Eylül 2012 - Sayı: 166 - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Transkript
Eylül 2012 - Sayı: 166 - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ haber bülteni Yıl: 27 - Sayı: 166 - Eylül 2012 İki ayda bir yayınlanmaktadır. BAŞYAZI Başyazı 2 YAYIN KURULUNDAN Sahibi: İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına İnş. Müh. Ayhan EMEKLİ Sorumlu Yazı İşleri Yönetmeni: İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına İnş. Müh. Hülya ALTUN Yayın Kurulu Ayhan EMEKLİ Hülya ALTUN Erhan ARSLAN Şahin TÜZEN Gürkan ERDOĞAN Ilgaz CANDEMİR Erkin ÖZER Yayın Koşuları: Gönderilen yazıların yayınlanıp yayınlanmamasına Yayın Kurulu karar verir. Yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. Gönderilen yazılar geri verilmez. Yazılar yaygın kullanılan kelime işlem programlarından birinde yazılmış olarak CD ile veya imoizmir@imoizmir.org.tr adresine e-posta ekinde gönderilmelidir. İyi bir baskı kalitesi için yazılarda kullanılan fotoğraf, şema, tablo gibi görsel malzemeler tek sütun için en az 8 cm eninde, çift sütun için 16,5 cm eninde ve en az 300 dpi çözünürlükte olmalıdır. Bültenimizin bir sayfasında görsel malzeme bulunmayan yazılar yaklaşık 580 kelime (4.500 boşluklu karakter) içermektedir. Yazıların sayfa düzeni yeniden yapıldığı için yazar tarafından bültene uygun bir sayfa düzeni yapılmasına gerek yoktur. Yönetim Yeri: Anadolu Cad. Tepekule İş Merkezi, No: 40, Kat: 1 Bayraklı/İZMİR Telefon : 232 462 56 55 - Faks: 232 462 11 67 web: www.imoizmir.org.tr e-posta: imoizmir@imoizmir.org.tr Dizgi ve Sayfa Düzenleme: İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Bu sayı 6000 adet basılmıştır. Şube üyelerine ücretsiz dağıtılır. Yayın Türü: Mesleki, Yerel, Süreli Yayın Baskı: Altındağ Grafik Matbaacılık 2839 Sokak No: 28 1. Sanayi Sitesi / İZMİR Tel: 0 232 457 58 33 - Faks: 0 232 457 89 99 Basım Tarihi: 20 Ekim 2012 Merhaba 4 ŞUBEDEN “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği “ Hakkında Şube Görüşümüz 6 Ağustos-Eylül 2012 Etkinliklerimiz 7 17 Ağustos 2012 Tarihli Anket Sonuçları 12 43. Dönem İşyeri Temsilciliği Seçimlerimiz 17 43. Dönem İşyeri Temsilcilerimiz 18 43. Dönem İlçe Temsilcilerimiz 19 2012 Sonbahar Kış Dönemi Etkinliklerimiz 20 Yasa ve Yönetmelikler 24 İMO’dan 26 TMMOB’den 27 TMMOB İKK’dan 31 İNCELEMELER Ulaşım Sistemlerinin Güvenlik Açısından Analizi 35 Ülkemizde Üretilen Donatı Çeliklerindeki Kalite Problemleri ve TS708 41 HUKUK Yasa Yapma Süreci Üzerine 46 genç-İMO 4. genç-İMO Yaz Eğitim Kampı 50 KÜLTÜR ve SANAT Kitaplar Arasında 51 Tarihte Bugün 52 Şiir 53 Mizah 55 OYUN Bulmaca 56 Başyazı Ayhan EMEKLİ İMO İzmir Şube Başkanı Değerli Meslektaşlarım, Hepimizin bildiği üzere yaşam koşullarının daha da zorlaştığı, demokrasinin daraltıldığı, sosyal devlet anlayışının terkedildiği günlerden geçiyoruz. Son kırk yılda giderek artan ve ikibinli yılların başlarından itibaren bugün ustalık dönemine ulaşan siyasi gericiliğin emperyalizm ile tam işbirliği, toplumsal kazanımlarımızı, cumhuriyet devrimlerinin ve bağımsızlık mücadelemizin bizlere kazandırdıklarını geri döndürülemez boyutlarda yok ettiği bir süreci yaşıyoruz. Son on yılda kamunun tasfiye edilmesi ve özelleştirme politikalarıyla ülke kaynaklarımız uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçilerine mirasyedi anlayışıyla devredilerek medya, eğitim, sağlık alanları başta olmak üzere kamusal olanakların kullanımında el değiştiren sermaye, iktidara yakınlığıyla gözle görülür halde öne çıkmıştır. Eğitim ve sağlık hizmetleri devletin tüm vatandaşlarına eşit ve parasız sağlaması gereken en baştaki görevleri arasında anayasal ve evrensel bir sosyal ilke iken, özel eğitim kurumları, özel dershaneler ve özel sağlık kurumları ile alınıp satılan bir hizmete yani piyasalaşan bir düzene halk mahkûm edilmiştir. Medya ise iktidar yanlısı tek sesli bir yayın organı kimliğine dönüşmüştür. Yakın geçmişte 70’li yıllardaki uygulamalarla belirginleşen siyasi gericiliğin son dönemlerde geldiği nokta yıkıcı boyutlara ulaşmıştır. Bugüne gelinen süreçte 12 Eylül Askeri Darbesiyle artarak devam eden dışa bağımlılık ve gericiliğin siyasi iktidarlarda etkin rol alması liberal politikalarla birlikte daha üst boyuta taşınmıştır. Son olarak 12 Eylül 2010 referandumu yasama, yürütme ve yargının kuvvetler ayrılığı ilkesinin yerine yürütmenin etkinliğini ve belirleyiciliğini öne koyan düzenlemeler içermiştir. Bu çerçevede otuz yıl sonrasında 12 Eylül 1980 darbesi Anayasası hükümlerinin iyileştirilmesi olarak sunulmuş olmasına rağmen, aslında birçok demokratik hakkın ve özgürlüklerin daha da geriye götürülmesine yönelik uygulamaların önü açılarak darbenin tamamlayamadığı eksiklikler düzenlenmiştir. Eğitimde 4+4+4 şeklinde formüle edilen imam hatip liselerine dönüşüm amaçlı kesintili eğitim Başbakanın kendi ifadesiyle bir dindar nesil yetiştirme projesi olarak getirilmiştir. Kamuda kadrolaşma üst düzeylere ulaşmış, Yargı ve Üniversitenin bağımsız ve özerk yapıları oldukça hasar görmüştür. Çalışma yaşamında, sendikal haklar, toplu iş sözleşmesi süreçleri ve işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin düzenlemeler, taşeronlaşma, esnek çalışma gibi liberal piyasaya, işverenlerin beklentilerine uygun, çalışanların, emekçilerin aleyhine daha baskıcı bir anlayışın gelmesinin yolu yine 12 Eylül 2010 referandumu ile açılmıştır. Demokratik tepkilerin acımasızca bastırıl- 2 Eylül 2012 - 166 dığı, tutuklamalar, gözaltılar ve yargılamaların hukuku gözardı ederek sürdüğü, tutukluluk sürelerinin cezaya dönüştüğü, cezaevlerinin aydınlar, öğrenciler, gazeteciler, demokrasiden emekten yana olanlarla doldurulduğu, savunma haklarının kullandırılmadığı, yoksulluk ve ölümlerin arttığı, Üniversitelerin susturulduğu, TMMOB ve bağlı Odaların işlevsizleştirildiği, kentsel alanların belirli kesimlere rant sağlamak adına dağıtıldığını hergün yaşıyoruz. Ülkemiz daha dün sıfır sorun politikasında iken; Arap baharı diye adlandırılan Mısır, Tunus, Libya süreçlerinde üstlendiği rolünün ardından Suriye ile savaşa sürüklendiği bugünlere geldi. BOP’ta üstlendiği göreviyle ABD’nin belki de beklemediği kadar gönüllü taşeronluğunu yapmaya soyunan siyasi iktidar, bu süreçte ve gelinen son aşamada Ülkemiz ve bölgemizde yıllarca onarılamayacak tarihsel bir hataya imza atmıştır. Değerli Meslektaşlarım, Van’da 23 Ekim 2011’de meydana gelen Depremin ardından dillendirilmeye başlanan ve Mayıs ayında yasalaşan Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkında kanun ile Ağustos ayı başında Resmi gazetede yayınlanan Uygulama Yönetmeliği son yıllarda ülkemizde sıklıkla gündeme getirilen Kentsel dönüşüm tartışmalarının düzenlemesi olarak yürürlüğe girdi. Öncelikle TMMOB ve bağlı Odalarımızın etkisizleştirilmesi, güçsüzleştirilmesine dönük kamusal denetimi ortadan kaldıran Nisan ayındaki yönetmelik değişikliklerinin yapılmasının ardından Kentlerin Dönüştürülmesine ilişkin Afet Yasasının çıkarılması dikkat çekicidir ve tesadüf değildir. Yönetmelik Afet riski başlığı altında yalnızca depremi esas alan anlayışta hazırlanmış, sel, heyelan, çığ, kaya düşmesi vb. diğer afetler gözardı edilmiştir. Yine bu yasa ile yalnızca konutlar hedeflenmiş fabrikalar, büyük sanayi tesisleri, Okullar, Hastaneler, Vilayet, Kaymakamlık, yerel yönetim binaları gibi Kamu yapıları, Köprü, viyadük, tünel, altgeçit, havaalanı, garlar gibi ulaşım yapıları, su depoları, arıtma tesisleri, pompa istasyonları vb. altyapı tesisleri, müzeler, anıtlar, tescilli yapılar gibi koruma kapsamındaki Kültürel ve tarihi yapılar, iletişim, haberleşme ve enerji yapıları kapsam dışı kalmıştır. Yasa Van depreminin bir yıl öncesinde AFAD’ın Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planındaki “mevcut binaların sayısı ve tipolojisinin belirlenmesini”, “Bina kimlik sisteminin oluşturulmasını”, “Bina envanterinin ve binaların hasar görebilirliklerinin değerlendirilmesini” öncelikli olarak gerekli gören ve eylem planı olarak 2012-2017 yılları arasındaki 5 yıllık sürede öngörülen Başyazı çalışmayı yok saymıştır. Oysaki Kentsel dönüşüme ve imar uygulamalarına ileriye dönük olarak karar oluşturacak bilimsel temelli tek veri tabanı çalışması “Yapı stoğu Envanteri”nin çıkarılmasıdır. Yasanın özünde Riskli alan, Rezerv yapı alanı ve Riskli yapı olmak üzere üç tanım öne çıkmaktadır. Özellikle Riskli yapıların belirlenmesinin yürürlükteki tek mevzuat olan 2007 Deprem Bölgelerinde yapılacak binalar hakkında yönetmelik Bölüm 7’ye göre yapılacağı belirtilmiştir. Bu bölüme göre Mevcut binaların deprem performanslarının belirlenmesi sonucu “riskli yapı” olarak değerlendirilen binaların yıkımı esas alınmış aynı bölüme göre binaların güçlendirilmesi yok sayılmıştır. Yasada 3 yılı proje deneyimi olmak üzere 5 yıllık İnşaat Mühendislerinin riskli yapı değerlendirmesi için lisanslandırılması hükme bağlanmıştır. Deprem yönetmeliği 7. Bölüme göre mevcut binaların deprem performanslarının belirlenmesi mesleki derinliği, meslekte yetkinliği ve uzmanlaşmayı gerektirmektedir. 2001 yılında yapı denetim yasasında yapı denetçisi olabilmek için denetim konusunda yetkinliği ve uzmanlığı yok sayarak, sadece 12 yılı esas alan anlayış, aynı yanlışı tekrarlayarak biçimsel bir kriter koymayı yeterli görmüştür. Bu yasa tüm yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığında toplamakta, kentlerin dönüşümünü denetlenemeyen TOKİ üzerinden yapmayı kurgulamakta ve yürürlükteki 13 yasayı sayarak “bu Kanunun uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz” hükmüyle diğer yasaların üstünde uygulayıcısı Bakanlığa ve dolayısıyla iktidara özel yetkiler sağlamaktadır. Uygulamadan doğan tüm maliyetleri ve sorumlulukları yasanın muhatabı olan vatandaş üzerine yıkmasına karşın hukuki haklarını ortadan kaldıran ve gerektiğinde zor kullanmayı öngören ve “YIKIM”a dayalı bir mantıkla hazırlanmıştır. Kentleşme adına uydu kentler, rezidanslar, AVM’ler, devasa iş merkezleri, TOKİ binaları dayatmasıyla Toplumsal yapımızın parçalanarak dönüştürülmesi, sosyal yapımızın kimliksizleştirilmesi hedeflenmektedir. Hiç kuşkusuzdur ki afet riski altında olduğu tespit edilen alanlarda kentsel dönüşüm uygulamaları ile planlı, sağlıklı, nitelikli, güvenli, depreme dayanıklı ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturulması kentlerin ve ülkemiz insanlarının öncelikli gereksinimidir. Ancak 6306 sayılı kanun ve yönetmeliği Anayasanın temel hükümlerine ve insan haklarına aykırıdır. Hukuka uygun olmayan bu yasa evrensel hukuk kuralları ve sosyal devlet ilkesine göre yeniden düzenlenmelidir. Önümüzdeki günlerde sürekli gündemimizde kalacak olan Kentsel dönüşümü değerlendirmeye devam edeceğiz. Değerli Meslektaşlarım, Yaklaşık 60 yıl önce 1954’de 12 Avrupa ülkesi biraraya gelerek bilimsel alanda işbirliğini amaçlayan bir çalışma başlattılar. Bu çalışma hepimizin bildiği üzere CERN kısaltılmış adını taşıyan kurumla İsviçre ile Fran- İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr sa sınırında kurulan parçacık fiziği laboratuarında, hızlandırmaya dayalı ileri teknolojik ve bilimsel araştırma deneyleri temelinde öne çıkmaya başladı. Türkiye’nin de bazı üniversitelerinden akademisyenlerin son yıllarda yer almaya başladığı proje son olarak atom altı parçacıkların parçacık hızlandırıcısında çarpıştırılması sonucu 1960’larda teorisi ortaya atılan “Higgs bozonu” parçacığının varlığına ilişkin temel bilim araştırmalarıyla gündemde yerini aldı. Sözkonusu deneyleri sıkça konuşmaya başladığımızda nano teknolojiden, günlük yaşamımızda vazgeçilmez olarak kullandığımız internete varan çok sayıda gelişmenin bu merkezde yapılan temel bilimsel ve teknolojik araştırmaların sonucu bulunduğunu ve geliştirildiğini öğrendik. Bilim Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde özerk yapısıyla ve ileri düzeyde çalışmalara verilen desteklerle teşvik edilirken ülkemizde ise tamamen farklı bir yönde şekillendirilmektedir. Üniversitelerimizin yeni bir öğretim dönemine başladığı bugünlerde, öğretim üyesi kadrolarında değişiklik olmaz iken %50-%100 arasında arttırılan öğrenci kontenjanları, akademik kadroları belirlemede yapılan yanlışlıklar, öğretim üyesi olmadan açılan programlar, akademik kadrosu yetersiz ve binası olmaksızın kurulan yeni üniversiteler, bilimsel çalışmalar için gerekli olan laboratuarların ödeneksizlik nedeniyle yoksunluğu ya da araştırma ekipman eksiklikleri ve daha sayılabilecek pekçok olumsuzluklar ülkemizin gerçekleridir. Açılan çok sayıda vakıf üniversitesiyle eğitimin kalitesinin düşmesine yol açılmış, paralı eğitimle hoca-öğrenci ilişkisi dershane düzeyine indirgenmiştir. TUBA Türkiye Bilimler Akademisinin siyasi iradeye bağlanarak bilimin bağımsızlığının ortadan kaldırılması, Üniversite rektörlerinin ve dekanlarının belirlenmesinin iktidarı elinde tutan otoritenin icazetine bağlı kılınması ülkemiz üniversitelerinde bilimin hangi şartlarda yapıldığını göstermektedir. Bütün bunların yanında olumsuzluklara, dayatmalara, antidemokratik uygulamalara karşı tepki gösteren, ülke sorunlarına duyarlı demokrasiyi savunan antiemperyalist üniversite gençliğine polisin cop, biber gazı, basınçlı su vb. orantısız güç kullanımı, gözaltı ve tutuklamalarla ağır hapis cezası istemli yargılamalar uygulanmaktadır. Gözaltına alınıp 10-15 yıl hapis cezası istemiyle yargılanan ve ayları hatta yılları aşan tutuklulukları süren öğrenci sayısı 700’ü aşmıştır. Üniversite öğrencisi gençlerimize tüm zorluklara karşın başarılar dilerim. Emperyalizmin ve ülkemizdeki işbirlikçileri siyasi gericiliğin kuşatması ve saldırısının artarak devam etmesine rağmen, örgütsel birliğimizi korumadaki kararlılığımızı, daha güçlü bir şekilde ve dayanışma içinde sürdürmemize Ülkemizin her geçen gün daha çok ihtiyacı olduğunu vurgulamak istiyorum. Saygılarımla. Eylül 2012 - 166 3 Yayın Kurulundan Merhaba; Bir gün dönümünü daha geçirdik; günler kısalmaya başladı çoktan. Yine bir Eylül ayını, darbecilerle mücadele anlamında havanda su döverek geçirdik, siyasiler sayesinde. Bu ortamda, yeni bir sayımızda sizlere merhaba diyoruz. Bültenin son sayısından bu yana geçen sürede ülkemiz, halkımız, mesleğimiz ve örgütümüz siyasi iktidarın kendi ideolojisini yaşama geçirmeye yönelik uygulamalarına muhatap oldu. Öncelikli olarak, mesleğimiz, piyasanın bir piyonu haline getirilerek kamusal yönü ve niteliğinin aşındırılmakta olduğu Odalarımızın ve Birliğimizin kamusal yarar niteliğinde olan yetkileri, elimizden alınarak piyasaya terk edilmekte, ticarileştirilmekte olduğu; toplumsal denetim hak ve görevleri yok sayılarak siyasi iktidarın uygulamalarını denetimden kaçırma yollarını açtığının artık ayan beyan ortaya çıktığını belirtmek gerekmektedir. Bu kapsamdan olarak; 17 Ağustos depreminden bu yana onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen; ülkemizin gerçekliği olan deprem, depreme dayanıklı yapı, deprem öncesi ve sonrasında alınacak tedbirlere yönelik elle tutulur bilimsel verilere dayalı herhangi bir şey yapılmazken; arkasındaki niyet, amaç ve sonuçlar gizlenilerek kentsel dönüşüm projeleri yaldızlı paketlerle halka sunulmakta, aslında rantsal çıkarlar ihaleye çıkartılmaktadır. Bu işlemler yapılırken de; siyasi iktidar takiyye yapmaktan çekinmemekte, bunu fark eden üniversiteler deklarasyon yayınlayarak kentsel gelişim projelerine vermiş oldukları destekleri çekip, kandırıldıklarını beyan etmektedir. Ya da mesleğimizi yapmamıza yönelik uygulamalara hız kesmeden devam etmektedir siyasi iktidar. Son olarak 1 Eylül tarihinde yürürlüğe giren “Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile anahtar teknik personel uygulamasına son verilerek yapım işlerinde mühendislerin çalışmaları adeta engellenmektedir. Bu gidişle geçmişte olduğu gibi, yapım işleri mühendisin dışında her meslekten insanın iştigal alanı olacaktır. Siyasi iktidarın bu uygulamasının, müteahhitlik müessesesinin kurumsallaşmasını engelleyeceği, mühendislerin hak kaybına uğrayacağı, yapı güvenliği ve Kamu çıkarları açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı da açıktır. Güvence sağlama gerekçesi ile kamuoyuna sunulan, ancak sonuçları itibariyle daha güvencesiz bir konuma karşılık gelen bu düzenlemeler, yapım işinde ihaleye girecek olan firmaların sürekli mühendis çalıştırma zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. İşletilmek istenen bu süreç, güvencesiz mühendislerin yanı sıra güvensiz yapılara da neden olacağı gibi; bu 4 Eylül 2012 - 166 anlamda, mesleğimizin ve istihdam alanlarımızın daraltılması, bizler için olduğu kadar tüm toplum için de risk oluşturacaktır. Ancak, bir kez daha ifade etmek isteriz ki; TMMOB ve bağlı Odalar dışarıda tutularak; deprem, kentleşme, imar planları, inşaat uygulamaları, denetim vb. konularda yıllardır söyleyegeldikleri dikkate alınmayarak yapılacaklar halkın çıkarına olmayacaktır. Aslında, kendi sorunlarının ve çıkarlarının halkın sorunları ve çıkarlarından ayrı olmadığı bilincindeki mühendisler; ülkenin gelişmesi ve kalkınması, halkın çıkarlarının savunulması ve korunması anlamında, siyasi iktidarların uygulamalarına karşı mücadele vermekte hiçbir dönem geri durmamışlardır. 19 Eylül 1979 tarihinde insanca yaşam koşulları ve grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için ülke çapında bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirilmiştir. Geçen yıldan itibaren 19 Eylül TMMOB üyelerinin Dayanışma günü olarak, ülkemizin örgütlü olduğumuz dört bir yanında “Mesleğimize, Halkımıza, Ülkemize, Haklarımıza Sahip Çıkıyoruz” söylemiyle alanlarda kutlanılmaktadır. Geçmiş sayılarımızda; “demokrasinin en iyi ve tek savunucusu olduğu söylemindeki siyasi iktidarın, geldiği günden bugüne ortaya koyduğu uygulamalar tam bir tenafür göstergesi olmuştur. Yani siyasi iktidarın uygulamalarına alkış tutmayan her kesim ve statüdekiler tu-kaka ilan edilmiştir siyasi iktidar tarafından. Kimi zaman öğrenciler kötü olurken kimi zaman çiftçiler, kimi zaman işverenler kötü olurken kimi zaman işçiler kötü olabilmektedir. Bizlerin dahil olduğu meslek örgütleri ve bizler ise her daim kötü ilan edilmiştir siyasal iktidar tarafından” tespitinde bulunmuştuk. Bu tespitimiz de halen geçerliliğini korumaktadır. Sanki demokrasiymiş gibi meclisteki sayısal çoğunluğunu kullanarak yasalaştırdıkları 4+4+4 eğitim sistemiyle, bir taraftan zorunlu eğitim fiilen 4 yıla indirilirken, öte yandan tıp fakültesi öğrencilerinin tutuklulukları halen devam etmektedir. Ya da komşularımızla “0” sorun demeçleri atılırken, komşumuz Suriye’nin Devlet Başkanı kardeş ilan edilip, ailevi tatiller yapılırken, bugün sorun yaşamadığımız komşumuz kalmadığı gibi; Ülkemiz Ortadoğu’daki adı konmamış emperyalistler arası bölüşüm savaşının içerisine fiilen çekilmekte, Suriye de masum insanların öldüğü iç savaş sürerken; Emperyalizmin Suriye politikası kapsamında ülkemiz bir işgal üssü haline getirilmektedir. 1 Eylül Dünya Barış günü olarak kutlanırken; siyasi iktidar ülkemizin yaşamakta olduğu barış ve kardeşlik sorunu olan “Kürt Sorunu” konusunda da işine geldiği gibi davranmakta, bu sorunu da oy potansiyeli gözüyle değerlendirmektedir. Bu nedenle, patlayan her bomba, Yayın Kurulundan sıkılan her kurşun geleceğin kaybedilmesine, barış ve kardeşlik umutlarının yok olmasına yol açmaktadır. Bugün ülkemizde ekonomi politikalarına yön veren anlayış, işsizliği, yoksulluğu büyütmekte, emek alanını esnek, serbest, güvencesiz bir hale getirilerek sömürüyü derinleştirmektedir. Tüm işçiler ve emekçiler sermayenin gücü karşısında zayıflamış bir halde ucuz emek sömürüsüne tabi tutulmak istenmektedir. Siyasi iktidarın uygulamaya koymayı planladığı Ulusal İstihdam Stratejisi ve İş İlişkileri Kanunu Tasarısına bakıldığında bu durum tüm çıplaklığı ile görülmektedir. Dünya ve ülkemizin yaşamakta olduğu süreç; mesleğin ve üyelerin sorunlarının toplumsal sorunlardan ayrılamayacağı bilinci ve tavrıyla, doğru politikalar üreten, mücadele veren ve yaşama geçiren; birlikte karar alma, birlikte üretme ve birlikte yönetme ilkesini gerçek anlamıyla yürütebildiğimiz örgütlenmelerin gerekliliğini ve verilecek mücadelenin tüm emekçi kesimleri kapsayacak örgütlenmelere geçmişten gelen anlayışımızla katkıda bulunma zorunluluğunun gerekliliği de bir kez daha gözler önüne sermektedir. Genel anlamda belirleyeceğimiz tutum, davranış ve eylem biçimi her zamankinden önemli hale gelmiştir. Bu anlamda; meslek alanımızda, çalışma hayatında, örgütsel yapılarımızda sürekli hak kayıplarına uğradığımız, saldırıların, baskıların örgütsel anlamda da arttığı dönemler yaşadığımız süreçte mesleki örgütlülüğümüzü farklı değerlendirmeliyiz. Öte yandan doğru zamanda, doğru şeyleri söyleyerek doğru bir mücadele mesleki örgütümüzün meşruiyetini ve haklılığını kitlelere gösterecektir. O halde her türlü gelişimi üretim ilişkileri açısından inceleyip yorumlayarak, yaşamın her alanını olduğu gibi mesleğimizin uygulanabilirliğini de mesleki çalışma anlayışlarının dışında ve üstünde siyasetle ilişkilendirilerek duruş, davranış ve tercihlerimizi belirlemeliyiz her şeyden önce. ği ve bedelleri bulunan mesleki örgütümüzün; siyasi iktidarın yapmış olduğu tüm uygulamaları için elbette söylenecek sözü de bulunmaktadır. Bu söz söylemekteki kastımız kakofoni yapmak değildir. Bizler bu ülkenin aydınları olarak aynı zamanda; dünyayı, ülkemizi ve yaşadıklarımızı bilen, düşünen, sorgulayan, yorumlayıp toplumun çıkarlarını koruyacak bilgi ve becerideki meslek mensupları olarak elbette yapılacak işimiz çıkaracak sesimiz vardır. Hepimiz; karanlığı aydınlatacak birer alev olmasını da biliriz. Mesleğini bilen, onu halkın hizmetinde kullanan inşaat mühendislerinden, ülkesinin her işini yapabilecek nicel ve nitel gücü bulunan teknik elemana, kalkınmamızın ve gelişmemizin denetiminden meslek düzeyimizin geliştirilmesine, ülke meslek ve meslektaş sorunlarının çözümüne kadar amaç, iş ve eylemleri gerçekleştirmek için elbette çıkaracak sesimiz, söyleyecek sözümüz vardır. Meslek Odamızda birlikte üretmenin, birlikte yönetmenin, mesleğimize ve yaşam hakkımıza sahip çıkmanın, insan olmanın onuru ile toplumsal olaylarda taraf olmanın, hak aramanın, birlikte başarmanın ve kazanmanın, mesleki bilimsel birikimleri ile geleceği bugünden kurmanın ortak paydasını büyütmek üzere ses çıkarmaya devam etmeliyiz. Hepimiz birer alev olabilmeliyiz, geleceğimiz için. Sevgilerimizle……….. Daha kitlesel katılım sağlayıp, meslek örgütümüze, meslek alanlarımıza, kişisel özgürlüklerimize karşı saldırılara kitlesel örgütsel gücümüzle karşı durmalıyız. Toplumsal güç olabilmemiz için örgütsel yapılarımızı kullanmalı, kendi haklarını ileriye götürmek veya daha fazla hak kaybına uğramamak için kitlesel gücümüzü göstermeliyiz. Bunun yolu da; her bir üyenin her türlü egodan sıyrılarak “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” temrinini yaşama geçirmekten ibarettir. Başka bir ifade ile siyasi iktidarın uygulamalarına karşı en geniş toplumsal muhalefete katkı koyabilmek için, birliktelikten oluşacak gücümüzü parçalayıcı, zaafiyete uğratacak ayrıştırıcı, görüş, davranış ve politikalar yerine; birleştirici, bütünleştirici, ortak mücadele hedefine yönelik ortaklaştırıcı görüş, davranış ve politikaları yaşama geçirmek bir zorunluluk olmaktadır. Ülkemizin siyasi, ekonomik, toplumsal gelişiminde eme- İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 5 Şubeden 4 Ağustos 2012 tarihli Resmi Gazetede Yayınlanan “AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUNUN UYGULAMA YÖNETMELİĞİ” HAKKINDA ŞUBEMİZİN GÖRÜŞÜ Afet riski altında olduğu tespit edilen alanlarda, kentsel dönüşüm uygulamaları ile planlı, sağlıklı, nitelikli ve sürdürülebilir yeni yaşam alanları oluşturulması, kentlerimizin öncelikli ihtiyacıdır. Ancak gerek 16/5/2012 tarihinde kabul edilerek yasalaşan 6306 sayılı Kanun, gerekse söz konusu yönetmelik maddeleri Anayasanın temel hükümlerine ve insan haklarına aykırıdır. Evrensel Hukuk Kuralları ve Sosyal Devlet ilkesine göre yeniden düzenlenmelidir. Yasa bütün olarak ele alındığında, gerek kanun gerekse yönetmeliğin, birçok belirsizliği barındırması nedeni ile, hem uygulayıcı İdareler, hem de yurttaşlarımız açısından telafisi imkansız zararlar doğuracaktır. Afet riskinden korunmak gerekçesi ile hazırlanan yasaların, yeni kentsel ve sosyal riskler yaratmaması açısından yeniden gözden geçirilmesi, özellikle yasanın temel politikasının çok net, tartışmasız olması, muğlak ifadelerden, ihtimallerden arındırılması gerekir. İdarenin veya Bakanlığın güç kullanan insiyatifi / takdiri yerine, yurttaş ve kamu haklarını koruyacak şekilde kesin ve net hükümler, hem yasada hem de yönetmelikte yerini almalıdır. Uygulamadan etkilenen yurttaşların hakkını gözeten, uzlaşma temelinde çözümler oluşturulmalı ve bu çözümler yasa ve yönetmelikte açıkça yer almalıdır. Rezerv yapı alanı hakkında yasa ve yönetmelikte hiçbir kriter tanımlanmamıştır. Rezerv yapı alanları belirlenirken, planlama esasları, şehircilik ilkeleri, kamu yararı, bilimsel ve teknik veriler dikkate alınmalı, özellikle doğal sitler yasada ve yönetmelikte güvence altına alınmalıdır. Riskli alan ve rezerv alanların belirlenmesi çalışmaları öncesinde TMMOB ve bağlı odaların, Üniversitelerin ve taşınmaz sahiplerinin görüşleri alınmalıdır. Buna göre aşağıda belirtilen konu başlıkları, uzman kurum kuruluşların katkısı alınarak, yasa ve yönetmelik maddelerinde yerini almalıdır: 6 3- Planlama süreçlerinin bütüncül planlama anlayışını nasıl sağlayacağı kurgulanmalıdır. 