savaş haberleri bağlamında haber politikaları
Transkript
savaş haberleri bağlamında haber politikaları
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- SAVAŞ HABERLERİ BAĞLAMINDA HABER POLİTİKALARI: ABD ÖRNEĞİ * Erol İLHAN ** Nalan DİRİK ÖZET “Bilgi” ve “iletişim” tarihin her döneminde gerek toplumlar gerekse devletler için önemli olmuştur. Bu çerçevede, bilgi ve bilginin yayılmasına olanak sağlayan iletişim teknolojileri her çağda takip edilmek, düzenlenmek ve kontrol altında tutulmak istenmiştir. Bu yaklaşımın devletler nezdindeki yöntemi iletişim politikalarıdır. Bu çalışmada, iletişim teknolojileri alanında dünyanın etkin ülkelerinden olan ABD’nin savaşlarda [ Vietnam Savaşı (1965 – 1973), I. Körfez Savaşı (1990 – 1991) ve II. Körfez Savaşı (Irak Savaşı) (2003)] yeni iletişim teknolojilerinden nasıl yararlandığı, bu durumun haber politikalarına nasıl yansıdığı örnekleri ile ortaya konulmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: İletişim Politikası, Savaşlar ve İletişim, Haber Yönetimi, ABD’de İletişim, Medya Teknolojisi THE POLITICS OF NEWS IN THE CONTEXT OF THE WAR NEWS: THE CASE OF U.S. ABSTRACT “Information” and “communication” have been of great importance for both societies and states throughout history. Thus, information and communication technologies which provide for the dissemination of information have always been followed, regulated and controlled. The method applied by the states to this end is, without doubt, communication policies. This study tries to address how the USA, as one of the most efficent countries of the world in communication, used new communication technologies in wars [ Vietnam War (1965 – 1973), I. Gulf War (1990 – 1991) and II. Gulf War (Iraq War) (2003)] and how this was reflected in news policies. Keywords: Communication Policy, Wars and Communication, News Management, Communication in The USA, Media Technology * Yrd.Doç.Dr. Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü. Uzman, Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü ** İletişim 2003/18 62 E. İlhan – N. Dirik GİRİŞ “Bilgi” ve “iletişim” tarihin her döneminde insan, toplum ve devletler için önemli olmuştur. İlkel toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna, sanayi toplumundan yaygın kabul gören ifadeyle günümüzün enformasyon toplumuna kadar sahip olunan bilginin paylaşımına yönelik olarak kurulan iletişim bağı ve şekilleri ile bu paylaşımı sağlayacak olan iletişim teknolojileri belirli bir zamanda, belirli bir yerde, belirli bir siyasi, ekonomik ve toplumsal çerçevede şekillenmiş ve işlev görmüştür. 1970’lerden sonra bilgi işlem ve bilgisayar alanında kaydedilen gelişmelerin iletişim alanına uyarlanmasıyla ortaya çıkan küresel iletişim devriminin en önemli unsuru hiç kuşkusuz yeni medya olarak da adlandırılan yeni iletişim teknolojileridir. Yeni iletişim teknolojileri pek çok ortak özelliği barındırmaktadır. Artık yüz yüze iletişim dışında kalan, yani “teknolojiyle aracılanmış” bütün iletişim süreçleri elektronikleşmiş, sayısallaşma sayesinde haberleşme, telekomünikasyon ve yayıncılık işlevleri gören kitle iletişim araçları ve bilgi işlem sistemleri bütünleşmiş, birbiriyle bağlantılı ve ilişkili hale gelmiş, yöndeşmiş ve yeniden şekillenmiştir. Bu sayede iletişim ortamı etkileşime giderek daha fazla olanak sağlayan, eşzamanlı olarak iletişim halinde bulunma zorunluluğunu ortadan kaldıran ve büyük bir kullanıcı grubu içerisinde bile bireylerle ayrı ayrı iletişim kurulabilmesini sağlayan özellikleriyle giderek yaygınlık kazanmıştır (Geray, 2003: 18-19). II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte çift kutupluluk sistemi içerisinde kapitalist ve sosyalist sistemler arasında yaşanmaya başlanan rekabetin yeni teknolojik gelişmelerin önünü açmasıyla “uzay çağı”nın başladığı ileri sürülmüş ve özellikle 1970’li yıllara gelindiğinde iletişim ve bilişim teknolojileri alanında yaşanan gelişmeler pek çok düşünür tarafından tarım ve sanayi toplumundan tümüyle farklı yeni bir toplumsal düzenin ortaya çıktığı şeklinde yorumlanmıştır (Çelik, 1989: 54). İletişim teknolojilerinin üretilmesinde, geliştirilmesinde ve ihraç edilmesinde hiç kuşkusuz en önde gelen ülkelerden olan Amerika Birleşik Devletleri “enformasyon çağı” ve “enformasyon toplumu” kavramlarını hızla benimsemiş ve siyasetini bu doğrultuda şekillendirmiştir. Özellikle radyo yayıncılığı, uydu iletişimi ve internet ABD hükümetinin koruması altında yürütülen askeri çalışmalar esnasında serpilmişlerdir (McChesney, 2006: 274). Güz 2011, Sayı:33 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği 63 Zaten bilginin bir ekonomik değer olarak açıklandığı enformasyon çağı ve teknoloji kaynaklı ilk çalışma Avusturya asıllı bir Amerikalı ekonomist olan Fritz Machlup’un 1962 yılında yaptığı “ABD’de Bilginin Üretimi ve Dağıtımı” (The Production and Distribution of Knowledge in The USA) isimli çalışmadır. Machlup çalışmasında, enformasyon sektörünün gelişimini ve enformasyon sektörü içerisindeki teknoloji destekli gelişmeyi ABD’den örnekler vererek ortaya koymuştur. Machlup’un araştırmasına göre enformasyon sektörünün ABD’nin Gayri Safi Yurtiçi Üretiminde payı %29’a, emek gücü içerisindeki payı ise % 31’e ulaşmıştır. Bu rakamlar, 1947-1959 yıllarıyla karşılaştırıldığında iki kat büyümeyi işaret etmektedir. Machlup, benzer diğer göstergeleri de yorumlayarak ABD’nin hızla bir enformasyon toplumu haline geldiği sonucuna varmıştır (Törenli, 2004: 42). Ardından, Marc Uri Porat ABD Ticaret Bakanlığı’nın desteğiyle 1977 yılında “Enformasyon Ekonomisi” (The Information Economy) başlıklı bir çalışma yapmıştır. Porat çalışmasında Machlup’un çalışmasından hareketle enformasyonun üretimini ve üretilmiş enformasyonun dağıtımını da kapsayan daha geniş kapsamlı sonuçlara ulaşmış ve enformasyon sektörünün ABD ekonomisi içerisindeki önemini ortaya koymuştur. Porat’ın çalışmasına göre, 1860 – 1908 yılları arasında ABD işgücünün büyük çoğunluğunun tarım sektöründe çalıştığı bir tarım toplumu; 1906 – 1954 yılları arasında sanayide çalışan işgücünün ağır bastığı bir sanayi toplumudur. 1950 yılından başlayarak sanayide istihdam edilen işgücünde bir düşüş söz konusu olmuştur. 1954 – 1980 yılları arasında ise işgücünün çoğunluğunun enformasyon sektöründe çalıştığı görülmektedir. 1860’da ABD’nin toplam işgücünün yaklaşık %5’i enformasyon sektöründe çalışırken 1980’e gelindiğinde bu oran %46’ya yükselmiştir. Bu verilerle ABD ekonomisinde çok önemli bir dönüşüm yaşanmakta olduğunu ortaya koyan Porat’a göre; ABD artık “enformasyon tabanlı” bir ekonomidir (Uğur, 2002: 191-Törenli, 2004: 47-Geray, 2003: 118-119). Bu doğrultuda, ABD özellikle 1980’lerde egemen olmaya başlayan neoliberal politikalar ışığında ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla tek kutuplu hale gelen dünyada kurmak istediği “Yeni Dünya Düzeni” açısından ulusal bilgi altyapıları, enformasyon otoyolları ve bilgi toplumu politikaları gibi yeni iletişim politikaları oluşturmaya başlamıştır. McChesney ve Schiller’in ifadesiyle medya ve telekomünikasyon alanında kendi iletişim modelini tüm dünyaya ihraç eden (http://www.unrisd.org/,2011), İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 64 E. İlhan – N. Dirik Mattelart’ın ifadesiyle de teknik-elektronik devrimin en önemli yayıcısı olan ABD (2004:73) bu politikaları da çeşitli uluslararası kurum ve kuruluşlar aracılığıyla diğer ülkelere yayarak küresel bilgi altyapısı ve küresel bilgi otoyolları oluşturmayı amaçlamıştır: “Made in USA teknik-bilimsel devrim, insanlığın imgelemini tümüyle büyülediğinden daha az ilerlemiş ulusları bu