ANKARA ÇİĞDEMİ
Transkript
ANKARA ÇİĞDEMİ
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010) ANKARA ÇĐĞDEMĐ ANKARALI GEZGĐNLER BÜLTENĐ Sayı: 8, Nisan 2010 Kenya, Afrika Đmajımı Değiştirdi… Herşeye Hakim Bir El Tarafından Yapılan Bir Yapboz; Katar Dünyanın 7 Harikasından 2’si Türkiye’de Antik Dönemden Günümüze Termal Turizm Ankara’nın Kaplıcaları Ankara Çiğdemi ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010) Đçindekiler ______________________________________________ _______________________ 3- ÖNSÖZ “Belkıs Ceyla Çetinsoy” 4- KISA/KISA Ankara’dan ve Grubumuzdan Haberler 6- Üyelerimizden “Ali Adnan Akgündüz” 8 OBJEKTĐF “Ayşe Belgin Samurkaşoğlu” 10- DÜNYADAN, Kenya, Afrika Đmajımı Değiştirdi “Nihani Bayındır” 13- DÜNYADAN; Herşeye Hakim Bir El Tarafından Yapılan Bir Yapboz; Katar “Burcu Büyükkağnıcı” 15- GEZ/DĐNLE “Tabia Tradition” 16- GEZGĐNCE; Dünyanın 7 Harikasından 2’si Türkiye’de “Timur Özkan” 17 - GEZ /OKU “Saffet Emre Tonguç” – GEZ/YAZ “M. Bülent Varlık” 18 - ANKARA’DAN; ANTĐK DÖNEMDEN GÜNÜMÜZE TERMAL TURĐZM “Turhan Demirbaş” 19 - ANKARA’NIN KAPLICALARI 22- ANKARA KÜTÜPHANESĐ 23- ANKARA/ANKARA... “Ankara Çiğdemi” 24- TÜRKÜLERDEN… “Sordum Sarı Çiçeğe” . ANKARA ÇĐĞDEMĐ ANKARALI GEZGĐNLER BÜLTENĐ Ankaralı Gezginler elektronik iletişim grubu tarafından yayınlanır. Ücretsizdir. Burada yayınlanan yazı, haber, fotoğraf, resim vb kaynak gösterilerek ve sahiplerinden izin alınarak kullanılabilir. Editör: Timur Özkan http://groups.yahoo.com/group/ankaraligezginler ankaraligezginler@yahoogroups.com Kapak: ANKARA CIGDEMI BASKILI POSTA KARTI (1988) ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010) Önsöz___________________________ Belkıs Ceyla Çetinsoy Önsöz____________ cceyla@gmail.com Sevgili Okuyucular, Yaşam adlı süreci bir çeşit yolculuk olarak algılayan felsefi yaklaşımların olduğunu anımsayınca; yakın çevremizi, ülkemizi ya da dünyamızı tanımaya yönelik seyahatlerin özde içsel bir arayış olduğunu düşünmüşümdür. Biz gezginlerin kültürel iştahı, zamanla entelektüel bir birikime neden olmaktadır. “Ankaralı Gezginler” olarak gezip gördüklerimizi paylaşmayı, daha kitlesel ortamlara taşımayı, edindiğimiz bilgiyi bir şekilde çoğaltmayı istedik. Grubumuzun ortaklaşa çıkardığı kitaplarla, üyelerimizin basılı yayın organları ve elektronik ortamlardaki bireysel yazılarıyla, radyo programlarındaki söyleşilerle ve düzenlediğimiz fotoğraf sergileriyle üretici ve paylaşımcı olduk hep. Ürettiklerimizle sosyal sorumluluk projelerine maddi destek verdik. Grup üyelerinin katkılarıyla şu anda okumakta olduğunuz elektronik dergiyi çıkardık. E-dergimizin adını bilinçli olarak ANKARA ÇĐĞDEMĐ olarak belirledik. Đsim babalığını ise, halen editörlüğünü de sürdürmekte olan Timur Özkan yapmıştı. Yazılarımızda bazen bir ülkeyi ele aldık, yazıyla ve fotoğrafla tanıttık. Bazen bir kentin müzesinden, geleneklerinden ya da yöresel yemeklerinden söz ettik. Kimilerimiz yaptığı sporlara ait detayları, görüntüleri tanıttı. Gezi kitaplarını, etnik özgün müzikleri ve filmleri irdeledik. Ülkeler ve kentler ile özdeşleşmiş hayvanları ve bitkileri tanıtanlarımız oldu. Ankara’dan gezi yazılarını içeren üçüncü kitabımızda, evrensel botanik literatürüne başkentimizin adıyla giren Ankara Çiğdem’ini anlatan bir makale tarafımdan kaleme alınmıştı örneğin. Şubat mart aylarında dağları kaplayan çiğdemlerin arasında Ankaralı olarak tescillenmiş olanını tanımaya çalıştıkça, Anadolu’nun köklü kültürüyle yüzleştim. Mısırlılara, Hititlere ait belgeler çiğdemi şifalı bitkiler arasında saymış, Lidyalılar parfüm yapımında kullanmış, Antik Yunan’da ilaç tariflerine girmiş. Adına türküler yakılmış, maniler söylenmiş ve şiirler yazılmış. Baharın müjdecisi kabul edilmiş, törenler düzenlenmiş. Başkentin bir mahallesine adını vermiş. Anonim kültürün eskimeyen bir öğesi olmuş bu topraklarda. Çok sonraları sapsarı bir türünün adı bilimsel literatüre geçmiş. Bitkiler aleminin Đrisgiller familyasına Crocus Ancyrensis olarak yazılmış. Ankara Çiğdemi’ni anımsatma ve gündemde tutmak uğruna grup olarak yaptıklarımız meyvelerini verdi. T.C. Ankara Valiliği Đl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün 2009 yılı Ankara Rehberi’nin doğal semboller bölümünde kedi, keçi, tavşan, sevgi çiçeği ve armutla birlikte yerini aldı bizim çiğdem, üstelik rehberin kapağına fiyakalı bir fotoğrafını verdi. 2010 yılı içinde gazetedeki haberden bir fotoğraf yarışmasına konu edildiğini öğrenince, Ankaralı Gezginler olarak kendimize gurur ve pay çıkardım. Ankara Çiğdemi e-dergimizin uzun yıllar yaşaması, nice değerlere öncülük etmeyi sürdürmesi dileğimle sizi 8. sayımızla başbaşa bırakıyorum. Gezgince bir ruhu taşımak cesaret ister. Gezmek bir nevi keşiftir, gezgin bir miktar kaşiftir çünkü. Tutkuyla çıktığınız o yolun ucundaki bilinmezliktir keyif veren insana ve döndüğünüzde, dönen siz olmayabilirsiniz zira. Yollarınız her daim açık olsun! ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010) Kısa/Kısa______________________________________________ Kısa/Kısa______________________________________________ Ankaralı Gezginler, MEB ANKARA dergisinde… MEB Ankara Đl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından iki ayda bir yayınlanan ANKARA dergisi Şubat 2010 tarihli 65. sayısını “Gezi Yazıları”na ayırdı. Her sayı ayrı bir tema belirleyen derginin Haziran ayında yayınlanacak 67. sayısının teması Ankara olacak ve bu sayıda grubumuz üyelerinin yazıları da yer alacak. Gezgin Gözüyle Ankara foto-sunumları… Timur Özkan’ın hazırlayıp sunduğu “Gezgin Gözüyle Ankara” konulu söyleşiler, 25 Şubat Perşembe günü AFSAD’da ve 6 Mart Cumartesi günü Ankara Kulübü’nde yapıldı. Grubumuz üyelerinden 3 foto-sunum daha… Grubumuz üyelerinden Murat Özsoy “Doğudan Batıya Kentler ve Düşler” adını verdiği fotosunumunu 19 Şubat günü Nihankara’da gerçekleştirirken, Zeynep Şişman, “Katmandu” fotoğraflarını aynı tarihte AFSAD’da, Zeynep ve Vedat Biner ise “Fas” fotoğraflarını 23 Şubat akşamı Tempo Turizm’de gösterdiler. Fotogezgin 1. Gezi Yazısı Yarışması sonuçları Ankara Çiğdemi’nin medya destekçisi; fotogezgin.com sitesinin düzenlediği ve 70 gezi yazısının katıldığı gezi yazısı yarışması sonuçlandı. “Rivayetler Şehri” (Mardin) başlıklı yazısıyla, grubumuz üyelerinden Semra Kadaifçioğlu’nun birinci olduğu yarışmada, “Yalova’nın Tepe Köylerine Bir Gezi” başlıklı yazısıyla Mustafa Dorsay ikinci ve “Dört Meyveli Ağaç” (Antakya) başlıklı yazısıyla Sevgi Ünal üçüncü oldular. Başta üyemiz Semra Kadaifçioğlu olmak üzere dereceye giren yazarları kutluyor, yazmaya ve paylaşmaya devam etmelerini diliyoruz. Dünya çocuklarının fotoğrafları Ankara’da sergilendi… Biz de kendimize “Gezgin” diyoruz! Başbakan, 7 yılda 81 ülkeye 233 ziyaret gerçekleştirdi. 3 Kasım seçimlerinden 2009 yılı sonuna kadar geçen sürede ABD'ye 14 Belçika'ya 13 ve Almanya'ya 11 kez giden Erdoğan Afganistan, Lübnan, Yeni Zelanda, Avustralya ve Sudan'a giden ilk Türk başbakanı olurken henüz Güney Amerika ve Orta Afrika'da hiç bir ülkeyi ziyaret etmemiş bulunuyor… (Basından) Üyemiz Meral Dinçer’in Birinciliği… Türkiye Gazeteciler Derneği tarafından düzenlenen yarışmada; grubumuz üyelerinden Dr. Meral Dinçer, “Türkiye’de Öldürülen Gazeteciler” adlı araştırmasıyla birinci oldu. 6 Nisan’da TGC Basın Müzesi’nde düzenlenen törenle ödünü alan üyemiz Dr. Dinçer’i kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. Ankaralı Gezginler; TRT Belgesel Kanalı’nda Grubumuz moderatörlerinden Necati Ekmekçioğlu’nun koordine ettiği ve Koru Kiwanis Derneğinin düzenlediği “Çocukların Dünyası, Dünyamızın Çocukları” konulu fotoğraf sergisi 22-28 Şubat tarihleri arasında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleştirildi. Yönetmenliğini grubumuz üyelerinden Đsmail Ragıp Geçmen’in yaptığı ve Đzmir Televizyonu tarafından hazırlanan Memlekettim programının; 10 Mart tarihindeki konuğu Melih Eriş; Kültürlerarası yaşamları anlatırken aynı programa 17 Mart günü konuk olarak katılan Timur Özkan, önce Anadolu’nun güzel ilçelerinden Kemaliye’yi tanıttı, daha sonra da Afrika’daki safari gezilerini anlattı. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010) Kısa/Kısa______________________________________________ FSK’de yeni dönem… Grubumuz üyelerinden ve fotoğraf sanatçısı Ahmet Bozkurt, Fotoğraf Sanatı Kurumu Derneği'nin yönetim kurulu başkanlığa seçildi. Arkadaşımızı kutluyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyoruz. En pahalı pasaport Türkiye'de Dünya Bankası verilerine göre; beş yıllık pasaport için dünyada ortalama maliyet 45-50 dolar iken bu rakam Türkiye’de 333 dolar düzeyinde bulunuyor. Türkiye’yi 200 dolarla Lübnan, 156 dolarla Çad, 152 dolarla Norveç izliyor. Pasaport rayiçlerinin en alt sırasında ise; ücretsiz Ermenistan ve 5-9 dolar arsında belle pasaport alınabilen çeşitli Afrika ülkeleriyle Lüksemburg ve Çek Cumhuriyeti gibi bazı Avrupa ülkeleri bulunuyor. Bu arada, 1 Haziran'dan itibaren kullanılmaya başlanması beklenen, kırmızı biometrik pasaportlarla birlikte bu miktar daha da artacak ve beş yıllık bir mavi pasaportun maliyeti 1000.TL’nı aşacak. Mevcut pasaportlar en geç 2015 yılına kadar kullanılabilecek Ankara Çiğdemi Fotoğraf Yarışması doğa yürüyüşleri… Ankara’nın endemik bitkilerinden Ankara Çiğdemi’ni konu alan fotoğraf yarışmamız kapsamında düzenlenen doğa yürüyüşlerinin ilki 28 Mart 2010 tarihinde Cankurtaran yaylası’nda gerçekleştirildi. 16 üyemizin katıldığı ve samimi bir havada yapılan yürüyüşte bol bol fotoğraf çekildi. Hayallerini yazıp seyahat bursu kazandılar… Đletişimci Özlem Yücel’in başlattığı ve daha sonra da Hürriyet Seyahat ve Prontotour’un da katıldığı kampanya sonucunda beş genç seyahat bursu kazandı. Aralarında Ankaralı iki üniversite öğrencisinin de bulunduğu beş genç gezginin tek yapması gereken gezi anılarını yazmak. 600 Avro değerindeki bursu kazanan Ankaralı gençlerden Özgün Uçar ve Selen Yamak’ı kutluyor ve kendilerini de Ankaralı Gezginler Grubu üyeleri arasında görmeyi diliyoruz. Fotoğraf Sergimiz, Aktaş Atatürk Endüstri Meslek Lisesi’nde… 31 Mart 2010 tarihinde, grubumuz üyelerinden Gül Ezen’in girişimleriyle düzenlenen ve moderatörlerimizden Necati Ekmekçioğlu’nun katılımıyla açılışı yapılan sergi esnasında öğrencilerle bir sohbet toplantısı da gerçekleştirildi. Yer darlığı nedeniyle ancak 40 tanesi sergilenen fotoğraflarımız öğrenciler ve öğretmenler tarafından ilgiyle izlendi. Değerli Ankaralı Gezginler, burada yayımlanmasını istediğiniz kişisel etkinlik haberlerinizi ve ayrıca ANKARA ÇĐĞDEMĐ hakkında her türlü görüş, eleştiri ve önerilerinizi ve de Ankara’dan, Türkiye’den Dünya’dan gezi yazılarınızı ozkantimur@yahoo.com adresine bekliyoruz. Yeni gezi kitaplarımız hazır… “Gezgin Gözüyle Mısır ve Ortadoğu” ile “Gezgin Gözüyle Çin ve Uzak Asya” adını verdiğimiz ortak kitaplarımız hazır. 39’u grubumuz üyesi olmak üzere her iki kitapta toplam 56 gezgin tarafından kaleme alınan 95 özgün yazının yer aldığı kitaplar 20 Nisan’dan itibaren kitapçılarda satışa sunulacak. ANKARA ÇĐĞDEMĐ'nin önceki sayılarını; grubumuzun ana sayfasındaki Files'dan E-dergi "Ankara Çiğdemi" klasörünü veya http://groups.yahoo.com/group/an karaligezginler/files/%20EDergi%20%20%22Ankara%20Cig demi%22/ adresinden ilgilendiğiniz sayıyı tıklayarak okuyabilirsiniz. Eğer açılmıyorsa dosya adı üzerinde sağ klikle Yeni Pencerede Aç yapabilir, bilgisayarınıza indirmek için aynı şekilde sağ klikle Hedefi Farklı Kaydet, yazdırmak için ise Hedefi Yazdır fonksiyonlarını kullanabilirsiniz. YENĐ ANKARA ÇĐĞDEMĐ fotogezgin.com’da; Ankara Çiğdemi’nin tüm sayılarını, medya destekçimiz www.fotogezgin.com sitesinden de takip edebilirsiniz… ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010) Üyelerimiz _____________________________ ______________________________ _______ infousa@fotogezgin.com Fotoğrafçı… Gezgin… Ali Adnan Akgündüz Ali Adnan Akgündüz deyince aklımıza deneyimli bir fotoğrafçı geliyor ama önce gezgin Ali Adnan’ı tanıyalım, kimdir? Ne iş yapar? Nerede yaşar? Sene 1961, Mart ayının dondurucu soğuk günlerinde bir anne adayı doğum sancıları çekmektedir. Ağrılar sıklaşınca Mamak’taki gecekonduda bir hareketlilik başlar. Baba adayı koşar koca kamyonunu çalıştırır ve yola çıkılır. Ankara Tıp Fakültesi Hastanesi’nin yokuş başındaki kapısına gelinir. Kapı, dar ve alçak olduğundan koca kamyon hastaneden içeri giremez. Artık doğum sancıları da dayanılmaz hale gelmiştir. Kapıdan doğumhaneye kısa ancak sancılı bir şekilde ulaşılır. Dakikalar sonra babama müjdeyi verirler “Gözünaydın, Ali geldi...” Sancılı yolculuk, babam da şoför olunca vurduk kendimizi yollara. Okumayı öğrenince yeni yerleri keşfetme isteğim daha da arttı. O günlerden beri bıkıp usanmadan yollardayım ve gezip dururum. O keşif ve macera tutkusu tutup beni okyanusun bu kıyısına attı. Eşim Đlknur ve kızım Barçın ile şimdilik Amerika`da yaşıyoruz, yarını kim bilir? değerli ve karakterli insanların çoğu ya Ankara kökenlidir ya da Ankara`dan yetişmiştir. Bu söylediklerimi ufak bir araştırmayla hemen görebilirsiniz. Mekan ve yerlerin değerini insanlar yüceltir. Ankaralı Gezginler`de bu anlamda zamanımızda Ankara’yı en iyi şekilde temsil ettiğine inanıyorum. Bu grup, kısa zamanda sanal bir grup olmanın ötesine geçmiş; dostlukları, üreticiliği, paylaşımcılığı, sosyal projeleri destek olmuş böylece ayrıcalıklı ve seçkin bir grup olmuştur. Zaten Ankara’ya ve Ankaralılara yakışanda budur. Geçen yıl iddialı bir gezi gerçekleştirdin, Türk Mührü gezisi hakkında biraz bilgi verir misin? Ne kadar sürdü, nereleri gezdiniz? Amacınıza ne ölçüde ulaştınız? Ali Adnan Ankaralı gezginlerle nasıl tanıştı? Ankaralı olmaktan ne anlıyor? Grubumuzun işlevi hakkında ne düşünüyor? Ankaralı Gezginler Grubu`nu internetten öğrendim ve üye oldum. Doğrusu o güne değin hiç bir network grubuna üye olmamıştım. Ben, Ankara’nın coğrafi olarak kozmik bir özelliğe sahip olduğuna inanıyorum. Bu bölgede doğan ve yetişen insanlarda buna bağlı olarak özellikli insanlar oluyor elbette. Türkiye’nin yetiştirdiği Türk Mührü; rüyaların, hayallerin ve ulu önder Atatürk’ün bir önsezisinin birleşimiyle doğdu. Sevgili Melih Eriş’in rüyası, benim hayallerim ve Atatürk’ün bir önsezisi: "Bugün bütün ülkeler dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010) dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını bugünden kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. işte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir... Bizim bazı dostlarımızın idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. Đnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (dış Türklerin) bize yakınlaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli..." Türk Mührü, uzun süre düşüncelerde belirlenmesine rağmen 2007’nin yazında ortak alınan kararla yaşam buldu. Beş ay içinde tüm planlamalar yapılarak tamamlandı ve 2008 Mart ayında yolculuk başladı. Planlamada yolculuğumuz 2008’in sonunda tamamlanacaktı. Çin, olimpiyatları bahane ederek var olan vizemizi iptal edince tüm planlarda değişti. Afganistan, Pakistan üzerinden Hindistan’a geçme planları da bazı sorunlar ve güvenlik nedeniyle gerçekleşmeyince geri dönüş kaçınılmaz oldu. Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, Đran, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan gezdiğimiz ve gözlemlediğimiz ülkeler oldu. Türk Mührü; elbette tam anlamıyla amacına ulaşamadı. Ancak yinede büyük bir iş başardığımızı düşünüyorum. Zaten bunun meyvelerini Fotogezgin’in Türk Mührü özel sayfalarında herkesle paylaştık. Türk Mührü’nün en başarılı sonucu ise; hayallerimizin, düşlerimizin ve ulu önder Atatürk’ün önsezisinin doğrulanması oldu. göreceğiz ve yazacağız, paylaşacağız. Đlk etapta Fotogezgin’i yazılı kaynak olarak ta sunmaktır. Çalışmalarımız ve araştırmalarımız devam etmektedir. Türkiye’den gezi yazılarını içeren ilk kitabımızı 2010 yılı içinde yayınlayacağız. Tüm çalışmalarımız planlanan süreçte devam etmekte ve bunlar Fotogezgin’in kendi imkanları dahilinde gerçekleştirilmektedir. Biraz da Amerika'da yaşadığın yeri anlatır mısın? Delaware nasıl bir yer, biz gezginler için ilginç olabilir mi? Delaware, 1787’de kurulan Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk eyaleti. Bu nedenle iki önemli özelliği ile diğer eyaletlerden ayrılır. Birincisi, “First State” unvanını taşımasıdır. Đkincisi, Amerika’daki tek vergisiz eyalettir. Düz bir coğrafyaya sahip olan Delaware’de tepe olarak niteleyebileceğimiz bir yükseklik bile bulunmamaktadır. Atlantik kıyısındaki bu küçük eyalet, sık ormanlık alanları, çay, ırmak ve nehirleri ile de ünlüdür. Bu topraklar kısa zaman öncesine kadar Nanticoke Kızılderililerin yurdu imiş. Malesef şimdilerde azınlıklardalar ve bazı bölgelerde yaşamlarını sürdürmektedirler. Her yılın Eylül ayının ilk hafta sonu Nanticoke Đndian Powwow denilen bir festival kutlanmaktadır. Bu etkinlik gezginler için harika bir seçenek. Gelelim Fotogezgin’e, kurulduğundan beri farklı ve özenli bir internet sitesi olarak dikkat çeken fotogezgin.com fikri nasıl ortaya çıktı? Bugün için geldiği nokta tatmin edici mi? Yeni projeler var mı? Öncelikle doğru tespit ve övgüleriniz için teşekkür ederim. Fotoğrafçı, gezgin, diline de mürekkep bulanınca; bildiklerini yazmak, paylaşmak isteği doğuyor. Benim ve Sevgili Timuçin Han’ın yaptığı budur. Elbette bunları yaparken ilkelere ve kurallara bağlı olarak, disiplinli bir çalışma ortaya koyuyoruz. Đkimizin değişik alanlarda ve ortak noktalarda birleşen özelliklerimizden Fotogezgin doğdu. Fotogezgin; fotoğrafçı, gezgin, gördüğünü yazan, dünyayı kucaklayan, insan ama insan olan herkese kapısını açmıştır. Doğruya, dürüste, bilgiye, bilgiden pay almak isteyene ve bunu paylaşmak isteyenlerle bugünlere gelmiştir. Fotogezgin, daha bir çok projeye imza atacaktır. Elbette bu Fotogezgin anlayışı ve inançları doğrultusunda olacaktır. Bu anlamda Fotogezgin, bugün geldiği noktadan memnundur. Ancak bu asla yeterli değildir. Daha iyisini, daha güzelini hep arayacağız. Gideceğiz, Delaware’nin Atlantik kıyısındaki şehirleri Lewes ve Rehoboth Beach ise alış veriş ve outlet cenneti. Verginin olmayışı çevre eyaletler ve diğer turistlerin akınına uğratıyor bu bölgeyi. Dünyanın en meşhur markalarının ürünlerini çok ucuza buralarda bulursunuz. Rehoboth Beach, Atlantik Okyanusu kıyısındaki en uzun ikinci kumsala sahip. Bunun yanı sıra Amerika’nın en geniş üçüncü gay merkezi. Lewes ise eski tarihi yapıları ve Lewes Kanalı’ndaki su ürünleri lokantaları ile ön plana çıkıyor. Lewes Milli Parkı’nda ise; doğayla içiçe olabilir, kamp kurabilir, yüz metre yürüyerek okyanusun dalgalarına kendinizi bırakabilirsiniz. Şans oyunlarını sevenler de 60 km uzaklıkta bulunan Doğunun Las Wegas’ı Atlantic City’de kumarhaneleri gezebilir ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Objektif __________ _________________ _________ Ayşe Belgin Samurkaşoğlu asamurkasoglu@yahoo.com Cem ve Sevgi, Tunus Çöllerinde, (2008) Hadramut Vadisi, Yemen (2009) ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Çocuk, Himba Köyü, Namibya (2008) ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Dünyadan__________ Dünyadan_______________ _____________ Nihani Bayındır nihanibay@yahoo.com Kenya, Afrika Đmajımı Değiştirdi… Şubat ayı içinde grubumuzdan Timur Özkan ve Metin Denizmen’in de aralarında olduğu dört kişi Kenya, Tanzanya ve Zanzibar’ı gezdik ve safariye katıldık. Timur Bey gezimizin Tanzanya ayağını, Metin Bey de Zanzibar’ı grubumuza yazdılar. Kenya’yı yazmakta bana kaldı. Kenya’da gezilip görülecek çok yer var ama en önemlileri ulusal parklar. Çok sayıdaki ulusal parklardan en bilinenleri Masai Mara, Turkana, Nakuru ve Kenya Dağı’nın içinde oldukları parklar. Biz Masai Mara’nın devamı olan ve Tanzanya’da bulunan çok daha büyük Serengeti’yi gördüğümüzden Masai Mara’ya gitmedik. Bence Kenya’da görülmesi gereken ama bizim güvenlik nedeniyle gitmeyi göze alamadığımız yerlerden biri hatta en önemlisi Turkana Gölü ve civarı. Ben Kenya’da gezdiğimiz yerlerin dışında sadece Turkana Gölü’nden bir iki şey söylemek istiyorum, her ne kadar Turkana Gölüne gidemediysek de buradan çıkan fosilleri Nairobi’deki Ulusal Müze’de gördük. Turkana Gölü ve civarı bilimsel bulgulara göre insanın iki ayak üstünde yürüdüğü ilk yer olarak düşünülüyor. Nairobi’de ilk gittiğimiz yer Ulusal Müze oldu, burada Hominid fosillerinin yanı sıra yüzlerce doldurulmuş kuş, yabani hayvan, etnografik objeleri görebilir, günümüzün sanat etkinliklerinin sergilendiği resim ve heykel salonlarını gezebilirsiniz. Bizim Nairobi gezimiz çoğunlukla Kenyatta Bulvarı ve civarında geçti. Zaten Nairobi’de gezilecek yerlerin büyük bölümü bu civarda ve yürüme mesafesindeler. Nairobi’yi yukarıdan görmek için Kenyatta Uluslararası Kongre Merkezi’nin üstüne çıkılabiliyor. Buradan Nairobi’nin ne kadar çok yeşil alana sahip olduğunu görmek ve kıskanmamak olanaksız. Hele yan yana olan Uhuru Park ile Central Park’ı görünce de kıskançlığımız bir kat daha artıyor. Şehrin en önemli yerinde büyükçe iki park ve hem de aralarından sadece bir cadde geçiyor. Nairobi’de Nakuru Gölü ve Kenya Dağı’nda doğa yürüyüşünü de kapsayan dört günlük bir gezi anlaşması yaparak Toyota bir taksiyle yola koyulduk. Dört kişi olsak üstü açılan minibüsle safari yapacaktık ama iki kişi olunca taksiyle safariye çıktık. Allah’tan gideceğimiz yerde fil yok. Gerçi Gergedan ve Bufalo var ve onlar da istese bizim Toyota’yı ezip geçerler ama firma bu işi yıllarcadır yapıyor, herhangi bir riski göze alamazlar, bu nedenle içimiz rahat. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Nakuru Gölü’nün tamamını içine alan Ulusal Park içinde bir tam gün gezdik, gölün etrafını dolaştık. Burada flamingolar, gergedan, aslan, sırtlan, zebra ve antiloplardan tutunda çok sayıda yabani hayvan gördük ve beyaz bir gergedan ile bir sırtlan ailesini 3-4 metreden izledik. Bir dakikalığına da olsa bizim şoför riskleri göze alarak yoldan çıkıp bizi, ağaç altında uyuyan bir aslan ailesinin yanına götürdü. Bufalo sürüsünün ortasından geçerken üstümüze gelen bir bufalodan son anda gazlayarak kaçmanın dışında gayet güzel bir safari yaptık. Nakuru’dan Ekvator çizgisinin geçtiği Nanyuki’ye gittik. Ekvator çizgisinde su ve güç deneyleri yaptık. Bilmeyenler için su deneyini anlatayım. Bir kap içine doldurulan suyun kabın altındaki delikten boşalırken Kuzey Yarımküre’de saat yönünde ve Güney Yarımküre’de ise tersi yönünde döndüğünü gözlemledik. Tam çizgi üstünde ise dönme yok su düz akıyor. Biz kuzey yarım kürede yaşayanlar, evlerimizde lavabolarda biriken suların saat yönünde döndüğünü biliriz. Nanyuki’den Afrika’nın en yüksek ikinci dağı olan Kenya Dağı’nda doğa yürüyşü için milli park alanına gittik. Sabahın erken saatinde açık olan havada Nanyuki’den dağı gördük ama milli parka girdiğimizde dağı göremedik, milli park alanı o kadar çok büyük ki biz dağdan 30 km uzaktaydık. Zaten dağın zirvesi bulutlardan görünmüyordu. Biz bu doğa yürüyüşünde bir iki sincap, maymun ve bir antilop görmenin yanı sıra başka bir şey göremedik. Zaten görmekte istemezdik rehberle birlikte üç kişiydik ve herhangi bir tehlike anında kaçıp saklanacağımız yer yoktu. Sadece fil, bufalo ve leopar izleri gördük. Gece yağan yağmur sonrası gittiğimizden yumuşak olan zeminde bu izler çok belirgindi. Kenya ve Tanzanya gezisinden sonra bendeki Afrika imajında bir değişiklik oldu. Afrika deyince sarı otlarla kaplı savanların olduğu kurak bir resim vardı belleğimde. Bu gezide anladım ki bu imajdan en azından Kenya ve Tanzanya’yı çıkarmam gerekiyor, zira her iki ülke de tropikal kuşakta, yağmur alan yemyeşil yerler. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Dünyadan __________________ Burcu Büyükkağnıcı boskume@gmail.com HERŞEYE HAKĐM BĐR EL TARAFINDAN YAPILAN BĐR YAPBOZ: KATAR Katar’a ilk defa 2007 yılının Haziran ayında bir haftalığına gitmiştim. Anlatılanlara ve wikipedia’ya göre Katar’ın en gelişmiş ve gelişmekte olan şehri başkenti Doha’da kaldım. Doha ben gittiğimde dediğim gibi gelişmekte yapılmakta inşaat halinde olan bir şehirdi. Gerçekten de şehir sanki yapay bir şekilde özenle tasarlanarak şehirdeki herşeye hâkim bir el tarafından yapboz gibi yapılıyordu. Her yerde birbiriyle uyum içerisinde olan gökdelenler yükseliyordu. Đlginç S şeklinde inşa edilmekte olan sanki her an yıkılacakmış gibi duran değişik mimariye sahip binalar yapım halindeydi. Ayrıca incisiyle meşhur Katar’da ismi Đnci adası olan bir adanın inşa edilmekte olduğunu da söylersem ülkenin gerçekten de yoktan var edildiği geliştirildiği daha net anlaşılabilir. Tabii bunun haricinde doğal olarak şehre hâkim olan görüntü yüksek vinçlerdi. tabi yine de sokakta bikiniyle dolaşıp bence şansınızı fazla zorlamayın. Doğrusu denize aslında benim gittiğim Haziran ayında deniz suyunun aşırı sıcak olması yüzünden girilemiyordu. O yüzden ben şansımı havuzdan yana kullandım. O kadar sıcakta tabii ki mantıklı olanı havuzda serinlemek. Doha’ya giderseniz mutlaka Inter Continental’in havuzunda serinleyin. Katar bir körfez ülkesi ve Doha’da deniz kıyısında bir şehir. Genelde bana sorulan e deniz var da kadınlar girebiliyor mu denize, orası kapalı bir ülke değil mi? Tabii ben hukukçu değilim ama gözlemlediğim kadarıyla Đslam Hukuku ailelerin kendi içlerinde birbirlerine uyguladığı bir töre gibi. Yani denize giriliyor. Kapalı gezmek zorunda değilsiniz. Katarlı kadınların açık olanı da var, kapalı olanı da. Bu durum kısa sürede hissettiğim kadarıyla ailelerin dünyaya bakış açısıyla ilgili. Ha Hava çok sıcak olduğu için insanlar güneş battıktan sonra saat akşam 5 gibi dışarıya çıkıyorlar. Zaten dükkânlar da uzun bir öğle arası veriyor sıcak yüzünden. Bu durumda saat 11’den havanın serinlemeye başladığı saatlere kadar açık dükkân bulmak zor olabilir. Hiçbir zaman açık bulunamayacak çünkü aslında yok olan dükkân türlerinden biri de kitapçılar. Ben Doha’da sadece bir tane kitap satan yer bulabildim. O da genelde Doha’da bulunan Avrupa’dan ya da Amerika’dan Bir yerden bir yere gitmenin en tercih edilir yolu otomobil kullanmak. Katarlılar zengin, doğal gaz ve petrol ucuz olduğu için zaten çoğunluk otomobili tercih ediyordu. Toplu taşımı sağlayan otobüsler de var tabii, fakat onları daha çok yurt dışından gelen ve gelir seviyesi halkın geri kalanına göre düşük kesim kullanıyor ve durumları içler acısı. Đnsanlar üstüste istiflenerek tıklım tıklım vaziyette seyahat etmek zorundalar. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) gelen yabancılara yönelik kitaplardı ve kitapçıdan çok büyük bir kırtasiyeciydi. Buradan anladığım Katar halkının pek de okumaya meraklı olmadığı. Katar’da nerelerde gezilebilir? Gittiğim zaman müzelerden sadece bir tanesi açıktı. O da rüzgar kulesiyle ünlü Etnoğrafya Müzesi’ydi. Müze 1935 yılında kurulmuş genç bir müze. Oradaki kültür ve geleneksel mimari hakkında bilgi veriyor. Diğer bir yerse Hayvanat Bahçesi. Oraya gidene kadar sokakta ne kedi ne de köpek görmemiş olduğumu fark etmemiştim. Kedi gördüğüm tek yer hayvanat bahçesiydi, köpekse Doha’da bulunduğum sürece hiç görmedim. Hayvanat bahçesi bayağı büyük bir arazi üzerine kurulu, içerisinde daha çok kadınların ve çocukları piknik yaptıkları yeşil alanlar da var. Katar’a özgü hayvanlar görmek mümkün. Örneğin deve haricinde bir antilop türü olan Oryx, Katar ve çevre ülkelerde yaşayan oraya has ve hayvanat bahçesinde görebileceğiniz hayvan türlerinden biri. Hem gezmek hem de alışveriş yapmak için gitmişken görülmesi gereken yerlerden biri de Suklar (souq). Bunlar aslında bizdeki pazarlara benzeyen her türlü ürünün ticaretinin yapıldığı yerler. Gittiğim suklar her zaman açık olan türdendi; fakat sadece yılın belli dönemlerine özel de kurulan Pazaryerleri varmış. Bu pazaryerlerini diğer Arap ülkelerinde de görmek mümkün. Taştan yapılmış birbirine tünellerle bağlı yapıların içine sıkıştırılmış dükkânlardan oluşuyor. Özellikle takı, tekstil ürünleri, baharatlar, eski antika görünümlü yazmalar, sandıklar gibi yöreye has ve meşhur malzemeleri almak isterseniz burayı ziyaret etmekte fayda var. Buralar aynı zamanda fotoğrafçılıkla uğraşanlar için de zengin görüntüler sunuyor. Benim gibi Casablanca’yı izleyip bu pazaryerleri de nedir böyle diyip ben de o filmdeki yerlerden birini gördüm, o da beni gördü, gezdim ve geldim demek isterseniz de gidin tabii. Doha’da modern alışveriş merkezine gitmek isterseniz Carrefour ve şehir merkezindeki City Center isimli iki alışveriş merkezinden bahsedebilirim. City Center ben gittiğimde yeni açılmıştı. Bu alış veriş merkezleri Türkiye’de de olan çoğu alış veriş merkeziyle aynı özelliklere, aşağı yukarı aynı markalara ait. Tabii daha çok dansöz kıyafeti, allı pullu giysiler, erkekler için beyaz entariler vs satan dükkânlara Ankara’daki alış veriş merkezlerinden daha sık rastlamak mümkün. Ben erkek modası için Katar ve diğer Arap ülkelerinin biraz kısıtlı mekânlar olduğunu düşünüyordum. Bunun nedeni kıyafetlerin beyaz entariden oluşması ve herkesin aynı şeyi giymesiydi. Fakat çok yanılmışım; o beyaz entarilerin markaları Channel’den Christian Dior’a kadar gidiyormuş. Oradayken bana ilginç gelen diğer bir olay da bir dükkândan çıkarken gördüğüm kadının başörtüsünün boyundan alna kadar gelen kısmında Christian Dior yazmasıydı. Đlginç değil de ironik demek daha doğru olur sanırım. Channel yazsa bu etkiyi yaratmazdı bende. Carrefour’un tavanını gökyüzü şeklinde boyamışlardı. Đnsanlar alış verişe o kadar meraklı ki gökyüzünü bari alış veriş merkezinin tavanından mı görsün demiş acaba orayı boyayan insan? Ortadoğu’da yer alan en büyük Amerikan Hava Üssü’yle El Cezire Televizyonu’nun genel merkezinin aynı yerde bulunduğunu da söylemeden geçmeyim. Tabii Amerikalı askerlerin ve diğer esirlerin başlarını El Cezire stüdyolarında demonte etmiyorlardır herhalde ama öğrenince bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeden geçmemiştim. Perhizden ve lahanadan nerede ne yenir konusuna geçeyim. Tüm sokaklarda yan yana dönerciler var ama oralarda yenmez; otellerde hem yenir hem içilir. Otel hariciyse, Diplomatic Restaurant’ta yemek yenir ve içilir. Katar deniz ülkesi olduğu için deniz ürünleri çok bol ve de lezzetli. Aynı zamanda bizim güney mutfağına yakın humus, içli köfte gibi yiyecekleri de bulmak mümkün. Salata istediğinizde sebzeleri bütün halinde getirip koyuyorlar. Yani, salata tabağı, iki bütün domates, iki salatalık, marul yaprakları vs ve de yanında limondan oluşuyor. Burası aynı zamanda insanların nargile içip televizyon seyretmeye de geldikleri bir yer. Fakat diplomatik restoran gerçekten de diplomatik. Ben önümde duran kumaş peçeteyi dizlerime sermek yerine yana koymuştum; fakat şef garson geldi gösterişli bir hareketle peçeteyi silkeleyerek açtı müsaademle de bacaklarıma serdi. Ben de görgüsüzlüğümden utandığımla kaldım. Burası haricinde Sheraton hem yemek hem de ortam açısından mükemmel gerçekten. Deniz kenarında, palmiyelerle çevrili bir yer. Restoran açık havada bizim UFO koyduğumuz gibi onlar da vantilatör koyuyorlar masaların başına. Orada mutlaka ızgara karides yiyin. Ramada, Marriot gibi otellerin içerisinde değişik mutfaklara özgü restoranlar da mevcut. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Biraz da kadınlardan bahsedeyim ve yazımı o şekilde bitireyim. Evet devlet baskısından çok aile baskısı var kadınların üzerinde. Yani isteyen kadın çalışabilir, özgür dolaşabilir eğer aile yönünden şanslıysa. Fakat üstte bahsettiğim kırtasiyecide Kadınlar Đçin Đş Dünyası diye bir dergi görmüştüm ve üzerinde her şey sadece satın almak değildir, elmastan da değerli şeyler vardır hayatta yazıyordu. Bundan sonra gittiğim mağazalarda kadınlar için iş kıyafeti, döpiyes, takım elbise vs. türünden giysilere çok da rastlamadığımı fark ettim. Sonuçta kadınların ekonomiye katkısı yok, konuldukları yer erkeklerden sonra geliyor. Her ne kadar Katar diğer Arap ülkelerine göre daha modern bir yer de olsa dünyada üretime hazır hammadde harici katkı sağlayan bir yer değil. Çünkü eğitim kurumları, yüksek okulları yeterli değil, laik ve çağdaş değil. Kadınları özgürlüklerini, eşit insan olma sıfatlarını pırlantalarla, mücevherlerle takas etmiş; aile töresiyle yönetilen sadece belirli zümrelerin üstün olduğu bir ülke. O yüzden bu gezi yeni yerler görmek, keyifli vakit geçirmek açısından güzel olsa da, dünyanın bu kısmının bilime, üretime katkısı olmadan satın alma gücüne sahip olması ve dünya ekonomisine etkisinin bulunması ve yeryüzünün diğer kısmından bihaber yaşaması durumunu yerinde görmek açısından sinir bozucuydu kısmen de olsa. Gez/Dinle __________ _____________ __________ _____________ _________ Belkıs Ceyla Çetinsoy cceyla@gamil.com TABLA TRADITION Rhythms from India Ustad ALLA RAKHA - Ustad ZAKIR HUSSAIN Hindistan’dan bir albüm var karşınızda bu sefer. Geleneksel vurmalı bir Hint çalgısı olan tabla, iki adet davuldan oluşuyor. Biri ahşaptan, diğeri metalik iki farklı büyüklükteki davulların elle çalındığını düşünün. Küçük ve ahşaptan olanın adı dayan olup sağ elle çalınıyor. Büyük ve madeni olanın adı bayan olup sol elle çalınıyor. Parmaklar ve avuç içiyle vuruluyor, baget kullanılmıyor. Albümde baba – oğul iki tabla ustasının icraatı var. Alla Rakha on sene önce vefat etmiş ve “Ritmin Einstein”ı adıyla anılırmış. 