ıs L BESİ Cl
Transkript
ıs L BESİ Cl
ıs L BESİ Cl KURT AYDINI UZE İNE DÜŞÜNCELER TU. YURT KITAP-YAYIN Vedat Aydın'ın ve tüm Kürdistan şehitlerinin ışıklı anılarına... YURT KİTAP-YAYIN: 41 İSMAİL BEŞİKÇİ BÜTÜN ESERLER: 10 Birinci Baskı : Temmuz 1991 İkinci Baskı : Aralık 1991 Dizgi : Yurt Kitap-Yaym Baskı : Aydınlar Matbaası Montaj : Mehmet Aydın YURT KİTAP-YAYlN GMK Bulvan Onur Işhara Tel: 117 35 49 Kat: 7 No: 176 KİZİLAY ANKARA İSMAİL BEŞİKÇİ KÜRT AYDİNİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER W YURT KiTAP-YAYIN İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 7 I. ENTERNASYONALİST KÜRTLER 13 A. Komünist Enternasyonarci Kürtler 13 B. islamcı Enternasyonaiistier 25 II. KÜRTLERİN DE KÜRDİSTAN'I SÖMÜRGELEŞTİREN MİLLETLER GİBİ MÜSLÜMAN OLMALARI NE GİBİ SONUÇLAR DOĞURUYOR? 39 III. MUSA ANTER'İN ANILARI 43 IV. BİR VARSAYIM 49 V. KÜRT TOPLUMU ÇÜRÜMÜŞ-ÇÜRÜTÜLMÜŞ BİR TOPLUMDUR. KÜRT TOPLUMUNU YENİDEN KURMAK GEREKİR. YENİ TOPLUM İÇİN YENİ İNSAN GEREKİR VI. PKK'NIN DÜŞÜNCESİ VE EYLEMİ Bir PKK'iı 55 ....: VII. PKK'YA ELEŞTİRİ VIII. 52 60 65 ULUSAL KURTULUŞ SONRASININ İKİ ÖNEMLİ SİYASAL BİÇİMİ IX. KÜRTLERİN AYMAZLIĞI 1 . Türkiye'deki Amerikan Barış Gönüllüleri ve Kürtler 2. 3. 70 .....73 Filistinlilere Karşı Tutum 74 '... 75 Emperyalizm ve Sömürgecilik Kavramları! Kürtlerin Sosyalist ve Komünist Devletlere Karşı Tavrı 81 4. Kürtlerin Türk İşçi Hareketine Karşı Tavır ve Davranışı, Türk işçi Hareketinin Kürt Hareketine Karşı Tavır ve Davranışı 5. Milliyetçilik Kavramı Üzerine X. SONUÇ 87 90 93 THE FUND FOR FREE EXPRESSİON (İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VAKFI)'NIN Birinci Mektubunun Orjinali 97 Birinci Mektubun Türkçesi 98 Birinci Mektuba Cevap 99 ikinci Mektubunun Orjinali 113 ikinci Mektubun Türkçesi 114 ikinci Mektuba Cevap 115 UĞUR MUMCU'NUN YAZISI UĞUR MUMCU'YA MEKTUP.. 122 .125 ÖNSÖZ Aydınsız bir toplum düşünülemez. Her toplum aydınını üret¬ miştir. Fakat, Kürt toplumu aydınına sahip olmayan bir toplumdur. Kürdistan, emperyalist ve sömürgeci müdahalelerle bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış bir ülkedir. Kürt ulusu, bölünmüş, par¬ çalanmış ve paylaşılmıştır. Bu emperyalist ve sömürgeci müdahale¬ ler, Kürt toplumunu çürütmüştür. Kürt toplumu çürümüş bir toplum¬ dur. Kürt toplumu yoksul bir toplumdur. Kürtlerin burjuvazisi oluşamamıştır. Feodal sınıf burjuvalaşmadan ajanlaştınlmıştır. Böylece, ulusallık iddia edebilecek temel bir sınıf çürütülmüştür. Kürt toplu¬ munun aydınları da yoktur. Kürt toplumunu yeniden kurmak gerekir. Yeni toplum için yeni insanlar gerekir. Yeni insan nasıl yetişecektir? PKK'nın düşüncesi ve eylemi yeni insanın nasıl oluşacağı konusunda önemli ipuçları vermektedir. Yeni insanın önemli niteliklerinden biri, "ulus için fedal<ârlıl<", "vatan için özven'tiir. Bu kitapta, (2) numaralı dipnotunda, (s. 65) bu fedakârlığın ve özverinin küçük bir örneği verilmiştir. Bu, hiçbir zaman, PKK'dan önceki hareketlerin inkârı, yok sayılması an¬ lamına gelmez. Genç bir PKK'lı arkadaşın Musa Anter'le yaptığı tar¬ tışma bu bakımdan önemlidir. Genç PKK'lı "... sizit) kuşal< Kürdistan için hiçbir şey yapmadı, biz sıfırdan başladıl<..." ölyor. Musa Anter'in hiçbir öfkeye kapılmadan, övünerek söylediği şudur: "... Sizlerin geçmişi daha soğukkanlı bir şekilde değerlendirmeniz gerekir. Bi¬ zim kuşak da, eksi kaçlardan sıfıra yükselebilmek için çok büyük çaba sarfetti..." Geçmişte, gerek sağda, gerek solda yer alan hareketleri "gele¬ neksel hareketler" o\arak nitelendirmek mümkündür. Kürdistan için yeni olan PKK'nın düşüncesi ve eylemidir. Üzerine ölü toprağı ser¬ pilmiş Kürt toplumu, PKK'nın düşüncesi ve eylemiyle sarsılmıştır. Kürt sorunu konusunda kitaplar yazmak, dergi çıkarmak, siyasal programlar çıkarmak, kuşkusuz önemlidir. Bunlar da önemli hiz¬ metlerdir. Fakat, Kürt toplumunu sarsan, PKK'nın düşüncesi ve ey- . lemi olmuştur. Önyargılarla, PKK'nın, PKK önderliğinin reddedilme¬ si, küçümsenmesi son derece yanlıştır. Kürtler, PKK konusunda daha ciddi, daha etraflı, daha soğukkanlı düşünmek durumundadır¬ lar. PKK'nın kendini nasıl ifade ettiğini, PKK'nın kendi yayınlarından izlemek durumunda-dırlar. Bu kitapta, PKK'nın önemli bir konuda eleştirisi yapılmaktadır. PKK çeşitli çevreler tarafından, çeşitli nedenlerle eleştirilmektedir. PKK en çok demokrasi konusunda eleştirilmektedir. PKK demokra¬ tik olmamaİ<la, despot olmakla suçlanmaktadır. Bunlar bazen suç¬ lama, bazen da eleştiri olarak ifade edilmektedir. Suçlamalar çirkin¬ dir. Eleştirilerin çoğunaysa katılmak mümkün değildir. Çünkü: Kürdistan'da devletlerarası sömürge sistemi kuran devletlerin hiçbiri demokratik değildir. Türkiye, iran, Irak, Suriye demokratik devletler değildirler. Sovyetler Birliği için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Demokratik kurumlar ve demokratik gelenekler açısın¬ dan Türkiye'nin, iran, İrak, Suriye olmadığı bilinmektedir. Fakat, Türkiye'nin Kürdistan'ı yönetmesinde de demokratik kurumları, de¬ mokratik gelenekleri görmek olası değildir. Kürdistan'da insan hak¬ larının kırıntısı bile yoktur. Durum buyken soyut bir demokrasi isteği çok anlamlı görünmemektedir. PKK'nın demokratik değerter açısın¬ dan eleştirilmesinde bu konulara da dikkat edilmelidir. Örneğin Tür¬ kiye, Kürdistan'ı illegal güçleriyle yönetmektedir. Soyut demokrasi tartışmaları, demokrasi isteği, bu devlet terörünü geriletebilir mi? Kararnamelerin sadece Kürdistan için hazırtandığı ve Kürdistan'da uygulandığı açık bir gerçektir. Kürdi.stan'da demokrasiyi kurmak ve geliştirmek, çok âesliliğin oluşmasına engel olmamak, çeşitli görüşlerin varlığını kabul etmek, "tek geçerli olan bizim söylediğimizdir", anlayışında olmamak, el¬ bette önemlidir. Fakat, Türkiye, iran, Suriye, Irak gibi devletlerin de¬ mokratik olmayan yapılarını da hiçbir zaman gözden ırak tutmamak gerekir. Bu incelemede, Kürt aydını konusunun bazı boyutlarına dikkat 8 çekilmiştir. Bu konunun çeşitli incelemelere ve eleştirilere ihtiyaç duyduğu da bilinmektedir. Bu incelemenin sonunda, Amerika Birleşik Devletleri'nde faali¬ yet gösteren, "The Fund For Free E^press/on" kurumunun iki mek¬ tubuna, O mektuplara tarafımızdan verilen cevaplara da yer veril¬ miştir. Gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun yazısı ve o yazıya verilen cevap, yine, kitabın sonunda yer almaktadır. Bu mektupların ve ya¬ zıların da aydınlar sorunuyla yakından ilgili olduğu düşünülmekte¬ dir. Bu incelemeyi yayınlayan, iyi bir yayın olması için gerekli litizli- ği gösteren "Vu/tK/tep-Vay/n'^ teşekkür ediyorum. Temmuz 1991 Ankara İsmail Beşikçi KURT AYDINI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER^*) Türkiye'de Kürtçe yasaklanmış bir dildir. Kürt adının ve Kürdistan adının kullanılması yasaklar kapsarnmdadır. Kürtlerden, Kürtçe'den, Kürtlerin ulusal ve demokratik hak¬ larından söz edenler, Türk insanlarının milli duygularını ze¬ deledikleri, rencide ettikleri gerekçesiyle yargılanmışlar, ce¬ zalandırılmışlardır. Türkiye'de yaşayan herkesin anadili. Türkçe'dir" şeklinde bir yasa bile yapılmıştır. Bu yasayı uy¬ gulamak için çaba gösterilmiştir. Bu, ve 2932 sayılı olup Türkçe'den 19 Ekim Başka 1983 tarihli Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkmda Kanun" adını taşımaktadır. Bu ve benzer konularla ilgili olarak Türk Devleti'nin politikası eleştirilebilir. Bu ırkçı ve sömürgeci konularda çok şey söylenebUtr. Bu, elbette gerekli ve yararlı bir çalışmadır. Fakat, konujm başka bir açıdan daha irdelemek gerekmektedir, l Bu incele¬ menin amacı budur. Bu incelemede, Kürt aydmlanyla ilgiU bazı düşünceler ifade edilmeye çalışılacaktır. (*) insan Haklarj^ Derneği, İstanbul Şubesi'nin 15 Aralık 1990'da düzenle¬ diği "Kararnameler ve Anadil Hakkı" konulu Panel'de yapılan konuş¬ manın, gözden geçirilmiş ve genişletilmiş ikinci bölümü (Bk. Yeni Ül¬ ke, Sayıl O, 23 Aralık 1 990) Panel'in öteki konuşmacısı, Av. Kamber Soypak'tır. Panel, İHD istan¬ bul Şubesi sekreteri Hüseyin Aygül tartından yönetilmiştir. Panel'in açış konuşmasını, İHD İstanbul Şubesi Başkanı Av. Ercan Kanar yapmıştır. Panel istanbul'da, Tabipler Odası Konferans Salonu'nda düzenlen¬ miştir. 1. Türk yönetimi. 12 Haziran 1991 tarihli ve 3713 sayılı yeni bir yasa çı¬ karmıştır. 'Terörle Mücadele Yasası" denilen bu yasanın 23/e madde¬ si, yukarıda sözü edilen yasağı kaldırmaktadır. Fakat yeni yeni yasak¬ lar getirmektedir. Bu, "hak-hukuk", "adalet" gereği yapılmış bir yasa değildir. Bu yasanın ilgili maddesinin yapılmasında ve yorumlanma¬ sında Kürtlere ve Kürt kültür özelliklerine karşı en ufak bir sevgi bes- 1.1 Kürtlerin Ortadoğu'daki nüfusu 30 milyonu aşkındır. Kürdistan'm ülke olarak genişliği 550 bin kilometre karenin lenmemektedir. Kürtlere ve Kürt kültürüne karşı en ufak bir dostluk hissi açıklanmamaktadır. Bu değişikliğin Kürdistan'daki ve Türki¬ ye'deki gelişmelerin, iç ve dış dinamiklerin, iç ve dış dayatmaların ka¬ çınılmaz kıldığı bir değişiklik olduğu anlaşılmaktadır. Bu ilişkilerin çar¬ pıcı bir örneği Efe Özal'ın düğününde yaşanmıştır. Düğünde Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Yıldırım Akbulut, bir önceki Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve beraberlerindekiler aynı ma¬ sada oturmaktadırlar. Geceye katılan sanatçılardan ibrahim Tatlıses, programını icra ederken, bir tane de Kürtçe türkü söylemek için Cum¬ hurbaşkanı Turgut Özal'dan izin almıştır. Cumhurbaşkanı, "Yasağı da kaldırdık, sakınca yok" diyerek izin vermiştir. İbrahim Tatlıses, Kürtçe türküsüne başlar başlamaz bir önceki Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Başbakan Yıldırım Akbulut düğün salonunu terketmişlerdir. Böyle¬ ce, Kürtçe türkü söylenmesini protesto etmişlerdir. (Bk. Cumhuriyet, 28 Nisan 1991) Bu, birtakım değişikliklerin sevgiyle, Kürtlerin ve Kürt kültürünün yara¬ rı düşünülerek yapılmadığını, iç ve dış kamuoyunun biraz olsun sesini kısmak amacıyla yapıldığını açıkça göstermektedir. Sıvan Pervver'in Mezopotamya Müzik Üretim tarafından hazırlanan "Kırivo" isimli Kürtçe kasetine "Türkçe yapıt" diye izin verilmiştir. İzin, Kültür Bakanlığı tarafından verilmiştir. (Bk. Cumhuriyet, 21 Mayıs 1991) Bu neyi gösterir? Bu bilinçli, hesaplı tavır bir şeyi açıkça gösteriyor. Kürtler ve Kürt dili, Kürtçe hâlâ inkâr ediliyor. Kürtçe kaset yasaklanmıyor, Kürtçe kasete izin veriliyor ama, "bu zaten Türkçe yapıttır" deniyor. Türk mevzuatın¬ da Kürtçe'nin adının geçmemesi, ileride, müsait bir zamanda, Kürt¬ çe'ye ve Kürtlere verildiği söylenen bu hakları tekrar geri alabilmek, yok sayabilmek amacını taşımaktadır. Kürtlerin, Kürtçe'nin adı geç¬ mezse, "... bizim mevzuatımızda zaten böyle bir etnik grubun, böyle, bir dilin adı geçmiyor" denecektir. Burada Türk yöneticileri büyük bir yanılgı içindedir. Şu husus artık be¬ lirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır: Türk sömürge yönetimi ne tür önlem¬ ler alırsa alsın, Kürdistan'daki toplumsal ve siyasal gelişmeleri daha geri bir çizgiye çekemeyecektir. Kürt halkının siyasal kültürü günden güne daha da yoğunlaşacaktır. Kürt halkı çağın gereklerini daha sağ¬ lıklı bir şekilde kavrayacaktır. Kürt ulusunun özgürlükçü ve bağımsız¬ lıkçı bir çizgide tavır ve davranış göstermesine hiçbir güç engel ola¬ mayacaktır. Türk sömürge yönetiminin ne kadar derin içinde olduğu gittikçe daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır. 12 bir yanılgı üzerindedir. Buna rağmen Kürtlerin ulusal varlığı hâlâ inkâr edilebilmektedir. Kürtçe'nin bağımsız bir dil olup olmadığı hâlâ konuşulabilmektedtr, tartışüabilmektedir. Türk üniver¬ sitelerinde, hâlâ Kürtlerin Türklüğünü ispatlamaya çalışan profesörler vardır. Türk üniversitelerinde "Kürt Türkleri" adı ,altmda dersler okutulabilmektedir. Bütün bunlar nasıl olabilmektediı? Burada büyük bir zıthk var. Hem 30 milyonu aşkm bir nüfusa sahip olacaksm, hem de "Kürtler millet mi¬ dir, halk mıdır; Kürtlerin bağımsız dilleri var mıdır; Kürtle¬ rin millet olma özellikleri var mıdır..." gibi birtakım tartışma¬ lar olacak. Hem Ortadoğu'da 30 milyonu aşkm bir nüfusa sahip olacaksm, 550 bin kilometre kare genişliğinde toprağı¬ nız olacak, hem de birtakım siyasal otoriteler, Kürtçe'si ya¬ saklayabilecekler, "Herkesin anadili Türkçe'dir" buyuran, "aksini iddia edenler haindir" buyuran kanunlar yapabile¬ cekler... İşte burada Kürt toplumunun önemli bir zaafı ile karşı karşıya kalıyoruz. Kürt toplumunda bir hastalık var. Bunu irdelemeye çalışmak gerekir. Bu konuda Kürt aydım dediği¬ miz kategorinin ciddi, bir şekilde ele alınması gerekir. Kürt aydmlan hakkında kısaca, şunu söylemek mümkündür. Kürt aydmı, Türk aydmınm kötü bir kopyasıdır. Bu konuyla ilgili olarak birkaç örnek vermenin gerektiği kamsındayım. I. ENTİERNASYONALİST KÜRTLER Kürtler enternasyonalizmi hep kendi kimliklerini gizle¬ mek, kendi kimliklerini vurgulamamak için kullanmışlardır. Enternasyonalizmin böyle bir yorum kuşkusuz, sakattır. böyle bir Uluslararası yorumu dayanışma, yoktur; ancak, ulusların eşit koşullar İçinde, sözü edilen birlikte yer almalanyla gerçekleşebilir. Entemasyonalist anlajaşa sahip Kürt¬ leri İki grupta ele almak mümkündür. A. Komünist Entemasyonal'ci Kürtler 1) 1972 yılı Ekim ayı. Diyarbakır'da, Dicle Nehri kıyısın¬ daki askeri tutukevlndeyiz. Bir görüşme sırasında arkadaş¬ larımızdan rahmetli Edip Karahan kendisini ziyarete gelen yalanlarıyla Kürtçe konuşuyordu. O zaman herkes herkesin 13 ziyaretine çıkabiUyordu. Ziyaret açık havada, bahçede yapılı¬ yor, ziyaretçilerle tutsakları dikenli tel örgüler aymyordu. Zi¬ yaret alanı genel olarak kalabahk olurdu. Gerek ziyaretçiler tarafı, gerek tutsaklar tarafı her zaman kalabalıktı. Ziyaret¬ çilerin bulunduğu tarafta askerler de olur, konuşmaları iz¬ lerlerdi. Askerler Edip Karaharim Kürtçe konuşmasma şiddetle tepki gösterdiler. Edp Karahan bu tepkilere hiç aldırmadı, Kürtçe konuşmayı sürdürdü. Ziyaretçi yakmlan da gayet ra¬ hat bir şekilde Kürtçe konuşuyorlardı. Bu durumu, askerler tutukevi yöneticilerine, komutanlanna haber verdiler. Edip Karahan Kürtçe konuşmasını sürdürüyordu. Tutukevi yöne¬ ticisi subay bu manzara karşısında büjoik bir tepki gösterdi. "Burası Türk yurdudur; burada Türkçe'den başka bir dü ko¬ nuşulamaz; Türk vatamnda Türkçe'den başka bir dil konur şulması yasaktır..." diye bağırdı. Aslmda, daha başkaları da, örneğin köylüler de ziyaretçlleriyle Kürtçe konuşuyorlardı. Subaylar ise daha çok Edip Karahanlm tavır ve davramşlanyla ilgileniyorlardı. Edip Karahan ve ziyaretçileri ısrarla ve bilinçlice Kürtçe konuşuyorlardı. Subaylar tepkilerini arttır¬ dılar. "Burası Türk vatamdır, Türk ülkesidir; burada Türk¬ çe'den başka bür dil konuşu],amaz, yasaktır..." gibi öfkeli söz¬ lerini yoğunlaştrrdilar. Ziyaretlerde Türkçe'den başka bir dil konuşulamayacağma dair birtakım yönetmelik hükümlerin¬ den söz ettiler. Edip Karahan, bu tehditlere, yasaklara, emir¬ lere hiç aldırmadı. Kürtçe konuşmasım sürdürdü. Tutsak¬ larla tutukevi arasında çıkan ciddi tartışma giderek büyüdü. Subaylar, eğer böyle giderse, görüşmenin kesileceği tehdi¬ dinde bulundular. Gerginlik öğleden sonraki görüşmede or¬ taya çıkmıştı. Bitinceye kadar öylece sürdü. Ertesi gün, tutukevinin çeşitli yerlerine, ziyaretlerde Türkçe'den başka bir dil konuşulamayacağma dair emirleri ihtiva eden bildiriler yapıştırıldı. Bu emirler tehdit unsurunu da İçeriyordu. Örneğin, havalandırmada büjmkçe bir direk var, oraya yapıştırılmıştı. Koğuşların giriş kapılarına, ye¬ mekhanenin ve tuvaletin kapılanna, İç kapüara vs. bu emir¬ ler yapıştuılrmştı. Kürt arkadaşlar bu emirleri okuyorlar ve "hah hah haaa..." yaparak gülüşüyorlardı. Bendeki izlenim ise şu: Emrin, yasağm içeriğiyle, bunları yazan tutukevi yö- 14 netlclleriyle alay ediyorlardı, fakat, bu emre, bu yasağa her¬ hangi bir tepld göstermlyorlardı. Böyle bir emre ve yasağa tepki nasıl olabilirdi? Herhalde Edip Karaharim görüşme sı- rasmda gösterdiği tavır ve davramş gibi olurdu. Fakat, bu¬ nun sadece belirli bir yerde ve o an İçin gösterilen bir tavır ve davranış olmaması gerekirdi. Halbuki, devrimci olan, entemasyonalist olduklarım vurgulayan, Markslst-Lenlnlst olduklarım söyleyen Kürtlerde böyle bir bilinç yoktu. Kürtlerin okur-yazarlan günlük İş¬ lerde genel olarak Türkçe konuşurlar. Devrimci olanlarda bu tavırlar ve davramşlar belki daha rahat bir şekilde İzlene¬ bilir. Kürtçe'yi gayet rahat ve doğru konuşan iki Kürt düşü¬ nelim. Eğer bu Ikl Kürt Türkçe de biliyorlarsa, konuşmeılanm hep Türkçe yapıyorlar. Bu durum 1960'h ve 1970'll yıllarda böyleydi, şimdi de böyledir. Okur-yazar Kürtler, dev¬ rimci Kürtler kendi dost değildirler. dillerine, anadillerine, yani Kürtçe'ye Neden acaba? Kürt toplumunun bir zaafı var. Bu zaafla ilgili olarak aydınlar kategorisinin İrdelenmesi gerektiği kamsmdayım. Kürtler, tutukevi yönetiminin emir, yasak ve tehdit İçeren bildirilerini okuyorlar, "hah hah haaa..." yaparak gülüşüyorlar, fakat ciddi biı: tepki göstermiyor¬ lar. Tepki göstermek ısrarla Kürtçe konuşmakla olur. Örne¬ ğin, "... sen bizim görüşlerde yasaklıyorsun, biz konuşuyoruz, Kürtçe konuşmamızı bunun için de izin isten¬ mez; ayrıca senin mahkemelerinde de konuşuruz" demek bir tepkidir. Ancak Kürtlerde böyle bir tepki, böyle bir bilinç yoktur. Üstelik bunlarin önemli bir kısmı Kürtçe de bilmesi¬ ne rağmen Türkçe konuşuyor. Eğer ziyaretçi Türkçe biliyor¬ sa, konuşmasım Türkçe yapıyor. O günlerde, Kürtler, kendi aralarında Kürtçe konuştuk¬ ları zaman Türk devrimcileri tarafından "milliyetçi" olmakla suçlamrlardı. Bu suçlama ve eleştiriler, Türkçe bilmeyen köylülere değil, daha çok devrimci ve demokrat öğrencilere yöneltilirdi. Kürtçe Yani Türkçe konuşan de öğrenciler bilen, İçin fakat veya kendi çeşitli aralannda mesleklerden Kürtler için yapılırdı. Kürt öğrenciler de "milliyetçi" olarak suçlanmaktan çok rahatsız olurlardı. Böyle bir suçlamayla ya da eleştiriyle karşılaşmamak için de Kürtçe konuşmak¬ tan. Kürt toplumu olma özelliklerini savunmaktan çok bû- 15 yük tavizler verirlerdi. "Ben entemasyonalisttm" sözü, işte bu tür suçlamaların ve eleştirilerin önüne geçmek için sık sık kuUamhrdı. Temel sorun da burada ortaya çıkıyor. Kendi anadilinden vebadan kaçar gibi kaçmak, sömürgecinin dili¬ ni kullanmak, insanları, devrimcileri entemasyonalist yapar mı? Şöyle bir örnek düşünelim: Türk devrimcileri, Türki¬ ye'de veya Almanya'da Türkçe konuşuyor. Alman devrimcile¬ ri de bu Türkleri "milliyetçi" olmakla suçluyorlar. Bu suçla¬ malar, İdu eleştiriler karşısında. Türk devrimcilerinin tavn nasıl olur? Burada, iki ilişki arasmda elbette çok büjrük bir fark vardır. Almanlarm Türkiye'de veya Türklerin Alman¬ ya'da bulunmasıyla, Türklerin Kürdistan'da bulunması ara¬ smda çok büyük farklıhklar vardır. Türkler Kürdistan'da ırkçı ve sömürgeci bir güçtür. Türkiye Kürdistan için emper¬ yalist emellere sahiptir. Bir de Türkiye'nin yabancı bir güç tarafmdan işgal edil¬ diğini düşünelim. O yabancı gücün Türkçe'yi yasakladığım ve Türklere kendi dilini ve kültürünü dayattığmı düşünelim. Bu durum karşısmda Türk devrimcilerinin tavır ve davranışı nasıl olacaktıı? Nasıl olmalıdır? Bu süreç içinde Türk dev¬ rimcileri entemasyonalist olabilmek için işgalcinin dilini mi konuşacaklardır? İşgalcinin diliyle mi yazıp çizeceklerdir? Ajmı dönemde zaman zaman koğuşlara, idarenin saç- sakal, bıyık keseceği yolunda haberler de gelirdi. Bu tür ha¬ berler üzerine idareye karşı çok yoğun tepkiler oluşurdu. "Saçımızı kestirmeyiz; bıyık bizim namusumuzdur; bıyığımı¬ zı kestirmeyiz!" Bu feodal bir tepki. Aynı zamanda bilinçsiz bir Kürt tepkisi. Kafa kesilecek fakat bıyık kesilmeyecek... Kafasız bıyık ne işe yarar acaba? Bu tepki koğuşta hemen örgütleniyor. "Barikat kurarız; yöneticileri, askerleri içeri sokmayız." Herkes barikatm nasıl kurulacağı konusunda şöyle yerleştiririz; lanca şurada önerilerini masalan, dursun; falanca şu mekhanedeki büyük masayı da Saç-sakal, var. Fakat, de sunuyor. "Dolapları sıralan şuralara koyarız... Fa¬ kesime güç versin... Ye¬ şuraya yerleştirelim.." vs. bıyık yasağma karşı yoğun ve yaygın bir tepki Kürtler anadilleri Kürtçe'nin yasaklanmasına karşı böyle bir tepki oluşturmuyor. Bu tür yasaklar Kürtler¬ de bir tepkinin oluşmasına neden olmuyor. 16 Şunu ifade et- meye çalışıyorum. Kürtlerde eksik olan devrimci bütnç değil¬ dir, Markslst-Lenlnlst bilinç değildir. Kürtlerde eksik olan milli duygudur. 1960'lı ve 1970'li yıllarda da böyleydi; şimdi de böyle. Milli duygu nedir? Milli duygu, sevmesine ve kısaca, ulusal İnsamn, değerlere ülkesini, bağhlığma ulusunu, lUşkln diUnl duygular bütünüdür. Bunu somut bir örnekle açıklamakta yarar var¬ dır. Marie Curie'den söz etmek istiyorum. Kocası Pierre Curie ile birlikte. 1903 ve 191 1 yıllarında iki kere Nobel flzlk ödü¬ lünü kazanmış. Radyoaktiviteyi ve radjrumu keşfeden bir bi¬ lim adamı. Marie Curie bir Polonyalı, Leh... Hayatı daha son¬ ra kızı Eva Curie tarafmdan kaleme alınmış. Bu anlatımlara göre Marie Curie'nin çocukluğu 1870'll yıllarda geçİ3ror. Po- lon3ra da Kürdistan gibi talihsiz bir ülke. Tarihte, çeşitli za¬ manlarda. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu. Rus İıhparatorluğu ve Alman İmparatorluğu arasmda bölünmüş ve paylaşılmış. Marie Curie'nin de çocukluğu, ilkokul hayatı iş¬ galler altında geçiyor. Kitapta. Marie Curie'nin çocukluğuna ilişkin şöyle anlatımlar var: İşgalcilerin dlllertyle Okullarda Lehçe eğitim yasak. eğitim yapılıyor. Çocuklara işgalcinin dilini öğretmek İçin çok büyük çabalar harcaruyor. Dersler işgalcinin diliyle gerçekleştiriliyor. Dersler biter bitmez, düş- mamn öğrttmenl sınıftan ayrılır a3rnlmaz çocuklar sakladık¬ ları yerlerden kitaplarını çıkarıyorlar. Onlan okumaya çalışı¬ yorlar. Kendi aralannda Leh diliyle. anadlUeriyle konuşuyorlar. İşgalci askerlerin, polislerin kendi köylerinde, kasabalarında gerçekleştirdikleri işleri, işkenceleri vs. anla¬ tıyorlar. Çocuklar kendi bildiklerini arkadaşlarma anlatıyor¬ lar. Lehistan'a bağlılıklarını, Lehlstan'm güzeUiklertnl anlatı¬ yorlar. Kendi anadlUeriyle konuşmanm, kendilerini rahatlattığını söylüyorlar. Düşmamn eğitim sistemini, öğret¬ menini vs. eleştiriyorlar. İşgalcinin öğretmeni suufa gümeden hemen önce bu kltaplannı jdne glzUyorlar, İşgalcinin di¬ line dönüyorlar. Bunlar 6-12 yaş arasındaki çocuklar. Bu tavırlan, bu davranıştan nasü öğrenmişler? Elbette aile çev¬ relerinden, daha geniş toplumsal çevreden. Bu çocüklann düşüncesine, tavır ve davramşına egemen olan, onlara heye¬ can veren milli duygudur. Bu anlamda müli duygunun Kürt- 17 lerde oluşamadığım veya çok cılız olduğunu anlatmaya çahşıyorum. Kürt toplumunda rrkçı ve sömürgeci dayatmalara yatkınlık var. İrkçı ve sömürgeci dayatmalara karşı bir tepki oluşmuyor. Bu tavım ve davramşm bazı tarihsel ve toplum¬ sal nedenleri olduğu açıktır. Bu noktada, Kürtlerin okumuş- yazmış kesimleriyle ilgili, "aydm" dediğimiz kategoriye girebi¬ lecek olanlarıyla ilgili bazı şeyler söylemeye çalışıyorum. Bu kesimde önemli bir zaaf var. Bunu ifade etmeye çalışıyomm. Burada ifade edilen milli duygu anlayışınm, ırkçı bir içe¬ rik taşımadığı hemen anlaşılmaktadır. İrkçı İçerik taşıması şöyle dursun, ırkçı baskılara karşı kendini savunmaktadır. Eşitlikçi olduğu açıktır. Baskı ve zulme karşı olduğu için, ulusal değerleri, gaspedümiş haklan savunduğu için, başka uluslann ulusal değerlerine saygılı olduğu için insancıldır, çağdaştır. Bu tür bir milli duygu anlayışımn hiçbir ulus için tehlike teşkil etmediği besbellidir. Kürtlerde mÜll duygu, an¬ cak, başka uluslara, örneğin komşu uluslara karşı saldır¬ ganlık taşıdığı zaman tehlikeli olabilir, ömeğln, Türkleri, Araplan ve Farslan, devlet zoruyla ve devlet terörü aracıhğıyla asimile etmeye çahşmak, bunun için çaba harcamak tehlikeli olabilir. Ortadoğu'da. Türkler için. Araplar ya da Farslar için, ne günümüzde, ne kısa vadede, ne de orta ve uzun vadede böyle bir tehlike söz konusu değildir. Kendileri çok büjKik ırkçı ve sömürgeci baskılar karşısında bulunan Kürtlerin, Kürt kültürünün, bu baskılardan kurtulmak ve herkesle eşit olmak için gösterdikleri çabanm "ırkçılık", "şo¬ venizm" olarak değerlendirilmesi çok büyük bir yanılgıdır. Bu, Kürtleri küçük düşürmeyi, aşağılamayı amaçlamakta¬ dır. Çünkü, Türk devrimcileri milliyetçilik kavramma kötü. olumsuz bir anlam yüklemektedirler. Aslmda, milliyetçilik, ulusçuluk kavramlarma kötü, olumsuz bir anlam yüklen¬ mesi de isabetli değildir. Milliyetçilik, ulusçuluk, ancak öteki uluslara saldırgan emeller beslediği zaman, ömeğln onlan asünlle etmeye giriştiği zaman olumsuzdur. Yoksa, ulusun, ulusal değerlerini savunan, eğiten bir mllllye.tçilik. tehlikeli değildir. onu bu yönde bilgilendiren ve ulusçuluk anlayışı olumsuz ya da Öte yandan "ezen ulus rnllllyetçlliğf ile "ezilen ulus milliyetçiliği" arasında herhangi bir aynm yapıl¬ maması da yanlış bir tutumdur. Saldırgan, asünllasyoncu Türk milliyetçiliği ile. her türlü ırkçı ve sömürgeci saldırılara 18 karşı kendisini korumaya. Kürtleri komşulan uluslarla eşit kılmaya çahşan Kürt milliyetçiliğini aym kefeye koymak art niyetli bir tavırdır. Bu tavır, Markslst-Lenlnlst kavramlarla, devrimci ideoloji İle ne kadar süslenirse süslensin, çirkinlik¬ ten kurtulamaz. 2) Bu konuyla ilgili olarak bir örnek daha vermek istiyo¬ rum. Yalnız bundan önce, bu olayla bağlantılı olduğu İçin bazı olgular ve süreçler üzerinde durmak gerekiyor. 2 Mart 1973 Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Tutukevl'ndeyiz. Dicle Nehri kıyısmdaki gözaltı ve tutukevi koğuşlan ve hüc¬ releri... O şıralarda. Sıkıyönetim Tutukevi'ne, Siverek'ten, Muş'tan, Tunceli'den, Kürdistan'm çeşitli bölgelerinden çok sa3ada genç insan getiriliyordu. Bunlar, poliste. mÜli emni¬ yette uzun süre sorgulanıyorlardı. Bu sırada İşkence görü¬ yorlardı. Fakat sıkıyönetim yöneticileri, 1973 yılınm başın¬ dan İtibaren başka bir dayatmayı daha gündeme getirmeye başladı. Gözaltı süresi biten ve sıkıyönetim tutukevine, ko¬ ğuşlara getirilen bazı genç insanlan gene emniyete, sorguya götürme çabası vardı. Ocak ve Şubat aylarmda bu şeküde, MİT'e götürülen, yeniden işkenceye alman ve sorguya çeki¬ len gençlerin sayısı arttı. 1973 jolınm Şubat rek'ten çok sayıda aymm sonlannda, devrimci genç geldi. koğuşa Bunlar uzun Sive¬ süre emniyette tutulmuşlar ve çok ağır işkence görmüşlerdi. Ko¬ ğuşlarda başlanndan geçenleri uzun uzun anlattılar. 2 Mart 1973 günü bunlardan bir kısmı yine emniyete, sorguya gö¬ türülmek istendi. Arkadaşlar, gençlerin sorgu için verilme¬ yeceğini, çünkü emniyette işkence yapıldığım söylediler. Tu¬ tukevi yöneticileri, başta yarbay olan müdür, "işkence yapılmayacak, kıUanna bile dokunulmayacak" diye söz ver¬ di. Buna güven landı. rağmen koğuş duyulamayacağı, 2 Mart temsilcileri tarafından bu arkadaşlann 1973 günü, tutsaklarla tutukevi yöneticileri arasmda geçen tartışma gece yansına sonra bazı arkadaşlar sözlere verilmeyeceği vurgu¬ yataklarma kadar sürdü. çekildiler. Daha Tutukevinde gergin bir hava vardı. Kimse yakm geleceğin ne getireceğini kestlremiyordu. Tutuklulann sinirleri iyice gerginleşmişti. Herkes birbirine sükunet tavsiye ediyordu. Bu arada, asker¬ ler koğuşlara girip istedikleri insanlan almasmlar diye, giriş 19 kapısımn arkasma barikat kuruldu. Dolaplar, masalar, ran¬ zalar vs. kapmm arkasma yerleştirildi. Bazı arkadaşlar bari¬ katm üstünde nöbet tutmaya başladılar. Bu psikolojik ortam içinde, vakit henüz alaca karanlık¬ ken, bazı arkadaşlar henüz kuş uykusuna geçmişken, hava¬ landırmadan başladı. ayak sesleri, koşuşmalar, fısıltılar gelmeye Daha sonra megafondan gümbür gümbür bir ses yeri göğü inletti: "5 dakikaya kadar koğuşu terketmedlğlnlz taktirde koğuşlara ateş açılacak." Ve emir birkaç kere tek¬ rarlandı. Herkes yataktan kalktı. Zaten giyinik olmayan yok¬ tu. Yataklara giyinik bir vaziyette ve tetikte uzanmışlardı. Herkes endişe içinde, ne var ne oluyor diye birbirine soru¬ yordu. Koğuş temsilcisi arkadaşlar tutukevi müdürüyle Ülşkl kurmaya çalıştılar. Fakat, havalandırmadan, sövgü. ha¬ karet, aşağüama ve tehditten başka bir şey duyulmuyordu. "Hepinizi geberteceğiz", "Ananızı s..." diye gürlüyorlardı. Üs¬ telik bunlar o zamana kadar koğuşlara gelen askerlerin ses¬ leri ve tavırlan değildi. Koğuşlarda panik belirmişti. Böyle bir ortamda, koğuş pencerelerinden, koğuşlann içlerine doğ¬ ru ateş edilmeye başlandı. Hakiki mermilerle ateş ediyorlar¬ dı. Herkes ranzalann altma. kıyılara, köşelere gizlenmeye başladı. Koğuştaki panik biraz daha arttı. Kurşunlarm he¬ men arkasından, koğuşlara sis bombalan, göz yaşartıcı ve ses bombalan atıldı. Kimse kimseyi göremez oldu. Bu bombalarm boğucu etkilerini önlemek için herkes pencerelere doğru üşüşmeye başladı. Fakat pencerelerde süahh insanlar ateş vaziyetinde bekliyorlardı. Hakaret ve tehdit yağdınyorlardı. "Hepinizi geberteceğiz..." "Ananızı s..." Boğucu etkiler gittikçe daha da artmaya başladı. Herkes ana gülş kapışım açıp havalandırmaya çıkmak istiyordu. Fakat giriş kapısımn önüne barikat kurulmuştu. Havalandırmaya çıkmak imkan¬ sızdı. Etraf karanlıktı. Elektrikler kesikti. Boğucu ve göz ya¬ şartıcı bombalann etkilerini gittikçe arttırması üzerine bari¬ kat kısa zamanda bozuldu. Herkes can havliyle kendlslıil havalandırmaya atıyordu. Havalandırmada ise. sopa ve iş¬ kence vardı. Güvenlik görevlileri, havalandırma kapısından itibaren iki sıra oluşturmuştu. Keneırlan, coplu ve silahlı askerler ta- raıfmdan oluşturulmuş uzunca bir koridor. İşte. havalandır- 20 maya çıkabilenler, bu güvenlik görevlilerinin hakaret ve söv- güleriyle birlikte coplan, dipçikleri, tekme, tokat ve yummk- lanyla da karşılaşıyorlardı. Bir kez havalandırmaya çıktık¬ tan sonra, bu koridora girmekten Koğuşlar böylece boşaltıldı. başka Koğuştaki bütün çare yoktu. eşyalara el kondu. Bir yığm yasaklamalar, kısıtlamalar getirildi. Böyle bir dayak ve işkenceden sonra, olaylarm elebaşısı olduklan gerekçesiyle, 40 kişiyi ayırdılar ve hücrelere koydular. Bu hücreler, koğuşlardan biraz uzaktaydı ve aralannda hiçbir bağlantı yoktu. 40 kişi arasmda ben de vardım. Hücrelerde elektrik yok. Özel olarak karanlıkta bırakılmış. İkişer ikişer yerleştirildik. Doğal olarak hiçbir şey yok. Ne kitap, ne gaze¬ te... hiçbir şey. Günde bir kere asker nöbetçilerin gözetimin¬ de tuvalete gitmeye izin veriliyor. Yanımızda saat var. Fakat, zamam ölçmek oldukça güç. Arkadaşlar zaman zaman tür¬ kü söylüyorlar. Nöbetçi askerler türkü söylemeye, özellikle Kürtçe türküler söylemeye şiddetle karşı çıkıyorlar. Buna rağmen arkadaşlar türkü söylüyorlar. Anlatmaya çahşacağmı esas konu da bununla ilgili. Birgün bir arkadaşımız Kürtçe türkü söylemeye başladı. "Berlvan" isimli türküyü söylüyordu. Sesi çok güzeldi. Tür¬ kü söylemeye başladığı zaman herkes kendisini İlgiyle, dik¬ katle dinlerdi. Arkadaşımız, istek veya rica kendi istediği zaman türkü söylerdi. üzerine Zamana, değil, mekâna ve günün koşullanna göre de ne söyleyeceğini iyi saptardı. "Be- rivan" isimli türküyü söylemeye başladığmda. hücrelerdeki bütün arkadaşlar sessizce onu dinlemeye koyuldular. Fakat, türkü henüz bitmeden, ortasma büe gelmeden, başka hüc¬ relerden bir arkadaş, "Manda 3mva yapmış söğüt dahna"ya benzer bir türkü okumaya başladı. Bunun üzerine, hücre¬ lerden, bu tavır ve davramşa itirazlar yükseldi. Çünkü çok rahatsız edici bir durumdu. Bu itirazlarm, "bu güzel türkü¬ yü dinlerken sen nereden çıktm?" gibi bir anlamı vardı. O arkadaş da kendisine yapılan bu protestolara şu karşıhğı verdi: "Ben entemasyonallstlm, arkadaşlar!.." Kürtçe türkü dinlemeye tahammül edemiyor; Türkçe türkü söylüyor ve "Ben entemasyonallstlm" diyor. Akıl almaz bir anlajaş. Ben, entemasyonalist anlayışm milli duygulan ufaladığım, parça- ladığmı, yokettlğinl Kürtlerde gördüm. Başka ülkelerde, baş¬ ka uluslarda, bu durumu net bir şekilde izlemek mümkün 21 değildir. Örneğin Marksisti, Türk Fransız Marksisti, Marksisti, Yunan Rus Marksisti, Marksisti, Arap Amerikan Marksisü... var. Fakat Kürt Marksisti yok. Çünkü Kürtlüğü¬ nü vurgulamıyor; Kürtlüğünden kaçarak, "Ben entemasyo- nallstim" diyor. Enternasyonalizm, Kürtlüğü gizlemenin bir örtüsü... 1960'h yıllarda. "Ben entemasyonallstlm" sözü Kürtler tarafmdan sık sık kullanılıyordu. O zaman Kürtler, daha çok Türkiye İşçi Partisi içinde. Fikir Kulüpleri Federasyonu içinde, 1960'h yıUarm sonlanna doğru da Devrimci Doğu Kültür Ocaklan içinde örgütleniyorlardı. Türkiye İşçi Partisi sosyalist devrim anlayışım savunuyordu. Devrimci Gençlik Federasyonu içinde örgütlenen Kürtler de vardı. Dev-Genç çoğunlukla Milli Demokratik Devrim tezini savunuyordu. 1971 rejiminde, gözaltma alman ve tutuklanan Kürtler daha çok, davalarmm görüldüğü Diyarbakır'a getiriliyorlardı. Bu süreç içinde, "Ben entemasyonalistim" sözü Kürtler tarafm¬ dan daha çok söylenir oldu. Kürt arkadaşlar, yerli-yersiz, zamanlı-zamansız, sık sık, "Ben entemasyonalistim" diyor¬ lardı. Hatta, genel olarak çoğul "biz" sözcüğü bile kuUamlmıyordu. "Biz entemasyonalistiz" sözü daha az duyulurken, "Ben entemasyonalistim" daha çok şunun için söyleniyordu: 1971 döneminde, Diyarbakır-Sürt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı'nda görevli askeri savcılar, hazırladıklan iddiana¬ melerde, tarihte Kürt diye bir milletin olmadığım, herkesin Türk olduğunu, Kürtçe diye büinen bağımsız bir dil olmadığmı. Kürtçe'rün Türkçe'nin bir lehçesi olduğunu iddia ediyoriardı. Bunları ispat edebilmek için binblr türlü yalanadolana tenezzül ediyorlardı. Kürtlerden ve Kürtçe'den, Kürt¬ lerin ulusal ve demokratik haklanndan söz edenlerin suç iş¬ lediklerini, cezalandırılmalan gerektiğini vurguluyoriardı. Kürtlerden ve Kürtçe'den söz edenleri tehdit etmeyi hiç ih¬ mal etmiyorlardı. Bu durumda Kürtlere düşen görev, elbet¬ te, Kürtlerin ve Kürtçe'nin varlığım savunmaktı. Devrimci Doğu Kültür Ocaklan'na mensup arkadaşlann bunu bilinçli ve kararlı bir şekilde, coşkuyla yapması gerekiyordu. Fakat 1971 yılı yaz aylannda. özellikle Seyrantepe Gözaltı koğuşla- nndakl izlenimlerim bu merkezde değildir. Türkiye İşçi Par¬ tisi ve Devrimci Doğu Kültür Ocaklan'na mensup bazı arka- 22 daşlar böyle düşünmüyorlardı. Kürtleri. Kürtçeyi savunma- nm "sağcılık", devrimciyiz; "milliyetçilik" olduğunu biz entemasyonalistiz; söylüyçrlardı. milliyetçilik ve "Biz sağcüik kokan önerileri kabul edemeyiz..." diyorlardı. Kürtlerin varlı¬ ğım ve Kürtçe'yi savunmak istemiyorlardı. Halbuki. 1971 koşullan dikkate almdığı zaman, en devrimci, en demokrat tavır buydu. Çünkü, Kürtçe ve Kürt kültürü üzerinde çok yoğun bir baskı vardı. Savcılar Kürtlerin varlığmı inkâr ede¬ bilmek için her şeyi mubah sayıyorlardı. Bu durumda, Kürt¬ lerin ve Kürtçe'nin varlığmm savunulması kaçmümaz bir gö¬ rev olarak kendisini dayatıyordu. O zaman tutukevinde. Batman, Silvan. Kozluk. Ergani, Diyarbakır gibi Kürt şehirlerinde Devrimci Doğu Kültür Ocaklan kurulmuştu. Çeşitli yerlerdeki kurucular arasında; 18-20 yaşlarmda gençler, köylüler. İşçiler vardı. öğretmenler, esnaftan İnsanlar, Onlar Devrimci Doğu Kültür Ocakla- n'nı savunmak isttyorlardı. DDKO'mn, baskı altmda tutulan ve yok edilmeye çalışılan Kürt düini ve kültürünü yaşatmak, bu baskılara karşı bir bülnç oluşturmak için kurulduğunu anlatmak istiyorlardı. Bazı avukat, doktor ve öğrenci arka¬ daşlar da onlann bu tutumlannı ve davramşlanm engelle¬ meye çalışıyorlardı. Şöyle diyorlardı: "Biz DDKO'nı boş zamanlanmızı geçirmek için kurduk. Burada, gazete okujrup sohbet ediyoruz. Biz DDKO'nı Türk¬ çe bilmeyenlere Türce öğretmek için kurduk. gidip kumar mı oynayalım! Boş zamanlarda, Kahvehaneye işten sonra, burada oturup sohbet ediyoruz, gazete okuyoruz... Siz aske¬ ri savcınm karşısında böyle söyleyin, Kürtlerden, Kürtçe'den isöz etmeyin. Böyle söylerseniz tahliye olursunuz. Tahliye olunca, dışanda. 5toe esas düşünceniz doğrultusunda faali¬ yette bulunabilirsiniz. Ama Kürt olduğunuzu vurgularsamz. Kürtçe'ye baskı yapıldığım vs. söylerseniz çok ağır cezalarla karşılaşırsınız. İçeride, cezaevinde kalmak marifet değildir, önemli olan dışanda olmaktır. Dışanda olmadan hiçbir şey yapılamaz. Hem ,biz İnsanlarız. Devrimciler, devrimci insanlarız. entemasyonalist Entemasyonalist olanlar, dil gibi. kültür gibi konulara fazla ağırlık vermezler. Sosyalist toplum kurulunca bu gibi konular kendiliğinden çözümlenir..." 