvgar Çare Göz pisliği, göz rahatsızlığı Çaput, paçavra, bez parçası Çabuk bozulan uydurma alet Derman, çözüm, em Hafifçe vurmak, geçiştirmek Gözü kara, atılgan, kavgacı Geçmeli düğme Cıvıtmak Çat İki şeyin birleştiği yer Çıvmak Çatmak Çatmak Çiğ Çiğin Çaylak Sataşmak, bulaşmak, Silah çatmak, çatı yapmak Derenin büyüğü akarsu Keyifle içilen bir içecek İşinin acemisi, yenisi Arabaya iki çift at koşmak İşi gevşetmek, özensizleşme Yabana gitmek, sıçramak Pişmemiş, sis yağmuru Omuz Çerçi Seyyar satıcı Cilte, şilte Çelek, çilek Sapları sürüngen çiçekleri beyaz kırmızı yenen meyve Damın kenarı, saçak Koyunun mundar ölmesi Zayıf, güçsüz, gelişmemiş Ayağına ayak takma Çimdiklemek Engellemek, tökezletmek Tarlada ekili pirinç Çekeceğiz, taşıyacağız Kıskançlık, hasetlik Çalma Çalkalamak Çakı Çakır Çan Çandır Çapak Çapıt Çarkıt Çay 1 Çay 2 Çelen Çelermek Çelimsiz Çelme Çelme takmak Çeltik Çekcez Çekemezlik Çırakman Çırpı Çırpıştırmak Çıtak Çiğneme Çilemek Çilenti Gevme, ezme, üstüne basmak Yağmurun hafif yağması Hafif ve az yağan yağmur Minder, yumuşak oturmalık İki parmakla birinin derisini sıkmak Çimdirmek Çimmek Yıkamak Yunmak, yıkanmak Çitle Çoban Yumuşak oturak, yer minderi Örülmüş avlu, öküz arabası kanadı Koyun güden kişi Çoban salık Çomak Çobanın kaldığı kulübe Değnek, sopa Çorak Beyazlı, tuzlu ve borlu toprak Çit 355 Feyzullah Kırca Çekgit Uzaklaş, bırak git Çöğdürmek Çekişmek Ağız kavgası, kem söyleşme Daire, başörtüsü Çöğmek Öfkeli kızgın konuşmak Ağzın altı, konuşma Çöl Çok konuşkan Kazıntı, oyuntu, boşluk Bir yaşındaki dişi keçi Çömmek Çönmek Çözmek Çetlemik Çetlemik gözlü Çetrefilli Bir dağ meyvesi Mavi, yeşil gözlü Çul Çullanmak Karışık, zor Çuval Çevre Nakışlı, işlemeli mendil Çağırmak, haber vermek, seslenmek, bağırmak, Çuvaldız Çember Çemkirmek Çene Çenebaz Çentik Çepiş Çığırmak Çökmek Çömelmek Küçük çişini yapmak, işemek Alçalmak, aşağı eğilmek Çukurlaşma, oturmak, çömelmek, yıkılmak Susuz kumluk arazi, sahra Diz kırıp oturmak, çönmek Çömelmek, çönmek Diz kırıp oturmak, çömelmek Düğümü açmak, bir olayı aydınlatmak, problemi çözme Dokuma bez, bez Başına üşüşmek Büyük torba, buğday ve yem vs taşıma kabı Büyük boy dikiş iğnesi D Dabış Salak, dikkatsiz yürüyen Dimen Dada Dadanmak Yeni doğmuş bebek Sık uğramak, üşüşmek Dinç Dindi Dağınık Yayılmış, bir arada olmayan İlişki, bağlantı, parasal borç Ağaç kolu, arka, sırt, sinir Dalayım mı? Döveyim mi? Köpek ısırması Dinelmek Değirmen, tahıl öğüten araç Canlı, güçlü, sağlam Yoruldu, durdu, kesildi, bitti Ayakta durmak Dingildemek: Sallanmak, oynamak Dingin Yorgun, yorulmuş Dip Taban, alt kısım, hemen yanı Hasat işinde kullanılan sapı uzun çatallı alet Karşı koymak Çabalamak, mücadele etmek Canlı, hareketli Canlanmak Dakanak Dal Dalurin mi? Dalamak Dalaşmak Dalmak Daldırmak Dalına basmak 356 Kavga etmek, didişmek İçine gömülmek, suya düşme İçine sokmak Kızdırmak, sinirlendirmek Diren, dirgen Direnmek Diretmek Diri Dirilmek Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Dalavere Dalavereci Dam Dam Dam başı Damızlık Dangalak Dar Darcık Darı Darılmak Düzen, oyun, hile, aldatma Düzenbaz, sahtekâr, hilekâr Hayvan yeri, evin alt odaları Hapishane Ev üstü, çatı, karşı cinsten eş Üretmek için inek ve koyun Akılsız, düşüncesiz konuşan Geniş olmayan Dağarcık, deri ekmek torbası Mısır Küsmek, ilişki kesmek Darmadağınık Her yere saçılıp, dağıtılmış Davar Keçi ve koyun sürüsü Davar gütmek Merada keçi koyun otlatmak Davranın Hazırlanın, kalkın, kıpırdayın Davranmak Hızlı harekete geçmek Dazlak Dazkır Dayak Dayak De Debelenmek Dehlemek Değil Değin Dek Deklemek Dellenmek Demirli Kel, saçı olmayan kimse Ağaçsız, otsuz, susuz ova Sopa, dövmek, ağaç destek Destek, yıkılacak şeye destek Söyle, konuş Kıvranmak, hareket etmek Sürmek, kovmak, götürmek O olmayan, farklı Kadar, çoğul değmek emri Varıncaya kadar Dirliksiz Geçimsiz, huysuz Diş bilemek Kızmak, kötülük beslemek Dişlerin çıkmaya başlaması Dilenci, devşirici Dilencilik, isteyen olmak Dişemek Dişirici Dişirmek Ditmek Divit Deşmek, ayırmak, ufalamak Büyük bıçak, Diye Diyo, deyi Dolayı, onun için Diyor, söylüyor Diyüü Dobalan Anlat, söyle Patatese gibi mantar, keme Dünyaya gelmek Doğmak Doğramak Doğurmak Dokunaklı Dokunmak Dolamak Üzmek, değmek, zarar verme Kuşak, bele sarılan bez Dolak, kuşak, parmak yarası Sarmak Dolambaç Dolaşık, karışık, çetrefill Dolambaçlı Dolaşma Dolaylı, dolaşıklı, karışık Gezmek, birbirine karışmak Lor suyu kaynatılarak elde edilen çökelek Manda Büzülüp oturmak Dolak Dolama Dolaz Dombi Domuşmak Don Denklemek, eşitlemek, Donamak nişan almak, hizaya getirmek Delirmek, aklını yitirmek Donanmak 20kglık teneke miktarı tahıl Kesmek, parçalamak Bebek dünyaya getirmek Üzücü, etkileyici Döl Pijama, belden aşağı alt giysi Bezemek, süslemek Süslenmek, hazırlanmak Yavrulamayı sağlayan tohum 357 Feyzullah Kırca Demin Demek Demek ki Döl almak Dölek Dölem döşşek Hayvanları yavrulatmak Düz, uygun, doğru, yer Yerde serilmiş olarak Dölüm Dönüm, bin metre kare arazi Sözünden dönen, tutmayan Viraj, kıvrım, dönme yeri Yaklaşık bin metre kare arazi Aşırı hareket etmek Bağır, göğüs, sine Denilen Az önce, biraz önce Söylemek, ifade etmek Hakikatte, gerçekte, aslında Yapmaya çalış, tahıl tanesi Söylenen söz Denk Uygun, eşit, karşılaşmak Dönemeç Dene Denk Hayvan yüklerinin her biri Denk geldi Uygun düştü, rast geldi Denkleştirmek Tamamlamak, ayarlamak Densiz Terbiyesiz, arsız Depmek Tepişmek, tekmelemek Depreşmek Ortaya çıkmak Dere Dereye varmak Derlemek Dermek Devşirmek Dımdızlak Dıkamak Dıkız Dönek Dönüm Dörmek Döş Döşek Dövmek Dövünmek Küçük suyolu, çayın küçüğü Çamaşır yıkamak Dubara Toplamak, bir araya getirmek Toplamak, bir araya getirme Toplamak, Hiçbir şeysiz, kaybetmiş Örtmek, kapamak Dulda Dubaracı Duragör Duraksız Dur hele Durgun Minder, alt yatağı Dayak atmak, vurmak Üzülüp yakınmak, pişmanlık Zarda iki iki gelmesi, iki iki Hileci Gölge, siper, rüzgârsız yer Bekle, bekle de gör, dur hele Dur bilmeyen, sabırsız Duragör, bekle Akışkan değil, hareketsiz Temiz, berrak, arınmış Kuru, sert, imikten zor geçen Lokma, bir parça yiyecek Duru Düğ Dıydıy Katmak, koymak, sokmak Sivrisinek Di Söyle Düğürcük Dibek Dümbük Dün Dünemek Önceki gün Tünemek, uyumak Didişmek Diğer Havan, oyulmuş taş ve ağaç Çocukça adımlarla Altında, yakınında, kıyısında İnatlaşmak, tartışmak Öbürü, öteki Bağlamak, düğüm atmak İnce taneli köftelik bulgur Pezevenk, ahlaksız Dünden beri Dürü Dikbaşl Aksi, söz dinlemeyen Dünden itibaren Dünür evine giden hediye Sarmak, kapamak, toplamak Dıkım Dıkmak Dibil dibil Dibinde 358 Düden Düğümlemek Dürmek Dere ve göl sularının yeraltına aktığı kovuk, delik Elektrik fişi Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Dikcez Dikeceğiz, doğrultacağız Dürtmek Dikilmek Dil Doğrulmak, ayakta durmak Dik kafalılık, karşı çıkma Karşı çıkmak, diklenmek Fidan, budaksız ağaç Doğrultmak, dikiş yapmak Konuşma aracı, lisan Dilemek Dilim Dilmek Düz İstemek, dua etmek, Düzmek Parça, bölüm, pay Parçalamak, dilimlemek Diklenme Dikleşmek Dikme Dikmek Dürzü Düş Düşmek Düşe yazdım Düvek Düven İtmek, bir şeyle dokunmak Yanlış yapan, belalı, ahlaksız Rüya, hayal kurma, İsteksiz yere inmek, Az kalsın düşecektim Toprak damları sertleştiren silindir taş Sap ezme aracı, harman aleti Doğru, dik, sade, süssüz Ağaç parçasını yontmak E Ebe Nine, anneanne, babaanne Getir, En ki O (cansız) Engin Piknik, güzel yemek yeme Olabilir, kabul Şöyle böyle, idare eder Ağaç yün eğirme aleti Yünden kirmanla ip yapmak Kıvırmak Eğlenceye almak, alay etmek Oyalamak, bekletmek Dalga geçmek, zevklenmek Uğraşmak, vakit geçirmek Koyunlar için gölgelik Düz olmayan, yanlış Yabancı, il, el Enlemek Alçak, yüksek olmayan, kısa Davara işaret koymak Elci Ele bakan, elden yiyen Ermek Elemet Elleşme Büyük, kocaman Değme, dokunma, uzak dur, bırak, uğraşma Ermicek Ernik, ernicik Eber Efene Eh Eh işte Eğe, eye, iye Eğirmek Eğip bükmek Eğlenmek Eğlemek Eğlenmek Eğleşmek Eğrek, iirek Eğri El Entari Epey-epeyi Epeyi Fistan, kadın elbisesi Çok, oldukça, hayli, uzun süre Çoktan, uzun süreden beri Çok, bayağı çok Er Ergen Asker, Erken Yeni yetme genç Ergin Olmuş, yetişmiş Erinen Eringeç Üşenen, üşeniyor olan Üşengeç, tembel Erinmek Tembellik Erkete Er kalkmak Dikiz, gözetleme işi Erkence, şafakla birlikte Erişmek, ergin, ulaşmak, varmak, olmak, yetişmek Ermeyecek, Sıvı, baya bir sıvı Epeydir 359 Feyzullah Kırca El et Elet gel El işareti yap Götür gel, ilet, ulaştır gel Haber vermek, çağırmak Öyle olur mu?, pes doğrusu Kocanın kardeşinin hanımı Uygun Ersiz Esas, essah Kocasız Gerçek, doğru Esik Eksik, çukur, boşluk Eşik Elma kekeci, kapı girişi Kazmak, deşmek Etraf Evelemek Kararsız konuşmak Evermek Çocuğu evlendirmek Evlencez Eyer Emmi Tamam mı? (uyarı, tembih) Emme işini yaptırmak Ananın yavruyu emdirmesi Ama, lakin, amma Süt ve su gibi şeyi içe çekme Amca Yapmak, eylemek, kılmak Çevre Emne Emsiz Emine (kadın ismi) Beceriksiz Eylemek Eyleşmek En Eza Enik Rumuz, simge, işaret, bellik, alamet, damga Kedi köpek yavrusu Nadir, seyrek, az bulunan Köpek yavrusu Evleneceğiz Ata binmeye yarayan semer Oyalanmak, alay etmek Yapmak, etmek Yerleşmek, oturmak, vakit geçirmek Eziyet, sıkıntı, cefa En geç En çok Eletmek Ellinin körü Elti Elverişli Emi Emişdirmek Emişmek Emme 1 Emme 2 Encek Ender Eşmek Etmek Eylenmek Ezi Eziklik Eziyet Ezmek Köşe Ezik ve borçlu olma durumu Aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü Sıkıştırmak, üstünden geçmek F Fadime Far Faraş Fatma Araba lambası Toz küreği Fırtmak Fıyk, fıyık Fışkırtmak Fare Sıçan Fileke Farıtmak Farız, farz Bıktırıp, kaçırmak Allahın kesin emri, şart Köşe bucak Fırlatmak, atmak Etrafı, çevresi Fillemek Filik Fellik fellik Fıcıtmak Fırdolayı 360 Fingirdemek Fistan Fit, fit olma Yerinden çıkmak, fırtık Islık, ıslık sesi, sıtlık Su sıçratmak, püskürtmek, attırmak İnce düz, karo gibi yassı taş Kilitlemek, bastırlamak Tiftik keçisi tüyü, angora Oynaşmak Basma elbise Ödeşme, ödeşmek Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Fırıldak Fırıldak Fır olma Topaç, dönen şey, rüzgar gülü Oyun, hile, düzen Uzaklaşma, kaybolma Fiyakalı Cakalı, gösterişli Fos İçi boş G Gaari Gocunmak Gabıl, gabül Artık diklenmek, dayılanmak Kabul, uygundur Gaç Kaç, çabuk git Goruk Gabarmak Godaş, kodaş Golan Gaga Beğeneme ve şama ifadesi Kuş çenesi, kuş ağzı Galan Gam Artık, bundan sonra Kasavet, üzüntü Gama Gambır Ucu sivri bıçak, delici alet Sivri keskin bıçağı olan Düğünde çalgı çalan kimse Kambur, beli eğik Gara badılcan Patlıcan Gara zorla Garıp Zoraki, bin bir güçlükle Sakin, uysal Gari Gaaşı Artık, bundan sonra Karşı Göğermek Gaaşımda Gavlak Karşımda Soyulan deri, ‘yılan kavlağı’ İnançsız, acımasız kimse Kavrulmuş buğday, darı vs. Endişe etme, merak etme İş, Para, lira yerine kullanılır Kahve, kahvehane Göl Gaç gaç Gamalı Gamber Gavur Gavurga Gayırma Gayıt Gayma Gayve Govşak Goymak Goyna Goyu Alınmak Kendini beğenmiş, kibirli Eşek semerinin kuşağı Olgunlaşmamış, ham (üzüm) Umut etmek, hazır durmak Koymak, bırakmak, tıkmak Koyunlar, koyun sürüsü Koyu, az sulu, siyaha benzer Goyun Koyun, sine, göğüs Göbek Şişman karın, kuşak, nesil Göcen Tavşan yavrusu Göçük Göçkün Göde Gödek Gök Gölet Gömemek Gömü Toprağı kaymış yer, yıkılmış Yıkık, hasta, halsiz, geçkin Şişman, göbekli Saçta pişmiş yufka hamuru Güvermek, yeşermek Açık mavi, gökyüzü, sema Büyük toprak havuz Barajın küçüğü, büyük göl Görmemek, fark etmemek Gömülü eski para ve eşyalar Gömük Batak, çamurlu yer Gön Deri Gömlek, iç çamaşırı, atlet Tav, kıvamına gelmek Göönek Gönen 361 Feyzullah Kırca Gayıt Gazel İş, yapılacak şeyler Dökülen ağaç yaprakları Asık suratlı, yakışıklı değil Ölmek Yetişememek, ilerle Geçit, yol, yaka Dağ geçidi, boşluk, eksik Mideden gelen ses Gönenmek Zenginleşmek Gönül İç, yürek, kalp işleri Göynek Gelcen, gelcem Gel İstemeyerek gel ifadesi Öldü, gitti, artık zamanı değil Geleceğim Gelep Gelise Bir tutam ip Gelir ise Gelipbatır Geluun İşte geliyor, gelmek üzere Geliyorum Gelüla Geluz Geliyorlar Geliyoruz Gene, gine Yine, yeniden Geçici olarak avlu kapamak Kuru ve ince çalı çırpı Çiğnemek, ezmek, dişlemek Kuru, çabuk kırılan, çıtır çıtır Örtünmek, bedene geçirmek Gazüret