Finality of Prophethood - Ahmadiyya Muslim Community
Transkript
Finality of Prophethood - Ahmadiyya Muslim Community
HATEM-ÜN NEBİYYİN KAVRAMININ GERÇEK ANLAMI Bazı arkadaşlar “Hatemünnebiyyin” Ayet-i Kerime’sinin Ahmedi Müslümanlar ve diğer Müslümanlarca yapılan tefsirlerin arasındaki farkı özet olarak bilmek isterler. Aşağıda bu meseleyi elimizden geldiğince özetlemeye çalışacağız. Mülüman Ahmediye Cemaatinden olmayan bazı hocaların dediklerine göre bizlerle onlar arasındaki temel ihtilaf bu Ayet üzerinde ortaya çıkıyormuş. Halbuki bizlerle onlar arasında inanış açısından hiçbir ihtilaf yoktur. Onlar “bu Ayet-i Kerime’den sonra her türlü Peygamberlik bitmiştir” demelerine rağmen, “vadedilen Mesih kesinlikle Allah’ın Peygamberi olarak dünyaya gelecektir” derler. Bu konuda Sünni ve Şii her iki mezhebin âlimler hemfikirdir. Zaten Hz.Resulüllah (s.a.v.) gelecek olan Mesih’e Sahih-i Müslim isimli hadis kitabında dört kere peygamber demiştir ve kendisine vahiy indirileceğini söylemiştir.1-2 Biz onlara “ inancınıza göre, gökte tekrar dünyaya gelmeyi bekleyen Mesih bu dünyaya indiğinde Peygamber olarak mı inecek, yoksa Allah’ü Teala onun peygamberliğine el mi koyacak? Onu peygamberlik mertebesinden mahrum edip mi gönderecek? diye sorduğumuzda; “Hayır Mesih (A.S.) geldiğinde kesinlikle peygamber olacak3 ve onun peygamberliğini reddeden kimse kâfir olacak” derler.4 Bu durumda biz onlara: “Bu inanca sahip olduğunuz için bizim ile sizin aranızda bir ihtilaf yoktur” deriz. Çünkü kıyametten önce geleceği vadedilen Mesih’in peygamber olarak geleceğine inanıyorsunuz. Biz de aynen sizin gibi, kıyametten önce geleceği vadedilen Mesih’in peygamber olarak geleceğine inanırız. İnanış bakımından aramızda hiçbir fark yoktur. İhtilafımız sadece gelecek olan Mesih’in kim olduğu konusundadır. Onlar eski Mesih gelecek derlerken, biz Resulüllah’ın ümmetinden olan birisi gelecektir deriz. İkincisi onlara göre, vadedilen Mesih çok sonraki bir zamanda gelecektir. Bize göre ise Mesih gelmiştir. İddialarına gelince: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Hatemünnebiyyin oluşundan sonra bu ümmetteki hiçbir fert Nebi sıfatı alamaz. Yani Peygamber ismiyle şereflendirilemez. Ama onların iddia ettiklerine göre bir peygambere ihtiyaç duyulursa eski ümmetten bir Peygamber bu ümmete yeniden gelebilirmiş(!). 1 .Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, c.II, Kitabu-l’Fiteni ve Eşrati-s Saati (Çev.Ahmed Davudoğlu) Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, C.10, Kitabü’l Fiten (Cev.Haydar Hatipoğlu) 3 İbnü’l Arabi, Fetühat-i Mekkiyye, c.1, s.570 4 . Navvab Sıddık Hasan Han Hececül Kirame, s.131, 426. 2 1 Bu inancın akıldan yoksun olduğu ve tezatlarla dolu olduğu ortadadır. Acaba artık peygamberin gelmesi neden yasaklandı? Bunun bir tek cevabı olabilir: “İnsanlar artık kıyamete kadar bir peygambere ihtiyaç duymayacak olduklarından artık bir peygamber gelmeyecektir.” Ama ne ilginçtir ki muhaliflerimiz bu ümmetin bir gün bozulacağını ve ancak bir peygamber vasıtasıyla düzeleceğine inanırlar. Ayrıca bu dünyanın zamanı geldiğinde bir peygambere ihtiyaç duyacağını söylerler. İnanışlara göre bozulmuş olan bu ümmet ancak bir peygamber vasıtasıyla yola gelecektir. Gördüğünüz gibi Ahmadi olmayanlarla ihtilaflarımız bir peygamberin gelip gelmeyeceği ile ilgili değildir. Gerçek ihtilafa gelince, Ahmedi Müslümanlara göre her ne zaman bir peygambere ihtiyaç duyulursa, Resulüllah’ın ümmetinden birisine bu vazife verilecektir. Yani bu ümmetin bir ferdi insanları düzeltmek için görevlendirilecektir. Ama bazı hocaların dediklerine göre bu dünya bir peygambere ihtiyaç duyduğu zaman, bu ümmetten biri değil, Hıristiyanların peygamberi Hz.