1971 yılı yaz aylan. Seyrantepe'dekl gözaltı ve tutukevi V 23 koğuşlarma henüz gelmişiz. Bu tür propagandalar, milli duyguları biraz daha diri olan genç İnsanlara karşı, çeşitli zamanlarda ve çeşitli vesilelerle sürekli yapılıyor. Aym yıl Ekün ayı sonlannda. Dicle Nehri kıyısmdaki sı¬ kıyönetim gözaltı ve tutukevi koğuşlanna taşmdık. Benzer propagandalar orada da sürdü. İnsanlar, Askeri Savcıhğa ifadeye götürülürlerken kendilerine benzer şeyler söylenirdi. Nasıl bir tavır ve davramş içinde olmalan gerektiği anlatılır¬ dı. Ankara ve İstanbul DDKO davası, 12 Aralık 1971 'de başladı. Diyarbakır. Batman. Silvan, Ergani. Kozluk DDKO davalan da 1972 yıh başlarında başladı. Sonra bu iki dava birleştirildi, tek bir dosya haline getirildi. Benzer propagan¬ dalar, dava öncesinde de. dumşmalar sırasında da hep sür¬ dürüldü. Bütün bunlara rağmen bazı tutuklular kendi ara¬ lannda. DDKO'nm, Kürt varlığım, Kürt dilirü ve kültürünü savunmaları gerektiği konusunda çok ciddi çahşmalar sür¬ dürdüler. Ankara ve İstanbul DDKO'na mensup, önce 6 kişi, daha soma da 9 kişi ciddi siyasal savunmalar yaptılar. Bu dönemde "Ben entemasyonalistim", "Biz entemasyo¬ nalistiz" sözleri sık sık duyulurdu. Bir avukat arkadaşım şöyle demişti: "Ben entemasyonalistim. Doğacak çocuMan- mın admı Cengiz koyacağım, Alpaslan Mete koyacağım..." Bunun entemasyonalist bir tavır ve davranış olmadığı, en¬ temasyonalist bir düşünce olmadığı açıktır. Çünkü, Kürtle¬ rin çocuklarma. Cengiz, Alpaslan, Mete gibi Türk isimleri koymalan yasa gereğidir. Kürt isimleri konulması yasaktır. Öyleyse, Kürtlerin çocuklarma bu tür isimler koyması enter- nasyonalist bir düşünce, tavır veya davramş değildir. Bu, ırkçı ve sömürgeci dayatmalara boyun eğişin devrimci bir terminolojiyle örtülmeye, gizlenmeye çalışılmasıdır. Halbuki, 12 Mart 'tan önce, gerek Türkiye İşçi Partisi çahşmalan için¬ de, gerek DDKO faaliyetleri sırasında, Kürt diline ve Kürt kültürüne yapılan baskılar daha sık konuşulurdu. 1971 rejiminde, Diyarbakır'da pek açık ve belirgin bir şekilde görülmeyen farklı bir süreç daha vardı. Şımak'lı Mür¬ şit Ağa, eğer Kürt^ gençleri kendisiyle Türkçe konuşuyorlar¬ sa, onlarla konuşmuyordu, sohbet etmiyordu. Hurşit Onuk ashnda Türkçe biliyordu, fakat Kürt gençlerinin kendi dille- 24 rine dost olmayan tavır ve davramşlarmı bu yolla eleştirme¬ ye çalışıyordu. Kürtlerin Ortadoğu'daki nüfuslan 30 milyonu aşkmdır. Buna rağmen Kürtler, hâlâ inkâr edilebilmektedir. Kürt¬ çe'nin bağımsız bir dÜ olup olmadığı hâlâ tartışılabilmektedir. Kürtçe'ye yasaklar getirilebilmektedir. Bu durumda Kürt okur-yazarlanmn ve aydm kategorisine girebilecek Irısanlann niteliğinin incelenmesi, Bu çerçevede devrimci İrdelenmesi gerekli enternasyonalizm, olmaktadır. komünist enter¬ nasyonalizm İçinde yer alan Kürtlere kısaca baktıktan son¬ ra, İslam enternasyonalizmini savunan, ümmetçi enternas¬ yonalizmi savunan Kürtlerin düşüncelerini, tavır ve davramşlanm da irdelemekte yarar vardır. B. İslamcı Enternasyonaiistier Şurası açık bir gerçektir: İslamiyet'i, Ortadoğu'daki bütün uluslar, İslamlığı kendi ulusal kullanmışlardır. Arapların, çıkartan doğrultusunda Farslann, Türklerin İslamlyete yaklaşımlarmın ana boyutu budur. İslam devletlerinden hiç¬ biri, İslamiyeti, İslam düşüncesini geliştirmek, İslam halklarmm refah ve mutluluğunu artırmak doğrultusunda yönlendirmemlştir. Kendi milletlerinin çıkarlarını, müli çıkarlarım her zaman ön planda tutmuşlardır. İslamiyeti, hep bu mÜli, ulusal çıkarlann gelişmesi, yaygmlaşması doğrultusunda kullanmışlardır. İslamiyetle, İslam düşüncesiyle, İslam dev¬ letleri arasındaki ilişkinin ana boyutu budur. Bu düşünce¬ nin en somut kamtı Kürtlerin durumudur. Ortadoğu'nun or¬ tasında, Türkiye, İran, Irak, Suriye gibi Müslüman devletler arasmda bölüşülmüş, paylaşılmış olan Kürtlerin durumu, sadece İslamlann, Müslümanlann değil bütün insanhğm da asabıdır. Kavmiyeti, ulusallığı reddeden, bütün Müslümanla¬ nn kardeş ve eşit olduğunu, bir tek İslam Devleti olması ge¬ rektiğini, yani ' İslam Enternasyonalizmini savunan İslaml akımlara Ortadoğu'daki İslam devletlerinin hemen hepsinde rastlanmaktadır. Fakat. Türkiye'de. İran ve Irak'ta bu akım¬ lar, Kürtlerin ulusal hareketini engellemek için kuUamlmak- tadır. Bu akımlarm, Türklerin ulusal hareketine, Araplann ı ya da Farslann ulusal hareketine hiçbir itlrazlan yoktur. Hatta dinsel kisve altmda geliştirilen, teşvik edilen akımlar da daha çok bunlar olmaktadır. 25 1988 yılı Mart ayımn ortalanm düşünelim. Güney Kür¬ distan'da Halepçe kentinde, kimyasal silahlar kullanıldı. Saddam Hüseyin kimyasal silahlan özel olarak Kürtlere kar¬ şı kuUandı. Kürtlerin gelişmekte olan ulusal ve demokratik mücadelelerini ancak kimyasal silahlar kullanarak önleyebi¬ leceğini düşündü. Beşbinin üzerinde Kürt inşam, kadın, ço¬ cuk, yaşh bir anda katledildi. Onbinlercesi de sakat kaldı, yaralandı. Yüzbinlerce Kürt ise, kışta-kıyamette yerini yur¬ dunu terketmek zorunda kaldı, mağdur oldu. Sığınacak bir yer bulabilmek için çok büyük güçlüklerle karşılaştı. Bu tam anlamıyla bir soykırımdı. Müslüman olduğu büinen bir dpvlet yönetimi, yine Müs¬ lüman bir halka karşı böyle bir zulmü, böyle bir soykınmı nasıl düşünebilmiştir? Bu soykınmı nasü uygulayabilmiştir? Fakat Müslümanlar, bu zulmü, bu işkencejd, bu soykırımı sorgulamamışlardır. "İslamiyet kavmiyete değer vermez, İs¬ lam inancmda olan herkesi eşit görür, aynm yapmaz..." di¬ yen ve tek bir İslam Devleti isteyen İslamcı akımlar da bu soykınmı sorgulamamışlardır. Türk, Arap ve Fars İslamlannm, bu cinayetleri sorgulamaması, İçeriğinin nedenlerini tahin etmemesi doğaldır. Burada eleştiri konusu olarüar da¬ ha çok Kürt olan İslamcılardır. Çünkü soykınm Kürtlere uy¬ gulanmıştır. Bu soykırım, bu zulüm, birinci planda, elbette, Kürtleri ilgüendirmektedir. Halepçe'ye kimyasal silahlar atümasuidan birkaç gün sonra, Kuveyt'te İslam Konferansı Zirvesi toplandı. 42 Müs¬ lüman Devlete mensup devlet ve hükümet başkanlan Ku¬ veyt'te toplantı halindeydi. İslam Konferansı Zirvesi, Filipinlerden Filistin'e, Afganistan'dan Bulgaristan Türklerine, Sudan'dan Batı Trakya'ya, Kıbrıs Türklerinin dummundan Moritanya'ya kadar bütün Müslüman toplumlanyla ilgüi ka¬ rarlar aldı. Örneğin, Bulgaristan'daki Müslüman Türklerin isimlerini değiştirdiği için Bulgaristan hükümeti, FÜistüılUe- re baskı uyguladığı gerekçesiyle İsraü hükümeti, Afganis¬ tan'daki varlığından dolayı da Sovyetler Birliği kınandı. Fa¬ kat, Kürtlere karşı kimyasal süah kullanan, beşbinin üzerinde kadm, 'çocuk ve yaşlı Kürt insanım katleden, soykı¬ nm yapan Saddam Hüseyin yönetimini eleştirmek hiçbir Müslüman devlet başkanmm veya başbakanmm aklma büe 26 gelmedi. Burada devlet başkanlarından veya başbakanlar¬ dan çok İslamcı siyasal akımların eleşıtirüdiğlni bir kez daha belirtmekte yarar vardır. Sözümüzün önemli bir kısmmm da Kürt olan İslamcüara olduğunu bir kez daha belirtelim. İs¬ lamcı akımlar böylesine bir soykırımı neden görmezden ve duymazdan gelmişlerdir? İslam Konferansı Zlrvesl'ne katılanlan, bu konuyla ilgüi olarak neden eleştlrmemişlerdir? Onlara, bu soykırımla ügili sorulan neden sormamışlardır? İslamcı akımlar bir İslam devletinin, Müslüman Kürt halkı¬ na karşı uyguladığı bu soykınmı neden, kamuoyu önünde, etraflı bir şeküde tartışmamışlardır? İslamiyette, böyle bir soykırmıın, zehirli gazlarla çocuktan, kadmlan, yaşlüan kat¬ letmenin yeri var mıdır? Yukanda ifade etmeye çahştım. Türkler, Araplar, Farslar, İslamiyeti hep kendi miUetlerinin müli çıkartan doğrultusunda kullanmışlardır. Amaçlan İsla¬ miyeti geliştirmek, Müslüman halklann refahmı ve mutlulu¬ ğunu arttırmak değüdir. İslam devletleri tarafından Kürt halkına yapüan zulüm, bu düşüncenin çok önemli bir kanı¬ tıdır. İslam Konferansı Zirvesinde veya benzer örgütlerde, Saddam Hüseyin yönetiminin bu niteliği eleştirümediği için, bu süahlar Kürt halkma karşı sürekli olarak, yoğun bir şe¬ kilde kuUandmıştır. 1988 Temmuz ayı ortalannda İran-Irak savaşmm sonunda, taraflar arasında ateşkes imzalanmıştır. Ağustos ayı sonlannda da, saldınya geçmiştir. Irak, Kürtlere karşı yoğun bir Bütün birliklerini Kürdistan'a seferber etmiş; kimyasal süahlar yani zehirli gazlar en etküi bir şekil¬ de kullanümıştır. Güney Kürdistan'da Kürtlere karşı sürdü¬ rülen soykırım Birleşmiş Mületler Gözlem Heyeti'nin, İranIrak sımnnda mevzüenmeye başladıklan bir sırada gerçek- leştirümiştü". Bu da. Birleşmiş Milletler'e bile meydan oku¬ ma, onu hiçe sayma anlamına gelmektedir. Halbuki, Bü-leş- miş Milletler 'üı bu tür kitle imha süahlanmn kuUahılmasım yasaklayan birçok antlaşması, sözleşmesi vardır. Güney Kürdistan'da. Kürtlerin, kimyasal süahlar kuHa- nüması yoluyla soykırıma uğratılması olayı üzerinde, daha dikkatli ve ayrmtıh bir şekilde dumlmasmm yararı vardır. Yukanda belirttiğimiz gibi, Halepçe'de soykırıma uğratüan Kürt üısanlanmn sayısı beşbinin üzerindedir. Aslmda, Ha- 27 lepçe'den önce, yine Güney Kürdistan'da, çeşitli yerlerde ve çeşitli zamanlarda kullanüân kimyasal silahlarla katledüen Kürtlerin sayısı, Halepçe'de katledüen Kürtlerin sayısından çok daha fazladır. Klmyasar süahlar uzmanı. Alman Alexan- der Stenberg Spahfun anlattığma göre, Saddam Hüseyin yö¬ netimi, şitli 1986 ve 1987 yıUannda da. Güney Kürdistan'da çe¬ zamanlarda kunanmıştır. ve Bu çeşitli sıralarda, yerlerde kimyasal kimyasal süahlann süahlar yapüması, kuUanüması ve etkirüiğinin ölçülmesi henüz deneme aşamasmdadır. Hangi zehirli gaz, hangi birimde ve hava koşulun¬ da kuUamldığı zaman daha öldürücü sonuçlar elde edilmek¬ tedir? Bu gibi sorulann cevabınm aranması için denemeler yapümaktadır. Bu denemeler için de Kürtler kuUanümakta- dır. Ashnda, dünyada, benzer denemeler için daha çok fare¬ ler kullamlmaktadır. Ama Saddam Hüseyin gibi ırkçı ve sö¬ mürgeci bir diktatör İçin Kürtlerin, farelerden daha kıjTnetli bir konumlan yoktur. Onun için, 1986, 1987 yülarmda. Gü¬ ney Kürdistan'da, çeşitli vesileler yaratarak, sık sık deneme¬ ler yapmıştır. Alman insan haklan savunucusu. Medico İntemational'dan Alexander Stenberg Spohr'un dediğine göre. bu denemeler sırasında katledilen Kürtlerin sayısı. Halep¬ çe'de katledilen Kürtlerin sayısmdan daha fazladır. Bu dene¬ meler sırasmda üç zehirli gazm daha öldürücü oldı^ğu sap¬ tanmıştır. gazlarda Bunlar, karar hardal, kıhnmıştır. tabun ve Gerek şalin gazlandır. Ve bu Halepçe'de, gerek daha sonralan kuUanüan gazlar bunlar olmuştur. Örneğin 1988 Ağustos'unda kuUanüan gazlar bunlardır. Bu sırada kuUamlan kimyasal gazlar sonunda onbinlerce Kürt inşam soykınma uğratümıştır. Onbinlerce Kürt inşam yaralanmış, sakat kalmış; yüzbinlercesi, yerinl-yurdunu, evlnl-barkmı terket¬ mek zorunda kalmıştır. Sığınacak bir yer bulamamıştır. ğmabüdiği yerlerde çok kötü muamelelerle Sı- karşüaşmıştır. Bütün bunlar Müslüman bir devletin, bir İslam devletinin, Kürt halkma karşı uyguladığı baskı, zulüm, işkence ve İm¬ hadan başka bir şey değüdir. Ve bu sistematik bir zulüm¬ dür, işkencedir. lüm karşısında Devlet terörünün kendisidir. İslamcüar ne Böyle bir zu¬ yapmışlardır? Bunlar görmezden, duymazdan gelinebilecek olaylar mıdır? "İslami¬ yet, İslam inancında olanlan kardeş sayar; kavmiyet, miUet önenül bir değer değüdir. İslamlar tek bir devlet çatısı altm28 da toplanmahdır" demek, bu cinayetlerin, katliamın, soykmmm varlığını glzleyebÜIr mi? Bu yerine getirilmesine konularla ilgÜl görevlerin engel olabülr mi? Bu zulümler, soykı¬ rımlar, katliamlar, İşkenceler görmezden geUnerek kardeşlik kumlabülrml? Alexander Stenberg Spohr, 25 Ağustos 1988 günü, Sey¬ han bölgesinde meydana gelmiş bir olaja şöyle arüatmakta- dır: "... Kimyasal silahlar atümasmdan sonra, Kürtler büyük bir paniğe Ihtlyar, kapüdüar. ülkerün kuzey Seyhan bölgesinde Çoluk çocuk, sımnna doğru dar bir vadiye kadm-erkek, kaçmaya sığındılar. genç- başladüar. Burası derin. İnce, uzun ve dar bir vadi idi. Üçblhln üzerinde Kürt insanı bu vadiye sığınmıştı. bombalamak istedi. Saddam Hüseyin kuvvetleri buralan Fakat, vadi dar, için uçaklar buralara dahş yapamadı. ince ve derin olduğu Sonra vadiye zehirU gazlar attüar.. Vadinin her tarafı zehirli gazlarla doldu. 10-15 dakika içinde üçbinln üzerinde insan öldü. Sâdece 20 kişi kurtuldu. Bu 20 kişi, vadinin en yıiksek yerlerinde, sırüa- nnda yürüyen ve Kürtlerin yürüyüşlerini emniyet âltma al¬ makla görevli olan, yürüyüşün güvenUğini sağlamaya çalı¬ şan peşmergelerdi. Birkaç gün sonra vadide zehirU gazlann etklnUği azaldı. Vadiye buldozerler girdi, her tarafı yaktı, yık¬ tı. Kürt insanlarının cesetlerini toplu mezarlara, çukurlara doldurdu." 1988 3rüı Şubat ve Mart aylarmda, Kürt İslamcılan, Kür¬ distan'm bazı şehirlerinde, ömeğtn Batman'da gösteriler ve yürüyüşler düzerüedl. Bu mitinglerin amacı Bulgaristan'daki Türklerin mÜU haklarım savunmaktı. Bulgaristan'da yaşa¬ yan Türklerin' isimlerinin değiştirilmesinden, Türkçe adlann yasaklanmasmdan dolayı Bulgaristan hükümeti eleştiriUyor ve suçlanıyordu. Bulgaristan'daki Türklerin isimlerinin ya- saklanmasım protesto eden, bunun için mitingler, gösteriler düzenleyen Kürt İslamcüan, Saddam Hüseyin yönetiminin Kürtlere uyguladığı zulüm, işkence, soykırım karşısmda kıllanm kıpırdatmadüar. Çocuk, kadın, ihtiyar birüerce Kürt Insamnm zehirli gazlarla yok edümesl karşısmda sustular. Bu soykınmlan görmezden, duymazdan geldiler. Kaldı ki. Türkler Bulgaristan ülkesinde yaşamaktadır. Osmanlı Devleti. Bulgaristan ûlkeslrü fethetmiş, orada, sö- 29 mürgeci bir güç olmuştur. İmparatorluğun smrrlannm da¬ ralması, yani Balkan halklanmn ulusal kurtuluş savaştan vererek Osmanlı İmparatorluğundan ajoılmalan sürecinde, birtakım Türk toplulukları o bölgelerde kalmıştır. Kürtler İse, kendi vatanlannda, Kürdistan'da yaşamaktadır. Bütün bunlarm ötesinde, Bulgaristan'daki Türklerin sorunu, Kürt¬ lerin 70 yüı aşkm bir zamandır yaşadığı sorunlarla karşılaş¬ tırılamayacak kadar hafif bir sorundur. Bütün bunlara rağ¬ men, İslamcı Kürtler, Bulgaristan'da isimleri değiştirilen Türklerin miUl hakları için gösteriler düzenleyebüiyor, fakat, soykırıma uğramış Kürtler için mitingler düzenlemeyi düşü¬ nemiyor. Başka Müslüman halklann da müli haklanm sa¬ vunmak çok önemli bir değerdir. Fakat sadece başka Müslü¬ man halklar için, örneğin Müslüman Türkler için gösterüer düzenleyip, ezilen Kürtlerin, kendi kardeşlerinin, akrabalannm sorunlarmı görmezden geliyorsan, burada bir bit yeniği var demektir. Devletin, Bunun İslam'ı da incelenmesi, yönlendirmesi, uzak tutulabüecek, irdelenmesi gerekir. kullanması, dikkatlerden görmezden geUnebÜecek bir olay değü- dü-. Burada, yukanda ifade etmeye çalıştığımız görüşü bir kere daha vurgulamakta yarar vardır. Gerek Türkler, gerek Araplar, gerekse Farslar, İslamiyeti hep, kendi müli çıkartan doğrultusunda gibi Kürt kullanmışlardır. şehirlerinde, Kürt Bulgaristan İslamcüann Batman hükümetinin asimilas- yoncu politikalanm kınayan, Türklerin müli haklanm savu¬ nan gösteriler yapması, Türk devletinin önemli bir politikası olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tür gösterileri, yürüyüşleri ve mitingleri Türk hükümeti teşArik etmektedir, desteklemekte¬ dir. Saddam Hüseyin yönetimine karşı protestonun gerçek^ leşmesine ise, bizzat Türk hükümeti engel olmaktadır. Türk hükümeti, bu soykırımlar karşısında, Kürtlerin, Saddam Hüseyin aleyhtarı duygulanm açıklamasım büe engellemek¬ tedir. Yukanda, İslam Devletlerinin, Kürtlere karşı zehirli gaz kuUanümasma hiç -ses çıkarmadıklarmı, bu soykmmı gör¬ mezden, duymazdan geldiklerini, Saddam Hüseyin yönetimi¬ ni hiç eleştirmediklerini belirtmiştik. Bu silahlarm kuUanü- masmdan 30 birkaç gün sonra, Kuveyt'te toplanan İslam Konferansı Zirvesi'nde, bu konunun sözü büe edilmemişti. Arap devletlerinin, Arap hükümetlerinin, Kürtlere karşı kim¬ yasal süahlar Ağustos kuUanümasm^an 1990'dan sonraya, söz etmeye başlamalan 2 Saddam Hüseyin yönetiminin, Kuveyt'i işgal ve Ühak etmesinden sonraya rastlamaktadır. Ömeğüı Suudi Arabistan için durum tamamen bu merkez¬ dedir. Bu konu Üe ÜgiU olarak, Suudi Arabistan'da işçi ola¬ rak çalışan bir arkadaşm anlattiklannı çok ügi çekici bulu¬ yorum: Arkadaşımız uzun senelerden beri Suudi Arabistan'da işçi olarak çalışıyor. Kuzey Kürdistan'dan bir Kürt. Kürt gerülalan, PKK'nm düşüncesini ve eylemini destekliyor. dar bir kişi. Cuma namazlanm hiç kaçırmıyor. mazlarında, Arap hocamn okuduğu Din¬ Cuma na¬ hutbeyi yakından dinliyor. Arap imam, hutbesinde, FÜipirüerden Füistln'e, Mo¬ ritanya'ya kadar bütün Müslüman halklann kurtuluş müca¬ deleleri için dua ediyor. Ulusal kurtuluş savaşı veren bu halklann isimlerini birer birer sayıyor. Arap imam her Cuma günü verdiği vaazında bunlan ifade ediyor. Bu konuşmalar arkadaşımız tarafından ilgiyle izleniyor. Arkadaşımızm ügiyle izlediği bu konuşmalarda, Kürtlerin adı hiç geçmiyor. Bu durum da, işçi arkadaşımızın dikkatini çekiyor. Binbir türlü baskı ve zulüm altmda olan, bık sık soykırımlarla karşüaşan Kürtler neden Arap imamın dikkatini ve ügisini çekmemek¬ tedir? Kürtler de Müslüman değü mi? Arkadaşımız bu mera¬ kım, birgün. Cuma namazı çıkışmda Arap imama açıyor. Irak'ın henüz Kuveyt'i işgal etmediği tarihten önceki bir za¬ man söz konusudur: Hocam, dua hep mücadele eden Müslüman halklar için ediyorsunuz. Fillpinler'deki, manlar, Afganistan'daki, Endonezya'dakl Müslü¬ FÜistin'dekl Müslümarüar, Habe¬ şistan'daki, Sudan'daki, Çad'dakl Müslümanlar, Kıbns'takl. Batı Trakya'dakl. Bulgaristan'daki Müslümanlar. PoUsari- o'dakl. Moritanya'dakl Müslümanlar vs. herkes var. Dikkat ediyorum. Kürtlerden hiç söz etmiyorsunuz. Bunun nedeni nedir? Kürtlerden özel olarak söz etmemenizin bir anlaım var mı? Bu soru üzerine Arap imam telaşh ve suçlu bir ha¬ vada şunlan söyler: Kürtler kimdir? Kürtler Müslüman mıdu? Arkadaşı¬ mız gayet rahat bir şeküde: 31 Ben Müslüman değÜ miyim? Ben Jîürt değil miyim? Her zaman camiye gelmiyor muyum? Her Cuma buraya gel¬ miyor mu)aım? der. Kürtlerin, Türkiye'de, İran'da, Irak'da vermiş olduklan ulusal kurtuluş mücadelelerini anlatır. Kürtlere karşı sürdürülen zulümleri anlatır. Kürtlere soykı¬ rım uygulanmasmı. zehirli gaz kuUanümasmı örneklerle an¬ latır. Arap imam arkadaşımızı ilgiyle dinler. Ondan sonraki Cumaja işçi arkadaşımız şöyle anlatmaktadır: ^Arap imam hutbesinde ulusal kurtuluş mücadelesi veren Müslüman halklardan yine söz etti. Hepsirün admı bi¬ rer birer saydı. Kürtlerden yine söz etmedi. Fakat, konuşma- smı. "AUâh Doğu'da ve Batı'da, mücadele içinde olan bütün Müslüman halklara yardımcı olsun!" diye bitirdi. Bunlann, 2 Ağustos 1990'dan, yani Kuveyt'in İrak tara¬ fından işgalinden önceki anlatımlar olduğunu yukanda be¬ lirtmiştim. İşgal ve ilhaktan sonraki anlatımlar ise şöyle: Günümüzde artık Arap imamlar. Cuma hutbelerinde, Kürtlerden de söz ediyorlar, Kürtlere yapılan zulümleri de anlatıyorlar. Saddam Hüseyin yönetimini eleştiriyorlar, suç¬ luyorlar. Kürtlerin mücadelelerinde başanh oknalan için dua ediyorlar. Arap din adamlarmm tavır ve davramşlannda görülen bu değişikliği, Arap basımnda da görmek mümkündür. Arap basmı Körfez krizinden önce, Kürtlerin ulusal kurtuluş mü¬ cadeleleriyle ÜgiU olarak hiçbir şey anlatmıyorlardı. Halep¬ çe'de binlerce Kürt insammn soykırıma uğratüdığı dönemde büe Kürtlerden en ufak bir şeküde bahis yoktu. Fakat 2 Ağustos'tan sonra, Arap basımnda Kürtler hakkmda yazüar, haberler görülmeye başlandı. Bu yazüarda Saddam Hüse¬ yin'in Kürtlere yaptığı baskıdan, zulüm ve işkenceden dolayı suçlandığı görülmektedir. Bu basküann, zulüm ve işkence¬ lerin, İslamm, birlik, kardeşlik ve eşitUk anlayışçrla bağdaş¬ madığı vurgulanmaktadır. Görüldüğü gibi Araplar İslamiyet! kendi ulusal çıkartan doğrultusunda yönlendirmeye çaUşmaktadırlar. Saddam Hü¬ seyin baskı, zulüm ve soykırım yaparken, Araplann genel çıkarlanna dokunmuyorsa, o zaman Araplar, bu baskılan, zulmü ve işkenceleri görmezden, duymazdan geliyorlar. Fa¬ kat. Saddam Hüseyin bazı Arap devletlerinin çıkarlanyla çe32 üşen işler yaptığı zaman onu güç durumda bırakmak için Kürtlere yapüan zulmü ve Işkencejâ de hatırhyorlar. Bu du¬ rum Türkler ve Farslar için de böyledir. Gözetüen hiçbir za¬ man İslamın prensipleri, ahlâk ve kardeşlüc anlayışı olma¬ mıştır. Her zaman mUU çücarlar ön planda tutulmuştur. İslaml prensipler bu çıkarlar için her zaman feda edümiştlr. Bu konuyla ügiU olarak Necip Fazıl Kısakürekvn, 'Son Dev¬ rin Din Mazlumları" (Büyük Doğu Yayınlan, 9. bs. İstanbul 1989) isimli kltabmdaki bir bölüme işaret etmekte yarar var¬ dır. "Doğu Faciası" başlüdı bölümde Dersim şöyle anlatü- maktadır: "En aşağı 50.000 Müslijmanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyla bir harita gibi çizdiği¬ miz ve şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tesbit et¬ tiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez. Babalannı arayan ve yanına gitmek istediklerini söyle¬ yen iki masum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületerek babalannm yanına gönderilmesi... Kendisi¬ nin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içil¬ mesi... Buğday sapları üzerinde yakılan, daha evvel kur¬ şunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin kamından sivri uçlu bir aletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve hâlâ topuğunda bu sivri uçlu aletin izini taşıyan ço¬ cuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren celladın bulunması bir hayli zoriuğa yol açan 20 masum... Ve buna benzer daha neler, daha neler!.. Cesetleri değil, manaları muhakeme ve idam eden ta¬ rih, bakalım bu 50.000 çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil fvlüslüman cesedine karşılık kaç ferdin manası üzerinde ebedi idam kararı verecektir? Elazığ Ortaokulu'nda okuyan iki çocuk... Tatil geçir¬ mek üzere, memleketleri olan Hozat'a geliyorlar ve facia¬ nın tam üstüne düşüyoriar. Hozat yakınlarındaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil'in öldürülmüş oldu¬ ğunu öğreniyorlar ve ağlamaya başlıyorlar. Onlara şu kar¬ şılık veriliyor: " Sizi de onun yanına götüreceğiz!" 33' Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandar¬ ma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyoriar. Böyle¬ ce babalarının yanına gönderilmişlerdir. Her evi ayrı ayn tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı seyredenlere doğm ileriiyor ve haykırıyor: " Durun, ben köy ahalisinden değilim! (Muallimim! Müsade edin, kendimi size Isbat edeyim!" Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içi¬ ne atılması oluyor. Adam, evvela, göğsünün kılları tutuşa¬ rak alev alev yanari<;en, çalı yığınları gerisinde amir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak'a bana 1944 yılında, Eğridir'de askeriiğimi yapari<en, resmi şahıslar hu¬ zurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söy¬ leyen amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.) Yusuf Cemil'in köyünden 200 kadın ve çocuk öldürtülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakıl¬ mıştır. Öldürülenler arasında, Elazığ'da askeriiğini yapan ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında biri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterierse hüviyet ve izin kağıdını da gösterebileceğini söylediği hal¬ de derdini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası arasında, onlaria beraber, kurşunlanıyor. Hozat'ın Karaca köyünden Cafer oğlu Kasım... Bu adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerika'ya gitmiş, orada 15 yıl kalmış ve sonra köyüne dönmüştür. Kasım Amerika dönüşünde. Birinci Dünya Harbi'nde Kafkas Cephesi Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi Yüzbaşı Şükrü'nün iki çocuklu dul karısı Şirin Hatun'la ev¬ lenmiş, Hozat'a gelip yerieşmiş, orada bir mağaza açmış ve ticarete başlamıştır. Hükümetle de bazı taahhüt işleri¬ ne girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 lirayı tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat edi¬ yor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine veriyoriar. Muamele biter bitmez, "Seni Hozat'tan çağırıyor¬ lar!" diyerek, onu mahfuzen yola çıkarıyoriar. Cafer oğlu Kasım, kasabadan ayrıldıktan sonra, bir saat sonra jan- 34 darmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki ala¬ kalı idare amiri arasında taksim ediliyoc Zavallının zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocu¬ ğuyla biriikte, komşularına oturmaya gitmiştir. Kadın evine döndüğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kınlmış ve bütün eşyası etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor: "—Yetişin, evimize eşkiya girdi!.." Bu feryada karşılık olarak kadın, kapısının önünde çocuklanyla beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını, parası ve eşyası yağma ediliyor. Bu arada Hozat'ın Zımbık köyünde Şekspir'in hayaline bile tay çıkartacak bir vak'a cereyan etmektedir. Erkekleri tamamen doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve ço¬ cuğu, sivri uçlu aletle (süngü) öldürülüyor. Öldürülen ka¬ dınlar arasında biri, doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadı¬ nın karnına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtik¬ ten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçiriri<en bu kadının rahminden düşen çocuğun sağ olduğunu dehşetler içinde görüyoriar. muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alı¬ yorlar, emzirtip büyütüyoriar ve ona "Besi" adını koyuyor¬ lar Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır. Ve kız hâlâ yarayı topuğunda taşı maktad I r. Hozat'ın Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç, Elazığ Muallim Mektebi'nde okuduktan sonra, öğretmen olarak Trakya'ya gönderilmiş, orada evlenmiş üç çocuk sahibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üze¬ reyken, karısı ve çocuklanyla yaz tatilini geçirmek üzere köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve. kadınlı, çocuklu ve ihtiyarlı doğranıri<en, kendisi, karısı ve çöcuklan da aynı akıbete mahkum edilmiş ve cesetleri yakılmış¬ tır. Mazgirt Termesek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birie on yaş arasında 20 ka¬ dar çocuğu alıp bir derenin içinde saklanmıştır. Vaziyet birden haber almıyor. Çocüklann öldürülmeleri emri verili35 yor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur ede¬ miyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumla¬ ra silah kullanamayâcaklannı söylemeye mecbur kalıyor¬ lar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor. Ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingeneden daha karanlık suratlı bir adam buluyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işini bitiriyoriar. Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuş¬ tur Celal Bayar'ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çal;<mak'ın Genelkurmay Başkanı eden Dersim faciası, hayaline ve bulunduğu 1938 yılında cereyan bütünleştirilmesi istikbaldeki tarihçinin okuyucularımızın kalemine bıraktığımız birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek se¬ bep de bir takım asayişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altın¬ da, bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı' olarak, o mıntıkanın birtüriü uslandınlamayan koyu İslami rengidir. Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürieştirilmiş 50.000 (ellibin) cesedinde, kutup şahsi¬ yetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğunun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz!" (s. 171-177) Necip Fazıl Ktsakürek, Kürtlere yapılan zulümlerden ör¬ nekler vermektedir. Necip Fazılm burada anlattığı olaylann önemU bir kısmı, 1940'lı yıUann ortalannda çıkan "Büyük Doğu" dergüerinde de yayınlanmıştır. Bütün bu zulümlerin, işkencelerin ve soykırımlann Kürtlerin için yapüdığı da açıktır. kökünü kurutmak Durum bu kadar açücken Müslü¬ man Kürtlerin bunları görmezden, bümezden gelmesi anlaşı¬ lır bir şey değildir. Bu zulümleri, soykınmlan, işkenceleri yapanlar İslam değü mi? Zulüm, soykırım, işkence İslamlara yapümıyor mu? Bu dummda İslamcı entemasyonalistlerin önemli bir kesiminin tavır ve davramşlanm Kürtlükten bir kaçış olarak nitelendirmek gerekir kamsmdayım. Kürtlerin; ulusal ve demokratik haklanm savunmayan, savunamayan, Kürtlerin kökünün kazınmasına karşı duramayan bazı in¬ sanlar, İslam enternasyonalizmini üeri sürerek, zaaflannı örtmeye, gizlemeye çalışmaktadırlar. Öte yandan Necip Fazıl Ktsakürek, soykmmlann nedenini İslamiyet olarak açüda- maktadır. O'na göre bu soykırımlar İslamiyeti yok etmek için 36 yapümıştır. Bu görüşe katümak mümkün değildir. Soykırım¬ lann Kürtlerin kökünü kazımak gibi bir amaç taşıdığı açık¬ tır. Yani soykırımın nedeni etnüctlr; Kürt kimliğini ve Kür¬ distan kimliğini yoketmek amacına yöneUktir. İbrahim Arvasi de, 1964 yıUnda, Ankara'da yayırüanan "Tarihi Hakikatler" isünU kitabında. Şeyh Said Kürt ayak- lanmasıyla ügiU olarak olayın farklı bir boyutuna değinmek¬ tedir: "... Bu işin neticesi ve kötülüğü safha safha meydana çıkıyordu. Şark mebuslarından İsmet Paşa'ya itimat edenlerie etmeyenler ve korkudan kaçıp da reye iştirak etme¬ yenler ve kaçınıp da rey vermeyenler dahil, hepsinin bü¬ tün akraba ve taailukatını kamilen nefy ve teb'id ettiler, iftira, tezvir ve tasni kampanyasının makinalan şiddetle çalıştınlıyor; dünyada görülmedik kötülükler ve fenalıklar isnad ediliyor ve hakikatmış gibi mevki-i muarrıeleye ko¬ nuluyor ve cezalandırılıyordu. Hele istiklal Mahkeme- si'nde Elaziz'de kelle müzayedesi yapılıyordu. Beş yüz al¬ tına bir kelle sermomiser ile alınıp Ali satılıyordu. Saip'in Jurnali çete arkadaşı hazıriayan Aşkitanlı Pa- şo'nun da fazla olarak 50 altunu vardı. Bu suretle Şark İs¬ tiklal Mahkemesi reisliğinden Ankara'ya dönen Ali Saip Bey bin altunla geldi. Ve netice olarak Şark vilayetlerinde kulplu ve kulpsuz altunun kökü kesildi. Şark istiklal Mahkemesi müddeiumumisi (savcısı) Sü¬ reyya Örgeevren ise Büyükada'da merhum bir müşirin fevkalade ziynetli ve muhteşem köşkünü satın aldığında Atatürk kendisini çağırtmış, Riyaset-i Cumhur muhasebe¬ sinden de iki memur istemiş. Süreyya Özgeevren'in gerek mebusluktan ve gerekse İstiklal mahkemesi müddeiumu¬ miliğinden almış olduğu tahsisatını hesap ettirmiş. Bütün aldığı tahsisat, harcırah da dahil, köşkün alım fiatına teka¬ bül etmemiştir. Ve Atatürk Süreyya'ya hitaben, "Siz benim şerefimle oynadınız, çaldınız, çırptınız, utanmaz herif!" di¬ yerek kovmuş, ve tokat da aşketmiş... müddeiumuminin birkaç cümle ile Şarklılar aleyhine zulmü ile kin ve advvetini gösterir misaller arz edeyim: Ne kadar baba oğul mahkum varsa, evvela babanın gözü önünde oğlunu astı¬ rır, sonra babayı asardı. Bu hususta babanın feryad ve fi- 37 ganları zerre kadar, katı kalbine tesir etmezdi. Şark İstik¬ lal Mahkemesi'nin reis ye azalannın hepsi belalarını bul¬ dular. Ve herbiri ayn bir" dert ve ıstıraba müptela oldu." (s. 37-39) Necip Fazû Ktsakürek, İbrahim Aruosfnin bu amlan üze¬ rine şöyle bir değerlendirme yapıyor: "... Ve Doğu'dan Batı'ya doğru, sel halinde korkunç bir sürgün... Sanki arkalanndan Moskof geliyormuş gibi bir itiş, kakış." Daha sonra da İbrahim Aruasi'nin "Tarihi Hakikatler" kltabmda topladığı amlarm şu bölümüne yer verümektedir: "... Merhum ağabeyim Abdullah Bey ve amcazadem Van müftüsü Şeyh Masum Efendi, Erzurum Kongresi za¬ manında Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti¬ ne girmiş ve Van vilayeti heyet-i temsiliye azalığında bu¬ lunmuşlardı. Böyle olduğu halde. Masum Efendi ile dört kardeşi ve iki oğlu ve ağabeyim Abdullah Bey Van'dan sürülen ilk kafilenin içinde idiler." Yukarıdaki anlatımlardan da anlaşılacağı gibi İbrahim Aruesfnin bu amlan. Necip Fazû Kısakürekin yukanda sö¬ zünü ettiğimiz kitabına da almmış. (s. 69-70) Yukarıdaki amlarda adı geçen Ali Saip'in de (Ursavaş) Kürt olduğu büinmektedir. Bu olay da, Kürtlerin acüı tarihi¬ ni özetlemeye yeter. 1919-1920 yıUarinda, Güney Kürdis¬ tan'da Kürtlerle birlücte, özgürlük ve bağımsızlık için başkaldırıyor. 1925'de de özgürlük ve bağımsızlık isteyen Kürtleri yargüayan İstiklal Mahkemesi'nde idam kararlan veriyor... yer alıyor. Kürtler için Bu süreçte Ali Saip ne kazanmış, hangi değerlerini kaybetmiştir? Ciddi ve etraflı bir şeküde, sadece bu sürecüı incelenmesi bile, Kürtlerin tarüıi hakkm¬ da, "Kürt aydmı" hakkında çok önemli bügüer vermektedir. 38 n. Kürtlerin DE KÜRDİSTAN'I SÖMÜRGELEŞTİREN MİLLETLER GİBİ MÜSLÜMAN OLMALARI NE GİBİ SONUÇLAR DOĞURUYOR? 1970 yüı yaz aylannda, Kürdistan'm çeşitli şehirlerinde. özeUikle kırsal kesimlerde, komando zulmü olarak adlandın- lan bir zulüm başlatüdı. Viranşehir, BismÜ, SÜvan, Ergarü, Malazgirt, Bulamk gibi yörelerde planlı ve sistematüi bir şe¬ kilde sürdürülen bu zulüm, zulüm uygulamasmda önemü bir niteUk değişüdiğüü de gösteriyordu. Bü zulmün, bu iş¬ kencenin esası Kürt insanlarmm onumnu kırmak, onlan düşürülmüş insanlar haUne getirmekti: Türk güvenlüc güç¬ leri köylere giriyor, çoluk-çocuk, kadm-erkek, genç-Ihtiyar hepsini evlerinden dışan çıkanyor. Bir me3«danda topluyor; Erkekleri ayınyor. Onlardan silah getirmelerini, firarileri tes¬ lim etmelerini isüyor. "Firar yok", 'sÜah yok" denüdiği za¬ man da işkenceye ve zulme başlıyor. Erkekler yaşlanna ve ihtiyarhklarma bakılmadan çınlçıplak soyuluyor. 30-35 yaşlannda torun sahibi olan erkekler oğuUanmn, torunlannm, gelinlerinin, kızlarmm önünde çınlçıplak yapüıyor, binblr türlü baskıya ve hakarete maruz bırakılıyorlar. Burada, Kürtler için en çok kuUanüan işkence yöntem¬ lerinden biri de şuydu: Yetişkin erkeklerin, yaşlı erkeklerin erkeklik organlanna ip bağlanıyordu. İp kadmlarm eUne ve- rüiyordu. Bu şekilde dipçüc zoruyla köyde dolaştınlıyorlardı. Ve bunlar çocuklanmn, torunlanmn, geUnlerinin, kızlanmn gözleri önünde olurdu. Böyle bir işkenceyle karşılaşan Kürt¬ ler çok büyük bir keder ve hüzün içine girerlerdi. Ruhsal ba¬ kımdan gittücçe derinleşen bir yüantı yaşarlardı. Kimselerle karşüaşmak ve konuşmak istemezler, içlerine kapanırlardı. Gönülden yarah insanlar haline gelirlerdi. Kadmlanyla, ço¬ cuklanyla, tomnlanyla karşılaşmak istemezlerdi. Bu psiko¬ lojik ortam kısa zamanda, o insanm aile fertlerini, yakm çev¬ resini de etkilerdi. Bu zulümle karşılaşan birkaç kişi intihar etmişti. Bu, Kürtler için özel olarak düşünülmüş, hesaplı- kitaplı, sistematik bir işkence ve hakaret biçimiydi. Daha doğmsu, sistematüc bir aşağüama ve düşürme yöntemiydi. Ömeğln, falaka insanlara bedensel acüar verir, fakat beden39 sel acılar zaman içinde silinip gidebüir. Yukanda özetle an- latüan düşürme ve aşağüama biçiminin bıraktığı acılar ise zaman içinde silinmemekte, büakis ağırlaşmaktadır. Bu aşa¬ ğüama. onur kırma ve düşürme yönteminin Kürtler için özel olarak geUştirümesinin nedeni şudur: Kürtlerde erkeklik kültürü çok gelişmiştir. Erkeklik, en önemU değerlerin, mo¬ ral değerlerin başında gelir. KürÜer sahip olduklan çocuk¬ larla övünürler, torunlarmm, çocuklanmn sayılannı büme- mek onlara çok büyük bir zevk verir. Çocuklanmn sa5alan arttıkça kıvançlan da artar. "Her yıl bir çocuk", "Her 5^1 bir çocuk" diye övünüp dururlar!.. Halbuki sömürgeci için önemli olan şey de o insanlarm, o toplumun en fazla değer verdiği alanlara saldırmaktır. O toplumdaki, o insanlardaki direniş ruhu ancak böyle kmlabüir. Direnci ve onuru kınlan insanlann teslim, almmalan ise çok kolaydır. 