4- Düzenleme alanındaki sosyal konut üretim politikasının nasıl kurgulanacağı belirtilmelidir. 5- İmar artışı yapılacak ise bunun üst sınırının ne olacağı belirtilmelidir. 6- Düzenleme Alanı büyüklük kriterinin ne olacağı belirtilmelidir.(5393 s. Yasada, 5 ha – 500 ha sınırı mevcut) 7- Uygulamalarda, Devlet olanakları ile yapılan kamulaştırmanın, hangi koşullarda, hangi amaçla yapılacağı, kamulaştırma ile elde edilen alanlar veya kamusal taşınmazlar, özel sektör için değil, kamusal hizmetlerde değerlendirileceği hüküm altına alınmalıdır. 8- Düzenleme sonrası elde edilen değer artışının hakkaniyetli bir bicimde kentliye, kamuya dönüşümünün sağlanması kural altına alınmalıdır. 9- Katılım ve yönetim modelinin nasıl kurgulanacağı yasa ve yönetmelikte açıkça belirtilmelidir. 10- Yerinde dönüşüm koşulu getirilmelidir. 11- Teknik açıdan mümkün olması halinde, riskli yapıların güçlendirilmesine öncelik veren kurgu yasada ve yönetmelikte yer almalıdır. 12- Riskli yapı tespit bedeli, yıkım bedeli, sosyal teknik altyapı bedeli yurttaşlara ödetilmemelidir. 13- İnşaa edildiği tarihteki mevzuata uygun olarak ruhsatlandırılmış olan yapı stokunun, riskli yapı olarak tespiti halinde, yasadan doğan her türlü bedel Bakanlık / İdare tarafından karşılanmalıdır. 14- Sonradan ruhsata bağlanmış yapı stokunun, riskli yapı olarak tespiti halinde, yasadan doğan her türlü bedel Bakanlık / İdare tarafından karşılanmalıdır. 15- Yapım işinin yürütülmesi şeffaf ihale usulü ile yapılması gerekmektedir. 1- Riskli alan ve rezerv alan sınırlarının hangi kriterlere göre belirleneceği belirtilmelidir. 16- Riskli yapı tespitinde görevlendirilecek yetkili laboratuvarlara ilişkin düzenlemeler yönetmelikte yer almalıdır. 2- Riskli yapı tespitinin hangi kriterlere göre belirleneceği belirtilmelidir. İMO İZMİR ŞUBESİ Eylül 2012 - 166 Şubeden 17 Ağustos Depremi Yıldönümü Etkinlikleri 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümünde İMO İzmir Şubesi ve TMMOB İzmir İKK tarafından çeşitli etkinlikler düzenlendi. Basın Toplantısı 16 Ağustos tarihinde İnşaat Mühendisleri Odası’nın tüm Şubeleriyle birlikte Şubemizde de “Deprem Gerçeği de Çözümsüzlük de Halen Sürmekte” başlıklı basın açıklaması yapıldı (Basın açıklaması metni Bültenimizin İMO’dan bölümünde yer almaktadır). Basın toplantısı sonrasında NTV televizyonu Şube Başkanımız Ayhan Emekli ile deprem konulu bir röportaj yaptı. Depreme Duyarlılık Yürüyüşü TMMOB İzmir İKK`nın düzenlediği ve yürütücülüğünü İMO İzmir Şubesi’nin yaptığı TMMOB Depreme Duyarlılık Yürüyüşü 16 Ağustos 2012 tarihinde gerçekleştirildi. TMMOB Depreme Duyarlılık Yürüyüşü için onlarca Mühendis, Mimar, Şehir Plancısı 17 Ağustos Depreminin yıldönümünde Gündoğdu Meydanı’nda bir araya geldi. Cumhuriyet Meydanı’na doğru meşalelerle yapılan sessiz yürüyüşe halk da alkışlarıyla destek verdi. Cumhuriyet Meydanı’nda Şube Başkanımız Ayhan Emekli ve TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sözcüsü Ferdan Çiftçi deprem bilinci, sağlıklı yapılaşma, kentsel dönüşüm ile ilgili açıklamalarda bulundular. Özellikle kentsel dönüşüm konusunda TMMOB İzmir İKK’nın daha önce 6 maddeyle açıkladığı önerilerin dikkate alınması gerektiği bir kez daha vurgulandı. Pankart, Stand, Anket Etkinlikleri Halkın yoğun olarak yaşadığı merkezi cadde ve meydanlarda görsel olarak depreme karşı güvenli yapının önemi ve bütün yapıların İnşaat Mühendisliği hizmeti alınarak inşa edilmesi gerekliliğini vurgulayan büyük boy afiş ve pankartlar asıldı. Bu pankart ve afişler 10-17 Ağustos tarihleri arasında asılı kaldı. 17 Ağustos 2012 Cuma günü ise İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube temsilcilikleri dahil olmak üzere toplam 12 yerde stand açıldı. Bu standlarda görev alan üyelerimiz İMO İzmir Şubesi tarafından hazırlanan deprem broşürünü vatandaşlara dağıttılar. Standlarda yapı stoğumuzun durumu konusunda vatandaşların farkındalığını ölçmek için düzenlenen anketler uygulanarak deprem ve yapı güvenliği ile ilgili merak edilen konularda bilgilendirme yapıldı. Standlarda ayrıca bulunulan bölgenin afet sonrası toplanma bölgelerini gösteren haritalar asıldı. Gazete Özel Eki Cumhuriyet Gazetesi ile yapılan ortak çalışmayla içeriği tümüyle Şube tarafından hazırlanan 4 tam sayfalık İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Cumhuriyet Deprem Özel Eki çıkarılarak gazeteyle birlikte dağıtıldı. Açıklamaların ardından Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğundan genç Mühendislerin kısa tiyatro gösterimi ilgiyle izlendi. Tiyatro gösteriminin sonra yapılan saygı duruşuyla etkinlik sona erdi. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 7 Şubeden 17 AĞUSTOS 2012 CUMA PARASIZ ÖZEL EK İMO İzmir Şubesi Başkanı Emekli, kamu denetimi olmaksızın yapılan binaların ayakta kalamayacağını vurguladı Denetimsiz yapıların deprem sınavı B İLİNEN GERÇEK... a şn depÜlkemizin bildiğimiz bu gerçeğine kar ar karşn reme hazrlkl olab a ilmemiz için; day ab a an ay a kl ve güolabilmemiz dayankl yap a lar ap a tasar ar a lam ar a a ve inşa etm am t e, mevcut tm u yaut venli yaplar tasarlama etme, a mzn du ddurumunu uru rum umu mun unu nu ort r ay a a çkar arm rma ve iyileşplar ar ur rt ar plarmzn ortaya çkarma r e adna için son 15 yldak a i gelişmeleri sratirm rm ak tirme yldaki a sak a : lar ar ak larsak: Bay a ndrlk ve İskân ay â Bak ân a an ak a lğ (son olar a ak ar a Bayndrlk Bakanlğ olarak yay a nladğ) “Afet ay “Afe f t Bölgelerinde yafe 1975 ylnda yaynladğ) a yaplar a lar a hakknda akk kknda yönetmeliği” t eliği” 1997 yak yap ap ar hak ak yönetm tm placak Prof. Dr. ÖMER ZAFER ALKU İİMO MO Onur Onur Kurulu Kuru ullu Üyesi Üyesi K f z deprem fe ffelaketinin a etinin üzerinden neöörfez rfe fe lak ak n eş yl geçti. Acaba a a körfez fz rredeyse edeyse onbeş onb nb Acab ab körfe fe depreminden ders alabildik alab a ildik mi? Körfez ab Körfe f z depfe reminden hemen sonra sonr n a deprem bölgelerinde nr bölgeleri r nde ri yaplacak a lac a ak a binalar ina nal alar a hakkndaki hak akk kk kn nd nda dak aki ki yönetmeliğimizi n tm t eliğim imi mizi yap ap ac bin in ha yöne ne im yeniledik. 1975 yl başnda yürürlüğe yür ürü rür ürlüğe giren yü betonarme arm rme binalarn a n deprem kuvvetine kuv uvvetine göre hesaplanmas a lan anm nmas ve betonar ar binalar ar ku hesap ap an projelendirilmesine proj o elendi oj d ri di r lmesine ait olan a basit yönetmeliğimizi an yönetm t eliğimizi detayl, tm detay a l, çağay daş bir yönetmelik t elik haline getirerek 1998 ylnda yay a nladk ve yönetm tm ay yaynladk hemen uygulamaya u gulam a ay a a geçtik. 1975 ylnda yürürlüğe yür ürü rür ürlüğe giren depuy am yü rem yönetmeliğimiz t eliğimiz hesap a yapma a ma açsndan a basitti, t i, ama a a ilkeyönetm tm ap yap ap an basitt tt am leri açsndan yetersiz değildi. Biz inşaat mühendisleri 1975 deprem yönetmeliğine uygun projeler o eler ürettik. Ancak uyguproj oj lamada, yani inşaat mahallinde inşaat Devamı 2. sayfada sayfa f da fa K a saml olarak revize ederek 1 Ocak kap ap lnda kapsaml yyürürlüğe ürü rür ürlüğe koydu d . Yap a stoğum umu muzun u çok 1998’de yü ür du ap um un koydu. Yap stoğumuzun büy üyü üy yük ük bölüm ümü üm mün ünü nü oluştu tur tu uran a betonar arm ar rme binalar a n ar büyük bölümünü oluşturan betonarme binalarn a iht h en itibar a en yeni yap a lacak a yap a lar a da uy uuy-bu tar ar ht ar ap ak ap ar tarihten itibaren yaplacak yaplarda anm nmak a üzere depreme day a an a kl olar a ak a stat a ik gulan an ay ar at gulanmak dayankl olarak statik a ve tasar a mnda önemli değişiklikler getirilhesap ap ar tasarmnda di. Yönetmeliğin 2007 ylnda revize edilerek “Mevcut u binalarn a n değerlendirilmesi ve güçlenut binalar ar dirilmesi” bölüm bölümünün eklenmesiyle yap ümü mün ünü nün ün eklenm n esiyle yap a stoğuüm nm ap tur uran binalarn depreme karş dayamuzu oluştu tu oluşturan perfo f rm fo r an a s değerlendirilmesine yönelik nkllk performans a düzenlemesi d zenlemesi oluşturuldu. tur uru ruldu d . at dü oluştu tu du elimizdeki tek mevzuat Büy üyü üy yük ükşehir Belediyesi, 1997 ylnda İzmir Büyükşehir a Mühendisleri ü endisleri Odas İzmir at Müh üh Üniversite ve İnşaat u esi ortak r ak a çalşmasyla İzmir’de yaplan a lan a RAR Şub ub ort rt yap ap an RA Şubesi proj o esiyle şehrimizin oj şehr h imizin yap hr yap a stoğunun ap stoğun unu un nun un depDİUS projesiyle reme hazr olmas adna sivil yap yaplarla kamu a lar a la kam amu mu yaap ar am plar altyapsna ilişkin veriler ediar r ve kent n alty t ap a sna ilişki k n ilk veri r ler elde edi dplar ar nt ty ki ri di lerek afe f t öncesi ve sonr fe n asnda yap nr a lmas gereap afet sonrasnda yaplmas kenler değerlendirildi. 2009 ylnda ise İzmir Vau esinin İzliliği ve Üniversite ile İMO İzmir Şub ub Şubesinin f t Semp m ozyu yum umu mu çerçevesinde Kent n imizin mir Afe fe mp yu nt Afet Sempozyumu Kentimizin üç semt m inde dar mt a bölgeleme ile env ar n an nv ant nter çkar a lar semtinde envanter çkarl- a al hzl tar a am a a tekmasna yönelik gözleme day ay ar dayal tarama a al çalşma gerçekleştirilmiştir. İzmir niğine dayal day ay üyü yük ükşehir Belediyesi, Dokuz k z Eylül ÜniversiteBüy üy Doku ku Büyükşehir a Mühendisleri ü endisleri Odas İzmir Şubesi u esi birat Müh üh Şub ub si ve İnşaat k eliğiyle 5 Kasm 2011’de başlayan a an a ve Balçolikt kt başlay ay likteliğiyle Sefe f rihisar fe a ilçelerinin tamamn ar tam a am am a n kapsayan kap a say ap a an ay a va ile Seferihisar a stoğu env n an ant nteri çalşmas halen sür ürm rmekt k edir. ap nv ür kt yap yap envanteri sürmektedir. Kocaeli depreminin ert r esinde 2000 ylnda rt ertesinde r ikt k e 20’den fazla f zla ilde 595 sayl a l olumu birl rl kt fa say ay olum um İzmir ile birlikte hük hü ükü küm ümler içeren kararnameyle kar a ar ar arn rnam a eyle binalarda binalar a da Yap ar Yap a ap lu hükümler u gulam a as başlatld a ld ve yine ayn ayn yn yl uy am başlat at ay Denetimi uygulamas ürü rür üryür ür Anayasa Mahkemesi’nde iptal edilerek yürürlük ükt ük kten kaldrld. lükten sonr n ak nr a i yl ise bugün ü de yürürlükte ün yür yü ürü rür ürlük ükt ük kte olan a an Bir sonraki Kar a ar ar arn rnam a eye göre daha dah a a sorunlu ah soru run ru unlu 4708 say a l ay ve Kararnameye sayl Yap a Denetimi hak ap akk ak kknda Kan anu an nun un çerçevesinde İzYap hakknda Kanun u du un d ğu 19 pilot ilde binalar aar mir’in de içinde bulun bulunduğu binalara ld. Uzun u deneme sür ü eciyle zada denetim başlat at un ür başlatld. süreciyle a kay ayb ybedilmesinin yan a nda soru run unlar a n giderilman an ay an ru ar kaybedilmesinin yannda sorunlarn a am a am a ş, yoğun u bürokrasi ü okr k asi işlemleri sağlan an un bür ür kr mesi sağlanamamş, yap a larn yerinde denetlenmesinin önüne ap önün ü e geçün yaplarn a 2011’de tüm tüm üm Türkiye’ye ürk rkiye’ye yaygna gnak tü Tür ür yay ay miştir. 1 Ocak a denetimi; önümüzdeki aylarda yap ap laştrlan yap HÜLYA ALTUN İMO İzmir İzmir Şube Şu be Yönetim Yönetim Kurulu K ur ul u İMO SSekreter ekreter Üyesi ekr Üyes yesi 1 7 Ağustos 1999 Körfe Körfez f z depreminin fe ü demimiz üzerinden 13 yl geçti. Gün ün Gündemimiz a veren, can a ve yine depremler, yine hasar ar an ayb ybna yol açan a ykc k c depremler… mal kay ay an yk k kaybna d şündü d ren, kayglandran dü dü Bizleri esas düşündüren, yap a stokumuz… ap stoku k muz… Düzensiz, ku ise depremler değil, mevcut yap yap a stokumuz ap stoku k muz elbette bir anda ku sağlksz ve güvensiz bu yap oluşmad. Ülkemiz siyasi ve ekonomik nedenlerle, uzun a bilim i sel ve tekn k ik i veri r lerd rde den yoksun u plan anl nlam a a ve im iimar a yllar ar im kn ri rd un an ar bilimsel teknik verilerden planlama ffaaliyetleri fa aliyetleri ile afetler afe f tler ülkesi haline getirildi. İster merk fe r erk merkezi, ister yerel olsun, tüm iktidarlar kendilerine ksa vadeü ler geliştirm r iş, gün ünü nü ku kkurtaran urt rtar a an a eylemlere yönelmiş, li çözüm üm rm ün ur çözümler geliştirmiş, günü sayfa ffada ancak o günün çözüm gibi ortaya Devamı 2. sayfada TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Dünyann etkin deprem kuşaklarndan biri üzerinde bulunan ülkemizde birçok yerleşim merkezi, sanayi kuruluşlar, barajlar ve insanlarmzn büyük bir ksm deprem riski ile karş karşyadr. Son yetmiş yl içinde büyük depremler yaşayan insanmz ve ülkemiz, maddi ve manevi olarak büyük kayplara uğramştr. Gönül istemez ama, bundan sonra da depremden uzakta durmak mümkün olmayacaktr. Depremi kadercilik anlayş ile değil, bilimsel olarak karşlamaya hazrlanmak bu konuda yaplacak en doğru hareket olacaktr. Deprem sonrasnda hasar gören binalarda yaplan incelemelerde hep ayn hata ve ihmallerin belirlenmiş olmas, sanki depremle inatlaşma yaplyormuş düşün- cesine götürüyor bizleri. Ya da kaderciliğe. Konu ile ilgisi olmayan insanlar bile artk depremde betonarme binalarda oluşan hasarlarn nedenlerini sralayabilmektedir. Peki, bu inat niye, mühendislik hizmeti almamak niye. Yönetmelik ve şartnamelere uymamak niye. D ünyada tüm büyük şehirlerde bina yapılacak yerler azalınca bina yüksekliky e olyl leri artmaktadır. Bu şehrimizde de böyl böyle muştur. Öncelikle Öncelikl k e Bostanlıda başlayan yükkl yılılmaktadır. Son yapılılıar giderek şehrin diğer bölgelerine yayılmaktadır. yayı yı sek yapılar zamanlarda özelikle yeni kent merkezi olarak imara açılan esk salhane alh lhan a e bölgesi ile iman a arkasındaki r asın ı dak aki ki bölümde yoğunluğu y ğunluğu çok sal al ili e liman lilim ark rk ın ak yo ki ve yüksekliği serbest olması nedeni ile yeni yüksek yapılar yalmak akt ktadır. Yapıl lmak akt kta olan a bin i al a ar 44 kat ve vveya a olan a pılılılm ılılm an in ya yapıl ılıacak ak an pılmaktadır. Yapılmakta binalar yapılacak 50 kat hatta 55 katlı binalar tasarlanmaktadır. Bu binaların yüksekliğini düşündüğünüzde 132m.,150m. veya 165m. gisayfa ffada bi yükseklikler karsımıza çıkmaktadır. Devamı 3. sayfada D EPREM SENARYOLARI Mevcut yönetmeliklere uygun olarak yaplmş ve mühendislik hizmeti almş olan betonarme binalar ile usulüne uygun yaplmş olan yğma binalar, depremi hasarsz ya da az hasarla geçiştirmektedirler. Ancak krsal kesimlerde ve büyük kentlerin varoşlarndaki yaplardan çok aznn yönetmelik ve şartnamelere uygun olduğu ve çoğunun mühendislik hizmeti almamş olduğu ve dolaysyla bu yaplarn deprem ve sel basknlar sonrasnda büyük hasar gördüğü de gözler önündedir. Bunlarn yan sra, kentsel yerleşim ve sanayi bölgelerinde depremin oluşturacağ tehlikelerin önceden belirlenmesi riskin azaltlmasnda büyük önem taşmaktadr. Bu amaçla hazrlanacak olan mikro bölge- lendirme haritalarnda, deprem kuvveti ve yer hareketi parametrelerinin ulaşacağ seviyelerin belirlenmesi, depremden kaynaklanacak svlaşma, toprak kaymalar vb gibi etkilerin snrlarnn çizilmesi, yaplmas gereken önemli çalşmalarn başnda gelmektedir. Bu haritalar ayn zamanda kentsel arazi kullanm planlarnn ve deprem senaryolarnn hazrlanmas için de esas teşkil ederler. Deprem mühendisliği alanndaki bilgi seviyeleri ile ünlenen ve övünen Japonlar bile 1995 Kobe depreminde büyük kayplara uğramşlar, ancak deprem sonrasnda nerede hata yaptklar konusunda ciddi çalşmalarda bulunmuşlar, geçen yl olan o büyük depremi hasarsz atlatmşlar ancak bu kez de, önceden düşünüp önlem almş olmalarna rağmen Tsunami nedeniyle büyük kayplar vermişlerdir. Afete karş hiçbir çalşma yapmadan oturmak felaket getirir. Sürekli çalşmak ve yeni çözümler üretmek gerekir. Çünkü doğal afetler çok karmaşk problem gibidir. Sürekli yenileşmeyi çalşmay gerektirir. Söz konusu olan deprem Devamı 3. sayfada C M Y B Eylül 2012 - 166 NECATİ ATICI İnş. İnş. Yük. Yük ük. Müh. Müh. TMMOB T MMOB İnş. MM İnş. Müh. Müh. Odası Müh Odası Meslekiçi M esleki kiçi Eğitim Eğitim Kurulu Kurul ulu lu Üyesi Üyes yesi ADER DEĞİL BİLİM Prof. Dr. YILDIRIM ERTUTAR 8 a an a yasa değihazrlan an Meclise getirilmek üzere hazrlanan şikliği taslağna göre radikal değişikliklere uğrayacak a , bu kez de yap ak yap a denetimi yani ap yan a i teknik an tekn k ik hizkn yacak, a i şirket r et yaplanmas a lan anm nmas yaklaşmnn a laşmnn yaticar ar şirk rk yap ap an yak ak met; ticari oldu d kça göz ard edilecektir. TOKİ’nin du nnda oldukça yaplarn inşa ettiği yap a larn özel yasa ile denetim dş tu ap ttu-ttulmas, lmas, Kamu binalarnn yap a denetim kap ap a saap tu yap kapsan am a as, özelleştirm r e yasasyla veya yamna alnm nm rm alnmamas, özelleştirme a lan yap a lar vb vvb.. özel dü ddü-banc yatrmlarla yap ap ap yaplan yaplar n cu önemli bir yap nu a stoğu mü ap m ühenüh zenlemeler sonu sonucu yap mühendislik denetiminden uzak a tu ak ttutulmuştur. utu ut tulmu m ştu mu tur tu ur. Merk r ezi rk Merkezi a ar a lar a na son olar a ak a nü nnüfuf yönetimin bu siyasi kar ar ar ar fu kararlarna olarak su 5000’i aşmay a an ay a belediyelerde 500 m2.’nin alaşmayan tndaki a i yaplarn a lar a n da yap a denetim yasas kapsam a sam a tndak ak yap ap ar yap ap kap ap am dşna alnmasyla yaplan a lan çok sayda binann yap ap ü enliği sorgulanr üv sorgulan a r hale gelmiştir. an deprem güv güvenliği a Denetim uygulamasna başlanlan ilk ap Yap Yap yllarda önemli bir hatada başvuran tüm mümeslekt k eki ylna kt hendis ve mimarlara yalnzca meslekteki baklarak denetçi belgesi verilmesiydi. Oysaki tur uru rulup u mesleki oluştu tu up mesleki yeterlilik kstaslar oluşturulup eğitim ve snama yöntemiyle belgelendirilme f da sayfada fa yaplmalyd. Öngörülen Devamı 3. sayfa C MY B YAPI DENETİMİNDEN BEKLENTİMİZ KALMADI ü 17 Ağus13 yl önce bugün ün a ihinde 20.000’den tos 1999 tar ar tarihinde ffazla fa zla insanmz yitirdiğimiz 7,4 büyüklüğündeki Kocaeli ü geün depremini yaşadk. Bugün ride brak akt ak ktğmz bu sür ü ede bir ür braktğmz sürede d ğum umu muz gerdeprem ülkesi oldu du um olduğumuz çeğiyle ve tü ttüm m yaşamsal dea alan a lar a mzda ğerleriyle yaşam am an ar alanlarmzda n lerimizde deprem riski ve kent nt kentlerimizde u an a toplum u olar a ak a neler yap a tk? Yap a altnda bulun un um ar ap ap bulunan olarak yaptk? Yapa mz doğru r ve yeterlimi? Kent n lerimiz bektklar ar ru nt tklarmz Kentlerimiz a hazr? 17 Ağuslenen olas depremine ne kadar ar a mzn insan an tos‘ta ve diğer depremlerde binlerce insanmzn ayb yb bizlerin, siyasi ikt k idar a lar a n ve yerel yönekay ay kt ar ar kayb iktidarlarn ffelaketten a ett t en gerekli dersleri almasna timlerin bu fe lak ak tt d mu m du neden oldu mu?? a acağmz gerçekçi sorgulam a alar a la eksikleYap ap am ar Yapacağmz sorgulamalarla a alar a mzn tespiti ve yapmamz a mam a z gerehat at ar yap ap am rimiz ve hatalarmzn k iğine dair elde edegerekt kt kenlerin neler olmas gerektiğine a tlar arl rla bilimin yol gösteri r ciliğinde ulayan an ar ri ceğimiz yantlarla göstericiliğinde hayata şacağmz ak aaklc lc değerlendirm r eler hay rm a at ay a a geçiredeğerlendirmeler uuygulamalara a alar a a şk tu ttutacaktr. utacak akt ktr. ceğimiz uy gulam am ar ut ak ürk rkiye’nin yü yyüzde üyü yük üklük ükt kte olaTür ür zde 92’si çeşitli büy üy ük Türkiye’nin büyüklükte a ş kar a şyadr. Bu bilecek deprem tehlikesi ile kar ar ar karş karşyadr. ddurumda uru rum umda birinci safh f ada binalar a n taşyc sistem du ur fh ar safhada binalarn a m ve stat a ik hesap a lar a nn yap a lar a ak a proj o etasar ar at ap ar ap ar oj tasarm statik hesaplarnn yaplarak projef a olar a ak a yap a lan a prolendirilmesinde, ikinci safh fh ar ap an safha olarak yaplan jenin şan ant an ntiyede uy uuygulanmasnda gulan anm an nmasnda ve üçün ü cü olaün şantiyede üçüncü a da ilk iki aşam a an a n kam amu musal denetiminin yaak am am rak aşamann kamusal plmasnda gerekli inşaat a mühendisliği at müh mü ühendisliği hizmetini güv ü enli yaplar üv yap a lar ap a için zoru ar run ru unludu dur du ur. almas güvenli zorunludur. İZMİR’DE YÜKSEK YAPI GERÇEĞİ İİnşaat nşaat at Mühendisi Mühendisi / İİMO MO İzmir İzmir ŞŞubesi ubesi B ub Başkanı aşkanı KAMU YARARININ ÜSTÜNLÜĞÜ.... AYHAN EMEKLİ Aliağa Standı Şubeden Buca Standı Gaziemir Standı Balçova Standı Üçyol Standı Konak Standı Alsancak Standı Karşıyaka Standı Bornova Standı İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 9 Şubeden İzmir Vali Yardımcısı ile Görüşme 25 Temmuz 2012 Şubemiz ve TMMOB İzmir İKK tarafından gerçekleştirilecek olan etkinliklerle ilgili bilgi vermek ve gerekli başvurularda bulunmak üzere İzmir Vali Yardımcısı Sayın Mustafa Aydın Şube Yönetim Kurulu üyelerimiz tarafından ziyaret edildi. Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Toplantısı 26 Temmuz 2012 Şubemiz Afet Komisyonumuz ve Yönetim Kurulumuzun İzmir’deki kentsel dönüşüm uygulamalarıyla ilgili bilgi alması amacıyla Şube Konferans Salonumuzda gerçekleştirilen toplantıda Harita Mühendisi Fatma Kocabaş Coşan tarafından uygulanmış projeler hakkında bir sunum yapıldı. bir dünya ve Türkiye mümkündür` diyoruz. Mücadele ruhumuzun bizlere kattığı güvenle bu inanca sahip çıkıyoruz. Artık kimsenin ölmediği, bombalardan ve silahlardan temizlenmiş bir ülke, bir dünya istiyoruz.” dendi. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı 5 Eylül 2012 TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu toplantısı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Yönetim Kurulu Üyesi İrfan İnan ile TMMOB Denetleme Kurulu Üyesi Kirami Kılınç`ın katılımıyla 5 Eylül 2012 tarihinde Ziraat Mühendisleri Odası Şube Lokali`nde gerçekleştirildi. Toplantıya Şube Başkanımız Ayhan Emekli ile Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Hülya Altun katıldılar. İKK çalışmaları ve önümüzdeki döneme ilişkin eylem programının değerlendirildiği toplantıya TMMOB`ye bağlı odaların İzmir şubelerinin temsilcileri katıldı. 81. İzmir Enternasyonal Fuarı Standımız 31 Ağustos - 9 Eylül 2012 31 Ağustos - 9 Eylül 2012 tarihlerinde düzenlenen 81. İzmir Enternasyonal Fuarı’na TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak katıldık. On gün boyunca süren Fuar’da standımıza ilgi oldukça yoğundu. Şapka, düdük ve Şubemiz ajandalarını dağıtarak yine Şubemiz tarafından hazırlanan deprem broşürüyle halkımızı bilgilendirirken yaptığımız anket çalışmasıyla İnşaat Mühendislerinin ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın önemini anlattık. Standımızda ayrıca Afet sonrası toplanma bölgelerini gösterir haritalarla vatandaşlara bilgi verdik. 