Siyasal Liderlik ve Süleyman Demirel Örneği Analiz ve
Transkript
Siyasal Liderlik ve Süleyman Demirel Örneği Analiz ve
Siyasal Liderlik ve Süleyman Demirel Örneği Analiz ve Değerlendirme Çalışması Hasan KARABAKKAL İÇİNDEKİLER ÇALIŞMANIN İNGİLİZCE ÖZETİ .................................................................................................................2 GİRİŞ ........................................................................................................................................................3 Lider ve Liderlik Kavramlarının Değerlendirilmesi ................................................................................3 Siyasal Liderlik ve Süleyman Demirel’in Liderlik Anlayışı .....................................................................4 SÜLEYMAN DEMİREL’İN SİYASET ÖNCESİ YAŞAMI ...................................................................................6 Demirel’in Ailesi ve Aile Hayatı ............................................................................................................6 Demirel’in Çocukluk Yılları ...................................................................................................................7 Demirel’in Okul Yılları ..........................................................................................................................9 Başbakanlığa Giden Yolda Demirel ................................................................................................... 10 DSİ Deneyimi ve Demirel’in Ön Plana Çıkması ................................................................................. 10 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ve Demirel ................................................................................. 11 SÜLEYMAN DEMİREL’İN SİYASİ SERÜVENİ ............................................................................................ 11 Demirel’in Adalet Partisi’nde Siyasete Başlaması ............................................................................. 11 Krizli Yıllar ve Demirel’in Liderlik Özellikleri ...................................................................................... 12 Bülent Ecevit’in CHP’nin Başına Gelişi ve Demirel’in Söylemlerindeki Değişim ............................... 14 12 Eylül Askeri Darbesi ve Süleyman Demirel ................................................................................... 14 DEMİREL’İN SİYASAL LİDERLİĞİNİN TEMEL DAYANAKLARI ................................................................... 15 Demirel’in Söylemlerindeki Vurgu: Sessiz Milyonların Sesi Olma ..................................................... 16 Demirel’in Söylemlerindeki Vurgu: Milli İrade ve Sandığa Saygı ...................................................... 18 SONUÇ .................................................................................................................................................. 19 Hasan Karabakkal ABSTRACK of the Study In this study, the PhD dissertation of Aysegul Komsuoglu, which was finished in Istanbul University under the supervision of Prof. Toktamış Ateş, was investigated with respect to the concepts and paradigms of “Interpersonal Dynamics in Organizations” doctorate level lecture at Marmara University, Organizational Behavior Program. Suleyman Demirel had been a high bureaucrat for 10 years, a prime minister for 12 years and a president for 7 years in 91-year-old Turkish Republic. He was an important political witness for 29 years in 50-year old Turkey at that time. For that reason, I thought that the life Süleyman Demirel, his understanding of leadership and the social dynamics that had an influence on his discourse in the politics are worth of investigation. The Author (Komsuoglu) started her work with the descriptions of the concepts of leader and leadership, which was followed by the main bases of Demirel’s leadership. Besides, she tried to comprehend the reasons for long-lasting leadership of Süleyman Demirel, despite the military interventions and political instability in Turkey. Since the scope of original study was limited until Demirel’s presidency period, my analysis of study was limited to that process, as well. I want to underline that this study contributed to my understanding of the evolution of Turkish politics from 1960 to 2000s and Demirel’s leadership style. Source: Komşuoğlu, Aysegül, (2003), Siyasal Liderlik ve Süleyman Demirel Örneği, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Doktora Programı. Hasan KARABAKKAL 2 Hasan Karabakkal Siyasal Liderlik ve Süleyman Demirel Örneği Analiz ve Değerlendirme Çalışması GİRİŞ Bu çalışmada Ayşegül Komsuoğlu’nun İstanbul Üniversitesi’nde Prof. Dr. Toktamış Ateş’in danışmanlığında gerçekleştirdiği doktora tezi, “Örgütlerde Kişilerarası Dinamikler” doktora dersi kapsamında incelenmiştir. 91 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin 50 yılında 10 sene yüksek idarecilik, 12 sene başbakanlık ve 7 sene cumhurbaşkanlığı yapmış Süleyman Demirel’in hayatı, liderlik anlayışı ve bu anlayışa etki eden toplumsal olaylar değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında yazar lider ve liderlik kavramlarını ele almış ve Süleyman Demirel’in liderliğinin temel dayanaklarına değinmeye çalışmıştır. Ayrıca, 1960 ila 1980’li yıllarda kendi deyimiyle ‘sessiz milyonların sesi’ olan Süleyman Demirel’in birçok müdahale ve kesintiye rağmen uzun yıllar devam eden liderliğinin nedenleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışma, Demirel’in cumhurbaşkanlığı dönemine kadarki süreyle sınırlandırıldığından değerlendirme de aynı şekilde bu süreyle sınırlı tutulmuştur. Lider ve Liderlik Kavramlarının Değerlendirilmesi Yazar, çalışmanın başında lider ve liderlik kavramlarını tanımlamaya çalışmıştır. Yazara göre lider ve liderlik, tanımlanması zor olan birer kavramdır. Bu zorluk farklı alan ve kişilere göre farklılık gösterse de ortak nokta liderin tek başına var olamayacağıdır. Ancak, yazar çalışmada bir kişinin lider olabilmesini, belli insanların hayatında rol oynayabilmesine, onları motive edebilmesine, belli bir inancın sembolü olabilmesine ve grup için birleştirici bir rol üstlenebilmesine bağlamıştır. Bu noktada, Ronald’ın (2000)1 liderlikte altını çizdiği açıklamadan faydalanılmıştır. Ronald, lideri “kendi takipçilerini motive edebilen, hedefleri uğruna mücadele edebilmeleri için esin kaynağı olabilen, grubun bütünlüğünü koruyabilen, belirli düzeyde otoriteyi sağlayabilen, kendine duyulan bağlılığı yaptırım sonucu değil duygusal bağ ile koruyabilen, topluluğun inançlarını temsil edebilen ve onların haklarını koruduğuna inandıran insan” şeklinde tanımlamıştır. Ronald’ın yaklaşımıyla liderin, diğer insanlardan farklı olma, güçlü iletişim becerisine sahip olma ve engeller karşısında yılmama gibi özellikleri barındırması gerektiği ileri sürülebilir. Çalışmada yazar lider ve liderlik kavramlarını açıkladıktan sonra liderlik özelliklerine değinmiştir. Liderin özelikleri açıklanırken Karslı’nın (1997)2 yaklaşımından yararlanılmış ve Büyük Selçuklu Devleti’nde Sultan Alp Arslan ve oğlu Sultan Melikşah’a vezirlik etmiş ve devleti düzenleyen anlamına karşılık gelen Nizamülmülk’ün değerlendirmesini örnek göstermiştir. 1 Ronald A. Heifet, Leadership without Easy Answer, Cambridge, Harvard University Press, 2000, s.14. Mehmet Durdu Karslı, “Stratejik Liderlik Becerileri”, 21.yy.’da Liderlik Sempozyumu Bildiriler Kitabı, İstanbul, Deniz Harb Okulu Yayınları, 1997, 263-271. 2 3 Hasan Karabakkal Karslı (1997) bir kişinin lider olarak değerlendirilebilmesi için o kişinin sorumlu olduğu grup veya bireylerin gereksinimlerini anlama, grup kaynaklarını iyi bilme ve kullanma, iletişim, planlama, grup düzeyini kontrol etme, değerlendirme, örnek olma, liderliği paylaşma, danışmanlık, grubu temsil etme ve etkili öğretim becerileri gibi becerileri taşımasının gerektiğini ifade etmiştir. Dünyaya yön vermiş liderlerin hayatlarına değinen yazar, etkili hitabet, bireyler arası ilişkileri düzenleme, medya ile iyi ilişki kurma ve sabırlı olma gibi niteliklere de işaret etmiştir. Nizamülk 3 ise (2000) ünlü eseri Siyasetname ’de lideri ülkesini iyi yöneten, halkının iyiliğini gözeten, halkı dinleyen, dinle ilişkisi iyi olan, adaletli, ordunun ve halkın durumundan haberdar olan, devlet işlerini beraber yürüttüğü kişilerle yakın arkadaş olan, yönetim hiyerarşisini koruyan ve karar almada aceleci davranmayıp etrafına danışan kişi olarak tanımlamıştır. Siyasal Liderlik ve Süleyman Demirel’in Liderlik Anlayışı Çalışmada yazar lider ve liderlik özellikleri kısmından sonra siyasi liderlik kavramı hakkında değerlendirmede bulunmuştur. Siyasi liderlik kavramı ele alınırken kişiliğin, sahip olunan rollerin, alınan görevlerin, değer yargılarının ve ortamın önemli olduğu belirtilmiştir. Liderin ortaya çıkışından liderliği belirleyen özelliklere kadarki süreçte kişilikten çok koşulların ön planda olduğu ifade edilmiş, bu koşulların belli liderlik özelliklerini daha tercih edilir kıldığı belirtilmiştir. Örneğin, işsizlik sorunu olan bir ülkede beklenilen liderlik tarzı ve özellikleri ile savaş durumunda olan bir ülkenin liderinden beklenilen özelliklerin farklılığı örnek gösterilmiştir. Başka bir deyişle, siyasi liderlikte kesintisiz tek bir görüşün temsilcisi olma idealinin gerçekçi olmayacağı ifade edilirken, toplumun bir parçası olan liderin davranışlarında iç ve dış siyasal dengelerin, toplumda değişen menfaat, değer ve ahlak algılarının etkili olabileceği dile getirilmiştir. Ayrıca, çalışmada yazar siyasi liderliğin, bir terfi gibi değerlendirilmeyeceğini, siyasal liderin ilişkide olduğu ağın önemli olduğunu ve siyasi liderin güce sahip olduktan sonra kendisini destekleyen grubun çıkarlarını dikkate alması gerektiğinin altını çizmiştir. Çalışmada siyasal liderlik kavramının çerçevelenmesinden sonra Süleyman Demirel’in liderlik anlayışı tanımlanmaya çalışılmıştır. Demirel ile yapılan söyleşiden alıntıların yapıldığı bu bölümde önderlik, yönlendirme ve yön verme, sabırlı ve metanetli olma, tükenmeme ve halkla iletişim kurabilme kavramlarının altı çizilmiş ve bunların birer sanat ve yetenek olduğu ifade edilmiştir. 1962’de Adalet Partisi (AP) Isparta delegesi olarak başlayıp, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı makamlarına uzanan siyasi yolculuğunda Demirel, siyasi liderlik anlayışını şu şekilde tanımlamıştır: 3 Nizamülmülk, Siyasetname, İstanbul, Timaş Yayınları, 2000. 4 Hasan Karabakkal “Bir amaç, bir dava, bir vizyonun gerçekleşmesini sağlamak amacıyla insanların davranışlarını etkileyerek onları bu değerler peşinde sürükleyebilmek ve bu süreçte bu sürecin unsurlarını değerlendirebilmek ve değiştirebilmektir.” Liderin, hitap ettiği kitle ile bütünleşmesi gerektiğini belirten Demirel, siyasal liderin ne istediğini iyi bilmesi gerektiğini ve engeller karşısında yoluna devam edebilecek güçte olması gerektiğini dile getirmiştir. Bunun içinse siyasette liderliği hedefleyen kişinin makama değil, belli bir davaya talip olması gerektiğini belirtmiştir. Bu noktada sabırlı ve metanetli olmayla tükenmemenin altını çizen Demirel bunu şu şekilde ifade etmiştir: “Siyaset çok güzel bir şeydir. Tatlıdır, ama sabır ister, metanet ister. Olayların altında kalmamayı gerektirir. Tükenmemek ister, çünkü kişiyi çok çabuk tüketir siyaset. Sabrını da tüketir, sağlığını da tüketir, maddi varlığını da tüketir. Kişinin en çok dikkat edeceği şey tükenmemektir. Gün olur bugün sizi sıkan meseleler, muayyen bir süre sonra o kadar önemli meseleler olmayabilir. Önemini kaybeder. Binaenaleyh, hiçbir şeye lüzumundan fazla ağırlık vermemek lazımdır.” Çalışmada Demirel, sabırlı ve metanetli olma ve tükenmemenin yanında liderin zamanı ve koşulları da iyi değerlendirmesi gerektiğini ifade etmiştir. Siyasetle uğraşan insanların doğru anlaşılamamaktan sıkıntıya düşebildiklerini, onun için de hadiseleri çok kere tarihe bıraktığını söylemiştir. Demirel ayrıca, siyasi liderin temsil ettiği halkla birebir iletişim kurmanın da önemini dile getirmiştir. Örneğin, özellikle liderliğinin ilk yıllarında TV ve internetin olmadığı dönemde birçok kişiyle görüşmüş, mektuplaşmış ve haberleşmiştir. Böylelikle kendisine destek veren kitle, “içlerinden biri” olarak gördükleri Demirel ile iletişim kurmaktan gurur duymuştur. Halkla kurulan iletişim ayrıca siyasete müdahale edilen dönemlerde halkın kendisine desteğini artırmış ve onların gözünde sembol olarak görülmesini güçlendirmiştir. Robert