BAŞKEMER TEMiZLENiYOR
Transkript
BAŞKEMER TEMiZLENiYOR
KUSADASl Yıl: 3 Sayı:790 Fiyatı: 10 KR (KDV Dahil) GÜNLÜK SİYASİ YEREL GAZETE 01 Ekim 2009 Perşembe Kentimizin Tarihi Açığa Çıkarılıyor BAŞKEMER TEMiZLENiYOR *Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Kadıkalesi Kazı Ekibi eli ile antik su kemerlerinde yapılan temizlik çalışmaları ile kentimizin tarihi yapıları açığa çıkarılıyor *Temizlik sonrası yapılacak bilimsel çalışmalar ile Değirmenderesi'nden Efes'e giden suyolunun Başkemer Mevkii'ndeki bölümü ciddi biçimde koruma altına alınacak *İ. S. 200'lü yıllarda yapılan antik suyolunun bazı bölümleri hakkında yeterli bilgiye ulaşılabilmiş değil. Bu tür bilimsel çalışmalar ile antik suyolunun ayrıntılı biçimde geçtiği güzergah ve üzerinde farklı dönemlerde yapılan onarımlar vb. ortaya çıkarılmış olacak Kültür ve Turizm Bakanlığı'na yapılan müracaat ile Başkemer Mevkii'nde bulunan üç antik su kemerinde temizlik çalışmalarına başlandı. Temizlik sonrası yapılacak bilimsel çalışmalar ile Değirmenderesi'nden- Efes'e giden suyolunun Başkemer Mevkii'ndeki bölümü ciddi biçimde koruma altına alınacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na yapılan müracaatta antik Efes Suyolunun Başkemer Mevkisinde bulunan bölümlerinde bilimsel çalışmalar yapma, “su hattının Kadıkalesi'ne giden herhangi bir ayağının olup olmadığının tespiti” amacıyla eylül ayının son haftasından bu yana üç haftalık program içinde; Sürtek Su Kemeri, Şenol Sukemeri ve Başkemer alanında yapılan bilimsel çalışmalar temelinde temizlik çalışmaları sürdürülüyor. Bu çalışmalar yapılırken Başkemer Su Kemeri'nin kemer üzerinde ve dibinde bulunan bazı ağaçların kesilmesi, kemer çevresinde bulunan mülk sahibi Necdet Adıyaman tarafından tepki ile karşılanmış ve belediyeye şikayette bulunulmuştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteği ve Kadıkalesi kazılarını yürüten Prof. Dr. Zeynep Mercangöz sorumluluğunda yürütülen Başkemer Mevkisi antik suyolu bilimsel çalışmalarının ilk haftasında bu alanda bulunan üç önemli su kemerinde yapılan temizlik ile tarihi yapılar gün yüzüne çıkarıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın temsilcisi arkeolog Emel Orhan Özkan, Avusturya Kazı ekibi'nden Gilbert Wiplinger ve Kadıkalesi kazı ekibinin yaptığı çalışma üç hafta sürecek. Ayrıca antik suyolu üzerinde geçen yıl olduğu gibi bu yıl da İtalyan arkeologlar çalışmalarını sürdürecekler. Devamı 2. sayfada HELİKOPTERİN DÜŞÜŞ NEDENİ BULUNAMADI 18 Haziran'da, Muğla'nın Milas ilçesindeki Geyik Barajı'na düşen K-32 tipi yangın söndürme helikopterinin düşüş nedeni hâla açıklanmadı. Helikopterdeki 5 kişiden 3 Ukraynalı pilot kurtulurken, Türk pilot emekli binbaşı Tanju Tezgel ile orman muhafaza memuru Ali Ekin hayatını kaybetmişti. Türkiye'yi yasa boğan helikopter kazası 18 Haziran'da meydana gelmişti. Aydın'ın Çine ilçesindeki orman yangınına müdahale için Geyik Barajı'ndan su alan Milas Orman İşletme Müdürlüğü'ne bağlı Kamov-32 tipi helikopter, su aldıktan bir süre sonra baraja düşmüştü. HELİKOPTERİN DÜŞÜŞ SEBEBİ TESPİT EDİLEMEDİ Milas-Bodrum Havalimanı'nda konuşlanan üç adet yangın söndürme uçağının görev sürelerini tamamlaması üzerine uçuş mürettebatına teşekkür için SEÇiMLERDE GEMiSi KARAYA OTURAN ENGiN KAPTAN NE YAPACAK? Milas'a gelen Orman Genel Müdürü Osman Kahveci gazetecilerin sorularını cevapladı. Muğla genelinde önceki yıl verilerine bakıldığında yangınla mücadelede en başarılı sezonun geçirildiğini anlatan Kahveci, şöyle konuştu: "Bu yıl Muğla genelinde yangınla başarılı bir sezon geçirdik. Ancak Haziran ayında hepinizin bildiği gibi üzücü bir kaza yaşadık. Bu kazada iki personelimizi kaybettik. Helikopterin düşüş nedeni henüz tespit edilebilmiş değil. Kaza kırım ekibi incelemelerini sürdürüyor. Sonuca ulaşılmasının hemen ardından rapor kamuoyuyla paylaşılacak." UNUTULMAZ KAZA Aydın'ın Çine ilçesindeki orman yangınına müdahale için Milas'tan hareket eden yangın söndürme helikopteri, su alırken baraja düşmüş helikopterdeki 5 kişiden 3 Ukraynalı pilot kurtulmuştu. Olayda, Türk pilot emekli binbaşı Tanju Tezgel ile orman muhafaza memuru Ali Ekin de ölmüştü. Tezgel'in cesedine kazadan 1 gün, Ekin'in cesedine ise dört gün sonra ulaşılmıştı. 2009 YEREL SEÇİMİNDE ONBİNE YAKIN OY ALMASINA RAĞMEN SEÇİMDEN SONRAKİ GÜN KAYIPLARA KARIŞAN ENGİN KAPTAN'IN GERİ DÖNECEĞİ İDDİA EDİLDİ SEÇİMLERDE BERBEROĞLU'NU DESTEKLEYEN SEÇMENLER “BİZİ YÜZÜSTÜ BIRAKIP GİTTİ DÖNÜNCE NE SÖYLEYECEK? MERAK EDİYORUZ” DEDİLER SEÇMENLER “10.000 KİŞİ O'NA GÖNÜL VERDİK, O'NA VEKALET VERDİK, OYLARIMIZI ORTADA BIRAKTI. ENGİN KAPTAN NEDEN MUHALEFET GÖREVİNİ ÜSTLENMİYOR?” DİYE SORUYOR SEÇİMLERDE BERBEROĞLU'NA OY VERENLER “BÖYLE KAPTANLIK OLMAZ, BİZİM BİLDİĞİMİZ KADARIYLA GEMİYİ EN SON KAPTANLAR TERK EDERDİ. TARİHTE BÖYLE KAPTANLIK GÖRÜLMEDİ” DEDİLER. ENGİN KAPTAN EFSANESİ SONLANIYOR MU? YEREL SEÇİMLER ERTESİ KUŞADASI'NI TERK EDEN ENGİN KAPTAN BİR DAHA BAŞPEHLİVANLIK İÇİN KISPET GİYECEK Mİ? ENGİN KAPTAN 2014 DE ADAYLIĞA HAYIR DERSE YERİNE BİRİNİ İŞARET EDECEK Mİ? SEÇİMLERİ SON HAFTAYA KADAR AÇIK ARA ÖNDE GÖTÜREN ENGİN KAPTAN NEDEN HEZİMETE UĞRADI? SEÇİM KAMPANYASINDA BERBEROĞLU İÇİN KENDİNİ FEDA EDENLER NE DİYOR ARAŞTIRMACI GAZETECİ İSKENDER AVCI'NIN ÜSLUBUYLA HAZIRLANAN VE BİR SOLUKTA OKUYACAĞINIZ YAZI DİZİMİZ YAKINDA, ÇOK YAKINDA KUŞADASI DEMOKRAT'TA KUSADASl - demokrat 01 Ekim 2009 Sayfa 2 BAŞKEMER TEMiZLENiYOR iZLENiMLER Şenol ESKİN Baştarafı 1. sayfada 28 EYLÜL BİREYSEL SİLAHSIZLANMA GÜNÜ Bireysel silahlanma, son sekiz yılda % 358 oranında artmış durumda. Her üç evden birinde silahın olduğu ve bu silahların ¾'ünün de kayıt dışı olduğu bir ülke Türkiye'de yaşıyoruz. 