81. İzmir Enternasyonal Fuarı’nda Stant çalışmamızda yer alan üyelerimize ve öğrenci üyelerimize yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür ederiz. TMMOB, KESK ve DİSK`ten Barış İçin Mücadele Çağrısı 31 Ağustos 2012 TMMOB İzmir İKK, KESK İzmir Şubeler Platformu ve DİSK Ege Bölge Temsilciliği, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla bir basın toplantısı düzenledi. İKK Sözcüsü Ferdan Çiftçi tarafından yapılan açıklamada “Bizler, ‘Barış içinde 10 Eylül 2012 - 166 4+4+4 Protestosu 11 Eylül 2012 4+4+4 Sistemi karşı 11 Eylül 2012 tarihinde Basmane Meydanı`nda KESK, DİSK, TMMOB üyeleri buluştu. TMMOB İzmir İKK ve DİSK tarafından da desteklenen eylem Konak Meydanı`nda yapılan basın açıklamasıyla son buldu. 15 Eylül 2012 tarihinde Ankara`da gerçekleştirecek eyleme çağrı niteliğinde yapılan açıklamada; `4+4+4 sistemi eğitim sisteminin ticarileştirilmesi, dinselleştirilmesi ve kamusal eğitimin tasfiye edilmesi anlamına gelmektedir` denildi. Şubeden 12 Eylül Askeri Darbesinin Yıldönümünde TMMOB, KESK ve DİSK’den Kitlesel Basın Açıklaması 12 Eylül 2012 Konak YKM önünde toplanan TMMOB, KESK, DİSK ve çeşitli parti ve demokratik kitle örgütü üyeleri sloganlarla AKP İzmir İl Başkanlığı`na yürüdü. Burada TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sözcüsü Ferdan Çiftçi tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Şehitleri Caddesi girişinde toplanarak sloganlarla cadde boyunca bir meşaleli yürüyüş gerçekleştirdi. Etkinlikte TMMOB İzmir İKK Dönem Sözcüsü Ferdan Çiftçi tarafından okunan basın açıklaması Bültenimizin TMMOB İzmir İKK’den bölümünde yer almaktadır. Çiğli Kentsel Dönüşüm Konferansı 13 Eylül 2012 Aleviyol Kültür Derneği Güzeltepe Şubesi tarafından düzenlenen Halk Şenliği kapsamında yapılan “Kentsel Dönüşüm” konulu panele Şube Başkanımız Ayhan Emekli konuşmacı olarak katıldı. Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı Eğitimi 20-21 Eylül 2012 Şubemizde gerçekleştirilen, Şubemiz Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı Eğitmenleri Soner Bilge ve Elçin Oray Karadeniz’in eğitmen olarak katıldığı iki günlük eğitime 25 meslektaşımız katılarak eğitim sonrası yapılan sınav sonucunda EKB Uzmanı olmaya hak kazandı. Engelsizmir Toplantısı 13 Eylül 2012 2013 yılında İzmir’de düzenlenecek olan ve Şube olarak Danışma Kurulunda yer aldığımız Uluslararası Engelilerin Kentsel Sorunları ve Çözümleri konulu ENGELSİZMİR Kongresinin hazırlık toplantısına katıldık. TMMOB İzmir İKK Kentsel Dönüşüm Komisyonu Toplantısı 13 Eylül 2012 Ekim ayında düzenlenecek olan Mimarlık Mühendislik haftası kapsamındake Kentsel Dönüşüm konulu etkinliklerin planlanması amacıyla Şehir Plancıları Odası’nda yapılan toplantıya ŞubeYönetim Kurulu Sekreter üyemiz Hülya Altun katıldı. TMMOB Mimar Mühendis ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü 19 Eylül 2012 TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu bileşenleri, TMMOB tarihinde önemli bir yere sahip olan 19 Eylül 1979 bir günlük iş bırakma eyleminin yıldönümüne denk gelen “TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü”nde “Mesleğimize, Halkımıza, Ülkemize Sahip Çıkıyoruz” sloganıyla Alsancak Kıbrıs İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu 26 Eylül 2012 Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nde yapılan TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu toplantısına Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Hülya Altun ile üyemiz Şefika Seyhan Has Katıldı. İZOTAŞ Ürün Tanıtım Semineri 27 Eylül 2012 Şubemiz Konferans Salonunda gerçekleşen seminerde Molümer ve İzoleser yalıtım ürünleri tanıtıldı. Eylül 2012 - 166 11 Şubeden 17 AĞUSTOS 2011 TARİHLİ ANKET SONUÇLARI Derleyenler: İnş. Müh Abdullah İNCİR, İnş. Müh. Eyüp KAVUNCUBAŞI Düzenleyen Kurum Düzenlenme Tarihi Konu Denek Sayısı Değerlendirilen Denek Soru Sayısı Anket Noktası Denek İlçe Sayısı Yöntem : İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi : 17 Ağustos 2012 : Marmara Depremi , İzmir ve İzmirliler : 1064 : 1064 : 14 :9 :8 : Yüz Yüze Görüşme ANKET YAPILAN NOKTALAR ve ANKET SAYILARI İLÇE KONAK K.YAKA BORN. MERKEZ BORN. METRO BUCA G.EMİR BALÇ. ÜÇYOL ALSANCAK TOPLAM KATILIMCI SAYISI 169 67 170 113 202 40 108 128 67 1064 ANKETE KATILANLARIN İLÇELERE GÖRE DAĞILIMI İLÇE KONAK KARŞIYAKA K.BAĞLAR BORNOVA BUCA BAYRAKLI BALÇOVA DİĞER TOPLAM KATILIMCI SAYISI 156 92 111 193 234 55 122 101 1064 SORU 3: Oturduğunuz binanın kaç yaşında olduğunu biliyor musunuz? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % 0-5 8 3 8 17 14 5 6 18 79 7,54% 6 - 10 4 3 7 27 24 3 4 14 86 8,21% 11 - 15 10 9 14 20 31 8 18 16 126 12,02% 16 - 20 16 13 26 42 48 10 9 10 174 16,60% 21 + 96 42 45 50 99 21 76 21 450 42,94% Bilmiyor 17 21 10 31 17 8 9 20 133 12,69% SORU 4: Konut alırken veya kiralarken neye dikkat ediyorsunuz? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Konum 55 44 53 79 78 24 48 42 423 31,54% Dış Gör. 19 20 7 26 18 4 12 14 120 8,95% Zemin 67 39 47 72 79 22 34 34 394 29,38% Proje 56 40 31 73 91 27 46 40 404 30,13% 12 Eylül 2012 - 166 Şubeden SORU 5: ‘’Deprem’’ dendiğinde ilk aklınıza gelen kurum hangisidir? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Kandilli 12 17 16 27 20 3 9 19 123 13,25% Bakanlık 0 1 6 1 6 0 2 1 17 1,83% İMO 8 6 4 5 8 1 6 3 41 4,42% JFMO 1 0 1 3 1 0 1 0 7 0,75% Üniversite 1 1 0 1 0 0 0 0 3 0,32% Belediye 10 1 10 12 13 1 3 3 53 5,71% Kızılay 47 18 19 34 79 13 50 25 285 30,71% AKUT 46 30 35 36 54 23 39 27 290 31,25% Diğer 17 8 8 23 30 5 6 12 109 11,75% SORU 6: İzmir’in 1. Derece Deprem Bölgesi olduğunu biliyor musunuz? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Evet 129 84 96 158 204 46 114 77 908 85,58% Hayır 26 7 16 33 32 8 8 23 153 14,42% SORU 7: Oturduğunuz evin depreme dayanıklı olduğunu düşünüyor musunuz? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Evet 77 40 63 94 85 24 54 56 493 46,12% Hayır 46 38 29 57 70 16 46 25 327 30,59% Fikir yok 32 14 22 40 80 14 22 25 249 23,29% SORU 8: Evinizin depreme dayanıklı olup olmadığını İnşaat Mühendisine kontrol ettirdiniz mi? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Hayır 130 78 90 151 209 37 103 74 872 82,42% Evet 25 13 22 39 25 16 19 27 186 17,58% SORU 9: İnşaat Mühendisinin verdiği hizmetten ne anlıyorsunuz? (Birden çok seçenek işaretlenebilir.) SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Proje 19 6 10 33 26 5 11 11 121 10,94% Denetim 14 10 19 38 54 10 23 16 184 16,64% Yapım 20 14 20 33 42 11 32 21 193 17,45% Hepsi 107 65 67 94 124 30 59 62 608 54,97% İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 13 Şubeden SORU 10: Yaşı ya da başka nedenlerle depreme dayanıksız yapıların güçlendirilmesinin çok pahalı olmadığını biliyor musunuz? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Evet 53 37 40 65 77 23 41 34 370 36,38% Hayır 95 48 69 112 157 31 76 59 647 63,62% SORU 11: Yapınızı güçlendirmeniz gerektiğinde müracaat edeceğiniz kişinin İnşaat Mühendisi olması gerektiğini biliyor musunuz? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Evet 110 66 85 120 203 43 88 65 780 77,08% Hayır 34 18 25 55 31 10 30 29 232 22,92% SORU 12: ‘’Deprem’’ ile ilgili olan aşağıdaki kurumlardan aklınıza gelen ilk üç kurumu sıralayınız. SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Kandilli 75 55 62 96 79 34 49 52 502 18,49% Bakanlık 10 12 14 23 23 0 9 10 101 3,72% İMO 41 27 37 46 52 11 35 28 277 10,20% JFMO 16 16 16 22 29 4 14 16 133 4,90% Üniversite 12 6 2 9 11 0 3 10 53 1,95% Belediye 49 17 35 62 107 11 45 25 351 12,93% Kızılay 81 43 63 100 111 37 91 50 576 21,22% AKUT 101 59 75 89 123 40 74 58 619 22,80% Diğer 5 6 4 12 58 1 7 10 103 3,79% SORU 13: Deprem olduğunda dışarı çıkma gibi bir şansınız olmasa evin içinde nereye sığınırsınız? SEÇENEK İLÇELER KONAK K.YAKA K.BAĞ BOR BUCA BAY. BALÇ DİĞER TOPLAM % Masa altı 25 15 19 44 49 10 40 22 224 20,16% Kanepe 11 9 8 16 27 1 13 6 91 8,19% Kapı Kiri 65 22 41 59 56 20 39 36 338 30,42% Hayat Ü 58 43 48 72 75 24 37 36 393 35,37% Hiçbir ye 7 0 3 9 39 2 3 2 65 5,85% 14. Deprem ve binanızla ilgili ençok hangi konuyu/konuları öğrenmek isterdiniz? - Binalarının depreme dayanıklı olup olmadığı, dayanıklı değilse neler yapılması gerektiği, -İzmir’in genel zemin yapısını ve bu bağlamda yaşadıkları semtlerin durumunu, -İzmir’deki büyük depreme yol açabilecek aktif fay hatlarının bulunduğu bölgeler, -İzmir’de 7 den büyük deprem olabilir mi, olursa hasar ne kadar büyük olur? 14 Eylül 2012 - 166 Şubeden -Kent planlamasında fay hatlarının ne kadar dikkate alındığı, -Depremlerin önceden bilinmesi konusunda yapılan çalışmaların ne aşamada olduğunu, erken uyarı sistemi kurulması ve yaygınlaştırılması sağlanamaz mı? -Meslek Odaları tarafından Deprem Bilgilendirme Toplantıları düzenlenemez mi? -Afet eğitim etkinliklerinin, kentimizde yaşayan yabancı uyruklularda dikkate alınarak farklı dillerde yapılamaz mı? -Deprem öncesinde, deprem anında ve deprem sonrasında neler yapılması gerektiği konusunda daha yaygın eğitim çalışmaları yapılamaz mı; TV’ler de ‘’Kamu Spotu’’ uygulaması başlatılarak sürekliliği sağlanamaz mı? -Deprem sırasında kaçmak için merdivenler ne kadar güvenlidir? -Deprem sırasında hayat üçgeni oluşturan alanların işe yaramayacağı söyleniyor, doğrusu nedir? -Deprem anında ev dışında olduğumuzda neler yapmalıyız? -Doğalgaz kullanımının yaygınlaşması deprem sonrası yangın ve zehirlenme riskini artırmaz mı; hangi tedbirler alınmıştır? -Deprem sonrasında iletişim nasıl sağlanacak; İzmir’in nüfusu dikkate alındığında beslenme ve barınma ihtiyaçları karşılanabilecek mi? -Depremlerin yol açtığı büyük maddi ve manevi kayıpların gerçek sorumlularının kimler olduğu ve bunlardan neden hesap sorulmadığı; yasal mevzuatımızın neden yetersiz olduğu; -Deprem öncesinde, deprem anında ve deprem sonrasında hangi kurumların ne gibi görev ve sorumlulukları olduğunu; bu anlamda personel ve donanım olarak hazırlıklıları ne düzeydedir? Acil durumlarda bu kurumlara nasıl ulaşabilirim? -Afetlerle ilgili mahalle, ilçe ve il bazında halkın ve kamunun örgütlülüğü ne düzeydedir; yeterli midir? -Bakanlıkların ve belediyelerin, deprem başta olmak üzere afetler için ayırdıkları bütçeleri yeterli mi? -Deprem sonrasında sağlıklı bir tahliye işleminin neden gerçekleştirilemediğini, -Deprem sonrası toplanma alanlarının daha yaygın bir şekilde duyurulması için; muhtarlıklara, okullara, kamu binalarına, çok sayıda kişinin çalıştığı büyük işyerlerine ve semtlerin önemli noktalarına, bu alanları gösterir haritaların asılması sağlanamaz mı? -Deprem Sigortası (DASK) uygulaması ne oranda başarılı oldu? -İnşaatlarda kullanılan betonun ve demirin kalitesine ne kadar güvenebiliriz; yeterli denetim yapılıyor mu? Yapı Denetim Şirketlerini de denetleyen bir sistemin kurulmasına ihtiyaç var mı? -Bir binanın ömrünün, yıpranma üzerinde ne kadar etkili olduğunu ve dayanıklılığını kaç yılda bir kontrol ettirmek gerektiğini, -Binamı güçlendirmek istediğimde nasıl bir yol izlemem gerektiğini; binaların güçlendirme masrafının ne kadar olacağı konusunda bir fiyat tarifesi çıkarılmasını, İzmir’deki yapı stoğunun durumu nedir? Özellikle eski binaların yarattığı risk nedir? -Bina yapımında, Dünyadaki teknolojik gelişmenin neresindeyiz? -Kentsel Dönüşüm konusunda toplantı ve açıklamalar yapılıyor ancak halk yeterince bilgilendirilmiyor, -Kentsel Dönüşümde binaların depreme dayanıklı olup olmadıklarını hangi kuruluşlar tespit edecek ,bu uygulama ne zaman başlayacak? -15 yaşından büyük binaların, Marmara Depreminden sonra yapıldıkları için depreme dayanıklı olmadıkları doğru mu, yıkılmaları gerekiyor mu, risk nedir? İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 15 Şubeden AÇIKLAMALAR: -17 Ağustos günü yapılan anket çalışmalarından hedeflenen; İzmir ili sınırlarında yaşayan yurttaşlarımızın, deprem başta olmak üzere, afetler konusunda bilgi ve duyarlılık düzeyini ölçmektir. Bazı sorularda, katılımcılara soru sorarken aynı zamanda eğitici bilgilerin verilmesi de amaçlanmıştır. Deprem ve binanızla ilgili en çok hangi konuyu/konuları öğrenmek isterdiniz’’ şeklindeki açık uçlu soruyla, uygulama süresini dikkate alarak ankette yer vermediğimiz konularda, katılımcıların bilgilenme talepleri öğrenilmiştir. Ankette sorulan soruların yanıtlarıyla, katılımcıların açık uçlu soruyla öğrenmek istedikleri birlikte değerlendirilerek, bir yargıya varılmaya çalışılmıştır. -Bu anketin sonuçları, 2010 ve 2011 Yıllarında yapılan anket çalışmalarından elde edilen verilerle birlikte değerlendirilmiştir. yanılması olduğunu göstermektedir. Daha doğrusu, deprem öncesi ve deprem sırasında yapılacaklardan çok, deprem sonrasına odaklanmış yanlış bir afet bilinci geliştiği izlenimini uyandırmaktadır. AMAÇ: -Konut alırken veya kiralarken dikkat edilen hususlarda, % 40 oranında ‘’konumu’’ ve ‘’dış görünüşü’’ seçeneklerinin işaretlenmesi, deprem riskinin hala yeterince gözetilmediğine işaret etmektedir. ’’Zemin’’ tercihinde bulunan yaklaşık %30’luk kesim ise, sağlam zemin=sağlam bina bilgisinden hareketle bu seçeneği işaretlemiştir. Toplamdan %30’luk bir kesim ‘’yapıyı projelendirenlerin ve inşa edenlerin teknik yeterliliğine’’ doğru tercihini seçmiştir. Güvenli Yapı kavramının doğru anlatılması konusunda ciddi eksiklikler olduğunu görülmektedir. İzmir, yalnız ülkemizin değil, Dünyanın en yüksek risk taşıyan deprem bölgelerinden birisidir. Bu nedenlerle her kişi, kurum ve kuruluşun, duyarlı, bilinçli, yetkin ve etkin olma görev ve sorumluluğu bulunmaktadır. TMMOB ve İnşaat Mühendisleri Odası, genelde tüm afetler ve özelde deprem konusunda, teknik ve eğitsel çalışmalarını yurt çapında etkin bir şekilde yürütmektedir. İMO İzmir Şubesi ,ilimizin afet risk durumunu da dikkate alarak bu konudaki çalışmalarını en yoğun biçimde ve çok yönlü olarak sürdürmektedir. Ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerine de etkin destek vermektedir. Şubemiz tarafından her yılın 17 Ağustos gününde, Marmara Depreminin yıldönümü nedeniyle halkın katılımına açık kitlesel etkinlikler düzenlenmekte ve halkın afet bilincinin artmasına yardımcı olunmaktadır. 17 Ağustos 2012 günü, kentimizin en işlek 9 ayrı noktasında kurulan standlarda, ‘’halkımızın depreme duyarlığı ve bilgilenme düzeyini’’ ölçen anket çalışması yapılmıştır. TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER: -Ankete ilgi ve katılımın her geçen sene artmaktadır. Kentsel Dönüşüm bağlamında, deprem riskinin sürekli konuşulur olması ilginin artmasına yardımcı olmuştur. Buna rağmen hedeflediğimiz seviyede olduğu söylenemez. Ancak katılımdaki artış oranı, kısa sürede istenilen düzeye gelineceğinin işaretleri olarak değerlendirilebilir. -Deprem denilince ilk akla gelen kurumlar sıralaması yine değişmemiştir. Kızılay, AKUT, Kandilli ilk sıralarda yer almıştır. Bakanlığın ve yerel yönetimlerin sıralamada çok gerilerde kalması, deprem konusunda bir algı 16 Eylül 2012 - 166 Katılımcıların %86’lık büyük ekseriyeti, İzmir’in 1.derecede deprem bölgesi olduğunu bilmektedir. %54’lük bir kesim de binalarının depreme dayanıklı olmadığını düşünmektedir. Bu iki tespite rağmen katılımcıların %83’ü binalarını inşaat mühendisine kontrol ettirmediği gibi, %23’lük bir katılımcı ise binalarının depreme dayanıklı olup olmadığını tespitinde ve gerekirse güçlendirme yapılması konusunda başvurması gereken meslek disiplinin inşaat mühendisleri olduğunu bilmemektedir. Bu sonucun ortaya çıkmasında %64’lük bir kesimin binaların güçlendirilmesinin pahalı bir iş olduğunu düşünmesinin büyük etkisi olduğu değerlendirilebilir. Mesleğimizin faaliyet alanlarının toplumumuz tarafından yeterli bilinirlik düzeyinde olduğu söylenebilse de , özellikle kentsel dönüşüm ve yapıların güçlendirilmesi konularında etkin bir tanıtım ihtiyacı gözardı edilmemelidir. Deprem anında yapılması gerekenler konusunda hala yeterli ve doğru bilgilendirmenin yapılamadığı, ciddi eğitim eksikliği olduğu görülmektedir. Açık uçlu olarak sorulan; ‘’DEPREM VE BİNANIZLA İLGİLİ ENÇOK HANGİ KONUYU/KONULARI ÖĞRENMEK İSTERDİNİZ’’ sorusuna verilen yanıtlar; daha çok deprem sonrasına odaklanan faaliyetleri kapsamaktadır. Şubeden 43. DÖNEM İŞYERİ TEMSİLCİLİĞİ SEÇİMLERİMİZ 43. Dönem başında başladığımız İşyeri Temsilciliği seçimlerimize yaz aylarında da devam ettik. Seçim yapılan İşyerlerinde İşyeri Temsilcisi ve Temsilci Yardımcısı seçilen üyelerimizi kutlar, Şubemiz çalışmalarına verecekleri katkılardan dolayı teşekkür ederiz. Ege Üniversitesi Yapı İşleri Müdürlüğü (25.07.2012) Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü (27.07.2012) İller Bankası İzmir Bölge Müdürlüğü (30.07.2012) Türk Telekom İzmir İl Müdürlüğü (30.07.2012) Güzelbahçe Belediyesi (02.08.2012) İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (02.08.2012) İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 17 Şubeden KURUM ADI TEMSİLCİ TEMSİLCİ YARDIMCISI SEÇİM TARİHİ DURKAN ÇINAR ANDAY AKDEMİR 18.05.2012 ALPER MURAT ÖZDAĞ HAKAN YANIK 18.05.2012 İZSU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ DİDEM USLU DİDEM AYDIN ÖNER HARUN SEÇKİN MEHMET KURAK MERVE GÜL YAPICI RIFAT YENİGÜL SEDEF ŞİMŞİR 21.05.2012 İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ONUR AÇIK ALİ NAKKİ DOĞAN SİBEL TATAR 21.05.2012 BATI ANADOLU ÇİMENTO SAN. A.Ş OKAN AYGÜN SERCAN AÇAN 23.05.2012 ULAŞTIRMA 3. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ SERKAN BELEN BİLGE KAHRAMAN 25.05.2012 MELEK MÜGE TEVRİZCİ SİBEL DÖNMEZ 25.05.2012 BAYRAKLI BELEDİYESİ ERTUĞRUL ERSAN SİBEL BAĞIRSAKÇILAR 28.05.2012 BORNOVA BELEDİYESİ MAHMUT YİĞİT TÜM M. VOLKAN YILDIRIR R. ERSİN CAMBAZ 30.05.2012 İZMİR İL ÖZEL İDARESİ ASLI KARAARSLAN KERİM ÇOLTU 06.06.2012 BESİM ÜNER HAKAN ÖZEL OSMAN FEHMİ SARIHAN TANJU MALLI 06.06.2012 ERGUN SAKARTEPE KEREM BOĞAN M. ERHAN YARAR 09.06.2012 KARABAĞLAR BELEDİYESİ SERPİL GÖRMÜŞ ALİ OĞUZ FIRAT YAVUZ 09.06.2012 EGE ÜNİVERSİTESİ İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ TAYLAN GÜNAY PELİN ÖNELÇİN 13.06.2012 K. ABİDİN ÖZTÜRK EKREM AYDIN 13.07.2012 S. UĞUR KELEŞ DORUK AYGÖKÇE SERKAN AŞÇIOĞLU 13.07.2012 ERHAN DURSUN GÜL BORAN PELİN YORGANCIOĞLU 13.07.2012 SERPİL AKÇAY NERMİN ÖZTORUN ÖZLEM KOÇ 25.07.2012 KARAYOLLARI 2. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ BARAN DEMİR ÇELİK ALİ KURAR ZEYNEP TOPÇUOĞLU 27.07.2012 İLLER BANKASI İZMİR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ SÜLEYMAN ÖZMEN AYKUT AFYONCU FUAT BÜYÜKABALI 30.07.2012 İZMİR TELEKOM MÜDÜRLÜĞÜ HASAN DOĞRAR M. MURAT ŞAHİN MURAT MARIM 30.07.2012 İYTE ÖZGÜR EĞİLMEZ GÜNEŞ KARAKAYA 02.08.2012 GÖKHAN AKIN ERAY METE 02.08.2012 T.C.D.D 3. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ İZBETON A.Ş İZMİR RÖLÖVE VE ANITLAR MÜDÜRLÜĞÜ DSİ 2. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ GAZİEMİR BELEDİYESİ DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YAPI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ KARŞIYAKA BELEDİYESİ ÇİĞLİ BELEDİYESİ EGE ÜNİVERSİTESİ YAPI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÜZELBAHÇE BELEDİYESİ 18 Eylül 2012 - 166 Şubeden İLÇE İLÇE TEMSİLCİSİ ALİAĞA HÜSEYİN DAMCIDAĞ BERGAMA MUSTAFA GÜLENÇ ÇEŞME SEMA KARADAĞ DİKİLİ AZAM ZİYA GÜÇ MENEMEN ZİYA İLKER ÖNCÜ İLÇE TEMSİLCİ YARDIMCISI YİĞİT BAĞDER ADEM ERDEM İSMAİL HALİL AKAY ÇAĞLAR GÜMÜRÇİNLER ERKAN KARADAĞ KAAN ÖZKAN SEZGİN ÇETİN EMRE ERDOĞAN AHMET DEMİRTAŞ ORHAN EVREN EMİN VURUŞANER ÖDEMİŞ UFUK AYKOL HASAN GÜRGEN M.BÜLENT AKCA ŞEVKET HASIRCI ALİ RIZA BÖLÜK SELÇUK HALİL DÜZTAŞ ERKAN SÖZLÜ NESİMİ EYÜP CENGİZ VOLKAN TABAK BURAK ALP ERSEN TİRE TÜRKER PEŞTEMALCIOĞLU HAKKI KIRLI HALİL ELPEZE MEHMET ÇAPKAN URLA RAŞİT DUR İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr BARIŞ SABANCI CAN GÜLER Eylül 2012 - 166 19 Şubeden 20 Eylül 2012 - 166 Şubeden İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 21 Şubeden 22 Eylül 2012 - 166 Şubeden KAYBETTİKLERİMİZ Üyemiz Nejat ERYİĞİT 27 Ağustos 2012 tarhinde vefat etmiştir Üyemiz Altan BAKOĞLU 20 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Halil ALTIOK 29 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyelerimizin ailelerine, dostlarına ve meslektaşlarımıza başsağlığı diliyoruz. Üyemiz Yılmaz ERSOY ve Mehmet BAYZİT’in kayınbabaları Hasan METE 25 Temmuz 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Erdoğan KIVIRCIKOĞLU’nun annesi Behice KIVIRCIKOĞLU 27 Temmuz 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Ahmet KERVAN’ ın babaannesi Üyemiz Süleyman Sırrı KERVAN’ın annesi Zeliha KERVAN 1 Ağustos 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Metin POLAT’ın babası Beşir POLAT 3 Ağustos 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Akın KAZANÇOĞLU’nun kayınvalidesi Türkan ESENKAN 22 Ağustos 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Ulaş SUNGÜNEŞ’in babası Nebi SUNGÜNEŞ 03 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Buket BERBER’in kayınvalidesi Havva BERBER 11 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz İlker YÜKSEL’in babaannesi Fitnat YÜKSEL 12 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyemiz Fatoş ÖZDAL’ın dedesi Hasan YILDIRIM 18 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir. Üyelerimizin ailelerine, dostlarına ve meslektaşlarımıza başsağlığı diliyoruz. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 23 Şubeden TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012’DE YAYINLANAN YASA VE YÖNETMELİKLER 1. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından: Enerji Verimliliği Hizmetlerini Yürütecek Kurum Ve Kuruluşlara Yetki Belgesi Verilmesi Hakkında Tebliğ (Sıra No: 2012/4) (25 Temmuz 2012 Tarih ve 28364 S. R.G) 2. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/Eec) Kapsamında, Yapı Malzemelerinin Yangına Tepki Sınıflarına, Yapı Elemanlarının Yangına Dayanıklılığına, Çatı Ve Çatı Kaplamalarının Dış Yangın Performansına Dair Tebliğ (Tebliğ No: Mhg/2012-05) (25 Temmuz 2012 Tarih ve 28364 s. R.G) 3. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/Eec) Ve Yapı Malzemelerinin Tabi Olacağı Kriterler Hakkında Yönetmelik Kapsamındaki Yapı Malzemelerinin Tabi Lacakları Uygunluk Teyit Sistemleri Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: Mhg/2012-04) (26 Temmuz 2012 Tarih ve 28365 s. R.G) 4. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (31 Temmuz 2012 Tarih ve 28370 s. R.G) 5. Kültür ve Turizm Bakanlığından: Koruma, Uygulama Ve Denetim Büroları, Proje Büroları İle Eğitim Birimlerinin Kuruluş, İzin, Çalışma Usul Ve Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (3 Ağustos 2012 Tarih ve 28373 s. R.G) 6. Kültür ve Turizm Bakanlığından: İLKE KARARI Toplantı No. ve Tarihi : 5 17/7/2012 Toplantı Yeri Karar No. ve Tarihi: 52 ANKARA 17/7/2012 Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu İlke Kararı (3 Ağustos 2012 Tarih ve 28373 s. R.G) “Çaybaşi Yenimahalle Kentsel Dönüşüm Ve Gelişim Proje Alani” Ilan Edilmesi Hakkinda Karar (5 Ağustos 2012 T, 28375 S. R.G. ) 9. Bilim, Sanayi Ve Teknoloji Bakanlığından: Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (8 Ağustos 2012 T, 28378 S. R.G.) 10. Kamu İhale Kurumundan: Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (13 Ağustos 2012 T, 28383 S. R.G.) 11. Kamu İhale Kurumundan: Tebliğ Kamu İhale Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (13 Ağustos 2012 T, 28383 S. R.G. ) 12. İçişleri Bakanlığından: Tebliğ Yapı Ruhsatı Ve Yapı Kullanma İzin Belgesi Kullanılmasına İlişkin Mecburi Standard Tebliği (15 Ağustos 2012 T, 28385 s. R.G.) 13. Başbakanlıktan Genelge: Kuzey Marmara (3. Boğaz Köprüsü Dahil) Otoyolu Projesi. Genelge 2012/18 (23 Ağustos 2012 T, 28390 S. R.G.) 14. Orman Genel Müdürlüğünden: Ağaçlandırma Yönetmeliği (23 Ağustos 2012 T, 28390 S. R.G.) 15. Bakanlar Kurulu Kararı - İzmir İli, Karabağlar İlçesinde Bulunan Bazı Alanların “Uzundere Mahallesi Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” İlan Edilmesi Hakkında Karar (9 Eylül 2012 T, 28406 S. R.G.) 7. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği (4 Ağustos 2012 Tarih ve 28374 s. R.G) 16. Kültür ve Turizm Bakanlığından: Kültür Ve Tabiat Varlıklarıyla İlgili Olarak Yapılacak Araştırma, Sondaj Ve Kazılar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (11 Eylül 2012 T, 28408 S. R.G.) 8. Bakanlar Kurulu Kararı - İzmir İli, Gaziemir İlçesinde Bulunan Bazı Alanların “Aktepe Ve Emrez Mahalleleri Kentsel Dönüşüm Ve Gelişim Proje Alanı” İlan Edilmesi Hakkında Karar 2012/3435 17. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: Dönüşüm Projeleri Özel Hesabı Gelir, Harcama, Kredi Ve Kaynak Aktarımı Yönetmeliği (13 Eylül 2012 T, 28410 S. R.G.) - İzmir İli, Bayındır İlçesi Necati Uza, Yenice Ve Hatay Mahallelerinde Bulunan Bazı Alanların Kentsel Dönüşüm Ve Gelişim Proje Alanı İlan Edilmesi Hakkında Karar 2012/3436 18. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin Ve Lisanslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.) - Izmir Ili, Torbali Ilçesinde Bulunan Bazi Alanlarin Alanin 24 Eylül 2012 - 166 Şubeden 19. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından: Kıyı Tesislerine İşletme İzni Verilmesine İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.) 23. İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği’nin Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (7 Ağustos 2012 Tarihli Yenigün Gazetesi’nde Yayımlanmıştır) 20. İçişleri Bakanlığından: Şehir İçi Yollar - Kaldırım Ve Yaya Geçitlerinde Ulaşılabilirlik İçin Yapısal Önlemler Ve İşaretlemelerin Tasarım Kuralları İle İlgili Tebliğ (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.) 24. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından: Enerji Verimliliği Eğitim Ve Sertifikalandırma Faaliyetleri Hakkında Tebliğ (SIRA NO: 2012/5) (18 Eylül 2012 T, 28415 s. R.G.) 21. İçişleri Bakanlığından: Şehir İçi Yollar - Yaya Yolu Ve Yaya Bölgeleri Tasarım Kuralları İle İlgili Tebliğ (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.) 25. Bakanlar Kurulu Kararları (10 Ekim 2012 Tarih ve 28437 s. R.G.) • İzm�r İl�, Konak İlçes�nde Bulunan Alanın Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı İlan Edilmesi Hakkında Karar -2012/3704 • İzm�r İl�, Karşıyaka İlçes�, Örnekköy Mahalles�nde Bulunan Alanın Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı İlan Edilmesi Hakkında Karar -2012/3705 22. İçişleri Bakanlığından: Şehir İçi Yollar - Yaya Kaldırımlarındaki Koruyucu Engeller İçin Tasarım Kuralları İle İlgili Tebliğ (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.) Kendilerini kutlar, ömür boyu mutluluklar dileriz İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 25 İMO’dan İMO: YAPIM İŞLERİ İHALELERİNDE “ZORUNLU” MÜHENDİS İSTİHDAMI KALDIRILIYOR Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle yapım işinde ihaleye girecek firmaların sürekli mühendis çalıştırma zorunluluğunun ortadan kaldırılmasına ilişkin 29 Ağustos 2012 tarihinde İMO Yönetim Kurulu tarafından yapılan basın açıklaması. AKP iktidarı döneminde çalışma hayatı, yasal olarak yeniden düzenlenmektedir. İş yasalarının katılığından dem vurarak çalışanı değil işletmeyi koruyan bir anlayışla hazırlanan yeni yasal düzenlemeler çalışma hayatının çalışan aleyhine daha da katılaşmasına neden olmakta ve satır aralarında güvence getiren hükümler yok edilmektedir. Güvence sağlama gerekçesi ile kamuoyuna sunulan, ancak sonuçları itibariyle daha güvencesiz bir konuma karşılık gelen bu düzenlemeler, çalışanları “insanca bir yaşam için çalışma”dan “hangi iş olursa olsun çalışma”ya mahkûm etmektedir. Siyasi iktidar “ustalık dönemi”nde mesleğimizi ve çalışma alanlarımızı tahrip eden önemli yasal düzenlemeler yapmıştır. Son olarak 13 Ağustos 2012 tarihinde çıkarılan ve 01 Eylül 2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan bir düzenleme ile “Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği” değiştirilmiş ve yapım işinde ihaleye girecek olan firmaların sürekli mühendis çalıştırma zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Yönetmelik değişikliği ile, ihaleye girecek firmanın ekonomik ve mali yeterlilikleri yanında, teknik anlamda da yeterliliğinin değerlendirilmesi için istenen ‘anahtar teknik personel` belgesi zorunluluğu kaldırılarak, bir yandan firmanın yapım işlerinde iş bitirme konusunda teknik yeterliliği sorgulanılır hale getirilirken, bir yandan da işsizler ordusuna yeni meslektaşlarımızın katılımının önü açılmıştır. İşe devam edebilme şansına sahip olabilenler açısından ise mühendis emeğinin değersizleşmesi ve istihdamının da geçici hatta kiralanabilir bir niteliğe dönüşmesinin yeni zeminleri ortaya çıkmıştır. Söz konusu değişiklik ile, yasaya aykırı bir şekilde mühendisler açısından yeni bir hak kaybına neden olurken, aynı zamanda teknik yeterliliği ve niteliği son derece önemli bir meslek alanı olan mühendislik alanını niteliksizleştirmektedir. Bu değişiklikle ortaya çıkan diğer bir sonuç ise, teknik yeterliliği bilinemeyen bir firmanın yapacağı bir yapının “kullanıcılar için ne kadar güvenli olacağı” sorusudur. İşletilmek istenen bu süreç, güvencesiz mühendislerin yanı sıra güvensiz yapılara da neden olacaktır. Bu anlamda, mesleğimizin ve istihdam alanlarımızın daraltılması, bizler için olduğu kadar tüm toplum için de risk oluşturmaktadır. Unutulmamalıdır ki; bu zamana kadar ülkemizde meydana gelen felaketler sonucu yaşanan acıların çok büyük bir kısmı, yeterli mühendislik hizmeti almamış yapılardan kaynaklı olarak ortaya çıkmakta ve bu durum birçok insanımızın canına mal olmaktadır. 26 Eylül 2012 - 166 Sorumlu yöneticilere sesleniyoruz, Bilim ve tekniğe aykırı çalışma yürütmek beyhude bir çabadır. Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler derhal iptal edilmeli, teknik eleman istihdamını ve niteliğini artırıcı önlemler getirilmelidir. İMO Yönetim Kurulu ODAMIZ KAMU İHALE KURUMU İLE ANAHTAR TEKNİK PERSONEL SORUNUNU GÖRÜŞTÜ Odamız Yönetim Kurulu Üyelerinden oluşan bir heyet, 10 Eylül 2012 Pazartesi günü Kamu İhale Kurumu (KİK) Başkanı Mahmut Gürses`i makamında ziyaret etti. İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Levent Darı, İMO Ankara Şube Başkanı Selim Tulumtaş ve İMO Genel Sekreter Yardımcısı Gülsüm Sönmez`in katıldığı ziyarette,1 Eylül tarihinde yürürlüğe giren”Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile kaldırılan anahtar teknik personel çalıştırma zorunluğuna ilişkin hükümlerin meslektaşlara ve kamuya vereceği zararlar üzerine görüş alış verişinde bulunuldu. Taner Yüzgeç, KİK tarafından yürütülen çalışmaların ve kurum kararlarının inşaat mühendisliğini ve inşaat mühendislerinin örgütü olan İnşaat Mühendisleri Odası`nı çok yakından ilgilendirdiğini, dolayısıyla iki kurum arasında diyaloğa ve görüşmelere büyük önem verdiklerini kaydetti. Firmaların yapım işleri ihalelerine katılımlarında önemli ve gerekli bir koşul olan “Bünyelerinde Anahtar Teknik Personel Bulundurma” zorunluluğunun ortadan kaldırılmış olması ile Müteahhitliğin kurumsallaşamayacağını, mühendislerin hak kaybına uğrayacağını, yapı güvenliği ve Kamu çıkarları açısından bu kararın olumsuz sonuçlar doğuracağını belirten Yüzgeç, Yönetmelik değişikliğinin tekrar gözden geçirilmesini istedi ve bu konu da yapılacak çalışmalara kurum olarak her türlü katkıyı sunmaya hazır olduklarını da kaydetti. Mahmut Gürses ise bundan sonraki çalışmalarında İMO ile görüş alışverişinde bulunmaya özen göstereceklerini vurguladı. TMMOB’den MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILARI TMMOB’NİN BELİRLEDİĞİ ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA ÇALIŞTIRILAMAYACAK 31 Temmuz 2012 Mühendis, mimar ve şehir plancıları artık TMMOB tarafından belirlenen asgari ücretin altında çalıştırılamayacak. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının düşük ücretle çalıştırılmaları ve alınan ücretin Sosyal Güvenlik Kurumu’na eksik bildirilmesinin önüne geçmek için Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği arasında protokol imzalandı. TMMOB‘de 31 Temmuz 2012 tarihinde gerçekleştirilen imza töreninde protokol TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel Müdür Vekili Cüneyt Olgaç tarafından imzalandı. Törene TMMOB II. Başkanı Züber Akgöl, Yürütme Kurulu Üyeleri H. Can Doğan, Ayşe Işık Ezer ve TMMOB Hukuk Danışmanı Nurten Çağlar Yakış ile SGK Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Dairesi‘nden Yakup Süngü ve Sosyal Güvenlik Uzmanı Abdulkadir Kulu katıldı. Protokole göre, TMMOB her yıl mühendislik, mimarlık ve şehir planlama alanlarında meslek icra eden disiplinlere ilişkin asgari ücret seviyesi belirleyerek Sosyal Güvenlik Kurumu‘na bildirecek. Mühendis, mimar ve şehir plancıları belirlenen asgari ücretin altında çalıştırılamayacak. Sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakan kayıt dışı istihdam ve emeklilik haklarının eksik tesisine etki eden ücretlerin SGK‘ya eksik bildirimini önlemek amacıyla imzalanan protokolle mühendis, mimar ve şehir plancıların sosyal güvenlik haklarının ihlal edilmesinin önüne geçilmiş olacak. İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 27 TMMOB’den DİSK, KESK, TMMOB, TTB: ŞİMDİ SAVAŞ KARŞITLARININ SESİNİ BİRLEŞTİRME ZAMANIDIR DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla ortak bir basın açıklaması yaptı. Alman faşizminin Polonya‘yı işgal etmesi ile başlayan, ardında milyonlarca ölü, milyonlarca yaralı, acı ve gözyaşı bırakan insanlık tarihinin en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşlarından biri olan İkinci Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı‘nın başladığı günü unutmamak, barış çığlığımızı en yüksek sesimiz ile haykırmak için, 1 Eylül Dünya Barış Günü‘nde alanlara çıkıyoruz. Paylaşım savaşlarının kirli tarihi bugün de ne yazık ki aynı vahşeti ile devam etmektedir. ABD emperyalizminin başını çektiği dünyanın egemenleri, enerji kaynaklarına ve yollarına hakim olma hırslarını ve saldırganlıklarını, “özgürlük ve demokrasi” sözcüklerinin ardına gizleyerek, Ortadoğu‘yu kan gölüne çevirmeye devam etmektedirler. Emperyalizmin hegemonya savaşının parçası olarak gelişen bu saldırılar Irak, Libya ve Afganistan‘dan sonra bugün Suriye üzerinden devam etmekte, etnik ve dini farklılıklar körüklenerek halklar birbirine düşman edilmekte, ülkelerin ve halkların tarihi, gelecekleri ve bir arada yaşama umutları yok edilmektedir. Suriye‘nin kaderinin Suriye halklarının elinden alınmaya çalışıldığı bu süreçte AKP ise, emperyalist müdahalenin taşeronluğuna soyunup Suriye için demokrasi nutukları çekmeye devam etmektedir. Suriye‘ye demokrasi getirilmesini bu kadar önemsediğini söyleyen AKP‘nin Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar gibi krallık-şeyhlikle yönetilen ülkelerle hangi zeminde yan yana gelerek Suriye‘ye karşı yürütülen operasyonların merkezinde yer aldığını bu halka anlatması gerekmektedir. Türkiye‘yi emperyalist müdahalelerin maşası değil, barışın ve kardeşliğin savunucusu ve mücadelecisi haline getirmek hepimizin görevidir. Bölgede ve dünyada barış, kardeşlik ve özgürce bir arada yaşamı savunmak için, şimdi her zamankinden daha fazla mücadeleye ihtiyaç vardır. Daha güçlü bir barış çağrısını seslendirmek, emperyalizme karşı halkların birlikte mücadelesini büyütebilmek için, her türlü emperyalist ilişkilerin tasfiye edildiği, tam bağımsız ve özgür bir Türkiye çığlığımızı yükseltmenin şimdi tam zamanıdır. Otuz yılı aşkın bir süredir on binlerce insanımızın ölümüne sebep olan Kürt sorununda girilen yeni evre, kaygılarımızı her gün artırmaktadır. Ülkemizde yıllardır devam ettirilen otoriter, baskıcı, tekleştirici, antidemokratik devlet anlayış, bugün AKP‘nin sivil otoritesi eşliğinde Kürt halkının özgürlük alanının gittikçe 28 Eylül 2012 - 166 daralmasına neden olmaktadır. Kürtlerin demokratik hak taleplerini yok sayan AKP, askeri ve siyasi operasyonlarla çatışma zeminlerini güçlendirmekte, barış umutlarını her geçen gün biraz daha tüketmektedir. Barışçıl ve demokratik çözüm için somut adımların atılmaması şiddet ve ölümlerin sürmesine neden olmaktadır. Ölümler barış umudunu tüketmekte, halkların kalbinde onarılmaz yaraları derinleştirmektedir. Şimdi bu yaraları barış çığlığına dönüştürme zamanıdır. Kürt halkının temel taleplerini karşılayarak toplumsal bir barışı kurmak yerine çatışmayı ve şiddeti esas kılan yaklaşımın çıkmaz sokak olduğu görülmelidir. Özlemimiz, kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, üzerinde eşit haklara sahip yurttaşlar olarak yaşayacağımız, demokratikleşmeye yönelik çözümlerin benimsendiği, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Türkiye özlemidir. Bugün Kürtlere karşı dayatılan baskı ve sindirme politikaları ile barışın önüne kurulan engeller, halkların arasındaki barış ve kardeşliğe kurulmuş barikatlardır. Şimdi diyalog ve çözüm zamanıdır. Artık sözler değil, ölümler son bulmalıdır. Bugün gerçek bir barış iradesi, ancak nefret tohumları yerine kardeşlik duygularını pekiştirerek, ırkçı-şoven kışkırtmalara karşı anti-emperyalist dayanışmayı ve bir arada yaşam zeminlerini güçlendirerek sağlanabilecektir. Bu topraklarda gerçek bir barışı tesis etmek, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin yeniden inşası ile mümkündür. Gerici güçlerin farklı etnik ve mezheplere yönelik tehditlerini arttırmasına göz yuman, nefret siyasetini yeniden ve yeniden üreten, insanlık suçlarını görmezden gelen, katliamlara izin veren bir iktidar, ardında acı ve gözyaşından başka bir eser bırakamayacaktır. Unutulmamalıdır ki, toplumsal yaşamın içerisinde, halkların arasında kurulamayan barış hiçbir yerde kurulamaz. 12 Eylül zihniyetinin pençesinde, mesnetsiz iddialarla milletvekillerini, belediye başkanlarını, parti başkanlarını, sendikacıları, gazetecileri, aydınları ve öğrencileri, kendi kurduğu rejime muhalefet eden herkesi cezaevlerine mahkum eden AKP hükümetine sesleniyoruz: Bu çığlık özgürlük ve adalet isteyenlerin çığlığıdır. Artık Yeter! “Demokrasi” adı altında dayatılan baskı düzenini değil, demokratik hak ve özgürlüklerimizi istiyoruz. Artık ifade vermek değil, ifade etmek istiyoruz. TMMOB’den Bizler, “barış içinde bir dünya ve Türkiye mümkündür” diyoruz. Mücadele ruhumuzun bizlere kattığı güvenle bu inanca sahip çıkıyoruz. Artık kimsenin ölmediği, bombalardan ve silahlardan temizlenmiş bir ülke, bir dünya istiyoruz. Çağrımız, toplumsal hayatın tüm noktalarında ülkemizde ve Ortadoğu bölgesinde barışı mümkün kılacak, bir arada yaşam duygularını güçlendirecek somut adımların artık derhal hayata geçirilmesi sorumluluğunu üzerinde taşıyan örgütlü, örgütsüz tüm insanlaradır. Evet, şimdi daha güçlü bir barış çağrısını seslendirme zamanıdır. Ülkede, bölgede ve dünyada barış için, kardeşlik ve özgürce bir arada yaşamak için, şimdi her zamankinden daha fazla mücadele zamanıdır. 1 Eylül‘de Türkiye‘de tüm savaş karşıtlarının seslerini birleştirme zamanıdır! 1 Eylül‘de Suriye‘ye emperyalist müdahaleye ve savaş tamtamlarına hayır deme, halkların kardeşliğini yüksek sesle hep birlikte haykırma zamanıdır! Bizler emek ve meslek örgütleri olarak, yapılabilinen tüm kentlerde, alanlarda ve meydanlarda savaş karşıtlarını birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz. DİSK-KESK-TMMOB-TTB DİSK-KESK-TMMOB-TTB: “ÇOCUKLARIMIZA, OKULLARIMIZA, EĞİTİME, GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!” KESK, DİSK, TMMOB, TTB, 4+4+4 kademeli eğitim sistemine karşı 15 Eylül’de gerçekleştirilecek mitinge çağrı yapmak amacıyla 9 Eylül 2012 Pazar günü Mülkiyeliler Birliği’nde bir basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul, Eğitim-Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Metin Ebetürk, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Merkez Konsey Genel Sekreteri Bayazıt İlhan katılırken, CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, ÖDP PM Üyesi Haydar İlker, BDP Ankara İl Eşbaşkanı Ahmet Aday, Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut ile KESK ve DİSK‘e bağlı sendikaların yöneticileri de destek verdi. “Irkçı, gerici, piyasacı 4+4+4‘e karşı çocuklarımıza, okullarımıza, geleceğimize sahip çıkıyoruz” başlığıyla yapılan toplantıda KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul dört örgüt adına basın açıklamasını okudu. Başbakan‘ın “dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” sözlerini hatırlatan Tombul, bu sistemi AKP‘nin yeni nesil oluşturma projesi olarak değerlendirdi. Çocuklarımıza, Okullarımıza, Eğitime, Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz! kanvekillerinin imzasıyla apar topar Meclis‘e sunduğu 4+4+4 düzenlemesinin daha teklif aşamasında, konunun asıl muhatapları olan sendikaları, eğitim alanında faaliyet yürüten kurum ve dernekleri, üniversiteleri ve diğer bilim çevrelerini sürecin dışına itmiş, kanun teklifini adeta “tekme tokat” meclisten geçirmiştir. Eğitim sisteminin top yekun bir dönüşüme tabi tutulmasının yanı sıra, AKP hükümetinin bu sürecin başından itibaren izlediği tutum ve davranışlar kendi ideolojik hedeflerini açıkça ortaya koymaktadır. Başta milyonlarca öğrenci olmak üzere, toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren 4+4+4 kademeli eğitim düzenlemesinin yasalaşması, başta eğitim sisteminin ticarileştirilmesi ve eğitimin dinselleştirilmesine ilişkin süreçlerin de en büyük adımları olarak bugün karşımızdadır. Bir yanı ile kamusal eğitimin tamamen tasfiye edilmesiyle eğitimin her kademesinin paralı hale getirilmesine neden olacak AKP hükümetinin, toplumun geniş kesiminin bütün itirazlarına rağmen yasalaştırarak yürürlüğe koyduğu 4+4+4 kademeli eğitim uygulaması, tüm sorunları ve geleceğimizi hedef alan tehditleri ile başlamaktadır. Başbakan‘ın önce “dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” açık beyanı ile somutlaşan AKP‘nin yeni nesil oluşturma projesi, kendi siyasal ve ideolojik amaçlarına uygun bir şekilde biçimlendirdiği 4+4+4 kademeli eğitim uygulaması eşliğinde bugün hızla hayata geçirilmektedir. Hatırlanacağı üzere, AKP hükümeti kendi grup baş- İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 29 TMMOB’den bu sistem, sermayenin bugünkü ihtiyaçları doğrultusunda çocuk emeği üzerindeki sömürüyü de kesintisiz hale getirmekte, daha küçük yaşlardan ucuz işgücüne taze kanlar katmayı hedeflemektedir. Diğer yandan ise 12 Eylül faşist darbesinin ürünü olan zorunlu din derslerini “seçmeli ders” kılıfı ile dayatarak ve eğitimin her kademesini imam hatipleştirerek, bu sömürüye karşı sessiz kalacak “dindar nesle” giden yolu da kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Kesintili hale getirdiği eğitim sürecinin her bir dört yılını sermayeye ve gericiliğe daha fazla teslim eden bu düzenleme, daha henüz zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik açıdan ilkokula hazır olmayan 5-5,5 yaşındaki çocuklarımızın zorla okullara gönderilmesine, okullarımızın dağıtılıp dönüştürülerek öğretmen ve öğrencilerimizin sürgün edilmesine ve velilerimizin paralı okul servislerine mahkum edilmesine neden olmaktadır. Anadilinde eğitim talebi yok sayılmakta, kız çocukları eve kapatılmakta, çocuk gelinlerin, dindar ve kindar nesillerin yetişmesine neden olan bu sistem, geleceğimiz olan çocuklarımızı ırkçı ve gerici bir eğitime maruz bırakmaktadır. Eğitim alanında, kamu yatırımlarının yıllardır yeterli oranda gerçekleştirilmemesi, eğitimde eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik adımların atılmaması gibi birikmiş pek çok sorunun var olduğu herkes tarafından bilinmekte ve eleştirilmektedir. Eğitimi gericileşmeye ve ticarileşmeye mahkum eden bu anlayış şimdi AKP‘nin 4+4+4 kademeli eğitim projesi ile daha da derinleşmekte, bu şekilde eğitim sermayenin ve cemaatlerin denetimine sunulmaktadır. Tüm bu sorunlarla birlikte yeni eğitim öğretim yılı büyük bir kaos ve karmaşa ile açılmaktadır. Hastane kapılarında daha oyun çağında olan 60-71 aylık çocuklarını okula göndermek istemeyen ailelerin yaşadığı rapor sıkıntısı, balık istifinde oturmak zorunda kalacak çocukları bekleyen kalabalık sınıflar ve okulların alt yapı ve fiziki yetersizliği gibi pek çok sorun hala çözümsüzlük içindedir. Ayrıca okulların dönüştürülmesi ile öğretmen ve öğrencilerin resmen sürgün edilmesi, yeni müfredat hazırlığının olmaması, 4+4+4 sonrasında çok sayıda öğretmenin “norm fazlası” haline gelmesi ve özellikle ortaokullarda ortaya çıkacak öğretmen ihtiyacı vb. sorunlar, 2012-2013 eğitim-öğretim yılının tam bir karmaşa ve kaos ortamında başlayacak oluşunu kaçınılmaz bir hale getirmektedir. Her konuda olduğu gibi kendine muhalif tüm kesimleri sindirmeye çalışan AKP‘nin, toplumun tüm kesimlerinin kaygısı haline gelen 4+4+4 düzenlemesini durdurmaya yönelik yürütülen mücadeleye karşı sergilediği tutum, bu geleneksel anlayışın sürdürmekte olduğunu da göstermektedir. Daha yasanın 30 Eylül 2012 - 166 çıkış sürecinde kendini belli eden ve bugün tam bir kaosa dönüşen durum, AKP‘nin temsil ettiği ideolojik kurgusunun dışında “yeni düzenleme” için hiçbir hazırlığının bulunmadığını ortaya koymuştur. Artan ve gittikçe toplumsallaşan tepkiler ve büyüyen sorunlarla beraber iyice köşeye sıkışan hükümetin kendisine yöneltilen bilimsel eleştiriler karşısındaki acizliği ise, bugünkü çaresizliğinin de boyutlarını sergilemektedir. İçine düştüğü bu durumdan ise her zaman başvurduğu takiyeler ile çıkmaya çalışmakta, kendisine karşı yükselen muhalif sesleri toplumda prim yapacağına inandığı kodlamalar üzerinden suçlamalarla susturmaya çalışmaktadır. Kendisine sözümüz, bu nafile çırpınışlardan sonuç alamayacağını artık biran önce görmeli, bu tutumdan derhal vazgeçmelidir. Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. AKP hükümetini bir kez daha uyarıyoruz, ailelerden, bilim insanlarından, sendikalardan ve toplumun diğer kesimlerinden yükselen tepkilere, eleştirilere ve önerilere artık kulaklarını tıkamasınlar. Aksi halde hükümet neden olduğu bu kaosun sorumluluğundan kurtulamayacaktır. Ve şunu unutmasınlar ki, bizler eğitimde 4+4+4 dayatmasına karşı, nasıl ki yasanın çıkış sürecinde mücadele ettiysek, bugün de geleceğimizi ipotek altına alan bu sistemi durdurmak için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bizler emek ve demokrasi güçleri olarak, çocuklarımızın geleceğini ipotek altına alan bu tehlikeye karşı, eğitimin ve geleceğimizin AKP hükümetinin içinde bulunduğu ideolojik hedeflere kurban edilmesine izin vermeyecek, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu mücadelede tüm anneleri, babaları, sadece eğitim alanında değil toplumsal yaşamın her alanında yaşanan gelişmelerden kaygı duyan herkesi, 4+4+4 eğitim sistemini durdurmaya; Eğitim Sen‘in 11 Eylül‘de yurdun dört bir yanından yürüyüş kollarıyla başlayacak, 15 Eylül‘de kitlesel bir mitinge dönüşecek eyleminde, 4+4+4 sisteminin gerici ve piyasacı dayatmalarına karşı kamusal, bilimsel, laik ve demokratik eğitim mücadelesinde sesimizi birlikte yükseltmeye davet ediyoruz. Bizler bu zorbalık ve dayatmaları ancak sokakları doldurarak ve sesimizi birleştirerek durdurabileceğimize inanıyor, mücadelemizin bu eylemden sonra da devam edeceğinin bilinmesini istiyoruz. Çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğine sahip çıkmak isteyen herkesi bu eylemde bizlerle birlikte alanlarda olmaya çağırıyoruz! DİSK-KESK-TMMOB-TTB TMMOB İKK’dan İZMİR’DE DE YAPI DENETİMİNDE KAMUSAL DENETİM ORTADAN KALDIRILMIŞ VE KURALSIZ SAĞLIKSIZ YAPILAŞMANIN ÖNÜ AÇILMIŞTIR Yapı denetiminde yapılan değişikler sonrasında İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin Temmuz toplantısında kabul edilen “İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği” hakkında TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu tarafından düzenlenen basın toplantısında sunulan metin. 