Zajonc’un öne sürdüğü Salt Maruz Kalma Etkisi (Mere Exposure Effect) kavramı bu noktada Demirel’in hikâyesine örnek verilebilir. Robert Zajonc’e göre çok basit düzeyde bile olsa, belli bir obje ya da kişiye sürekli maruz kalma ve onu görme, insanların o objeye veya kişiye karşı tutumunu olumluya doğru çeker.4 Demirel’in halkla iletişim kurma noktasında katıldığı yurt gezileri, radyo programları, yaptığı kahvehane ziyaretleri ve mitingler kendisine karşı olumlu bir izlenim oluşmasında önemli bir etkiye sahiptir değerlendirmesi yapılabilir. Son olarak, yazar Demirel’in liderlik anlayışında millete küsmeme ve mücadele etme özelliklerinin altını çizmiştir. Örneğin Demirel, siyasetin içinde düş kırıklıklarının olabileceğini, böyle durumlarda insanlardan kopmamak ve onlara küsmemek gerektiğini söylemiştir. Bundan dolayı da Demirel; siyasetin başlı başına bir sanat olduğunu, okulu ve kitabı olmadığını, zamanla öğrenileceğini ve bunda kişinin şahsi kabiliyetlerinin de etkili olduğunu ifade etmiştir. 4 Robert Zajonc , Current Directions in Psychological Science, Mere Exposure: A Gateway to the Subliminal, Blackwell Publishers, 2001. 5 Hasan Karabakkal Siyasette mücadele etmenin önemini ise kişinin ortaya koyduğu ve onu tatmin edecek hedeflerin olup olmadığı ve onlara ulaşmak için mücadele edip etmediği ile tanımlamıştır. SÜLEYMAN DEMİREL’İN SİYASET ÖNCESİ YAŞAMI Yazar, Süleyman Demirel’in siyaset öncesi yaşamı kısmında Demirel’in kişiliğinde ve siyaset anlayışında etkili olabilecek kişi ve olayları ele almıştır. Bundan dolayı çalışmada babası, annesi, aile yaşantısı, çocukluk yılları, ilk-orta-lise ve üniversite yıllarında öne çıkan olayları değerlendirilmiştir. Demirel’in Ailesi ve Aile Hayatı Süleyman Demirel 1 Kasım 1924 tarihinde Isparta İslamköy’de çiftçilikte uğraşan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Babası Hacı Yahya Demirel, köyün sorunlarıyla ilgilenen, arabulucu, herkes tarafından saygı gören bir kişi olarak anılmaktadır. Yazar, Baba Demirel’in Osmanlı son dönemi savaşları ve kurtuluş savaşında yer aldığını, farklı bölgeleri görme şansı olduğunu ve bundan dolayı dönemine göre ufku geniş bir insan olduğunu ifade etmiştir. Baba Demirel, aynı zamanda İslamköy’de 1955 – 1963 yılları arasında belediye başkanlığı da yapar. Yazar, Demirel’in dünya görüşünde ve siyaset anlayışında anne ve babasının etkili olduğunu ifade etmiştir. Kendisiyle yapılan röportajda Demirel babasını “sağlamcı, bütün ihtimalleri düşünen ve en kötüsüne göre tedbir alan” şeklinde tanımlarken aynı konuşmada annesini ise “mütevekkil, mütedeyyin, çalışkan, yorulmak bilmeyen, yaptığı işi mutlaka bitiren, hiç tükenmeyen bir Anadolu kadınıydı” şeklinde tasvir etmiştir. Örneğin Demirel, kendisiyle yapılan mülakatta ailesini tanımlarken şöyle demiştir: Biz mesut bir Anadolu ailesiydik. Hayatı ciddiye almış, hayat mücadelesini hiçbir zaman şikâyet konusu yapmamış, bu mücadelenin altında ezilmemiş, gerçekçi, çalışmayı şiar edinmiş, lüksü, israfı, şatafat ve tantanayı değil, kendi işinde gücünde olmayı, tevazuu, iyi kalpliliği, yardımseverliği hiç elden bırakmamış, kimsenin malında mülkünde göz olmamış, hakka hukuka riayetkâr, toplumdan rahatsız olmamış, toplumu rahatsız etmemiş bir aileydik. Biz mütevazı bir Anadolu köylü ailesiydik. Demirel ailesini tanımlarken hayat mücadelesindeki zorlukları şikâyet konusu yapmayan, çalışkan, yardımsever, toplumdan rahatsız olmayan ve toplumu rahatsız etmeyen mütevazı bir Anadolu köylü ailesi tanımını öne çıkarmıştır. Bu noktada ailesinde öne çıkan bu özelliklerin belki de Demirel’in siyasi hayatında öne çıkan halktan şikâyet etmeme, zorluklarla mücadele etme ve sabırla çalışma gibi kavramların nüvesini oluşturduğu öne sürülebilir. Nitekim psikologlar, kişiliğin ve dünya görüşünün şekillenmesinde çocukluk dönemi deneyimleri ve ailenin etkili olduğunu ifade etmişlerdirr. Gelişim psikologları, ailenin toplumların ve kültürlerin oluşmasındaki en küçük ama en etkin köşe taşlarından birisi olduğunu öne sürerler, çünkü kültürel birikimin bireylere aktarılması ve kişiliğin şekillenmesinde ailede edinilen deneyimlerin etkisi büyüktür. 6 Hasan Karabakkal Örneğin Rus psikolog Vygotski, psiko-sosyal gelişim kuramında kültürel ve sosyal dokunun öğrenmedeki etkileri üzerinde durmuş, çocukların bilişsel gelişiminde içinde bulundukları sosyal çevrenin önemine değinmiştir. Vygotski’ye göre öğrenme önce sosyal seviyede, yani insanlar arasında olur, daha sonra bireysel seviyeye geçer, yani içselleştirilir. Dolayısıyla Vygotski’ye göre çocuklar çevresindeki kişilerden ve sosyal dünyalarından öğrenmeye başlar. Ayrıca yetişkinlerin çocukların bilişsel ve dilsel gelişimlerinde önemli bir yeri vardır. Dolayısıyla çocuk bu dönemde çevresindeki yetişkinler tarafından desteklenir ve iyi bir rol modele sahip olursa gelişimi daha olumlu olabilir.5 Benzer şekilde, ünlü gelişim psikoloğu Bronfenbrenner6 geliştirdiği sistem teorisinde davranışları açıklamada bireylerin ait oldukları sosyal kurum ve çevreler arasındaki ilişkilerin ve bu ilişkilerin davranış ve kişilik üzerindeki etkisinin önemine değinmiştir. Örneğin, Bronfenbrenner’in teorisinde mikrosistemde birey; ev, okul ve iş ortamı gibi çevrelerden etkilenir. Mezosistemde, mikrosistemler arasındaki ilişkinin bireyler üzerindeki etkileri üzerinde durulur. Ekzosistem, bireyin fiziksel olarak bulunmadığı ancak onun gelişimini etkileyen ortamlar bütünü olarak kabul edilir. Son olarak, makrosistem ise bir toplum içinde yer alan gelenekler, görenekler, kültür, devlet, hükümet gibi üst yapı kurumlarıdır. Bu teorilerden yola çıkarak Demirel ile anılan kişilik özelliklerinin oluşmasında anne-babasının ve aile içindeki deneyimlerinin oldukça etkili olduğu söylenebilir. Demirel’in Çocukluk Yılları Yazar, Demirel’in kişiliğinin ve mesleki kimliğinin oluşmasında 1930 ve 1940 yıllar Türkiye’sinde yaşanan olayların önemli bir etkisinin olduğunu ifade etmektedir. Yazarın bu savı, 1930 ve 1940 yıllar Türkiye’sinin Demirel’in kişiliğinin ve mesleki kimliğinin oluşmasında ve de siyaset algısında önemli etkisinin olduğunu belirtmektedir. Örneğin, bölgedeki sulama sorunu, kıtlık ve kuraklık Demirel’in sulamanın önemini görmesini sağlamıştır. İlaveten çiftçilik; sabrı, mücadeleyi ve ümidini korumayı öğretmiştir. Demirel o dönemi tanımlarken şöyle demiştir: “Köylülük yetişme tarzımın bir parçası… Biz ekeriz aylarca bekleriz. Ektiğimiz ağustosun ortasında hasata gelir. Çukurova’da daha erkendir, biz 10 ay bekleriz. Demek ki ertesi gün netice almak gibi bir derdimiz yoktur. Bırakıp bir yere gitmeyiz.” 