Halil Can`ın Mektupları
Transkript
Halil Can`ın Mektupları
Ali IŞIK MEVLEVĐ MEKTUPLARI Merhaba gazetesinin haftalık tarih-kültür ilavesi Akademik Sayfalar’da ilk kez “M. Necati Elgin Özel Sayısı” vesilesiyle okuyucuya duyurulan ve bilahare dizi yazı olarak okuyucuya sunulan mektupların tamamı doksan üç adettir (Halil Can’ın bazı mektuplarının sonuna eşi Semiha Hanım tarafından yazılan birkaç mektup bu sayının dışındadır). Bu dizi yazı kitaplaştırılırken bayram veya kandil tebriki mahiyetindeki Abdülbaki Gölpınarlı ile Halil Can’a ait mektuplardan bazıları kitaba dâhil edilmemişlerdir. Kitaba dâhil edilen altmış altı mektuptan on dördü Abdülbaki Gölpınarlı’ya, otuz yedisi Halil Can’a, altısı Kemal Edip Kürkçüoğlu’na, beşi Mithat Bahari Beytur’a, ikisi Prof. Dr. Nihad M. Çetin’e, biri Rıfkı Melûl Meriç’e, biri de Münevver Ayaşlı’ya aittir. Önümüzdeki günlerde basımı yapılacak MEVLEVĐ MEKTUPLARI kitabının Halil Can’ın Mektupları bölümünden bazı mektupları, ihtiva ettiği Mevlevîlik ve Konya Mevlâna Đhtifallerine dair malumat sebebiyle sitemizde yayımlıyoruz. MEKTUPLARIN MUHATABI MUSTAFA NECATĐ ELGĐN 1907 yılında Kiğı’da doğdu. Babası Ahmet Tevfik Bey, annesi Munise Hanım’dır. Erzurum’un tanınmış ailelerinden Şiroğlular’a mensuptur. Mustafa Necati, babasının ordudaki görevleri dolayısıyla öğrenimini çeşitli il ve ilçelerde tamamladı. Babası Ahmet Tevfik Bey’in Sarıkamış’ta şehit olması üzerine beş kardeşi ile birlikte bütün sorumlulukları annesi Munise Hanım’ın omuzlarına bindi. Büyük ağabeyinin de daha genç bir zabit adayı iken, Çanakkale’de şehit olması, Erzurum ve civarındaki Rus-Ermeni saldırıları üzerine aile Tokat’a gelip yerleşti. 1339/1923 yılında Tokat Đdadisini bitirdi. Bir süre de Askerî Lisede okudu. Ayrıca Öğretmen Okulu imtihanını vererek öğretmenlik mesleğine intisap etti. Đki kardeşi askerî okullarda okuyarak subay oldu. Ablaları da subaylarla evlendi. Ailede tek sivil olan Mustafa Necati, 1929’da Cumhuriyet’in öğretmen ordusuna katıldı. Đlk görev yeri Niksar’dır. Orada, yine bir ordu mensubu olan ve Đstiklal Savaşı’nda büyük hizmetleri bulunan Üsteğmen Osman Nuri Özbek’in kızı Semiha Hanım’la evlendi. Soyadı Kanunu çıkınca “Elgin” soyadını aldı. Niksar’da özellikle folklor araştırmalarına ağırlık verdi. Erzurumlu Emrah ile ilgili bir inceleme hazırladı. Diğer öğretmen arkadaşları ile birlikte Niksar Halkevi dergisi Ülker’i çıkardı. Dergi, ilim ve sanat çevrelerinde büyük ilgi gördü. Evliliğinden Ahmet Güner, Şahika ve Zuhal adlarında üç çocuğu olan M. Necati, Büyük Erzincan Depremi (26 Aralık 1939) sırasında Reşadiye’nin Bereketli köyünde idi. Depremden sonra Konya’ya nakli yapıldı. Mevlâna Müzesi yanındaki Dumlupınar Đlkokulunda göreve başladı. Aynı zamanda iyi bir hattat olan Necati Elgin, bu sanatını Tokat’ın meşhur hattatlarından Sarı Mehmet Besim Efendi’den öğrendi. Daha ziyade nesih, talik ve rika yazılarında ihtisas sahibiydi. Mevlâna’nın 440 sayfalık Fîhi MâFîh’ini Konya Müzesi’ndeki tek nüshadan kopya ederek zamanın belediye başkanı M. Muhlis Koner’e hediye etti. Arapça ve Farsçayı da Turhallı büyük âlim Hacı Mustafa Efendi’den okuyan Mustafa Necati, şiir ve edebiyatla da ilgilendi. Merhum, 1940 yılından vefatına kadar, Mevlâna Hazretlerinin manevi dünyasına kendisini adadı, mesleki ve ilmî yöndeki bütün çalışmalarını bu konuya tahsis etti. Öğretmenliğinden kalan boş zamanları Konya Türk Ocağı ve Konya Halkevi’ndeki çalışmalara ayırdı. Halkevi Tiyatrosu’nun bütün oyunlarında rol aldı. O sıralarda Halkevi Kütüphanesi’ni yöneten Veli Sabri Uyar’la çok yakın bir dostluk kurdu. 1950’den itibaren Konya Mevlâna Müzesi’nde görevlendirildi. Yirmi iki yıl süren bu dönemde Dergâh’ta ilmî çalışmalar yapan bütün akademisyenlerin ve araştırmacıların en büyük yardımcısı oldu. Müzedeki kitaplığın tasnif ve tanzimi, Hamuşan’daki mezar taşlarının ve kitabelerin kaydı, Konya ve çevresindeki köy ve kasabalarda bulunan, çıkarılan eserlerin, değerli yazmaların müzeye kazandırılmasında büyük emeği geçti. 1972 yılında emekli olup Đstanbul’a yerleşti. O yıl Tünel’de bulunan ve karakol olarak kullanılan Galata Mevlevihanesi’nin ihyası, Divan Edebiyatı Müzesi olarak yeniden kazandırılması programında bakanlık tarafından uzman olarak görevlendirildi. Mevlevihanenin faal dönemine yakın şekilde restorasyonuna nezaret etti. Hamuşan Bölümü’nün Halet Efendi Kütüphanesi’nin, semahanenin tanziminde, Galata Mevlevihanesi’nin demirbaşında bulunan çeşitli yerlere dağılmış değerli eserlerin, Mevlevi yâdigârlarının yerlerine yerleştirilmesi ve envanterinin yapılıp sergilenmesinde yönetici olarak çalıştı. Gerek Halet Efendi Kütüphanesi’ndeki eserlerin, gerek kabristanında yatan, mezar taşları bulunan veya kaybolmuş Mevlevi büyüklerinin tespitini ve kayda geçirilmesini sağladı. Merhumun, Anıt dergisinin 24. sayısında yayımlanan, “Trabzonî Şeyh Ahmet Dede” başlıklı makalesi, son derece önemli bir makaledir. O, bu makalesinde, Köseç Ahmet Sultan ile Trabzonî Ahmet Dede’nin aynı şahıslar olduğunu ispat etti. Böylece büyük bir yanlışlığı tashih etti. Âşık Şem’î’nin kabrinin bulunmasından sonra, kemiklerini yeniden kefenleyip bugünkü kabrine koyan da odur. M. Necati Elgin, 27 Nisan 1977 tarihinde Đstanbul’da vefat etti. Zincirlikuyu’daki aile mezarlığında metfundur. Konya’da çıkan Konya, Anıt gibi önemli dergilerde ve Konya gazetelerinde pek çok makalesi yayımlanan Elgin’in Selim III (Đlhamî) (Konya, 1959) isimli bir kitabı vardır. HALĐL CAN Neyzen Halil Can, 7 Aralık 1905’te Üsküdar’da doğdu. Babası, Deniz Kıdemli Yüzbaşı Şükrü Efendi, annesi Mısır prensleri kâhyalarından Ali Hurşit Efendi’nin kızı Makbule Hanım’dır. Halil Can, II. Meşrutiyetten sonra açılan Selim-i Salis (III. Selim) Numune Mektebine gitti. Burayı bitirdikten sonra Üsküdar Sultanisinin rüştiye kısmına kaydını yaptırdı. 1923’te girdiği imtihanı kazanarak Eczacı Mektebine kaydoldu. Okulu bitirir bitirmez, 1926’da yedek subay olarak askere gitti. 1927’de, eczanelerin sayısını sınırlayan Tahdit Kanunu çıkınca, tezkere bırakarak muvazzaf subay oldu. 28 Ekim 1948’de binbaşı iken istifa etti. Daha sonra çeşitli resmi vazifeleri deruhte ettikten sonra 1961’de emekli oldu. 1953-1971 yılları arasında Đstanbul Belediyesi Konservatuarı Đlim Tasnif Heyeti üyeliği ile 1959’da açılan Yüksek Đslam Enstitüsünde Dinî Musiki hocalığı görevlerinde bulundu. 1971’de çıkan emeklilerin devlet hizmetinde çalışmaları yasaklayan kanunla bu görevlerinden ayrıldı ve 23 Mayıs 1973’te vefat edene kadar, evinde öğrencileriyle özel çalışmalarını sürdürdü. Halil Can, küçük yaşlarda Üsküdar’da açılan bugünkü Üsküdar Musiki Cemiyetinin ilk hali olan Daru’l-Feyz-i Musiki Cemiyeti’ne girdi. Bu arada Galata Mevlevihanesi’nde Neyzen Emin Dede’den ney meşkine başladı. Daha sonra Üsküdar Mevlevihanesi Şeyhi Ahmet Remzi Akyürek Dede’nin sikkesini tekbirlemesiyle Mevlevi oldu. 1954’ten beri Konya’da yapılagelen sema ve Mevlâna’yı anma törenlerinin kurucularından olan Halil Can, 1972 yılına kadar neyzenbaşılık yapmıştır. Emin Dede’nin tavsiye ve teşvikiyle lâ-dinî musiki eğitimi almaya başladı. Emin Dede’nin arkadaşı Bestenigâr Ziya Bey’den Klasik Türk Musikisi meşk etti. Rauf Yekta Bey’den nazariyat bilgisi, Arap Cemal Bey’den fasıl musikisi, Enderûnî Hafız Ömer Efendi’den de nota okumayı ve tavrı öğrendi. Beş sene süren bu eğitim esnasına Ahmet Avni Konuk’un sohbetlerine katıldı ve Konuk’un kimi eserlerini bizzat kendisinden geçti. Halil Can, 1.500 ilahi, elli beş ayin-i şerif, 400 nefes, 60’a yakın naat ve durak ile geri kalanı din dışı formlarda saz ve sözlü eserlerden oluşan 6.000’in üzerinde eserin yer aldığı bir nota koleksiyonuna sahipti. 1- 5 Ocak 1957 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Đstanbul-Galata 5 / Kânunusani / 1957 Ya Hazret: Bu yılki Şeb-i Arus’tan aldığımız feyiz ve sekr-i manevi elhamdülillah elan berdevam. Bu iltifata nailiyetimize vesile olanlara candan teşekkür eyvallah. Ankara toplantısı da hamdolsun güzel geçti. Allah sağlık verirse önümüzdeki ihtifali daha canlı, daha ruhani olarak idrak ederiz. Ankara’da, mukabele-i şerif, tafsilatıyla icra edildi. Mesnevihan ve sahib-i destar Mithat Bahari Beyefendi’mizin postta bulunuşu ve usulden olan Mesnevi-i şerif takriri çok parlak oldu. Aynı tarzı, önümüzdeki sene Konya’da icra etmek ne kadar güzel olacak. Konya’dan avdetimizde komşularımızdan bazılarına, Şeb-i Arus hakkında malumat vermiştim. Bunlar arasında, geçirdiği bir kemik hastalığı hasebiyle malule bir hanımefendi var. Đsmi (Münevver) olan bu hanım hakire (200) lira vererek Huzur-ı şahane-i Cenab-ı Pir’de hizmet eden fukara-yı sabırine tevziini rica etti. Bendeniz de bu meblağı senin namına Ziraat Bankası vasıtasıyla gönderdim. Erbabına tevdi size muhavvel. Bu hatuncağızın sıhhat ve afiyeti için, Huzur-ı akdeste edilecek dualar, inşaallah müstecap olur. Bu husustaki lütuflarınızı müş’ir cevabı kendisine okurum. Şu satırları yazıp Ekrem Hakkı Beyefendi’ye gideceğim. Öğle taamını birlikte yapacağız ve bilahare Ahmet Avni Beyefendi’nin kabrini ziyarete gideceğiz. Ziyaretten avdette de ayın ilk cumartesi günü olması hasebiyle mutat toplantıda Mesnevi-i şerif okuyacağız. Ankara’da iken Tevfik Đleri Bey’le müteaddit görüşmeler yaptık. Mesnevi-i şerif şerhinin tabı, müze ittihaz edilmek için heyet-i vekile kararıyla Maarif Vekâletine devredilmiş olan Galata Mevlevihanesi’nin tamiri, Ahmet Avni Beyefendi’nin de Şarih-i azam Đsmail Ankaravi Hazretlerinin türbe-i şerifesine naklini not ettirdik. Tevfik Allah’tan. Konya’da bulunduğumuz beş gün içinde doğru dürüst koklaşamadık. Şeb-i Arus’un tesidi hakkında, eksiklerimizi tamamlayabilmemiz için kıymetli tenkit ve irşatlarını hassaten beklerim. b: Mehmet Önder sultanımızın meşgalesi malumum olduğundan bir de benim yazılarımla ziyâ-ı vakit etmemesi düşüncesiyle ona yazmıyorum amma her ikinizi yekvücut bildiğimden maruzatım ikinizedir. (Đki göz bir görür) Muhterem Dede Efendi’mizin hak-i pa-yi âlîlerine yüzler sürer dualarını niyaz eylerim. Cemiyet işinden bizleri haberdar etmenizi hassaten rica ve niyaz eylerim. Hizmet-i mebrukeleriyle her gün müşerref olmak saadetine nailiyet esnasında, Huzur-ı Cenab-ı Pir’de bu abd ü ahkar ve kemterlerinin tazimat ve tekrimatını lütfen arz edesin. Allah o bab-ı saadetten cümlemizi ayırmasın. Galata Mevlevihanesi son şeyhi Ahmet Celaleddin Dede Efendi merhumun Ey kân-ı cevher-i sehâ Mevlâna Ser-çeşme-i ihsân-ı a’tâ Mevlâna Âb-ı kereminle beni sîrâb eyle Ey menba-ı pür-feyz ve safâ Mevlâna1 rubaisini de okursunuz. Ney nâle edip haber verir Mevlâna’dan Bu râzı duyan geçer (menn) ile (ma’)dan2 Her ikinizin hasretle ellerinizi öperim. Raşit’in yanaklarını öperim. Cümleten Allah’a emanet…3 el-fakir-i bende-i Mevlâna Đmza (Yeni yazıyla: Halil Can) (Mektuba ters yönde mavi mürekkepli kalemle çiziktirilen not: “Dabiretülinsan derler Kuşların ayakları ardındaki parmağa dabiretüttuyur derler ed-Dâbir: Nişandan geçen ok ve tabi’ manasına da gelir ve her nesnenin ahiri” 1 Günümüz Türkçesiyle: Ey görkemli mücevher kaynağı, bağış lütfünün baş çeşmesi Mevlâna… Ululuk/iyilik suyunla beni suya kandır; ey baştanbaşa manevi haz ve mutluluk kaynağı olan Mevlâna… 2 Günümüz Türkçesiyle: “Ney inleyerek Mevlâna’dan haber verir; bu sırları duyan (gökten indirilen) kudret helvası ile sudan vazgeçer.” 