İsa (a.s.)nın bizzat gelmesi suretiyle düzeltilecektir. Yani Hz.Resulüllah ebediyyen Hz.İsa’ya minnettar kalacaktır. Bu demektir ki: Onlara göre Muhammed Ümmeti’nde hiçbir ana peygamber anası olmaya layık değildir. Bu konudaki tezat dolu inanışlar Allah’ın yüce şanını dahi zedelemektedir. Örneğin; Allah’ü Teala bir taraftan Hatemünnebiyyin Ayet-i Kerimesi’ni indirip, bu ayette “artık hiçbir peygamberin gelmeyeceğini bildirirken diğer taraftan da bu dünyanın kıyametten önce bir peygambere ihtiyaç duyacağını bildirmiş. Böylelikle her iki sözü arasındaki çelişkisinden ötürü haşa zor durumda kalmış. Netice itibariyle bu zor durumdan kurtulmak için bir çözüm üretmiş. Hıristiyanların peygamberi olan İsa (a.s.) binlerce sene Söz konusu çözüme göre, gökte bekletilecekti ve insanoğlu bozulup peygambere ihtiyaç duyduğunda da dünyaya gönderilecekti. Ama Kur’an-ı Kerim İsa’nın tekrar gelişine müsaade etmemektedir. Kur’an-ı Kerim İsa (a.s.) için “Resulen ila beni İsrail5” buyurmuţtur. Yani O sadece İsrailoğulları’na peygamber olarak gönderilmiştir. Bunun manası şudur: İsa’nın (a.s.) peygamberliği sadece İsrailoğulları ile sınırlandırılmıştır. Bir mümin bu inancı inceledikçe tezatlarını görüp hayrete düşer. Hz.Resulüllah’ın anlattıkları arasında böyle bir tezadın olamayacağına iman edip bu inanıştan vazgeçer. Değerli okuyucular! Ev ihtiyaçlarını gideremeyip, komşusundan yardım isteyen adamın ve ailesinin, özürlü veya yeteneksiz olduğu ortadadır. Çünkü kendi ailesine yardım edemeyip onları başkasına muhtaç duruma düşüren bir insan başkalarına nasıl yardımcı olabilir? Böyle bir durum onu küçük düşürüp yardıma koşan komşusunu yüceltir. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ümmeti bir peygambere ihtiyaç duyduğunda, bu ümmetten çıkıp hiç kimsenin dünyayı düzeltemeyeceğini ve sonuç olarak dünyanın manevi ihtiyaçlarının bu ümmet tarafından karşılayamayacağını ileri süren bir inanış, Resulüllah’ı ve 5 ÂLİ İmrân, a.50 2 ümmetini küçük düşürüp, İsa ve ümmetini yüceltmektedir. Böyle bir inanış aslında eski bir peygamberin dünyaya geri gelip bu ümmete hüküm sürmesi Hatemiyyete aykırıdır ama bu ümmetten birisinin gelmesi, şerefini zedelemek şöyle dursun Peygamber Efendimiz’in şanını şerefini daha da yüceltecektir. Kur’an Kerim İsa’nın sadece İsrailoğullarına peygamber olarak gönderildiğini söylemektedir. Ama söz konusu inanca göre, ikinci gelişinde, İsa Kur’an’ın söylediklerin tersine bütün dünyaya peygamber olarak gelecek. Şimdi İsa (a.s.) geldiğinde birisi “Resulen ila Beni İsrail6” ayet-i Kerimesi’ni İsa’ın (a.s.) önüne koyarsa ve “Ey İsa, Kur’an-ı Kerim senin sadece İsrailoğulları’na peygamber olarak gönderildiğini söylüyor. Nitekim senin bize hitap etmen yanlıştır. Sen git İsrailoğullarıyla uğraş” dediğinde İsa’nın cevabı ne olacak? Acaba Kur’an’ın ayetini mi değiştireceğiz. Allah tarafından bütün dünyaya gönderilecek olan bir peygamber böyle bir kişiye doğal olarak şunu diyecektir: “Hayır bu Ayet-i Kerim’e eski peygamberliğim dönemi ile ilgilidir. Bu devirde benim peygamberliğimin kapsamı