5 Mustafa Ergün, “Vygotsky’nin Yeniden Değerlendirilmesi” Afyon Karahisar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 2,2006. 269-292. 6 Urie Bronfenbrenner, The ecology of human development : experiments by nature and design. Cambridge, Mass.: Harvard University Press, 1979. 7 Hasan Karabakkal Yazar çalışmasında ayrıca Demirel’in siyasete uzak olmayan bir ortamda yetişmiş olmasının da halkın sorunlarını fark edebilmesinde etkisi olduğunu ifade etmiştir. Örneğin Demirel, çocukluğunda şahit olduğu Sakine Teyze’nin maddi imkânsızlığının 65 Yaş kanunu (65 aylığı) konusunda kendisine ilham verdiğini ifade etmiştir. Bireyi ve davranışlarını anlamak, o bireyin kültürel ve değerler dünyasını fark edebilmek ve bunların aile, arkadaş gibi yakın çevresiyle etkileşimi esnasında nasıl anlam bulduğunu kavramak önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin Postmodern anlayışta insanların kendilerine özgü bir hayat hikâyelerinin olduğuna inanılır ve davranışların bu hikâye içindeki rollere bağlı olarak anlam kazandığı düşünülür. Dolayısıyla bu anlayışa göre, kişinin davranışları hakkında ancak kültürel dünyası referans alınarak değerlendirmede bulunulabilir7. Kültür ve deneyimlerin kişiliğin açıklanmasında da etkisi vardır. Örneğin Adler, bireylerin kendilerine özgü yanlarının ve yaşam tarzlarının bulunduğunu ve bu özelliklerin, içinde bulunulan kültür ve toplum vasıtasıyla şekillendiğini belirtmiştir. Böylelikle Adler, bir bireyin sağlıklı olarak değerlendirilebilmesini bireyin hem kendisine faydalı olmasına, hem de içinde bulunduğu topluma yararlı işler yapmasına bağlar. Benzer şekilde, Horney ise geliştirdiği ilişkisel kuramla (Relational Theory) insan davranış ve kişiliklerinin şekillenmesinde özellikle yakın çevresinin ve içinde bulunduğu sosyal çevrenin önemine değinmiştir. 8 Süleyman Demirel’in hayatı ve çocukluk yıllara incelendiğinde postmodern psikoloji yaklaşımının ve kişilik kurumlarının öne sürdüğü durumların ortaya çıkmış olduğu ileri sürülebilir. Örneğin Demirel’in kendine özgü bir hayatı vardır ve davranışları ancak içinde bulunduğu kültüre göre anlam kazanır. Adler’in öne sürdüğü sağlıklı birey kavramı, yani bireyin hem kendisine faydalı olması, hem de içinde bulunduğu topluma yararlı işler yapması, Demirel’de kendini bulmuştur şeklinde yorumlanabilir. Benzer şekilde, Horney’nin de dile getirdiği üzere Demirel’in kişiliğinde, seçimlerinde ve değerlerinde aile hayatı, çocukluk yılları, okul ve üniversite yılları gibi yakın çevresinin ve içinde bulunduğu sosyal çevre ile etkileşiminin izlerini görmek mümkündür. 7 Steinar Kvale, Psychology and postmodernism. London ; Newbury Park, Calif : Sage Publications, 1992. 8 Cloninger’in kitabından derlenmiştir. Bknz: Susan C. Cloninger, Theories of personality: Understading Persons. New Jersey: Pearson Prentice Hall, 2004. 8 Hasan Karabakkal Demirel’in Okul Yılları İlkokulu bitiren Demirel’in ortaokula gidişinde babası etkili olur. Aile her ne kadar çiftçilikle ilgilense de eğitimin önemine inanan bir ailedir. Demirel’in kendisiyle yapılan söyleşide dile getirdiği durum, 1930’lu yıllar Türkiye’sindeki sosyal dokuyu anlamak adına da önemlidir. Demirel: “Ortaokuldayken 3 şube vardı. A şubesinde memur çocukları, B şubesinde esnaf ve orta halli ailelerin çocukları, C şubesinde ise köylü çocukları…” Eğitim, bireylerin sosyalleşmesi, karar verme süreçleri ve toplumdaki güç mekanizmaları üzerinde etkisi olan bir süreçtir. Okul çağında öğretmen-öğrenci arasındaki ilişkinin niteliği, öğretmenin rol model görevi görmesinde önemlidir. Demirel, çalışkan ve başarılı bir öğrencidir. Demirel ile birlikte anılan disiplin, çalışma ve başarı için sebat etme kendi deyişiyle ortaokul öğretmeni Hilmi Dilmen’in kendisine öğrettiği değerlerdir. Lise yıllarında devlet parasız yatılı bursu ile Afyon’da okur Demirel. Derslerinde çok başarılı bir öğrenci olan Demirel, bir yandan yazları babasına tarlada yardım edip koyunlara çobanlık ederken, diğer yandan II. Dünya savası yılları dolayısıyla belirli tarihlerde mecburi askerlik eğitimi de alır. Konuyla ilgili şöyle der: “Ben köye başarısız dönemezdim. Ailem tırnağı ile sağladığını bana yolluyordu. Sorumluluk duygum çoktu. Koy ver gitsin diyen bir adam değildim. Hiç demedim ömrümde. İçimde dünyayı kucaklayıp kaldırmayı öğrenmiştim.” Liseden mezun olan Demirel, üniversite için İstanbul’a, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gelir. İstanbul, kendisini hedefe taşıyacak bir yerdir ve üniversitede de diğer öğrencilik yıllarında olduğu gibi azimli ve kararlı bir çizgi ile yoluna devam eder. İstanbul ile ilgili değerlendirmesi şöyledir: “Evet, İstanbul ile fazla temasım olmadı. Onu çok uzaklarda bir ışık gibi görmüştüm önceden. Sonra bir yere varmak için merdiven saymıştım. 500 metre ötedeki Beyoğlu’na akşamleyin inmemiştim.” Üniversite yıllarında Demirel İslamcı ve Türkçü gruplarla temas kurmuş ve onlardan etkilenmiştir. Ayrıca okumayı ve kendini geliştirmeyi çok önemseyen birisidir. O dönemde yabancı dil bilmenin önemini anlamış ve daha sonra kendisine başka başka kapılar açacak İngilizce öğrenmeye karar vermiştir. Demirel, derslerinden arta kalan zamanda İngilizce dil kursuna devam eder. Demirel’in siyasi liderliğinin öne çıkan özelliklerinden olan zamanı iyi okuma ve karar vermeden önce etraflıca irdeleme gibi yönlerinin üniversite yıllarında iyice geliştiği öne sürülebilir. Üniversite yıllarını tarif ederken Demirel şunları söylemiştir: 9 Hasan Karabakkal “Ben hiçbir meselede peşin hükümlü hareket etmem. Zaten ‘bu böyledir’ deyip çıkmam. ‘Bana öyle geliyor ki…’ diyerek bir şey vaaz etmem. Her hadisede ona tesir eden faktörler ararım. İncelerim ve ondan netice çıkarırım. Bu, insanın yanlış karar vermesini ve yanlı hareket etmesini çoğu kere önler.” Üniversite mezuniyet yıllığında kendisiyle ilgili söylenen sözler de Demirel’i tanımaya yardım eden kaynaklardan