Gebermek Geç Geçek Gedik Geğirme Gee Ge bari Geçti Gerelemek Geven Gevmek Gevrek Geymek, giimek Gıı Gıcık 1 Gıcık 2 Gıcık tutması Gıdı gıdı Gıdık 362 Kız Geri tekme atma, tepme Sevilmeyen kişi ve hareket Boğazda tıkanma olması Gıdıklama yapma ifadesi Çene altı, Görcez Görenek Göri Razı değilim, istemiyorum Göreceğiz Görgü, kültür Görüyor Görümce Kocanın kız kardeşi Gönlüm yok Götürü Göynük Göz Göz feri Göz kırpma Göz seyirmesi Göz kamaşma Toptan, tümü birden, tahmini Kadın bütün alt giysisi Çürümüş, eskimek üzere Görme organları, nazar Görme gücü, görme ışığı Göz açıp kapama Tik, göz atışı Gubat Işığa bakamama, şaşırmak Kalbır, kalbur, büyük elek Korkusuz, yürekli Büyük pelit, palamut meyvesi Kaba, patavatsız Guguk kuşu Baykuş Gul Kul, Rabbe ibadet eden kişi Gurba Kurbağa Gurbet Yabancı yer, yadel Gurka yatmak Yumurta üzerine yatma Gözer Gözü pek Gubak Guz Gücenmek Gücül Gücük 1 Gücük 2 Gübre Güneş görmeyen gölge yer Darılmak, incinmek, küsmek Daha yeni zorla, güçlükle Kuyruğu kısa olan Yöresel kısa kadın giysisi Verimi artıran madde, kemre Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Gıdıklama Gıcır Güldürmek için dürtmek Yeni, parlak, tertemiz Güç Zor, kolay olmayan Güdük Kısa, eksik kalan Gıdım gıdım Azar azar Güdüm, Gıldır gıldır Sürünerek Gül Gınnep Gıpran Gır Gırep Gıvıl gıvıl Gıyı Gızan Gice, gece İp, sicim, mumlanmış ip Kıpraş, toparlan, toplan Çakır çorak, bitkisiz toprak İpekli kumaş Çok sayıda Kenar Çocuk Günün karanlık geçen kısmı Hayvan otlatma işi, gütme Hz peygamberi simge çiçek Güleç Güler yüzlü Gün aşırı Birer gün aralıkla Gün aşarken Güneş batarken Güne bakan Gün ortası Günün göster Günü Ayçiçeği, Öğle vakti Cezalandır, pişman et Tam zamanı, tam vakti Gübre Büyük toprak su küpü Gicimek Kaşıntı, gidişmek Güp Giicek Giyecek Kaşıntı, gicimek, kaşınmak Yine, tekrar, yeniden Girişken, sosyal, atak Bir yere dâhil ol, içeri gel İçeri gelme işi, aksi yön emir Gürbüz Küp, gömü kapı, geniş toprak su veya pekmez kapı Gelişmiş, iri, dinç Gürlemek Yüksek sesle konuşmak Gütcek Güdecek, otlatacak Dokuma yiyen küçük böcek Gidişmek Gine Girgeç Gir Girme Gitcez Giymek Gocuk Güve Güveri Yazlık ekilenler Güz Sonbahar Güzlemek Gideceğiz Elbiseyi bedene geçirmek Mont, dış ceket Güzlük Güzü yaşamak, konaklamak Sonbaharda yerleşilen yer H Habire Hacı Haç Had Hadi Durmadan, devamlı, sürekli Hacca gidip gelmiş olan Haç işareti, ısevi sembolü Sınır, ulaşılacak son nokta Haydi, seni bekliyorum Hem Hem de Henteri Hepsihepiciği Hergele Aynı zamanda, yanı sıra Hatta, dahası, birde, üstelik Gömlek Tamamı, bütünü, tümü Terbiyesiz, görgüsüz 363 Feyzullah Kırca Hadi ordan Hafli olmak Hafsiz Hagget Hah Hal Hal Halaç-hallaç Halk Halka Hallice Hak 1 Hak 2 Ham Hamak Hamlaşmak Hangar Hanay, haniy Hangi Hani Hangisi Hantal Hap Hapı yutmak Harami Haranı Harar Harcın değil Harç 1 Harç 2 364 Olmaz, çekil git Dikkatli ve temkinli olmak Korkusuz, tedbirsizlik Herif Heves Koca, eş Özenti, arzu, istek Hey Hakikat mi? Hakikat, gerçek İşte öyle anlamında söz Vaziyet, durum, Toptan sebze satış pazarı Yaylı yün kabartma aleti Toplum, insanlar Daire, yuvarlak tel Durumu daha iyi Heybe Hınzır Hırlama Çağırma sözü, buraya bak eşya konulan iki gözlü torba He, tasdik ve kabul sözü Hilebaz, domuz Köpeğin çıkardığı ses Hırıltı Burundan sesli soluma Hırpalamak Hısım Hışım Hinci Yormak, eziyet etmek Akraba, yakın Sessiz ol, sessizce bekle Kızgınlık Şimdi, şu anda Hinciye gadar Hu Bugüne kadar, şimdiye kadar Bu veya şu işaret sıfatı Huu Seslenme sözü Huna Buna, şuna Hunda Bunda, şunda Hu neci Hunu Hurcak Hurda Hu ne, hu da nesi Bunu, şunu Vuracak, çarpacak, öldürecek Eski araba parçası Huri Buraya, cennet kızı Hurma Arabistan’da yetişen meyve Hurmak Vurmak, darp etmek, dövmek Fırın, ekmek pişirme binası Şüphe, tereddüt etmek Geçimsiz, şımarık Kendini beğenmiş Anlaşılmaz sesle söylenmek Yaratanın bir ismi Alınması gereken pay, doğru Ergin değil, olgunlaşmamış Olgunlaşmamış meyve Çalışmayıp dayanıksızlaşma Büyük ambar, büyük depo Bütün odaların açıldığı salon Hangisi? Nerede Bunlardan biri mi, hangi şey Ağır, kocaman ve kullanışsız İlaç kapsülü, yutulacak ilaç Kötü durumda olmak, işlerin bozulması Hırsız, haydut, talancı Büyük tencere, küçük kazan Büyük çuval Gücün yetmez Ödenecek paylar Kum çimento karışımı çamur Hıı Hışdımma Hurun Huylanmak Huysuz Hodul Homurdanmak Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Harıltı-hırıltı Rahatsız edici ses Hora geçmek Haşara, haşarı Yaramaz, haşere, zararlı Rahatsız edici ses, gürültü Hatice Horanda Kıymeti bilinmek, iyi gelmek Aile fertleri, yakınlar Hordan Oradan, ileriden Hor görmek Aşağılamak, basit görmek Güzel, sevimli Haşırtı, hışırtı Hatça Hatıl Hoş Havla Havut Temele atılan taşlı harç Helva Deve semeri Haylaz Yaramaz, afacan Hoyrat Hayli Hayıflanma Çok, oldukça Üzülme, yerinme, söylenme Söz dinlemeyen, yaramaz Rabbimizin isimlerinden ‘Evet öyle’ anlamında Sözü kuvvetlendirici sözcük İstersen gelmeyi bir dene Hödük Höpürdetmek Hörgüç Hayta Hayy Hee Hele Hele bigel Hoşnut Hoşt Höykürmek Memnun kalmak Köpeği azarlama sözcüğü Kaba ve düşüncesiz davranış Salak Bir şeyi sesli şekilde içmek Deve sırtındaki yağ çıkıntısı Böyle, bu şekilde, bunun gibi Yükses sesle söylenmek Islaklık Yaşlık, sulanmış Ismarış Ismarlamak, sipariş etme Sipariş etme, satın alınmasını isteme, getirilmesini isteme İsabetsizlik, vuramamak İnsansız, sessiz, sakin, tenha Çok sessiz, çok tenha, sessiz Bez, kilim, halı tezgâhı Şavk, lambanın yaydığı şey Aydınlanmak, ışık yaymak Renkli yanmak, hoş görüntü Höyle I Ih Deveyi çökertme komutu Ihı Aha, işte burada Ilgım ılgım Yavaş yavaş Ilgıt ılgıt Hafifçe tatlı esen rüzgâr Mahsustan, şakadan Iskalamak Metal su kabı, küçük güğüm Uzaklaş, kaybol Uzak, uzakta, ülke adı Şapka altına giyilen, kenarı oyalı takke Ramazan, ramazan ayı Ipıssız Ingascık Iprık Ira Irak Irakçın Iramazan Ismarlamak Issız Istar Işık Işımak Işıl ışıl 365 Feyzullah Kırca Iscak Sıcak Işıldamak Irgalamaz İlgilendirmez Ivır zıvır Parlamak, çok temiz olmak Lüzumsuz şeyler, ayrıntı İ İbik İbrik İicik çocuk İçi kıyılmak İçine sinmek İçi sızlamak İçlenme İçlik İğdiş İğreti İhi İiylen İkircikli İkna İl İlen İlenç İlenme İletmek İlgeç İlikle Horoz yelesi, uç kısım Küçük metal su kabı, ıprık Hepsi, küçükten büyüğe hepsi Acıkmak, midesi ağrımak Benimsemek, beğenmek Acımak, üzülmek Duygulanma, ağlamaklı olma Gömlek, mintan, iç çamaşırı Eneme, hadım Özensiz, geçici İngi İniş İnme inmek İnne İp, iplik İrecep İrelmek İrek Yokuşun tersi, bayır aşağı Boğaz şişmesi, boğaz felci İğne, dikiş iğnesi Dokuma ve dikiş için hazırlanmış ince lifler Recep Gülme sesi Oyalan, yavaş davran, eğlen İnce fikirli, evhamlı, kararsız Fikrini değiştirme İremzi İri İrken Erken İrkilmek El, başkası, iğneyle tuttur Lehen, leğen İrkmek Kendine gelmek, birikmek Biriktirmek, tasarruf Beddua, ah, ah almak Beddua etme Götürmek, söylemek Tutturma, bağlama, ilmek Önünü düğmele, kapat Limon İlinti İlişmek İlgi, bağ Sürtünmek, sürünmek Eklemek, sonradan 366 İncir Ayak bileği, baldır, bacak eti Yemiş, tatlı bir güz meyvesi Diş ve damaktaki ağrı Büyümek, irileşmek Küçükbaş hayvan gölgeliği Remzi Kocaman, büyük İlimon İliştirmek İncik İsilik Ter etkili oluşan cilt hastalığı İssi Sıcak İspirte İsteyici İş Kiprit Dilenci, dişirici Amel, fiil, eylem İşi rast gitmek İşlik 1 Şanslılık, beklediği gibi olmak İçe giyilen elbise, çamaşır Demirci atölyesi Şüphelenmek, şüphe etmek Yemek yeme arzusu İşlik 2 İşkillenmek İştah Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü İlle İmik İlmek İmrenmek İn takmak Muhakkak, mutlaka Boğaz, gırtlak, yemek borusu İğneyle tutturmak, bağlamak Özenmek, gıpta etmek Mağara, insan, hayvan yuvası İşten kaytarma İt İşe gitmeme, iyi çalışmama Köpek, çok kötü insan İt İtme emri, itekle İteklemek İtmek, kaktırmak İyi bari Ne yapalım, madem, öyleyse Fena değil, biraz daha iyi İyice K Kabala Toptan, götürü Kırıntı 2 Kabarmak 1 Yükselmek, şişmek Kırıtmak Kabarmak 2 Şişmek, yükselmek Kırklık Kaba yel Kaç Lodos rüzgârı Ne kadar, sayısı ne Kırma 1 Kırma Kanırılmak Kırkmak Kalan Kalgımak Kaltak Devrilmeye zorlanmak Artık, bundan sonra Zıplamak Kötü kadın Kak Meyve kurusu Kısık Kaka Pis, çocuk dilinde dışkı Kuşların su içtiği taş çukuru Sokmak, itelemek, takmak Kısılmış Uçları kesik Küçük parçacıklar Makasla kesmek, kırpıntı Dağ geçidi, boğaz, az açık Azaltılmış, büzülmüş Kıskanç Çok kıskanan kişi Kıskanma İtelemek, ittirmek Saç perçemi, zülüf, alın saçı Beli eğik, sırtta çıkıntı Ağaç parçacığı Kısır 1 Kısır 2 Esirgemek, çok görmek, kaptırmaktan korkmak Döl vermeyen, verimsiz Bulgurdan etsiz çiğ köfte Azaltmak, gözü az yummak Göçebelerin hayvanlarıyla kış geçirdiği yer Kovalamak, uzaklaştırmak Az, yetersiz, noksan Kaklık Kakmak Kaktırma Kâkül Kambır, kambur Kamga Kancık Kana kana Dişi, kalleş olan kimse Doya doya su içmek Kırpık Kırpıntı Kırpmak Kısmak Kışlak Kışkışlamak Kıt Dikenli dağ üzümü, böğürtlen Salınarak yürüme, cilve, naz Keçi ve koyun kırkma aleti Melez, ezilmiş tahıl Kırma işi, katlama, bükme Kesmek, kısaltmak 367 Feyzullah Kırca Kandırmak Kandırıkçı Kanırmak Kanırtmak Kapı Kapii Karakış Kargı Kar Kâr Karaltı Kara çalmak Karalamak Karamık Kargın Karı Karık Karın Karın Karma Karmak 1 Karmak 2 Karmakarışık Kart Karman çorman Kamaşmak kasayazma 368 Yalan söyleyip inandırmak Aldatıcı, hileci, dalavereci Zorlamak Kıtlık Kıvam Kıymık Yerinden oynatmaya zorlama Giriş, giriş çıkış için yapılan Kapıyor, topluyor, önce alıyor Zemheri (AralıkOcak ayları) Uzun sopa, sırık, çubuk Kışın yağan beyaz yağış Gelir, elde edilen kazanç Karanlıkta seçilemeyen şey İftira etmek Kıytırık Kötülemek, iftira etmek Yaprağı ekşi bir çalı bitkisi Akmayan su, birikinti Eş, zevce, hanım, kadın Sebze dikme sıraları Kirman Eşin, zevcen, hayat arkadaşın İşkembe ve rahim bölgesi Karışık Hamur vs şeyleri yoğurmak Toprağın aşırı sulanması Çok karışık, çok düzensiz Yaşlı, zamanı geçmiş Karışık, düzensiz Gözleri ışık alması, beğenme Bir çeşit koyun hastalığı Kızgın 1 Yokluk, muhtaçlık durumu Hazırlık derecesi, uygunluk Çok küçük ağaç parçası İşe yaramaz, uydurma Kızgın 2 Kızmış, çok ısınmış, öfkeli Eş arayan, boğasak Kızık Kızgın, sinirli Kil Yumuşak ve yağlı toprak Hangi kişi Kim Kimi Kimlik Kiriş Kirmen Kobay Koca Kocalık Koca karı Kocaman Kocamış Kodaş, godaş Bazı kişiler, bazıları, bazısı Kişiyi tanıtan belge, hüviyet Bağırsaktan yapılan yay ipi Ağaç yün eğirme aleti, eğe Kirman, eğe, yün eğirme aleti Tazı, av köpeği cinsi, denek Erkek eş, yaşlı, büyük, iri, bey Kadına eşlik etme, adamlık Yaşlı kadın, yaşlanmış kadın İri, büyük Kof Yaşlı, yaşlanmış Kendini beğenmiş, kibirli Dolu değil, içi boş Kolan İp, urgan, eşek kayışı Koma Baygın ve hareketsiz hali Patates Misafir evi, saçın kepeği Kompir Konak Konuşcaz Konuşacağız Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Kasmak Kaş 1 Kaş 2 Katar, kater Katık Katık peyniri Katlamak Katlanmak Kavurma Kayak Kaygana Kaygılanmak Kaygısız Kayırmak Kayış Kaykılmak Kayma Kaymak Kayrak Kaypak Kaytarıcı Kazmık Keçi Kek Keke, kekeme Kekeleme Kısaltmak, daraltmak, germek Dağın yüzü, sırtı, yakası Gözün üstündeki tüyler Dizi, sıra, sıralanmış şeyler Ekmeğin yanındaki yiyecek Yağı alınmış süt ürününden yağsız tuzsuz peynir Bükmek, kat kat bükmek Dayanmak, tahammül etmek yağda pişirilen kuşbaşı et Kış sporu, karda kayma işi Peynirle yumurtayı pişirmek Tasalanmak, üzüntü çekmek Dertsiz, tasası olmayan Gözetlemek, kollamak Kemer, kayak kayma işi Arkaya eğilmek, yaslanmak Sürtünerek hareket etmek Süt kreması Oynak taşlı yer Kop Dönek, sözünde durmayan İşi gereğince yapmayan Süt tavasındaki yanıksı tortu Kıllı küçükbaş hayvan cinsi Tatlı çörek, kolay rakip ve iş Konuşmakta zorlanan kişi Sekteli ve zorlukla konuşma Koz Kopmak Kopuk Kor 1 Kor 2 Kor mu? Kostak Koşan Kovucu Kovuk Koyağıma Koyak 1 Koyak 2 Koymak Koyun 1 Koyun 2 Koyun gütmek Koyup gitmek Koyuvermek Köhün, köfün Köpek Kör Körpe Kör yol Kösülmek 1 Gel, ayrıl, terk et, düşünme Kırılmak, ayrılmak Bütününden ayrılmış, serseri Ateş olmuş odun parça Koyar, acı, üzüntü, sıkıntı Koyar mı? Bırakır mı? Havalı yürüyen, güzel biçimli Hızlı yürüyen, süratli giden Dedi koducu, laf taşıyan Boşluk, delik, küçük