PDF SAYI 50 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 50 - Hayat Online
Hayat Kutsal Beldelere Yolculuk Avrupa’daki Kitapçýnýz Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir OKUSAN Uluslararası Kimlik Sempozyumu Wuppertal’de Yapıldı Aylk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung · Say/Nr.: 50 · Yl/Jahre: 7 · Ekim / Oktober 2010 / Zilkade 1431 T.C Frankfurt Başkonsolosu İlhan Saygılı IGMG Hessen Bölgesini Ziyaret Etti 15 Duisburg’da Milli Görüş’ün Binlerce Kitap, CD, VCD, DVD 40. Yılı Kutlaması ve Hediyelik Eþyalar Tel: 0157-83555561 İlk Hacı Kafilesi 19 Ekim’de www.okusan.eu Frankfurt’tan Uçuyor HOLARAK ayatTANINMALI DiN 16 17 iSLAM ALMANYA’DA RESMi ' Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Aylk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung · Say/Nr.: 45 · Yl/Jahre: 7 · Mays / Mai 2010 / Cemaziye`l Evvel 1431 KiMLiGiNi ˘ iNKAR ETMEK Garip Olan İslam m Müslüman m?... Dr. Yusuf IŞIK Aidiyat Farkllğ 5 Mahmut AŞKAR ENERGY Enerji İçeceği Damaklara Serin Bir Tat Sipariş İçin: 0179-9705472 E-Mail: kar-pa@hotmail.de Türkiye’de Din Özgürlügüne Evet! Peki Ya Almanya’da?... Hastaneye Gelen ve Gidenler... Girenler ve Çkanlar... Kültürel 11 Selma ÖZTÜRK Tefrikaya 27 Mustafa YENEROĞLU 13 Mehmet GEDİK Dinime Söven de Hayr Kalan Vahdete Sağlar da Evet Bizdendir Dr. Yusuf IŞIK 5 Mahmut AŞKAR 11 12 Akrabaya Eş Saygn İnsanlar: Komşularmz M. Hulusi ÜNYE 27 Unutma! Hacarabn Serüvenleri 37 19 M. Salih AYDIN 29 Unutturma! Avrupa`da Aznlk Olarak Müslüman Hayat Beled Suresinden Bir Kaç Ayet Selma ÖZTÜRK Ana Dil Eğitimi 13 Ali METE Hacarabn Serüvenleri 32 M. Salih AYDIN 29 “GENÇ PREIS 2010” Ödülü 2 Haziran’da Frankfurt’ta Yapılacak Bir Törenle Geçen Sene Dresden’de Mahkeme Salonunda Katledilen “Marwa El-Sherbini”ye Veriliyor HESSEN EYALETiNDE YAPILACAK YABANCILAR MECLiSi SEÇiMLERiNE MUTLAKA KATILIP OYUNUZU KULLANIN CUMHURBAŞKANI WULFF: “Ben Tabii ki Müslümanların da Cumhurbaşkanıyım” 17 01 Ekim - 31 Aralık 2010 tarihleri arasında havalenizi EC-Kartınız ile nakit kullanmadan yapın, hem havaleniz Türkiye’nin 75 şehrinin 450 noktasına hızlı bir şekilde ulaşsın hem de Deniz’in avantajlarından yararlanın. l i t Ta 30 kişiye 12’şer adet ücretsiz Türkiye havalesi 10 kişiye Türkiye gidiş dönüş uçak bileti 1 çifte Antalya’da 5 yıldızlı otelde 5 gece 6 gün tatil Havale yapan herkese 10 Euro değerinde Türk Kitabevi indirim kuponu 30 kişiye “Rahmi Usta’dan Lezzetli Tarifler” yemek kitabı ya da “Geographica Ansiklopedik Dünya ve Ülkeler Büyük Atlası” HAVALE NOKTALARIMIZ Reisebüro Sema Kervan Reisen Kemal Akkaya Reisebüro Şenel Reisebüro Keskin Reisebüro Ergin Erverdi Reisen Reisebüro Aktaş Reisebüro Bahar AS Reisebüro Future Reisen Rising Sun Reisebüro Reisebüro Şen Güven Reisen Mittelmeer Reisen Eurotürk Mehmet Kuşçu Reisebüro Sunshine Dr. Genç Hanauer Str. 60, 63755 Alzenau Spiesgasse 43, 55532 Alzey Goldbacher Str. 11a, 63739 Aschaffenburg Viktoriastr. 33, 55543 Bad Kreuznach Schlossstr. 18, 32108 Bad Sulzuflen Industriestr. 10, 35216 Biedenkopf Bismarkstr. 12a, 32756 Detmold Bahnhofstr. 2, 35683 Dillenburg Josef-Schregel-Str. 47, 52349 Düren Lindenstr.2, 63906 Erlenbach Peterstor 10, 36037 Fulda Sudetenstr. 27, 35390 Giessen Landstr. 108, 45968 Gladbeck Kühlhausstr. 11, 35708 Haiger Deisterstr. 22, 31785 Hameln Lautenschlägerstr. 23, 63450 Hanau Bahnhofstr. 31, 69115 Heidelberg 06023 310350 06731 947855 0163 3035555 0671 34325 05222 4544 06461 3426 05231 29898 02771 6729 02421 409550 09372 72 700 0661 9012263 0641 9723738 02043 371843 02773 9168238 05151 609979698 06181 252512 06221 23044 İstanbul Market Türkei Reisebüro Reisebüro Biçer Star Juwelier Vivamedia im Realmarkt Fırat Reisen Reisebüro Munzur Reisebüro Polat Reisebüro Mutlu Alişan Reisen Eray Reisen Reisebüro Bayrak C&C Coşkun Reisen Anadolu Tuna Ha-De Immobilien Reisebüro Enes Hindenburgstr. 21, 85057 Ingolstadt Königstr. 43, 67655 Kaiserslautern Herberichstr. 44, 56070 Koblenz Dr. Wolff Str. 2, 65549 Limburg Amselstr. 10, 68307 Mannheim Darmstädter Str. 28, 64372 Ober Ramstadt Grabenstr. 11, 65428 Rüsselsheim Zum Wildgehege 3, 57078 Siegen-Geisweid Grandweg 9, 59494 Soest Konrad-Adenauer Str. 41, 42651 Solingen Albert-Schweitzer-Str.2, 35260 Stadt Allendorf Bahnhof Str. 2/B, 69190 Walldorf Hauptstr. 1, 69469 Weinheim Niedergirmeser Weg 13, 35576 Wetzlar Wellritzstr. 59, 65183 Wiesbaden Gerberstr. 8, 97070 Würzburg 0841 8854868 0631 76346 0261 81441 06431 25327 0621 7899971 06154 52132 06142 15019 0271 82119 02921 344757 0212 209855 06428 93090 06227 2607 06201 4690248 06441 47149 0611 451541 0931 55106 Ücretsiz danışma hattı 0800 488 66 00 Kampanyanın tüm içeriği ve kuralları, www.denizbank.de adresinde ve tüm kampanyaya katılan DenizBank acentelerinin ofislerinde yer almaktadır. Niederlassung Frankfurt/Main Münchener Str. 7, D-60329 Frankfurt/Main Tel.: +49(0)69-427 26 030 · Fax: +49(0)69-427 26 03 31 frankfurt@denizbank.de www.denizbank.de Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir editörden hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal Sinan AKTÜRK İslam Almanya’da Resmi Din Olarak Tanınmalı Sevgili dostlar! Almanya`nın ve dünyanın gündemi oldukça yoğun ve karmaşık meselelerle meşgul durumdadır. Özellikle yılbaşından bu yana geçen zamanda Almanya`da bir Sarrazin fırtınası esti geçti. Sonunda akl-ı selim galip geldi ve Sarrazin`in görevi sona erdi. Yaptığı absürt açıklamalarla gündemi meşgul ediyordu. Gerçi bu Almanya`daki bazı politikacıların işine de gelmiyor değildi hani. Özellikle son yapılan ekonomik açıklamalarda Almanya`nın dünyanın en borçlu 5 ülkesi arasındaki yeri dikkatlerden kaçmıyordu. Ama insanların dikkatini başka yerlere çekmek için Sarrazin gibi figüranlara her zaman ihtiyaç olmakta idi. Almanya gibi dünya devi bir ekonomi bile son dönemde yaşanan küresel ekonomik krizden oldukça etkilenmiş ve bunun göstergelerini insanlar gündelik hayatta fazlasıyla hisseder olmuşlardı. Özellikle son 5 sene içerisinde Almanya`nın gündemi göçmenlerle bağlantılı olarak İslam ve Müslümanlarla alakalı oldukça meşgul edilmektedir. Bu meşguliyeti Sarrazin gibi figüranlar zaman zaman insanların bamteline basar gibi kasti olarak yapmaktalar. İnsanlar bununla uğraşırken öteki tarafta temel haklarla alakalı talepler kulak ardı edilmekte veya toplum buna hazır değil bahaneleriyle gündemden düşürülmeye çalışılmaktadır. Merkel Koalisyon hükümetinin Sayın Federal İçişleri Bakanı De Maiziere son dönemde yaptığı açıklama ve uygulamalarla sanki bir şeyleri yapmak değil de yıkmak çabası içerisindedir. Özellikle camilerle alakalı yaptığı son dönemdeki açıklamaları akla ziyan açıklamalardır. Bir dönem Türkiye`de bazı aklı evvellerin kavramların içerisini boşaltmak istedikleri gibi sanki Sayın Bakan`ın danışmanları da farklı kültür ve dinlere ait kavramların içerisini boşaltarak veya kendilerine göre yeniden tanımlayarak gündeme getirmektedirler. Aslında Sayın Bakan`ın danışmanları bu şekilde hem kendilerine ve hem de Sayın Bakana kötülük yaptıklarının farkında değiller herhalde. Örnek olarak; Sayın Bakanın yakin zamanda yapmış oldugu açıklamada ol- dugu gibi. “Biz tam anlamıyla camilerden Şeriatı çıkarmak istiyoruz”. Burada kastedilen şeriat belli medya gurupları tarafından kamuoyuna pompalanmaya çalışıldığı gibi el kesmek kol kesmek gibi tiksindirici bir uygulama yolu mu yoksa “Şeriat” kavramsal olarak “yol” manasına geldiğini ve Kur`an-ı Kerim’de de “Allah’ın gösterdiği yol” olarak geçtiğini (5:48), din veya vahiy edilen öğreti olarak tercüme edilebileceğini ve Müslümanlar arasında “İslam’ın vahiy yoluyla gelen öğretisinin tamamı” olduğunu mu kastediyorlar. Maalesef birbirimizi tam manasıyla dinlemediğimiz için ve birbirimizin inanç ve ihtiyaçlarına saygıyı zaman zaman ihmal ettiğimiz için kavramları bile asli mecralarından çıkararak açıklamaya çalışıyoruz. Aynı “Cihad” kavramını belli bir dönem gerçek manasından farklı göstermeye çalışanların buna kısa bir süre de olsa muvaffak olunmasının getirdigi sıkıntılar gibi. İlk önce birbirimizin kutsal, milli ve buna benzer tanımlalamar içerisine giren kavramlarını detaylı bir şekilde öğrenmeli ve uygulamalarının ne gibi sonuçlar içerdiğini görmeli ve ona göre davranmalıyız. Aslında toplumlarin pek çok ortak değerini ifade eden kavramlar herkesin kelime dağarçığında mevcuttur. Belki bunlar pratikte farklılıklar göstermektedir. Hristiyanlar yeni doğan çocuklarını vaftiz ettirirken, müslümanlar ise yeni doğan çocukların kulaklarına ezan ve kamet okumaktadırlar. Uygulama farklı görülse bile yapılmak istenen dini ritüellerdir. Sayın Başbakan Mercel`in son dönemde birbiriyle çelişen iki uygulaması dikkatlerden kaçmadı. Sarrazinin açıklamalarını kabul edilemez olarak niteleyen Merkel; sözde düşünce özgürlüğü adı altında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed`e hakaret içerek karikatürlerin çizeri Kurt Westergaard`a verdiği ödül ile kafaları karıştırdı. Bu ne perhiz bu ne lanaha turşusu dedirten uygulama yine politikanın çirkin yüzünü gösterdi. Hiç bir fikir özgürlüğü kutsal değerlere hakareti içermez. Ve sorumluluk makamındaki devlet yetkilileri de bu tür bir yanlışlığa önayak olmamalıdır. Asıl görevleri toplu- mun huzur ve sükununu korumak olanlar bu tür bozucu davranışlardan kaçınmalıdırlar. Yukarıda maalesef olumsuz bazı örnekler verdik. Bunun yanında Almanya`da güzel gelişmeler ve açıklamalar olmuyor mu? Evet yine son dönemde Cumhurbaşkanı Sayın Cristian Wulff`un açıklamaları hem gündemi yumuşattı ve Almanya`nın şu anki toplum yapısının asli unsurlarının artık farklılıklarının farkına varılması gerektiğini bir kere daha gözler önüne serdi. Sayın Cumhurbaşkanı “Ben tabii ki müslümanların da cumhurbaşkanıyım” sözüyle bir devlet büyüğünün birleştirici ve bütünleştirici görevini ortaya koymuş oldu. Wulff: “Tüm farklılık ve gerilimlerin ortasında toplumumuzu bir arada tutacak ortak bir ağ örmeliyiz. Alman birliğinin amacının bir yandan çeşitliliklere değer vermek, diğer yandan ise toplumdaki çatlakları kapatmak olduğunu söyleyerek sorumlu bir açıklama yapmış oldu. Bu bilgilerden sonra şu teklifte bulunmak istiyoruz. Almanya`da artık politikacılar kabul etmeye yanaşmasalar bile nüfusun yaklaşık % 10`luk kısmını müslümanlar teşkil etmekteler. Ve bu nüfusun yaklaşık % 80`inin gençler yani burada doğup büyüyenler teşkil etmektedir. Müslüman nüfüsun ekonomiye katkıları artık milyarlarca euro rakamlarına ulaşmış durumdadır. Müslüman işverenlerin yıllık ciroları artık 5070 milyar eurolarla ifade edilmektedir. Müslüman kimliğine sahip gençler her ne kadar inkar edilse de bu topluma her yönden olumlu katkılar yapmaktalar. Ama bunun yanında dini ihtiyaçlar açısından devlet imkanlarından yeterince faydalanamamaktalar. Galiba işin son noktası da burası oluyor. Bu imkanlardan yararlanabilmek için Alman Anayasasına göre İslam`ın resmi din olarak tanınması durumu ortaya çıkıyor. Tamam son açıklamalarda Sayın Cumhurbaşkanı Wulff İslam`ın Almanya`nın bir gerçeği olduğunu dile getirdi. Ama bu tür açıklamalr havada kalıyor. Bunun somut hale gelebilmesi için resmi tanımanın da yapılması gerekiyor. Artık sığ politik düşünceleri bir tarafa bırakıp şu an Almanya`nın gerçeklerini gözönüne alıp İslam`ı resmi din olarak info@hayatonline.eu tanıma zamanı gelmiş ve bize göre geçmektedir de. Bunun için Almanya İslam Konferansı çalışması yeniden canlandırılmalı ve bu çalışmaya bütün İslami Sivil Teşkilatlar müdahil edilmelidir. Son olarak; Hessen Eyaletinde 7 Kasım tarihinde Yabancılar Meclisi seçimi var. Bu eyaletteki okuyucularımıza mutlaka seçimlere katılım sağlayıp oylarını kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Demokratik bir kazanım olan bu seçimlere çevrenizdekileri de mutlaka teşvik etmenizi istiyoruz. Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý bereketlendirsin, þuurlandýrsýn. Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr. Allah`a emanet olun. Impressum / Künye hayat Aylýk Ücretsiz Gazete Ekim - Oktober 2010 Zilkade 1431 Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni Sinan AKTÜRK Yayýn Kurulu Dr. Yusuf Iþýk, Mehmet Ateþ, Bilal Demiroðlu, Fikret Ekin, Selma Öztürk, Mahmut Aþkar, Cengiz Þahbaz, Sinan Aktürk, M. Salih Aydýn Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: info@hayatonline.eu Web: www.hayatonline.eu Baský: Sunprint GmbH Offenbach Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz. Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 3 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ZMD Kongresi Köln’de Yapıldı TİB’in kurucu üyesi olduğu nunda yapılan ZMD- Almanya MüslümanZMD’nin kongresi Köln’de yapıldı. lar Merkez Konseyi genel kurul toplantısınATİB Genel Merkezi toplantı salo- da yeni yönetim kurulu seçimi yapıldı. ZMD’ye üye olan 19 üst kuruluş temsilcilerinin katıldıkları kongrede, yapılan faaliyetleri yönetim kurulu adına Genel Başkan Dr. Eyüp Köhler okudu. Okunan faaliyet raporunda, ZMD’nin iki yıl içerisinde yaptığı çalışmalar anlatıldı. Raporda, Almanya’da IRU-İslam Din Dersleri, Müslüman Cemaatlerin ‘Dini Cemaat’ olarak tanınması, ‘Helal Kesim’, DIK -Alman İslam Konferansı, KRM -Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi çalışmaları gibi konularda yapılan çalışmalara ve gösterilen çabalara değinildi. E. Köhler’den sonra söz alan YK Üyeleri Aiman Mazyek, Yakup Tufan, Meryem Weiss ve Burhanettin Dağ ise, ZMD’nin yaptığı diğer faaliyetler hakkında geniş bilgi verdiler. Yapılan seçimler sonunda Aiman Mazyek ZMD Genel Başkanlığına, Yakup Tufan (ATİB)1.Genel Başkan Yardımcılığı ve Mustafa Hadzic (Bosna İslam C) 2.Genel Başkan Yardımcılığı, Nurhan Soykan Genel Sekreterlik ve Burhanettin Dag YKÜ görevine getirildiler. Randolf Hamza Wördemann ise mali konularda çalışmalar yapmak üzere görevlendirilmiştir. Yapılan konuşmalar, dilek ve temennilerden sonra, ATİB Genel Merkezinde birlikte yenen öğle yemeğine mütakiben kongre erdi. A GMG Hessen Bölgesi Gençlik Teşkilatı bu dönem Orta Öğretim Gençliği Yatılı Eğitim Seminerininin (YES) ilk ayağını Felsberg´de yaptı. Cumartesi başlayıp Pazar günü biten seminere başta Felsberg olmak üzere Kassel, Stadtallendorf ve Lollar´lı gençlerin ilgilerinin büyük olması sevindiriciydi. Hessen Gençlik Teşkilatı adına açılış ve selamlama konuşmasını yapan Üniversiteliler Başkanı Gençlerin önemine ve dikkat etmesi gereken hususlara dikkat çekti. “Kendinize karşı dürüst olun” ve “Farkınızın farkına varın” derken, Avrupa´da yaşarken Kültürümüzü ve özbenliğimizi bırakmamamız gerektiğine I sayfa 4 Almanların çoğu Müslümanları bir yük olarak görüyor llensbach Enstitüsü tarafından yapılan geniş çaplı bir kamuoyu araştırması, Alman halkının çoğunun Müslüman göçmenleri ülke için bir yük olarak gördüğünü ortaya koydu. “Financial Times Deutschland” gazetesinde yer alan haberde, araştırma sonuçlarına göre Alman halkının yüzde 55'inin, Müslüman göçmenlerin “ülkeye ekonomik kazanç sağlamaktan çok sosyal ve maddi zarara neden olduğuna inandığı” belirtildi. Ankete katılanların sadece yüzde 20’sinin bu görüşün aksine Müslüman göçmenlerin Almanya için faydalı olduğuna inandığı belirtildi. “Financial Times Deutschland” gazetesinde araştırma sonuçlarının yer aldığı haberde, Almanya'nın doğusundaki eyaletlerde yaşayanların bu konudaki endişelerinin daha fazla olduğu belirtilirken, burada yaşayanların yüzde 74'ünün, batı eyaletlerde yaşayanların ise yüzde 50'sinin Müslüman göçmenler hakkında olumsuz görüşlere sahip olduğu kaydedildi. Öte yandan araştırma sonuçlarının verildiği haberde, Almanya Merkez Bankası Yönetim Kurulunun eski üyesi Thilo Sarrazin'in “Almanya'nın eğitimsiz göçmenlerden dolayı doğal olarak aptallaştığı" görüşüne de halkın üçte birinden fazlasının inandığı” belirtildi. Bu görüşe özellikle de ülkenin doğusundaki eyaletlerde halkın yüzde 37'sinin inandığı, yüzde 33'ünün ise bu tezleri reddettiği ifade edildi. Araştırma sonuçlarına göre Sarrazin'in tezlerinin genel olarak doğru olduğuna inananların oranının yüzde 60, bunlara karşı çıkanların oranının ise sadece yüzde 13 olduğu kaydedildi. A IGMG Hessen Orta Öğretim Gençliği Yatılı Eğitimlerinin Açılışını Felsberg’de Yaptı de ayrıca değindi. Akşam namazı ve akşam yemeğinin ardından Gençlik Teşkilatı Tanıtma Başkanı tarafından verilen “Ben, Gençliğim ve İslam” adlı dersi dinleyen geleceğin Musab´ları sordukları sorularla ve yaptıkları dialoglarla gençliğin emin elde olduklarını yansıttılar. Akabinde katılımcı genç- ler Kassel Şubesinin programına katılıp oradaki gençlerle kaynaştılar. Gecenin sonunda ise “Avusturalya´lı bir gencin kendi ağzından Müslüman olma” hikayesini izleyip fikirlerini söylediler. Seminerin ikinci gününe Sabah Namazı ve kahvaltıyla başlayan Orta Öğretim YES´e Üniversiteliler Başkanının Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 Hayat “Avrupa´da Mus´ab bin Umeyr olmak” konulu dersi ile devam edildi. Musab bin Umeyr´ın hayatından bölümler anlatarak şu andaki Avrupa düzeninde gençlerin sıkıntılarıyla o zaman Mus’ab bin Umeyr’in çektiği sıkıntıların pekiştiğini ve bunları aşmanın yolunun Mus´ab bin Umeyr gibi özde inanmak olduğunu söyledi. Hz. Musab´ın başarısının sırlarını sıralarken “boğazdan çıkan kelimelerin muhatabın kulağına, yürekten çıkan kelimelerin muhatabın yüreğine” gideceğini vurguladı. İkinci bölümün sonunda gençler aralarına büyükleri de alarak oynadıkları sosyal ve pedagojik grup oyunları ve sonrasında kılınan öğle namazı ile Yatılı Eğitim Semineri sona erdi. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Dr. Yusuf IŞIK Garip Olan İslam mı Müslüman mı?... Yirmibirinci asrýn Ümmeti, ayný þekilde, ilhad ve dinsizliðin fikri, teorik, ahlaki, ibadet, medeniyet, kültürel, sosyal ve siyasal yapýsýyla tehdit edildiði korkunç fitneler sürecinden geçmektedir. Bu sýnavdan baþarýlý çýkmanýn tek yolu dün olduðu gibi bu gün dePeygamberimizin ve Eshabýnýn anladýðý Asr-ý Saadet mantýðýna göre þekillenen Ýslam`a yeniden dönmektir. slam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v), Ýslam Dini`nin, içinde doðduðu toplumca garip karþýlandýðý gibi, günün birinde tekrar baþladýðý gibi, garip karþýlanacaðýný buyurmuþtur. Dinlerine sadýk kalýp, Dini Allah`ýn ortaya koyduðu prensiplere baðlý kalarak yaþayanlarý - Ý bulunduklarý hal üzere direnenlerikutlamýþ, bu nedenlerle onlar için de yaþadýklarý toplumlar arasýnda garip duruma düþmüþlerdir. (Yani ölçü, Müslüman -hangi asýrda olursa olsuniçinde yaþadýðý toplum tarafýndan garip karþýlanmaya baþlanýnca, Ýslamý yaþamaya baþlamýþ demektir. Öyleyse iyice garip davranmaya devam etmelidir. Sahne sahne, gün be gün Ýslam`ýn herbir esasýný hayatýna dayanak ve rengini kendine renk seçmelidir. Her yönüyle Allah`ýn boyasýna bürününceye dek...). Ýslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) þöyle buyurmuþtur; gariplere !.. “Günümüzde “Dinin garip olmasý” demek, yaþadýðý son asrýnda dinin Peygamber zamanýnda olduðu gibi batýlýn hakim unsur ve satvet sahibi olduðu, sapýk düþünce ve fikirlerin, uydurma sistem ve ideolojilerin tahakkümüne maruz kaldýðý, cahiliyyenin güçlenip hakimiyyetini kurduðu ilk asrýna dönmesi demektir. Fakat doðru fikrin taþýyýcýsý ve buna davet edici makamýnda olanlar -çoðunlukça ve sürü kalabalýklar tarafýndanrahatsýzlýk kaynaðý olarak görülmüþ ve hüsnü kabul görmemiþtir. Böyle bir durumda insanlarla dolup taþan her þehir (genel olarak her yer) ahlaken çöker ve Allah`ý anmaktan uzaklaþýr. Yeryüzünde din ile hükmedenler azalýr ve Rablerini unuturlar. Eski bir Arap Þairi þöyle der; - “Ýnsanlar ne kadar da çoðaldý. Hayýr, aksine ne kadar da azaldý. Allah þahittir ki, ben yalan söylemiyorum. Çok kiþiyi görmek için gözlerimi açýyorum. Fakat hiçbirini göremiyorum.” Tam da bu konuda Mevlana Celaleddini Rumi`nin sözü adeta yukardaki þairin sözünü þerhetmektedir; - “Yeryüzünde çok insan gördüm üzerinde elbise yok !.. Buna karþýn çok da elbise gördüm içinde adam yok!..” Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimize “Bu gariplerin kim olduðu” sorulunca þöyle cevap verdiler; - “Halký kötülüklere maðlup olmuþ ve isyankarlarý, itaat edenlerinden daha çok bir toplumun arasýnda kalan salih kiþilerdir.” Peki bu salih kiþiler kimdir Ey Allah`ýn Resulü denilince; - “Ýnsanlarýn (Kitap ve Sünnetten) bozduklarýný düzeltmeye çalýþanlardýr” diye buyurdu. Peygamberimizin bu sözleriyle ifade etmek istediði bu salih kiþiler, içinde yaþadýklarý toplum içinde yabancý garipler durumuna düþerler. Herkes tarafýndan garip karþýlanýr, düþünceleri hoþ karþýlanmaz ve görüþleri yadýrganýr. Allame Ýbnü’l Esir “Din garibi” Hadis-i Þerifini þöyle açýklar; - “Ýslam, doðduðu asýrda -o gün Müslümanlarýn azlýðý nedeniyleyanýnda hiç bir kimsesi olmayan tek baþýna kalan garip kimse gibiydi. Yine garip doðduðu güne dönecek. Yani son zamanlarda gerçek Müslümanlar azalacak ve garipler gibi olacaklar . Ne mutlu o gariplere!.. Yani Ýslam`ýn doðuþunda yaþayan o garip Müslümanlar nasýl ki cenneti haketmiþler, sonunda onlarýn durumuna düþen garip Müslümanlar da cennete girmeye hak kazanacaklardýr. Bunlarýn ‘garipler' diye tercih ve tahsis edilmeleri, baþlangýçta olduðu gibi sonuçta da inkarcýlarýn eziyet ve baskýlarýna karþý sabretmeleri ve Ýslama baðlý kalmakta ýsrar etmelerindendir.” Bir baþka Ýslam büyüðü ‘gurbet‘ kelimesini derinlemesine inceliyerek daha geniþ yer vermiþ ve þöyle demiþtir; - “Ýnsanlar arasýnda Müslümanlar gariptir. Müslümanlar arasýnda kamil mü’minler gariptir. Mü’minler arasýnda ilim sahipleri gariptir. Bid’at ehli ve nefislerinin arzularýný kanun yapýp bu arzulara uyanlar içerisinden ayrýlýp sünneti yaþayanlar gariptir... Fakat bunlar Allah-ü Tealanýn hakiki yakýnlarýdýr. Aslýnda onlar asla garip deðildirler. Onlarýn gariplikleri ancak çoðunluk arasýnda görünüþ itibariyledir.” Hadis-i Þeriflerde geçen “Dinin garip olma zamaný”, “Fitne zamaný” diye adlandýrýldý. Hikmet açýsýndan bakýldýðýnda görülecektir ki, insan fikri ve ameli yönden bu dönemlerde sýnavdan geçer. Kör dimaðlar ve basiretsizler bu fitnelerden kurtulmadýkça, bazý dönemlerde ise, azim sahibi ihlaslý kiþiler bu fitnelerden emin olmadýkça fitne tehlikesi hüküm sürer. Kasýga ve fýrtýnalar gibi yayýlarak her tarafý kasýp kavurur. Tarihe bakýldýðýnda, Ýslam Ümmetinin böyle fitne asýrlarýnýn çoðunu yaþadýðý, Dinin ve Ýmanýn çeþitli tehlike ve zorluklara maruz kaldýðý görülecektir. Yirmibirinci asrýn Ümmeti, ayný þekilde, ilhad ve dinsizliðin fikri, teorik, ahlaki, ibadet, medeniyet, kültürel, sosyal ve siyasal yapýsýyla tehdit edildiði korkunç fitneler sürecinden geçmektedir. Bu sýnavdan baþarýlý çýkmanýn tek yolu -dün olduðu gibi bu gün de- Peygamberimizin ve Eshabýnýn anladýðý Asr-ý Saadet mantýðýna göre þekillenen Ýslam`a yeniden dönmektir. Hz. Muhammed (s.a.v) bir hutbesinde tüm Müslümanlara kýyamete kadar uymalarý gereken þu mesajý verdi: - “Benden sonra yaþayacak olanlarýnýz çok ihtilaflara þahit olacak. Böyle bir zamanda size düþen, Benim ve hidayet üzere olan Raþit Halifelerimin uygulamalarýna sýmsýký sarýlmanýzdýr. Bu tatbikat üzere kalmakta -ýsrar ederek- diþlerinizi sýkýnýz. Sizleri, iþlerin uydurmasýndan Dinde olmayan asýlsýz þeylerdensakýndýrýrým. Þüphesiz ki, Dinde olmayan herþey bid’attýr. Her bid’at ise sapýklýktýr. Her sapýklýk ise cehenneme götürür.” Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 5 röportaj Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Röportaj: Ünal Koyuncu Geride bıraktığımız yaz döneminde Almanya kamuoyu ilginç bir yasaklama olayına şahit oldu. Uluslararası İnsani Yardım Kuruluşu IHH e.V. Federal İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklandı. Kuruluşun eski Başkanı Mustafa Yoldaş’a yasaklamayla ilgili sorularımızı yönelttik. Öncelikle yasaklanmış olan IHH e.V.’ı biraz daha yakından tanımak için temel bir soruyu yöneltmek istiyoruz. IHH hangi alanlarda hizmet veriyordu? IHH, Avrupa’da yaşayan Müslümanların kurmuş olduğu din, dil ve ırk gözetmeksizin dünyanın dört bir yerinde mazlum ve mağdurlara hizmet veren bir hayır kurumu idi. Dünya çapında toplam 679 su kuyusu vurmuş ve içinde toplam 4600 çocuğun barındığı 10 tane yetim yurdunu inşa etmişti. Filistin’de kefalet usulü ile her ay 3200 yetim çocuğun ve onlarca ailenin bakımını sağlamakta, Etiyopya’da 2000 kişilik bir okul yaptırmaktaydı. Ayrıca Sierra Leone ve Haiti gibi ülkelerde de yine okul inşasının projesiyle meşguldü. IHH nihai olarak, dünyada deprem, sel felaketi ve savaş bölgelerine acil yardımda bulunarak, eğitim, sağlık, inşaat ve su temini gibi alanlarda mazlum ve mağdurların yanında olmaya çalışan bir insani yardım kurumuydu. Peki bu kadar geniş alanda hizmet eden bir kuruluş Federal İçişleri Bakanlığı tarafından hangi gerekçelere dayanarak yasaklandı? IHH malesef anlaşılması zor bir gerekçe öne sürülerek yasaklanmıştır. Bu yasak nedeniyle de maalesef binlerce insan mağdur edilmiştir. IHH yurtdışında bürolar kurarak değil, yardım ettiği ülkelerde güvenilir ve saygınlığı olan partner kuruluşlar vasıtası ile faaliyetlerini gerçekleştirmekteydi. Gazze’de ise İslamic Society isimli partner kuruluşla çalışıyorduk. Alman İçişleri Bakanı’nın iddiasına göre, IHH Gazze’de yetim çocuklara bu kurum vasıtasıyla yardım ederek, HAMAS’ı maddî açıdan rahatlatmış ve dolaylı olarak HAMAS’ın İsrail’e karşı yürüttüğü silahlı mücadeleye destek vererek ‘terörü’ destekle- sayfa 6 Hayat YOLDAŞ: “IHH’nın Yasaklanması Utanç Verici ve Hukuki Değil” miş. Bu iddiayı hangi akl-ı selim sahibi insana açıkladıysam, herkes şaşkın ve hayret içinde kaldı. Yasak kararından önce bu yönde herhangi bir belirti var mıydı. Örneğin İçişleri Bakanlığı veya devletin başka bir kuruluşu sizi uyarmış mıydı? Hayır, hiç öyle bir işaret almadık. Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin son raporunda da IHH ile alakalı her hangi bir iddia yoktu. Üstelik herhangi bir uyarıya da gerek yoktur. Çünkü biz tüm faaliyetlerimizi, herkese ilan ederek yapıyorduk. Acil olarak yaptığımız yardımlar hariç diğer programlarımız önceden planlanıyor ve programlarımız da kamuoyuna önceden duyuruluyordu. Kaldı ki, Alman makamlarından birisi bu duruma rağmen, kendilerine göre olumsuz bir durum karşısında bizleri uyarmış olsaydı, bizler bundan ziyadesiyle memnun olurduk. Çünkü biz de faaliyetlerimizle Almanya’nın dünyadaki itibarına olumlu katkıda bulunuyorduk. Bakan, bu kararı ile Almanya’nın imajını ciddi manada zedeledi. Biraz daha somutlaştırmak gerekirse, yasak kararı neyi kapsamaktadır? IHH’nın ismini ve logosunu kullanmak, IHH yerine yedek bir dernek kurmak yasak kapsamına giren hususlar. Ayrıca derneğimizin tüm Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 mal varlığına da el konulmuştur. IHH e.V.’ın HAMAS’ı desteklediği iddiası hakkında ne söyleyeceksiniz? Biz bir yardım kuruluşuyuz. Siyasî bir organize değiliz. Yardım yaparken o ülkenin siyasal yapısı veya idarede kimin, hangi siyasî partinin olduğu bizim için bir kriter değildir. Bizim için önemli olan oradaki insanların ihtiyaç sahibi olmadığı meselesidir. Onun için biz, faaliyet gösterdiğimiz ülkelerin siyasî meselelerine zaten karışmıyoruz. Yani, IHH ne bir direniş örgütü, ne siyasî bir örgüt, ne de bir insan hakları örgütü idi; IHH sadece insanî yardım kuruluşu idi. Hatta İsrail’de bile deprem veya sel felaketi olsa, biz İsrail halkına da yardım ederdik. Ben doktorum, bana kan revan içinde birisi gelse, ben onu tedavi ederim. Hastanın siyasi görüşü veya sigorta durumu benim için önemli değildir. Ne gariptir ki, Alman İçişleri Bakanı, Gazze’de binlerce çocuğu öksüz bırakanları değil de, onlara yardım edenleri cezalandırmayı tercih etti. Yasak kararından sonra karşı girişim olarak ne gibi adımlar attınız? Hukukî mücadelemizin yanında, yasağın ilan edildiği gün hemen bir basın bildirisi hazırladık, iki gün sonra Berlin’de bir basın toplantısı yaptık ve her fırsatta bu ayıbı dile getirmekteyiz. Şu an kapsamlı bir dosya hayırlayıp, kamuoyunu daha da geniş bilgilendirmeyi amaçlıyoruz; tüm milletvekillerine, yabancı ülkelerin Almanya’da bulunan dış temsilciliklerine ve siyasi etkinliği olan her kurum ve şahsa müracat etmeye niyetliyiz. Bu arada IHH e.V.’ın yasaklanmasına karşı diğer kurum ve kuruluşlardan ne gibi tepkiler aldınız? Ayrıca yardım edilen bölgelerde birlikte çalıştığınız yardım kuruluşları yasak kararını nasıl karşıladı? Bizi ve faaliyetlerimizi tanıyanlar bu kararı şaşkınlıkla karşıladılar. Hatta CDU’ya üye olan onurlu bir Alman dostumuz, IHH yasağını gerekçe göstererek partisinden istifa etti. Yurt dışındaki partner kurluşlarımızda ise, şaşkınlık ve nefret hakim. Ben şahsen bunca yetimin bedduasını almak istemem. Düşünün ki, IHH yasaklanmamış olsaydı, ben eminim ki mesela Pakistan’daki sel felaketi mağdurlarına geçen Ramazan ayında en az bir milyon Euro’dan fazla yardım edebilirdik. Bu yardımı gerçekleştirememiş olmamızın sorumlusu Alman İçişleri Bakanı sayın Thomas de Maizière’dir. Son olarak, bundan sonraki süreç hakkında ne gibi tahminlerde bulunmak mümkün? Yasak kararına yönelik itirazın başarı olasılığı ne kadar? Bu karar siyasî ve hukuka aykırı bir karar olduğu için elbette hukukî mücadelemizi de yoğun bir şekilde yürütmekteyiz. Hedefimiz, ihtiyati tedbir kararını elde ederek bir an evvel yasağın ve davanın esasının neticesinde bu ayıbın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaktır. Alman medyası neredeyse istisnasız Alman İçişleri Bakanı’nın fikrini benimsemiş olsa da, bu kararın yanlışlığını bizim gönüldaşlarımız çok iyi bilmektedir. Bizim için önemli olan, Allah bizi bu konuda yargılamasın. Bu karar Alman kamuoyu vicdanında kara bir leke olarak kalacaktır. Ne yaptığımızın bilincinde olduğumuz için de bizim vicdanımız rahattır. 