2009 yılında bireysel silahsızlanmadan toplumsal halde silahlanmaya geçtiğimiz bir dönemde önemli ve üzerinde durulması gereken bir gün. Öyle ki, bireysel silahlanma, son sekiz yılda % 358 oranında artmış durumda. Her üç evden birinde silahın olduğu ve bu silahların 4'te 3'ünün de kayıt dışı olduğu bir ülke Türkiye'de yaşıyoruz. Bu durum; toplumsal olarak sinir uçları açıkta yaşayan bir ülkeye göre gerçekten korkutucu bir istatistik. Hemen her gün gazetelerde birkaç silahla öldürme ve yaralama haberi bulmak mümkün. Örneğin, İskoçya'da ise böylesi bir haber görebilmek için 365 gün gazete okumanız gerekecek. Fark ne kadar açık değil mi? Acaba İskoçya'da bireysel silahlanmanın yasak olmasının bir payı olabilir mi bu farkta? İskoçlar da hiç iş bilmiyor aslında. Türkiye'deki gibi her milletvekiline tabanca almanın bile promosyon ( Word yazım bile promosyon yerine “özendirme” sözcüğünü kullanmamızı öneriyor); evet bir özendirme olduğu biliniyor. Yazılı ve görsel yayın organları, milletvekillerinin silahları nasıl aldıkları, nasıl seçtikleri, nasıl bellerine taktıkları ya da kadın vekillerin nasıl çantalarına koydukları haberleri ile de aslında toplumu ciddi bir biçimde özendiriyor. Aynı yazılı ve görsel yayın organları, tabanca ile vurulan insanların haberlerine hüzün müziği koyup, vuranlara hakaret ederek de kendisini temize çıkarmış olmuyor. Silahın böylesine özendirildiği bir Avrupa ülkesi bulmak olanaksız. 2002 yılında Alistar bebek, Yeni Foça'da bebek arabasında uyurken, yan masada çıkan bir tartışmada silahını çeken bir kişinin silahından çıkan kurşunlara hedef oldu ve öldürüldü. Bu kadar büyük bir acıdan sonra bir köşede “kader” diyerek oturmayıp, bireysel silahlanma ile mücadele edenler arasına katılmayı seçen Alistar'ın ailesi BİSİTEP (Bireysel Silahlanmaya Tepki Platformu) adıyla bir örgütlenme yaratmışlardı ve her yıl bireysel silahlanma ile ilgili bir faaliyetle, bu konuda toplumu bilinçlendirmeyi kendilerine amaç edinmişlerdi. Alistar'ın İskoçya'da yaşayan ailesi, Alistar'ın dedesinin başkanlığını yaptığı bu platformun etkinliğine gelmişti. Çok şey söylendi, ama en önemlisi ve bizim düşünüp ve hatta utanıp bir şeyler yapmaya hemen başlamamızı yüzümüze vuran söz şuydu: “Bu çocuk, bu ülkede tatil yapmasaydı, bu ülkeye gelmeseydi ölmeyecekti!”. BİSİTEP Başkanı Avukat Tuncer Eşsizhan; “bugün kanunları değiştirebilecek bir kişi milletvekili seçildiği zaman bile Meclis hemen önüne silah ruhsatı evraklarını koyuyorsa, milletvekili istemese bile o silahı almak zorunda kalıyorsa, parti ayrımı gözetmeksizin belediye başkanlarının büyük bölümünün belinde silah varsa, bu sistemde silahlanmanın önüne geçmek mümkün değildir. Silahlanmanın önüne geçmek için, bireysel silahlanma anlayışından bir yarar gelmeyeceğini anlamalı ve ona göre mücadele vermeliyiz” diyor. Seçildiklerinde milletvekillerinin önüne silah ruhsatlarının konduğu, Makine Kimya Endüstrisi- MKE'nin ve bazı silah şirketlerinin taksitle silah satışı kampanyası yaptığı bir ülkede yaşamak; silah kültürünü sanki marifetmiş gibi sunmak bu sistemin en önemli yaralarından biridir. Devletin silahlanması ve erkeklerin silaha olan düşkünlüklerinin yanında ordu silahlanmasına da dikkatle bakmak ve sorgulamak gerekiyor. Bugünlerde 8 milyar dolar gibi dudak uçuklatıcı bir paranın Patriot füzelerine harcanması, nereden bakılırsa bakılsın bizim gibi yoksul bir ülke için korkunç bir durumdur. Bu para ile bu ülkede ne kadar işsiz insana iş olanağı sağlanacağı, eğitim kurumu, fabrika vb açılacağı ortada. Sonuç olarak baktığımızda; gerek bireysel silahlanma ve gerekse de devlet eli ile gündeme gelen silahlanma, Türkiye'nin kıt kaynaklarını yok ediyor. 5 000 savaş uçağının olduğu bu ülkede 5 tane tam donanımlı yangın söndürme uçağımız olmayışı ve ciğerlerimizin geç müdahaleden dolayı yok olması bile, silahlanmanın ne kadar çarpık bir hale geldiğini gösteriyor. Devletin silahlanması, toplumun silahlanması, bireyin silahlanması… Yol kavgasında insanların birbirini vurması ya da bir protestoda halkın üzerine ateş açılması… Tümünün kökeninde bu silahlanma ve güven duygusu eksikliği yatıyor. İşin kötüsü daha çok silah, daha çok güvensizliği getiriyor. Bu da daha çok silahlanmayı yanına çağırıyor. Devlet de bu amaçla silahlanmıyor mu?. Şu aşamada bir ütopya olsa da; gerek devletin ve gerekse de bireyin silahlardan arındırıldığı bir Türkiye istemek gerek. 