buluş kutbuna uymaya yöneltmesi ve onun tekniklerini, yöntemlerini ve yönetim uygulamalarını alarak öykünmeye kışkırtması kaçınılmazdır” (Mattelart, 2004: 74). Bu hususlardan hareketle, bu çalışma kapsamında “enformasyon çağı” ya da “küresel iletişim devrimi” olarak adlandırılan ve Amerika’da ortaya çıkarak tüm dünyayı etkisi altına alan yeni iletişim teknolojilerinin gelişme ve yaygınlaşma sürecinde ABD’nin savaş politikalarına ne gibi etkileri olduğu ortaya konulmaya çalışılacaktır. ABD’de Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları İletişim teknolojileri ile savaşlar arasında çok yakın bir ilişki vardır. Denilebilir ki, devletlerin iletişim ve haber politikaları en belirgin ve görünür hale savaş zamanlarında gelmektedir. Yazılı basın, broşürler ve propaganda I. Dünya Savaşı’nda büyük önem kazanmıştır. Savaş sırasında uçaklardan siperlere broşürler atılması uygulanan propaganda yöntemlerinin en yaygın olanıdır. II. Dünya Savaşı yıllarının en önemli iletişim aracı ise hiç kuşkusuz radyodur. Savaş, dünyanın her yerinde hem askerleri hem de kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla kurulan radyo istasyonları aracılığıyla takip edilmiştir. Ayrıca bu dönemde ABD ordusu yayınladığı “Stars and Stripes” gazetesine ilaveten “Yank” adlı bir dergi de çıkarmaya başlamıştır (Mutlu, 2003: 189). Bundan sonraki dönemde de, özellikle ABD tarihindeki savaşlara bakıldığında her yeni savaşta yeni bir iletişim teknolojisinin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu doğrultuda, ABD gelişen teknoloji karşısında iletişim alanında yeni politikalar, uygulamalar ve düzenlemeler ortaya koymuştur. Vietnam Savaşı (1965 – 1973) Vietnam savaşına damgasını vuran iletişim teknolojisi televizyon olmuş, hatta bu iletişim aracı savaşın seyrini tamamen değiştirmiştir. Güz 2011, Sayı:33 65 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği Vietnam savaşı başladığında televizyon ABD’de oldukça yaygınlaşmaya başlamıştır. O dönemde yapılan araştırmalar haberlerin çoğunun artık gazete ya da radyodan değil, televizyondan takip edildiğini göstermektedir. Amerikan medyası başlangıçta Vietnam Savaşı’nı desteklemektedir. Bu dönemde ABD medyasının genel tutumunu Mutlu şu şekilde anlatmaktadır: “Gazetelerde Vietnam ile ilgili haberlerde sık sık ‘Komünist saldırılarına karşı amansız mücadele’, ‘Güneydoğu Asya ülkelerinin domino taşları gibi birbiri arkasından komünizmin pençesine düşmesi’, ‘Komünizmin hür dünyanın güvenliğini tehdit etmesi’ gibi temel görüş ve sloganlara bir hayli yer verildiği gözlemlenmektedir. Yine bu dönemde, Amerikan televizyonlarının, Vietnam Savaşı’nın siyasi bir icraat, olay olmaktan çok; bir insani faaliyet veya ABD’nin kendi kendisini ifadesi olarak sunmağa çalıştıkları görülür” (Mutlu, 2003: 211). Gazetecilerin akreditasyon sistemi çerçevesinde savaş alanında birliklerle birlikte yer değiştirmeleri ve seyahat etmeleri serbesttir. Hatta ulaşımları ABD ordusu tarafından sağlanmış ya da desteklenmiştir (Oates, 2008: 116). Bu nedenle Vietnam Savaşı savaş alanında basın özgürlüğünün en ileri seviyede uygulandığı savaştır (Yalçınkaya, 2008: 34). Vietnam Savaşı’nın sonucunda ve savaşın ABD kamuoyunda algılanış biçiminde dönüm noktası olan olay, 1968 yılının Şubat ayında ABD ve Güney Vietnam’a karşı başlatılan Tet saldırısı olmuştur. Bu saldırıdan sonra ABD kamuoyunda savaşa karşı tepkiler dile getirilmeye başlanmış ve savaşın kazanılamayacağı görüşü oldukça yaygınlaşmıştır. ABD medyası da savaşı desteklemekten vazgeçerek neredeyse savaş karşıtı bir tutum sergilemeye başlamıştır. Tet saldırısından önceki dönemde ABD’nin en önemli üç televizyon şebekesi olan ABC, CBS ve NBC’nin savaşla ilgili haberlerde devletin üst düzey yöneticileri tarafından verilen talimat sonucunda bir nevi iç sansür uyguladıkları iddia edilmektedir. Bu uygulamanın üç temel sebepten kaynaklandığı ileri sürülmektedir: Televizyon şebekelerinin kârlarını göz önüne alarak devlet ve geniş halk kitlelerine karşı gözükmeme konusundaki çıkar hesapları, sponsorlarını kaybetme korkusu ve bu şebekelere abone olan yerel televizyon yöneticilerinin kanlı savaş görüntülerine fazla yer verilmemesi konusundaki baskıları (Williams, 1992: 315). İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 66 E. İlhan – N. Dirik Daniel Hallin tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Tet saldırısı öncesinde haber bültenlerinin %22’sinde gerçek savaş sahnelerinin yer aldığı belirlenmiştir. Bu sahnelerin çoğu da havan atışları, pusuya yatan askerlerin ateş açmaları, görünmeyen düşmanı hedef alan hava saldırılarından oluşmaktadır. Araştırmada televizyonda savaşla ilgili haberlerin yalnızca %24’ünde yaralı ve ölülere ait görüntülerin olduğu, bu sahnelerin çoğunun da yaralı askerlerin helikoptere konulup nakledilmesinden ibaret olduğu sonucuna varılmıştır. Tet saldırısı öncesi döneme ait 167 haber bülteninden yalnızca 16’sında birden fazla ölü ve yaralı görüntüsü bulunduğu da araştırmada tespit edilenler arasındadır (Mutlu, 2003: 223). Hallin, ayrıca, savaşa ilişkin haberlerin Washington’daki elit kesim savaş karşıtı hale gelene kadar eleştirel olmadığını da tespit etmiştir (Oates, 2008: 116). Ancak Tet saldırısından sonraki dönemde ABD medyası savaşı sorgulayan, hatta savaş karşıtı bir tavır takınmaya başlamıştır. Çünkü saldırı ile birlikte ABD için askeri bir zaferin imkânsız olduğu anlaşılmıştır. Bu dönemde savaşa halk desteğinin azalmasında da televizyonun büyük rolü olduğu kabul edilmektedir. Bunda Vietnam Savaşı’nın televizyonun ilk defa kullanıldığı savaş olmasının etkili olduğu görüşü hâkimdir. O dönemde Vietnam’da çekilen savaş görüntüleri uydu teknolojisi henüz gelişmediği için uçakla ABD’ye gitmekle ve genellikle 24 ila 36 saat arasında bir gecikmeyle yayınlanabilmektedir. Amerikalılar akşam yemeklerini yerken ana haber bülteninde bu savaşın gerçekleriyle karşı karşıya gelmiştir. Bu nedenle, Vietnam Savaşı ABD’de “oturma odası savaşı” (Living room war) olarak da adlandırılmaktadır. Bu deyimle vurgulanan bir başka gerçek de savaşın gerçeklerinin televizyon sayesinde oturma odalarına kadar girmesidir. McLuhan Vietnam Savaşı ile ilgili olarak “Televizyon savaşın barbarlığını oturma odalarına kadar getirdi. Vietnam Savaşı, savaş alanında değil Amerikalıların oturma odalarında kaybedildi.” Demiştir (Lovett, 2011: s.y.). 1963 – 1969 yılları arasında Vietnam Savaşı esnasında ABD Başkanı olan ve dönemi sona erdiğinde bir daha aday olmayacağını açıklayan Lyndon Johnson savaştan sonra yaptığı değerlendirmede “Vietnam Savaşını televizyon yüzünden kaybettik. Çünkü Vietnam Savaşı tarihte televizyondan naklen yayınlanan ilk savaştı.” Demiştir (Aktaran Mutlu, 2003: 236). Başkan Johnson’dan sonra 1969 – 1974 yılları arasında görev yapan Başkan Richard M. Nixon da medyayı kontrol altına almaya çalışmıştır. Bu dönemi Mutlu şu şekilde anlatmaktadır: Güz 2011, Sayı:33 67 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği “Başkan Yardımcısı Agnew, 13 Kasım 1969’da Cumhuriyetçi Parti’nin Iowa Kongresi’nde yaptığı konuşmada basını çok ağır bir dille suçladı. Agnew ‘gerekirse basın özgürlüğünün sınırlandırılabileceğini’ belirterek, ‘televizyonların ruhsatlarının iptal edilebileceği’ sinyalini verdi. Nixon yönetiminin basını açıkça tehdit eden, korkutan tavrı televizyon ruhsatlarını, dolayısıyla çok karlı işlerini kaybetmek istemeyen televizyon yöneticileri üzerinde çok etkili oldu. Bu dönemde haberlerde savaştan çok, Paris’te devam eden barış görüşmelerine ağırlık verildi.” (Mutlu, 2003: 240). Vietnam Savaşı’na desteğin azalmasındaki bir başka önemli neden de Pentagon Belgeleri’nin yayınlanmasıdır. Pentagon Belgeleri (Pentagon Papers), ABD Savunma Bakanı Robert McNamara‘nın talimatı üzerine 1967 yılında 18 ayda hazırlanan ABD’nin Vietnam Politikasındaki Karar Verme Yöntemi Tarihi (History of The US Decision Making Process on Vietnam Policy) adlı 3000 sayfalık metin ve 4000 sayfalık ek belgelerden oluşan 47 ciltlik bir çalışmadır (İnceoğlu, 2004: 73). Belgeler, raporların hazırlanmasında görev alan Daniel Elsberg adlı bir askeri araştırmacı tarafından basına sızdırılmış ve 1971 yılının Haziran ayında The New York Times ve The Washington Post gazeteleri tarafından yayınlanmaya başlamıştır. The New York Times, 13 Haziran 1971’de ilk bölümü yayınlamıştır. Bunun üzerine, ABD hükümeti ve Adalet Bakanlığı belgelerin yayınlanmasının ABD’nin ulusal çıkarlarına zarar vereceği gerekçesiyle yayının durdurulması için mahkemeye başvurmuşlardır. ABD Bölge Mahkemesi yayının geçici olarak durdurulması yönünde karar vermişse de The New York Times ve elinde aynı dosyaların bir kopyası bulunan The Washington Post kararı kaldırmak için bir hukuk savaşı başlatmışlardır. 