8 Ağustos 2012 Değerli Basın mensupları, Hepimizin bildiği ve takip ettiği gibi 3 Nisan 2012 tarihinde Bürokrasinin Azaltılması ve İşlemlerin Basitleştirilmesine Yönelik, Başbakanlık, Bakanlıklar, Bazı Bağlı ve ilgili Kuruluşlar ve Üniversitelere ait 84 adet yönetmelikte değişiklik yapılmıştır. Değişiklik yapılan yönetmeliklerin arasında bina yapım ve denetim süreçlerini ilgilendiren Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği ile Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği çok dikkat çekmektedir. Bu değişikliğin ardından 14 Nisan’da bu iki yönetmelikte alelacele bir ikinci bir değişiklik daha gerçekleştirilmiştir. Yapılan ikinci değişiklikten torba yasalarda olduğu gibi asıl hedefin bu iki yönetmelik maddelerinde gizli olduğu, diğer değişikliklerin bu iki yönetmelikte yapılan değişiklikleri gizlemek amaçlı kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Yönetmeliklerde gerçekleştirilen değişikliklere bakıldığında asıl amacın yapı üretim sürecindeki meslek odalarının yapmış olduğu kamusal denetimin kaldırılması olduğu çok net görülmektedir. Yapılan bu mevzuat değişiklikleri ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan 25 Nisan 2012 tarihli Genelge ile Meslek Odaları yapı denetiminden uzaklaştırılmış, belediye bürokratları ve meslek odaları tehdit edilmeye başlanmıştır. Bu süreç devam ederken Başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz KOCAOĞLU olmak üzere diğer Belediye başkanları, Büyükşehir Belediyesi Meclis üyeleri ve İzmir Milletvekillerine konunun önemi aktarılmış ve Odaların bu sürecin dışında bırakılmasının yaratacağı sıkıntılar kendilerine anlatılmıştır. Ancak tüm bu çabalarımız karşılığını ne yazık ki bulmamış ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisinin Temmuz toplantısında kabul edilen “İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği’’ ile TMMOB’ye bağlı meslek odaları yalnız bırakılmış kuralsız yapılaşma ve rantın önü açılmıştır. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve meclisi hükümetin dayattığı halktan yana olmayan, halkın sağlıklı ve güvenli yapılarda oturma hakkını elinden alan politikalara teslim olmuştur. İzmirli belediyelerle meslek odalarının her türlü siyasi baskıya rağmen 1970’lerden bugünlere kurumsallaştırarak geliştirmiş olduğu kamusal denetim ortadan kaldırılmıştır. Bu değişikliklerle kazanan İzmir halkı değil yıllardır sürdürülen kamusal denetimden rahatsız olan rant çevreleridir. Burada bir taraftan halkın sağlıklı ve güvenli barınma hakkı elinden alınırken, bir yandan da 58 yıldır onurla mesleki demokratik kitle örgütü olmanın sorumluluklarını yerine getiren TMMOB ve bağlı odalarının üyeyle bağını kesmek ve muhalefet olarak görülen TMMOB’yi zayıflatmak gibi bir hedefin olduğu da çok açıktır. Buradan bir kez daha İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu’na ve Meclis üyelerine sesleniyoruz. Bilindiği gibi çağdaş demokrasilerde, aklın ve bilimin rehberliğinde karar süreçlerine toplumsal kesimlerin katılımı benimsenmekte, kentleşme ve yapılaşma politikalarında mesleki, bilimsel temelde meslek kuruluşları ile kapsamlı ve uzun soluklu programlar uygulanmaktadır. Kentlilerin yaşam kalitesine katkıda bulunacak planlı, güvenli ve sağlıklı kentleşmeyi sağlayabilecek en önemli demokratik araçlardan biri de katılımcılık ilkesidir. Yerel yönetimlere rehber niteliğinde yayınlanan Avrupa Kentsel Şartı’nın da tavsiyesi olan ve sosyal demokrat belediyeciliğin temel ilkesi de budur. Bir başka ifadeyle mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve onların üyesi oldukları kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları güvenli, sağlıklı kentsel gelişmenin vazgeçilemez aktörleridir. Ne yazık ki özetle belirttiğimiz ilkeler İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği değişikliğinde göz İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 31 TMMOB İKK’dan ardı edilmiş ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne bağlı mühendis, mimar ve şehir plancıları odaları ile İzmir Büyükşehir ve İlçe belediyelerinin işbirliğini öngören ve uzun yıllardır İzmir’de örnek bir şekilde başarı ile uygulanmakta olan mevcut yönetmelik içeriği değiştirilerek rantın ve kuralsız yapılaşmanın önü açılmıştır. Başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olmak üzere tüm meclis üyelerimizi bu yanlışlarından dönmeye, sosyal demokrat belediyeciliğin gereğini yapmaya çağırıyoruz. Daha önce de söyledik bir kez daha söylemeyi görev sayıyoruz. 1- Yapı denetimi kamusal bir denetimdir. TMMOB bu denetimin piyasalaştırılarak müteahhitlerin insafına bırakılmasına asla göz yummayacaktır. 2- TMMOB halkımızın can ve mal güvenliği konusunda uzmanlık alanlarına giren her konuda Anayasa’dan, yasalardan, kendi mevzuatından, bilimden ve teknolojiden aldığı güçle var olan bütün gücüyle sözünü söylemeye, halkımızın can ve mal güvenliğini, kent kimliğini ve kent kültürünü korumaya kararlıdır. 3- TMMOB meslek sorunlarının ülke sorunlarından ayrılmazlığı ilkesinden hareketle Genel ve Yerel Siyasi İktidarların kurum ve kuruluşları yok etme saldırıları da dahil anti demokratik tüm uygulamalara karşı durmaya, bunları deşifre etmeye, devam edecektir. 4- TMMOB Ülke yönetimine hakim kılmaya çalışılan daha fazla kar elde etmek uğruna insan yaşamının, can ve mal güvenliğinin, çevrenin, kent kültür ve kimliğinin yok sayıldığı, her şeyin talan edildiği baskıcı, otoriter faşist zihniyete asla ve asla boyun eğmeyecektir. 6- TMMOB, yerel yönetimin, meslek odalarının, halkın yok sayıldığı, siyasi ranttan başka amacı olmayan, kamu malının çarçur edildiği plansız, programsız, gecekondu statüsünde, “ben yaptım oldu” mantığıyla yapılan plan ve projelerle kentin talan edilmesine izin vermeyecektir. Kamuoyuna saygılarımızla. TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ İZMİR İL KOORDİNASYON KURULU BUGÜN 19 EYLÜL MESLEĞİMİZE, HALKIMIZA, ÜLKEMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ! TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü dolayısıyla TMMOB İzmir İKK tarafından Alsancak’ta yapılan meşaleli yürüyüş etkinliğinde okunan basın açıklaması metni. 19 Eylül 2012 Bugün 19 Eylül. Bugün; kendi sorunlarını ülkenin sorunlarından ayrı tutmayan mühendis, mimar ve şehir plancılarının “Birlik, Mücadele, Dayanışma” günü. Bundan 33 yıl önce, 19 Eylül 1979’da Sevgili Başkanımız Teoman Öztürk’ün çağrısıyla, TMMOB’nin çağrısıyla; mühendis, mimar ve şehir plancıları, insanca yaşam koşulları ve grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için ülke çapında bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının tarihe not düştükleri o büyük günün mücadele ve dayanışma ile özdeşleşmiş anlamını bugünün mücadelesi üzerinden geleceğe taşımak için, 19 Eylül’ü “TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü” olarak ilan edişimizin bugün ikinci yılındayız. 19 Eylül’ü yani dayanışma günümüzü, tarihsel anlamının yarattığı güzellikler üzerinden mesleğimiz, halkımız ve ülkemiz için kutlamayı çok ama çok isterdik. Ancak, gerek mesleğimizin ve meslek alanlarımızın gerekse ülkemizin ve halkımızın içinde bulunduğu durum bizleri kutlama yapmaktan alıkoymaktadır. 32 Eylül 2012 - 166 Emekten ve insandan yana olan her şey bugün bu ülkede emperyalizmin, piyasacılığın ve gericiliğin ablukası altındadır. Bu nedenle “TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü”nü “Mesleğimize, Halkımıza ve Ülkemize Sahip Çıkıyoruz” sloganı ile ülkenin dört bir yanında sokaklara taşımış bulunuyoruz. AKP iktidarı tarafından uygulanan neoliberal, faşizan politikalar mesleğimiz, halkımız ve ülkemizin içinde bulunduğu baskı ve sömürü koşullarını giderek ağırlaştırmaktadır. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Suriye’ye emperyalist müdahale girişimleri içerisinde ülkemize biçilen rol ve Kürt sorununda tırmandırılan şiddet ortamı geleceğimiz açısından daha karanlık günlerin bizleri beklediğini işaret etmektedir. Ülkemiz Ortadoğu’daki adı konmamış emperyalistler arası bölüşüm savaşının içerisine fiilen çekilmiş durumdadır. AKP iktidarı ile emperyalizme bağımlılık ilişkileri tarihimizde görülmemiş derecede güçlenmiş, aktif bir taşeronluk ilişkisi ile derinleşmiştir. Ortadoğu’da rejim değişikliklerinin sağlandığı eksene de tam uyum sağlayan AKP, ülkemizde de mezhepçi- TMMOB İKK’dan liği, ayrımcılığı körükleyerek toplumsal fayı germektedir. Emperyalizmin Suriye politikası kapsamında ülkemizin bir işgal üssü haline getirilmiş olduğu artık her kesim tarafından dillendirilmektedir. Hatay ilimiz, mülteci görünümü verilen ve işgal kuvvetlerinin, silahlı militanların barındığı, eğitim gördüğü, gizli servis ajanlarının cirit attığı kamplar ve gizli üsler aracılığı ile lojistik bir savaş merkezi haline getirilmiştir. Son günlerde gündeme getirilen “insani yardım hattı” ve “özel güvenlikli bölge” kılıfı ile iç savaş tırmandırılarak askeri bir müdahalenin kapısı aralanmak istenmektedir. AKP, Suriye politikası ile ülkemizi ve geleceğimizi büyük bir ateşin içine atmıştır. TMMOB’nin geleneği ve değerleri emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi verenlerin ellerinde şekil almıştır. Kimse bizden ülkemizin Suriye’nin emperyalist işgaline ortak edilmesine ve Hatay’da olup bitenlere sessiz kalmamızı beklememelidir. Bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları halkımızın ABD askeri, ülkemizin emperyalizmin üssü ve taşeronu olmasına izin vermeyecektir. Tüm kara propagandaya ve baskılara rağmen Suriye’de emperyalizmin işgaline karşı çıkacağımızı ve bağımsız bir Türkiye için halkımızla omuz omuza mücadele edeceğimizi emperyalizmin taşeronları ve işbirlikçileri çok iyi bilmelidir. Kürt sorununda gelinen durumu kaygı ile izlemekteyiz. Ülkemizde bir arada ve kardeşçe yaşama dair İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr beklentilerin imkânsız birer hayal ürünü olarak algılandığı bir atmosfer hâkim kılınmıştır. Patlayan her bomba, sıkılan her kurşun geleceğin kaybedilmesine, barış ve kardeşlik umutlarının yok olmasına yol açmaktadır. Yılların çözümsüzlüğü içerisinde şiddete dayalı politikalar ile içinden çıkılmaz bir hale getirilen Kürt sorunu acilen demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulmalıdır. TMMOB, kulakları sağır eden savaş çığırtkanlarına karşı ülkemize bahar gelene kadar Kürt sorununun çözümünde barışı ve bir arada kardeşçe yaşamı savunmaya devam edecektir. Öte yandan AKP, hiçbir bilimsel yanı olmayan 4+4+4 sistemi ile zorunlu eğitimi fiilen 4 yıla indirmiştir. 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim sistemi piyasaya açılırken, ihtiyaç duyulan işgücü ve itiraz etmeyen dindar bir nesil okullar aracılığı ile yaratılmış olacaktır. Ekonomik altyapıda sağlanan neoliberal dönüşüme eşlik edecek bir toplum yapısı oluşturulmak istendiği çok açıktır. Cemaatlerin toplumu biçimlendirmede oynadıkları rol 4+4+4 sistemi ile eğitim kurumuna verilmiştir. AKP iktidarı mühendislik mesleğini büyük oranda bitirmiştir ancak kendisi çok iyi “toplum mühendisliği” icra etmektedir. 4+4+4 sistemiyle okullar bir torna tezgâhı misali çocuklarımızı ucuz işgücü olarak dindar bir nesle dönüştürecektir. Çocuk işçilik ve çocuk gelinler yaygınlaşacaktır. Tek tip nesil yetişecek, sömürü ilişkileri biat ile gericiliğin baskısı altında sürdürülecektir. 4+4+4 sistemine karşı sürekli mücadele artık örgütümüzün önünde bir büyük görevdir. Eylül 2012 - 166 33 TMMOB İKK’dan Bugün ülkemizde ekonomi politikalarına yön veren neoliberal anlayış işsizliği, yoksulluğu büyütmekte, emek alanını esnek, serbest, güvencesiz bir hale getirerek sömürüyü derinleştirmektedir. Tüm işçiler ve emekçiler sermayenin gücü karşısında zayıflamış bir halde ucuz emek sömürüsüne tabi tutulmak istenmektedir. Ulusal İstihdam Stratejisi ve İş İlişkileri Kanunu Tasarısına bakıldığında bu durum tüm çıplaklığı ile görülmektedir. AKP iktidarı, 12 Eylül referandumu sonrası elde ettiği üstünlüğü muhalefeti ezme, yok etme yönünde kullanarak siyasal alanı adeta dikensiz gül bahçesine çevirmiştir. Sesini çıkaran cezaevine tıkılmış, ülkemiz bir açık cezaevine çevrilmiştir. Tayyip Erdoğan “Yargıya gerekenleri söyledik, yargı da gerekenleri yapıyor” sözleri ile yargıyı nasıl kontrol altına aldıklarını itiraf etmiştir. Bu sözler, “ileri demokrasi” denilen sistemin nasıl bir tek adam diktatörlüğü olduğunu, aslında baskının ve zorun bizzat kendisi olduğunu göstermeye yetmektedir. AKP, aynı bakış açısıyla TMMOB’ye de müdahale etmeye çalışıyor, idari yapıda KHK’lar ile gerçekleştirilen değişim içerisinde Birliğimiz de Bakanlığa bağlı bir kurum haline getirilmek isteniyor. AKP zihniyetinin teslim alamadığı Birliğimiz, KHK’lar ve bazı yönetmelikler yolu ile etkisizleştirilmeye, yetkisizleştirilmeye çalışılıyor, elleri kolları bağlanmak isteniyor. Ama bilinmelidir ki; yüreği insan sevgisi ile dolu olan TMMOB’nin kadroları her ne pahasına olursa olsun AKP’ye teslim olmayacak inanç ve kararlılıktadır. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek hayatları ve meslek alanlarında sorunlar çığ gibi büyümektedir. Mesleğimiz, piyasanın bir piyonu haline getirilerek kamusal yönü ve niteliği aşındırılmaktadır. Odalarımızın ve Birliğimizin kamusal yarar niteliğinde olan yetkileri elimizden alınarak piyasaya terk edilmekte, ticarileştirilmektedir. Son olarak AKP iktidarı tarafından ‘’Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’’ ve ‘’Planlı Alanlar tip İmar Yönetmeliği’’n de yapılan değişikliklerle odalarımızın kamusal denetimi ortadan kaldırılmak istenmiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi de yasallığın arkasına sığınarak İmar Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikle Mesleki Denetim zorunluluğunu ortadan kaldıra- 34 Eylül 2012 - 166 rak, kuralsız sağlıksız yapılaşmanın önünü açmıştır. Buna ilişkin yapılan eleştirileri hazmedemeyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz KOCAOĞLU’nun odaları gelir kaynakları kesildiği için eleştiri yapmakla suçlamıştır. Ayrıca son olarak Şirinyer Projesi ile ilgili olarak odalarımızın alışveriş mekanları ve ticari alan artışları üzerinden yaptıkları değerlendirme ve itirazları dedikodu olarak değerlendirmiştir. Sayın Aziz KOCAOĞLU, şunu iyi bilmelidir, TMMOB ve bağlı odaları bu ülkede 58 yıldır, tüm sözlerini halktan ve emekten yana, bilimi esas alan çerçevede söylemiştir ve söylemeye devam edecektir. TMMOB asla dedikodu yapmaz söylediklerini doğrudan söyler. TMMOB ve bağlı odalarında profesyonel çalışma yoktur, çalışmalarını özveri ve dayanışma ruhuyla yapar. Bu nedenle Sayın KOCAOĞLU TMMOB ile ilgili değerlendirme yaparken en az iki kez düşünmelidir. TMMOB bağlı odaları ve yönetici kadrolarına yapılacak haksız değerlendirme ve suçlamalar aynı şekilde karşılığını bulacaktır. Bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları bugün, 19 Eylül 2012’de ülkenin dört bir yanında sokakları doldurarak her yerden aynı sesi yükseltmektedir. Örgütümüze yönelik AKP saldırılarının ve baskının giderek arttığı, sömürünün derinleştiği, kardeşliğimizin dinamitlenerek iç savaş koşullarının geliştirildiği, emperyalizmin taşeronluğu ile ülkemizin bölgesel bir savaşın içine sokulduğu bir dönemde inatla, ısrarla söylüyoruz: “Mesleğimize, Halkımıza ve Ülkemize Sahip Çıkıyoruz! Sahip Çıkacağız!”. TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ İZMİR İL KOORDİNASYON KURULU İncelemeler ULAŞIM SİSTEMLERİNİN GÜVENLİK AÇISINDAN ANALİZİ Dilay YILDIRIM¹, Adem EREN2, Pınar MIZRAK ÖZFIRAT3 ¹Celal Bayar Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü ²İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü 3 Celal Bayar Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü Özet Geçmişten günümüze ülkelerin ve toplumların en önemli konularından biri ulaştırma sistemleri olmuştur. Ulaştırma sistemlerinde karşılaşılan sorunlar ülkelerin ekonomilerine büyük zararlar verebilmektedirler. Ulaştırma sistemlerinde meydana gelen sorunlardan biri de trafik kazalarıdır. Trafik kazaları yalnızca karayolu kapsamında değil, tüm ulaştırma türleri de göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Bu çalışma kapsamında karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu trafik güvenliği irdelenmiş ve inceleme yapılırken hipotez testi istatistik yönteminden yararlanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ulaştırma sistemleri, trafik güvenliği, hipotez testi 1. Giriş Ulaştırma sistemlerinin, çok sayıda sektörü içinde barındırması ve oldukça geniş bir kapsamlı olması sebebi ile oldukça karmaşık ve sorunlu bir yapıya sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ulaştırma sistemi, “insan ve yüklerin bir yerden başka bir yere iletimlerinin, istenen koşullara uygun, belirli ve iyi tanımlanmış bir biçimde sağlanması amacı ile bir araya getirilerek, işlevleri ve karşılıklı etkileşimleri organize edilen ilgili tüm fiziksel, sosyal, ekonomik ve kurumsal bileşenlerin bir araya gelmesi” olarak tanımlanabilir [1]. Ulaştırma sistemlerinde yaşanan sorunlar, ülkelerin ekonomilerine büyük çapta zarar vermektedir. Yaşanan sorunlardan biri de ulaştırma sistemlerinin trafik güvenliğidir. Trafik güvenliği, ulaşım yolu üzerinde seyreden trafiğin güvenli bir şekilde (ölüm, yaralanma ve maddi hasar olmaksızın) seyretmesinin ilgili tüm bileşenler tarafından sağlanmasıdır. Tüm dünya çapında yolcu ve yük taşımacılığı ulaşım türlerinin yalnızca biri ile yapılmamaktadır. Hemen her ülke karayolu, demiryolu, havayolu ulaştırma türlerinin yanında coğrafi konumuna göre denizyolu ulaştırması ve sıvı yük taşımacılığında da boru hatlarından faydalanmaktadır [2]. Bu durumda her ne kadar ülkemizde karayolu taşımacılığı yaygın da olsa bazı gelişmiş ülkelerde ulaştırma türlerinin kullanım yüzdeleri birbirine daha yakın bir dağılım göstermektedir. Tablo 1’de ABD, Almanya ve Türkiye için yolcu taşımacılığının ulaştırma türlerine göre karşılaştırması görülmektedir. Tablo 1’deki yüzde değerlerine baktığımızda, ülkemizdeki ulaştırma türlerinde yolcu taşımacılığında tüm yükün karayollarında olduğu, demiryolu, denizyolu ve havayolu yüzdelerinin ise yok denecek kadar az olduğu görülmektedir. Çalışma kapsamında bu ulaştırma türleri trafik güvenliği açısından ele alınmıştır. İkinci bölümde ülkemizde ulaştırma türlerinin durumu ve gelişimine değinilmiş, üçüncü bölümde trafik güvenliği ile ilgili veriler sunulmuş, dördüncü bölümde analiz için kullanılan yöntem hipotez testi anlatılmış ve son bölümde ise analiz sonucunda ortaya çıkan değerlendirme aktarılmıştır. 2. Ülkemizde Ulaştırma Türlerinin Durumu ve Gelişimi Ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarında denizyolu ve demiryolu ulaştırması alanında yapılan girişimler, o yıllarda ülke ekonomisinin lokomotifini oluşturan tarımsal nüfusun üretime ve tüketime daha fazla katılımına ve sanayinin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur [1]. Fakat bu başlangıç ivmesinin daha sonraki yıllarda devam etmediği özellikle demiryolu ulaştırmasının ülke çapına yayılmadığı görülmektedir. Demiryolu ulaşımının yaygınlaşamamasının nedeni, altyapı yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Geçen yüzyılın ikinci yarısında ülkemizde demiryolu altyapısına neredeyse hiç yatırım yapılmamıştır. 2000’li yıllarda ise kalkınma planlarında demiryollarının desteklenmesine yönelik stratejiler doğrultusunda yapılan iyileştirme ve geliştirme çalışmalarında kayda değer bir artış olmuş ve yapılan çalışmalar sonucunda 1950 yılında anahat olarak 7.671 km olan demiryolu uzunluğu 2009 yılında 9.080 (tali hatlarla 11.405 km) km olmuştur [4]. Geçen 59 yılda demiryolu altyapısı sadece %18 oranında artmış olup, günümüzde Türkiye, demiryolu yoğunluğu en düşük olan ülkelerden biridir [5]. Daha hızlı ve esnek bir ulaştırma sistemi olma Tablo 1. ABD, Almanya ve Türkiye’de yolcu taşımacılığının ulaştırma türleri yönünden karşılaştırılması [3] Karayolu (%) Demiryolu (%) Denizyolu (%) Havayolu (%) ABD 27,2 38,3 24,0 10,5 Almanya 58,2 22,0 12,0 7,3 Türkiye 96,2 2,0 0,1 1,7 Ülkeler İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 35 İncelemeler özelliğine sahip olan karayolu, farklı ulaştırma seçenekleri arasından sıyrılarak çok fazla gelişmiştir. Karayolu ulaştırmasında yaşanan bu hızlı gelişme diğer ulaştırma türleri ile olan farkı da giderek arttırmıştır (Tablo 1). Demiryollarını ele aldığımızda, hızla gelişen dünyada ulaştırma sektörünün ana unsurlarından biri olduğunu, kayda değer bir değişim ve gelişim süreci geçirmekte olduğunu görmekteyiz. Asya ve Avrupa ülkelerinin birçoğunda hareketliliği artırmak için demiryollarına büyük önem verilmiştir. 1960’larda Japonya’da kullanılmaya başlayan yüksek hız trenleri, 1980’lerde tüm Avrupa ülkelerinde giderek yaygınlaşmıştır. Ülkemize baktığımızda 1950’li yıllardan itibaren izlenen karayolu ağırlıklı ulaştırma politikaları sonucunda, demiryolu ulaştırması günümüzün gerektirdiği kurumsal ve teknolojik yenilenmeyi gerçekleştirememiş ve ulaştırma sistemi içindeki payı sürekli olarak azalmıştır. Avrupa Birliğinde benimsenen demiryolu politikalarına baktığımızda, demiryolu kuruluşlarının bağımsızlığı, işletme ve altyapının birbirinden ayrılması, yeni işleticilere hatlara erişim hakkı sağlanması, altyapı kullanım bedellerinin eşitlik ilkesi dikkate alınarak belirlenmesi, demiryolu kuruluşlarının mali yapısının düzenlenmesi esaslarına dayanmakta olduğu görülmektedir. Ayrıca farklı ülkelerde yapılan araştırmalar, özellikle yük taşımacılığında demiryollarının çok ekonomik olduğunu ortaya koymuştur [3]. Dünyadaki ulaştırma istatistikleri de incelendiğinde, yolcu taşımacılığında karayoluna olan talebin sürekli bir artış gösterdiği açıkça görülmektedir. Karayolu taşımacılığı genel olarak, yolcunun seyahate başladığı yer ile bitirdiği yere daha yakın taşıma yapabilme durumundan dolayı daha fazla tercih edilmektedir. Fakat bu olumlu özelliğin yanı sıra karayolu sistemindeki altyapı ve denetim yetersizlikleri sebebiyle bir yandan ulaştırma sektöründe yer alan işletmelerin maliyet yükü artarken, diğer bir yandan da her yıl binlerce trafik kazası meydana gelmekte ve sonucunda can kayıpları yaşanmaktadır. Ülkemizde trafik kazalarında ve sadece kaza anında yaklaşık 4500-5000 kişi yaşamını yitirmekte, yaklaşık olarak 200000 kişi de yaralanmaktadır [6]. Karayolu trafik kazaları ülkemizin sürekli gündeminde olan ve çözülmesine gayret edilen sağlık ve sosyal sorunlarından biri durumundadır. Trafik kazalarının en büyük nedeni olan motorlu taşıt sayısındaki hızlı artışa karşın son yıllarda toplam kaza ve özellikle kaza sonucu ölü sayısında azalmalar görülmesi olumlu gelişmeler olmak ile birlikte ülkemiz istatistiklerini gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda, yüksek kaza ve ölüm oranları dikkat çekmektedir. Tablo 2’de kullanım amacına göre son beş yıldaki motorlu taşıt sayıları ve Tablo 3’de karayollarında meydana gelen kaza sayıları ve kaza sonucu ölü sayıları görülmektedir. Diğer bir ulaştırma sistemi olan havayollarına baktığımızda kısa sürede çok hızlı teknolojik ve yapısal değişiklikler gösterdiği açık bir şekilde görülmektedir. Dünya havayolu ulaştırması, 1993 yılından itibaren 1997 yılına kadar trafik ve gelirlerde sürekli bir artış yaşamış, ancak daha sonra özellikle küresel ekonomik kriz nedeniyle olumsuz gelişmelere maruz kalmıştır. Ülke ekonomilerinin gelişmesi ile ekonomik güçlerinin artması, havaalanlarını kullanan yolcuların sayısında hızlı bir artışa neden olmaktadır. Hem ABD’nin hem de dünya ekonomisinin gelişiminin hava taşımacılığına olan talep üzerindeki etkisi çok fazla olmuş, böylece ABD ve dünya ticari havayolu şirketlerinin mali performansı da büyük ilerleme kaydetmiştir. Ülke ekonomilerinin gün geçtikçe gelişmesi ve güçlerinin artması ile birlikte, havaalanlarını kullanan Karayoluna seçenek olacak ulaştırma sistemlerine baktığımızda bunlar sırası ile demiryolu, denizyolu ve havayolu ulaştırmasıdır. Her ne kadar diğer ülkelerde bu ulaştırma sistemlerinin kullanım yüzdeleri oldukça yüksek de olsa ülkemizde karayolları ile kıyaslandığında ne yazık ki çok düşük yüzdelere sahiptirler. Tablo 2. Kullanım Amacına Göre Son Beş Yıldaki Motorlu Taşıt Sayıları [7] Kullanım Amacı Toplam Otomobil Minibüs Otobüs Kamyonet Kamyon Motosiklet Özel Amaçlı Taşıtlar 2006 10936714 6140992 357523 175949 1695624 709535 1822831 34260 2007 11695611 6472156 372601 189128 1890459 729202 2003492 38573 2008 12409818 6799629 383548 199934 2066007 744217 2181383 35100 2009 12948668 7093964 384053 201033 2204951 727302 2303261 34104 2010 13690731 7544871 386973 208510 2399038 726359 2389488 35492 Tablo 3. Karayollarında Meydana Gelen Kaza Sayıları ve Kaza Sonucu Ölü Sayıları [8] Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 Kaza Sayısı 728755 825561 950120 1053346 1106201 Ölü Sayısı 4633 5007 4236 4324 4045 36 Eylül 2012 - 166 İncelemeler yolcu sayısında hızlı bir artış meydana gelmektedir [3]. Bu artışa ilave olarak havayolu ulaştırması sektörüne giriş koşullarının kolaylaşması ile yeni havayolu işletmeleri kurulmuş, bilet fiyatları düşmüş ve yolcu trafiği de artmıştır. Ülkemizdeki havayolu ulaştırma sistemine bakıldığında farklı büyüklüklerde 34 havaalanı mevcuttur. Havayolu ulaştırmasının yük taşımacılığı içindeki payına baktığımızda ise ‰2 gibi çok düşük bir değerle karşılaşılmaktadır [1]. tüm yükü karayolu ulaştırması üzerine yığılmış durumdadır. 