60’lı yıllardan 90’lı yıllara kadar meşhur sitar ustası Ravi Shankar ile birlikte sahneye çıkmak suretiyle Hint müziğini batılıya sevdirmişler. Şimdi oğlu Zakir Hussain üstat konumunda çalıyor tablayı. Uluslararası caz organizasyonlarının gözde sanatçısı olarak tanınıyor. Albümdeki kimi parçalarda ayrıca sarangi ve tanpura adlı iki farklı yaylı saz ile, harmonium adındaki klavyeli enstrüman da müziğe katılıyor. Genelde vurmalı çalgıların hakimiyetinde süren değişik bir müziğe zaman zaman sanatçılar kendi sesleriyle vokal olarak eşlik ediyorlar. Otantik bir ritüele tanıklık ediyormuş hissi veren bu icraat, böyle sürüp gidiyor. Bazen toprak bir küp içine üfleniyormuş gibi çıkıyor sesler ve hafiften ürperiyorsunuz. Bazen de çatıya düşen telaşlı yağmur tanelerini anımsatıyor. Kesinlikle ilginç, dinlendirici olduğunu ve tekdüze olmadığını söyleyebilirim. Örnek müziği dinlemek için: http://www.in.com/music/tabla-traditional-alla-rakhazakir-hussain/songs-72409.html ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Gezgince____________________ Timur Özkan ozkantimur@yahoo.com DÜNYANIN 7 HARĐKASINDAN 2’SĐ TÜRKĐYE’DE Günümüzden 2000 yıl önce tarihçi Antipater tarafından Yunan gezginlerin anlattıklarından faydalanılarak belirlenen ve bugün bile Dünyanın 7 Harikası kabul edilen eserler büyük uygarlıkların merkezi Anadolu’da ve yakın çevresinde bulunuyormuş. Türkiye, Mısır ve Yunanistan’da bulunan ikişer ve Irak’taki bir dünya harikasından sadece Mısır’daki Keops Piramidi bugüne kadar ayakta kalabilmiş. Dünya gezginlerinin en çok ilgi gösterdiği yerlerden Mısır’ın başkenti Kahire’ye bitişik Giza kentindeki Keops Piramidi MÖ 2790’a tarihleniyor ve neredeyse 5000 yıldır görenleri hayran bırakıyor. Yapıldığı tarihteki yüksekliği 146 metre (bugün 137 m) olan piramit Mısır firavunu Keops’a mezar olarak yapılmış. Mısır’ın ikinci harikası olan Đskenderiye Feneri ise Nil Deltası’ndaki Pharos Adası’nda bulunuyormuş, 120-140 metre yüksekliğinde olduğu sanılan fenerin yapım tarihi MÖ 280. Yunanistan’daki Rodos Heykeli de MÖ 280’de yapılmış. Rodos limanının girişinde bulunan ve bacakları arasından gemilerin geçtiği 32 metre yüksekliğindeki tanrı Helious heykeli 56 yıl ayakta kalabilmiş. MÖ 456’da yapılan ve Yunanistan’ın Olympia dağındaki Zeus Tapınağı’nda bulunan Zeus Heykeli sadece 12 metre yüksekliğinde imiş ama som altından bir taht üzerindeki fildişi heykel Yunanistan’ın Dünyanın 7 Harikası arasında sayılan ikinci eseri olmayı başarmış. Irak’ın, antik dönemdeki adıyla Mezopotamya’nın Babil kentinde MÖ 526’da yaptırılan ve Babil’in Asma Bahçeleri olarak dünya harikaları arasına giren teraslar, Kral Nabokhodonosor’un dağlık bir bölgeden gelen eşine memleketini hatırlatması için inşa edilmiş. Aralarında 20’şer metre fark olan beş bahçe katı hemen kenarındaki Fırat’ın suları ise sulanıyormuş. Türkiye’deki dünya harikalarına gelince, her ikisi de Batı Anadolu’da bulunan Efes’teki Artemis Tapınağı ve Bodrum’daki Mausolos’un Mezarı yüzyıllar önce tarihe karışmış. Yeri tam olarak belirlenemeyen Kral Mausolos’un Mezarı, zaman zaman kullandığımız “mozole” sözcüğünün de kökeni kabul ediliyor. MÖ 352’da Kayra Kralı Mausolos için karısı II.Artemisya tarafından yaptırılan 45 metre yüksekliğindeki anıt mezar depremler sonucu yıkılmış ve taşları Bodrum Kalesi’nin inşaatında kullanılmış. Bodrumlu turizmciler finansör bulabilirlerse, Bodrum’u dünya markası yapacak bir proje kapsamında Kral Mausolos’un Mezarı’nı yeniden yaptırmaya hazırlanıyorlar. Antik Efes kentindeki (bugünkü Selçuk’un yakınında) Artemis Tapınağı iki defa yapılmış olmasına rağmen bugüne kadar gelememiş bir dünya harikası. MÖ 550’de inşa edilen ahşap tapınak dönemin en görkemli yapısıdır ancak MÖ 356’da Büyük Đskender’in doğduğu gece yakılmaktan kurtulamamıştır. Daha sonra ilkinden çok daha görkemli olarak yeniden yapılan tapınak 500 yıl kadar ayakta kalır ve istilacı Gotlar tarafından tamamen yıkılır. Kalıntıları Roma ve Bizans imparatorları tarafından götürülerek, aralarında Roma ve Đstanbul’un (Ayasofya) da bulunduğu çeşitli kentlerdeki tapınakların inşaatında kullanılmış. Bazı parçaları Londra British Museum ve Đstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte olan tapınağın ortasında bulunan Tanrıça Artemis heykeli ise Selçuk Müzesi’nde görülebilir. Öte yandan Bodrumlu meslektaşları gibi, Artemis Tapınağını yeniden yaptırmak için bir proje hazırlayan Selçuklu turizmcilerin girişimi sonuçlanabilirse Artemis tapınağı üçüncü defa inşa edilmiş olacak. Ülkemizin sahip olduğu çok sayıda tarihi ve doğal güzelliğin yanısıra, yaşadığımız coğrafyanın dünyanın 7 harikasına ev sahipliği yapmış dört ülkeden biri olduğunu bilmek güzel... Not: Bir süre önce Đsviçre merkezli bir vakıf olan New7Wonders, modern dünyanın yedi harikasını belirlemek amacıyla geniş katılımlı bir çalışma gerçekleştirdi. Ürdün’deki Petra Antik Kenti, Çin Seddi, Brezilya’daki Đsa Heykeli (Rio), Peru’daki Machu Picchu Antik Kenti, Meksika’daki Chichen Đtza Piramidi, Đtalya’daki Kolezyum (Roma) ve Hindistan’daki Tac Mahal (Agra) 2001 yılında dünyanın yeni yedi harikası olarak ilan edildi. Ancak kabul etmek gerekir ki, Đnternet ve taşınabilir telefonlar üzerinden yapılan ve milyonlarca kişinin katıldığı bir oylama sonucu ilan edilen yeni harikalar antik dünyanınkiler kadar ilgi görmedi. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Gez/Oku__________________________________________ TÜRKĐYE’DE GÖRÜLMESĐ GEREKEN 101 YER Saffet Emre Tonguç, Fatih Türkmenoğlu 336 Sayfa, (12x22) Boyut Yayın Grubu Türkiyenin her tarafını gezen iki ünlü isim, profesyonel rehber, tarihçi ve gezi yazarı Saffet Emre Tonguç ile TV yapımcısı, gazeteci ve gezi yazarı Fatih Türkmenoğulu’nun ortak eseri kitap; Edirne’den Mardin, Midyat, Hasankeyf’e, Ağrı Dağı’ndan Kapadokya’ya kadar Türkiye’nin dört bir tarafından seçilmiş 101 yere ait Nasıl gidilir? Nerede kalınır? Nerede, ne yenir? Ne yapılır? vb soruların yanıtlarını içeriyor. 1000’den fazla renkli fotoğrafla ve yer yer tarihi, coğrafi bilgilerle desteklenen öneriler arasında; antik kentlerden, doğal güzelliklere ve kültürel zenginliklere ait birbirinden ilginç yerler bulunuyor. AVRUPA’DA GÖRÜLECEK 101 YER, Saffet Emre Tonguç Bütün Avrupa’yı Kapsayan Türkiye’deki Đlk Gezi Rehberi 576 Sayfa, (12x22) Boyut Yayın Grubu En iyi profesyonel rehber ve gezi yazarı ödüllü Saffet Emre Tonguç’un, Fatih Türkmenoğlu ile birlikte hazırladığı Türkiye’de Görülmesi Gereken 101 Yer’den sonraki ikinci kitabında; Avrupa’nın 40 ülkesinden seçilmiş 101 yer, görülmesi gereken özellikleriyle olduğu kadar ulaşım, konaklama, yeme-içme-eğlence vb seçenekleriyle tanıtılıyor. Viyana Sarayları, Norveç Fiyortları, Laponya’nın Buz Otelleri, Yunan Adaları bu kitapta yer alan çekici önerilerden bazıları... Kitabın sonunda yer alan Cruise ekinde ise her sabah ayrı bir coğrafyada uyanmanın püf noktalarıyla dünyanın bazı popüler cruise rotaları ve gemileri hakkında bilgiler veriliyor. Gez/Yaz__________________________________________ Gez/Yaz__________________________________________ HOCAM ĐNECEK VAR 1-2, M. Bülent Varlık Gezi Notları 136-148 Sayfa, (10x21) ODTÜ Mezunlar Derneği Yayınları Bir kısmı ODTÜ Mezunları Bülteni’nde yayımlanan, bir kısmını ise ilk kez okuduğumuz gezi yazılarından oluşan Hocam Đnecek Var 1 ve 2, farklı formatıyla dikkat çeken iki gezi kitabı. Geliri ODTÜ Mezunları Derneği’nin Burs Fonu’na bırakılan ve renkli resimlerle desteklenen kitapların ilkinde dört farklı yöreden 22, ikincisinde beş yöreden 31 turistik merkez tanıtılıyor. Bir gezi rehberi hazırlamaktan çok çoğunlukla az bilinen yörelere ait olmak üzere farklı tatların ve renkleri ön plana çıkarmayı