3 Kâğıdın katlanma yerine geldiğinden iki kelimelik ibare silikleşmiş, bu sebeple de okunamamıştır. 2- 8 Mart 1957 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Đstanbul-Galata 8/ Mart / 1957 Merhaba Ya Sultan; Bütün ihvana ve fakire feyz ihsan eyleyen kıymetli mektubunun teşekküründen acizim. Huzur-ı şahane-i Cenab-ı Hüdavendigâr’dan şeref-mevrut olan yazın, bugüne kadar elden ele dolaştı. Herkes nasip aldı. Allah senden razı olsun. 2/ Mart / 957 Cumartesi günü Ekrem Beyefendi’nin saadethanelerinde iken ve neşe-i ruhaninin tam kıvamında iken ”4 mısraıyla ibtidar eden Suzinak gelen telgraf, hepimizi müstağrak-ı sürur eyledi ve derhâl “ Ayin-i şerifinin kıraatine başlandı. O anda bütün gönüller, Huzur’a merbut olarak tarife sığmayan bir hâletle neşeye devam olundu. Bu hâl saat 16’dan nısfülleylin bir buçuğuna kadar devam etmiş. Bizler denizaşırı semtte oturduğumuzdan bilmecbure yatsıdan sonra istemeye istemeye saat dokuzda ayrıldık; fakat ayağı karada olanlar arz ettiğim saate kadar füyuzat-ı Cenab-ı Mevlâna’dan müstefit olmuşlar. Buna vesile olan sizlere cümleten şükran ve dualar edildi. Elhamdülillah sümme elhamdülillah Şeb-i Arus vesilesiyle asman-ı Mesnevi’nin hava-yı ruhanisini istişmama mazhar olduğumuz tarihte, kütüphane binasında icra edilen ayin-i şerifte hazır bulunan Fransız cemaatine mensup delikanlı ile Kavkanas hâlen buradalar. Paris Konservatuarı hesabına, kendi arşivleri için yeniden bir ayin-i behin-i Mevlevi’yi şeride tespit etmek istiyorlarmış. Bu maksatla Galata-Kulekapısı Dergâh-ı şerifinde icra edilecek mukabele-i şerif için hükümetten müsaade istihsal eylemişler hâlen harap olan Galata Dergâh-ı şerifinin bu vesile ile bir nebze dahi olsa tamirine bugünlerde başlanacak imiş. Mukabele-i şerif için ramazan arifesine müsadif olan 31/ Mart/ Pazar gününü söylüyorlar. Bakalım nasıl olacak. Bilmem ki o günlerde burada bulunmak sizler için kabil olabilecek mi? 4 Türkçesi: “Ya saki, kurtuluşumuz için şarap (getir)…” b: Yine bu ayın 16’sına tesadüf eden mübarek Berat Kandil-i şerifinde Đstanbul Vakıflar Müdürlüğü tarafından büyük bir mevlüd-i şerif kıraati takarrur etmiştir. Süleymaniye Cami-i şerifinde icra edilecek. Bu cemiyet de radyolar vasıtasıyla neşredilecek. Yine bu ayın yirminci Çarşamba günü Đzmir’de Türk-Amerikan Derneği tarafından bir toplantı tertip edilmiş ve Cenab-ı Pir Efendi’miz hakkında konferans verilecekmiş. Đşte sultanım bu ay içinde cereyan edecek olan manevi hadisat bunlar. Kurban için Ziraat Bankası vasıtasıyla (50) lira gönderdim kâfi gelmez ise bildir yine takdim ederim. Evvelki ziyaretlerimde bir adet yazma evrad-ı şerif ele geçtiği takdirde fakiri haberdar etmenizi niyaz eylemiştim. Đnşaallah bir zuhurat olur. Allah nasip ederse biradere de mektup yazacağım. Mehmet Önder canımıza da yazacağım. Gönül hırsızı bizim Marangoz Đsmail, 2 Mart toplantısı hakkında tafsilat-ı kâfiye vermiştir. Onun da ellerinden, yanaklarından öperim. Raşit’imin de gözlerinden öperim. Mehmet Dede Efendi’mizin hak-i pa-yi âlîlerine yüz sürer dualarını niyaz eylerim. Romatizmaları nasıl. Takdim ettiğim ilaçlar bitti ise irade buyursunlar tekrar göndereyim. Gel hazretim seninle de şöyle bir kucaklaşalım, öpüşelim. Huzur-ı Cenab-ı Pir’de bütün ümmet-i Muhammed’le birlikte bu abd-i hakire de dua buyurmanı, adam olmaklığım için niyazlarının ibzalını rica ile hatm-i kelam eylerim sultanım. Hep beraber Allah’a emanet ve saye-i Pir’de sıhhat ve afiyette olalım canım. el-Fakir Đmza (Halil Can) 3- 18 Mart 1957 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Đstanbul 18/ Mart / 1957 Canım, Sultanım; 12/ Mart tarihli lütufnameni cumartesi günü aldım. Aynı gün Samiha Hanımefendi’nin kerime-i muhteremeleri Nadide Hanım hemşiremizin saadethanesinde toplantı mukadder idi; bütün ihvanı orada görmek mümkün olacağından, ibzal eylediğin feyz ile zevk-i maneviyi cümlesine tattırmak için ispat-ı vücudu bir nimet telakki ederek gittim. Her birine ayrı ayrı mektubu okudum. Cümlesinin şükranlarını arz ve iblağ eylemek de yine bu fakire nasip oldu elhamdülillah. Mazhar olduğumuz iltifat-ı maneviyenin şükrünü ifadan acizim. Aynı akşam Süleymaniye Cami-i şerifinde icra eyleyen menkıbe-i veladet-penahi cemiyetinde de bulunmak müyesser oldu. Radyolarda neşredilen bu hayırlı hadise hakkında bugün intişar eden Milliyet gazetesinde Refii Cevat Bey ve Havadis gazetesinde de Nezihe Hanımefendi birer yazı yazdılar. Umumi olarak sine-i milletten intişara başlayan intibah, milleti elbette ki daha da ileri götürecek bir mahiyettedir. Mütekarribülhulül olan ramazan-ı şerifin füyuzatı, bu sene geçmiş yılların hareketleriyle ”5 hadisi şerifi mucibince, (cem?)aat6 mukayese edilemeyecek nispette ruhani olacağa benzemektedir. “ daha çok birbirini sevmeye başlamıştır. Ahlak-i umumiyyede büyük bir terakki hamdolsun müşahede ediliyor. Bunların cemiyet bünyesine olan hayırlı faydalarını da tahayyül eyledikçe, güzel yurdumuzun pek yakında tam bir mamureye inkılâp edeceğini zevken görür gibi olmaktayım. Şimdiye kadar bir türlü tabı yapılamayan Mesnevi-i şerif şerhinin, eyadi-i millette bulunacağının tam zamanıdır. Samiha Ayverdi Hanımefendi, yarın içtima edecek maarif şurasına iştirak etmek üzere vaki davetle dün Ankara’yı7 teşrif etti. Tevfik Đleri Bey’le görüşeceklerini tahmin etmekteyim. Yarın Ahmet Avni Beyefendi’nin 19. vefat yıldönümüdür. Bu görüşmenin aynı tarihe isabet edeceğini düşünerek, bundaki tertib-i maneviye hayran kalmamak mümkün değil. Emir buyurduğunuz mührü Ekrem Beyefendi elimden aldı bu şeref bana ait olsun, ben yaptıracağım diye ısrar edince kabule mecbur oldum. Hiç o sultan kırılır mı? 5 Türkçesi: Mümin, müminin aynasıdır. Zımba deliğinden dolayı kelime okunamamamıştır. 7 Mektupta “Ankara’ya”. 6 b: Gazetelerde okuduğumuza göre nisan bidayetinden itibaren benzin tahdidatı kalkacakmış. Keyfiyeti Ekrem Hakkı Beyefendi’ye müjdeledim. Bayram ertesi Huzur-ı şahane-i Cenab-ı Pir’e yüz sürmek nasip olacak inşaallah. Refii Cevat Bey’in refikaları hanımefendi ramazan-ı şerif içinde ziyaret edecek. Mehmet Dede Efendi’mizin kullanmakta oldukları kulak aleti için pil bulmuşlar. Bunu posta ile bugün gönderiyorlar fakat Almanya’ya sipariş edilen yeni bir makinenin vürudunda da mezkûr âleti bizzat kendileri getirecekler. Ne yapalım bu hayırlı hizmet onların kısmeti imiş. 8 buyuran bir Sultan’ın bendesi ve hizmetkârı olmak ne büyük bir saadet. Bu saadetten, kıymetli kaleminle bizleri de hisse-yâb eylemektesin Allah senden razı olsun ve Cenab-ı Pir Efendi’miz dest-girin olsun. Huzur-ı saadetlerine varıp yüz sürdükte bu fakir, zelil, hakir Halil’i de arz eyle adam olması için dualarına ithal eyle. Sevgili Önder’im can kardeşim selam ve ihtiramlar ile ellerinden öperim. Cemiyet işinden ne gibi bir netice çıktı hayırlı haberler bekliyoruz. Bu sene inşaallah Pençgâh Ayin-i şerifini okumak niyetindeyiz. Fakat ihtifalden hiç olmazsa üç ay evvel birleşip, etraflıca istişare ile daha muntazam bir tertip hazırlarız. Gerçi her yılın merasimi, bir evvelki seneye nazaran daha iyi olmakta ise de, gönül en fevkaladesini arzulamakta haklıdır değil mi? Söyle bakalım; biz sizlerin hakkınızı nasıl ödeyebileceğiz. Allah hepimizi birbirimize bağışlasın da böyle mübarek hizmetlerde yıllar yılı bulunmak nasip eylesin. Muhterem Dede Efendi’mizin hâk-i pa-yi âlîlerine yüz sürerek mübarek ellerinden ayaklarından öperim. Ekrem Bey, Azize, Samiha, Nezihe, Sofi Hanımlar, Eczacı Ahmet Hamdi Bey ve refikası, Bahir, Selman, Rüsuhi, Ahmet Bican, Neyzen Ulvi ve Niyazi Beyler ve diğer bütün ihvan aşk ü niyaz ederek ellerinizden öperler. Sıra fakire geldikte: Ben ne yapacağımı bilemeyerek seni kucaklar mübarek ellerinden ve yanaklarından öperim. Raşit’e de çok çok selamlar. Hep birlikte Cenab-ı Hakk’ın birliğine emanet olalım sultanım. el-Fakir imza (Halil Can) 8 Türkçesi: Her an meşguliyetteyim; boş değilim. 4- 26 Eylül 1958 Tarihli Mektup Bismihi Esselamü Aleyküm an-Beldetittayyibe 26/ Eylül/ 1958 Merhaba Ya Cân-ı Men; 9 . Yahu nice zamandır bu fakiri mahrum eyledin. Hiç de mi göreceğin gelmedi. Velâdet-i cenab-ı peygamberî kandil-i şerifi mübarek ola, nice sâl emsal-i leyaliyle cümlemiz şeref-yâb ola, demler, safalar 10 Hû diyelim Hû! ziyade ola, dem-i Hazret-i Mevlâna Ne âlemdesin, şöyle bir kavuşsak da dertleşsek. Dün Ahmet Avni Beyefendi’nin kabr-i şeriflerini ziyaret nasip oldu elhamdülillah. Hepinizi orada hatırlamak da kısmet imiş çok şükür. Mesnevi-i şerif şerhinin bir an evvel tabı için de niyaz eyledim inşaallah artık zamanı gelmiştir. Bu seneki Şeb-i Arus için bizlere terettüp eden hazırlıklar hamden lillah tamamlandı. Her an emre amadeyiz. Beyati Ayin-i şerifi çok mükemmel meşk edildi. Allah nasip ederse bu yıl akort-ı şah olacak. Şah akordu akortların şahı olduğundan okunan ve çalınan asar da şahane olur. Gönül şimdiden o mübarek günleri hasretle çekmekte ve hayaliyle pervaz eylemekte. Şimdi cuma namazına çıkmak lazım. Bu sebeple kısa keseceğim. Hasretle ellerinden öper dualarını niyaz eylerim aziz kardeşim. Bende-i bendegân-ı Cenab-ı Pir Đmza (Halil Can) 9 Türkçesi: Haberleşmek kavuşmanın yarısıdır. Bk. 3 Ekim 1956 Tarihli Mektup/b. 10 5- 2 Mart 1959 Tarihli Mektup Bismihi Esselamü Aleyküm Đstanbul 2/ Mart/ 1959 Candan Kardeşim Hazret-i Necati; Şimdi 26 Şubat tarihli lütufnameni alıp, öpüp, kokladıktan sonra okudum. Daha kim bilir kaç defa okuyacağım. Hemen kaleme sarılmakla, seninle karşı karşıya konuşur bir hâle geldim ve bu hâlet içinde yazıyorum. Aziz kardeşim: Mektubunun her satırı ayrı bir ders, ayrı bir iltifat. Buyurduklarının hepsi aynı hakikat. Cenab-ı Pir’imiz, Hüdavend-i kâmkâr, Monlâ Hüdavendigâr Efendi’mizin saye-i kudsiyelerinde suri ve manevi mahrum olmayız inşaallah. Hele sen, Mehmet Dede Efendi gibi zat-ı melek-sıfatın evladı olmaklığın hasebiyle ayrıca bir bahtiyarlığa sahipsin. Eh.. elhamdülillah