2010 Hacc 1431 UÇUŞ PLANI 2010 / 1431 IGMG Hadsch-Umra & Reisen GmbH Boschstr. 61-65 . D-50171 Kerpen Telefon: 02237-9746-0 . Faks: 02237-9746-19 www.igmghacumre.com . info@igmghacumre.com BANKA HESAP NUMARASI. IGMG Hadsch-Umra&Reisen GmbH Kreissparkasse Köln Kontonr.: 149 27 77 81 . BLZ: 370 502 99 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir az sezonunu zengin bir programla sürdürmekte olan Avrupa’nın En Büyük Türk Uçak Seyahat Şirketi ÖGER TÜRK TUR 2010 / 2011 kış programını satışa açmış bulunmaktadır. “Yolcumuzdan Sorumluyuz” sloganıyla yıllardır Almanya - Türkiye arasında charter konseptinin öncüsü haline gelen ÖGER TÜRK TUR, 2010–2011 kış programı ile piyasanın nabzını ne kadar yakından tuttuğunu açıkça sergilemektedir. Uygun fiyatlarla ile desteklenen zengin kış programının başka bir amacı ise yolcuların uçuş sıklığını ve alışkanlığını arttırıp konforlu ve sorunsuz seyahat etmelerini sağlamaktır. 2010 / 2011 kışını karşılamaya hazırlanan ÖGER TÜRK TUR “daha çağdaş ve akılcı” bir programla yolcu ve acentesine hitap etmenin mutluluğunu ayrıca yaşamaktadır. Güvenilir havayolu partneri SUN EXPRESS HAVAYOLLARI başta olmak üzere yıllardır ortak uçuşlarını sürdürdüğü Germania Havayolları ile birlikte oluşturduğu kış programında Avrupa’nın 16 havalimanından TÜRKİYE’NİN 13 Y Hayat ÖGER TÜRK TUR 2010/2011 Kış Programı havalimanına DİREKT olarak çok zengin ve geniş bir uçuş yelpazesi sunmaktadır. Yandaki programdan da görüleceği üzere kış döneminde İSTAN- BUL ATATÜRK HAVALİMANI, İSTANBUL SABİHA GÖKÇEN, İZMİR, ANKARA, ADANA, GAZİANTEP, KAYSERİ, SAMSUN, TRABZON, DİYARBAKIR, ELA- ZIĞ, MALATYA, ANTALYA hatlarına aktarmasız uçuşlarını Merkez Büro ve acentelerinden ve www.ogerfly.com resmi internet sitesinden de temin edebilirsiniz. İSTANBUL BEYLİKDÜZÜ SAĞLIKKENT KONUTLARI % 25 Peşinat - 24 Aya Varan Faizsiz Vade - Hemen Tapu Teslim 37.500 Euro 46.600 Euro 55.900 Hayalini Kurduğunuz Tüm Sosyal Donatıları Planlanmış Sağlıkkent’te - 24 Saat Güvenlik - Süs Havuzları - Çocuk Oyun Sahaları - Basketbol Sahası - Yürüyüş Yolu - Açık ve Kapalı Otopark - Tıbbi Bitkiler Bahçesi - Erişkinler İçin Çok Amaçlı Spor Alanı - Görüntülü İnterkom (Daire Girişi İle Bina Girişi sayfa 8 Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 Arasında İletişim Sistemi - Site Alanının Üç Tarafı Parklarla Çevrili - İlköğretime, Kültürel Alanlara ve Kliniklere Komşu - TÜYAP, Büyükçekmece Kültürpark, Beylikdüzü ve Gürpınar`daki AVM`lerin Yanıbaşında - Depreme % 70 Daha Dayanıklı Tünel Kalıp Sistemi Euro Almanya Satış 0178-7142423 Sağlıkkent Tanıtım ve Satış Ofisi Atatürk Mah. 520 Sk. No: 4 Esenyurt / İstanbul www.saglikkent.com Nesiller boyu... yıllık dostunuz Avrupa'nın en büyük Türk uçak seyahat şirketi Avrupa‘dan uçuş noktaları ile memleket hiç bu kadar yakın olmamıştı. Biletlerinizi size en yakın acentelerinden alabilirsiniz. Türkiye‘ye uçuş noktaları NOT: ÖGER TÜRK TUR`un uçuş listesi daha bazı başka havalimanlarını da içermektedir. Ama burada sadece Gazetemizin dağıtıldığı bölgelerdeki havalimanları dikkate alınmıştır. Partnerlerimiz haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir slam Toplumu Milli Görüþ Hessen Bölgesine baðlý olarak faaliyetlerini sürdüren Elsenfeld Cemiyetinin 30. Kuruluş Yıldönümü güzel bir programla icra edilmişti. Elsenfeld Fatih Camiinin bina müştemilatı burada bulunan cemaatin ihtiyacına cevap veremez hale gelmişti. Bunun sonucu olarak da Elsenfeld Fatih Camii cemaati aldıkları karar ile yan taraflarında bulunan arsalarına bodrum dahil 3,5 katlı güzel ve kullanışlı bir bina yaptılar. Bu binanın resmi açılışı 01.10. 2010 tarihinde ve güzel bir gün olan Cuma gününde seçkin ve resmi davetlilerin katılımıyla ve kalabalık bir cemaat toplumunun iştirakiyle yapıldı. Programın açılışı Kur`an-ı Kerim ile yapıldı. Açılış konuşmasını yapmak üzere IGMG Elsenfeld Fatih Camii Başkanı Bilal Sargın mikrofona geldi. Sargın caminin bugüne gelişinde emeği geçen herkese teşekkür etti. Özellikle resmi makamlara kendilerine verdikleri desteklerden dolayı teşekkür etti. Elsenfeld Belediye Başkanı Mathias Luxen`e ve Miltemberg Kaymakamı Roland Schwing`e özellikle teşekkürlerini ve şükranlarını sunduğunu belirtti. Caminin yapım aşamasında ve özellikle camii binasına yapılan Ý sayfa 10 IGMG Elsenfeld Fatih Camiinin Yeni Binası Dualarla Hizmete Girdi çirkin saldırı olayında her türlü şekilde yanlarında olmalarından dolayı minnettarlıklarını dile getirdi. Birbirimizi tanımamız lazım bunun için de diyaloglarımızı sürdürmemiz lazım. Almanya buraya gelen birinci nesil için ikinci vatan oldu. Ama ikinci ve üçüncü nesil için ar- etti. tık anavatan oldu. Programın moderaGençlerin sorunlarını törlügünü yapan Bekir azaltabilmek için biz Güzel camii hakkında camimizde çalışmaları- kısa bilgilendirmeler mızı daha da yoğunlaş- yaparken bir yandan da tıracağız bu konuda be- konuşma yapacak mireber çalışmalarımızın safirleri mikrofona daartmasının önemini vet ediyordu. vurgulamak istiyorum” Elsenfeld Belediye dedi. Başkanı Mathias LuHavanın yağmurlu xen de mikrofona geleolması sebebiyle cami- rek şunları söyledi: nin bahçesinde yapıl- “Bu caminin açılışının maya başlanan tören entegrasyon için iyi bir bina içerisinde devam katkı olacağını umuyo- ruz. İslam artık Almanya`nın yadsınamaz bir gerçeğidir. Camilerde eğitim gören çocukların almancalarının iyi olması okullardaki öğrenim durumlarının da iyi olmasına katkı sağlayacaktır. Camilerin sadece müslümanlara değil herkese açık olmasının önemine değindi. Başından beri binanın yapımına her türlü desteği veren Miltem- Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 berg Kaymakamı Roland Schwing de yaptığı konuşmada: “Bu caminin yapılmasına her türlü desteği vermekten mutlu olduğunu belirtti. Cami binasının sadece ibadet için değil her türlü kültürel faaliyet için de kullanılmasının takdire şayan olduğunu söyledi. Bu tür yapıların merkez fonksiyonunun önemine değindi. Camiler entegrasyona katkı noktasın- da artık merkez konumdadırlar. Camiler artık Almanya`nın bir gerçeğidir. Bu binaları yapanlar buralarda artık kalıcıdırlar ve burada hem hayatlarını ve hem de işlerini kalıcı olarak idame ettirmek istiyorlar” dedi. Daha sonra Kilise temsilcileri de birer konuşma yaptılar. Son olarak IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan da bir konuşma yaptı. Karahan konuşmasında kısaca şunlara değindi: “Öncelikle bu caminin yapımında emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Binanın yapımına destek veren başta Sayın Miltemberg Kaymakamına ve Elsenfeld Belediye Başkanına şükranlarımı sunmak istiyorum. Camiler ibadet yerleri ol- Hayat manın yanında birbirimize hoşgörü ile bakmamıza vesile olan mekanlardır. Bizler içinde bulunduğumuz toplumun her yönden gelişmesi için elimizden gelen her şeyi yapmak mecburiyetindeyiz. Bunları yaparken yanyana değil beraberce omuz omuza vererek yapmalıyız. İslam artık Almanya`nın yadsınamaz bir gerçeğidir. Müslümanlar bu topluma her türlü katkıyı yapmaktadırlar. Birbirimize hoşgörüyle yaklaşmak mecburiyetimiz vardır. Camiler müslümanların bulundukları toplumlara entegrasyonu için önemli mekanlardır. Bu vesile ile bir kere daha bu binanın yapımına destek veren ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Daha sonra Miltemberg Kaymakamı Roland Schwing, Elsenfeld Belediye Başkanı Mathias Luxen, IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan ve Elsenfeld Fatih Camii Başkanı Bilal Sargın birlikte açılış kurdelasını kestiler. Kurdela kesiminden sonra camii imam hatibinin yaptığı dua ile bina resmen hizmete girmiş oldu. Misafirler hep birlikte camii binasının müştemilatını gezerek idarecilerden bilgiler aldılar. Son olarak IGMG Hessen Bölge Başkanı Mehmet Ateş de kısa bir selamlama konuşması yaptı. Mehmet Ateş`in konuşmasından sonra misafirlere cemiyetin hazırlamış olduğu ikramlar sunuldu. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Mahmut AŞKAR Kültürel Aidiyat Farklılığı Avrupalı’nın, ülkesindeki müslüman göçmenler üzerinden; onları karalama, hor görme, dışlama pahasına, kendi kimliğini yeniden keşfetme arayışları, Batı’nın içine düştüğü zaafiyetin göstergesidir. İnancı gereği başını örten kadının, kız çocuğunu yüzmeye gördermek istemeyen ailenin, evlenene kadar bakireliğini muhafaza eden kızın, Allah’a ibadet için camiye giden müslümanın ve anavatanı Türkiye ile kültürel bağlarını canlı tutmaya gayret eden Türk`ün bu ülkenin hukuki ve sosyal-kültürel düzeni ile bir alıp veremeyeceği, yerli halkına karşı bir husumeti yok ve olmaz da! lmî araştırmalar, yedi yaşına kadar insanda kültürel proğramlanmanın büyük ölçüde tamamlandığını ortaya koymaktadır. Dün almış olduğu kültürel değerler ve terbiyeye göre, başka toplumlardaki farklı davranış biçimlerini “tuhaf” veya “ayıp” olarak katego- İ rize eden bizler, bugün bunları birlikte yaşadığımız toplumların olağanları (normal) arasında görebilmekteyiz. Dünya ölçekli Müslüman-Doğu ile Hıristiyan-Batı veya kıta ölçekli Batı Avrupa Müslüman Göçmenleri ile Hıristiyan-Yerliler arasındaki kültür (din) eksenli tartışmalarda Batı ise, müslümanın ‘normal’ini kendi kültürel normlarına aykırı bulduğundan, “anormal” olarak kategorize ettiği gibi, kabullenmekte de zorlanıyor. Bu tek taraftan (Batı) başlatılan kültürel çatışma, tartışma ve taarruzlar, uyuma hizmet etmekten ziyade, kimliğini muhafaza gayreti içinde olan Türk/Müslüman azınlığın bu noktadaki direncini zayıflatarak, kendi kimliklerini güçlendirmektir. Avrupalı’nın, ülkesindeki müslüman göçmenler üzerinden; onları karalama, hor görme, dışlama pahasına, kendi kimliğini yeniden keşfetme arayışları, Batı’nın içine düştüğü zaafiyetin göstergesidir. İnancı gereği başını örten kadının, kız çocuğunu yüzmeye gördermek istemeyen ailenin, evlenene kadar bakireliğini muhafaza eden kızın, Allah’a ibadet için camiye giden müslümanın ve anavatanı Türkiye ile kültürel bağlarını canlı tutmaya gayret eden Türk`ün bu ülkenin hukuki ve sosyal-kültürel düzeni ile bir alıp veremeyeceği, yerli halkına karşı bir husumeti yok ve olmaz da! Fakat bu değerlere hakim kültürün temsilcilerince sözkonusu azınlığa karşı başlatılan bir saldırı var. Uzun yıllar Almanya’da yaşamasına rağmen ve “Euro-İslam”ın fikir babası olmakla övünen Prof. Bassam Tibi, umduğunu bulamayınca giderayak; “Geçirdiğim bunca yıla rağmen hala yabancı olarak muamele görüyorum. Almanya bana bir kimlik veremedi” demiş ve A.B.D’ne göçetmişti. Bundan bir süre önce Deutschlandradio kendisiyle bir röportaj yaptı. Soruları yönelten spiker (Bayan Maria Sagenschneider), bu demecini kendisine hatırlattıktan sonra, Almanya’daki Türklerin yerli topluma uyumuyla ilgili düşüncelerini soruyor. Nihayet kendisi de yaşadıktan sonra, çok gecikmeli de olsa, bir Almanya gerçeğini Suriye asıllı Profesör dile getiriyor: “Üçüncü nesil Türkler hâlâ, ben Türküm, diyor. Niçin? Uyum sağlamak niyetinde olmadıklarından dolayı değil, toplumun onları Türkler olarak görmeğe devam etmesindendir. Toplum onlara kimlik vermiyor” Voltair´e göre; “Güç, başkalarını kendi istekleri doğrultusunda hareket etmeğe zorlamaktır (Hannah Arendt, Macht und Gewalt)”. Elinde devlet gücünü tutan, arkalarına siyasî gücü almış olanlar veya medyanın, geniş halk yığınlarının desteğine sahip olanlar işi, “uyum” adına fakat ondan da öte, Almanya Türklerinin kimliğini sorgular noktaya getirdiler. Din faktörü Yerli toplum içinde Türk/Müslüman azınlığın dışarıdaki hâl ve hareketleri, davranış biçimleri sözkonusu olunca; şöyle bir bağlantıyla konuyu izaha çalışıyoruz: Namaz bitince sağımızdaki ve solu- mahmut.askar@t-online.de muzdaki bizi gözetleyen, günahımızı ve sevabımızı kayıt altına alan meleklere, inancımız gereği, selam veren bizler bilmeliyiz ki, hanemiz, derneğimiz veya camimizden ayağımızı dışarıya atar atmaz, bu toplum da bizim her hareketimizi not ediyor, kayıt altına alıyor ve “Hesap Günü”nü beklemeden, aynı günün akşamına veya ertesi günün sabahına televizyon ekranlarına, internet sitelerine, gazete ve daha sonra kitap sayfalarına bazen abartarak, bazen çarpıtarak taşıyor. Burada ilahî adalet aramayın, “defteri sol taraftan verilen” olmaktan kurtulmanız mümkün değil, çünkü bu kültür coğrafyasının ortak inancı; müslüman olarak siz, zaten doğuştan beri günahkârsınız ve Hz. İsa’nın dininden olmadığınızdan dolayı da cehennemliksiniz... Başka bir ifadeyle; sen Almanya veya herhangi bir hıristiyan ülkesine ayak basmadan evvel hüküm verilmiştir: Sen günahkârsın! Sizinle ilgili bu hükme varan insan, sizi kendisinin dahil olduğu kültür havzasından görmeyen insandır. Uzun yıllar siyasî mültecilere, müslüman göçmenlere hizmet vermiş, danışmanlık yapmış bir Müslüman Alman hanımefendiyle yapılan söyleşideki anektodu dikkatimi çekmişti. Şöyle diyordu: Sıkça gidip geldiğim otobüs ve tramvaylarda bir grup Türk ve Faslı gencin uygunsuz hareketlerinden rahatsızlık duyuyordum. Bağıra çağıra ve küfürlü konuşmalarına, oturuş duruş biçimlerine günün birinde dayanaymayıp yanlarına giderek müdahale ettim. Konuşmalarından müslüman olduklarını bildiğimden direkt sordum; “Siz müslüman mısınız?” diye. Hepsi birden Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 11 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir biraz da iftiharla; “Elhamdülillah” dediler. O zaman bunun gereğini yapın, dedim. Biraz şaşırdılar. “Seni ne ilgilendirir?” dediler. Ben de; çünkü ben de müslümanım, dedim. Bu gençlere müdahale eden, onları yanlış hareketlerinden dolayı uyaran insan rahatsızlığını dile getirirken; “Çünkü ben de müslümanım” diyor. Müslüman Alman dışlamıyor, onları lanetlemiyor; benzeri hareketler içinde olan müslümanları adeta davul-zurnayla aleme duyuranların aksine, onları cehennemin kapısından geri çevirip cennete yönlendirmeğe gayret ediyor. Kendisi Alman olan bu hanımefendi, Türk ve