8 yılda bir ülkenin % 358 oranında silahlanması korkunç bir durum. Şiddetin ve şiddet tehdidinin ortadan kalktığı bir Türkiye hayalimiz olmalı. “Bu ülkede olmasaydı ölmeyecekti” denilmeyen bir Türkiye… (Yeşil Gazete- Doğan Urbarlı yazısından yararlanıldı) KUSADASl GÜNLÜK SİYASİ YEREL GAZETE Sahibi: Yasemen KARAKOZAK İLETİŞİM Tel&Fax: 0 256 612 61 98 E-posta: kusadasidemokrat@gmail.com Başkemer Mevkii'nde sürdürülen çalışmalar ile ilgili olarak aldığımız bilgiye göre; “antik dönemde yapılmış ve daha sonraki yıllarda ve Osmanlı döneminde de kullanılmış olan suyolunun Başkemer bölümünde 1. derece sit alanlarında bilimsel çalışmalara örnek teşkil etmesi açısından dokümantasyon çalışmalarının yapılması için temizlik yapılıyor. Arkeolog ekip ölçümler yaparak, su kemerlerinin detaylarını tespit ediyor. 1. derece sit fotoğraflanıp belgeleniyor. Aynı zamanda su hattının kemere giriş ve çıkış noktalarının tespiti yapılıyor. Yapılan bilimsel çalışmalar sonrasında su kemerlerinin Anıtlar Kurulu kararlarıyla koruma altına alınması gündeme gelecek. Genel olarak bu tür tarihi sitlerde uygulanan koruma- kullanma bantları tarihi yapının her noktasından en az 3 metre olarak gerçekleştiriliyor. Antik Efes Suyolunun Başkemer alanında yapılan temizlik çalışmalarında, Necdet Adıyaman adlı kişiye ait olan 10 dönümlük tapulu arazideki bazı meyve ağaçlarının 25 Eylül Cuma günü kazı ekibinin temizlik işçileri tarafından kesilmesi üzerine mülk sahibi “savcılığa suç duyurusu”nda bulunacağını belirtti. Bilimsel Çalışmalar Sürüyor Avusturya Kazı Ekibi'nden bir grup arkeolog, hazırladıkları “dönem projeleri” ile Değirmenderesi - Efes arasındaki 43 kilometrelik antik suyolu üzerinde uzun yıllardır bilimsel çalışmalar yapıyorlar. Bu çalışmaların sürdürülmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı, Selçuk ve Kuşadası belediyelerinden maddi destek almak için projeler hazırlayıp sunuyorlar. Geçen yıl özellikle antik suyolunun Kuşadası sınırları içinde bulunan bölümlerinde bilimsel çalışmalar sürdürmek için Kuşadası Belediyesi'ne başvurarak maddi yardım desteği istenmişti. Yine aynı bilimsel çalışma temelinde Başkemer yakınındaki Rauf Ağa zeytinliği içinde bulunan antik suyolu tünellerinde İtalyan ekip bilimsel çalışmalar yapmıştı. Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan elde edilen ödenekle Başkemer Mevkisi'ndeki üç su kemeri ve çevresinin bilimsel kazı çalışmaları için temizlenmesi Kadıkalesi kazılarını sürdüren Prof. Dr. Zeynep Mercangöz'ün denetiminde gerçekleştiriliyor. Konu ile ilgili olarak Başkemer'de çalışmaları sürdüren sorumlu kişilerden aldığımız bilgi şöyle: “Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ile Başkemer Mevkisi'ndeki su kemerlerinin temizliği ve bilimsel çalışmaların yapılması Kadıkalesi Kazı Ekibi ve Kültür Bakanlığı temsilcisi gözetiminde YAYIN TÜRÜ: Yerel Süreli Yayın Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Bekir KAYA Yayımlanan yazıların tüm sorumluluğu imza sahibine aittir. gerçekleştiriliyor. Ekibe ayrıca Avusturya Kazı Ekibi'nden Gilbert Wiplinger de dahil oldu. Başkemer- antik suyolu temizliği ve bilimsel çalışmaları bu ekip tarafından yürütülüyor. Sit alanları çevresinde bu tür temizlikler her zaman yapılıyor ve sit kapsamındaki eski eserin korunması için bunlar gereklidir. Başkemer Mevkisi'ndeki su kemerlerinin bitki ve ağaçlardan temizlenmesi için mücadele kapsamında özellikle su kemerinin direkt üzerinde ve kemer ayaklarında bulunan yabani ağaçlar ve bitki örtüsü kesilerek temizlenmiştir. Buradaki temizlik çalışmalarını yapan ekibimiz ne yaptığını bilen ve bu işlerde uzman ekiptir. Bu tür 1. Derece Sit kapsamında olan anıt yapılarımızın çoğunda koruma- kullanma dengeleri açısından koruma bandı oluşturulmamış ve anıt bilimsel biçimde korumaya alınmamıştır. Başkemer Su Kemeri de böyle durumdadır. Burada yapacağımız bilimsel çalışmalar ile, bu eserin koruma- kullanma bandı oluşturulacak ve eser tam olarak korunmaya alınacaktır. Başkemer Mevkisi'nde üç kemerde bu çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmaların yapılacağı bakanlık tarafından ilgili kişilere daha önce bildirilmiştir. Hiçbir kimsenin mülkü içinde bulunan ağaçlarına müdahale edilmiş değildir. Yapılan işin yasal olmayan bir yanı yoktur. Sit alanı içinde bulunan arazinin nasıl kullanılacağı da zaten yasalarla belirlenmiştir. Birinci Derece Sit alanının korunması ve geleceğe aktarılması için bitki temizliği, onarım vb şeyleri yapmak zorundayız. Başkemer gibi kent tarihi ve su kemerleri açısından çok önemli bir yapıtın kente ve tarihimize kazandırılması için yaptığımız çalışmaların bilinçli kamuoyu tarafından desteklendiğini biliyoruz” denildi. Uzun yıllardır varlığı bilinmesine ve yine uzun yıllardır üzerinde çalışma yapılmasına rağmen, İ.S. 200'lü yıllarda yapılan antik suyolunun bazı bölümleri hakkında yeterli bilgiye ulaşılabilmiş değil. Bu tür bilimsel çalışmalar ile antik suyolunun ayrıntılı biçimde geçtiği güzergah, üzerinde farklı dönemlerde yapılan onarımlar vb. ortaya çıkarılmış olacak. Yapılan temizlik çalışmaları sonucu özellikle Başkemer çevresinde biriken kuru çalıların kaldırılması için kazı ekibi belediyeden yardım bekliyor. 