fakir de hayır dualarına nail olanlardanım. Bundan dolayı külahımı havaya 11 hisse-mend atsam yeridir. Ahmet Avni Beyefendi gibi bir zat-ı âliye de mülaki olup feyizlerinden oluşum ayrıca bir lütf-ı Sübhani’dir. Hepsinden aldığımız ders, nefse uymamak olduğuna göre, sen aziz kardeşimin duaları berekâtiyle nefs elinde zebun olmaktan kurtulurum inşaallah. Kenan Rıfai Beyefendi; bütün ihvanına (Sizlerden yalnız bir şey, sade bir şey istiyorum: Nefse uymamak) buyurur imiş. Cenab-ı Pir Efendi’mizin meslek-i ulvileri de aynı şey değil mi? Nefsi körletmek kolay. Fakat makbul olmasa gerek. Nefis ne kadar azgın olursa olsun biz ona değil, o bize ram olduğu müddetçe kazançtayız. Hemen Cenab-ı Hak muvaffak eylesin. Bizim inancımız, saray-ı Sultan Hüdavendigâr’da hizmet şerefiyle kâm-yâb olan canlarımız, halisülmiyar birer erdirler. Onun için dualarınızı niyazdan kendimizi alamıyoruz. Berber kıssası burada da yine hatıra gelmekte. Cenab-ı Hak hepimizi Cenab-ı Pir’imiz Efendi’mizin bab-ı saadetinden ayırmasın. Burada hep beraber oldukça, ötede de yine beraber olacağız inşaallah. Geçenlerde talebelerimizden Nezih nam efendi, mektep arkadaşlarıyla birlikte Asitan-ı saadeti ziyaret eylemek lütfuna mazhar olmuş. Avdette pek çok selamlar getirdi. Havadis meyanında da Mehmet Bey kardeşimizin, Ziraat Vekili Nedim Beyefendi’nin emr-i davetleriyle Ankara’ya gittiğini söyledi. Bu seyahatin, Mesnevi şerif şerhinin tabı mevzuuyla alakadar olduğunu tahmin edip sevinmiştim. Fakat, senin mektubunda buna dair hiçbir işaret yok. Mehmet Bey’den de hiçbir beşaret yok. Hayırdır inşaallah. Bu hususta müjdelerine muntazırım. Sultanım efendimin Huzur-ı saadetine dâhil oldukta yine bu fakiri duadan unutma. Lütuf eylesin, inayet buyursun ve kabul eylesin de an-karib yüz sürmek saadetine nail olayım. Cenab-ı Hak hepimizi birbirimize bağışlasın. Mütekarribülhulül olan ramazan-ı mağfiret-nişanı da tebrik edeyim. Pek çok yıllar birbirimizi tebrik eylemeği niyaz ederim. Bu mübarek ayda her niyaz kabul olur. Bu fakirin de niyazları, senin dualarına terdîfen inşaallah kabule mazhar olur. Mehmet Bey kardeşimizin ellerini, yanaklarını hasretle öperim. Senin de hasretle ellerini, gözlerini tekrar tekrar öper hatm-i kelam eylerim canım kardeşim. Bende-i bendegân-ı Hazret-i Mevlâna Đmza (Halil Can) 11 Türkçesi: Gücümün yettiği kadar. 6- 23/24 Aralık 1962 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 23-24/ Kânunuevvel/ 1962 Leyletülmiraç Ya Sultan; Himmet-i Cenab-ı Pir ile diyar-ı Đslambol’a vasıl olduk. Refii Cevat Bey’in tasarrufu neticesi arz-ı veda edemediğimizden yollarda bir miktar üzüntü baş gösterdi ise de bunları yazmak doğru değildir, şikâyet olur. Allah muhafaza buyursun. Lütfu da, kahrı da, cümlesi hoş. Bu seneki ihtifal, diğer yıllara mukayese edilir ise, daha ruhani ve muntazam oldu denilebilir. Hele son gecenin ruhaniyeti tarif ve tavsife sığmaz. Bizler, bir nebze dergâhı gördüğümüzden o zamanki mukabeleler ile bu zamanki Şeb-i Arus’u, şöyle bir düşündüm de, birçok mahrumiyete rağmen bu senekinin daha ruhani olduğuna hükmeyledim ve dün gece Seniha Hanımefendilerin evinde keyfiyeti Mithat Beyefendi’ye arz eylediğimde, müşarünileyh de aynı kanaatte olduklarını beyan buyurdular. Bununla beraber usul ve adap bakımından pek çok noksanlar, hatta affedilmez hatalar, fena bidatler müşahede edilmiştir ki bunlardan bir nebze bahseylemek lazım. 1- Đlk defa semaa iştirak edenlerin, sema dedeleri yani muallimleri delaletiyle ve semazenbaşı marifetiyle Mithat Bey’in önünde diz çökerek el öpmeleri ve hayır dua almaları iktiza ederdi. 2- Keza ayin-han olarak yeni katılanların da meşk hocaları tarafından kudümzenbaşı efendiye takdim edilerek mumaileyhin delaletiyle Mithat Beyefendi tarafından kabulleri niyaz edilmeli idi. 3- Yine nayzenler zümresine iltihak edenlerin de taraf-ı aciziden aynı usulün yerine getirilmesi iktiza ederdi. Bu üç maddedeki kabahatimiz müşterektir. Bundan hepimiz mesulüz. Bundan başka muayede de, lazimürriaye olan protokol yapılmamıştır. Mevleviliğin bünyesinde olan merasim ve adap, hiçbir cemaatte ve cemiyette bu kadar ince teferruata sahip değildir. Mevlevilik bir zarafet ve adap yoludur. Gerek Şeb-i Arus muayedelerinde, gerek diğer ihya meclislerinde veya mukabele günlerinde makamda bulunan zatın elini öpmek iktiza eyledikte, postnişinden sonra var ise destar sahipleri, kıdem sıralarına tevfikan, yok ise evvela neyzenbaşı ve kudümzenbaşı, bilahare de semazenbaşı el öpüp, bilahare kıdem sırasıyla neyzenler, kudümzenler ve semazenler aynı tazimatı icra ederler. Bu cihet Rusuhi Bey’in cinnet hâlinden midir, nedendir bilmem, riayet edilmedi. Bir de destar mevzuu vardır ki bu cihet tamamen bozulmuş. Na-ehil kimselerin adeta oyuncağı olmuştur. Destarı ancak makam çelebileri tevcihe salahiyetlidirler. b: Her çelebi destar itasına salahiyetli olaydı güruh-ı Mevleviyan’da dal sikkeli kimse kalmazdı. Konya’dan mufarakatımızda Turizm Cemiyeti’nden bir ferd-i aferide bizleri uğurlamadı, belediye reis-i sabıkı Sıtkı Bey bu nezaketi daima ibzal buyurmakla gönüllerde yer tutmuştur. Aman hocam: Mehmet Bey’den gelen kartı bir türlü bulamıyorum. Nereye koyduğumu bilemiyorum. Avdetimden beri aradım, taradım, yok. Kendisine mektup yazacağım fakat adresi yok. Şimdi senden ricam bu mektup eline vasıl olunca hemen Mehmet Bey’in adresini fakire lütfetmendir. Hululüyle müşerref olduğumuz Leyletülmirac mübarek ve cümle ümmet-i Muhammed hakkında müteyemmen olsun. Asman-ı Mesnevi’den ayrılışımızın haftası olmasına rağmen hasret yine ber-devam. Đlk fırsatta yani ahd-i karibde tekrar gelmek nasip olur inşaallah. Đstanbul’a kar yağdı, hayli soğuk var. Her taraf beyaza büründü. Bunun ayrı bir zevki var. Burada da bir ihtifal tertipliyorlar amma bilmem icra edilebilecek mi? Kendilerini teşhirden zevk alan benlikçi kimselerin bu teşebbüslerine iştirak etmemek niyetindeyim. Dün Sadettin Bey’le görüştüm, kendisinin katılmayacağı bir toplulukta bulunamayacağımı söyledim. Birçok genç semazenler ile nayzenler de aynı fikirdeler. Artık hatm-i kelam sırası geldi. Yengemize candan hürmetler, yavrularımıza selam ve muhabbetler. Bizim bacı da mektuba ilaveler yapacağını söyledi ise de meşguliyet-i daimeden fariğ olup arzusunu ifa edebileceği bekler isem, bu yazı daha bir hayli zaman ortada kalır. Bu sebepten fakir bunu postaya vereyim de o başka zaman yazsın. Đhvan, her sene olduğu gibi bu yıl da Arif Dede için niyaz toplamıştı. Saim kardeşimiz yedi yüz küsur lira olan meblağı size teslim edecek idi. Havanın soğukluğunu gördükçe zavallı Arif Dede’nin yakacağı olup olmadığını, diğer fakir fukara meyanında düşünmekteyim. Đnşaallah bugüne kadar mahrukat tedariki neticelenmiştir. Eh! Hazretim, cümleten Hakk’a emanet olalım. Aşk niyaz eder, ellerinden öperim. Kemal Bey ve diğer canlara, Faik Efendi’ye selam ve muhabbetler, Hû diyelim Hû… Seg-i der-i Mevlâna Halil Can 7- 29 Ocak 1963 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 3/ Ramazanülmübarek/ 1382 29/ Kânunusani/ 1963 Ya Hazret; Hululüyle müşerref olduğumuz ramazan-ı mah-ı gufran mübarek ola, sıhhat ve afiyetle birçok seneler idraki cümlemize nasip ve mukadder ola, demler, safalar ziyade ola, dem-i Hazret-i Mevlâna Hû diyelim Hû… Nasılsın. Evdekiler nasıl. Cümlenize arz-ı güldeste-i hürmet. Bizler bildiğin gibiyiz. Haftada iki gece Hazret-i Bahari’den nasibimiz kadarını almaktayız. Yalnız bugünlerde mumaileyhe bir nebze zaaf tari oldu. Doktor geldi. Lehülhamd ehemmiyetli bir şey değilmiş. Suri teşhis romatizma. Geçen akşam Seniha Hanımlarda, kerimelerini bir kenara çektim ve pederlerinin makam-ı manevideki rütbesini bir nebze anlattım. Đnşaallah anlamış olurlar. Malum ya ehlullah hazeratı, cemiyete, cemaat içinde tecelliyât-ı Celaliyenin (siper-i saika = paratoner)leridirler. Ona göre kendisine hizmet ve hürmet edilmesini tavsiye eyledim. Şeb-i Arus’un ruhaniyeti lehülhamd ber-devam. Ramazan-ı şerif de hulul edince zevkimiz tezauf eyledi. Sonsuz şükürler. Mehmet Bey’e yazdığım uzun mektuba cevap aldım şimdi sana ait hasretlerimi perişan cümlelerle arz ve beyandan sonra ona da yazacağım. Sen sıcağı sevdiğin için tam istediğin gibi bir kış oldu. Burada bilhassa Rumeli yakasında su tesislerinde vukua gelen arıza hasebiyle bizim enstitü vaktinden evvel tatil yaptı ve pek de isabet oldu. Oradaki enstitü ne âlemde. Cemiyet reisi Feyzi Özçimi Bey bazı müşkülat çıkarmakta imiş. Yahu bu nasıl iş. Kendi arzu ettikleri kimseler tedris kadrosunda vazife alamadı diye nabeca ahval caiz olur mu? Bekir Elam Bey … b: … de iyice karıştırıcılık etmekte. Allah cümlemizi ıslah eylesin. Nail olduğumuz nimetin kadrini takdir nasip eylesin. Havalar müsait olsa hemen geleceğim, ama mevsim erbain bütün hükmünü maaziyade icra eylemekte. Pederim merhum erbainde tecelliyat-ı ilahiye bile münkatı olur, buyurur idi, işte o nutkun tam içindeyiz. Ne ise hayırlısıyla sonuna geldik. Şubat ile beraber hamsin girecek. Bakalım o ne yapacak. Sana bizim mahallede müstakil, tek katlı betonarme altı odalı bir ev buldum. Yedi yüz metre murabbai kadar bahçesi de var. Sahibi dostumdur ve hâlen Ankara’dadır. Yüz elli bin lira istiyor imiş. O evin aynını geçen sene yüz kırka sattılar. Ben bunu yüz yirmi beşe yaptıracağımı ummaktayım. Bilmem ne dersin. Matbahı, banyosu, alaturka ve alafranga abdesthanesi, bakımlı bahçesi, her şeyi mükemmel. Hatta geçen sene sahibi, odaların zemin tahtalarını değiştirerek parke tabir ettikleri tarzda yeniden gürgen tahta ile yaptırdı. Ankara’dan Đstanbul’a nakil ettiğim zaman yine bu mahallede aynı tip bir evde oturduğumdan bütün teşkilatını bilirim. Çatı arasında bir ton hacim istiabında ve otomatik olarak çalışan bir su deposu bile var. Havagazı, elektrik mevcut. Telefonu da var ama onu pazarlığa dâhil ederler mi bilmem. Bak bir düşün de bana fikrini ve emrini bildir. Ben yine aramaktayım. Efendimin huzuruna vardıkta niyazlarımı arz eyle. An-karib yüz sürmekle müşerref olmaklığımı niyaz eyle. Hepimizden hepinize selam, sevgi ve hürmet. Hasretle ellerinden, ayaklarından öperim. Bende-i bendegân-ı Cenab-ı Mevlâna Halil Can 8- 25 Şubat 1963 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 1/ Şevvâlülmükerrem/ 1382 25/ Şubat/ 1963 Canım Sultanım; Hululüyle müşerref olduğumuz Iyd-ı Fıtır mübarek ola. Allahü azimüşşan nice sâl emsalinin idrakiyle cümlemizi mesut kıla, kulûb-ı âşıkân küşade ola. Huzur-ı Akdes-i Cenab-ı Hünkâr’a an-karib yüz sürmek bu fakire nasip ola, dem-i Hazret-i Mevlâna Hû diyelim Hû… Arifenin pazara tesadüfü, üç gün de bayramın ilavesiyle yine Kâbetüluşşâk, dolup taşmaktadır. Sayiniz meşkûr ve makbul olmakta elhamdülillah. Ramazan-ı şerifte takdim eylediğim hasretname-i acizi, cevapsız kaldı. Fart-ı meşgale malumumuz olmakla beraber, senden gelen iki satır dahi olsa, bize bambaşka bir zevk ve neşe vesilesi oluyor. Efendimizin kapısının hadimi ve nazırı bizim başımızın tacıdır elhamdülillah. Mehmet Bey’e yine uzun bir mektup yazdım. Bizim Fuat Uluğ Paşa da orada, her ikisine, birbirlerinin adreslerini bildirdim. Nâbî merhumun: Günc-i gurbet gülşen-i cennet kadar can-bahş olur Dâr-ı gurbette bulunsa âşinâlardan biri12 beyti mucibince hoş vakit geçirmelerini niyaz eyledim. Mithat Beyefendi bir aydan beri epeyce hastalık geçirdi. 