Faslı gençleri ikaz ederken, onlarla aynı kültür havzasına ait oluğunu, “Ben de müslümanım” diyerek zaten ilân etmiştir. Birisi, madem benden değilsin, o hâlde sen hep yanlış yaparsın derken; diğeri, madem sen bendensin, o hâlde sen yanlış yapmamalısın demektedir. Tanjev Schultz ve Rosemarie Sackmann’ın Almanya’daki Türk gençleriyle yaptıkları bire bir görüşmelerin neticesinde; “Dinin yanısıra misafirperverlik, cömertlik ve ailevî bağlar, kimlik belirleyen özellikler ve davranış biçimleri rabzon Belediye Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu ve beraberindeki heyet, Cumartesi günü başladıkları temaslarına Pazartesi günü de devam etti ve Duisburg Trabzonlular Kültür ve Dayanışma Derneğini ziyaret etti. Heyet Başkan Erdal Osmançelebioğlu ile bir süre görüştü. Trabzon ilinin sorunlarının çözümü konusunda görüş alış verişinde bulunulan görüşmede İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmail Kansız, İl Gençlik ve T sayfa 12 olarak öncelik kazanıyor” denilmektedir. Dinin şekillendirdiği bu meziyetleri, Türklerden başka herhangi bir müslüman millette de görmek mümkündür. Alman üniversitelerinde tahsil yapan Türk öğrenciler olarak, bizim dönemimizde (1970-1980’li yıllar) az veya çok, Alman arkadaş çevremiz vardı. Lise mezunu olarak Türkiye’den gelmiş, sonradan Almanca’yı zar zor öğrenmiş bizler için Almanlar arasında arkadaş çevresi edinmek daha da zordu. Aradan bunca yıl geçti, bizim burada doğan çocuklarımız şimdi üniversitelerde okuyorlar. Kendisi burada doğup büyüme, Alman vatandaşı ve hukuk talebesi, aile çevresinden bir gencimizin anlattıklarını hayretle dinliyorum: Bize, yani üniversitede okuyan her milletten müslüman talebelerin topuna birden Almanlar, “Yallas” diyorlar, dedi. İlk defa duyduğum bir kelime, kelimeden de öte bir sıfat... Manâsını soruyorum: Biz müslümanların sıkça kullandığı, “Ya Allah”tan türetilen veya ikisinin birleştirilmesinden ortaya çıkan bu “Yallas” yakıştırmasının bir bakıma, “Şu Ya Allah’çılar” türünden, önyargılı ve aşağılayıcı bir sözcük olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle üçüncü nesil müslüman göçmenlerde, Türk, Arap veya İranlı gibi millî kimliğin yerini din kimliği almış durumda. Bir taraftan dünya çapında din merkezli kültürel çatışmaların körüklenmesiyle Batı’nın müslümanlara karşı aldığı malûm tavır, diğer taraftan göç alan ülkelerin, farklı milliyetlerden müslümanların tamamını dinî aidiyete göre tanımlaması neticesinde, müslümanlık bir üst kimlik olarak kabul edildi ve kabul gördü. Geride bıraktığımız yüzyıldan günümüze kadar dünya çapındaki göç olgusunu araştıranlar; “Göç kabul eden ülkede kültürel asimilasyon süreci genellikle üç veya dört nesil sonrası için zikredilir (Kultur Migration Psychoanalyse, s.53)” tesbitinde bulunuyorlar. Gerek Almanya ve benzeri ülkelerdeki tahminler ve beklentilerin ve gerekse milletlerarası göç, göçmenlik sürecini araştıranların aksine; bazen ay-yıldızlı kolyesini birilerine gösterircesine göğsünde taşıyanların veya “Yallas” yaftasına karşılık olarak, (sadece yerli-çoğulcu topluma göre değil, bize göre de) kabul edilemez, yanlış davranışlar Hayat içinde olan müslüman gençler gibi iftiharla “Elhamdülillah Müslümanım!” diyenlerin, “kültürel istimlak” niyet ve girişimlerine karşı, çok da şuurlu olmayan bir millî ve dinî direnişleri olarak değerlendiriyoruz. Bu kendini tanımlama anlayışı, üçüncü neslin hatırı sayılır bir kesimi için “protesto” kimliği mahiyetindedir. Yukarıda kullandığımız “Kültürel İstimlak (Kulturelle Enteignung)” kavramı, kendisi de müslüman olan Alman Sosyolog Imgard Pinn’e aittir. Bayan Pinn,“İslâm’ın ikinci ve üçüncü nesil müslüman göçmenlerde, bir önceki (nesildeki) gibi değerini muhafaza etmiş olması, Alman kamuoyunu şaşırtıyor.” demektedir. Imgard Pinn, Almanya’nın iflas etmiş, başarısızlığı artık bütün kesimlerce kabul görmüş uyum politkasıyla ilgili değerlendirme yaparken; “Bu başarısızlığın sebebini telafi edilebilir kültürel farklılıkta aramak yerine, dine ve katı kurallara fatura edilmektedir.(Imgard Pinn, Verlockende Moderne)” diyor. Bize göre de, bu kördüğüm ancak kültürel farklılıkları kabullenmek ve hayat hakkı tanımakla çözülebilir. Trabzon Belediye Başkanı Gümrükçüoğlu Duisburg Trabzonlular Derneği’ni ziyaret etti Spor Müdürlüğü Başkanı Esra Kılıç Alemdaroğlu, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Orhan Aydın da hazır bulundu. Gümrükçüoğlu, ‘Avrupa`da yaşayan herkesi Trabzon’a yatırım yapmaya davet ediyorum. Turizm özelikle Trabzon’un geleceği Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 için önemli. Trabzon şehri çok çalışkan ve müthiş dinamiği olan bir şehir’ dedi. Trabzonlular Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Erdal Osmançelebioğlu konuşmasında dernek ile alakalı bilgiler verdi. Osmancelebioğlu 1996 yılında kurulan derneklerinin başlıca amacının üyeler arasındaki bir- lik-beraberlik bağlarını güçlendirmek, Avrupa`da doğup-büyüyen genç nesle öz kültürlerini öğretmek, güçbirliği oluşturarak Trabzon`un ve Türkiye`nin sorunlarının çözümüne yardımcı olmak, yardıma muhtaç kişilere yardım etmek ve eğitime önem veren bir nesil yetiştirmek olduğunu vurguladı. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Mustafa YENEROĞLU Türkiye’de Din Özgürlügüne Evet! Peki Ya Almanya’da?... Sayın Bakan, din özgürlüğünün bireysel hayatla birlikte kurumsal alanı da kapsadığını ifade ettiğinde Almanya’yadaki duruma göz atmak aydınlatıcı olacaktır. Çünkü Türkiye için öne sürülen eksikliklerin Almanya’da yok olduğunu var saymak iki yüzlülük olacaktır. Almanya’da, İslamî dinî cemaatlerin, kurumsal din özgürlüğü bağlamındaki haklarını sudan bahanelerle teslim etmeyi reddeden devlet değil midir? lmanya Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maizière, Türkiye ziyareti esnasında Hristiyan cemaatlerin temsilcilerine ülkedeki durumlarını konuşmak için epey zaman ayırdı. Görüşmelerin ardından yaptığı değerlendirme çekimserdi. Muhatapları kendisine, Türkiye’de yaşayan Hristiyanların dumunda ilerlemenin olduğunu aktarmış, ancak bu yönde olumlu eylemlere ihtiyaç olduğunu bildirmişlerdi. Gerçekten de Türkiye’de insan hakları meselesinde eskiden olduğu gibi büyük eksik- A likler sözkonusudur. Fakat Türkiye hükümeti bu alanda asker ve bürokrasinin engellemelerine rağmen oldukça önemli ilerlemeler sergileyebildi. On yıl öncesinde dile getirilmesi halinde ülkeden kovulma ya da hapse atılma sebebi sayılabilecek düşünceler, bugün büyük ölçüde devlet baskısına maruz kalma korkusu olmadan rahatça ifade edilebiliyor. Ülkede, askerin siyaset üzerindeki etkisi gerilemeye devam ederken, devlet her gün daha da şeffaflaşmakta, ideolojik olarak kendine devleti koruma vazifesi biçen kurumlar da demokratikleşmekte ve halkın kendilerine değil kendilerinin halka hizmet etmekle sorumlu olduklarının farkına varmaktadırlar. Ne var ki, tüm bu gelişmelere rağmen, hedeflenenle realitenin arası önceden de olduğu gibi hala açıktır. Bu çerçevede hükümet, din ve vicdan özgürlüğü alanında hâlâ kapsamlı reformları gerçekleştirebilmiş değildir. Bu durum sadece azınlıklar için değil, aynı zamanda toplumun çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar için de geçerlidir. Özellikle okul ve üniversitelerde Müslümanları hedef alan kıyafet düzenlemeleri, başörtülü Müslüman bayanların genişce tanımlanan “kamusal alandan” uzak tutulmaları, dindarlığın laikçi devlet men- Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere supları tarafından sürekli aşağılanması, çocukların devletin kontrolündeki din eğitimine tabi tutulması ve temel bir hak olan devletin dışında dini eğitimi gerçekleştirme imkanının eksikliği gibi olgular Müslüman çoğunluğunda maruz kaldığı zorluklara gösteren sadece bir kaç örnektir. Alevi vatandaşların, Cem evlerinin statüsü ve devletin öngördüğü din derslerine katılmama imkanının olmaması gibi haklı endişeleri, yaygın ve kurumsal ayrımcılıklardan yalnızca ikisini oluşturmaktadır. Türkiye’deki dinî azınlıkların durumu maalesef daha da zordur. Türkiye kamuoyu, bir tabu olan Ermeni meselesini daha kısa süre önce tartışabilmeye başladı. Kendi tarihi ve özellikle de Cumhuriyetin kurulma döneminde yaşanan trajediler ile hesaplaşma eğilimleri yeni yeni ortaya çıkmaktadır. Bunlar temkinli, fakat dikkat çekmeden devam ettirilmesi gereken meselelerdir. Yahudi vatandaşlar için de toplumsal iklim iyileştirilmelidir. Hristiyan dini cemaatler de Türkiye’de din adamı yetiştirme imkanına kavuşamama sorununun çözümünü beklemektedirler. Meselâ, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yıllardır yeniden açılması konuşuluyor, fakat somut bir gelişme sözkonusu olmadı. Aynı şekilde, Kiliselerin hukukî durumunun açıklığa kavuşturulmamış olmasının yanı sıra, yeni kiliselerin inşa edilmesi konusu da açık ve net değildir. Diğer taraftan Türkiye’de bu problemlerle ilgili hassasiyetlerin arttığı görülmektedir. İşin ilginç yanı, sorunların çözümünde belirleyici faktör, AB’ne üyelik hedefi değildir. İktisadi kalkınma, toplumun demokratikleşmesi ve jeostratejik önemin artmasına paralel olarak Türkiye’de artık AB kriterlerinin yerine ülkenin kendi kriterleri ön plana çıkmaktadır. Sivil toplum myeneroglu@igmg.de geçmişte hiç olmadığı kadar güçlenirken, sivil toplum kuruluşları seslerini daha fazla çıkarmakta ve daha fazla dinlenir hale gelmektedirler. Tüm bu gelişmeler geleceğe dair ümitler veriyor. Dolayısıyla Türkiye’ye uyarı yapılması gereken noktaların artık azalacağından emin olabiliriz. Burada umarız ki, Türkiye’ye uyarılarda bulunanlar, kendi insan hakları noktasındaki noksanlıklarını artan bir şekilde hatırlatma fırsatı vermezler. Bu ülkelerin, kendilerine duydukları hayranlıktan dolayı, kendi kusurlarını görüp göremiyecekleri üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bu bağlamda Federal İçişleri Bakanı de Maizière’nin, din özgürlüğü kapsamına “sadece dinin kişisel olarak yaşanması değil, aynı zamanda kurumsal olarak yaşanabilmesinin” de dahil olduğunu açıklaması, doğal olan da bu olduğu için dikkate değerdir. Lakin cümlenin devamında , “tüm bunlar Avrupa ailesine dahil olmak isteyen devletler için doğal olmalıdır” ifadesinin kullanılması, sayın Bakan’ın düşüncesini alay eder konuma getirmektedir. Bu sözleri, Türkiye’nin AB üyeliğine hararetle karşı çıkan bir CDU temsilcisi mi söylüyor? Hani “tavşana kaç, tazıya tut” siyaseti geçmişte kalacak, Türkiye’ye karşı samimi olunacaktı? Bu politikanın bir getirisinin olup olmadığı tartışmalıdır. Zira Türkiye artık tavşan gibi kaçmamaktadır. Sayın Bakan, din özgürlüğünün bireysel hayatla birlikte kurumsal alanı da kapsadığını ifade ettiğinde Almanya’yadaki duruma göz atmak aydınlatıcı olacaktır. Çünkü Türkiye için öne sürülen eksiklikle- Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 13 dosya Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir rin Almanya’da yok olduğunu var saymak iki yüzlülük olacaktır. Almanya’da, İslamî dinî cemaatlerin, kurumsal din özgürlüğü bağlamındaki haklarını sudan bahanelerle teslim etmeyi reddeden devlet değil midir? Almanya’da İslamî dinî cemaatlerin kendi tanımlamaları reddedilerek, bu cemaatler, küçümseyici bir ifade ile “dernekler” şeklinde nitelendirilmiyorlar mı? Din dersleri anayasa hukuku atı Avrupa Türk Göçmenlerinin sosyo-kültürel meselelerine çözüm yolları arayan faaliyetlerden birisi olan, “Göçün 50. Yılında Aile, Gençlik ve Geleceğimiz” paneli, ATİBDarmstadt Türk-İslam Kültür Derneği/Emir Sultan Külliyesi, Remscheid Türk Kültür Ocağı, Mülheim Türk Kültür Merkezi ve Wuppertal Eğitim ve Kültür Mekezi’nde gerçekleştirildi. Konuşmacı olarak İstanbul’dan Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’nde Sosyoloji Profesörü olarak görev yapan Prof. Dr. M. Tayfun Amman ve ATİB Genel Başkan Yardımcısı Yazar Mahmut Aşkar katıldı. Almanya’daki Türk aile yapısındaki arızaların çok tehlikeli bir boyuta ulaştığı ve iki farklı kültür arasında yetişen nesillerin kimlik, eğitim ve benzeri sorunlarının gündemden düşmediği bugünlerde, aile ve gençlik sorunlarının tartışılması ayrı bir önem kazanıyordu. Nitekim ATİB’e bağlı değişik şehirlerdeki kuruluşlarda sunulan proğramları ebeveynler kadar gençler de ilgiyle dinlediler. Proğramın ilki Darmstadt’da başladı. Hessen Bölge Başkanı Şaban Duran’ın selamlama konuşmasından sonra panelistlerin yaptıkları konuşmalar dikkatle takip edildi. İkinci günü Remscheid’de salonu dolduran her yaştan kadın ve erkeği Harun Kılıç’ın selamlamasından ve konuşmacıları takdim etmesiyle yaklaşık üç saat boyunca konuşmalar ve karşılıklı bilgi akışı devam etti. Aile, Gençlik ve Geleceğimiz paneli, son gününde önce bir sabah kahvaltısıyla ATİB-Mülheim Türk Kültür Merkezi derneğinde ve aynı gün öğleden sonra da, B sayfa 14 açısından en son kabul edilebilecek bir şekilde devlet tarafından verilmiyor mu? Sayın Bakan daha kısa süre önce, “İslam din derslerinin camilerin arka bahçelerinde verilmesini istemiyoruz” sözleriyle cami cemiyetlerinin din dersi vermesini tartışmaya açmadı mı? Ayrıca bundan daha bir süre öncesinde camilerden İslam öğretisini kovmak istediğini dillendirmedi mi? Özgürlükçü tarafsız bir devlette, dinî cemaatlerin özerklik garantisini nasıl anlamalıyız ki? Peki, CDU’nun Müslüman kadınların örtüsünü yasaklarken öne sürdüğü gerekçede başörtüsünü anayasaya aykırı bir davranış tarzı olarak değerlendirmesi çabucak unutuldu mu? Bu arada Sayın İçişleri Bakanı, son yıllarda yüzlerce cami cemiyetinin isimlerini “entegrasyon dernekleri” olarak değiştirmesine hangi baskıların neden olduğunu acaba kendisine soruyor Hayat mu? Yoksa kurumsal din özgürlüğü Müslümanlara karşı yürütülen ve sınırını aşan güvenlik politikalarına kurban mı edildi? Tüm bu sorulara kuramsal çerçevede kolayca cevap vermek mümkündür, ancak realitedeki durum çok farklıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye için söylenenler, Almanya için de geçerlidir. Din özgürlüğü iddiası normatifdir ve ortaya konulan icraatlarla ölçülmek zorundadır. ATiB’de Aile, Gençlik ve Geleceğimiz Tartışıldı Wuppertal Eğitim ve Kültür Mekezinde dernek başkanı Yavuz Aktaş’ın kısa konkuşması ve misafirleri selamlamasıyla başladı. Aile fertleri arasındaki münasebetler ve kuşaklararası ihtilaflar, Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. M. Tayfun Amman tarafından işlenirken, ATİB Genel Başkan Yardımcısı, Yazar Mahmut Aşkar da, farklı bir Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 kültür coğrafyasında azınlık olan Türk’ün karşılaştığı sosyo-kültürel konulara ağırlık verdi. Prof. Dr. M.Tayfun Amman yaptığı konuşmada, toplumlar varlığını ancak cemaatleşmeyle sürdürebilir, dedi. Daha sonra konuşmasının devamında; “Her insan değerledir. Her insanı bir pırlanta olarak görmeliyiz. Bunu aileden başlayarak halkayı genişle- tebiliriz. Mutlu yuva ve sağlıklı aile yapısı için duygu ve düşünceleri eşlerin paylaşması, sen dili yerine ben dili ile konuşulması gerekir” dedi. Mahmut Aşkar, kültürel taaruza karşı varlığını muhafaza etmeğe çalışan Türk aile yapısının hergün biraz daha zorlandığını ifade ettikten sonra; “Hakim medeniyet anlayışı, Batı tipi hayat tarzı, dininden ve milliyetinden bağımsız olarak insanı, cemiyet, cemaat ve hatta aileden koparmış, yalnızlığa terketmiştir.” dedi. Yalnış çocuk sevgisi ve eğitimine dikkkat çeken Aşkar; “Evlat beslemeyin, evlat yetiştirin” dedi. Hemen hemen her panelin sonunda özellikle kadın dinleyicilerin Prof. M.Tayfun Amman’a ailevi konularda sorular yönelttiler ve bu tip aydınlatıcı konferansların devam etmesini arzu ettiklerini dile getirdiler. Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 15 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir BMM Baþkaný Mehmet Ali Þahin Duisburg´da Türk vatandaþlarýyla bir araya gelerek onlarýn sorunlarýný dinledi. Duisburg -Alman Federal Meclis Baþkaný Norbert Lammert´in davetlisi olarak Almanya´da bulunan ve bir dizi toplantýlara katýlan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Baþkaný Mehmet Ali Þahin, Duisburg´da Türk vatandaþlarýyla bir araya gelerek sorunlarýný dinledi. Şu anda Almanya’daki Türklerin sayýsýnýn 9 Avrupa Birliði ülkelerinin nüfusundan fazla olduðunu da vurgulayan Şahin: „Bu nüfusun hakkýný vererek daha etkin olmalýsýnýz. Her iki ülkenin yararýna olan iþler yapmalýsýnýz. 3 milyonun üzerindeki nüfusunuzla ve Alman iş piyasasýndaki 50 Milyar Euro’luk katkýnýz ile daha etkin bir çalýþma içerisinde olmanýz her iki ülkenin de menfaatine olacaktýr“ dedi. Duisburg´da bulunan ve DÝTÝB´e baðlý olarak faaliyet gösteren Duisburg Merkez Camii´nin konferans salonunda yapýlan toplantýda Mehmet Ali Þahin´e, heyetinin yanýsýra T.C Essen Baþkonsolosu Dr. Hakan Akbulut, Düsseldorf Baþkonsolosu Fýrat Sunel, Köln Baþkonsolosu Mustafa Kemal Basa ve Münster Baþkonsolsu Gürsel Evren de eþlik etti. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti´nde faaliyet gösteren çok sayýda sivil toplum kuruluþ temsilcilerinin katýldýðý toplantýya IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan, IGMG Düsseldorf Bölge Baþkaný Yaþar Erim de katýldýlar. Açýlýþ konuþmasýný, Duisburg Merkez Camii Dernek Baþkaný Muhammed Al yaptý. Muhammed Al, cami binasýnýn tarihi ve yapýmýný içeren konuþmasýyla Mehmet Ali Þahin ve heyetini bilgilendirdi. T sayfa 16 Hayat TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin Daha Etkin Olmalısınız Salonda bulunan davetlilere hitap etmek için kürsüye gelen TBMM Baþkaný Mehmet Ali Þahin, Almanya seyahatýnýn resmi bölümleri hakkýnda kýsaca bilgi vererek, konuþmasýna baþladý. Duisburg Merkez Camii´nin önemine deðinen Þahin, “burada dinler arasý, kültürler arasý dialog toplantýlarýn yapýldýðýný duydum ve bundan dolayý da çok memnun oldum. Almanya´nýn en büyük camisi ve böylesine bir külliyenin burada varoluþu, beni ziyadesiyle memnun etti. Baþta DÝTÝB idaresi olmak üzere, katkýsý olan herkese yürekten teþekkür ediyorum diye konuþtu. Resmi ziyaret için gelmiþ olsam da siz deðerli vatandaþlarýmýzý selamlamadan dönmek olmazdý diyen Mehmet Ali Þahin, daha sonra salonda bulunan davetlilerin sorularýný yanýtladý. Yurtdýþýnda yaþayan vatandaþlarýn Türkiye´deki seçimler için, yaþadýklarý ülkelerde oy kullanýp kullanamay- Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 acaðý ile ilgili bir soruyu Mehmet Ali Þahin, “yurtdýþýnda yaþayan vatandaþlarýn oy kullanabilmesi için hazýrlanan yeni düzenleme, meclisten geçti. 2011 genel seçimleri için, Türkiye tarafýndan bir sorun yok. Söz, Yüksek Seçim Kurulu´nda. Ama baþta Almanya olmak üzere bazý ülkeler, konsolosluklarda sandýk kurulmasýnýn güvenlik açýsýndan sýkýntý olabileceðini öne sürüyor. Yurtdýþýnda yaþayan vatandaþlarýn temsil edilebilmesi için, milletvekili kontenjanýnýn nasýl olacaðýný ise, iktidar ve YSK´nýn çalýþma alanýna girer” ifadeleriyle yanýtladý. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti´nde bulunan Köln, Düsseldorf, Essen ve Münster baþkonsolosluklarýnda, Eðitim Ateþesi kadrosunun bulunmadýðýný öðrenen ve bunun için hemen Milli Eðitim Bakaný Nimet Çubukçu´yu aradýðýný belirten Mehmet Ali Þahin, yetersizliklerinden dolayý Essen ve Düsseldorf baþkonsolosluklarý için, yeni bina çalýþmalarýnýn iyi yolda olduðunu bildirdi. TÜRKÝYE ÝLE BAÐLARINIZI KOPARMAYIN Konuþmasýnýn son bölümünde ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak Almanya’da yaþayan Türklerin anadil, kültür ve anavatanlarýna baðlarýný koparmamalarýný istediklerine vurgu yapan Þahin, bu baðlarýn güçlendirilmesi için Dýþ Türkler ve Akraba Topluluklarý Baþkanlýðý isimli bir kurumun hayata geçirildiðini ve bu kurumun çok faydalý iþler yapacaðýna inandýðýný da vurguladý. Konuþmanýn ardýndan sivil toplum örgütü temsilcileri ile vatandaþlarýn istek ve sorunlarýný da dinleyen TBMM Baþkaný Mehmet Ali Şahin’in sorularýn her birini not alarak cevaplamasý vatandaþlarýmýzdan tam not aldý. Borussia Dortmund´ta forma giyen milli oyuncu Nuri Þahin´le de toplantý sýrasýnda bir araya gelen ve samimi sohbet eden Mehmet Ali Þahin, daha sonra Almanya´nýn en büyük ve en modern camisi olarak bilinen Duisburg Merkez Camii´ni gezdi. Toplantý Mehmet Ali Þahin´e, cami idaresi tarafýndan taktim edilen hediyelerle son buldu. haber Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Bilim Adamları Entegrasyondan Değil Demokrasiden Yana mektedir ve bunun sorumlularının kimler olduğunu hepimiz biliyoruz. Bariz olan bazı şeylerin altını çizelim. Biz bir göç toplumunda yaşıyoruz. Yani, toplumdaki ilişkilerden ve birlikte yaşamaktan bahsedeceksek entegrasyon lakırdısını ağzımıza almaktan vazgeçmeliyiz. Entegrasyon; bu ülkede çalışan, çocuk sahibi olan, yaşlanan ve ölen insanlara eşit muamele görmeleri için zorlanan davranış kalıplarından başka bir şey değildir çünkü. Ancak demokrasi de bir golf kulübü değildir. Demokrasi bütün insanların birlikte nasıl yaşamak iste- ilim adamları, sanatçılar ve aktivistlerden oluşan bir grup, göçmenlerin entegrasyon tartışmaları ile sınırlanmasına karşı ortak mücadele yürütüyor. “Entegrasyon değil demokrasi” sloganı ile yola çıkan grup, insanları maliyet hesapları üzerinden değerlendirmeyen bir siyasi anlayış talebinde bulundu. Entegrasyon bahsinin demokrasinin düşmanı olduğu görüşünde birleşen grup, yaptığı açıklamada entegrasyonun eşit haklara sahip olmadan önce kendisine mecbur bırakılan bir takım davranış kurallarından ibaret olduğunu belirtti. Bilim adamları, sanatçılar ve aktivistlerden oluşan grubun açıklamasında özetle şunlar yer aldı: “Almanya Merkez Bankası Thilo Sarrazin’den kurtuldu. Ancak mesele bununla bitmiyor. Zira huzursuzluk uyandıran sadece bu bankacının tezleri değil, aynı zamanda bu tezlerin bir uygulanabilirliğinin bir takım insanlar tarafından makul görülmesidir. Şaşılacak kadar çok sayıda bilim adamı, siyasetçi ve toplum mühendisi şu konuda mutaBiz bir milletiz”. Bu bakata varmış durumdalar: çağrı 1989 sonbaharınSarrazin’in biyolojizmi Alda Doğu Alman halkımanya’da kuşkuyla karşının birlik isteğini dile getirlansa da kendisi son tahlilde diği çağrıydı. Almanya haklı. Cumhurbaşkanı Christian “İleri görüşlülüğü” ile Wulff Doğu ve Batı AlmanAlmanya’nın geleceği için ya’nın birleşmesinin 20. tabuları yıkan bu şahsı desYıldönümünde yaptığı kotekleyenlerin sayısı az değil. nuşmada bu çağrıyı merkeze Peki, hangi tabu bu? Göçten alarak; “Biz Almanya’yız. skandal üretmek AlmanEvet, biz bir milletiz” dedi. ya’da artık sıradan bir vakıa. Bunun, küreselleşmenin yeSarrazin’in esef verici iddiani köprüler kurduğu ve farklarına karşı bilimsel olgularlı kültürlerin endişeye neden dan hareket ederek göçmenolduğu bugünkü Almanya lerin neleri yapıp yapmadıkiçin de geçerli olduğunu larını ispata kalkışmak ise söyledi. bir o kadar saçmadır. Bu tartışma üzerinden bir Almanya Cumhurbaşkayere varılamaz zira temelinnı Christian Wulff, yurtdıden yanlıştır. Toplumsal müşından gelenleri ve yabancı nasebetleri maliyet hesapları kökenlileri de Alman milleüzerinden değerlendiren ve tine dâhil ettiği konuşmasınfakirlerle göçmenleri nakıs da kendisinin Müslümanlaolarak gören bir anlayışı karın da cumhurbaşkanı olduti surette kabul etmiyoruz. ğunu vurgulayarak, MüslüBu ise küresel ekonomik manların kendisine çok sayıkriz çerçevesinde gerçekleş- B diklerine kendileri için ve birlikte tayin etme hakkına sahip olmalarıdır. Entegrasyonun bahsi bile demokrasi düşmanlığıdır. Henüz kısa bir süre önce göçmenler kadın haklarına riayet etmemekle suçlanıyorlardı. Ancak aktüel histeri, eleştiren şahısların derdinin hak eşitliği olmadığını bir kez daha göstermiştir: bu bağlam içerisinde kadınlardan daha az ya da daha fazla çocuk veren doğurganlar olarak bahsedilmektedir. Artık yapılması gereken şey yabancılara kendi hayatlarını özgürce şekillendirmeye imkân verecek hukuki ve siyasi yapıların yaratılmasıdır ki bu Yabancılar Hukuku‘nun değiştirilmesini de kapsamaktadır. Bir takım atanmışlar kendilerinde başkalarının varoluşları hususunda hüküm verme hakkını görüyorlarsa neoliberalizm ile ırkçılığın yeni bir karışımı ile karşı karşıyayız demektir. Şimdiye kadar göçmenlerin dili, kültürü ve dini vecibeleri onların yaşam koşullarının sebebi olarak görülüyordu, şimdi ise genleri. Daha önceleri beceri, çalışma azmi ve uyum ile toplumda bir yer edinilebileceği öğretiliyordu. Şimdi ise bütün bu gruplara sadece imkânlarının değil, aynı zamanda istidatlarının da olmadığı söyleniliyor. Kabul edilemez olan sadece Sarrazin’in ve yandaşlarının gördükleri işlerde saklı olan ırkçılık değil, aynı zamanda toplumdaki hiyerarşileri değiştirilemez olarak lanse eden mantık ve böylece de daha iyi bir hata için yapılan mücadelelerin, pazarlıkların ve kavgaların manasız olduğunu dillendiren siyasettir. Toplumun büyük kısmının sınıfsal olarak aşağıya indirilmesinin ve fakirliğin nedeni siyasi kararlardır. Almanya’nın yıllarca göçmenlerin sosyal ve siyasi haklarına sınır çektiğinden ve ontoplumumuzu bir arada tutaların eğitim, ikamet ve iş picak ortak bir ağ örmeliyiz” yasalarında; resmi dairelerşeklinde konuşan Wulff, de ve futbol kulüplerinde Alman birliğinin amacının önlerinin kesilmesinden bir yandan çeşitliliklere debahsediyoruz. Burada meğer vermek, diğer yandan sele ne göçmenler ne de faise toplumdaki çatlakları kakirlerdir, bilakis problem fakirliğin ve ırkçılığın kaynapatmak olduğunu kaydetti. ğı olan siyaset ve kendisini Toplumdaki çatlakları sınırlandırmalar üzerinden öncelikle genç ve yaşlı, zentanımlayan toplumdur. gin ve fakir, güvenceli ve Hemen Sarrazin’in imgüvenceli olmayan işler oladadına koşanlar ve sanki rak gördüğünü ifade eden tezlerini topluma açıklamaWulff, bu noktada sadece sının önünde engeller varentegrasyon için çalışan mış gibi ifade özgürlüğü çığırtkanlığı yapanlar da gözgöçmenlerin değil, karar den kaçmamaktadırlar. Sarmerciindekilerin de sorumrazin’e yönelik eleştiriler luluklarını vurguladı. ifade özgürlüğüne yapılmış Wulff daha görevi devsaldırı olarak lanse edilmekraldığı zaman federal meclis te ve saldırgan mağdur gibi ve federal konsey önünde gösterilmektedir. Maalesef yaptığı konuşmalarda, enbu da çok aşinası olduğutegrasyon ve toplumsal birmuz bir sahne. Sarrazin’in nüfus politikasını benimseliğin görevi süresince en yenler toplumumuzun parönemli konuları teşkil edeçalanmasına da çanak tutceğini söylemişti. muş olurlar”. Cumhurbaşkanı Wulff: Ben Tabii ki Müslümanların da Cumhurbaşkanıyım “ da mektup gönderdiğini ve "Siz bizim Cumhurbaşkanımızsınız" şeklinde yazdıklarını, bunun karşılığında kendisinin de içtenlikle "Tabii ki sizin Cumhurbaşkanınızım. Bu ülkede yaşayan herkesin cumhurbaşkanıyım" şeklinde yanıt verdiğini söyledi. İslamiyet’in de Almanya’ya ait olduğunu belirten Wulff, Almanya’nın güncel tartışmaların empoze ettiğinden çok daha ileride olduğunu vurguladı. “Yabancı kökenli bu insanların bizim için çok değerli olduklarından, gereksiz tartışmalardan incinmelerini istemem” diyen Wulff, efsane uydurmalarına, önyargılarla yaftalamalara ve dışlamalara izin verilmemesi gerektiğini, ayrıca ulusal menfaatlerin de bunu gerektirdiğini belirtti. “Tüm farklılık ve gerilimlerin ortasında Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 17 sayfa 18 Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Dipl.Päd. Mehmet GEDiK Anadil Eğitimi İlk dil dediğimiz anadil, çocuğun bulunduğu toplum içerisindeki kimliğinin iyice pekiştirilmesinde önemli rol oynar. İlk dil olan anadilin yanında edinilecek dillerin yeri ne olursa olsun bunlar ikinci dillerdir ve anadil temeli üzerine inşa edilirler. Sonradan edinilen dillerin yeri ne olursa olsun, anadilin yerine oturtmaya çalışmak, bireyin gelişim sürecini olumsuz yönde etkileyip ikilemler yaşamasına neden olacaktır. Anadil’ teriminin, kavram olarak bir çok değişik izahları, açıklamaları, birçok kitap ve sözlüklerde bulabilmeniz mümkündür. Aşağıda işlemiş olduğum giriş bölümünde ‘Anadil’ teriminin kav- ‘ ramına, insanoğlunun yaradılışındaki ve ‘Anne–ana’ ile olan ilk irtibatın önemini vurgulamakta yarar olacağını düşünüyorum. Ahmet Topluoğlu, terimler sözlüğünde, ‘kişinin önce annesinden ve ailesinden, daha sonra da sosyal çevresinden öğrendiği, şuur altına yerleşen ve onun toplumla kendi arasındaki bağlarını oluşturan dil’ olarak açıklamaktadır. (Topaloğlu 1989: 24). İnsanoğlun ilk gelişim süreci, anarahmine düşmesi ve hücrelerin hızla sistematik gelişimi ile başlamaktadır. Kur’an-ı Kerim’de (Sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla (halden hale geliştirip dönüştürerek) üç karanlık içinde yaratık.) (Zummer Suresi Ayet: 6) Anarahmindeki bu evreler (dönemler), insanın yaradılışındaki mükemmelliği ortaya koymakta ve insanın gelişimindeki üç karanlığın önemini açıkça ortaya koymaktadır. İnsanoğlunun anarahmindeki gelişim sürecinde, plasenta vasıtası ile anne ile bütünleşmekte ve kendisini ‘ANA’ ile özdeşleştirmektedir. Üç karanlık olarak adlandırılan anarahmindeki gelişim sürecinin ilk evresi, 3 hafta süren Pre-embriyonik dönemdir. İkinci evresini, embriyonik dönem olarak adlandırılan, döllenmiş yumurtanın, ana rahmine ulaştığı zamandan başlayarak, ana rahmindeki yaklaşık 5 haftalık dönemdir. Üçüncü olarak da Fetal dönem olarak adlandırılan. 