260.000 TL Resmi İlan (Sütun / Cm) : 7.00 TL Mahkeme İlanları (Sütun / Cm) : 7.00 TL Şirket, dernek vb. ilanlar pazarlığa tabidir. : 35.00 TL 3 Aylık Abonelik 6 Aylık Abonelik : 60.00 TL Yıllık Abonelik : 90.00 TL Yukarıdaki Fiyatlara KDV Dahil Değildir. Yönetim yeri ve adresi: Kahramanlar Cd. Tarım Kredi İşmerkezi No: 24 Kuşadası Tel: 0 256 612 61 98 Bu gazete basın meslek ilkelerine uyar. Baskı: KÖRFEZ GAZ. MAT. LTD. ŞTİ. KUSADASl - demokrat 01 Ekim 2009 Sayfa 3 NAZİLLİ, GERONTOLOJİ ÖDÜLLERİNE EV SAHİPLİĞİ YAPTI - 2. TÜRKİYE ULUSLAR ARASI GERONTOLOJİ ÖDÜL TÖRENİ NAZİLLİ'DE YAPILDI Nazilli, 1. Uluslar Arası Uzun Yaşam Sempozyumu ve 2. Türkiye Uluslar Arası Gerontoloji Ödülleri Törenine ev sahipliği yaptı. Ulusal Sosyal ve Uygulamalı Gerontoloji Derneği tarafından geleneksel olarak düzenlenen ödül töreni Nazilli Belediyesi Kültür Merkezi'nde düzenlendi. Derneğin seçici kurulu tarafından belirlenen ve 6 ayrı dalda ödüle layık görülen kişilere ödülleri verildi. Törene Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk, Aydın Vali Yardımcısı Celal Ulusoy, Nazilli Kaymakam Vekili Sultanhisar Kaymakamı Orhan Mardinli, CHP'li Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, MHP'li Nazilli Belediye Başkanı Haluk Alıcık, Nazilli Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz, Nazilli Emniyet Müdürü Abdullah Günal, 2. Türkiye Uluslar Arası Gerontoloji Ödülleri Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaman, Türkiye Ege Bölgesi Yüz Yaş Üzeri Araştırma ve Koordinasyon Merkezi Koordinatörü Sultan Kılıç, öğretim üyeleri ve davetliler katıldı. Sempozyum başlamadan önce Adnan Menderes Üniversitesi Konservatuar üyeleri küçük bir konser vererek sempozyuma katılanları neşelendirdiler. Sempozyuma katılan alanlarında akademik çalışmalar yapmış olan uzman konuşmacılar yaşlılık ve sağlıklı yaşlanma konularını masaya yatırarak tartışmaya açtılar. Törende Prof. Dr. Jürgen HOWE (Technical University of Braunschweig); “Türkiye'de Yaşayan Yaşlı İç Göçmenlerin Ruh Sağlığı”, Prof. Dr. İlkin İçelli (Celal Bayar Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı, Manisa) “Alzheimer Öncesi Karşılaşılan Bilişsel Bozukluklar”, Prof. Dr. Bilgen Taneli (Uludağ Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Kurucusu, Bursa) “Hormonlar ve Beyin”, Prof. Dr. Engin Eker (Geriatri Derneği Başkanı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul) “Alzheimer' da Risk Faktörleri ve Bu Risk Faktörlerinden Korunma Yolları” konularında bilgilendirmede bulundular. Sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki bölüm halinde gerçekleştirilen sempozyum ve ödül töreninde ilk konuşmayı yapan Türkiye İleri Yaşlılık Araştırma Merkezi (TİYAM) Koordinatörü Sultan Kılıç, TİYAM'ın tarihçesi hakkında bilgi verdi. Geçmişin incelenmesinden edinecekleri bilgileri sıçrama platformu olarak kullanıp TİYAM'ı daha ileri konuma getirmek istediklerini ifade eden Kılıç “TİYAM, bir rüyanın tarihidir. Rüyamızın kahramanı yaşlı insandır. Onun yaşamı, kaygıları, umutları ve daha pek çok şey bu rüyanın konularıdır. Bütün rüyalar gibi TİYAM rüyası da gerçeklerden ve hayallerden yapılmış insani bir tasarımdır. Gerçek yönü, ileri yaşlı insanların varlığı, hayali yönü ise onların algılatılabileceği düşüncesine inanmış olmamızdır. Fakat bu inanç, TİYAM'ın bir sivil toplum kuruluşu olarak ortaya çıkmasında başrolü oynamıştır. Bu Türkiye de bir ilktir ve her ilk gibi bir çığırın açılışıdır. 1992 yılında çalışmalarına başladığımız bölük pörçük bilgilerle, kişisel görüşlerle, Türkiye'deki yaşlıların durumunda değişim yaratılamayacağını anlamak için fazla bir zamanın geçmesi gerekmemiştir. Bunun ilmini yapanların bilgi ve tecrübelerine sahip olmadan, Türkiye'deki ileri yaşlılığı anlamanın olanaksız olduğunu gördük. 16 Mart 2009'da Nazilli'de temellerini attığımız TİYAM için çalışmalara başladık. Başlangıçta bize orijinal gelen fikirlerin, aslında önceden düşünülmüş olduklarını, tekerleğin yeniden keşfetmenin bir gereğinin olmadığını anladık. Yaşlılığın, toplumdan topluma, kültürden kültüre değişen niteliklerine rağmen, birbirine benzer nitelikteki yaşlanma süreçlerinin her toplumda mevcut olduklarını kavradık. Bu, TİYAM açısından da çok önemlidir. Çünkü yolun başında şu soru vardır: Niçin Türk yaşlısı Amerikalı, Alman, İngiliz, Japon yaşlısı gibi birçok yönden olumlu bir görünüm sunmuyor? Bu soru bizi şu soruya cevap aramaya sevk etmiştir: İleri yaşlara kadar erişme olanağına sahip insanların yaşlanma süreçlerindeki hangi sebepler, onları ileri yaşlılıkta büyük sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır ve bu süreçlere nasıl müdahale edilmelidir ki, Türkiye'deki ileri yaşlılık hem birey hem de toplum açısından faydalı bir yaşam dönemi olabilsin? Belirttiğiniz gibi bu soruya 18 yıldır kendi olanaklarımız ölçüsünde bilimsel cevaplar vermeye çalışmaktayız” dedi. Nazilli Belediye Başkanı Haluk Alıcık de, “Attığımız bu adımların tek amacı, Nazillili yaşlıların yaşam kalitesini yükseltmekle sınırlı kalsaydı TİYAM kendi hedefini yanlış tanımlamış olurdu. TİYAM, ülkemizin bütün yaşlılarının yaşam kalitesini artırmayı hedef edinmiştir. Ve Nazilli bu hedefe organize etmenin merkezini teşkil etmektedir. TİYAM, Nazilli başta olmak üzere insanlarımızın Türkiye'deki yaşlıların sorunlarına daha duyarlı hale gelmelerini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Yapılan çalışmalarla fiziksel çevrenin yaşlılara göre uyarlanması, yaşlıların sosyokültürel alanlara katılım olanaklarının çoğaltılması, çok boyutlu olan yaşlanma süreçlerinin ampirik araştırmalarla incelenmesi ve bilimsel temele dayanan hizmetlerin