12 Günümüz Türkçesiyle: Gurbet elde tanıdıklardan biri bulunsa; (o) gurbet köşesi cennet gül bahçesi gibi (insana) can bağışlar. b: Veliler, cemiyet içinde, tecelliyat-ı Celaliyenin paratonerleridirler. Bu inceliği maalesef, taifemizden ancak birkaç kişi müdrik. Seksen küsur yaşını idrak eylemiş bulunan mir-i mumaileyh de aynı vazife-i maneviye ile muvazzaf. Nitekim en düşkün olduğu, hatta konuşmağı bile arzulamadığı bir çarşamba akşamı, vaziyeti, kerimelerine ve Seniha Hanım ile kendisinden son defa sikke-puş olan Albay Şefik kardeşimize, içim sızlayarak izah eyledim. Đki gün sonra Ankara’da meşum tayyare kazası vukua geldi. Lehülhamd, Ankara’daki muhibbandan ve taallukatlarından hiç kimseye bir şey olmadığını öğrendik. Kıymetli evladımız Güner, geçen hafta ziyarete geldi ve vaziyetini gördü. Tabii tafsilatıyla nakletmiştir. Evvelki mektupta, Đstanbul Mevlevilerinden bazı tasfiyeler hakkında irşatlar var idi. Đlk tecelli olarak Ahmet Kasapoğlu’nun paşmakları çevrildi gibi bir şeydir. Buna Mahmut da elbet dâhil. Allah ıslah eylesin. Ramazan-ı şerifte iki defa Celaleddin Çelebilere iftara gittim. Bu cuma akşamı da bütün ihvan ile yine gideceğiz ve bayramlaşacağız. Son günlerde Abdülbaki Bey’in zühd ü takvada iktisap eylediği hâl, görülmeğe şayan. Evvelki 13 . meşrebinden yüz seksen derecelik bir tahavvül, cidden şayan-ı tebrik. Đşte sana az fakat öz birkaç havadis. Evcek, yengemizin, yavrularımızın bayramlarını tebrik ederler. Senin de ellerini öperler. Fakir de hasretle ellerinden, ayaklarından öper, dualarını niyaz eylerim canım hocam. Bende-i bendegân-ı Cenab-ı Pir Halil Can 13 Türkçesi: Allah her şeye kadirdir. 9- 7 Nisan 1963 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 7/ Nisan/ 1963 12/ Zilkade/ 1382 Pazar Sultan-ı minni, Sultan-ı minni; Bir şarkı vardır: (Hasret dolu ahım sana hicranımı söyler). Đşte fakir şimdi bu hâl üzereyim. Đçinde bulunduğumuz bereketsiz dünyanın günlerinde, haftalarında, aylarında bile bereket yok. Hayatın nasıl bir süratle geçtiğinden haberdar değiliz. Arkada bıraktığım yarım asırlık zamanda elde bir şey yok. Yarın “gel” emri sadır oldukta hangi yüzle huzura çıkacağımı düşündükçe pişmanlığım beni sarsıyor. Böyle kâlde ve hâlde, ilimde ve amelde eli boş, gönlü nahoş, kafası sarhoş olarak heba olmuş elli dokuz yıllık bir hayattan sermayesiz, müflis bir biçarenin öpülecek eli olmadığını bilesin canım. Samimi olarak arza çalıştığım şu hâlim, belki Sultanülâşıkin ve Mevlelarifin Efendi’min vefa dolu hazine-i irfanlarından her an nasibe-dar olan senin duan berekatiyle affa nail olurum. Evvelki akşam Celaleddin Çelebi Hazretlerinin saadethanelerinde idim. Valideleri Đzzet Çelebi Hatun fariza-i haccı eda niyetiyle hazırlıklar yapmakta. Hayırlı olarak azimet ve avdet nasip olur inşaallah. Dün gece de bermutat Seniha Hanımlarda Mithat Bahari Beyefendi’nin huzur-ı reşadetlerinde bulunduk. Çok ruhanî bir sohbet oldu elhamdülillah. Benim anlayabildiğim, Mithat Beyefendi ziyadesiyle gizli bir hazine. Dün gece Đslâm tarihine ait o kadar ehemmiyetli ve latif mevzulardan bahis buyurdular ki, pek çoğumuz uzun uzun ağladık elhamdülillah. Bu arada, her zaman olduğu gibi senden de bahis eyledik. Hasret hisleri izhar edildi. Dualar oldu, gülbanklar çekildi. Fakir bir miktar ayin-i şerif okudum. Hatta ezan okudum, ney üfledim. Bir nebze olsun gamımız yandı ve ruhumuz pür-safa kaldı. Eve geldiğim zaman saat bir idi. Rahat bir uyku uyumuşum. Bu sabah kalktığımda ilk işim sana bu mektubu yazmağa koyuldum. Senden sonra Mehmet Bey’e de yazacağım… b: … inşaallah. Mithat Bahari Beyefendi hamdolsun iade-i afiyet buyurdular. Bu hususta Seniha Hanım’la Doktor Abdülkadir Kafadar’ın hizmetleri büyüktür. Elbet Cenab-ı Pir de onları mükâfatlandırır. Cenab-ı Pir’im, efendim şöyle buyurarak bizleri teselli eyliyorlar: 14 15 16 Đşte bu lütuflarını esirgemiyorlar, esirgemezler inşaallah. Bacın cümlenize hasret, hürmet, muhabbetlerini yollar. Fakir de yengemize hürmet ve evlatlarınıza selam ve sevgilerimi arz eylerim. Gel seninle de şöyle bir kucaklaşıp koklaşalım. Ellerinden, ayaklarından öperim canım sultanım. Bâb-ı saadet-i Cenab-ı Pîr’in en hakir kıtmiri Halil Can 14 Türkçesi: Senin işinden gâfil değilim; seni an be an daha değerli kılmak için hep çalışmaktayım. Türkçesi: Arınmış zatım ve saltanat güneşimin hakkı için ben seni terketmem; lütuflarla yüceltirim. 16 Türkçesi: Yüzüne, kendi ışıklarımdan nur verir; başını on mağfiret parmağıyla okşarım. 15 10- 10 Haziran 1963 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 18/ Muharremülharam/ 1383 10/ Haziran/ 1963 Ya Hazret-i Sahib-i Makam; Fazlasıyla müstahak olduğumdan dolayı lütfettiğin tekdirnameyi aldım. Gözüme, yüzüme sürdüm. Bayramda tebrik yazdığımı zannediyor idim, gaflet ettiğimi anladım. Kerim’in kapısındaki de kerimdir. Fakir gibi hâl ve kâlde kolu, kanadı kırık, esir-i nefs-i emmareden, kusurdan başka bir şey sadır olmaz ki. Kusurumun büyüklüğü ne miktar olsa dahi gam yemem zira, efendimin lütuf ve keremi fevkattasavvur azim ve hudutsuzdur. Đşte yegâne tesellim de budur. Sana can ü gönülden teşekkürler ederim hem tekdir ve hem ikaz ediyorsun. Đşte hakiki derviş kardeşliği budur. Düşmen odur ki sana doğrusun diye Dost odur ki sana doğrusun(u) diye Badema kusurlardan kurtulmaklığıma da himmet et de bu fakir de adam sırasına girmeğe istihkak kesbeylesin. Yalnız şunu muterifim ki o bab-ı saadete sürecek yüzüm yok. Asman-ı Mesnevi’nin hava-yı maneviyesini ciğerlerime doldurarak Huzur-ı pür-nûra vardığımda lütfen kabulleri kendi kerem-i inayetleridir. Badezin sık sık bu lütfa nail olurum inşaallah. Bana ne cennet lazım ne cehennem. Efendimin lütuf ve keremi hepsine, her şeye bedeldir. Sana tekrar alettekrar teşekkürler ederim, istihkakımı aldım, Hazret-i Pir’im Efendim senden razı olsun. Mithat Beyefendi hamdolsun iyidirler. Bu kış geçirdikleri hastalık sebebiyle bir hayli zayıf düşmüşler idi. Şimdi hepsi geçti fakat ellerinde hafif bir titreme var. Yazamadıklarının sebebi bu olsa gerek. b: Bununla beraber boş durmayıp asar-ı Cenab-ı Pir’e tercüme ve şerh yapmakta berdevamdırlar. Seniha Hanımlardaki meclislerinde, tercümeleri şeride okuyorlar. Son zamanlarda evrad-ı şerifi de tercüme buyurdular. Bu eser basılacak inşaallah. Bu vadide Şefik Can kardeşimizin himmet ve mesaisi de bilhassa kayda şayandır. Allah razı olsun. Fakir de mütemadiyen çalışıyorum. Ayin-i şeriflerin miktarı elli dördü buldu. Bunları temiz olarak yazmaktayım. Hitamı nasip oldukta Huzur-ı pür-nura takdim edeceğim. Đnşaallah makbule geçer. Bu meyanda Mevlevi musikisi hakkında da bildiğim miktarda izahat hazırlamaktayım. Mükemmel olduğunu veya olacağını iddia etmiyorum. Ancak bir eksiği tamamlamak için attığım bir hatvedir. Elimden geleni yapayım, noksanlarını bizden sonrakiler ikmal ederler inşaallah. Bu işe niyet ile başladığım zaman, bu kadar muazzam bir keyfiyet olduğunu takdir edememiştim. Ne noksanlıklar, ne eksikliklerle karşılaşmaktayım bir bilsen. An-karib kavuşmamız nasip olsun da o zaman hikâye ederim. Notaları olmayan birçok ayin-i şerifler mecmualarda yazılı, bunlar samit mısralar. Fakat elimizde notası olup da güftesi bilinmeyen ayinler var. Bunların güfteleri de mecmualarda yok. Yahut o mecmualara bizler rastlayamıyoruz. Yenikapı Mevlevihanesi’nin kütüphanesi, Nafiz Paşa ve Zühtü Bey tarafından renginleştirilmiş. Dergâhlar kapanınca bu kitaplar, Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakil ile muhafaza altına alınmış. Keza Galata Dergâh-ı şerifindeki kütüphane de Halet Efendi tarafından tesis edilmiş bu da Süleymaniye’ye nakil olunmuş. Aylardan beri Süleymaniye(ye) devam ile eski fihristleri bulup muhteviyatını tetkik etmekteyim. Maalesef pek çok kitap ve mecmualar ziyaa uğradığından isimlerinin hizalarına kırmızı mürekkeple “namevcut” yazmışlar. Kim bilir bunlar hangi ellerde veya hangi Avrupa şehirlerinde. c: Dua et de ikmali nasip olsun. Kütüphane mesaisini bilirsin. Đnsan bir şey ararken hiç ummadığı başka bir şeyle karşılaşıyor. Fakir de bu arada şarih-i azâm Ankaravî Hazretlerinin (Usul-i Tarikat li’ş-Şeyh Ankaravî) isimli küçük bir telifleriyle müşerref oldum ve gayet tabii hemen istinsah eyledim. Bilmem Huzur’daki kütüphanede de var mı? Seniha Hanım’ın mayıs ayındaki mutat ziyaretini bu sene neden ve ne maksatla terk eylediğini bilmiyorum. Belki madde bakımından imkân bulamadı. Çarşamba ve cumartesi akşamları küşade kıldığı somat-ı Mevlâna’da da Mithat Beyefendi kerimeleriyle, Şefik ve fakirden başka bulunan yok. Yalnız son aylarda yalnız cumartesi akşamlarına mahsus olmak üzere Sofi Huri bacımız ile Doktor Abdülkadir Kafadar devam eylemektedirler. Đdare-i örfiye sebebiyle denizaşırı semtlerde ikamet edenler erken avdet ediyorlar. En son fakir de Mithat Beyefendi’yi saadethanelerine götürdükten sonra eve gelmekteyim. Đrşat ve ikazın ile an-karib yüz sürmek nasip olacak inşaallah. Fakir gelinceye kadar senden bir ricada bulunsam herhâlde isaf eylersin değil mi? Ahmet Remzi Dede merhumun kitapları Huzur’a gelmişti. Bunlar meyanında ayin-i şerif mecmuası var mı? Şayet var ise bu mecmuada “ferahnâk” ayin-i şerifinin güftesi, Hacı Faik Bey’in bestelediği diye başlıyor. “dügâh” ayin-i şerifinin güfteleri var mı? Bu dügâh ayin-i şerifinin ilk mısraı diye başlıyor. Bunların mevcut olup olmadığını Ferahnâk ayin-i şerifinin de ilk mısraı fakire yaz, geldiğimde istinsah ederim. -------Đzzet Çelebi bacımızın hacc-ı şeriften avdetinde kendisini ziyaret eyledik. Tebrik ettik. Mehmet Bey’e bayram tebrikini de muhtevi uzun bir mektup yazmıştım cevap alamadım. d: Mekteplerin tatile girmesinden bilistifade Zafer Hanım da Paris’e gitmiş, ihvandan duydum. Bakalım Mehmet Bey ne zaman avdet edecek. Ahmet Avni Beyefendi merhumun şerhinin mikrofilmi için emirlerini bekliyorum. Fakiri bu esere kavuşturmanı niyaz eylerim. Mademki muharrem ayındayız. Şeyh Galip Hazretlerinin bir mersiye