mağara Gölgeme, koruma alanım Çok derin, yüreğe işleyerek Gölge, arka, saklanılacak yer Yere bırakmak, yerleştirmek Kollar arası, kucak Yünlü küçükbaş hayvan cinsi Koyun otlatmak, yaymak Bırakıp ayrılmak Bırakmak, salıvermek, salmak Avantaj, gizli bilgiler Üzüm küfesi, büyük sepet Koku alan evcil görev hayvanı, it Gözleri görmeyen Taze, genç, yeni yetişen İşlek olmayan araç geçmez Yorulmak, yatışmak, inmek 369 Feyzullah Kırca Kekeç Kekme Kekre Kel Kele Elma eşiği, çekirdekli kısım Gaga, eski kapı kilit kancası Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan Saçsız, saçı olmayan, çirkin Boğa, büyük erkek dana Kösülmek 2 Kötek Köse Kösele Kösere Köstebek Kulp Kurcalamak Kurna Karıştırmak, oynamak Musluksuz çeşme akarı Kursak Mide, mideye giden yol Kursaksız Midesiz, yemek borusuz Esnek mavimtırak element Hafif silahla atılan mermi Omurga uzantısı, guyruk Sıranın arkası, birinin arkası Uçan kanatlı hayvan cinsi Güneşin doğuşu sonrası Tebrik etmek, neşe paylaşma Lahana Kelepir Kolay, ucuz Keleş Yakışıklı, sevimli Kösteklemek Kelli Sonra, artık, gayrı Kötü Kemre Hayvan gübresi Kötürüm Kene Asalak ve kan emici böcek, sakırga Çoban paltosu, uyku tulumu Defa, kez, sefer Sürtünmek, sarkıntılık etmek Girintili, düz değil, kertilmiş Yontma, kesme, çentik atma Yakın, kısa kolay yol Sertleşmiş toprak parçası Katık peyniri, çökelek Şımarık ve aptal, kavgacı Keçiler, keçi sürüsü Kubat Kurşun 2 Kevgir Kavgacı ve aptal kişiler Olsaydı, olmasını isterim Ödünç vererek yardımlaşma Süzekli büyük kaşık Kuş Kez Kere, defa, sefer Kuşluk vakti Kıl Keçi tüyü, huysuz, geçimsiz Kutlamak Kere Kerkinmek Kertik Kertme Kese Kesek Keş 1 Keş 2 Keşle Keşler Keşge, keşke Keşik 370 Sakalsız, sakalı az olan erkek İşlenmiş sığır cinsi derisi Bileme taşı, masat Yeri oyarak gezen kör canlı Engel, ayak bağı, saat zinciri Ayağını bağlayıp bırakmak Fena, zararlı, tehlikeli, belalı Felçli, hareket edemeyen Kaba, şekli bozuk, özensiz Yalan, palavra, Palavracı, Züğürt, Hokkabaz Kuduz, azgın, saldırgan Kuduruk, azgın, saldırganlık Isırma ve salya yoluyla bulaşan salgın hastalık Halka, tutacak Kelem Kepenek Sönmeye yüz tutma, azalmak Dayak, dövmek Köstek Kubuz Kuduruk Kuduz 1 Kuduz 2 Kurşun 1 Kuyruk 1 Kuyruk 2 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Kılmak Yapmak, eda etmek Kuytu Rüzgârsız yer Kıkırdak Esnek kemik yapı, bükülgen Az hareket, kıpırtı Davranmak, kaynaşmak Hareket etmek, kıpırdamak Hareket, hafif tepinme, Ak, kırçıl, kir renkli Kuz Güneşsiz, serin yer Külah Şapka, başlık Külte Tutam Külüstür Eski, bakımsız Küme Susuz, sulanmayan yer, kır Gece yağan hafif kar, çiğ Salgın hastalık, toplu ölüm Kırıp-parçalayan kişi Aklı olan, hafif ağarmış Sert cismin bölünmesi Melez, düşük not, gücenmiş Evlilik dışı dost edinilen Döküntü, küçük parça Künge Kürelenmek Gurup, öbek, lig, topluluk Birlikte, toplu, bir arada Toz, dökülen küçük pislikler Toplamak, bir yere yığmak koyunların toplanması Küremek Küsmek İtelemek, kaktırmak Darılmak, ilişki kesmek Küt Kesmeyen bıçak, kör makas Büyük parça, küme, yığın Kırılır gibi ses çıkarmak Kımıltı Kıpırdamak Kıpraşmak Kıpırtı Kır Kıraç Kırağı Kıran 1 Kıran 2 Kırcıl Kırık 1 Kırık 2 Kırık 3 Kırıntı 1 Kümeli Kürelemek Kütle Kütürdetmek L Lades tutuşma Limoni Aranın soğuk olması Lale, lele Kadeh şeklinde bir çiçek türü Aşk sarhoşu, aklı gitmiş Labada Çatal kemiği tutup çekişme Dilsiz kişi, susmuş, suskun Parlak kırmızı renkte olan Alabada, efelek Labirent Karışık koridorlu yapı Leb Laf Lagaluga Söz, lakırtı, konuşma Boş konuşma, yararsız sözler Pis sular için yer altı tüneli Taş ve mermerli oyma mezar Leblebi Leh 1 Lal 1 Lal 2 Lağım Lahit Lale 2 Le, len Leh 2 Lehen, leğen, Eşin kocasına kabaca hitabı Dudak, lügat, sözün ilk harfi Kavrulmuş nohut Yarar, taraf, menfaat, yana Polonya halkından olanlar Geniş ve yayvan plastik kap 371 Feyzullah Kırca Lamba Işık kaynağı, ampul Lehim, leyim Lambir, lambri Duvar-taban kaplama tahtası Kaba bir seslenme hitabı Bertik sarmaya pirinç pilavı Yassı ve iri taneli Leş Hastalık izni, inceleme sonucu verilen bilgi ve belge Yanardağdan kızgın akıntı Karadeniz halkından olan Gerek, gerekli Gemi durağı, gemi garajı Suyu sıkılan ekşi meyve Lot Her türlü ince ve uzun tel Peynir suyundan elde edilen çökelek Hisse, kısmet pay, arsa loto Şans oyunu, tombala Lüle Tütün içme aleti, pipo, kıvrım Kıvrım kıvrım Gereklilik, ehemmiyet Lan Lapa Lapa lapa Lapır, rapor Lav Laz Lazım Liman Limon Libas Lif Lor Lüle lüle Lüzum Tutturmada işinde kullanılan kurşun ve kalay Kokmuş mundar hayvan ölüsü Giysi, elbise M Maabir Muhabir, haberci Mengene Macilik Menevişli Madımak Mancilik, baca, duman gideri Kötü, sevimsiz, kötü vaziyet Yer altı zenginliği, metal, yer altı varlığı işletmesi Ebe gömeci Mahir Mahzun Becerikli, ehil, uz Üzüntülü, çaresiz Merkep Mermi Makas Saç, keğıt, basma ve teneke gibi şeyleri kesen alet Sahip olunan hayvan ve eşya Anlam, sebep Baca, ateş yanan eski ocaklık Emrine girme, bir sığır çeşidi Mertek Madara Maden Mal Mana Mancilik Manda 372 Menevşe Merfat Meret Metrez Sıkma aracı, pres, sıkıcı araç Oyalı, işlemeli, nakışlı Menekşe, küçük mor çiçek Ustalık, hüner, uzmanlık Sıkıntı veren, uğursuz, zararlı Eşek Hafif silahla atılan kurşun Ölü üstüne konan tahta Meymenetsiz Mezar Yüksek tepe, (su deposu yanı) Yaramaz, kötü Kabir, ölü gömülen yer Meze İçkiyle yenen yiyecek Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Mandal 1 Mandal 2 Mandalaz Mandara Mangır Mani 1 Mani 2 Mankafa Mantufan Manyak Marif Marifet Mavalmartaval Maya Mayalama Bir çeşit eski kapı kilidi Çamaşırı ipe asma aleti Bir çeşit kapı kilidi, mandal Peynir üretim ve imalat yeri Para Engel, ket, durduran şey Yedi heceli dörtlük dizeleri Anlayışsız, aptal Yerliden gelişmiş inek ırkı Garip, gülünç davranışlı, salak Maarif, okul, öğrenim sistemi Ustalık, hüner, merfat Asılsız, uydurma söz, palavra Mıcır Asfalt çakılı Mıcırık Bahane, neden, bozucu sebep Gaga, ibik, şapka güneş siperi Çivi, öküz çakma çivisi Mıdık Mıh Mıhlı Mıncıklamak Mındar,mun dar Mısmıl Mışmak Mızırdanmak Miifer, miğfer Mil Minder Mini, minicik Minnacık Mehel Çalacak, damızlık, öz Maya katma, yoğurt çalma, döllendirme Tembellik, gevşeklik etme Garip, gülünç davranışlı Çalı bitkisi meyvesi Takat, güç, sabır, derman Muhacir, göçmen, göç eden İmece, yardımlaşma Gerçekte, aslında, halbuki Uygun, layık, göre Mehel görmek Mehil Uygun bulmak Gönül, süre, müddet Muhacir Murt Mehir Kadına verilen evlilik ücreti Okul, okunan yer, oda Saf saf, mahzun mahzun Mahzun, saf ve çaresiz Munar Mayışmak Mayyak Mazı Mecal Macır, macur Meci Meğerse Mektep Meel meel Melin Mir Kurtlu, delikli Parmakla sıkarak ellemek Yenemeyen hayvan ölüsü Usule uygun, yenilebilir Korkmak, korkup caymak Anlaşılmaz konuşmak Başı koruyucu başlık Tığ, oya yapma aracı Şilte, cilte, yumuşak oturma ve yaslanma aracı Küçük, küçücük, ufacık Çok küçük, çok ufak Miralay Baş, kumandan, amir, bey Alay, albay Mis Mis gibi Güzel koku Çok güzel kokuyor Miskin Pis, eski ve pis giyimli, fakir Türk gizli istihbaratı Yatak yüzü, eskimiş bez Mit Mitil Motur, motor Munzur Muşamba Muzur Traktör, hareket veren araç Macır, macur, göçmen Mersin ağacı ve meyvesi Çeşme, pınar Yaramaz, domuzluk eden Yer döşemesi, yağmurluk Yaramaz, şımarıklık eden 373 Feyzullah Kırca Meliz Mend Bal arısı Değirmen taşı Muzurluk Müddet Munzurluk, yaramazlık Süre, zaman, mühlet, vade Mendine Değirmen taşına Mühlet Mendirek Dalgakıranla yapılan direk Kapı tutturulan yer Mürekkep Müteakip Süre, zaman, vade, mehil Yazı ve resim çizme sıvısı Arkasından, sonrasında Nece Nasıl, ne şekilde Nede, nerde Nerede, hangi yerde Neduun Mengeç N Naazi Naciz Niyazi’nin kısa söylemi Ne yapıyorsun, nasılsın Kalp atması, eğilim, düşünce Kısa saplı küçük balta, balta Değersiz, önemsiz Netameli Nacivet Naçar Lacivert, koyu mavi Çaresiz, biçare Neden Nedime Nadir Ender, seyrek, az sayıda olan Geçinmelik, geçinme bedeli Yararlı, faydalı Nefes Ne ediyorsun, ne diyorsun Boş ver, seni ilgilendirmez İçinden çıkılması zor hal Sebep, etken, illet Hanım arkadaş, kadın dost Soluk, hava, canlılık Nehir Irmak, büyük dere Nem Neyim, hangi şeyim, rutubet Asık surat, gazüret, Naaber, nehaber Nabız Nacak Nafaka Nafi Nafile 1 Nafile 2 Naftalin Nah Naha Nal Nalân Nalbant Nalbur Nalburiye 374 Boş, yararsız, faydasız Sevabına kılınan namaz Güve için kullanılan madde Hakaret ve sövgü sözü İşte orda Öküz, at ve eşek ayakkabısı İnleyen, ağlayan, inleyici Hayvanlara nal çakan kimse Nal yapan demirci Hırdavat malzemeleri Nene gerek Nemrut Nene Nerde Neri Neşe Net Neyine, hangi şeyine, nine Nerede, keşke öyle olsa Nereye Nev Mutluluk, sevinç, şenlik Ele geçen, açık, iyi duyulan Çeşit, cins, tür, ilk, yeni Nev bahar İlk bahar, yeni bahar Nevri dönmek Ney Kafası karışmak, çok kızmak Kamıştan bir üflemeli çalgı Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Nalet Naklen Naklet Nakliye Nam Namazlağ Nana Nanik Nantar Napcan napuun Nar 1 Nar 2 Nasıl Nasır Nasip Nass yani Naş Naaş Naat Naylon Naz Nazi Nazik Nazım Nâzım Lalet, beter, uzak olsun Canlı, ulaştırarak, anlatarak Ulaştır, ilet, duyur Ulaştırma, taşıma Ün, san, şan, şöhret, ad Ufak kilim, seccade, namazlık Nane, kokulu bir bitki Alay işareti Neyzen Anahtar, kilit açan alet Ne yapacaksın Ne yapıyorsun Niici, neci Ateş, dert, keder, üzüntü İçi kırmızı taneli bir meyve Ne şekilde Derinin sertleşip kaşınması Kısmet, talih, baht, pay, hisse nasıl yani İkile, güle güle, kaybol Cenaze, ölü beden Övme, övücü şiir ve kaside Saydam eriyikten yapılan Cilve, eda, şımarıklık Nazizm yanlısı alman halkı İnce yapılı, narin, saygılı Şiir yazıları, düzen, sıra, dize Düzene koyan, sıralayan Neye Ney çalan kişi, ney üfleyen Hangi şeye Neyle Neyim Nezih Hangi şeyle Hangi şeyim Temiz, temiz ahlaklı Nezle Soğuk algınlığı, nevazil, ingin Soğuk algınlığı Nevazil Nice Nidem Niduun Niine Nija Nile Nilüfer Daha, pek çok, ne durumda Ne iş yapar, ne satar Ne edeyim Ne ediyorsun, ne diyorsun Neyine, senin işin mi Süper dövüşçü, kareteci Nasıl, ne şekilde Değişik renklerde çiçek ismi Nine Ebe, büyük enne Ninni Niye Bebeklere söylenen türkü Niçin, neden Nizaman Ne zaman, ne vakit Nizami Kurallara uygun Nurten Aydınlık, parıltı, ışık, ziya Beyaz tenli, parlak tenli Noli Ne oluyor noluyoo Ne oluyor Nörüyon Ne yapıyorsun Nur 375 Feyzullah Kırca O Oba Onur Vakar, haysiyet, şeref Ora Orası, bahsedilen yer Obur Göçebe ailesi ve topluluğu Mağara, oyuk, delik, çukur Çok yiyen, iştahlı Orak Ocak Ateş, od, aile, sulale Oralı Ocaklık Ateş yakılan yer, baca, tandır Ateş, ocak Köy misafirhanesi Evin bölümü, evin bir gözü Masaj yapmak, sıvazlamak Masaj yapmak, sıvazlamak İyi oldu cezasını buldu Yayla atılan batıcı çubuk Doğru parçası, yön işareti Hamuru incelten değnek Davetiye, düğüne gel hediyesi Olacak, gerekli şey, olmalı Oturaklı, ağırbaşlı, ahlaklı Birçok iş, pek çoğunda Hayvanların ağaçtan su tekne Yapılık, hazır Oralı olmamak Ori Orman Ortalık yer Ekin biçmek, ekin biçme aleti Bahsedilen yerden, oradan İlgilenmemek Oğlum, erkek çocuğum Olmaz, olamaz Ovuşturmak Oyalamak Ondan ötürü Ondan sonra, daha sonra Dolayısıyla Onmadı İyileşmedi, gelişmedi Oyun Onmak İyileşmek Obruk Od Oda 1 Oda 2 Oğmak, ovmak Oğalamak Oh olsun Ok 1 Ok 2 Okla, oklava Okuntu Olcak Olçum Olu bir Oluk 1 Oluk 2 Olum Omaz, oomaz Ondan kelli 376 Oraya, senin yanına Ağaçlı yer, ağaç sahası Meydan, göz önünde Ortak Hissedar, pay sahibi Orti, ortaya, O saat Meydana, göz önüne, alana Derhal, hemen Osuruk Yellenme, gaz çıkarma Oşamak Oturak Okşamak, sevgiyle ellemek Abartmak, çok büyütmek Küçük bitkilerin ortak adı İskemle, sandalye Oturcaz Oturacağız Oturmak 1 Çökmek, batmak, ikamet etme Üzerine tam denk gelmek Avuçta ezip parçalamak Avuçlarını birbirine sürtmek Dantel, iğne ve mille yapılan Bekletmek, vakit geçirtmek Oyulmuş, içi boş çukur yer Hile, düzen, kurallı eğlence Oşurtmak Ot Oturmak 2 Ovalamak Oya Oyuk Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Ö Öbek Yığın Örklemek Öbür Sonraki, öteki Örme 1 Öbürsügün Sonraki gün Örme 2 Öbürü Diğeri, öteki Örme 3 Öbür taraf Diğer yön, öteki yön Korkunç hayali yaratık Ödünç, borç olarak İntikam, karşı ceza isteği Safra kesesi Örs Öcü