3. Ulaştırma Türlerinin Trafik Güvenliği Açısından Analizi Tüm ulaştırma türlerinde meydana gelen kaza sayısı, kaza sonrasında da meydana gelen ölüm sayıları yıllara göre elde edilmiştir. Yine tüm ulaştırma türleri için ölen kişi sayısı/kaza sayısı ve ölen kişi sayısı/taşıt sayısı oranları elde edilmiştir. Tablo 4, 5, 6 ve 7 de sırasıyla 2006-2010 yılları arasında meydana gelen kaza sayıları ve sonuçları görülmektedir. Son olarak denizyolu ulaştırmasına değinilecek olursa, üç tarafı denizlerle çevrili olan ve yaklaşık 8.333 km kıyı uzunluğuna sahip olan ülkemizde denizyolu yolcu ve yük taşımacılığı istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Limanlar ülkelerin ekonomik yapıları üzerinde doğrudan etkili olup, bir ülkenin dünyayla bütünleşmesinin en önemli unsurlarından bir tanesidir. Denizyolu taşımacılığında da doğrudan etkilidirler. Türkiye, jeopolitik konumu sayesinde limancılık açısından çok büyük avantajlara sahip olan bir ülkedir. Böyle bir avantaja rağmen, limancılık tam anlamıyla gelişemediği için gerçek potansiyelini ortaya koyamamaktadır. Ülkemizde denizyolu taşımacılığının yurtiçi yük taşımacılığındaki payının %3 olduğu, yolcu taşımacılığında ise neredeyse hiç yer almadığı görülmektedir [1]. Bu ulaştırma türünün en önemli sorunu da para desteği yetersizliğidir. Dünya çapındaki ekonomide yaşanan olumsuzluklar her sektörü olduğu gibi denizcilik sektörünü de etkilemiştir. Sektörün finans problemini çözecek alternatif kaynak ve uygulamaların da bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir [3]. Bu çalışmada ölen kişi sayısı/kaza sayısı ve ölen kişi sayısı/taşıt sayısı oranları kullanılarak ulaştırma türleri arasında %95 güven aralığında hipotez testi yapılarak, bu iki farklı oran için çıkan sonuçlar karşılaştırılmıştır. Hipotez testi yapmak için Minitab 16 paket programından yararlanılarak, sonuçlar elde edilmiştir. 4. Hipotez Testi Hipotez testi başka bir deyişle tahmin sınamaları olarak da adlandırılabilir. Hipotez testleri bir örneklem ortalaması ile bu örneklemin çekilmiş olduğu düşünülen ortalaması etrafındaki farkın anlamlı olup olmadığını (yani önemli bir fark olup olmadığını) araştırmayı sağlayan testlerdir. Eğer iki anakütlenin ortalamaları arasındaki fark ile ilgileniliyorsa; bunlardan çekilen örneklemlerin ortalamalar arasındaki farka ait hipotez testleri yapılarak, farkın doğru olup olmadığını anlaşılabilmektedir. Ulaştırma sistemleri ile ilgili tüm bu bilgiler ışığında rahatlıkla söylenebilir ki, ülkemizde ulaştırma sektörünün Tablo 4. Karayolu Ulaştırmasına Göre Kaza Sayıları ve Sonuçları Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 Kaza Sayısı 728.755 825.561 950.120 1.053.346 1.106.201 Ölü Sayısı 4.633 5.007 4.236 4.324 4.045 Taşıt Sayısı 12.227.393 13.022.945 13.765.395 14.316.700 15.095.603 Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı 0,00636 0,00606 0,00446 0,00411 0,00366 Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı 0,00038 0,00038 0,00031 0,00030 0,00027 Tablo 5. Denizyolu Ulaştırmasına Göre Kaza Sayıları ve Sonuçları Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 Kaza Sayısı 116 117 206 147 194 Ölü Sayısı 8 18 10 18 22 Yaralı Sayısı 0 3 8 4 49 Taşıt Sayısı 1429 1551 1649 1722 1777 Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı 0,06897 0,15385 0,04854 0,12245 0,11340 Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı 0,00560 0,01161 0,00606 0,01045 0,01238 İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 37 İncelemeler Tablo 6. Demiryolu Ulaştırmasına Göre Kaza Sayıları ve Sonuçları Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 Kaza Sayısı 455 394 386 299 194 Ölü Sayısı 101 108 111 89 69 Yaralı Sayısı 246 204 247 303 142 Taşıt Sayısı 602 597 613 614 608 Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı 0,22198 0,27411 0,28756 0,29766 0,35567 Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı 0,16777 0,18090 0,18108 0,14495 0,11349 Tablo 7. Havayolu Ulaştırmasına Göre Kaza Sayıları ve Sonuçları Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 Kaza Sayısı 10 11 2 6 5 Ölü Sayısı 1 60 3 7 3 Yaralı Sayısı 4 3 1 17 0 Taşıt Sayısı 245 250 262 297 332 Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı 0,10000 5,45455 1,50000 1,16667 0,60000 Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı 0,00408 0,24000 0,01145 0,02357 0,00904 4.1. Hipotezler 4.1.1. Sıfır hipotezi (H0) Yokluk hipotezi olarak da adlandırılan sıfır hipotezi, örneklemden elde edilen ortalama ile anakütleye ait ortalamanın farkı sıfır sayılabilir anlamındadır. Yani anakütle üzerinde yapılan deformasyonların anakütle aritmetik ortalamasını değiştirmeyeceği görüşünü savunur. Bu görüş savunulurken istatistiksel anlamlılık denilen (%99, %97 veya %95) yanılgı payı göz önüne alınır. Yapılan işlemlerden sonra farkın çok küçük de olsa sıfırdan farklı olduğu görülmektedir. Karşıt hipotez ya da diğer adlandırmalarıyla alternatif, araştırma hipotezi, yapılan deformasyonun anakütle aritmetik ortalamasını değiştireceği öngürüsüdür. Hipotez testlerinde Tip I (α) ve Tip II (β) olmak üzere hata türleri bulunmaktadır. Parametrik hipotez testlerinde, hipotezde bilinen bir olasılık fonksiyonundaki parametresinin önceden bilinen, 0 değerine eşit, bundan büyük, küçük ya da farklı olduğu ileri sürülebilir. Parametrik testler örneklem sayısının tek veya iki olması ve iki örneklemin varlığında, bu örneklemin bağımsız veya bağımlı oluşuna göre sınıflandırılır. En önemli parametrik testler z ve t testleridir. Bu çalışma kapsamında ulaştırma sistemlerinin kıyaslamasında iki kitlenin karşılaştırıldığı t testi kullanılmıştır. Karşılaştırılan iki kitle için sıfır hipotezi; H o : µ1 =µ 2 (1) Karşıt hipotez ise; H1 : µ1 ≠ µ 2 (2) Tablo 8. Hipotez Testlerindeki Hata Durumları [9] H0 doğru H0 kabul edilir H0 reddedilir Hata yok Tip I hata (α) H0 yanlış Tip II hata (β) Hata yok Hipotez testleri, ilgilenilen değişkenlerin değerlendirilmesinde benimsenen ölçeğe göre, parametrik hipotez testleri ve parametrik olmayan hipotez testleri olmak üzere sınıflandırılır. Parametrik testler değişkenlerin ölçülmesinde eşit aralıklı ya da oranlı ölçeğin kullanıldığı hipotez testleridir. Çünkü bu iki ölçekle de elde edilen veriler üzerinde aritmetik işlemler yapmak mümkündür. 38 Eylül 2012 - 166 olarak ifade edilir. Örneklemin test istatistiği değeri; t0 = x1 − x 2 s12 s 2 2 + n1 n 2 ile ifade edilir. (3) İncelemeler t 0 istatistiği, her iki kitlenin normal dağılıma sahip ol- ması halinde en yakın tam sayıya eşit alınan s12 s 2 2 + n1 n 2 m= s12 s 2 2 n n 1 2 + n2 +1 n1 + 1 Bu durumda ise; • Ho hipotezine ait olan durumun tersi kabul edilir, yani H1 hipotezi kabul edilir. • Bu büyüklükteki t 0 değerinin olasılığa bağlı olarak ortaya çıkmış olması olasılığı çok düşüktür. Bu olasılık yani p değeri seçtiğimiz α’dan da küçüktür. Bu kadar küçük bir olasılıkla ortaya çıkan bu t değerini artık rastgele olmasına değil, anakütlenin gerçekten farklı olmasına bağlanır. (4) serbestlik derecesi ile yaklaşık olarak t dağılımına sahip olmaktadır [10]. Bir diğer deyişle, p değeri ≥ α ise Ho hipotezi kabul edilir, p değeri< α ise Ho hipotezi reddedilir. − t m,α / 2 ≤ t 0 ≤ t m,α / 2 5. Hipotez Testi ile Ulaştırma Türlerinin Güvenirlik Karşılaştırması (5) ise, Ho hipotezi kabul edilir ( µ1 =µ 2 ) . Bu durumda; • Bu iki örneklemin çekilmiş olduğu anakütle ortalamalarının birbirlerine eşit olduğu, • Bu iki anakütlenin aynı anakütleden çekilmiş birer rassal örneklem olduğu, • İki örneklem ortalaması arasında gözlediğimiz farkın bir olasılık eseri olarak ortaya çıkmış, istatistik bakımından anlamlı olmayan, önemli olmayan küçük bir fark olduğu düşünülür. t 0 ≤ − t m,α / 2 ya da t 0 ≥ t m,α / 2 ise, Ho hipotezi reddedilir (6) ( µ1 ≠ µ 2 ) . Tüm ulaştırma türleri için yapılan ölen kişi sayısı/kaza sayısı ve ölen kişi sayısı/taşıt sayısı değerleri için hipotez testi sonuçları kıyaslanmıştır. Tablo 9 ve 10’da testlerin p değerleri görülmektedir. Tüm hipotez testlerinde kurulan hipotezler denklem 4 ve 5’teki gibidir. Tüm hipotez testleri %95 güven düzeyindedir (α=0,05). Tablo 9’da ölen kişi sayısı/kaza sayısı oranlarına göre elde edilen hipotez testi sonuçları değerlendirildiğinde karayolu ulaştırması, demiryolu ve denizyolu ulaştırması ile kıyaslandığında Ho reddedilmiştir yani aralarında önemli bir fark vardır. Havayolunun diğer ulaştırma türleri; karayolu, demiryolu ve denizyolu ile kıyaslandığında p değerleri ≥ α şartını sağladığından, Ho kabul edilmiştir ve birbirleri arasında önemli bir fark olmadığı saptanmıştır. Tablo 10’da ise ölen kişi sayısı/taşıt sayısı oranlarına göre sonuçlar irdelendiğinde ölen kişi sayısı/kaza sayısı oran- Tablo 9. Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı Değerlerine Göre Hipotez Testi Sonuçları P Değerleri µ2 µ1 Karayolu Demiryolu Denizyolu Havayolu Karayolu - 0,000 0,007 0,139 Demiryolu - - 0,000 0,196 Denizyolu - - - 0,156 Havayolu - - - - Tablo 10. Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı Değerlerine Göre Hipotez Testi Sonuçları P Değerleri µ2 µ1 Karayolu Demiryolu Denizyolu Havayolu Karayolu - 0,000 0,003 0,278 Demiryolu - - 0,000 0,103 Denizyolu - - - 0,349 Havayolu - - - - İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 39 İncelemeler larında elde edilen sonuçlara benzerlik gösterdiği görülmektedir. Karayolu, demiryolu ve denizyolu ulaştırma türleri arasında önemli bir farka rastlanmasının nedeni, her ne kadar karayollarında çok sayıda kaza da olsa, bu yanında taşıt sayısının oldukça fazla, milyon değerlerde olmasıdır. Dolayısıyla ölen kişi sayısı/taşıt sayısı oranları diğer ulaştırma türlerine göre çok düşük çıkmaktadır. 6. Sonuç ve Yorumlar Çalışma kapsamında ulaştırma türleri; karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu ulaştırması ölen kişi sayısı, taşıt sayısı ve kaza sayısı istatistikleri bazında birbiri ile kıyaslanmıştır. Kıyaslama yapabilmek için Hipotez testi yönteminden yaralanılmıştır ve her bir ulaştırma türü için ölen kişi sayısı/taşıt sayısı ve kişi sayısı/kaza sayısı oranları hesaplanmıştır. Analiz için hipotez testlerinden iki örnekli t testi kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar ışığında, karayolu, demiryolu ve denizyolu ulaştırma türlerinin birbirinden farklı özelliklere sahip olduğu, havayolu ulaştırma türünün ise diğer türlere göre önemli bir farka sahip olmadığı görülmektedir. Bunun nedeni havayolu ölen kişi sayısı/taşıt sayısı, kişi sayısı/kaza sayısı oranlarının ve standart sapma değerinin oldukça yüksek olmasıdır. Karayolu için ise her ne kadar ölen kişi sayısı istatistikleri fazla da olsa, taşıt ve kaza sayısı değerlerinin fazlası ile yüksek olması oranları KARE BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ hoş görülebilir kılmaktadır. KARE BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ KARE BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 N A M Ü T E N A H İ 2 3 1 4 2 5 3 6 4 7 58 69 7108 U 1 MNE UR MO EF RO OB F İ O T 2 U A TA UY A AK Y AM K 3 Ş M İ M ŞA İ L M AA LK NA İ U R AA U M4 ÜN M İ A 5 B TA A BA AK R AA KN R L 6 E EN L İ EK NA İ KB A T 7 NM TA L M AF LA K F 8 S AA N SA AK NA A KE A A 9 K H AE KM A EN ME AT N Z10 İ İ N Z İ A NK İ AL KE İ SUDOKUSUDOKU ( kolay )ÇÖZÜMLERİ ( kolay ) SUDOKU 7 6 2 73 65 29 38 1 9 4 17 98 42 73 8 3 5 81 34 56 12 4 2 1 48 29 15 87 KOLAY orta 6SUDOKU 5 7 62 (53 74 ) 29 9 8 3 6 1 Geçmişten günümüze baktığımız zaman karayolu ulaş9 8 37 65 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 8 tırması üzerine yapılan yüklemenin oldukça fazla oldu2 1 8 25 616 483 754 1ğu Ngörülmektedir. U M E RGerek O ülkemizin F O B konumu, İ gerekse 3 7 9 734 272 591 146 gelişen teknolojinin takip edilmesi ile buMyükleme azaltı2 A T U A Y A K BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ 5 ) 4 6 359 147 968 291 ge- SUDOKU ( orta 3larak, M özellikle Ş demiryolu İ M A veLdenizyolu A ulaştırmasına K 9 7 1 8 reken önem verilmelidir. Bu ulaşım türlerinin kullanım A homojen U R Ayüzdelerin elde 2 3 44yüzdeleri 5Ü 6M arttırılmalı 7 8N 9İ ve 10daha 8 6 4 7 9 53 45 81 62 enmelidir. U M E5edilmesi RT OAhedefl FB OA B İA K R A N 7 2 5 1 8 66 34 29 43 T U Ş M A B L E T S A K Z İ 6 AE YL AE KN İ MK A B Referanslar F A K İ7 MN AT L M AA KL [1] Kaya, S., “Türkiye’de Ulaştırma Sektörünün Genel Görünümü ve 8 A S A N A K A E N Sorunları”, İ A UBülten, R 2008. A Ar&Ge H AA KK R AE NM A N E T A9[2] Safel, R., “Ulaştırma Sektörü”, Sektör Araştırmaları Serisi, 2001. 10 İ İ KZ Aİ N B A K İ L E N [3] Çubuk, K., “Türkiye’de Ulaşım Sistemleri Arasındaki Enerji DuruMmu”, A Gazi L Üniv. Müh. F Mim. A K Fak. SUDOKU kolay Devlet ) E Demiryolları, “İstatistik Yıllığı 2004A [4] NTürkiye A Cumhuriyeti K( A 2008”, E 2009. M A N E T 7 6 2 3 Devlet 5 9 8 1 4 N [5] Türkiye A Cumhuriyeti K İ L E Demiryolları, “İstatistik Yıllığı 2002- 9 10 B İ M A K R A A N B A K E E T L E 51 86 49 93 38 14 97 6 85 2 42 7 5 3 1 94 8 1 4 25 3 6 5 67 2 9 7 56 7 3 6 41 9 8 1 72 5 4 2 39 5 1 2 3 4 7 9 68 4 9 3 1 6 5 8 53 8 7 6 8 1 2 3 2 3 6 4 9 7 2 1 7 9 8 5 3 1 9 2 4 25 58 77 36 6 8 1 4 9 9 7 1 8 5 12 93 66 54 7 4 2 3 8 1 6 5 7 5 4 8 6 3 49 87 32 91 2 ORTA 6 3 2 4 1 7 9 8 5 2 5 7 3 6 8 1 4 9 1 9 6 5 7 4 2 3 8 4 8 3 SUDOKU 9 2 1 (6 zor 5 )7 2006”, 2006. 1 9 4 7 8 2 3 6 5 8 3 Genel 5 1Müdürlüğü, 4 6 2“Trafik 9 Kazaları 7 [6] Karayolları Özeti”, Ankara, OKU ( kolay KGM)Matbaası, 2010. SUDOKU ( 4 2 1 8 9 5 7 3 6 [7] TÜİK, “Motorlu Kara Taşıtları İstatistikleri”, 2010. 7 6 2 3 5 69 58 71 24 3 4 9 8 1 3 4 65 1 7 Özeti”, 5 42010.2 1 9 4 [8] 7 TÜİK, 8 9“Ulaştırma 2 83 36 İstatistikleri 9 7 89 57 6Mühendisliğinde 3 4 7 9İstatistiksel Yöntemler 8 3 5 [9] 1 Özfırat, 4 26 P.,12“Ulaştırma 1 8 Ders Notları”, 2012. 4 2 1 8 9 35 77 93 46 2 1 6 5 8 8 2 [10] Akdeniz, F., “Olasılık ve İstatistik”, Nobel Kitapevi, 2004. 6 5 7 2 3 54 49 68 91 7 8 1 2 3 6 5 9 8 3 6 1 7 5 4 2 4 3 2 1 8 5 6 3 4 7 9 7 1 3 7 40 9 4Eylül22012 1 - 166 6 5 8 5 6 5 4 6 9 7 8 1 2 3 2 9 zor ) 3 4 6 2 5 9 7 1 8 9 7 5 8 3 1 6 2 4 1 8 2 7 6 4 9 5 3 8 2 ZOR 6 2 5 69 57 5 8 3 41 36 2 7 6 74 19 1 6 9 55 64 9 3 4 27 92 1 91 72 6 9 5 4 3 7 38 4 7 2 8 1 14 8 2 5 6 9 45 53 2 8 3 9 6 83 97 7 3 1 4 2 38 41 1 6 8 7 5 7 1 8 2 5 6 9 4 5 2 8 3 9 6 8 9 7 3 1 4 2 3 4 1 6 8 7 5 İncelemeler ÜLKEMİZDE ÜRETİLEN DONATI ÇELİKLERİNDEKİ KALİTE PROBLEMLERİ VE TS 708 (2010) Hakan ATAKÖY İnş. Yük. Müh. Türkiye Prefabrik Birliği Yönetim Kurulu Üyesi (Makale Türkiye Prefabrik Birliği Dergisi’nin Temmuz 2012 tarihli 103. sayısında yayınlanmıştır) I) GİRİŞ; Son yirmi yılda yaşadığımız her büyük deprem sonrası; ülkemizde yaygın yapım türü olan betonarme yapılardaki çeşitli kusur ve eksiklikler gündeme gelmiş ve tartışılmıştır. Betonarme’yi oluşturan malzemelerden “beton” üzerinde genel ve teknik kamuoyu yoğunlukla durmuş ve bu konuda pek çok akademik çalışma üretilmiş, nihayetinde yönetmeliklerde beton kalitesini arttırmaya ve denetimine yönelik pek çok olumlu adım atılmıştır. Özellikle 17 Ağustos depreminden sonra ülke genelinde yapı malzemesi olarak beton kalitesinde ciddi düzelmeler hem talep hem de üretim boyutunda kaydedilmiştir. Ancak; betonarmeyi kavram olarak oluşturan ana malzemelerden “donatı çeliği” diğer bileşen olan beton kadar sorgulanmamış veya zaten endüstriyel bir hammadde olduğu için yeterince dikkatle kalite anlamında ele alınmamıştır. 17 Ağustos depremi sonrası bu satırların yazarı tarafından yapılan bir araştırmada [1] donatı ile ilgili yaşanan somut probleme dikkat çekilmiş ve özellikle TPB tarafından yapılan pek çok teknik seminerde “donatı kalitesi” üzerinde durulmuştur. Yaşadığımız Van depremi sonrasında da hasar gören bir yapıdan alınan örnekler üzerinde yapılan incelemelerde [2] benzer problemlere rastlanmıştır. Bu makalede ayrıca vurgulanacağı üzere kapsamlı iki akademik çalışmada [3, 4] donatı çeliklerindeki sorunlara ülkemizdeki yürürlükteki şartnameler bağlamında vurgu yapılmıştır. Bu yazıda özellikle S 420 nervürlü donatı çeliğindeki kalite problemleri; TS 708 (Nisan 2010) “Çelik-Betonarme İçin-Donatı Çeliği” standartı [5] referansı ile belirtilen donatı türü özelinde ele alınacaktır. II) Donatı Çeliği ile İlgili Yasal Mevzuat; Türkiye’de betonarme yapım tekniği ile inşa edilen yapılarda kullanılan donatı çeliği TS 708 standardına atıfla üretilmektedir. Ancak bu malzeme ile ilgili T.C Bakanlar Kurulu kararı ile Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik”[6] ile de önemli kriterler getirilmiştir. Ayrıca “Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları” adlı TS 500 standartı da 3.2 maddesiyle [7] donatı çeliklerinin mekanik özellikleri ile kaynaklanabilme koşullarına yer vermektedir. Kısacası donatı çeliklerinin kalitesini ilgilendiren ve ülkemizde yürürlükte olan bir tanesi T.C Bakanlar Kurulu kararı ile yayınlanan yönetmelik ile diğer İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr ikisi de Türk Standartları Enstitüsü tarafından standart olarak yayınlanan toplam üç adet yasal referans vardır. II.i) TS 708 / 2010 Çelik-Betonarme İçin- Donatı Çeliği Standartı: Türk Standartları Teknik Kurulunun 13.Nisan.2010 tarihinde yaptığı toplantıda mevcut “ Beton Çelik Çubukları TS 708/Mart 1996” [8] standardı yürürlükten kaldırılmış ve yerine “Çelik- Betonarme İçin- Donatı Çeliği TS 708/ Nisan 2010” adı ile yeni bir standart yürürlüğe girmiştir. Yaklaşık olarak 14 yıl yürürlükte bulunan TS 708/ Mart 1996 standardında nervürlü S 420 (ST IIIa) donatı çeliği minimum akma mukavemeti 420 N/mm2, minimum çekme mukameti 500 N/mm2 ve çekme/akma dayanımı oranı minimum 1.10 olarak mekanik özellikleri tanımlanmış, ayrıca kimyasal kompozisyonundaki kütlece max. karbon miktarı limiti olarak %0,40 (binde 4) değeri belirtilmiş ve herhangi bir karbon eşdeğeri limiti tanımlanmamıştır. TS 708’in yeni versiyonu olan TS 708/ Nisan 2010’da ise; S 420 donatı çeliğinin akma ve çekme minimum değerleri değiştirilmeksizin çekme/akma dayanımları oranı minimum 1.15 olarak değiştirilmiş ve ayrıca deneysel akma dayanımı/karakteristik akma dayanımı maksimum oranı 1.30 olarak ilave edilmiştir. Kimyasal kompozisyonundaki kütlece maksimum karbon elementi miktarı ise %0,45 (binde dört buçuk) ile eski haline nazaran arttırılmış ve karbon eşdeğeri limiti yine tanımsız bırakılmıştır. Ayrıca önemli bir değişiklik olarak akma dayanımı 420 N/mm2 olan (TS 708/ 1996’daki gibi özel bir vurgu ya da başlığın verilmemesinden dolayı sıcak haddelendiği düşünülmektedir) iki ayrı nervürlü donatı çeliği cinsi daha( “B 420B” ve “B 420C” ) bulunmaktadır. Bunlardan ilki olan B 420B donatısı çekme dayanımı minimum değeri belirtilmeyen ancak çekme dayanımı / akma dayanımı minimum oranı 1.08 olarak tanımlanan, deneysel akma dayanımı / karakteristik akma dayanımı oranı verilmeyen, kimyasal kompozisyonundaki kütlece maksimum Karbon elementi miktarı %0,22 ile sınırlandırılan, karbon eşdeğeri ise %0,50 ile tanımlanan bir yeni donatı türüdür. B 420C ile tanımlanan diğerinde ise minimum çekme dayanımı limiti verilmemiş ancak çekme dayanımı/akma dayanımı minimum oranı 1.15 maksimum oranı ise 1.35, deneysel akma dayanımı/karakteristik akma dayanımı maksimum oranı 1.30, kopma uzaması miktarı Eylül 2012 - 166 41 İncelemeler minimum %12 olarak belirlenmiş ve kimyasal kompozisyonundaki kütlece max. Karbon elementi miktarı % 0,22 ile sınırlandırılmış ve karbon eşdeğeri limiti de %0,50 olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla TS 708/ 2010 versiyonunda 420 N/mm2 akma dayanımı olan nervürlü donatı çeliği çeşidi üçe çıkmış ve bu donatıların gerek mekanik özelliklerinde gerekse kimyasal kompozisyonlarında eski haline nazaran değişiklikler yapılarak yürürlüğe girmiştir. II.ii) Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik; 1990’lı yıllarda dünyada ve ülkemizde sıkça yaşanan depremlerden sonra uzun erimli çalışmalarla mevcut 1975 Afet Yönetmeliğimiz radikal değişikliklerle tamamen yeniden ele alınmış ve 02.09.1997 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” adı ile yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu yönetmeliğin güncel gelişmelerle kapsamı genişletilmiş ve 06.03.2006 tarihinde bu kez “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” adı ile tekrar resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Mevcut yönetmelik ülkemizde inşa edilecek yapıların tasarımı ve yapımı ile ilgili yasal ve amir koşulları içermektedir. Bu yönetmeliğin gerek 1997 özgün hali gerekse 2006 versiyonunda “malzeme” başlığı altında donatı çeliklerine önemli kriterler getirilmiştir. İlgili kriterler şöyledir; a. Etriye, çiroz ve döşeme donatısı dışında nervürsüz donatı kullanılmayacağı, b. Betonarme taşıyıcı sistem (kolon-kiriş) elemanlarında S 420’den yüksek dayanımlı çelik kullanılmayacağı; c. Kullanılan donatının kopma birim uzamasının % 10’dan az olamayacağı, d. Donatı çeliğinin deneysel olarak bulunan ortalama akma dayanımının, ilgili çelik standardında öngörülen karakteristik akma dayanımının 1.30 katından fazla olamayacağı, e. Deneysel olarak bulunan ortalama kopma dayanımının, yine deneysel olarak bulunan ortalama akma dayanımının 1.15 katından az olamayacağını (bu kriter 1997 yönetmeliğinde 1.25 katı idi) , f. Kaynak yapılacak donatı çeliğinin karbon eşdeğerinin TS 500’de verilen sınırı aşamayacağı, şeklinde olup, esasen donatı kullanımı şartlarına dair çok önemli kriterler getirilmiştir. II.iii) TS 500 Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları; TS 500 standardı 1984’den 2000 yılına kadar yürürlükte kalmış ve Şubat 2000’de önemli ölçüde revize edilerek TS 500/ 2000 olarak yayınlanmıştır. Söz konusu standart donatıların mekanik özellikleri konusunda yürürlükteki TS 708 standardına atıf yapmakla beraber, kaynak yapı- 42 Eylül 2012 - 166 lacak doğal sertlikteki donatı çubuklarının karbon eşdeğerinin %0.40 (binde 4) değerini aşamayacağı koşulunu getirmiştir. Ancak bu değer Şubat 