artırılması gibi kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerin peşindeyiz” diye konuştu. Törende Geriatri Derneği Başkanı ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Eker, uzun yıllardır yaşlanma ve yaşlılık alanında yaptığı çalışma ve çabalarından dolayı alanının duayeni olarak 'Bilim Ödülü'ne, Brauncweigh Teknik Üniversitesi Geronto-Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Jurgen Howe, Almanya'da ve Türkiye'de yapılan gerontolojik çalışmalara büyük desteğinden dolayı 'Bilim Ödülü'ne, Abant İzzet baysal Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Mithat Durak, yaşlanma ve yaşlılık ile ilgili çalışmalarından dolayı 'Bilim Teşvik Ödülü'ne, Antalya Çallıoğlu Holding Yürütme Kurulu Başkanı İbrahim Şencan, Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Gerontoloji Bölümü'nün gelişmesine katkısından dolayı 'Uygulamalı Hizmet Ödülü'ne, Gelişim Teknik Ltd. Şti. sahibi Ali Bıdı, Gerontoloji Bölümü'ne yaptığı maddi-manevi hizmetlerden dolayı 'Uygulamalı Hizmet Ödülü'ne ve Nazilli Kaymakamı Caner Yıldız ise 'Türkiye Ege Bölgesi Yüz Yaş Üzeri Araştırma ve Koordinasyon Merkezi' hayalinin hayata geçirilmesine vesile olarak Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Gerontoloji Bölümü ile yapılan çalışma neticesinde Türkiye'de bir ilke imza atarak sağladığı kurumsal destekten dolayı 'Uygulamalı Hizmet Ödülü'ne layık görüldüler. SAHiBiNDEN UYGUN FiYATLARLA SATILIK SÜPER LÜKS DAiRELER SÜZGEÇ Yapı İnşaat Ltd. Şti. Tel: +90 256 612 13 58 Gsm: +90 533 647 57 58 Fax: +90 256 612 86 32 E-mail: serkansuzgec@hotmail.com artık daha geniş ulaşımı daha kolay Yeni Adresimiz: Ş. Ütğm. Cemalettin Yılmaz Cd. (Otogar Karşısı Migros Arkası) 09400 KUŞADASI bir mekanımız var OF iS www.kirtasiyeci.com Aydın Büro Sistemleri Ltd.Şti. KUŞADASI: 256-6149955 AYDIN: 256-2111963 Ş. Ütğm. Cemalettin Yılmaz Cd. (Otogar Karşısı - Migros Arkası) 09400 KUŞADASI STADYUM SALI PAZARI SHELL TANSAŞ - KOÇTAŞ MİGROS İNÖNÜ BULVARI DAVUTLAR - SÖKE OTOGAR ÇEVRE YOLU BELEDİYE MEZARLIK KUSADASl - demokrat 01 Ekim 2009 Sayfa 4 ASİAD'TAN MARKALAŞMADA BAŞARI ÖYKÜLERİ - ASİAD'IN DÜZENLEDİĞİ 12 BÖLÜMLÜK BAŞARI ÖYKÜLERİ “MARKA VE MARKALAŞMA” İLE BAŞLIYOR - ASİAD BAŞKANI ŞEVKET KAYA: - “ALANINDA BAŞARILI OLMUŞ İŞADAMLARINI AYDIN'A GETİREREK, İŞ DÜNYAMIZIN UFKUNU AÇMAK İSTİYORUZ” Aydın Sanayici ve İşadamları Derneği (ASİAD) tarafından düzenlenen “Başarı Öyküleri” adlı söyleşi programlarının ilki 2 Ekim Cuma günü gerçekleştirilecek. “Marka ve Markalaşma” konusunun işleneceği ilk söyleşinin konuğu DEİK Türkİngiliz İş Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi İsmail Hakkı Kısacık olacak. ASİAD Başkanı Şevket Kaya, bugün düzenlediği basın toplantısı ile “Başarı Öyküleri” aı verilen ve 10-12 bölüm olarak düşünülen söyleşi programlarının içeriğini tanıttı. Menderes Park tesislerinde düzenlenen toplantıda Kaya'ya ASİAD Meclis Başkanı Nural Özçöllü ve ASİAD Yönetim Kurulu üyeleri eşlik etti. Toplantıda söyleşi programlarının amacı ve içeriği hakkında bilgiler veren Başkan Şevket Kaya, tüm dünyada etkili olan ekonomik kriz ile birlikte Aydın'da yaşanan en büyük sorunun işsizlik olduğunu söyledi. Yaşanan kriz ortamında işadamlarının en çok morale ihtiyacı olduğunu belirten Kaya, “Ülkenin ve dünyanın sayılı işadamları arasında giren pek çok kişi sıfırdan başlayıp bu günlere ulaştı. Bu kişilerin ticari yaşam öykülerini kendi ağızlarından Aydınlı işadamlarına aktarmak istedik. Ticaretteki korku ortamı ve yatırımların durması işsizliğe neden odlu. Krize inat bir şeyler yapmak, ama doğru olanı yapmak gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle ülkemizin önemli işadamlarını belirli aralıklarla Aydın'a davet edip Aydınlı iş adamlarımızla buluşturacağız. 'Başarı Öyküleri' adı altında düzenlediğimiz bu etkinliklerde iş adamlarımız ticari başarı öykülerini, nerede doğru nerede yanlış yaptıklarını anlatacaklar. Bu öyküleri ASİAD olarak kaleme alıp kitapçık haline getirerek dağıtacağız” dedi. AYDIN İŞ DÜNYASINI DÜNYA İLE BULUŞTURMAK İSTİYORUZ Aydın'daki ekonomik faaliyetlerin sadece Aydın ve Türkiye ile sınırlı kalmasının yeterli olmadığına işaret eden Başkan Kaya, “Aydınlı iş adamlarımızı bize ihtiyaç duyan başta Afrika olmak üzere diğer pazarlara taşımak istiyoruz. Bu kapsamda bağlı bulunduğumuz ESİDEF ve TUSKON ile birlikte ortak projeler üzerinde çalışıyoruz. Bu konuda yurt dışındaki uygun pazarlardan yararlanmak isteyen iş adamlarımıza her türlü desteğe vermeye hazırız. Oluşturacak yeni iş imkanları hem ekonomimizi canlandıracak hem de en büyük sorunumuz olan işsizlik konusunda yeni istihdam alanları teşkil edecektir” diye konuştu. İŞ GELİŞTİRME FUARI ASİAD olarak ESİDEF tarafından düzenlenen “İş Geliştirme Fuarına” katılacaklarını açıklayan Şevket Kaya, şunları söyledi: “Bu yıl bu fuarın 3'üncüsünü SÖKE YOLARI İŞ MAKİNELERİ İLE DOLDU - SÖKE ZİRAAT ODASI, SÜRÜCÜLERDEN DİKKATLİ OLMALARI İSTEDİ düzenliyoruz. Daha önce düzenlenen ilk 2 fuarda oldukça verimli çalışmalar yapıldı. Ege ve Doğu Akdeniz'den çok sayıda iş adamının buluştuğu fuarların sonucunda önemli yatırımlara imza atıldı. Bu yıl 31 Ekim-1 Kasım tarihleri arasında 2 gün olarak planlanan İş Geliştirme Fuarı için İzmir Fuar Alanında