kıtasını takdim ile bugünkü makaleye nihayet vereyim: Bulandı yevm-i âşûrâda çerhin tab’-ı nâşâdı Bu hüzn ile zemîn ü âsmân deryâ-yı Nîl oldu Semavât ehlinin gözyaşıdır bârân zannetme Hüseyn-i Kerbelâ’nın rûh-i pâkiçün sebîl oldu17 ----------------------------------------Hasretle el ve ayaklarından öperim. Dualarına her an muhtaç olduğumu beyana hacet var mı? Bacın ve Zeynep, senin ve yengelerinin ellerinizi öperler. Kızlarımıza sevgilerini yollarlar. Fakir keza. Tekrar alettekrar aşk niyazıyla Hû derim Hû!.. Kemal’e, Faik Efendi’ye selam ve hürmetler. Halil Can 17 Günümüz Türkçesiyle: Feleğin kederli tabiatı aşura gününde o derece bulandı (ki); yeryüzü ile gökyüzü bu gam ile (sanki) Nil Nehri oldu. (Bu sel) gökyüzü ehlinin/meleklerin gözyaşıdır, yağmur zannetme; (bu gözyaşları) Kerbelâ’nın Hüseyin’inin tertemiz ruhu için sebil oldu. 11- 18 Ağustos 1963 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 18/ Ağustos/ 1963 Ya Hazret-i Necati; Ses makinesinin lastiği ile beraber takdim eylediğim arizaya bugüne kadar bir cevap buyurulmadı. Đstanbul kazan, fakir kepçe; aramadığım yer kalmadı. Hatta Filips müessesesine dahi gittim. Onlar da kendi makinelerinde benim sana yolladığım cinsten yerli mamulâtı lastikleri kullandıklarını ve mubayaa eyledikleri mağazayı söylediler. Orada da aynı yok. Bu parça saf kauçuk imiş. Bazı kimseler kalıp bedeli tesviye edilir ve sipariş de tatminkâr olur ise yeniden dökerek yaparız diyorlar. Bu basit görünen bir işi yapamamaktan ötürü müteessirim. Her hâlde emirlerine muntazırım. Mehmet Bey Fransa’dan ayrılmış, hâlen Almanya’da imiş. Geçenlerde Sabahattin Volkan Bey’e tesadüf ettim mumaileyh öyle söyledi. Mithat Bahari Beyefendi Evrâd-ı Kebîr-i Mevlâna’yı tercüme ve tap ettirdi. Herhâlde size göndermiştir. Tetkik neticesi, kanaatini fakire mahremane lütfedersin. Celaleddin Çelebi Efendi avdet eyledi. Bazı cuma günü akşamları saadethanesinde somat küşade eylemektedir. Pek sık olmayarak yani ayda bir defa olmak üzere fakir gidiyorum. Seniha Hanımefendi’nin toplantıları da aksadı. Avrupa’da bulunan kerimelerinden birisinin buraya gelmesi, haklı olarak bu aksaklığa sebep oldu. Bu yüzden, on günden beri Mithat Beyefendi’yi gördüğüm yok. Bu yılki ihtifal için tensip edilen “sabâ” ayin-i şerifinin meşklerine başlandı. Ankara’dan iştirak edecek nayzenlere de lazım gelen mektupları yazdım. Feyzi Halıcı Bey’in emreylediği makaleyi de hazırladım. Đki nüsha olarak yarın postaya vereceğim. Yalnız Seniha Hanımefendi evvelce vaat eylediği hâlde Almanca tercümesini yapmadı. Ne diyelim. Benliği galip geldi. Bu cihetleri unutmaz isem ilk mülakatımızda vicahen nakleylerim. Perihan Hanım Đngilizce tercümesini yapmaktadır. b: Onu ayrıca gönderirim. Yahu hazretim: Hamdi Tanaydın namında Huzur-ı Pir’de kütüphane memuru bir zat varmış buraya gelip Bakırköy Akıl Hastahanesinde tedavi altına alınmış. Böyle bir kimseyi fakir tanımıyorum. Birkaç gün evvel haber verdiler. Tanısam da, tanımasam da gidip yoklayacağım senden bu zat hakkında biraz malumat rica ediyorum. Burada sıcaklar bütün şiddetiyle hüküm sürmekte. Konya’mız bilmem nasıldır. Sadettin Heper Bey’le bil-istişare ihtifale iştirak edecekleri tespit eyledik. Herhâlde Feyzi Bey’e yazmıştır. Mutrip ve semazenlerin yekûnu elli beşi buldu. Allah artırsın. Rusuhi Bey, Đngiliz semazenlerine sema meşki için bir ay müddetle Londra’ya gitmiş idi. Avdet eylemiş fakat henüz görüşmek nasip olmadı. Ahmet Bican ile aralarındaki bürudet elan ber-devamdır. Bu ne biçim iş bir türlü aklım ermez. Abdülbaki Bey de Mithat Bey’e atıp tutmakta. Allah cümlemizi ıslah eylesin. Söyleyecek çok şey var ama aldığımız dersler ve terbiye müsaade etmiyor. Đşte sana çeşitli fakat kısa bazı havadisler. An-karib Huzur-ı pür-nur-ı Hüdavendigâr’a yüz sürmek niyazıyla hatm-i makal eyler iken hasretle ayaklarından öperim. Kemal Bey’e, Faik Efendi’ye selam ve hürmetler. Hane halkı hürmet ile ellerinden öperek dualarını niyaz eylerler. 18 . el-Fakir Halil Can 18 Türkçesi: Allah iki cihanda da ebedi mutluluk versin. 12- 3 Ekim 1963 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 15/ Cemaziyelevvel/ 1383 3/ Teşrinievvel/ 1963 Canım Kardeşim; Sigarayı bırakınca başlamağı, başlayınca da bırakmağı zevk edinmişim. Hep Cenab-ı Hüdavendigâr Efendi’mizin lütufları neticesidir. Đşte bu zevk içinde sen sultanıma hitap ediyorum. Eylülün otuzunda Huzur’da olmağı çok arzuladım ise de Cenab-ı Hak kısmet etmedi. Bunda da bir hikmet olsa gerek. Geçen gün Eyüp Lisesi Müdürü Ebazer Bey kardeşimize tesadüf eyledim. Yengemiz sultanın birkaç günden beri Đstanbul’da olduğunu müjdeledi. Bakalım elini öpmek nasip olacak mı? Yengemizi almağa herhâlde gelirsin diye gönül etmekteyim. Nasıl olsa Mehmet Önder Bey geldi. Şimdi sen, şöyle bir Đstanbul’a gelip yirmi gün kadar dinlenirsen, Şeb-i Arus’a daha zinde olarak çıkarsın. Köseç Ahmet Efendi ile Trabzonî Ahmet Efendi’den bâhis Anıt mecmuası fakire gelmemiştir. Zaten mezkûr mecmua ender nadirattan olarak gelirdi. Mehmet Dede Efendi’mize tahsis edilenden sonra bir daha Anıt’ın nüshasını görmedim. Lütfedersen minnettar olurum. Geçenlerde bazı notları karıştırırken merhum Muhlis Bey’in 1933 senesinde Ayaşlı Şakir Efendi hakkında bir eser neşrettiğini gördüm. Bu kitaptan bulmak mümkün mü? Bir de Halit isimli bir zat 1310/1893’te Istılahât-ı Meşâyih adıyla tasavvuf lügati diyebileceğimiz bir eser neşretmiş. Bundan Huzur’da var mı? Ayrıca bulabilir miyiz? Huzur’a takdimine niyet eylediğim elli beş adet ayin-i şerifin nota kâğıtları Paris’ten geldi ve …19 kemal-i huzur ve rabıta ile yazmağa başladım. Bakalım ikmali ne zaman nasip olacak. Bu meyanda tabii ayin-i şerif bestekârlarının biyografileriyle Mevlevî musikisinin etraflı bir tarif ve izahı da yer alacak. Bu maksatla Abdülgani Nablusî Hazretlerinin telif eylediği ve Mustakim-zade Süleyman Saadeddin Efendi’nin tercüme eylediği “Ukûdü’l-lu’lu’iyye” isimli eseri ile Gelibolu Şeyhi Azmi Dede Efendi Hazretlerinin “Beyânü’l-makâsid” nam telifi yed-i âcizide hazır bulunmaktadır. Bunlardan başka hangi asara müracaat iktiza eylediğine dair senden emir beklemekteyim. Mevlevi musikişinaslarından bâhis Huzur’da bir eser var mı? Bazı fetvalar buldum. Bilhassa devranın lehinde Zenbilli Ali Efendi tarafından yazılmış. Bunları neşredince bakalım ne tesir yapacak. Fakirin bu mesaisine muvazi olarak Sadettin Heper Bey üstadımızla Tanburî Mesut Cemil Bey nam zat birleşerek (Doğan Kardeş) müessesesiyle mukavele yapıp kırk adet ayin-i şerif neşredecekler imiş. Bunu bir hiss-i rekabet ile telakki edeceğime zahip olanlar oldu. 19 Zımba deliği sebebiyle okunamadı. b: Onlara icap eden cevabı verdim. Bu hizmet tamamen Cenab-ı Pir içindir. Bu iş bir inhisar mevzuu değildir. Başkasının eksiğini fakir, fakirinkini, diğer birisi ikmal etmelidir ki hakikat bütün azametiyle meydana çıksın. Meselâ: Bugüne kadar bestekârı ve güfte sahibi meçhul zannedilen Niyaz Ayini’nin (Şem’-i rûhuna cismimi pervâne düşürdüm) kıtasının beste ve güfte sahiplerini keşfeyledim ve derhâl Abdülbaki Bey’i haberdar ettim. Esasen bunun da kâşifi fakir değilim. Rıfkı Melûl Bey bir yerde görmüş kaydetmiş fakat Mevlevilikle ve dolayısıyla Mevlevi musikisiyle alakası olmadığından işin farkında değil. Fakir görünce tabii sonsuz sevindim ve daha derinliğine de tetkikat yapınca işin sahih olduğuna hükmederek Abdülbaki Bey’i haberdar eyledim. Bilmem biz üstatlarımızdan böyle gördük ve böyle çalışalım hakkında emir almıştık. Rüştü Şar Bey’den aldığım bir mektupta mumaileyh de Hazret-i Pir Efendi’miz hakkında yazılan manzum methiyeleri toplayıp neşretmek emelinde olduğunu yazıyor. Kendisine verdiğim cevapta bu mevzua dair Huzur’daki mecmuaları söyledim ve o mecmualara girmemiş fakirin tesadüfle kayıt eylediklerini takdim edebileceğimi de vaat ettim. Mufassal bir medayih mecmuası intişar eylese fena mı olur. Cenab-ı Pir’in âşıkları neler, neler söylemişler, yazmışlar. Hele müteahhirinden Ahmet Celaleddin ve Ahmet Remzi Dede Efendilerle Kemal Edip ve Mithat Bahari Bey’in manzumeleri kâfi. Bunları arzdan maksadım asar-ı Mevleviye’nin mebzulen intişarını arzudur. Fakir, bugünün ihtiyacına cevap verecek bir tasavvuf lügatinin de tertibini düşünmekteyim. Elimde haylice membalar var, fakat Ahmet Avni Beyefendi’nin Mesnevi Şerif Şerhi’ne bilhassa ihtiyaç var. Sağ olsun Mehmet Bey kardeşimiz bu eseri bizden kıskanmakta. Bir türlü vermedi. Bunu nasıl elde edeceğimi bilemiyorum. Dertleşme perdelerim kabarmakta olduğundan sözü bu vadiye kaydırmaktan kaçınarak yazıma burada nihayet vereyim. Bilmuvacehe bunları daha etraflı dertleşiriz. Huzur-ı pür-nurda fakir tarafından bir Sure-i Fetih tilavet buyurmanı niyaz ediyorum. Hasretle ellerinden, ayaklarından öperim. Ahmet Bey’e ve Kemal’e selamlar. Faik Efendi’ye keza. el-Fakir Halil Can 13- 28 Aralık 1963 Tarihli Mektup Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 28/ Kânunuevvel/ 1963 Ya Sultan; Asman-ı Mesnevi’den hiç böyle boynu bükük ayrıldığımı hatırlayamıyorum. Naehil bir meczubun hâl-i mecnunanesi bizleri böyle yaptı. Đnşaallah Cenab-ı Pir gücenmemiştir. Emin ol ki o feci sahnenin tesiri elan ve bütün tazeliğiyle üzerimde. Bacın da ben de hep aynı hâl içindeyiz. Bu yılki intizam bütün tahmin ve takdirlerin fevkinde olduğu için herhâlde gururlandık da ondan bu hâl zuhura geldi. Tövbe, sad tövbe, estağfurullah. Bizden sonra inşaallah başka üzücü bir hâl olmamıştır. Mehmet Bey’le Feyzi Bey’in uhuvvet ve samimiyet-i kadimelerine halel tari olmamıştır. Bu cihet de fakir için ayrı bir üzüntü. Çünkü Sabahattin de başka tip bir meczup. Onu da öyle kabul etmeli, başka çare var mı? Bunlardan sadır olan ahval: 20 olsa gerek. Bundan ibret dersi alarak haddimizi bilelim, lütuf ve kerem ve inayetlerine dehâletle tövbe ve istiğfar getirelim. Celaleddin Çelebi buraya geldi mi gelmedi mi bilmem. Bir görüşmek niyetindeyim ama ne faydası olacak ki. Veled Çelebi Efendi, dergâhların kapandığı zaman [Dergâhlarımız boş idi, oldu mesdut] buyurmuştu. Đşte aynen böyledir. 