birisidir. “Daimi ve metodoloji çalışmasıyla ve iyi işleyen kafasıyla herkese yardıma koşmayı adeta kendisine vazife addetmesiyle Süleyman, makine şubesinin inşaat şubesine muazzam bir hediyesidir. Kağıt oyunu oynamayan nadir talebelerdendir.” Başbakanlığa Giden Yolda Demirel Üniversiteden mezun olan Demirel’in ilk işe başlayacağı yer İSKİ olur, daha sonra parasız yatılı okumasından dolayı Elektrik Etüd Dairesi’nde göreve atanır. Ancak yazar bu görevin, Demirel’in hızla yükselecek bürokratik kariyerinin başlangıcı olduğunu belirtir. Sarıyer Barajı’nın yol projelerinde bir süre çalışan Demirel, ABD ortaklı yürütülen Gediz havzasının düzenlenmesi projesinde de görevlendirilir. Yazar bu projenin Demirel’in kariyerinde bir dönüm noktası taşıdığını, fikirlerinin dönüşmesine neden olacak Amerika’ya enerji ve sulama konularında eğitim görmeye gönderilmesinin bu projedeki çalışma disiplini, becerisi ve Amerikalı çalışanlarla kurduğu iyi iletişim ile gerçekleştiğini ifade etmiştir. Amerika’da geçirdiği süre Demirel’de hem mesleki hem de fikri anlamda etkili olmuştur. Amerika öncesi hedeflerinin temelinde rejim ve siyaset konularının yer aldığını belirten Demirel, Amerika deneyimi ile refahın birinci şartının o ülkenin insanlarının mutlak hür ve serbest olmasına dayandığını gördüğünü söylemektedir. Demirel’in ABD’de olduğu dönemde Türkiye’de tek parti iktidarı sona erer ve Demokrat Parti iktidara gelir. Amerika dönüşü başta Seyhan Barajı projesi olmak üzere, Demirköprü, Kemer ve Hirfanlı barajlarının yapımında da görev alır. 1954 yılında ADB başkanı Eisenhower adına verilen öğrenim bursunu kazanır ve ikinci defa ADB’ye gider. İkinci Amerika deneyimi dönüşü ise dönemin Ulaştırma Bakanı girişimiyle DSİ Genel Müdürlüğü’ne getirilir ve henüz 31 yaşındadır. DSİ Deneyimi ve Demirel’in Ön Plana Çıkması Demirel’in genç yaşta DSİ gibi önemli bir kurumun başına geçişi bazı huzursuzlukları beraberinde getirse de, yazar kısa sürede bu durumun değiştiğini, Demirel’in teknik ve sosyal bilimci uzmanları bir 10 Hasan Karabakkal araya getirerek kurumda araştıran, öğreten ve uygulayan bir ortamın meydana gelmesine neden olduğunu belirtmektedir. DSİ’de geçirdiği süre Demirel’in siyasi liderlik anlayışının gelişmesinde etkili olmuştur. Kendisiyle yapılan görüşmede DSİ’deki görevini zevkle yaptığını, o görevi yaparken Türkiye’yi, ülkenin coğrafyasını, tabii kaynaklarını ve insanını çok iyi tanıma fırsatı bulduğunu belirtmiştir. Ayrıca, bu dönemde Demirel, radyodan halka konuşmalar yapmış, halka yapılan faaliyetler hakkında bilgi vermiştir. Demirel’in yürütücülüğü ve DP’nin öncülüğünde yapılan çalışmalarla su ve elektrik, halkın refahına gözle görülür katkılar sunarken Demirel’e katma değer sağlamıştır. Demirel, Başbakanlığı giden yolda DSİ’deki görevinin kendisi için çok anlamlı bir deneyim olduğunu belirtir. Demirel burada deneyimin önemine vurgu yapar. Sartre da insanların deneyimlerine, farklı ortam ve şartlarda gerçeklik duygusunu şekillendiren ve yeni kimliklerin oluşumu sağlayan bir açıyla bakar. Bu noktada Demirel’in DSİ’deki deneyimlerinin de kendi gerçekliği ve yeni kimliklerinin ortaya çıkmasında rol oynadığı öne sürülebilir. 9 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ve Demirel 1960 yılında gerçekleştirilen askeri müdahale ile Demirel, DSİ’deki görevinden istifa eder ve soruşturmalara uğrar. Yazar, Demirel’in DP dönemi Milli Savunma Müsteşarı Org. Fahri Özdilek tarafından ertelenen askerliğinin bir sorun olarak karşısına çıktığını ve gözaltına alındığını belirtir. Daha sonra Demirel serbest bırakılır ve yedek subay olarak askerliğini, Devlet Planlama Teşkilatı’nda yapar. 1962 yılında terhis olduktan sonra inşaatçılık yapmaya başlar. Bu dönemde Demirel birçok inşaat ihalesini kazanmıştır. Yazar bu noktada, Demirel’in Siyasal kariyerinde uzun yıllar konuşulacak ODTÜ’nün kampüs inşaatını yürüten Morrison firmasının temsilciliğini almasının da altını çizer. Bu dönemde bir yandan radyoda Keban Barajı’nın gerekliliği ile ilgili konuşmalar yaparken, diğer yandan ODTÜ’de ders vermeye devam eder. Bu dönemde söylediği “Büyük eserler, büyük hayallerin neticesidir” sözü Demirel ile kişiliği, heyecanı ve çalışma tutkusunu ön plana çıkarması açısından önem taşımaktadır. SÜLEYMAN DEMİREL’İN SİYASİ SERÜVENİ Demirel’in Adalet Partisi’nde Siyasete Başlaması Yazar çalışmasında, Demirel’in 1962 tarihli AP 1. Büyük Kongresi’nde en yüksek oyla ‘Genel İdare Kurulu Üyesi’ seçildiğini ve milletvekili olmadan genel başkan yardımcılığına getirildiğini ifade etmiştir. Demokrat Parti’nin devamı olmadığını iddia eden bir yaklaşım ile Yassıada hükümlülerinin 9 John Carney, Rethinking Sartre: A Political Reading, University Press of America, 2007. 11 Hasan Karabakkal affı konusunda partiyle fikir ayrılığına düşmüş ve AP’den ayrılmıştır. Ancak, AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın ölümü ile partiden gelen talep sonucu kardeşi Şevket ile birlikte yaptıkları inşaat işini bırakmış ve partiye geri dönmüştür. Yazar, parti delegelerine yapılan konuşmalarda diğer adayların aksine, Demirel’in rakipleri hakkında olumlu değerlendirmeler yaptığını ve bu davranışın rakiplerine karşı saygılı bir lider görüntüsü vermesine katkı sağladığını belirtmiştir. Yazar, yapılan oylamayla Demirel’in AP genel başkanı seçildiğini ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir siyasi parti kongresinde parti genel başkanının, delegelerin seçimi ile göreve geldiğini ifade etmiştir. Demirel’in siyasetteki ilk icraatı o dönem CHP tarafından kurulmuş azınlık hükümetini düşürmek olacaktır. Bu dönemde de ‘milletin adamı’, ‘sessiz çoğunluğun sesi’ idealleriyle hareket etmiş ve TBMM’de şu konuşmayı yapmıştır: “Asırlardır ne senin, ne çocuğunun, ne de hayvanının karnı suya doymuştur. Onun için senin bu meseleni en büyük siyasi mesele addediyorum ve senden, gelmiş geçmiş hükümetler adına, bütün Türk münevverleri adına, meslektaşlarım adına özür diliyorum. Ben yağmur duası yapan bir bölgenin çocuğuyum. Sararan kuruyan ekinin yağmur gelmediği zaman çoluğu çocuğu nasıl perişan ettiğini bilirim. Bu mıntıkada insan, ekinden evvel kurumuş. Ben senin haline dayanamam kardeşim. Ben sizin ıstırabınızın çocuğuyum. Sizi bu ıstıraptan kurtarmayı bir şeref ve