büyük bir yer ayrıldı. Biz ASİAD olarak tüm Aydınlı iş adamlarımızı fuara bekliyoruz” Düzenledikleri “Başarı Öyküleri” adlı söyleşi programlarının ilkinin 2 Ekim 2009 Cuma saat 20.00 ADÜ Atatürk Kongre Merkezi'nde gerçekleştirileceğini anımsatan Kaya, “Marka ve Markalaşma” konusunun işleneceği ilk söyleşinin konuğunun DEİK Türkİngiliz İş Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi ve LC Waikiki Taha Holding Yönetim Kurulu üyesi İsmail Hakkı Kısacık'ın olacağını bildirdi. Kaya, bu programın belirli periyotlar halinde Türkiye'nin alanında markalaşmış iş, sanat ve spor dünyası temsilcilerinin katılımları ile devam edeceğini sözlerine ekledi. Söke Ovası'nda 370 bin dönümlük alanda pamuk hasadının başlamasıyla birlikte Söke-Bodrum, Söke, Pirene, Milet ve Didim yollarında dev iş makineleri, dorse ve römorklar boy göstermeye başladı. Söke'den Didim yol kavşağına kadar uzanan 30 kilometrelik yolun her iki kenarında sulama kanalların bulunması nedeniyle bu yol “Dünya'nın en uzun köprüsü” olarak adlandırılıyor. Yine Sökeli çiftçiler pamuklarını Güllübahçe ve Söke'ye taşımak için Milet, Prine ve Didim'e bağlantı oluşturan turizm yolunu kullanıyorlar. Yol standart dışı olduğu içinde bir kamyonla, bir otomobil yan yana geçemiyor. Hal böyle olunca da yolda kazalar meydana geliyor. Söke'den Didim yol ayrımına kadar uzanan 30 kilometrelik yolun her iki kenarında da pamuk tarlalarının bulunduğuna dikkat çeken Söke Ziraat Odası Başkanı Muhsin Örmek; hem çiftçileri, hem de bu yolu kullanacak sürücüleri uyararak, “Çiftçilerimiz hasat ettikleri pamukları tüccara ya da TARİŞ'e ulaştırmak için Söke-Bodrum yolunu kullanacaklar. Bu nedenle yolda büyük bir yoğunluk yaşanacak. Biz her şeyden önce pamuk naklinin yapılacağı römorkların ışık tertibatlarının gözde geçirilmesini istiyoruz. Gecede bu yolda yoğunluk yaşanacağını göz önünde bulunduracak olursak, her şeyden önce mutlaka reflektörler takılmalı. Yine sinyal ışıkları elden geçirilmeli” dedi. Tuzburgazı Köyü Muhtarı İhsan Kocagöbek de, pamuk hasadı yaparken tarlasına gelen Fransız turist çiftti örnek göstererek, “Pamuk tarlasında hasat yapıldığını gören Fransız çift bisikletlerinden inerek tarlada hem kamera çekimi, hem de fotoğraf çekimi yaptılar. Fransız çift tarladan pamuk toplayarak, hatıra olarak yanlarına aldılar. Hasatla birlikte bu yolda büyük bir yoğunluk yaşanacak. Eski Didim yolunda sürekli yoğunluk yaşanıyor. Turistlerde bu yolu kullanıyor. Karayollarına defalarca müracaat etmemize rağmen maalesef yolda genişletilme çalışması yapılmadı. Biz sizlerin aracılığıyla bir kez daha karayollarına çağrıda bulunmak istiyoruz” diye konuştu. SAHiBiNDEN UYGUN FiYATLARLA SATILIK SÜPER LÜKS DAiRELER & DUBLEKSLER SÜZGEÇ Yapı İnşaat Ltd. Şti. Tel: +90 256 612 13 58 Gsm: +90 533 647 57 58 Fax: +90 256 612 86 32 E-mail: serkansuzgec@hotmail.com KUSADASl - demokrat 01 Ekim 2009 PAMUKTA MAKİNELİ HASAT ÇOCUKLARI ZORUNLU IRGATLIKTAN KURTARDI SON OSMANLI Etem ORUÇ Yandaş gazetelerde baş haber : “ Son Osmanlı'ya veda! 2. Abdülhamit'in torunu 'Son Osmanlı' olarak anılan Ertuğrul Osman dün son yolculuğuna uğurlandı. Sarayda doğan son şehzade olan Ertuğrul Osman, Sultanahmet camisinde kılınan cenaze namazından sonra dedesinin de mezarının bulunduğu türbeye defnedildi.” Gazete haberi böyle devam ediyor. - BAŞLATILAN ONCA KAMPANYANIN YAPAMADIĞINI MAKİNELER YAPTI; SÖKE OVASI'NDA MAKİNELİ PAMUK HASADI IRGAT ÇOCUKLARI TARLALARDAN KURTARDI Ege'nin pamuk ambarı konumunda bulunan Söke Ovası'nda makineli pamuk hasasının yaygınlaşmasıyla birlikte, ailelerine katkı sağlamak için tarlalarda çalışmak zorunda kalan çocuklar zorunlu ırgatlıktan kurtuldu. Söke Ovası'nda 20 Eylül tarihi itibariyle makineli pamuk hasadıyla birlikte, elle de pamuk hasadı başladı. Çok değil 4-5 yıl öncesine kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden kamyon kasalarında taşınan tarım işçileri, pamuk tarlalarının kenarlarına kurulan çadırlarda yatıp kalkarlardı. Çukurova ve Ege bölgelerinde pamuk hasadının okulların açış tarihine rastlaması nedeniyle, okula gitmesi gereken çocuklar aileleriyle birlikte pamuk toplamaya gelirlerdi. Bu nedenle de eğitim-öğretim yılının ilk yarısını tarlalarda geçiren çocuklar, 2. ders yılında ders başı yapmak zorunda bırakılırlardı. Çocukların okullara gönderilmesi için son yıllarda ard arda “Haydi Kızlar Okula”, “Kardeneller Solmasın” ve “Bir Çocukta Siz Okutun” yönünde kampanyalar başlatılmıştı. Hatta bu kampanyaya bir süre önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı Sayfa 5 telefonla arayarak “Demokratik açılıma ailecek destek veriyoruz. Sonuna kadar yanınızdayız” diyen İzmirli sanatçı Sezen Aksu'da 4 yıl önce bestelediği ve klibini çektiği “Kardelen” şarkısıyla destek vermişti. Çocukların okula gönderilmesi için başlatılan bu kampanyalar okutulmayan çocukların okula kazandırılmasında önemli bir rol üstlenirken, Söke Ovası'nda makineli pamuk hasadının başlaması tarlalarda çalışan çocuk sayısının önemli ölçüde azalmasına neden oldu. Kendilerine ihtiyaç kalmaması nedeniyle Söke Ovası'nda pamuk toplayan öğrenci sayısının yok denilecek kadar azalırken, yapacak başka işleri olmadığı için bu çocukların okullara yönelmesi sevindirici bir gelişme