1963 modeli destarlı, bak, gör, ne işler yaptı. Neüzübilah. Hululüyle müşerref olduğumuz kandil-i şerifi tebrik eder, nice emsaliyle bissıhhat vel-âfiye müşerref olmaklığımızı niyaz eylerim. Bu mübarek geceye hürmeten kusurlarımın affını da Vacibülatâya Efendi’mizden tazarru’la hatm-i kelam edip mübarek el ve ayaklarından öperim. el-Fakir Halil Can 20 Türkçesi: Yine geldim, yine geldim; işte âşıkların delisi… Çünkü ruhtan bedene geldim; âşıkların delisi işte!.. 14- 15 Ocak 1964 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 30/ Şabanülmuazzam/ 1383 15/ Kânunusani/ 1964 Sultanım; Hululüyle müşerref olduğumuz mâh-ı gufran mübarek ola. Cenab-ı Hak nice emsaliyle şerefyab olmaklığımızı, bissıhhat vel-âfiye cümlemize nasip ve müyesser eyleye. Geçen cumartesi günü yengemiz sultan teşrif buyurmuşlardı. Sana telefon açtım, görüştürmek istedim fakat her nasılsa o gün mutat vaktinden evvel müzeden çıktığından bu arzumuza muvaffak olamadık. Mehmet Bey kardeşimizin Đstanbul’a tayin edildiğine dair bir rivayet intişar eyledi. Tahkikine imkân bulamadım. Böyle bir tayin tahakkuk etmez inşaallah. Fakir yirmi gündür rahat değilim. Evvela nezle olarak başlayan müziç hâl tebdil-i şekil ederek elan devam etmekte. Geçen ayın bugünlerinde idrak eylediğimiz neşemize, bilahare tari olan hâlin üzüntüsü içindeyim. Sadettin Bey keza. Rüsuhi Bey’in yediği maddi, manevi darbeler devam ediyor. Belediyedeki vazifesinden açığa çıkarmışlar. Ayrıca validesine ait ve mühimce bir icar getiren bir binayı da değerinden çok aşağı bir bedel ile istimlâk etmişler. Kendisini elan görmedim. Fakire yollamağı vaat buyurduğun kitaplara muntazırım. Bir de Mehmet Bey Konya Tarihi yazmıştı. Ondan da bir adet posta ödemeli olarak lütfunu niyaz eylerim. Feyzi Halıcı Bey’le Mehmet Önder meyanında, Sabahattin Volkan’ın hareketinden zuhura gelen kırgınlık da inşaallah hallolmuştur. Sabahattin Bey haddizatında âşık ve iyi bir insandır. Sanat aşkıyla ara sıra kendisinden zuhur eden ahvali, yine onun temiz hislerine bağışlamalı ve bu sebepten pek kadim birer dost olan Halıcı ve Önder, birbirine küsmemelidirler. Müminlerin kırgınlığı üç günden fazla süremez, bunun hakkında hadis-i şerif de varit olduğunu sen daha iyi bilirsin. Rusuhi’nin başına gelen muazzam darbenin taraf-ı maneviden sadır olduğuna hiç şüphe yoktur. Her önüne gelenin destar koyamayacağına bundan daha beliğ bir ders olamaz. Hele posta geçmek, o büsbütün ağır bir hâldir. Lieclilmaslaha dahi olsa, daima afv niyazında bulunarak hareket lazım gelirdi. Merhum Veled Çelebi Efendi Hazretleri her veçhile Çelebilik makamına layık olduğu hâlde, o kutsi makam kendilerine tevcih edildiği zaman: Kıldıysa zamâne bizleri şeyh ü penâh Takdir-i Hüdâ’dır diyelim eyvallah Mervîdir ki kıyâmet oldukta karib Bizim gibi âcize olacakmış mürşîd râh21 21 Günümüz Türkçesiyle: Talih bizleri şeyh ve sığınılacak (kişi) kıldıysa, (bunu) Allah’ın takdiri (sanarak) eyvallah diyelim (kabul edelim). Rivayettir ki, kıyamet yaklaştığında yol göstericilik (şeyhlik) bizim gibi acizlere kalacakmış. b: kıtasını buyurmuştur. Bu nutka imtisalen eâzım ve ekâbir Mevleviyyanın en mühim makamlarından biri olan nayzenbaşılık postunu fakir gibi ilimde ve amelde, hâlde ve kâlde, kolu, kanadı kırık bir bi-nevanın işgali de aynı mealdedir. Kemal-i lütf-ı keremlerinden kabul buyuruyorlar da gelebiliyoruz. Yoksa o makam, o hizmet nerede, fakir nerede. Bir zamanlar Koca Aziz Dedelerin, Emin Efendilerin kemal-ı liyakatle işgal ve idare ettikleri o muallâ mahallin fakir gibi pesmande tarafından işgali ancak müsamaha-i Cenab-ı Hüdavendigâr’dan dolayıdır. Hemen dua buyur da bu taklitlerimiz, kisve-i tahkike bürünsün. Allahü veliyyüttevfik22. Hazretim senden teşfiye-i sadre ve teskin-i hasrete medar lütuf-nameler niyaz ediyorum. Ramazan-ı şerifin ikinci gecesi olan iftarı Celaleddin Çelebilerde yapacağız. Zemin müsait olursa cemaatle salâtı teravihi de icra ederiz. Cenab-ı Pir Efendi’miz, oruç hakkındaki sünuhat-ı irfanlarından birinde: …23 beyt-i şerifi ile (Oruç ayı geldi. Onun kudümü, mübarek. Ey oruç yolcusu! Sana da uğurlar olsun.) buyuruyorlar. Malum irfanın olan bu beyt-i şerifi makam-ı tebrikte tekrar eylemek, fakir için ayrı bir zevk oldu. Huzur’u gören gözlerini, niyaza kalkan ellerini, kıyama duran ayaklarını öper, öperim. Muhterem yengeme, hepimiz arz-ı ihtiram ile ramazan-ı şeriflerini tebrik eyleriz. Kıymetli kızlarımıza selam ve muhabbetlerimizi tekrar ederiz. Bacın hasretle ellerinden öpüyor. Ahmet ve Rasim Beylere, Kemal’e, Faik Efendi’ye selam ve sevgiler. . Kâbetüluşşâk’ın kemter kulu Halil Can 22 23 Türkçesi: Allah yâr ve yardımcı olsun. Mektubun katlanma yerine denk geldiği için silikleşen beytin, ikinci mısraının ilk kelimesini okumak mümkün olmamıştır. 15- 31 Ocak 1964 Tarihli Mektup Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 16/ Ramazanülmübarek/ 1383 31/ Kânunusani/ 1964 Merhaba Ya Sultan; Ramazan-ı şerifin nısf-ı evveli çabucak geçti. Ömür de böyle geçip gitmekte. Geride bıraktığım altmış senenin çocukluk hengâmı hariç, diğer kısmına şöyle bir bakıyorum da çok üzülüyorum. Mahsul-i ömür = sıfır. Allah’a yarayacak hiçbir şey yapamamışım. Kendi lütuf ve keremiyle kulları meyanına ithal buyurmuş, Sevgilisi’ne ümmet yapmış, Âşığı’na da bende eylemiş. Bunlar, hep O’nun ihsan ve inayeti. Yoksa fakirde ne var ki. Yalnız şuna eminim ki derun-ı dilde yanmakta olan ehl-i beyt ateşi ile mazhar-ı envar, kâşif-i esrar, rehnüma-yı nakisin, mukteda-yı kâmilin olan Hüdavend-i kâmkâr, Hazret-i Monla Hünkâr ve Mevlelarifin Efendi’min azat bilmez köleliğinden dolayı belki affa mazhar olurum. “Senin firakından daha acı bir şey yoktur. Sana ilticadan gayrı hareket, beyhude dönüp dolaşmak ve kördüğümü olmaktan başka bir şey değildir.” Mübarek ramazan-ı şerif hürmetine Allah kusurlarımı afv buyursun. Bu sene ramazan-ı şerif’te hiçbir yere gitmedim desem caiz. Yalnız iki akşam Perihan Hanımefendi’nin iftarında bulundum, bir gece de Ekrem Hakkı Beylere gittim. Hep evde Kur’an-ı Kerim okumakla lezzet-yabım. Konya’dan ayrılalı kırk gün olmasına rağmen o kadar göreceğim geldi ki. Yarından itibaren enstitü tatile giriyor. Havalar müsaade etse hemen geleceğim. Lütfeylediğin kitaplara eyvallah. Ramazan-ı şeriften sonra inşaallah bizim “Istılahât-ı Meşâyih” de himmetinle ikmal olur. Orada iken Feyzi Özçimi Bey fakirden Mehmet Akif Beyefendi’nin (Bülbül) manzumesinin notasını istemiş idi. Fakir de avdette bu muazzam eseri itina ile yazıp kendisine yollamış idim. Aradan bir ay geçtiği hâlde hiç ses ve seda çıkmadı. Bir ufak teşekkürden vazgeçtim, ben bunu bu maksatla yazmadım, sırf Konya gençliğine bir hizmet düşüncesiyle gönderdim, lakin ellerine geçip geçmediğini merak etmekteyim. Şu zatı görürsen bir soruver hazretim ve fakiri de meraktan kurtar. Senden mufassal mektubu bayram ertesi bekleyeceğim. Ramazandan evvel Aşçı Süleyman Efendi’den aldığım bir mektupta, mah-ı mübareği burada geçirmek üzere geleceğini bildiriyordu. Hiç ses ve sedası çıkmadığına göre herhâlde gelemedi galiba. Abdülbaki Bey de avdet etmiş ama, dedim ya, hiçbir yere çıkmadığım için bu zatı da göremedim. Yengem, çocuklar nasıl. Hepsine selam ve hürmetler. Yengen de hasta idi dün bir parça kendine gelebildi, hepinize selam ve sevgilerini yollar. Hazretim hasretle ellerinden, ayaklarından öperim. Ahmet Bey’e, Kemal’e çok çok selâmlar. Dualarını eksik etme sultanım. Halil Can 16- 7 Haziran 1964 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 26/ Muharremülharam/ 1384 7/ Haziran/ 1964 Ya Hazret-i Necati; [Allah’a mürit olup da her işten sıyrılan kimsenin işi iştir. Mürid-i Đlahi odur ki, söyleyince hep Allah’tan bahseder, susunca da Hak’tan başkasını aramaz.] Bu nutuk Cenab-ı Pir Efendi’mizin. Elhamdülillah sen bu nutka liyakat kesp ile mevkiini buldun. Dua buyur da, bu fakir de o sıraya girebilsin. Sene-i hicriyenin idrakini tebrikte geciktim. Hoş görürsün inşaallah. Huzur-ı pür-nurdan ayrılalı bir ay olmasına rağmen tahassür ve iştiyak yine arttı. Haziran ayı mektep imtihanlarıyla dolu ise de, sultan irade buyurursa kuş gibi yine kendimi orada bulurum. Rıhlet mevsimi takarrüp eylemekte ise de yapılacak birçok işlerin ikmal ve hitamına kadar el ve kafa işlerken muvaffakiyet husulünü niyaz ediyorum. Ayin-i şeriflerin nota ve izahlarını bitirip Huzur’a bir takdim etsem o zaman üzüntüm kalmayacak. Şimdi hep onları yazmakla meşgulüm. Geçenlerde Müjgan Hanım Huzur’a gelmiş. Herhâlde Avni Konuk şerhinin mikrofilmi mevzuunu görüşmüşsünüzdür. Himmetinle bu da hallolacak inşaallah. Turizm Cemiyeti’nin konferansı bu ay içinde olacak idi. Bu maksatla Ulunay da orada bulunmağı arzu eylediğini fakire söylemişti. Bakalım ne netice verecek. Elbet tafsilatından haberdar oluruz. Geçenlerde Mustafa Koşan biraderimiz Almanya’ya azimet maksadıyla Đstanbul’a gelmiş ve telefonla fakiri aramak lütfunda bulunmuş, fakat ben yoktum, bacınızla görüşmüşler. Herhâlde bugünlerde avdet etmiş olacak. Mehmet Bey hafta başları gelebiliyor mu? Đstanbul’a gelmiş fakat görüşmek nasip olmadı. Evvelce bizleri arardı, şimdi aramaz oldu. Herhâlde üzerindeki ağır yük fırsat vermiyor. Galata Mevlevihanesi’nin tamiriyle Divan Edebiyatı Müzesi yapılması etrafında bir teşebbüs olduğunu söylemişti. O hankâhın, hâl-i sabıkını bilen bir iki kişi kaldık. Her şeyi yeniler iken, eskiyi, eski havayı yok etmeği vazife bilen basiretsiz kafalar, burada da aynı hatayı yapmazlar inşaallah. Bu maksatla … b: … restorasyon yapılacağı sırada şöylece bizleri de hatırlayıp nerede neler vardı diye sorarlarsa belki naçiz bir hizmette bulunuruz. Oranın haziresi, hep Mevlevi tarihi ile dolu. Aynı zamanda Đstanbul’un fethinden elli altı sene sonra bünyat edildiğinden tarihî bir kıdemi de haiz. Vakfiyesi meydana çıkarsa, birçok parçalarının Frenklere satıldığını, bazı yerlerinin Almanlar tarafından, zaman ile ele geçirilerek binalar yapıldığını esefle göreceğiz. Her ne ise, senin kıymetli zamanlarını bu ıstıraplarla işgal ile malum ve müsellem olan müsamahanı suistimal etmeyeyim. Ahmet Bey kardeşimize Ziraat Bankası vasıtasıyla elli lira borcumu takdim etmiştim. Biraz geç kalmasına rağmen herhâlde almış olacaklardır. Senden mektup beklemiyorum. Vaktin olmadığını biliyorum. Sabah namazlarından sonra gönül tariki ile yolunu takip ve Huzur’a girdiğini tahattur etmekteyim. Bunun da ayrı bir zevki var. Bugünlük bu kadarcık maruzat kâfi. Hasretle gözlerinden, ellerinden ve ayaklarından öperim. el-Fakirü’l-Mevlevî Halil Can 17- 31 Ağustos 1964 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Erenköy 23/ Rebiyülâhır/ 1384 31/ Ağustos/ 1964 Yevmülisneyn Can Kardeş, Canan Kardeş; Nûru, Kevser’le idüb şüste adın cân koydular Câna da verdiler ân, ismini canân koydular24 -------------Çok sıkılmakta olduğum şu günlerde lütufnamen imdadıma yetişti. Zaten her an ve zaman saff-ı âmânda olduğumdan hiç hatırımdan çıktığın yoktur. Hane-i müstear çatıya kadar geldi. Bir hayli borçlanmaklığıma ilaveten ikmal ve itmamı için şöylece on beş bin liraya ihtiyaç var. Duan berekâtıyla Cenab-ı Pir-i Azzemallahu Efendi’miz onu da lütuf buyuracaklardır. Faiz kapısına muhtaç olmadan karz-ı hasen suretiyle ihsanlarına muntazırım. Đcar bedeli, sonu gelmeyen, ödenmekle bitmeyen bir borç. Cenab-ı Hak hayırlı ve sıhhatli bir ömür takdir buyurdu ise üç veya dört sene zarfında bütün borçlar ödenmiş olur: Mukarrerdir bu ki vermek Hakk’ındır Atâ-i dâ’im cevvâd-ı Mutlak’ındır25 Âlem-i manadaki vakanın tafsilatında bulunmuyorsun. Bunu da lütfeyle de irşat tamam olsun. Bu suri ve yorucu meşgaleler devam ederken, Cenab-ı Pir’im Efendi’min hizmetinden fariğ değilim. Huzur’a takdim edilmek üzere yazmakta olduğum Mevlevi Musikisi’ne devam ediyorum. Zaten bu mesai ruhumu dinlendiriyor. Bir taraftan da bu seneki ihtifal için okunacak Ahmet Avni Beyefendi’nin “Rû-yi Irak” ayin-i şerifini hazırladım. Bir nüshasını badelihtifal Huzur’a takdim edeceğim inşaallah. 