30 Haziran 1971’de ABD Yüksek Mahkemesi 3’e karşı 6 oyla gazetelerin belgeleri yayınlamasını serbest bırakma kararı almış, ABD Anayasası’nın basının kısıtlanmasını yasaklayan hükmüne dayanarak ve hükümetin belgelerin ulusal güvenlikle bir ilgisi olduğunu ispat edememesi nedeniyle zafer basının olmuştur (İnceoğlu, 2004: 74). Pentagon belgelerinin yayınlanması ile ABD’nin Vietnam’a askeri müdahalesinin meşruluğu konusundaki yalanlar ortaya çıkmış ve Vietnam Savaşı’na destek önemli ölçüde azalmıştır. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 68 E. İlhan – N. Dirik Pentagon belgeleri olayının ABD iletişim tarihindeki bir diğer önemli yanı da, basın özgürlüğünün adalet yoluyla engellenmeye çalışılmasına rağmen basın özgürlüğü ilkesinin galip gelmesidir. Ancak Vietnam Savaşı’ndan çıkarılan dersler yalnızca savaşın kamuoyu üzerindeki etkisini değiştirmemiştir. “Vietnam sendromu” artık basın için de geçerli olacaktır: “ABD Vietnam Savaşı’nın kötü deneyiminin de etkisiyle, yasalarına aykırı düşmeyen sansürü uyguladı. Çünkü gazetecilerin başıboş bırakılmalarının, onların sorumsuz yazılar yazmaya sevk edeceğini, böyle yazıların da hükümetin saygınlığını sarsacağından endişe duyulmaktaydı”(İnceoğlu, 2004: 75). Vietnam deneyiminden alınan dersler tüm Batılı devletler için yeni uygulamaları zorunlu kılmıştır. Artık gazetecileri mümkün olduğunca savaşın dışında tutmak ve onlara sadece dünyaya yansıtmaları istenenleri göstermek için ciddi bir “haber yönetimi” (news management) uygulaması başlatılmıştır (Çatalbaş, 2003: 245). Vietnam Savaşı’ndan alınan derslerden ilk kez İngiltere bir savaşta yararlanmıştır. 1982 yılında İngiltere ile Arjantin arasında gerçekleşen Falkland Savaşı’nda basına sansür uygulanmış, savaşta yaralanan ve ölenlere ait görüntülere gazete ve televizyonlarda yer verilmemiş, basın İngiliz Ordusu’nu zor durumda bırakacak haber ve görüntüleri yayınlamamıştır. Amerikan Deniz Kuvvetleri Basınla İlişkiler Bölümü’nden Yüzbaşı Arthur A.Humphries Falkland Savaşı’nın basınla ilişkiler konusundaki uygulamalarından ABD’nin dersler çıkarması gerektiğini The Naval War College Review dergisinin 1983 yılı Mayıs ayı sayısında yazmıştır. Buna göre, savaşlarda halk desteğinin sağlanması için yönetimin ve ordunun merhametsiz ya da barbar olarak görülmemesi, savaş amacına halkın duyduğu inancın ve güvenin kaybolmaması için vatanın oğullarının sakatlanması ya da ölmesi gibi görüntülere televizyon ekranlarında yer verilmemesi ve bu nedenle de gazetecilerin savaş alanına girişlerinin kontrol edilmesi gerekmektedir. Kısacası, Vietnam Savaşı ile medyanın savaşlarda kamuoyu oluşumunu önemli ölçüde etkileyebileceğini gören ABD, bundan sonra gireceği savaşlarda kamuoyunun desteğini arkasına alabilmek için medyaya bir takım sınırlamalar ve kısmi sansür getirme ihtiyacı hissetmiş, medyanın cepheden uzak tutulması ve enformasyon akışının sınırlandırılması prensiplerini benimsemiştir. Güz 2011, Sayı:33 69 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği I. Körfez Savaşı (1990 – 1991) Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi üzerine Sovyet Rusya’nın lideri olduğu Varşova Paktı’nın çökmesiyle birlikte kurulan “Yeni Dünya Düzeni” içerisinde ABD’nin kendine biçtiği rol çerçevesinde ABD liderliğindeki müttefikler 1991 yılında başlayan hava saldırılarıyla Irak’a savaş açmışlardır. Başlangıçta, yapılan yayınlarda savaşın kaçınılmaz olduğu görüşü hâkimdir. Yapılan bir araştırmada, savaştan önceki altı ay içerisinde, konunun ele alındığı toplam 48 saatlik haber süresinde savaşın gerekli olmadığı, alternatifler üretilebileceği yönündeki karşıt görüşlere yalnızca 29 dakikalık bir zaman diliminde yani %1 oranında yer verilmiştir (Oates, 2008: 121). Bu haberlerde de Saddam Hüseyin’den çoğunlukla canavar, şeytan, zalim, barbar gibi sıfatlar kullanılarak bahsedilmiştir. Bir başka araştırmada, savaştan üç gün önce tamamlanan bir ankette ABD halkı askeri bir müdahale ile ilgili olarak görüş ayrılıklarına sahiptir. The New York Times – CBS News tarafından yapılan ankette halkın %47’si askeri bir müdahaleden yanayken %46’sı ambargo ve ekonomik yaptırımların işe yarayıp yaramayacağını görmek için beklenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Savaş başladıktan sonra yinelenen anket sonuçlarına göre ise %76 müdahalenin haklı olduğu görüşünü savunurken yalnızca % 19 ekonomik yaptırımlar için süre tanınmış olması gerektiğini ifade etmiştir. Aynı araştırmada, Başkan Bush’a verilen desteğin de %67’den %84’e çıktığı tespit edilmiştir (Iyengar&Reeves,1997: 296). Bu süreçte, Körfez’e askeri müdahalenin gündeme gelmesiyle birlikte bunun yeni bir Vietnam olmayacağı gerek Başkan Bush gerekse Genelkurmay Başkanı General Colin Powell tarafından sıklıkla yinelenmiş, böylece I. Körfez Savaşı’na hazırlık sürecinde Vietnam’dan alınan derslerin tekrar edilmemesine özen gösterildiği anlaşılmıştır (Mutlu, 2004: 312). ABD’nin Vietnam Savaşı’ndan aldığı ders basına getirilen sınırlama ve sansürlerde de kendisini hissettirmiştir: “Vietnam’ın acısını çıkarırcasına I. Körfez Savaşı’nda tüm ipler Pentagon’un elindeydi” (Can, 2005: 72). New York Üniversitesi profesörlerinden Marc Christin Miller, bu durumu şöyle açıklamıştır: “Bu harekât Batı basını ve Amerikan halkı için bir felaket oldu, çünkü her şey bir koreografi gibi düzenlenmiş ve Pentagon tarafından yönetilmişti. Medya bunu kabullendi. ABD bu savaş manevrasını Thatcher hükümetinden öğrenmişti. Falkland Adaları’nın işgali, gösteriye egemen olacak ve basını İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 70 E. İlhan – N. Dirik harekâttan uzak tutacak bir şemaya göre yürütülmüştü. İngilizler, Vietnam’da olup bitenlerden iyi ders almışlardı. Pentagon’da kendi hesabına Grenada’da ve Panama’da eğitim görmüş, Çöl Fırtınası’nı uygulamaya hazır hale gelmişti.” (http://www.milliyet.com.tr/,2011) Öncelikle ABD’den Körfez’e gönderilen gazetecilerden çoğu Bush yönetimine yakın olarak bilinen gazetecilerden oluşmuştur. Diğer gazeteciler için ise Pentagon örnekleme yöntemiyle seçtiği gazetecilere bir anket uygulamış ve verdikleri yanıtlara göre savaş bölgesine göndermiştir. I. Körfez Savaşı’nı toplam 1600 gazeteci izlemiştir. Savaşı izlemek isteyen gazetecilere vize verilmesi konusu da sorun teşkil etmiştir. Kuveyt’in işgali sürecinde çoğu basın yayın organının Washington temsilcileri Suudi Arabistan vizesi alamamıştır. Pentagon sorumluluğu Suudi Arabistan’a atsa da Suudi yetkililer de verilecek vize sayısının