oldu. Pamuk üretiminde temel girdi maliyetlerinin başını çeken pamuk toplama ücreti pamuk üreticilerini arayışa sokması nedeniyle tercih edilen makineli hasat, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden pamuk tarlalarına işçi göçünü durdurdu. Sayıları 10 bini bulan pamuk toplama işçilerinin yerini şimdilerde pamuk hasat makineleri aldı. Makineli hasada geçilmesiyle birlikte insan gücüyle pamuk hasadı yok denilecek kadar geriledi. Küçük parçalı arazilerde insan gücüyle pamuk hasadının yapıldığı görülürken, az oranda devam eden elle hasat çalışmalarında kullanılan işçiler de civar köy ve beldelerden getirilmeye başlandı. DİLEK, ERDOĞAN VE YUSUF'TAN OKULA GİTME SÖZÜ Pamuk toplayan işçiler arasında sayılara 2 elin parmaklarını geçmeyecek kadar azda olsa, çocuk ırgatların olduğu dikkatlerden kaçmadı. Atburgazı İlköğretim Okulu'nda 4. sınıf öğrencileri olan Doğan ve Erdoğan Çelik kardeşler ile sınıf arkadaşları Yusuf Bekar, makineli pamuk hasadının yaygınlaşmasına rağmen, halen elle pamuk toplayan ailelerine yardım eden çocuklar arasında yer aldı. 2009-2010 eğitim öğretim yılının geçen hafta başlamasına rağmen halen okullarına başlamayan 3 arkadaş; defter, kitap ve üzerlerine giysi almak için pamuk topladıklarını söylüyor. Bu yıl son kez pamuk tarlasına geldiklerini beyan eden çocuklar, ihtiyaçlarını karşılayacak kadar para kazandıkları için yarından itibaren okullarına başlayacaklarını belirtiyor. Ailelerinin maddi gücü olmadığı için mecburen tarlada çalışmak zorunda kaldıklarını ifade eden minikler, eğitimlerini tamamlayarak iyi bir yerlere gelmek istediklerini sözlerine ekliyor. Gazetede büyük boy bir de tabutunun fotoğrafı var. Tabutuna kabe örtüsüyle birlikte Türk Bayrağını da örtmüşler. Yanında da Ertuğrul Osman ve Afganistanlı eşinin oldukça çağdaş giyimli fotoğrafı... Bunlar Amerika'da kalıyorlarmış. Yaz tatillerini İstanbul'da geçirmeye başlamışlar. Ertuğrul Osman ölümünden önceki bir konuşmasında: “ Her imparatorluğun olduğu gibi Osmanlı Devletinin de dönemi bitmişti. Atatürk olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti de olmazdı.”diyordu. Cenaze törenini bazı televizyon kanalları canlı olarak gösterdi. Sakallı, kara çarşaflı, ilkel görünüşlü, bazı kişiler “ Le ilahi illallah!, Allahu ekber!” diye bağırıyor. Polisler bazı kişilerin ağzını kapatarak ( Ne söylemek istiyorlarsa!) bağırmalarını önlüyorlardı. Ben şöyle bir düşündüm. Acaba Ertuğrul Osman kendi cenaze merasimini görse, böylesi gösterilere hoş karşılar mıydı? Hiç sanmam, eşinin de bu davranışlardan rahatsız olduğu seziliyordu. Padişahlık özentisi, özlemi içindeki bu zavallı insanlar acaba ne istediklerinin farkındalar mı? Ya da bunları kalkan olarak meydanlara salanların erekleri ne? Yıllardır hep düşünmüşümdür, Osmanlı Devleti zamanında Türkler neden, bu denli horlandılar, aşağılandılar, diye. Türkçe ve Türklük o denli horlanmış ki: “ Al turpu, vur Türkü, yinede yazık oldu turpu” diyecek kadar. Osmanlı'nın divan edebiyatı denen Arapça, Farsça karışımı bir dili var. Sonradan içine biraz da Türkçe girmiş… Anlayabilirsen anla. Türk halkının kullandığı dil Türkçe, öz Türkçe… Bu edebiyata da Türk Halk Edebiyatı deniyor. Dilimiz ayrı, mutfağımız ayrı, geleneğimiz-göreneğimiz ayrı, yaşam biçimimiz ayrı, öyleyse bizi Osmanlı'ya bağlayan ne var? Orhan Bey Rum kızıyla evlenir, adını Nilüfer koyar. Ama kız aynı kızdır. Sonrasında da saraydaki padişahlar, Rum, İtalyan, Çerkez, Kürt, Rus kızlarıyla saraya doldururlar. Nedense anaların kanı, canı çocuklarına hiç etkilemez… Yönetimine bakıyoruz devşirmelerle dolu. Avrupa'dan toplanan çocukların bir kısmı eğitilip yönetimde önemli görevlere getirilmiş, geri kalanı da yeniçeri ocağına aktarılmış. Avrupa'da milliyetçi hareketler hızlanıp yeni yeni devletler ortaya çıkana kadar. Zorda kalan Osmanlı'nın aklına Türkler gelmiş. Ancak böylesi zor durumda Türkler saraya girebilmişler. Osmanlı'nın en çok uğraştığı iki Türk beyliği var. Biri Aydınoğulları, diğeri Karamanoğulları. İkisi de diline, töresine bağlı, onurlu, dik başlı, Türkmen, Yörük topluluğu… Osmanlı, Balkanlarda toprak kazandıkça, başımdan uzaklaşsınlar diye oralara göç ettirmiş… Aydın yöresindeki efeler haksızlığa baş kaldırıp dağa çıkınca da onlarla savaşmak için Arnavut, Çerkez birlikleri kurmuş. Efeleri kalleşlik yaparak öldürtmüş. “ Osmanlıdan dost olmaz” sözü yaptığı kalleşlikten ötürü Aydın yöresinde dilimize yerleşmiş. Osmanlının koruma kuvvetleri de Kürtlerden oluşuyor. Osmanlı tarihsel sürecini doldurmuş, ona bir sözümüz yok da şu Osmanlı sevdalılarına ne demeli… KUSADASl - demokrat 01 Ekim 2009 Sayfa 6 Kuşadası’nda ÖYKÜ’ye ve ŞİİR’e Yolculuk 5 YILLIK ÖYKÜ VE ŞİİR ANTOLOJİSİ YAZI DİZİSİ - 19 Yayına Hazırlayan Selim ESEN 1. Kuşadası Öykü ve Şiir Günleri ÖYKÜ SEÇKİLERİ 13-15 Ekim 2004 Gülseren ENGİN9 SICAKLIĞI YETER Çorbamı beğendiniz mi? Biraz daha alır mısınız? Önce çocuklar gitti; sonra diğerleri. Evimiz nasıl da kalabalıktı önceleri. Annem, kardeşlerim, kocam ve iki çocuğum. Kocaman bir aileydik biz. Anlaşmazlıklar olmaz mıydı? Olurdu elbet. Kardeşlerim hiç anlaşamazlardı örneğin. Birbirleriyle sürekli kavga ederlerdi. “Sen benim gömleğimi nasıl giyersin?” “Sen de benim parfümümü kullandın.” Bir