Öcüt Öç Öd Ödeşmek Ödlek Ödü kopmak Ödünç Öf bee Öğün Öğürmek Öfke Öküz 1 Öküz 2 Öksüz, öösüz Öleşmek Ölü Ölüm Ölçü Ömür Öncü Öngücü Alıp vereceği kalmamak, fit Korkak, korkan Çok korkmak Borç almak, ödemek için Bıkkınlık sözcüğü Yemek vakti, yemek zamanı Kusmak, içi bulanmak Sinir, kızgınlık İğdiş edilmiş erkek çift ineği Bön, görgüsüz, kaba, anlayış Yetim kişi, kimsesiz Paylaşmak, bölüşmek Cenaze, naaş, ölen kişi Vefat etme, hayatın sonu Değer, itibar, denge, miktar Yaşam, hayat süresi, hoş Önder, önden giden, klavuz Eninde sonunda, er geç Örselemek Örmek Örtmen Ösen, öösen Ösürmek Öşür Öte Öteberi Ötme Öte yaka Öteyüz Ötgün Ötüügün Ötürü Ötürük Övmek Övüngeç Övünme Öz Özel Özgü Özgür Hayvanı kazığa bağlamak Örülerek yapılmış olan Sırtta yük taşıma ipi, urgan Duvar yapmak, avlu yapmak Çelik yüzeyli demir araç Yakalamak, zedelemek Havlamak, dolamak Öğretmen, ders öğreten Olması gerek, elbet olur Öksürmek Tahıldan fakire verilen mal İleri, az uzak Önemsiz şeyler, eksik, gedik Kuşun ses çıkarması Tam karşı taraf, karşı yamaç Arka taraf Çok iyi öten Evvelsi gün, bir evvelki gün Dolayı, nedenle, sebebiyle İshal, amel Takdir etmek, yüceltmek Kendini çok metheden Kendini beğenme ve övme Kendisi, manevi benlik, iç varlık, nefis Kişiye ait, hususi Has, özel, ona mahsus Serbest, hür, bağımsız 377 Feyzullah Kırca Önüne düşmek Ööke Ööle, öğlen Öören Ören Örenci Ören dere Öretmet Rehberlik etme, önder olmak Öfke, sinir, kızgınlık Özlü Gün ortası, öğle vakti Öğrenme emri Özlem Harabe, eski yerleşim yeri Talebe, öğrenci Özenmek Öneze Özlemek Özür Özürlü Öküz dürtme sopası Öğretmen, hoca Öyek İçli, etkileyen, verimli olan Keklik avında saklanacak yer Kavuşma isteği, hasret Göresi gelmek, arzu etmek Dikkat etmek, önem vermek Mazeret, kusur, sakatlık Kusurlu, sakatlığı olan Bataklık, çamuru derin yer P Pabuç Ayakkabı Peydahlamak Paça 1 Peyderpey Pıçak Pıhtı Paha Pantolonun bacak kısımları Ekmek tiriti Eski çaput, eskimiş bez Eder, değer Pahalı Fiyatı yüksek Pılını pırtını Paf İçi kof, göründüğü gibi değil Büyük harita, büyük bölük Enli kayış, geniş kemer Uzun ve gür bıyıklı Pırlama Eşek ve atlara vurulan kaşsız enli eyer Yalan söz, uyduruk konuşma Keklik yavrusu Palyaço, acayip kılıklı Temizlemek Pısmak Paça 2 Paçavra Pafta Pala Pala bıyık Palan Palavra Palaz Palyanço Paklamak 378 Pınar Pırtı Pışık Pısırık Pıtrak Piç Pike Piknik Bulmak, meydana getirmek Azar azar, bölüm bölüm Bıçak, kesme aracı Yarı katılaşmış sıvı Suyun çıktığı kaynak, bulak Değersiz şeylerini, eşyalarını Uçmak, kanat çırpmak Değersiz şey, değersiz eşya Çocukça bana ne, karışmam Çekingen, beceriksiz, korkak Korkup sinmek, saklanmak Diken, kısa dikenli tarla otu Babası belli değil Kabartmalı pamuklu kumaş Yemekli günlük gezinti Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Panik Pantol, pantul Paralamak Paraz Parekente Parlamak 1 Parka Parke Parke daşı Parlamak 2 Pasaklı Patak Pataklamak Patavatsız Pavkırmak 1 Pavkırmak 2 Pay Payam Peçe Pehpeh Pehlivan Pelezimek Pelit Pek-peklik Peki, pekiyi Pekiştirmek Pepe Ani korku, ürkü, ürküntü Pantolon, erkek dış donu Parçalamak, eskitmek Biraz, olduğu kadar Pil Parça, bölük, toptan değil Işık saçmak, ortaya çıkmak Soğuktan oruyucu kalın ceket Döşeme, tahta taban döşemesi Yol ve yer döşemesi taşı Birden bire kızmak Kirli, dağınık, düzensiz Dayak, kötek, dövme Dayak atmak, dövmek Kaba, yersiz davranan, dangalak, dengesiz Öfkeli ve yüksek sesle feryat Çok çalışmak, koşuşturmak Hisse, eşit bölüm Badem Örtü, örtü bezi, siyah örtü Hayret sözcüğü Pire Güreşçi, iri yapılı güçlü kimse Çok yorulmak, bitkin düşmek Meşe meyvesi Sert, korkusuz, korkusuzluk Çok iyi, tamam, öyle olsun Sağlamlaştırmak, sıkıştırmak Konuşurken kekeleyen Pim Pimpirikli Pin Pis Pisi Pisikopat Pişik Piyasa Pudra Pul 1 Pul 2 Puro Pus Pusmak Pusu Pusula 1 Pusula 2 Put Pür Pürçek Püs Püskürmek Poça, poğaca Pot Potur Radyo ve saat çalıştıran alet İki parçayı ekleyen metal çivi Şüpheci, kararsız, huzursuz Binmek emri, bin, üstüne çık Zıplayan küçük asalak böcek Kirli, mundar, çirkin, iğrenç Kedi Ruh hastası, sinir hastası Ter ve idrardan olan kızarık Pazar, geçerli fiyat Güzellik tozu, cilt tozu Delikli cıvata ve oya levhası Mektuplar için küçük kâğıt Kalın yaprak sigarası Sis, duman, camdaki buhar Sinmek, saklanmak Saldırmak için tuzak, Yön bulma aleti, Küçük not yazma kâğıdı Tapınılan varlık, tapılan şey Yapraklı ağaç dalı Taze bitki yaprağı, tomurcuk Ağaç tutkalı, zamk Tazyikli savurmak, sıçramak Peksimet, pesamat, çörek Yanlışlık, hatalı söz, gaf Pantolon, pantul, aba don 379 Feyzullah Kırca Perde Pesamat Peşi sıra Peşkir Peşkir 2 Petek 1 Petek 2 Pey Peylemek İki şeyin arasına çekilen örtü Köy poğaçası, köy çöreği Arka arkaya, sıra sıra Havlu, el yüz silme havlusu Poçu, poşu Kadınların işlemeli ön kuşağı Kovana konan özel bal çıtası Kalorifer sobası Güvence, ön ödenek Önceden kendine ayıttırmak Poz Postacı Poşet Poyraz Pörtlek Pörsümek Pösteki Şal şeklinde başörtüsü Mektup gibi şeyler taşıyan Küçük naylon kap, torba Kuzeydoğu yönden soğuk esen rüzgâr Fotoğraf için duruş, çalım Dışa çıkık, dışa çıkmış Bozulmak, buruşmak Koyun keçi postu, deri, gön R Raabet, rağbet Rab, rap Raf Rahle, rahne Rakım Rakkam Rakkas Ram, raam Raat, rahat Rasat Rast gitmek Rast gele İtibar, değer verme Yaratan, Allah Duvardaki eşya koyma yeri Kuran okunan küçük masa Yükseklik Rakam, numara Dansçı, oyuncu kadın Boyun eğmek Huzur, kolay, mutluluk Gözleme, gözlem İşi iyi gitmek, iş aksamaması Baştan savma, gelişi güzel Rezalet Rezil Rızk, rızık Kepazelik, rezillik, Alçak, aşağılık Yiyecek, içecek, azık Rica Dileyiş, dileme, dilek Risale Ritim Rivayet Kitapçık, küçük dergi Uyum, ses uyumu Söylenti, söz nakli Riyakâr Roket İkiyüzlü, Füze, büyük mermi Rol Rötor Gerçek olmayan davranış Uzun hikaye, Çingene Tekeri direksiyona bağlayan demir çubuk Gemi ve uçakla izlenecek yol Yakaya takılan sembolik metal Röntgen, tıbbi organ filmi Gecikme, tehir Ruh Can, manevi varlık Roman Rot Rastlamak Karşılaşmak Rota Ray Demirden yol, trenlerin yolu Geçer fiyat, geçer bedeli Uygun bulan, isteyen Meyvelerin şekerle kaynamışı Rozet Rayiç Razı Reçel, ireçel 380 Rötgen Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Reçete Red, ret Refah Rehavet Rekabet Rekat Resim Resmi, resmen Reşit Reva Revaç Rey Hasta için ilaç listesi Geri çevirme, kabul etmeme Bolluk, rahatlık, huzur Gevşeklik, ağırlık, tembellik Ruhsuz Çekişme, yarışma, yarış Namazda bir kıyam, bir rükû ve iki secdeden oluşan bölüm Fotoğraf, çizilen şeyler Devlete ait, devletin olan Ergin, gerekli yaşa ulaşan Yakışır, uygun, yerinde İstek görme, talep alma Oy, seçimde yapılan tercih Rüküş Gülünç giyinen Rüsva Rezil, ayıplanacak durumda Rüşt Reşitlik, erginlik Rütbe Mertebe, derece, paye Fotoğraf üzerinde düzeltme Düş, uykuda görülen şeyler Yel, esinti, bad Rum, urum Rus, urus Rükun Rütuş Rüya, ürya Rüzgâr Cansız, güçsüz, etkisiz Yunan halkı, yunan asıllı Rus halkından, Rusyalı Şart, ibadetin kabul şartları S sabaa Saca, saç ayak Sacaya Saçma Saçmasapan Sadıç, sağdıç Sahan Sağmal Sak Sakyatan Sakar Sabah, yarın, yarın sabah Bacaya tencere konan üçayaklı portatif demir Üç bacaklı, üç taraflı Mantıksız, abes, anlamsız Mantıksız, akla çok aykırı Erkeklerin en yakın arkadaşı Yemek tabağı, kabı Süt veren dişi hayvan Uyanık, temkinli Çabuk uyanan, yarı uyanık Salak, şaşkın, çok Sığıntı Sığır Sığışmak Sıkı sıkılamak Sıkıntı Sıklat basmak Sıklet Sınamak Sındı Sırf Sırım Bir yere sığınan, iltica eden İnek Zorlanarak girip yerleşmek Fişek doldurmak Üzüntü, zorluk veren durum Bunalmak, sıkıntı, sıcaklık Yarışma gurubu Denemek, imtihan etmek Makas Özellikle, sadece, yalnızca Deriden yapılan ip, 381 Feyzullah Kırca Sakınmak Sakırga Saklı Salcanan gal Salcanan git Salmak Sancı Sanmak Sardırmak1 Sardırmak2 Sargın Sarıcalı Sarkıtmak Sarmak1 Sarmak2 Sarmak3 Sarp Sarsmak Sapa Sapak Sapan Sataşmak Satın Satin Savak Savmak 382 kaza yapan Çekinmek, uzak durmak Parazit, asalak yaşayan Gizli, gizlenmiş olan Sağlıkla kal, hoşça kal Sağlıcakla git, güle güle git Salıvermek, bırakmak Acı, sızı, ağrı Zannetmek, öyle bilmek Yükü araca yükletmek Masrafı başkasına ödetmek Hevesli, bağlı, tutkun, istekli Hastalıklı, bulaşıcı hasta olan Aşağı uzatmak, göndermek Dolamak, yüklemek Havlayarak köpek saldırması Dağa ve yokuşa tırmanmak Dik, yokuş, aksi, anlayışsız Sallamak, dengesini bozmak Uzak, çok bilinmeyen ters yol Dönemeç Çırakman, taş atan lastikli çocuk silahı Çatmak, sürtünmek, laf atmak Parayla, ücret karşılığı Zaten, her halükarda, herhalde Su bendi, kanal, ark başı Başından göndermek Sırıtmak Sırnaşık 1 Sırnaşık 2 Sırt Sırt çiğnemek Sırtlamak Sıska Sıvazlamak Sıvışmak Sıyırmak Sıymak Sıypıtmak Sızı Sızlanmak Dişlerini göstererek gülmek Israrcı, arsız, yapışkan insan Dolanarak uzayan ağaç türü Arka, dağ üst yüzü ayakla birinin sırtına basmak Sırtına almak, yüklemek Gelişmemiş, zayıf, küçük Okşamak, masaj yapmak Kaçmak, habersiz ayrılmak Ziftimek, soymak, temizlemek Kaymak Kaydırmak, üzerinden akıtma Ağrı, acı veren ağrı Sidik Halinden şikâyet etmek Küçük çiş dışkısı sıvı Siğitmek Koşmak Siğmek Siymek, küçük çişini yapmak Unutulmuş, aşınıp bozulmuş Çizgi ve yazıların kaybolması Çırpmak, sallamak Büyük sofra tepsisi Silik Silinme Silkelemek Sini Sinmek Sitil Soba Pusmak, korkup saklanmak, Tarz, çul, çadır örtüsü Sokmak Isınmak için ateş yakılan araç Girdirmek, koymak Somurtmak Surat asmak Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Savran Savruk Savsaklamak Saya Sayıklamak Deve yöneticisi Müsrif, düşüncesiz, dengesiz Önemsemeyip ihmal etmek Ferace, koyun ağılı Bilinçsizce konuşmak Sebbetme Küfür etme, sövme Sefa Eğlence, zevk, neşe, rahatlık Yokluk, yoksulluk, muhtaçlık Yoksul, sefalet çeken, alçak Elçi, elçilik görevlisi Sefalet Sefil Sefir Sefer Seferi Sek Seki 1 Seki 2 Kez, defa, yolculuk, savaş Yolcu, yolculuk devam eden Katıksız, bir şey katılmamış Teras, üst kat balkonu Yayladaki düzlük Sopa Sopalamak Soora, sofra Soorii Soyuntu Söbe 1 Söbe 2 Söbeleme Söbü Söbüce Söğmek Sökmek Sömek Sömürge Sömürmek Seki 3 Üstüne oturulan tahta divan Sönmek Sekmek Zıplamak, hoplamak Aralıksız iskemle, basamak Sövme, sööme Tülletme, geçirme, kaçırma Kaçırmaz, attığını vurur Atmak, yaymak, saçmak Ahmak, ayakta zor duran Ahmak, aptal, akılsız, kolayca aldatılan Şişmanlamak, beslenmek Besili, tıknaz, iyi bakılmış Söylenme Sekmen Sektirme Sektirmez Serpmek Sersem Seme Semirmek Semiz Söykenmek Susa Susak Suy Sülük Sümsük Sünepe Dayak, cop, değnek Dövmek, dayak atmak Üzerinde yemek yenen eşya Sofraya Mısır kabuğu Yumurta gibi, oval, beyzi Saklambaç oyunu, körebe Saklanan kişiyi bulma ince ve uzun, oval olan Dik, uzun, ince, zayıf, ovalce Küfür, kötü söz, sebbetme Vidalarını çıkarmak, çözmek Mısır koçanı Özgürlüğünü yitirmiş ülke Emmek, haksızca yemek Işığını yitirmek, etki yitirmek, kaybolup gitmek Küfür, kötü söz, söğmek Diğer tarafa dayanmak, öbür yana yaslanmak Kendi kendine konuşma Geniş asfalt yol, geniş yol Su kabaktan yapılmış su kabı Su, hayat kaynağı içecek Salyangoz, kan emici bir solucan tipi Miskin, mıymıntı, pısırık Kılıksız, uyuşuk, sümsük 383 Feyzullah Kırca Sepme Serpinti Setere Sevi Sevk Seyirmek Seyitmek Seyrek Seyreltmek Seyretmek Sıçan Sığ Sığmak Sığınmak Serpme, dağınık atma Hafif ve kısa süreli yağma Ceket veya palto Sündürme Sürek Sürekli Sevda, sevgi, aşk Gönderme, götürme, nakletme Göz atması, gözdeki tik Koşmak, siitmek, siytmek Aralıklı, sık olmayan Azaltmak, aralıklı yapmak Sürgün Sürmek1 İzlemek, takip etmek Fare Derin olmayan Süsmek Girebilmek, ucu ucuna girmek Korunma talebiyle girmek Sürmek2 Süri Sürü Sürünceme Süt 1 Süt 2 Süt taşırma Süven Tereyağ da eritilmiş peynir Takip, peşinden gitme Devamlı, ara vermeden Yeni çıkan ağaç dalı Götürmek, sevk etmek, Çift sürmek, ilaç sürmek Sürüyor, devam ediyor Araya toplanmış, alay, grup Gecikme, iş uzaması, aksaklık, beklemede kalma Boynuzlamak, kafa atmak Maya, insanın aslı Memeden sağılan asli besin Süt kaynatma Avlu sırığı, uzun avlu kazığı Ş Şadırvan Şah Şaka Şal Şalvar Şam Şamar Şanlı Şans Şar 384 Cami avlularındaki üzeri fıskiyeli abdest havuzu Satrançta padişah Şeher, şeer Şehir, kent Şekil Latife, güldürmek için takılma Kadın kuşağı, Şevklenmek Bol kesimli pantolon Suriye’nin başkenti Şıpbadanak Biçim, çizim, tarz, resim İsteklenmek, heveslenmek Yüzde olan, arsız, dengesiz Çabuk, çabucak Tokat, el içiyle vurulan darbe Tanınmış, ünlü, onurlu Baht, talih, işlerin yolunda gitmesi Mağara, yar, gönül, poşu Şımarık Şırınga Şırpıntı Şimdi Şinci Şincik Sıvı ilaç vermeye yarayan alet Uygunsuz davranan kadın Hemen, derhal, şu an, şinci Hemen, şu anda, şincik Hemen şu anda Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Şaplak vurmak El çırpmak, tokat atmak Ses çıkartarak yemek yeme Gözleri yamuk bakan Ne yapacağını bilmez şekilde Şinik Tahıl ölçü birimi Şirin Sevimli, cana yakın, hoş, tatlı Aniden ortaya çıkan şaşkınlık Kötü tahminci, felaket tellalı Şavk Aydınlık, ışık Şori, şuraya Şavıklamak Işımak, ışık yaymak Aydınlanmak, ışıklanmak Şuncaaz Şapırdatma Şaşı Şaşkın Şavklanmak Şok Şom ağızlı Şükündür Şu ileriye, gösterilen yere Şu garip küçük şey, şuncağız Pancar, şeker pancarı T Ta orda Tabi İleride, uzakta Elbette, tabi ki Tıngır tıngır Tınlamadı Tabansız Korkak, yüreksiz, ödlek Güç, kuvvet Ağaç, dal Tıpırtı Takat Tal Tamtakır Tırıs gitmek Tırpan, turpan Tırsmak Tedirgin Bir şeyin kalmaması, tümüyle yok olma Gürültü çıkarmak Bildik, bilinen kişi Saçları düzelten alet Zevk, yemekten alınan lezzet Tahta Bebeğin ilk ayakta durması Huzursuz, sıkıntılı Tehin, teyin Sincap Tombul Tekin değil Güvenilmez, tehlikeli Ziyan olma, hayvanın ölmesi Farklı, hemen akla gelmeyen Öğüt, uyarı, ikaz etmek Devamlı, sürekli olarak Tombalak Tangırtı yapmak Tanış, tanıdık Tarak, darak Tat Taata Taytay durmak Telef olma Teltik Tembih Temelli Tiisirmek Tiner Tingildemek Tize, teyze Tok Tokaç Bomboş Dinlemedi, umursamadı Hafif ses Hızlı gitmek Çalı ve çaltı kesme aracı Gözü korkup vazgeçmek Hapşırmak Boya eritici sıvı Yerinde hareket etmek Annenin kız kardeşi Tor Karnı doymuş, iştahsız Çamaşır dövme sopası Koçların kafa vuruşması Temiz, sevimli, toplu, şişman Toplu, kilolu, şişman tombul Toparlak, yuvarlak, top gibi Bacak veya ayağı özürlü olan Ürkek, çekingen Tosbağa Kaplumbağa Tokuşmak Topak Topal 385 Feyzullah Kırca Temelli gitmek Dönmemek üzere gitmek Tane Seyrek, az insanlı sakin yer Yenmek, üstünde dolaşmak Tekme, tekme atmak Ayaklarını hızla yere vurmak Tekme vurmak, Tostoparlak Yusyuvarlak, top gibi Toy Tökezlemek Acemi, tecrübesiz Yere yıkılmak Tuluk Deri su kabı Tulum Deri peynir kabı Tur Turfanda Turp gibi Tutkun Tutuk Bağlı, sargın, tutmuş Çekingen, isteksiz Tüh Teşbih Üzerini örtüp sıkıştırmak Atın arkası, eğerin arka yanı Yaramaz insan Hayvan gübresi, dışkı Aksi, diğer yön, zıt olan Tesbih, namazda sayma aleti Benzetme Bir yeri bir kez dönme, gezi Metal paranın resimli yüzü İlk yetişen meyve, sebze Sapa sağlam Teyyare Uçak Tüllek Tez Acele Tüllemek 1 Tezcanlı Aceleci, sabırsız Tüllemek 2 Tezikti Korkup kaçtı, kayboldu Kapamak, Tümsek Eyvah, pişmanlık anlatır Güneşlik ince cam perdesi Çabuk tüylenen, çok kıllanan Hoplama oyunu, zıplamalı Üzerinden atlamak, hoplamak Cam vs. ye ince perde takmak yükselti, yığın, tepecik Tene Tenha Tepelemek Tepik Tepinmek Tepmek 1 Tepmek 2 Terki Teres Ters 1 Ters 2 Tespik Tıkamak Tıkınmak Tıkıştırmak Tıknaz Tımmak Tımar etmek 386 Sürekli bir şeyler yemek Tıkınmak, atıştırmak Kısa ve kilolu Konuşmak, ses etmek Yara bakımı, at bakımı Tura Tül Tülek Tünemek Türemek Türlü Tütsü Tüv, tüy Tüymek Uyumak, yüksekte uyumak Çoğalmak, ortaya çıkmak Çeşitli, karışık sebze yemeği Buhur, güzel koku için kokulu madde yakmak Vücuttaki kıl, tavuk tüyü Kaçmak, hızlı kaçmak Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü U Uç Uçkur Uçkun Ufak Ufalamak Uğrak yeri Uğramak Ulamak Ulaşmak Ulu Ulumak Ummak Kenar, bir şeyin son noktası Don lastiği, kemer yerine ip Kayacak gibi, çok yamaç Küçük, minnacık Umursamaz Küçültmek, parçalamak Sürekli gidilen yer, mola yeri Yolculukta bir yerde durmak Bağlamak, eklemek, ilave Gidilen yere varmak Büyük, en yüce, eşsiz büyük Canavar, kurt, çakal sesi Beklentisi olmak, ümit etmek Usulca Urgan Usanmak Uslu Usulüyle Aldırmaz, ilgilenmez, değer vermez Kalın ip Bıkmak, bezmek, sıkılmak Sessiz, terbiyeli sakin, olçum Sessiz olarak, yavaş Usturuplu Gerektiği gibi, gereğince Hizmetçi, yardımcı, çocuk Uygun, tutarlı Utanmak Mahcup olmak Uy 1 Söylediğini ve yaptığını yap Eyvah! Uşak Uy 2 Ş Ücra Üleştirmek Ün Ünle Ünsiyet Ümük Üredi Üretmek Ürkek Ürkmek Ürkütmek Kenarda, kıyıda, uzakta olan Bölüştürmek, paylaştırmak Şöhret, nam Üstelemek Seslen, çağır, haber ver Uyumlu, geçimli, söz dinler Gırtlak, boğaz Üşengeç Çoğaldı, katlandı Çoğaltmak, artırmak Korkak, çekingen, ödlek Korkmak, çekinmek Korkutmak, kaçırtmak Ütmek 2 Ütülemek 1 Üstelik Üstün körü Üşüşmek Ütmek 1 Ütülemek 2 Ütülmek Üzerine Israr etmek, üstüne gitmek Hatta, dahası Öylesine, özensiz, baştan savma, gelişi güzel Tembel, uyuşuk, gönülsüz Gelmek, toplanmak Yenmek, kumarda yenmek Ateşin alevine tutmak Giysi kırışıklığını gidermek Ateşte tüylerini yakmak Oyunda yenilmek, yakılmak Tepesine, üstüne, sonrasında 387 Feyzullah Kırca Ürpermek Ürüdü Üssin Heyecan ve soğuktan titremek Havladı, öttü, horoz öttü Hüseyin Üzerlik Nazar otu, Üzmek Eziyet etmek, mutsuz etmek Salkımlı bir bağ meyvesi Üzüm V Vaa ya Vaad, vaat Vade Vahide Vakıf Valide Varsak Vandal Vefa Vefat Var ya Söz verme, Süre, zaman, mühlet Kız ismi Hayır ve yardım kurumu Ana, anne, Gelsek, oraya gitsek Acımasızlığıyla miladın ilk yıllarında korku salan halk Sevgide devam ve bağlılık Ölüm, ruhu teslim etme Vekil Ver, vir Vercen, vircen Birinin yerine iş gören Bana teslim et Vereceğim Vercez, vircez Vıcık Vereceğiz Cıvık, sulu çamur Vızıldamak Viyaklamak Arı gibi ses çıkarmak İnlemek, halden yakınmak Araçların sık ve hızlı geçmesi Vızır vızır Vurmak 1 Vurmak 2 Çarpmak, aksetmek, zarar vermek, hasta etmek Silahla yaralamak, öldürmek Y Yaa, yağ Yaamur Yaba Yaban Yabancılık Yadırgamak Yağcı, yacı, Yağ çalmak 388 Yemeğe katılan mahsul suyu Yağmur, gökten su yağışı Ağaç diren, saman savuran Başka yerleşim yeri, el Yeni yere alışamamak Yabancılık çekmek, alışamama, yadırgama Yağ üreten veya satan kişi Aşınmasın diye ilaçlamak, yağ sürmek, yağlamak Yem Hayvan yiyeceği Yemek Bitirmek, harcamak, tüketmek Pabuç, çarık, ayakkabı Yemeni 1 Yemeni 2 Yemiş Tülbent, yazma, başörtüsü İncir, çiğneyip yutmuş Yen Mağlup et! Emri, giysi kolu Yenik 1 Isırılmış, yiyerek bitirilmiş Mağlup olmuş, kaybetmiş Yenik 2 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Yağlamak Yağır Yağlık Yağma Yahu Yak Yaka Yakarmak Yakı Yakın Yakınmak Yakışmak Yakma 1 Yakma 2 Yal Yalabık Yalak Yalakalık Yalama Yalazı Yalım Yalın, yalıng Yalınayak Yalman Aşınacak yere yağ veya gres dökmek, yemeğe yağ katmak Uyuz, kaşıntılı Mendil, söz kesme hediyesi Talan, bölüşmek, haksız mal almak, kapışmak Baksana, hey, dikkat sözcüğü Yakmak emri, CD yaz Taraf, kenar, kıyı Israrla bir şeyler istemek Tedavi için ilaç sargısı Kısa mesafede, hemen burada Kına sürmek, halden şikâyet, Uymak, güzel durmak Ateşe atma, türkü yazma Bilgisayar CD yazma Unla pişirilen köpek aşı, Yıldırım, şimşek, gök parıltısı Taş ve ağaçtaki çukur Yağcılık, aşırı iltifat eden Bozulmuş, aşınmış, silinmiş Alev, yalın, ateş kızıl ışığı Galiba, her halde Alev, ateşin harlayan ışığı Çıplak ayakla, ayakkabısız Eğri, düz değil, yayvan çukur Yenişememek Berabere kalmak Yenişmek Yeni yetme Yenleri, yinleri Biri birini yenme olayı Çocukken gençliğe adım atan Giysilerin kolları Yergi Kötüleme, eleştiri Yerinmek Yettin gaari Halini kötüleme, acındırma Horlamak, kötülemek Yeşil taze ot, arazide ıslaklık İhtiyacı karşılar, kes artık! Tamam artık, bitir, kes artık Tamamla, durumu idare et Çabuk gel, zamanında gel Ulaşmak, zamanında varmak Büyütme, besleme, üretme, zamanında yerine iletme İyi hazırlama, ahlaklandırma Yeterli gelmek, kâfi gelmek Az gelmek, kafi gelmemek Bıktırdın, usandırdın Yevmiye İşçinin günlük ücreti Yığmak Üst üste koymak Yıl Yılgın Sene, 12 aylık zaman dilimi Bezgin, çekingen Yılık Ümitsiz, yorgun, bıkkın Yılmış Bıkmış, usanmış, yorulmuş Yermek Yeşerti Yeter, yeter! Yeter gaari Yetir Yetiş, yitiş Yetişmek Yetiştirme 1 Yetiştirme 2 Yetmek Yetmemek 389 Feyzullah Kırca Yalpalamak Sallanmak, sallanıp yürümek Yılışık Yaltaklanma Menfaat için peşinde gezme Meyilli ve eğimli yer, yamaç Yicez Yerin eğimli yüzü, dağın eteği Yardımcı, çırak, hizmetli Çok uyanık, çıkarcı, fena Eğilip, bükülme Yite, yeter Tamam, kafi gelir Yitik Kayıp, kaybolan şey veya kişi Kaybetmek, yerini bilmemek Kaybolmak, yeri bilinmemek Giysi ucu dikişi, vida çukuru Perde, bez ucunu dikişlemek, dikerek eklemek Karmak, karıştırmak, unu su ile hamur yapmak Süte yoğurt mayası katmak Rampa, bayır, yamaç Yama Yamaç Yamak Yaman Yamulma Yan Yil, yel Yitirmek Yitmek Dip, diğer taraf, kıyı Pembemsi Yiv Yanaş, yaklaş Beriye gel, yakına gel Yoğurmak Yanaşma Karın tokluğuna yatılı işçi Ateş, sızı, dert, sıkıntı, üzüntü İflah olmaz hastalık Hata, yanlış düşünce Yanlış düşünmek, hata etmek Yoğurt çalmak Yanal Yangı Yanıkara Yanılgı Yanılmak Yivlemek Yokuş Yokuş çıkmak Yok yav Yol 1 Yanıltan Kandıran, aldatan Yol 2 Yanına komam Bırakmak, cezalandırırım Nakış, işleme, desen, örgü Söyleneni tekrarlamak Yol 3 Yıkanmadan kırkılan koyun tüyü Bir işi gerçek kılacağız Yapacağız Yolamak Yanış Yansılamak Yapağı Yapacağız Yapcaz 390 Yolaari Yolak Yol aazı, yol ağzı Yoldaş Yapışkan, güler yüzlü menfaat dostu, kendiyle barışık kişi Yiyeceğiz, çiğneyip yutacağız Rüzgâr, romatizma ağrısı, hava esintisi, bad Yükseğe çıkmak, tırmanmak Gerçekten öylemi, şaşkınlık Güzergâh, istikamet, geçiş yeri, tarik, gidilen mesafe Uyulan ilke, sistem, usul, tarz Şekil, amaç, gaye, maksat Çıkış ve çözüm yolu arıyor Yol, patika, yaya ve taşıtla üzerinde gidilen şey Küçük yürüme yolu, patika Yol başlangıcı, yol kavşağı Yol arkadaşı, aynı halktan Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Yapışkan Zamk, tutkal gibi şeyler Dik meyil, uçurum Yollamak Sevgili, canan, sevilen kız Yara için ilaçlı yapışkan şerit Yonca Yarayışlı Faydalı, iş görür, yararlı Yontmak 1 Yarmak Bölmek, deşmek, içini açma Yabani nane Yontmak 2 Eğil, bükül, başını aşağı eğ Eğilmek, alttan almak Yansılamak, sözü tekrar etme Sırtını dayamak, dayanmak Bir şeye üzülüp iş bırakma Islak, sulu Yozlaşma Yar 1 Yar 2 Yara bandı Yarpuz Yasıl Yasılmak Yaslamak Yaslanmak Yas tutmak Yaş Yaşıt Yaşlık Yaşmak Yatık Akran, aynı yaşta olan Islaklık, rutubet, yaş yer Başörtü, eşarp, tülbent, yazma Yavuklu Tahtadan yapılan özel su kabı Batmak üzere, batmakta Yetenekli, eli işe uygun Söze başlama ünlem Lezzetsiz, tadı tuzu az, yağsız Sözlü, nişanlı Yavuz, yavız İyi, pekiyi, güzel Yatıp batır Yatkın Yav, ya Yavan Yolmak Yonga Göndermek, postalamak El ile koparmak, derlemek Hayvan için ekilen verimli ot Parça, ağaçtan kesilen parça Yozlaşmış Keserek biçim vermek, keserle parça koparmak Bir menfaati kendine çevirme Kaba, işe yaramaz, adi, kısır Bozulma, kısırlaşma, adileşme Bozulmuş, kısırlaşmış Yoz mal Kısır, verimsiz hayvan Yön Taraf, yol, istikamet, cihet Yürü, yaya olarak hareket et Oklava ile açılan hamurun saçta pişirip kurutulmuşu İnce, sığ, derin değil Yoz Yörü Yufka, yuka 1 Yufka, yuka 2 Yufka yürekli Yuka yürekli Yuh Yuh sana Yulaf Yular Yumak Yumak Yummak Merhametli, hisli, duygulu İnce ruhlu, merhametli, affedici, hisli, duygulu kişi Hoşnutsuzluk ve öfke anlatır Ayıp sana, yazık sana, utan Buğdaya benzer hayvan yemi Hayvan başına bağlanan ip İp makarası, ip çilesi Yıkamak, su ile temizlemek Kapamak, kapatmak, örtmek 391 Feyzullah Kırca Yavşak Yaya-Yayan Yaygı Yaylak Yayık Yaymak Yazgı Yazılmak Yazma Yazmak 1 Yazmak 2 Ye, yi Yeğ, yeğlemek Yeğen Yeğni, yiini Yel, yil Yellendirme Yellenmek Yeltenmek Asalak, bir böcek türü Binitsiz, yürüyerek Yumru Sergi bezi, sofra bezi, kilim Dağlardaki düz otlak Tereyağı yapmak aleti Yunmak Yumruk Yurt 1 Yurt 2 Tümsek, yükselti, topak, şişlik Elin kapalı hali, böyle vuruş Yıkanmak, su ile temizlenmek Yaşanan yer, barınak, çadır Vatan, doğup yaşanılan ülke Hayvan otlatmak, yaygı sermek, haberi duyurmak Kader, alın yazısı Yusam Yıkasam, su ile temizlesem Yuva, yuğa Kayıt olmak, kapılmak, yayılmak, dağılmak Yemeni, çember, başörtüsü