azaltılması konusunda Pentagon’un baskı yaptığını ifade etmişlerdir (Mutlu, 2003: 317). Gazetecilerin çoğu savaşı Suudi Arabistan’daki Dahran Havaalanı yakınlarındaki Dahran International Hotel’den takip etmiş, yalnızca sınırlı sayıda gazetecinin cepheye gitmesine izin verilmiştir. Bu sayı yalnızca 180’dir ve gazeteciler cepheye dönüşümlü olarak gitmişlerdir. Askeri yetkililer tarafından basın için düzenli brifingler verilmiştir. Time muhabiri John Stacks I. Körfez Savaşı’nı 20. Yüzyılın kapıları en sıkı kapalı savaşı olarak nitelendirmiştir (Can, 2005: 72). Savaşı izleyecek gazetecilere Pentagon tarafından iki sayfalık bir yasaklar listesi verilmiştir. Bu liste, geceleri ışık kullanımının sınırlandırılması gibi genel kuralların yanında yapacakları haberlere ilişkin yasakları da içermektedir. Gazetecilerin ölü ve yaralı isimlerini, askeri birliklerin konaklama ve nakline ait, düşürülen uçaklarla ilgili, askeri harekâtın ve harekâtta görevli personelin güvenliğini tehlikeye atabilecek, gerçekleştirilecek askeri harekât ve taaruzlarla ilgili, askeri birliklerin yeri ve güvenlik derecelerine ilişkin, müttefiklerin savaş mağlubiyeti ya da askeri görevlilere ilişkin kayıplar gibi ABD birlikleri aleyhine kullanılabilecek harekât ya da lojistik destekle ilgili her türlü bilgiyi haberlerinde kullanmaları düşmana bilgi sızmasını önlemek ve birlikler ile halkın moralini yüksek tutmak amacıyla yasaklanmıştır (Mutlu, 2003: 319). Havuz sistemi ile bu gazetecilerce yapılan haberler, çekilen fotoğraflar ya da videolar Pentagon yetkilileri tarafından kontrol edilmiş ve bunlara sansür uygulanmıştır: Güz 2011, Sayı:33 71 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği “Yazılan her haberi önce gazeteciyi izleyen eskort okudu, sonra birinci Zırhlı Tümen’in basın görevlisi okudu, ardından haber Tümen Kurmay Başkanına gitti. Haber daha sonra 7. Orduya iletildi, burada birkaç basın sorumlusunun denetiminden geçti. Daha sonra Merkez Komutanlığının bir subayınca okundu” (Mutlu, 2003: 319). Onaylanan haberler haber havuzuna girerek tüm gazetecilerin kullanımı serbest bırakılmıştır. Böylece ancak Pentagon tarafından onaylanan haberler tüm dünyada takip edilebilmiştir. Bu nedenle, savaş kamuoyuna kansız, temiz bir savaş olarak yansıtılmıştır. Oysa tarihin ilk ileri teknoloji savaşı olarak da adlandırılan I. Körfez Savaşı’nda yalnızca Bağdat’a tonlarca bomba atılmış, savaşta yaklaşık 150 bin Irak’lı asker ölmüş, 200 bin Irak’lı asker de yaralanmış; Irak adeta yerle bir olmuştur. Savaşta, kullanılan ileri teknoloji sayesinde sivillerin değil binaların ve askeri tesislerin hedef alındığı, dolayısıyla sivillerin ölmediği düşüncesi işlenmiştir. Böylece savaş Irak üzerine ateş açan uçakların kameralarından alınan görüntülerle tüm dünya kamuoyunda bir video ya da bilgisayar oyunu gibi izlenmiştir (Akıner, 2004: 139). I. Körfez Savaşı, Bağdat’ta kalmasına izin verilen tek basın kuruluşu olan CNN aracılığıyla tüm dünyada izlenmiştir. Böylece ABD savaşı tüm dünyaya kendi bakış açısından yansıtmıştır. İletişim teknolojilerindeki yenilikler bu kez savaşın naklen, canlı yayında izlenmesine olanak sağlasa da CNN muhabirleri Peter Arnett, John Holymann ve Bernard Shav Bağdat’ta olayları yaklaşık beş kilometre uzaktan, El-Raşid Oteli’nden takip edebilmişlerdir. 1980 yılında Ted Turner tarafından kurulan ve 24 saat haber yayını yapan ilk televizyon kanalı olan CNN, I. Körfez Savaşı’nda rakipleri ABC, CBS ve NBC’nin bir adım önüne geçerek habercilik anlayışını değiştirmiştir. Savaşta kullanılan diğer yeni iletişim teknolojileri ise taşınabilir bilgisayar, dijital resim iletimi, hareketsiz videolar, karanlıkta görme aletleri, fakslar, uydu bağlantılı taşınır telefonlar, uydu fotoğrafları gibi uygulamalardır. Yeni iletişim teknolojileri ve değişen habercilik anlayışı ABD halkının savaşı takip etme ilgisini de arttırmıştır. Savaşın başlangıcında yapılan bir araştırmada ABD halkının %71’i savaş ile ilgili haberleri “çok yakından” takip ettiklerini, yaklaşık %80’i de savaş ile ilgili haberleri izlemek için gece geç saatlere kadar uyanık kaldıklarını ifade etmişlerdir. Bu dönemde CNN’in reytingleri iki haneli rakamlara ulaşmıştır (Iyengar&Reeves, 1997: 248). İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 72 E. İlhan – N. Dirik Öte yandan, I. Körfez Savaşı’ndan hemen sonra ABD’de yapılan bir araştırmada 1 Ağustos 1990 – 28 Şubat 1991 tarihleri arasında yazılı basında çıkan 66 bin haber taranmıştır. Bu haberlerde yazılı basında en çok kullanılan sözcük 7 bin kez kullanılan Vietnam sözcüğüdür (Mutlu, 2004: 312) Kısacası Amerikan medyası da Vietnam sendromundan kurtulamamıştır. I. Körfez Savaşı’ndaki sistemden memnun kalmayan basın Pentagon’dan çatışma ve savaşları izlerken daha özgür çalışabilmeleri için bir takım değişiklikler talep etmişlerdir. Bunun sonucunda, 11 Mart 1992 tarihinde Pentagon ile ABD basını arasında dokuz maddeden oluşan bir protokol imzalanmıştır (Gökdağ, 2001: 81) Söz konusu protokol pek çok yönden eleştirilmiştir. Özellikle 4. maddede yer alan kurallara uymayan gazetecilerin savaş alanından uzaklaştırılacak olması ve bölgeden haber geçmesinin yasaklanacak olması ve 6. maddede yer alan askeri yetkililerin ulusal güvenliği ilgilendiren bilgilerin sızdırılmaması amacıyla medyaya müdahale edebilecek olması hususları belirsiz ifadelere dayanmaları ve askerlere verilen müdahale yetkisinin sınırlarının kesin olmaması nedeniyle önemli ölçüde eleştiri almıştır. Medya kuruluşları, savaş bölgelerinde görev yapacak gazetecilerin gönderecekleri fotoğraf ve haberlerin güvenlik kontrolü kapsamında olmasını ve bu maddenin değiştirilmesini istemiştir. Ancak Pentagon, operasyonların güvenliğini ileri sürerek protokolde bir değişikliğe gidilmesini istememiştir. Sonuç olarak protokole iki taraf da birer tavsiye kararı eklemiştir: “Savaş muhabirleri Amerikan halkının güvenliğini yakından ilgilendiren bilgiler konusunda son derece duyarlı ve dikkatli bir davranış içindedirler. Amerikan medyasının bu konuda belirlenen kurallara uyacağı tartışılmaz bir konudur. Vietnam ve Körfez Savaşı’nda görev alan habercilerin çalışmaları buna örnektir. Pentagon’un bu konuyu ön plana çıkararak savaş bölgelerinden yapılacak yayınları kontrol yetkisi gereksizdir. Pentagon’un gelecekte olası bir savaş durumunda uygulamayı düşündüğü bu kuralın değiştirilmesinden yanayız” (Gökdağ, 2001: 82). Pentagon da bu tavsiye kararına karşılık olarak protokole şu açıklamayı ekletmiştir: “Operasyonların başarısı ve askerlerin can güvenliği göz önüne alındığında, cepheden yapılacak haberlerin denetimi Pentagon’un vazgeçemeyeceği bir kuraldır. Amaç medyanın göndereceği haberleri Güz 2011, Sayı:33 73 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği kontrol değil, askerin üstlendiği görevin başarıyla tamamlanmasıdır. Haberler için uygulanacak bu güvenlik denetimi operasyonlara katılan üst düzey askeri yetkililerce yapılacak ve kurallara uymayan gazetecilerin bölgeyi terk etmesi sağlanacak” (Gökdağ, 2001: 82). II. Körfez Savaşı (Irak Savaşı) (2003) 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılardan sonra ABD, “teröre karşı savaş” söylemi çerçevesinde, 20 Mart 2003 tarihinde Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğu ve Irak’ın El Kaide’ye yataklık ettiği iddialarını gerekçe göstererek, 20 Mart 2003 tarihinde Irak’a savaş açmıştır. Savaş öncesinde Beyaz Saray Saddam Hüseyin’in I. Körfez Savaşı’ndan beri gerçekleştirdiği dezenformasyon ve propagandaları anlatan bir rapor yayınlamıştır. “Propaganda ve Yalanların Aletleri – Saddam’ın Dezenformasyon ve Propagandaları” (Apparatus