namus meselesi sayarım.” Demirel’in bu konuşmasında halkın anlayacağı dilden konuşma, halktan kopmadan, sorunlarının farkında olarak hareket etme ve halk adına mücadele kavramların öne çıktığı görülmektedir. Krizli Yıllar ve Demirel’in Liderlik Özellikleri Yazar çalışmasında 1980 askeri müdahalesine kadarki sürenin Demirel açısından genel olarak bir mücadele süreci olduğunu ifade etmektir. İktidara geldiğinde Demirel’in ilk icraatlarından birisinin vatandaş ile devlet arasındaki buzları eritmek olduğu değerlendirmesi yapılabilir. Demirel bu durumu; “hükümet kapısına işi düşen her vatandaş orada güler yüzle, anlayışla karşılanıyorsa, işler kanun dairesinde hızla görülüyorsa bizim idareden bundan başka bir isteğimiz yoktur, olmamıştır, olmayacaktır” şeklinde ifade etmiştir. Bu dönemde Demirel, CHP’nin politika ve söylemlerinin halktan kopuk olduğunu ve halkın sorunlarına çözüm bulmaya dönük olmadığını dile getirmektedir. Örneğin, CHP’ye yönelik; “Siz gidin oralarda ortanın solunu anlatın. Türk köylüsü size çeşmeyi, buğdayı, yolu ve mektebi gösterecektir.” Yazar, Demirel’in bu dönemde dış politikada batı çizgisinde yer alan bir çizgide bulunmasına rağmen, özellikle ekonomik sorunlara çözüm bulmak adına SSCB ve Arap Ülkeleri ile ilişkiler kurduğunu 12 Hasan Karabakkal belirtmektedir. Ancak, 1971 askeri muhtırasına kadarki süreye dek Demirel, bağımsız bir dış politikaya yönelmiştir. Örneğin, Demirel, ABD askerlerinin Türkiye topraklarını kullanarak orta doğuya gitmelerine müsaade etmemiştir. Yazar, İsmail Cem’in10 (1973) bu durumun Demirel’i istenmeyen adam haline getirdiğini ve bu olaydan sonra ülkede işçi olayları ve siyasi hareketliliğin başladığını ifade ettiğini belirtmiştir. O dönemde MİT’in talebiyle ordunun ve cumhurbaşkanının katıldığı bir toplantı yapılmış ve toplantıda Demirel’e verilmek üzere bir mektup yazılmıştır. Bu mektup ile 12 Mart askeri muhtırası gerçekleşmiştir. 12 Mart 1971 askeri muhtırasından sonra Demirel istifa etmiştir. Bu dönemde Demirel’in bu tavrı bazı kesimlerce eleştirilse de istifasını şu şekilde temellendirmiştir: “Arkadaşlar, bu kararı gönlümüzce vermedik, hislerimizle de vermedik. Bu kararı gönlümüzün ve hislerimizin emrettiği şeye aklımızı hâkim kılarak verdik.” Demirel’in bu açıklamasının, sıklıkla kullandığı “olayların ardından ani tepkiler vermeme ve verilecek tepkiyi en iyi sonucun alınacağı zamana dek saklama” yöntemine örnek teşkil ettiği öne sürülebilir. Nitekim Demirel, 12 Mart muhtırasının rövanşını dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı seçilmesine “Türkiye devletinin başına cülus ile biri gelecek değildir” diyerek karşı durmuş ve yukarda belirtilen yönünü ortaya koymuştur. Komutanların siyasi parti başkanlarını ve heyetlerini davet ettiği toplantıya katılmayan tek siyasi lider olarak Demirel tarihe geçecek şu açıklamaya yapmıştır: “Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı seçilecekse artık bundan böyle her Genelkurmay Başkanı mutlaka Cumhurbaşkanı olur. Şimdi Genelkurmay Başkanı cumhurbaşkanı olacaksa, otomatikman meclisler saf dışı kalır ve Cumhurbaşkanı kimin olacağı Türkiye’de bellidir. Cumhurbaşkanı hitama ermek üzere iken Genelkurmay Başkanı’na kim gelirse o Cumhurbaşkanı olur. Bu durum ordunun içerisine siyaseti sokar. Genelkurmay Başkanlığının, Cumhurbaşkanlığının bir ön makamı haline getirilmesi orduyu siyasetin içinden hiçbir zaman çıkarmaz. Biz bu vebalin altına girmek istemiyoruz.” Krizli yıllarda Süleyman Demirel’de sabır, azim ve kararlılık gibi özelliklerin öne plana çıktığı görülebilir. Bu durum, kültürümüzde dile getirilen “öldürmeyen güçlendirir” deyimine iyi bir örnektir. Keza Goethe de yaşanılan sıkıntıların insanı olgunlaştırdığını ve kişiliklerini güçlendirdiğini belirtir. 10 İsmail Cem, 12 Mart, I.Cilt, Yazılar, İstanbul, Cem Yayınları, 1973. 13 Hasan Karabakkal Bülent Ecevit’in CHP’nin Başına Gelişi ve Demirel’in Söylemlerindeki Değişim Yazar çalışmasında, Bülent Ecevit’in CHP’nin başına geçmesi ile Demirel’in söylemlerinde değişimin olduğunu belirtmektedir. O güne dek CHP’ye karşı muhalefet ederken kullandığı CHP’nin halka yabancı, halk ile barışmamış, halk için halka rağmen felsefesinde bir parti olduğu savını değiştirmiş ve milliyetçi bir çizgiye kayıp komünizm aleyhtarı konuşmalar yapmaya başlamıştır. Yazar özellikle ülkedeki gergin siyasal ortamın ve bunun sokağa yansımasının, sağ-sol mücadelesinin Demirel’in komünizm üzerine yaptığı vurguyu artırdığını belirtmektedir. Ecevit hükümetine verdiği gensoru öncesi TBMM’de şöyle bir konuşma yapmıştır: “3 Temmuz günü Millet Meclisimiz görevini yapacak ve milletin ve devlerin üstüne çıkmaya kalkanlara, şeref ve haysiyet münkirlerine Büyük Türkiye’yi cüce kafalarına sığdıramayanlara, komünizmi tehlike saymayanlara, nifakı ve fitneyi siyasetin vasıtası yapanlara, barışı herkesi birbirine kattıktan sonra omzundan güvercin uçurtmak sananlara, Castro taklitçilerine, Mao ve Ho Shi Minh’in önünde durduğu kapının tokmağını çevireceklerini ilan edenlere, ülkenin idaresini teslim etmeyecektir. 12 Eylül Askeri Darbesi ve Süleyman Demirel Yazar çalışmasında 1980 askeri darbesine kadar siyasi ortamın gergin olduğunu, iktidarların sürekli değiştiğini, koalisyon hükümetlerinin ömürlerinin kısa olduğunu ve yapılan erken seçimlerin de siyasi istikrarı tesis etmediğini ifade etmektedir. Kıbrıs Harekâtı sonrası Türkiye’ye uygulanan askeri ve finansal ambargo ülkeyi zora sokmuş ve ülkede toplumsal olaylar çıkmaya başlamıştır. Toplumsal olayları bastırmak için kullanılan yöntemler sertleşmiştir. Örneğin Demirel, 115 kişinin hayatını kaybettiği Kahramanmaraş olayları akabinde “Bana milliyetçilerin cinayet işlediklerini söyletemezsiniz” sözünü bu arada söylemiştir. 1980 askeri darbesi öncesi Demirel, “başka seçeneğimiz yoktu” diyerek 24 Ocak kararlarını imzalar. Turgut Özal’ın hazırladığı istikrar programı ile ülkede % 32 oranında devalüasyon olmuştur. Bu sürecin 12 Eylül’e götüren nedenlerden birisi olduğu da ifade edilmektedir. Ancak yazar Demirel’in bu günlerdeki temel endişesinin ülkede siyasi şiddetin önlenmesi olduğunu belirtir. Emniyet güçlerinin faaliyetlerinin etkisiz kaldığı durumu; “Başbakan olarak belime tabanca takıp eşkıya avına gidecek değilim ya” şeklinde açıklamış ve içinde bulunduğu çaresizliği dile getirmiştir. Bülent Ecevit’in 24 Haziran 1980’de verdiği Demirel hükümetini düşürmeye dönük gensoru önergesinin başarısız olması, askeri darbe planı tarihini ötelemeye itmiştir. Yazar, Kenan Evren’in yaptığı bir açıklamada bu durumun gerçekliğini gözler önüne sermektedir: “Bu hal bizim planımızı da bozdu. 