1970 yüı yaz aylannda ve 1971 yılında yürütülen bu iş¬ kenceler, aşağüama ve düşürme yöntemleriyle ilgüi bir olayı anlatmakta yarar görüyorum: Türk güvenlik güçleri yarü ko¬ mando birlikleri bir köyde yoğun işkenceler yapıyorlar. Köy¬ lülerden silah istiyorlar, firarileri teslim etmelerini istiyorlar. İşkencelerin yoğunluğu altında ezilen Kürt kadmlan, kocalanna, oğuUanna, torunlanna Kuran-ı Kerim getiriyorlar. yardım için Bir kadın, araya "Kuran'a giriyorlar. el basarak yemin ederim ki evde silah yok, firari yok" diyor. Komando birliklerine mensup görevlUer, "Biz Kuran-muran anlamajoz" deyip, Kuran-ı Kerirtı'i eUertntn tersiyle geri itiyorlar. Ku- ran'm böylesine itelenmesi-kakalanması İhtiyar Kürt kadm¬ lan üzerinde derin bir hüzün ve köye gelen komandolarm, madıklarını, Müslüman kaygı yaratıyor. Kadınlar zulüm yapanların Müslüman ol¬ olsalar böyle zulümler yapamaya- caklarmı düşünüyorlar. Kocalan, oğulları, torunlan için da¬ ha da endişelenmeye başlıyorlar. Komando birlikleri, saatlerce süren baskı, zulüm ve iş¬ kenceden sonra köyden ayrüıyorlar. Zulmü çoğaltmak için başka bir köye gidiyorlar. Daha sonra o zulmü ve işkenceyi yaşayan devrimci gençlerden biri anasıyla şöyle konuşuyor: Ana, görüyorsun, Türk askeri bize, Kürtlere ne kadar ağır zulümler, işkenceler yapıyor. Ananın cevabı çok Ügi çe¬ kici: 40 Onlar Türk olamazlar. Türkler IVİüslümandır. Müslü¬ man Müslümana böyle eziyet eder mi? Müslümanlar Kuran'ı Kerim'e saygıhdırlar. Halbuki onlar Kuran'ı eUermin tersiyle ittüer. Müslümanlar böyle yapar mı? Ben bunlarm Türk ol¬ duğunu düşünmüyomm. Türkler Müslümandır. Müslüman Müslümana böyle eziyet etmez. Bunlar olsa olsa Yahudi ola¬ bilir, Ermeni olabüir... Anamn bu cevabımn ciddi bir şekilde irdelenmesi gere¬ kir. İşte bu nokta, Kürtlerin ve Kürdistan'ı şömürgeleştiren ve devletlerarası sömürge düzeyinde tutmaya çalışanlarm aynı dinden olmalan, Müslüman olmaları üzerinde durmak gerekir: Bu Üişki her zaman, Türklerin, Farslann, Araplann lehine fakat, Kürtlerin aleyhine olmuştur. Çünkü, Kürtler ezilen bir ulustur. Türkler, Farslar, Araplar ise ezen ulustur. Bu bakımdan, Kürtlerin, Türkler, Farslar ve Araplarla olan dinsel ihşküerini ezilen ve ezen ulus konumuna göre beUrlemek gerekir. Belirleyici olan budur. Sömürgeci devletler, Kürdistan'ı devletlerarası sömürge düzeyinde tutan devletler, bütün kurumları sömürgeci dü¬ şünceleri ve eylemleri doğrultusunda kullanabilmektedirler. Din de bu kurumlardan biridir. Türk, Fars ve Arap sömür¬ gecileri İslamiyeti, Kürtlerin ulusal duygulanmn gelişmesini engeUeyecek bir biçimde kullanmışlardır. Kürtlerin ulusal haklan, dUi, kültürü söz konusu olduğu zaman İslam kar¬ deşliğini ileri sürüyoriar. "Kardeşlüc", "eşitUk" gibi slogarüar- la ulusaUığm gelişmesini engellemeye çalışıyorlar. Kürtler klmUklerinden dolayı, baskıya, işkenceye, hakarete, soykırı¬ ma uğradıklan zaman da, solculukla, komünistlüde suçlanı¬ yorlar. Böylece, işkenceci güçlerin yanmda yer almak gibi bir sonuç da ortaya çıkıyor. Kürtleri solculann, özellikle Kürt solculann kışkırttığmı beyan ediyorlar. İşkenceyi, soy¬ kmmı, hakareti mubah sayan açıklamalar yapıyorlar. Bütün bunlarm Kürtlerin ulusal biUncini körelttiği açürtır. Kısaca şunu söyleyebiUriz. Din yani İslamiyet, Türklerin, Araplann, Farslann ulusal duygulanm böyle bir işlevi var. geliştiriyor. Veya Batı Trakya Türklerinin, İslamiyetüı Bulgaristan Türklerinin, Kıbns Türklerinin Müslüman olduklarmm vur gulanması, İslamlyetln veya dinüı bu İşleviyle yakmdan Ügi İldir. Fakat, din, yani İslamiyet Kürtler için aym işlevi gör- 41 müyor. Bunun başlıca nedeni Kürtlerin ezüen ulus "konu¬ munda olmalarıdır. Kürtlerin ezilmelerinin nedeni Kürt klmlüderinden dolayıdır. Türk, Fars ve Arap devletlerinin hizme¬ tindeki İslamcı akımlann temel özeUiği ise, Kürt kimliğini yoketmeye çahşmaktır. Dindar Kürtler bu üişklyl ve bü çe¬ lişkiyi çözümlemek durumundadırlar. Bu noktada, düşündüğünü, İslamcı akunlann aynen KemaUstler gibi KemaUstlerin etkisi altmda kaldığmı belirt¬ mekte yarar vardır. Somut bir ömek verelim: lannda, İran'da Şah'a karşı dinsel 1978 yıh son¬ muhalefet yüksekneye başladı. Dinsel muhalefetin siyasal ve toplumsal bir içeriği de vardı. Ayetullah Humeyni sürgün hayatı yaşadığı Paris'te sık sık muhalefet liderleriyle görüşmeler yapıyordu. Bu top¬ lantılara Kürt muhalefetin liderleri de katüıyordu. Örneğin, İran Kürdistan Demokrat Partisi, Komala gibi örgütlerin U- derleri Ayetullah Humeyni ile ve çevresiyle görüşüyorlardı. Ayetullah Humeyni, İran'da, Şah'm devrilmesinden sonra kurulacak yeni İslam Devleti'nin bir federasyona dayanacağmı söylüyordu. menler kendi Farslar, Azerüer, Kürtler, Belucüer, Türk¬ federe devletlerini kuracaklardı. Kürtler de dinsel muhalefeti bu yüzden destekliyorlardı. Ayetullah Hu¬ meyni bu düşüncelerini, 1978 sonunda Paris'ten Tahran'a geldiği zaman da açıkladı. Kısa bir süre sonra Şah devrildi ve mollalar iktidarı ele geçirdi. Mollalar üctidara gelir gelmez yaptıkları ük iş Kürdis¬ tan'a Fars bir vaU tayin etmek oldu. Kürtler bu tutuma karşı çüctüar. Ayetullah Humeynİnin Paris'te ve Tahran hava ala¬ nında yaptığı konuşmalan hatırlattüar. Kürtlerin bu hatır- latmalarma karşı Ayetullah Humeyntnin ve çevresinin verdi¬ ği cevap çok ilgi çekicidir: "Bölgenizden bize telgraf ve mektup gönderen İslamlar, kavtmiyet gülmek istemedikleri¬ ni, islam topluluğu içinde erimek istediklerini bildirdüer. Biz de bu Müslümanlann isteklerini yerine getirdüc..." Açıkça görülebüdiği gibi burada İslamiyet Farslann mÜU çıkarlan doğrultusunda kuUamknaktadır. Kürtlerin mÜU kimlüderi- ntn gelişmesini önleyecek her önlem alınmaktadır. Fars mü- liyetçüiği, hatta Fars ırkçıhğı sürdürüldüğü halde, İslamiyet üeri sürülerek bunlar gizlenmeye çahşümaktadır. Öenzer bir duruma, 42 1922 jolımn sonlannda açüan Lo- zan Konferansı sürecinde de rastlamak mümkündür. O sıra¬ da, birtakım Kürtlerin, uluslararası Lozan Konferansı'na gönderdikleri telgraflarla, Türklerden aynlmak istemedüderi- nl, müU haklara sahip olmak istemedüderinl (!) belirttiklerini görüyoruz. Halbuki, 1919, 1920, 1921 yıUannda durum çok daha değişik idi. O yıUarda KemaUstler, ErmenÜere ve YunanUlara karşı sürdürülen savaşta Kürtlerin de yardımlanm ve dayamşmalanm sağlamak içüı Kürtlerin de mlUi haklara sahip olacaklanm söylüyorlardı. Zaferle birlikte, Kürtler de mÜU haklara sahip olacaklardı. Kürtler ve Türkler Müslümandı. "Gavur"a karşı birlücte savaşmalıydılar. Zafer kazanüdüctan sonraysa, ük iş Kürtlerin miUi haklanm inkâr et¬ mek oldu. Bu süreç hemen 1922 yılımn sonlanndan itibaren başladı. Artık, bir taraftan Kürtlerin Türk olduğu, Turarü bir soydan geldikleri iddia ediliyor, diğer taraftan da, Kürt olan her şey yok edilmeye, ortadan kaldmlmaya çalışı¬ lıyor. Bütün İslamcılarm, özellüde Kürt müslümanlarm bir¬ birlerine çok benzeyen bu iki süreci dikkatli bir şeküde irde¬ lemeleri gerekmektedir. Burada, Araplann, Farslann ve Türklerin İslamiyeti kendi milli çıkartan doğrultusunda kullanmaları müliyetçilik akımlanyla yakmdan ügiUidir. Türklerde, Araplarda ve Farslarda ulusçuluk, miUiyetçüüc gelişmiştir. Bu bakımdan miUiyetçilik birinci planda rol oynamaktadır. Bu bakımdan İsla¬ miyeti, müliyetçi ideoloji doğmltusunda kuUanabilmektedirler. Halbuki. Kürtlerde, son yıUara kadar' mÜUyetçi, ulusçu akımlar fazla gelişmemiştir. Bu bakımdan İslami düşünce birinci planda rol oynayabiUnektedir. Kürt¬ ler son yulara kadar. İslamiyetle, hep İslamiyeti üerletmek, onu daha mükemmel bir toplum düzeni haline getirmek için ügüenmişlerdir. Ulusçuluk cereyanları yoğunlaştıkça ve yay¬ gınlaştıkça öteki uluslarda görüldüğü gibi Kürtlerde de ulusçuluk daha beUrleyici bir rol oynayacaktır. I m. MUSA ANTER'İN ANILARI "Kürt aydım" denildiği zaman bü- kitaptan söz etmek ge¬ rekli oluyor: Musa Anter'in anüan. ymlanan bir kitap. Ekim 1990) (Hatıralarım, 1990 yıh sorüarmda yaDoz yayınlan, İstanbul, ' 43 Musa Anter'in anüannda, siyasal niteUkleri de olan üci din adamından söz edüiyor. Bu iki Kürt düı adamından çok güzel sözlerle, Kürt çok niteliklerine olumlu ifadelerle söz ediliyor. öfıemli vurgulamalar yapüıyor. Bunlarm Bu Kürt din adamları Şeyh Said ve Said-i Kürdi (Nursî). Bir Kürt aydmmm, bu Kürt din adamlan hakkmda çok olumlu şeyler söylemesinin beni çok duygulandırdığmı belirtmeUyim. Çün¬ kü, bu düşünceler, bu tavır ve davranışlar resmi ideolojiye çok zıt olan tavır ve davranışlardır. Çünkü, şimdiye kadar, Kürtler üzerinde, bu din adamlanna üişkin olarak, hep res¬ mi ideolojinin söylemi egemen olmuştur.. Resmi ideolojinin bu anlatunlanna göre. Şeyh Said gericidir, İngUiz emperya¬ lizminin bir maşasıdır. başka bir Şeriat amacı yoktur. için çalışmaktadır. Resmi ideolojinin bu Şeriattan anlatımlan Kürtler üzerinde egemen olmuştur. Resmi ideolojinin, Kema¬ listlerin böyle düşünmeleri doğaldır. Fakat Kürtlerin böyle düşünmeleri hüzün vericidir. Musa Anter'in anüannda, İngiliz tarihçisi Amold Toynbee'ye atfedilen bir söz var. "Bir mület için en büyük felaket ta¬ rihlerinin düşmanlan tarafmdan yazıknasıdır." (s. 179) Bu kuşkusuz çok büyük bir felakettir. Fakat, Kürtler için fela¬ ket aslmda daha büyüktür, daha derindir. Bu da Kürdis¬ tan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması üe ügili bir sorundur. Kürdistan gibi dört parçaya, beş parçaya bölünen bir ülkenin ve Kürt ulusunun iskeleti parçalanmış olmakta¬ dır, beyrü dağümış olmaktadır. Kürt ulusunun tarihinin düşmanlan tarafmdan yazılıyor olması da, bölünme, parça¬ lanma ve paylaşılma sorunlarıyla yakmdan ilgüidir. Kürtle¬ rin düşmanlan, örneğin Kemalistler, Kürtlerin tarihini elbet¬ te yoksul açıkken, ve çarpık göstereceklerdir. Kürtlerin her şeyi Durum inkâr ederek, bu kadar kendi tarihlerini daha da yoksuUaştırmamalan gerekir. Şeyh Said'in Kürtler içüı şehit olduğu, Kürdistan için şehit edüdiği büyük bir gerçektir. Bu bakımdan Şeyh Said, Kürtler için önemli bir değerdir. Fakat, bu husus Şeyh Sa¬ id'in bir aüesi olduğu gerçeğini de yok saymamalıdır. Bu ai¬ lenin, 1925'lerden İdu tarafa çok büj^k acılar ve eziyetler çektiği büinmektedir. Buna rağmen. Şeyh Said'in torurüan- nm. Şeyh Saide sahip çıkmadıktan, şu veya bu doğrultuda resmi ideolojiyle bütürüeştikleri de önemli gerçeklerden b^- 44 dir. Bu, kuşkusuz, bazı torunlar için böyledir. Şeyh Said'in torunlarmdan bazüan, İslam enternasyonalizmi görüntüsü altmda, hâlâ Kürt klmUklerinden kaçmaya çalışmaktadır. Buysa aslmda resmi ideolojinin değişik bir ifadesinden baş¬ ka bir şey değildir. Bu tutumlar ve davramşlar elbette eleştlrümeUdlr. Günümüze kadar Said-i Kürdfnin Kürt kimliği hep giz¬ lenmeye çalışılmıştır. Said-i Nursînin, özeUikle, Savd-i Kürdi imzası Üe yazı yazdığı dönemleri, o dönemlere iUşkin düşün¬ celeri ve faaliyetleri gizlenmeye çahşümaktadır. (İsveç'te yaymlanan Bergeh dergisi, sayısında, 1990/4 Said-i Kürdiye iUşkin bir inceleme yayırüamıştır. Rohat, Unutulmuşluğun Bir öyküsü; Said-i Kürdî, s. 17-35) Musa Antef tn, siyasal nitelikleri de olan bu Kürt din adamları konusunda resmi ideolojiye, çok zıt şeyler söyleme¬ si, bu insarüann Kürt nitelüdertni vurgulaması, kuşkusuz çok yararlı bir -gelişme olmuştur. Öte yandan, kitapta, Nuri Dersimi, Remzi Bucak, Faik Bucak, Abdurrahman Gassemlu gibi daha başka Kürtlerin de adı geçmektedir. Bu kişüer hakkmda olumlu şeyler söylenmesi de önemlidir. "Hatıralarım" kltabmda, başka bir kategoride yer alma¬ sı gereken Kürtler de vardır. Cihat Baban, Nuri Onur, Şeyh Şeyda, Kamran İnan... Kitapta bunlar hakkında çok olum¬ suz şeyler söylenmektedir. Bu da Kürt sorunuyla yakından ilgüenen, Kürtlerin ulusal ve demokratik haklanm savunan insanlarm yüreğine su serpmektedir. Fakat, kitabm bir ye¬ rinde yazüanlar, ve Ziya insanlan Şerejhanoğlu mümkün değildir. epeyce düşündürüyor. hakkmdakl söylenenlere distan'da MevUd'i Kürtçe Kürtçe katümak Bu insanlann sağcı olduklan söyleniyor. Düşünceleri ve eylemleri eleştiriliyor. Kuran'ı Said Elçi okursanız okursanız, bu büe Halbuki, bugün Kür¬ bu büe devrimcÜÜtttr. devrimciliktir. Bugünkü koşullarda bunlar devrimcüiktir. Çünkü, ırkçı ve sömürgeci devlet, Kürt olan her şeye karşıdır^ Kürt olan her şeyi yoket¬ meye çalışmaktadır. Kürt diUne ve Kürt kültürüne karşı amansız bir baskı vardır. Bu baskıya boyun eğerek, bu bas'kıyı görmezden gelerek devrimcüüc yapıUr mı? Devletin böyle ırkçı ve sömürgeci baskısına karşı durmadan devrimcülk yapılablUr mi? Bir takım Kürtler, Nazım Hikmeti, Marx'ı, Engels'i dlUerinden düşürmüyorlar, fakat Kürt düine ve Kürt kültürüne 45 yapüan baskıları görmezden ve duymazdan geliyorlar. Bun¬ lar devrimcülk değüdir; demokratlık da değildir. Zira devle¬ tin baskısma ve şiddetine karşı duramayan, onlan yok farzederek, küçümseyerek baskı ve şiddetle bütüıüeşerüer devrimci de olamaz, demokrat da... Musa Anter'in amlarmda pek çok Kürt'ün adı geçiyor. Belki 60, belki daha fazla. Örneğin 12 tanesini yukarıda, be¬ lirli kategoriler içinde sayıverdüc. Bunlar daha çok Kürtlerin aydmlan oluyor. Veya aydm kategorisine girebilecek insan¬ lar oluyor. Bu kategorinin biraz daha incelenmesinde yarar vardır kamsmdayım. Bu İnsarüar genellikle İstanbul'da otu¬ ruyorlar. Ankara, İzmir, Akdeniz sahüleri gibi yörelerde otu¬ ranlar da var. Genel olarak Kürdistan'm dışmda bir yerler¬ de, Türkiye'de oturuyorlar. Sürgün edümişler veya gönüllü' olarak gelmişler. Kürdistan'dan kopuklar. İkinci olarak bu insanlann önemli bir kısmı Türk devlet bürokrasisi içinde yer almışlar. Türk devlet bürokrasisinde önemli görevler al¬ mışlar. Örneğin bir cezaevi müdüründen söz edÜiyor. Bakı¬ yorsunuz, objektif bakımdan Kürt. Kürt anadan, Kürt baba¬ dan doğma. Bir validen söz edÜiyor, o da objektif bakımdan Kürt. Kürt anası, Kürt babası var. Üçüncü olarak bunlarm çok büyük bir kısmı Türkçe konuşuyor. Asimile olmuş. Kürtçe'yi unutmuş veya büdiği Kürtçe'yi konuşmuyor. Yani Kürtler kendi aralannda Türkçe Kürtçe'yi de büdüderi halde, konuşuyorlar. İki Kürt, kendi aralannda Kürtçe değil Türkçe konuşuyorlar. Dördüncü olarak bu insanlar yani bu bürokratlar, İstanbul, Ankara, İzmir gibi Türk şehirlerinde yaşayan öteki Kürtler, çocuklanm Kürt gibi yetiştirmiyorlar. Büakis Kürt olan her şeyden sakınarak, Türk'e benzeterek yetiştirmeye çalışıyorlar. Ve Musa Antef e göre bunlann hep¬ si de çok iyi insarüar. sözlerle konuşuyor. Musa Anter burüardan, Ölenleri rahmetle hep çok iyi anıyor, yaşayanlara selam gönderiyor. Bu insanlar iyi ama Kürdistan hiç ij^ de¬ ğü. Kürdistan'm hali perişan. Ortadoğu'da 30 milyonun üze¬ rinde nüfusa sahip olan bir halk. Hâlâ ayn bir ulus mu değü mi tartışması yapüıyor. Hâlâ Kürtçe diye bir 30 müyonu dUln olup aşkın fakat olmadığı kimliksiz. tartışü^or. Ulus mu, halk mı tartışması yapüıyor. Kürdistan sömürge bile de¬ ğü. Ulusun ve ülkenin adı yasak. Kürt ve Kürdistan adlan yasak. Kürdistan ülkesinin sömürge olduğu bÜe kabul edümlyor. 46 Nasıl oluyor bunlar? Bu iyi İnsanlar, Kürdistan'ı, Kürt olan her şeyi neden böyle perişan bırakmışlar? Bu kategori¬ de çok büyük bir zaaf var. Bu zaafı görmek, irdelemek ge¬ rek. Örneğin kitapta bir kişinin adı geçiyor: Cemal Kutay. 1840'h joUarda Kürdistan için mücadele eden Bedirhan Paşa'mn torunu. Kürdistan'm Tahtr Bey'in oğlu. acüı tarihini, Kürt Tek basma bu aydım isim bile denüen kategorinin çürürnüşlüğünü göstermesi bakımmdan yeter. Tek basma bu ömek büe, Kürt aydım dediğimiz kategorinin gelişimini ve düşüncesinin içeriğini göstermeye yeter. Bedirhan Pa- şd'mn torunu bugün kendisini gizleyen bir adam. Kürtlüğü¬ nü ve Kürt olduğunu gizliyor. Kürtlüğünden utanıyor. Kürt¬ lere düşman olan siyasal odaklara sular taşıyor. Kendi bağmm. bahçesinin tamamen kurumasına gözyummuş. Hiç itirazı yok. Bütün bunlar 'nasü olabümiş? Bütün bu süreç nasü yaşanabümiş? Bu bir aydının, aydm kategorisine gire¬ bilecek bir kişinin kendi kendine ihanetinin en çarpıcı gös¬ tergelerinden biridir. Nüfusu Ortadoğu'da 30 milyondan faz¬ la olan bir ulus. Kuzey Kürdistan'da, neden "Kürt Aydınlan" dlyebüeceğimlz ciddi bir kategoriyi oluşturamamıştı!? Kürt toplumu yoksul bir toplumdur. Burjuvazisi yoktur. Feodal smıf daha burjuvalaşmadan ajanlaştırümıştır. Böyle¬ ce ulusalhk iddia edebüecek smıfsal taban tamamen çürü¬ tülmüştür. Kürt toplurnunun aydmlan da yoktur. Gerek devrimci entemasyonalist, gerekse İslamcı entemasyonalist akımlar içinde yer alan pek çok Kürt vardır. Kürt kimliklerini vurgulayamamışlardır. Fakat bunlar Daha çok da, bu kimlikten kaçmak için böyle entemasyonalist akımlar İçinde yer almışlardır. Entemasyonalist akımlarm ulusal duygulan ufalaması, çürütmesi ve aşındırması sadece Kürtlerde görülebüen bir süreçtir. Türk Devleti'nin ırkçı ve sömürgeci oldu¬ ğu, Kürt düini yasakladığı, bunun. için kanunlar çıkardığı söyleniyor. Bunu doğal karşüamak gerekir. Böyle bir yasak¬ lamaya karşı herhangi bir tepkinin olmaması, ırkçı ve sö¬ mürgeci dayatmalara karşı bir yatkırüık olması, bunun do¬ ğallığım gösteriyor. Kürtler, Kürt aydınlan kendi anadülerine dost değiUer ki!.. Dünyanm hiçbir yerinde bir devlet, emper¬ yalist ve klmUğlnl, Çünkü sömürgeci dütnl ve bÜe olsa, kültürünü bunun kabul egemenliğindeki inkâr edümeyeceğini, bir etmemiştir, halkm edemez. çok büyük tepkilerle 47 karşüaşacağım bülr. Fakat, Türkiye, Kürtlerin varlığmı, Kürtçe'nin varlığını ısrarlı ve kararlı bir şeküde bilinçU bir şekilde inkâr edebümişttr. Basımyla, üniversitesiyle, yazarla- nyla, mahkemesiyle, polisiyle, ordusuyla sistematik olarak bu inkân sürdürebilmiştir. DÜe ve kültüre yasaklamalar ge¬ tirebilmiştir. Türkler, Türk folkloru diye Kürt folklor sunabilmiştir. ürünlerini gaspetmiş, Burüarla uluslararası ya- nşmalara büe katılmış, ödül kazanmıştır. Bir taraftan Kürt düini, Kürt kültürünü, folklorunu yasaklamış, diğer taraftan da bunları gaspetmiştir. Türkleştirmeye çalışmıştır. İki süre¬ ci bir arada yürütmüştür. Fakat bütün bu yasaklamalar ve gasplar sürecinde, Kürt toplumunda, Kürt aydmlarmda ulu¬ sal bir bilinç doğmamıştır. Kürt toplumunda bir zaaf vardır. Bunun nedenleri elbette sömürgecüik. Fakat, Kürt aydınlannm irdelenmesi ve eleştirümesi de gerekiyor. Türkiye'nin bir düşman gücü tarafından işgal edildiğini düşünelim. Bu düşman gücün Türkçe'yi yasakladığını dü¬ şünelim. Türklerin, Türkçe'nin varlığını inkâr ettiğini düşü¬ nelim. Türkiye'nin solculan, sağcıları vs. bu süreç karşısın¬ da nasü bir geliştirrneye tavır koyar? çalışır? Ne Bunun gibi düşünceler ipuçlanm ve eylemler Bulgaristan'daki Türkler olayında biraz gördük. Bulgaristan Türklerinin isim¬ lerinin değiştlrümesi olayma, Bulgarlaştırma sürecine nasü tepkiler oluştuğunu gördük. Bu tür tepküer Kürdistan'da ni¬ çin oluşamıyor? Gerek devrimci enternasyonalizm, gerekse İslam enter¬ nasyonalizmi akunlan içinde yer alan Kürtler, komşu btr halk olan Filistinlüerin bağımsız bir devlet kurma haklanm sonuna kadar savunduklanm vurgulamaktadırlar. FÜistinlllertn bu hakkı için mücadele de etmektedirler. aydmlan, PKK'ya kadar, Fakat Kürt bağımsız bir Kürt devletinden hiç söz etmemişlerdir. Kürtler bu konuda kendilerini adam yeri¬ ne hiç koymamaktadırlar. Bu da Kürtlerin, Kürt aydırüan- nm kendüerine güvenmemeleriyle ügili bir konudur. Ortado¬ ğu'da nüfusu 30 müyonu aşkm bir ulusun kendisine böyle bir statüyü layık görmememesi anlaşüır bir şey değüdir. Musa çalıştım. Anter'in Her şeye amlanyla ügUi rağmen Musa bazı eleştiriler yapmaya Anter Kürtler için bir "şans"tır. Bu konuda, kitaba değerli bir Önsöz yazan Yaşar Kaya'ya sevgiyle katüıyorum. 48 IV. bir VARSAYIM Kürt aydınmdan söz ederken bir süreç üzerinde ciddi ve etraflı bir şeküde durmakta yarar vardır. Bu, Kuzey Kürdis¬ tan'da 15 Ağustos 1984'ten itibaren başlayan geriUa müca¬ delesidir. Bu süahh mücadele İçinde büüerce Kürt Insam¬ nm, genç insanlann şehit olduğunu yakından bülyoruz. Acaba bu gençler, Kürt geriUalar, Kürt toplumunun hangi smülanndan, hangi katmaıüanndan geliyorlar? Kürt geriUalann sırufsal kökenleri nedir? Bu somnun ciddi bir şekilde çözümlenmesi, gelecekteki Kürt toplumu hakkmda sağlüdı ipuçları verecektir. 15 Ağustos 1984 atüımmm çok önemli bir dönüm nok¬ tası olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu tarihten sonra yeni bir değer ortaya çıkmıştır. Kürt ulusu için mücadele, Kürt vatanı için, Kürdistan İçin mücadele... Kürt ulusu için öl¬ mek, Kürdistan için ölmek... Kürt geriUalann smü"sal köken¬ lerinin araştınlması bu bakımdan önemlidir. Kabaca şunlar söylenebüir: GeriUalar Kürt toplumunun hemen hemen her kesimin¬ den gelebilmektedirier. Fakat Kürt geriUalann babaları daha çok köylüdür. Kürt gerülalar daha çok köy kökenlidir. Az topraklı veya topraksız köylüler. Babalan toprak sahibi olan, hatta geniş toprak sahibi olan geriUalar da vardır. Fa¬ kat bunlar gerillaya, toprak sahibi olmamn oluşturduğu de¬ ğerlerle değil, yurtsever olarak katümaktadırlar. Kürt gerülalann önemli bir kısmımn babalan işçidir. Babalan küçük esnaf, olan geriUalar da vardır. Terzi,- ayakkabıcı, berber vs. Acaba, babalan aydm kategorisine girebüecek Kürt geriUalar var mıdır? Babası avukat, doktor, mühendis, öğretmen... gi¬ bi meslek sahibi olan Kürt gerillalarm sayısı çok azdır. Çün¬ kü, bu kesim çocuklarmı Kürt gibi yetiştirmemeye özen gös¬ teriyor. Türkçe konuşuyorlar, çocuklanm da Türk gibi yetiştiriyorlar, yetiştirmeye çaUşıyorlar. Kürt geriUalar içinde mesleği öğretmen olanlar olabüir, fakat babası öğretmen olanlar herhalde çok azdır. Babası işçi olan gerülalann sa3n- sı fazladır. İşçi olan geriUalann sayılan da çoktur. Fakat, Batman'da petrolde, Ergani'de bakır madenlerinde çahşan işçüerin gerülaya katümalan pek olası değüdir. Yine de bu¬ ralarda işçi olarak çalışanlarm çocuklanmn gerülaya katü- 49 düdarmı yakından bülyoruz. Genel olarak işçi sımfı kategori¬ sine girebllecekpek çok hısanm geriUa İçinde mücadele sür¬ dürdüğünü de yakmdan bülyoruz. Kürt gerülalar İçinde mesleği doktor olarüar olabüir. Fa¬ kat, babalan doktor olan geriUalann sayısı herhalde çok az¬ dır. Çünkü, bu kesimler çocuklanm Kürt gibi yeüştlrmeme- ye özen gösteriyoriar. Kürtlükten sakımyoriar. Kürt gerülalar içinde mühendisler de olabüü-, fakat acaba babası mühendis olan geriUalar var mıdır? Var olduğunu bülyoruz. Ancak, ÖnemU sayıda var mıdıı? Şunlan ise rahatça söyleyebüiriz: Kürt gerülalar içinde önemU miktarda mele dediğimiz din adamlan, din bocalan vardır. Babası din adamı, mele olan gerülalann sayısı da çoktur. Çünkü bu kesim asimüe olmadığı gibi, çocuklanm Kürt gibi yetiştirmeye de özen göstermektedir. Evde Kürtçe konuşulmaktadır. Şu da rahatça söylenebilir: Kürt gerülalar içinde küçük memuriar olablUr. Babası küçük memur olan gerillalar da olabüü". Fakat, bürokrat olan, yani devlet bü¬ rokrasisinin önemli bir basamağında yeralan geriUalar, şüp¬ hesiz çok çok azdır; yok denecek kadar azdır. Babası bürok¬ rat olan Kürt gerülalar olablUr, potansiyel olarak varolabiUr. Babalan iş adami olan gerülalar da olabilir; fakat iş adamlan herhalde geriUaya katümamışlardır. Şunu çok iyi büiyomz: Binlerce şehit var. Bu şehitlerin smıfsal tabanlannm, aile çevrelerinin incelenmesi Kürt top¬ lumunun geleceği hakkında bize çok önemU Ipuçlan ver¬ mektedir. Kürt gerillalaria bü-lücte, PKK'nm 1970'U yıUann sonlarmdakl kumcu kadrolannm incelenmesi de çok önem¬ lidir. "Apocular" kimlerdh? PKK'yı kuran kadrolar, aktif üye¬ ler, mücadeleye katüanlar kimlerdir? Bu iUşklleri kişüer dü¬ zeyinde ayn ayn incelemekte yarar vardır. Dlrenenleriyle, şehitleriyle, itirafçüanyla, fizücsel bakımdan tesUm olan fa¬ kat düşünce olarak varhğım komyanlanyla Diyarbakır Ce¬ zaevi ayn bir inceleme konusudur. Bu hıcelemeler bize, gele¬ cekteki Kürt "toplumunun yapısı, yeniden kumlması, bu toplumdaki insan Ülşküeri hakkında önemli bllgüer vermektedü-. Şu İncelemeler şimdiden yapılabiUr: Gerek 1984 önce¬ sinde, gerekse sonrasmda PKK hakkmda pek çok iddianame 50 yazılmıştır. O iddianamelerde yer alan kişüerln sınıfsal ta- banlan. aüe lUşkÜeri ayn ayrı InceleneblUr. Hangi bölgeden gehyor. yaşı. babasırun mesleği, kaç yüdır ve nasü PKK'h ol¬ duğu, eğitim dummu, Kürtçe biUp bUmedlği, Türkçe bülp bilmediği, kadm gerülalann sayısı vs. PKK'ya katüan Türk kökenU insanlar da kuşkusuz ayn bir inceleme konusudur. Bu arada, PKK'h olmayan Kürtler hakkmda da benzer hıcelemeler yapılmahdır. İddianameler incelendütten sonra inceleme konulan daha da derinleştüilebüir. Toplumsal ÜIşkllerin daha farklı ve karmaşık boyuttan ele almabüir. Kürt toplumunun dejenere edüdiği, soysuzlaştırüdığı önemli bü" gerçektir. Bu bozulma ve çürüme içinde, "şu sı¬ nıflardan gelenler, şu şekilde tavır ve davranış gösteriyorlar, şöyle düşünüyorlar" demek mümkün değildir. Ömeğln Mdhsum Korkmaz, Orta halU bir aüeden gelmektedir. Babası ge¬ niş topraklara sahip bir ağamn yanmda şoför idi. Afahsum Korkmaz'm güçlü bir geriUa komutanı olduğu herkes tara¬ fmdan büinmektedir. Şahin Dönmez, yine emekçi bir aileden gelmektedü:. Şahin Dönmez'in babası da işçidü", eniekçidlr. Fakat kendisi itirafçı olmuş; arkadaşlarmı, örgütünü, ulu¬ sunu düşmana teslim etmiştir. Bugün toprak sahibi olan, hatta geniş toprak sahibi olan bazı aüelerde onlarca şehit vardır. Fakat Kürt devriminden en çok yaran olacak toprak¬ sız köylüler üç-beş kumş karşüığmda komcu olmuşlar; öz¬ gürlük, eşltlüt, ulusal onur diyenleri vurmaya çaUşmaktadır¬ lar. Öyleyse Kürt gerülalann lUcönce bireysel düzeyde- incelenmesi gerekir. Ana çizgüer ancak, bireysel düzeyde in¬ celemeler sonucunda ortaya çıkanlablUr. Mahsum Korkmaz bü" iki cümleyle anlatılabilecek bir ge- rüla değüdir. Mahsum Korkmaz Kürt ulusunun en tyl evlat- lanndan biridir. Sömürgeci düşünceyi ve uygulamalan ya¬ kından tanımış, yaşamış, bununla mücadeleyi önemU bir görev bilmiştir. Mahsum Korkmaz'ı, aüe çevresini, arkadaşla¬ rmı, köyünü... vs. zengin olgusal dayanaklarla İncelemek ge¬ rekir. Yukanda belhttlğlmiz gibi, Üade etmeye çalıştığımız dü¬ şünceler varsaymüardır. Bu varsayımlarm somut olgularla denenmesi, doğruluklannm. yanlışlıklannm belirtilmesi ge¬ rekir. 51 KÜRT TOPLUMU ÇÜRÜMÜŞ-ÇÜRÜTÜLMÜŞ V. BİR TOPLUMDUR. KÜRT TOPLUMUNU YENİDEN KURMAK GEREKİR. YENİ TOPLUM İÇİN YENİ İNSAN GEREKİR. SömürgecÜÜc Kürt toplumunu çürütmüştür. Türk ırkçı¬ lığı ve Türk sömürgecüiği, Kürt hısamnm en değerli varlığına saldırmaktadır. En değerli varlık kişüüttir, sömürgecüiğüıin en temel parçalamak, mış, amacı, ufalamak, yok etmektir. yürekleri yaralanmış, kimlüctü". Türk Kürt insanmm klşüiğini Onlan onurları kırü- olağanüstü derecede düşürül¬ müş, klşüiksiz insanlar haUne getirmektir. Sömürgecüik ancak böyle bir ruhsal yapıya sahip insan¬ larla sürdürülebüir. İnsarüar, diri, direnen bir ruhsal yapıya sahip olduklan zaman, o toplumlarda, o ülkelerde sömürge- cüüc yapmak mümkün değüdir. İşte Türk sömürgecüiği, Kürt toplumunun yapısmı, insan iUşkilerini kendi sömürge¬ ci amaçları doğrultusunda dejenere etmiştir. Kürt gerülalar böyle bir toplumsal ve ruhsal ortamda, bu yapüara tepki olarak ve bu yapıları değiştirmek için ortaya çıkmışlardır. Böyle bir toplumsal ve ruhsal mümkün değildir. Bu ortam, şekilde ortamın sağlıklı olması insan üişküerinin sağlıklı bir kurulacağı ve geliştü-Üeceği bir ortam değildir. Bu ÜişkÜer ağı içinde çocuklarm çağdaş ölçüler içinde yetişme¬ leri, gelişıpeleri ve serpümeleri mümkün değüdir. Bugün Türkiye'de Kürtler, çağdaş dünyanm çok önem verdiği öz¬ gürlük, eşitlik, demokrasi gibi değerleri savundukları zaman suçlu duruma düşmektedü-ler. Burada, Kürt toplumuyla çağdaş dünya arasındaki derüı çelişkiyi görmemek, kavra¬ mamak mümkün değüdir. sömürgecüerinln Kürt Bu, elbette, Türk, Arap ve Fars toplumu karşısındaki konumlanmn da incelenmesini gerektirir. Kısaca, toplum Kürt olduğunu toplumunun söyleyebüiriz. çürümüş, Kürt çürütülmüş toplumunu bir yeniden kurmak gerekir. Yerü toplum için yeni insan gerekir. Yerü İnsan-nasü ortaya çıkar? Bu konuda. PKK'nm düşüncesi ve eylemi bize önemli ipuçlan vermektedir. Yukarıda. (II) nu- marah ana bölümde. Kürtlere uygulanan bir hakaret ve dü¬ şürme yönteminden söz etmiştim. İnsanlar böyle bir haka- 52 retle hiçbir zaman karşüaşmamahdır. Ne Kürdistan'da, ne , Türkiye'de, ne Arabistan'da, ne Afganistan'da, ne Güney Af- rüca'da, ne FÜistln'de... Dünyanm hiçbir yerinde insanlar böyle hakaretlerle karşüaşmamalıdırlar. Fakat, hangi nedenlerle olursa olsun, insarüar, toplum-^ 1ar benzer hakaretlerie ve aşağüamalaria karşüaştıklan za¬ man da, bunu yapanlara başkaldırmahdırlar. Bu hakaretleri İçlerine slndirmemelldirler. Böyle bir hakarete ve alçaltıcı uygulamaya tahammül etmemelidirler. Yukanda, 1970'U jaUarda, Kürdistan'm çeşitU yörelerin¬ de, bu ve benzeri hakaretlerin sürdürüldüğünü, Kürtlerin burüarla birlücte yaşadığmı da belirtmiştim. İnsanlar midele¬ rinden, gözlerinden, kulaklanndan vs. rahatsız oldukları za¬ man hastaneye, klinüdere gidiyorlar; doktora başvuruyorlar; muayene oluyorlar; ilaç alıyorlar; hastalüdanm tedavi ettiri¬ yorlar. Eğer bir toplum joıkanda anlatılanlara benzer bir ha¬ karetle karşılaşıyorsa ve buna karşı tepki göstermiyorsa, o toplumda da hastaUk var demektir. Toplum felce uğramıştır. Bunun için tepkisizdir. Bu hastalüc tedavi edilmeyecek mi¬ dir? Böyle bü- hastalüda yaşamak Kürt toplumundaki çürü¬ menin en önemli göstergelerinden biridir. Öyleyse Kürt top¬ lumunu yeniden kurmak gerekir. Yeni toplum için yeni in¬ san gerekir. Yeni insan nasü ortaya çıkacaktır? PKK'nm düşüncesi ve eylemi bize bu konularda önemli ipuçlan ver¬ mektedir. Yukanda arüatüan olayı biraz daha geUştirmekte yarar vardır. Şöyle: 15 Ağustos 1984'te geriUa mücadelesi başladığı zaman yukanda belirtilen yörelerde (bk. II numa¬ ralı ana bölüm) insanlar bu mücadeleye şiddetle karşı çık¬ mışlardı. Köylerine yine askerlerin, komandolann geleceğini, yine hakaretlerle karşüaşabüeceklerini düşünüyorlardı. Eğer Kürt gerülalar kendi köylerine de gelirlerse, ekmek isterler¬ se, yatacak yer vs. isterlerse yakalayıp Türk güvenlik güçle¬ rine teslim edeceklerdi. Kendi kendüerine böyle düşünüyor¬ lardı; birbirleriyle bu doğmltuda konuşuyorlardı. Bu süreçte bunlan kendi çocukları uyardı. Uyan çok çarpıcıydı. Bu çocuklar, 1970yümda henüz 10-13 yaşmday- düar. İlkokul öğrencüeriydüer veya ortaokula yeni başlamış¬ lardı. Babalanna, de,delerine, amcalarma, dayılarma ağabey- 53 lerlne yapılan hakaretleri, işkenceleri de yakmdan yaşamış¬ lardı. Analannın, ebelerinin, ablalanmn çektiği acılan da ya¬ kmdan görmüşlerdi. lar. Bunlar 1984'de artık 24-27 yaşlanna ulaşmış¬ babalanna, dedelerine, amcalarma şöyle söylüyorlar: "... Şimdi gerillalara karşı çıkıyorsunuz. Orüan yakalayıp hükümete teslim etmejri düşünüyorsunuz. Halbu¬ ki, 1970 senesinde komando köye gelip binblr türlü hakaret yaptığı zaman duvar diplerine çömellp, 'AUahım beni neden kadm yaratmadm? Bizleri neden kadm yaratmadın? Keşke biz de kadm yaratılsaydık...* diye ağlıyordunuz. Bu ağlamalanmzı, sızlanmalanmzı ne çabuk unuttunuz? Gerülalar Kürt ulusunun onuru için savaşıyor; böyle pis şeyler, aşağı¬ lanmalar olmasın diye savaşıyor. Gerillaya yardım etmek herkesin, insan olan herkesin, her Kürdün boynunun borcu olmalıdır..." Bu sözler üzerine, dedeler, amcalar, babalar... bir kere daha utanıyorlar, eziliyorlar. Fakat ailenin gençlerinin böyle düşünmesinden ve Kürt gerlUalara davranmasından da karşı olan rahatsız düşüncelerini, Kürt oluyorlar. gençlerinin yamnda ifade etmemeye özen gösteriyorlar. Çünkü, gençler, onlann 15 sene önce katlandıktan zulümleri, ayıplan yüzle¬ rine vuruyorlar. Gençlerin bu tutumlarmdan da kaygı duyu¬ yorlar. köy Fakat bu tür tartışmalar, bu yörelerde, odalarında, Gençler geriUa5a kahvehanelerde, camilerde destekleyeceklerini amcalar, babalar da "... aile içinde, sürüp söylüyorlar. gidiyor. Dedeler, devlet sizi öldürür, yok eder, zin¬ danlara atar..." diyorlar. Gençler de "... Gerülaya yardım et¬ tiğimiz için İşkence görürsek, cezaevine konulursak, öldürülürsek... bu şerefli bir ölümdür. Fakat aşağılanmaya maruz kalarak yaşamak şerefsizliktir. Böyle yaşamak, yaşamak de¬ ğüdir..." diyorlar. Tartışmalar hem gizli, hem de açüc yollar¬ dan, 1986-1987 yülarmda da sürüp gitti. Şhndl bu yöreler hep gerüladarı yana. Her ailede geriUa var. Pek çok aüede şe¬ hit var. Kadınlar da geriUaya katüdı. Dedeler, babalar, am¬ calar daha dirayetli, daha güçlü... Orüar da sıkıyönetimlere götürüldüler, gözaltına ahndılar. Cezaevlerine girip çıktüar. Mahkemelere çıktüar. Zindanlarda işkenceler gördüler. Baş¬ kan Mao'nun "Halk denizdir. geriUa bahk" özdeyişi bu yöre¬ lerde de gerçekleşti. 54 VI. PKK'NIN DÜŞÜNCESİ VE EYLEMİ PKK çok önenül şeyler söyledi. Söylemlerine uygun ola¬ rak çok ÖnemU eylemler gerçekleştirdi. Bunlan kısaca şöyle ifade etmek müınkündür: A) PKK Kürt toplumunun temel gerçekUğlnl ortaya koy¬ du: Halkımız düşürülmüş bir halktır. yaşamaktadır. Halkımız rezü rüsva Dünya ulustan arasmda onurlu birkonumu yoktur. Binblr türlü hakaretlere, aşağüanmalara maruz ka¬ larak, bunun doğal bir yaşam biçimi olduğunu sanarak ya¬ şamaktadır. Ortadoğu'da çok büyük bir nüfusa sahip oldu¬ ğu halde, bu nüfusa uygun bir statüye sahip değüdir. Burada. Türk sömürgeciUğinln, Kürt İnsarüannm ruhsal yapüannı. kişiliklerini nasıl etkilediği üzerinde durulmakta¬ dır. SömürgeclUğin ekonomik, toplumsal ve siyasal etküeri- nin İncelenmesi, elbette önemUdir. Fakat, ruhsal etküerinin incelenmesi de çok önemUdir. Örneğin çocuklarının gözleri önünde babalanna işkence yapümakta. analan saçlarmdan kavranılarak sürüklenmektedir. Böyle bir ortam ruhsal yapılcin nasıl etkilemektedir? Devlet terörünün egemen olduğu bu ortamda çocuklar nasü yetişmektedir? Ömeğln. Türk , GüvenUk Güçleri sik sık köylere baskırüar gerçekleştiriyor. Süah anyor; "eşkiya" anyor. İnsanlan evlerinden dışan Soğuk. kar. yağmur demeden çıkanyor; evlerine girip çıktyor; eşyalanm yağmahyor. Ailesini, yakmlarmı tehdit ediyor. On¬ lara hakaret ediyor. Yere yatınyor, süründürüyor. E)vlertae girmelerini, tarlaya, bağa, bahçeye, çarşıya, pazara gitmele¬ rini yasaklıyor. . . Bütün bunlar, benzer süreçler, Kürt İnsanlanmn ruhsal yapüanm nasü etkilemektedir? Böyle bir ortamm çocuklar üzerindeki etküeri neler olablUr? Bütün bu konulann ajnnntüı bir şeküde incelenmesi gerekir. İşte yuka¬ nda kısaca beUrtmeye çahştığumz düşünceler, sömürge top¬ lumunun ve InSanınm bu bojnıtuyla Ugüldlr. Kürt insanının düşürülmesi, Kürt toplumunun düşürülmüş bir toplum ol¬ ması, sömürge kavramlar ve olarak sömürgeci beliriyor. ÜlşkÜerinl açıklayan Düşürülmüştük, önemU düşürülme... gibi kavramların Kürt toplumunun büknsel analizi sonucu elde edümlş bügüer olduğu açıktır. 55 B) PKK ikinci olarak Kürt toplumuna egemen olan köle¬ leşme sürecinden utanç duyduğunu açıklamıştır. zın baskıya, "Halkımı¬ zulme boyun eğmesinden çok ağır hakaretleri büe içine sindirmesinden utanç duyuyoruz..." demiştir. miUi bir duygunun açıklamasıdır. Burada Kürt Bu halkmm İçinde bulunduğu psikolojik ortamın, Kürt halkına dayatüan statünün, Türk, Arap ve Fars halklanmn statüleriyle karşılaştınlması yapümaktadır. Ortadoğu'da bu kadar büyük bir nüfusa, bu kadar geniş topraklara sahip bir mületin kölelik llişküerini, boyunduruğunu hâlâ parçalayamamış olması, PKK'da öfke yaratmaktadır. Genç insanlar bu öfkelerini çe¬ şitU vesilede ifade etmeye çalışmaktadırlar. 1960'U yıUann sonlarmda. Devrimci Doğu Kültür Ocak¬ lan kurulmuştu. O zamanlar, ırkçı ve sömürgeci propagan¬ da hem resmi yollardan, hem de gayn-resmi yollardan sür¬ dürülüyordu. Bu yoğun propagandaya rağmen, bir takım genç insanlar, Türk oknadıklarmm, Kürt olduklarmm fakat asimüe edilmeye çalışüdıklannm farkına vardılar. Devrimci Doğu Kültür Ocaklan'm kurdular. Bunun Türk ırkçüığma ve Türk sömürgecüiğine karşı çok önemli bir tepki olduğu açık¬ tır; PKK ise, sömürgeciliğin ruhsal boyutlanna dikkat çeke¬ rek Kürt gerçekliğini vurgulamaya çalışmıştır. C) PKK üçüncü olarak, kölelik ilişkilerinin parçalanaca¬ ğını, bu yapmm muhakkak değiştirileceğini vurgulamıştır. Bu "... yapıyı içindeki değiştireceğiz. onurlu yerini Kürt alacaktır. halkı Bütün da insanlık uluslarla ailesi birlikte onurlu bir yaşam sürdürecektir. Bu Üişküeri kırmak ve parçalamak kolay değüdir. Çün¬ kü burüar Kürt toplumunu zırh gibi sarmıştır. Fakat bu üiş¬ küeri kırmak, toplumu değiştirmek için her türlü fedakârhk yapümalıdır; hiçbir fedakârlıktan kaçmümamalıdır..." denümektedir. Bu açıklamalann bir eylem klavuzu olduğu bes- beUidir. D) PKK dördüncü olarak bu değişikliği gerçekleştirme¬ nin yolunu yordammı aramıştır. Bu süreçte, PKK'nm ger¬ çekleştirdiği en önemli şey şudur: Bir kere sömürgeci devlet¬ le Kürt halkı arasmdaki temel çelişki saptanmıştır. Daha sonra bu temel çelişkiyi çözecek kuvvetler saptanmıştır. Bu temel çeUşklde karşı karşıya duran kuvvetlerin analizi yapü¬ mıştır. Sonradan da bu kuvvetler harekete geçirilmiştir. 56 . Eğer belirli bir askeri ve politik gücünüz yoksa, Kürdis¬ tan'ı denetim altmda tutan güçlere karşı etküi olmanız mümkün değildir. Düşmanlar, Kürtlere karşı devlet terörizmüıl kuUanmaktadırlar. Devlet terörü ancak, belirU bir as¬ keri güçle ve bu gücün kullanümasıyla oluşacak politüc güç¬ le geriletüebllir. Kürt toplumunu değiştirmek, politik, ekonomik, toplum¬ sal ve kültürel değişmeyi sağlamak, kuşkusuz bir örgütlen¬ me sorunudur. Kürt toplumu örgütsüz bir toplumdur. Gele¬ neksel örgütlerin çözülmesi, kurulması gerekmektedir. ERNK dağüması, modem örgütlerin PKK temel poUtik bir örgüttür. (Kürdistan Ulusal Cephesi), ARGK (Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu) Kürt toplumunu çeşitli yönlerden örgütle¬ meye çahşan örgütlerdir. Kürt toplumunun bütün kesimleri¬ ni anti-sömürgeci, devrimci ve demokratik mücadele doğrul¬ tusunda örgütlemek ve mücadeleye katmak gerekir. Kürt toplumunu en küçük birimlerine varmcaya kadar bu müca¬ dele doğmltusunda örgütlemek gerekir. Kadmlarm, ailenhı, esnafm, köylülerin, aydırüann... ayn ayn örgütlendirilmesi gerekir. Bu düşünceler doğmltusunda, PKK'nm çok büyük bir kavga, başlattığı ve bu kavgayı kararlı bir şeküde sürdürdü¬ ğü büinmektedir. Bu mücadele kararlı ve ısrarlı bir şekilde sürdürülmektedir. Binlerce şehit vardır. Dağlarda, ovalarda, şehirlerde, cezaevlerinde, bilinçU ve inançlı bir mücadele sürdürülmektedir. Bu mücadelenin Kürt insanlarmm ruhsal yapışım değiştirdiği büyük bir gerçektir. Kürt insarüanyla birlücte Kürt toplumu da hızla değişmektedir. Kürt insanlanrım ruhsal yapısı güçlenmektedir. kesinlikle parçalamaya çalışan Direnen, bir köleci ilişkileri anlayış geçerli olmaya başlamıştır. Korku büyük ölçüde yıkılmıştır; yıkümak üzere¬ dir. Kürtler, artık, 1960'h ve 19701.1 yulardaki gibi her türlü zulme boyun eğen, her türlü aşağılanmaya katlanan insan¬ lar değildir. Bu hakaretlere karşı tepki, mücadele hızla geliş¬ mektedir, gittikçe boyutlanmaktadır. Kürdistan'da yeni yem değerler geUşmektedir. "Kürt ulusu için mücadele", "Kürt vatanı için mücadele", "Kürdistan için mücadele" gibi yeni yeni değerler oluşmaya başlamıştır. Namus artüc, kadırüara, aüeye, aşirete izafe edilerek konuşulan bir kavram değüdir. 57 Sömürge toplumunda, kadmlarm, ailenin namusunun korunamayacağı iyice arüaşılmıştır. Kadmm geriUaya katıknasınm belU-başlı arüamı budur. PKK üe gerçekleşen en önemli süreçlerden bhl de, Türk sömürge düzeninden tam anlamıyla bir kopuşun beUrgüı olarak ortaya çıkmasıdır. PKK'dan önceki Kürt hareketleri¬ ne, süahh hareketlere baktığımız zaman, hareketin, sömürge düzeniyle tam bir kopuşu gerçekleştiremediğini görüyomz. Ömeğln, aüenhı bir bölümü başkaldırmışsa, bir bölümü de devletle İşbirliği yapıyor. Buysa düzenden tam bir kopuşu sağlayamıyor. Hareketin başarısızlığa uğramasmm nedenle¬ rinden biri de budur.2 Bu Kürt süreçten halkımn öz çok önemli gücüne bir sonuç güvenen, çıkmaktadır. kendine PKK güvenen en PKK'lı gerillaların çok büyük bir fedakârlık içinde olduklan, sonsuz de¬ 2. recede özverili davrandıkları bilinen bir gerçektir. Diyarbakır'da bir sü¬ re gözaltında tutulmuş, daha sonra da tutuklanmış bir arkadaşın an¬ lattıkları bu bakımdan çok ilgi çekicidir. Bu arkadaşa Özel Tim mensubu bir görevli şunları anlatmış: "... Hakkâri bölgesi'ndeki bir ça¬ tışmada iki terörist öldürdük. Bu teröristlerin silahlarıyla birlikte, sırt çantalarında bulunan eşyalarının da dökümünü yaptık. Bunlardan biri¬ nin çantasından, kapkara, ise-pasa bulanmış bir teneke çıktı. Ötekinin çantasından da, bir poşet içerisinde, kurtlu un, iki yumruk büyüklü¬ ğünde kurtlu ve bayat un..." Özel Tim mensubu bir görevli bu olaydan kendisine göre bir sonuç çı¬ karıyor. "... Bu gerillalar böylesine olumsuz koşullar içinde, böylesine bir yoksunluk içinde hiçbir şey yapamazlar. Türk Devleti'nin kat kat yüksek olanakları karşısında hiçbir şey yapamazlar..." Bu olayın bize verdiği mesaj ise şudur: Eğer herhangi bir toplum, in¬ sanlar, ulusal ve toplumsal kurtuluş için benzer yoksunluklara katlanabiliyorlarsa, hakkak ' benzer fedakârlıkları gerçekleştirecek, kurtuluşu yapabiliyorlarsa, yaşayacak kurtuluşu demektir. mu¬ Çünkü, insanlar, beklentileri, bu beklentileri konusunda inançları olmasa, böy¬ le fedakârlıklar yapamazlar, özverili davranamazlar. Kürt vatanı için, Kürdistan ülkesi için fedakârlık, Kürt ulusu için özveri, yeni Kürt insanmm en önemli niteliği olarak belirmektedir. Türk basını, Filistin'de veya Güney Afrika'da benzer fedakârlık gördü¬ ğü zaman, bunu, "... bu inanç, bu iman, bu fedakârlıklar karşısında İs¬ rail'in (veya Güney Afrika) tankları, topları, işkenceleri vs. hiçbir şey yapamaz...." diye anlatıyor. Kürt gerillaların fedakârlığını ise, "... Türk 58 önemli örgüttür. Birüerce şehidin, kadımn gerülaya katümasımn bir arüamı da budur. Kürt halkına güven oknasa, ken¬ dine güven olmasa, binlerce şehit olur mu? Bu genç insan¬ lar, henüz 20'U yaş çağlanm yaşayan Kürtler, henüz 20 yaşma bÜe ulaşmamış genç insanlar, Kürdistan içm ölüme gidiyorlar. Kürt ulusu için ölüme gidiyorlar. Bu inanç, bu di¬ renç ancak, ulusa ve ulusun öz gücüne duyulan güvenden ileri gelebüir. Yukanda, bazı Kürtlerin, aydm kategorisine gi¬ rebüecek kişüertn, çocuklarım Kürt gibi yetişttrmedlklerüıi, çocuklanna Kürtçe öğretmediklerini, hatta onlan Kürtlükten sakındüdanm belirtmeye çalışmıştım. İşte bunun arüamı kendine güvensizliktir. Ulusa, ulusun özgücüne güvensizlik¬ tir. Böyle bir güven olmadığı ya da eksik olduğu için, okur¬ yazar Kürtler, çocuklarma Kürtçe öğretmemek, gibi yetiştirmemek için özen gösteriyorlar. onları Kürt PKK bu tavırlan ve bu davramşlan kökten kırmıştır. Bu tutumlan ve davra¬ nıştan şiddetle eleştirmektedir. Kürt okur-yazarlarmm, ay¬ dm kategorisine girebilecek insanlann, Kürt toplumuna kar¬ şı olağanüstü bir yabancılaşma vurgulamaktadır. Başkan Apo'nun, sürecine girdiğini 1990 Ağustos'unda, Be- kaa Vadlsi'nde yaptığı ve videoya almmış bir konuşmasım dinlemek olanağmı buldum. Başkan Apo, kadırüann, erkek¬ lerin, çocuklarm oluşturduğu çok geniş bir kalabalık karşı¬ sında konuşuyordu. İki saati aşkm bir süre Kürtçe olarak yapüan konuşmanın önemli bir bölümü benzer konulara ay¬ rılmıştı. Yetişkin çocuklara sahip olan kadmlar ve erkekler en çok şu yönlerden eleştiriliyordu: "... Siz çocuklanmzı bize gönderiyorsunuz. Fakat onlara iyi bir eğitim vermemişsiniz. Orüan Kürt gibi yetiştirmemişsiniz. Onlar dağlarımızı büml- yorlar. Disiplinli değiUer. Kürtler hakkında, Kürdistan hak¬ kında bilgi sahibi değiUer. Onlan iyi eğitmemişsmiz. ' Onlara bir şeyler öğretmekte çok zorluk çekiyoruz. Bundan sonra, çocuklanmzı daha iyi yetiştirmeye çahşm. Kürt gibi yetiştir¬ meye çalışın. Kürtler için yetiştirin... " Devleti'nin üstün silah gücü, üstün teknoloji olanakları karşısında çok olumsuz koşullar içinde faaliyet yürüten teröristlerin başarıya ulaşma¬ sı mümkün değildir..." diye anlatıyor... Bu yaklaşımlardaki ve bu anlatımlardaki çifte standardı görmemek mümkün değildir. . 59 PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalarim bu tür eleştiri¬ lerinin Kürt toplumu üzerinde çok önemli etkileri olduğu biUrüyor. Bir PKK'h Burada, Kürdistan'm hemen hemen her yerinde görülebüecek bir PKK üyesinden, bu üyenin örgütle nasıl tamştı- ğmdan, örgüte nasü katıldığından ve daha sonraki yaşantısmdan söz etmek istiyorum: 1962 doğumlu. Tarıma ve ticarete dayalı bir kasabada doğmuş". Yedi kardeşin büyüklük sırasma göre dördüncüsü. Üç erkek, üç kızkardeşi var. Kasabaya çevredeki bir köyden gelip yerleşmişler. Kasabada Türkçülük yon politikası propagandası hızla yürütülüyor. lenleri, geri, ilkel ve Kürt buluyorlar. yorlar. Çat-pal Türkçe egemen. Asimüas- Kasabalılar köylerden ge¬ Orüara pek yanaşmı¬ konuşabilen kasabalüar büekendüerinl Türk sayıyorlar. "... Köyden geldiğimiz ilk dö¬ nemlerde çok güçlük çektik. KasabaUlar bizi her zaman horluyorlardı, aşağılıyorlardı. Bizi kendilerinden biri olarak gör¬ müyorlardı. Bize Kürt yiyorlardı. 'Kürt' sözcüğüne aşağılayıcı bir anlam yüklüyorlardı. Kendüerinl Türk görü¬ yorlardı." "... Bir doktorun muayenehanesinde çalışıyordum. Bir¬ gün muayenehaneye orta yaşlı bir kadm geldi. Köylü kadı¬ nıydı, yoksuldu, eyepce hastaydı. Doktor onunla Kürtçe ko¬ nuştu. Hastalığım sordu, hal hatır sordu. Kadm, doktorun Kürtçe konuşması karşısında büyük bir telaşa ve öflceye kapüdı. Sen doktor değü misin, ne biçim konuşuyorsun, yok¬ sa başka bir yere, yanlış bir yere mi geldim? diyerek dokto- m azarladı. Muayenehaneyi terketmek istedi. Doktor bu du¬ rumu kavradı. Kadm, Kürtlerin, Kürtçe'nin ilkel bir şey olduğunu, aşağüık bir şey olduğunu düşünüyordu. Doktorlann Kürt olamayacaklarmı düşünüyordu. Kürtçe konuştu¬ ğuna göre herhalde doktor değildi. Öte yandan kadın, doktorun, kendisinin hahm, hatınm 60 sormasmı da garipsemişti. Doktor dediğin, sOT'^lüfâu, çaük kaşlı olurdu, Türkçe konuşurdu... Doktor bu dummun hemen farkma vardı. Bu sefer ka¬ dına, 'Soyun', 'şöyle dur', 'eğü' gibi emirler verdi. Konuşma¬ sım sertleştlrdl. Yüıe Kürtçe konuşuyordu ama, çok sert ko¬ nuşuyordu. Asüc suratla ve çatık kaşla konuşuyordu. Kısa konuşuyordu. En sonra, yine emir verircesine, 'git eczane¬ den şu üaçlan al, gel' dedi. Kadm her söyleneni yaptı. Korku ve saygıyla kanşık bir mhsal yapı içindeydi. İlaçlan aldı, gel¬ di. Halkımızm ne kadar ezümiş olduğunu, kendi öz değerle¬ rine ne kadar yabancılaşmış olduğunu ilk defa o zaman farkettlm..." Kürtçe konuşabiliyor, fakat "... Kürtçe'j^ çok iyi bUmiyomm. mam. Kürdistan devriminin Kürtçe'yi çok iyi bümiyor. Saatlerce Kürtçe konuşa^ sorunlanm Kürtçe arüatâ- mam... Asimüasyon politikası bizim bölgede çoİc etküi ol¬ muş. Kürtçe'rün Dergisl'nüı yapısmı da Kürtçe yazüanm bozmuş. okumaya, Fakat, Beıxwedan anlamaya çalışıyo¬ rum..." 1960'lı yıUarda, ana. Çukurova'ya tanm işçüiğine gidi¬ yor... Baba işçiliğe gitmiyor. Kasabada günlük işlerle uğraşı¬ yor. At arabası var. "... Dokuz yaşmdan sonra anam beni işçiliğe götürmedi. Bana kıyamıyordu, çok ufaktım. Kızkardeşlerimi her zaman götürüyordu." Kahvehanelerde garsonluk yapmaya başlıyor. Zaman za¬ man bir doktorun muayenehanesinde çalışıyor. O yularda okuma-yazma bümiyor. Okula gitmemiş. Ba¬ bası, kasabaya yerleştikten sonra, onu da kardeşlerini de okula göndermemiş. 1976-1977 yülarmda, kasabada, MHP yarüüan etkin ol¬ maya başlamışlar. "... Beni de kendi aralanna katmak isti¬ yorlardı. Bana sık sık sigara veriyorlardı. Sigaralanm da ba¬ na aldınyorlardı. kalsm' diyorlardı. Paranm Bana, geri şirin kalanmı uzattığımda, görünmek, kendi 'üstü aralanna katmak istiyorlardı. Orüar da Kürttü, bizdendi, bizim kasa¬ badandı. Fakat onlara jâireğim ısınmıyordu. Birkaçmm ba¬ bası çok zengindi, gerüş topraklan vardı..." 61 Bir kahvehanede çalışıyordum. ". . Oraya daha çoksol- cular geliyordu. Uzun uzun tartışmalar yapıyorlardı, onlan dinlemeye, anlamaya Kurtuluşu, Partizan, çalışıyordum. Şimdi, onlann, Halkm Devrimci Yol gibi siyasetlere mensup olduklarım algüayabiliyomm. Fakat o zaman bu işleri hiç kavrayamıyordum. Orüar da bizdendi, bizim kasabandandı. Kürttü. Bazan kasaba dışmdatı da gelenler olurdu. Bizim kahvehaneye süc sık gelirlerdi." "... O sıralarda, kahvehaneye giyimleri- kuşamlan farklı olan daha başka İnsanlar da geliyordu. Onlar başka bir kö¬ şede otumyorlardı. Kahvehane sahibi onlara epeyce kızıyor¬ du. Çünkü onlar çok çay içmiyorlardı. yoktu, yoksuldular. Orüann çok parası Fakat orüann söyledüderi benim çok dückatimi çekiyordu. Onlarm yaşantısı, tavır ve davranıştan daha düzgündü. Kürtlerden, Kürdistan'dan söz ediyorlardı. Bu sözcükleri ilk defa duyuyordum. 'Biz Kürdüz' diyorlardı, 'Kürtler eziliyor' diyorlardı. Onlara Apocular deniyordu." "... Onlara yüreğim çok çabuk ısmdı. Giderek ben de on¬ lara katıldım. Okuma-yazma okuyamıyordum. Fakat, bilmediğim bütün eğitim kitap falan seminerlerine için katü- dım. Çok şey öğrendim. Kendimi keşfettim. 1978 yıhnda ar¬ tüc, ben de Apocu olmuştum. Ufak yapüı olduğum için kur¬ yelik görevini bana veriyorlardı. Kahvehanede çalışmayı da sürdürüyordum ..." "... Birgün babam evde, bir hasımıyla kavga edeceğini, ona haddini büdireceğini, erkek evlatları olarak bizün de ya¬ nmda bulunmamızı istedi. Çarşıya gittik. Babam çarşıda hasmıyla karşüaştı. Biz de arkasında dizüiydlk. Bize 'saldınn' diye emir verdi. Biz saldırmadık. Tekrar, 'saldırm* diye gürledi. Biz yine saldırmadık. tanımıyömz' büe dedüc. 'Neden saldıralım, bu adamı Toplumsal konuları, çelişkileri yerü yeni kavnyorduk. O zaman, babam bize çok kızdı, evden kovdu. 'Sizden utanıyorum' dedi. 'Bemm şerefime leke sürdünüz' dedi. Bü-- kaç gece eve gidemez 'ö^ldum. Sonra yine gittik. Büyükanam bizi çok seviyordu, koruyordu. O sıralarda anam öldü. Anam hastalüctan öldü. 50 yaşlanndaydı. Anamı Çukurova'ya gidiş-geliş bitirdi. Anam ölünce epey sefü kaldık. Büyükanam bizleri çok seviyordu 62 ama gözleri kör olduğu için yeteri kadar ilgi gösteremiyor¬ du." "... 1979 yılmda örgüt bana süah da verdi. Aynca ben kendhn de süah aldım. İlk eylemde arkadaşlarla beraber ci¬ nayet suçuyla tutuklandım. Henüz 18 yaşmda değüdim. 7 kişiydik. Hepimiz de aynı nedenle tutuklandık... Faşistlere karşı ciddi eylemler yapüıyordu. O mücadeleler sonucunda faşistler kasabada süindüer..." 1980'li yularda Diyarbakır Cezaevi'nde. Diyarbakır vah¬ şetini en küçük aynntüarma kadar anlatıyor. Her zaman direnişçüer içinde olmuş. müş. "... Çok büyük zulürn ve işkence gör¬ Okuma-yazma bilmediğim için bana aynca atıyorlardı. sopa 'Okuma-yazma büe bilmiyor, bir de Apocu ol¬ muş...' diye kükrüyorlardı. İşte, oküma-yazmayı, ağır baskı sürecinde öğrendim. Arkadaşlar ranza altlannda bana glzU glzU okuma-yazma öğretiyorlardı..." Mazlum'u, Hayri'yl, Kemal'i... yakmdan tamyor. MuzafJefi, Selim'i, Mustafa'yı, Mehmet Çan'ı, Rızdyı, SeyfettinÜ... Sakine'yi, Cahide'yi, Aysel'i yakından tamyor. Kadmlar koğuşuyla irtibatın kumlabümesi için bir arkadaşıyla nişan¬ lanmış! Başkan Apo'dan çok büyük bir sevgi ve hayranhkla söz ediyor. Süc sık "Çözümlemeler"den söz ediyor. "Başkan'm çözümlemeleri..." Yargılama sonunda bü- arkadaşıyla bü-Ukte idam cezası¬ na mahkum edilmişler. Olay sırasmda 18 yaşından küçük olmasım kendi lehine bir delü olarak kuUanamamış. Mahke¬ me bunu dückate almarmş... Cezalan onaylandıktan soma, bü: arkadaşıyla birlücte, Karadeniz'de ürüü bü- hapishaneye sürgün ediliyorlar. Çok ağır hakaretler görüyorlar. PKK'U olmalanndan dolayı çok büyük basküarla karşüaşıyorlar. Onlardan plşmanlüc düek- çesl isteniyor. Teslimiyet isteniyor, itü-afçüık isteniyor. Şid¬ detle reddediyorlar. Kabul etmeyince baskı-zulüm artıyor. Açlık grevleri yapıyorlar, kimse duymuyor. Bir kere arkadaşı, daha sonra da kendisi hıtlhara kalkı¬ şıyor. Kü payı kurtuluyorlar. Bu olaydan sonra cezaevi yöne¬ timi. İtiraf, tesUmlyet ve pişmanlık Istemdnden vazgeçiyor. 63 Fakat hep tek kişüüc hücrelerde tutuyor. Sağhk sorunlarıyla hiç Ügüenmlyor. Sağlık sorunlan var. 1980'li yularda, Diyarbakır Cezae- vi'ndeki vahşet döneminde, kafasma yediği darbelerden do¬ layı korkunç başağrüan var. 1988 senesinde, tedavi için İstanbul'a gönderüiyor. Git¬ tiği gün, koğuşta, cezaevindeki baskıları protesto gerekçesiy¬ le açlık grevi başlıyor. Açhk grevüıe kendisi de katılıyor. Bu¬ nun üzerine cezaevi yönetimi, "anarşist" diye, tedavisi yapümadan, geldiği cezaevine geri gönderiyor. Aüesiyle arası iyi. ve eniştem eğer Sık sık ziyarete geliyorlar. paralan olursa bizleri ziyarete "... Ablam geliyorlar. 1981'de, 1982'de korkudan ziyarete gelemiyorlardı. Artık fır¬ sat buldukça geliyorlar. Onlar da artık PKK'lı. Hep poUtikadan konuşuyoruz. Ablam da eniştem de okuma-yazma bü¬ miyor. Ama tavır ve davranışları iyi. Politikaja kavramaya başladüar. Artık, sadece beni ziyarete gelmiyorlar. Arkadaş¬ lar için de geliyorlar. Küçük kardeşim de fırsat buldukça zi¬ yarete geliyor. Ustası da, o da çok iyi. Ustası ziyaret için ona her zaman izin ve para veriyor. Fakat, küçük kardeşim çok heyecanlı. Sık sık askerlerle, gardiyarüarla kavga ediyor." "... Bir ziyaret sırasmda, ablam, arkadaşlara, 'bir isteği¬ niz var mı' diye sordu. Bize muhakkak bir şeyler getirmek istiyordu. Onlar da, 'bize kitap getirin' dediler. Ertesi ziyaret ablam bir defter getirdi. Okul defteri. Arkadaşlar, 'Bu defter, kitap değil' dediler. Ablam da, 'Kitap istedim, dükkan sahibi bunu verdi' dedi. 'Hem bunun içini yazıyla doldurursaruz ki¬ tap olur, siz de kitap yazmış olursunuz' dedi..." Okuma-yazmasmı iyice üerletmiş. Her türlü kitabı oku yabüiyor. Her konuyu tartışabüiyor. Çeşitli cezaevlerindeki arkadaşlanna mektup yazıyor. Yazısı iyi değü. Çok ağır yazı¬ yor. Konuşurken düşüncelerini daha iyi ifade ediyor. En büyük isteği, tahliyeden sonra Kürdistan dağlanna çıkmak. Kürdistan dağlanmn en 3njlcsek yerlerinde çeşitli sloganlar atmak. Kürdistan'a, bağlı... 64 Parti'ye, önderliğe çok derin duygularla Vn. PKK'YA eleştiri Bütün bunlann yanmda, PKK'mn bu anlayışa uygun ol¬ mayan tavır ve davramşlan da var. Ömeğtn, PKK'mn sörnürgecüerin diUne çok fazla itibar etmesi, dar önem vermemesi, anlayışla bağdaşır bir yukanda Kürtçe'ye yeteri ka¬ belirtmeye durum değüdir. çalıştığımız PKK'nm ük baskısı 1985 yıhnda yapüan kişilik konusuna önemli bir ağırlık ve¬ ren kitabı var: "Kürdistan'da Kişilik Sorunu, Devrimci Mi¬ litanın Özellikleri ve Parti Yaşamı" (Weşanen Seıxwebûn) Bu kitapta, daha çok, örgütte, herhangi bir PKK müitanmda bulunması gereken nitelikler üzerinde duruluyor. "PKK mül- tanı Kürdistan'ı sevmelidir; Kürt ulusuna bağlı olmalıdır, Kürt ulusunun kurtuluşu için her türlü fedakârlığı yapmalı¬ dır..." gibi şeyler söyleniyor. Bu kitabm hiçbir yerinde, Kürt müitanlarm, gerülalann, Kürtçe'yle ilgüi tavır ve davramşlan konusunda en küçük bir nöt, en küçük bir hatırlatma yok. Ömeğüı, müitanlarm, gerillalarm, Kürt halk yığmlanyla llişküertade Kürtçe konuşmalan gerektiği, buna özen gösteril¬ mesi gerektiği konusu üzerinde durulmuyor. Bunun büyıik bir eksiklik olduğu açıktır. Ajmca, bunlann ifade edUmesine ihtiyaç duyulmaması, her şejrin Türkçe olarak, sömürgeci¬ nin diliyle arüatümaya çaUşılması şaşırtıcıdır. Diyarbakır vahşetüıi anlatan ve PKK'lüar tarafından ya¬ zılmış çeşitli kitaplar var. "Dörtlerin Gecesi" (Fevzi Yetkin- Mehmet Tanboğa); "Yasak Ülkenin Günlüğü" (Hasan Büdi- rici) "12 Eylül Karanlığında Diyarbakır Şafağı" (Selim Çü- rükkaya); "Bu İnsan Çığlıklarını Unutmayın, Eskişehir- Aydın Direnişi" (Hüsnü Altun-Ahmet Yavuz)... gibi yaymlar burüardan bazüan. Bu kitaplarda da Kürtçe konusu üzerin¬ de hiç dumlmuyor. Halbuki, Kürtçe, sömürgeci ve ırkçı yö¬ netim tarafından yok edilmeye çahşılan bir dü. Şunu hep düşündüm. Bazı arkadaşlarla da konuştum. 1981, 1982, 1983 yülarmda Diyarbakır Cezaevi'ndeki işken¬ celerin çok yoğun ve çok ağır olduğunu yakmdan bülyoruz. Tutsaklar koğuşlardan çıkartüıp kapıaltma götürülürken iş¬ kence görüyorlar. Cezaevi arabasma bindirüürken işkence görüyorlar. Arabada, arabadan indirüü-ken işkence görüyor¬ lar. Bu işkenceler mahkeme huzurunda büe sürüyor. İşte, böyle bir ortamda, tutsaklar mahkeme huzumnda Kürtçe 65 konuşup tercüman isteselerdi ne olurdu? Bu üıtiyaç neden hissedümedi? Ömeğüı, Ali Erek'in şehit olduğu 1981 Mart'mda, Mazlum Doğan'm şehit olduğu 21 Mart 1982 sulannda. mahkemede Kürtçe konuşulsaydı, tercüman işlen¬ seydi ne gibi bir sonuç alımrdı? Tutsaklara, "Türküm, doğ¬ ruyum..." andmm işkenceyle söyletildiği, İstiklal Marşı'mn, Atatürkçülük'ün işkence tutsaklarm. 'Türküm, aracı olarak kullamldığı, bütün Mutluyum..." demeye mecbur edüdi¬ ği, koğuşlara 16 Türk Devleti'nin bayraklanmn resmedildiği bir dönemde, mahkemelerde ısrarlı ve kararlı bir şeküde Kürtçe konuşulsaydı... ne olurdu? Kürt tutsaklar bu ihtiyacı neden duymadüar? Yukarıda kısaca belirtilen kitaplarda bu ihtiyacın duyul¬ duğuna dair en küçük bir anlatım yok. Tutsaklar çeşitli za¬ man ve mekânlarda, çeşitli dayatmalarla karşı karşıya kahyorlar. Bu yaptırımlara karşı tavırlar ve davramşlar geliştirmeye çalışıyorlar. Ancak, Kürtçe'yle ügili herhangi bir öneri konuşulmuyor, tartışümıyor. Israrlı ve kararlı bir şekilde Kürtçe konuşma, düzeninden, işkenceli yaptırımlardan kopuşu sömürge daha çabuk bir şeküde sağlamaz mıydı? Veya Kürtçe konuşmak, bu yüz¬ den ayrıca işkence ve hakaret görmek, tutsaklar için daha önemli bir moral dayanak olmaz mıydı? Dörtler'in, Ferhat Kurtay, Eşref Anyik, Necmi Öner ve Mahmut Zengin'in şehit olduklan, kendilerini yakarak ölüm¬ süzlüğe eriştikleri, daha sonra da Kemal Pir, Hayri Duimuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek'in şehit olduklan sıralarda, Kürtçe konuşarak sömürgeciyi protesto etmek, yani sömürge yöne¬ timinden, sömürgeci dayatmalardan kopuşu sağlamak, an¬ lamlı, içerikli bir tavır ve davramş olmaz mıydı? Bu konulann düşünülmesinde yarar vardır. Öte yandan, sadece, Marx'ın, Engels'in, Lenin'in, Sta- îin'in, Mao'nun yazılan incelenerek, sadece bunlara dayana¬ rak Kürt insanlanmn kişüiği incelenemez. Veya sadece bu yazüar gözönüne almarak Kürt insanlarmda kişiliğin nasü geliştiği konusu araştırüamaz. PKK Genel Sekreteri Abdullah ÖcoZan'm, Kürdistan'a ve Kürt toplumuna iUşkln yazıları ise bu konularda çok önemli birer kaynaktır. Burada İncelen¬ mesi, kanımca 66 irdelenmesi gereken temel konular şudur: örneğin bir gece vakti. Bir kış günü. Dışanda kar ve soğuk var. Ortalık karanlık. Köy güvenlik kuvvetleri tarafından ba¬ sılıyor. Güvenlik güçleri baskı ve zor uygulayarak yetişkin erkekleri evlerirün dışına çıkarıyor. "Genç kızlar ve kadmlar içeride kalsm" diyor. GüvenUk güçlerinin komutanlan asker¬ leriyle odalara dalıyor. Erkeklere, "Siz dışanda nöbet bekle¬ yin, bizim kadııüannızla görülecek işlerimiz var" bunu baskıyla, zulümle gerçekleştirmeye diyor. çalışıyor. Ve 18-20' yaşmda bir gençsiniz... böyle bir ortam sizin kişiliğinizi nasü etküer? Böyle bir ortamm, benzer ortamlann çocuklarm ruhsal yapüan üzerindeki etküeri neler olabilir? Çocuklarmm gözleri önünde analara, babalara işkence yapümaktadır. Gençlerin gözleri önünde, dedelerine, babala¬ nna, amcalanna, ağabeylerine, analanna, ablalanna haka¬ ret edilmektedir. Böyle bir ortam insanlarm kişüüderlni na¬ sü etkiler? Bu ortam içinde çocuklar nasü büyıirler? Güvenlik güçleri süc sık köy basıyor. Arama bahanesiyle ev¬ lere giriyor. Gıda maddelerini telef ediyor. Bazı değerli eşyalan gasp ediyor. Bazen evden dışarı çıkma yasağı kojnjyor, bazen de tarlaya, bağa, bahçeye gitmeyi yasaklıyor. Çoban- lann sürülerini otlağa götürmeleri yasaklanıyor. İnsarüara, ceza olsun diye bok yediriliyor, fare yediriliyor... Bu tür ya¬ saklamalar ve cezalar insanlann ruhsal yapüarmı nasü etki¬ ler? Kürt insanlarmm kişilik sorunlan ele almırken sürecin bu boyutları da gözden uzak tutulmamalıdır. Böyle bir zulüm ortammda, bu zulmü ve işkenceyi yürü¬ ten devlet güçlerine karşı etkiU bir gerilla mücadelesi başla¬ dığı zaman ezik ve yaralı olan ruhsal yapüar nasü etkilenir? Sömürge toplumlan yaralı toplumlardır. Acaba bu yara¬ yı teşhis ve tedavi edecek yol-yöntem ne olmalıdır? Kürt kişi¬ liğinin oluşması bu süreçlerle yakından ilgüidir. Kimliği sürekli olarak inkâr edUen, küçümsenen, horla¬ nan, düşürülen bir halk. Admm söylenmesi, sömürgeci ulu¬ sa, egemen ulusa hakaret sayılan bü: halk. Böylesine hesaph-kltaph, sistematik bir aşağılama henüz ilk veya orta eğitim çağmdakl, yetişme dönemindeki çocukları nasü etkiler? Kişi¬ liğin oluşması üzerinde dururken, bu gibi konulann ele ahn- ması çok önemli olmaktadır. Kürtlerde kişiUk sorunlan ele almırken bu gibi konular ihmal edüemez. 67 Kürtlerin, Kürtçe konuşma üzerinde daha ciddi ve etraf¬ lı bir şekilde durmaları gerekir. Çalışmaları sadece, Kürtçey- le smırlamak, kültürel, faaliyetlerle sımrlamak, elbette bir çözüm değüdir. Gerüla faaliyetiyle Kürtçe arasmdaki tavır ve davranışı bütünleştirme olanaktan her zaman vardır. Kürtçe'ye yeteri kadar önem verirseniz, arkasından Kürt bunun devleti falan ortaya çıkmaz. çe'ye yeteri kadar önem verirseniz, Kürt düine, ne, Kürt kültürüne üişkin incelemelere hemen Fakat, önem Kürt¬ Kürt tarihi¬ verirseniz, Kürt Devleti ihtiyacmı da belirtmiş olursunuz. Bu süreç gi¬ derek Kürt Devleti ihtiyacım daha açık bir şekilde ortaya koyabülr. Fakat, sömürgecinin diliyle hiçbir yere varüamaz. Sömürgecinin düiyle Kürt özerkUği bile sağlanamaz. Askeri faaliyetleriniz ne kadar güçlü olursa olsun, sömürgecinin di¬ linden vazgeçmiyorsanız siyasal başarüara ulaşmak kolay kolay gerçekleşmez... Kürdistan'ı ve Kürtleri Afrika'dakl yeni ülkelerle kanştır- mamak gerekü". O devletler de resmi dü olarak İngilizce'yi, Fransızca'yı kuUamyorlar, demek yanlıştır. Unutmayalım ki Kürtçe inkâr edüen bir düdir. düdir. geri, Halbuki, ükel bir dü zengindir. lar... Yok sayüan, ükel denen bir Kürtçe Türk sömürgecilerinin sandığı gibi, değildir, zengindir. Afrika dülerinden çok Aynca Afrıka'nm yerli diUeri İngüizler, tarafından hiçbir zaman İnkâr edilmiş Fransız¬ değildü-. Öte yandan bugün, Afrika dilleriyle alfabe yapma çabalan hızla ilerlemektedir. Fakat, bunun gecikmiş bir çaba olduğu da açıktır. PKK Genel Sekreteri, Abdullah Öcalan'm Halü Nebilefle yapmış olduğu çok önemli bir konuşma var. "Apo'yla Kül¬ tür Sanat Üzerine" başlığıyla yaymlanan bu konuşamada dü konusunda da Kürtçe konusunda da önemh şeyler söyle¬ niyor, (bk. Muhsin Kızükaya, HaUli Nebüer, Dünden Yanna Kürtler, Yurt Kitap-Yaym, İstanbul 1991 S. 165-185) Özetle şöyle söyleniyor: EU kolu bağlanmış, hareketten yoksun kalmış bir insamn ağzmı açmak hiçbir işe yaramaz. Kürdistan'la ügiU faaUyetleri, kültürel faaliyetlerle, dÜ çalış- malanyla sımrlamak hiçbir zaman yeterli olmaz. Önemli olan eli kolu bağlanmış ve hareket edemez olan insamn öz¬ gürlüğe 68 kavuşmasıdır. Bunun için de siyasal faaliyet ön planda olmaUdır. Ell-kolu açüan, hareket kabiliyeti kazanan msanm ağzmm, kendlUğinden açılacağı kuşkusuzdur. Bu düşüncelerde önemli gerçeklüc payı vardır. Fakat bu düşüncerün tersini üade etmek de mümkündür. Ağzmı açamayan insan her zaman eU-kolu bağlanrmş bü- şeküde otur¬ maya mahkumdur. İnsanlar ancak, kendi kendüerinl kurta- rabüirler. İnsanlan başkalan kurtaramaz. İnsan, elüıüı kolunun bağlandığmm, köleleştiğinin büincüıe vanr, buna tepki gösterir... Özgürlüğünü böyle bir süreç içinde kazanır. Bu dummda insanm ağzımn açüc obnası gerektiği kuşku¬ suzdur. Kürtçe konusu, aslmda, düşündüğümüzden daha önemlidü-. Dumşmalarda ısrarla Kürtçe konuşan, bu tavnm karartı bü- şekilde sürdüren Mehdi Zandya, mahkemenin ulaştırmaya çahştığı mesaj üzerinde dikkaüe dumlmahdır. "... Mehdi Zona istediği gibi konuşsun, istediği şeyleri söyle¬ sin, biz onu dinleriz. Fakat, Türkçe konuşsun." Bu sözler ciddi bir şeküde ele alınmalıdır. Bu konuya başka yazüarda daha etraflı bir şekilde değinildi. (Ömeğin bk. Savunmalar S. 130vd.) Acaba, Türkçe'de , ısrarm nedeni nedir? Türk Cumhur- başkam Turgut Özal'm, 1991 yüı Haziran ayımn ortalannda, bir Avmpa başkentinde yaptığı konuşmada, "1996'ya kadar herkes Türkçe konuşacak" demesinin arüamı nedü"? Bu söz¬ ler, Türkiye Cumhuriyeti smırlan içinde yaşayan Kürtlere, Özerlik veriUp veriUneyeceği üe ilgüi bir soruya verilen cevap¬ tır. Türk Cumhurbaşkam Turgut Özal, "... Buna gerek yok¬ tur. Zaten 1996'ya kadar herkes Türkçe öğrenecektir, Türk¬ çe konuşacaktir..." demiştü". "Dü üzerüıdeki yasaklan kaldırdık" diye övünüldüğü bir sırada bile bunlar söylenebümektedlr. O halde bu süreç etraflı bir şekilde ele ahnmahdır. Birtakım tutuklulann, tahliye olabiUriz, ama, "... eğer Kürtçe konuşmazsak dumşmalarda Kürtçe konuşursak, tahUye muhakkak engeUentr" mantığmı da bu çerçeve İçinde değerlendirmek gerekir. Kürtçe konuşmamakla mahkemeye ne gibi bü" taviz ve- rümektedü? Bu durum mahkemerün neden hoşuna gitmek¬ tedir? Veya neden böyle düşünülmektedir? Kürtler, Türklere, Araplara, Farslara benzeyen yönlerim 69 vurgulayarak, bu benzerlikleri öne çıkararak kimliklerini ge- liştiremezler. Kürt kimliği ancak, bu uluslara benzemeyen yönlerin vurgulanmasıyla, bunlann öne çıkanlmasıyla geliştirllebüir. Bunlar da Kürt'e has özeUüderdir. Kürt toplumu oknanm ortaya çıkardığı değerlerdir, kurumlardır... Vni. ULUSAL KURTULUŞ SONRASININ İid ÖNEMLİ SİYASAL BİÇİMİ PoUtik tan'da ve toplumsal demokrasiyi faaliyetlerin kurmak ve esas geliştirmek amacı Kürdis¬ olmalıdır. Bu nokta Kürtler için çok önemlidir. Çünkü, Kürtler demokrasi¬ yi yaşayamamış bir toplumdur. Kürdistan'daki devletlerara¬ sı sömürge sistemi, demokrasinin kurulmasını ve gelişmesi¬ ni önlemek için elinden gelen her türlü çabayı göstermiştir. Sömürgeci devletler Kürt ulusal hareketinin gelişmesini en¬ gelleyebilmek için feodal kurumlarla işbirliği içine girmişler¬ dir. Bu kurumların yaşamlanm sürdürebilmeleri için yoğun bir gayret içindedirler. Böl-yönet politikasmm yaşama geçi- rümesi demokrasinin kurulmasmı ve gelişmesini jdne engel¬ lemektedir. Ulusal kurtuluş hareketlerini demokratik içerikleri açı¬ sından da irdelemek gerekmektedir. Bu konuda, İsraü, Hin¬ distan örneklerinin yanısıra, Kongo, Senegal, Uganda... gibi örneklerin incelenmesi de yararlı olacaktır. Hindistan ve İs¬ raü İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkmış bağımsız devletler oldular. Hindistan, İngiliz sömürgesiydi. 20. yüzyıIm ilk çeyreğinden itibaren İngüiz sömürge yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi başladı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu mücadeleler daha da şiddetlenerek sürdü. İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sürecinde de yaygmlaşarak devam etti. si'rün Ulusal Kurtuluş liderliğinde Mücadelesi'ne yürütülüyordu. bütün yordu. Hindistan görüşlerden 15 Ağustos Mücadelesi Kongre Fakat Ulusal insanlar, Parti- Kurtuluş akımlar katüı¬ 1947'de bağımsızlığmı kazan¬ dığı zaman iktidara, sadece bir kişi veya bir akım gelmedi. İktidara gelen yalnızca bir kişi ya da bir akım değü, aslmda bir koaUsyondu. Gandi, Nehru gibi Hindistan Ulusal Kurtu¬ luş Hareketi'nü). önenül isimleri de bu koalisyonun içindey¬ diler. Bu koalisyon demokratik sürecin kurulmasmda ve ge70 üşmesinde çok önemU bir rol oynadı. Ömeğin komünistler de bu koalisyonun içmdeydüer. Hindistan'da komünist par¬ tisi hiçbir zaman ülegal olmadı. Hindistan Devleti'nin kumluş sürecinde komünistlerin de. çok büyük katküan oldu. Bugün Hindistan demokratik bir devlettû". Hüît vardır. demokrasisinin çok önemU eksiklikleri kuşkusuz "Gandi" adma hâlâ ihtiyaç du)mluyor olması bu ek- - südüderin başında gelmektedü-. Fakat demokratik sürecin bu güçlüklerin büüıcüıde olduğu da büinmektedü-. Bu bilüıç, zorluklan aşmada önemli bir motor gücü olarak belir¬ mektedir. Ortadoğu'da Yahudi Devleti'nin kumlusunu gerçekleştümek içüı Yahudüerin gellştü-digi mücadelenin incelenme¬ sinde de yarar vardır. Bu mücadele de bü" koalisyon içinde gelişmiştir. Bütün görüşlerden Yahudüer ve akımlar bu koa¬ lisyon içmde yer almak olanağına sahip olmuştur. Weiz- mann. Ben Gruon, Golda Meir, Menahem Begin gibi isimler, bu üısanlann temsü ettiği akımlar bu koalisyonun içinde yer almışlardır. 14 Mayıs 1948'de İsraü Devleti bağımsızlığmı kazandığı zaman, iktidara burada da bir koaUsyon gelmiştir. İsraü'in demokratik bir devlet olarak kumlmasmda, İsraü demokrasisinin geUşmesinde bu koaUsyonun çok büyük ro¬ lü vardır. Kürtlerin, özellüde PKK'nm, Hindistan'ın ve İsraü'in ku- mluş süreçlerini, kuruluş sonrası gelişen olayları zengin ol¬ gusal dayanaklanyla incelemesinde çok büyük bir yarar var¬ dır. Zira, PKK, en çok, demokratik olmamakla, despot olmakla, despot bir yönetim amaçlamakla suçlanmaktadır. Bu konuda halk kitlelerine. Kürt toplumunun çeşitU kesim¬ lerine gerekli güveni vermeye çahşması PKK'nın önemli büçabası olmalıdır. Demolcrasiyi hiç yaşamamış, bu olanaklara hiç sahip olmamış Kürt toplumunun, bu incelemelere çok büyük üıtiyacı vardır. Kürtlerin, Ortadoğu'da Arap şoveniz¬ minin etkisi altmda, Yahudüere karşı düşmarüüc hisleri bes- lemesüıüı hiçbir yararı yoktur. Kürtler Yahudi toplumuyla daha sıcak Üişküer kurmak dummundadırlar. KürÜer Yahu¬ di toplumunun demokratik kurumlarmı görmezden gelemez¬ ler. Yahudi toplumu, Ortadoğu'da Kürtlerin doğal ittifakçısıdu-. Kürtler "Müslüman kardeşlerimiz" tabiri üzerinde daha 71 ciddi bü- şekilde, daha soğukkarüı bü" şeküde düşünmek du¬ mmundadırlar. Yukanda, kısmmda ve (II) numaralı (I) numarah ana paragrafın (B) ana paragrafta, Türklerüı, Arapla- rm ve Farslann, İslamiyeti kendi müli çıkartan doğrultusun¬ da nasü kullandüdanm gördük. Ulusal kurtuluş mücadelesi sonucu oluşan siyasal bi¬ çimlerin yukandakilere zıt olan ömeklerirü de Afrika'dan se- çebüülz. Afrika ülkeleri, özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, 1960'h yulardan sonra bağımsızlıklanna kavuştu¬ lar. Ömeğln Kongo 15 Ağustos 1960'da, Senegal 20 Haziran 1960'da, Uganda 9 Ekim 1962 'de bağımsızlüdarma kavuştu¬ lar. Gana, Tanzanya, Mali, Togo, Somali, Nijerya, Çad gibi ülkeler de aşağı yukan benzer tarihlerde bağımsızlüdanm kazandüar. Fakat, bu ülkelerde kurtuluştan sonra demokra¬ tik rejimler kumlamadı. Bu ülkelerde, ulusal kurtuluş, sö¬ mürgeci devletlerle yapüan anayasal görüşmeler sonunda gerçekleşti. Bu süreçte de, daha çok ülkedeki önemli kabüe1er rol oynadı. Fakat bu kabüeler, siyasal akımlar ve görüş¬ ler arasmda koalisyon yoktu. Ulusal kurtuluştan sonra ka¬ bilelerden biri iktidan ele geçirdi. ÜUce halkımn öteki kesimlerine çok yoğun işkenceler, eziyetler yapmaya başladı. Hatta, bu işkenceler, emperyaUst ve eziyetler ve sömürgeci basküar, devletlerin zaman yaptıklanm zaman kat kat aşar bü" hale geldi. Bu ülkelerde gerek ulusal kurtuluş süre¬ ci sırasmda, gerekse sonrasmda demokratik bir sürecin gö¬ rülmemesi çok acüı sonuçlar ortaya çıkardı. Kürtlerüı, Hindistan ve İsraü örnekleri gibi, Afrika ülke¬ leri ömeklerüıi de üıcelemelerüıde yarar vardır. Kürtler de¬ mokratik bü- toplum oluşturmamn yolunu yordammı ara¬ mak, bu yolda çaba harcamak durumundadırlar. PKK'nm önderliğüıde gelişen Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, kuşkusuz, Afrika üUcelerinde görülen ulusal kurtuluş müca¬ delelerinden çok çok üeridü-. Bir kere Kuzey Kürdistan'da aşiret yapüan tamamen çözülmüştür. Kürt halk kltlelerinüı örgütlenmesinde smrf esası ön planda görülmektedü-. Örgüt¬ lenmede modem düşünceler ve anlayışlar ön plandadır. Bü¬ tün buTÜara rağmen bu modellerin üıcelenmesinde yarar vardır. FlUstin Kurtuluş Örgütü'nün oluşturduğu modelin toce- 72 lenmesl de gerekir. Füistinlüerin İsraü deneyini dikkate al¬ dıktan görülmektedir. FiUstinlüerde de çok sesU siyasal bir sistem vardır. Füistln toplumunda görülen çeşitli siyasal dü¬ şünceler Filistin Kurtuluş Örgütü çatısı altinda toplanabünüştir. güt FüistinUler bugün, tarafından temsil uluslararası kurumlarda tek ör¬ edümektedtrler. Bunun da, Füistln sorununun uluslararası kamuoyuna duyurulmasmda ve çö¬ zümlenmesinde çok ÖnemU bir konuma sahip olduğu şüphe¬ sizdir. Bunun kadar önemli başka bir konu da, tek örgüt ça¬ tısı altında toplanabilme olgusunun demokratik süreçle ügiU boyutudur. İleride kurulacak Filistin Arap Devleti'nin de¬ mokratik bir devlet olacağı şimdiden söylenebüir. Bu devlet, günümüzün Arap devletleri gibi otoriter, despot karakterli olmayacaktir. Çünkü, Filistin Kurtuluş Mücadelesi sürecin¬ de kurulan ve gelişen demokratik ilişkiler, gelecekte Füis- tin'de kurulacak devletin yapışım da etkilemektedir. Kürdistan'm bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış ya¬ pısından dolayı, Kürtlerin benzer bir örgütü kısa zamanda oluşturmalan kolay görünmemektedir. Fakat, bu ihtiyacın güçlü bir şeküde hissedilmiş olması, Kürt halk jağırüannın güçlü bir şekilde bu özlemi düe getirmeye başlamalan, kuş¬ kusuz önemli bir gelişmedir. Şu husus kendisini açık bir şe¬ küde göstermiştir: Kürtler, eğer Ortadoğu'da, askeri ve poU¬ tik bir güç değiUerse, hiçbir sömürgeci devlet onlan muhatap almaz. Politik bir güç olmak elbette önemlidir. Fa¬ kat askeri bir gücünüz yoksa, politüc bir güç oluşturmanız kolay değildir. Kürdistan'da politik güç, ancak askeri gücü geliştirerek sağlanabilir. Politik güç ise, demokrasiyi kurma ve geliştirme yönünde çaba sarfetmelidir. IX. KÜRTLERİN AYMAZLIĞI Kürtlerin, özeUikle Kürt okur-yazarlanmn bazı olaylar karşısındaki düşüncelerini, tavır ve davramşlanm incelediği¬ miz zaman, bü)aık bir aymazhk içinde olduklarmı görüyo¬ ruz. Burada, beUibaşlı. beızı olaylarla ve ka-vramlarla ÜgiU ola¬ rak, Kürtlertn tavır ve davramşlanna Üişkin bazi düşüncelerimizi ve gözlemlerimizi belirtmeye çalışacağız. 73 Türkiye'deki Amerikan Banş 1. Gönüllüleri ve Kürtler 1960'lı 3aUann ortalarmda, Türkiye ve Kürdistan'm he¬ men hemen tüm iUerinde Amerikan Banş Gönüllüleri vardı. Amerikan Banş GönüUüleri, okullarda, köylerde, kasabalar¬ da, çeşitli birimlerde çalışıyorlardı. İsteyenlere İngilizce öğre¬ tiyorlar, köylerde toplum kalkınması çalışmalanna katüıyor- lardı. Türkiye'de özellikle solcular, Amerikan Banş Amerikan emperyalizmirün, Türk GönüUüleri'ne insanlarmı Banş yozlaştırmaya sol şiddetle siyasal karşı Gönüllüleri çahştığmı akımlar. çıkıyorlardı. aracılığıyla vurguluyoriardı. Türk insanlan artık. Amerikan emperyalizminin istediği ka¬ lıplara göre yetiştirilecekti. eleştiriliyordu. Bu süreç Kürtler tarafından da Gerek solcu Kürtler, gerek dinsel bakımdan sağ akımlarda yer alan Kürtler, Amerikan kültür kalıplarma göre Türkler yetiştirilmesine karşı çıkıyorlardı. Bu bakımlar¬ dan Barış GönüUüleri şiddetle eleştirüiyordu. Barış Gönüllüleri'rü protesto eden yazılar yayınlanıyor; gösterüer, miting¬ ler, yürüyüşler düzerüerüyor; konferanslar verüiyordu. Halbuki, aynı dönemde "yedeksubay öğretmenler" ola¬ rak, büinen bir kurum vardı. "Vatandaş Türkçe konuş" kam¬ panyaları vardı. Bu dönemde pek çok öğretmen askerlik gö¬ revini "yedeksubay öğretmen" olarak yaptı. Bu tür öğretmerüer Kürdistan'a yığm j^ğm gönderüiyorlardı. Bunla¬ rm esas amacı Türkleştirme da Kürt çocuklarma sürecüıi tarnamlamak, Türkçe öğretmekti. Kürt olan her şeyi yo- ketmekti. Kürtler, Türk kültür kalıplarına göre yetiştirilecek¬ lerdi. Türk solculan bu asimüasyon sürecini de destekliyor¬ lardı. Bu süreci Kürtlerin okur-yazarlan da destekliyorlardı. Zira, bu, Türk solculan tarafından, Üerici, devrimci bir süreç olarak değerlendiriUyordu. Yedeksubay öğretmenler, elbette, resmi ideoloji doğrul¬ tusunda Türk Devleti tarafmdan yörüendirüiyorlardı. Yedek¬ subay öğretmerüer dışında daha başka kurumlar da aynı amaçlar doğrultusunda çalışıyorlardı. Bir konuya önemle dückat çekmek gerekir: Amerikan Barış GönüUüleri'yle yedeksubay öğretmenler arasmda bü¬ yük bif fark vardı: Birincisi, Amerikan toplumsal yaşantısı¬ na ve 74 siyasal düşüncesine, ekonomik faaUyetlerine uygun Türkler yetiştirmeye çalışıyor. Yedeksubay öğretmenlerin de bu doğrultuda çalıştıktan açıktır. Amaç, Kürtlerin yerü nesülerini Türk kültür Türk resmi Kürtçesa kahplanna ideolojlsimn unutturmak, göre amacı bu Kürt olan yetiştirmektir. kadarla herşeyi smırh Fakat, değüdir. yoketmek. Kürt¬ çe'nin. Kürt kültürünün kökünü kazımaktır. Üstelik bu bir devlet politikasıdır. Ve bu asimüasyon sistematik bir şeküde uygulanmaktadır. Cumhuriyet'in kuruluşundan beri kararU ve ısrarlı bir şeküde yürütülmektedir. İttihat ve Terakki'nln de bu yönde bir politikası olduğu bilinmektedir. Bu politücanm ırkçı ve sömürgeci bir politika olduğu açıktır. İşte burada, Kürtlerin, Kürt okur-yazarlarmm bir ay¬ mazlığı üe karşüaşıyoruz. Amerikan kültür kahplanna uy¬ gun Türkler yetiştirilmesini emperyalist bir politika diye pro¬ testo eden Kürtler, kendi statüleri konusunda en ufak btr büüıcüı büe sahibi değiUer. Türk ırkçüığınm ve sömürgeciU¬ ğinln çok daha yıkıcı, barbar ve gerici olduğunu algüayamıyorlar. Bunlar ister solcu, Markslst-Lenlnlst, ister sağcı ol¬ sunlar kendilerine güvenmiyorlar. Kendi toplumlanna, yani Kürt toplumuna hiç güvenmiyorlar. Türk sağmm veya Türk solunun çok ağır bir hegemonyası alımdadırlar. 1960'lı yıUan düşündüğümüz zaman Türk solunu etkileyen en önemli siyasal odak noktasmm KemaUstler olduğunu kolayca söyle¬ yebiliriz. Kemalizmin Türk sağmı yönlendirdiği Dinsel sağ da bu etki altmdadır; de açıktır. Kürdistan sorunu konu¬ sunda Kemalistler gibi düşünmektedir. Bunu doğal karşüa¬ mak gerekir, çünkü Kemalizm resmi ideolojidir. 