of Lies – Saddam’s Disinformation and Propaganda) isimli 21 Ocak 2003 tarihinde yayımlanan raporda, Saddam’ın trajedi yaratmak için sivil halkı, askeri birliklerin ve askeri malzemelerin yakınına yerleştirerek Irak halkını insan kalkanı olarak kullandığını, askeri ekipmanları cami ve kültürel hazinelerin yakınlarına yerleştirdiği, ülkesinin açlık ve ilaç sıkıntısı çektiğini söyleyerek Birleşmiş Milletler, ABD ve müttefiklerine duygu sömürüsü yaptığı, İslam dinini sömürdüğü gibi iddialar yer almaktadır (Akıner, 2004: 103-104). II. Körfez Savaşı, iletişim politikaları ve savaş – medya ilişkisine yeni bir boyut kazandırmış ve savaş haberciliğinde ortaya Türkçeye “iliştirilmiş gazetecilik” (embedded journalism) olarak geçen yeni bir kavram ortaya çıkmıştır. İliştirilmiş gazetecilik en genel anlamıyla askeri birliklerle beraber hareket eden anlamında kullanılmıştır. İliştirilmiş gazeteciler askeri birliklerle beraber yaşayan, seyahat eden, yemek yiyen, uyuyan ve onlarla tüm profesyonel ve kişisel aktivitelerinde beraber olan gazetecilerdir (Yalçınkaya, 2008: 48). Ancak gerek kavramın kendisi, gerekse Türkçeye çevirisi bir takım tartışmalara neden olmuştur. İngilizce “embedded” kavramın özünde parça ile bütün arasında sıkı bir ilişki, yapışmışlık, içine gömülmüşlük bir şeyin parçası olma anlamları bulunmaktadır. Bu nedenle kavramın Türkçe çevirisi olarak medyada en yaygın kullanılan “iliştirilmiş” ifadesinin yetersiz ve “fazlasıyla” yansız bir ifade olduğu konusu gündeme getirilmiştir. Türkçede bu kavrama ilişkin sıkça kullanılan diğer karşılıklar ise “bitişik gazeteci” ve “gömme gazeteci” olmuştur. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 74 E. İlhan – N. Dirik İliştirilmiş gazetecilik kavramının ortaya çıkmasında 11 Eylül sonrası dönemde ABD’de etkinliği artan vatanseverliğin gazetecilik üzerinde önemli bir rol oynaması yatmaktadır. “Rumsfeld doktrini” çerçevesinde “onurlu, pozitif ve vatansever bir savaş haberciliği yapacak” gazetecilik kavramı üzerinde düşünülmüştür (Akıner, 2004: 139). Kavram, Pentagon sözcüsü Victoria Clarke ve danışmanları tarafından geliştirilmiş olup iliştirilmiş gazeteci olmanın kuralları Pentagon ile basın yayın kuruluşları temsilcileri arasında görüşülerek kararlaştırılmıştır. Aslında iliştirilmiş gazeteciliğin ilk örnekleri 1990’lı yılların sonunda Bosna Hersek ve Kosova’da gerçekleştirilen operasyonlarda görülmüştür. Ancak bunlar Irak Savaşı’nda olduğu kadar sistematik bir uygulamanın sonucu değildir (Yalçınkaya, 2008: 48). Irak Savaşı sırasında iliştirilmiş gazetecilik kapsamına yalnızca Fox, CNN, NBC ve CBS gibi büyük televizyon kanalları ile USA Today, The New York Times, The Washington Post, The Washington Times ve The Los Angeles Times gibi çok okunan gazeteler değil ayrıca MTV, Rolling Stones, People, Men’s Health gibi esas ilgi alanı politika ve savaş olmayan basın kuruluşlarından muhabirler de alınmıştır (Can, 2005: 112). İliştirilmiş gazeteciliğin şimdiye kadar kullanılan yöntemlerden bir diğer farkı da akreditasyon yönteminin ilk defa değişikliğe uğramış olmasıdır. İliştirilmiş gazetecilikten önce bir olayı izleyecek olan gazeteci ilgili kurumuna başvurup gerekli bürokratik işlemleri yerine getirdikten sonra akredite edilirken artık gazeteci ile haber kaynağı arasındaki resmiyet ve mesafe ortadan kalkmıştır. (http://bianet.org,2010) Yani iliştirilmiş gazeteciler bizzat haberin öznesidir. ABD, olası bir Irak saldırısının konuşulmaya başlandığı Kasım – Aralık aylarından itibaren çatışmayı takip etmek isteyen iliştirilmiş gazeteci adaylarını askeri kamplara çağırmış ve bu gazeteciler 2 - 3 ay boyunca 24 saatlerini kara, hava ve deniz kuvvetlerine ait askeri kamplarda geçirerek eğitim almışlardır. İliştirilmiş gazeteciler bundan sonra Kuveyt’e götürülmüşlerdir ve gazeteciler burada Pentagon tarafından hazırlanan dört ayrı anlaşmayı imzalamak ve anlaşmadaki hükümlere uyacaklarını taahhüt etmek zorunda kalmışlardır. İlk sözleşme genel olarak sistemin nasıl işleyeceğinin çerçevesini çizen bir belgedir. Anlaşmada taraflar uzun ve detaylı bir şekilde tarif edilirken, Pentagon ileride kendilerine karşı açılabilecek davalara karşı her türlü detayı titizlikle düzenlemiştir. Güz 2011, Sayı:33 75 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği Söz konusu protokolde, iliştirilmiş gazetecilerin uyması gereken genel kuralların yanı sıra ABD birliklerinin haberlere yapabilecekleri müdahaleler ve gazetecilere getirilen yasaklar da yer almıştır. Protokole göre haber yapılabilecek konu ve durumlar şunlardır: - Onaylanması şartıyla tanık olunan birlik kayıpları, - Bir önceki saldırının askeri hedeflerinin yeri ve bilgileri, - Onaylanması şartıyla askeri birliklerin ve servis üyelerinin isimleri ve memleketleri, - Düşman birliklerden alıkoyulan ya da esir alınan personelin sayısı, - Operasyonların kod adı, - Yapılan sortilerin sayısı (Akıner, 2004: 144). Protokolün haberlerin içeriğine ilişkin getirdiği yasaklar ise şunlardır: - Güvenlik seviyesini gösterecek fotoğraf çekmek ve görüntü almak, - Yaralanan, sakatlanan veya hastalanan personel ile özel bakım hakkında bilgi vermek ve görüntü yayınlamak, - Sürmekte olan ya da planlanmış arama kurtarma çalışmaları hakkında ve faaliyetler sırasında düşen ya da kaybolan araç ya da uçaklar hakkında bilgi vermek, - Savaş tutsaklarının ya da alıkoyulan kişilerin yüzlerinin ya da tanınmalarını sağlayacak diğer özelliklerinin fotoğrafını ya da görüntüsünü çekmek ve yayınlamak, - Ertelenen ya da iptal edilen operasyonlar hakkında bilgi, - Birimlerin sayısı; uçak, gemi, tank gibi askeri araçların bulundukları yerler, - Özel operasyon birimleri hakkında bilgi, - Düşmanın etkinliği hakkında bilgi, - Haber alma yöntemleri hakkında bilgi (Akıner, 2004: 144). İliştirilmiş gazetecilik sözleşmesi metninde ilgi çeken pek çok husus vardır. Metin temelde yapılamayacakların, yasakların listesini içermektedir. Bunların yer İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 76 E. İlhan – N. Dirik aldığı maddelerde “güvenlik nedenleriyle” ifadesi çok sık yer almaktadır. Sık kullanılan bir başka ifade de "komutanın onayı”dır. Bu onay kimi zaman Merkez komutanlığının, kimi zaman da savaş alanındaki komutanın onayıdır. Birçok maddede de bazı bilgilerin, “daha önce Pentagon ya da Merkez Komutanlığı tarafından açıklanmışsa” yayınlanabileceği ifade edilmektedir. Ragıp Duran, Amerikalı bir iliştirilmiş gazetecinin söz konusu protokole ilişkin genel izlenimlerini şöyle aktarmaktadır: “Amerikan birlikleri hakkında öğrendiklerimiz, bazı bilgiler, düşman açısından değerli olduğu için yazılamıyor. Ama biz hangi bilginin düşman açısından önemli ve değerli olduğunu bilmediğimiz için, genel olarak başımızdaki askeri yetkiliye soruyoruz. Askerlerin en çok önem verdikleri konu zaman ve mekan. Ne zaman nereye gittik, bunların yazılmasını istemiyorlar. Eğitimde bize genel, askeri ve siyasi konularda haber yazmamız yerine, askerlerimizin moral durumunu aktaran haberler yazmamızı, human interest-human touch (İnsani yanları ön plana çıkaran magazin) haber ve feature'lar (Haber-yorum, izlenim, not) yazmamızı salık verdiler.” (http://bianet.org,2010) Savaşı izlemek için Türkiye’den giden üç iliştirilmiş gazeteciden biri olan Cüneyt Özdemir’e göre ise sözleşme tek taraflı, Pentagon’un çıkarlarını öne çıkartabileceği, gazetecileri de bilgilendirip kendi istediği gibi yönlendirebileceği şekilde oluşturulmuştur. Ancak dikkatli incelendiğinde sözleşmede kimi ucu açık maddelerin, gazetecilere sahada avantajlar sağlayan kimi detayların varlığı söz konusudur. Özdemir’e göre, örneğin “kasetlere