8. Haftanın sonundan itibaren embriyonik dönemin son bulmasından bebeğin (fetus) dünyaya gelişine kadar olan dönemdir. Yukarıda bahsettiğimiz bu 3 karanlık evrede, insanoğlu yaradılışının ilk anından itibaren bütün gelişmelerini ANNE’ye bağımlı olarak sürdürmektedir. Annenin olumlu ve olumsuz yaşadığı tüm gelişmeleri birlikte yaşamaktadır. Bilimsel araştırmalar, bebeğin anarahmindeki fetal dönemde, 7. ayından (28. – 33. Hafta)’ından sonra bebek ile konuşulabileceğini ve bunun bebeğin gelişimi için önemli olduğu vurgulanmaktadır. Burada görülmektedir ki, bebek anadil eğitimini anarahminde 7. ayından sonra bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde şuur altı kayıtlarla algılamaktadır. Dil, insanoğlunun doğuştan itibaren toplumsallaşması sürecinde kullandığı bir iletişim aracıdır. Kişisel gelişimin en önemli faktörlerinden olan dil, bilinçli ve geliştirilerek kullanılır ve muhafaza edilebilirse başarılı olmanın temellerini pekiştirir. Anadili üzerinde birçok bilimsel araştırmalar yapılmış ve bu araştırma sonuçları kurum kuruluş ve bireyler ile paylaşılmıştır. Annenin konuştuğu dil, kendisini sürekli gelişmekte olan çocuğun anadilidir. Yani çocuğun anaokul veya okul çağına kadar anneden veya evdeki fertlerden öğrendiği ilk dildir anadili. Çocuk, ilk anneden öğrendiği dil ile kimlik kazanır. Anadil aracılığı ile de çevresi ile ilişki kurarak toplumsal kuralları anlamaya, kavramaya çalışır. İlk gelişimlerin temellerini anadil üzerine kurar. mgedik@gmx.de İlk dil dediğimiz anadil, çocuğun bulunduğu toplum içerisindeki kimliğinin iyice pekiştirilmesinde önemli rol oynar. İlk dil olan anadilin yanında edinilecek dillerin yeri ne olursa olsun bunlar ikinci dillerdir ve anadil temeli üzerine inşa edilirler. Sonradan edinilen dillerin yeri ne olursa olsun, anadilin yerine oturtmaya çalışmak, bireyin gelişim sürecini olumsuz yönde etkileyip ikilemler yaşamasına neden olacaktır. Anadil, gelişmekte olan çocuğun, daha yeni yeni oluşturduğu düşüncesini, taşıyan bir araç olduğu unutulmamalıdır. Bu temel kaide ve kuralları yakinen takip eden ve önem veren eğitim başkanlığımız, IGMG eğitim merkezleri ve camiler bünyesinde çocukların eğitim sürecini anadillerini temel alarak planlamaktadır. Bu vesile ile, gerek eğitim materyallerini gerekse sınıf sistemi ile uyguladıkları eğitim müfredatlarının temelini anadil eğitimine dayalı olarak TÜRKÇE oluşturmaktadır. Yerel lisanlarda da eğitim çalışmaları düzenlenen eğitim merkezlerinde, çocukların kimliklerinin muhafaza edilmesini, evde öğrenilen ilk dil olan anadilin muhafazası hususunda bir çok çalışmalar yapılmıştır. Özellikle sempozyumlar düzenlenmiş, seminer ve konferanslar ile anadil eğitiminin önemi vurgulanmıştır. Veliler evde konuşulan dilin mutlaka anadilin geliştirilmesi ve muhafaza edilmesi açısından TÜRKÇE olması gerektiği sürekli vurgulanmıştır. Kurumlarımızda yapmış olduğumuz araştırmalar neticesinde anadillerine hakim olan talebelerimizin, yaşadıkları sosyal toplum içerisindeki ikinci yerel dilleri de çok iyi konuştukları ve okullarda daha başarılı oldukları tesbit edil- Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 19 dosya Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir miştir. Son yıllarda entegrasyon kavramında dillerinde ele alındığını, ve anadil olgusu ile yerel dillerin maksadı aşarak karıştırıldığı ortadadır. Bu tür girişimler, çocukların eğitim sürecini olumsuz etkileyeceği bir gerçektir. Bugün Batı Avrupa toplulumlarına göç etmiş Türkiye’li göçmenlerin içerisinde oldukları en büyük sorunlarından bir tanesi, anadillerini muhafaya etme sorunlarıdır. Bugüne kadar göç edilen ülkelerin eğitim sistemlerinde, anadil derslerinine gereken ilgi gösterilmemesi, sürekli ders sistemleri ve müfredatları dışında tutulması, hatta birçok federal ve eyalet eğitim sistemlerine alınmamış olması bugünkü anadil noktasında içinde olduğumuz sorunları doğurmuştur. Biryandan bu haksızlıklarla mü- cadele eden kurumumuz, anadil çerçevesinde anayasal hakların elde edilmesi mücadelesini verirken, bir yandan da kendi kurumlarında sağlıklı anadil derslerini işlemesi noktasında eğitim müfredatlarında yer vermiştir. IGMG Eğitim Başkanlığımız olarak anadil derslerinin daha sağlıklı yürümesi noktasında çocukların daha küçük yaşlarda eğitim sürecine alınması gerektiği bilinci ile mevcut Temel Eğitim Müfredatları öncesinde hazırlık olarak Anasınıf eğitim müfredatları çıkararak 03 – 06 yaş grubu çocuklara, anasınıfı eğitimleri sunmaktadır. Bu eğitimlerle birlikte, Aile Eğitim Seminerleri düzenleyerek, Anadil eğitiminin önemini velilere anlatmaktadır. Bu konuda özelliklere velilere sesleniyoruz ve anadil eğitiminin yabana atılmaması, anadilden kastımızın televizyon dili olmadığını ve çocukları ile dil noktasında ilişki kurarlarken bilinçli ve olması gerektiği gibi kurmalarını söylüyoruz. Onun için de anadil gelişimi ile ilgili velilerin bilgi almaları ve çocuklarına bu konuda nasıl yardımcı olabileceklerini ilgili kurumlardan bilgi alarak yapmaları gerektiği hatırlatılmaktadır. Sağlıklı bir anadil gelişimi, çocuklarının sağlıklı bir şekilde ikinci yerel dili öğrenmelerine yardımcı olacaktır. Birçok öğretmenler, evde de velilerin çocukları ile yerel dili konuşmaları gerektiğini vurgulayarak anadilin önemini bertaraf etmektedirler. Bu tamamen bilim dışı bir tavırdır. Bu konu bilimsel çerçevede defalarca tartışılmış ve sakıncaları ortaya konulmuştur. Çocukların Hayat okuldaki başarısızlıkların sebepleri, evde yerel dilleri konuşmamaktan değil, anadilleri noktasında gelişimlerinin sağlanmamasından kaynaklanmakta olduğu bilinci iyice kavranılmalıdır. Sürekli konuştuğu dilinden dolayı, kendi kültür ve kimliğinden dolayı toplum içerisinde horlanan çocukların toplum içerisinde uyum problemi yaşadığı ortadadır. Ailenin temel iletişim aracı olarak kullandığı anadili dikkate alınarak eğitim müfredatları bünyesinde bireylerin geliştirilmesi programlanırsa bilimsel adımlar atılmış olacaktır. Bu vesile ile anadil eğitimleri mevcut federal ve eyalet eğitim bakanlıkları tarafından yeniden ele alınmalı ve bilmsel temellere oturtularak, ilgili kurum ve kuruluşlarla bir çalışma içerisinde yürütmeleri gerektiğini vurgulamak isteriz. öreve yeni başlayan T.C. Mainz Başkonsolosu Alper Yüksel`e hoş geldin ziyaretinde bulunmak üzere IGMG Rhein Neckar Saar Bölge Başkanı Yaşar Cimşit başkanlığında bir heyetle ziyarette bulunuldu. Ziyarete IGMG RNS Bölge Başkanı Yaşar Cimşit, Bölge Tanıtma Başkanı Erkan Ergün, Mainz Cemiyet Başkanı Aziz Yılmaz ve Cemiyet yöneticileri de katıldı. Bu nazik ziyarettten dolayı Başkonsolos Alper Yüksel IGMG heyetine teşekkür ederek Rheinland Pfalz ve Saarland Eyaletlerindeki sivil toplum kuruluşları ile diyalog içinde olacaklarını belirtti. Heyet adına konuşma yapan IGMG RNS Bölge Başkanı Yaşar Cimşit, göreve yeni atanan Baş- IGMG RNS Bölgesinden Mainz Başkonsolosluğuna Ziyaret 9 Temmuz 2010 tarihinde İsviçre’nin Zürih kentinde, serinlemek için girdiği gölde boğularak hayatını kaybeden Frankfurt-Bad Hersfeld DİTİB Camii Din Görevlisi Ömer Faruk Sayar’ın eş ve çocuklarına yardım amacıyla, Frankfurt Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşeliği öncülüğünde başlatılan kampanya neticesinde toplanan miktar, Frankfurt Başkonsolosu İlhan Saygılı ve Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Yaşar Seracettin Baytar tarafından Merhum Din Görevlisi’nin eşine takdim edildi. Din Görevlisine Vefa G 1 sayfa 20 konsolos Alper Yüksel`e görevinde ve çalışmalarında başarılar dileyerek, IGMG Rhein Neckar Saar Bölgesi içinde yapılan faaliyetler ve çalışmaları hakkında bilgi sundular. Eğitimin önemine vurgu yaparak buradaki sorunlar ve çözümler hakkında düşüncelerini belirtti. Sıcak bir ortamda yapılan ziyaretten memnun kalan Başkonsolos Alper Yüksel; “sorunlarımızı ve çözümlerimizi beraberce yapılan görüşmeler ve burada bulunan tecrübelerden faydalanarak ortaya koymamız gerekir” dedi. Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Selman DiLEK Dini Cemaatler ve Kimlik Tartışmaları Göçmenliğin getirdiği yabancılık hissi dinî inanca ve topluluğa sığınma ihtiyacını beraberinde getiriyor. Yabancılık hissiyatını bastıran dinî maneviyat ve bu çerçevede örgütlenen cemaatlere göçmenler, kendilerine bu yeni mekanlarda anlam vermenin bir ihtiyacı olarak sığınıyorlar. Bu bakımdan İslamî cemaatler yabancılaştırmıyor, aksine göçmene toplum içerisinde bir mana ve varlık alanı açıyor. imlik, insanoğlunun içerisinde bulunduğu tarihi süreç, coğrafi mekan ve sahip olduğu ilmi ve kültürel bağlamlar ekseninde inşa ettiği bir anlamlandırma sürecidir. Yaklaşık üç K asırdır müslümanların modernliğin toplumsal ifadeleri ve felsefi arkaplanı ile toplumun farklı katmanlarından ilmi hayatına kadar yaşamakta olduğu etkileşim, farklı kimlik tanımlamalarının yanında bir kimlik bunalımına da yol açtı. Özellikle memleketlerinden modern medeniyetin merkez şehirlerine göç eden müslümanlar tüm bu farklı kimlik tanımlamaları arasında kendilerine sosyal ve siyasal hayatta bir varlık sahası açacak anlam arayışlarına giriştiler. Aslında ikinci dünya harbi neticesinde bilhassa aidiyet kimliğini esas alan nasyonel paradigmaların dağılması, küresel iletişim ve ekonomik refahın yeni toplumsal kimlikleri zorlaştırdığı bir dönemde, kimlik arayışları batıda da özellikle yeni nesiller için ciddi bir tartışma konusunu teşkil etmekteydi. Bu bakımdan Avrupa ülkelerinde siyasî partilerden, vakıflar ve dinî cemaatlere kadar göçmenler hakkında yaklaşım farklılıkları bir tarafa kendi kimlikleri hususunda da derin bir ihtilafla karşılaşmaktayız. Bunun en bariz örneğini Avrupalılığın ne olduğu sorusuna cevap aradığımızda ortak bir cevap bulama- makta buluyoruz. Bir zihniyet inşasının yansıması olarak beliren kimlikler, göçmenler arasında da batı toplumuna tam entegre olanından, dinî yahut millî kimliği temel alan yaklaşımlara kadar farklılaşıyor. Fakat bu süreci genel hatlarıyla okuduğumuzda bilhassa 80’lerden sonra müslüman göçmenler ekseriyetle cemaatsel kimliklerle kendilerini tanımlamaya yöneldiklerini görüyoruz. Bu durumun, dünya konjonktüründeki ‘doğu bloğu’na doğru bir dindarlaşma rüzgarının tesirinden kaynaklandığı gibi bizatihi göçmenliğin getirdiği ve kendini yabancı bir toplumda tanımlama ihtiyacından da ileri geldiği görülüyor. Mensup oldukları cemaatler ekseninde kendilerini Alman toplumu içerisinde tanımlayan müslüman göçmenler böylece farklı bir toplumda kök salacak yeni aidiyet kimlikleri inşa etmekteydiler. Cemaat, kendisini anlamlandırmak için bir aidiyet arayışında olan göçmenin hissiyatının ifadesi ve yeni mekana ve topluma intibakta bir vasıta olarak tecelli etmekteydi. Farkında olmadan cemaatler, ekseriyetle taşra kökenli ve bir şehir tecrübesinden yoksun olan göçmenlerin sanayileşmiş Alman şehir ve toplum yapısına uyum sürecini belirli bir dengeye ve anlama oturtmaktaydılar. Halen bu denge Alman toplumu içerisinde dinî anlayış ve yaşamın imkanını ve sınırlarını belirliyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde cemaatler bir paralel toplum arzetmediği gibi bilakis fertlere toplum içerisinde bir anlam dünyası açmaktalar. Yaşadıkları ülkenin atmosferine bağlı olarak oluşan bu kimlikler Alman toplumundan farklılaşmanın değil bilakis entegrenin imkanını sağlıyorlar. Neticede sistemin içerisinde kendilerine bir anlam dünyası ve yaşam alanı açıyor ve böylece sistemin birer selmandilek@yahoo.com parçası haline geliyorlar. Dinî dernekler siyasal sistemin sorunlarıyla muhatab oluyor, tavır belirliyor ve bazen muhalefeti tercih ediyorlar. Özellikle son süreçte yaşananlar hatırda tutulduğunda unutmamak gerekir ki muhalefet siyasal sisteme entegrenin en muhim açılımlarından birisi haline geliyor. Bütün bir süreç yeniden değerlendirildiğinde aslında Alman siyasîlerinin muhalefeti siyasal sistemin dışına çıkarmadıkları sürece, muhalefetin sisteme entegreyi sağladığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Siyasî entegrasyonun yanında dinî cemaatler yeni nesiller açısından belirli bir sosyal çevre sahibi olmanın gerektirdiği sınıfsal kimlik ve bu kimliğin neticesi olarak toplum içerisinde başarılı modeller geliştirebiliyorlar. Bu bakımdan göçmenlerin yerleşik topluma geçişin bir derecesini oluşturan farklı sahalarda ortak ve öncü modeller geliştirilmesini de farkında olmadan teşvik etmekteler. İmamlar, cemaatlerde yetişen öğretmen, doktor ve akademisyenler intibak sürecinin prototiplerini oluşturuyorlar. Bu süreci okurken İbn Haldun’a müracaat ettiğimizde; Avrupa tarihinde sıklıkla tecrübe edilen göçmenlerin kendilerini ifade de başarıyı hedeflemeleri, şehirleşmenin temel dinamiklerinden birisini oluşturuyor. Yerleşik toplum bir göçmen dinamizmiyle kendi varlık ve değerlerinin istikrarını temin ediyor. Camii dernekleri insanların toplum içerisinde daha aktif roller almaya teşvik etmenin yanında göçmenlerin sosyalleşme imkanını da sağlıyor. Bu etkenler hatırda tutulduğunda cemaatlerin batı toplumuna intibakta bir engel teşkil etmedikleri, bilakis bu sürecin psiko- Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 21 dosya Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir lojik arkaplanını ve toplumsal ifadesini oluşturdukları müşahede ediliyor. Fakat siyasî çevrelerde ve özellikle medyada, göçmenlerle ilgili tartışmaların temel meselesini dindarlığın yahut dinî bir cemiyete mensubiyetin batı toplumlarına entegre olmaya mani olup olmadığı hususu oluşturmakta. Bu bağlamda Türkiye Araştırmaları Merkezi, Internatıonal Crisis Group, Religionsmonitor ve son olarak da Niedersachsen Kriminologisches Institut tarafından yaptırılan araştırmalar İslamî yaşantı ve dindarlık derecesi ile Avrupalı topluluklar ve batılı değerler arasındaki münasebeti araştırıyor. Akademik çevrelerdeki hakim kanaat modern değerlerin İslamî hayat tarzından uzaklığı yahut uzlaşmazlığı kaburankfurt’ta 7 Kasım’da gerçekleştirilecek Yabancılar Meclisi seçimlerine katılacak olan listeler hummalı bir şekilde hazırlanıyor. Bu listelerden Emigranten Union da seçmenlerin huzuruna yine deneyimli, sorunları bilen ve çözüm yolları konusunda yoğun çaba harcamaya kararlı isimleri bünyesinde buluşturuyor. Liste üylerinden Asım Tozoğlu konuyla ilgili olarak bir açıklama yaparak seçmenlere şu çağrıda bulundu: “7 Kasım 2010 günü Frankfurt Yabancılar Meclisi (Kommunale Ausländervertretung) seçimleri yapılacaktır. Bugünlerde Frankfurt Seçim Dairesinden (Wahlamt) büyük beyaz zarflar içinde ‘Wahlbenachrichtigungskarte’ ve ‘Musterstımmzettel’ gelmektedir. Bu seçimlere katılım oranı maalesef çok düşüktür. 