amaçlayan yazar, okuyucuyu; Van’ın Hoşab Kalesi’nden Konya/Karapınar’daki Meke Krater Gölü’ne, Niğde yakınlarındaki Gümüşler Manastırı’ndan Đstiklal madalyalı ilçemiz Đnebolu’ya keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. www.odtumd.org.tr ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Ankara’dan Ankara’dan ______________ ______________Turhan Demirbaş turhandemirbas@yahoo.com ANTĐK DÖNEMDEN GÜNÜMÜZE KAPLICALAR Antik dönemlerde özellikle doğal sıcak su kaynaklarına önem verilmiştir. Bu tür kaynaklar hem maliyetsiz ve zahmetsiz temizlik hem de birçok hastalığın tedavisi gibi çok cazip olanaklar sunması nedeni ile gereken değeri görmüşlerdir. Kentler, bu tür kaynakların çevresine kurularak hastalıkların tedavisi amacı ile özel kaplıcalar inşa edilmiştir. Bunların inşasına özel önem verilmiş ve gerekli görülen hiçbir konfordan kaçınılmamıştır. Roma ve Bizans dönemlerinde Hippocrates başta olmak üzere tıp bilimi ile uğraşan pek çok hekim, doğal sıcak su kaynaklarının tedavi amacı ile kullanılmasında önemli adımlar atmışlardır. Başlangıçta sadece temizlenme aracı olarak kullanılan doğal sıcak su kaynakları, tedavi edici ve iyileştirici özelliklerinin de keşfedilmesiyle, antik dönemlerden günümüze kadar kaplıcalar olarak da kullanılmıştır. Doğal sıcak su kaynakları birçok farklı terim ile ifade edilmektedir. Bu terimler genellikle Grek ve Roma kökenlidir ve günümüze kadar da gelmişlerdir. Thermae, kelimesi Türkçeye “Termal” olarak geçmiş Grek kökenli bir kelimedir ve doğal sıcak su kaynakları ve kaplıcalar için kullanılmıştır Yine kaplıcalar için kullanılan bir diğer kelime ise Spa’dır. Bu kelimenin kökeni kesin olmamakla birlikte, Latince “Sanitas Per Aquas” (sudan gelen sağlık) kelimelerinin baş harflerinden alındığı düşünülmektedir. Bu harflere, bazı Roma hamamlarının mermer duvarları üzerine rastgele kazınmış şekilde de rastlanmıştır. Doğal sıcak su kaynakları; Daha sonraları yorgun ordular için dinlenme ve moral kaynağı olmuş, yaralanan askerler buralarda tedavi edilmiş aynı zamanda da birçok hastalığın iyileştirilmesi amacıyla bu kaynaklardan faydalanma yoluna gidilmiştir. Tedavi amacı ile kullanılırken, ya kompresler, ya içme ya da banyo kürleri şeklinde uygulanmıştır. Soyunma odaları, soğukluk, ılıklık, sıcaklık, tuvaletler ana kaplıca yapısının öğeleridir. Bu özellikleri ile binlerce yıl boyunca farklı kültürlerden nesilden nesile aktarılarak “Türk Hamamı” olarak bilinen günümüz hamam yapılarının öncüleri olmuşlardır. TERMAL TURĐZM: Đnsanların turizme yönelmesinde etken olan faktörlerden biri de kuşkusuz sağlıktır. Doğal kaynaklar temelinde gelişme gösteren ve sağlık turizmi kapsamında ele alınan termal turizm ise; doğal olarak belirli sıcaklıkta yeryüzüne çıkan ve yararlı mineralleri içeren şifalı su, çamur ve buharın bulunduğu yörelerde, o coğrafi çevreye özgü iklim şartlarında gerçekleşen bir turizm türüdür. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı (2009) tarafından ise termal turizm; “termomineral su banyosu, içme, çamur banyosu gibi çeşitli türdeki yöntemlerin yanında iklim kürü, fizik tedavi, iyileştirme, egzersiz, ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) psikoterapi, diyet gibi destek tedavilerinin birleştirilmesi ile yapılan kür (tedavi) uygulamaları yanı sıra termal suların eğlence ve rekreasyon amaçlı kullanımı ile meydana gelen turizm türü” olarak tanımlanmaktadır. Termal turizmin kıyı turizmi, kış turizmi, spor turizmi, din turizmi gibi sadece belirli süreleri değil, bütün bir yılı kapsaması ve Türkiye’nin kaynaklar açısından fazlasıyla yeterli olması son yıllarda Türkiye’de termal turizm yatırımlarının hız kazanmasını sağlamıştır. Sağlıklı yaşamı devam ettirmek amacı ile insanların ve toplumun sağlığını korumaya yönelik olan termal turizm; Pek çok hastalığı tedavi etmek, stres ve bedensel yorgunlukları ortadan kaldırmak ve fiziksel tedavi-bakım özellikleriyle sağlık turizminin en önemli parçalarından biridir. Endüstrileşmenin yoğun olarak yaşandığı ülkelerde insanlar, sağlıklarını korumak, sağlıklı olmak için nitelikli zaman geçirmek ve farklı aktivitelerde bulunmak amacı ile termal turizm faaliyetlerine katılmaktadırlar. Termal turizm faaliyetleri, kitlesel ve ekonomik turizm faaliyetlerine göre daha fazla geceleme, dolayısıyla da daha fazla harcama gerektiren bir turizm faaliyetidir. Bu bağlamda kaplıca veya termal merkezlere gelen turistlerin belli bir gelir düzeyinin üzerinde olan kişilerden oluştuğu ifade edilebilir. Gelir durumu yüksek olan bu turistlerin deniz-kum-güneş üçlüsünden oluşan ve kitlesel olarak önemli oranda bir yere sahip olan turizm faaliyetinden çok farklı beklentileri de bulunmamaktadır. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerde bu ihtiyaca cevap veren termal merkezler önemli oranda turist ağırlamakta ve gelir elde etmektedirler. Bugün Dünya’nın birçok ülkesinde termal turizmin insan sağlığı açısından önemli bir yere sahip olduğu bilincine varılmış ve bu kapsamda termal turizm kavramı büyük önem kazanmıştır. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı (2009) verilerine göre; termal turizm amacıyla Almanya ve Macaristan’a yılda 10 milyon kişi, Rusya’ya 8 milyon kişi, Fransa’ya yaklaşık olarak 1 milyon kişi ve Đsviçre’ye ise 800 bin kişi gitmektedir. 126 milyon nüfusa sahip olan Japonya’nın Beppu şehrine sadece 13 milyon kişi termal turizm amaçlı olarak gitmektedir. Avrupa’da çok sayıda tedavi edici kaplıca merkezi bulunmakta ve bunlar arasında Almanya, Fransa, Đsviçre, Đtalya, Yunanistan, Rusya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler en önemli merkezlerdir. Ulu önder Atatürk Sofya’da askeri ataşe iken romatizma rahatsızlığı nedeniyle doktorlar tavsiyesiyle, o zaman Avusturya Topraklarında olan Karlovary’e gönderilmiş ve tedavi olmuştur. Yine 2. Dünya Savaşında Alman Subayları, Karlovary’e gitmiş ve dinlenmişlerdir. Türkiye’de diğer turizm türleri ile uyumlu olabilecek ve termal turizm kapasitesine sahip bölgeler aşağıdaki gibi Bakanlıkça belirlenmiştir. 1) Güney Marmara Termal Bölgesi (Çanakkale, Balıkesir, Yalova) 2) Frigya Termal Bölgesi (Afyon, Kütahya, Uşak, Eskişehir, Ankara ) 3) Güney Ege Termal Bölgesi ( Đzmir, Manisa, Aydın, Denizli ) 4) Orta Anadolu Termal Bölgesi ( Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Niğde ) Termal turizmin diğer turizm türlerine göre sağladığı olanaklardan bazıları: 1) 12 ay boyunca turizm imkânı sunmak 2) Tesislerde yüksek doluluk oranına ulaşılması 3) Yüksek oranda istihdam oluşması 4) Diğer alternatif turizm türleri ile kolayca entegrasyonunun sağlanarak bölgesel dengeli turizm gelişimi sağlanması 5) Termal tesislerde insan sağlığını iyileştirici aktivitelerin yanı sıra dinlenme imkânlarının bulunması 6) Kür merkezi entegrasyonuna sahip tesislerin maliyetini hızlı bir şekilde geri ödeyen karlı ve rekabet gücüne sahip yatırımlar olması ANKARA’DA TERMAL TURĐZM Ayaş Karakaya Kaplıcası: Ankara’ya 58 km mesafede Ayaş ilçesi içindedir. 31 derece sıcaklıktadır. Sağlık Bakanlığından ruhsatı yoktur. Doktor ve kür merkezi bulunmayıp, geleneksel şekilde yaralanılmaktadır. Ayaş Đçmece ve Kaplıcaları: Ankara’ya 83 km ve Ayaş’a 23 km mesafededir. 52 derece sıcaklıkta mineralli termal sudur. Kür merkezi vardır. Sağlık Bakanlığından ruhsatlıdır. Kaplıca oteli Jeotermal enerji ile ısınır. Beypazarı Dutlu- Tahtalı Kaplıcası: Ankara’ya 90 km. Beypazarı’na 20 km. mesafededir. Sülfatlı, klorürlü, sodyumlu, kalsiyumlu ve radyoaktif bir termal sudur. Sıcaklık 51 derecedir. Ruhsatlı ve tedavi merkezi vardır. Çubuk - Melikşah Yüzme Havuzu: Esenboğa’ya 4 km.dir. 39 derece termal sudur. Tedavi merkezi yoktur. Sadece yüzme havuzu ve tesisi vardır. Çağa Termal Kaynağı: (Çoban Hamamı) AyaşBeypazarı yolu üzerinde, Ayaş’a 20 km mesafededir. 