Yazı yazmak, Yuvarlak Tembel, çalışmaz, işe yaramaz Silindir şeklinde, daire gibi Sermek, etrafa dağıtmak Çiğneyip karnına doldur Tercih, tercih etmek Kardeş çocuğu, kuzen Hafif, ağır değil Yuvarlak taşı Yük Toprak çatı tepiştirme taşı Top gibi yapmak, tekerlemek Döndürerek aşağıya bırakmak Taşınan her şey, görev Yüklük 1 Sabit yatak yorgan rafı Yüklük 2 Yük için hazırlanmış eşya İsteksizlik, hoşnutsuzluk, kıskanıp hor görmek Bilemek, keskinleştirmek Yıkanıp kırkılan koyun tüyü Parmağa takılan söz ve nişan işareti süs aleti Yüzüstü, yüzü yere gelmek Yuvarlamak 1 Yuvarlamak 2 Yüksünmek Rüzgâr, yer değiştiren hava Rüzgârda savurma Yülemek Osurmak, alttan gaz çıkarmak Denemek, teşebbüs etmek Yüssük, yüzük Yün Yüzükoyun Z Zabıt Zabit Tutanak, Osmanlı subayı Zılgıt Zılgıt çekmek Zade Zahide ismi, oğul, evlat Savaşta galibiyet, yengi Zıngıldamak Zafer 392 Zıpır Azarlamak, parlamak Kızmak, çekişmek, azarlamak Sallanmak, yerinde oynamak Yaramaz, haşara, haşere Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Zağar Zale Zaman Zır ıslak Zırlamak Zırlı Tamamen ıslak Ağlamak Tamamen Zan Belki, sanırım Zeliha ismi Vakit, süre, şimdiki an Sanmak, sanı Zırtarmak Zanaat Sanat, meslek Zırva Karşı gelmek, şımarmak Mantıksız, saçmalık, tutarsız Zangırdamak Güçlü sesle titremek, sallanmak, deprem gibi İnce perde veya örtü, Kumarda yere atılan sayı aleti Aslında, aslen, evvelden öyle Aslında, aslen, kişisel Boşa veya çöpe giden, israf Deprem, güçlü sarsıntı Çok küçük şey Zıt Karşıt, aksi, ters Zıtlaşmak Zıvıtmak İnatlaşmak, terslik yapmak Terslik, karşılık, uyumsuzluk Bir sıvının bir şeye çok fazla bulaşması Başında savmak Zibidi Boş gezen, avere Zirve Doruk, tepe, üst aşama Zonklamak Ciddi olmayan, sulu, geveze Uyumak, ölmek Fırlatmak, başından atmak Allah’a ve ahrete inanmamak Zoruna gitmek Bir çeşit ağrı, kuvvetli ağrı Gücüne gitmek, onuru kırılma İsteksizlik, zor gelmek Davulla çalınan nefesli çalgı Yüzün yanında kalan saçlar Zar 1 Zar 2 Zaten Zati, Zaten Zebil Zelzele Zerre Zevzek Zıbarmak Zıbıtmak Zındık Zıtlık Zıvır zıvır Zorsunmak Zurna Zülüf Oldukça kısa denebilecek bir zaman dilimi olan yaklaşık dört aylık bir sürede hazırlamış olduğum bu sözlük kısmında birçoğuna yer vermeye çalıştığımız ve köyümüze bir şive olarak düşündüğüm kelimelerin söylendiği şekilde yazarak daha detaylı örnekler sunmaya çalışayım istiyorum. Kale-gale, kuyu-guyu, karı-garı, kutu- gutu, kara-gara, kanalganal, kavak-gavak, konduğun-gonduğun, kandığın-gandığın, kanırganır, kanguru-ganguru, karıyor-gariyor, vs şeklinde çoğaltabileceğimiz kelimeler vardır ki; k harfinin yumuşayıp g harfiyle yer değişmesinden oluşmaktadır. Bunun yanında; Öldürecek-öldürcek kelimesinde olduğu gibi; güldürcek, sövcek, dövcek, gevcek, dürcek, sürcek, bilcek, dilcek, gelcek, gitcek, etcek, 393 Feyzullah Kırca bitcek, gütcek gibi fiillerde e harfi düşmesiyle söylenen kelimeler vardır. Yine köyümüz dilinde; buraya-bori, şuraya-şori, oraya-ori gibi kelimelerin kısa söylenişi vardır. Yine bu kelimelerin; buradayımboodiin, şuradayım-şoodiin, oradayım-oodiin, doğduğun-doodiin, geldiğin-geediin, sövdüğün-söödüün, dövdüğün-döödiin, gibi farklı söylenişi vardır. Geliyor-geli, gidiyor-gidi, bakıyor-baki, çakıyor-çaki, bıkıyor-bıki, tıkıyor-tıki, sıkıyor-sıki, takıyor-taki, sarıyor-sari, karıyor-kari-gari, dikiyor-diki, çekiyor-çeki, varıyor-vari, alıyor-alî, yoluyor-yoli gibi yüklem fillerinde olduğu gibi son harfi çekerek kelimenin kısa söylenişi vardır. Birde; takıyor-taki, kelimesinde olduğu gibi T li kelimelerde T nin yumuşayıp daki halini aldığı da olur. Diğer köylerin şivelerinde pek rastlamadığım ve duymadığım bize ve köyümüze has gördüğümüz bir harf var ki; o da N ile G arası ama onlardan farklı genizden gelen gunne şeklinde kelimelerin bazı yerlerinde N leri böyle söylemekteyiz. Şimdi bunlara örnekler verelim: Mesela; yengeñ, ebeñ dedeñ, eltiñ, neneñ, çeneñ, dayıñ, halañ, doñ, soñ, yalıñ, balıñ, haliñ, salıñ, dalıñ, diliñ, çalıñ, canıñ, çanıñ, gülüñ, külüñ, bildiiñ, dildiiñ, sildiiñ, öldiiñ, güldiiñ, çeldiiñ, deldiiñ, çañ, vb kelimelerin son harfleri böyle telaffuz edilir. Yine; kurduğun-kurdiiñ-gurdiiñ, durduğun-durdiiñ, sorduğunsordiiñ, vurduğun-vurdiiñ, burduğun-burdiiñ, yolduğun-yoldiiñ, yorduğun-yordiiñ, gördüğün-gördiiñ, verdiğin-verdiiñ, döndüğündöndiiñ, konduğun-kondiiñ-gondiiñ, bandığın-bandiiñ, kandığınkandiiñ -gandiiñ, sandığın-sandiiñ, yandığın-yandiiñ, çendiğinçendiiñ, yendiğiñ-yendiiñ, bindiğiñ-bindiiñ, gibi sözcüklerin hem asıl halinde ve köy şivesiyle söylenişinde de son N ler ifade ettiğimiz şekilde söylenir. Yine; kendiñ, bindiñ, indiñ, döndüñ, yandıñ, sandıñ, ve kañguru, kañır-gañır, mañgır, zañgır, tañgır, yañgır, muñar, uñar-oñar, buñal, doñal, diñel, koñak-goñak, şeklinde söylenen sözcükler vardır. Yine; geldiğiñ-geediiñ, sövdüğüñ-söödiiñ, dövdüğüñ-döödiiñ, doğduğuñ-doodiñ, soğuduğuñ-soodiiñ, boğduğuñ-boodiiñ, şeklinde ifade edilen sözcüklerde vardır. Bunları da ilave ettikten sonra belli konularla ilgili köy dilimizde konuşulan kelime ve sözcüklere de değinmek istiyorum. Ağırlık, Alan, Uzunluk ve Hacim Ölçüsü Alet ve Birimleri: Gram, kilo, dirhem, okka, avuç, düzine, oktan, bir arşın, karış, demirli, denk, bir koşu, metre, santim, şinik, kile, bir tutam, urup, 394 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ayak, parmak, endaze, evlek, dönüm, merhale, fersah, kulaç, aşama, … Ağaç Dalları: Çöğür, fışkın-fışgın, filiz, pürçek, şah, şıvgın-çıvgın, sürgün, budak, … Akrabalıkla ilgili sözcükler: Ana (anne), aba (abla), buba (baba), baldız, dede, elti, birice (kuma), yenge, bacanak, bacı, dayı, hala, gardaş (kardeş), herif, er, adam, hanım, hatun, eş, ebe, nene, koca, karı, torun, yeğen, emmi (amca), abi (ağabey), efe, anneanne, bubaanne(babaanne), … Av hayvanları: Geyik, tavşan, keklik, turaç, bağırtlak, üveyik, güvercin, kaz, ördek, yelve-yilve, bıldırcın, balık, sazan, … ve domuz, tilki, kurt, sansar, sincap, karga-garga, gibi zararlı hayvanlar. Dokuma ve ip ile ilgili kelimeler: Argaç-argeç, atkı, bağcık, çile, çözgü, düğüm, gelep, tarak, ıstarısdar, ilmek, kestel, gınnep, kirkit, kolan, örük, urgan, örme, sicim, halı, kilim, namazla, seccade, keçe, insi, meldin, heybe, torba, kuşak, peşkir, şal, gergi, potur, aba, yün, yapağı, … Deri çeşitleri isimleri: Gön, meşin, kayış, kiriş, kösele, post, sırım, sahtiyan, tulum, tuluk, yorak, kürk Deve isimleri: Köşek, maya, buhur, daylak, avrana, tülü, yoz, lök, beserek, kirinci, boz, hörgüçlü, çöl hayvanı Eşlerin birbirine hitap sözcükleri: Adam, er, koca, herif, bey-avrat, hatun, hanım, kadın, kız, leeleen Mutfak eşyalarına verilen isimler: Kazan, haranı, tava, tencere, çanak, tabak, kupa-bardak, sahan, sini, ilen-leğen-lehen-lehin, ibrik, bağ bıçağı- budama bıçağı-tahra, çömlek, kevgir, dibek, tas, senit(ekmek tahtası), ekmek teknesi, oklava, yastaç, şiş, el değirmeni, cingil, güğüm, bakraç- kova-herkehelke, tahta kaşık-gaşşık, sacayak, saç, yayık, tulum-tuluk, su tulumutuluğu, darcık-dağarcık, ısran, cezve, çaydanlık, kasnak, elek, kalbur, gözer, kahve diimeni-kahve değirmeni, bıçak, vs. Kısaltılarak veya daha değişik söylenen erkek isimleri: Ahmet- aamet, adullah-abdi, bilal-bilo, İbrahim-ibram-ibili-ibo, halilibrahim-halbiram, ramazan-rambo-ıramazan-ırmızan, Mehmetmemet-memo, Süleyman-sülo-sülman, Hüseyin-üssiin, Selahattin395 Feyzullah Kırca selo, Adnan-atlen- İsmail-ismil, Rafet-irfet, recep-irecep-ircep, aliosman-alosman, hacıahmet-hacamet, Mustafa-musta-mustavamıstık, Hüsamettin-samittin-samit, Celalettin-celdin, İlyas-illas, cemal-camal-cemo, necati-neco, … Kısaltılarak veya daha değişik söylenen kadın isimleri: Ayşe-aaşa, Fatma-fadime-fatıma, Gülizar-gülzar, Hatice-hatca, Ümmühan-ümmü-ümman, kezban-keziban, menekşe-menevşe, şerife-şerfe, zeliha-zale, selime-selme, şehriye-şehri-şeeri, emine-emne, nahide-nayde, zahide-zayde, Zehra-zeeraa, alime-alme, gülistangüstan, Hanife-hanfe, ismihan-ısman, nakiye-nakye, hasibe-hasbe, Havva-hava, Meryem-mirem, rakibe-ıraakibe, nazife-nasfe, … Bazı yemek ve hamur işleri: Kavurma, topalak (köfte), çörek, sütlü çörek, tarhana, arap aşı, bulamaç, un helvası, bazlama, katmer, sıkma, börek, sündürme, keşkek, çörek, gödek, un çorbası, höşmerim-höşmelim, kaygana, yufka, tirit, hoşaf, paça-kelle, haşlama, çemen (közleme), mantı, erişte, koskos, kulak hamuru, kapama, sütlaç, pelte, salili-saraylı, … Yenilen ve kaynatılıp içilebilen ot ve ağaçlar: Çiğdem, kenger, yemlik, tekesakalı, çıtlık, kuzukulağı, kuşyemi, tere, roka, yer elması, alıç, ahlat, karamık, erik, payam, kızılcık, iğde, ıhlamur, şapla-adaçayı, kekik, … Hayvan seslerine verilen isimler: At-kişner, eşek-anırır, öküz-böğürür, inek-möö diye meler, koyunmeler, köpek-havlar, kurt-ulur, kedi-miyavlar, tavuk-gıdaklar, horozöter, kuşlar-cikcik öter, … Hayvanlarla iletişim kurma sözcükleri: Köpeklerle-kuçu kuçu, oşt, hoşt, gehgeh, karabaş, ıslık öttürerek, … Kedilerle-pisipisi, pişpiş, … At ve eşeklerle-deh, çüş, dih, tüş, deh çıhçıh, … İnek-hoh, karakız, … Tavuk-çi çi, kış, geh geh, bili bili, geh bili bili, … Keçi ve koyunlara- ayy, kış, kiş, hayt, mee, bee, kuzu mee, koç, … Hayvan yavru isimleri: Enik, kuzu, buzağı, oğlak, malak, sıpa, kıri, tay, kuş yavrusu, civciv, göcen, palaz, … İnek adları: Buzağı, Dana, Tosun, Düveği, Öküz, Boğa Keçi adları: Oğlak, çepiş, seyis, erkeç, teke Koyun adları: 396 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Kuzu, öveç, toklu, fişek-şişek, koç, Köpek cinsleri: Çomar, karabaş, kobay, tazı, zağar, süs, fino-pino-pini, sürüçoban köpeği, kurt köpeği, kuşçu, pati, alabacak, … Köpeklere yaş dönemlerine göre verilen isimler ise; Enik, bosi, pali, kopil, it, … Özürlü insan lakapları: Çolak, çopur, kör, ama, sağır, lal, topal, fıtık-tekdaşşak, kekekekeme, böbreksiz, kel, top sakal, kesik kulak, kepçe kulak, altı parmak, koca ayak, deli-mecnun, … Peynir ve Süt Ürün Çeşitleri: Tulum peyniri, Çökelek, Keş, Lor, Dolaz, Teleme, Yepinti, Ayran, Kaymak, Yağ, Yoğurt Renkler: Akça, ak, al, ala, alaca-ala bula, ela, çil, boz, çakır, çandır, çapar, çopur, çor, doru, göğ-gök, gökçe, kara, karaca, kır, kırçıl, kongurkonkur, konur kuzguni, kırmızı, kızıl, kızılca, menekşe, vişneçürüğü, sarımtırak, yağız, … Saç tarama ve şekil verme isimleri: Kâkül, perçem, zülüf, belik-melik, topuzlu, dalgalı, kıvırcıklı, kutkısa ve kalın, kuyruklu, atkuyruğu, … Su ile ilgili sözcükler: Akar, akarsu, ark, bent, bataklık, bük-böğüt, dere, göl, gölcük, göz, kaynak, oluk, öz, pınar, sulak, sulu, sazlık, gömük, balçık, ırmak, nehir, damar, damla, tatlı su, meyve suyu, … Süt ürünleri: Peyaz peynir, kaşar, lor, katık, kelle, keş, dil peyniri, dolaz, tuluktulum peyniri, çökelek, ayran, yayık ayranı, kaymak, tereyağı, höşmelim-höşmerim, yoğurt, krema, … 397 Feyzullah Kırca 398 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü SONUÇ Sevgili okurlarımız ve değerli gönül dostları, benim güzel köyüm Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Akbaşlar Köyü’ne ait olan ve onu her yönüyle tanıtan yazılı bir eser bulunsun ve gelecek kuşaklara kaynak olsun. Köyümüz hakkında geçmişten geleceğe ışık tutsun istedim. Benim bu çalışmam belki de ilk defa bir köy özelinde yazılmış, onu her yönüyle ele alan ilk kitap olacak. İnternet üzerinde yaptığım kısa bir araştırmadan sonra Kayseri ili Melikgazi’ye bağlı Tavlusun köyü ile Zonguldak ilinin Devrek ilçesine bağlı Taşkesen köyleri için birer tanıtım kitabı hazırlandığını gördükten sonra; Balıkesir ilimizde yer alan köyler için bunu özellikle ifade edebiliriz. Günümüzde yaşayan pek çok kişi tarafından da bilindiği üzere, özellikle köyümüzün tarihi geçmişi üzerinde çalışmalar yapıp, bu yol üzerinde epey mesafe kat edip ‘Dursunbey Akbaşlar köyü tarihi’ adlı bir kitabı yayınlamaya çalışmıştı. Belki maddi kaynak imkansızlığı, belki de yeterli zamanı bulamamak gibi nedenlerden olsa gerek bu emeline ulaşmayı başaramadan vefat etti. Kendisine Allah rahmet eylesin. Sağlığında ‘Köyümüz yaklaşık 800 yıllık bir geçmişe sahip, iki ayrı yerleşim yeri kullanılmış, köyün kurucusu Akbaşoğlu Mehmet bir akıncı beyi imiş. Balya, İnegöl ve diğer Akbaş ve Akbaşlar ismini alan köylerle