2005 yılında Frankfurtta katılım oranı sadece yüzde 5,7 idi. Bu demektir ki, biz yabancılar kendi sorunlarımıza dahi ilgisiz kalıyoruz. Bu seçimlerde 37 sandalye için 35 Liste aday olmaktadır. Sizden ricamız, hem sizin hem de arkadaş ve komşularınızın mutlaka oy kullanmasıdır. 7 Kasım günü okullarda oy kullanmayı beklemeden, daha önce evinizde ‘mektupla oy kullanma kolaylığına sahipsiniz. Bunun için gelen ‘Wahlbenachrichtigungskarte’nin arkasını imzalayıp Wahlamt`a faxlamanız veya postayla göndermeniz F sayfa 22 lünden hareket ediyor. Ve hatta bu önkabulün siyasî atmosfere medeniyetler çatışması tezi benzeri yansımaları hesaba katıldığında, dindarlık bir alternatif kültür olmasının yanında, bir çatışma sebebi olarak telakki ediliyor. İslamî hayatta derinleşmekle ne derece seküler hayat algısından ve pratik neticelerinden uzaklaşıldığı ciddi bir tartışma konusu. Fakat müslümanlığın seküler toplumla yaşamakta olduğu etkileşimin felsefi boyutunu hariçte tutarak sosyolojik bir çerçevede değerlendirdiğimizde, bu etkileşimin dindarlaşma ile daha sıhhatli bir çerçeve kazandığını görüyoruz. Göçmen psikolojisi yeni bir aidiyet kimliği inşa ederken aynı süreç dahilinde dindarlaşıyor. Dinî maneviyat, göçmen psikolojisindeki yabancılığın getirdiği sığınma ve ye- ni bir sosyalleşme ihtiyacını temin ediyor. Yeni coğrafyaya intibak sürecinde ‘yerlilere’ karşı dil, kültür vesair sebeplerden kaynaklanan yabancılık hissi ve bizatihi yerlilerin göçmen tecrübelerinin zayıflığı farklı kimlik arayışlarına sebebiyet veriyor. Max Weber Avrupa’dan yeni kıtaya göç eden toplulukların dindarlaşmalarını ve Amerika’daki farklı dinî ve hatta mesihî örgütlenmelerin artışını yorumlarken, dindarlığı bir intibak süreci olarak değerlendirmekteydi. Benzer bir süreci Avrupa’ya göç eden müslümanlarda görmekteyiz. Ekseriyetle seküler hayatı tercih eden göçmenlerin yanında, dinî hassasiyetlerde artışın gözlemlendiği, özellikle cemaatleşen topluluklar da bulunuyor. Göçmenliğin getirdiği yabancılık hissi dinî inanca ve topluluğa Hayat sığınma ihtiyacını beraberinde getiriyor. Yabancılık hissiyatını bastıran dinî maneviyat ve bu çerçevede örgütlenen cemaatlere göçmenler, kendilerine bu yeni mekanlarda anlam vermenin bir ihtiyacı olarak sığınıyorlar. Bu bakımdan İslamî cemaatler yabancılaştırmıyor, aksine göçmene toplum içerisinde bir mana ve varlık alanı açıyor. Bu bağlamda oluşan kimlikler de öncelikle manevi bir dünyanın toplumsal izdüşümü olarak beliriyor. Dinî cemaatler bir farklılaşmanın yahut ayniliğin sebebinden ziyade toplumda mekan edinme ve böylece bağlılığın sosyolojik ifadeleri olarak beliriyorlar. Bir sonraki aşamayı da bu sosyolojik imkanın tarihi istikrarını temin edecek felsefi bir toplum ve kimlik paradigması inşa etmek oluşturuyor. Emigranten Union Oylarınızı Bekliyor Frankfurt’ta 7 Kasım`da yapılacak Yabancılar Meclisi Seçimlerine EU yine iddialı giriyor yeterlidir. Veya daha pratik olarak Wahlamt Frankfurt`un internet sayfasından online olarak da mektupla oy belgelerini isteyebilirsiniz. Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 Listemizin adı ‘EMiGRANTEN UNION kısaca EU seçim belgesinde 9 numaradır. Bu konuda yardımcı olmamı istiyorsanız, beni aramanız yeterlidir. 069 / 73 19 19 veya 0178-2696978`i arayabilirsiniz. Hatta mail de yazabilirsiniz: melik.sel@gmx.de haber Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ürk Hava Yolları 22 Eylül 2010 tarihinde Frankfurt’ta 1200 kişinin katıldığı Eski Opera binasında Almanya’dan uçuşlarının 50. yıl anısına Gala düzenledi. Siyasi ve ekonomi çevrelerinden katılımının gerçekleştiği galaya Hessen Eyalet Bakanı Michael Boddenberg, Almanya Federal Yeşiller Başkanı Cem Özdemir de katıldı. Galaya akrobatların muhteşem gösterileri, Kaberist Fatih Çevikkolun sunumu ve sanatçı Sertap Erenerin konseri ayrı bir renk kattı. Türk Haya Yolları Genel Müdürü Temel Kotil Türk Hava Yollarının 50 yıldır Almanya’dan Türkiye’ye uçuş gerçekleştirdiğini Almanya’nın kendileri için önemli bir pazar olduğunu vurguladı. Türk Hava Yolları 144 uçağıyla dünyanın 166 noktasına uçuş gerçekleştirmektedir. Almanya’dan 9 noktadan haftalık 220 uçuşun Türkiye’ye yapıldığı ifade edildi. 50. yıl jübilesi anısına türk Hava Yolları’nın bir orta gövdeli Airbus A-321 uçağı özel renklerle boyandı. T THY’nin Almanya’daki 50. Yıl Galası Frankfurt’ta Yapıldı Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 23 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir öln DİTİB Hanımlar Kolu tarafından gelirleri Merkez Camii ve Kompleksi`nin yapımında kullanılmak üzere düzenlenen “Merkez Camii`ne Yardım Kermesi”, Herkulesstr. 42, 50823 Köln adresinde geçici olarak hizmet veren Merkez Camii’nin bahçesinde kadın-erkek, genç-yaşlı 7`den 70`e binlerce kişinin katılımıyla büyük bir coşku ve bayram havası içerisinde gerçekleşti. Adeta bir yardım yarışına dönüşen etkinliğe, DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri Orhan Bilen ve Şinasi Akyürek, Köln Din Hizmetleri Ataşe V. Şaban Kondi, DİTİB birim müdürleri ile çok sayıda davetli iştirak etti. DİTİB Hanımlar Kolu`ndan Zeynep Ceşen kermes programının açılışında yaptığı konuşmasında: “Yeni K avuk ve et dönerin, pizzanın, kebabın birçok çeşidini Marxloh’da Saraykapı restaurant`ında bulabilirsiniz. Çok sayıdaki personelle hızlı ve güleryüzlü hizmet veren ve 250 kişilik kapasitesi bulunan iki katlı mekan sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar açık. Mekanda kablosuz internet bağlantısı, mescit ve çocuklar için oyun odası bulunuyor. İki ortak; Volkan Dikmen ve Servet Günay`ın işlettigi Saraykapı Restaurantına yolumuz düşüyor. Gözünüzün önünde şu manzarayı bir canlandırın. Karnınız çok aç ve kendini- T sayfa 24 Hayat DiTiB Köln’de Kermes Coşkusu yapılacak olan Merkez Camimizin yapımına katkı sağlamak amacıyla düzenlediğimiz bu kermesimize, uzaktan ve yakından davetimize icabet ederek gelen hayırsever insanlarımıza teşekkür ediyor, başta DİTİB ZSU GmbH olmak üzere, bütün sponsorlarımıza huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum” dedi. Güzel bir havada gerçekleşen, çok farklı aktivitelerin yer aldığı, katılımcıların hoşca vakit geçirdikleri, eğlendikleri, zengin Türk mutfağının sergilendiği, el emeği göz nuru hediyelik eşyaların cami yararına satıldığı etkinlikte, barış, huzur ve dayanışmanın en güzel örnekleri sergilendi. Duisburg’da Helal Tadın Adı “Saraykapı Restaurant” zi en yakın bir mekana atıyorsunuz. Hemen girişteki ocakta bir sacın üzerinden nefis dumanlar yükseliyor. İçerisinde kuzu etinin en güzel halini aldığı şişler pişiyor. Kebabın birçok çeşidini, tereyağlı İskender’i, güzelim pideleri mideye indirebilirsiniz. Bu kadar güzel yemeğin üzerine leziz bir tatlı gitmez Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 mi peki? Gider elbette. Burma kadayıf, künefe ya da fıstıklı muskayı mutlaka deneyin. Marxloh`daki bu mekana Avrupalı Türklerin çok sayıda ragbet ettigi bu yeri bir de, Volkan Dikmen bey`den dinleyelim: “Uzun yıllardır bu işin içindeyiz. Menülerimizde hem her kebapçıda bulabileceğiniz seçenekler hem de bize özgü speziyaller var. Ayrıca Susurluk ayranımız mevcut. Her türlü organizeler yapmak için yerimiz çok müsait, ailenizle hoş bir zaman geçireceginizi düşünüyorum” dedi. Saraykapı Restaurant: Ottostr.1 . 47169 Duisburg İBADETE DAHA FAZLA ZAMAN AYIRIN DİYE... HACI ADAYLARININ DİKKATİNE HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ HİZMETİNİZE SUNUYORUZ Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz www.hacdunyasi.de - HAC'DA YÜK PROBLEMİNE SON - KALİTE GARANTİSİ - İADE GARANTİSİ - LÜX HEDİYELİK PAKET - 20 SET VE ÜZERİ SİPARİŞLERDE POSTA ÜCRETİ BİZDEN 11.90 HEDİYELİK SETİMİZDE BULUNAN MALZEMELER seccade - takke - kina - tesbih - esans - misvak - sürme - namaz başörtüsü iTiBAR EN euro'dan HED HAC S İYELİK ETLER İMİZ Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224 Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: info@hacdunyasi.de haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir GMG Kuzey Bavyera Bölgesi Nürnberg Merkez Camiisinde gerçekleştirilen uyuşturucu seminerine ilgi yoğundu. IGMG Kuzey Bavyera Kadınlar Teşkilatı tarafından hazırlanan Se- tin Brauer, davetlileri bilgilendirdi. tı buldu. minere, Mudra – Alternative JugendKonu, uyuşturucunun çeşitleri ve Seminer sonrasında Celal Bey ve und Drogenhilfe e.V. tarafından ge- zararlarından oluşurken, davetliler Kerstin Hanım İslam Toplumu Milli len katılımcılar Celal Ocak ve Kers- özel sorular sorarak bilgilenme fırsa- Görüş Kuzey Bavyera Teşkilatının I Hayat IGMG Nürnberg Merkez Camiinde Uyuşturucu Semineri Yapıldı duyarlılığına teşekkür ederken, Camiinin müştemilatında yapılmakta olan kermesi de gezip ikramlıkların tadına baktılar. Frankfurt’ta Yabancılar Meclisi Seçimlerine İlginç Teşvik abancılar Meclisi Seçimlerine geçmiş yıllarda seçime katılım oranı çok düşük (yüzde 5,7) olduğu için, meclis tanıtımı çok değişik yöntemlerle yapmaya karar verdi ve Ağustos ayında Museumuferfest`de bu akrobatları yürüterek Yabancılar Meclisi ile ilgili broşürleri dağıttılar. Hatta şeker ve kalem de hediye ettiler. Yabancılar Meclisi Frankfurt (KAV) broşür dağıtırken çocuklara balon ve anahtarlık da hediye ettiler. Sırıklı insanlar seçimden önceki günlerde Frankfurt`un çeşitli semtlerinde yürüyerek Yabancılar Meclisinin tanıtımına devam edecekler. Yabancılar Meclis Başkan Yardımcısı ve Entegrasyon Komisyon üyesi Asım Tozoğlu`nun verdiği bilgiye göre; “Frankfurt`un alış veriş merkezlerinde ve bazı cad- Y sayfa 26 delerinde yürüyecekler ve aşağıda belirtilen plana göre tanıtıma devam edecekler: 1. Infostand Nordwestzentrum (vor der Telekom) Samstag, den 30. Oktober 2010 11:00 - 16:00 Stelzenläufer (2 Personen) 12:00 - 14:00 Uhr 2. Kundgebung Münchener Straße und Kaiserstraße Freitag, den 05. November 2010 11:00 - 15:00 Uhr Stelzenläufer (2 Personen) 12:00 - 14:00 Uhr 3. Infostand Bornheim (Merianplatz) Samstag, den 06. November 2010 11:00 - 16:00 Uhr Stelzenläufer (2 Personen) 11:00 - 13:00 Uhr Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 Bir Garip Rastlantı ayatın garip cilvelerine bakın ki hiç ummadığınız anda karşınıza çıkıyor. İsmail Yılmaz 1992 yılında doğmuş ve Asım Tozoğlu tarafından adı kulağına ezan okunarak söylenmiş. Şimdi 18 yaşına girmiş ve Liste 9`a oy kullanacağını söylüyor. Frankfurt`ta yaşayan yabancıların seçimlere ilgi göstermediklerini duyduğu ilanla gelen İsmail Yılmaz, gelecek seçimlerde aday olacağını da dile getirdi. Gençlerin yabancılar meclisi seçimlerine gösterdikleri ilgi önemli diye düşünüyoruz. H Özel Köșe Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hastaneye Gelen ve Gidenler... Girenler ve Çıkanlar... Hayatta herşey anlık meselesidir. Bir varmış bir yokmuşum misali. Her an, her dem insanın hayatı olumlu veya olumsuz değişebiliyor. Bir an önce gülen bir yüz anında değişiyor ve hüsranlara boğuluyor. Hayat budur işte, Fani dünyanın acımasız tarafı ve gerçeği budur işte. amazan öncesi (Allah’a şükür çok ciddi olmayan fakat beni tefekküre yöneltip ibret veren) ani bir rahatsızlıktan dolayı bir haftalığına hastahaneye yatmak mecburiyetinde kaldım. Hastahane... Hiç kuşkusuz kimsenin sevmediği bir mekan. Ve kimsenin düşmek istemediği bir mekan. Hastahane... İnsanoğlunun acizliğini ve sınırlılığını yanında, bir de muhtaçlığını hatırlatan bir mekan. İnsanoğlu... Ahsen-i Takvim bir yana duruversin. Ne zavallı, ne basit ve ne küçük bir varlıktır aslında o insanoğlu... Hayatta herşey anlık meselesidir. Bir varmış bir yokmuşum misali. Her an, her dem insanın hayatı olumlu veya olumsuz değişebiliyor. Bir an önce gülen bir yüz anında değişiyor ve hüsranlara boğuluyor. Hayat budur işte, Fani dünyanın acımasız tarafı ve gerçeği budur işte. R Babam hep hastahane ve mahkemeler hakkında şunu derdi ve hala der: “Allah kimseyi düşürmesin, fakat yokluğunu da vermesin.” Ve her daim bu ülke halkına dua eder. Evet, Allah kimseyi düşürmesin diye dua etsek de, düşenlerin sayısı hiç de az değil. Ne tür hastalıklar ve rahatsızlıklar var şu dünyada. Ne yaş tanıyor, ne cinsiyet ve en önemlisi, ne de mevki makam. Hastalık işte. Hastalığın hedefi her sağ olan baştır. Başka hastalara baktığınızda kendinizi ister istemez onunla kıyaslıyorsunuz, kendinizi onun yerine koyuyorsunuz ve empati gözüyle “Beterin beteri varmış” diyorsunuz. Gerçi ben bu kanaati paylaşmıyorum. Bence herkesin beteri kendinindir. Fakat yine de bu tabiri hastahane gibi mekanlarda daha iyi anlıyabiliyor insan. Aklıma şu söz geldi: “Ayakkabılarım yok diye ağlıyordum, ta ki ayakları olmayan birine rastlayana kadar.” Ve Allah Rasul’u (s.a.v) neden hastaları sık sık ziyaret etme tavsiyesinde bulunduğunu, hastalık temas etmeden sağlığın kıymetinin bilinmesini neden insanoğluna hatırlattırdığını yine buralarda daha bilinçli bir şekilde içime sindirdim. Almancada şöyle bir deyim biliriz: “Es gibt tausend Krankheiten, aber nur EINE Gesundheit” Evet. Binbir hastalık vardır, fakat sadece bir tane sağlık... Bu yazımda ise özellikle hastahane günlerimden bahsetmemin sebebi farklıdır. Sizlere hastahanedeki müddetim esnasında tanıştığım iki genç kızdan bahsetmek istiyorum, sevgili okuyucularım. İki ayrı ayrı günlerde –ki bu olayların ikisi de sabahları saat beş civarında gerçekleşti– kaldığım odaya genç kızları yerleştirdiler. İkiside Alman kızı ve yaşları 22 ve 26 idi. İlk odama gelen ve aynı gün bir kaç saat sonra taburcu olan kız 22 yaşında olanıydı. Üniversite talebesiymiş. Muallime (öğretmen) olacakmış. Sabahın köründe hastahaneye gelmesinin sebebi ise sol omuz kemiğinin çatlama- sıymış. Kırık yoktu Allah’a şükür. Sırf çatlaktı. Kızcağızın çatlağına başka bir ‘çatlaklık” sebeb olmuş. Kendi çatlaklığı. Acıdan kıvranıyordu baştan. İlaçlar hafifleştirdi ağrılarını. Meğerse genç kız paten sürerken düşmüş. Sabahın beşinde mi? diye soracaksınız. Evet, sabahın beşinde. Sebebi ise sarhoşluğu. Yani bu kız sarhoş olarak alkolün etkisi altında sokakta paten sürmüş ve tepe takla gitmiş. Allah’tan ki kırık filan yoktu. Sinirsel bir “hasarı” da. Her neyse! Biraz ağladı, sızladı, alkolün tesiriyle uyudu. Kendine geldi ve kahvaltıdan sonra doktor müsaadesiyle odadan ve hastahaneden ayrıldı. Aradan iki gün geçti. Mübalağa etmiyorum. Sadece iki