52 derece sıcak mineralli kaynak sudur. Kaynak alanında bulunan traverten dom, termal suyun yüzeye çıktığı noktada bulunmaktadır. Kaynakların yayıldığı alanda travertenler mevcut olup, tarihi roma hamamı ve bu hamama sıcak mineralli su taşıyan doğal suyolları ile antik bir değere sahiptir. Bu termal bölgede tesis yoktur. Ilıca köy Ilıcası: Ayaş- Güdül karayolu üzerinde bulunan Ilıcaköy içersindeki çamaşırhane denilen yerden çıkmaktadır. Normal klorürlü, sülfatlı ve karbonatlı 20,5 derece sıcaklıkta termal bir sudur. Haymana Kaplıcaları: Ankara’ya 74 km uzaklıktadır. Sıcaklık 44,5 derecedir. Kür ve tedavi merkezleri gelişmiştir. Özel kişilerin ve Belediyenin işlettiği oteller vardır. Kızılcahamam Kaplıcaları: Ankara’ya uzaklığı 76 km’dir. 78 derece sıcaklıkta sudur. Tüm hastalıklara şifa olduğu söylenir. Birçok otel ve sağlık tesisi ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) vardır. Ayrıca Kızılcahamam Belediyesi tarafından işletilen belli kapasitede jeotermal şehir ısıtması yapılmaktadır. Devre mülk sistemi yaygındır. Kızılcahamam Sey Hamamı: Kızılcahamam’a 23 km uzaklıktadır. 43 derece sıcaklıktadır. Tarihi çok eskilere dayanır. Haçlı seferleri sırasında kullanılmış. Eski adı Kilise olan köye ismini veren eski Bizans kilisesi, Candaroğlu Đskender bey tarafından yıkılmış, yerine cami inşa ettirilmiş. Bu cami birkaç defa restore edilmiş ve hala ziyarete açıktır. Malıköy Antik Kaynak: Romalılardan günümüze kadar gelen antik kaynak, oluşturduğu travertenlerle doğallığını günümüze kadar korumuştur. Ankara’ya 45 km mesafededir. Sıcaklık 36 derecedir. Şifalı suyun bulunduğu yerde tesis yoktur. Polatlı - Şabanözü Hamamı ve Müslüm Çamaşırhanesi: Polatlı’nın Şabanözü ve Müslüm köylerinde Frig Dönemi’nden kalan antik termal su kaynakları köylüler tarafından çamaşırhane olarak kullanılmakta. 30- 35 derece arasında sıcaklık bulunmaktadır. Köylüler bu termal su kaynaklarına “Göz Pınarı” adını vermişlerdir. Frig döneminden beri Romalılar, Anadolu Selçuklular, Osmanlılar tarafından kullanılmış ve günümüze kadar gelmiştir. Hamam Boğazı Mağaraları (Sarıoba Köyü): Bölgede biri yatay, biri dikey olmak üzere iki mağara bulunmaktadır. Bunlardan yatay olanın ağzında geç Roma dönemine ait olduğu öne sürülen bir duvar kalıntısı mevcuttur. Ayrıca mağara içinde su sarnıcı benzeri yapı vardır. Mağara uzunluğu 55 metredir. Kirmir çayı civarındaki bu bölgede sıcak su bulunmaktadır. Suyun sıcaklığı 30- 35 derece civarındadır. Kaynak: Turizm ve Kültür Müdürlüğü/ ANKARA TMMOB Jeotermal Sempozyum Bildiri Kitabı ( 2009) ANKARA’NIN KAPLICALARI Esra ERDOĞAN - Serhan YEDĐG 15 Mart 2010 Kızılcahamam Yollar çamurdan kurtuldu, belediyenin apartları bu kış hizmete girdi Kızılcahamam bikarbonat, klorür, sodyum ve arsenikli sularıyla ünlü. Topraktan 44 - 86,5 derece arasındaki sıcaklıklarda çıkan termal suları dolaşım bozukluklarından, sinir, karaciğer, safra kesesi hastalıklarının terapisine kadar pek çok alanda kullanılıyor. Sular sadece şifa dağıtmıyor. Đlçede konutları, kamu kuruluşlarını da ısıtıyor. Üç termal kaynaktan elde edilen suların işletmecisi ilçe belediyesi. Oteller, konutlar ve kamuya ait yapılar termal suyu belediyeden alıyor. Bu nedenle, geçmişte, soğuk kış aylarında sorun yaşanıyordu. Örneğin kamuya ait dinlenme tesislerinin suyu ücretsiz ve ölçüsüz kullanması nedeniyle otellere verilen suyun miktarı azalıyor, çok soğuk kış günlerinde termal havuzlardaki su sıcaklığı düşüyordu. Bu yıl, sorun çözüldü. Kamu kuruluşları valiliğin uyarısı üzerine su kullanımını kontrol altına aldı. Ayrıca ilçenin tatilcileri yıldıran çukurlu, çamurlu yolları onarıldı. Otellerin doluluk oranları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20 civarında arttı. Ancak tüm bu gelişmeler termal tesisleri sevindirmeye yetmedi. Maden Yasası uyarınca termal kaynak gelirlerinden pay isteyen Đl Özel Đdaresi, otellere sayaç takıp kullanıma göre pay istemek yerine, genel karlarından yüzde 1 pay talep etti. Bu nedenle ilçenin dört büyük oteliyle mahkemelik oldu. Abı Hayat Yenilendi Kızılcahamam’da bakanlıktan termal ya da kaplıca işletme belgesine sahip altı tesis bulunuyor. Tesisler geçen yılın fiyatlarıyla hizmet veriyor. En büyüğü, iki bin yataklı Asya Termal Tatil Köyü. Kadın ve erkeklere ayrı termal havuzları, Türk ve Fin hamamı bulunan kuruluş bu yıl Aquapark’ını yeniledi. Yedişer metrekarelik kişiye özel termal havuzlarını kullanıma açtı. Apart ve otel odaları bulunan Asya, ayrıca 70 ila 1200 kişilik 19 salona sahip. Bu nedenle kış aylarında çoğunlukla kongre turizmine yönelik çalışıyor. Otelde çift kişi yarım pansiyon konaklama 250 TL, dört kişilik apartlar yarım pansiyon 350 TL. (0312 736 40 00) Turizm Bakanlığı’ndan termal turizm işletme ruhsatı sahibi, 55 odalı, üç yıldızlı Şifa Hayat Suyu Oteli kadın ve erkeklerin birlikte kullanabildiği 35 metrekarelik, sadece kadınlara yönelik 19 metrekarelik iki kapalı havuzla hizmet veriyor. Termal merkezinde buharlı sauna, bitki banyosu, farklı masaj uygulamaları yapılıyor. Çift kişi yarım pansiyon 160 TL. (0312 736 56 30) Firmanın diğer üç yıldızlı oteli, 93 odalı Abı Hayat Termal, kadın ve erkekler için 20’şer metrekarelik iki ayrı havuza sahip. Otelin bu yıl jakuzisi, havuzu, odaları yenilendi. Çift kişi yarım pansiyon 160 TL. (0312 736 56 20). Belediyenin düşük gelirlilere yönelik 19 apartı da bu yıl hizmete girdi. Büyük Kaplıca’nın yakınındaki çift kişilik apartlarda konaklama ücreti 50 TL, altı kişilik apartların günlüğü ise 100 TL. (0312 736 16 48) ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Akasya, 5 Bin Metrekarelik Sosyal Merkez Açıyor Kızılcahamam merkezine üç kilometre uzaklıktaki Pataya Termal Resort, Soğuksu Milli Parkı’nın içindeki tek tesis. Doğa içinde yürüyüş imkanı sunan tatil köyü 156 odalı, ayrıca 6 bungalovu var. Đki termal havuzu, hamam, saunası, kabinli odaları bulunuyor. Çift kişi yarım pansiyon hafta içi günlerde 220 TL, hafta sonunda 300 TL. (0312 736 02 00) Soğuksu’da belediyenin işlettiği Kızılcahamam Termal Oteli 21 odalı. Odalarındaki küvetlerde de termal su kullanılabiliyor. 16 metrekarelik termal havuzu, sauna ve yıkanma bölümü sabah erkeklere, saat 14.00’ten sonra kadınlara açık. Üç yıldır oda fiyatları artırılmayan otelde çift kişi, oda, kahvaltı 70 TL. (0312 736 30 01). 124 odalı Akasya Termal Tatil Köyü büyüklüğü 62 ila 72 metrekare arasında değişiyor, tümü jakuzili. Ayrıca beşer termal havuz, sauna ve Türk hamamı bulunuyor. Tatil köyü gelecek ay, beş bin metrekarelik yeni yapısını hizmete açıyor. Bu yapıda restoran, spor salonu ve termal havuzlar bulunacak. Tesis kışın sakin geçen aylarında bile hafta sonlarında dolu. Çift kişi yarım pansiyon 100 TL, hafta sonunda 150 TL. (0312 736 66 65) Haymana Yeni termal kuyular açıldı Ankara’ya karayoluyla 45 kilometre uzaklıktaki Haymana’nın termal suları hem içme hem de banyo kürleri için kullanılabiliyor. Đlçe belediyesinin iddiasına göre, suların kalitesi Fransa’daki Vichy kaplıcalarıyla yarışacak düzeyde. Bikarbonat açısından zengin sular solunum sistemi, cilt, kadın hastalıklarının terapisinde kullanılıyor. Belediye bu yıl artezyen kuyuları açtırdı, yeni kaynaklar buldu. Bu kaynakları yakında inşaatına başlanacak yeni termal oteller kullanacak. Şu anda Haymana’da bakanlıktan termal ya da kaplıca işletme belgeli beş tesis bulunuyor. Bunlardan dört yıldızlı Haymana Resort, mayıs ayına kadar tadilatta. Geçen yıla oranla doluluk oranları yüzde 15 civarında artan otellerin çoğu, yaz aylarına kadar indirimli fiyatlarla çalışacak. Đki yıldızlı, 30 odalı Saraçoğlu Termal’in tüm odalarında jakuzili, üç metrekarelik küvetler bulunuyor. Ayrıca ortak kullanıma açık altı kükürtlü havuzu var. Otelde çift kişi, tam pansiyon konaklama 120 TL. (0312 658 19 19) Haymana Termal Otel’in 94 odasındaki küvetlerde termal sudan yararlanmak mümkün. 60’ar metrekarelik iki büyük havuzunun yanı sıra, özel kullanım için jakuzili sekiz havuzu var. Hafta sonlarında tamamen dolu oluyor. Đki kişi yarım pansiyon 120 TL. (0312 658 29 00) Kalp ve damar hastalıkları uzmanı Fatih Yorulmaz’ın Çaldağ yamaçlarına kurduğu 37 odalı Doktorun Sağlık Oteli, bu yıl ekibine Tayland’dan gelen iki masaj uzmanı kattı. Ortak kullanılan 126 metrekarelik termal havuzunun yanı sıra, kadınlar için bir havuz daha hizmete girdi. Özel sağlık kürlerinin düzenlendiği otelde iki kişi tam pansiyon 138 TL, hafta sonunda 178 TL. (0312 658 29 00) Beypazarı, Ayaş Ayaş’ta devre oda satışı başlıyor Ankara’ya 85, Beypazarı’na 20 kilometre uzaklıktaki Beyter Dutlu Termal kaplıcası yeşil alanla çevrili. 