genişletildi. Ben artık tüm dünyanın peygamberiyim.” İsa’nın (a.s.) bu şekilde gelişi yeni bir peygamberlik ile gelmesi demektir. İkinci gelişin de o, yeni bir peygamberlikle şereflendirilmedikçe, bütün dünyaya hükmedemez. Peygamber Efendimiz’in anlattıklarına göre, kendisi ve diğer peygamberler arasındaki temel fark şudur; Kendisi’nden (s.a.v.) önce gelen bütün peygamberler, küçük kabilelere veya kavimlere gönderildi. Bunun tersine Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in peygamberliği bütün dünyayı kapsamaktadır7. O halde, peygamberlikleri sadece kavimler ve kabilelerle sınırlı diğer peygamberlerden her hangi biri, nasıl Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) peygamberliğine ortak edilebilir.? Çünkü miras hakkı olmayan bir kişinin aile reisinin malından bir şeyler alma çabasında olması, malına ortak olmaya çalışması demektir. Ama babasının malından bir şeyler alan oğul, mirasçı olduğundan ona eş veya ortak olma çabasında değildir. Aynen bunun gibi, Resulüllah’ın manevi evladı olan bu ümmetin bir ferdi, peygamber olarak gönderildiği taktirde gelişi, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Hatemiyyet” makamına aykırı değildir. Çünkü o Peygamber’in manevi evladı olduğundan, peygamberliği’ne ortak olmayıp, mirasçısı olduğundan, veraset yoluyla Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) peygamberliğini devam ettirmektedir. Sonuç olarak gelişi Efendimiz’in (s.a.v) peygamberliğinin devamıdır. İsa’yı getirmekte ısrarcı olanlara: “İsa (a.s.) geldiğinde, Kur’an ile mi yoksa İncil ile mi hükmedecek?” diye sorduğumuzda, İncil ile değil Kur’an ile hüküm sürdüreceğini bize anlatırlar. Peki ohalde ; İsa (a.s.) Kur’an-ı Kerim’in ince anlamlarını ve tefsirini nasıl öğrenecek? Gizli sırlarını nasıl anlayacak? Onları “Allah’u Teala öğretecek” derler. Bunun manası şu: Kur’an-ı Kerim Efendimize vahiy edildiği gibi, İsa’ya (a.s.) da vahiy edilecek. Böylelikle İsa (a.s.) bu konuda da haşa Peygamber 6 Ali İmran, a.50 3 Efendimiz’e (s.a.v.) ortak edilecek. Bütün bu uydurma inanışlardan sonra yine de ısrarla: Gelecek olan İsa (a.s.) eski bir peygamberdir” derler. Değerli okuyucular, eski devirde kendisine İncil, ama ikinci gelişinde Kur’an-ı Kerim vahiy edilen, ilk gelişinde İncil ile ama ikinci gelişinde Kur’an-ı Kerim ile hüküm süren, eski devirde peygamberliği sadece İsrailoğulları ile sınırlı tutulan ama yeni gelişinde peygamberliğinin sınırları bütün dünyayı kapsayacak şekilde genişletilen, bir peygamberin gelişine, “peygamberliği eski peygamberliğidir” denebilir mi? Sonra hocalar Hz.Resulüllah’ın zaman bakımından, son peygamber olduğunu ileri sürerler. Bu da İsa’nın gelişi ile ilgili inanışlar arasındaki başka bir tezadı ortaya çıkarmaktadır. İsa (a.s.) dünyaya geldiği takdirde insanoğlunun en son peygamber olarak gördüğü kişi, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) değil, İsa (a.s.) olacak. Hani Peygamber efendimiz (s.a.v.) zaman açısından son peygamberdi. Aslında inanışların derinliğine indiğimizde açıkça anlaşılan şudur:Onlara göre zaman açısından son peygamber Peygamber Efendimiz (s.a.v.)değil, İsa’dır. Böyle tezatlarla dolu bir inanışı Ahmediler reddederler. İnancımıza göre gelecek olan kim olursa olsun, hangi mertebe ve makam ile gelirse gelsin, peygamberimizin hizmetçisi olup, feyzinden feyzlenecek ve bereketinden bereketlenip bunu insan oğluna