el konulmaması” ve “editoryal bir müdahalenin olmaması” avantaj olarak kabul edilmektedir (Özdemir, 2003: 251). Savaştan önceki dönemde iliştirilmiş gazetecilik kavramı ilk kez ortaya atıldığında Amerikan medyası olayı büyük bir özgürlük olarak değerlendirmiş, sanki Pentagon gazetecilere büyük bir kolaylık sağlıyor havası yaratılmıştır. Ayrıca, Akıner’e göre gazetecilerin bu dönemde Saddam ve ABD yönetimi açısından sahip olduğu iki büyük korku sistemin gazeteciler arasında kabulünü kolaylaştırmıştır. Bunlar Irak yönetimi tarafından canlı kalkan olarak kullanılma ve rehin alınma korkusu ile Pentagon tarafından tıpkı Grenada, Panama ve I. Körfez Savaşı’nda olduğu gibi habere ulaşımın engellenmesi ve sansürdür (Akıner, 2004: 140). İliştirilmiş gazeteciler, savaşı izlemek için ABD yönetimine başvuran yaklaşık 3.000 gazeteci içerisinden seçilen yaklaşık 40 yabancı basın mensubu da dâhil olmak üzere toplam 600 kişidir. Gazeteciler, ABD birliklerinin koruması altında onlarla birlikte cephede yer almışlar, tanklara ya da helikopterlere binerek Güz 2011, Sayı:33 77 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği işgal altındaki bölgelere de gitmişlerdir. Tek fark, gazetecilerin sivil ve silahsız olmasıdır. İliştirilmiş gazeteciliğin, sansürü teknik olarak ortadan kaldırması ve görüntü imkânlarının daha zengin olması gibi faydalarının olduğu ifade edilse de sistem pek çok nedenle eleştirilmiştir. İliştirilmiş gazeteciliğin savaşa ilişkin haber üretmek yerine propaganda ürettiği, gazetecilerin birliklerle kendilerini fazlasıyla özdeşleştirerek nesnellikten uzaklaştıkları ve savaşı kişisel deneyimleriyle anlattıkları bu eleştirilerden en sık rastlananlarıdır: “Meslektaşlarından uzak bırakılan gazeteciler, günlerce, aynı askerlerle birlikte yiyip içti, onlarla birlikte düşmanın nereden çıkacağından korktu, onlarla birlikte taarruzun heyecanını, onlarla birlikte Irak’ı işgal etmenin, savaşı kazanmanın gururunu yaşadı. ABD basını bu savaşta halkına tüm nesnelliğini yitiren gazeteciler aracılığıyla seslendi. Ölüm kalım mücadelesinde kendisini koruyan askerlerle bütünleşen gazeteciler, kaçınılmaz olarak haber vermekten çok birliklerinin halkla ilişkiler temsilcisi oldular. Basın savaşın habercisi değil, aynı füzeler, tanklar ve tüfekler gibi savaşın bir unsuru oldu. Sözde küreselleşen dünyada sanki iki ayrı savaş yaşandı. Biri ABD’ye yansıdığı şekilde, diğeri dünyanın geri kalan kısmında.” (http://www.radikal.com.tr/,2011) İliştirilmiş gazetecilik sisteminde, ayrıca, gazetecilerin ne kadar tarafsız olabileceği ya da ne kadar özgür haber yapabilecekleri de ayrı bir konudur çünkü emirlere karşı gelen gazeteciler “disembedded” olmakta, yani birlikten atılmakta eve geri gönderilmektedir. Savaş sırasında bu duruma örnek teşkil edecek pek çok olay yaşanmıştır. Örneğin, çatışmada ölen bir Amerikalı askerin fotoğrafını yayınlayan Times Haber Ajansı’nın cephedeki tüm muhabirleri geri gönderilmiştir. Aynı şekilde, CNN’de canlı yayında, katıldığı Amerikan birliğinin Bağdat’ın 96 km güneyinde olduğunu, pozisyonunu ve hangi yönde, ne amaçla ilerlediğini aktaran muhabirin, birlik komutanının kararıyla ve Pentagon’un emriyle cepheden gönderildiği açıklanmıştır. İliştirilmiş gazeteciliğe getirilen eleştirilere neden olan kaygıları desteklercesine Colombia Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’nin desteğiyle “Gazetecilikte Mükemmellik Projesi” (Project for Excellence in Journalism - PEJ) adı verilen bir araştırmada Irak Savası’nın 6. gününde iliştirilmiş gazetecilerin ilk üç gün içinde yaptıkları haberler incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 78 E. İlhan – N. Dirik bulgulara göre incelenen 3 günde 40.5 saatlik süre içinde 108 haberin yayınlandığı ve iliştirilmiş gazeteciliğin büyük ölçüde anekdot aktarımına dayandığı ortaya konulmuştur. Genellikle, canlı yayınlarla ve editör kontrolünden geçmeden yapılan savaş odaklı haberlerin çoğu, bir bağlama oturtulmayan ancak ayrıntı açısından zengin haberlerdir. Haberlerin %94’ü büyük ölçüde verilere dayanan ve olayları yorumsuz aktaran haberlerdir. İliştirilmiş gazetecilerin yaptığı haberlerin hiçbirinde ne Amerikalıların ne de Iraklıların öldürülmelerine ya da yaralanmalarına dair görüntülere yer verilmemiştir. Haberlerde bizzat ceset gösterilmemekle birlikte kask, çamura batmış bir Iraklı askerin eli, botlar gibi ölü bir insana ait olduğu belli olan çeşitli simgesel görüntüler kullanılmıştır. 10 haberden 6’sı canlı yayın haberidir ve bir editörün denetiminden geçmemiştir. Bu da, haberlerde pek çok hata yapılmasına neden olmuştur. Ayrıca, 10 haberden 8’inde sadece muhabirler konuşmakta, izleyiciler sadece geri kalan 2 haberde askerler ya da diğer kişilerden haber almaktadır. Araştırmanın en çok endişe veren kısmı, iliştirilmiş gazetecilerin sivillerle ilgili verdikleri haberlerin oranıdır. Haberler genelde hep askerlerle ilgilidir. Sivillere dair haberler yok denecek kadar azdır. Haberlerin % 47’si yani yarısına yakını ya askeri harekâtı ya da sonuçlarını betimlemektedir. (Özdemir, 2003: 253-265 - Akıner, 2004: 144 -145). Zülal Kalkandelen o günlerde ABD basınında yapılan yayınları şöyle anlatmaktadır: “Gazetelerde yer alan savaşla ilgili haberler, daha çok koalisyon güçlerinin başarıları üzerine kuruluydu. Amerikalıların en çok itibar ettiği günlük gazete The New York Times, savaş başladıktan hemen sonra ‘Savaşta Bir Ulus’ (A Nation At War) başlığı ile özel bir ek yayınlamaya başladı. Bu ekte, büyük boy fotoğraflarla Amerikan askerlerinin kahramanlığı ve başarılarıyla ilgili yazılara yer verildi. Amerika’da çok satılan ucuz tabloid gazeteleri ise, Bush yönetimine ve savaşa açıkça destek verir biçimde yayın yaptılar. Fotoğrafların kullanılışından, dev puntolarla atılan başlıklara kadar haberlerin yansıtılışı, Amerikan ordusunun haklı bir savaşı yürüttüğü görüşünü yaydı topluma. Bu gazetelerden The New York Post, Amerikan askerlerinin tek bir kayıp bile vermeden 300 Iraklı askeri öldürdüğünü kapaktan verdiği büyük boy bir fotoğrafla müjdeledi” (Kalkandelen, 2004: 3334). II. Körfez Savaşı’nda artık pek çok kanal savaşı canlı yayınlarla iletebilmektedir. Bu kanallardan önde gelenler Amerikan CNN, NBC, ABC, Fox vb. kanallardır. Savaş sürerken Irak’tan canlı yayınlar gerçekleştirilmiş, bölgedeki iliştirilmiş gazetecilerden son durum hakkında bilgiler alınmış ve Amerikalı Güz 2011, Sayı:33 79 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği askerlerle yapılan röportajlar yayınlanmıştır. Bu süreçte Pentagon’dan verilen bilgiler de haber bültenlerinde düzenli olarak kullanılmıştır. ABD’nin muhafazakâr ve cumhuriyetçi bir söyleme sahip ilk büyük televizyon kanalı olarak bilinen Fox televizyonu Irak Savaşı’nda yaptığı vatansever ve milliyetçi yayınlarla özellikle ön plan açıkmış ve Amerika’da en çok seyredilen televizyon kanallarından olmuştur. Ancak bu kez naklen savaş yayını konusunda Amerikan kanallarının karşısına Arap kökenli güçlü rakip kanallar çıkmıştır. Bunda en büyük pay, hiç kuşkusuz, yeni iletişim teknolojilerinindir. İleri teknoloji ve kanal çeşitliliğinin sayesinde artık, I. Körfez Savaşı’nın aksine, yayınlanması istenmeyen görüntüleri ve bilgileri saklamak kolay olmamıştır. İnsanlar savaşa ilişkin alternatif kareleri, eleştirel görüşleri farklı kanallar aracılığıyla takip edebilmiştir. Bu kanallar arasında Arap kökenli Katar televizyonu El Cezire özellikle dikkat çekmiştir. Afganistan Harekâtı sırasında yıldızı parlayan El Cezire, El Arabiye ve Abu Dabi televizyonları Irak Savaşı sırasında Bağdat’tan yaptıkları canlı yayınlarla Amerikan kanallarının hâkimiyetini kırmaya çalışmışlardır. Hatta “Arap Dünyasının CNN’i” olarak da adlandırılan El Cezire televizyonu, Batılı büyük medya organlarının yanında alternatif görüntüler sunma konusunda çok önemli bir rol oynamış; bu sayede daha önce insansız savaş görüntülerine alışmış olan dünya kamuoyu ilk kez savaşın gerçek yüzüyle, gerçek savaş görüntüleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bu nedenle El Cezire, tüm dünyada Irak Savaşının Amerikan medyası bakış açısıyla izlenmesini engelleyen en önemli televizyon kanalı olmuştur: “90’larda yaşanan iletişim devrimi ortaya yeni ürünler çıkardı. Körfez Savaşı CNN Yayıncılığı demekti. 