300 odasından 36’sı küvetli ve termal sudan yararlanabiliyor. 12’şer metrekarelik dört termal havuzundaki suyun sıcaklığı 50 derece. Bunlardan ikisi kadınlara, ikisi erkeklere ait. Doktor ve sağlık personelinin görev yaptığı kür merkezinin bu yıl odaları ve havuzları yenilendi. Fiyatlara zam yapılmadı. Đki kişi yarım pansiyon 100 TL. Beypazarı gibi Ayaş Kaplıcaları’nın suyu da banyonun yanı sıra içme kürleri için kullanılabiliyor. Ayaş’a 23 kilometre uzaklıktaki 380 odalı tesiste toplam dört havuz, Türk hamamı ve sauna bulunuyor. Otel bu yıl devre oda satışına başladı. Mart ve nisanda indirim kampanyası yapan otelde iki kişi tam pansiyon 98 TL. (0312 718 31 01) ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Ankara Kütüphanesi ____ _____________ ____________Timur Özkan ozkantimur@yahoo.com KÜÇÜK ASYA’NIN BĐN YÜZÜ: ANKARA Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu, Ergi D.Özsoy 720 Sayfa (21x26) Dost, 2005 Kısır tartışmalara sıkıştırılmış, cumhuriyetin seçkinleri tarafından cumhuriyetin yoktan var ettiği bir model şehre indirgenmiş, hegemonik bir seçkin zümre tarafındansa devleti ve resmiyeti temsil eden “ gri bir şehir” olarak tanımlanmak suretiyle tarihsizleştirilmiş bu önemli merkezin 1990’lı yıllara kadar uzanan öyküsü, ekolojik, jeolojik, toplumsal ve tarihsel bilginin kılavuzluğu ve derinliği içinde yeniden kuruluyor. Đçinde bulunduğu coğrafi yapının sunduğu istisnai olanakları tarih boyunca kültürel çeşitlilik ve özgül bir toplumsal örgütlenme içinde özellikli bir kent kimliğine eviren Ankara, siyasi kirlenmeden toprak üzerindeki rant kavgalarına, kırsal hemşehri nepotizminin sözde şehirli bir kast boyunduruğuyla harmanlanarak kurgulandığı Đstanbul çıkışlı bir kent partizanlığından bürokratik oligarşinin felç edici etkilerine dek onlarca badirenin orta yerinde, tarihsel varlık koşullarının hala açık olan imkanlarıyla dile geliyor. (Arka kapaktan) ANKARA CĐNAYETĐ, Đhsan Tombuş 230 Sayfa, (14x20) Bilgi Yayınevi 57 yıl önce meydana gelmiş, Cumhuriyet tarihinin en karışık, en gizemli, en ilginç cinayet davası. Öyle ki o tarihlerde Đstanbul’a gelen, ünlü polisiye roman yazarı Agahta Christie, Ankara Cinayeti ile ilgilenmiş, araştırma yaparak bilgi toplamış, bu bilgileri değerlendireceğini söyleyerek “Đşte gerçek ve canlı tam bir polisiye romanı” demişti. Cinayetin iki sanığından biri, zamanın Genelkurmay başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay’dı. Bir doktoru öldürmek suçundan idamı isteniyordu. Tam o sırada akılları karıştıran bir intiharla yaşamı son bulan Ankara’nın ünlü eski valisi Nevzat Tandoğan’ın da adının karıştığı cinayetin sanıklarıyla kolej sıralarından sıkı dost olan yazar Đhsan Tombuş, nedeni bir türlü çözülemeyen bu cinayetin belgesel romanının yazdı... (Arka sayfadan) ANKARA... ANKARA Bir Başkentin Doğuşu, Bilal N. ŞĐmşir 426 Sayfa, (14x20) Bilgi Yayınevi Yazarının da ifadesiyle 1920’lerde keçisi, kedisi ve armudundan başka bir şeyi olmayan, tozlu, sıtmalı bir Anadolu kasabasının başkent olması kolay gerçekleşmemiştir. Halledilmesi gereken sayısız problemlerden biri de; Ankara’nın başkent olmasını kabullenmek istemeyen ve bu nedenle büyükelçiliklerini Ankara’ya taşımayan çeşitli ülkelerin ikna edilmesidir. Đngiltere’nin başını çektiği bu ülkeleri ikna etmek üzere önce büyükelçiliklerini Ankara’ya taşıyacak ülkelere bedava arsa tahsisi kararı alınır ve sonra da, daha önce arsalarını satın almış olan ülkelerin paraları iade edilir. Ancak sorun bitmemiştir ve örtülü direniş devam etmektedir. Bu aşamada da eşsiz dehası bir kez daha kendisini gösteren Atatürk’ün ince bir diploması manevrası karşısında Đngiltere ikna olmak zorunda kalır... AKASYALI SOKAKLAR, Işık Kansu 147 Sayfa, (14x20) Ulus Dağı Yayınları Cumhuriyet’in Ankara Kulisi köşesinin yazarı Işık Kansu, bir kısmı Ankara’da Kültür ve Sanat dergisinde yayımlanan Ankara yazılarından derlediği Akasyalı Sokaklar’da çocukluğunun ve gençliğinin Ankara’sından kesitler sunuyor. “Orada bir yerlerde kalanlar” ve “Orada bir yerlerde yaşananlar” şeklinde iki bölüm halinde derlenen yazılar arasında yer alan ve yazarın Akasya’ya ithaf ettiği Akasyalar Sokağı başlıklı yazıda; dönemin ünlü isimlerinin yaşadığı sokaklarıyla, Sarman kedisiyle, Tonton köpeğiyle, leylaklarıyla, dut ağaçlarıyla ama ille de akasyalarıyla bambaşka bir Kızılay anlatılıyor. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Ankara/Ankara _______________________________________ Filiz Serhadlioğlu, Yağlı Boya ANKARA ÇĐĞDEMĐ Dost Kitabevi tarafından yayınlanan ve Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu ve Ergi D. Özsoy tarafından hazırlanan Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara” kitabından: Ankara çiğdemi (Crocus ancyrensis), Türkiye’de 30 kadar türü bulunan çiğdemlerden biridir ve taksonomik olarak Süsengiller (Iridaceae) ailesine aittir. Şubat-Nisan aylarında parlak sarı renkleri ile çam ormanları, step ve kayalık alanlarda 10001600 m arasında boy gösterir. Ankara çiğdemi bir Đç Anadolu bitkisidir ama yalnızca Türkiye’de yetişen bir endemiktir. Çok güzel parlak sarı çiçekleri çiçek tabanına doğru beneklenir; erkek organ başlıkları sarı ve üç parçalı tepesi olan dişi organı kırmızımsı portakal rengindedir. Ankara çiğdemi baharın miskin ve baştan çıkarıcı geçiciliğinin nadidesi olmakla kalmaz fiziksel iştahı da kabartır; Ankara çiğdeminin soğanlarından pilav da yapılır. Ankara çiğdeminin keşfi pek de kolay olmamıştır. Hikmet Birand’a “daha eski Ankara kurulmadan, hatta buralara ademoğulları bile ayak basmadan biz bu yamaçlara, Etliğe, Keçiören’e, Hüseyingazi’ye Tekdağı’na, Çaldağı’na, Çankaya sırtlarına yerleştik” diyen Ankara çiğdeminin keşfi 19. yüzyıl sonlarına dayanır. Herbert isimli bir Đngiliz doğa bilimci 19. yüzyılın son çeyreğinin başlarında Kocatepe sırtlarında birkaç çiğdem soğanı toplar ve Đngiltere’ye götürüp Spofforth’da yetiştirir. Bu doğa bilgini sonradan Ankara’lı olarak tescillenecek olan çiğdemi ona çok benzeyen ve Kırım’da yetişen Crocus susianus zanneder. Yine o dönemde, bir Đngiliz olan ve Crocus cinsine merak sardıran G. Maw, bu cinse ait pek çok türü ve akrabalıklarını dünyanın pek çok yerinden toplamaktadır. Maw’a dönemin Ankara konsolos vekilinden ve Sivas Amerikan misyonerlerinden de çiğdem gönderilir. Yine Maw, 1876’da Maraş Ahırdağı ve Kayseri Erciyes dağında çiğdemlerin bulunduğu bilgini alır. Đstanbul’dan Lady Liston tarafından toplanıp Kew Krallık Müzesi’ne gönderilen bitkiler arasında Ankara’da toplanan çiğdeme benzer örneklerin bulunduğunu işitir. Bütün bu bilgileri toparlayan Maw, Ankara çiğdemi olarak bilinen ve ilk kez Crocus ancyrensis olarak telaffuz edilen ve 80 kadar akraba türü içeren çiğdemi, 1886 tarihli monografisinde sunar. Ankara çiğdemi büyük doğa bilgini Hikmet Birand’ın Anadolu Manzaraları (1963) adlı anıtsal kitabında önemli bir yer tutar. Sabahın dolaysız alacakaranlığında Đncesu’ya doğru yola koyulan Birand pek çok çiğdemi selamlayıp geçtikten sonra Ankara çiğdemini bulur ve onunla bahar mistizmi içinde, çiğdemin gözünden zaman ve hayat üzerine, doğanın ince kıvrımlarında gezinerek sohbete koyulur. Birand anın mikrokozmik sezgisiyle, şöyle bitiri: “Şimdi tepede oturuyor ve cigaramı tüttürüyordum. Bu yamaçta hem gençleşmiştim, hem de bin yaşına basmıştım. Kendi kendime diyordum ki: bu ıssızlık içinde burada, insanın, benim şu otlardan, bulutlardan şu yamacın taşlarından ne farkım var?...” ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010) Türkülerden ___ ________ ______ ___________________________________ _________________________________ Sordum Sarı Çiğdeme Sordum sarı çiğdeme -Sen nerede kışlarsın -Ne sorarsın hey derviş Yer altında kışlarım Sordum sarı çiğdeme -Yer altında ne yersin -Ne sorarsın hey derviş Kudret lokması yerim Sordum sarı çiğdeme -Senin benzin ne sarı -Ne sorarsın hey derviş Hak korkusun çekerim Sordum sarı çiğdeme -Anan baban var mıdır -Ne sorarsın hey derviş Anam yer babam yağmur Sordum sarı çiğdeme Asacığı elinde Hak kelamı dilinde Çiğdemde dervişlik var Pir Sultan'ım erlerle Yüzü dolu nurlarla Ak sakallı pirlerle Çiğdemde dervişlik var Pir Sultan Abdal (16.yy) Fotoğraflar: Kandemir Canefe