dağıtacaktır. O, itaat açısından en ileriye gittiği için Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) verilmiş olan vazife ona da verilecektir ve görevi, “Yüzhirehu aladdinikullih8” yani “İslamiyet’in diğer dinlere üstün kılınması”olacaktır. İddia ettiklerine göre, “Hatemünnebiyyin” ayet-i Kerimesi’nin inişiyle öyle bir peygamber dünyaya geldi ki, O’nun vücudunda bütün peygamberler son buldu. Böyle bir iddiaya göre peygamberlerin son bulması iki farklı şekilde olabilir. Birincisi; fiziksel olarak son bulması, ikincisi; manevi olarak feyz ve bereketlerinin sona ermesidir. Bu konudaki iddialarını ele alırsak iki sorumuz olacaktır; Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) gelişinden önce zaten bütün peygamberler fiziksel anlamda vefat etmişti, onların fiziksel hayatı son bulmuştu. Bir tek İsa (a.s.) kalmıştı. İddia ettiklerine göre İsa (a.s.) Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) önce hayatta olduğu gibi hâlâ göklerde yaşıyormuş. O halde söyleyin, kim kimi sona erdirdi? Kim kimin eliyle son buldu? Bu inanca göre doğal olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) İsa’yı (.a.s.) sona erdirmiş değildir. Aksine İsa (a.s.) Peygamber Efendimiz’i fiziksel açıdan (s.a.v.) haşa sona erdirmiştir. Manevî açıdan feyz ve bereket dağıtma meselesine gelince; inancımıza göre, İsa dahil, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) gelişinden önce bütün peygamberlerin manevî feyzi ve bereketi tükenmişti. Ama iddia ettiklerine göre bütün peygamberlerin feyzi ve bereketi sona ermiş olup bir tek Hz.İsa’nın (a.s.) manevî feyzi ve bereketi hâlâ tükenmiş değildir. Aksine Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) gelişinden sonra feyzi çoğalarak devam 7 8 Sahih-i Buhari ve Tercemesi;C.2 Kitabü’s Salat, s.535 Saf Suresi, a.10 4 edecekmiş ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ümmeti bozulduğunda, hiç kimsenin feyzi ümmeti kurtaramazken, bir tek İsa’nın manevî feyzi ve çabasıyla ümmet yeniden düzelecekmiş. Hz.Resulüllah’ın gelişinden sonra dahi İsa’nın feyzi ve bereketinin sona ermeyip, kat kat artmış olduğunu iddia eden bu inanca göre, kim kimin feyzi ve bereketini sona erdirdi? Ahmedi Cemaati’ne mensup Müslümanlar, “Hatemünnebiyyin” ayet-i kerimesinin her iki anlamını da kabul ederler. Onlara göre, “Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) gelişiyle O’ndan önceki tüm peygamberlerin fiziksel ve manevi hayatlarının her ikisi de son bulmuştur. Ahzap Suresi’nun Hatemünnebiyyin ayetinde kullanılan “Hatem” kelimesine gelince, bu kelime Kur’an-ı Kerim aracılığıyla Arapça’ya kazandırılmış bir kelime değildir. Bu kelimeyi günlük konuşmalarında da Araplar kullanagelmişlerdir. Nitekim bu kelimeyi anlamak için Araplar’ın bu kelimeyi ne amaçla kullandıklarını bilmemiz gerekir. Araplar bu kelimeyi hiçbir zaman, “zaman açısından son olan kişi” için kullanmazlar. Mesela İbn-i Sina’ya “Hatemü’l Etibba” ve büyük şairlerden birine “Hatemü’ş Şuara” denilmiştir. Hindistan’da geçen meşhur tabip Hekim Acmel Han Bey’e “Hatemü’l Hükema” denilmiştir. Şimdi eğer “Hatem” kelimesinin anlamı zaman açısından son kişi demek ise, o zaman İbn-i Sina’ya “Hatemü’l Etibba” denildiğine göre, ondan sonra hiçbir tabibin olmaması gerekirdi. Aslında Araplar “Hatem” kelimesini kullandığında, o kişinin kendi meslek grubu içinde otorite olduğunu belirtmek isterler. Yani İbn-i Sina’ya “Hatemü’l Etibba” demekle onun son doktor olduğunu değil, tam tersine onun tıp otoritesi olduğunu söylemek isterler. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizzat bu kelimeyi kullandı ve Hz. Ali’ye (r.a.) “Benim peygamberlerin Hatemi olduğum gibi sen de evliyaların Hatemisin” dedi. Hocaların iddia ettiği anlamıyla bu Hadisi ele alacak olursak, Resulüllah haşa şunu demek istemiş: Ey Ali! Ben peygamberlerin “Hatemi” olduğumdan dolayı ümmet içinden yeni bir peygamber gelemez. Ama ihtiyaç duyulduğunda eski bir peygamber gelebilir. Aynen bunun gibi, sen “Hatemü’l Evliya” olduğundan senden sonra bu ümmet içinden hiç kimse evliyalık mertebesine yükselemez. Ama ihtiyaç duyulursa eski bir ümmetten bir evliya bu ümmete gönderilir(!).” Bu tezin her açıdan Kur’an-ı Kerim’e ters düştüğü ortadadır. Çünkü Kur’an-ı Kerim “Ala inna evliyaallahi la havfun aleyhim” yani “Allah’ın evliyalarına, hiç korku yoktur” buyurmaktadır. Ama Hatem kelimesi ile ilgili hocaların dediğini kabul edecek olursak, bu ümmetten hiç bir evliyanın çıkmaması gerekirdi. Bu kelimeye yüklemek istedikleri anlam doğru ise, Allah’u teala neden “Bu ümmet içindeki evliyalara, korku yoktur” buyurmaktadır. Ama Ahmedi Müslümanların söylediği anlam Arapça dilinde en geniş şekliyle kabul görmüş anlamdır. Nitekim söz konusu Hadis’te bize göre Hz.Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şunu demek istemiştir: 5 “Ey Ali ben peygamberlerin “Hatem”iyim. Yani onlar için son otoriteyim, eğer bir iddiacı benim yolumda ise benim düsturlarıma uyup izlerimi taşıyorsa o doğru peygamberdir, ama benim siyretime, benim yoluma ters düşen iddiacı yalancıdır. Aynen bunun gibi eğer bir kişinin evliya olduğu söyleniyor ve o senin izlerini taşımıyorsa onun evliya olması da mümkün değildir.” Değerli okuyucular! Hz.Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sözlerinin hikmetlerini anlamaya çalışınca ne güzel anlamlar ortaya çıkmaktadır. Hocaların ortaya koyduğu mana korkunç sonuçlar doğurmaktadır. Ama Arapça dilinin desteklediği manayı bu devirdeki sahte tarikat şehyleri ve evliyalarına uyguladığımızda onların iç durumu ortaya çıkmaktadır. Çünkü yaptıkları Hz.Ali’nin (r.a.) yaptıklarına ters düşüyorsa, evliya olmadıkları anlaşılır. Hatemünnebiyyin’in başka bir anlamı “Musaddıkunnebiyyin” yani peygamberleri onaylayan peygamber demektir. Hatem aslında yüzük veya mühür demektir. Mühür onaylamak için kullanılır. Aslında bu iddia benzeri bulunmamış bir iddiadır. Gelmiş geçmiş hiçbir peygamber bu makama ermemiştir. Sadece Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu makama nail olmuştur. Yani, sadece Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bütün peygamberlerin doğruluğunu onaylayan tek peygamberdir. Dünyaya yüzlerce peygamber geldi. Ama hiçbir peygamber başkasının doğruluğunu onaylamadı. Ancak Peygamber efendimiz (s.a.v.) kendisine iman edenlere: “Sizin sadece bana iman etmeniz yetmez, benden önce gelmiş, bildiğiniz ve bilmediğiniz bütün peygamberlere iman etmeniz gerekir” buyurdu. Nitekim Kur’anı Kerim “Amenerresulü bima ünzile ileyhi min rabbihi vel mü’minun, küllün amene billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve resulihi la nüferriku beyne ahadim min rüsulih9” buyurmaktadır. Yani peygamber ve müminler Allah’a, meleklerine, kitaplarına, bütün peygamberlere iman ederler ve şöyle derler: Allah’u Teala