2001 tarihli standart tadil teklifi üzerine %0.50 değeri olarak revize edilmiş ve yayınlanmıştır [9]. Dolayısıyla yürürlükte olan TS standartlarında ilk defa karbon eşdeğeri limiti S 420 donatı çeliği için bu yayında belirtilmiştir. Donatı çeliklerinin kimyasal bileşimlerinin (kompozisyonları) mekanik özellikleri ile ilişkisi; Donatı çeliklerinin işlenebilirlik, bükülebilirlik ve kaynaklanabilirlik özellikleri esasen doğrudan malzemenin sertliğiyle, dolayısıyla içerdiği karbon elementi miktarı ile bileşimine bağlı olarak tarif edilen karbon eşdeğeri ve haddelenmiş malzemenin soğuma yöntemlerine bağlıdır. Donatıların kimyasal bileşimleri dışında özellikle çeliğin soğutulması sırasındaki uygulanan prosesinde bükülebilirlik ve türevleri fonksiyonlar konusundaki etkisi büyüktür. Çeliğin istenen bu yeteneğinin yüksek olması için haddelendikten sonraki soğutma işleminde temperleme adı verilen bir yöntemin uygulanması gereklidir. Temperleme 1200 derece sıcaklıktaki final tezgahını terk eden çelik donatıların, basınçlı suyla yüzey sıcaklıklarının 300-400 derece sıcaklıklara indirilip, soğutma platformlarına alınması işlemidir. Bu işlem neticesinde sıcak olan çekirdekten dış kabuğa doğru tekrar ısı transferi olmakta ve böylece çeperi yüksek mukavemete sahip, iç bölümleri sünek olan yüksek mukavemetli çelik düşük karbon eşleniği değerlerinde üretilebilmektedir. Bu proses yöntemi ile birlikte ilgili özelliklerin sağlanabilmesi için çelik çubuklardaki kimyasal bileşimini oluşturan ana element olan karbon miktarının sınırlandırılması ve diğer elementlerin miktarının da ilgili karbon değeri ile beraberce değerlendirildiği karbon eşdeğeri miktarının sınırlandırılması gerekmektedir. Bu yüzdendir ki, pek çok ülke şartnamesi gerek karbon elementi kütlece yüzdesini gerekse karbon eşdeğeri miktarlarına bir üst limit getirmiştir, bu konuda ülkemizdeki durumu da içeren bir tablo (Tablo 1) aşağıda sunulmuştur. Bu tablodan da görüleceği üzere Türkiye dışındaki ülke standartlarındaki kimyasal analiz sonucu izin verilen karbon elementi miktarı %0.22-%0.30 aralığında sınırlı iken, TS 708’de bu rakam %0.45’dir ve yine ayrıca işlenebilirlik için önemli bir baz kriter olan karbon eşdeğeri limiti diğeri ülke standartlarında %0.50 ile %0.55 arasında sınırlı iken, ülkemiz malzeme standardında S 420 çeliği için herhangi bir sınır belirlenmemiştir. Çelik donatıların bileşimindeki karbon oranının artması ile mukavemet değerlerinde görece artış oluşmakla beraber, akma eşiği-kopma eşiğine yaklaşmakta, olması gereken ve istenen şekil değiştirme platosu kısalmakta bu da tasarım yönetmeliklerinin istemediği sünek olmayan gevrek davranışa yol açmaktadır. Dolayısıyla donatı çeliklerinin içindeki münhasıran karbon miktarının ve diğer element miktarlarının ifadesi olan karbon eşdeğerinin sınırlandırılması gereği açıktır. İncelemeler Ülke Standart Donatı Cinsi Cmax % CE max % TÜRKİYE TS 708/1996 S 420 0,40 - TÜRKİYE TS 708/2010 S420 0,45 - BS 4449 GR 460 0,25 0,51 ASTM A706 M GR 60 0,30 0,55 FRANSA NF A35-016 Fe E 400 0,22 0,50 JAPONYA JIS 1997 S40 0,29 0,55 ALMANYA DIN 488 Bst 420S 0,22 0,50 İSPANYA UNE 36068-94 B 400S 0,22 0,50 PORTEKİZ E449 LNEC A 400NR 0,22 0,50 ELOT 971 S 400S 0,22 0,50 UNI (D.M 2008) B 450C 0,22 0,50 İNGİLTERE ABD YUNANİSTAN İTALYA TABLO 1 – Uluslar arası standartlardaki S 420 veya muadili donatı çeliklerinin kimyasal analizlerinde izin verilen maksimum karbon oranları ve karbon eşdeğeri limitleri Donatı çeliklerinin bileşimindeki karbon miktarlarına bağlı olarak gerçekleşecek gerilme-şekil değiştirme grafiği Şekil-1’de [3] sunulmuştur. Sınırlandırılmış karbon yüzdesi ve karbon eşdeğeri ile elde edilen sünek çelik deformasyonunda, elastik bölgede lineer olarak artan eğri akma gerilmesine ulaştıktan sonra yataylaşarak plato oluşturur ve daha sonra tekrar yükselerek yani pekleşerek çekme dayanımı noktasına ulaşır ve nihayetinde alçalarak kopar. Donatıdan istenen davranış budur ve esasen deprem yönetmeliğinin donatılardaki akma değerine üst sınır getirmesi ve akma ile kopma dayanımı ilişkisine bir minimum sınır getirmesinin sebebi de bu davranışın sağlanabilmesi içindir. Aksi durumda oluşması muhtemel kapasite artışları tasarım kurgusunu bozabilecek ve nihayetinde eğilme göçmesinden önce oluşabilecek kesme nedeniyle ani ve gevrek kırılmaya neden olunacaktır. Yasal mevzuat bazında çelik donatı kalite değerlendirmeleri ; Ülkemizde betonarme yapı tasarımında ana mevzuat “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” ve TS 500 “Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları “ adlı standarttır. Önceki bölümlerde de anlatılmaya çalışıldığı üzere tasarım ve yapıma esas bu kaynaklar ile TS 708 standardının ilgili içeriğinde büyük çelişkiler ve farklılıklar bulunmaktadır. Bu konuda İTÜ’de yapılan bir çalışmada [3] mevcut deprem yönetmeliğinin çelik donatılar üzerine belirlediği şartların ACI 318 bazlı bir karşılaştırılması yapılmış ve uyum içinde olduğu saptanmıştır. İlgili çalışmada ACI 318 tasarım kodunun mevcut aynı ülkedeki ASTM A 706 ve ASTM A 615’deki donatı çeliği yapım standardı ile de çelişme halinde olmadığı ortaya konmuştur. Yine aynı çalışmanın deneysel değerlendirmelerinde teste tabi tutulan toplam 1375 adet çelik donatı örneğinin % 74’ünün mevcut deprem yönetmeliği koşullarını sağlamadığı deneysel çalışmalarla ortaya konmuş ve yayınlanmıştır. Benzer bir çalışma 2009 yılında Uluslararası Deprem Sempozyumunda sunulmuş [4]ve ODTÜ, İTÜ ve Selçuk Üniversitesi deney laboratuarlarında toplam 5693 adet donatı çubuğu üzerinde yapılan testlerde 1997 deprem yönetmeliği (ACI 318 İLE AYNIDIR) koşullarının % 42 oranında sağlanamadığı, 2006 deprem yönetmeliği koşullarının ise % 21 oranında sağlanamadığı saptaması yapılmıştır. ŞEKİL 1 – Çeliklerde Gerilme – Şekil Değiştirme [3] İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Bu satırların yazarı tarafından 17 Ağustos 1999 depremi sonrası yapılan bir çalışmada [1] hasar görmüş yapılarEylül 2012 - 166 43 İncelemeler dan alınan donatı örneklerinin KOSGEB laboratuarlarındaki mekanik ve kimyasal test sonuçları (Tablo 2 ve Tablo 3) yüksek karbon yüzdesi(%0.43) ve dolayısıyla yüksek karbon eşdeğerine sahip (%0.75) donatı çeliklerinin akmadan koptuğunu ve incelenen donatıların % 75’inin mevcut deprem yönetmeliğine aykırı olduğunu göstermiş ve bu yayında donatı kimyasal kompozisyonuna – karbon eşdeğeri tanımına vurgu yapılmıştır. ELEMENT A Geçtiğimiz yıl yaşanan Van depremi sonrasında Türkiye Prefabrik Birliği tarafından yapılan araştırmada, tek holü montaj esnasında hasar görmüş bir endüstriyel yapıdan alınan donatı örnekleri ODTÜ laboratuarlarında kimyasal ve mekanik testlere (Tablo 4) tabi tutulmuş ve söz konusu donatıların tamamının mevcut deprem yönetmeliği koşullarını sağlamadığı görülmüştür [2] ( bu konudaki TPB raporu kapsamlı olarak ayrıca yayınlanacaktır). B C D KARBON C 0,17200 0,43000 0,10500 0,17800 SİLİSYUM Si 0,23600 0,26000 0,12500 0,27200 MANGAN Ma 0,56800 1,64000 0,64400 1,82000 FOSFOR P 0,00594 0,00692 0,05120 0,00512 KÜKÜRT S 0,02420 0,10500 0,03340 0,08540 KROM Cr 0,05180 0,12000 0,04970 0,13300 MOLİBDEN Mo 0,00416 0,01190 0,00100 0,00100 NİKEL Ni 0,06950 0,09300 0,09590 0,43400 BAKIR Cu 0,03900 0,13800 0,09260 0,06490 KARBON EŞL. 0,28529 0,75831 0,23524 0,51555 TABLO 2 – 17 Ağustos 1999 Depremi sonrası hasar görmüş yapılardan alınan donatılardaki kimyasal analiz sonuçları [1] A B C D Numune No. Çap (mm) Akma Dayanımı (N/ mm2) Çekme Dayanımı (N/ mm2) 991C 18 451.4 521.8 992C 18 551.2 589.6 996C 12 - 775.9 997 12 - 753.9 989C 22 262.5 416.8 990 22 278.2 416.8 993C 14 493.5 581.7 991C 14 509.2 583.8 TABLO 3 – 17 Ağustos 1999 Depremi sonrası hasar görmüş yapılardan alınan donatılardaki mekanik test sonuçları [1](tablodaki A ile indislenen donatılar hariç diğerleri Deprem Yönetmeliği koşullarını sağlamamaktadır) Numune Kod No Numune ilk boyutları (mm) Akma dayancı (Rp 0,2/ ReH) (N/mm2) Çekme Dayancı (Rm) (N/mm2) ** %Uzama (A) 1 - Φ 18 *Çap: 21,50 R0,2=Rm 691 9,8 2 - Φ 18 *Çap: 21,08 R0,2=Rm 730 8,2 3 - Φ 22 *Çap: 17,86 570 657 27,2 4 - Φ 22 *Çap: 17,63 626 703 *** TABLO 4 - Van depremi sonrası hasar görmüş bir yapıdan alınan donatıların mekanik test sonuçları [2] (Donatıların tamamı deprem yönetmeliği kriterlerine aykırıdır) 44 Eylül 2012 - 166 İncelemeler Sonuç ve Öneriler; Yukarıda da açıklanmaya çalışıldığı üzere donatı kalitesindeki bu sorunun kaynağı ülkemizdeki ilgili üretim standardının yüksek karbon içerikli S420 çeliği üretimine olanak sağlaması ve bu durumunda deprem yönetmeliğine aykırı bir uygulamaya kaynaklık etmesidir. Türkiye’de üretilen S 420 kalitesindeki donatı çeliğinin önemli bir yüzdesi mevcut deprem yönetmeliğimiz şartlarını sağlamamaktadır, bu durum en azından 2010 yılına kadar pratik olarak süregelmiştir. Yıllık 10 milyon ton’a varan iç piyasa donatı çeliği tüketimi içinde böylesi bir riskin var olması ülkemiz için ciddi bir tehlikedir. Söz konusu kullanımı deprem yönetmeliği açısından sakıncalı donatıların, depremler sonrası hasar gören veya yıkılan yapılarda da gözükmesi mevcut riskin güncelliği ve büyüklüğü hakkında olumsuz bir kanaat oluşturmaktadır. Hasarlar sonrası yapılan saha gözlemlerinde genellikle tasarım veya yapım hatalarının vurgulandığı tespitlerde yönetmeliklere aykırı donatı kullanımı gerçeğinin hasara olan etkisi mutlaka araştırılmalıdır. yon Dergisi/Ekim 1999-Ocak 2000 / Sayı 52-53 2. ODTÜ Metalürji ve Malzeme 15.12.2011 tarihli raporu 3. “Çelik Donatıların Deprem Yönetmeliği Açısından İncelenmesi” Prof. Dr. M. Hulusi Özkul-İTÜ /TMH- Türkiye Mühendislik Haberleri Dergisi / Sayı 426 2003-4 4. “BÇ III-a Beton Çelik Çubuklarının Türk Deprem Yönetmelikleri Açısından İncelenmesi” Fırat F.K, Yücemen M.S / Uluslar arası Deprem Sempozyumu – Kocaeli 2009 5. TS 708 / Nisan 2010 “Çelik-Betonarme İçin- Donatı Çeliği” Standardı 6. “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 06.Mart. 2006 / 26100 sayılı resmi gazete 7. TS 500 / Şubat 2000 “ Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları” standardı 8. TS 708 / Mart 1996 “ Beton Çelik Çubukları” standardı 9. TS 500 / Şubat 2000 T1: Şubat 2001 standart tadil teklifi ve standart revizyonu Mühendisliği Bölümü Esasen TS 708/Nisan 2010 revizyonu deprem yönetmeliği kriterlerine yaklaşmakla beraber, yaygın kullanımın olduğu S420 donatı çeliğinde yüksek oranda karbon içeriğine (%0.45) izin verilmesi ve karbon eşdeğeri eşik kriteri tanımı yapılmaması nedeni ile hala risk içermektedir, 17. Ağustos. 1999 depremi sonrasında hasarlı yapıdan alınan donatı örneğindeki %0.43’lük karbon değeri bu riski doğrulamaktadır, bu nedenle öncelikle TS 708 standardındaki S 420 çeliği karbon elementi yüzdesi referans diğer ülke kodlarında olduğu gibi %0.25-%0.30 aralığına çekilmeli ve karbon eşdeğeri limiti de %0.50 olmalıdır. Bu koşul sağlandığı takdirde deprem yönetmeliği ilgili koşulları da asgari olarak sağlanabilecektir, aksi durumda ise bu kez TS 708’e aykırı donatı kullanımı söz konusu olacaktır. Şu anki hali ile gerek karbon elementi yüzdesi gerekse karbon eşdeğeri limiti ve mekanik özellikleri açısından deprem yönetmeliği koşullarını sağlayabilecek TS 708’deki tek nervürlü donatı sınıfı ise B 420C olarak tanımlanan sınıftır. Yeni olan bu donatı sınıfı da tasarım ve yapım yönetmeliklerinde yer almamaktadır, bu nedenle de yukarıda belirtilen revizyonun TS 708’de ivedi olarak yapılarak, tüm standardın amir “deprem yönetmeliği” şartlarına uygun hale getirilmesi, akabinde de TS 500 standardının bu revizyonlara uygun hale getirilmesi bundan sonraki risklerin yaşanmaması açısından gereklidir. Son söz olarak da her durumda; yapım aşamasında kullanılacak her türlü donatının “deprem yönetmeliği” şartlarına uygunluğu test edilmeli, belgelenmeli bu kriterlere uymayan donatının kullanılmaması gerçeği unutulmamalıdır. YARARLANILAN KAYNAKÇA: 1. “17.Ağustos.1999 Marmara Depremi ve TPB üyelerince yapılan prefabrike yapılar “ Hakan Ataköy / TPB Beton Prefabrikas- İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 45 Hukuk YASA YAPMA SÜRECİ ÜZERİNE Avukat Baki OKAN Ülke yönetimini elinde tutanların çabalarıyla son on yıla yayılarak yaşanan siyasal, ekonomik ve toplumsal travmanın değişik bakış açılarından değerlendirmesi yapılabilir. Bu değerlendirmeler sonucunda da olumlu/ olumsuz yeterli/yetersiz vb. değer yargıları ortaya konulabilir. Ancak, bu değer yargılarının objektif bir süzgeçten geçirilmesi olanağı olsa, kuşkusuz yasama alanında uygulamaya konulanlar öncelik taşıyacak ve “olumsuz” nitelemesi bu alanda yapılanlar bakımından ağırlıklı bir çoğunluğun görüşü olacaktır. Gerçekten yasama alanında geçtiğimiz on yıllık süreçte nicelik olarak tarihsel bir rekor kırıldığı söylenebilir. Ama kırılan bu rekorun pek de övünülecek bir yanı olduğu söylenemez. Zira, yasama işlevinin en azından son on yılına baktığımızda, gerektiği gibi özenli davranılmadığı, süreçlerin iyi yönetilmediği, dağınıklığın ve umursamazlığın egemen olduğu bir zihniyetin yapılan işin önemini kavramaktan uzak olduğu, kısır düşüncelerle yasama meclisinin itibarının sarsılmasına zemin hazırlandığı bir gerçektir. Bütün bu söylem son günlerde sıklıkla karşılaştığımız yasa, tüzük, yönetmeliklerde yapılan ve üstelik bürokrasinin azaltılması gibi iddialı bir gerekçeye dayandırılan değişikliklerden kaynaklanmaktadır. O nedenledir ki, izninizle sözü bu yazı boyunca uzatacağız. Bilinen bir gerçektir ki, demokrasinin bir türlü kurumsallamadığı ve yerleşemediği Ülkemizde ve benzeri kimi ülkelerde yasa yapımı, hükümet politikalarının uygulama aracı olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde mevcut iktidar döneminde yoğun bir yasama faaliyetine tanık olunmaktadır. Bu yoğun süreç içerisinde yasaların taşıması gerekli genellik, soyutluk ve nesnellik gibi nitelikleri gözardı edilmekte, kamu yararının gözetildiği yasalar yerine, kişisel ve siyasal amaç taşıyan yasalar meclisten geçirilmekte; içerik olarak da demokratik ve özgürlükçü olmak yerine, yasaklayıcı anlayış öne çıkmaktadır. Kimi hukukçularca ‘yasa enflasyonu’ olarak tanımlanan bu ortam nedeniyle, özellikle uygulama aşamasında birçok sorunla karşılaşılmakta ve kuşkusuz bu durumun sonucu olarak yasalar etkinliğini yitirmektedirler. Bu bağlamda Türkiye’de yasa yapım sürecinin ele alınıp sorgulanması ivedi bir gereksinimdir. Yasa Yapım Süreci Parlamentoların geleneksel işlevi yasa yapmaktır ki; bu işlevlerinden ötürü “yasama” organı olarak adlandırılırlar. Yasama süreci, yasa yapım işlevinin gerçekleştirilmesi yolunda, işlerin Meclise girişinden başlayarak komisyonlardan ve Genel Kurul’dan geçişlerini ve süreçten çıkışlarını içeren bütün aşamaları ve bu aşamalarda işleyişe dâhil olan bütün birimleri ve işleyiş biçimlerini içine almaktadır. Bu aşamaların her biri belli bir amaca hizmet etmektedir. 46 Eylül 2012 - 166 Yasa yapma sürecinde TBMM’nin, işlevsel olarak verimlilik ve performans yönünden her zaman sürece hâkim olamadığı, toplumun beklentilerini anında yanıtlayabilen süreci her zaman yönetemediği görülmektedir. Parlamentoya yansıyan siyasal tablo, her zaman istenildiği gibi çalışmasına izin vermemektedir. TBMM’nin çalışmalarını verimlilik ve performans açısından inceleyen bir doktora tezinde, TBMM’nin performansında en önemli faktörün “çoğunluk partisi” olduğu, çoğunluk partisi veya partilerin istediklerinde çok sayıda yasayı kısa sürede çıkarılabildiği sonucuna ulaşılmıştır. Çoğunluk partisinin hakimiyeti ve homojenliği olması durumunda yasama sürecinin belirleyicisi olduğu, çözüm olarak siyasi parti gruplarını sorumlu hale getirecek Anayasal düzenlemelerin yapılması, TBMM’de komisyonların parti disiplini dışında özerk olarak çalışabilmesi, özellikle komisyonlara bilgi desteği sağlanması amacıyla uzmanlık kurumunun yerleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.1 Yasal metinlerin kalite yönünden sahip olmaları gereken en önemli özelliklerden biri, toplumun gereksinimini en iyi karşılayacak şekilde ilişkileri düzenlemeleridir. Yasaların en sağlıklı şekilde, bu yönde sınanmaları toplumsal gereksinmelerin sistemli ve yaygın çalışmalarla araştırılması ve yasa metni ile ihtiyaçlar arasındaki ilişkinin karşılaştırma yöntemiyle kurulmasıdır. Yasaların sık sık değişmesi, gereksinimlerden kaynaklanan baskıların etkisiyle gerçekleşmektedir. TBMM’nin çıkardığı çeşitli alanları düzenleyen yasaların büyük kısmı önceki yasal mevzuatta değişiklik yapmıştır. Siyasal partiler halkın taleplerinin ve isteklerinin meşru yoldan yönetime yansımasının aracıdır. Çeşitli sebeplerle siyasal partiler, bu aracı görevini yerine getirememektedir. Bu açığı bazen baskı grupları da denilen sivil toplum kuruluşları doldurmaktadır. Bu bakımdan baskı gruplarının siyasette önemli yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Baskı grupları aynı ilgi, istek ve amacı taşıyan bireyleri bir araya getirir ve siyasetin belirlenmesi sürecinde önemli rol oynarlar. Baskı grupları güçlerini bir araya getirerek taleplerini kamu politikası haline getirmeye yönelik bir güç oluşturmak amacındadırlar. Demokrasinin gelişimi ile sivil toplum kuruluşlarının gelişimi paralel bir süreç izlemektedir. İngiltere, düzenleme yapma sürecinde düzenlemeden etkilenenlere danışma, onların görüşünü alma bakımından ileri düzeyde sayılabilecek bir ülkedir. Danışmada önemli olan husus, düzenleme-her türlü yasa vb.için kullanılmaktadır- hazırlama sürecinde danışma sürecini mümkün olduğunca erken başlatmak ve hazırlanan mevzuattan etkilenmesi muhtemel kesimlerin görüşünü dikkate almaktır. İngiltere’de, düzenlemeden etkilenecek olanların görüşünün alınması için en az 12 Hukuk haftalık bir süre ve yorum yapmalarına yardımcı olacak şekilde düzenleme taslağına ilişkin bilgi verilmesi gerektiği düşünülmektedir.2 İngiltere’de hükümet, kamu-özel sektöre, sivil toplum kuruluşlarına ve bireylere düzenlemeden kaynaklanan bürokrasi sorununa ve bu sorunun ortadan kaldırılmasına ilişkin önerilerini değişik yollarla sunmalarını istemektedir. Daha iyi düzenleme birimi olarak anılan bu birim, bürokratik yükün azaltılmasına ilişkin her öneriye ayrı bir önem verdiklerini ve öneri sahiplerine yapmış oldukları başvuru için önerileriyle ilgili bilgi verileceğini açıkça internet sayfalarında beyan etmişlerdir. İnternet sayfasındaki ibare aynen şöyledir: Düzenlemeden kaynaklanan bürokrasinin azaltılmasına ilişkin öneriniz, ilgili kamu kuruluşuna gönderilecektir ve e-mail yoluyla yaptığınız öneriye ilişkin bir “alındı fişi” alacaksınız. Önerinize 90 iş günü içerisinde cevap verilecektir.3 Ülkemizde ise yasa tasarılarının hazırlanmasında uyulacak esas ve usuller daha önce sözü edilen “Kanun, Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük ve Yönetmelik Tasarılarının Hazırlanmasına ilişkin Esaslar”da belirlenmiştir. Başbakanlık tarafından hazırlanan bu Yönetmelikte, sadece ilgili bakanlık ve kuruluşlardan görüş alınması konusu üzerinde durulmaktadır. Buna karşılık Üniversitelerin, yüksek yargı organlarının, sendika ve meslek örgütlerinin bu sürece katılımları konusundan söz edilmemektedir. Yasaların görüşülmesinde Komisyon çalışmasına gerek duyulmasının temel nedeni, inceleme aşamasına yeterince zaman ayrılması, meclisin işyükünün hafifletilmesi ve konuların çoğu zaman uzmanlaşmayı gerektiriyor olmasıdır.4 Ancak uygulamada bu gerekliliğin yeterince yerine getirildiği söylenemez. Komisyon çalışmalarının temel amacı, Genel Kurula gidecek tasarı ve tekliflerin daha teknik düzeyde incelenmesi ve yasa yapım tekniğine uygun hale getirilmesidir. Komisyon çalışmaları, yasama faaliyetinin bir başlangıcını oluşturur ve zorunluluk olmadıkça bundan vazgeçilemez. Bunun dışında, yasaların komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi sırasında yeterli titizlikle çalışılmadığını gösteren bir başka örnek olarak, ülkemizde özellikle son dönemlerde yaygın olan “gece yarısı sonrası yasaları” verilebilir. Bilindiği gibi, yasaların temel amacı, kamu yararını gözetmek, toplumun gereksinimine yanıt vermek olmalıdır. Ne var ki, günümüzde bu nesnel amacın bir yana bırakıldığı, kişisel ve siyasal amaçlara yönelik yasaların sayısının giderek çoğaldığı gözlenmektedir. Kamu yararı amacıyla çıkarılması gerekirken, aslında başka amaçlarla çıkarılan yasalar hakkında, halka bilgi verme gereği bile duyulmamaktadır. Anayasa Mahkemesi, yasaların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olmasını da aramaktadır: “Yasaların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle yasa koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözönünde tutarak kullanması gerekir” 5 Profesör Teziç, kamu yararı unsurunu, yasanın tanımlanmasıyla ilgili olmayıp, geçerlik şartı saymaktadır. yasaların kişisel ve politik amaçlarla konulmuş olması halinde ortada bir yetki saptırması sözkonusu olacaktır. Yasama organındaki çoğunluk, sırf kendi politik çıkarları için bir yasa koyarsa, bu yasa amaç unsuru bakımından sakat olur. Yasa koyucu kamuya yararlı olanı belirlemekte serbesttir. Anayasa Mahkemesi, amaç unsurunu değerlendirirken, yasama organının bir yasayı kamu yararı amacıyla mı yoksa kişisel ya da politik bir amaçla mı yaptığını araştırmalıdır. Ancak, yasaların görüşülmesi sırasında yasa koyucunun amacının kamu yararı olmadığının açıkça ortaya konabildiği durumlarda iptal yoluna gidilebilir. 