196Ö'lı yıUann başlanm, man, Kürt yeşerrneye ortalarmı düşündüğümüz za¬ okur-yazarlarda.Kürt olma başladığım görüyoruz. utanç verici bir şey, bir durum bilincüıüı yeni yem O yularda olduğu da Kürt olmamn bilinmektedir. Kürt bir hakaret sözcüğü olarak kuUanümaktadır. İnsanlar rahat bir şeküde "Kürdüm" diyememektedürler. "Kürdüm" sözcüğü "Afedersiniz" sözcüğüyle birlücte kuUanümaktadır. 2. Filistinlilere Karşı Tutum Devrimci Kürtler, Ortadoğu'da, Füistln hareketine he zaman destek vermeye çalışmışlardır. Devrimci Kürtler, Fllistüı hareketi karşısmda büyük bir coşku beslemişler; Slyo75 nizme duyduktan tepkiyi her zaman ifade etmişlerdir. ğımsız devlet kurma dahü, Ba¬ Filistinlüerin her türlü hakkım kararlüüda savunmuşlardır. Bunun yamnda KürÜer, İsrail'e karşı, Füistinlüerin yamnda fülen savaşa da girmişlerdir. Ör¬ neğin 1982'de, İsraü'in Beyrut çıkarması sırasmda, özellikle PKK'lı gruplar FlUstlnlüerin yamnda savaşa katümışlardur. Kürtler, Ortadoğu'da Füistin devrimim samimi ve kararlı bir şekilde savunan gruplar içinde yer almaktadırlar. FiUstinlüere düşman olan siyasal odaklara Kürtler de düşman olmuş¬ lardır. Düşmanlüdarmı her vesüeyle, her türlü yoldan gös¬ termeye çalışmışlardır. Bütün bunlara rağmen Füistinlüer, Kürtlere hiç de dost¬ ça yaklaşmamış, her zaman onlann düşmanlanyla işbirliği yapmışlardır. Kürdistan'ı devletlerarası sömürge sistemi içinde tutmaya çalışan devletler FüisttnUlerin en yakın dost- lan olmuşlardır. FiUstirüüer her zaman, Türkiye ve Irak gibi Kürtlere düşman olan devletlerin yanında yer almaktadırlar. Halepçe gibi bir soykırımda büe, Füistin Kurtuluş Örgütü, Kürtlerin lehine tek bir söz söylememiştir; soykırımı yapan- lan kmamamıştır. Halepçe'den önce, yine kimyasal silahlar¬ la, soykmma uğratilan Kürtlerin sa)asımn, Halepçe'de katle¬ dilenlerden çok daha fazla olduğunu da bülyoruz. Bu zehirU gazlar, Kürtlere karşı Halepçe'den sonra da kullaruldı. Bü¬ tün bu süreç içinde, FKÖ hep Iraklın yamnda yer aldı; Sad¬ dam Hüseyin'i destekledi. kınamadı. Mağdur Kimyasal edÜen, büıbir süahlar kuUamlmasım türlü acıya garkedüen Kürtler için tek bir şey söylemedi. Halepçe'de, Kürtlere karşı kimyasal süahlar kuUanüdı- ğmda, İslam Konferansı -Zirvesi, Kuveyt'te toplantı haUndeydi. (I) numarah ana paragrafın (B) kısmında orada ne tür ka¬ rarlar almdığmı, soykırıma uğratüan Kürtlerden hiç söz edümediğüıl vurgulamıştım. İslam Koriferansı Zirvesi'nde Fi¬ listin Kurtuluş Örgütü de gözlemci sıfatıyla bulunuyordu. İsraü işgaU altındaki Filistinlüerin nüfusu 1.5 müyon civarmdadır. Bu nüfus Batı Şerta'da ve Gazze Şeridi'nde otur¬ maktadır. ise 4-5 Ortadoğu'daki milyon Filistinlüerin clvanndadır. Halbuki nüfusunun tamamı KürÜerin Ortado¬ ğu'daki nüfuslan 30 müyonun üzerindedir ve Kürdistan ül¬ kesinin sahip olduğu arazi 550 biri kilometre karenin üze¬ rindedir. 76 FülstirüÜer için bütün Arap dünyası, yani 22 tane Arap devleti maddi ve manevi yollardan her türlü çabayı göster¬ mektedir. Bağımsız bir devlet kurma hakkı da dahil Füistin¬ lüerin her türlü haklan ve çıkarları savunulmaktadır. Arap devletlerinin oluşturduğu Arap BirUği, yine Füistin sorunu¬ nu yoğun bir şeküde savunmaktadır. Arap devletlerirdn dı¬ şmda 42 Müslüman ülke, Füistinlüerin haklanm ve çıkarla- nm savunmaktadır. İslam Konferansı Örgütü'nün en temel konulanndan biri de budur. Üçüncü Dünya Ülkeleri Füistin sorununu her zaman dinamüc bir şekilde savunmaktadır ve Füistinlüer lehine çözümler üretmektedir. Bunun dışmda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Çin Halk Cumhuri¬ yeti, Küba gibi ülkelerin. Doğu Avrupa ülkelerinin; gerek Avrupa'daki, gerek dünyanın başka yerlerindeki demokratik devletlerin Füistin halkmm mücadelesini desteklediğim ya¬ kmdan biliyoruz. Birleşmiş Mületler, Avrupa Konseyi, A-vru- pa Topluluğu, Arap Zirvesi, İslam Konferansı, Üçüncü Dün¬ ya Ülkeleri Birliği, uluslararası kurumlar Füistin halkına olan ügilerim her zaman göstermişlerdü-. FKÖ, bu örgütlerin bazüannda gözlemci, bazüarmdaysa asli üyedir. Fakat, yu¬ kanda kısaca saydığımız devletlerden ve uluslararası ku- " rumlardan hiçbiri, Kürtlerin mücadelesi karşısmda, Kürtle¬ rin ulusal ve demokratik baldan konusunda ve istekleri konusunda olumlu bir tavır sergüememişlerdir. Kürtlerin, FiUstin halkımn ulusal kurtuluş mücadelesim desteklemeleri elbette yerinde bir harekettir. Kiirtlerin. Füis¬ tin halkıyla enternasyonal dayanışmaya girmeleri de elbette gerekir. Zira ezÜen halklar emperyalizme ve sömürgecüiğe karşı birlücte mücadele etmeUdü-ler. Fakat'. FÜistüıUlerin. FKÖ'nün, Kürtlerle dayamşmaya gümemek için büyük bir dückat içüıde olduklanm görüyomz. Kürtlerin uzattığı eU tutmamaya gayret göstermektedirler. Bunun, önemli ve dlk- katU bü- şeküde gözetüen bir Füistüı politikası olduğu büüımektedir. malanmn Ömeğin, en Füistinlüerin Türkiye'de önemli koşulu, Kürt temsücüüc somnuyla aç- ilgüidir. FÜistüıUler, Kürt sorununa bulaşmayacaklanna, Türklerin, Araplarm ve Farslarm, Kürtleri ezme politikalanm ve uygulamalanm eleştirmeyeceklerine, destekleyeceklerine dair söz vermişlerdir. Bunlar kuşkusuz enternasyonal dayanışmanm mhuna aykındır. Öyleyse, Kürtlerin tarih büüıclne sahip ol77 malan gerekir. Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması konusunda Kürtler tarih büincine sahip olmalı¬ dırlar. 1920'li yulardaki İngüiz emperyalizmim düşünelim. Arap dünyasmda önemU hanedanlar, aüeler bir devletin ba¬ şına geçirildi. Kürtlerin silahlı mücadelelerini, özgürlük ve eşitUk mücadelelerim başansızlığa uğrattı; bağımsız bir dev¬ let kurmalarmı engelledi. Kemalistlerle, Arap ve Fars monar- şüeriyle işbirliği ve güçbirliği yaparak Kürdistan'm ve Kürt ulusunun bölünmeshü, parçalanmasını ve paylaşümasım sağladı. 1960'lı ve 1970'li yülan düşünelim: FÜistinUlere, yam 23. Arap devletine coşkuyla büyük bir destek veren Kürtler, kendüeri için hiçbir şey yapmadı, veya çok az şey yaptı. Kal¬ dı ki, Kürtlerin Ortadoğu'daki nüfusu 30 milyonu aşkm... Kürtler kendüerinl neden adam yerine koymuyorlar acaba? Bu aşağılık duygusunun, bu ezüdiğin nedem nedir? "Füis- timüerle dayamşma değildir. Fakat, Füistinlüerin bu çağnları yapümasm" demek mümkün dayamşma çağnlannâ ne¬ den cevap vermedikleri, büakis Kürtlere düşman olan devleüerle dayamşma yaptıkları muhakkak incelenmelidir. Ortadoğu'da Filistinlüerle Kürtlerin durumlannm çok çok farklı olduğu yakından büinmektedir. Arap ülkeleri, İs¬ lam Ülkeleri, Üçüncü Dünya Ülkeleri Filistin halkıyla dost¬ tur. Sosyalist ülke ve partiler de. Füistinlüere politüc ve eko¬ nomik olarak her türlü yardımın yapıldığı, olunduğu her zaman beUrtümektedir. düşmanı vardır: İsraü. man ülkeler de dost onlarm yanmda Füistinlüerin bir tek İsraü'e öteki Arap ülkeleri, müslü- değildir. Üçüncü Dünya ülkelerimn, sosyaUst ülkelerin, sosyalist ve komümst partilerin İsraü ile çok iyi ilişkiler içinde olduklan söylenemez. Kürdistan ise, düşman güçler arasında bölünmüş, parçalanmış ve paylaşıl¬ mış bir ülkedir. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi düş¬ man güçler içüıde ve yürütülmektedir. paylaşılma Kürtlerin Bölünme, düşmanlanm azaltmıştır. Hatta, Kürtleri, parçalanma çoğaltmış, dosüanm Ortadoğu'da dostsuz bırakmış¬ tır. Bütün bunlann Kürtler tarafından sorgulanması gerekir. Kürtler, FiUstimüerin, bağımsız devlet kurma hakkı da dahü her türlü haklarını sa-vunurlarken kendileri içüı bunu neden düşünememektedlrler? Bu konunun ciddi olarak irdelenme- 78 si gerekir. FüistinUler için bu haklann Türk Devleti tarafm¬ dan da savunulduğunu belirtelim. Körfez bunalımı sırasmda, en çok konuşulan konular¬ dan biri de Kürtlerle ilgüidir. 2 Ağustos 1990'da, Irak'ın Ku¬ veyt'i işgaliyle birlikte ortaya çücan kriz boyunca, ABD, Sov¬ yetler Birliği gibi büyük devleüerin, bağımsız bir Kürt devletine katiyen izin vermeyecekleri sık sık söyleniyor, yazı¬ lıyordu. İngütere, Fransa gibi devletlerin de bağımsız bir Kürt devleti istemedikleri önemle beltrtüiyordu. "Özalve Rafsancani anlaştı: Kürt Esat Bağımsız anlaştılar: Devleti'ne Kürt izin yok"; "Özal ve Devleti'ne izin Hafız verilmeye¬ cek"... gibi haberler sık süc yaymlamyordu. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün bazı yöneticüeri de benzer açıklamalar yaptüar. "... kurulacak bağımsız bir Kürt Devle¬ ti, bölgede, ABD'nüı ABD'mn varlığının oyuncağı olacaktır. sürekli olmasını Bu devlet bölgede sağlayacaktır. Bu ba¬ kımdan Bağımsız bir Kürt Devleti'mn kurulmasına karşı çı¬ kıyoruz..." dediler. Baskıya ve zulme karşı mücadele eden, bağımsız bir devlet kurmak için çabalayan bir ulusal kurtu¬ luş örgütünün, başka halklara bu hakkı tammamış olması günümüzün en çarpıcı İromlerinden biridir. Bu, ırkçılığı, sö¬ mürgecüiği ve emperyalizmi savunmaktan başka bir amama gelmez. Zira Kürtlere karşı sürdürülen politika, Filistimüere karşı sürdürülenlerden kat kat ağır bir politikadır. İlertcüik yapüarak, devrimci ve demokratik kavramlar kuUanüarak böyle bir çirkinlik gizlemlemez. Burada, Filistin Kurtuluş Örgütü'ne iki hususu önemle hatırlatmak gerekir. Birinci olarak, Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması konusuyla ilgüi politikalar ve uygulamalar elbette hatırlatılmalıdır. Kürdistan sorunu ko¬ nusunda emperyalizm elkemmn bu temelde durduğu vurgu¬ lanmalıdır. Kürdistan, emperyalizmin ve sömürgeciliğin bu politikasımn en önemli kurbanıdır. Türk, Arap ve Fars yöne¬ timleri, bu politikalarm oluşturulmasmda ve uygulanmasmda emperyalizmin ve sömürgeciliğin en önemli İşbirlikçüeri olmuşlardır. FKÖ gibi örgütlere hatirlatüması gereken Ücinci husus, ABD gibi büyük devletlerüı uluslararası politikadaki rolüyle ilgüidü-. Büyük devletler dünyanm neresüıde etnüc ya da 79 dinsel bir huzursuzluk varsa, mevcut ortamdan yararlanma¬ ya ve politikalar üretmeye, kendi durumlanm güçlendirmeye çalışıyorlar. O halde, böyle bir ortamın, ezüen halklarm lehi¬ ne çözümlenmesim sağlamak herkesin görevi olmahdır. Önemli olan, şeytanm faaliyette bulunabüeceğl ortamı çeUşküerden anndırmaya çahşmaktir. Etnik, dinsel ve benzert çeUşkllertn var olması şeytanm faaliyette bulunması için her zaman elverişli bir ortam hazırlar. Irak'ın Kuveyt'ten ku-vvet kuUamlarak çıkanlmasmdan sonra da Kürtlerle llgÜi benzer haberler yazüdı. söylendi. Fa¬ kat bu süreçte çok daha büyük bir dikkatle incelenmesi ge¬ reken olaylar meydana geldi. Güney Irak'ta. Şii topluluklar arasmda. Saddam Hüseyin yönetimi aleyhtan ayaklanmalar başladı. Kuzey Irak'ta yam Güney Kürdista'da da halk ayak¬ landı. Kürdistan fiüen denetim alüna ahndı. Kısa zamanda derlenip toparlanan Saddam Hüseyin'e bağh birlikler künya- sal süahlar da kuUanarak Şülertn ve Kürtlerin ajraklanmalannı bastırdı. Saddam Hüseyin müttefik güçlere karşı kulla¬ namadığı kimyasal süahlan Kürtlere karşı etkiU bir şekilde jrüıe kuUanımştı. İşte böyle bir savaş sürecinde FÜistimUerin de Saddam Hüseyin'e bağlı birlikler içüıde Kürtlere karşı savaştığmı görüyoriız. bağh birUklerin, FlUstinlÜerle yam birlikte. Mücahltler'in de, Mesut RecavCye Saddam Hüseyinle bağh birlikler içinde Kürtiere karşı savaştığı büinen bü" ger¬ çektir. Gerek Füistinlüerin, gerek Mücahitlerin Kürtlere karşı etküi bü- şeküde uygulanan soykınma katılmış olmalan gü¬ nümüzün, dünyada izlenebilen en dramatik olaylanndan bi¬ ri ohnahdır. FiUstirüüerüı ve Mücahitlerin Kürtlere karşı yü¬ rütülen savaşta, Saddam Hüseyiıie bağh bürlüder içüıde yer aldüdanmn inkâr edümesi, yalarfanması politik bir tavırdır. Zira hiçbir siyasal güç böyle bir pisUği savunamaz. Hele hele Üericüüc adma, devrüncüik ya da enternasyonalizm adma hiç savunamaz. Kaldı ki. bunlann Kürtlere karşı gerçekleşti¬ rilen soykırımda Saddam Hüseyin'in yamnda yer aldüdan. bu birlikler içinde Kürtlere karşı savaştüdan somut bir ger¬ çektir. O halde bu süreci herkesten önce Kürtlerin irdeleme¬ si gerekir. isteği 80 Ezilen halklann omuz omuza mücadele etmesi her zaman düe getirümektedü-. Fakat. KürÜer İçin bu- nun neden gerçekleşmediği henüz ciddi bir şekilde incelene, bümiş bir konu değüdir. Kürtlere karşı, düşman devletlerle işbirliği yapılması ise her zaman inkâr edilen bir konu ol¬ maktadır. Günümüzdeki ulusal kurtuluş mücadeleleriyle il¬ güi olarak bu çelişkimn çözülmesi bügüerünizi artıracaktır. 3. Emperyalizm ve Sömürgecilik Kavramları, Kürtlerin Sosyalist ve Komünist Devletlere Karşı Ta-vn 1920'li yularda, Kürdistan üzerinde büyük bir mücade¬ le yürütülmüştür. Bu mücadelemn adı empeıyalist bölüşüm mücadelesidir ve taraflardan biri İngüiz ve Fransız emperya¬ lizmi üe onlann Ortadoğu'daki işbtrlikçüeridir. Öteki taraf ise Kürt halkıdır. İngiliz ve Fransız emperyalizminin Ortado¬ ğu'daki yerli işbirlücçüeri Kemalistler, Arap ve Fars monarşi¬ leridir. Kürdistan'm ve Kürt ulusunun bölünmesi, parçalan¬ ması ve paylaşılması, Kürt ulusunun beynini dağıtmış, iskeletini parçalamıştır. Böylesine bir böl-yönet politikasmm hedefi olmuş bir ulus, bir daha kolay kolay derlemp toparlanamamakta, tan'da kendisine devletlerarası gelememektedtr. sömürge sistemi Bugün egemendir. Kürdis¬ Aslmda Kürdistan sömürge bile değüdir. Ömeğin Türkiye'de Kürtle¬ rin ulusal varlığı hâlâ inkâr edümektedtr. Kürdistan'm dummu emperyalizm ve sömürge teorileri¬ nin yemden ele afmmasmı, gözden geçirümesim gerekli kü- maktadır. Irak, İkinci Dünya Savaşı yülarma kadar, İngiliz mandasıdır. Suriye, İkinci Dünya Savaşı sonlanna kadar Fransız mandası (Sömürge) dir. Her üci devlet de İkinci Dün¬ ya Savaşı'ndan sonra siyasal bakımdan bağımsızlıklanna kavuşmuşlardır. Uluslararası Lozan Konferansı emperyalist bü- bölüşüm konferansıdır. Kürtler bakımından Lozan Konferânsı'nm anlamı budur. Lozan Konferansı Türkler bakı¬ mından ise, kurtuluşu, yeniden kuruluşu ifade etmektedir. Görüldüğü gibi Kürdistan doğrudan doğruya emperyalizmin denetimi altında değüdir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu dummu açıkça görmek mümkündür. Kürdistan, ashnda, kendüeri de emperyalizmin denetimi altmda tutulan sömürgeci devletlerin denetirm altma konulmuştur. Kürdis- 81 tan sorunu konusunda esas yıkıcı etken de bu noktada or¬ taya çücmaktadır. Eğer 1920'lerde, İngiltere'ye bağh bü- Kür¬ distan sömürgesi kumlsaydı, Kürdistan şündiye kadar çok¬ tan bağımsızhğma kavuşmuş olurdu. Halbuki, Kürdistan ve Kürt ulusu, kendileri de emperyalizme bağımlı olan devletler arasmda bölünmüş, parçalanmış ve paylaşümıştır. Bu devletier ise. Kürdistan'ı çok daha yüacı, gerici ve barbar yön¬ temlerle yönetmişlerdir. Kürt klşiUğim ve Kürdistan klrmiğinl yok edebilmek içüı her yolu denemişlerdü-. Birbirleriyle askeri ve siyasal yoUardan işbü-liği yaparak Kürtlerin ulusal ve demokratik mücadelelerini boğmaya çahşmışlardır. Hiç¬ bir emperyaUst güç Türklerin. Araplann ve Farslann Kürdis¬ tan'da gerçekleştü-düderi yıkmüan gerçekleştiremezdi. Ne 1920'lerde İngüiz emperyalizmi, ne de günümüzde Amerikan emperyalizmi... Türk sömürgeciliği, Arap sömürgecüiği ve Fars sömürgecüiği Kürdistan'da çok daha büyük yücımlar gerçekleştümişlerdü-. Ömeğin Türk ırkçüığı ve Türk sömürgeciUği, Kürt üısanınm en değerU varhğma, klşiUğine saldırmışür. Öte yandan, Icimyasal süahlar gibi en yem kitle ünha si¬ lahlan Kürtlere karşı sürekU olarak kuUanümıştır. Bugün, dünyada hiçbü: gücün, düşmamna karşı böyle bir süahı kul¬ lanması böyle düşünülemez. bir sÜahı Ömeğin, kuUanmayı İsraü, hiçbir Füistimüere zaman karşı düşünmeımştü". Bu, elbette, sadece, FiUstimUerin dostlarmm ve Füistin da- vasmı savunamann çokluğuyla ügiU bir konu değüdir. İsraü demokratik kamuoyuyla da ügiUdir. Kürdistan'ı devletierara- sı sömürge sistemi altmda tutan devletler, iç ve dış kamuo¬ yunun basküarmı hiçe sayan anti-demokratlk devleüerdir. Bu devletlerin bazüannda iç kamuoyu zaten yoktur veya çok cılızdır. Irak'ta, Suriye'de iç kamuoyunun, baskı gücünün var olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu gibi ülkelerde kamuoyu devlet tarafından, devlet kontrolundakl kitle ha¬ berleşme araçtan tarafmdan yömendü-ilmektedlr. Günümüze kadar geçerUliğim komyan emperyalizm ve sömürgeclUk kavramlan şu yömerden de eleştirilmeUdü-. SosyaUst ve komümst devletlerin, kapitalist üUcelerdekl sos¬ yalist ve komümst siyasal partilerin, her zaman, her koşul¬ da ulusal kurtuluş savaşlan yanmda yeralacağı, şimdiye ka- 82 dar görülemn de bu olduğu söylenirdi. Ulusal kurtuluş mücadelesim ezmeye çalışan otoriter, despot devletlerin yanm¬ da yer almamak gerektiği ise önerrüe -vurgulanırdı. Bunun FÜistüıUler için doğru, fakat Kürtler için hiç doğru olmadığı¬ nı jrukanda belirttik. Sosyalist veya komümst olduklan söy¬ lenen devletlerin, partUerin, Kürtlertn ulusal kurtuluş mü¬ cadelelerine yardım etmek şöyle dursun, Kürtlere düşman olan devletlerle çok yoğun askeri, ekonomik ve siyasal ihşki- 1er kurduğu, bu devletlere çeşitU yardımlar yaptığı bilinmek¬ tedir. ÜsteUk bu yeni bü- dumm değÜdü-.Ta 1920'h yulardan beri bu böyledir. Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Kürdis¬ tan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması konusunda sessiz kaldı. Kürtlerin siyasal İsteklerim duymazdan geldi. Kürtlere karşı sürdürülen soykınmlan, kaülarnlan görmez¬ den geldi. Kaldı ki Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşüması Ortadoğu'da İngiliz emperyalizmüıin poUtÜcalarmı üreten en temel etmenlerden biridir. Ortadoğu'nun ortasmdakl Kürdistan'da uygulanan böl-yönet politikasmm sa¬ yesinde. İngüiz emperyalizmi kendisim üretme ve sürdürme olanağı bulmuştur. Böyle bir poUtÜcanm Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri BlrUği'nin ideolojisiyle. kısaca Bolşevik ideo¬ lojiyle bağdaşmadığı açüctır. Çünkü, 1920'U yularda ortaya çücan devleUer, Kürdistan'm bölünmesiyle ve paylaşümasıyla, emperyalizmin politik ve ekonomik çıkartan doğmltusun¬ da örgütlendirilmişlerdü-. llzmin poUtik ve Bu devletler her zaman empeıya- ekonomik desteğine muhtaç olmuşlardır. Kürt ayaklanmalanm bastırabümek için, hep emperyalizmin askeri, ekonomik ve politik yardımına muhtaç olmuşlardır. Aynca, Ortadoğu petroUeri, tamamen emperyalizmin deneti¬ mi altma gümiş ğl'nüı lehüıe olmaktadır. dummlar Bu olmadığı Üişküerüı açüctır. SovyeÜer BlrU- Bumara rağmen Sovyetler Birliği, her zaman, Kürtleri ezen devletlere destek vemüştlr. Kürtlerin ulusal ve demokratüc haklanm görmez¬ den gelmiştir. "Uluslann Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı" konusu üze¬ rinde de bü-az durmakta yarar vardır. Bu Üke hakkmda teo¬ rik olarak yazüamarla uygulamada görülemer, yarü fUU ola¬ rak yaşanamar arasmda çok büyük bü" fart vardır. Aslmdaysa görülen şudur: 1917 Bolşevüc Devrimi'nden son¬ ra, Rusya'da uluslann kendi kaderlerim tayüı ettiği konu83 sundaki bügüer, ideolojik bügüerden ibarettir. So-vyet Sosya¬ list Cumhuriyetleri Birliğinde, son üti-üç yüdır görülen olay¬ lar bu düşüncemn kamtıdır. Ermenistan-Azerbaycan çatış¬ ması, Karabağ sorunu, Gürcistan sorunu, Baltüc bölgesinde Litvanya, Estonya ve Letonya'da meydana gelen bağımsızlık harekeüerinüı şiddet yoluyla bastınlmaya çalışılması; Orta- asya Cumhuriyetleri'nde meydana gelen olaylar, Ukrajma ve Molda-vj'^a soruman vs... Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin Irak sömürge yönetimine politik, ekonomik ve as¬ keri yardımlar yaptığı, bu yardımlarm da hep Kürtlerin ezil¬ mesinde kuUanüdığı gene büinen bir gerçektir. So-vyetler Birliği, Saddam Hüseyin yönetünine verdiği yüzlerce uzman¬ la, kimyasal süahlar pisliğine büe katümıştır. Bu konumuyla So-vyetler Birliği'nin emperyalist devletlerden hiçbir farkı yoktur. Ve bütün bu çirkimüder, "Uluslarm Kendi Kaderleri¬ ni Tayin Hakkı" anlayışma yüzde yüz aykmdır. yalist Cumhuriyetleri Birliği ezemerin yamnda yer mazlum almıştır. Kürt Onlann Sovyet Sos¬ halkına ezme karşı, politikalanm onaylamıştır; bu politıkalan teşvüc etmiştir. Benzer sorunlan öteki sosyalist- ve bir zamanlar komü¬ nist olduklan söylenen devletlerde de görmek mümkündür. Çin Halk Cumhuriyeti'mn, Arnavutluk tl'mn, Yugosla-vya'nın, Romanya'mn, Halk Cumhuriye- Bulgaristan'ın da ben¬ zer sorunlan vardır. Bu durumda emperyalizm ve sömürge¬ cilik kavramlanmn yeniden gözden geçirilmesi gerekir. "Uluslann Kendi Kaderlerim Tayin Hakkı" konusunda yazı¬ lanlarla fiüi olarak yaşananlar arasmda neden çok büyük farklar meydana gelmiştir? Teoriyle pratik arasında neden büyük bir sapma vardır? Bu tür konulann açıklanması ge¬ rekir. Bu çözümlemeler bügüerünizi zengimeştirec ektir. I Türk solu özellikle 1960'lı yularda, Kemalizmin etki ala¬ nı içindedir. Bu yularda Türk solunu etküeyen odakların başmda Kemalizm gelmektedir; Türk solu Kemalizmin, üerici, de-vrimcl ve demokratik bir düşünce ve eylem olduğunu iddia etmektedir. Bu düşüncesini maddi bakımdan destekleye¬ bilmek için de 1919-1921 jmllannda, Kemalistlerin BolşevÜc- lerle olan üişküerine dikkat çekmektedirler. "... Bolşevikler Kemalistleri destekledüer. Bu, Kemalistlerin üericüiğinin en önemli kanıtıdır..." demektedirler. 84 Gerçekten, bu yular düc- katli bir şekilde incelendiği zaman Bolşeviklerin Kemalistler¬ le üişküerinüı güçlü olduğu görülür. Bu, KemaUstlerin üeri- cüiğüıi ve devrimcüiğini göstermez. Bolşe-viklerin yamlgı için¬ de olduklarmı gösterir. Kemalistler Kürdistan'ı ve Kürt ulusunu, İngüiz ve Fransız emperyalizmiyle işbirliği yaparak bölmüşler, parçalamışlar ve paylaşmışlardır. Kanımca bu, 1920'U 3aUarda, Ortadoğu'da cereyan eden tarihsel olaylarm en önemlisidir. Bolşeviklerin bu süreci görememiş, bileme¬ miş olmalan, ancak sosyalist prensiplerden uzaklaşmalanyla açıklanabilir. Korunmaya çalışılanlar ise, sosyalist pren¬ sipler değü, yönetimi, devlet çücarlandır. Nitekim Sovyetler Birliği 1921 yüı başlannda, Mustafa Suphi ve arkadaşla- nmn Karadeniz'de bogulmalan olayına da duyarlı bir şekilde yaklaşmamıştır. Bu olayı da görmezden, du3TTiazdan gelmeyi yeğlemiştir. Böylesine tavizler ise, sosyaUst uzaklaşmaktan başka bir şey değüdir. prensiplerden Kürdistan'm bölün¬ mesi, parçalanması ve paylaşılması olayım görmezden gelen, bunun, emperyalizmin ve sömürgeciliğin böl-yönet politikası olduğunu kavrayamayan Sovyetler Birliği Komünist Partisi çok büyük bir yanügı içindedir. uygulamalarmm, Böl-yönet politikalarmm ve emperyalizmin ve sömürgecüiğin lehine, sosyalist sistemin ve ezilen halklarm aleyhine olduğu açık¬ tır. So-vyetler Birliği Komünist Partisi'mn düşüncesinde ve eyleminde, mazlum Kürt hallamn lehine, en ufak bir yakla¬ şım büe görmek mümkün değüdir. Durum So-vyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Devleti için de böyledir. Kürdistan so¬ runu söz konusu olduğu zaman, "Ulusların Kendi Kaderleri¬ ni Tayin Hakkı" düşüncesinin hiçbir zaman, hayata geçmediğini görüyoruz. Aksine, hiçbir şekilde Kürtlere düşman olan devletler, faşist ve sömürgeci rejimler, bu devlet ve bu parti tarafmdan her zaman desteklenmiştir. Bu süreç kuş¬ kusuz komünist parti ve devletlerin çürümesim getirmiştir. Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti, Arnavutluk Halk Cumhuriyeti gibi Son yıUarda, So-vyet Sosyalist Cumhuriyetleri dev¬ letlerde. Doğu Avrupa Devletleri dediğimiz, Polonya, Çekos¬ lovakya, Macaristan, Romanya, Doğu Almanya gibi devlet¬ lerde, siyasal rejimlerin ve komümst partüerin çürüdüğünü görmekteyiz. Çüriımentn en önemli nedemerinden biri. joı- kanda anlatümaya çahşüamara benzer reel sosyalizm uygulamalandır. 85 Kürtlerin bazı kesünleri. reel sosyaUzm uygulamalarma bile. sosyalist teori çerçevesinde, rasyonel açıklamalar getir¬ meye çahşıyoriardı. 1960'h ve 1970'U yularda, "parça-bütün lUşklsl" olarak adlandmlan bü- görüş vardı. "Bütünü kommak içm parça Üımal edüebülr..." deniyordu. "Sovyet Sosya¬ list Cumhuriyetieri Bü-liğl, Kürtlere karşı gerekli ilgiyi neden göstermedi?" diye somlduğu zaman, "Önemli olan komünist anavatam kommaktır. Komümst anavatanı kommak İçüı parça üımal edÜebÜlr..." demyordu. Veya, "SovyeÜer Bü-Uği, Kürtlere karşı neden Irak'ı destekUyor?" diye somlduğu za¬ man, "... önemli olan İrak'ın bütünlüğünü kommaktır. bü¬ tünü kommak için parça Üımal edÜeblUr..." demyordu. 1946 yüı başlannda. Mahabad Kürdistan Cumhunyeti'nüı kum¬ lusunda SovyeÜer Bü-liğl hükümetüıln de teşviki vardı. Fa¬ kat, bu Cumhuriyetin yücüışı da SovyeÜer Bü-Uği hükümetinüı onayıyla oldu. Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti. Sovyetler Birliği'mn emperyaUst devletlerle antlaşması sonu¬ cunda yıkıldı. Yöneticüeri tutuklandı ve İdam edildi. Kürtle¬ rin bazı kesimleri bunu. yine. parça-bütün Ülşkisi çerçeve¬ sinde âçıkladüar. "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Doğu Avmpa'yı kazandı; Batı İran'dan yam Azerbaycan'dan ve Kürdistan'dan vazgeçmesi normaldir..." dendi. Görüldüğü gibi hep Kürtler feda ediliyor. Bunun ötesin¬ de bu görüş Kürdistan'm neden bölündüğünü, parçalandığım ve paylaşüdığım hiçbü- şeküde tartışmıyor. Bu sürece hiç¬ bir açüdama getümedlğl gibi onu görmezden, duymazdan geliyor. Hatta. emperyaUst ve sömürgeci böl-yönet düşünce- sim ve uygulamasım gizlemeye çalışıyor. Parça-bütün üişklsim hakh çıkaran, orüann, Kemalistleri desteklemesim büe meşm sayan, fakat Kürdistan'm bölünmesi sürecini kati su¬ rette tartışmayan bu görüş, ancak Kürtlerüı aymazUğı ola¬ rak değerlendirtlebüir. KomümsÜerin bu konudaki sapkmlüdarma ve duyarsız- liklarma Üişkin çarpıcı bü: ömek var. 1990 yıh Hazüran aym- da, Danünarka'nm Koperüıag şehrinde, AGİK (Avmpa Güvemüc ve İşbürUği Konferansı) Çekoslovakya'dan da bir heyet katıldı. toplandı. Toplantıya Kürtler bu toplantıda sommannı dile ğetüme olanağma sahip oldular. Kürtlerüı - somman 86 karşısmda Çekoslovalgra heyeti çok etküendl. Bundan sonra, Çekoslovakya Devleti, Ortadoğu'da Kürt so¬ rununu yakmdan izleyeceğine, Kürt somnunu dış politikası- nm ÖnemU bir unsuru haline getireceğüıe, bu konuda du¬ yarlı olacağma dair resmi bir açıklama yaptı. Çekoslovakya'mn bu açıklamayı, demokrasiye geçtikten son¬ ra yaptığım belirtmekte yarar vardır. Halbuki, Çekoslovakya, komümst bir devletken, 40 jaUık yaşantısı bojmnca, Kürtler hakkında en ufak bir açıklama yapmadı. Ortadoğu'da Kürt¬ lerin varhğmdan büe haberdar değüdi. Ne Çekoslovakya Devleti'nin ne de Çekoslovak Komümst Partisi'nin bu konu¬ da en ufak bir yaklaşımı, en ufak bir girtşimi olmadı. Fakat, Çekoslovakya, Irak gibi devletlerle üişkisim her zaman sür¬ dürdü. İrak'ın süahlanmasma önemli katküarda bulundu. Bu silahlar ise çoğu zaman Kürtlere karşı kuUamhyordu. O halde, Kürtlerin, yem olgusal geUşmelerin ışığı altm¬ da, bu gibi durumlan irdelemelerinde yarar vardır. Lenin'in, Stalin'in, "Uluslann Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı" sunda yazdığı yazılar, mamaktadır. Kürdistan sorunu Kürdistan, doğrudan içüı doğruya konu¬ açıklayıcı ol¬ emperyalizmin değil, kendileri de emperyalizme bağımlı olan devletlerin de¬ netimi altındadır. Buıüar sömürgeci devletlerdir. Ve bu dev¬ letler, Kürdistan'ı devletlerarası sömürge sistemi altmda tut¬ maya çalışmaktadırlar. Bu devletlerin yönetimleri çok daha gerici, yıkıcı ve barbar olmaktadır. Kürdistan sömürgesinin, sömürgeci devletlerin topraklannın uzantısı durumunda ol¬ ması, arada okyanuslann bulunmaması, Kürdistan'm bö¬ lünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış durumu, Kürdistan ülkesimn denetimim kolaylaştıran başmda gelmektedir. ve Bu çerçevede ağırlaştıran etkenlerin emperyalizm ve sömür¬ gecüik teorüerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedü-. . 4. Kürtlerin Türk İşçi Hareketine Karşı Tavır ve Davranışı, Türk İşçi Hareketinin Kürt Hareketine Karşı Tavır ve Çavranışı Kürtlerin, Türk işçi hareketine karşı tavn her zaman olumlu olmuştur. Türk işçileri, herhangi bir yerde greve git¬ tikleri 2:aman veya benzer eylenüer sırasmda, Kürt devrimci- 87 leri her zaman, Türk işçi smü'ıyla açıklamıştır. dayanışma duygulanm Fakat Türk işçi hareketi, Kürt somnu konu¬ sunda, şündiye kadar en ufak olumlu bü- görüş açüdamamıştır. Türk-İş gibi bazı teşekküUer, Kürt somnu karşısmda resmi ideolojiden yana tavır koymuşlardır. Bunun doğal karşüanması gerekir. Doğal olmayan devrimci işçi örgüüerüıüı de bu konuda ciddi açıklamalar yapmamış olmalandır. Dev¬ rimci işçi örgütleri de Kürt sorunu konusunda, resmi ideolo¬ ji çerçevesüıde düşünmektedirler. Aynca, coşkuyla ü"ade et¬ tikleri enternasyonal dayanışma vermemeye özen göstermişlerdir. arzularma cevap Kürtlerüı uzattığı eli tut¬ mamak içüı büinçU bü- çaba içinde olmuşlardır. Türk işçi hareketimn, Kürtlerin uzattığı eli tutmamakta kararlı elma¬ sım amamak mümkündür. Bunun bazı nedenleri de belü-ti- lebilir. Fakat, Kürtlerüı bu süreç üzerüıde düşünmemeleri, neden reddedüdikleri konusunu incelememeleri yadırgatıcı¬ dır. 1990 yıh Arâlüc ayında, Zonguldak'ta, Genel Maden İş Sendücası tarafmdan bü" grev başlatüdı. Türkiye çapında işe gitmeme, 4 Ocak 3 Ocak 1991 'de 1991 'de de Zongul¬ dak'tan Ankara'ya kadar yürüme karan alındı. Bu grev sıra¬ sında Kürtler, Türk işçüeriyle dayanışma içinde olduklanm her zaman ü'ade ettüer. SUopi'den, Cizre'den, Nusaybin'den, Diyarbakır'dan, Batma,n'dan... çeşitU şehirlerden Türk işçüerine mesajlar gönderildi. Bu şehürlerde yapüan gösterilerde, "Zonguldak-Botan elele" slogarüan atüdı. Cezaevlerinde ka¬ lan Kürt tutsaklar birbü-i ardma işçüere dayanışma mesajla¬ rı gönderdüer. Diyarbakır'dan, Ceyhan'dan, Aydm'dan, NaziUİden, Bayrampaşa'dan, Bartın'dan, Amasya'dan, Gaziantep'den, Malatya'dan, Erzmcan'dan... gönderüen me¬ sajlar gazetelerde, dergUerde yayımandı. İşçiler ise, Kürtlerin mücadelesiyle dayamşma içüıde görünmekten özenle kaçmı¬ yorlardı. 10 Aralüc 1990 günü, Ankara'da İnsan Haklan Demeği'mn ödülü, grevdeki madenciye verildi. Ödül, grevdeki ma¬ denciyi temsüen. Genel Maden İş Sendikası Genel Başkam Şemsi Denizefe verildi. Ödül töremnde. Şemsi Denizer, gre¬ vin nedemerini amattı. İşÇüerin yaşantısmdaki zorluklan, ücretlerin, düşüklüğünü belütti. Demokrasi mücadelesüıden 88 söz etti. den, Fakat, Kürt Kürtlerin yulardır sürdürdükleri mücadele- 1 serhildanlarmdan hiç söz etmedi. Kürtlerin haklı mücadelelerim destekliyoruz. Ömeğin, "... Kürtlere yapı¬ lan basküan, köylerin yakılıp yıkılmasım, insanlarm sürgün edümesim kınıyoruz. Bu tür basküara, zulümlere karşıyız. Bu baskılan protesto etmek için de grev yapıyoruz..." deme¬ di. 18 Aralık 1990 günü, Ankara Devlet Güvenlik Mahke¬ mesi'nde üç Kürt aydmmm duruşması vardı. Vedat Aydm, Av. Ahmet Zeki Okçuoğlu ve Av. Mustafa Özer, İnsan Haklan Demeği'mn Genel Kurulu'nda Kürtçe yasağına aykırı bir davranış içinde bulundukları için yargılamyorlardı. Bu yargüanmayı geldi. izlemek için Diyarbakır'dan otobüslerle İnsanlar Ankara polisi, arabalann Ankara'ya girmesine engel oldu... Uzun tartışmalar oldu. Bunun üzerine arabalar Zon- guldak'a gönderildi. O sıralarda işçüer her gün miting, yürü¬ yüş, gösteri yapıyorlardı. Kürtler de Türk işçüeriyle dayamş¬ malanm somut olarak göstermek istiyorlardı. Fakat, grey- komitesi, Kürtlerin, Zonguldak'a arabalarla gelmelerini iste¬ medi. Türk işçileri Kürtlerin gösterdiği dayanışmadan rahat¬ sız oluyorlardı. Türk işçüerinin Ankara'ya doğru yıirüyüşleri de, Kürtler bakımmdan hiç de hoş olmayan olaylarla doludur. Yürüyüş sırasında, şmması, Kürtlerin mücadelesim belirten pankartlann ta- grev komitesi tarafmdan engellenmiştir. Bazı işçi¬ ler, yürüjTjş, Yeniçağ (Mengen)'de güvenlik güçleri tarafın¬ dan durdurulduğu zaman, çok çirkin sözler sarfetmişlerdir: "Bizimle neden uğraşıyorsu-nuz, gidin Doğu'da PKK ile uğ¬ raşın", "Türk Devleti Peşmergelere bile yol verdi; bize neden yol vermiyorsunuz?" Bunlar Türk işçi smıfmm ırkçı ve sö¬ mürgeci düşüncelerle şartlandınldığmı. Kürtlerin mücadele¬ si, Kürdistan sorunu konusunda en ufak bir bilgisi olmadı- ğmı göstermektedü-. Kimyasal süahlar felaketine uğramış Kürtlerin durumunu bazı Türk işçüeri hiç algüayamamaktadır. Kürdistan'm ve Türkiye'nin koşuUanm kavramaktan böylesine uzak bir işçi smıfmm, kendi sorunlarmı çözmesi, ücretlerim yükseltmesi, kendisini kurtarması sözkonu: u olabüir; fakat başka insamann kurtuluşuna öncülük etrr.2si, hele hele Kürtlerin kurtuluşuna öncülük etmesi müm- 89 kün değüdir. Öte yandan, "Burası İsraü değü, Türkiye!" gibi slogamar da söylenmiştir. Bu slogan ise Türk işçüerinin Or¬ tadoğu'dan da habersiz olduklanm göstermektedir. İsraÜ'de işgal altindakl topraklarda FÜistinUlere bok yedü-Üiyor mu? Fare yediriliyor mu? Köyler yakıhyor, )alcüıyor mu? FlUstlnlIlerin kimliği inkâr edlUyor mu? Kitle halüıde sürgümer yapı¬ lıyor mu? Çocuklarmm gözleri önünde analara, babalara, dedelere, ebelere, işkenceler yapüıyor mu? İsrail'de böyle bir devlet politikası var mı? İsrail'de Füistinlüer kimyasal süahlarla tehdit ediUyor mu? FlUstimUere karşı bu tür süahlar kuUamUyor mu? Türk soluna mensup bazı siyasal akımlar ve bazı yaym organlan. Türk işçüerine üişkin bu gerçekler dÜe getirüdiği zaman yoğun bir suçlama kampanyası başlatıyorlar: "Halk¬ lar arasmda birUğl ve dayamşmayı bozuyorlar. Türkiye işçi sınıfıyla Kürt halkı Türklerin-KürÜerin arasmda birliğim uçurumlar bozmaya oluşturuyorlar. çalışıyorlar. 'Zongul¬ dak-Botan elele' sloganmm hayata geçirtlmesine engel olu¬ yorlar..." Bu yaym organlan ve bu siyasal akımlar, bu çirkin sözlerden dolayı bazı Türk İşçüerine, Türk işçi smıfına hiçbir eleştiri getirmiyorlar. Bunlan görmezden, duymazdan geli¬ yorlar. Hatırlatüdığı zaman da bumann hiç önermi oknadığım -vurguluyorlar. Fakat, Kürtleri yoğun bir şeküde eleştiri¬ yorlar. Bu eleştirileri suçluyorlar. yaparlarken "MiUlyetçiUk" kavramma de, Kürtleri olumsuz hep amamlar yükleyerek, Kürtleri "miUiyetçi" olmakla suçluyorlar. Halbuki, somut oluşturulmaya planda çahşılan hiçbir değeri yoktur. görülmeyen, birlik ve ideolojik beraberUk olarak anlayışlarmm O halde, birlik ve beraberliğin sağlıklı bir şekilde oluşabümesl için, her şeyden önce Türk işçi smı¬ fmm ciddi bir şeküde eğitümesi gerekir. 5. Milliyetçilik Kavramı Üzerine Birkaç kere söyledik; bir kere daha söylemekte yarar vardır: Kürtlerde eksüc olan devrimci duygu ve düşünceler, Markslst-Lenlnlst bügi, tavır ve davranış değüdir. Kürtlerde eksik olan şey müli duygudur. MiUi duygu, 3njrtseverlik kav¬ ramıyla ilgüi bütün duygularm ve düşüncelerin toplamından oluşur. Kürt vatanma karşı dujrulan 90 sevgi, Kürdistan ülke- süıüı toprak bütünlüğüne bağlüık, Kürt toplumu olma özellüderine bağlıhk, Kürt diUne ve Kürt kültürüne bağlüüc, mlUi duyguyu oluşturan hususlardır. Dünya ulustan içinde Kürt ulusunun hakları ve statüsü konusunda oluşan bÜlnç, mensubu olduğu vatan ve ulusa karşı birtakırri görevleri ol¬ duğuna İçterüüde Inanımş, yine ulusal duygu çerçevesüıde ele ahnabüecek hususlardır. Aynı ulusa mensup bireylerin hepsinin, aym müU duyguya sahip olduklan söylenemez. Bi¬ reylerin kültür dereceleri, yaşları, okur-yazarlüc dumıman. meslekleri, yetişme tarzlan... bakımlarmdan değişik derece¬ lerde mlUl duyguya sahip olduklan belUdür. Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşüması dummu, Kürt dilimn yasaklanması, Kürt kültürünün yaşatümasmm engellenmesi, Kürtlerde miUl duygunun oluşumu¬ nu biçünlendü-ecek en önemU hususlardır. Fakat, sömürge¬ cüik, KürÜerde Türkleştüme, Kürtlerde mlUi miUi duygunun Araplaştırma duygunun, ve gelişmesim Farslaştırma engeUemlştir. politıkalan, miUlyetçüüc akımlanmn geUşlp kökleşmesim önlemlştü-. 1960'h yıUardan üibaren önemU bü: gelişme gösteren Türk sosyalist hareketüıüı, Kürt toplumu¬ na olan etkisim iki yönden incelemek mümkündür. Bunun bir yönü olumludur. Canlanan fücir ortamında, Kürtler de Kürdistan'ı kavrama ve yommlama yeteneklerini geUştüımş- lerdir. Sol hareketüı gelişmesi sürecüıde, Kürt somnu da za¬ man zaman gündeme gelmiştir. Ulusal somn, Kürt somnu gütücçe daha çok konuşulur bir hale gelmiştir. Bu olumlu etkilerin yanısıra, olumsuz etkileri Türk de solunun, olmuştur. Kürt toplumu üzerinde Olumsuz etküeri daha çok miUlyetçüüc ka-vrammm kötülenmesiyle ve küçük görülme¬ siyle ortaya çıkmaktadır. Kürtlerüı, Kürt somnu üzerinde yoğumaşmaları, Kürtçe üzerinde, Kürt edebiyati ve kültürü üzerinde araştırmalar yapmalan... miUlyetçüüc olarak değerlendülkniş ve küçümsenmiştir. Burada, "müliyetçilik" kavra¬ mı, siyasal, toplumsal ve kültürel bir saptama olmaktan çok suçlama olarak Ü"ade edümiştü-. Devrimci olmayan bü- çaba olduğu vurgulanmıştır. Türk solunun bu konuda etkUl ve başanh olduğu büüımektedir. Kürtler, Türk solundan gelebi¬ lecek bu tür suçlamalara muhatap olmamak için bu tür kc nularla uğraşmamayı tercih etmişlerdir. Entemasyonalist olduklanm, Markslst-Lenüıist olduklarmı -vurgulamaya özen 91 göstermişlerdir. "Entemasyonalist, Marksist-Lemmst olunca ulusal soruna vurgulamalar yapmamak gerekir" gibi bir du¬ rum ortaya çıkmıştır. Halbuki, müliyetçi olan Türk solunun bizzat kendisidir. Lozan savunmasıyla, "Bağımsız Türkiye" savunmasıyla, Mustafa Kemal savunmasıyla Türk solu müliyetçi bir çizgidedü:. Büindiği gibi Ortadoğu'nun ortasındaki Kürdistan, emperyaUst ve sömürgeci politikalarla bölünmüş, parçalan¬ mış ve paylaşılmıştır. Bu süreçte Kemalistler, İngiliz ve Fransız emperyalizmiyle, Arap ve Fars monarşüeriyle çok yo¬ ğun bir işbirliği ve güçbirliği yapmıştır. Böylece Kürdistan'm ve Kürt ulusunun önemli bir bölümü de yem kurulan Türki¬ ye Cumhuriyeti'nin smırlan içine katılmıştır. Kemalistler, Kürt ulusunun bölünmesinde, parçalanmasında ve paylaşümasmda emperyaUst devletlerle her türlü işbirliğine girmiş¬ lerdir. Türk gerçektü-. solunun Kemalizmden etkilendiği de büyük bir 1960'U yularda, Türk solunu etkileyen en önemU odağın KemaUst hareket olduğu söylenebüir. Türk solu, Ke¬ malist düşünceden ve eylemden çok büyük bir ilham almış-' tır. "Bağımsız Türkiye" sloganı Kürdistan üzerindeki bölüşü¬ mü, parçalanmayı ve paylaşımı aynen onaylamak anlamma gelir. Lozan'ı savunmak yine bu anlama gelir. Mustafa Ke¬ mal! in savunulmasmı yine bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekir. Kaldı ki Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncesüıi ve eylemini sadece, "miUlyetçüüc" kavramı çerçevesinde değerlendüınek mümkün değildir. Kemalizm Türk faşizmtnüı ken¬ disidir. Irkçı, sömürgeci ve emperyalist emelleri olan bir dü¬ şünce ve eylemdir. Kürdistan'da Kürt halk kitlelerine karşı sık süc jenosit (soykınm) gerçekleştirmiştir. Kürtler üzerinde uyguladığı asimüasyoncu politika 'Türk'e has ırkçüüc" ola¬ rak değerlendirilmelidir. Dumm buyken Türk soluna men¬ sup bazı yajan orgamanmn ve bazı siyasal akımlann Kürtle¬ ri Kürt müliyetçiliğiyle suçlamaları amaşüır bir şey değüdir. Kürtlerin de bu suçlamalar karşısında, Kemalizmi ve Kema¬ lizmin Türk solunu, etküeme sürecini deşifre edeceği yerde, "Biz müliyetçi değiliz; de-vrimciyiz, entemasyonalistiz..." diye kendim savunmaya çalışması, yine, amaşüır bü: durum değüdü-. 92 "Ne Mutlu Türküm Diye^e", "Bir Türk Dünyaya Be- deldü-", 'Türk, Öğün, Çalış, Güven!", "Yüksel Türk, Yüksekliğm Semn İçüı Hududu Yoktur" gibi slogamar Kemalizmin sloganlarıdır; ırkçı slogamardır. Kürtler arasmda, "Bir Kürt Dünyaya Bedeldü"", "Kürt, Öğün, Çalış, Güven", "Ne Mutlu Kürdüm Diyene", "Yüksel Kürt, Yüksekliğm Semn İçin Hu¬ dudu Yoktur" gibi sloganlarm bağırüması mümkün değildir. O halde, Kürtlerüı bütün bu süreçleri çok iyi değerlendirme¬ leri ve sorgulamalan gerekmektedir. Kürtlerüı ulusal değer¬ lerine sahip çıkarken, Türk solunun suçlamalanndan çeklnmemesi, büakis, Kemalizm-Türk solu üişkisüıi deşüre etmesi gerekir. X. SONUÇ Kürt toplumu yoksul bir toplumdur. Kürt toplumunun iç dinamikleri, dışarıdan yapılan müdahalelerle parçalan¬ mıştık Bu müdahaleler toplumsal smülarm rahatça oluşmasmı engeUemiştir. "Kürt burjuvazisi" denüebüecek bü" toplumsal kategori oluşamamıştır. Feodal sınıf, kapüaUst üişkilere geçme aşa¬ masında ajamaştmlmıştır. Bu kesimler, ajamaştıklan ölçü¬ de de, Türk Devleti tarafından maddi ve mane-vl olanaklarla donatümışlardır. Böylece, "Kürt burjuvazisi" demlebüecek bir kategorimn oluşması engeUenmiştü". Bu, ulusallık iddia edebilecek, ulusal ve demokratik haklan savunabilecek, bu doğmltuda mücadele edebilecek bü" smıfm çürütülmesi an¬ lamma gelmektedü". Kendi kimliğim inkâr eden, Kürdis¬ tan'da resmi ideolojiyi yaygmlaştırmaya çalışan, Türkçülük propagandası yapan böyle bir smü", "Kürt" adı aUmda ele aUnamaz. ObjektU bakımdan Kürt, sübjektü" bakımdan ise, Kürt karşıtı olan bu kategorimn oluşumunun üıcelenmesinin önemli olduğu açüctır. İç düıamiklerin rahatça çalışmaması sonucunda güçlü bü- burjuvazimn, kapüaUst sımfm oluşamaması, Kürt işçi sı- nü"ımn oluşmasmı da engellemiştü-. Batman'da, Ergani'de, Tatvan'da, benzer yerierde, Kürt işçüer, Türk İşçi smü'ı İdeo¬ lojisi çerçevesinde örgütlendü-ümeye çahşılmaktadır. Bu ka¬ tegori ulusal ve demokratik harekete oldukça uzak kalmak¬ tadır. 93 Bu tür bir oluşumu, yani ulusal kimliğin inkâr edümesl olaymı sadece Kürdistan'da. özelikle de Kuzey Kürdistan'da görmek mümkündür. Dünyanm başka yerlerinde böyle bir sürece rastlamak imkânsızdır. Fakat, son on yıl içerisinde bu sürecin değişmeye başladığı da görülmektedir. Kendisine "Kürdüm" diyen. KürÜerin ulusal ve demokratik haklanm savunan, bu sürece destek veren iş adamlarmm. ticaret ve sanayi üe uğraşan İnsamann da ortaya çıkması bu anlama gelmektedir. Bu değişme. Kürdistan'daki İç dinamiklerle. özelUkle gerÜla mücadelesiyle yakından ÜgiUdir. Kürt toplumu yoksul bir toplumdur. Güçlü bir burjuva¬ zisi olmadığı gibi aydmlan da yoktur. Aydm denebüecek ka¬ tegoriler, dır. şu veya bu nedenlerle Kürdistan'dan kopmuşlar¬ İstanbul. Ankara. oturmaktadırlar. Bu İzmir aşamada. gibi Türk Kürdistan'dan şehirlerinde kopma, Ba¬ tı'ya, Türk şehirlerine yerleşme sürecimn izlenmesi, ka-vranması ÖnemU bir görev olarak ortaya çıkmaktadır. Türk şehirlerine yerleşen Kürtlerin sayılan oldukça faz¬ ladır. Burada, ekononük ve toplumsal koşullarla ÜglU bazı sonuçların neden olarak kabul edildiğini görmekteyiz. Örne¬ ğin, "... Doğu'da iş alam yok. Geçimimizi sağlamak İçin Ba¬ tı'ya gelmek, burada iş tutmak zorundayız..." denümektedtr. Halbuki, Kürtlerin, özellikle Kürt okur-yazarlanmn kendÜIğüıden Batı'ya göçmeleri İçin Kürdistan'da iş alam yaratılmamaktadır; Kürdistan geri bırakılmaktadır. Kürdistan geri kalmış değü, geri bırakılmış bir bölgedir. Bu da bir devlet poUükasıdır. Köylüler ülkede kalmakta dü-endlkleri için zul¬ me uğramaktadırlar. Köylülerin, evlerini-barklanm, yerleri- nl-yurtlanm terk etmeleri ancak kitlesel bir zulüm sonucun¬ da mümkün olabilmektedir. Batı'ya göç eden okur-yazar Kürtlerin bü5rük bir kısmı, hatta tamamı kendi aralannda Türkçe konuşmakta. Türkçe yazmaktadırlar. Bunlar arasında edebi yazüar yazanlar da vardır. Şiir, roman, hikaye, tiyatro vs, ... Bumann myeüeri ne olursa olsun, taşıdığı sular Türk edebiyatı Içindü:. Bu kesüıüer çocuklarım Türk gibi yetlştü-meye özen gös¬ termektedirler. Hatta, çocuklanm. Kürtlükten sakınarak yetlştlrtneye özen göstermektedirler. Bu bakımdan çocuklarma Kürtçe öğretmemektedirler; çocuklarm Kürtçe öğrenmelerim 94 teşvüc etmemektedirler. uğraşanlar, Bumann arasmda Kürt somnuyla siyasal faaliyetlerde bulunamar. gazete, dergi, kitap ya5rmlayamar vs. de vardır. Bu çabalanndan dolayı ce¬ zaevlerine girip çıkarüann sayüan oldukça yüksektir. Bütün bumara rağmen, çocuklanyla iUşküerlni, yukandaki çerçeve İçinde geliştirmektedirler. ğerlendirmek elbette Bütün Kürtleri bu çerçevede de¬ yamıştir. Toplumsal geUşmemn ana doğrultusundan söz ettiğimiz açıktır. Kürdistan'dan kopan ve Türk şehirlerine yerleşen bu Kürtlerin önenül bir kesüni devlet ve özel sektör bürokrasi¬ sinde önemli görevler edinmişlerdir. Bu sürecin incelenmesi de gerekir. Bu KürÜer böyle bir süreçte ne kazanmış, ne kaybetmişlerdir? Kısaca, şunu söyleyebiliriz: Kürt toplumu sürümüş bir toplumdur. Türk sömürgecüiği Kürt toplumunu çürütmüş¬ tür. Arap ve Fars sömürgecüiği de aynı doğmltuda çalışmış¬ tır. Kürt toplumu, solculanyla, değerleriyle, sağcüanyla, kummlanyla, okur-yazarlanyla... smıflanyla, çürümüş bir toplumdur. Kürt toplumunu yemden kurmak gerekir. Yem toplum için yeni insanlar gerekir. Yeni insamar nasü ortaya çıkacaktır? Yem insanm ortaya çıkmasımn çok önemli bir koşulu vardır. O da, Kürt toplumundaki çürüme sürecini ka-vra- maktır. Çürüme süreci konusunda toplum ve tarih biUncine sahip oknaktir. Çürümeyi kavramadan, bu bilince sahip ol¬ madan, böylesine olumsuz koşuUarla mücadele etmemn ola¬ nağı yoktur. KürÜer tarüıteki onuriu yerlerim, "... geçmişteki şanımız, şöhretimiz..." diyerek alamazlar; nasıl bü- köle ulus h;jline getülldiklerimn, dünyada bü" eşi daha bulunmaz büköle halüıe getirildüderinin büüıclne vararak, bu olumsuz koşulları ortadan kaldırarak alabüü-ler. Kürtler dünya ulus¬ tan arasındaki onurlu yerlerim, ancak kendi siyasal ve top¬ lumsal statülerüıi, statüleriyle komşu halklann ve karşılaştırarak alablUrier. dünya Kaldı halklannm ki, geçmişte "şan ve serer de yoktur. Başkalan için küıç kuUanmak. başkalanmn onumnu kurtarmak için savaşlar yapmak "şan", "serer olarak değerlendirilemez. Kürdistan'm bölünmesi, sürecüıüı ve bunun parçalanması ve paylaşıknası sonuçlanmn kavranması elbette çok 95 önemlidir. Bir Kürt liderinin, "... keşke Türkiye Kürdü rak doğsaydım..." Bu, Kürtlere, diye hayıflanması, ola¬ büjrük bir hüzündür. dayatılan emperyaUst ve sömürgeci koşuUan hiç ka-vramamaktır; tarihsel koşulların büüıclne varmamaktır. Kürtler, kendüertne dayatüan bu emperyalist ve sömür¬ geci paylaşım sürecine karşı çıkmaUdırlar. falarmda bu süreci yaşamalıdırlar; En azmdan, ka- bu alternatifi oluşturmalıdırlar. Kürtler, Türkiye Kürdü, Irak Kürdü, İran Kürdü, Suriye Kürdü, SovyeÜer Birliği Kürdü olmamn değil, Kürt olmamn, Kürt kalmamn mücadelesi içinde olmalıdır¬ lar. Kaldı ki, "Keşke Türkiye Kürdü olarak doğsaydım..." sö¬ zü içerüc olarak da yamıştir. Bu kişi Türk sömürge alanmda doğsaydı, belki de asimüasyona uğramış olurdu; belki de Olağanüstü Hal Bölge Valisi olurdu... Kürt toplumunu yemden kuracak yem irisan nasü olu¬ şacaktır? Bunun çok önemli ipuçlan görülmektedir. PKK'nm düşüncesinin ve eyleminin incelenmesi bu bakımdan önem¬ lidir. Bu, hiçbü- zaman PKK'dan önceki Kürt hareketlerinin inkâr edümesi anlamma gelmemektedir. Fakat, o hareketle¬ rin eleştirisinden, eksüdiklerimn saptanmasmdan sonra, ye¬ ni bir amayışm oluşturulmasma da gerek vardır. tan'm temel gerçekliklerinden biri, "düşürülmüş Kürdis¬ insan", "düşürülmüş toplum" gerçekliğidir. Bu gerçekliği kavramada ve anlatmada, PKK'nm çok önemli bir rolü olduğu açıktır. Her toplum için aydmlara ihtiyaç vardır. Kürtlerin de aydınlara ihtiyacı büyüktür. Aydmlfin olrhayan toplum dü¬ şünülemez. Yukarıda sözünü şüphesiz ortaya çıkaracaktır. 96 ettiğimiz süreç Kürt aydımm Bu süreç başlamıştır. İTvD'De'ccî^ı'M «ir»»^»-u...lr.»»k.NYIOOI7I«>< IH|II»inM» MMSlOTMMOrrFFEKmSNNy January ismail 25, 1991 Beslkcl Oayrampasa C-13 Cezaevi Kogusu Bayranpasa-Istanbul Turkey Dear The Hr. Fünd awards by Beşikçi: for Free legacies anyvhere the The Selection you that İnform you in the amount As soon as possible, to be paid for to a third party? both to the focus Commlttee been will example, need attention on the ând^to future. about every Please public that.this On behalf it is to think mention available step to of courage,..-^4ı for the press last annual been made pösslble Hellman week, for and and one victlnlzed I of by Dashiell anı pleased these know the how check you be want made these out to funds you small face rights encourage vhether your more you award, Intervievs. remain problems or Of caused nominatlcns will and which if be wllling so, course, conf idential^ we in to' vhether İf you will you Would take that. . Selection this the of Information assure make to human us prcfor net selected should uriter's'persecution, be Llllian of have We wouİd also İlke to publicize these avards, Ict mlght program are $10,000. the m^ke a world who avards uriters have of I the These American awards, admlnlsters İn persecution. from llnnımett. to Expresslon to writerş politlcal of Committee, gesture terribla of let me say how acknovledgment of gratifying your persecution. ..' SincerİBİy, Av. Lois Serhat Bucat Hhitmah Bwı«efDWKW<..U<iAıtonafcnıA 8«'nıiMi«HwMM|«Crt.t>.t.Ot«tlfrC«.n"*Dmti|C«imaA«riMc«Din.n.«0nwıDfWiMd"lwwOıMnondat LDactoM*MonHMDd>SM Lw.*W.ftn«1«>NKholMA W«M(>KwnWnMV^JI«a<«9VlWiİMC«ane«irVHU<« * Tbe fund tor Fim Eııntıla^li «n tlMCM Ol Hıman n^ WMCh notpfl L etmıtcin. ChahTiMn - Adnan W DtVAıd. Vkt Ctıahman A0r«tı N«W. Cncutn* DHKlor Kaımttt Rotfı. Otpuly Dvadv Hol|r J. BurithdlK mksHnglan Dincttr . 97 Ocak 25, 1991 ismail Beşikçi Bayrampaşa Cezaevi 0-13 Koğuşu Bayrampaşa-İstanbul TÜRKİYE Sayın Bay Beşikçi, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VAKFI, dünyanın her tarafında politik baskıya maruz kalan yazarları ödüllendiren yıllık bir program yürüt¬ mektedir. Bu ödüller Amerikan yazarları Llllian Hellman ve Dastıiell Hammett'in anısına verilmektedir., Geçtiğimiz hafta bir araya gelen Seçim Komitemizin belirlediği 10.000 dolar tutanndaki ödüllerimiz¬ den birine sizin seçildiğinizi bildirmekten memnunluk duymaktayım. Mümkün olduğu kadar çabuk bu bağışın nasıl ödenmesini iste¬ diğinizi bilmem gerekmektedir, örneğin çek sizin adınıza mı yoksa üçüncü bir satışın adına mı yazılmalıdır? Ayrıca, gerek yazarın kar¬ şılaştığı baskılara yol açan insan tıaklan sorunlanna dikkat çekmek, gerekse geleceğin adaylarını teşvik etmek için bu ödülleri duyur¬ mak istiyoruz. Lütfen ödülünüzün halka duyurulmasını isteyip iste¬ mediğinizi düşünün ve eğer istiyorsanız, acaba basın görüşmesi yapmayı da arzular mısınız? Tabi ki bu bilginin gizli tutulmasını is¬ terseniz, bunu garantilemek için her türlü tedbiri alırız. Karşılaştığınız korkunç baskı karşısında gösterdiğiniz cesareti duyurmak için, böylesine küçük bir nezakeUe bulunmanın ne kadar memnuniyet verici olduğunu, lütfen, Seçim Komitemizin adına, söy¬ lememe izin verin. Saygılarımla GaraLaMarche 98 Gara LaMarche The Fund For Free Expression 485 FÜth Avenue NewYork. NY 10017-6104 Saym Gara LaMarche 25 Ocak tarihli mektubunuz 13 Mayıs 1991 günü elime geçti. Benün. 20 Mart 1991-13 Nisan 1991 tarüıleri arasın¬ da cezaevinde 1991-12 Majns olmam. Avukat 1991 Serhat Bucak'm. 26 Nisan tarihleri arasında yurt dışında olması bu gecücmemn önemli nedenleri olsa gerek. Mektubunuzu Avukat Serhat Bucak bana İstanbul'da verdi. Söylediğine göre mektup onun elüıe de geç ulaşmış. Bu gecikmeden dolayı özür düiyorum. İlginize teşekkür ediyorum. Dostluk ve dayamşma duy¬ gularınız bana büjrük bir kıvanç verdi. 'The Fund For Free Expression" kuşkusuz çok önemh bir kuruluştur. Bu kuru¬ luşun çabalarının dünyada demokrasimn gelişmesinde ve yaygımaşmasmda önemU bir role sahip olduğu açıktır. Bu¬ nu da yakından biUyoruz. Çabalarmızı yakmdan izliyoruz. Bütün bumara rağmen maddi desteğinizi kabul ğimi bildirmek durumundayım. edemeyece¬ Bunun nedenlerim kısaca açıklamak istiyorum. Kürdistan Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra. Türk- Ermem ve Türk-Yunan savaşları sürecinde bölünmüş, par¬ çalanmış ve paylaşılmış bir ülkedir. Kürt ulusu, emperyalist ve sömürgeci politikalarla bölünmüş, parçalanmış ve payla- şümış bir ulustur. Bu süreci kabaca 1915-1925 olarak belütmek mümkündür. Bu yular arasında. Kürdistan üzerin¬ de, son derece acımasız bir emperyalist bölüşüm mücadelesi sürdürülmüştür. Böl-yönet politikası kuşkusuz emperyaliz¬ min ve sömürgecüiğin politikasıdır. Yirminci yüzjaUn ilk çey- 99 reğinde İngüiz emperyalizmi ve Fransız emperyalizmi Kürdistan'üı bölünmesüıde, çok büyük rol parçalanmasında ve sahibi olmuşlardır. emperyalist bölüşüm poUtlkasmm, paylaşıhnasmda Kürdistan üzerinde bu Ortadoğu'da yeril İşbir¬ lücçüeri de vardır. Kemalistler bu poUtikanm en önemU işbirlücçüeridir. KemaUstler. mesinde ve 1920'll yıUarda. Kürdistan'm bölün¬ parçalanmasında, İngiliz ve Fransız emperyalizmiyle çok yoğun bir işbü-Uği yapmışlardır. Bu em¬ peryaUst bölüşüm mücadelesüün öteki işbIrllkçUeri Arap ve Fars monarşileridir. Kürdistan üzerindeki emperyalist bölüşüm mücadelesi Ortadoğu tarihimn en önermi olgulanndan biridir. Kürt so¬ rununun günümüze kadar gelmesinin, günümüzde hâlâ bir Kürt sorununun olmasımn temelinde bu süreç vardır. Kürt sorununun odak noktası budur. Ortadoğu'da, Türkiye, Suriye, İran gibi Kürdistan'ı dev¬ letlerarası sömüiige sistemi altmda tutan devletler, bu süre¬ cin bülnün ka-vramlanyla ka-vramknasma engel olmak için her türlü baskı yöntenüerim düşünüyor ve yürürlüğe koyu¬ yorlar. Bu bakımdan, Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması ve paylaşüması süreci, bu devletlerde, Ortadoğu tarihimn en çok karanhkta bıraküan. kopkoyu bü- karanlık içüıde bırakı¬ lan bir boyutu olarak kalmıştır. Kürt halkımn önemli bir kesünimn de Sovyetler Birliği sımrlan içicide yaşadığım unut¬ mamak gerekir. Kürdistan'm ve Kürt ulusunun neden bölündüğünü, parçalandığım ve paylaşüdığmı, kuşkusuz, çok zengin bir ol¬ gusal Üişküer çerçevesinde ele alıp incelemek gerekmektedir. Bülncl Dünya Savaşı'ndan sonra, Ortadoğu'da İngiliz ve Fransız emperyalizmimn istekleri, İtalya'nm istekleri, yenügiye uğrarmş Alman emperyalizminin durumu önennli olgu¬ lardır. Araplann, Ruımann, Ermenüerüı, Yahudüerin, Kürt¬ lerüı istekleri jnküıp çok yine Bolşevik önemli bir önemU Devrlml'nin süreçtir. olgulardır. İktldanm Çarlık Rusyası'mn kurması İmparatorluklann, kuşkusuz A-vusturya- Macarlstan İmparatorluğu'nun dağüması dikkatlerden uzak tutulamaz bir olgudur. Osmarüı Sarayı'mn durumu, Anado¬ lu'da başlayan Kuvva-l MÜUye hareketi, Mustafa Kemal'in yükselişi, İttihat ve Terakki, Enver. Paşa, HÜafet sorunu vs. de Birinci Dünya Savaşı sonrasmda, sürece damgasmı -vu100 ran önemli olgulardır. Bütün bu olgular birbirlerini etkile¬ mektedir, birbü-lerinden etkilenmektedir^ İşte, Kürdistan so¬ mnunu böylesine karmaşık bir Üişküer ağı içinde ele almak gerekmektedir. Böylesine karmaşık bir Üişküer ağı içine Kür¬ distan somnunu nasü oturtmak gereldr. Böl-yönet politikası neden, Ortadoğu'nun ortasmdakl Kürtlere uygulanmıştır? Böl-yönet poUtlkasmm ne gibi sonuçlan olmuştur? Böyle bir poUtlkaya hedef olan bir toplumun çok büyük zaaftan var¬ dır. Kürtlerin zaafı nedü? Bu gibi konulann da açıklığa ka¬ vuşturulması gerekir. Böl-yönet poUtücası ulusun bejmim dağıtmaktadır, iske¬ letim parçlamaktadır. Bu bakımdan, hedefi olmuş bir ulusun, ileri bü" böyle bir poUtikanm tarihte, derlenmesi, topar¬ lanması, ayağa kalkması son derece zor olmaktadır. Kürtle¬ rin bugün Ortadoğu'daki durumlan budur. Ortadoğu'da 30 müyonu aşkm bir Kürt nüfus olduğu halde en küçük bir si¬ yasal künliğe sahip MüleÜer'e üye olan değildir. Halbuki, dünyada, 170'e yakm devlet vardır. Bü-leşmlş Bu devleÜer İçinde nüfusu on binden aşağı olan devleÜer büe vardır. Kal¬ dı ki. Birinci Dünya Savaşı sürecinde ve sonrasmda, Kürdis¬ tan'a ve Kürtlere uygulanan emperyalist bölüşüm politikası çok daha yıkıcı, acımasız ve haksız olmuştur. Kürdistan ül¬ kesinde Kürtlere uygulanan poUtüca, klasik amamıyla bölyönet politikası değüdü". "Böl-yönet ve yoket" politikasıdır. Bunu lasaca açıklamakta yarar vardır. Birinci Dünya Savaşı sonunda ve Türk-Ermem ve TürkYunan savaşlcinndan sonra, KürÜerin tarihiyle çok yakm¬ dan ilgüi olan İki anüaşma İmzalanmıştır. Birincisi 20 Ağus¬ tos 1920 tarihli Sevr Anüaşması'dır. OsmanU hükümetiyle İngiltere, Fransa gibi galip devletler arasmda ünzalanmıştır. Bu, böl-yönet sürecinin her yerde görülebüen bir biçimidir. Bu antlaşmaya göre sımrlan ve içeriği çok açık bir şeküde beUl olmamakla beraber sömürge bir Kürdistan kurulmak* tadır. Sevr tipi anüaşmalan dünyanm başka yerlerüıde de görmek mümkündür. 1885 yüında Avrupalı emperyaUstler tarafından Afrüca'nm bölünmesi, 1920'll yularda Arap dün- yasmm bölünmesi, İküıcl Dünya Savaşı'ndan sonra Htadlstan'm bölünmesi benzer antlaşmalarla mümkün olmuştur. Fakat, ömeğin Araplar, düzenlenmiş. manda KürÜer de bu (sömürge) devletler olarak devleÜer ve Türkiye arasmda paylaştmlmıştır. 101 Kürtlerin kaderiyle çok yakından ilgÜl olan öteki antlaş¬ ma İse. 24 Temmuz 1923 tarüıU Lozan Anüaşması'dır. Lo¬ zan. Kürdistan'ı bölen, parçalayan ve paylaştıran bir antlaş¬ madır. Bölünmeyi, parçalanmayı devletlerarası garanti altma aknıştır. ve paylaşılmayı Lozan tipi bir antlaş¬ mayı sadece Kürdistan'da görmek mümkündür. yerde görülebüen klasik bir böl-yönet Lozan her antlaşması değüdir. Sadece Lozan'da ve KürÜere iUşkIn olarak düzemenen "bölyönet ve yoket" antlaşmasıdır. Kürdistan ülkesi ve Kürt ulu¬ su, Kürt ve Kürdistan adlan diUerden ve tarihlerden süin- mek üzere bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştir. Kürtle¬ rin ulusal ve demokratüc bütün haklan gaspedilmiştlr. Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarmı geri alabilmek için gerçekleştirdikleri her türlü eylem, Kürdistan'ı devletlerarası sömürge sistemi altında tutan devletler tarafından, müşte¬ rek ideolojik, politik ve askeri eylemlerle boğulmuştur. Kürt kimliğim ve Kürdistan kimliğim yoketmek için her türlü ön¬ lem düşünülmüş ve joirürlüğe konulmuştur. Kürt insanmı aşağüamak içüı, köleleştirmek için her şey mubah sayümıştır. Bu sürecin düşünülmesinde ve gerçekleştirilmesinde Türk Devleti'nüı istekleri ön planda tutulmuştur. Ömeğin Musul ve Kerkük yam Güney Kürdistan, Kemalistler tarafm¬ dan İngüizlere verilmiş bir rüşvettir. Bu rüşvet karşılığında, İngüizler, Günfey Kürdistan'da Kürtlerin oluşturabüecekleri bütün siyasal odaklaşmalann önüne geçmişlerdir. Kürtlerin özerk veya yan özerk yapılar içerisinde siyasal statü elde et¬ melerim engellemişlerdir. emperyalizmiyle Bu Kemalistler konularda İngiliz ve Fransız arasmda, daha sonralarda da Arap ve Fars sömürgecüeriyle Kemalistler arasmda çok yo¬ ğun bü" işbü-liği ve güçbirliği yapümıştır. Bu işbirliğim ve güçbirliğtnl. ideolojik, politik ve askeri... her konuda görmek mümkündür. Sevr ve Lozan üzerüıde biraz daha detayh bir şekilde durmakta yarar vardır. Sevr'de öngörüldüğü şekilde sömür¬ ge bir Kürdistan kumlsaydı ne olurdu? Bölünmemiş, parça¬ lanmamış, paylaşihnamış, ömeğin İngiltere sömürgesi bü-. Kürdistan... Kürdistan şündiye kadar çoktan bağımsızlığına kavuşurdu. Fakat, Lozan'da Kürdistan bölündü, parçalandı ve paylaşıldı. Kürt kimliği ve Kürdistan kimliği inkâr edüdi. Kürt kümiğlnl ve Kürdistan kimUğim yok edebilmek için el- 102 vertşli bir ortam hazırlandı. aşağüanmaya başlandı. Kürtler olağanüstü derecede Bu bakımdan Kürdistan sömürge büe olamayan bir ülkedir, diyomz. Kürt ulusu sömürge büe değüdir. Sömürgerün sımrlan çizürtüştü-. Sömürgemn bir si¬ yasal statüsü vardır. Kürtler ve Kürdistan içüı bumar söz konusu değüdir. Halbuki, Kürtlerüı Ortadoğu'daki nüfuslan 30 müyondan fazladır. Fakat Kürtler en ufak bü- siyasal sta¬ tüye sahip değildü". Kürtler, Kürt adı ve Kürdistan adı düler- den ve tarihlerden süüımek üzere, bölünmüşler, pafçeüanmışlar ve paylaşümışlardır. Lozan, böylesine bir emperyalist bölüşüm mücadelesim granti altma alan bir anüaşmadır. Türkiye'de Kürt somnuyla ügiU büünsel incelemeler, resmi ideolöjüıln en çok karşı olduğu düşünce açıklamalan olarak ortaya çıkmaktadır. Bu konuda resmi ideoloji çok hassastır ve bu tür incelemeleri muhakkak engeUemeye ça¬ lışmaktadır. maktadır. Bunun için her türlü Çünkü bu tür cezaî yaptıranı uygula¬ incelemeler KemaUst ideolojinin, resmi ideolojimn gerçek niteliğim ortaya kojmıaktadır. Res¬ mi ideolojiye göre, KemalisÜer, Doğu'nun ezüen bütün uluslanna ömek olmuşlardır, omara ulusal kurtuluşları için Üham kaynağı altmdaki bu olmuşlardır. halklara yol Kemalistler göstermişler baskı ışüc ve zulüm olmuşlardır. Ayaklanmalanm ve özgürlüklerini kazanmalarmı sağlaımşlardır. Halbuki, Kürdistan'm bugünkü dummu, Kemalistlerüı, ezüen Kürt halkma bağımsızUklan yolunda ışüc olmak şöyle dursun, distan'ın emperyalist devletlerle İşbirliği yaparak Kür- , bölünmesine, katıldıklanm parçalanmasına göstermektedir. KemaUst ve paylaşümasma anlayışa göre bir "mazlum mület" teorisi vardır. Türk-Ermem ve Türk-Yunan savaşlarmı "mazlum mület"in gerçekleştirdiği iddia edilmek¬ tedir. Halbuki İttihat ve Terakki' Alman emperyalizmi safmda Birinci Dünya Savaşı'na katümıştır. 1.5 milyon Ermeni'nüı soykırımından sorumludur. Böyle bir soykmmdan "mazlum mület" teorisi nasıl çıkanlabüir? Kemalist paşalar İttihat ve Terakki'mn bir devamı değil imdir? Öyleyse bütün buman ancak ideolojik gerçekler olarak değerlendirmek gerekir. Türk Devlet'nin KürÜerle İlgüi tek bir poUtlkası vardır. Bu da devlet terörü -uygulayarak, baskı, zulüm uygulayarak Kürt sorununa çözüm getirmektir. Daha doğrusu Kürt soru¬ nunu ortadan kaldırmakür. Bugün Kürdistan'da insan hak- 103 lannm kınntısı bile yoktur. Kürdistan kararnamelerle yönetümektedü:. Zaten sömürgeler kararnamelerle yönetüü". Kür¬ distan'da köyler yakümakta ve yıkümaktadır. Evler, Içüıdekl eşyalarla birlücte yakümakta ve yıkümaktadır. Ormanlar ya¬ kümakta, tarlalar yakümakta, hayvanlar kurşuna dizihnektedlr. İnsarüar, yerlerim, yurtlanm terke zorlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti döneminde Kürdistan hep, İşkenceyle, baskıyla, zulümle yönetümlştir. Bugün işkence Kürdistan'da temel bü- devlet poUtÜcasidır. Gemş Kürt haUc yığımanmn, Kürt geriUalara yardraımı önleyebümek için devlet yoğun büterör uygulamaktadır. Çocüklann gözleri önünde babalara işkence yapümaktadır. Kendüeri de işkence tezgâhmda olan erkeklerin gözleri önünde kadımara İşkence yapılmaktadır. Çocuklar, bebekler dipçik darbeleriyle korkutuknaktadır. Kadımar saçlarmdan sürüklenerek götürülmektedü:. Kürtle¬ rin ulusal ktmlüclerinl yok etmek için. Kürtleri aşağılamak içüı her şey yapıhnaktadır. GüvenUk aramalan bahanesiyle evler talan edilmektedir, yiyecek maddeleri telef edümektedü-. Kürt insanlarmı mağdur etmek, aüelert perişan etmek içta her şey yapümaktadır. Türk Devleti. Bulgaristan'daki Türklerin, batı Trakya Türklerinin, ulusal ve demokratüc haklanm yoğun bü" şekü¬ de savunmaktadır. Kuzey Kıbns Türk Federe Devleti'm bü¬ tün dünyanm tanıması için yoğun ve kapsamh bir dlplomatüc faaliyet sürdürmektedir. Fakat, Ortadoğu'da 30 müyonu aşkm Kürtlerüı, birleşik, bağımsız ve demokratüc bir Kürdis¬ tan oluşturmalanm engellemek için her türlü çabayı harcı¬ yor. Saym Gara LaMarche Türk Devleti'mn Kürdistan poUtücası, ırkçı, sömürgeci ve emperyalist bü- politikadır. Çağdışı ve İnsamüc dışı bu po¬ Utikanm en önemU destekçisi sizin hükümetüılzdü-, Amerika Bü-leşik Devletleridir. Amerika Bü-leşlk Devletleri, Kürdis¬ tan'daki mevcut statükoyu, yani devletlerarası sömürge dü- zemm komyabümek ve sürdüreblhnek içüı Türk ırkçılığına ve sömürgeciliğine yoğun bir destek vermektedir. Bunun için her şeyi düşünmekte ve yürürlüğe koymaktadır. Bu ko¬ nuda Türk Devletüıüı ırkçı ve sömürgeci poUtlkasmm ve em¬ peryaUst emeUerinüı en sadüc destekçisi ve komyucusudur. 104 Irak'ın 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etmesinden ve işgalin kuvvet kuUcmüarak sona erdirilmesinden sonra, Or¬ tadoğu'da ve Dünya'da en çok duyulan sözlerden biri de Kürtler ve Kürdistan'la ilgüi olanıydı. "ABD Kürt Devleti'ne izüı vermeyeceğüü açıkladı." "Özal ile Rafsancam amaştılar: Kürt Devleti'ne izm yok." "Ne Irak, ne Türkiye, ne İran, Orta¬ doğu'da bağımsız Kürt Devleti Istermyor." "ABD ve SovyeÜer Birliği Kürt Devleti'mn kurulmasına İzin vermeyecekler." "özal, Kürt Devleti'nin kumhnası hayaldir, dedi." ... Bumar hep mevcut statükoyu sürdühneyl amaçlayan beyanlardır. Kürtleri, Türklerin. Araplann ve Farslann yönetmesi isten¬ mektedir. Halbuki. Türkler. Araplar ve Farslar. Kürtleri bas¬ kıyla, zulüıme. işkenceyle yönetiyorlar. Bok yedirerek. kim¬ yasal süahlar kullanarak, soykırımlar yaparak yönetiyorlar. Kürtleri neden Üle de Türkler. Araplar ve Farslar yönetecek? Kürtler kendi Kürtlerin, kendüertm kendi neden kendilerim en yönetemesin? kötü yönetimi, Kanımca, Türklerin, Araplann ve Farslarm, Kürtleri en iyi yönetiminden daha iyldü-. Türklye'mn Kürdistan'daki ırkçı ve sömürgeci politikası ve emperyalist emeUeri en çok ABD tarafmdan, sizin hükü¬ metiniz tarafmdan desteklenmektedir. Böyle bir ortamda, ABD'U yazarlarm önemli görevlerinden biri hükümeüerinin bu çirkin polltlkasım, dünyanm başka yerlerinde uygulanan benzer poUtÜcalan eleştirmek olmalıdır. Günümüzde uluslararası lUşküerin hak, hukuk gibi kavrarmann ışığında jmrütüldüğü, adalet esasmm ön plan¬ da tutulduğu, bu prensiplerden hiç taviz verilmediği söyleni¬ yor. İnsan haklan amayışımn gözetüdiğl. Birleşmiş MiUetler'in de bu Ülşkileri güçlendiren ve yaygımaştıran bir örgüt olduğu söylemyor. uluslararası Bu iUşkÜere, hiç de böyle devletlerarası değüdir. Üişkilere Günümüzde egemen olan hâlâ güç esasıdır. Kaba güç. "Güçlü olan haklıdır" esasıdır. Bu düşüncerün en önemU kanıtı Kürdistan sorununun biz¬ zat kendisidir. Kürdistan'ı devleüerarası sömürge düzeyinde tutan devleÜer "Bağımsız Kürt Devleti'ne izin yok" derken hep güç-kuvvet prensibini, kaba güç esasmı öne çıkanyorIcir. "Güçlüyüz, topumuz, tüfeğimiz, tanklanımz, savaş uçaklarımız, helikopterlerimiz, kimyasal ve biyolojik süahlanmız, napalm bombalanınız, fosfor bambolanmız var..." di105 yorlar. "KarakoUarımız, özel savaş yöntemlerimiz, büyük bü¬ yük ordularımız var" diyorlar. "Böyle büyük bir güç karşısm¬ da baldın çıplak Kürtler ne yapabüü:" diyorlar. Fakat, hiçbüzaman "Kürtlerin devlet kurmaya haklan yoktur", "Bağımsızlüc Kürtlerin hakkı değildü:" denmiyor. Kürt somnu hiçbü" zaman hak-hukuk, adalet, eşiüüc açısmdan ele ahnmıyor. Her zaman kaba kuvvet, kaba güç lUşiküeri açısmdan değerlendüihneye çahşüıyor. Saym Gara LaMarche, ^ Hükümetüıizin Kürt politikasmm son derece çirkin in¬ samüc dışı olduğunu yukarıda belirtmiştik. Hükümetüıiz 1980'U yülarm başlannda bile, "Türkiye'de insan haklan konulannda önemli gelişmeler var" diye raporlar yazabiliyordu. Halbuki o yıUarda, tutukevlerinde, polis merkezlerüıde, ce¬ zaevlerinde, karakollarda çok yoğun ve yaygın bü- işkence vardı. İşkence Türkiye'nüı her tarafmda vardı. Örneğin, Di¬ yarbakır Askeri Cezaevi'nde Kürt üısaman, "Türküm mutlu¬ yum" demedikleri, Kürt kimlüderim komduklan için işken¬ celer yapılarak öldürüldüler. 40'm üzerinde Kürt insanı bu şekilde işkence edilerek Öldürüldü. Buna rağmen hükümeti¬ niz, böylesüıe çağ dışı süreçlerin yaşandığı bir dönemde büe, hazırladığı insan haklan raporlarmda, "Türkiye'de insan hakları konulannda önemli gelişmeler yaşanmaktadır" diye yazabümiştir. Bundan utanç duyuyoruz. 1989 yıhnda New York Barosu'nun "Türkiye'de İşkence", "Torture in Turkey: The Legal System's Pesponse" konusun¬ da hazırladığı ve yaymladığı bir rapor var. Bu raporda, Kür- , distan'da Özel Savaş'ı yürüten bazı elemanlarm ABD'de eğitüdiği yazüıdır. (s. 69) Söylemeye ne hacet var: Bumar işkence konusunda eğitümiş uzmanlar. Hükümetinizüı böy¬ lesüıe pis işler konusunda eğiticüüc yapması, Kürdistan'daki Türk ırkçüığmı, Türk sömürgecüiğüıl ve emperyalist emeUerim korumada böylesine yoğun bir gayret içüıde bulunması insamüc adına demokrasi Ve insan hakları adma utanç veri¬ ci bir olaydır. Türk Devleti her yü, 23 Nisan'larda, dünya çocuklanm Türkiye'ye davet ederek, çocuk bayramı yapmaya çalışmak¬ tadır. "Dünyada çocuklara bayram aramağan eden İlk devlet 106 biziz, Türk Devleti'dir" diye övünmektedir. Bu bayram kutla¬ masına ABD'li çocuktan göndererek hükümetiniz de katıl¬ maktadır. Halbuki, 23 Nisan günlerinde büe, Türk sömürge yönetimi, Kürdistan'da Kürt çocuklarmı dipçiklemektedü-. Çocüklann gözleri önünde babalarma, ağabeylerine, amca¬ lanna, ablalanna. teyzelerine... işkence yapmaktadır. Analarmı. halalarmı saçlanndan sürükleyip götürmektedir. Türk ırkçüığmm ve Türk sömürgecüiğüıüı üci yüzlü tavır ve davra¬ mşlan, demokrat insanlarm yüreğim acıtmıyor mu? 24 Kasım 1989'da Yüksekova'nm Sate Köyü'nde, Özel Tim'e mensup görevliler, kendilerim Kürt gerülalar (PKK) kı- lığma sokarak bir kaüiam gerçekleştirdüer. ihtiyar... meti, hükümete yakm çevreler, partüeri, Çocuk, kadm, 30 civannda Kürt İnsamm katlettiler. Türk hükü¬ çeşitli kurumlar, Türk basmı, Kürt geriUalan, Türk siyaSal PKK'yı suçlayıcı demeçler verdüer. 10-12 gün içinde, bu katUamm Türk Dev¬ let güçleri tarafmdan. Özel Tim'e mensup elemanlar tarafın¬ dan gerçekleşttrüdiği açık bir şekilde ortaya çıktığı anlaşüdı- ğı halde bu suçlamalanm sürdürdüler. Bütün bunlara rağmen, ABD Dışişleri Bakanlığı, bu olaydan 15-20 gün ka¬ dar sonra yaptığı bir açıklamada Kürt geriUalan kmadı, Kürt gerillaları eşkiya, terörist olarak mteledi. Burada ilgi çekici bir zihniyet sergilenmektedir. Kürt insamanna yönelik katli¬ am, soykınm Türk güvenlik güçleri tarafından gerçekleştiri¬ liyor, bu açık bir şeküde ortaya çıkıyor. Hükümetiniz ise, Kürt gerülalan kmıyor. Türk devlet terörünü görmezden geli¬ yor. Devlet terörünü gözardı ediyor. Bu tavır ve da-vramşm verdiği mesaj açıktır: Hükümetiniz Kürdistan'da uygulanan, devlet terörünü desteklemektedir. Kürtlere uygulanan soykı¬ rıma, katliama göz yummaktadır. Türk güvemik güçleri, 10 Haziran 1990 tarihinde, Şır- nak'a bağh Gere Köjrü'nde benzer bir operasyon gerçekleştir¬ diler. PKK küığma girmiş Özel Tim mensuplan, yine, çocuk, kadın, ihtiyar, 30'a yakm Kürt insanmı katlettüer. Bu ope¬ rasyonun, bu soykınmm da Türk güvemUc güçlerimn eseri olduğu birkaç gün içinde ortaya çıktı. Türk hükümeti, Türk basım, Türk siyasal partilert, çeşitli demekler vs. yine Kürt gerillaları suçladüar. vemUc güçleri olduğu Katliamı gerçekleştiremerin Türk güaçık bir şeküde ajmı suçlamaları sürdürdüler. ABD ortaya çıktığı halde, Dışişleri Bakamığı, bu 107 olaydan üç -dört gün sonra yayımadığı bir büdiride, soykı¬ rımdan yine Kürt geriUalan sorumlu tuttu ve oman kmadı. Kürt geriUalan terörist ohnakla, eşkiya olmakla suçladı. Kürt halkına karşı katUamı, soykınmı Türk güvemik güçleri gerçekleştiriyor. Bu açık bir şeküde ortada durduğu halde, açık bir şeküde biUndlği halde, kmanarüar, bu devlet terörü¬ ne, Türk sömürgecüiğine ve Türk ırkçüığma karşı mücadele eden Kürt geriUalar oluyor. Yukarıda da belirttik: Bu tavırlar ve bu davranışlar, Kürdistan'daki Türk ırkçüığmı ve Türk sömürgecüiğüıl desteklemekten, Kürtlere uygulanan soykın¬ mı teşvik etmekten başka bü: anlama gelemez. Görüldüğü gibi ABD, hem Türk sömürgecüiğüıl, Türk ırkçılığım, devlet terörünü teşvik etmekte, hem de Kürt gerü¬ lalan, Kürt halkımn en değerli evlatlarım, Kürt halkmm onuru ve haklan için mücadele edemeri, "terörist", "eşkiya" diye suçlamaktadır. Buman kabul edemeyiz. Bu iki yüzlü tavırlarm ve davramşlarm deşifre edilmesi gerekir. kadar Türk ırkçılığı ve Türk sömürgeciliğiyle Bugüne mücadelede binlerce şehit verilmiştir. Bimerce genç insan, Kürt klmUğim ve Kürdistan kimliğim kazanma mücadelesinde şehit olmuş¬ tur. Kürdistan, artık, eski Kürdistan değüdü". Türk ırkçüığı¬ nm ve Türk sömürgeciUğimn kabul edilmesi de mümkün de¬ ğüdir. Bu konuda hükümetinizle derin, uzlaşmaz bir görüş ajoıUğı İçindeyiz. Hükümetinizin, "terörist" dediği, "eşkiya" dediği Kürt üısaman, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin, sonsuz derecede özverüi neferleridir. Türkiye'de Kürdistan politikasımn üretilmesi ve uygula¬ ması konusunda Türk siyasal partüerimn, Türk hükümeti¬ nin, hatta, Türkiye Büyük Mület MecUsi'nüı en küçük bir klymet-l harbiyesi yoktur. Bu konudaki politikalar, general¬ lerin ve Müli İstihbarat Teşkilatı mensuplanmn ağırhkta ol¬ duğu MiUi GüvenUk Kurulu tarafmdan üretiUr. MüU Güven¬ lik Kurulu, hükümete, oluşturduğu poUtikalan uygulamasım söyler. Ömeğin, Kürdistan kararnamelerle yö¬ netilmektedir. rarnameler, rinde Sömürgeler kararnamelerle yönetüir. Bu ka¬ Kürdistan'da, Türk.anayasasmm çok çok üze¬ duran bir mevzuat olarak beürmekfedir. Bu kararnameler, hep; Müli Güvenlüc Kumlu tarafından konu¬ şulmakta ve ortaya çücanknaktadır. Hükümet bu politikayı tartışmasız 108 uygulamak zorundadır. Türkiye Büyük Mület Meclisl'ntn bunlan konuşması, tartışması büe mümkün de¬ ğüdir. İnsan haklan amayışıyla ve İnsan haklan uygulama¬ sıyla çok yakmdan ÜgiU olduğu halde, Türkiye Büyıik Mület Meclisinin bu karamamelert konuşamaması, görüşememesi, Türk siyasal sistemi hakkmda çok önemU ipuçlan ver¬ mektedir. Türk basmı ve Türk üniversitesi gibi kurumlar ise, Kür¬ distan konusunda, MiUi İstüıbarat Teşkilatı'nm bir şubesi gibi çahşmaktadır. Türkiye'de resim ideoloji son derece etkiU bir kurumdur. Devlet tarafmdan konulan cezaî yaptırımlarla korunmaktadır, sürdürülmektedir. Türkiye'de büünin ve sanatm geUşmesüıin önündeki en önemU engel budur. Düşün¬ ce özgürlüğünün, basm özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün önündeki en önemli engel budur. Saym Gara LaMarche, Yukanda, Türk Devleti'mn Kürdistan'a üişkin tek poUti- kasımn devlet terörü olduğunu, bu politücanm ABD tarafm¬ dan yoğun bir şeküde desteklendiğim belütmiştlm. Tük dev¬ let ve hükümet yetkiUleri, Türk basım, Türk yazarlan, Türk ümversltesüıe mensup profesörler, Türk siyasal partüerinln temsücüert vs. son zamanlarda da şöyle söylemeye başladı¬ lar: "Kürtler Türkiye'de her şey oluyor. Orduda pek çok Do¬ ğu kökenU general var. Kürtler, hakün, vali, profesör, mlUet- vekül. bakan, başbakan... her şey oluyor Türkiye'de aynlücgaynlık yoktur." İşte temel somn da burada ortaya çıkıyor. Kürtler eğer kendi kimlüclerini, Kürt klmUklerim inkâr edi¬ yorlarsa, Türkleşlyorlarsa, Kürt olduklanm söyleyen kişUer- le mücadele ediyorlarsa... her şey olabüirler. Devlet bürokraslsimn her türlü kademesinde yer alabiUrler, yükselebilirler. Fakat Kürt olarak, Kürt künliğüıi savunarak, bir devlet dai¬ resinde odacı bile olamazlar. Kürt künUğim savunanlarm Türkiye'de olabüecekleri tek şey vardır: Sanüc olmak, mah¬ kum olmak. Türk Devleti, Kürt künUğim, Kürdistan küıülğlm savunanlan potanslyal bü- sanık, potansiyel bir suçlu ola¬ rak değerlendlrmektedü-. İnsan haklanndan faydalanmamn, eşitUk aıüajnşmm böylesine inkarcı bir koşula bağlanması elbette kabul edüemez. Irak'm Kuveyt'i işgal etinesüıden soma. Amerikan Hü- 109 kümetimn Kürtlere karşı uyguladığı politikadan utanç du¬ yuyoruz. Irak'ın Kuveyt'ten ku-vvet kuUanüarak çıkanlma¬ smdan sonra Güney Kürdistan'da gelişen başkaldın sırasm¬ da ABD hükümetimn uyguladığı politika ise, tam anlamıyla yüz kızartıcıdır. ABD'nin, Saddam Hüseyin yönetimimn, Kürtlere karşı soykırım uygulamasına, Kürtlere karşı kimya¬ sal süahlar dahü her türlü süahm kulanümasma, yüzbimer- ce, müyomaı'-ca Kürt insammn göçe zorlanmasma göz yum¬ ması insamüc için büyük bir ayıptır. Kışta-kıyamette, binbir türlü perişanlık içinde, sefalet içinde Kuzey Kürdistan'a ve Doğu Kürdistan'a doğru kaçmaya çalışan Kürtlere havadan uçaklarla yardıma kalkışan, Kürtler için kamplar kuran ABD' politikası da Kürtler, için aşağılayıcı bir poUtlkadır. Ku¬ zey Kürdistan'm Türk sömürgesi. Doğu Kürdistan'm İran sö¬ mürgesi olduğu bilinmektedir. Körfez bunahmımn başlamasıyla Amerika Birleşik Dev¬ letleri Dışişleri Bakanlığı, teşkilata yaymladığı bir genelgeyle, Kürtlerle konuşmamn ve görüşmemn yasaklandığım -vurgu¬ lamıştır. Hükümetiniz, Kürtleri her zaman aşağılayan bir politika izlemeyi tercih etmiştir. Hükümetiniz bu bir işbirliği içindedir. konularda Türk sömürgecüiği Türk sömürge yönetimi, üe tam bir yandan Batı ülkelerimn Kürtlere yaptığı yardırnlan askeri depolara doldurmakta, yardımları talan taç Kürtlere etmekte, yardımlann muh¬ ulaşmasmı engellemekte, bir yanda da, "Batı, Kuzey Iraklüara gerekli yardımı yapmıyor" diye yakmmaktadu". "Kuzey Irak'lüara sadace Türkler kucak açıyor..." diye propaganda yapmaktadır. Türk sömürge yönetimi, bir yan¬ dan. Kuzey Kürdistan'h Kürtlerin akrabalarma, kardeşlerine yaptıkları yardımlara engel olmakta, bir yandan da, elemek için, süt için birbirleriyle kapışan Kürtleri televizyonda gö¬ rüntülemektedir. Kürt liderlere sık sık, "Biz Kürt Devleti is¬ temiyoruz" biçiminde açıklamalar yaptırümaktadır. Bütün bunlar neden olmaktadır? ABD Türk sömürge yönetünlnin istek ve arzularına neden ortaklık etmektedir? Türk sömürge yönetiminin emperyalist emeUerüıe neden göz yummaktadır? Gayet açık. Türk ırkçılığım ve Türk sömürge¬ cüiğüıl rahatsız etmemek için. . . Kürdistan'da ırkçı ve sömür¬ geci bir politika uygulayan, emperyalist emeller besleyen Türk yönetimini güçlendirmek için. Biz Saddam Hüseyin yö110 netimüıin, Kürtler davramşlar içinde kpnusunda olduğunu ne kadar yakından olumsuz biliyoruz. tavn ve Kürtlere soykınm uyguladığım, bir Kürt kasabı olduğunu yakından blUyomz. Fakat Kürt düşmanlığında Saddam Hüseyin yine de ücinci planda kalır... Eğer Kürt düşmanlığında, Türki¬ ye'yi, Kemalist ideolojiyi birinci planda yazmıyorsanız, Kürt¬ ler konusunda Türk ırkçılığım Kürdistan'da sağlıklı ve bügüere Türk sahip değüsüıiz sömürgeciUğim devletlerarası sömürge demektir. gözeten ABD'mn, düzenini aynen koru¬ mak ve sürdürmek isteyen ABD'nin Ortadoğu'da "Yem Dü¬ zen" geliştirmesi soykmmcüara, mümkün Kemalist değildir. ırkçüara Saddam ve Hüseyin sömürgecilere, gibi petrol şeyhlertne, ihtiyaç duyan bir ABD'mn "Yeni Düzen" geliştir¬ mesi olanaklı olamaz. Saym Gara LaMarche, Kürt sorunu herhangi bir yazann, yazarlann özgürlüğü sorunu değüdir. Koskoca bir halkm, Ortadoğu'da 30 milyo¬ nu aşkm bir ulusun sorunudur. politikalarla bölünmüş, Emperyalist ve sömürgeci parçalanmış ve paylaşılmış, bütün ^ ulusal ve demokratik hakları gaspedümiş, sonsuz derecede aşağüanan bir ulusun sorunudur. Kürt sorunu bu yönlerty- le bütün insanlığın sorunudur. Kürtler bugün bok yedirüerek, künyasal süahlarla tehdü edilerek yönetümektedü-. Bu sadece Kürtlerin sorunu değüdir artık. Bu, artık sadece, Türkleri, Arapları ve Farslan ilgüendü-en bir somn değüdü:. Bütün insanlığın sorunudur. Bok yedirme, kimyasal süahlarla tehdit etme, Kürdis¬ tan'da sık süc rastlanan olaylardır. yerinde insamar, böyle çağdışı Fakat, dünyamn hiçbir uygulamalarla karşüaşma¬ malıdırlar. Ne Türklyelde, ne Kürdistan'da, insamar bu tür muamelelerüı hedefi olmamalıdırlar, Arabistan'da, ne Güney Afrika'da, ne Türkistan'da, ne Şüi'de... ne insarüar bu tür çü-kimüderle karşüaşmamahdır. Fakat, Kürtler bu utanç verici, yüz kızartıcı yaptınmlarla sık süc karşılaşıyorlar. Buman artık, insamığm bir ayıbı olarak değerlendirmek ge¬ rekir. Eğer dünyamn bir yerinde, tnsamara, ceza olsun diye bok yediriUyorsa, ABD hükümeti de bu eylemlerin sahibi sö¬ mürge yönetimim yoğun bir şeküde destekliyorsa, bu süreç karşısında ABD'li üısaölar da utanç duymalıdır. 