11 Eylül ve Irak Savaşı ise blog alemini ve El Cezire (Körfez) gerçeğini yarattı. Merkezi Katar’da olan El Cezire, Irak Savaşı öncesinde ve işgalin her aşamasında Amerikan medyasından farklı bir Irak Savaşı anlattı. Ekrana sivil halkı taşıdı. Ölen Iraklı kadın ve çocukların haberini yapıyordu. Amerikan medyası teröre karşı savaş derken El Cezire işgal diyordu. Kitle imha silahları hakkında en tutarlı haberleri El Cezire veriyordu. Bu arada El Cezire hızla globalleşti. Batı Medyası El Cezire’nin haberlerini kaynak olarak kullanmaya başladı” (Atikkan, 2006: 425). Savaş sırasında ABD basınının uyguladığı oto sansür de dikkat çekici olmuştur. Amerikalı savaş esirlerinin Iraklı askerler tarafından sorgulandığı görüntüler Amerikan kanallarında etik açıdan uygun bulunmadığı için yayınlanmamış, sadece çok kısa bir haber olarak haber bültenlerinde yer almıştır. Ancak görüntüler El Cezire Televizyonu başta olmak üzere tüm dünyada İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 80 E. İlhan – N. Dirik yayınlanmıştır. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, görüntülerin yayınlanmasının Cenevre Konvansiyonu’na aykırı olduğunu ve Irak’ın yaptığı propagandanın bir parçası olduğunu söylemiştir (Can, 2005: 146). İliştirilmiş gazetecilikle özdeşleşen bir başka konu da gazetecilerin kurdukları internet siteleri aracılığıyla savaş sırasında ve sonrasında yaşadıklarını yazmaları, yani internet üzerinden “blog”lar aracılığıyla günlük tutmalarıdır. İnternet yayıncılığının gelişmesiyle bloglar aracılığıyla tutulan online günlükler oldukça yaygınlaşmıştır. Irak savaşı sırasında iliştirilmiş gazetecilerin tuttuğu günlükler “warblogs” (savaş günlükleri) adlı yeni bir gazetecilik türünün doğmasına yol açmıştır. Savaşın farklı yönleriyle aktarılmasında da önemli bir aracı olan savaş günlüklerinin en ilginç örneklerinden biri Irak Savaşı sırasında CNN muhabiri Kevin Sites’ın tuttuğu günlüklerdir. Sites’ın www.kevinsites.net adlı sitesinde paylaştığı savaş günlüklerinin önemi, burada yazdıklarında CNN’e iliştirilmiş gazetecilik anlaşması gereğince geçtiği haberlerden farklı olarak daha insani, daha duygusal ve kişisel bir yaklaşım sergilemesidir. Sites’ın günlükleri o dönemde yoğun ilgi görmüş, bu durum, “hassas askeri bilgilerin” dışarı sızacağından endişe eden Amerikan yönetiminin ve CNN’in tepkisini çekmiştir. CNN, Sites’dan CNN için çalışmanın full-time bir görev olduğu ve Sites’in sadece bu işe yoğunlaşmasının rica edildiğini bildiren bir basın açıklamasıyla savaş günlüğüne son vermesini istemiştir. Savaş günlükleri pek çok tartışmaya da konu olmuştur. Duran’a göre embedded muhabirler, internet üzerinden savaş izlenimlerini aktararak bir anlamda vicdanlarını temizlemektedir. Çünkü bir muhabir, tanık olup yaşadıklarını, araştırıp öğrendiklerini, kendi çalıştığı gazete, televizyon ve radyonun dışında bir başka medyada yayınlamak ihtiyacını duyuyorsa, bu başlı başına ne kadar büyük bir kısıtlama ve sınırlama içinde çalıştığını göstermektedir. (http://bianet.org/,2010) Bu anlamda savaş günlükleri, Irak Savaşı sırasında hem kamuoyuna farklı, içerden bilgi ve izlenimler aktarması açısından hem de iliştirilmiş gazetecilik sisteminin sorunlu bir yanını gözler önüne sermesi açısından önemlidir. ABD’nin Irak Savaşı ve sonrasında uyguladığı iletişim politikaları arasında en dikkat çekici olanlardan biri de kendi kurdurduğu basın yayın organları aracılığıyla bizzat Irak medyasında faaliyet göstermesidir. Bunlardan ilki, 2003 yılının Temmuz ayında piyasaya çıkan El Sabah gazetesidir. 2003 yılının Ocak ayında Pentagon, Irak’ta yeni basın yayın organlarının kurulması için 96 milyon dolarlık bir ihale açmış ve ihaleyi ABD’li Güz 2011, Sayı:33 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği 81 Harris şirketi kazanmıştır. Ancak daha sonra gazetenin Genel Yayın Yönetmeni İsmail Zayir başta olmak üzere tüm yayın kadrosu toplu olarak istifa etmiştir. İsmail Zayir, gazetenin birinci sayfasından yayınlanan başyazıda ABD kontrolünden kurtulmak için topluca istifa ettiklerini, Irak’ta özgür basın yaratmak isterken ABD’nin bunun engellediğini yazmıştır (Can, 2005: 131). Yine 2003 yılının Temmuz ayında finansmanı ABD dışişleri Bakanlığı tarafından sağlanan ve yıllık 4.2 milyon dolar ayrılan Arapça yayınlanan gençlik dergisi Hi yayın hayatına başlamıştır. Derginin hedef kitlesi 18 – 35 yaş arası Arap gençlerdir. Dergide “ABD Dışişleri Bakanlığı Yabancı Medya Ofisi adına basılmıştır” ifadesi yer almaktadır. Dergi yayın hayatına başladığında ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü derginin amacını Arap halkının Amerikalılara karşı duyduğu nefreti en aza indirmek, Arap ve Amerikan gençleri arasındaki benzerlikleri vurgulamak ve Arap gençlerinin Amerikan yaşam tarzını benimsemesini sağlamak olarak açıklamıştır. Dergi, Irak dışında Mısır, Lübnan, Ürdün, Tunus, Sudan, İsrail, Kuveyt, Yemen, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne de dağıtılmıştır (Akıner, 2004: 234). Aynı anlayışla ABD, El Cezire televizyonuna karşı yayın yapacak bir kanalın kurulmasını da desteklemiştir. Bu kanal, 14 Şubat 2004 tarihinde yayına başlayan ve Türkçe karşılığı “Özgür” olan El Hurra’dır. El Hurra, 1942 yılında yayına başlayan ABD’nin Sesi (Voice of America) radyosundan sonraki en büyük uluslararası medya projesidir (Can, 2005: 131). SONUÇ Çağımız; kitle iletişimi, telekomünikasyon ve özellikle de bilişim alanında yaşanan gelişmeler sonucunda “enformasyon çağı” olarak adlandırılan, yeni iletişim teknolojileri sayesinde üretilen ve dağıtılan bilgi ve enformasyonu içeren çeşitli iletişim ağlarının dünyamızı kuşattığı bir çağdır. Yaşadığımız yüzyıla damgasını vuran bu iletişim teknolojileri gelişmiş ülkelerde ortaya çıkmış ve tüm dünyaya yayılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, iletişim teknolojilerini üreten, geliştiren ve ihraç eden gelişmiş ülkelerin başında gelmektedir. Radyo ve internet gibi iletişim alanına damgasını vuran ve geleneksel iletişim yöntemlerini değiştiren yeni iletişim teknolojileri II. Dünya Savaşı sonrası ortamda önce Amerika Birleşik Devletleri’ne ait askeri-endüstriyel yapılarda askeri amaçlı İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 82 E. İlhan – N. Dirik çalışmalarla ortaya çıkmış, geliştirilmiş ve kitle iletişimi alanında daha sonra kullanılmaya başlanmıştır. Medya teknolojisindeki ve iletişim alanındaki gelişmeler ABD’nin iletişim ve haber politikalarını da önemli ölçüde etkilemiştir. Bu durumun en belirgin ve en çarpıcı örnekleri de ABD’nin giriştiği çeşitli savaşlarda görülmektedir. Vietnam Savaşı esnasında gazeteciler akreditasyon sistemi sayesinde askeri imkânları kullanarak savaş alanında rahatça hareket ederek özgürce haber ve yayın yapabilmişlerdir. Savaş sırasında yeni iletişim teknolojisi olarak ön plana çıkan televizyon aracılığıyla ise Amerikan halkı savaşın kanlı yüzünü ilk kez bu kadar açık ve çarpıcı şekilde görmüştür. Bu durum, savaşa verilen halk desteğinin giderek azalmasına yol açmış ve ABD yönetiminde bundan sonra girilen savaşlarda yeni iletişim teknolojilerin kullanımına ve gazetecilerin savaşları izleme şekline ilişkin düzenlemelere giderek, yeni haber yönetim sistemleri geliştirme gereği doğurmuştur. ABD yönetimi Vietnam Savaşı’ndan çıkarılan dersler sonucunda geliştirilen “havuz sistemi”ni ilk olarak küçük çaplı müdahaleler olan Grenada ve Panama müdahalelerinde denemiş ve I. Körfez Savaşı’nda uygulamıştır. 