6 Görüldüğü gibi ülkemizde son yıllarda giderek artan bu uygulama sonucunda ortaya çıkan durum ekonomi biliminden mülhem bir deyişle ‘yasa enflasyonu’ olarak nitelendirilmektedir. Yaşamın her alanını yasayla düzenleme ve bunları günün koşullarına, daha doğru bir deyişle, hükümet edenlerin siyasal amaçlarına göre yeniden belirlemeye soyunan çoğunluğun, yasama meclisini - deyim yerindeyse - bir ‘yasa imalathanesi’ ne dönüştürdüğü yolundaki tespit isabetli bir nitelemedir. Elbette bu hızlı sayısal artışın hukuk devleti ilkesini de tehdit ettiği öne sürülmektedir.6 Özetle, yasa enflasyonunun hukuk düzenini karmaşaya sürüklediği, yaratılan bu kaotik hukuk ortamından kimi kişi/grup/cemaat/topluluk/oligarşik yapılanmaların - ne derseniz deyiniz - alabildiğine yararlandığı da bir gerçektir. Ülkemizde “Torba Yasa” ve “Temel Yasa” Uygulamaları “Yasa” sözcüğünün önüne konulan “torba” sözcüğü, içine öteberi konulan taşıma işlevi gören bir gereçtir. Kim ne derse desin, halkımızın pratik/kıvrak zekasının bir ürünü olarak medyanın da katkısı ile yaygınlaşmış ve kamuoyunun güncel kullanımına yerleşmiştir. Kısaca, birbiri ile konu yönünden ilgisi olmayan ve bir çok yasada değişiklikler yapan yasalara “torba yasa” denilmektedir. Örneğin “Bazı yasa ve yasa Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 5234 Sayılı yasa”la 64 yasada değişiklik yapılmıştır. Bir yasanın torba yasa olup olmadığının temel göstergelerinden birisi, yasanın başlığıdır. Torba yasaların başlığı, içerik itibariyle yürürlükteki birden fazla yasayı etkilediği için genellikle “çeşitli yasalarda/yasa hükmünde kararnamelerde” diye başlamaktadır. Bu uygulamanın özellikleri kabaca, şöyle sıralanabilir:8 -Torba yasa uygulaması, geleneksel komisyon sistemini devre dışı bırakmaktadır. Hemen her torba yasa tasarısı/ teklifi, mali nitelikli hükümler içerdiği gerekçesiyle, esas Eylül 2012 - 166 47 Hukuk yönünden “bütçe komisyonu” na havale edilmektedir. Ayrı yasa teklifleri halinde sunulmuş olsa, başka ihtisas komisyonlarının görev alanına girecek olan işler, zorunlu olarak tek komisyona gönderildiği için devre dışı (bypass) bırakılmış komisyonların uzmanlığından yararlanmadan ve katkıları alınamadan yasalaşmış olmaktadır. -Torba yasa görüşmelerinin, özellikle, komisyon aşamasında, metne yeni madde eklenmesi sıklıkla görülmektedir. Genel Kurulda, torba yasaya yeni madde eklenmesi Komisyon aşamasına göre çok daha zordur. - Komisyona gelen ve komisyondan geçen madde sayısının yeni maddelerin eklenmesi yüzünden katlanarak arttığı görülmektedir. Böylece, torbaya daha önceden kamufle edilmek istendiği ya da kamuoyunda, ilgili kesimlerde en azından bir süre gözlerden kaçırılmak istendiği için konulmayan bir madde veya konu son anda eklenmiş olmaktadır. Bu bağlamda, torba yasalar, genellikle, yasadan etkilenecek kesimler bakımından sürprizlere açıktır. -Yasa yapım sürecinde sivil toplumun etkili bir şekilde katılması ve görüşlerini açıklaması, torba yasa yönteminde yeterince uygulanmamaktadır. Öte yandan, çok sayıda yasa çok sayıda bakanlığı ve kuruluşu ilgilendirdiğinden yasa yapım sürecinin teknik ilgilileri arasında gereken bilgi akışı sağlanamamaktadır. Bu durum, yasama hatalarının artmasına yol açabilmektedir. Torba yasa uygulamasının pragmatist gerekçelerle doğduğu bir gerçektir. Hükümetler bir an önce gerçekleştirmek istedikleri, her birini ayrı bir yasa ile yapmak durumunda kalacakları düzenlemelerin hepsini geniş bir yelpazede torba yasa uygulaması yoluyla yapabilmektedirler. Bu durum, özellikle seçimlerin yaklaşığı, yasama dönemlerinin sona ermesine yakın zamanlarda sıklıkla görülmektedir. Çünkü, artık sona ermek üzere olan dönemde yeni bir seçimle işbaşına geçip geçmeyeceği belirsiz olan hükümetler, yapmak istedikleri düzenlemeleri birleştirmektedir. Torba yasa sadece yasama süreci açısından değil, tasarı ya da teklif yasalaştıktan sonra uygulama sürecinde de sorunlar doğurmaktadır. Torba yasa çıkarma yolu, muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının yasa yapım süreçlerine etkili biçimde katılımının sağlanamamasını göze almayı gerektirmektedir. Kaldı ki, konu bakımından değişik alanları kapsayabilen torba yasaların, yürürlükteki mevzuata olan etkileri hakkında, iktidar partisi üyesi milletvekilleri bile içerik hakimiyeti bakımından sıkıntıya düşmektedir. Uygulamada, böyle bir zorunluluk olmadığı halde, temel yasa kapsamında görüşülen torba yasaların hızla yasalaştırılması yüzünden ortaya çıkan yasama hatalarını düzeltmek amacıyla değişen yasa veya yasalarda çok geçmeden yeniden değişiklik yapılmasını körüklemektedir. Kısaca, ülkemizde torba yasalar, değişen yasada yeni değişiklik gereksinimlerini tetikleyici bir etken niteliği de taşımaktadır.9 48 Eylül 2012 - 166 Konuyla ilgili bir köşe yazısındaki şu alıntı her şeyi özetliyor aslında: “...İçinde çok, çok, çok şey var. Öğretim üyesinden avukata, emeklisinden çalışana, işadamından köylüye, müteahhitten memura, bankacıdan afetzedeye, meteoroloji çalışanından Üsküdar’ın Selimiye ve İhsaniye Mahallesi sakinlerine kadar, herkesi ilgilendiren maddeler kanuna doldurulmuş... İlginç olan da şu: İsimsiz ve uzun “torba” bir yasala 64 yasada değişiklik yapılırken, değişiklik yapılan yasaların isminden hiç mi hiç sözedilmiyor. Sadece numaraları veriliyor. Demek ki halkımız, tüm yasaları numarasından tanır durumda!.” 10 Özetle torba yasa uygulamasının, hukuk sistemimiz ile bağdaşmadığı açıktır. Çünkü bu durum, yasa yapma tekniğine aykırı olduğu gibi, Başbakanlık tarafından yayınlanan, “Kanun, Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük ve Yönetmelik Tasarılarının Hazırlanmasına İlişkin Esaslar”ın 13. maddesine de aykırıdır. 13. maddeye göre, “Bir tasarı ile, zorunlu olmadıkça, birden fazla kanunun hükümleri değiştirilemez. Her yasada öngörülen değişiklikler müstakil tasarılarla düzenlenir.” Ayrık durumlarda ve ancak zorunlu hallerde kullanılması gereken bu yöntem, bizde neredeyse kural haline gelmiştir. Gerek yasa enflasyonu, gerekse torba yasa uygulamasının, yasal düzenlemelerin öngörülebilirliği, ulaşılabilirliği, etkinliği gibi ilkelere aykırı olduğu ve son tahlilde de hukuk güvenliğini tehdit ettiği bir gerçektir. Bu bağlamda, yasaların yeterli titizlik ve ciddiyetle hazırlanmadığı, komisyon ve genel kurul aşamalarında da benzer bir durumun yaşandığı bir ortamda çıkarılan temel yasalarımızdan olan Türk Borçlar Kanununun Geçici 2. Maddesi ile ilgili belki de hukuk tarihine geçecek traji komik bir hatayı dikkatlerinize sunmak isterim. Bu temel yasa 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdi. Ancak yasanın yürürlüğe girmesinden önce kira sözleşmesine ilişkin bazı hükümlerin sorun yaratacağı düşüncesiyle olsa gerek, bir başka yasa ile T.B.Kanununa eklenen Geçici 2. Madde ile kira sözleşmesi ile ilgili bazı maddelerinin yürürlük tarihi 8 yıl sonraya ertelenirken bu süre içinde doğacak uyuşmazlıklara kira sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağı belirtildi. Aynı geçici maddenin son fıkrasında ise; kira sözleşmesinde hüküm bulunmayan hallerde yürürlükten kaldırılan (mülga) Borçlar Kanunu hükümlerine yollama yapılarak uyuşmazlıkların çözümü yürürlükte olmayan bir yasaya bağlanmıştır! Geçici madde düzenlemesinin amacı, yasanın uygulanmasından kaynaklanacak kamu yararına aykırı sonuç ya da durumlara geçici çözümler üreterek, yeni yasanın esas hükümlerince getirilen düzenlemelere yumuşak geçişi sağlamaktır. Ancak, yukarıdaki örnekte bu amaç aşılarak uyuşmazlıkların çözüm yolu geçici değil sürekli olarak yürürlükten kaldırılan bir yasaya bağlanmaktadır. Geçici maddenin yarattığı bu hukuksal hatanın giderilmemesi, en azından 8 yıl boyunca yeni sorunlar doğuracak ve uygulamada tartışmalı durumlara sebep olacaktır. Hukuk Görüldüğü gibi temel yasalarımızdan birinde yapılan bu vahim hata hukuk güvenliği yönünden ileri sürülen kaygıları doğrulamaktadır. Yürütme Organının Yasama Çalışmalarındaki Rolü Yürütme organının, yasama çalışmalarına hakim olmaya başlamasıyla birlikte yasa, hak ve özgürlükleri düzenlemek ve güvencelemek, kamu yararı amacına yönelik genel, kişisel olmayan kurallar içermek yerine; hükümet politikalarının uygulamaya geçirilmesine hizmet eden, böylece de kişisel ve siyasal amaçları kollayan bir araç haline gelmiştir. Böylece yasa yapım yöntemlerine uyulmadan, oldukça hızlı bir biçimde mecliste oylanan tasarı ve teklifler, olağan bir uygulama halini almıştır. İkinci olarak, bu hızlı “yasa imalatını” denetleyecek ve yavaşlatacak bir siyasal ve yargısal denetim sisteminin eksikliği de, sözkonusu süreçte rol üstlenen çoğunluğu da cesaretlendirmektedir. Prof. Kaboğlu’na göre, “Siyasal parti çoğunluğuna dayanan parlamentoculukta, yasama organı, hükümetler iradesinin ve idare tarafından hazırlanmış metinlerin kayıt bürosuna dönüşmektedir. Günümüzde yasa genel iradenin ifadesi olmaktan çok, iktidar partileri ve hükümet iradesinin yansımasıdır. Artık yasanın genel niteliğinin de tartışma götürmesi Parlamento’nun işlevini örselemiştir...”11 Bu durum, kuvvetler ayrılığı ilkesi ve parlamentoların etkinliği üzerinde yeniden düşünmeyi ve yürütme organının yasama çalışmalarına hakim olmasının nedenlerini ortaya koymayı gerekli kılmaktadır. İktidar partisi üyesi olan Prof. Burhan Kuzu’ya göre, “parlamentolar, yasama fonksiyonlarını tam olarak yitirmeseler bile, oldukça zayıflamışlardır ve günümüzde bir müzakere organı durumuna indirgenmiştir”12 Bazı yazarlar ise, ülkemiz için parlamentoların bugün bir müzakere organı bile olmadığını ileri sürmektedir.13 Zira yürütme organından gelen yasa tasarıları, çoğu zaman üzerinde değişiklik yapılmaksızın ve muhalefet partileri kavga kıyamet sindirilerek oylanmaktadır. Bu durumda artık meclis, milletin gerçek temsilcisi sıfatıyla, temsil görevini yerine getirememektedir. Asli görevi olan “yasa yapma”, sadece bir onay makamı olarak “yasaları oylama” işlemine indirgenmiştir. İkinci asli görevi olan yürütme organını denetleme işlevini ise yerine getirmesi hukuken mümkün gibi görünse de fiilen olanaksız olduğu bilinen sebeplerle gerçekleşememektedir. Başbakan partisinin grup toplantısında milletvekillerini bazı davranışları sebebiyle azarlamış ve şunları veciz sözleri söylemiştir: “bizim sevkettiğimiz yasaları birtakım önergelerle değiştirmeye çalışıyorsunuz. Biz bunları okuyarak hazırlamıyor muyuz?”14 Yürütme organının yasama çalışmalarında etkin ve hakim olmasının iki temel nedeni öne çıkmaktadır. İlki, mevcut seçim sisteminin çoğulcu bir demokrasiye değil, çoğunlukçu bir demokrasiye yolaçan etkisi, öncelikle mecliste çoğunluğu elde eden partinin aşırı güç kazanmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda ise, yasa İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr ile çoğunluk iradesi özdeşleşebilmektedir. İkinci olarak, parti içi demokrasi sorunu ve parti disiplini de, yasama organının gerçek işlevini yitirmesinde etkili olmaktadır. Parti içi demokrasi yokluğu ya da eksikliği ve parti disiplini, milletvekillerinin, partilerinden ve parti başkanlarından bağımsız olarak, özgür iradeleriyle hareket edebilmelerini engellemektedir. Sonuç Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, toplumsal yapıyı etkilemekte ve toplumsal değişim de buna bağlı olarak hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Bu nedenle toplumsal değişime paralel bir değişim gösteremeyen yasalarımız çok daha kısa sürede eskiyebilmektedir. Bu cümleden olarak; ancak, toplumun değişimine uyan, yerel ve evrensel gelişmeleri benimseyen bir anlayışla yapılan yasaların ömrü uzun olabilir. Yeterli ön hazırlık aşamasından geçmemiş, iyi bir yasa hazırlığı için gerekli olan ilkelere uyulmamış, ilgili çevrelerin katılımları sağlanmamış ve hızlı bir biçimde hazırlanarak yürürlüğe konulmuş yasalarımız, kalite unsurundan da yoksun olacağı gibi, hataların giderilmesi için sık sık değişiklik yapılması zorunlu olacaktır. Yasa yapma sürecinin zamanında ve verimli işlemesi kadar sürecin saydam/ açık olması, her isteyenin süreci izleyebilmesi ve gerektiğinde menfaatini etkileyen konularda muhataplarından hesap sorabilmesi de ayrı bir önem taşımaktadır. Kaynakça : 1. Ö.Faruk GENÇKAYA, Örgütsel Özelliklerin Yasama Performansına Etkisi: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Yapısal-Fonksiyonel Analizi-Doktora Tezi 2. İngiltere, Hollanda ve ABD’de Daha İyi Düzenleme Çalışmaları ve Bu Çalışmalardan Türkiye İçin Çıkarılabilecek Sonuçlar – Yasama Dergisi 2008/9 3.http://www.betterregulation.gov.uk 4. BAKIRCI, 2000: 310-311; SABUNCU, 2005: 202; TEZİÇ, 1972: 59). 5. ARAÇ/İBA, 2003, 37 6. http\\:www.anayasa.gov.tr AYM, E: 1963/124, K: 1963/243, k.t. 11.10.1963. AYM, E.1990/31, K.1990/24, k.t. 24/9/1990; AYM, E. 2001/353, K. 2002/87, k.t. 26.9.2002; AYM, E. 2003/12, K. 2004/69, k.t. 16.06.2004. AYM, E. 2002/132, K. 2003/48, k.t. 4.6.2003; AYM, E. 2001/79, K. 2002/194, k.t. 26.11.2002. 7.TEZİÇ, 1972: 49 ve 104 vd. 8. Şeref İBA, Ülkemizde “Torba yasa” ve “Temel yasa” Uygulamaları • Ankara Barosu Dergisi-2011/1 9.Şeref İBA (2010), Parlamento Hukuku, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları, (yenilenmiş ) 4. Baskı. 10. URAS, Milliyet 27 Eylül 2004 11. KABOĞLU, 2000: 167 12. KUZU, 1987: 121 13. ÇAKIN Akın, Yasa Yapma Süreci ve Sosyal Kontrol (Şeffaflık ve Katılım) , Yasama Dergisi 2008/6,7,8 14. AKÇALI, 26.7.2004: 15 Eylül 2012 - 166 49 genç-İMO 4. genç-İMO Yaz Eğitim Kampı Foça’da Gerçekleştirildi Hazal CANPOLAT (Dokuz Eylül Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi) 28 Ağustos - 5 Eylül 2012 4. genç-İMO yaz eğitim kampı 28 Ağustos - 5 Eylül 2012 tarihleri arasında İzmir Foça’da gerçekleşti. Türkiye’nin dört bir yanından gelen yaklaşık 90 inşaat mühendisliği öğrencisinin katılımcı olduğu kampta, öğrencilerin bilimsel ve mesleki bilgilerini yükseltmek, mesleki hak ve sorumlulukları konusunda bilinçli bireyler olarak yetişmelerine katkı sağlamak, meslek örgütümüzün ilkeleri konusunda bilgi kazanmalarını sağlayarak örgütlülüğümüzü güçlendirmek amaçlandı. Yoğun bir programa sahip olan kamp boyunca seminerler, söyleşiler ve atölye çalışmaları gerçekleşti. Bunların yanı sıra ortak çadırlarda konaklayan öğrenciler, yemekleri birlikte dağıtarak, ortak alanları birlikte temizleyerek, sabahları birlikte kalkıp akşamları birlikte eğlenerek ortak yaşam adına büyük bir deneyim kazandılar. Kampın ilk günü Grup Yel Değirmeni’nin gerçekleştirdiği konserde kamp katılımcıları keyifli saatler geçirdiler. Daha sonraki günlerde seminer ve söyleşilerin yoğun olarak gerçekleştirildiği kampta TMMOB ve Oda Politikaları, Kentsel Dönüşüm, İşçi Sağlığı ve İş güvenliği, Ulaşım Politikaları, Van Depremi ve Tespitler, Mühendislikte Kadın, Mühendislik Eğitimi, Su Politikaları ve HES’ler gibi toplumcu mühendislik seminerleriyle birlikte İleri demokrasi, Liberalizm, Arap Baharı ve Suriye söyleşileri ile son dönemde ülke gündeminde olan konular da tartışıldı. Ayrıca Ekümenopolis Belgeseli izlenerek belgeselin yönetmeni ve yapımcısıyla kentsel dönüşüm hakkında bir söyleşi gerçekleştirildi. Öğrenci sorunlarının tartışıldığı forumların düzenlenmesiyle çeşitli üniversitelerden gelen genç-İMO üyeleri yaşadıkları sıkıntıları birbirine aktarma imkanı buldular. Forumlarda öne çıkan başlıklardan biri ikinci öğretimlerde harçların kaldırılmamasıydı. İkinci öğretimlerde harçların kaldırılması yönünde ortak bir basın açıklaması yapıldı. Ayrıca 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün de kamp tarihleri içinde yer almasından dolayı forum ve etkinliklerde barışın önemine bir kez daha değinildi. genç-İMO üyelerinin eğlenceli 50 Eylül 2012 - 166 vakit geçirmeleri ve kişisel yeteneklerini sergilemelerinin yanı sıra ilgi duydukları alanlarda kendilerini geliştirmeleri amacıyla sinema, tiyatro, ritim, felsefe, kamp gazetesi, halk oyunları atölyeleri oluşturuldu. Öğrenciler bu atölyelerden ikisini seçip kamp süresi boyunca hazırlanarak kampın son gününde çalışmalarını sergilediler. Kültür ve Sanat İnş. Müh. Alim ŞADAN DEPREME DAYANIKLI BETONARME BİNALARIN TASARIMINA GİRİŞ Kutlu Darılmaz Kitap İnşaat mühendisliği öğrencilerine ve uygulamadaki mühendislere, depreme dayanıklı betonarme sistemlerin tasarımı konusunda temel kavramların yönetmelik kuralları esas alınarak açıklanmasını ve hatırlanmasını amaçlamaktadır. Örnekler SAP2000 analiz programı ile çözülmüştür. Genel olarak deprem yönetmeliklerinin an ilkesi hafif şiddetteki depremlerde binalardaki yapısal olmayan sistem elemanlarının herhangi bir hasar görmemesi, orta şiddetteki depremlered yapısal ve yapısal olmayan elemanlarda oluşabilecek hasarın sınırlı ve onarılabilir düzeyde kalması, şiddetli depremlerde ise can güvenliğinin sağlanması amacı ile kalıcı yapısal hasar oluşumunun sınırlanmasıdır. Konular: Giriş, Temel Kavramlar ve Deprem Değişkenleri, Deprem Hesabında Kullanılan Yapı Dinamiği Temel İlkeleri, Tasarım İlkeleri ve Deprem Etkileri, Betonarme Binaların Deprem Davranışı İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr ÖRNEKLERLE SAP 2000 - V 15 Günay Özmen Engin Orakdöğen Kutlu Darılmaz Birsen Yayınevi SAP2000 yazılımı, yapı sistemi modellerinin geliştirilmesi, analizi ve boyutlandırılması için kullanılan genel amaçlı bir programdır. Program Windows ortamında çalışmakta ve tüm işlemler özel grafik kullanıcı arayüzü (graphical user interface -GUI) yardımıyla SAP2000 ekranı üzerinde gerçekleştirilmektedir. Kitapta birçok örnekle kullanılmış, temel işlemlerin yanı sıra yardımcı bilgilere de yer verilmiştir. Kitapta Genel Kullanım İlkeleri, Koordinat Sistemleri ve Grid Çizgileri, Çubuk Elemanlarda Uç Kuvvetleri, SAP2000 ekranı, SAP2000 Genel Menü Düzeni, Temel İşlemler ve Yardımcı Bilgiler, bölümlerinden sonra 21 adet örnek yer almaktadır. Eylül 2012 - 166 51 Kültür ve Sanat ATTİLA İLHAN (ŞAİR VE YAZAR) 11 EKİM 2005’DE HAYATINI KAYBETTİ 15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat’ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı. Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi’ne yazıldı. Lise son sınıftayken CHP Şiir Armağanı’nda ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı. 1946’ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı kendi imkânlarıyla yayınladı. 1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca Paris’e tekrar gitti. Fransa’daki bu dönem Attilâ İlhan’ın Fransızca’yı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950’li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953’te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar. Yazarın “olgunluk dönemi” diye tanımlanabilecek edebiyat süreci Kurtlar Sofrası ile başlar. Sokaktaki Adam’da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatılırken; Zenciler Birbirine Benzemez’de Mehmed-Ali istedikleri ile istemedikleri arasında mütereddit bir karakteri yansıtmaktadır. Oysa Kurtlar Sofrası’nda Mahmud ne istediğini çok iyi bilen bir karakteri çizer. Bu üç romanıyla Attilâ İlhan Türk aydınına farklı açılardan bakar, fikirlerini diyalektik-materyalist bir sentez içinde derleyerek Türkiye için bir sentez önerir- ki sonradan yazdığı yedi kitaplık Aynanın İçindekiler serisi de bu zemine oturmaktadır. Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet’te Sabah Ezanları, O Karanlıkta Biz, Allah’ın Süngüleri: Reis Paşa ve Gazi Paşa bu seriyi oluşturan romanlardır. 1996 yılından itibaren köşe yazılarını Cumhuriyet ga52 Eylül 2012 - 166 zetesinde sürdürdü. 1970’lerde Türkiye’de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür halk tarafından beğeniyle izlenilen diziler oldu. Şiirleri arasında, yer alan ‘Mahur Beste’ Ahmet Kaya tarafından bestelenmiştir. Bu şiir yazarken Attila İlhan İzmir’de Konak-Karşıyaka vapurundadır. O gün Deniz Gezmiş ve arkadaşları asılmıştır ve Atila İlhan vapurda ağlamaktadır. Müjgan, Arapça’da göz kirpiği demektir. Şarkı da geçen müjgan bir kızın adı değil Atilla İlhan’ın göz kirpiğidir. MAHUR BESTE Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara Geceler uzar hazırlık sonbahara Kültür ve Sanat BEN SANA MECBURUM AN GELİR Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum an gelir paldır küldür yıkılır bulutlar gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet o eski heyecan ölür an gelir biter muhabbet çalgılar susar heves kalmaz şatârâbân ölür Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun Sevmek kimi zaman rezilce korkudur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Birkaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun Belki Haziranda mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin.. Attila İlhan İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr şarabın gazabından kork çünkü fena kırmızıdır kan tutar / tutan ölür sokaklar kuşatılmış karakollar taranır yağmurda bir militan ölür an gelir ömrünün hırsızıdır her ölen pişman ölür hep yanlış anlaşılmıştır hayalleri yasaklanmış an gelir şimşek yalar masmavi dehşetiyle siyaset meydanını direkler çatırdar yalnızlıktan sehpada pir sultan ölür son umut kırılmıştır kaf dağı’nın ardındaki ne selam artık ne sabah kimseler bilmez nerdeler namlı masal sevdalıları evvel zaman içinde kalbur saman ölür kubbelerde uğuldar bâkî çeşmelerden akar sinan an gelir -lâ ilâhe illallahkanunî süleyman ölür görünmez bir mezarlıktır zaman şairler dolaşır saf saf tenhalarında şiir söyleyerek kim duysa / korkudan ölür -tahrip gücü yükseksaatlı bir bombadır patlar an gelir attilâ ilhan ölür Eylül 2012 - 166 53 Kültür ve Sanat SEN İZMİR’SİN beşbin yaşındaki sevgili hayallere sığmayan görkeminle daha dün girdin ergenlik çağına… sen efsanelerde, amazon kraliçesi mir’in kurduğu, ionyalı tantolosun çizip karısı simirna’ya sunduğu, büyük şair homerosun doğduğu, victor hugo’nun prensesi olan, kent değil misin? ihanetlerde öldürülen, yüreğim gibi talan edilip yağmalanan kaç kez... ... Belkahveden gelecek nal sesleri bekleniyor, Hasan Tahsin saate bakıyor, ilk kurşunu attı atacak.. yürekleri ağızlarında güvercinlerin... Cumhuriyet Meydanı’nda ki atlını ilk hedefi belli.. yangın yerini yeşile boyadın Behcet Uz, bu kenti kimler boğazladı? kim işledi bu cinayetleri? biliyor musun Behcet Bey kim? ! ! Kordon Boyunun kolyesini çalanlar, tarih hala cılız Meles Çayında akıyor... biliyorsun, günlerden ayrılıktı, saçlarının rüzgara karışan isyanıyla, tek başına, ÇEKİP GİDEN SENDİN.. yuttu geceler Ege’nin mavisini bir acı çöreklendi şehrin akşamlarına.. şimdi, hangi şehrin sabahında, hangi camdan bakıyorsun tan ağartılarına, saçlarında onca yağmurun ıslandığı serinlikte.. uzak şehrimdesin sen, seninle olmak, omuz omuza yürümek vardı, bu yorgun İzmir gecelerinde.. yeni sevgiler yaratamadım, ihanetleri bıçaklayıp, kendime giden bir tunel kazdım.. özlemleri demirledi Alsancak Limanı, yalnızlığın ışıkları yandı gözlerimde, çoğalırken karanlık köşeleri kentin, çaresizlik çöktü kaldırım taşlarına.. kök saldı tabanlarım sokaklara.. gecelerin tuzağına düştü..... sen kentlerce uzağımdasın, bu şehrin bir köşesinde, son sokak feneri oluşum, 54 Eylül 2012 - 166 yaralıyor beni, düşüyorum ayrılıkların müzmin anaforuna.. şimdi İnciraltı’n da yıkanan gölgende, anılarımı öldürüyorum, ay buluta dalarken, denizin gözlerinden öpüp, üşümesin diye şehrin üstüne örtüyorum.. en son sen yıkmıştın giderken, yıkıldığım o yerdeyim hala, bindörtyüzsekseniki Muzaffer İzgü, bindörtyüzelliüç Gazi Kadınlar Sokağı’nda, yokluğunun günlüğünü tutuyorum... ... biliyorum, bu koca şehirde her şey var, bir biz yokuz, ne kalır ki geriye, fotoğraflar ve anılarla sokaklarda asılı gülüşlerimiz dışında.. bir gün her şey değişecek, gözlerimizde topladığımız yağmur bulutlarıyla, buluşacağız bu şehrin ortasında, biliyorsun, hiç bir acı sürmez sonsuza dek... şimdi, yaralı şehrimin, kül grisi sokaklarında, yorgun bir adamla birlikte, yalnızlığın adımları dolaşıyor, buza yazılan düşler üşürken, Sahil Evleri’ndeki salaş meyhane, bir kanunun mızrabında ağlayacak, hiç bir dalgakıran direnemiyecek isyanıma, yıkacak bütün bentlerini, yüreklerimiz aynı saate kurulduğunda, gurbetten firar edip, ikimizde döneceğiz bu kente.. geç kalmışlığın acısını paylaşacağız.. düşlere sığmayan, düş bozumlarında... zaten biz yoktuk kimsesizdi izmir evet izmir’i yazdım yanında seni seni yazdım büyük harflerle izmir’i yazdım altı çizili seninle izmiriz ne zaman izmir’i düşünsem içinden sen çıkıyorsun izmir için ne yazsam seni yazıyorum Sahi bir adın da Smyrna değil miydi senin senizmirsin NAİL YAVUZ Kültür ve Sanat İnş. Müh. Tuğrul BAŞTAN İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Eylül 2012 - 166 55 Oyun ALİ İHSAN ARGIT İNŞAAT MÜHENDİSİ İnş. Müh. Ali İhsan ARGIT Bulmaca köşesi KARE BULMACA 1 2 3 SUDOKU (Kolay) 4 5 6 7 8 9 10 1 6 2 9 3 4 5 8 4 3 4 5 5 7 2 1 7 2 3 6 2 6 8 7 5 3 5 8 1 7 5 6 3 4 3 8 3 2 1 4 9 8 8 9 10 SUDOKU ( Orta ) 8 SOLDAN SAĞA 1 – Rakamlardan korkma fobisi. 2– İskambilde koz – Bacaklarn bilekten aşağda bulunan ve yere basan bölümü. 3 – Eski dilde kuzey – Bir renk. 4 – Eski dilde Anne – Nikelin simgesi – İnsan bedeni çevresindeki manyetik alan. 5 – Kuru tütün yaprağn andran kzlms tütün rengi – Yaş bakmndan birbirine eşit olanlardan her biri, 6 – Modern Yunanca. 7 – Briçte sanzatu – Büyükbaş hayvana verilen isim – Fare kapan. 8 – Boş inanç, Hurafe. 9 – Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayrdğ kazanç – Birine geçici olarak braklan eşya. 10 – Bir şey yapmak için verilen veya alnan müsaade, ruhsat – Akll anlamnda bir kadn ad. 6 4 1 7 9 2 6 4 5 8 5 5 6 2 4 7 3 7 6 9 1 7 2 9 5 9 1 2 5 7 SUDOKU ( Zor ) YUKARIDAN AŞAĞI 4 1– Sonsuz. 2 – Klasik Türk müziğinde bir çalg – Bira yapmak için çimlendirilip kurutularak hazrlanmş arpa – Çok değil. 3 – Bir İlimiz – Berilyumun simgesi – Kayak. 4 – Bir şeyin varlğn, doğruluğunu kabul etme, güvenme. 5 – İstanbul da bir semt – Umumî bir iş için veyahut hasta ve muhtaç bir kişi, bir cemiyet için toplanlan para. 6 – İnce dantel – İbra, temize çkarma. 7– Eskiden kullanlmş bir ceza ve dayak yöntemi – Elma kurusu. 8 – Eski çağ silah – Tümör – İnsan gözünün algladğ şk şiddeti. 9 – Kara taşt – Yabanc. 10 – Olanak – Anadolu da yaplan bir tür çörek. 9 5 8 5 7 3 6 7 5 6 8 3 9 7 8 2 5 6 4 7 2 2 3 Çözümleri sayfa 40’da 56 Eylül 2012 - 166