111 Kürdistan'da bugünkü statükonun korunması ve sür- dürübnesi konusunda Türk ve ABD hükümeüerimn yoğun bü- işbü-Uği içüıde olduklarını kısaca belirtmeye çalıştım. Si¬ zin Amerikan hükümeti ohnadığımzı, etkiU bir insan haklan kummu olduğunuzu yakından bülyorum. Öte yandan, dün¬ yada çeşlül nedenlei-den dolayı acı çeken pek çok haUc var¬ dır. Yine pek çok ülkede, pek çok yazar düşüncelerinden do¬ layı baskı ve zulüm altmdadır. Sizüı bu Ülşküeri, bu gelişmeleri dikkatle izleyen, dayamşma duygulanyla yazarla¬ ra yardımcı olmaya çalışan, omara güç veren ciddtve.ekül bü- kumm olduğunuzu da yakmdan büiyomm. Bu etkiyi ABD'nüı çağdışı, ırkçı ve sömürgeci politikalara ve uygula¬ malara destek veren poUtikasüıı eleştirerek de göstermek ge¬ rekir. Saym Gara LaMarche, Yukarıda kısaca belü-tmeye çahştığım nedenlerden dola¬ yı, dayanışma duygularmızdan onur duydum, kıvanç duy¬ dum. Fakat hükümetüıizin, Türk sömürgeclUğlne ve Türk ırkçıhğma destek veren, Kürt düşmamığma destek veren po¬ litikasından dolayı maddi ödülünüzü kabul edemiyeceğlm. Bu mektubu, bana gönderdlğüıiz mektubu elbette ya- ymlayabüü-siıüz. Ayrıca daha başka konuşmalarımız, daha başka görüşmelerimiz de mümkün olabülr. Size, arkadaşlarınıza, "The Fund For Free ExpressIon"a selam ve saygüanmı gönderiyorum. Basanlar dlUyomm. 21 Mayıs 1991 İsmaü Beşikçi 112 tu «iMMKUUaılriKi THCFUNDPONmcC eXPRESSION Juna 11, 1991 ismail Baalkol TURKEY Dear Hr. Beslkcl: Thank you for your racant lattar. I aa aorry that »y orlginal ona did not raach you for aany Bontha. " "* ""^ I urge you to raconstdar your daclalon not to accaptı the grant that we nade to you İn recognltlon of the politlcal persecution you hava experienced as a result of your vrltlng about the Kurds. Wa share your ooncetn about the U.S. govemBent's conpliclty İn TurkİBh policy tow9rd the Kurdlsh «İnority, and wista to point out that another branch of Hunan Rights Hatch, Helsinki Hatch. has been consistently critical of both Turkey and the United States with respect to Turkey's huaan rights racord. in faot, you wera noninated for this award by Loio Nhitaan and Jorl Labar «f the Helsinki Match staff. Neither the Fund for Free Expression or eny othar oonponent of Hunan Rights Hatoh has any aonnaetlon, financial or othorvise, to the United States governaent or anv other governnent. ' Under tl»fBe circunstançes, decisiuf, . I urge you to reconsidar your and I look forvard to hcaring fro» you soon. larche BoMtf Sİ nracMn «» M^ «M J TMM,t.aM«-J«lia>«c*n>WMa<firt>,>I.tM«Mn>«KtKHMt,>rn>Hl. '»■<»m.„^Mt,.a.»^om»,m.j».a.m,^.»^n.m„ım. >ıı.ı » mim.ni . h .«»».».m. Tlanın<kiFIMEvM«ocılsanarBMOIHıa<l«niMı«Mell >MMI.*KıaMı,CMIni>|.MIa>W.OMM.VIı»CMn>n HalrJ. 113 11 Haziran, 1991 Sayın Beşikçi, Mektubunuz için teşekkürler. Mektubumun aslının, aylar sonra, elinize geç ulaşmasından dolayı üzgünüm. Kürtlerle ilgili yazılannrz nedeniyle uğradığınız politik eziyeti gözönünde bulundurarak size verdiğimiz ödülü kabul etmeme kararı¬ nızı yeniden değerlendirmenizi öneriyorum. ABD hükümetinin Kurt azınlığa karşı Türk politikasındaki suç ortaklığı ile ilgili düşüncenizi paylaşıyoruz ve İnsan Haklarının bir başka gözetleme kolu olan Helsinki VVatch'ın, Türkiye'nin insan Hakları sicili konusunda hem Türkiye'yi hem de Birleşik Devletler'i aynı biçimde eleştirdiğim be¬ lirtmek istiyoruz. Zaten, sizi bu ödüle, Helsinki VVatch elemanların¬ dan Lois Whitman ve Jeri Laber aday gösterdiler. Ne Özgürce İfa¬ de Vakfı'nın ne de insan Hakları Gözetlemesi'nin herhangi bir başka bölümünün, ABD hükümetiyle veya başka bir hükümetle ekonomik ya da başka herhangi bir bağı yoktur. Bu koşullar altında, kararınızı yeniden değerlendirmenizi öneri¬ yor ve cevabınızı bekliyorum. içtenlikle. Gara LaMarche 114 GaraLaMarche The Fund For Free ExpressIon 485 FÜth Avenue NewYork, NY 10017-6104 Saym Gara LaMarche 11 Haziran 1991 tarihli mektubunuzu aldım. İlginize te¬ şekkür ediyorum. Helsenkl "VVatch elemamanndan Lois Whltman ve Jeri Laber'I tamyorum. Kendüeri çok saygıdeğer klşUerdlr. 1987 yıh Temmuz ayı somannda. Ankara'da ken- düeriyle görüşmüştük. Helsinki Watch'm Türkiye'ye ve Kür¬ distan'a Üişkin olarak hazırladıktan raporlan da yakından IzUyorum. Bumann çok önemli çaUşmalar olduğunu bülyo¬ rum. öte yandan gerek sizin örgütünüzün, gerek Helsinki Watch'm ABD hükümetüün bü" kummu olmadığım. ABD hükümetinden ekonomik ve mail yardımlar almadığım da yakmdan blUyorum. Sizlerin iyi nlyeüerüıizin blzün duygula¬ rımızla, düşüncelerimizle, arzularımızla yakm olması bizi muüu kümaktadır. Ancak; 1. Kürdistan. Bülncl Dünya Savaşı'ndan sonra, bölün¬ müş, parçalanmış ve paylaşümış bir ülkedir. Kürt ulusu bö¬ lünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış bir ulustur. 1920'U jollarda. İngÜlz Ortadoğu'da, emperyalizmi ve Fransız emperyalizmi, kendüerüü üretebümemn en iyi yolu olarak. Ortadoğu'nun ortasmdakl Kürdistan'ı bölmeyi, parçalamayı ve paylaşmayı gördüler ve bu düşüncelertm gerçekleştirdi¬ ler. Kürdistan üzerindeki emperyalist bölüşüm mücadeleslnüı. Ortadoğu'da yerU işbirlikçüeri de vardır. Bumann en 115 önemUleri Kemalistler. Arap monarşileri ve Fars monarşisi olmuştur. Biz. emperyalist ve sömürgeci poUtlkalann. böl-yönet poUtlkalannm acımasız ve haksız olduğunu yakmdan bütyoruz. Fakat, Kürdistan üzerindeki böl-yönet politikası İse. kath kath acımasızdır ve haksızdır. Çünkü, bu politika, Kürt ulusunun beynim dağıtmıştır, iskeletim parçalamıştır. Bu bakamdan Kürdistan ve Kürt ulusu üzerinde uygulanan, po¬ litika, klasik anlamıyla böl-yönet poUtlkası değildir, "böl- yönet ve yoket" poUttkasıdır. Yokedllmeye çalışüan Kürt kim¬ liğidir. Kürdistan künliğidir. 2. İngütere ve Fransa gibi emperyalist devletler. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, şu veya bu nedenlerden dolayı Ortadoğu'dan çekümek zorunda kaldılar. Mandalarına yam sömürgelerine siyasal bağımsızhklanm tanımak zorunda kaldılar. Fakat, Kürdistan. bölünmüş, parçalanmış ve paylaşümıştı. Bölgeden çekütrlerken, Kürdistan'ı, Türkiye, İrak. İran. Suriye gibi bölgenin yerli devletlerine teslim ettiler. Kürdistan üzerindeki denetim. Kürdistan üzerindeki hege¬ monya, artık, bölgemn yeril devletleri tarafmdan sürdürülü¬ yordu. Bumar Kürdistan'da devletlerarası sömürge sistemi kurdular. Veya. daha önce kurulan sistemi yeni olanaklarla da donattüar. Kürdistan'daki İngütere. bu Fransa gibi emperyaUst devletler. statükonun aynen sürmesi için Türk. Arap ve Fars ırkçüığıyla ve sömürgecülğlyle her türlü İşblrUğüıe ve güçblrllğüıe glriştüer. KürÜerin bü- kestaü de Sovyet Sosyalist CumhuriyeÜeri BlrUğl'nde yaşıyordu. Kürtlerin oradaki yaşantılan da hiç iç açıcı değildi. Türkiye, Irak. İran, Suriye gibi devletler, Kürdistan'ı ve Kürtleri çok daha yıkıcı ve barbar metotlarla yönetmeye baş¬ ladüar. Bü ülkeler, gellşımş sanayüere. banka sermayeleri¬ ne, üstün teknolojik olanaklara sahip olmadıklan, uluslara¬ rası ticarette önemli bir yere sahip olmadıklan içta, Kürdistan'ı, ancak, kaba kuvvetle, baskıyla yöneteblüyorlar- dı. Kürdistan ülkesinin, sömürgeci devletlerin topraklannm uzantısmda olması, baskımn şiddetim, yoğumuğunu ve yaygınhğmı artırıyordu. Devletüı. ideolojik ve zora dayanan bas¬ kı araçlarmm üretilmesim ve taşınmasmı kolaylaştuıyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, İngütere. Fransa gibi dev116 leüerin yanına, artüc. Amerika Bü-leşÜc BevleUeri. Almanya Sovyetler Bü-Uğl. Çüı HaUc Cumhuriyeti gibi devletler de ka¬ tildi. Giderek ABD. Kürdistan'daki devleüerarası sömürge slstemüıl komyan ve koUayan en önemU bir güç haUne gel¬ di. SovyeÜer BlrUğl. Çüı HaUc Cumhuriyeti. İngütere. Fransa gibi devleüerin. Abnanya'mn poUtÜc. Ideolojüc ve ekonomik desteğüıl, askeri desteğim kuşkusuz al^ordu. İşte. Ortadoğu'da Kürt somnunun odak noktası budur. Kendüeri de bir büyük devlete. emperyaUst bir güce bağımh olan devletler. SömürgeclUk Kürdistan'ı yönetmektedlrier. yapmaktadırlar. Kürdistan'da Kürdistan'da gerici, yıkıcı, barbar bü- yönetün kurmuşlardır. Kürdistan'da devletlerara¬ sı sömürge sistemi oluşturmuşlardır. Bu konuda. ABD. İn¬ gütere. Fransa. SovyeÜer Bü-Uğl, Çüı, Almanya gibi devleÜer Ortadoğu'da. Kürdistan'daki bu statükoyu komyabümek İçüı. bu yüacı ve barbar devleÜere. her türiü. askeri, ekonomüc ve politik yardımı yapmışlardır. Ortadoğu'daki statüko¬ nun. Kürdistan'daki devleüerarası sömürge slstemlnüı de¬ ğişmesi hiç Istenmemektedü-. 1958'de İrak. îngUtere'nüı ekononük ve poUtÜc etki alamndan uzaklaşti. Sovyet Sosya¬ list CumhürtyeUeri Blrliğl'ne yaklaştı. Fakat. Irak'ın Kürdis¬ tan'daki ırkçı ve sömürgeci yönettinüıde hiçbü- değlşüdüc ol¬ madı. 1979'da İran. ABD'mn ekonomik ve politik etki alamndan uzaklaştı. Bağımsız bir politüca uygulamaya baş¬ ladı. Üçüncü Dünya ÜUceleri'ne yaklaştı. Fakat, İran'm Kür¬ distan'daki baskı ve şiddete dayanan yönetüntode hiçbü- de¬ ğişiklik ohnadı. Ortadoğu'da, Kürdistan'daki statükonun aynen sürmesi Istemyor. "Kürtler. Saddam Hüseyüı yönetünüıüı künyasal sUahlarmm. baskısımn ve şlddetimn tehdidi altmdadır..." demldlği zaman, Ük önce, "... Bağımsız Kürt Devleti'rün kumlmasma Izüı verilmeyecek..." "... Irak'm toprak bûtûmüğû komnacak..." "... fakat bu tehditlere karşı Kürtleri de komyalım..." demyor. Bu poUtÜca Kürtleri aşağılayıcı bü- poUtlka¬ dır. Bu polltücalardan utanç duyuyomz. Bu poUtÜcalan ve uygulamalan eleştiriyoruz. Kürtleri, neden. Üle de Saddam Hüseyüı yönetecek? Kürtleri, neden, Üle de, Türktye. İran. Suriye yönetecek? Kürtlerin kendi kendüerüıi yönetebüecekleri neden düşünülemlyor? 1920'lerde oluştumlan bu haksızhğı gidermenin yolu yordamı neden aranamıyor? 117 Saym Gara LaMarche, BeUeklerimlzi yltü-emeyiz, yitüınemellylz. 1920'lerde, Kürdistan'a karşı, Kürt ulusuna karşı çok büyük bir haksızlüc yapıhmştır. Biz bu haksızhğı her zaman eleştireceğiz. Bu haksızhğı sürdürmeye çalışan, Kürt düşmanUğı yapan bü¬ tün pohtikalara destek veren ABD'yl eleştiriyomz. 1920'lerde Kürdistan'm bölünmesi, parçalanması ve payla¬ şüması sürecüıe katümış bütün hükümetleri eleştiriyomz. Bu eleştirilerimiz sürekUdü-. Çünkü, bu hükümetlerin Kür¬ distan politikalannda önemU değişÜcUkler yoktur. Hep kaba güç desteklenmektedü-. Kürtlerin, adalet, eşiÜÜc, üısan hak¬ lan, ulusal onur talepleri görmezden gelüımektedü-. 3. Bugün, Fransa, İngütere, Ahnanya gibi devleüerde de İnsan Haklan Kummlan vardır. Bu kummlarda çok saygı¬ değer insanlar çahşmaktadır. Bu kurumlann kendi hükü- meüerine karşı, son derece özerk kummlar olduğu yüıe büdiğuniz bir gerçektir. Zaten, böyle bü- özerklik söz konusu olduğu için, bu kummlann etkinliği ve üıanüırlığı yüksektir. Türkiye hakkmda ve Kürdistan hakkında çok ciddi raporlar yazümaktadır. Avmpa'da, AmerÜca Birieşüc Devletleri'nde, Dünya'da demokratik kamuoyu, Kürtler konusunda, öme¬ ğüı, on yıl öncesine nazaran daha duyariıdır. Kürtlerüı dost- lanmn artması kuşkusuz çok önemli bü" gelişmedü". Fakat, bütün bunlar, haksızlık 1920'lerde, Kürtlere ve Kürdistan'a yapüan konusunda belleklerimizin getirmemeUdir. süüımesim getümez, . Biz, Fransız yazan dediğimiz zaman, ingüiz yazan dedı- ğüniz zaman kendi devletleriyle doğal olarak iUşkisim kura¬ rız. Bu bü- vatandaşlüc bağı da olsa böyledir. Amerikan ya- zariarmm, Amerücah insan hakları savunuculanmn da kendi devletieriyle doğal bü" bağı vardır. Değerii örgütünü¬ zün kişüiğüıde AmerÜca Birieşüc DevleÜeri'mn Kürdistan po- litücasım eleştlriyomm. Böyle bir politika kabul edüemez. Bu bakımdan maddi ödülünüzü kabul edemeyeceğimi bü" kere daha bÜdü:iyomm. İlginize teşekkür edlyomm. Somnu böyle algıhyomm, böyle düşünüyomm. ÇeşiÜl klşüerle konuşarak, tartışarak bu karara varmış değüün, kendi düşüncemdlr, kendi karanmdır. Başkalan İçin hlçbüömekUğl olmaması gerekir, 118 Sajnn Gara LaMarche, 4. Türkiye. Kürdistan'ı Ülegal örgütleri aracıhğıyla yönet¬ mektedir. Türkiye, polis güçlerinin, askeri güçlerüün dışmdakl Ülegal güçleri. Kürdistan'da etkin bir şeküde kullan¬ maktadır. Bugümerde, Kürdistan'm çeşlül merkezlerinde sık sık bombalar Bürolar, patlamaktadır, insamar arabalar tahrip edilmektedir. parçalanmaktadır. Bütün bu bombala¬ malar, son gümerde yoğunluk kazanmıştır. İnsan Haklan Demeği'nin bûrolan. devrimci ve demokratik dergüerln bürolan tahrip edilmektedir. Kürt haUcmm demokratik haklan- m yasal yoUardan savunan HEP (HaUcm Emek Partisi) Di¬ yarbakır Ü başkam Vedat Aydın'm geUşen olaylardan birisidir. başına Vedat Aydm, gelemer 5 Temmuz son 1991 gecesi "Biz polisiz" diyen üç kişi tarafından evinden almmış- tır. 8 Temmuz sabahmdaysa cesedi Maden-Ergam arasmda bir köprünün altma atılmış olarak bulunmuştur. 12 kur¬ suma yaralanmış bir ceset. Kurşuna dizümeden önce işken¬ ce gördüğü her halinden belli bir ceset. Kollan, bacaktan kı¬ nlmış, kafatasımn arkası çökmüş... Kimsesiz diye bir çukura atümış... Bu cinayeti gerçekleştiremerin kimler oldu¬ ğunu düşünmek hiç de zor değil... Vedat Aydm, KürÜer ara¬ sında çok se-vUen bir kişiydi. Ve bütün bumar, Türk Devleti'mn ülegal güçlerinin ese¬ ridir. Devletüı güvemik güçlerinden olan Özel Tün, Kürdis¬ tan'da Ülegal faaUyetlerde bulunmaktadır. Kürt gerillalarm, Kürt halk yığmlan tarafmdan yaygm bir şekilde desteklen¬ mesi. Türk Devletinin, büyük bir öfkeye kapümasma neden oknaktadır. Bu durumda, devletin Ülegal güçleri, intikam için. gözdağı vermek için. korkutmak ve yüdırmak için. etküi bir şeküde kuUanümaktadır. Bütün bumara karşı Türk Dev¬ leti'nin sadece tek unsura dayalı bir savunma mekanizması vardır. 2^man zEiman dlplomatlarmı araya sokarak, zaman zaman profesörlerim, benzer kamu görevlüerim seferber ede¬ rek. Türk basımm. din adamlanm. hukukçulan seferber ederek, bu somut süreçleri inkâr etmek... Fakat, inkâr, ger¬ çekleri hiçbir zaman değlştümlyor... 5. Ömeğln. Irak Üe Müttefik Devletler arasmdaki Körfez Savaşı. Bü:leşmlş Mületler gözetünlnde bir sa-vaştı. Basm119 yaym oıganlannm önünde cereyam eden bü- savaştı. Gerek Birleşmiş Mületler gerek benzer kuruluşlar, gerek basm- yaym orgaman, cepheye ne kadar asker sürüldüğünü, taraf¬ ların ne kadar sUaha, ne tür sUahlara sahip olduğunu vs. Izleyebülyorlardı. Halbuki. Türkiye'nin. Irak'm. İran'm. Kürt¬ lerle yaptığı sonu gelmez sav£işlar Birleşmiş MiUetler gözetiminde yapüan bü: savaş değildü-. Basm-yaym orgaıüa- nnm izleyebüeceğl bir savaş değütllr. Bu savaş bu devletle¬ rin Iç-işl sayılmaktadır. İşte gerçek: katUamlar. gerçek soykı¬ rımlar bu savaşlarda yaşanmaıktadır. KürÜerin. Irak. Türkiye. İran gibi devletlere karşı sürdürdüğü ulusal kurtu¬ luş mücadelesi soykırımlarla doludur. Ömeğln, Saddam Hü¬ seyüı, Müttefik Devletlerle yaptiğı fsavaşta. künyasal süahlar. fosfor bombalan, napalm bombcdan vs. kuUanamamıştir. Herhalde, çok daha büyük bir tepki göreceği İçüı kuUana¬ mamıştir. Fakat, bu silahlan Kürt halkına karşı gaıyet rahat kullanabUtyor. Kendi yönetünine t)aşkaldu-an ŞU halka karşı gayet rahat kuUanabÜIyor. İnsan haklanm ihlal eden da^m-anışlan devletlerin Iç-işl sayan anlayışın tekrar ele alınması gerekmektedü-. İnsan haklan kummlannm bu kavramı yemden değerlendirmeleri gerekir. Saym Gara LaMarche. 6. Yukanda. 1920'U yıUarda. Kürtlere karşı çok büyük haksızhklarm yapüdığmı yuıgulcmııştim. Bu haksıızlüdann yapüdığmdan hiç kuşku duymuyomm. Fakat. biz. kendileri¬ ne zorla, zulümle, baskıyla dayîitılan bu kaderle mücadele etmeyen Kürtleri de eleştiriyoruji. Baskıyı, zulmü, işkenceyi, doğal bü- yaşama blçünl olarak İcabul eden Kürtleri de eleşti¬ riyoruz. Bu eleştüllerüniz de süıreklldlr. Bu bakımdan. Kürt¬ lere dayatilan bu kaderi kabul ı etmeyen, bu kaderi değiştü-mek İçin sonsuz bir çaba sarfedlen ve özveri göstenm. Kuzey Kürdistan'daki gerüla mücadele süıl Ugiyle IzUyoruz;. Yine bu çerçevede, "... keşke Irak değil d e Türkiye Kürdü olarak doğ¬ saydım..." diye hayıflanan Gün» ay Kürdlstarüı Kürt önderim de eleştiriyoruz. Bu sözlerden (derin bü- hüzün duyuyoruz. Bu sözler Kürdistan gerçekllğüıl hiç tfade etmiyor. 120 Saym Gara LaMarche. 7. Dünyada acı çeken halk sadece Kürtler değüdir. Dü¬ şüncelerinden dolaja baskı altmda olan yazarlar sadece biz¬ ler değiliz. Dünyamn çeşitU yerlerinde, çeşlül nedemerden dolayı baskı ve zulüm gören pek çok halk var. Düşüncelerin¬ den dolayı baskı ve zulüm altmda olan pek çok yazar var. Biz bütün bu geUşmeleri sizin raporlarınızdan. Helsüıki "VVatch'm raporlanndan IzUyoruz. Çabalarınız, baskı altmda olan halklar bakımmdan. baskı ve zulüm altmda olan insan¬ lar bakımmdan çok değerlidir, adeta bir şanstır. Bütün bun¬ lardan kuşku duymuyorum. Aynca. insan haklan kavramınm. çok kısa bir zamanda, devletlerin dış poUtikalarmı belirleyen çok daha önemli bir ka-vram olacağım da düşünü¬ yoruz. İnsan haklan amayışı kısa bir zaman içinde, ete ke¬ miğe bürünecek, devletlerin uluslararası Itlban. insan haklanna riayetkar olup olmadüdanyla ölçülecektir. Bundan da kuşku duymuyomm. 8. Dayamşma duygularmızdan bü5mk bir kıvanç duy- duıtn. Fakat hükümetinizüı. Türk ırkçüığma ve Türk sömür¬ geclUğlne destek veren poUtÜcasmdan dolayı. Kürdistan'daki dcTİetlerarası sömürge sistemini komyan ve koUayan poUtikasmdan dolayı maddi ödülünüzü kabul edemeyeceğim. Bu münasebetle. değerU yazarlar. Lülian Helknan ve Diashlel Hammett'l bir kere daha saygıyla amyomm. Size, Lois Whltman'a. Jeri Laber'e. arkadaşlarınıza. The Fund For Free ExpressIon çahşanlarma selamlarımı ve say¬ gılarımı gönderiyorum, basanlar diliyorum. 9 Temmuz 1991 İsmaü Beşikçi 121 GÖZLEM UĞUR MUMCU Bir Aydın: Beşikti...n Türkiye'de özellikle son yıllarda Türf(-/<ûrt' ayrımı, bu aynma koşut olarak da 'A/ev/-Sünn/' çelişkisi yaratılıyor Bu ayrım ve çeliş¬ kiler derinleştiriliyor. Bu aynmlar ve bu çelişkiler üzerine yapay ku¬ ramlar da üretiliyor. Savaşım gücüne, direncine ve özverili yaşamına saygı duydu¬ ğumuz Doç. Dr. ismail Beşikçi de bu ayrımlan ve çelişkileri derin¬ leştiren yazılar yazıyor; kitaplar çıkarıyor. Beşikçi'ye inanırsanız, herkes ırkçıdır: Bülent Ecevitgibi, Erdal İnönü gibi, Prof. Mümtaz Soysal gi¬ bi, Uğur Mumcu gibi, İsmail Cem gibi, Prof Tokatmış Ateş gibi, Türk ırkçılığının ve sömürgeciliğinin en has isimleri... (ismail Beşikçi, Devletlerarası Sömürge Kürdistan. S. 147) ilhan Selçuk'tan Mihri Belli'ye kadar birçok ilerici yazar ve baş¬ ta Behice Boran'm TİP'i olmak üzere (ismail Beşikçi, Orgeneral Muğlalı Olayı, Otuzüç Kurşun, S. 110) Beşikçi'nin eleştiri oklanndan paylannı alıyorlar. Oysa, bu insanlar, Türkiye'de ırkçılık ve sömürgeciliğe karşı sa¬ vaş verenlerin en öh sallarında bulunuyorlar. Bir kısmı siyasal gö¬ rüş ve inançlarından ötürü Beşikçi'nin yattığı cezaevlerinde Beşikçi'den önce yattılar. Bir kısmı işkencelerden de geçti. Bu insanları, '/r/(Ç///ğ/n ve sömürgeciliğin en has /s/m/er/' olarak suçlamak haksızlığın da ötesinde bir insatsızlık ve açıkça bir hedet saptırmasıdır. Bunlar değilse bir 'ırkçılıkparonayası'ö\r\ Sayın Beşikçi, Kürtler konusundaki yakın tarihteki olaylan da inceliyor ve olaylara yepyeni yorumlar getiriyor. Bu yorumlardan bi¬ ri Kürt ayaklanmaları ile ilgilidir. (*) Uğur Mumcu, GÖZLEM köşesi, 29.5.1991 günlü Cumhuriyet gazete¬ sindeki yazısı 122 Beşikçi şöyle yazıyor: Gerçekten 20 yüzyılın ilk çeyreğinden beri Güney Kürdis¬ tan'daki ve Doğu Kürdistan'daki Kürt başkaldınlan hep İngiltere'nin desteği ile bastırılmıştır. Şeyh Sait Kürt isyanında Kürtlere İngilizle¬ rin yardım ettiği büyük bir aldatmacadır. (Devletlerarası Sömürge Kürdistan. S: 28) Bu görüşe saygı duyarız. Ancak bu görüşün tam tersinin de yine Beşikçi tarafından sa¬ vunulduğunu bilirsek, o zaman sorarız: Siz de mi ırkçılığın ve sömürgeciliğin en has isimlerinden misiniz? Kürt kökenli okurlarımız inanamayacaklar, ama gerçek budur. Açıyoruz ismail Beşikçi'nin 1970 yılında 'E' Yayınlan arasında yayımlanan 'Doğu Anado/u'nunDüzen/'kitabını. ' Sayfa 280... Beşikçi şöyle yazıyor: Gerek 1. Dünya Savaşı'nda gerekse Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda Batı emperyalizminin Anadolu üzerindeki en önemli aksiyonlanndan biri Ermenistan ve Kürdistan hayallerinin gerçekleşmesiydi. Sayfa 281... Beşikçi yazıyor: ... İngilizler, Doğu Anadolu'da kendi çıkarlarını öteki emper¬ yalist devletler aleyhine geliştirebilmek için fırsatlar kolluyorlardı. Bu fırsatların en önemlileri Kürt aşiretlerindeki potansiyellerden ve yine aşiretler arasındaki mezhep çatışmalarından yararlanarak meyda¬ na getirilecek karışıklıklardı. Ne yapmış İngiltere? Yine Beşikçi'den öğreniyoruz. Şunu yap¬ mış: ... Bir kısım aşiretleri kendi emelleri uğruna tahrik etti. Nite¬ kim 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması'nda bağımsız Kürdistan kurulması fikri açıkça ortaya atılıyordu. (S. 282) "Bağımsız Kürdistan yolundaki tahrikleri" ölyor Beşikçi, "ingiliz¬ ler yapmıştır ve bu kışkırtmalar cumhuriyetten sonra da devam et¬ miştir." Okuyalım: Doğu isyanlarında emperyalizmin birinci derecede rol oyna¬ dığı şüphesizdir. İngiliz emperyalizminin 1. Dünya Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı'nda Ortadoğu'daki tahrikleri özellikle (bağımsız Kürdistan) kurulması yolundaki tahrikleri cumhuriyet kurulduktan sonra da devam etmiştir. Bu tahrikler özellikle hilafetin kaldırılma¬ sından sonra hız kazanmıştır. Ömeğin 1925'te Şeyh Sait isyanının patlak verdiği günlerde ingiliz silah fabrikalarından Şeyh Sait'e çe123 şitli silah kataloglannın gelmesi emperyalizmin bu konudaki çalış¬ malarını doğrulamaktadır. (S. 308) Beşikçi'ye göre Şeyh Sait ayaklanması bir 'Kürt ayaklanması' da değildir. - ... Şurası da bir gerçektir ki Şeyh Sait hareketinin ulusal bir niteliği sanıklığı kadar önemli değildir. (S. 31 2-3) Beşikçi şu kanıdadır: Emperyalizmin Ortadoğu'daki tahriki her zaman vardır. Ör¬ neğin 2. Dünya Savaşı sonunda Batı İran'da kurulan Mahabat Kürt Cumhuriyeti emperyalizmin eseri olduğu gibi yıkılışı da onun eseri¬ dir. {S.313) Türk, Kürt, Laz, Çerkeş, Arnavut-Boşnak, kökenlerimiz ne olur¬ sa olsun, hepimiz 'yurttaşlık bilinci' '\\e bu ülkeye bağlıyız. Türk-Kürt ve Alevi-Sünni aynmlarını derinleştirmek kimlere yarıyor? Bunun için de yakın tarihe bakmak yeter ve artar bile... 124 Ankara. 19 Hazhan 1991 Saym Uğur Mumcu, 29 Majns 1991 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yaymla¬ nan "Bir Aydın: Beşikçi" başhkh yazınızı okudum. Bu yazı Üe ÜgiU olarak bazı konulan beUrtmek istiyorum. "Doğu Anadolu'nun Düzeni. Sosyo-Ekonorrük ve Etmk Temeller" IslmU kitap. 1960'U yülan dikkate aldığımız zaman önemü bü- çaUşmaydı. gül olarak yapılan 1971 5alında Kürdistan sorunuyla Ü- duruşmalar, bu kitaptaki düşüncelerin hızla değişmesine neden oldu. Bu değişikliklerin nasü oluş¬ tuğunu, nasü yazıldığını. 1976 yıh Nisan ajanda. Komal ta¬ rafmdan yayınlanan "BÜlm Yöntemi" kltabınm Önsöz'ünde beUrttün. Bu Önsöz bir özeleştüldü:. Benzer görüşler. 1989 yümda yayınlanan Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler AnsUdopedisI'nde Anadolu'nun de yâymlandı.(CÜt Düzem'nin Basma 7. s. 2124-2125) Gelenler" başlıkh "Doğu yazınm bir yerinde şöyle söylenmektedir: "... Bu yazıda, "Doğu Anadolu'nun Düzeni, SosyoEkonomlk ve Etnik Temeller" kitabının değeri hakkın¬ da da kısaca birkaç şey söylemek İstiyorum. Bu ko¬ nuda, her şeyden önce 1971 Doğu Duruşmaları hakkın¬ da bazı şeyler söylemem gerekiyor. Gerek duruşmalar sürecinde, gerek sıkıyönetim tutukevinde çeşitli kişilerle yaptığım konuşmalar Kürt sorunu hak¬ kındaki düşüncelerimi kökten değiştirdi. Aslında, ol¬ gular, olgusal ilişkiler aynıydı; değişen olaylara bakış 125 tarzıydı. Olayları ele almada, kavramada kullanılan yöntemlerdi. Bu süreçte, "Doğu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller" kitabında yazılı olan pek çok şeyin yanlış olduğunu farkettim. Kitabın içeriğiyle İlgili olarak katılmadığım konuların, görüşle¬ rin sayısı günden güne artıyordu. Bu, giderek içeriği¬ ni benimsemediğim bir kitap haline geldi. Bu düşün¬ cemi İ976'da Komal Yayınları tarafından yayınlanan "Bilim Yöntemi" kitabının önsözünde belirttim." Görüldüğü gibi. 15-16 yü evvel yapılan bir özeleştiri söz konusudur. Buna rağmen, o kitaptaki düşünceler söz konu¬ su edüerek benün. çelişki içmde olduğumu. "ırkçı" olduğu¬ mu belirtmek yanlış bir tutumdur. Bu çok açık. Saym Uğur Mumcu. Yazmızm İçeriğiyle ÜgiU olarak da bazı şeyler söylemem gerekiyor. Bülent Ecevlt. Prof. Dr. Mümtaz Soysal. Erdal İnönü. Uğur Mumcu. İsmaü Cem. Prof. Dr. Toktamış Ateş Türk ırkçıhğımn ve sömürgeciUğimn en has elemanlandır. Bu düşüncemi ajmen koruyorum. Türkiye'de ÜericÜiğüı. ırkçüığa ve sömürgecüiğe karşı ol¬ mamn mihenk taşı Kürdistan sorunuyla ilgÜl düşüncedir. Kürdistan somnu karşısında gösterüen tavır ve davranıştır. Bu İnsamann. "Türkiye'de ırkçüığa ve sömürgeciUğe karşı savaş verenlerin en ön saflannda..." bulunduktan doğru de¬ ğüdü". Güney Afrika'dakl ırk aynmı poUtikasma karşı çık¬ makla ırkçüığa ve sömürgecüiğe karşı çıkılmış olunamaz. Filistüılüerin haklanm sa-vunarak. Bulgaristan Türklerlnüı. Batı Tral^a Türklerimn, Kıbns Türklerüıüı Güney Kürdis¬ tan'daki Türkmenlerin haklanm savunarak, sadece buman yaparak ırkçıhğa ve sömürgeciliğe karşı mücadele gerçekleş¬ tirilmiş sayüamaz. Türkiye'de ırkçılığa ve sömürgeciUğe karşı olmamn. ırkçıhkla ve sömürgecüüde mücadele etmenin mi¬ henk taşı Kürdistan sorunu konusundaki tavır ve davramşlardır. Yukanda sözü edÜen klşUer ve benzer kişüer ise Kürdis¬ tan'da yürütülen Türk ırkçıhğımn ve Türk sömürgecüiğüıüı en hararetU destekçileridir. FiUstimUere. devrimcüerine yapmak, Kürdistan somnunu görmezden, 126 selam Vietnam ve Amerika göndermek, sadece Latüı buman duymazdan gel- mek, ırkçüığa ve sömürgeciUğe karşı mücadele sayüamaz. Kürdistan'daki Türk ırkçıUğım ve sömürgecüiğim yoğun büşekllde destekleyen kişüerüı, Vietnam'daki, FÜistüı'deki, Gü¬ ney Afrika'dakl, mokratlara Latm Amerika'dakl... selam göndermeleri, devrimcilere ve dayanışma de¬ duygulanm açüdamalan, ırkçüığa ve sömürgecüiğe karşı tavır ve davra¬ mş olarak değerlendü-Üemez. Çünkü bumann bü- risk içer¬ mesi falan söz konusu değüdir. Hiç kimse, hiçbir kumm bu tür düşüncelere ve eylemlere karşı fatura falan uzatmıyor. Çifte standartlı düşünceler ve çifte standartlı tavır ve davra¬ nış sergileyenlerin ırkçüığa ve sömürgeciliğe karşı mücadele ettikleri kabul edüemez. Hemen belirtmek gerekir ki, "ırkçüüc", "sömürgeclUk" si¬ yasal kavramlardır. Bir künseye "ırkçı", "sömürgeci" den¬ mekle onun siyasal düşencesüıüı ve, eylemimn mteUği anla- tüımş olmaktadır. Bu sözlerin hakaret kasti taşımadığı açüctır. Kendi ulusu içm layık gördüğü haklan, başka bir ulus için layüc görmeyen kişiyi "ırkçı" olarak değerlendirmek mümkündür. Kemalizm ırkçı ve sömürgeci bü" ideolojidir, Saym Uğur Mumcu. Kendisim cezai müeyyideler uygulayarak ayakta tutmaya çalışmaktadır. Kemalizm bu bakımdan resmi İdeolojidü-. Kemalizm, kendisim bilimüı ka-vramlanyla eleştü-en- lere ağır cezalar vermektedir. Kendisüıi öveıüere ise ödüUer dağıtmaktadır. 18 Mayıs 1991 tarÜıU MiUiyet, Cumhuriyet gibi gazeteler, bazı kişUerin, Türk devletüıi iyi tamttiklan için, devlet tarafından ödüUendirildiklerim haber vermektedir. Devlet tarafmdan ödüllendirilen buüısamar arasında profe¬ sörler, iş adamlan, gazetecüer vs. vardır. "Türkiye'de siste¬ matik bir işkence vardır. İşkence yapamar ödüUendirÜiyor. İşkence yaparüar serbestçe dolaşıyor, işkence yapanlar terfi ettiriliyor..." diyenlere, böyle yazanlara ceza veriUyor. "Tektük işkence olaylan olabilir. Bunlann sommlulan hakkında dava açüıyor; işkence gerçek görülürse ceza veriUyor..." di¬ yenlere ise ödül veriliyor. Eğer bir düşünce sistemi, kendisim, kendine dalkavuk¬ luk edenleri ödüUendü-erek, kendisüıi eleştirenleri ise ceza¬ landırarak komyorsa, o düşüncenüı çağdaşlığından söz edi127 lemez. O katı bü- ideolojidü". KemaUzm tam anlamıyla böyle bü- İdeolojidir, resmi ideolojidir. Saym Uğur Mumcu, KemaUstler, yümlncl yüzyılm Ük çeyreğüıde İngüiz em- peıyallznüyle ve Fransız emperyaUzmtyle IşbtrUğl ve güçbirli¬ ği yaparak Kürdistan'm bölünmesim, parçalanmasını ve paylaşümasım sağlamışlardır. Kürt ulusu, Kemalistlerin, zamamn en güçlü. emperyaUst ve sömürgeci devletleriyle yaptıklan işbirliği ve güçbü-liği sonucu bölünmüş, parçalanmış ve paylaşümış bü- ulustur. Böl-yönet poUtlkası elbette em- peıyaUzmln ve sömürgeciliğin poUtikasıdır. Fakat. Kürdis¬ tan'da Kürtlere uygulanan poUtÜca. yönet politikası değüdü". klasik amamıyla böl- "Böl-yönet ve yoket" politücasıdır. Çünkü. Kürdistan'ı bölmenin, parçalamamn amacı, paylaşmamn amacı. Kürt künUğüıl ve Kürdistan künliğüıi yoketmektlr. 1915-1925 yıUan arasmda. Kürdistan üzerinde acımasız bir empeıyaUst bölüşüm mücadelesi sürdürülmüştür. Ke¬ maUstler. emperyalist bölüşüm mücadelesinüı en başta ge¬ len aktörlerinden biridü*. İşte bunun içüı Türklye'mn bü- Kürdistan'ı vardır; Irak'm bü" Kürdistan'ı vardır; Suriye'nm bir Kürdistan'ı vardır. Kürdistan'm önemli bir parçası da 17. yû:^üm ortalanndan itibaren İran'm bir sömürgesi dum- muridadır. Fakat Kürtlerin Kürdistan'ı yoktur. KürÜerin ulusal ve demokratüc haklan içüı başlattüdan bütün müca¬ deleler. emperyaUst devletler ve omann Ortadoğu'daki yerU Işbü-lÜcçUeri tarafmdan. müşterek ideolojik. poUtlk ve askeri eylemlerle, kama bastınkmştır. kama boğulmuştur. Bütün bunlara rağmen. Kemalist ideoloji -ve KemaUsüer. kendüerim. anti-emperyalist. anti-sömürgeci bir siyasal akım olarak ifade etmektedü-ler. Doğu'nun ezüen uluslanna. dünyadaki bütün mazlum uluslara. Mustafa Kemal önderliğindeki Ke¬ maUst hareketüı önderlüc ettiğüıl iddia etmektedirler. Kema¬ list hareketm. sömürge ülkelerin kurtuluştan yolunda ışüc olduğunu vurgulamaktadırlar, ulusal kurtuluştan içüı oma¬ ra Üham kaynağı olduğunu beUrtmektedü"ler. Bunlar nasü söylenebümektedir? Bu olgulardan ve olgusal süreçlerden birincisi somut gerçeklerdü-. Yaşanmıştır. İkinciler ise ideolojik gerçeklerdü-. 128 Türk devleti cezai yaptırımlar da uygulayarak kitlelerin bu düşüncelere inanmasını ve buna uygun tavır ve da-vramşlarda bulunmasım övemere. sağlamaya bunlarm tek çahşmaktadır. gerçek olduğunu Bu görüşleri söyleyemere ise. maddi ve manevi ödüUer dağıtmaktadır. Türk basmı Kürdistan somnu karşısmda MiUi İstihba¬ rat Teşkilatı'nm bir şubesi gibi çalışmaktadır. MİT'in istedik¬ leri şeyleri yazmaktadır. MİT'in yazümasmı istemediği konu¬ lara, haberlere hiç dokunmamaktadır. Gümük basm bu doğmltuda çalışmaktadır. Gümük basım, sağ basm-sol basmdiye ayırmanm anlamı da yoktur. Kürdistan sorunu ko¬ nusunda hepsi de hemen hemen aynı düşüncededirler. Aynı tavu" ve davranıştan sergilemektedirler. Bu bakımdan Türk basmı Dördüncü Ku-vvet falan değüdir. Polisin ve jandamıanm itibarsız bir yardımcısıdır. Polis değneği gibi, polis copu gibi. Değnek, cop polise ne kadar yardımcı oluyorsa, Türk basmmm polise yardımını da ajmı çerçevede değerlendirmek gerekir. Kuşkusuz, basmm yardımı çok daha kapsamlı, çok daha önemlidir. Polis kendi kendine ijd bir insandır; ünifor¬ masıyla, düşüncesiyle, polisleşen basm mümkün değüdir. endişeleriyle mensupları için iyi bir insandır. ajmı şeyleri Fakat söylemek Görevi başındaki polisin iyi bir insan ol¬ duğu söylenebilir, fakat polisleşen basm mensuplan çirkin¬ leşmektedir. Bunlarm sayılan da o kadar çoktur ki... 24 Kasım 1989'da, Yüksekova'nın Sate Köyü'nde, çocuk, kadm, ihtiyar, otuza yakm Kürt inşam katledüdi. Türk tele¬ vizyonu bu haberi, "... teröristler, kadm çocuk demeden, yaşlı- ihtiyar demeden otuz vatandaşımızı katletti..." diye ver¬ di. Ertesi günü, yazarlar, gazetecüer, gazeteler, PKK'ya karşı ajTU suçlamaları dile getiren yazılar yazdüar. Siz de yazdı¬ nız, Saym Uğur Mumcu. PKK'yı ağır bir şekilde suçladmız. Halbuki, birkaç gün sonra, bu katliamm, PKK kılığına gir¬ miş Türk GüvenUk Güçleri tarafmdan işlendiği açüc bir şe¬ küde ortaya çıktı. Fakat hiçbir gazete, hiçbir basm mensubu özeleştiri yapmadı. Devletin bu cinayetine karşı en ufak bü" eleştiride bulunmadı. Siz de özeleştiri yapan, devleti eleşti¬ ren bir yazı yaymlamadmız. Onun içüı biz diyomz ki, Türk basmı, MüU İstihbarat TeşkÜatı'nm bir şubesi gibi çalışmak¬ tadır. MiUi İstihbarat Teşküatı ne isterse onu yazmaktadır. Yazümasmı istemediği konulara hiç dokunmamaktadır. 129 10 Ağustos 1990'da Şımak'a bağh Gere köyünde benzer bir katliam yaşandı. Türk televizyonu yüıe, yine PKK'ya karşı, gerülalara karşı benzer suçlamalar yaptı. Ertesi gün. gazeteler, köşe yazarlan; PKK'jn suçlayan, yerden yere vuran yazüar yayınladüar. siz de yaymladmız. "... Teröristler, ka- dm-çocuk demeden. yaşh-İhtlyar demeden 30 vatandaşımızı katletti..." Halbuki birkaç gün içinde. Kürt halkma karşı bu scykmmı gerçekleştiremerin de PKK kılığına girmiş Türk gü¬ venlik güçleri olduğu açık bir şeküde ortaya çıktı. Gazeteler, köşe yazarlan, Sık sık devleti yine özeleştiri yapma gereğüıl duymadılar. bu tür cinayetler işleyen, soykırımlar gerçekleştiren eleştirmek gereğim duymadüar. duymadınız Sajon Uğur Mumcu. Siz Soykırım, de bu ihtiyacı cinayet, devlet tarafından İşlenince hakh mı oluyor? Yalan-yamış bir şekil¬ de, ön yargüarla, PKK'yı, gerülalan eleştirenler, devletin ger¬ çek soykınmlan, yorlar? Bu tür katUamlan karşısında bir sessiz kalma, neden sessiz kalı¬ cinayetleri, soykınmlan onaylamak amaımna gelmiyor mu? Türk basmmm bu tavır, ve davramşmdan devlet daha büjrük bir güç ve cüret almaz mı? 1980'U yıUarda. Diyarbakır Askeri tutukevüıdft. "Tür¬ küm Mutluyum" demedikleri. Kürt kimliklerim savunduklan içüı. 40'm üzerinde Kürt İnsanı işkencelerle cinayetleri işleyenler KemaUsüer idi. katledüdi. Bu Bu ırkçı ve sömürgeci görevUlerin Kemalist olduklarmdan hiç kuşku duymuyoruz. Türk'e has ırkçılık böyle oluyor. Sayın Uğur Mumcu. Kürt klmhğim ve Kürdistan küıülğüıi inkâr etmek, Kürtlere işken¬ ceyle, baskıyla, zulümle Türk diUm. Türk kültürünü, Türk kimUğim dayatmak... 