11 Eylül sonrası dönemin siyasi ve toplumsal konjonktürüne uygun olarak ise Irak Savaşı’nda yeni bir haber yönetim sistemi olarak “iliştirilmiş gazetecilik” ortaya konulmuş ve savaş zamanında yönetimi destekleyecek bir gazetecilik anlayışının ortaya çıkması ve yeni iletişim teknolojileri aracılığıyla Vietnam Savaşı örneğinde olduğu gibi devletin çıkarlarına aykırı haber üretiminin kesin olarak önlenmesi amaçlanmıştır. Böylece kamuoyunun neyi ne kadar öğrenmesi gerektiği belirlenerek kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır. Güz 2011, Sayı:33 83 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği Tablo 1. Savaşlar ve ABD’nin İletişim Politikaları Savaş Haberlerinin Yönetim Derecesi Vietnam I. Körfez Savaşı II. Körfez Savaşı Medya Sistemi Gazetecilerin Savaş Algısı Öne Çıkan Yeni İletişim Teknolojisi ve Haber Sunumu Destekleyenler, Sorgulayanlar Televizyon haberleri Destekleyenler 24 saat canlı savaş yayını (CNN) Destekleyenler İnternet gazeteciliği, savaş günlükleri (Fox) (El Cezire) Cephede Asker – Medya İlişkisi Yok/Az Akreditasyon Sistemi Özgürlükçü Yoğun Havuz Sistemi Özgürlükçü (Vatansever) Yoğun İliştirilmiş Gazetecilik Özgürlükçü (Vatansever) Tablo 1’de görüldüğü gibi akreditasyon sisteminin uygulandığı Vietnam Savaşı sırasında haber yönetimi yapılmamıştır ya da çok az düzeyde yapılmıştır. Ancak Vietnam’dan sonraki tüm savaşlarda gerek havuz sisteminde gerekse iliştirilmiş gazetecilikte yoğun bir haber yönetimi uygulaması mevcuttur. Denilebilir ki, gelişen teknoloji karşısında savaş ile ilgili enformasyona ulaşmak gazeteciler açısından giderek daha kolay hale gelmiş, bu nedenle devreye haber yönetimine ilişkin yeni uygulamalar ve düzenlemeler girmiştir. Tüm savaşlarda medya sistemi özgürlükçü (libertarian) olmakla birlikte Vietnam’dan sonra medya giderek daha vatansever hale gelmiştir. Bu durum en çok 11 Eylül sonrası dönemde kendini hissettirmektedir. Gazetecilerin savaş algısı da Vietnam’dan sonra farklılık göstermiştir. Vietnam Savaşı’nı destekleyenler kadar sorgulayanlar da varken Vietnam sonrasında gazetecilerin savaşları genel anlamda desteklediği görülmektedir. Yine Vietnam’dan itibaren hemen her bir savaşta yeni bir iletişim teknolojisinin ya da haber sunum yönteminin ön plana çıktığı görülmektedir. Vietnam televizyondan ilk kez izlenebilen savaş olmuştur. Panama müdahalesi ilk kez saat başı yayınlarla takip edilmiş, I. Körfez Savaşı’nın getirdiği yenilik ise 24 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 84 E. İlhan – N. Dirik saat canlı savaş yayını olmuştur. Irak Savaşı’nda internet gazeteciliği ve savaş günlükleri en önemli iletişim araçlarıdır. Sonuç olarak, ABD II. Dünya Savaşı sonrasında gücünün zirvesinde ve uluslararası kamuoyunda lider durumdayken, Vietnam Savaşı esnasında medyanın etkisiyle yaratılan Vietnam Sendromu ve savaşın dünya kamuoyundaki olumsuz yansımaları nedeniyle bu konumundan geriye düşmeye başlamıştır. ABD bu durumu tersine çevirmek amacıyla Vietnam Sendromunun uzun süren etkisinden sonra I. Körfez Savaşı’na girişmiştir. Ancak 11 Eylül saldırıları yeni bir dönüm noktası olmuştur. Amerikan halkı saldırılardan büyük ölçüde etkilenmiş ve ABD’nin I. Körfez Savaşı’ndan sonra iyice sağlamlaştırdığı sarsılmaz imajı büyük yara almıştır. Bu nedenle, saldırıları bahane eden ABD aynı yönteme başvurarak Afganistan’a ve ikinci kez Irak’a saldırmıştır. Bu süreçte medyayı cephe dışında verdiği psikolojik savaşın bir aracı olarak kullanmak isteyen ABD başta gazetecilerin savaşı izleme şekilleri olmak üzere medya ile ilişkilerinde bir takım değişikliklere gitmiş ve haber yönetimi uygulamaya başlamıştır. Özellikle II. Körfez Savaşı sırasında ABD basını aracılığıyla tüm dünyaya kabul ettirilmeye çalışılan “Irak’ı özgürlüğüne kavuşturmak” ve ”akıllı bomba” gibi söylemler göz önüne alındığında bunu büyük ölçüde başardığı söylenebilir. KAYNAKLAR Akıner, N (2001) Düşman Değiliz: 11Eylül’ün Ardından Amerikan Milliyetçiliği, İstanbul, Karakutu Yayınları. Atikkan, Z (2006) 11 Eylül Amerika’yı Nasıl Değiştirdi?: Amerikan Cinneti, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları. Can, F (2005) Bilgi Çağının Güdümlü Silahı Medya, İstanbul, Alfa. Çatalbaş, D (2003) “Savaşı Aktarmak ve Anlamlandırmak: Gazeteciliğin Profesyonel Değerleri ve Yaygın Medyanın Tutumu”, Doğu-Batı Dergisi, Yıl:6 Sayı:24, s.245-253. Çelik, A (1998) “Bilgi Toplumu Üzerine Bazı Notlar”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı1. Duran, R (2010) “Embedded: İliştirilmiş Değil Askeri Yatılı”, http://bianet.org/bianet/medya/18038-embedded-ilistirilmis-degil-askeriyatili, (Erişim: 12 Kasım 2010) Geray, H (2003), İletişim ve Teknoloji, Ankara, Ütopya Yayınevi. Güz 2011, Sayı:33 85 Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: Abd Örneği Gökdağ, R (2001) Amerikan Medyasında 11 Eylül, İstanbul, E Yayınları, Iyengar, S ve Reeves, R (1997) Do The Media Govern?, California, Sage. İnceoğlu, Y., G (2004) Uluslararası Medya: Medya Eleştirileri, İstanbul, Der Yayınları. Kalkandelen, Z (2004) 30 Saniyede Bush:Amerika’da Medya ve Siyaset, İstanbul, Remzi. Lovett, J (2011) “The Media and The Vietnam War”, http://www.suite101.com/article.cfm/military_movies/58294/3,15.04.2011, ( Erişim: 15 Nisan 2011) Mattelart, A (2004) Bilgi Toplumunun Tarihi, İstanbul, İletişim. Mcchesney, R. W (2006) 21. Yüzyılda İletişim Politikaları: Medyanın Sorunu, İstanbul: Kalkedon. Mcchesney, R. W ve Schiller, D (2011) “The Political Economy of International Communications”,http://www.unrisd.org/unrisd/website/document.nsf/0/C9 DCBA6C7DB78C2AC1256BDF0049A774?OpenDocument, (Erişim: 26 Mayıs 2011) Mutlu, M (2003) Vietnam’dan Körfez’e Savaşlarda Kamuoyu Oluşumu, İstanbul, Okumuş Adam Yayınları. Oates, S (2008, Introduction to Media and Politics, London, SAGE Publications. Özdemir, C (2003) Onlarlaydım Ama Onlardan Değildim, İstanbul, Dogan Kitap. Sazak, D (2011) “Felluce İnfazı ve Namlunun Ucundaki Medya”, http://www.milliyet.com.tr/2004/11/26/ombudsman/okur01.html, (Erişim: 5 Mayıs 2011) Smith, A., F (2011), The Amerıcan Forum For Global Educatıon, “American Intervention in Grenada”, http://www.globaled.org/curriculum/cm6g.html, (Erişim: 12 Nisan 2011) Törenli, N (2004) Enformasyon Toplumu ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye, Ankara, Bilim ve Sanat. Uğur, A (2002) “Enformasyon Toplumu ve Medya”, Bilgi Toplumuna Geçiş:Sorunlar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, Ed. İlhan Tekeli vd., Ankara, TÜBA. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 86 Vassaf, E. İlhan – N. Dirik G (2011) “Bir Savaş Nasıl Satılır”, http://www.radikal.com.tr/ Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=667319&Yazar=G%DCND %DCZ%20VASSAF&Date=20.04.2003&CategoryID=113, (Erişim: 20 Mayıs 2011) Williams, M., C. (1992) Vietnam At The Crossroads, Washington, Chatham House Papers. Yalçınkaya, H (2011) “Savaşlarda Asker-Medya İlişkilerinin Geldiği Son Aşama: İliştirilmiş Gazetecilik”, http://www.uidergisi.com/wp-content/uploads/ 2011/06/Savaslarda-Asker-Medya-Il%C4%B1skilerinin-Geldigi-SonAsama.pdf, (Erişim: 05 Mart 2011) Güz 2011, Sayı:33