24 Günümüz Türkçesiyle: Nuru, (cennetteki) Kevser ırmağının suyu ile yıkayıp adını can; cana da güzellik verip ismini canan koydular. Günümüz Türkçesiyle: Muhakkak ki vermek Hakk’a mahsustur (‘Hak’ kelimesi tevriyeli de düşünülebilir. Bu takdirde anlam ‘Muhakkak ki vermek hakkındır’ olur); çok cömert olan Allah’ın lütfu devamlıdır. 25 b: Đşlerinin çokluğu malum, daha çok olsun. Yalnız bu arada fakirin niyazlarımı da tahakkuk ettiriver. Sikkeci Ali Efendi’ye şöyle kısa bir sikke yaptıracak idik. Ahmet Avni Beyefendi’nin şerhlerinin de mikrofilmi işi de halledilecek idi. Her zamanki lütuflarına muhtaç ve muntazırım. Dün Ulunay’da idim. Kubbe-i Hadra’nın ihale edildiğini müjdeledim. Đbrahim Hakkı Konyalı Bey de orada idiler. Pek memnun oldular. Allah sayini meşkûr eylesin. Kubbe-i mübarekten çıkan parçalardan hakkımız mahfuzdur değil mi canım? Bu ariza ile sana iki armağan sunuyorum. Ahmet Remzi Dede Efendi Hazretlerinin Üsküdar şeyhliğine teşrif ettiği zamanki fotoğrafı hiç kimsede yoktur. Fakiri ilk defa teslik buyuran bu zat-ı muhtereme karşı muhtereme muhabbet ve rabıtam derindir. Koleksiyonumdan bu resmi sana göndermeği iç âlemim emretti. Diğeri Cenab-ı Pir Efendi’miz hakkında ciltler dolusu yazılacak evsaf ve medayihi komprimeleştiren bir beyittir ki Hattat Hamit Bey’e yazdırıp levha yaptırdım. Yengen ve Zeynep ellerinden öperek muhtac-ı duan olduklarını tekrar ederler. Fakir de büyük hasretlerimle ellerinden, ayaklarından öper, iltifatnamelerini esirgememeni niyaz eylerim. Ahmet Bey’e selam ve hürmetler. Kemal, Faik Efendi’ye keza. Cümleten Hakk’a emanet olalım. Hû!.. Sultânülâşıkîn Efendi’min kulu, kurbanı Halil Can 18- 11 Temmuz 1965 Tarihli Mektup Bismihi Esselamü Aleyküm Dedebağı 12/ Rebiyülevvel/ 1385 11/ Temmuz/ 1965 Enis-i Ruhum Hazretim; Âlemlere rahmet olarak teşrif buyuran sahib-i saadet sallallahü aleyhi vesellem efendimizin sene-i devriye-i veladetleri mübarek olsun. Şefaatlerine nailiyeti Cenab-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri cümlemize ihsan buyursun âmin!.. Mükerrem Beyefendi’nin müdüriyet umurunu tedvire memur edildiğini Ankara’dan bildirdiler. Bu suretle senin üzerinden hayli ağırlık kalkmıştır. Đnşaallah bu vesile ile de ezvak-ı maneviyyen izdiyad bulmuştur: Kâr ve zarar ne varsa hep nefs-i abde raci, Bir şey mi var Hüda’ya tapsak da, tapmasak da. Ey vaiz-i sebükser, beyhudedir telaşın, Neyse odur hakikat, sapsak da, sapmasak da. Mademki yok bekaya dâr-ı fenada imkân Neymiş külâh-ı devlet, kapsak da, kapmasak da. xxx Bizlere o bab-ı muallâda kıtmirlik payesi, en büyük şereftir elhamdülillah. Đhtifal hazırlıkları ne âlemde? Feyzi Halıcı Bey fakirden bir makale emretmiş idi. Vakt-i muayyeninde takdim etmek nasip oldu ise de ihtiva ettiği fikir ve manaların ecnebi dillerde mukabili bulunamadığından tercümesi yapılamadı. Bilhassa Sofi Huri hemşiremiz kabil-i tercüme olmadığına hükmetti. Bilmem Cemiyet’çe şayan-ı kabul görüldü mü? Müjgan Cunbur hemşiremiz Millî Kütüphane’ye müdür tayin edilmiş. Artık Avni Bey şerh-i şerifinin mikrofilmi işi tahakkuk eder inşaallah. Evcek yengemize hürmet, kızlarımıza muhabbetlerimizi, sıhhat ve saadet niyazlarımızı arz eyleriz. Senin de kemal-i iştiyak ile Huzur’u gören gözlerini, niyaza kalkan ellerini, kıyama duran ayaklarını öperiz. el-Fakirü’l-Mevlevî Halil Can 19- 22 Mart 1966 Tarihli Mektup 1a: Bismihi Esselamü Aleyküm an-Diyar-ı Erenköy 29/ Zilkade/ 1385 22/ Mart/ 1966 Huzur-ı Lamiunnur’da Nigeh-ban-ı Temkin, Dader-i Alişanım Hazret-i Necati Elgin26: Niyaz-ı dervişanemdir; 19’u cari iltifatname-i daderileri vasıl-ı dest-i acizi oldu. Hezar, sad hezar arz-ı şükran ve beyan-ı uhuvvetten sonra derim ki: Emir buyurulan müracaatı hangi makama ve hangi mealde yapacağım, mikrofilm işi için evvelce yaptığım müracaat tekemmül etmişti. Müzeniz müdürlüğünün 27/ 6/ 1962 tarihli ve 620/ 443 sayı ile Millî Kütüphane Müdürlüğüne tastir edilen tezkerede (P.T.T.) ödeneğinin kifayetsizliği hasebiyle (34) adet büyük defterin Ankara’ya gönderilemediği beyan buyurulduğuna nazaran bir memur-ı mahsus ile irsali elbette isabetli olur. Bu cihetler müze müdürlüğünün idari tasarrufu ve salahiyeti olduğu cihetle fakirin be-tekrar müracaatı, müdahale telakki edilmez mi? Aynı müracaatı umumi kütüphaneye yapsam vaziyet aynı değil midir? Lütfen name-i acizi ellerini öptüğü vakit mutlaka müracaat-ı lâzıme bir müsvedde tanzimi ile taraf-ı fakiraneme irsaline himmet ve bu vadide neler yapmaklığım hakkında da bir düsturülamel lütuf buyrulmasını niyaz eylerim. Ziraat Bankası vasıtasıyla takdim olunan (150) yüz elli lira kurban mangırıdır. Nahide Hanım namında bir muhibbe-i Cenab-ı Pir tarafından delalet-i acizi ile zat-ı âlilerine irsal kılınmıştır. Bu niyazıma tevfikan vekâleti haiz olduğunuz cihetle tığlandırılarak erbab-ı istihkaka tevziine himmet-i aliyeniz mercu ve müsterhamdır. Sıtkı Dede Efendi Hazretlerinin defterini istinsah etmekteyim. Bahş buyurulan müddet zarfında ikmal-i istinsahı ile ciltletip iadesini bizzat yaparım inşaallah. Evvelce takdim ettiğim Esat Dede Efendi Hazretlerinin Mesnevi-i Şerif Şerhi hakkında şuara-yı uşşâkiyeden Ethem Vassaf Bey tarafından atideki methiye tanzim edilmiş olup defter-i mezkûrun bir köşesine ilsaki niyazıyla arz ediyorum: Mahzen-i ilm ü kerâmettir bu şerh-i Mesnevî Kâşif-i esrâr-ı vahdettir bu şerh-i Mesnevî27 Şârih-i âlîsi memdûhü’ş-şiyem Es’ad Dede Matlab-ı ehl-i basîrettir bu şerh-i Mesnevî28 Kenz-i irfân-ı nübüvvetten çıkarmış cevheri Zînet-i bâğ-ı hüviyyettir bu şerh-i Mesnevî29 Tâlib ü râgıblara ders-i hakâyık vermede Rehber-i râh-ı hakîkattir bu şerh-i Mesnevî30 Dergeh-i irfân-ı aşkın kemteri Vassâf’ına Bâ’is-i aşk ü mahabbettir bu şerh-i Mesnevî31 5 Zilkade sene 1341/19 Haziran 1923 ---------------Bir nebze de günün güft ü gûsu hâlini almış olan Paris seyahatinden arz-ı malumat edeyim: Bu mevzuu ilk ortaya koyan fakir olduğu hâlde yine ilk sarfınazar eden de bu acizdir. Şöyle ki: Đçimde bir hürmetsizlik zuhurundan ötürü korku var idi. Şeb-i Arus’a Fransa’dan gelenler ile Sadettin Heper Bey’in huzuruyla yapılan müzakerede her hususta mutabakat tezahür ettiği … 26 Günümüz Türkçesiyle: Parlayan nur olan Huzur’un (Mevlâna Dergâhı’nın) ağırbaşlı gözcüsü, şanı yüce kardeşim Necati Elgin Hazretleri… Günümüz Türkçesiyle: Bu Mesnevi şerhi, ilim ve keramet hazinesi, birlik sırlarının keşfedicisidir. 28 Günümüz Türkçesiyle: Feraset sahiplerinin arzusu olan bu Mesnevi şerhinin yüce şerh edicisi övgüye değer huylu Esat Dede’dir. 29 Günümüz Türkçesiyle: Cenab-ı Hakk’ın varlık sıfatı bağının süsü olan bu Mesnevi şerhinin cevheri/özü, peygamberlik ferasetinin hazinesinden çıkarılmıştır. 30 Günümüz Türkçesiyle: Hakikat yolunun rehberi olan bu Mesnevi şerhi, isteyen ve arzulayanlara hakikat dersleri vermektedir. 31 Günümüz Türkçesiyle: Bu Mesnevi şerhi, zihni olgunlaştıran aşk dergâhının en değersizi olan Vassaf’ın aşk ve muhabbetinin varlık sebebidir. 27 1b: … hâlde içimdeki endişe bir türlü zail olmadığından ihvanımızdan olup beş yıldan beri NATO karargâhında vazife görmekte olan Fuat Uluğ Paşa kardeşimize bir mektup ile hikâye-i hâl ve mezkûr Fransızlar hakkında bir tahkikat icrasıyla tarz-ı hareketimiz için kanaatinin bildirilmesini rica etmiştim. Mektubu postaya verdikten üç gün sonra gelen bir telgrafta (Mevzu tamamen ticaridir sakın gelmeyiniz) haberi vürut etti. Badehu gelen mufassal bir mektup ile de keyfiyet bütün etrafıyla tavzih eyledi. Fakir de hemen Bahadır Dülger Bey’e bir mektup yazarak bu işten sarfınazar ettiğimizi, bir taahhüde girmemesini kati bir tarzda ifade ettim. Sadettin Bey’le de mutabık olarak bu fikir ve kanaatimi ihvana tebliğ eyledik. Tam o günlerde Mustafa Koşan Bey’den Sadettin Bey’e gelen bir mektupta Turizm Bakanlığının Paris’teki alâkalı zatın Ankara’ya ve bilahare de Konya’ya gelerek bu iş hakkında görüşmeler yaptığını ve Feyzi Bey’in mezkûr bakanlık ile teması neticesinde seyahate iştirak edeceklerin bir kadrosunu tespit için Konya’ya acele olarak teşrifi bildirilmekte idi. Sadettin Bey tarafından Mustafa Bey’e verilen cevapta kendisinin bu işle alâkasının olmadığını bunun mürettibi Halil Can olduğu bildirildi. Sadettin Bey’den böyle bir cevabın zuhuruna çok üzüldüm. Zira ben kendisini hem Bahadır Bey’e ve hem de Fransızlara kafile reisi olarak tanıtmıştım. Ne yapalım eyvallah dedik. Bir müddet sonra Turizm Derneği Başkanlığından Refii Cevat, Sadettin Heper, Ahmet Bican Bey’le fakire gelen bir tehditnamede Paris seyahatine iştirak edeceklerin badema Konya ihtifallerine katılamayacağı tebliğ edilmekte idi. Ahmet Bican’ın ne cevap verdiğini bilmiyorum fakat Ulunay ve Sadettin Beyler gayet sert mukabele ettiler. Fakir de ufacık bir muhakkar ile: Biz ne dehrin sararan boynu bükük sümbülüyüz Ne de hırsın bağlarının sevgili mağrur gülüyüz Sönmeyen bir ocağın nârına hasret külüyüz Savurup dest-i kaza kahredemez örgülüyüz başlığı ile, Kemal Edip Bey’in lisan-ı aciziden yazdığı Biz müntesib-i dergeh-i müstesnâyız Hor bakma sakın bende-i Mevlânâ’yız Dinler bizi sükkân-ı cihân-ı melekût Hem nây-zeniz, hem nefhiz, hem nâyız32 kıtasını yazarak, yirmi seneden beri ihtifal namı altında hizmetinde bulunmanın yegâne vesile-i iftiharım olduğunu bildirdim. Niyazi’ye okudum pek beğendi. Bakalım Feyzi Bey ne tarzda telakki edecek. Evvelki gün telefonla fakire verilen malumata göre Maarif, Hariciye ve Turizm Vekilleri Paris seyahatinin icrasını tasvip ve isticalini emir buyurmuşlar. Şimdiki kanaatime göre fakir gitmemekte musırrım. Diğer zevat ne yaparlar bilmem. 32 Günümüz Türkçesiyle: Biz seçkin dergâhın bağlısıyız. Sakın hor bakmayın Mevlâna’nın hizmetkârıyız. Hem neyzen, hem üfürük, hem ney (olan) bizi cihan hükümdarının sakinleri dinler. 