1980'll yıUarda, Diyarbakır Sıkıyönetün Tutukevl'nde Kürt insamanna karşı bu cinayetlerin Işlendlğimn, bunun bir devlet politikası olar£ik sürdürüldüğünün Türk basmı ta¬ rafmdan bUlnmemesI mümkün değüdir. Fakat Türk basmımn bu konularla ÜglU olarak, benzer konularla llgÜI olarak en küçük bir haber vermediğini, küçük bir ima bile yapma¬ dığım çok yakından blUyomz. Ama her fırsatta, Kürt insan¬ larım eleştirdiklerim, üısaman sürekU suçladıklannı, devrüncl ve olarak suçladıklarını demokrat da yakmdan bülyo¬ ruz. İşte Kürt insanlanna yönelik soykırımlar, katliamlar, 130 Türk basımmn benzer tavır ve davramşlanndan cesaret ala¬ rak sürdürülmüştür. Bu cüıayetleri, kaüiamlan işleyenler, ırkçı ve sömürgeci KemaUsüer, Türk basımmn kendüerüıi, en ufak bir şekilde eleştiremeyeceklerini biUyorlardı. KatU¬ amlar böyle bir rahaüüc içinde sürdürülmüştür. Cinayetleri¬ nin basın tarafmdan duyurulacağım, eleştirileceğüıi, suçla¬ nacağım, hesabmm sorulacağmı bUen bir görevli, bu kadar rahat davranabiUr mi? Türk basım Kürdistan konusunda hep. MUU İstihbarat Teşküatı'mn yazümasmı istediği yazüan yazmıştır. muştur. MİT'in duyumlmasmı istediği haberleri duyur¬ MİT'üı duyulmasım istemediği haberler, yazüar, Türk basımnda yer almamıştir. Sizin o yıUardaki yazılarmızı da hiç unutmadık Sayın Uğur Mumcu. Hep Kürtleri, Kürt insanlarmı, devrimcileri ve demokrattan suçladınız. suçlardınız. Gazeteci Kürtleri Zeki her Saral'm fırsatta şovemude "Kalemlerin İhaneti" (Yurt Kitap-Yaym, Ankara, 1991) kitabında belüttiği gibi, siz de askerlere, "kolay gelsin, bizden de bir istediğiniz var mı? Sizlere ne tür yardımımız dokunabilir?" tavn içindeydiniz. Kaüiamlan bir devlet poUtücası olarak sürdüremert hiç eleş¬ tirmemek, hep cinayetlerin, soykınmiarm hedefi olanlan , suçlamak böyle bir sonuç doğurmaz mı? Yazüannızda Kürtleri şovenlikle suçluyorsunuz. Bu gö¬ revi her fırsatta yerine getirmeye çalışıyorsunuz. Kürtleri, ulusal kimliklerine sahip çıkmaya başladıktan için, Kürdis¬ tan'da sürdürülen Türk ırkçüığmı ve sömürgecüiğüıl protes¬ to etmeye başladıktan için şovemikle, ırkçıUk yapmakla suç¬ luyorsunuz. Bü" gazeteci, bir yazar, toplumun somut koşulanna böylesine aykın bü" düşünceyi, sürekli olarak na¬ sü seslendirebiUr? Kürtler şimdiye kadar, ne söylemişler, ne yapmışlar, ne yazmışlar da siz onlan ırkçıUk yapmakla, şo¬ ven olmakla suçluyorsunuz? "Bir Kürt Dünyaya Bedeldir" mi demişler? "Kürt Yüksel, Yüksekliğüı Semn İçin Hududu Yoktur" mu demişler? "Kürt, Öğün, Çahş, Güven" mi demiş¬ ler, "Ne Mutlu Kürdüm Diyene!" mi demişler? Kürtler ne de¬ mişler, ne yazmışlar, ne yapmışlar da siz omari şovenlik yapmakla, ırkçıUk yapmakla suçluyorsunuz? Binblr türlü baskı ve zulüm altmda bulunan Kürtlerin buman söyleyemeyeceği besbeUldlr. Türk ırkçüığı ve sömûr- 131 gecüiğl ve Türk kültür emperyalizmi karşısmda kalan Kürt¬ lerin; Araplann, Farslann ırkçüığı ve sömürgecüiği ve kültür emperyalizmi karşısmda kalan Kürtlerin bunlan söyleyeme¬ yecekleri açıktır. Kürtler künUk mücadelesi yapıyorlar. Irkçı, sömürgeci ve emperyaUst baskılar karşısmda Kürt diUm ve Kürt kültürünü kommaya çalışıyorlar. KemaUsüer ise, bun¬ lan ırkçüüc ve şovenlik olarak değerlendirtyorlar. Sizler ırkçı¬ lığı ve şovenUği hep yanhş yerlerde anyorsunuz. Sayın Uğur Mumcu. Gerçek ırkçüığı ve sömürgecüiği dikkatlerden uzak tutuyorsunuz, gizUyorsunuz, zaman zaman alkışUyorsunuz. Irkçı ve sömürgeci uygulamalan protesto eden, bumara kar¬ şı varhk mücadelesi yapan, onur mücadelesi yapan Kürtleri ise, ırkçı olmakla, şoven oknakla suçluyorsunuz. Buradaki çelişik düşünce, tavır ve davramş elbette çözümlenmelidü-. İşte Türk basmmm MiUl İstüıbarat Teşkllatı'yla iUşkisim bu noktada da görmek mümkündür. Türk basmı MÜU İstihba¬ rat Teşküatı'mn bü" şubesi gibi çalışmaktadır. MüU İstihba¬ rat Teşküatı se ne istediyse onu yazmışlardır, neleri istemediy- onlara hiç cebüıde dokunmamışlardır. MİT'üı kartimn olması Bu süreçte gazetecüerin hiç gerekmiyor. Herkes MİT'üı ne istedlğüıi ne istemediğim gayet güzel biliyor ve ona göre tavır ve davramş sergiliyor. Kürt klmUklerine Aoırgulama yapan Kürtlerin. ırkçı ve şoven olarak suçlanmalan. aşağüan^ıalan MİT'in bir poUti¬ kasıdır. Böylece. Kürtlerin genç kuşaklan arasmda. devı-ün- cl ve demokrat Kürtler arasmda Kürt kimUğine vurgulama yapma sürecimn yavaşlayacağı düşünüUnektedir. Bunun gi¬ bi. Bulgaristan'da isimleri değlşthüen Türkler konusunda, çok haber, çok yomm, çok yazı yaymlanmasım da yine bu çerçeve içüıde değerlendirmek gerekir. Bulgaristan'daki Türklerin Isünlerim Bu poUtika gereği, değiştiren, Türkleri Bulgarlaştırmaya çalışan Bulgar hükümeti ırkçı, sömürgeci ve emperyalist ohnakla suçlanmıştır. Profesörler, gazetecüer, yazarlar, düı adamlan, politikacüar, sporcular, işçi kuruluşlan vs. hep böyle şeyler yazmışlardır. Bu yazılan unutmak mümkün değüdü-. Buradaki çüte uzak tutmak da mümkün değüdir. standardı dikkatierden Bulgaristan'da isimleri değiştirilen Türkler konusunda ağıtiar yakmak, fakat Kürt¬ lerin isünleri dahü. künlüderüıl tamamen yok etmek içüı her türlü tedbül düşünmek ve yürürlüğe koymak, elbette çUle 132- standarüı bü" düşüncedir, çÜle standarth bü" tavır ve davranıştir. Kürtlerin ırkçüüc yapmadıktan şoven olmadıktan besbel¬ lidir. Zaten ezilen uluslann ırkçüığı ve şovemiği olmaz. Öte yandan ezüen uluslann müUyetçiÜğim de farkh bü: açıdan değerlendümek gerekir. Bütün bumar büüımektedü-. En çok büinen şeylerden biri de, "Ne Mutlu Türküm Diyene". "Bü- Türk Dünyaya Bedeldir", "Türk Öğün, Çalış, Güven." "Yük¬ sel Türk. Yüksekliğin Senüı İçüı Hududu Yoktur" gibi slogamandır. Bu sloganlarm ırkçı bü: içerik taşıdüdan açıktır. Yukanda beUrtÜdi. tutukevinde, Kürt 1980'U yularda. insamanna, "Ne Diyarbakır sıkıyönetün Mutlu Türküm", "Tür¬ küm Mutluyum" demeleri için akla hayale gelmez basküar yapüdı. Kürt kimliğini yok etmek içüı binbir türlü zulüm ya- püdı. İnsanlar aç bıraküdı, susuz bırakıldı. Kürt insanlanna bok yedirildi. Kürt insanlan bok çukurlanna atüdı. Kürt üısamanna binbir türlü hakaretler yapüdı. Esas ırkçüüc bu¬ dur. Kürdistan'daki Türk ırkçüığı, dünyada bü" eşi daha bu¬ lunmaz bir ırkçüüctır. Kürt kimliğim ve Kürdistan künliğüıi inkâr etmekte, KürÜere devlet terörünü de kullanarak Türk düini, Türk kültürünü, Türk kimliğim dayatmaktadır. "Tür¬ küm Mutluyum" demedikleri için, 40'm üzerinde Kürt üısam işkencelerle yok edilmiştir, kaüedümiştir. yum", "Kahrolsun Apocular", leri için cezaevi dışında "Türküm Mutlu¬ "Kahrolsun KürÜer" demedik¬ gözetim merkezlerinde kaüedüen Kürt insanlarmm sayısı ise yüzleri aşmaktadır, büüeri bul¬ maktadır. İşte esas ırkçüüc budur. Bu ırkçüığı, bu sömürge¬ cüiği, bu vahşeti gözlerden uzak tutmak, insanlarm bilincine çarpmasım ömemeye çalışmak, ancak KemaUsüere has bir beceri olmalıdır. Irkçıhğı her zaman. Güney Afrika'da görüldüğü gibi kah¬ vehanelerin ayrüması, otellerin, lokantalann, slnemalarm, plajlann aynlması, yerleşim bölgelerimn ayrılması vs. olarak değerlendirmemek gerekir. Kürt Kürdistan künliğüıi ve Türk ırkçıhğı kimUğim da yok böyle oluyor. etmek, onlara. Türk diUm. Türk kültürünü, Türk kimliğim dayatmak. Bu elbette Kürt olan her şeyi horlamak, küçümsemek aşağüa¬ mak, Türk olan her şe>'i ise, yüceltmek amamma gelmekte¬ dir. Irkçüığm böylesi, sadece Türklerde. KemalisÜerde görü¬ lebilen bir olaydır. 133 Kemalistlerin Kürt sorunu konusunda ortak bir düşün¬ celeri vardır. Herkes KemaUsüere istediği "Doğulu mesleğe göre. Türkiye'de girebüir. vatandaşlar"da da subay o herkes meslekte olanlar, eşittü". yükselebüir. general olanlar vardır. "Doğulu vatandaşlar" da vali, yargıç, profesör olabilü:. Türkiye'de yaşayan herkes eşittir, aynm-gaynm yapümamaktadır. hatta "Doğulu vatandaşlar" Cumhurbaşkam olabilir. da miUetvekÜi, Türkiye'de Başbakan, herkes eşittü". Herkes her türlü haktan yararlanabiUr. Devlet kademelerin¬ de görev alabilir, jnikselebüir... vs. Bu düşünceye, gazeteci¬ lerden devlet yöneticilerine, profesörlerden din adamlanna, sporculardan sanatçüara, yazarlara, solculardan sağcılara kadar, hemen hemen bütün Türklerde rastlamak mümkün¬ dür. Halbuki, bu, sadece, Türk'e has bir eşitlüc, Türk'e has bir demokrasi amajaşıdır. Çünkü böyle bir eşitlik amayışi- nm önemli bir koşulu vardır. Bu da Kürtlerin kendi ulusal kimliklerim, Kürt kimliklerim üıkâr etmeleridir. Türkleşme¬ leridir, bu kadan da yeterU değüdir. Kürdüm diyen kişilerle, Kürtlerin ve Kürdistan'm mücadele etmesi, haklan için çabalayan klşüerle en azından onlan Türk Devleti'ne ihbar etmesi de gerekir. Kürt kökenUler üe Türklerin eşitUği ancak böyle sağlanabüü:. "EşlÜüc" prensibimn, demokrasinin en önemli koşulu olduğu kuşkusuzdur. TBMM'nde mületvekll- lerinin yaptığı yemin önemli bir örnektir. Fakat eşitlik prensibimn böyle bir koşula bağlanması, ulusal kimUğin inkân koşuluna bağlanması, prensibin özünü yok etmektir. Böyle bir koşul, inkâr koşulu, prensibi, tamamen ortadan kaldır¬ maktadır. Türkiye'de anayasa profesörleri büe böyle düşün¬ mektedir. Buysa şaşırtıcıdır. Bu aym zamanda Kemalist ide¬ olojimn, resmi ideolojinin kötürümleştirdlğini, profesörlerin zihimerini nasıl beyimerini nasü körelttiğini de göster¬ mektedir. Halbuki, Bulgaristan'daki Türkler konusunda, yukandci sözü edüen kategoriler, hiç de böyle düşünmüyorlardı. Bulgaristan'da Türk kökenU bazı insanlar, Türk kimliğini in kâr ediyorlar, Bulgar olduklanm söylüyorlardı. verilen Bulgar isinüerine hiç itiraz etmiyorlardı. sanlar gerek Bulgaristan Komünist Partisi KendilerineBu tür in¬ içinde, Bulgaristan devlet yönetiminde görev alabüiyorlardı. lerinde yükselme 134 olanaklanna sahiptüer. Böyle bir gerek Görev¬ süreci Türk basmmm, Kemalist yazarlann nasü değerlendü-dUderini de yakmdan büiyomz. Türk basım, yazarlar, kendi kim¬ lüderim üıkâr eden, bunun İçinde Bulgaristan Komümst Partisi içüıde ve Bulgaristan Devlet yönetiminde görev alabi¬ len Türkleri "haüı" olarak mteUyordu. ÖzeUÜde bu tür dta adamlanna karşı büyük bir tepki duyuyordu. İkinci olarak da böyle bü- süreci yani ulusal ihanet sürecüü dayattığı içta, Bulgaristan hükümeti ırkçı, sömürgeci ve empeıyaUst ol¬ makla, çağdışı olmakla suçlamyordu. Bulgaristan hüküme¬ tüün eşiülk prensibüıe hiç riayet etmediğme önemU bü- vur¬ gulama yapılıyordu. Türk basım, yazarlar, Türk profesörleri, Türk düı adamlan, Türk siyasal partilertıün yöneticüeri, işçi kumluşlan, sporcular vs. de böyle düşünüyorlardı. Burada¬ ki çifte standardı görmemek mümkün değUdlr. Çifte satandart demokratüc düşünceyi, demokratik tavır ve davramşı çürütür. İdeolojiler hep çüte satandarth düşünceler, çüte satandarth tavır ve da-vT-amşlar üretülr. Kemalist ideoloji çüte standartlı düşünceler üretmiştir. Çüte standartlı tavır ve davranışlar üretmiştü". Anayasa profesörlerimn bÜe bejrüılerim çürütmesi, kötürümleştirmesi, yüreklerim bağlaması hüzün verici bü" dummdur. Eğer bü- profesör Bulgarlaşan, Bulgarlaştığı için de Komünist Partisi içüıde ve Bulgaristan devlet kademelerinde yükselebilen Türkleri ulusal ÜıaneÜe suçluyorsa, Kürtlerin benzer süreçlerim ise alkışhyorsa, bu süreci teşvik ediyorsa... böyle bir ortamda büünl üretmek mümkün değildir. Bu durumda resmi ideolojiyi savunamara, bu ideolojimn haklüığım vurgulayamara ödüUer verülr. Maddi ve manevi ödüller hiç esirgenmez. Resmi ideolojiyi eleştiremere ise cezalar verüü". Hapis cezalan para cezalan hiç eksüc oUnaz. İşte biUmüı ve sanatm geUşmesim engelle¬ yen en önemli süreç budur. Yukarıda Kürtlerüı, "Bü" Kürt Dünyaya Bedeldü"", "Kürt Öğün, Çalış Güven", "Yüksel Kürt, Yüksekliğüı Semn İçin Hududu Yoktur", "Ne MuÜu Kürdüm Diyene" gibi sloganlan kullanamayacağım, böyle şeyler yazamayacağmı, seslendiremeyeceğüıi vs. belültik. Bir an Içül bazı Kürtlerin de böyle şeyler söylemeye başladıklarmı düşündün. Bunu, sadece, onu söyleyen üısanlarm bir duygusu olarak değerlendirmek gerekir. Karşı karşıya bulunduğu ırkçı ve sömürgeci basküa¬ ra karşı bir tepki olarak değerlendirmek gerekü-. Çünkü 135 Kürtler bu duygulanm hayata geçirebüecek mekanizmalara sahip değüdirler. Türkler benzer düşüncelerim, duygulanm kamu yönetünüıi kullanarak hayata geçiriyor. Cumhurbaşkanmdan kaymakama, köy muhtanna kadar üıen idari mekanizmamn içmde bütün bü-ünler benzer düşünceleri haya¬ ta geçirmek için yoğun bir çaba sarfediyor. Başbakan, bakanlar, vaU, genel müdürler bu süreçte çok etküi görevler alıyorlar. Türk eğitün sistemi, ana okulundan üniversüeye kadar bu sloganlarm hayata geçirümesi için seferber edü¬ mlş. Bütün kamu büıalannm giriş kapılarmda, "Ne Mutlu Türküm Diyene" yazüan var. Türk siyasal partüeri, Türk din kummlan, Türk işçi kuruluşlan bu sloganları, benzer solganları hayata geçirmek içüı yoğun bir çaba sarfediyor. Tür¬ kiye Büyük MiUet MecUsi aym doğmUuda çalışıyor. Bütün bumann ötesinde Türk basmı üniversiteler, yazarlar, bu slo¬ ganlar doğrultusunda seferber olmuşlar. Devletin zorlayıcı baskı araçtan yine bu sloganlarm hayata geçmesi içüı çaba harcıyorlar. Polis, Jandarma, ordu, binlerce hapishane, mah¬ keme... Kürt insanlarmı bu doğmltuda eğitmeye çalışıyorlar. Kürdistan'da, Sömürge Kürdistan'da bütün dağ yamaçlarma bu slogamar yazümış... Kürtler bu olanaklarm hangilerine sahip? Kürtlerüı büılerce hapishanesi mi var? Asüıülasyonu gerçekleştümek içüı kurulmuş yüzlerce radyo ve televizyon istasyonu mu var? Asünüasyona, Türklerin, Araplarm, Fars¬ lann asünilasyonuna yönelüc binlerce okuUan mı var? Türk¬ lerin Kürt olduğunu ispat etmeye çalışan profesörler mi ye¬ tiştirmişler? Bu konular içüı ümversiteler mi kurmuşlar? Kürtlerin bu tür olanaklara sahip olmadüdan herkes tara¬ fmdan bilinmektedir. Bu çok açıktır Saym Uğur Mumcu. Dolayısıyla Kürtler bu tür duygularmı hayata geçirebilecek olanaklara sahip değüdü". Bu bakımdan, bü" an için, bazı Kürtlerin de benzer solgaman seslendümeye başladüdanm varsaysak büe bumar sadece duygular olarak kalacaktır. Kürdistan somnu konusunda Türk ümversit eleri de ay¬ nı Türk basım gibi çalışmaktadır. Kürdistan somnu konu¬ sunda Türk maktadır. ümversiteleri Müi İstihbarat büün kuruluşlan Teşküatı'mn bü- gibi çalışma¬ bürosu gibi çahşmaktadıı . MüU İstüıbarat TeşkÜatı'nm incelenmesüıi is¬ temediği konulara hiç dokunmamaktadır. Yazılmasım istedi¬ ği 136 konular üstündeyse coşkuyla çahşmaktadır. KürÜerin Türklüğü konusunda yapılan çalışmalar bu tür çalışmalar¬ dır. Kürdistan'm neden bölündüğü, parçalandığı ve paylaşü- dığı, Kürt ulusuna neden böl-yönet politikası uygulandığı konusu, Türk üniversitesimn, Türk profesörlerimn ügi alanı dışmda kalan konulardır. Polis kendi kendine iyi bir insan¬ dır. Düşüncesiyle, ideolojisiyle, tavır Ve davramşlanyla, üm- formasıyla iyi bir insandır. Böyle olduğu söylenebilir. Ama polisleşen profesörler için aynı kanıyı üeri sürmek mümkün değildir. Polisleşen profesörier çirkimeşmektedlr. Bunlann sajnsı da o kadar çoktur kil. . Toplumsal ve siyasal mücadelede cezaevleri kuşkusuz önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaevlerinde kalamann bu mücadelede önemli katküan olduğu kabul edüir. Fakat bu herzaman ve her yerde çok önemli ve sağlık¬ lı bir gösterge değildir. Bülent Ecevit'in ise. ceza çektiği, zin¬ danlarda çürüdüğü aylık cezalanm, anlayışı komiktir. hep "zindamarda Bülent Ecevlt çürüme" amajaşı iki-üç içinde anlatmıştır. "Zmdamarda çürüme "terini amata anlata bitirememiştir. Pek çok gazeteciye anlatmıştır. Çeşitli gazetelerde anlatmıştır. Biz bu anlatımlan ahlâki normlara aykırı bulu¬ yoruz. Bu anlatımlardan utanç duyuyoruz. Çok açık... Çün¬ kü Bülent Ecevit'in cezaevine konulduğu sıralarda, Kürdis¬ tan'da insamar kimliklerini "Türküm sa-vunduklan Mutlujmm" için demedikleri, işkenceyle Kürt öldürülüyorlardı. Metris'te, Mamak'ta genç insanlar, devrimciler, demokratlar, işkencelerle kaüedüdüer. Biz Kürdistan'da uygulanan bu ırkçı ve sömürgeci poUtikanm en yoğun destekçüerinin ve iş- bü"likçilerimn Bülent Ecevlt gibi politikacılar olduğunu çok yakmdan bülyoruz. lanm Bülent Metris'teki, Mamak'taki şiddet politika¬ destekleyemer Ecevit'in de Kürt Bülent insanları Ecevlt gibi işkencelerle politikacılardı. kaÜediUrken, Mertris'te ve Mamak'ta katliamlar yapıUrken hiç sesi çıkma¬ mıştır. Bu kaüiamlan görmezden duymazdan geknlştir. Genç insamann analarmm babalarmm feryaüanm görmez¬ den duymazdan gelmiştir. Ama kendisimn iki-üç aylık cezae-vi misafirliklerim latmaktadır. "zindanlarda çürüme" yakmmasıy4a cn- Böyle bir tavn ahlâki normlarla bağdaştırmak mümkün değüdir. İşte bu bakımlardan Türk siyaseti korkak ve dalkavuk olduğu gibi ahlâki normlardan da uzaktır. Ahl⬠ki normlan hiçe saymaktadır. 137 Saym Uğur Mumcu, Bülent Ecevlt, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkamy- ken "HaUdara Özgürlük" sloganma şlddeüe karşı çıkmıştır. PoUs gibi, mltmglerde bu solganlan atan gençlerle mücadele ettiğini yakmdan hatırlıyoruz. Bülent Ecevlt o zamaıüar, Türkiye'de hEÜklar olduğunu söylemenin, Kürtlerden, Kürt¬ çe'den söz etmerün düşünce özgürlüğü kapsamma girmedi¬ ğim, bumann adi suç olarak değerlendirümesi gerektiğim söylüyordu. "... Halklara Özgürlük sloganlarma karşı çıktık, ısrarlara karşı çıktık, pek çok Doğu üüıde oylarımızın arttığı¬ nı gördük..." diyordu. Halklara Özgürlük sloganlanna her zaman karşı olduklanm vurguluyordu. "Halklara Özgürlük diyemerin bummanm yere sürttük..." diyordu. Bülent Ece¬ vlt söylediklerini kuşkusuz yerine getirdi. 1977 seçimlerinde Türkiye genelinde % 42 'ye yakm oy aldı. Fakat 12 Eylül as¬ keri darbesiyle birlikte bir çırpıda görevinden uzaklaştinldı. Cumhuriyet Halk Partisi öteki partüerle birlikte kapatıldı. Bülent Ecevlt öteki parti liderleriyle birlücte gözaltma alındı. Halbuki iki büyük partimn arkasmda en az onar milyon oy vardı. Bu oylarm hakkı hukuku neden savunulmadı? Türk siyaseti korkak ve dalkavuktur. Türk siyaseti Türk ordusu karşısında açması bir acizlik ve zavalhhk içindedir. On mil¬ yonu aşkm oyun hakkını hukukunu savunmamaktadır, savunamamaktadır. Bülent Ecevlt, "Halklara Özgürlük slogamanna karşı ol¬ duk, oylarımız artti..." diyor. Sormak gerekir: % 42 değü de daha yüksek oranda oy alsaydı, askeri darbeye karşı dlrene- blUr miydi? Söylediği gibi bazı Kürdistan şehirlerinde değü, bütün Kürdistan'da oylan artsaydı askeri darbelere karşı mücadele edebüir miydi? Bu ö-vünmelerin hepsi boştur. Bu tür övünmelerin hiçbiri Türk siyasetüıin korkaklığmı ve dal¬ kavukluğunu gizleyemez. "Halklara Özgürlük diyenlerin bu¬ runlarım yere darbelerde sürttük" kendi diye burnunun övünen yere Bülent Ecevlt sürtülmesim askeri önleyebildi mi? Partisiıün arkasında en az on müyon oy desteği vardı. Bu oy desteği Bülent Ecevit'l mahkemeye yalnız gidip gelmesme, dimeyicisiz yargüanmasma engel olabildi mi? Askeri darbelerle partüeri kapatüan, gözaltma alman li¬ derler, ancak sıkıyönetim makamlanna, 138 orduya yalvar- ya- kar olarak siyaset sahnesine geri dönebiUyorlar. Bu bakım¬ dan Türk siyasetimn Türk ordusu karşısında hiçbir ağırlığı yoktur. Hele hele Kürdistan'm yönetümesinde Türk siyaseti¬ nin hiçbir kıjmıet-l harbiyesi yoktur. Türk siyasal partüeri¬ nln, hükümetin, Türkiye Büyük Mület MecUsi'mn, Kürdis¬ tan'm yönetümesinde Kürdistan'm yönetümnde en ufak bir kıjmıet-i harbiyeleri yoktur. Bugün Kürdistan karamarrıelerle yönetilmektedir. Sömürgeler kararnamelerle yönetüirler, Sajan Uğur Mumcfu. Kürdistan'm yönetimiyle ilgÜl kararna¬ meler ise MÜU Güvenlik Kurulu'nda yapüır. MüU GüvenUk Kumlu'na ise generaller ve MüU İstihbarat Teşkilatı'na men¬ sup görevlüer egemendir. Ajrrıca, MüU İstihbarat Teşküa¬ tı'mn da orduya bağlı bir kurum olduğu büinmektedir... Ka¬ rarnameler MÜU GüvemUc Kurulu'nda oluşturulur ve hükümete büdirirler. Hükümetin görevi kararnameleri harfi¬ yen uygulamaktadır. Kürdistan'm yönetiminde seçilmiş ku¬ rumlann hiçbir ağırlığı yoktur. Kürdistan'm yönetüninde be¬ lirleyici olamar, yönetüninde hep, Türk tayin siyasal edilmiş ûlamardu". partüerimn, Kürdistan'm hükümetin Türkiye Büyük Mület MecUsi'mn önemli bir ağırlığı olmaması Türk siyasal sistemi hakkmda önemli ipuçları vermektedir. Dumm bu merkezdeyken, Bülent Ecevlt gibi politlkacılann ojoımuz arttı, birtnci parti biz oluyoruz vs. diye böbürlenmelerimn hiçbir amamı yoktur. Çünkü bu siyasal liderler herhangi bir askeri darbe anmda, kendilerine oy verenlerin haklarmı ve hukuklarmı hiçbir zaman savunamıyorlar. Or¬ du "Çeküin!" deyince hemen çekiliyorlar. tekrar dönebümeleri, kendüerinl tokatlayan kendilerim ve Siyaset sahnesine siyasetten tekmeleyen uzaklaştıran, kurumlara yalvar- yakar olmalanyla mümkün olabüiyor. Bülent Ecevlt gibi poUtücacüar, Türkiye'de hiçbir zaman bir Kürt sorununun olmadığını vurgulamışlardır. "Doğu so¬ mnu etnik sorun değildir, ekonomik bü" sorundur" demişler¬ dir. "Feodalizmin taslîyesi sorunu çözecektir" buyurmuşlar¬ dır. Kürt sözcüğünü ve Kürdistan sözcüğünü kullanmamak için büyük bir dikkat ve biUnçli bir gajo-et içinde bulunmuş¬ lardır. Bu, elbette, hesaph-kltaph bir tavır ve davramştır. Zi¬ ra etnik sorunun varhğımn kabul edilmesi, Kürt ve Kürdis¬ tan sözcüklerinin kuUanüması, Kürtlerin biUncüü 139 uyandırabüir, ulusal akımlarmm gelişmesim hızlandırabüir. Halbuki esas olan Türk Devleti'nin ve Türk ulusunun yara- rma politikalardır. Buysa Kürt ulusal akmüanmn gelişmesi¬ ni engelleyerek sağlanabüir. Bu akımlann etkinUğim azalt¬ mak, giderek yok etmektir. Bunun için de Kürt somnunun varhğımn kabul edümemesi gerekmektedir. Bülent Ecevlt gibi poUtikacüar, Coşkun Kırca gibi yazar¬ lar, yukanda sözü edüen yazarlar ve profesörler, benzerleri, Türk ırkçılığımn ve sömürgeciUğiıün en has elemamandu". Şimdiye kadar ırkçıUk deyince, Müliyetçi Hareket Partisi, Al¬ paslan Türkeş ve arkadaşları gösteriliyordu. Bu düşünce, bu tavır ve da-vramş ise öteki ırkçıları gizlemekten başka bir amam taşımaz. Halbuki, Müliyetçi Hareket Partisi de "... İk¬ tidara geldiğimiz zaman bütün Kürtlert keseceğiz, yok edece¬ ğiz, süreceğiz... vs." demiyordu. Kürtlüğünü inkâr edemer, "Türküm, Mutluyum" diyemer Müliyetçi Hareket Partisi için¬ de de. Cumhuriyet Halk Partisi içinde Müliyetçi de yer alabüiyordu. Hareket Partisi saflannda veya benzer partüerde joıkselebiliyordu. Bu tür insanlarm, yani asimüe olmuş, kö¬ kleşmiş Kürtlerin, Müliyetçi Hareket Partisi içinde yer alma¬ sıyla, Sosyaldemokrat Halkçı Parti içinde yer alması arasın¬ da çok önemli olaylar sosyal farklar yoktur. demokrasinin Son birkaç ırkçüığmı en yüdır gelişen açık bir şekilde gözler önüne sermiştir. Paris Kürt Enstitüsü'nün bir toplan¬ tısına katüdıklan için Sosyaldemokrat Halkçı Partiden ihraç edüen mületvekülerimn durumunu hiç unutmamak gerekir. Türkiye-A-vrrupa Topluluğu Karma Parlamento Grubu'nun toplantismda, Kürt sorunundan söz eden bir miUetveküintn, Sosyaldemokrat Halkçı Partiden ihraç edildiğini hiç unut¬ mamak gerekir. Bugüne kadar, benünle ilgüi olarak iki profesör çok önemli yargüamalar başlatan ve sonuçlar doğuran ihbarlar yaptüar Sayın Uğur Mumcu. Bü ihbar düekçelerine başka profesörlerin imzalanm da katarak düekçelerine daha ciddi ve daha kapsamh görüntüler verdiler. İhbarlarmı çeşiül sıkı¬ yönetim komutanhklarma ulaştırdüar. Bumardan birinci ih¬ bar girişimi 1960'U jnUann somannda, Erzurum'da Atatürk Ümversitesl'nde yapüdı. 12 Mart dönemindeyse olgunlaştı- rüdı ve İhbar ÜgÜi sıkıyönetim komutanUklarma ulaştınldı. 140 Birinci üıban yapan profesör kendisinin de Kürt olduğunu, fakat Türk olmaktan muüuluk duyduğunu, Türklük için ça¬ lışmaktan kıvanç duyduğunu söylüyordu. Kürtçe konuşabi¬ liyordu fakat Kürtçe'yi çok Ükel bir dü olarak değerlendiri¬ yordu. İkinci üıban yapanm da Kürt olduğu besbeUiydi. Bu profesör de 1960'lı yülarm somannda kendim devrimci, Marksist-Lemmst olarak değerlendiriyordu. Hatta bir ara ce¬ zaevinde misafir edüdi. Marksist-leninist 1970'U olduğunu yülarm devrimci ortalannda, olduğunu artüc, söylemiyor¬ du ama demokrat olduğunu yine -vurguluyordu. Bu profesö¬ re göre Kürt olarak bilinen bir miUet yoktu. Kürtçe olarak bi¬ linen bağımsız bir dil yoktu. "Doğu"da kelime yığımndan İbaret ilkel bir dil konuşuluyordu ama, bu dil üe hiçbir yazılı edebiyat meydana getirilememişti. Doğulu aşiretlerin geri¬ sinde herzaman emperyalizm vardı. vs. Bu profesör giderek Kemalizm'de karar küdı. Kemalizmin en hareketli destekçisi oldu. Kemalizmi hep, de-vrimci ve demokrat kavramlarla ifa¬ de etmeye sömürgeci başladı. Kemalizmin olduğunu, için ilham olduğunu, ezüen anti-emperyalist halklann ulusal ve anti- kurtuluştan ışık olduğunu sık sık yazdı, konuştu. ÖdüUer aldı. Bu ihbarlardan ikincisim bu profesör yaptı. nn ortalannda yaptı. 1970'U jaUa- 1980'U yıUann sonlarmda ihbanm yc- nüedi. Birinci ihban yapan pofesör ve arkadaşları duruşmalar sürecinde tamamen deşifre oldu. İlgüi profesör ve arkadaşlan duruşmalarda tamamen ortaya çıktılar, hatta tanık olarak dinlendüer. İkinci üıban yapan profesör ve arkadaşları ise deşifre olmadılar. Onlar ihbarlarmı daha usturuplu yapmış¬ lardı. Sözlü ihbarlar yapmışlar, yazüı üıbarlarmm da dosya¬ ya girmesine engel olmuşlardı. Burada şunu ifade etmeye çalışıyorum saym Uğur Mumcu. Aslmda bu üci profesör arasında hiçbir fark yoktur. 1960'h yıUarda Türkiye'de gelişen siyasal akımlara göre, bi¬ rinciler sağda (ırkçı, mÜUyetçi sağ) Ücüıcüer ise solda, (Mark¬ slst-Lenüıist soU yer alıyorlardı. Fakat her ikisi de kendi künllklerini, Kürt klmUklerim üıkâr ediyorlar, Türk oldukla¬ nm, Türklük için mücadelemn en önemli değer olduğunu söylüyorlar. Kürtleri, Kürtçe'yi çok Ükel buluyorlar. Kürtle- 141 rin asimilasyonunu harareüe destekUyorlar. Bu düşüncele¬ rinden, bu tavır ve davramşlanndarı dolayı Türk ümversite- sinde kolayca yükselebümişler... Görüldüğü gibi objektif ola¬ rak Kürt olan insanlar, kendi kimlüdertm, Kürt künlüderim üıkâr ettücten sonra gerek siyasal partilerde, gerek üniversi¬ telerde, başka kamu kumluşlannda kolayca yer alabüiyor1ar. O halde bu tür üısanlann MÜUyetçi Hareket Partisi için¬ de yer almalanyla Sosyaldemokrat partüer içüıde yer aUnalan arasmda çok önemU farklar yoktur. 1960'lı yularda, hatta 1970'U yıUann başlannda kuşku¬ suz böyle düşünmüyordum. O zaman Markslst-Lenüıist olanlarm, solculann, Kürt somnuna daha gerçekçi, daha insancü baktüdarmı düşünüyordum. 1971 Doğu Dumşmalan bize, bu iki kategorinüı düşüncesi, tavır ve davranışı arasın¬ da çok önemli bir fark olmadığım gösterdi. Çünkü, bazı Marksist-LenüıisÜer, solcular, çok kolay bir şeküde Kemalizme geldiler ve orada karar küdüar. Kemalizmin en sadık sa¬ vunucusu ve destekçisi oldular. Gerçek devrüncüert kuşku¬ suz ötekilerden ayırmak gerekir. Bülent Ecevlt gibi Türk ırkçüan, Kürt halk kitlelerinde, Kürtlük büüıcüıüı uyamşmı engeUeyebÜmek için "Türk" söz¬ cüğüne yem yem anlamlar yüklemeye çaUşmaktadırlar. Bü¬ lent Ecevit'e göre "Türk" sözcüğü bü" etmk gmbu ifade etme¬ mektedir. Misak-ı MiUi sımrlan içinde yaşayan herkesi kapsamaktadır. Türk, Arap, Laz, Çerkeş, Kürt, Pomak vs. bu etnik gmplar 70 yüı aşkın bir zamandır bü"birleriyle kanşmışlar ve Türk ulusunu meydana getü-mişlerdir. "Türk" böyle bü- karışımın adıdır. Bu, günümüzün koşuUarma göre, Türk ırkçı düşüncesimn yem bir ifadesidir. Bu anlayış "Türk" sözcüğünün Kürtleri de kapsadığmı iddia etmektedü", ama, Bulgaristan'daki Türklerin, Kıbns Türkleri'mn, Bati Trakya Türkleri'nin, Türk klmUkleri konusunda da çok has¬ sas davranmaktadır. Böylece "Türk"ün bir etmk gmbu Üade ettiği, Misak-ı MÜU smırlan içindeki karışımın adı oUnadığı açıkhğa -kavuşmaktadır. Bülent Ecevlt gibi Türk ırkçüannm anlayışı, Türk sözcüğünün Kürt'ü de kapsadığım vurgula¬ maktadır. Ama, Güney Kürdistan'daki KürÜer (Kuzey Irak), Doğu Kürdistan'daki Kürtler (Batı İran) söz konusu olduğu zaman düşmanca tavırlar ahnayı da hiç Üımal etmemekte- 142 dü-. Böylece Türk sözcüğünün, Kürt'ü hiç kapsamadığı açücça ortaya çıkmaktadır. Bir kanşımdan söz ediknektedir. Çeşitli unsurlarm kanşımımn yem bir unsur ortaya çıkarması gerekir. Bu yem un¬ sur, kanşıım meydana getiren elemanlarm, değişik olan yem bir unsurdur. Hâlbuki, hepsüıden de kanşım, burada "Türk"ü meydana getiriyor. Kanşım, yüıe, kanşımı meydana getiren elemamardan birim meydana getiriyor. Artik açıkça görüknektedir: Asümlasyon, devlet terörü, "Kanşım" olarak ifade ediliyor. Bülent Ecevlt gibi Türk ırkçüan Kürt sorununun varlığı¬ nı kabul etmemektedir ama, her fırsati değerlendü-erek, Sad¬ dam Hüsej^n Üe bu sorunu konuşmaya, Saddam Hüseyin'e akıl veımeye çalışmaktadır. Güney Kürdistan'da özerklik mücadelesi yapmaya başladıkları, yüı'le görüşmeye başladüdan Türklük büüıcimn bü- gereği yüı'e şunu önermektedir: "... sırada, Eğer Saddam Hüse- O'na saymaktadır. Kürtler Kürtler âkü vermeyi Saddam Hüse- Kuzey Irak'ta özerklüc talep ederlerse. Kuzey Irak'ta sadece Kürtlerüı yaşa¬ madığım. Kuzey İrak'ta Türkmenlerin de yaşadığmı söyleyi¬ niz..." diyor. "Böylece Kürtlerüı isteğim dengelemiş olursu-, nuzi..." Türkiye'de Kürt somnunun varlığmı kabul etmeyen Bülent Ecevit, Kürt somnunu görüşmek içüı sık sık Saddam Hüseyüı'e, Bağdat'a gitmektedü-. Saddam Hüseyin ise eU kanlı bir diktatördür. Saddam Hüseyin'in ülkesinde sansür vardır. Tek parti vardır. Sorgusuz sualsiz idamlar vardır. Özel müUderüı keyfi bü- şekilde gaspedihnesi vardır. Fakat böyle bir yönetimle Bülent Ecevü gayet kolay anlaşabiknektedir. Saddam Hüseyin'm Kürtlerin kanma bulaşmış ellerim lUc defa, Bülent Ecevit gibi Türk ırkçüan, Türk sömürgecüeri sıkmaktadır. Dünyada, hak, hukuk, üısan haklan gibi temel prensipler değü, hâlâ kaba güç esası egemendü". Kaba güç esasımn fiÜi olarak geçerU ohnası, "köleleştüme hakkı"nm da kabul edlhhesi demektir. Saddam Hüseyüı gibi eU kanlı düctatörlerin hâlâ hükümran olablhnelerl bu düşüncenüı en önemli kamtidır. Bu kaba gücü kutsayan poUtlkacüardan bü:i Bülent Ece-vit'tü-. Bülent Ecevlt Kürdistan somnuna ÜIşküı İstihbarat görevim gazeteci küığmda' gerçekleştümeye çahşmaktadır. Polis, ünübrmasıyla, düşüncesiyle, eylemiyle 143 iyi bü- üısan olabüü-, fakat polisleşen poUtikacüar çirkin in¬ sanlardır. Polisleşen poUtücacüar gittikçe daha çok çü-küıleşmektedir. Türkiye'de bu politikacılardan o kadar çok ki!.. Saym Uğur Mumcu, Kürdistan'da ulusal büüıcüı geUşmesi, ulusal uyamşm hızlanarak sürmesi, bütün Kemalistleri, bu arada sizleri de rahatsız ediyor. Hemen "Emperyalizmüı kuklalan Kürt- ler"den, "emperyalizmin ekmeğine yağ çalan Kürtler"den söz etmeye başlıyorsunuz. Emperyalizmüı böl-yönet politücala- rmdan söz ediyorsunuz. Halbuki, Kürdistan somnu konu¬ sunda esas emperyalist poUtüca 1920'li yıUarda gerçekleştirilmiştü-. Bu yularda, Kürdistan bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştır. Kürdistan üzerindeki bu emperyaUst bölü¬ şüm mücadelesimn en hararetU işbü-likçüerinden biri de Ke- maUsÜerdü-. Kemalistler bu konuda İngUiz ve Fransız em¬ peryalizmiyle çok yoğun bir işbü:liğine ve güçbü-liğine gümişlerdir. Kürdistan neden bölünmüştüı? Kürt ulusuna karşı neden böl-yönet poUtücası uygulanmıştır? İşte, Kürdis¬ tan somnu konusunda tartışılması, açüdanması gereken te¬ mel konular bunlardır. Fakat siz bu konulan karamücta bı¬ rakmaya dückatU bir özen gösteriyorsunuz. Öte yandan Türklye'mn Amerüca Bü-leşik Devletleri'ne ^ bağımh olduğunu, ordunun ABD'ye bağımlı olduğunu yazan sizsiniz. Türkiye'yi ağalann, beylerin, kompradorlann yönet- . tığım yazan sizsüıiz. Kürtlerüı de ABD'yle konuşmasından neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz? Ömeğin, FlUstimUerüı ABD'yle konuşması, görüşmesi için olanaklar araması, sizi rahatsız etmiyor da Kürtlerüıki neden ediyor? Resmi idelolojiyle halklar arasında, etmk gmplar arasın-, da, mezhep gmplan arasında bü:lik ve beraberiüc kumlamaz. Resmi ideolojiyi uygulamak ancak, devlet terörü aracı¬ lığıyla gerçekleştirilebilir. Buysa etnüc gmplar arasındaki, mezhep gmplan arasmdaki uçummlan derüıleştirir. Bu ba¬ kımdan resmi ideolojimn kıyasıya bü" şekilde eleştü-Ümesi gerekir. KemaUst ideolojüıin, devlet terörü vasıtasıyla kur¬ maya çaUştığı sahte bü-lüc ve beraberUklere, gerçek birUk ve beraberlik olarak baküamaz. 144 Saym Uğur Mumcu, Sizime özel konular üzerinde, kişisel sorunlarımız üze¬ rinde sohbet etmiyoruz. Bu mektubu açüc mektup kabul et¬ mek gerekir. Bu bakımdan biz, bu mektubu yaymlayacağız. Gazetenizde, "Gözlem"de yayınlayıp yayınlamamak sizin bi¬ leceğiniz bir şeydir. Eleştiriye en çok sizin ihtiyacmız var, Saym Uğur Mum¬ cu. Eleştiriye en çok Türk basmm ihtiyacı var. Türkiye'de toplumsal ve siyasal eleştiri kurumu çolc sağlıkh bir şekilde çalışabilseydi, yoğun bü" ırkçı ve sömürgeci uygulama karşı¬ sında varlüc mücadelesi, onur mücadelesi veren Kürtleri ırkçüüda şovemikle suçlamazdınız. Türkiye'de toplumsal ve si¬ yasal eleştiri kummu, bilimsel eleştiri kurumu çok sağlıklı bü- şeküde işlemiş olsaydı, yaparak Kürdistan'ı bölen, emperyaUst devletlerle parçalayan ve işbirliği paylaşan Kema¬ Usüere "sömürge baskısı altmda olan dünyanm bütün ezilen miUetlerine ilham kaynağı oldular..." diye övgüler düzemezdiniz. Eleştiriye en çok sizlerüı İhtiyacınız var, Saym Uğur Mumcu. Irkçı ve sömürgeci bir ideoloji ve emperyalist emel¬ ler besleyen bir ideoloji olan Kemalizm, etmk gmplar arasm¬ da, mezhep grupları arasında bü"lik ve beraberlik oluştura¬ maz. Türkiye'de toplumsal ve siyasal eleştiri kurumu dinamik bir şeküde işleseydi bu gerçek kolayca görülebiUrdi. Toplumsal ve siyasal eleştirinin yasaklanması Kemalizmin sahte sloganlarmı gerçekmiş gibi gösteriyor. Zeki Saral'm "Kalemlerin İhaneti" kitabından bir kere daha söz etmek gerekiyor. Türkiye'de toplumsal ve siyasal eleştiri kummu etküi bir şeküde çalışsaydı, gazetecüer, Türk basmmm mensupları, darbe yapan generallere, "... kolay gelsin, bizden de bü: isteğiniz var mı? Sizlere ne gibi yardım¬ larda bulunabiliriz..." amayışı içinde olmazlardı. Türk basım, toplumsal ve siyasal eleştiri görevüıi yerine getirseydi, Kür¬ distan'da sıkıyönetim zindanlarmda, "Türküm Mutluyum" demedikleri, Kürt kimliklerim savundukları içüı insanlar bu kadar kolay bir şekilde katledüemezlerdl... Mamak'ta, Met¬ ris'te, benzer yerlerde katliamlar yaşanmazdı. Kürt ulusuna karşı, Sate'de, Gere'de katliamlar, soykırımlar gerçekleştüllemezdi. 145 Kürdistan'da korkunç bir toplumsal hastalüc vardır, Sa¬ ym Uğur Mumcu. Kanser. Toplumsal ve siyasal eleştirinüı yasaklanması bu hastahğm teşhisüü önlemektedh. Böyle bir hastalığa karşı, KemaUsÜerin, sizlerin önerdiği Üaç ise aspi¬ rin büe değüdü-. Kendi köyünden, hasım aşü-etten herhangi birine pusu kurmak ve o kişiyi öldürmek içüı günlerce düşünen, binbir türlü planlar hazıriayan, hazırladığı planlan etklU bir şekilde hayata geçü-en Kürt inşam, ulusal kurtuluş için en ufak dü¬ şünceleri neden üretememiştü" acaba? Bunlarm düşünühne- ye değer bü- yanı yok mu? (Bk. Muhsin Kızükaya, Eski Za¬ man Eşkıyaları, Yazümamış Resmi Tarüı, Sel Yaymcüık, İstanbul 1991) Kendi halkma karşı, kendi üısanlanna karşı çok yiğü olan, gözü kara olan Kürtler, bü- asker karşısında neden za- vaUıdırlar, neden acizdirier... Düşürülmemn bu kadan baş¬ ka uluslarda da görülebüen bir süreç midir? Ülkelerimn ve uluslanmn isimleri gaspedüen Kürtler, kölelüderüıüı, olağa¬ nüstü derecede aşağüandıklarmm büüıcüıe neden varama¬ mışlardır? Günümüzdeyse bu hastalüc teşhis ediUniştir. Tedavi içüı çok yoğun, çok ciddi gayretler sarfedümektedü". Bu, kuşku¬ suz özgürlük içüı, ulusal onur içüı, eşülik için yapüan kav¬ gadır. Bu uğurda binlerce genç üısan şehü ohnuştur. Fakat çok önemli sonuçlar almdığı da kuşkusuzdur. Kürdistan'da özgürlüğün, ulusal onumn, komşu uluslarla eşü yaşama isteğimn bedeU çok ağır olmaktadır. Saym Uğur Mumcu, Siz Kürtler konusunda süc süc yazüar yaymlıyorsunuz. Kürtleri, Kürtlerle ilgüi incelemeler yapanları suçluyorsu¬ nuz. Başkaları da yazıyor. Fakat, sizler rahatça yazıyorsu¬ nuz, herhangi bir cezaî müeyyideyle falan karşüaşmıyorsü- nuz, büakis ödüUer alıyorsunuz. İşte bu noktada önemU büilkeyi daha ifade etmek gerekiyor. Eğer siz düşüncelerinizi rahatça tfade ediyorsanız, bü" takım insanlar da sizi eleştir¬ dikleri içüı cezaî müeyyidelerie karşı karşıya kahyoriarsa, o zaman siz de özgür değüsüıiz, demektü-. Bu Üke sadece büimüı bü- ilkesi, bÜün yöntemimn bü" Ükesi kabul edilemez. Aym zamanda ahlâkm da önemli Ükelerinden büidü-. 146 . Bu dummda sizlere sadece, Voltaire'i hatırlatmak du- rumdajoz. Selamlanmı yolluyorum, sağlüc diUyomm, basanlar dlU¬ yomm. 19 Hazü-an 1991 İsmaü Beşikçi 147 İSMAİL BEŞİKÇİ BÜTÜN ESERLER'İNİIM YAYIMI SÜRÜYOR ORTADOĞU'DA DEVLET TERÖRÜ CUMHURİYET HALK FİRKASI'NIN TÜZÜĞÜ (1927) VE KÜRT SORUNU BİLİM YÖNTEMİ ismail beşikçi BÜTÜN ESERLER'İNİN YAYIMI SÜRÜYOR TÜRK TARİH TEZİ GÜNES-DİL TEORİSİ VE KÜRT SORUNU BAŞKALDIRININ KOŞULLARI ismail beşikçi BUTUN ESERLERİNİN YAYIMI SÜRÜYOR KÜRTLERİN MECBURİ İSKÂNI Bilim Yöntemi, Türkiye'deici Uygulama I İSMAİL beşikçi BÜTÜN ESERLERİNİN YAYIMI SÜRÜYOR DEVLETLERARASI SÖMÜRGE KÜRDİSTAN