bağları var. Köyün ilk yerleşim yeri Karaağaç mevkiindeki mezarların olduğu yer. Birde eski köy denilen yerde bir köy varmış. Bunlar sonradan şimdiki yere ikinci köy yeri olarak toplanmışlar’ diye ifade ederek, o gün bize de gösterdiği bilgi dokümanlarına ulaşamadık. Maalesef ölümünden sonra, gerek abisi Nurettin Bodur, gerek oğlu Yusuf Ali Bodur, Eşi ve diğer çocukları tarafından bulunamamıştır. Bundan dolayıdır ki; maalesef elde ettiği bilgi ve belgeler kulağımızda kalanlar dışında bu hazırlamış olduğum eserimizde kullanılamamıştır. Şimdi diyorum ki; keşke o gün Mustafa Bodur hoca bu konuları anlatırken önemseyip, daha dikkatli dinleyip not etmeyi düşünseydim. Keşke elindeki belgeleri detaylı inceleyip birer kopya almayı deneseydim. Ama o gün böyle bir merakımız yoktu. Diyorum ki; Devişamedi lakabıyla anılan Ahmet yıldırım vardı. Hafızası kuvvetli ve tarihi konularda, eskiye dayanan çok şey bilip anlatan, onu sağlığında daha çok dinleme imkânım olsaydı. Merak ettiklerimi daha çok sorma imkânım olsaydı. Hazırlamış olduğum bu kitabımda; öncelikle il olarak Balıkesir’e olduğumuz için ilk olarak Balıkesir ilini kuran Danişmentlileri, ardından Danişmentlilerin kurduğu Karesi Beyliğini ardından Balıkesir ili399 Feyzullah Kırca mizi ve sonrasında ilçelerini alfabetik sırayla ele alıp tanıtmaya çalıştım. Sonrasında kendi bağlı olduğumuz Dursunbey ilçemizi yeniden teferruatlı bir şekilde kaleme alıp tanıtmaya çalıştım. Köyümüze de şöyle bir kısaca değindikten sonra bu kitabımızın ikinci bölümünde köyümüzün daha detaylı tanıtımına devam ettim. Köyümüzün daha detaylı tanıtımı bölümünde; köyümüzün tarihini, coğrafi özelliklerini, sosyolojisini, kültürünü, eğitimini, nüfus yapısını, ekonomik yapısını, edebi ve halk eserlerini, örf ve adetlerini, vb özelliklerini olabildiğince yansıtmaya çalıştım. Bunun için köydeki yalılardan ve bu konuda bilgi ve fikir sahibi olduğunu düşündüğümüz kişilerden yararlandım. Kaynakça da belirttiğim kitap ve broşürlerden yararlandın. İlimizin valilik, ilçemizin kaymakamlık ve belediyemizin belediye internet sitelerinden yararlandım. Yörüklerin ve manavların hareket yollarını ve hangi obaların ve hangi aşiretlerin nerelerde yerleştiğini ve unların bizim ilimizle, ilçemizle ve tabiî ki köyümüzle ilgisi var mıdır? Varsa nedir diye internet üzerindeki başka sitelerde araştırma ve incelemeler yaptım. Ve şunun farkına vardım ki; Anadolu topraklarında Kayseri yöresi araştırmacıları, bu konularda en çok ve en detaylı araştırmaları yapmış. Elbette bu kitabımızda kaleme aldığımız her noktası noktasına doğrudur diye bir iddiam yoktur ve olamazda. Çünkü özellikle tarihi konularda resmi, aydınlatıcı, kesin bilgi içeren kaynak ve kaynaklar yoktur. Bu şartlar altında ne bulunabilirse ve neye ulaşılacaksa ona ulaşmaya çalıştık. Burada hemen şunu da belirtmeliyim ki; daha detaylı, daha doyurucu, köy tarihimiz ve köyümüzün diğer ekonomik, sosyal ve kültürel konularda ikna edici bilgi belgeler ortaya konamadığı süre boyunca, bu kaleme almış olduğum kitabım Dursunbey Akbaşlar köyümüz hakkında faydalanabileceğimiz bir kitaptır. Ve daha da önemlisi köyümüz hakkında gelecek nesillere ışık tutacak bilgileri verecek olan ve yazılı kaynak olmaya devam edecek olan derli toplu tek eserdir. Ancak şunu belirtmeliyim ki; bazı konularda bu böyle değil, olmamalı diyenler çıkacaktır. Bu konularda hiçbir bilgiye sahip olmayan ve aslı hiç hoşa gitmeyen bir milletten dahi olsa körü körüne inkâr etmeye kalkanlar olacaktır. İşte ‘biz Yörük değil manav halkındanız’ veya ‘Oğuzların o boyundan değil, şu boyundanız. O aşirete değil, bu aşirete mensubuz, bu obanın mensubuyuz’ gibi özlerle eleştirmek isteyebilir. Dese de bu aslımızı değiştirmez. Ancak bu konularda araştırma yaparak farklı ve tatmin edici bilgi ve belgelerle söylemini desteklerse bizde doğruyu öğrenmiş oluruz. Ve onun ortaya koyduğu bilgi ve belgelere itibar ederiz. Ya da sağlımızda böyle bir şey yapılırsa en azından eldeki mevcut verileri aramızda müzakere ederiz. 400 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Yoksa annesini veya babasını ya da anne-babasından birinin sülalesini beğenmeyen çocukların yok ben o sülaleden değilim diye ağladığında aslının değişmediği gibi; sadece aksini iddia etmekle, aslımız ve tarihi kimliğimiz değişmez. İşin aslı hangi halktan olduğun, hangi sülaleden, hangi obadan, hangi oğuz boyundan olduğundan, hatta hangi anne-babadan olduğundan ziyade; insanlığa ne katkı sunabildiğin önemlidir. Hangi hayırlı işleri ve güzel işleri yapabildiğin, topluma ne kazandırabildiğin, nasıl örnek olduğun, yüce yaratıcıya ne kadar iyi bir kul olabildiğin önemlidir. Fakire ve yoksula ne kadar yardım edebildiğin önemlidir. Yoksa sürekli kendini düşünüp, zorbalığını en üst seviyeye çıkardığın, diğer insanları hiçe saydığın, dünyada sadece sen ve senin sevdiğin kimseler varmış gibi davrandığın sürece en iyi sülale senin olsa ne olacak?... Çalıp çırptığın, zayıfı dövdüğün, eziyet ettiğin, ona buna sövdüğün, devlet ve millet malına zarar verdiğin, hakkın olmayan kamu malını çalmaya ve hazine arazisini ve çevirmeye kalktığın sürece istediğin oğuz boyundan olsan ne olacak?... Üç kuruşluk menfaat için emdiğin memeyi bile kestiğin sürece en iyi milletten olsa ne olacak?... Velhasıl peygamber çocuğu olsan ne olacak?... Sözü fazla uzatmadan bu kitabın hazırlanma aşamasında bana yardımcı ve destek olan tüm kişi, kurum ve kuruluşlara teşekkür ederim. Özellikle Başbakanlık Osmanlı Arşivlerine giderek köyümüz 1840 yıllara ait hane bilgilerini içeren ve elde edilebilecek olan ve şu an bildiğimiz tek resmi kayıt olan 6 sayfalık yarısı telef olmuş deftere ulaşmamızı sağlayan Selimağa köyünden tarihçi İsmail Arslan hocamıza teşekkür ederim. Fakülte de okurken okulda hazırladığı kısa coğrafya teziyle katkıda bulunan köyümüzün gurularından biri olan Numan Geçer hocamıza teşekkür ederim. Hikmet adın, Ayhan Aydın İsmail Hakkı Uzunçarşılı adlı yazarlar başta olmak üzere yazmış oldukları kitaplardan faydalandığım yazarlara da teşekkür ederim. Akbaşlar köyümüzü; tarihi, sosyal yapısı, eğitim durumu, coğrafi durumu, ekonomik durumu, nüfus yapısı, kültürü, örf ve adetleri, edebiyat ve hikâyeleriyle birlikte tüm yönleriyle ele almaya çalıştığım bu kitabımı siz değerli köylülerime ve okurlara sunmaktan mutluluk duyarım. Rabbim yaptığımız ve yapacağımız diğer çalışmalarda utandırmasın. Her işimizde yolumuzu açık, ufkumuzu geniş eylesin. Feyzullah Kırca 401 Feyzullah Kırca Kaynaklar: 1- Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti - Prof Dr. Osman TURAN 2- Osmanlı Tarihi – Prof Dr. Mehmet MAKSUDOĞLU 3- Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu devletleri - Ord. Prof Dr. İ. Hakkı UZUNÇARŞILI 4- Karesi Vilayeti Tarihçesi - Ord. Prof Dr. İ. Hakkı UZUNÇARŞILI 5- Salnamelere Göre Karesi – Dr. Abdülmecit MUTAF 6- Balıkesir ve Çevresinde Yörükler, Çepniler ve Muhacirler – Aydın AYHAN 7- Tarih, Coğrafya ve Sosyolojik yönden Dursunbey ve Çevresi – Hikmet ADIN 8- Balıkesir Valiliği İnternet Sitesi 9- Dursunbey Kaymakamlığı İnternet Sitesi 10- Pratik Koyunculuk 2000 - Aziz ÖZTÜRK 11- Koyun Yetiştiriciliği 1994 - Halil AKÇAPINAR 12- Genel Klimatoloji 1996 - Prof. Dr. Oğuz EROL 13- Sığır Yetiştiriciliği. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Yayını, İstanbul, 1996; 49 (7): 74–79. - M. EVRİM ve H.GÜNEŞ 14- DSİ Akbaşlar Köyü Gölet Planı ve Bilgileri 15- TUİK Türkiye istatistik Kurumu (ADNKS) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Siteleri a- http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul b- http://tuikapp.tuik.gov.tr/nufusmenuapp/menu.zul 16- Dursunbey Meteoroloji İstasyonu Rasat Sonuçları 17- Dursunbey İlçe Tarım Müdürlüğü 18- Dursunbey Süt Üreticileri Birliği 19- Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maliyeden Müdevver Tasnifi, Temettuat Defterleri No:8 Sayfa 202–204 20- Hasanlar köyü mynet sitesi 2008 / Yapımcısı Erdinç Çolak 402 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü ÖN SÖZ/Feyzullah Kırca ............................................................................... 3 1.BÖLÜM Danişmentliler Beyliği (1092-1178)................................................................ 5 Balıkesir......................................................................................................... 17 Balıkesir’de Kuva-Yi Milliye ....................................................................... 22 Genel Coğrafya.............................................................................................. 24 Genel Jeolojik Yapı Ve Tektonik .................................................................. 26 Balya.............................................................................................................. 39 Bandırma ....................................................................................................... 41 Bigadiç........................................................................................................... 46 Burhaniye ...................................................................................................... 48 Dursunbey...................................................................................................... 52 Edremit .......................................................................................................... 54 Erdek ............................................................................................................. 57 Gömeç............................................................................................................ 60 Gönen ............................................................................................................ 62 Havran ........................................................................................................... 65 İvrindi ............................................................................................................ 69 Kepsut............................................................................................................ 71 Manyas .......................................................................................................... 73 Marmara ........................................................................................................ 75 Savaştepe ....................................................................................................... 78 Sındırgı .......................................................................................................... 79 Susurluk......................................................................................................... 80 Dursunbey...................................................................................................... 82 Coğrafî Yapısı ............................................................................................... 87 Nüfus Yapısı.................................................................................................. 87 İdarî Durum ................................................................................................... 88 Ekonomik Durumu ........................................................................................ 89 Madencilik..................................................................................................... 90 Tarım Ve Hayvancılık ................................................................................... 91 Süt Sığırcılığı................................................................................................. 92 Sosyal Durum ................................................................................................ 94 Eğitim Ve Kültür Durumu............................................................................. 95 Sağlık........................................................................................................... 104 403 Feyzullah Kırca Kültür........................................................................................................... 111 Dursunbey İlçesi Köyleri............................................................................. 