2: Eğer Cenab-ı Pir Azzemallahu Zikrahu Efendi’miz bu seyehatin icrasını tasvip buyururlar ise muhakkak sende de bir zuhurat olması lazım gelir. Buna göre fakiri, her zaman muhtaç olduğum irşatlarınla tenvir buyur. Gönül ta ölmeyince ahdi var canandan ayrılmaz Cenab-ı lem-yezel emr etmeden ten candan ayrılmaz Allah birbirimizden ayırmasın âmin bi-hürmeti seyyidülmürselin. Yunus diyarındaki hane-i müstear henüz satılamadı. Borç mevzuu fakiri üzmekte. Bundan bir an evvel halâs olmaklığımız için dualarını niyaz ederim. Her an Huzur’u gören gözlerini, niyaza kalkan ellerini, kıyama duran ayaklarını hasretle öperim. Muhtac-ı feyz-i manevî Halil Can el-Mevlevî Halil Can 20- 26 Mayıs 1966 Tarihli Mektup a: Bismihi Esselamü Aleyküm Vesselametü Đleyküm Erenköy 6/ Seferülhayr/ 1386 26/ Mayıs/ 1966 Ya Hazret-i Sultan; Cevapsız kalan evvelki iki arizama, yine cevapsız kalacağını bilerek bir üçüncüsünü takdimden men-i nefs edemedim. Ne yapalım aramızda büyük fark var. Fakir saff-ı niyazda, siz makam-ı naz ve istiğnada olunca elbet böyle tecelli eder. Başta ev borcu olmak üzere çeşitli gavail-i dünyeviyeye ilaveten Derviş Ceylan’ın da Hakk’a yürümesi fakiri bir hayli sarstı. Sıtkı Dede Efendi Hazretlerinin terbiye-gerdelerinden olan o âşık-ı ilahi ve müstağrak-ı Monla-yı Rumi Hazret-i Ceylan vuslat-ı tama dair birçok kerametler saçarak şeb-i arusunu idrak edeli tam on gün oldu. Bu asırda bir misline daha tesadüf edemeyeceğimiz o vefa hazinesi olan zat-ı mübarek fakirin yâr-i sadığı idi. Ahmet Avni Beyefendi’nin fakirde mahfuz bir mektubunda ona selam yazarken şöyle buyurmuştu: “O âşık-ı ilahi Hazret-i Ceylan’ın ayaklarından öperim.” Avni Bey’in bu ifadesi, merhum için bir ciltlik sözdür. Allah şefaatine nail eylesin. Hamdolsun esna-yı gaslda evrad-ı şerif tilaveti ve Đsm-i Celâl Tezkârı bu fakire nasip oldu. Tam âdet-i Mevleviye üzere defni icra edildi. Kabir başında iki hatim indirildi. Ayrıca akşam evde de bir hatim ile bir de Mevlüd-i şerif ve Đsm-i Celâl okuduk. Şimdi Haziran’ın yirmi altısında tam Mevlevi adabınca naylar ve kudümler ile bir Mevlüd-i şerif daha okuyacağız. Geçenlerde muhibbandan Muhsin bendeniz iştiyak-ı fakiri Huzur-ı Cenab-ı Pir’e ulaştırdı. Bu meyanda zat-ı âlilerine olan muhabbet ve hasretlerimizi de iblağ eylemiş. Mumaileyhe, fakire mektup yazdığınızı ifade eylemişsiniz fakat buradan avdetinden beri senden hiç mektup aldığımı hatırlamıyorum. Defteri istinsaha devam etmekteyim. Şeyhü’l-Ekber Hazretlerinin evrad-ı üsbuiyyesinin vird-i selâsını yazmaktayım. Đnşaallah Şeb-i Arus’a kadar hitamı müyesser olur ve emanetinizi iade ederim. Bir yandan da Huzur’a takdimini nezreylediğim Mevlevi Musikisi ve Ayin-i Şerifleri’ni yazmağa gayret etmekteyim. Yirmi birinci ayin-i şerifi ikmal etmek üzereyim. Geride daha otuz dört tane var. Hazretim: Bu ayin-i şeriflerin istinsah ve tafsilatı için Ahmet Avni Bey’in şerhine olan ihtiyacım artık son haddini buldu. Elan mikrofilm işi tahakkuk etmedi. Hiç olmazsa vaat eylediğin “Adil Bey” nüshasını bir an evvel lütfet de maksûdumuz husul bulsun. Bu hususta tebşiratına muntazırım. Yarın Mithat Bahari Beyefendi, Seniha Hanım ile birlikte Ankara üzerinden Huzur’a müteveccihen hareket edecekler. Ne mutlu onlara. Dua buyur da fakire de nasip olsun. Burada ehl-i mutrib Şeb-i Arus istihzaratına mübaşeret eyledi. b: Kıraati takarrür eden Künhi Abdurrahim Dede Efendi Hazretlerinin Hicaz Ayin-i şerifinin meşkine ibtidar kılındı. Sabık senelere kıyasen Turizm Cemiyeti tarafından neşri yapılacak “Güldeste” için Hicaz Ayin-i şerifi ve bestekârı hakkında birkaç satır yazı yazmak niyetindeyim. Bilmem cemiyet-i mezburca talep edilecek mi? Bir Paris yolculuğu birçok kişilerin muzmirini meydana çıkarmağa vesile oldu. Saye-i Pir’de biz bundan kurtulduk elhamdülillah. Đşin dedikodusu zaten fakiri alakadar etmez. Cenab-ı Pir Azzemallahu Zikrahu ve Kuddise Sirruhu Efendi’miz Hazretleri Mesnevi şeriflerinde: “Bu cihan bir dağdır bizim işlerimiz nidadır. Dağ, bizim nidalarımızı bize aksettirir.” buyuruyorlar. Evi henüz satamadık. Banka borcu da yakamıza yapıştı. Her zaman muhtaç olduğum Pir’imin himmetine muntazırım. En mühim zamanlarımda daima imdadıma yetişen Azzemallahu Zikrahu ve kuddise sirruhu Efendi’min lütuf ve inayetine emin olarak bekliyorum. Muhterem Müdür Kemal Beyefendi’ye hürmetlerimi lütfen söylersin. Ahmet Bey kardeşimize arz-ı hürmet ve muhabbet eylerim. Bir iki satırla dahi olsa fakiri şad edecek kıymetli yazılarına müştak ve muhtacım. Daima Huzur’u gören gözlerini, daima niyaza kalkan ellerini, daima kıyama duran ayaklarını öperim. el-Fakir Halil Can 21- 31 Mart 1967 Tarihli Mektup: a: Erenköy 19/ Zilhiccetüşşerife/ 1386 31/ Mart/ 1967 (Kâğıdın en üstünde ortalı olarak şeker-aviz sikke içinde sülüs hatla istiflenmiş mühür:) “Ya Hazret-i Mevlâna Muhammed Celâleddin-i Rûmî kuddise sirruhu’l-âlâ” Esselamü Aleyküm ve Rahmetullahi Dader-i Azizim, Canım Efendim; Huzur-ı pür-nurdan lütfettiğin bayram tebrikine candan eyvallah. Nice yılların hep birlikte idrakini niyaz eylerim sultanım. Đstanbul’dan mürafakatın pek sessiz, sedasız oldu. Müştakı ve nigeh-banı olduğun Kâbetüluşşak’ın hasreti, alev, alev içini yakmış olacak ki bir an evvel ru-mâl-i makam-ı Hüdavendigâr olmak hevesiyle avdet eyledin. Evet, haklısın. ”33 Çünkü o hasret, hiçbir şeyle kabil-i telafi ve hiçbir ifade ile teşrihi mümkün değildir. “ Ve minelhavadis. Şubat ortalarında UNESCO’dan bir plak geldi. 1964’te okuduğumuz Rû-yı Irak Ayin-i şerifini tespit etmişler. Ayin-i şerifte icra edilen kudüm usullerini de yazmışlar, resimler koymuşlar. Kıymetli hocam Emin Efendi’nin peşrevi ile Ahmet Avni Beyefendi’nin ayin-i şerifinin böylece ilim âlemine tanıtılıp arşivlere geçmesinden duyduğum zevk gözlerimi yaşarttı. Fakat, şöyle bir nebze tefekküre dalınca neşem, hüzne tebeddül etti. Düşündüm, düşündükçe teessürüm arttı. Bütün dünyanın, huzurunda eğildiği yüce Cenab-ı Mevlâna’nın Mesnevi’sini, Nikolson tabedip şerhiyle birlikte ilim âlemine takdim eder, her mısraı bir vahy-i dil olan koca Divan-ı Kebir’ini, Đraniler neşreder; Mevlevi Musikisi’ni UNESCO tamim eder. Bizler de Mevlevi diye geçinip durur ve bu nispet ortaya atıldı mı hiç kimseyi beğenmez, birbirimizin aleyhinde atıp tutarız. Cenab-ı Pir’e bendelik bizim hâlimiz mi? Yoksa saydığım hizmetleri ifa edenlerin mesaisi mi? Bu tefekkürat ile kalktım Mithat Bey’e gittim. Fakir, henüz içimden geçenleri hikâye etmeden, hazret söze başlayıp “Đki gün evvel Paris’ten, hükümetimizin davetlisi olarak gelen –Planson- nam zatın Ankara’ya uğrayıp Huzur-ı pür-nuru badezziyaret Đstanbul’a avdetinde Galata Dergâh-ı şerifini de gördükten sonra Mithat Bey’e gelmiş. Harap olan bu hankâhın UNESCO tarafından tamir ettirileceğini söylemiş.” Mithat Bey’e hiçbir şey söylemedim, ifşa-yı raz etmedim. Fakirhaneye avdette hemen kaleme sarılıp Mehmet Önder Bey’e uzun bir mektup tastir eyledim. Yukarıda bahseylediğim ıstıraplarımdan başka, Kulekapı Dergâhı’nın da UNESCO marifetiyle tamir edileceğini Mithat Bey’in ifadesine atfen kaydettikten sonra, hiç olmazsa bu şerefin Türklere nasip olması temennisiyle yakında kesb-i kanuniyet edecek olan 1967 bütçesinden bu mühim işin yaptırılmasını ve buna karar verildiği takdirde tavzîf edilecek mimarın, oranın eski hâlini bilenlerden malumat alarak, manevi havasının icaplarını yerine getirecek tarzda plan ve proje hazırlamasını, semahanenin, Yenikapı ve Bahariye ile Kasımpaşa dergâhlarında … 33 Türkçesi: Tatmayan bilmez. b: … olduğu gibi Cenab-ı Pir Efendi’mizin semaı medh ve teşrih buyuran ve [ - 34 ] beyt-i şerifi ile başlayan dokuz beyitlik gazel-i şerifleriyle tezyinini ve bunların hemen şimdiden Hattat Hamit Bey’e yazdırılmasını, yarın bu zat da yazamaz hâle gelirse yazdıracak kimsenin de bulunamayacağını teklif ettim. Aradan ne kadar geçti bilmem, mart bidayetinde olacak Mehmet Bey’den cevap aldım. Mektubumu almazdan on dakika evvel bu maksatla yüz bin liralık bir tahsisatın evrakını imza ile bu işe başlanılacağını müjdeliyor fakat yazı için bu yıl bütçesinden bir şey yapılamayacağını da bildiriyordu. Allah razı olsun sevindim fakat bu yüz bin lira ile ancak dam aktarılabilir. Piyasadaki malzeme fiyatlarının, usta ve işçi ücretlerinin hâlihazır rayicine göre böyle bir tamiratın milyona yakın bir meblağa ihtiyaç olduğunu takdir etmek lazım. Yazı işi de daha ehemmiyetli. Öyle ya… Hamit Bey’e Allah uzun ömür ihsan buyursun. Bugün yazabiliyor fakat yarın, eli titrer, gözüne bir şey olur. Hülasa yazamaz hâle gelince ne yapılabilir. Mehmet Bey’den mektup geldiğinin ertesi günü Eczacı Uğur’a gittim. Çoktandır uğrayamamıştım. Đzale-i tahassüre medar, musafahadan sonra hikâye-i hâl ettim. Uğur: Hoca onlar nasıl beyt-i şerifler dedi. Okudum. Meğer, Yenikapı Dergâhı’ndaki yazıların kalıpları kendisinde imiş, müjdeledi. Dünyalar benim oldu. Ertesi gün Celaleddin Çelebi’yi ziyaretle hikâye-i hâl ettim, o da memnun oldu. Birkaç gün sonra Mehmet Bey Đstanbul’a gelmiş ve Çelebi ile birlikte yemek yiyip beraberlerinde üniversite kütüphanesi müdürü Nurettin ve Abdülbaki Beyler olduğu hâlde Galata Dergâhı’na gidip tetkikat yapmışlar. Bu zevat-ı muhteremenin, Abdülbaki Bey de dâhil olduğu hâlde hiçbirisi o makamın hâl-i sabıkını bilemezler. Bugü(n) orayı bilen, başta Hopçu Şakir (Güler) Efendi olmak üzere Semazen Bahir (Şereftuğ) Bey, Sadettin (Heper) Bey ve fakir varız. Fakirin bütün endişem, hatıralara hürmeti, onları cilalayıp yaldızlayarak yenileştirmekte gören basiretsiz hürmetkârların elleriyle tahrip edilmemesidir. Ekser türbelerimizde ika edilen bu teceddüt bu makama da girerse, buralarda sakin olan manevi hava çekilip gidecek. Fakat kime dert anlatırsın azizim. Diğer taraftan Turizm Bakanlığı bu seneki eylül ayında aynı dergâhta bir “gösteri” tertiplenmesi için Đstanbul Belediyesine altı yüz bin liralık bir para yollamış. Bu havadisi Sadettin Bey verdi; henüz tahkik edemedim. Mehmet Bey’e tekrar bir mektup yazdım aynı zamanda bayramını da tebrik ettim. Henüz cevap gelmedi. Hazretim: Divan-ı Kebir’in yedinci ve sekizinci ciltleri hakkında Riyahi Bey’den ne cevap var? “e’t-Tedbîrâtü’lĐlâhiyye”nin mikrofilmi ne oldu. Bu niyazlarımız hakkında fakiri tenvir ve tenşit buyurmanı bilhassa rica eder hasretle ellerinden, ayaklarından öperim. Yengemize hepimizden hürmetler. Kızlarımıza selam ve sevgiler. Ahmet Bey biraderimize selam ve saygılar. Baki Hak rızası, beka Hak bekası. Huzur-ı pür-nura fakir için de yüz sürmeni hassaten rica ve niyaz eylerim. Bende-i bendegân-ı Cenab-ı Hazret-i Pir el-fakir el-Mevlevî Halil Can 34 Türkçesi: Sema nedir biliyor musun? “Belî (evet)” sesini işitmek, kendini unutup Allah’a kavuşmaktır (Can, 1995: 264).