tarafından gönderilmiş hiçbir peygamber arasında bir fark gözetmeyiz.” “Hatemünnebiyyin”in gerçek anlamı işte budur. Böyle bir mana dan dolayı, İslamiyet’in karşısında bütün dinlerin boynu eğik olmakla kalmayıp, bütün peygamberler dahi Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) minneti altındadırlar. Çünkü bir tek Peygamber efendimiz (s.a.v.) bütün peygamberlerin doğruluğunu onayladı. “Hatemünnebiyyin”in anlamı “zaman açısından son peygamber” olarak kabul edilirse, bu manada nasıl bir fazilet olabilir? Hayırlı bir işte son olmanın nasıl bir fazileti vardır? Bu mana Resulüllah’ın hangi üstünlüğünü ortaya koymaktadır? Değerli okuyucular!Makalemin sonunda, “Hatem” kelimesinin hangi manaya geldiğini eski bilginlerin ifadeleriyle süslemek isterim. Bilindiği gibi, bugünlerde bu kelime din adamları tarafından “zaman bakımından son peygamber” şeklinde çevrilmektedir. Halbuki hatem kelimesi söz konusu ayet-i 6 kerimede isim tamlaması olarak kullanılmıştır. Hatem kelimesinin Arapça’da bu şekilde kullanılışı asla, “zaman bakımından son ferd” anlamına gelmez. Böyle bir durumda Hatem kelimesi: İsnad edilen grubun en yüce, en mükemmel ve en faziletli kişi ve yegane otoritesi anlamına gelir. Bir grubun “Hatemi” denilen kişi öyle bir kişidir ki, söz konusu grubun fertleri arasında onun benzeri ve eşi yoktur. O, isnad edilen grubun kemallerinin son derecesine ulaşmış olup grubunda niha’i otorite haline gelmiştir. Nitekim Hatem kelimesinin “Hatemü’n Nebbiyyin” yahut “Hatemü’l Enbiya” tarzında kullanılışı hiçbir devirde “zaman bakımından son ferd” olarak kabul edilmemiştir. Tersine Hatem kelimesi “zaman açısından son olmayıp isnad edilen grubun bütün fertlerinin en üstünü ve kemal bakımından kemalin son derecesine ulaşıp en son otorite haline gelmiş kişi anlamında kullanılmıştır.” Kısacası Hatem-ün Nebiyyin “Zaman açısından son peygamber” demek değildir. Bunun anlamı peygamberlerin en üstünü, peygamberler arasında benzeri bulunmayan, kemal açısından peygamberliğin son derecesine ulaşıp en son otorite haline gelmiş peygamber demektir. Hatem kelimesi “Hatemü’n Nebiyyin” yani “peygamberlerin hatemi” tarzında kullanıldığı zaman, ne anlama geldiği aşağıdaki örneklerden anlaşılmaktadır: 1-Ebu Tamam Et-ta’î isimli bir şair vefat ettiğinde Hasan Bin Vehb isimli başka bir şair onun için mersiye yazar. O, bu mersiyede Ebu Tamam’a “Hatemü’ş Şuara” yani “şairlerin hatemi” der.10 2- Ebüttabib isimli şaire “Hatemü’ş Şuara” (şairlerin hatemi) denmiştir.11 3- Ebül A’la El-Müarra’ ya “Hatemü’ş Şuara” yani “şairlerin hatemi” denmiştir.12 4- Hindistan’da Şeyh Ali Hazin’e “Hatemü’ş Şuara” yani “Şairlerin hatemi” denilir.13 5- Habib Şirazî’ye İran’da “Hatemü’ş Şuara” yani “Şairlerin hatemi” denilir.14 6- Peygamber Efendimiz Hz.Ali’ye hitaben: Ben Hatemü’l Enbiyayım ve ey Ali sen“Hatemü’l Evliya”sın yani “evliyaların hatemi”sin buyurmuşlardır.15 7- İmam Şafi (A.R.) “Hatemü’l Evliya” yani “evliyaların hatemi”dir.16 8- Muhyüddin İbn-i Arabî “Hatemü’l Evliya” yani evliyaların hatemi”dir.17 9- Kafur “Hatemü’l Kiram” idi.18 10- Muhammed Abdüh Misrî “Hatemü’l Eimmeh” “imamların hatemi”dir.19 11- Esseyyid Ahmed Essünüsî “Hatemetü’l Mücahidin” yani “mucahidlerin hatemi” idi.20 9 Bakara Suresi, a.286 Vefiyyat-ül Ayan Li İbni Halikkan Misrî, c.1 s.123 11 Mukaddime Divanü’l Mütenabbi Misrî s.y 12 A.G.E. Dip Not. s.y. 13 Hayat-ı Sa’di s.117 14 Hayat-ı Sa’di, s.87 15 Tefsir Es-safi, Ahzab Suresi, Hatem-ün Nebiyyin Ayeti’nin Tefsiri 16 Et-tühfetüsseniyye s.45 17 Fetühat-ı Mekkiye’nin kapağı 18 Şerh Divanü’l Mütenebbi s.304 19 Tefsir El-fatiha s.148 10 7 12- Ahmed Bin İdris’e “Hatemetü’l Ulema” yani “alimlerin hatemi” denmiştir.21 13- Eb-ül Fazl El-Ulusî “Hatemetü’l Muhakkikin” yani “araştırmacıların hatemi”dir.22 14- Şeyh-ül Ezher Selim El-buşra “Hatemü’l Muhakkikin” yani araştırmacıların hatemi”dir23 15- İmam Seyutî “Hatemetü’l Muhakkikin” yani “araştırmacıların hatemi”dir.24 16- Hz.Şah Veliyüllah (A.R.) “Hatemü’l Muhaddisin” yani “hadisçilerin hatemi”dir.25 17- Eş-Şeyh Şemsettin “Hatemetü’l Huffaz” yani “hafızların hatemi”dir.26 18- Evliyaların en üstünü “Hatemü’l Evliya” yani “evliyaların hatemi”dir.27 19- Veli ilerleye ilerleye bir gün “Hatemü’l Evliya” yani “evliyaların hatemi” olur.28 20- Eş-Şeyh En-Necib “Hatemü’l Fükaha” yani “fıkıh adamlarının hatemi”dir.29 21- Şeyh Reşid Rıza “Hatemetü’l Müfessirin” yani “tefsircilerin hatemi”dir.30 22- Şeyh Abdül Hak “Hatemtü’l Fükaha” yani “fıkıh adamlarının hatemi”dir.31 23- Eş-Şeyh Muhammed Necib “Hatemetü’l Muhakkikin” yani “araştırmacıların hatemi”dir.32 24- En faziletli evliya “Hatemü’l Velaya”dir.33 25- Hz.Şah Abdül Aziz “Hatemü’l Muhaddisin vel Müfessirin” yani “hadisçilerin ve tefsircilerin hatemi” dir.34 26- Eş-Şeyh Muhammed Bin Abdüllah “Hatemetü’l Huffaz” yani “hafızların hatemi”dir.35 27- Allame Sa’düddin Taftazanî “Hatemetü’l Muhakkikin” yani “araştırmacıların hatemi”dir.36 28- İbn-i Hacer El-Eskalanî “Hatemetü’l Huffaz” yani “hafızların hatemi”dir.37 29- Mevlevi Muhammed Kasim “Hatemü’l Müfessirin” yani “tefsircilerin hatemi”dir.38 30- İmam Seyutî “Hatemetü’l Muhaddisin” yani “hadisçilerin hatemi”dir.39 31- Padişah’a “Hatemü’l Hukkam” yani “amirlerin hatemi” denilir.40 32- Peygamber Efendimiz (S.A.V.) “Hatemü’l Kâmilin” yani “kemale ermiş olanların hatemi” idi.41 20 El-Camiatü’l İslâmiyyeh Filistin 27 Muharrem 1352 Hicrî El-akdünnefis 22 Tefsir Ruhu’l Meani’nin Kapağı 23 El-Heraş s.372 24 Tefsir El-İtkan’ın Kapağı 25 Ucale-i Nafýe’nin Birinci Cildinin Kapağı 26 Et-Tecridüsserih Mukaddime, s.4 27 Tezkeretü’l Evliya s.422 28 Fütuhu’l Gayıb, s.43 29 Gazete, Essiratü’l Müstakim, Yafa, 27 Receb, 1354 hicrî. 30 El-Camia-tül İslâmiyyeh, Filistin 9 Cemadiyüssani 1354 31 Tefsir El-İklil’in Kapağı 32 El-İslâm, Mısır, Şaban 1354 Hicrî. 33 Mukaddime İbn-i Haldun, s.271 34 Hediyetü’ş Şiye, s.4, Yazar Muhammed Kasım Nanotavî 35 Erresail Ennadireh, s.30 36 Şerh Hadis El-Arbain s.1 37 Tabakatü’l Müdellisin’in Kapağı 38 Esrar-ı Kur’anî’nin Kapağı. 39 Hadiyyet-üş Şii, s.210 Yazar, Muhammed Kasım Nanotavî 40 Hüccatü’l İslâm, s.35 41 Hüccatü’l İslâm, s.35 21 8 33- İsa(A.S.) “Hatemü’l Esfiya”dır.42 34- Hz.Ali (R.A.) “Hatemü’l Evsiya”dır.43 35- Peygamber Efendimiz (S.A.V.) “Hatemü’l Muallimin” yani “öğretmenlerin hatemi”dir.44 36- Eş-Şeyh Es-Südûk “Hatemü’l Muhaddisin”dir.45 37- Ebül Fazl Şihab El-Ulusî “Hatemü’l Üdeba” yani “edebiyatçıların hatemi”dir.46 38- Eş-Şeyh İbrahim El-Kuranî “Hatemetü’l Müte’ahhirin”dir.47 39- Mevlevi Enver Şah Keşmirî “Hatemü’l Muhaddisin”dir.48 40- Peygamber Efendimiz Hz.Ali’ye hitaben şöyle buyurdu: Ben “Hatemü’l Enbiya”yım ve ey Ali! Sen “Hatemü’l Evsiya”sın.49 41- Peygamber Efendimiz (S.A.V.) amcası Hz.Abbas’a (R.A.) hitaben şöyle buyurdu: “Ey amcam! Peygamberlikte benim Hatem-ün Nebiyyin olduğum gibi hicrette sen “Hatemü’l Muhacirin” sin50.” Yani göçmenlerin hatemisin. 