14 Hasan Karabakkal Zira güvenoyuna rağmen bu mücadeleyi gerçekleştirecek olursak CHP’nin düşüremediği bir iktidarı biz askerler düşürmüş olacaktık ki Demirel’in zaman zaman diline dolandırdığı ‘CHP artı ordu eşittir iktidar’ sözlerine haklılık kazandıracaktık. Böyle bir duruma düşmeyi hiç istemezdik.” Tarihi gecikse de askeri darbe gerçekleşecek ve ülkede siyasi yasaklar ilan edilecektir. Demirel, Gelibolu Zincirbozan’da cezaevine girecek ancak yine de ümidini korumaya çalışacaktır. Demirel’in o dönemki demeçleri askeri müdahaleyi onaylamadığı ve ülkenin geleceğine dair inancını koruduğunu göstermektedir: “Ellerinde silah var diye, her dediklerini kabul edecek değiliz. Hâkimiyet şuan millette mi? Hayır. Hâkimiyetin kaynağında bugün millet yok. Silah var, zor var. …. Mücadele, milletin hürriyeti, hukuki haysiyeti ve üstünlüğü mücadelesi, nasıl olsa meyve verecek. Her gecenin bir sabahı var.” “Demokrasi değil bu rejimin adı, Evrenizmdir. Dörtte üçü militarizm, gerisi de biraz boya, parlamento vitrinidir; içinde de beceriksiz bir takım figüranlar.” Yazar, 1980 askeri darbesi ve Zincirbozan’da geçirdiği sürenin de Demirel’in söylemlerinde kendine yer bulduğunu, Demirel’in konuşmalarında sol kesime de hitap etmeye başladığını ve bunu bir zenginlik olarak değerlendirdiğini ifade etmektedir. Demirel, 1980 askeri darbesi sonunda getirilen siyaset yasağının kaldırılmasında halk oylamasına gidilmesini önemsemiş ve bunun önemi şu sözlerle dile getirmiştir. “Eğer bize af çıkarsalardı, yani yasakları TBMM kaldırsaydı ya da cumhurbaşkanı ‘kaldırıyorum’ deseydi biz çok küçük düşerdik. Affı şahaneye mazhar oluşumuzu, her gün başımıza kakarlardı. Yani biz şimdi göğsümüzü gere gere, Türkiye meselelerini savunuyorsak, kimseden füturumuz yoksa bu milletin tercihi sayesindedir.” DEMİREL’İN SİYASAL LİDERLİĞİNİN TEMEL DAYANAKLARI Yazar çalışmasında, Demirel’in liderliğe adaylığını koyduğu ilk günden itibaren söylem düzeyinde halkın gücünü öne çıkaran konuşmalar yaptığını, halkın yönetimde söz sahibi olması iddiasını savunduğunu ve ısrarla merkez ile çevre arasındaki mücadeleyi vurguladığını belirtmektedir. Liderliğinin dayandığı noktalar açısından; halkla birebir ilişki kurması ve bunu yerel liderlere de salık vermesi, taşraya hizmetin götürülmesiyle refahın artması ve partiye duyulan güvenin pekişmesi ve Demirel’in halk nezdinde bürokrasinin temsilcisi değil, halkın taleplerine karşılık veren bir lider olarak görülmesi örnek gösterilebilir. Yazar, Demirel’in iktidarda bulunduğu dönemde ülkenin sanayileşmeye 15 Hasan Karabakkal başladığını, refah ve sosyal adaletin artmaya başladığını, , fakirlik ve cehaletle de mücadele edildiğinin altını çizmektedir. Halkın Demirel’i sevip ona inanmasındaki en önemli gerekçelerden birisi de tek parti iktidarı sürecinde laiklik uygulamalarının halkın dini inançlarıyla denge kuramaması olduğu öne sürülebilir. Bu noktada yazar, Demirel’in kırsal kesimin en önemli kültürel vurgularından İslam ile devletin en önemli ilkelerinden olan laiklik arasında hassas bir denge kurmaya çalıştığını belirtmektedir. Demirel, burada ‘öteki’ üzerinden kişilerin kendilik algılarını güçlendirmesini sağlamıştır. “Memleketimizde Müslümanım demek veya Allah’ın adını anmak istismar olarak gösterilmiştir. Aslında bu bir baskıdır. Müslüman olan her Türk vatandaşı göğsünü gere gere Müslümanım diyebilecektir. Allah adını anmanın da ne irtica ne istismar hiçbir alakası yoktur. Müslümanlık ayırıcı değil birleştiricidir.” Demirel’in Söylemlerindeki Vurgu: Sessiz Milyonların Sesi Olma Yazar, bu çalışmada Demirel’in merkez ile çevre arasındaki iletişimsizlikte çevrenin sözcüsü olma iddiasında bulunduğunu ve kendini “sessiz milyonların sözcüsü” olarak sunduğunu belirtmektedir. Sessiz milyonların sesi olma durumunun Demirel’in ‘halkla etkili iletişim kurma’, ‘halkın taleplerini önemseme’, ‘halka moral verme’, ‘ halka tepeden bakmama’ ve ‘halkın iradesine saygı gösterme’ gibi değerleri öne çıkarmasıyla mümkün olduğu öne sürülebilir. Örneğin Demirel halkla kurduğu iletişimde onlara nutuk verir gibi konuşmamış, halkın sorunlarını ve taleplerini bilen, içlerinden birisi gibi konuşmuştur. Bu durum meydanlarda çok iyi karşılanmış ve halk Demirel’i bağrına basmıştır diye yorumlanabilir. Demirel’in şu sözleri bu duruma örnek gösterilebilir: “Vatandaş, kendinden birini o makamda görmeye o kadar çok hasret kalmış, o kadar iştiyakla, o kadar hararetle bu günleri beklemiş ki fakir bütçesinden yol parası ayırarak, günlerini feda ederek, kendi seçtiği başbakanını bir kere yerinde görmek ve onun elini sıkmak için Ankara’ya geliyor.” Halkın taleplerini önemseme noktasında Demirel, söylemlerinde elitleri eleştirmiş ve onların halkın taleplerini önemsemediğini ifade etmiştir: “Eğer halk hür iradesini ortaya koyarak bir idare ortaya çıkartamamışsa devlet rahattır. Çünkü devletin kapısını çalıp, birtakım taleplerde, arzularda veyahut şikâyetlerde bulunan olmaz. Bizim devlet bu rahatlıktan halk iradesine döndüğü vakit halkın devlet üzerine koyduğu baskıdan rahatsız olmuştur.” Halka moral verme ve onları onurlandırma, Demirel’in konuşmalarında sıklıkla kullandığı bir yöntemdir. Örneğin Demirel konuşmalarında şunları söylemiştir: 16 Hasan Karabakkal “Milletin demokrasiye layık olmadığını iddia etmek gülünçtür, abestir. Milletin hür iradesi genel oyla tecelli etmektedir. Son 20 senede yapılan 6 genel seçimde Türk milleti, asırlardır demokrasiyi başarıyla yürütmüş milletlerin dahi hayranlığını cezbedecek bir olgunluk göstermemiş midir? Bir takım çevrelerce zaman zaman hor görülen halk, demokrasinin arızalanmasında ne kusur işlemiştir?” “Milletvekili ve senatör arkadaşlarım Anadolu’yu baştanbaşa köy köy gezmelidir. Türk halkının, Türk köylüsünün ıstırap ve dertlerini bilmekle beraber bizzat görerek etraflı tespit etmek mümkün olur. Bütün ıstıraplarına rağmen görülecektir ki Türk milleti bu ıstıraplar altında ezikliğe ve bedbinliğe uğramamıştır. Millete hürmet etmeyeni millet kendisine mutlaka hürmet ettirecektir.” Demirel halkı onurlandırmanın yanında, verdiği kararlardan ötürü halkı yargılamamıştır. 