kavgadır başlardı; ama kısa sürerdi bu kavgalar. Hemen barışır unuturlardı olayı. Bir sonraki kavgaya kadar. Zaten hepimiz öyleyiz. Hiç kin tutmayız. Birden kızar, köpürür, sonra hemen unutup barışırız. Sarma koyayım size. Taze yaprakla sardım. İncecik, süt gibi asma yapraklarıyla. Etli sarmayı sever miydiniz? Birazda yoğurt… Kocamla hiç yalnız kalmazdık. Baş başa yemek yemeyi unutmuştuk çoktan. Sevişmelerimiz yatak odasında sınırlıydı. Kimseler duymadan, sessizce…Çocuklar küçüktü o zamanlar. Ev kalabalıktı. Geçim derdi zorluyordu bizleri. Biz de gençtik daha. Kocamla aynı işyerinde çalışıyorduk. Zaten orada tanışıp evlenmiştik. Birbirimize körkötük aşıktık. Aşk zorlukları yeniyor. Biz de yaşadığımız güçlükleri görmüyorduk. Çok mutluyduk. En çok neyi özlüyorum biliyor musunuz? Kalabalık sofraları…Bizim sofralarımız hep kalabalık olurdu. Ben ve kız kardeşlerim çalıştığımız için annem yapardı yemekleri. Çok güzel yemek yapardı annem. Ne baklavalar açardı, ne mantılar…Hele bir su böreği vardı ki…Sofralarımız gülüş çığrıştı hep…Herkes günlük olayları anlatırdı. Dedikodular, çekiştirmeler…Ne ararsanız konuşulurdu. Kocam çok espirili adamdı benim. Gülmekten kırar geçirirdi hepimizi. Zeytinyağlı enginardan da buyurun. Annemin tarifine göre yaptım. Beğeneceksiniz. Önce çocuklar gitti. Yatılı okula, büyük kente gittiler. Daha küçüktüler. İstasyonda onları geçirmeye gittiğimde ağlamaktan fenalık geçirirdim hep. “Sen dayanamıyorsun; gelme,” derdi kocam; ama yine de giderdim ben. Ne zordu ayrılık. Koca ev bomboş gibi gelirdi. Sessizleşirdi birden. Oysa hala kalabalıktık evde. Sonra bir kardeşim evlendi. Ardından da diğeri…Annem ve kocamla üç kişilik sofralara oturur kalkar olduk. Zaman zaman yine toplaştığımız olurdu; ama artık tatillerde, çocuklar eve döndüğünde ya da kardeşlerim kocalarıyla geldiğinde. Onun dışında ev sessizdi. Akşamları televizyonun karşısında oturur, ilgimizi çeksin, çekmesin bir şeyler seyreder dururduk. Ah! Ne çok ağlar, ne çok üzülürdüm. Evin böyle tenhalaşmasını kaldıramazdım bir türlü. Hep o kalabalık zamanlarımızı arar, özlerdim. Ah! Ah! Nereden bilirdim sonunda bunların başımıza geleceğini? Bilseydim, o günlerin kıymetini anlar, yakınmazdım. Revaniden de buyrun lütfen. Ah! Anneciğim. Revaniyi ne çok severdi. Şeker hastası olduğu için yiyemezdi. Yasaktı tatlı şeyler; ama dayanamazdı. Bazen bizden gizli gizli, mutfakta bir tabağa küçük bir dilim koyup ayak üstü, alelacele yerdi. Görmezden gelirdim bende…Ne yapsın, canı çekiyordu. Ah! Anacığım. Yaşasaydı da elimle yedirseydim ona. Bir gece aniden, uykusunda gidiverdi. Kalpten dedi doktorlar. Öyle sessiz, sedasız…Ah, ne çok ağladım, ne çok…Çok severdim anacığımı. Sevilmez mi? Ana…Annenin yerini kim tutabilir ki? Annemin ölümünden sonra iyice yalnız kaldık evde. Kocamla ben…Evlendiğimizden beri ilk kez baş başa kalıyorduk. Sadece ikimiz vardık. İlk kez rahat hareket edebiliyorduk evin içinde. Mutfakta yemek hazırlarken kocam, arkamdan belime sarılıp ensemi öperdi. Benimle sevişmek isterdi. Oracıkta…Karşı çıkardım hep. “Hayır…Burada olmaz…Yemek yanacak…” derdim. O aldırmazdı bana. Ne yapıp edip kandırırdı beni. Aslında benim de hoşuma gitmeye başlamıştı bu özgürlük. Evin içinde çırılçıplak dolaşabilirdik istesek. Dilediğimiz gibi kavga edebilirdik. Eskiden hep yasaktı bunlar. Sevişmeler de yatak odasında sınırlıydı, kavgalar da… Kocamla yeni evlendiğimizde yapamadığımız şeyleri şimdi yapar olmuştuk. Flört ediyorduk resmen. Dışarıda yemeğe çıkıyor, mum ışığında, göz göze kadeh kaldırıyorduk mutluluğumuza. Yeniden aşık olmuştuk sanki birbirimize. Oysa yirmi yıllık evliydik biz. Aslında yirmi yıllık evlilikten sonra bile aşkı yaşamak ne güzeldi. 9 1946 İstanbul doğumlu. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezunu (1971). Pataloji uzmanı. Yurt içinde ve yurt dışında kanser üzerine çeşitli araştırmalar yaptı. 199091 yıllarında İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nde, 1992-94 arası İstanbul Üniversitesi Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı'nda görev yaptı. 1994'de Taksim Hastanesi Pataloji şefi oldu. 199598 arası Türkiye'de ilk kez Kanser Bilgi Danışma Merkezi'ni kurdu ve yönetti. 1999 yılında emekli oldu. İlk öyküsü 1965 yılında yayımlanan Engin 1993 ve 1994 yıllarında Ömer Seyfettin, 1998'de Yunus Nadi ve 2001 yılında Orhan Kemal Öykü ödüllerini kazandı. Kadını Tanımak, Şeker Hastaları için Yemek Kitabı, Zayıflamak İsteyenler için Yemek Kitabı ile Kanser ve Beslenme gibi sağlık kitapları yanı sıra Yorgun Konak (1989), Sevginin Masalı (1992), Kaçış Düşleri (2000), Gezi İzleri (2000), Cehennemde Bir Ada (2001), Geç Kalan Öyküler (2002), Kurutulmuş Çiçek Bahçesi (2003) ve Yorgun ve Yaralı (2004) yılında yayımlandı. HAYAL DÜKKANI Sizleri tüm hastalıklardan, olumsuzluklardan, nazarlardan koruyacak "DOĞAL TAŞLAR" için HAYAL DÜKKAN'ına gelin. SEVDİKLERİNİZİ SEVİNDİRMEK İÇİN SİZE BİR TELEFON KADAR YAKINIZ. 613 33 80 0535 513 09 68 CANO ÇiÇEKÇiLiK Doğal ve şifalı taşlardan Küpe, Kolye, Bilezik, Tesbih, Yüzük çeşitlerimizi mutlaka görün. Kahramanlar Cad.Tarım Kredi Pasajı Yeni Tapu Altı NO:23 Tel: 0090 256 614 56 44 09400 Kuşadası / TÜRKİYE www.hayaldukkani.com.tr info@hayaldukkani.com.tr