42- Mevlevi Reşit Ahmed Gangohî “Hatemü’l Evliya vel Muhaddisin”dir.51 43- Mevlevi Enver Şah “Hatemü’l Muhaddisin”52dir. 44- Mevlevi Reşit Ahmed Gangohî “Hatemü’l Ekâbir”53dir. 45- Galip ve Zevk “Hatemü’ş Şuara”dırlar.54 46- Mevlana Şibli Nu’mani “Hatemü’l Musannifin55” yani yazarların hatemidir. 47- Muhyüddin İbn-i Arabi’ye “Hatemü’l Evliya” denmiştir. Acaba o zaman açısından en son evliya olduğu için mi ona bu hitap verildi? Bu konuda şöyle denmiştir: “ Hayatta bu kadar zengin ve muazzam kütüphane bırakmış yetmiş altı yıllık bir ömür içinde onun yükseldiği muhteşem irfan ve fazilet mertebesine yaklaşmış bir ârif yoktur. Bu itibarla onu “Hatemü’l Evliya ve Sultanü’l Ârifin” lakaplarıyla anan takdir ehli tamamıyla haklıdır.56” Yukarıdaki bu örnekler Arap literatüründen veya Arapça’yı iyi bilen diğer âlimlerin kitaplarından alınmıştır. Müslüman Ahmediye Cemaati tarafından bu ve buna benzer örnekler Arap ülkeleri dahil olmak üzere çeşitli ülkelerde birçok dile çevrilip yayımlanmıştır. Ama maalesef muhalifler delillerimizi çürütecek ve hatem kelimesinin bu şekildeki kullanılışının “zaman açısından son kişi” 42 Bakiyyetü’l Mütekaddimin, s.184 Menarü’l Huda, s.106 44 Es-siratü’s Sevi, Allame Muhammed Sibteyn 45 Kitap Men La Yahduruhul Fakih. 46 Ruhu’l Meani’nin Kapağı 47 Tefsir Ruhul Meani c.5 s.453 48 Reisü’l Ahrar s.99 49 Kunuzu’l Hakaik Fi Ahadisi Hayr-ul Halaik, Haşiye Cameüssagir Mısrî c.1 s.80 50 Kenzü’l Ummal c.6 s.178 51 Bknz.Reşit Ahmed’in ölümü üzerine Mevlevi Mahmud-ul Hasan Devbendî’nin yazdığı mersiye. 52 El-cevabu’l Fasih, s.2 Yazar Mevlevi Bedr Alem Devbend Müderrisi. 53 Risale El-Kasım, c.2 s.5,9 54 Müvazene Enis ü Debir, s.29 Yazar,Mevlana Şibli Nu’mani 55 İfadat-ı Mehdi s.294 43 9 anlamına geldiğini gösterecek bir tek örnek ileri sürememişlerdir ve Allah’ın izniyle kıyamete kadar bunu yapmaları mümkün değildir. Kısacası, ileri sürdüğümüz bu örneklerden açıkça anlaşılıyor ki, Arapça’da bir kişiyi överken ona “Hatemü’ş Şuara” Hatemü’l Muhaddisin” vs. denildiğinde, bunun anlamı zaman bakımından son şair veya son hadisçi değil, en iyi şair, en iyi hadisçi, kendi sahasında otorite olan hadisçi veya şair demektir. Aynı şekilde Hatemü’n Nebiyyin veya Hatemü’l Enbiya zaman bakımından son peygamber değil, peygamberlerin en üstünü, peygamberliğin son derecesine varmış en son otorite demektir. Bu kelimenin “zaman bakımından son peygamber” şeklinde çevrilmesinin bir dayanağı yoktur. 56 Şark-İslâm Klasikleri, Fusus-ül Hikem, Muhyiddin-i Arabî, Çev.Nuri Gencosman, M.E.B. İST.1990 10 NOT. Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki adreslere müracaat etmek gerekir: Ahmadiyya-Muslim-Gemeinde- Nuur Moschee Babenhäuser Landstraße 25 60599 Frankfurt Tel.069-681485 Ahmadiyya-Muslim-Gemeinde-Al-Mahdi Moschee Massenhausener Str.7 85375 Neu Fahrm bei München Tel. 08165-5996 Ahmadiyya-Muslim-Gemeinde- Bait-un Nasr Eichhornstr. 2-4 50735 Köln Tel.0221-713307 Ahmadiyya - Muslim - Gemeinde - Fazle - Omar Moschee Wieckstr-24 22527 Hamburg Tel. 040-405560 Ahmadiyya-Muslim-Gemeinde- Mahmud-Moschee Forchstr. 323 CH-8008 Zürich Tel. 01-535570 Ahmadiyya-Muslim-Freizeitzentrum. Nasirbagh Frankfurter Str. 136 64521 Groß-Gerau Tel.06152-81777 Bait-ul Muqeet Mittelweg 43 60318 Frankfurt/M Tel.069- 554577 11