12 Eylül sonrası referandum sonuçlarını bile ‘halka mesajı iletemedik’ biçiminde değerlendirmiştir. Bu durumu ise şöyle açıklamıştır: “Halktan şikâyet edilmez. Halk daima haklıdır. Halkta kusur aranmaz ve halka gücenilmez. Başarısızlıklar halinde kusur halkta değildir.” Halka tepeden bakmama ve iradesine saygı gösterme, belki de Demirel’in en öne çıkan özelliklerinden birisidir. Demirel konuşmalarında, elitlerin halkın cahilliğine vurgu yaptıklarını ve bunu halkın taleplerinin dinlenmemesi ve karşılanmaması için bir gerekçe olarak kullandıklarının altını çizmektedir. Başka bir deyişle, yazar Demirel’in halkın iradesiyle eğitim düzeyi arasında kurulmak istenen bağlantıyı kabul etmediğini ifade etmektedir. Örneğin bu durum Demirel’in şu sözleriyle özetlenebilir: “Hâlbuki kişi ister okusun ister okumasın – esasen halkın okumamış olması da kendi kusuru değil, okutursanız okuyor adam- önemli olan aklıselim ve hissi selimdir. Kişi kendisine ait olan meseleleri ister okumuş olsun ister okumamış olsun herkesten daha iyi muhakeme eder.” “ Türk vatandaşlarının okuryazar ve cahil diye bir tefrike tutulması en büyük bölücülük olur. Okur-yazar olmayanların seçim hakkı olmayacağı şeklindeki fısıltılar hiçbir değer taşımaz. Okuma yazma bilmeyen halkın ne günahı var ki? Okuttunuz da okumadı mı? Okuma yazma bilmeyen halkın izan ve idraki, iyiyi kötüyü ayrıma hasleti sağduyusu yok mudur?” “Güler yüzlü, şefkatli, halka dost bir idare kurmak başlıca hedeflerimizden biri olmuştur. Devlet vazifelisi, her şeyden önce halkın hizmetinde olduğunu, her zaman halkın haklı olduğu düşüncesini kafasına yerleştirecektir. Emin olunuz Türk vatandaşı her şeyden daha çok böyle bir idarenin hasretini uzun yıllar çekmiştir. Ama gelgelelim milleti anlamayanlar, onun düşünceleri, reaksiyonları işine gelmiyorsa işte cahil millet bu kadar olur derler. Ona iradesine göre bir hükümet kurmayı layık görmezler.” 17 Hasan Karabakkal “Çok partiyle devletin içine halk gelmesine elit razı olmamıştır. Sivil, asker, bürokrat, teknokrat ülkenin eliti kendi halkını cahil buluyor, idareye ehil görmüyor, yönetime katılmasını hoş görmüyor. İdare edilmek için yaratılanlar, idare eder vaziyete gelmiştir. Bu henüz içine sinmemiştir idare edenlerin. Bu yüzden bir 40-42 sene bir alaborayla geçmiştir.” Son olarak, yazar Demirel’in Atatürk devrimlerinden bazılarının halk tarafından tam olarak kabul görmeyişini, uygulanan yöntemin yanlışlığına ve halka tepeden bakmaya bağlar: “Şimdiye dek başı kasketli babaların elini, yakası rozetli aydınlarımız böylesine sıkılmadan, utanmadan, iftihar duyarak öpebilselerdi, sorunların hepsi çoktan hallolmuş olur, devrimler de yanlış anlaşılmamış bulunurdu.” Demirel’in temsil ettiğini iddia ettiği sessiz milyonların kendisiyle kurduğu bağın güçlü olmasında halkın Demirel’i kendinden biri olarak değerlendirmesi ve kendini önderliğini Demirel’in yaptığı bir grubun üyesi şeklinde algılaması etkilidir şeklinde yorumlanabilir. Bu durum, Taijfel’in Sosyal Kimlik Kuramıyla desteklenebilir. Taijfel bu kuramda bireylerin kendilerini öteki grup üzerinden tanımladıklarını, ait oldukları grubun içinde yer almaktan gurur duyduklarını ve bunun kendilerini değerli hissetmeleri üzerinde etkili olduğunu ifade etmiştir. 11 Yazar da Demirel’in bu durumu söylemlerinde halk ve elit kavramları üzerinden vurguladığını belirtmiştir. Demirel’in Söylemlerindeki Vurgu: Milli İrade ve Sandığa Saygı Çalışmada sessiz çoğunluğun sesi olma ideali ile birlikte, Demirel’in söylemlerindeki vurgulardan birisi de milli irade ve sandığa saygı kavramlarıdır. Demirel, Türkiye’deki istikrarsızlığın temel gerekçesini “Parlamentonun üstünlüğü” ilkesinin yerleşmemesine bağlamış, meselelerin hukuk içinde halledilemediği fikrine ise ya Anayasa’nın ya da devlet işleyişinin kusurlu olduğu fikriyle karşı çıkmıştır. Ayrıca, milletin iradesinin tecelli yerinin parlamento olduğunu ve bunun en önemli simgesinin ise vatandaşın oyları olduğunu belirten Demirel ülkedeki mevcut tutarsızlığı şöyle eleştirmiştir: “Bir taraftan hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir demek, diğer taraftan kendileri iş başına gelir ise bu büyük prensibi doğru addetmek, gelmezler ise millet aldatıldı farz etmek demokraside şekilcilik ve hile i şer ’iyeden başka bir şey değildir.” Yazar ayrıca, milli iradenin ortaya konmasında Demirel’in halkın kendi iktidarı için sandığa gideceğini belirterek halka da bu noktada hakkına sahip çıkma bilinci ve sorumluluğu yüklediğini ifade etmiştir. 11 Turner, Brown and Tajfel. Social comparison and group interest in ingroup favoritism. European Journal of Social Psychology, 9, , 1979, 187–204. 18 Hasan Karabakkal SONUÇ Bu çalışmada Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı süresine kadar ki hayatı, liderlik anlayışı ve bu anlayışa etki eden toplumsal olaylar değerlendirilmiştir. Aile hayatının, içinde yaşanılan kültür ve alınan rol modellerin kişilerin değer yargıları ve anlayışlarının şekillenmesinde etkili olduğu öne sürülebilir. Bu durumun Süleyman Demirel’in hayatında da etkili olduğu bu çalışmayla anlaşılmıştır. Aile hayatı ve anne-babasında öne çıkan hayat mücadelesinden şikâyet etmeme, zorluklarla mücadele etme ve sabırla çalışma gibi kavramların Demirel’in de kişiliğinde ve siyaset anlayışında görüldüğü öne sürülebilir. Çalışmada öne çıkan şeyler; Demirel’in hitap ettiği kitle ile bütünleşmeyi önemsediği, halkın ihtiyaç ve taleplerine kulak verdiği, bütün engel ve müdahalelere rağmen mücadele etmedeki ümit ve kararlılığı, siyasette tükenmemeye ve halka küsmemeye önem verdiği, olayların ardından ani tepkiler vermeyip tepkisini en iyi sonucun alınacağı zamana dek sakladığıdır. Sessiz milyonların sesi olma iddiası ve milli irade vurgusu ile 91 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin 50 yılında 10 sene yüksek idarecilik, 12 sene başbakanlık ve 7 sene cumhurbaşkanlığı yapmış Süleyman Demirel’in hayatı Türkiye’de siyasetin nereden nereye geldiğini anlama ve milli iradeye sahip çıkma açısından okumaya değerdir. 19