116 Ulaşım ......................................................................................................... 117 Yöresel Ürünlerimiz ................................................................................... 120 Köyümüzü Tanıyalım .................................................................................. 125 Tarihçe......................................................................................................... 128 Kültürü......................................................................................................... 129 2.BÖLÜM Köyümüzün Tarihçesi ................................................................................. 135 Osmanlı Arşivinden Tarihi Kayıtlar ............................................................ 139 Köyümüz Tarihinden Anekdotlar................................................................ 145 Şehitlerimiz.................................................................................................. 153 Gazilerimiz ................................................................................................. 154 Coğrafya ...................................................................................................... 155 Sosyal Yaşam .............................................................................................. 162 Din Hizmetleri ............................................................................................. 175 Eğitim .......................................................................................................... 179 Sağlık Hizmetleri......................................................................................... 189 Tarım Ve Hayvancılık ................................................................................. 192 Hayvancılık Faaliyetleri .............................................................................. 195 Büyük Baş Hayvancılık ............................................................................... 195 Süt Üreticiliği .............................................................................................. 200 Küçükbaş Hayvancılık................................................................................. 201 Kooparatifimiz............................................................................................. 207 Sulama Göletimiz ........................................................................................ 208 Ulaşım Ve Haberleşme................................................................................ 211 Nüfus ........................................................................................................... 213 Kültür Ve Edebiyat...................................................................................... 217 Yöresel Yemeklerimiz................................................................................. 217 Çorbalarımız ................................................................................................ 217 Turşularımız ................................................................................................ 220 Salatalarımız ................................................................................................ 221 Ara Yemeklerimiz ....................................................................................... 222 Yabani Ot Ve Meyve Kültürü ..................................................................... 236 Tatlılarımız .................................................................................................. 239 404 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Geleneksel Köy Hayırımız .......................................................................... 245 Yöresel Kilimlerimiz ................................................................................... 250 Namazlalar................................................................................................... 254 Heybe Ve Torbalar ...................................................................................... 258 Yöresel Giysilerimiz.................................................................................... 261 Yöresel Türkülerimiz................................................................................... 272 Dursunbeyin Hanları ................................................................................... 274 Gazelliden Geçti Tren.................................................................................. 275 Aşağıdan Çıktı Bayrağın Ucu...................................................................... 276 Menekşe Buldum Derede ............................................................................ 277 Şerifem ........................................................................................................ 278 İğdenin Dalı ................................................................................................. 280 Sarı Karınca(Serenler) Türküsü................................................................... 281 Kayalıcanın Taşları Türküsü (Zeybek)........................................................ 281 Akpınar Türküsü.......................................................................................... 282 Acem Şalı Belinde Türküsü......................................................................... 283 Çekirgem Uçar Gider .................................................................................. 284 Alaçamın Bayırı........................................................................................... 284 On Yedili Fadime’m.................................................................................... 285 Kıyıdan Gel Kıyıdan.................................................................................... 286 Ceza Yeri (Cezayir) Türküsü....................................................................... 287 Kızılcıklar Oldu Mu? Türküsü .................................................................... 287 Gelin Ağlatma Türküsü ............................................................................... 288 Şu Derenin Taşları ....................................................................................... 288 Sabahtan Kavuştum ..................................................................................... 289 Kuyu Dibi Derinden .................................................................................... 290 Asmalı Pencere............................................................................................ 291 Havuzu Dolandırma..................................................................................... 292 Sağırlar Havası(Koca Hava)........................................................................ 292 Yağsın Yağmurlar Yağsın ........................................................................... 293 Alçak Ceviz Dalları Türküsü....................................................................... 293 İki Keklik Türküsü ...................................................................................... 294 Sohbet Övgüsü Türküsü .............................................................................. 295 Hava Gelin................................................................................................... 296 Yağmur Yağıyor Yağmur Türküsü.............................................................. 296 Kara Köyün Armudu ................................................................................... 297 405 Feyzullah Kırca Ayva Çiçek Açmış Türküsü ........................................................................ 298 Yılanı Ve Kıyıdan Gel................................................................................. 298 Evleri Var Üst Başta Türküsü...................................................................... 299 Aldı Dereleri Türküsü.................................................................................. 300 Emine’min Çam Dibinde Sesi Var Türküsü................................................ 301 Koca Kuşun Yüksektedir Oyunu................................................................. 301 Kiremit Bacaları Türküsü ............................................................................ 302 Bursanın Ufak Tefek Taşları ....................................................................... 302 Kar Mı Yağdı? Türküsü............................................................................... 305 Herekenin Bağları........................................................................................ 306 Yöresel Manilerimiz .................................................................................... 307 Örf Ve Adetlerimiz...................................................................................... 313 Köyümüzde Bayramlar................................................................................ 313 Ramazan Ve Ramazan Bayramı ................................................................. 313 Kurban Bayramı .......................................................................................... 314 Mahalle Hurununda Ekmek Ve Bayram Ekmeği ........................................ 315 Köyümüzde Düğünler ................................................................................. 315 Köyümüzde Hac Merasimleri...................................................................... 323 Kına Ve Eğlence.......................................................................................... 325 Sünnet Merasimi.......................................................................................... 325 Yeni Doğan Bebeğe İsim Koyma ............................................................... 326 Eski Türklerde İsim Koyma ........................................................................ 326 Köyümüzde İsim Koyma............................................................................. 328 İsim Kurbanı (Akika Kurbanı) .................................................................... 329 Aşerme......................................................................................................... 330 Bebeğin Göbek Bağı İnanışları.................................................................... 330 Alkarısı Ve Kırklama(Kırk Basma)............................................................. 331 Tuşak Kesme ............................................................................................... 332 Halk Hikâyelerimiz ..................................................................................... 333 Eşkıya Çön Mehmet’in Hikâyesi................................................................. 333 Delioğlan İle Akıllıoğlan ............................................................................. 335 Kız Mezarı Ve Kırk Kız Hikâyesi ............................................................... 336 Kuzu Kuşu Hikâyesi.................................................................................... 339 Köstebeğin Hikâyesi.................................................................................... 341 Çobanın Hikâyesi ........................................................................................ 342 Kocakafarın Hikâyesi .................................................................................. 343 406 Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü Gelinin Taş Olması Hikâyesi....................................................................... 343 Bir Güvercin Hikâyesi ................................................................................. 344 Dümbecikli Hasan Ve Çocukları Masalı ..................................................... 345 Curuk Hasan Masalı .................................................................................... 347 Başkadır Köyümde Bahar ........................................................................... 347 Yöresel Dilimiz (Akbaşlarca)...................................................................... 350 Sonuç ........................................................................................................... 399 407