gün. Ben o gece odamda yalnız kalıyordum ve yine sabah vakti beş buçuk altıya doğru kapı tekrar açıldı. Bu kez yine genç sarışın bir kız girdi hemşire ile beraber odama. Hemşire kıza yatağı gösterdi ve kız yatağa olduğu gibi yığılı kaldı. Şuuru yerindeydi, yan yana yatarak sohbet ettik. İşte o an dudağındaki şişliği farkettim. Kızın üst dudağı tamamen şişmişti. Fakat yüzünde başka yaralar yoktu. Hastahaneye geliş sebebini anlattı bana. Bunun hikayesini dinledikten sonra beraber güldük, fakat benim gülüşümde biraz da acı ve üzgün bir gülüş gizliydi. Haftasonu olduğu için kız erkek arkadaşı ile eğlenceden geliyormuş. İkisi de sarhoşmuş. Sarhoş halleriyle bisiklete binip eve gidiyorlarmış. İtirafına göre bu ilk kez olmamış. Yani bir kaç kez alkollü bir şekilde bisiklet kullanmışlar. Hızları da oldukça fazla imiş. Velhasıl, bizim bu akıllı alkolün etkisi altına önündeki kocaman otobüs durağının camını görmemiş ve bisikleti ile duvarı kucaklayıp öpmüş. Neticesi ortada idi. Kanayıp, patlamış şiş ve acı veren bir üst dudak ve bir kaç sıyrık. ‘Ağrılarımdan ve ağladığımdan başka hiç bir şey hatırlamıyorum. Nasıl oldu?’ diyip duruyordu. Ben de bu ara kendisine Selma ÖZTÜRK oeztuerk.s@gmx.de olayın hukuki boyutunu izah ettim. Ceza Kanunu’ na göre bir suç işlemiş olduğunu anlattım. Bir yandan korktu. Zira Almanya’da sarhoş halde (araba zaten) bisiklet kullanırsanız bir ceza maddesini gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Ehliyet sahibi iseniz, ehliyetiniz bile zarar görebiliyor. Eee, bir kaç da ceza puanı derken... Bu kanınızdaki bulunan alkol değerlerine (BAK) bağlıdır. Bu kız da aynı kendisinden iki gün önce gelen kız gibi yattı, hemen uyudu, horladı ve dört saat sonra hemşire tarafından uyandırıldı. (UYANDIRILDI. UYANAMADI. Kendisine kalsa kalkacağı yoktu). Bir taksi çağırıp evine gitti. Benim daha da ilgimi çeken olay şu oldu. Hemşireler olsun, doktorlar olsun. Bu tür “konuklarından” veya “misafirlerinden” pek memnun değiller ve biraz rahatsız olmuş gibiydiler. Aslında “ev sahibi” kısa kalan misafirlerini severmiş. Ama... Hastahanede durum farklıydı. Bu konuklar kısa bir müddet kalmalarına rağmen, doktor ve hemşire tarafından sevilmediler, hatta kınandılar. Herkes gizli gizli köşelerde sohranıyordu. Evet efendim! İki genç kızın birbirine benzeyen hikayesi. Ve ben kendi kendime düşündüm. Şu bir hafta içinde Hannover’in sadece tek bir hastahanesinde ve tek bir odasına iki tane şahıs alkol sebebiyle kendi vücutlarına olduğu gibi, etrafına da -maddi ve manevi- zarar verdi. Ve yanımda yatan yaşlı Alman bayanın kocası, savaş görmüş yıpranmış bir beyefendi, benim sonradan yaptığım ‘O AN içmeseler olmaz mıydı?’ yorumuma ‘HİÇ içmeseler olmaz mı?’ yorumunu yaptı. Evet efendim, başımdan böyle olaylar geçti. Bunların değerlendirmesine veya yorumuna girmek istemiyorum. Bu kez sadece anlatmakla yetiniyorum. Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 27 dosya Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Mustafa YENEROĞLU Hayat Alman Federal İçişleri Bakanı: Biz Tam Anlamıyla Camilerden Şeriatı Çıkarmak İstiyoruz?!?! myeneroglu@igmg.de lman hukukçular günü dolayısıyla 21.09.2010 tarihli FAZ, Federal Almanya İçişleri Bakanı De Maiziere ile yaptığı bir röportajı yayınladı. De Maiziere’nin bu röportajda yaptığı açıklamalar, kendisinin çok “ciddi” manada din hukuku meselelerine daldığının bir işareti gibi görünüyor. Ancak yine de başörtüsünü duvardaki haç sembolü ile karşılaştırması hukuki açıdan bir sakatlık ortaya çıkarıyor. Haç sembolü okulların duvarlarını süsleyebilir; ancak bir bayanın temel haklarından birini kullanması ile devletin bir dini sahiplenmesi arasında önemli bir fark vardır. İki durumda da aslında uzlaşmaya ihtiyacımız var, ama lütfedin de bu uzlaşma temel haklardan feragat ederek olmasın. Vergi ve askerlik mükellefiyetinin yüzme dersi ile karşılaştırılması biraz komik, ama enteresan. Sayın bakan hem vergi mükellefliği ve hem de askerlik mükellefiyeti ile ilgili belirlenmiş istisnaları gayet iyi biliyor, peki yüzme dersi ile ilgili istisnaları niye bilmiyor? Ayrıca şu soru akla geliyor; Maiziere için konu bu kadar önemli idiyse neden Saksonya Adalet Bakanı iken karma yüzme dersini uygulamaya koymadı? Yoksa sayın bakan bu konuyu gündemine sadece Müslüman kız çocuklarını düşünerek mi aldı? Bir güney eyaletinde şüphesiz kendisine, Bavyera’da paralel toplum oluşturmak amacıyla değil de, aksine eşitliği teşvik amacıyla yüzme derslerinin ayrı yapılmasının neden tercih edildiğinin açıklamasını yapacak biri çıkardı. Okulda namaz olayı da sayın bakanın elini ayağına dolaştırmış gibi görünüyor ki, kendisi namaz olayını yasaklamak için sözde okul hayatının karışıklığı ve değiştirilmiş ders planları iddialarıyla ilgileniyor. Ancak Bakan’ın açıklamalarının fiilî durumla örtüşmesi pek de mümkün görünmüyor. Öncelikle bir yandan olayların ekserisinde böyle bir karar alma ihti- A sayfa 28 yacı bulunmazken, diğer yandan namaz okulda bir karışıklığa vesilesi olacak olan bir ibadet değil ve namaz en ufak bir dikkat çekmeden yapılabilecek bir ibadet. Taki birileri namaz’ı bir tahrik unsuru olarak kullanıp devlet meselesi haline getirmek isteyen kimseler ortaya çıkana kadar. Şimdiye kadarki hususlarda belki farklı görüşler ortaya atılabilir. Ancak Sayın İçişleri Bakanı bir diğer noktada ciddi bir gafa imza atarak: “Biz tam anlamıyla camilerden şeriatı çıkarmak istiyoruz. Ve biz şüphesiz bunu, din dersi örtüsü altında devlet okullarına sokmak istemiyoruz” dedi. İçişleri Bakanı’nın hangi bilgisizlikle böyle bir yaklaşımı öne sürdüğü ve pratik olarak İslami öğretiyi camiden dışarı çıkarmaktan başka manaya gelmeyen bir ifadeyi nasıl da dile getirdiği anlaşılır bir şey değil! Düşününki bir bakan çıkıyor ve Hristiyan öğretisini Kiliselerde yasaklamak istiyoruz diyor! Ülkede feryad çığlıkları çıkmaz mıydı? Ama görülüyor ki bu tür skandal dolu açıklamalar Müslümanlarla ilgili olduğunda doğal olduğu kabul ediliyor. Bu açıdan bakıldığında sözde anayasa koruyucularının her camide gizlice tehlike avında olmalarına, en büyük şeflerinin İslami öğretinin camilerden dışarı çıkarılması yönündeki niyetini açıklamasından sonra hayret etmemek gerekir. Sanırım Maiziere bu argümanları sadece konu hakkındaki bilgisizliğinden dile getirmiş. Ancak bu açıklamaları özellikle de onun konumundaki biri olarak kendisinin sorumsuzluğa varan rahatlığını gün yüzüne çıkarmıştır. Tam da kamuoyunda var olan Müslüman karşıtı bir ortam içerisinde bir İçişleri Bakanından, açıklama yapmadan önce yapacağı açıklamalar ile yanılgılara ve hatta önyargılara teşvikte bulunmaması için bilgi sahibi olması ve buna bağlı olarak sağlıklı ayrımlar yapması beklenmez mi? Danışmanları kendisine “Şeriat” kavramsal olarak “yol” manasına geldiğini ve Kur`an-ı Kerim’de de “Allah’ın gösterdiği yol” olarak geçtiğini (5:48), din veya vahiy edilen öğreti olarak tercüme edilebileceğini Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 ve Müslümanlar arasında “İslam’ın vahiy yoluyla gelen öğretisinin tamamı” anlamına geldiğini açıklayabilirlerdi. Şu durumda Müslümanlar, Federal İçişleri Bakanı’nın basmakalıp bir şekilde formüle edilmiş söz konusu açıklamalarını nasıl anlamalılar? Bunun yanı sıra sayın bakanın, Anayasayı Koruma Raporlarına bir göz atması da konuyla ilgili bilgi sahibi olması için yeterli olabilirdi. Zira Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti (NRW) Anayasayı Koruma Dairesi adı geçen kavramı, “İnsanların davranışlarını Kur`an ve Sünnete dayanarak şekillendirme metodu… Şeriat metotlarının uygulandığı alanlar inanç, diyanet ve hukuk alanlarıdır” şeklinde tanımlayarak, hukuk alanını “bazı noktalarda Alman anayasal düzenine aykırı olduğu gerekçesiyle” problematize ediyor. Buradan da anlaşıldığı gibi Anayasayı Koruma Dairesinin dahi “Şeriat” kavramı noktasında daha nesnel bir ayrıma gittiği ve en azından İçişleri Bakanının ifadelerini paylaşmadığı görülebilir. Yukarıda belirtildiği şekilde düşünmeden ortaya konan ifadeler Federal İçişleri Bakanının saygınlığını yitirmesine neden olmakla birlikte, Müslümanlara yönelik önyargıları da körüklüyor. Her şeyden evvel devlet eliyle din dersi konusunda Müslümanlar üzerinde bir güvensizlik ve şüphe teşvik ediliyor. Aslında Federal İçişleri Bakanının din dersi konusunu ilk etapta koruyucu güven- Vergi ve askerlik mükellefiyetinin yüzme dersi ile karşılaştırılması biraz komik, ama enteresan. Sayın bakan hem vergi mükellefliği ve hem de askerlik mükellefiyeti ile ilgili belirlenmiş istisnaları gayet iyi biliyor, peki yüzme dersi ile ilgili istisnaları niye bilmiyor? Ayrıca şu soru akla geliyor; Maiziere için konu bu kadar önemli idiyse neden Saksonya Adalet Bakanı iken karma yüzme dersini uygulamaya koymadı? lik önlemleri arasında değerlendirmesine bakılırsa buna da şaşmamak lazım. Ancak bu anlayışın Anayasanın 7. Maddesinin 3. Fıkrası ile bağdaşmaması kendisi için kötü bir sürpriz olabilir. Yazık ki, Federal İçişleri Bakanının bundan da haberi yok. http://www.faz.net/s/RubD5CB2DA481C04D0 5AA471FA88471AEF0/Doc~E88413C14C0CC4F1 9AF214AF89A464102~ATpl~Ecommon~Scontent. html Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere Photo: FAZ.NET Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya M. Salih AYDIN Hacarabın Serüvenleri 37 Bir zamanlar her köyde bir radyo bile bulunmazken şimdi her evde sinema hatta teknolojinin en yenileri. Aslında konum teknoloji değil. Bizim o günlerimiz saf ve temizdi ard niyet yoktu. Saf ve berrak bir hattı o hat şu anda simsiyah. Kişilerle konuşurken her kelimeden bir eksi çıkarmaya çalışıyor insanımız. Demekki Osmanlıdan kalan son kırıntılar da böylece harcanmış bulunmakta. ine bir yazıya başlık atarken hamdimiz RABBİMİZE, Resuluna salavat, sizlere de Selamün Aleyküm dostlarm. Yine arkamızda bir Ramazanı Şerifi bırakırken o mübarek günleri nasıl degerlendirdik dersem İnşaALLAH hayırlı olmuştur. ALLAH c.c. bütün mümin kardeşlerime hayırlı ömür hayırlı kazançlar ve kabul olmuş ibadetler nasip etsin. Gelelim konularımıza. Geçmişe Bakış Sırlarına eremediğim o güzel anılar varya beni büyülü bir aleme götürür gider. Sanki küçük iken başka bir alemde yaşadım, şimdi ise başka bir alemde, bu kadar hızlı bir değişim bana uzay filmlerini hatırlatır. Bir zamanlar her köyde bir radyo bile bulunmazken şimdi her evde sinema hatta teknolojinin en yenileri. Aslında konum teknoloji değil. Bizim o günlerimiz saf ve temizdi ard niyet yoktu. Saf ve Y berrak bir hattı o hat şu anda simsiyah. Kişilerle konuşurken her kelimeden bir eksi çıkarmaya çalışıyor insanımız. Demekki Osmanlıdan kalan son kırıntılar da böylece harcanmış bulunmakta. O güzelim düşünceler insanların zehiri olmuş ve o zehirle vatanım, kardeşlerim zehirlenmiş idi. Küçükken hep annemin köyüne gitmek isterdim. Kırlara çıkmak o tabiatın berrak sade rengi içinde kaybolup gitmek isterdim. Kaç kere 10 yaşında bir çocuk olarak köye gitmek için kendi başıma 15 km yürümüşümdür. Büyüklerimden azar işitmişimdir. Tabii haklılardı. Ama ben de hep sakin yerleri şeçmişimdir. Ama bunun sebeblerini şimdi çok iyi anlıyorum. Yalnız kalınca insan daha sakin düşünüp daha doğru karar alma oranı yüksek oluyor. RABBİM cümlemize hep doğru zamanda doğru yerde olmayı nasip etsin. Şimdi gelelim 3`üncü taşlamamı sizlerle paylaşmaya. Taşlama 3 Aldı Salih. Kardaş Ömer, kardaş Ömer, Gönlünde çiçekler açsın, Yağmurlar yağsın yurduna, RABBiM bereketler versin. Emeğin boşa gitmesin, Dünyan olsun Gülistanın. Hayatında bahar olsun, Emeğin boşa gitmesin. Aldı Ömer. Âmin kardaş âmin derim, Ben de RABBİMİ severim, Seni de kardeşim bilirim, Âmin Kardaş Âmin olsun, Âmin Kardaş Âmin derim. Aldı Salih. Karanlığa ışık tutalım, Kardaş gel sevgi satalım, Yangına biz, su tutalım, Kötülük bir şey vermez, Kötüden iyi bulalım. Aldı Ömer. Gel kardaşım, doğru dersin, Yanlışları söyle kesin. Dost olmuşum, dost olanla, Gel kardaşım, dost kalanla. Gel kardaşım, dost sevenle, Hakikat marifet gerek. Aldı Salih. Seni şimdi anlıyorum, Sana dostumsun diyorum. Sırrım ile gidiyorum, Sen benim aynamsın, dostum. Kardeşlerim gelelim, bugünkü hikâyelerimize bakalım, bizleri nerelere götürecek, neyi hatırlatacak. Karasakal Hoca ve Çanakkale. Birisi Karasakal Hoca`ya sorar: -Şimdiki nesilde Çanakkale Ruhu var mı desin Hocam? Karasakal Hoca cevap verir. - Elbette var. Olmaz olur mu? -Nasıl yani? Karasakal Hoca konuşmasına devam eder. - Şimdiki nesilde Çanak yalama ruhu var. Daha önceki yazımda söz verdiğim üzere Karasakal Hoca’dan hatıra ve nüktelerini sizlerle paylaşacağım. Karaman’da zamanımızın Nasrettin Hocası diye bilinen Karasakal Hocayı tanımak ve her sözünün muhakkak bir hikmete dayandırdığını görürsünüz. Her halükarda tanımakta fayda var. Eyvah! Adam çocuğunu okumaya gönderir. Çocuk büyük şehirde öğrendiği dil ile konuşunca anasının hoşuna gider. - Ay dudu dilli kuzum ne diyon bakayım? - Büllüler nuş eyliyor. Anası baksa ki, tavuk ve civcivleri kuruması için serdiği bulgurun içinde hem deşiniyorlar hem de yiyorlar. - Hay dilini eşek arısı sokasıca, bulgura tavuk girdi. Desene! Diyor. Nasıl bre? Mısır seferine çıkacakları gün kayıkla Üsküdar’a geçerler. Nedendir bilinmez Sultan, yol- m.s.a.58@hotmail.com daşına takılır. - Hasan Can kahvaltı yaptın mı? Hasan Can cevap verir: - Beli (evet) Sultanım! -Yumurta seversin değil mi? - Beli Sultanım! Aradan yıllar geçer. Yollar, muharebeler, insanlar, şehirler… Nihayet Mısır Seferi biter, İstanbul’a gelirler. Şimdi yine sandaldadırlar. Ama bu kez yönleri Sarayburnu’nadır. Sultan ansızın Hasan Can’a döner. - Nasıl bre? Cevap ışık hızıyla gelir, - Rafadan Sultanım! Birlikte düşünmek, beraber hissetmek… ”Hemhal olmak” denilen şey bu olsa gerek! Eee bu kadar yazdıktan sonra Hacarap`tan yazmadan olmaz. Ahmet Aydın Kim? Hacarabın arkadaşlarından biri Karaman’da Hacarabı arıyormuş. Ama Hacarap olarak değil de nüfus cüzdanındaki ismi ile Ahmet Aydın. Ahmet Aydın’ı kim bilir. Kime sorduysa bilememiş. Sonunda Hacarabın babasına rast geliyor ve ona soruyor. Namı diğer Hacarabın babası Kaymakam Kel Halil Efendi adama şöyle bir bakıyor Ve: -Demek bizim oğlanı arıyorsun da kimse tanımadı. Ona burda Hacarap derler kendisi benim mahdumum olur. Ben de babası Kel Kaymakam Halil efendi der. Adamda şaşkın bir şekilde bakakalır. Efendim bu yazımızda burada noktalanırken ALLAH’a emanet olun. Selam ve dua ile. Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 sayfa 29 bulmaca sayfa 30 Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat