Şubat 2015 - Akdeniz Koruma Derneği
Transkript
Şubat 2015 - Akdeniz Koruma Derneği
AKDENIZ KORUMA DERNEĞİ BÜLTENİ Şubat 2015 Sulak Alanlarımız Hızla Yok Oluyor Bafa Gölü'nde Ekoturizm Kaplumbağaların Umudu Derinlerin Sırrı Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün Sayı: 8 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 KÜNYE EDİTÖR’DEN Akdeniz Koruma Derneği Aylık Bülten, Sayı:7/2015 Adres: İsmet Paşa Mahallesi 370. Sokak No: 13 Eski Foça/ İzmir Telefon (Merkez): (+90) 232 812 6459 Telefon (Mobil): (+90) 530 115 3405 Web Site: http://www.akdenizkoruma.org.tr/ E-mail: info@akdenizkoruma.org.tr Yönetim Kurulu Zafer Kızılkaya (Başkan) İnci Tüney Tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de, suların bol bulunduğu yerlerde yaşamayı tercih eden insanoğlu, nedense hiçbir ders almıyor! Yaşanan onca felakete rağmen doğal kaynakları sanki “hiç tükenmeyecekmiş gibi” sömürmeye devam ediyor… Sinan Şekerci Elizabeth Grace Tunka Eronat Mert Ardar Editör Umut Uyan Kapak Tasarımı Göller, akarsular, denizler ve içlerinde yaşayan milyarlarca canlı sanki insanlığa hizmet etmek için yaşıyorlarmış gibi davranıyor; kirletiyor, tüketiyor ve katlediyoruz. Bitmez tükenmez isteklerimizle doğayla savaşıyor ve Hubert Reeves’in dediği gibi eğer kazanırsak kaybedeceğimizi göremiyoruz. Sait Aytar Yazarlar Doğa Derneği, İsa Bozkız, Doç. Dr. Hasan Yıldırım,Yar. Doç. Dr. İnci Tüney, Bahar Öksüz, Veli Ekim, Gözde Koşarsoy, Dilay Doğru, Pelin Ilhan, Özlem Katısöz, Mahmut Suner, Doç. Dr. Bahadır Önsoy Bültenimizin bu sayısında da bu yok oluşun farkında olan ve durdurmak için çaba harcayan insanlara söz verdik. Umarız beğenirsiniz. Umut Uyan 1 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 İÇİNDEKİLER Kaplumbağaların Umudu Sulak Alanlarımız Hızla Yok Oluyor Antalya/ Kumköy’de yer yaz mevsimi yaşanan olayları, Ekolojik Araştırmalar Derneği (EKAD) gönüllüsü Gözde Koşarsoy bir çocuğun gözünden Anadolu hızla kuruyor. Son 60 yılda yaklaşık 2 milyon hektar sulak alanımız ve can verdiği yaşamlar yok oldu. Devamı için… Doğanın Gizli Hazinesi: Turbalıklar Karbondioksitin etkisini azaltmak için büyük yatırımlar yapılmakta ve yeni çözüm önerileri aranmaktadır. Oysa ki her şeyin bir dengede olduğu doğamız kendi çözümünü çoktan bulmuş; Turbalıklar… Devamı için… yazdı. Devamı için… Dünyadan Alaska Balığı Be sinleri Takip Değişikliğine Uyum Sağlıyor Ederek İklim Bütün türler iklim değişikliğinden etkilenecek diye bir şey yoktur. Yeni bir araştırma gösteriyor ki güney Alaska'da yaygın bulunan Dolly Varden türü, yumurtlama evreleri iklime göre değişse bile besin Dünya Tanıyor Onu, Peki Ya Biz! Tek Endemik Etobur Bitkimiz: Pinguicula habilii Yıldırım, Şenol & Pirhan bulabilmek için göç ediyorlar Devamı için... Pinguicula (Yağ otu), Lentibulariaceae ailesi altında yer alan, yaklaşık 100 kadar türle temsil edilen, Avrasya (subarktik, tropikal, Akdeniz ve ılıman bölgelerinde)'da, Kuzey Amerika'da, Merkezi Amerika'da (Meksika' dan Karayip adalarına kadar), Güney Amerika'da (And Dağları'nda, Kolombiya'dan Ekvador'a, Şili'den Patagonya'ya kadar), ve Kuzey Afrika'ya kadar geniş bir alanda yayılış gösteren etobur bir bitki cinsidir. Devamı için… Çevreciler devlet otoritelerine, yuvalama alanları Sri Lanka’da bulunan ve türleri tehlike altında olan çeşitli deniz kaplumbağalarını korumak amacıyla acilen önlem alınması için çağrıda bulundu. Devamı için… Yosunlar Her Yerde Denize girerken, özellikle üzerine basmaktan kaçınılan, pis olduğu düşünül en, hor görülen yosunlar (algler) aslında günlük hayatımızda bolca kullandığımız ve dünyamız için olmazsa olmaz canlılardır. Devamı için… Bafa Gölü’nde Ekoturizm Bafa Gölü etrafında bulunan Kapıkırı, Gölyaka ve Pınarcık köylerini kapsamaktadır. Göl ve gölün çevresini turizm açısından değerlendirdiğimizde gerek doğal gerekse kültürel ve tarihsel olarak zengin bir alandır. Devamı için… Kaplumbağalar İçin Bekleyiş Sıvı Değerler Beş ülkenin zengin biyolojik çeşitliliğiyle bilinen Orta-Atlantik Okyanusu'nun büyük bir uzantısı olan Sargasso Denizi'ni korumak için yürüttüğü bu yılki Hamilton Bildirgesi, okyanus korunmasında bir dönüm noktası oldu. Peki bu somut bir adı olacak mı? Devamı için… Kitap Derinlerin Sırrı Derinlerin Sırrı, benim dokuzuncu sualtı kitabım. Bu kitap 3 kitap projesinin ilki. Devamı için… Falkland Adaları’nda Bir Türk 2005 yılında henüz 28 yaşındayken, Güney Atlantik’te bulunan ve ülkemize kuş uçuşu 17.000 km mesafedeki Falkland Adaları’na gitme ve orada iki yıl kalma şansım oldu. Devamı için… 2 AKD Aylık Bülteni SULAK ALANLARIMIZ HIZLA YOK OLUYOR Sayı:8, Şubat 2015 kuyularının yok etmek üzere olduğu Burdur Gölü yaşamakta olduğumuz yok oluş sürecine ilişkin verilen en önemli örnekler arasında. Yazan: Doğa Derneği Anadolu hızla kuruyor. Son 60 yılda yaklaşık 2 milyon hektar sulak alanımız ve can verdiği yaşamlar yok oldu. Yok olan sulak alanlarımız Marmara Denizi’nden daha büyük bir alanı kaplıyor. Geçtiğimiz haftalarda Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan bilimsel araştırmanın verilerine göre Türkiye en fazla tür yok oluşunun yaşandığı ülke. Yayınlanan raporda sulak alanlara yönelik en önemli tehditler baraj ve HES’ler ile su rejimine müdahale ve yeraltı suyunun aşırı kullanımı olarak sıralandı. IUCN uzmanları tarafından hazırlanan "Doğu Akdeniz’de Tatlısu Biyoçeşitliliğinin Durumu ve Dağılımı” raporu bölgedeki tatlı su alanlarına ve türlerine ilişkin en güncel ve kapsamlı çalışma. Önemli Tatlısu Alanları, dünyada ilk uygulamasını Doğa Derneği’nin gerçekleştirdiği Önemli Doğa Alanı yönteminin tatlısu ekosistemleri için uyarlandığı bilimsel bir yöntem. Rapordaki verilere göre Türkiye, Doğu Akdeniz havzasında en fazla tatlı su türünü barındıran ama aynı zamanda en fazla tür yok oluşunun yaşandığı ülke. Fotoğraf: Doğa Derneği- Burdur Gölü Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz yaptığı açıklamada “Sulak alanlarımız yok oldukça doğanın can damarları kesiliyor ve doğanın yaşamsal döngüsü kırılarak biyolojik ve kültürel zenginliklerimiz geri dönüşsüz bir biçimde yok oluyor. Son yıllarda mevzuatta yapılan değişiklikler ve fiili uygulamalar ile bu yok oluş hızla artıyor. Doğa Koruma mevzuatının artık tümüyle iflas ettiğini görüyoruz. Geldiğimiz nokta yatırımların önünü açmak için doğanın geri dönüşsüz yok oluşu ile sonuçlanan bir biyoçeşitlilik krizidir” dedi. Öte yandan Dünyadaki en önemli ekosistemler arasında yer alan sulak alanlar birçok medeniyetin yüzyıllar boyunca etrafında kurulduğu alanlar olmuştur. Gerek biyolojik gerekse kültürel veriler, sulak alanların hem ekolojik açıdan, hem de kültürel açıdan vazgeçilmez alanlar olduğunu göstermektedir. Yanlış tarım politikaları nedeniyle sulu tarım için sulak alanların kurutulması ve yer altı su rezervlerinin yok edilmesi; yine yanlış tarım ve enerji politikaları nedeniyle barajlar ile nehirlerin önünün kesilmesi ve sayıları binleri bulan nehir tipi hidroelektrik santraller ile derelerin kurutulması ise bu yok oluşun en önemli nedenleri olarak tespit edilmiş raporda. Raporda Ilısu Barajı Projesi’nin tehdidi altındaki Hasankeyf ve Dicle Vadisi ile barajlar ve su 20.yüzyılın başlarından itibaren dünyanın dört bir yanında sulak alanlar, toprak kazanma ve sıtma ile mücadele kapsamında olumsuz müdahalelere maruz kalmıştır ve yok olmaya başlamıştır. İnsanlara sağladıkları sayısız yararlar nedeniyle sulak alanların kaybedilmesi çoğu zaman göz ardı edilen değer ve işlevlerinin eksikliğini ortaya koymuş ve sulak alanların önemi de fark edilmeye başlanarak sulak alanların korunmasına ilişkin çalışmalar gittikçe artmış ve artmaya devam etmektedir. 3 AKD Aylık Bülteni Türkiye, 1994 yılında taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi ve diğer mevzuatlarıyla sulak alanları koruyacağını ve akılcı kullanacağını taahhüt etmiştir. Ramsar Sözleşmesi kapsamında Türkiye’de bugüne kadar 14 Ramsar alanı ilan edilerek koruma altına almıştır. Bu alanların korunması ve akılcı kullanılması için sulak alan yönetim planları hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Bugüne kadar Ramsar alanlarının 11’inde sulak alan yönetim planı uygulanmakta olup, 3'ünün de planlama aşamasındadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda Ramsar alanları üzerindeki tarım faaliyetlerinin sulak alanlar üzerindeki etkilerini vurgularken, su rejimine yapılan müdahaleler, evsel ve endüstriyel atıklardan kaynaklı kirlilik, yabancı balık türlerinin sulak alan sistemlerine atılması ve aşırı avlanmadan kaynaklı tehditler vurgulanmaktadır. Bugün karşılaştığımız tablo ise eski tehditlere ek olarak son yıllarda yaşanan kuraklığın önemli bir sorun olacağını ortaya koymaktadır. Geçmişten bugüne Ramsar alanlarının karşısındaki tehditlerin aynı oluşu sulak alanları akılcı kullanımı ve katılımcı yönetilmesi yönündeki çabaları arttırmaya yönelik adımların ciddiyetini koruduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye’deki Ramsar alanlarının bütüncül bir yaklaşımla ele alınması ve önemleri nin herkesçe anlaşılması bu alanların korunması ve akılcı kullanımı yönündeki en önemli adımdır. Not: "Doğu Akdeniz’de Tatlısu Biyoçeşitliliğinin Durumu ve Dağılımı” raporuna aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: http://www.iucn. org/ about/union/secretariat/offi ces/iucnmed/?18768/ The-status-anddistribution-of-freshwater-biodiversity-in-theEastern-Mediterranean Sayı:8, Şubat 2015 DOĞANIN GİZLİ HAZİNESİ: TURBALIKLAR Yazan: İsa Bozkır Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ)- Fen Fakültesi Biyoloji Yükse k Lisans Öğrencisi/ Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Son yıllarda iklim değişiklerinin hissedilebilir bir oranda arttığı dünyamızda aşırı ısınma ya da soğumalar görülmekte. Küresel iklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden biri fosil yakıtların kullanılmasıyla oluşan karbondioksitir. Karbondioksitin etkisini azaltmak için büyük yatırımlar yapılmakta ve yeni çözüm önerileri aranmaktadır. Oysa ki her şeyin bir dengede olduğu doğamız kendi çözümünü çoktan bulmuş; Turbalıklar… Turbalıklar, sulak alanlar içerisinde önemli bir yere sahiptir. Sulak alan koşullarında yetişen bitkilerin ölü atıklarının üst üste tabakalı bir yapı oluşturacak şekilde “binlerce yılda” oluşmuş olduğu organik bir topraktır. Tüm ormanların depoladığı karbon miktarından daha fazlasını depolamaktadırlar. Tüm kara alanlarının %3’ünü oluşturan turbalıklar dünya çapında yıllık 150-250 milyon ton karbondioksit depolamaktadır. Karbon depolayan turbalıklar tahrip edilmeleri halinde, karbon üreten alanlara dönüşmektedir. Turbalıkları bataklıklardan ayıran en önemli fark yılın her zamanı sulak olmasıdır. Su tutma kapasitesi çok yüksektir ve yağmur depolayıcılarıdır. Yağmur sularını zararlı maddelerden temizleyerek yer altı sularına ve akarsulara kaynak sağlar. Bu nedenle doğanın böbrekleri olarak adlandırılırlar. Turbalıklar insanlığın geçmişinden günümüze ışık tutan ekolojik bir miras ve doğa tarihini arşivleyen bir kütüphanedir. Turbalık alanlarda taban suyu yüzeye yakın ve üzerinde bulunan bataklık yosunu su ile hava arasındaki iletişimi keserek suyun asidik bir ortam kazanmasına neden olmaktadır. 4 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Türkiye’nin en büyük yüksek rakımdaki turbalığıdır (Yüksek rakım turbalıklar sadece yağmur suları ve havadaki nem ile beslenen turbalıklardır). Fotoğraf: Coşkun Erüz-Bataklık Yosunu Turbanın tabakalı yapısı bitkiler, hayvan kalıntıları, rüzgarla veya başka yollarla gelen polenler olmak üzere içerisindeki her şeyi steril bir şekilde bünyesinde bulundurur. Bu nedenle turbalıklarda yapılacak araştırmalarda iklim tarihi, tarih boyunca hangi ağaç türleri ne zaman baskın durumda, çevre kirliliği ne zaman ve nasıl başladı gibi soruların cevaplarını bulabiliriz. Dört yıl öncesinde dünya çevre gününde katılmış olduğum Ağaçbaşı Turba Bataklığı doğa yürüyüşünde gördüm turbalık alanları. O tarihten sonra ilgimi daha da çeken turbalıklar hakkında daha fazla araştırma yapmaya başladım. Ekstrem yaşam alanları oluşturan turbalıklarda en çok ilgimi çeken canlı Drosera rotundifolia (böcek yiyen). Fotoğraf: İsa Bozkır- Böcek Yiyen (Drosera rotundifolia) Ağaçbaşı Turba Bataklığı, Trabzon ili Köprübaşı İlçesi’nin güneyindeki dağlar üzerinde 2100 metre yükseklikte, iki su havzası arasında bulunan yüksek bir platoda bulunur. Bu bataklık, 2,5-3 metre derinliğinde ve 35 hektarlık bir alana sahiptir. Fotoğraf: İsa Bozkır: Ağaçbaşı-Sürmene Kervan Yolu Hattı Kava Düzü Ağaçbaşı yaylasının bulunduğu havza bilinmeyen pek çok doğal ve kültürel değeri bünyesinde barındırmaktadır. Bataklık ipek ve kervan yolunun Karadeniz'e ulaşan ve en bilinen kollarından birisi olan Bayburt-Sürmene (Araklı) hattının üzerindedir ve Evliya Çelebi, seyahatnamesinde bataklıktan geçen kervan yolundan bahsetmektedir (MS 1630). Dede Korkut masallarında anlatılan, Oğuz Beyi’nin oğlu Bamsı Beyrek’in Trabzon Tekfuru’nun kızını almak için Bayburt’tan Trabzon’a giderken geçmek zorunda olduğu tehlikeli bataklık olarak yer alır. Bayburt-Sürmene arasındaki tarihi kervan yolu üzerinde tarihi çeşmeler, camiler, kiliseler, konaklar ve hanlar mevcuttur. Tarihi kervan yolunun bazı bölümleri günümüzde de mevcuttur ve kervan yolu üzerinde bulunan bazı hanlar hala kullanılmaktadır. Bataklıktan Sürmene’ye inen eski kervan yolu üzerinde 1. Dünya savaşına ait, 100 ün üzerinde şehit mezarı ve bir şehitlik (Harmantepe) mevcuttur. Kervan yolu Bayburt- Sürmene (Araklı) hattı ve turbalıklar ile ilgili bir çalışma daha önce “KERVAN YOLU” projesi ile gün yüzüne çıkmıştır. Turbalık ve çevresi zengin bir biyoçeşitliliğe sahiptir. Turbalık azotça fakir oluğundan azot ihtiyacını böceklerden karşılayan Drosera rotundifolia (Böcek yiyen), Liliu m cillia tum (Dağ zambağı), Rhododendron caucasicum (Kafkas 5 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 orman gül), Rhododendron urgenii (Beyaz orman gülü), Vaccinium myritllus (Ligarba), Pinguicula balcanica (Böcek yiyen), Alchemilla elevitensis (Aslanpençesi) gibi birçok tür bulunmaktadır. Kafkas kurbağası (Pelodytes caucasicus) ve Kafkas semenderi (Mertensiella caucasica) ise turbalıktan çıkan akarsular çevresinde yaşayan nesli tehlikede olan türler arasındadır. Fotoğraf: İsa Bozkır: Beyaz Orman Gülü (Rhododendron urgenii) Fotoğraf: İsa Bozkır- Dağ Zambağı (Lilium cilliatum) Fotoğraf: Emre Tekke- Kafkas Kurbağası (Pelodytes caucasicus) Fotoğraf: İsa Bozkır-Kafkas Senenderi (Mertensiella caucasica) 6 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Ağaçbaşı Turba Bataklığını tehdit eden etmenler arasında bölge halkının turbayı yakacak olarak kullanması, elde edilen turba toprağı seracılıkta ve çiçek yetiştiriciliğinde kullanılmakta ve açılan drenaj kanalları turbalığı kurutmaktadır. Çevre kirliliğinin en büyük nedeni olan doğaya çöp ve atıkların atılması turbalığı da etkilemiş durumdadır. Fotoğraf: Coskun Erüz-Turbalık alandaki kirlilik Ağaçbaşı Turba Bataklığının korunması ve farkındalığın artması için WWF-Türkiye’nin Canı programı kapsamında Şubat 2014 yılında başlayan ve 12 ay süren çevre projesi gerçekleştirdik. Bu süre içerisinde doğa koruma gönüllüsü 20 arkadaşımıza turbalıkları yakından tanıttık ve alan çalışmaları gerçekleştirdik. Gönüllü arkadaşlarımız bölgedeki okullarda ve halka açık alanlarda turbalıklar hakkında bilgilendirme ve farkındalık Yine yaptığımız alan çalışması ile turbalık üzerinde bulunan atıkları ve çöpleri toparlayarak temizlik çalışmasında bulunduk. Turbalık üzerine atılan atıklar arasında klozet, sinek ilaçları, evsel atıklar, plastik şişeler gibi birçok kirletici unsur bulundu. Yaptığımız çalışmalar ile Ağaçbaşı Turba Bataklığı koruma kararı Trabzon Doğa Koruma Milli Parklar çalışmalarında bulundular. Şube Müdürlüğü tarafından onaylanmıştır. Fotoğraf: Coşkun Erüz-Ağaçbaşı Turbalıkları Eğitimi Fotoğraf: İsa Bozkır- Aslan Pençesi (Alchemilla elevitensis) Fotoğraf: Coşkun Erüz-Turbalık üzerinde klozet Turbalıkların dünya genelindeki dağılımına bakıldığında Türkiye’deki turbalıklar oldukça az bir alan kaplamaktadır. Ülkemizde çok az bir alan 7 AKD Aylık Bülteni kaplayan bu doğa harikası alanların korunması için elimizden geleni yapmalıyız. DÜNYA TANIYOR ONU, PEKİ YA BİZ! TEK ENDEMİK ETOBUR BİTKİMİZ: Pinguicula habilii YILDIRIM, ŞENOL & PİRHAN Yazan: Doc. Dr. Hasan Yıldırım Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Bornova/İzmir Pinguicula (Yağ otu), Lentibulariaceae ailesi altında yer alan, yaklaşık 100 kadar türle temsil edilen, Avrasya (subarktik, tropikal, Akdeniz ve ılıman bölgelerinde)'da, Kuzey Amerika'da, Merkezi Amerika'da (Meksika' dan Karayip adalarına kadar), Güney Amerika'da (And Dağları'nda, Kolombiya'dan Ekvador'a, Şili'den Patagonya'ya kadar), ve Kuzey Afrika'ya kadar geniş bir alanda yayılış gösteren etobur bir bitki cinsidir. Pinguicula cinsinin evrimleşme süreci iki ayrı gen merkezinde gerçekleştiği düşünülmektedir; bunlardan biri Merkezi Amerika (özellikle Meksika) diğeri ise Akdeniz havzasıdır. Bu bölgede 20 kadar Pinguicula türünün varlığı bilinmesine karşın, hemen hepsi Akdeniz ekosistemleri içerisinde oldukça sınırlı alanlarda, nadir yayılışa sahip türlerdir. Bu sınırlı yayılışın başlıca sebebi, Pinguicula türlerinin yaşam şansı bulabildikleri sulak çayırlıklar, tatlı su kaynakları, küçük dere yatakları gibi habitatların Akdeniz havzasına has kurakçıl, suyun oldukça kısıtlı olduğu ekosistemlerle kuşatılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Pinguicula türleri diğer birçok etobur bitkilerin yaşam ortamları benzeri, Azot (N) gibi bitkiler için hayati önem taşıyan birçok mineral maddelerce yoksun habitatlarda yaşarlar. Gelişim safhalarında oldukça büyük önem arz eden bu mineralleri diğer bitkiler gibi kökleri ile yaşam ortamlarında temin edemedikleri için, geçirdikleri sıra dışı evrim Sayı:8, Şubat 2015 sürecinde bu soruna ekstrem bir çözüm bulmuşlardır. Pinguicula yapraklarının özellikle üst yüzeyleri, akışkanlığı oldukça az, yapışkan bir salgıdan oluşmuş yuvarlak baş kısmına sahip ve kısa sapları olan salgı tüyleriyle donatılmıştır. Pinguicula türlerinin habitatlarının sulak ortamlar olmasından kaynaklı, bu ortamları kendileriyle paylaşan birçok sivrisinek ve benzeri canlı grubu bulunmaktadır. Pinguicula yapraklarındaki salgı tüylerinin gerek görüntüsü, gerekse bu tüylerin salgıladıkları kokunun cazibesine kapılan küçük sinek ve böcekler, bu mükemmel dizayna sahip yapışkan tuzaklara yakalanmaktadırlar. Sonraki aşama ise tuzağa düşen böcek ve sinekleri sindirim aşamasıdır. Bu bitkiler, hücre dışı sindirim enzimleri sayesinde tuzağa yakalanan canlıları parçalayarak yaşamları için gerekli olan Azot benzeri mineralleri alır, geriye kalan kısımları ise posa halinde yaprak yüzeyinde kalır. Evrimlerinin sağladığı bu avantajlı durum sayesinde tüm bitkiler için hayati öneme sahip minerallerce fakir ortamlarda yaşam şansı bulmuşlardır. Bu nedenle, çok az bitkinin uyum sağlayabildiği bu ortamlarda, rekabetten uzak bir şekilde yaşamlarını kolaylıkla sağlayıp nesillerini devam ettirmektedirler. Ülkemizde Pinguicula cinsi P. habilii keşfedilene kadar sadece 2 taksonla temsil edil mekteydi. Bunlardan ilki P. crystallina diğeri de P. balcanica subsp. pontica' dır. Pinguicula crystallina ilk olarak Kıbrıs' ta keşfedilmiş ve daha sonra ülkemizde, başta Muğla ili olmak üzere Denizli, Burdur, Hatay, Adana, Kütahya gibi Akdeniz iklimin görüldüğü alanlarda, dere kenarları, tatlı su kaynakları, Karaçam veya Kızılçam altı sulak alanlar, akan su kenarı çayırlıklar, şelale dipleri gibi habitatlarda, genelde serpantin ve kalker anakaya üzerinde, 650-1750 m rakımlar arasında yayılış gösterdiği birçok çalışmada ortaya konulmuştur. Buna karşın P. balcanica subsp. pontica ise ülkemizde çoğunlukla Kuzey ve Kuzeydoğu Anadolu başta olmak üzere bazı Doğu Anadolu illerinde, genelde daha yüksek, alpinik katmanlarda, Sphagnum ve benzeri yosunların kapladığı habitatlar içerisinde, asiditesi yüksek, 8 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 sulak çayırları tercih ettiği görülmektedir. Ülkemizde; Rize, Bursa, Kastamonu, Artvin, Erzurum, Van, Mersin illerinde yayılış gösterir. Mersin ilinde yayılış gösterdiğine ilişkin verilen kayıt bulunmasına karşın, bu kaydın onaylanması gerekmektedir. kesiminden çok çeşitli meslek gruplarından bitki severi bir araya getirmiştir. Flora grubunda, tıp doktorundan emekli öğretmene, turizm sektöründen sanayi sektörüne kadar birbirinden bağımsız birçok farklı meslek grubundan insanı tek bir ortak amaç doğrultusunda (doğa ve bitki sevdası) toplamıştır. Şuan toplam üye sayısı 5000 civarında olan bu platformda "Amatör botanikçiler" ve "Akademisyenler" bir araya gelerek, yapılan paylaşımlar üzerinden "Türkiye Florası" için çok önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Bu grubun bir meyvesi olan ve yine Dr. Riyat GÜL tarafından kurulan, Flora grubunda doğruluğu çoğunlukla akademisyenler tarafından onaylanan, ülkemize ait bitkilere ilişkin resimler http://www.turkiyebitkileri.com adresinde halka ve akademisyenlere büyük bir hizmet olarak sunulmaktadır. Fotoğraf: Hasan Yıldırım- Pinguicula habilii türünü keşfeden Habil Issı Sosyal ağların hep olumsuz tarafları günümüzde tartışıladursun birde madalyonun bu şekilde oldukça olumlu ve güzel tarafları da olduğunu hatırlatmak isterim. Son 20 yılda teknolojinin giderek büyük bir atılım göstermesi, dünyanın adım adım global bir sistem içerisine girmesine neden olmuştur. El bette bu global teknolojik gelişmelerin başında, hepimizin hayatında artık vazgeçilmez bir yerde olan "internet" gelmektedir. Bu teknolojik gelişimin hem çok büyük zararları, hem de bir o kadar da yararlarının bulunması, tartışmalara yol açan uçsuz bucaksız bir alan olmasından kaynaklı olsa gerek. Fakat değinmek istediğim konu bu teknolojinin oldukça faydalı bir kesimidir; Sosyal ağ "Facebook"!. Şuan sizin gibi birçok okuyucu da "Facebook'un böcek kapan bitkimiz Pinguicula habilii ile" nasıl bir alakası var diye aklınızdan geçirmiş olmalısınız! O zaman kısaca Facebook üzerinde keşfedilip literatüre giren ilk bitki keşiflerinden (büyük olasılıkla da ilki) biri olan P. habilii olduğunu söylersem sanırım bu merakımıza bir cevap niteliğinde olabilir. Sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinde, Dr. Riyat Gül tarafında 2009 yılında Türkiye Florası üzerine resim ve bilgi paylaşımı yapılması amacıyla yola çıkılarak kurulan "Flora" grubu, birçok farklı Şuan "Flora grubu" üzerinde gerçekleştirilen paylaşımlardan ülkemiz için üç yeni bi tki türü tarafımızca tanımlanmıştır. Bunlar: Emekli öğretmen Habil Issı tarafından keşfedilen ve kendisine atfen isimlendirdiğimiz etobur bitki "Pinguicula habilii Yıdırım, Şenol & Pirhan", Emekli Askeri doktor Ali Rıza Bilginer'in Van'da keşfettiği sümbül türü "Puschkinia bilgineri Yıldırım" ve Flora grubu kurucusu yöneticisi emekli tıp doktoru Riyat Gül'ün Eskişehir, Sivrihisar' da keşfettiği ekstrem bir kardikeni türü olan ve ismine atfettiğimiz "Acantholimon riyatgu elii Yıldırım"dır. Bunlar dışında henüz yayına hazırladığımız 5 yeni bitki türü daha bu gruptaki Amatör botanikçiler sayesinde bilim dünyasına kazandırılma yolundadır. Ayrıca ülkemiz için birçok yeni bitki kaydı da bu platformdaki bitki severler sayesinde literatüre eklenmiştir. Gelelim Pinguicula habilii türünün keşfi hikayesine! Muğla/Marmaris'te ikamet eden Emekli Öğretmen Habil Issı, 2010 yılında "Gizli Bahçem" başlığıyla bir 9 AKD Aylık Bülteni resim eklemiştir. Bu resim Pinguicula cinsinden bir popülasyona ait, çiçek açmış birçok bireyin bulunduğu bir kare idi. Gerçekten de Habil Hoca' nın dediği gibi "gizli ve bir o kadar özel bir bahçe!" idi. Söz konusu karedeki bitkiler ülkemizde yayılış gösteren Pinguicula'lardan oldukça farklı görünüyorlardı. Durumu netleştirmek amacıyla Habil Hoca ile iletişime geç tik ve kendisi ile Marmaris yakınlarındaki orman içlerinde yer alan "gizli bahçesine" doğru hareket ettik. Habil Hoca ile gerçekleştirdiğimiz uzun ve yorucu bir arazi yürüyüşünden sonra bir derenin kenarındaki kayalıklarda yayılış gösteren "gizli bahçesinin" kapılarından içeri girdik. Yaptığımız ayrıntılı çalışmalar sonucunda bu bitkinin bugüne kadar literatürde yer almayan, oldukça farklı özelliklere sahip bir Pinguicula türü olduğunun sonucuna vardık. 2 yıl boyunca bitkinin popülasyonu üzerinde çalışmalar yaptıktan sonra elde ettiğimiz tüm verileri bilimsel bir makale ile ortaya koyarak, 2013 yılında bu bitkiyi bilim dünyasına yeni bir tür olarak tanıttık. Sayı:8, Şubat 2015 tarafımızca yazılmıştır. Türün betimlenmesinden üzerinden çok geçmeden Londra'nın önemli gazetelerinden "The Guardian" gazetesinin bilim köşesinde, her hafta dünyada keşfedilen enteresan bir türe ilişkin, o türü tanıtılmasına ve keşfedilme öyküsüne değinilen bir köşede P. habilii'nin yayınlanması için bizimle iletişime geçen Arizona State Üniversitesi "Uluslar Arası Tür Keşif Enstitüsü Müdürü Prof. Quentin Wheeler, "New to natu re No 106: Pinguicula habilii" başlığı ile bu türü bilim dünyası dışında birçok kesime de tanıtmıştır. Peki ülkemiz bu tü rü ne kadar tanıyor? Kaç kişinin sadece ülkemize has, oldukça nadir bir "etobu r" bitkimizin varlığından haberi var? Maalesef Pinguicula habilii göstermiştir ki dünyadaki diğer ülkelerd eki insanlar bizim doğamıza bizden daha fazla ilgi duymakta, bizim ülkemizdeki canlıla rı bizden daha iyi bilmekteler. "Flo ra Grubu" nda keşfedilen türlerd en biri olan P. habilii' nin bu enteresan keşif hikayesi uma rız ki ülkemizd e, doğamız üzerine bir farkındalık yaratır ve kendi ülkemizin biyoçeşitliliğini tanıma mızda bir ka tkı sağlar. "Gelin Doğa mızı tanıyalım ve b eraberce koruyalım!". YOSUNLAR HER YERDE Fotoğraf: Habil Issı-“Benim Gizli Bahçem” ismi ile Flora grubuna eklediği ilk resim Yazan: Yrd. Doç. Dr. İnci TÜNEY Pinguicula habilii Yıldırım, Şenol & Pirhan olarak Habil hocanın ismine atfen isimlendirdiğimiz bu tür dünyada sadece tek lokalite (Marmaris)'de bilinen, oldukça sınırlı bir yayılış gösteren ve tüm akrabalarından oldukça farklı özelliklere sahip eşsiz bir bitkidir. Çok hızlı bir şekilde bilim dünyasında ses getirdi. Özellikle "etobur bitki severler" bu bitkiyi çok sevdiler dünyada. Birçok bilim insanı ve hobi olarak etobur bitkiler ile uğraşan bitki severler konuya ilişkin olarak bizlerle irtibata geçtiler bu süreçte. O kadar sevildi ki bu bitki, özellikle Çek Cumhuriyeti'nde "Trifid" isimli Etobur bitkilere yönelik makale yayınlayan derginin editörü "Patrik Hudec"in özel isteğinden dolayı P. habilii'yi tanıtmaya yönelik bir makale de bu dergiye Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Hidrobiyoloji Anabilim Dalı AKD/Yönetim Kurulu Üyesi Denize girerken, özellikle üzerine basmaktan kaçınılan, pis olduğu düşünülen, hor görülen yosunlar (algler) aslında günlük hayatımızda bolca kullandığımız ve dünyamız için olmazsa olmaz canlılardır. Peki nedir bu algler? Boyutları mikrondan 100 metrelere kadar ulaşabilen bu canlılar atmosferimizdeki oksijenin yaklaşık olarak %80’ini üretmektedirler. Yaşam 10 AKD Aylık Bülteni ortamları oldukça geniştir. Genellikle nemli ortamlarda ve sularda (tatlı su, acı su, deniz suyu) bulunmalarına rağmen karlar üzerinde bulunan, diğer canlıların içerisinde endo-simbiyont olarak yaşayan, toprakta ve çölde gelişim gösteren türleri de bulunmaktadır. Likenlerde görüldüğü gibi simbiyotik ilişkilerde de bulunabilirler. Memelilerde ve omurgasızlarda patojen olan türleri de mevcuttur. Besin zincirinde, güneş enerjisi, su ve karbondioksiti kullanarak besin üretmeleri nedeniyle primer üretici görevindedirler ve birçok canlı için besin kaynağı oluştururlar. Sayı:8, Şubat 2015 17. yüzyılda alglerden iyot ve brom elde edilmeye başlansa da günümüzde bu maddeler alg endüstrisinde yan ürün durumundadır. Alglerden elde edilen maddelerin başında agar, karragen, alginat ve benzeri maddeler gelmektedir. Bu maddeler boya sanayinde, renk eldesinde; kauçuk sanayinde, yumuşaklık ve akıcıl ık sağlamak için; tekstil sanayinde, katılaştırıcı madde olarak; kağıt sanayinde, mürekkebin dağılmasını önleyen kaliteli kağıt üretimini sağlamada; inşaat sanayinde, beton karışımı için dolgu maddesi ve kırılmaz cam yapımında; ilaç sanayinde, öksürük şuruplarında ve tabletlerde taneleme ve birleştirme ürünü olarak; alkol sanayinde, bira ve şaraba berraklık ve yüksek kalite sağlamak için; yiyecek sanayinde, sucuk, salam, sosis gibi yiyecek maddeleri üzerine koruyucu zar yapımında, kremalarda kıvam arttırıcı olarak; kozmetik sanayinde, saç bakımı maddelerinde, diş macunu, traş kremi, deri merhemi, losyon, güneş yağı ve köpüklerde sabitleyici, geciktirici ve katılaştırıcı olarak kullanılmaktadır. Fotoğraf: İnci Tüney- İpliksi Alg Fotoğraf: İnci Tüney- Yelpaze şeklinde diatom Deniz algleri ve kullanım alanları üzerinde yapılan araştırmalar M.Ö 2700 yıllarında Kral Shen Nung’a kadar uzanmaktadır. Milattan sonra tıbbi alanda ve besin maddesi olarak Çin, Kore ve Japonya’da Kozmetik; insan vücudunu temizlemek, güzelleştirmek, çekiciliğini arttırmak ya da vücudun yapısını ve fonksiyonlarını bozmadan görünümünü değiştirmek için tasarlanmış uygulamalardır. Kozmetik malzemelerinin kullanımına ait ilk arkeolojik bulgular M.Ö 3500 yıllarında Mısır’da kraliyet üyelerine ait büstlerde görülmüştür. Romalılarda da Mısır uygarlığında görüldüğü gibi kullanılmaya başlanmıştır. kozmetik kullanımına ait veriler bulunmaktadır. Fotoğraf: FHL Marine Algae Summer 2005- Derin Deniz Makroalgi 11 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 elde edilen ve kozmetik alanında kullanılan başlıca maddeler; Antioksidant özelliğe sahip terpenler; antikanser ve antioksidant özelliğe sahip olan, A vitamininin öncü molekülü ve bağışıklık sistemini güçlendirmeye yarayan ve makyaj malzemelerinde renk maddesi olarak karotenoidler; Kıvam vermek için birçok kozmetik ürününde kullanılan polisakkaritler, agar ve karragenanalar; Fotoğraf: FHL Marine Algae Summer 2005 - Nereocystis sp Kozmetik ürünleri denince ilk olarak akla gelenler; cilt bakım ürünleri, saç bakım ürünleri, banyo ürünleri, tırnak bakım ürünleri, kremler, losyonlar, pudralar, parfümler, makyaj malzemeleri gelmektedir. Günümüzde tüketiciler kozmetik ürünleri kullanırken doğal olan ürünleri tercih etmektedirler. Bu ned enle de üreticiler, ürünlerindeki bazı maddeleri doğal olanlar ile değiştirmektedir. Bu talebin yanı sıra, gıda ve kozmetik ürünlerinde kullanılan sentetik antioksidantların kullanımına yönelik olarak getirilen kısıtlamalar da doğal kaynaklı ürünlerin kullanımını arttırmaktadır. Kullanılan hammaddelerin doğal olması tüketiciler için önemliyken, üreticiler için ucuz ve kolay yolla bu hammaddelerin elde edilmesi önemlidir. Bu özelliklere sahip hammaddeler en basit ve ucuz yollu olarak alglerden elde edilmektedir. Alglerden elde edilen ekstraktların antioksidant, antimikrobiyal, antikanser gibi birçok özelliğe sahip olduğu bilinmektedir. Vitaminler, mineraller, amino asitler, şekerler, yağlar gibi biyolojik aktif bileşikler alglerde yüksek oranda bulunmaktadır. Bazı alg ekstraklarının çeşitli protein bileşenleri, yüzeyde koruyucu bir tabaka oluşturarak cildi nem kaybından ve UV ışınlarından korurken bazı alglerdeki metabolitler ciltte bronzlaşmayı uyararak cildi güneş yanıklarından korurlar. Algler, hücre yenileyici etkisi olan ve cilt sağlığı açısından önemli omega 3 ve 6 gibi yağ asitlerini, vitamin ve mineralleri içermelerinden dolayı özellikle bakım ürünlerinde sıklıkla kullanılmaktadırlar. Alglerden Antiaging, antioksidant, antiviral, anti coagulant, antitümör ve antienflamatuar etkiye sahip olan fukoidanlar; Cildi UVR’ye karşı koruyan, serbest oksijen radikallerini uzaklaştıran mikrosporin benzeri amino asitler; E vitamininin öncü molekülü tokoferoller; ve antioksidant ve UVR koruyucu özellikteki fenolik bileşiklerdir. İnsan vücudundaki kanser hücrelerinin formları, serbest radikallerle indüklenmektedir. Kemopr eventif ajanlar gibi doğal antikanser ilaçlar ise kanser tedavisinde olumlu sonuçlar vermektedir. Kahverengi alglerden elde edilen florotaninin, serbest radikallerin ortamdan uzaklaşmasını sağlayarak, insan vücudundaki kanserli hücreleri azalttığı düşünülmektedir. Hayvanlarda yapılan deneylerde La minaria sp. diyetinin meme veya intestinal kanser riskini azalttığı rapor edilmiştir. Algal anti kansorejenite, kanserli hücrelerin proliferasyonunu etkiler aynı zamanda antioksidan aktiviteye de sahiptir. E. cava kahverengi alginden elde edilen florotaninin MCF-7 (human breast cancer cells) hücrelerinin büyümesini engellediği ve apoptosizi indüklediği yapılan çalışmalarla gösteril miştir. Florotaninden türevlenen fucodip-hhloroethol G, dieckol, eckol ve phlorofu-cofuroeckol’ün, HeLA, HT1080, A549 ve HT29 gibi insan kanser hücre hatlarına karşı sitotoksik etki gösterdiği bilinmektedir. 12 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 dünyada ve Türki ye’de kitlesel turizme alternatif olarak uygulanmaktadır. Kısaca ekoturizmi doğal ve kültürel çevreyi koruyarak ve yerel halkın refahını gözeter ek yapılan bir seyahat türü olarak tanımlayabiliriz. Türkiye doğal zenginlikleri ve farklı kültür yapılarıyla ekoturizm için elverişli bir alandır. Yapılan ekoturizm faali yetleri olarak bitki inceleme, kuş gözlemciliği, yayla turizmi, rafting, dağ ve doğa yürüyüşleri, sportif olta balıkçılığı, bisiklet turları ve mağara turizmini söyleyebiliriz. Fotoğraf: FHL Marine Algae Summer 2005- Yıldız şeklindeki diatom Canlılık suda başlamıştır ve sulara bağımlı olarak devam etmektedir. Tarih boyunca medeniyetler deniz, nehir ve göl kenarlarına kurulmuştur. Sucul ekosistemlerden bize hayat verecek kadar cömertken bizler onlara karşı umursamaz davranmayalım. BAFA GÖLÜ’NDE EKOTURİZM Yazanlar: Bahar Öksüz Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi Veli Ekim Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Çevre Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Türkiye’de ve dünyanın birçok bölgesinde yoğun bir biçimde kitle turizmi yapılmaktadır. Kitl e turizmi belirli bir bölge ve kısıtlı bir zaman diliminde gerçekleşen bir turizm türüdür. Bu turizm türünün tüketim odaklı anlayışı doğa ve kültür tahribatına neden olmaktadır. Bu noktada ekoturizm; turizm faaliyetlerinin yıkıcılığını en aza indirmesi, kültür ve biyoçeşitliliği koruması, yöre halkına sürdürülebilir bir geçim kaynağı sunması ile Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi adına Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muammer Tuna tarafından yürütülen ve Güney Ege Kalkınma Ajansı (GEKA) desteğiyle gerçekleşmekte olan ‘Bafa Gölü ve Çevresinde Toplum Destekli Ekoturizm Faaliyetlerinin Belirlenmesi Projesi’ ekoturizm potansiyelini belirlemeye yönelik böl gesel bir çalışma olarak ortaya çıkmıştır. Proje; Bafa Gölü etrafında bulunan Kapıkırı, Gölyaka ve Pınarcık köylerini kapsamaktadır. Göl ve gölün çevresini turizm açısından değerlendirdiğimizde gerek doğal gerekse kültürel ve tarihsel olarak zengin bir alandır. M.Ö. 6500'lü yıllara tarihlenen ve Dünya'da benzeri olmayan kaya resimleri ve tarihi Heraklia kentinden kalma kalıntıların Bafa Gölü'nün kenarında yer alan yerleşim yerleri olduğu görülecektir. Bu özelliklerinden dolayı bölge birinci derece Arkeolojik SİT Alanı statüsündedir. Ayrıca; Bafa Gölü, Büyük Menderes Deltası ile entegre bir sulak alanın parçasıdır. Bu entegre sistem içerdiği biyolojik çeşitlilik, nesli tükenmek üzer e olan canlılar ve endemik türlerden dolayı uluslararası öneme sahiptir ve Uluslararası Ramsar Sözleşmesi, Bern Sözleşmesi, Rio Sözleşmeleri ve Barselona Konvansiyonu kararı ile korunmaktadır. 1994 yılında Tabiat Parkı ilan edilen Bafa Gölü aynı zamanda Büyük Menderes Deltası Milli Parkı statüsü kapsamında da koruma altındadır. Proje doğrultusunda bu özel değerlere sahip bölgenin ekoturizme kazandırılarak sosyal, ekonomik ve ekolojik refah yönünden gelişmesi amaçlanmaktadır. Yöre, ekoturizm merkezi haline geldiği takdirde turistlerin olumsuz etkisini en aza 13 AKD Aylık Bülteni indiren korumacı yaklaşımla, doğaya mini mum etkiyle ekonomik kazanç sağlanabilecektir. Sayı:8, Şubat 2015 proje; ekoturizm faaliyetleri ile bölgenin değerinin arttırılması ve ilgili kurumların kirlilik sorununa dikkatinin çekilmesini sağlamak fikriyle ortaya çıkmıştır. Fotoğraf: İbrahim Ökmen- Kaya resimleri Fotoğraf: Bahar Öksüz- Yerel halka proje sunumu Fotoğraf: Bahar Öksüz- Bafa Gölü ve çevresinden bir kare Projenin Ortaya Çıkışı Bafa Gölü’nü etkileyen en büyük ç evre sorunu kirliliktir. Büyük Menderes Havzası boyunca yoğun olarak Uşak, Denizli ve Aydın illerinde faaliyet gösteren sanayi tesisleri ve havza boyunca yer alan neredeyse bütün yerleşim birimlerinin atık suları Büyük Menderes Nehri’nin sularıyla birlikte göle girmekte ve gölün doğal dengesini etkilemektedir. Ayrıca göl çevresindeki yerleşim yerleri ve tesislerinin düzenli çöp depolama alanlarının bulunmaması nedeniyle çöpler genellikle dere yataklarına atılmakta ve yağmur yağdığında dere suları ile birlikte göle girmektedir. Göl kirliliği Büyük Menderes nehri havzası, Söke Ovası’nın kullanımı ve göl çevresi ile bütün olarak ele alınmalıdır. Bu Diğer bir ortaya çıkış noktası ise mer mer ocaklarının bölgedeki tehdididir. Bafa Gölü kıyısından yükselmeye başlayan Beşparmak Dağları'nda yer alan M.Ö. 6500'lü yıllara tarihlenen Latmos’taki kaya resimlerinde çok sayıda insan figürünün çiftler ve gruplar halinde betimlenmesi; bereketlilik ve ilkbahar törenleri, geçiş ritüelleri ve düğün törenlerini yansıtmaktadır. Batı Anadolu’nun erken dönemlerine ait bu resimler, tüm dünyada örnekleri bulunan kaya resim sanatı içerisinde benzersiz olarak bilinmektedir. Fakat bu kaya resimleri ve doğal yapı bölgede faaliyet gösteren mer mer ocaklarının tehdidi altındadır. Benzersiz doğal ve kültürel değerlere sahip Beşparmak Dağları’nda kaya resimlerinin geri dönülmez bir biçimde tahrip edil memesi için tüm kültürel değerler tescillenmeli ve arkeolojik sit alanı kapsamına alınmalıdır. 14 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Projeden Beklentiler Yapılmakta olan proje ile Bafa Gölü ve çevresi ekoturizm faaliyetleri ile tanınan bir bölge haline gelecektir. Yöre halkının paydaşlığı ile gerçekleşec ek olan bu ekoturizm faaliyetleri yöre halkına yeni bir istihdam alanı yaratacaktır. Araştırma, bölgede turizmin dört mevsime yayılmasını sağlayacak, ekoturizm faali yetleri gerçekleştirilmesi konusunda yöre insanının bilinç kazanmasını ve bu alanda birlikte hareket etmelerini sağlayacaktır. Proje raporu yerel yönetimlerin ve kamu kurumlarının dikkatini ekoturizm ve Bafa Gölü üzerine çekerek bu alanlarda daha fazla yatırım ve çalışma yapılmasını teşvik edecektir. Fotoğraf: İbrahim Ökmen- Bafa Gölü, 1994 yılında Tabiat Parkı ilan edildi. Proje, 22.Ocak.2015 tarihinde Milas -Kapıkırı Köy Kahvesinde yapılan bilgilendirme toplantısı ile başlamıştır. Mart ayı sonunda, proje ile ilgili gelişmelerin ve benzer projelerin değerlendirileceği bir çalıştay yapılacaktır. KAPLUMBAĞALARIN UMUDU Yazan: Gözde Koşarsoy Hacettepe Üniversitesi/Fen Fakültesi/Biyoloji Bölümü/ Biyoteknoloji Anabilim Dalı/ Doktora Ögrencisi Fotoğraf: İbrahim Ökmen- Bafa Gölü, kirlilik tehditi altında. Bölgede var olan yasal koruma statülerinin daha etkin ve sıkı bir şekilde gerçekleşmesi için yerel yönetimlerle iş birliği yapılarak kritik öneme sahip doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korumaya alınarak sonraki kuşaklara aktarılması sağlanmalıdır. Bundan dolayı binlerce yıldır var olan değerleri aynı şekilde gelecek nesillere bırakma sorumluluğunun öncelikle yörede yaşayan tüm insanlar tarafından hissedilmesi beklenmektedir. Bu araştırma projesi gerçekleştikten sonra uygulanacak ekoturizm çalışmaları ile hem bölgenin hem de ülkenin ekonomik ve ekolojik refahının artırıl ması yönünde olumlu adımlar atılarak örnek bir model olması hedeflenmektedir. Okulun son günüydü. Tüm öğr encileri karne heyecanı sarmıştı. Kimisi arkadaşlarından üç ay ayrı kalacağı için üzülüyor, kimisi de tatile çıkacağı içi n seviniyordu. Okulda bir koşuşturma vardı. Müzikler çalınıyor, şarkılar söyleniyor, oyunlar oynanıyordu. Öğretmenler ise, son hazırlıklarını yapıyorlardı. 3/A sınıfında da durum diğerlerinden farksız değildi. Herkes evden getirdiği pastaları, kekleri ve kurabiyeleri arkadaşlarıyla paylaşıyor, neşe içinde kutluyorlardı okulun son gününü. Sınıfa bir bayram havası hâkimdi. Hepsi yemiş, içmiş merakla karnesini bekliyordu. Nihayet öğretmenleri Esma Hanım elindeki karnelerle sınıfa girdi. Esma Hanım, otuz altı yaşında, güzel giyinen, her zaman güler yüzlü bir hanımdı. Çocukların ne zaman bir derdi olsa hemen ilgilenir, asla onlara yüz çevirmezdi. O yüzden öğrencileri onu anneleri kadar çok severdi. Esma Hanım yine her zamanki güler yüzüyle sordu 15 AKD Aylık Bülteni öğrencilerine; "Dağıtayım mı artık karnelerinizi?" dedi. Çocuklar hep bir ağızdan, "Evettt!" diye cevap verdi. "...ama önce yaz tatili ödevinizi vermeliyim" dedi öğretmen. Arka sıralarda oturan Batuhan "Öğretmenim bari bu yaz ödev yapmayalım, azıcık gezelim, eğlenelim" dedi. Esma Hanım gülümsedi ve ekledi; "Bu seferki değişik bir ödev olacak ama. Öncelikle en az on kitap bitirmelisiniz bu yaz ama sizden kitap özeti istemiyorum çünkü sizin o kitapları okuyacağınıza güveniyorum. Gelelim değişik ödeve. Bu aynı zamanda kendi aranızda bi r yarışma olacak. Biliyorsunuz bu sene kompozisyon yazmayı öğrendik. Kurallarını, nasıl yazmanız gerektiğini, her şeyi biliyorsunuz yani. Tatilde başınızdan geçen ilginç bir olayı kompozisyon şeklinde yazmanızı istiyorum. Tatil dönüşü herkesin kompozisyonunu toplayıp arasında en iyi olana bir armağanım olacak. O da sürpriz olsun." Öğrenciler bu işe hem şaşırmış, hem de sevinmişti. Esma öğretmen karneleri yoklama sırasıyla dağıtmaya başladı. Ön sıralarda oturan Umut’a gelmişti karne alma sırası. Umut, ufak tefek, zayıf, kısa boylu ve siyah saçlı bir çocuktu. Çok çalışkandı. Pek arkadaşlarının arasına karışmazdı. Sessiz, sakin ödevlerini yapar, kitap okurdu. Öğretmeni onu çok severdi. Öğretmeni ismini okuyunca hemen koştu karnesini almak için. "Bu dönem iki tane dördün var Umut, onları bu yaz çalışıp düzeltirsin" dedi öğretmeni. Umut bu duruma çok şaşırdı. Çünkü sınavları çok iyi geçmişti. Üzülerek karnesini aldı, öğretmenin elini öptü, teşekkür etti ve yerine oturdu. "Acaba hangi derslerim dört bir bakayım" diye karnesini açtı. O da ne? Hepsi beşti. Öğretmeni ona şaka yapmıştı. Sevinç içinde tekrar öğretmenini öptü. Çok mutluydu. Diğer arkadaşları da karnelerini alınca okul bahçesine İstiklal Marşı'nı okumaya çıktılar. Müdür Bey kısa bir konuşma yaptı. Tati lde hem eğlenmelerini hem dinlenmelerini hem de kitap okumayı unutmamaları gerektiğini söyledi. Tüm öğrenciler birbirleriyle ve öğretmenleriyle vedalaştı. Birbirlerine iyi tatiller dilediler. Umut’un evi okula çok yakındı. Koşa koşa eve doğru yol adı. Sayı:8, Şubat 2015 Bir an önce annesine karnesini göstermek istiyordu. Annesi Umut’u kapıda karşıladı. Annesi de Umut gibi ufak tefekti. Öğretmendi ancak, hiç çalışmamıştı. Üniversiteden sonra eşiyle tanışmış, sonra da Umut doğmuştu. Annesi de çalışmak yerine evde Umut’a bakmayı tercih etmişti. Kitap okumayı çok severdi. Hemen annesinin boynuna atladı Umut. Karnesini gösterdi. Annesi sevinçle, "Aferin benim oğluma, ben zaten biliyordum bu kadar güzel karne getireceğini" dedi. Umut hemen ellerini yıkadı. Mutfağa geçti. Masada duran şeyi görünce bir kez daha annesinin boynuna atladı. Annesi ona en sevdiği tatlı olan muzlu pasta yapmıştı. Karşılıklı oturup bir güzel pastalarını yediler anneli-oğullu. Umut, annesine öğretmeninin yaptığı şakayı anlattı. Verdiği ödevlerden bahsetti. Annesi de o gün yaptıklarını anlattı Umut’a, güzelce sohbet ettiler. Akşam olmuştu. Kapı çaldı. Gelen Umut’un babasıydı. Babası, uzun boylu, esmer bir adamdı. Orman Genel Müdürlüğü’nde memurdu. Babasına hoş geldin dedikten sonra hemen karnesini gösterdi Umut. Babası tebrik etti. Öptü oğlunu. "Annenle benim, sana bir karne hediyemiz var" dedi. Umut çok sevindi. "Haydi babacığım nedir o? hemen ver çok meraklandım" dedi. "Öyle verilecek bir şey değil, önce bavulunu hazırlaman gerek oğlum" diye karşılık verdi annesi. Umut iyice meraklanmıştı. "Tamam, tamam, daha fazla seni meraklandırmayalım. Kırk beş günlük bir tatile çıkıyoruz ama öyle pahalı oteller verilecek paramız yok bunu biliyorsun. O yüzden teyzenin barakasına gidiyoruz deniz kıyısına. Bir sürü arkadaşın olacak. Ben de yıllık iznimi aldım ama sizinle sadece yirmi gün kalabileceğim. Yarın yola çıkıyoruz. Şimdiden eşyalarını toplasan iyi olur bence" dedi babası. Umut hem çok mutlu hem de çok heyecanlıydı. Yeni arkadaşları olacak, denize girecek, eğlenecek ve yeni yerler keşfedecekti. Acaba nasıldı gidecekleri yer? Bugün o kadar güzel bir gün geçirmişti ki, aklına hemen günlük tutmak geldi. Bu güzel anları okul başlayınca arkadaşlarıyla da 16 AKD Aylık Bülteni paylaşabilecekti, hem de hiçbirini unutmadan. "O zaman ben hemen çantamı hazırlayamaya başlıyorum." dedi babasına ve odasına koştu. Annesi arkasından bağırdı; "Sakın geç yatma yarın otobüsümüz sabah altıda. Uykunu alman lazım. Ben zaten çoğu eşyanı hazırladım. Sen okuma kitaplarını, ödev defterlerini koy biricik oğlum benim." *** Umut, bütün gec e heyecandan uyuyamamıştı. Çantasını hazırlamış, yeni aldığı hikâye kitaplarını koymuş, bir defterini de günlük defteri olarak düzenlemişti. Annesi sabah erkenden kalkmış, çayı demlemiş, Umut’un sütünü hazırlamıştı. "Haydi uyanın da iki lokma bir şey yiyelim, çok az kaldı otobüsün kalkmasına" diyerek uyandırdı Umut’u ve babasını. Umut hemen yataktan kalktı. Hemen elini yüzünü yıkadı. Yola giymek için hazırladığı kıyafetlerini giydi. Çantalarını kapıya doğru yaklaştırdı. İşte hazırdı. Hemen mutfağa koşup sütünü içti, biraz peynir ve biraz da ekmek yedi. Babası da hemen uyanmış ve hazırlanmıştı. Kahvaltı sofrası toplandı. Bavullar aşağıya indirildi. Arabaları olmadığı için onları karşı komşuları Mehmet Bey götürecekti. Mehmet Bey çok iyi bir adamdı. Sabah sırf onlar için kalkmıştı. Umut’un babası, biz kendimiz gideriz otogara dese de çok ısrar etmişti Mehmet Bey. Umut hemen Mehmet Bey’in kapısını çaldı. Mehmet Bey çoktan uyanmış ve hazırlanmıştı. "Günaydın Mehmet Amca, biz hazırız, bavulları indirdik bile" dedi Umut. "Sana da günaydın Umut. Ben hazırım zaten. Heyecanlı mısın bakalım?" dedi Mehmet Bey. "Hem de nasıl" diye cevap verdi Umut. Hemen arabaya bindiler. Otobüsün kalkmasına yarım saa t vardı. On dakikada vardılar otogara. Umut, annesine, "Kaç numaralı koltuk bizim anne?" diye sordu. Annesi, "Biletler babanda oğlum" dedi. Babası ceplerini karıştırdı. "Olamaz! Biletler evde kalmış, gece televizyonun oraya koymuştum, nasıl Sayı:8, Şubat 2015 unuturum!" dedi. Neyse ki, Mehmet Bey henüz eve dönmemişti. Umut’un babasıyla birlikte biletleri almak için hemen arabaya bindiler. Otobüsün kalkmasına on dakika vardı. Umut heyecanla babasının gelmesini bekliyordu. Biletleri olmadan otobüse binemezlerdi. O kadar da hazırlık yapmıştı. Acaba gidebilecekler miydi? Yoksa bunların hepsi bir rüya mıydı? Otobüsün kalkmasına üç dakika vardı ve babası hâlâ ortada yoktu. Bir kadın duyuru yapıyordu mikrofonla, "Otobüslerin hareket saatleri gelmiştir. Bekleyen otobüslere ceza kesilecektir. Lütfen araçlarınızı hareket ettiriniz." Otobüs şoförü direksiyona geçmişti. Tüm yol cular yerlerini almıştı ve işte, otobüs yavaş yavaş hareket ediyordu. O sırada koşmakta olan babasını ve Mehmet Bey’i gördü Umut, otobüs şoförüne, "1 dakika, babam geliyor bakın" dedi. Otobüs şoförü Umut’a gülümsedi. Babası soluk soluğa yetişmişti. Onunla birlikte Meh met Bey de koşmuştu. Hemen bavulları yerleştirdiler, Mehmet Bey'le vedalaştılar ve yerlerine oturdular. Otobüse bindiklerinde derin bir "Oh!" çekti Umut. Annesi yanında oturuyordu. Babası ise, yan koltuktaydı. "İşte" dedi içinden, "Şimdi macera başlıyor." *** Bütün gece uyumadığı için otobüse biner binmez annesinin dizinde uyuyakalmıştı Umut. Annesi onu mola yerine gelince uyandırdı. Karnı da nasıl acıkmıştı. Tost yedi, ayran içti. Otobüse binmeden de tuvalete girdi. Mola bitmişti. Annesi yol boyu hiç uyumamıştı. Zaten yolda uyuma alışkanlığı yoktu. Babası da yol boyu gazete okumuştu. Arka koltuklarda horlayan bir amca vardı. Horultusu gök gürültüsü gibiydi, onların oturduğu koltuktan bile duyuluyordu. Muavinden su istediler. Suyla birlikte kek de getirmişti muavin Umut’a. Umut teşekkür etti kek için. Bu sefer uyumamak için direnecekti. Yolu, ağaçları, değişen iklimi incelemek çok güzel olabilirdi. Öğretmenleri de onlara yeni şeyler keşfetmelerini söylememiş miydi? Ağaçlar o kadar güzeldi ki, "İyi ki gündüz 17 AKD Aylık Bülteni yolculuk yapıyoruz, günlük defterime bunu da eklemeliyim muhakkak" dedi kendi kendine. Arabaları saymaya başladı sonra. Yüz ellinci arabayı saymıştı ki, gözleri kapanmaya başladı. Annesinin dizine kafasını koydu ve tekrar uykuya daldı. *** Uyandığında terlemişti. Hava çok sıcaktı. Zaten denize girebilmek için sıcak olmalıydı hava. "Acaba gider gitmez denize girebilir mi yim ki?" diye düşündü. Merak ettiği o kadar çok şey vardı ki; "Nasıl arkadaşları olacaktı? Baraka nasıldı? Orası çok mu sıcaktı? Denize yakın mıydı? Arkadaşlarının da kitapları var mıydı? Futbol oynuyorlar mıydı?" Futbol oynamayı çok seviyordu Umut. Sınıfta sessiz sakindi ama iş futbola gelince, ders bitiş zili çalar çalmaz hemen bahçeye koşar, kaleyi kurar, arkadaşlarının gelmesini beklerdi. Takım tutmayı sevmiyordu. Televizyonda sadece milli maçları izlerdi. Televizyon izleme alışkanlığı da yoktu. Milli maç olunca annesi meyve soyar ya da mısır patl atır ve hep birlikte maçı izlerlerdi. Annesine baktığında annesi kitap okuyordu. Umut’a baktı, gülümsedi. "Ne kadar kaldı anneciğim varmamıza?" diye sordu annesine. "Az kaldı oğlum, yarım saatimiz var. Sabret bitti sayılır." Yarım saat Umut’a ne kadar da uzun gelmişti. Etrafına bakınmaya devam etti. Her yer yemyeşildi. "Gidince hemen bunların resmini yapmalıyım. Ne kadar da çok yeşil renk var" dedi annesine. "Evet oğlum. Doğa ne kadar güzel ama biz insanlar onun kıymetini bilmiyoruz. Kesip tarla yapıyoruz, apartmanlar dikiyoruz. Oysa şu güzellik bizim için o kadar yararlı ki... Bak mesela, eğer ben şu elimdeki kitabı okuyabiliyorsam sırf ağaçlar sayesinde ya da nefes alıp verebiliyorsak, okulda sıralara oturabiliyorsak, kalemle yazı yazabiliyorsak bu sadece ağaçlar, bu güzel yeşillikler sayesinde" dedi annesi. "Peki, anneciğim, neden kesi yoruz, yok ediyoruz biz bu doğayı? Onun bize bu kadar faydası olduğunu bildiğimi z halde. Bu, insanın kendisine zarar vermesi değil midir?" dedi Umut. Annesi Umut’un saçlarını okşayarak, "Evet oğlum, aynen öyle. Doğanın bize verdiklerinin kıymetini bilmiyoruz. İnsanlar rahatları ve zevkleri için doğayı Sayı:8, Şubat 2015 mahvediyor" dedi. Babası da yan koltuktan konuşulanları duymuş sohbete katılmıştı. "Geçen gün gazetede okudum, insanlar sırf zevk için ağaç kesiyorlar. Yok, neymiş efendim golf sahası olacakmış. Tamam, golf oynansın ama güzelim ağaçları kesmeden yapılsın bu iş. Bir gün iş işten geçec ek ve doğa bize karşılık verecek. Madem siz beni, ağaçlarımı, hayvanlarımı korumadınız ben de size oksijen vermiyorum, kâğıt vermiyorum, kuşlarım artık ötmeyec ek, balıklarım artık yüzmeyec ek diyecek. O yüzden oğlum, sen bilinçli ol. İnsanları uyar. Seni zaman zaman azarlayabilirler. Sen sus sen küçüksün anla mazsın diyebilirler. Ama sen insanları uyarmaktan asla çekinme" dedi. O sırada muavinin sesi duyuldu; "Sayın yolcularımız, otogara girmiş bulunmaktayız. Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bir sonra ki yolculuğumuzda sizleri tekrar aramızda görmek isteriz." *** Teyzesi ve eniştesi otogara gelmiş, Umutlar'ın gelmesini bekliyorlardı. Hava biraz serinlemişti. Akşam olmak üzereydi. Otogarda ne kadar da çok yabancı insan vardı. Ülkemiz güzel, havası denizi güzel tabii gelirler diye düşündü Umut. Teyzesiyle ve eniştesiyle kucaklaştılar. Babası ve eniştesi hemen bavulları aldı, arabaya taşıdı. Yazın şehir merkezi çok sıcak olduğu için teyzeleri yazları deniz kenarına kurdukları barakada geçiriyorlardı. Böylece hem serin oluyor hem de denizden daha çok yararlanabiliyorlardı. Kışa doğru, yağmurlar başlayınca deniz çok kabarıyordu. O yüzden de şehir merkezindeki evlerine geri dönüyorlardı. Baraka da zaten merkeze çok uzak değildi. Belediye otobüsleri yarım saatte şehir merkezi ne indiriveriyordu. Teyzesinin çocuğu yoktu. O yüzden Umut’u bir başka seviyorlardı. Her zaman Umut’a kıyafetler, kitaplar, oyuncaklar yolluyorlardı. Umut da teyzesini çok severdi. Eniştesi çok sert bir adamdı. Ondan zaman zaman korksa da onu severdi Umut. Arabaya bindiklerinde saat akşam sekize geliyordu. 18 AKD Aylık Bülteni Çok yorgunlardı. Aynı zamanda da acıkmışlardı. On üç saat yolculuk yapmak kolay değildi elbette. Babası öne, eniştesinin yanına oturmuştu. Bavullar bagajdaydı. Teyzesi, annesi ve Umut da arka koltukta oturuyordu. Teyzesi Umut’u sürekli öpüyordu. Belli ki çok özlemişti. "Karnemi getirdim sana teyzeciğim, bakalım beğenecek misin?" dedi Umut. "Kuzum benim, beğenmez miyiz hiç. Sen zaten çalışkansın. Başarılısın. Tatilde bir güzel dinlen e mi yavrum benim? Hem bir sürü de arkadaş var sana. Yan komşular da taşındı dün. Hepsi yaşıtın. Ben gidince tanıştıracağım seni sen hiç meraklanma" dedi. Umut’u hep "kuzum" diye severdi teyzesi. Umut’un heyecanı barakaya yaklaştıkça artıyordu. Ön tarafta ise eniştesiyle babası iş konuşmalarına başlamışlardı bile. *** Nihayet beklenen yer e geldiler. Sıra sıra barakalar vardı sahilde. Hepsi tahtadandı. Kimisinin çeşmesi önündeydi, kiminin yan tarafında. Dışarıda şimdilik pek çocuk yoktu. Hava kararmaya başlamıştı. Teyzesinin barakasına geldiler. Barakaya tahta merdivenlerden çıkılıyordu. Diğer barakalara göre biraz daha yüksekti. Her şey tahtadandı. Evin çatısı yoktu. Daha doğrusu vardı da öyle tuğladan falan değil. Bildiğimiz saman, kurumuş ot, ne varsa çatıdaydı. Camı da yoktu evin. Onun yerine cam kısımlarına çarşaf çekilmişti. Gece kafamızı kaldırsak yıldızları görebilecektik. Ne güzel. Acaba buradan yıldız gözükür müydü? Umut’un odasından bazen, hava çok açık olunca birkaç yıldız görülebiliyordu. Res men doğanın içindeydiler. Her yer deniz kokuyordu. Güneş gittiği halde kum sıcacıktı. Bir avuç kum aldı eline Umut, kum yumuşacıktı. Bu evin çeşmesi yan taraftaydı. Koca koca tahtalarla desteklenmişti ev. Evin altı boştu. Sanki havada gibiydi. Hemen barakaya girdiler. Yataklar ve kimin nerede yatacağı ayarlandı. Umut teyzesiyle yatacaktı. Bavulları bir köşeye koydular. Annesiyle teyzesi yemek hazırlamaya koyuldular. Barakanın önünde bir masa vardı. Yemeklerini orada yiyeceklerdi. Hava o kadar güzeldi ki. Umut çok sevmişti Sayı:8, Şubat 2015 teyzesinin barakasını. Yola giydiği kıyafetlerini değiştirdi hemen. Ellerini çeşmede yıkadı. Teyzesi bir sürü yemek hazırlamıştı onlar için. Sarmalar, börekler, kızartmalar, tatlılar ve daha bir sürü şey. Umut yardım etti sofranın hazırlanmasına. Evde de annesine yardım ederdi hep. Sofrayı birlikte hazırlayıp birlikte toplarlardı. Sofra hazırlanmış, yemekler masaya gelmişti. Denizin kenarında, tüm sevdikleriyle beraberdi işte Umut. Teyzesine yol maceralarını anlattı. Babasının bileti evde unutmasını kahkahalarla dinlediler. Güzelce karınlarını doyurdular. Herkes çok yorgundu. Teyzesi yatakları hazırladı, annesi bulaşıkları yıkadı. Babası ve eniştesi de sahilde bir tur atmaya çıktılar. "Bu gece erken yatalım da sabah erken kalkarız e mi benim kuzum? Arkadaşların da hep erken kalkar cıvıl cıvıl olur buralar" dedi teyzesi. "Tamam, teyzeciğim, zaten sabah erken kalkmaya alışkınım ben. Çok merak ediyorum arkadaşlarımı da ama önce günlüğüme bir şeyler yazmalıyım" diye cevap verdi Umut. "Yaz kuzum, yaz benim biricik aslanım. Dur ben sana şu masayı hazırlayayım da düzgün olsun yazıların" dedi teyzesi ve hemen yatağın yanında ki küçük masanın üstünü boşalttı. Umut, günlük defterini çıkardı ve yazmaya başladı: 13 Haziran 2009 ANTALYA Sevgili günlük, Sana bugün Antalya’dan yazıyorum. Burası bizim eve çok uzak bir yer. Otobüste saatlerce yol geldik. Babam otobüs biletlerini evde unuttu. Önce korksam da buraya gelemeyeceğiz diye sonradan çok güldük. Teyzemi çok özlemişim. O da beni çok özlemiş. Onu o kadar çok seviyorum ki. Annem şimdi yatakları hazırlıyor. Babamla eniştem de çevre barakaları dolaşıyorlar. Kocaman otellerden bile güzel bu baraka. Camı yok. Çarşaf germiş teyzem. Hava o kadar sıcaktı ki zaten cam olsa sıcaktan pişerdik herhalde. Annemle teyzem sohbet ediyorlar. Henüz hiç arkadaşım yok. Ama 19 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 yarın teyzem beni yeni çocuklarla tanıştıracak. Acaba nasıl arkadaşlarım olacak? sana da bir misina yapar. İster misin s en de?" diye sordu. Şimdi uyumalıyım. O kadar yorgunum ki. Ya rın umarım sana yeni arkadaşlarımdan bahsedebilirim. Okuldaki arkadaşlarımı şimdiden özledim bile. Anneme yolda gördüğüm ağaçların resmini yapacağıma söz vermiştim ama gözlerim kapanmak üzere. Yarın görüşürüz... " Umut da çok heyecanlanmıştı. "İsterim tabii, ama ayıp olmaz mı ki zahmet edecek baban?" *** Sabah horoz sesleriyle uyandı Umut. Yan komşunun iki tane horozu vardı. Birkaç çocuk sesi duydu. Pencereden kafasını uzatıp baktı . Ondan yaşça küçük çocuklar ellerindeki misinayla balık tutuyorlardı. Teyzesi çoktan uyanmış, kahvaltı sofrasını hazırlıyordu. "Kalktın mı kuzum? Günaydın! Haydi gel aşağıya da elini yüzünü yıka. Birlikte hazırlayalım sofrayı. Bak arkadaşların da uyanmaya başlamışlar hem" dedi teyzesi. Umut hemen merdivenlerden aşağıya indi. Buz gibi suyla elini yüzünü yıkadı. Sabah olmasına rağmen hava çok sıcaktı. Hemen teyzesinin elinden zeytin kavanozunu aldı, sofraya koydu. Aklı, balık tutan çocuklardaydı. Teyzesi bunu hemen fark etti. "Gel haydi, gidelim yanlarına" dedi. Çocukların yanlarına gittiklerinde birinin elinde misina birinin elinde de kürek vardı. Elinde kürek olan kumda sol ucan arıyordu balık yemi olarak kullanmak için. "Bakın size arkadaş getirdim. Adı Umut. Umut, kuzum, balık tutan arkadaş Çağrı, yem bulan da Kerem. Onlar da senin gibi üçüncü sınıfı bitirdiler. Siz burada oynayadurun ben çayı demleyeyim e mi yavrum benim?" dedi teyzesi ve uzaklaştı yanlarından. "Merhaba" dedi Umut. "Ben hiç balık tutmadım daha önce, bana da öğretebilir misiniz?" Misinayı tutan Çağrı hemen uzattı misinasını Umut’a. "Tabii öğretiriz. Bu ipin ucunda yem var. Mümkün olduğu kadar uzağa atıyoruz ki büyük balıklar gelsin misinamıza. Balık gelince ipi çekiştirir. Sen de hemen fark edersin zaten. Çok heyecanlı bir şey. Ben balık tutarken Kerem de yem bulur. Ben yem bulurken de o misinayı tutar. Babama söylerim "Yok yok ayıp olur mu hiç. Hem sen misafirsin. Daha da memnun olur babam" dedi Çağrı. Kerem pek konuşkan değildi. Küreği kuma saplıyor ve solucan arıyordu. En sonunda kocaman bir solucan buldu, "Haydi bakalım, bunu senin şansına takalım misinanın ucuna. Bakalım tutabilecek misin balık?" dedi Çağrı. Misinayı önce sardı, sonra ucundaki eski yemi çıkardı attı. Kocaman solucanı misinanın ucuna büyük bir dikkatle taktı ve çok uzağa fırlattı. Sonra tutması için misinayı geri verdi Umut’a. "Yemi dikkatli takmalısın ki balıklar onun bir tuzak olduğunu fark etmesin. Başlarda ben de zorlanmıştım ama öğrenirsin çok kolay" dedi Çağrı. O sırada sanki elini bir şey çekiştirir gibi oldu Umut’un. Evet evet, bir balık vardı misi nanın ucunda. "Balık var! Balık geliyor!" diye bağırdı. Çağrı misinayı sarmaya yardım etti. Evet, gerçekten de büyük bir balık vardı misinanın ucunda. Hemen balığı alıp su dolu kovaya attıla r. Balık yüzüyordu. O kadar mutluydu ki Umut. Hemen barakaya koşup teyzesini çağırdı. "Bak teyze, ben tuttum, benim balığım bu!" dedi. "Aferin benim kuzuma, nasıl da büyük bir balık bu. Akşama ziyafet var o zaman desene" dedi gülerek ve ekledi; "...a ma şimdi kahvaltı zamanı. Annenler de uyandı. Önce karnımızı doyuralım sonra devam edersiniz e mi kuzum benim?" "Peki teyzeciğim. Görüşürüz Çağrı, görüşürüz Kerem. Çok memnun oldum. Hemen gelirim ben kahvaltımı yapar yapmaz" dedi ve el sallayarak barakaya doğru koştu. Ailesi ve teyzesi ve eniştesiyle bir güzel kahvaltısını yapan Umut yeni arkadaşlarıyla oynamak için sabırsızlanıyordu. Kahvaltılarını yaparken sahilden beş kişilik bir grup genç geçti. Sırtlarında sırt çantası, ellerinde metre ile sanki bir iş peşindeydiler. 20 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Hava çok sıcaktı. Annesi şapka takmadan çıkmaması için Umut’u uyardı. Güneş iyiydi hoştu ama dikkatli olmak gerekirdi. Yazın bol sıvı tüketmeliydi insan. Hemen şapkasını taktı. Çağrı ile çift kale maç yapacaklardı. Kerem ise eve dinlenmeye gitmişti. Kaleyi kurdular. Ne de güzel anlaşıyordu yeni arkadaşıyla. Çağrı ile oynarken akşam ne çabuk da olmuştu. Tekrar yemek sofrası hazırlandı. Yenildi, içildi, sohbet edildi. İyi ki de bu yaz teyzemin yanına geldik diye düşündü Umut. Denize karşı, yemeğin üstüne bir de çay demlediler. Umut çok sevmiyordu çayı. Daha çok süt içerdi. Kahvaltıda teyzesi karpuz kesiyordu masaya. İlk gördüğünde çok şaşırmıştı Umut. Ama sulu sulu da pek güzel oluyordu. Yakamoz vardı denizde. Yıldızla r parlıyordu. "Aa, teyze bak! Yıldız kaydı" dedi Umut. Hemen bir dilek tut o zaman kuzum. Dileğin gerçekleşsin" diye cevap verdi teyzesi. Artık yatma vakti gelmişti. Bugün yüzememişlerdi iş güç yüzünden. Annesi yarın yüzeriz diye söz verdi Umut’a. ...ve yataklarına geçtiler. Umut gene günlüğünü eline aldı ve yazmaya başladı: 14 HAZİRAN 2009 ANTALYA Sevgili günlük, O kadar harika bir gün geçirdim ki bugün. İki arkadaşım oldu. Biri Çağrı, biri de Kerem. Kerem pek konuşkan değil ama Çağrı ile sanki daha önceden tanışıyormuşçasına hemen kaynaştık. Bana balık tutmayı öğretti. Biliyor musun o kadar büyük bir balık tuttum ki babam bile çok şaşırdı. Teyzem dolaba kaldırdı balığımı. Yarın birkaç tane daha tutup mangal yapacakmışız. İyi ki geldik buraya. Bugün kitap okumaya zamanım olmadı ama yarın kesinlikle başlamam lazım okumaya. Bir de bugün sahilde beş kişilik bir grup ellerinde metreyle bir şeyler ölçüyorlardı. Merak ettim ama soramadım teyzeme de. İlk defa yıldız kayarken gördüm bugün. Hep kitaplarda okurdum ama bu sefer gözlerimle gördüm. Çok harika bir şey. Sanki insanın ellerinden kayıp gidiveriyor. Bir de dilek tuttum. Teyzem dileğini söyleme kimseye yoksa geçekleşmez dedi. Bütün ağaçların kurtarılmasını ve hayvanların ölmemesini diledim. Umarım olur. Neyse, şimdi yatmam gerek. Yarın gene maç yapacağız Çağrı arkadaşımla. O kadar eğleniyorum ki burada. Keşke diğer arkadaşlarım da gelebilse. Haydi yarın gece görüşürüz yine." Fotoğraf: Umut Uyan- Gönüllü deniz Kaplumbağa Gönüllüleri ...Ve uykuya daldı Umut. Ev sakinleri de uyumuştu hemen. Gene yorucu bir gün geçirmişlerdi. Annesiyle teyzesi eve toparlamış, babasıyla eniştesi de eve yiyecek almak için şehir merkezine inmişlerdi. Gecenin bir yarısı bir tıkırtı duydu Umut. Herhalde yan komşunun horozu falandır diye düşündü ama horoz olsa, horoz kafestedir bu saatte. Sanki birileri barakanın altında kumu eşeliyordu. Kafasını pencereden aşağıya uzattı. Bir şey göremedi. Teyzesinin üstünden atlayıp, merdivenlerin başına geldi. Bir iki adım indi. “Tıs tıs!” diye sesler geliyordu aşağıdan. Acaba bu bir rüya mıydı? Neydi o ses? Kafasını merdivenden uzatınca kocaman bir şey gördü. Bir yaratık? Hayır yaratık falan değildi. Bu, bildiğimiz kaplumbağaydı. Kumları eşelemiş bir şeyler yapıyordu. Ne kadar da büyüktü! Hemen teyzesinin yanına çıktı sessizce. “Teyze, hemen uyanmalısın, sana bir şey göstereceğim” dedi. Teyzesi merak içinde Ne oldu kuzum?” dedi. Birlikte merdivenin başına geldiler ve dikkatle kaplumbağayı izlediler. Kaplumbağa, kazdığı kumu kapattı ve yavaş yavaş denize döndü. Kaplumbağanın gitti ğinden emin olan Umut ve 21 AKD Aylık Bülteni teyzesi hemen aşağıya indi. Teyzesi oralardan bir sopa bulup kaplumbağanın kazdığı yere dikti. “Neden sopa diktin teyzeciğim?” diye sordu Umut. Sayı:8, Şubat 2015 genç kız. "Abla, siz ne yapıyorsunuz bu metrelerle, dosyalarla? Neden ölçüyorsunuz kaplumbağamın kazdığı yeri?" diye sordu Umut. "Senin adın ne bakal ım?" dedi genç kız. "Umut" diye cevap verdi. Fotoğraf: Kaan Şavk: Yumurtlamak için karaya çıkmış bir deniz kaplumbağası “Kuzum, bizim buralara her sene kaplumbağalar gelir. Onları inceleyen birkaç kişi var. Yuvaların yerlerini belirliyorlar. Onlara kolaylık olsun diye yaptım. Sabah tanışırsın onlarla da” dedi teyzesi. Ne şahane! Hemen yukarı çıktılar. Annesine anlatmak için sabırsızlanıyordu Umut. Yerine yattı. Ve büyük kaplumbağa dostunu düşünürken uyuyakaldı. *** Sabah olmuştu. Gene komşunun horozuyla uyandı Umut. Hemen kalktı. Teyzesi her zamanki gibi kahvaltı masasını hazırlıyordu. Umut çok heyecanlıydı. Tam o sırada dün gördüğü beş genç yanlarına doğru geldi. “Günaydın teyzeciğim, dün gece sanırım bir misafiriniz varmış. İzleri takip eder ek kaplumbağanın buraya yumurtladığını fark ettik. İzninizle yerini işaretleyebilir miyiz ?’’dedi bir genç kız. “Tabii yavrum işaretleyin siz. Benim yeğenim gec e gör müş kaplumbağayı, bana seslendi. Biz de hiç ses etmeden izledik. O denize gidince de çubukla işaret koyduk. Karnınız aç mı size bir şeyler hazırlayayım?’’ diye cevap verdi teyzesi. "Ben de Cansu, memnun oldum Umut. Umutçuğum, biz deniz kaplumbağalarını koruma ekibindeniz. Gönüllü olarak yani hiç para almadan bu hayvanların korunmasına yardımcı oluyoruz. Çünkü insanlar yüzünden gün geçtikçe sayıları azalıyor ve bu durum bizi çok üzüyor. Düşündük ne yapabiliriz diye. Üniversiteden bir hocamız sağ olsun bu işi ayarladı. Günde on kilometre yürüyerek yuvaları işaretliyoruz, ölçümler alıyoruz. Böylece yuvalardan kaç tane mi nik bebek kaplumbağa çıktı bilebiliyoruz. Bazen küçük çocuklar futbol oynarken bizim sopalarımızı kullanıyorlar. Eee, sopalarımız kaybolunca da yuvanın yeri de kayboluyor. Sana bir teklifim var. Sen de bizim ekibe katılmak ister misin? Biz her sabah buradan geçiyoruz. Belki görmüşsündür bizi. Sen bu yuvayı korumaktan sorumlusun. Futbol oynayan çocukları uyarıp, köpeklerin burayı eşelemesini engellemelisin. Yavrular kırk beş ile atmış gün arasında bir sürede çıkıyor. Eğer sen de burada olursan hep birlikte izleriz yavruların çıkışını ama işte, yuvanın iyi korunması lazım. Var mısın sen de bizimle çalışmaya?" dedi Cansu Abla. Büyük bir heyecanla "Varım Cansu Abla! Yaşasın deniz kaplumbağaları!" diye bağırdı Umut. O sırada teyzesi kocaman bir karpuz kesmişti gençler için. Gençler de sıcaktan bunalmış, yorulmuşlardı. Hemen yediler karpuzlarını. Umut ile sohbet ettiler. O sırada yanlarına annesi de geldi. Annesini de bilgilendirdi gençler. Hayvanların bizim için ne kadar önemli olduklarından bahsettiler. "Yok teyzeciğim sağ olasın, kampa gidince yapıyoruz kahvaltımızı. Sizlere çok teşekkür ederiz. Hem hayvanı rahatsız etmemişsiniz hem de yerini belirlemişsiniz. Ne kadar kolaylaştı işimiz. Haydi ölçüm yapalım arkadaşlar. Hava ısınmadan kampa dönmemiz gerek yoksa sıcakta kavruluruz" dedi 22 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Cansu gülümsedi. "Teşekkür ederim Umut o halde yarın görüşürüz" dedi. Kahvaltıdan sonra arkadaşlarıyla bütün gün sahili temizlediler. Arkadaşlarına gece yaşadıklarını ve hayvanların ne kadar önemli ol duğunu anlattı Umut. Çağrı ve Kerem de onu dikkatle dinlediler. Bundan sonra futbol oynarken daha dikkatli olacaklarına söz verdiler. Fotoğraf: Umut Uyan- Koruma çalışmalarına katkıda bulunan küçük bir gönüllü İnsanların attığı ağlara takılıp ölen deniz kaplumbağalarından, pet şişelerle dolu sahilde geçecek yer bulamayıp kuruyup ölen kaplumbağalardan ve insanların yaptığı diğer kirliliklerden bahsettiler. Umut’un aklına sahili temizlemek geldi. Teyzesinin oradaki sahil de pek temiz sayılmazdı doğrusu. "O zaman ben kahvaltıdan sonra bugün arkadaşlarımı da alıp sahili temizleyeceğim. Futbolu her zaman oynarım ama kaplumbağalar önemli" dedi. Gece olmuştu. Umut bütün gün çalıştığı için çok yorgundu. Hemen günlüğünü aldı ve yazmaya başladı: 15 HAZİRAN 2009 ANTALYA Sevgili günlük, Ne oldu tahmin bile edemezsin. Dün tuttuğum balıktan daha da büyük bir şey gördüm bugün. Deniz kaplumbağası. O kadar büyüktü ki… Onu koruyan beş tane ağabey ve abla var. Biz de arkadaşlarımla onlar için sahili temizledik. Yavrular çıkarken rahatça çıksın diye. Ama yaklaşık bir buçuk ay varmış yavruların çıkmasına. Koruduğum bu yavruları görmek çok istiyorum. Ar tık ben de gönüllü bir deniz kaplumbağacısıyım. Yaşasın. Hemen uyumam lazım. Sabah kalkıp yuvanın başında Cansu Ablamı bekleyeceğim. Hadi iyi geceler sana. Yarın yine yazarım." *** Sabah daha horoz ötmeden uyandı Umut. Hemen merdivenden indi. Yuvaya baktı. Bıraktığı gibi duruyordu. Uzaktan bir köpek koşarak geldi yanına. Onu kovaladı. Çünkü, Cansu Abla öyle demişti. Hem daha çok minikti yavrular. Kimsenin zarar vermesine izin vermeyecekti. Cansu Abla ve ekibi yine geldi. "Günaydın Umut. Nasılsın? Yavrular nasıl?" diye sordu Cansu Abla. Fotoğraf: Umut Uyan- Sahili temizleyen minik gönüllüler "Süperim Cansu Abla. Yuva da yavrular da yerli yerinde sen merak etme" diye cevap verdi Umut. "Sana bir sürprizimiz var ama tabii annen ve baban da izin verirse" dedi Cansu Abla. 23 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Umut?” dedi Cansu Abla. “Hem de çok” diye cevap verdi Umut. Kampta birlikte resim yaptılar, bilgisayarda oyun oynadılar, dakika tutup kaç kelime okuyabiliyorsun yarışı yaptılar, televizyonda çizgi film izlediler. O kadar çok şey yaptılar ki Umut yorgunluktan bir köşede uyumuş kalmıştı. Cansu Abla üstünü örttü Umut’un ve kendi de uyumak için odadaki ranzasına gitti. *** Fotoğraf: Umut Uyan- Yavru deniz kaplumbağası izleri ve bir köpek Umut çok heyecanlanmıştı. "Eğer izin alabilirsek seni bizim kampa götürmek istiyoruz. Sen de artık bizim ekiptensin nasıl olsa. Bu gece kalırsın yarın sabah erkenden gelir bırakırız seni." Umut o kadar sevinmişti ki "Anne!" diye çığlık çığlığa annesini uyandırdı. Annesi korkmuştu. "Ne oluyor oğlum?" dedi. Cansu Abla durumu açıkladı. O sırada babası da geldi yanlarına. Annesi de babası da önce izin vermeyec ek gibi oldular. Ama Cansu Abla’yı ve ekibini çok sevmişlerdi. Bir gece kampta kalacaktı. Hem de bu beş ağabey ve ablayla! Harika! Hemen annesiyle birlikte eşyalarını hazırladılar. Diş fırçası, pijamaları, terlikleri kondu çantaya. Cansu Ablasıyla beraber kampa doğru yol aldılar. Kamp sahilden çok uzakta değildi. Kampa girdiğinde çok şaşırdı. Bir sürü insan vardı içeride. "Yani" dedi Umut "Siz sadece beş kişi değil misiniz?". Gülümsedi Cansu Abla "Biz otuz beş kişilik bir ekibiz Umut. Kocaman bir aile gibi. Sen de artık bizim ailedensin." Cansu Abla hemen Umut’a kamp evini gezdirdi. İki katlı bir evdi. Bir sürü ranza vardı odalarda. Bahçesi de kocamandı. Onlar da teyzesinde yaptıkları gibi yemeği dışarıda yiyorlardı. Bir ağabey gitar çalıyordu dışarıda. İki tane abla da şarkı söyleyerek ona eşlik ediyordu. Seray Abla, Melike Abla, Yasemin Abla ve Kübra Abla oturmuş kahve içiyorlardı. Tansu Ağabey, Samet Ağabey ve Erol Ağabey ise, voleybol oynuyordu. Aslan Ağabey ile Emre Ağabey ise birbirleriyle şakalaşıyordu. Cansu Abla, elinde meyve suyuyla bahçeye, Umut’un yanına geldi. “Nasıl? Sevdin mi bi zim kampımızı Sabah olduğunda ilk önce nerede olduğunu anlayamamıştı Umut. Şaşırdı. Sonradan hatırladı kampta olduğunu. Cansu Abla ve diğer ekip üyeleri güzel bir kahvaltı hazırlamışlardı. "Günaydın Umut, gelsene sofraya dedi ekipteki en uzun boylu olan Görkem Ağabey. Umut da herkese, "Günaydın!" dedi. Elini yüzünü yıkadı. Hemen sofraya oturdu. Görkem Ağabey çok komik bir insandı. Herkes neşe içinde kahvaltısını yaptı. Ve yine yuva kontrol zamanı gelmişti. Hemen arabaya bindiler. Umut ve Cansu Abla arkaya oturdu. Arabayı Görkem Ağabey kullanıyordu. Teyzesinin olduğu sahile vardılar. Annesi kapıda bekliyordu onları. "Nerede kaldınız yahu merak ettim!" dedi annesi. "Kahvaltıda çok eğlendik anneciğim, kamp hari kaydı, sana anlatacağım o kadar çok şey var ki!" diyip boynuna atladı annesinin. "Hadi bakalım Umut iş zamanı, yuva kontrolü. Var mı bir eşeleme ya da başak bir şey bak da gel hemen, seni bekliyoruz" dedi Cansu Abla. Umut hemen koştu. Her şey yolundaydı. Cansu Abla ve ekibi yuva kontrolüne devam etmek için yanlarından ayrıldılar. Nasıl olsa yarın gene geleceklerdi. Umut hemen günlüğünü eline aldı: 17 HAZİRAN 2009 ANTALYA Sevgili günlük, Sana dün gece yazamadım. Bil bakalım neredeydim. Kampta. Artık ben de bir kamp üyesiyim. O kadar eğlendik ki anlatamam sana. Çok güzel oyunlar öğrendim. Bilgisayarda futbol 24 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 oynadık ağabeylerimle. Resim yaptık. İp atladık. Akşam da bahçeye perde gerip çizgi film izledik. Düşünsene, ağustos böcekleri eşliğinde çizgi film. Yukarıda yıldızlar vardı. Herkes o kadar mutluydu ki. Ben de tabii. Annemler hep izin verse de zaman zaman orada kalabilsem. Sabah da çok güzel bir kahvaltı yaptık. Görkem Ağabey var neredeyse iki metr e boyunda. Ona bakarken boynum ağrıyor resmen. Cansu Ablam da çok iyi, benimle hep ilgilendi. Bana parmak boya yapmayı öğretti. Parmak boyayla ağaçlar çizdik, bir de tabii deniz kaplumbağamızı. Görkem Ağabey bana bir kitap gösterdi. Kitabın üzerinde deniz kaplumbağasının Latincesi yazıyordu: Caretta caretta Birazdan anneme çizdiğim resimlerimi göstereceğim. Söz vermiştim ya ağaç resmi yapacağım diye. Haydi ben arkadaşlarımın yanına gittim. Onlar da merak etmişledir beni. Görüşürüz yarın." Umut hemen Çağrı ile Kerem’in yanına gitti. Kampı ballandıra ballandıra anlattı. Sonra da birlikte maç yaptılar ama tabii ki yuvadan uzak bir yerlerde. *** 20 HAZİRAN 2009 ANTALYA Sevgili günlük, Yuvanın başında arkadaşlarımla sırayla nöbet tutuyoruz. Dün bir çocuk geldi. Yuvadaki sopayı almaya kalktı. Neyse ki Kerem vardı yuvanın başında. Kerem de artık bizimle daha çok sohbet ediyor, yuvayı merak ediyor. Denize giriyoruz arkadaşlarımla. Sabahları ılık oluyor, akşamüstü ise çok sıcak. Yüzme yarışı yapıyoruz hep birlikte. Deve güreşi oynuyoruz. Fazla derine gitmiyoruz. Tehlikeli olabilir dedi annem. Şimdi nöbet sırası bende. Gölgede, yuvanın başında beklerken bir yandan da kitap okuyorum. Sonra yine yazarım. Haydi görüşürüz.” Sevgili günlük, Çok güneşte kaldığım için dün, biraz ateşlendim bugün. Sen sen ol sakın şapkasız dışarı çıkma. Yuvalarda hiçbir problem yok. Nöbetleş meye devam ediyoruz. Yuvanın başında sohbet ediyor, birbirimiz fıkralar anlatıyoruz. Öyle güzel bilmeceler öğrendim ki. Hatta bilmece defteri bile oluşturdum. Arkadaşlarımdan öğrendiğim bilmeceleri Cansu Ablamla Görkem Ağabeyime de soruyorum. Bazen bilemiyorlar. Günlerim çok eğlenceli geçiyor. Teyzem yemek hazırlamış. Şimdi yatağıma getirdi. Bugün dışarı çıkmam yasak. Dinleniyorum. Tekrar görüşürüz.” *** 3 TEMMUZ 2009 ANTALYA Sevgili günlük, Babamı yolcu ettik bugün. Aldığı yıllık izin bitti. Biz eve annemle döneceğiz. Dün babamla balık tuttuk. Artık misinaya solucanı kendim takabili yorum. Hatta bazen babamın misi nasına da ben taktım yemi. Günler ne kadar da çabuk geçiyor. Geleli yirmi gün oldu bile. Yuva sapasağlam yerinde. Babam gitmeden önce tel kafes yaptı yuvanın kenarlarına. Cansu Ablamla Görkem Ağabeyim de çok beğendi. Teşekkür ettiler babama. Yarın eniştem bizi şehir merkezine götürecek. Arkadaşlarıma hediyelik eşya bakarım belki. Kitabımın bitmesine on sayfam kaldı. Sonra yeni bir kitaba başlayacağım. O kadar zevk alıyorum ki okurken. Kendimi başka dünyalarda buluyorum. Annemle denize gireceğiz şimdi. Arkadaşlarıma neler aldığımı yazarım. Sonra görüşürüz.” *** 13 TEMMUZ 2009 ANTALYA Sevgili günlük, *** 25 HAZİRAN 2009 ANTALYA Buraya geleli tam bir ay oldu. Keremlerin tatili bitti bile. Birbirimize adreslerimizi verdik. Mektuplaşacağız. Ama Çağrılar hâlâ burada. Zaten 25 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 onlar Antalyalı. Geçen gün çarşıya gittiğimde Çağrı’ya hediye aldım. Bir kalemlik. Çok sevindi. Beni şehir merkezindeki evlerine davet etti. Umarım bir gün gidebilirim. Dün gece kumlara uzanıp hayal kurduk Çağrıyla. Çağrı astronot olmak istiyor. Bense henüz karar vermedim. Onun da dersleri benim gibi iyi. Annem ve teyzem Çağrılara çay içmeye gittiler. Annesi bir sürü börek yapmış. Bir güzel yedik. Karnım iyice şişti yemek yemekten. Sanırım eve gidince babam beni tanıyamayacak. Oğlum ne kadar da kilo almışsın diyecek. Bugün babamla telefonda konuştum. Keyfi yerindeymiş. “Yuva nasıl?” diye sordu. Ben de her zama nki gibi nöbette olduğumuzu söyledim babama. Aferin benim oğluma dedi. Babamı özledim. Şimdi Çağrı’nın yanına gidiyorum. Koşma yarışı yapacağız. Gene yazarım sana. Görüşürüz. *** 1 AĞUSTOS 2009 tekrar." *** 2 AĞUSTOS 2009 ANTALYA Sevgili günlük, Yola yarın akşamüstü çıkıyoruz. Bugün de çok yorucu bir gündü. Cansu ablam da çok üzülüyor ben gidiyorum diye. Yavruları da göremedim. Henüz çıkmadılar. Ama yuva sapasağlam yerinde duruyor. Bavullarımız hazır. Anneanneme ve babaanneme hediyeler aldım şehir merkezinden. Eniştem bizi gezmeye götürdü. Bakalım beğenecekler mi? Okulun açıl masına da az kaldı. Yeni bir kitaba başlayacağım akşam. Yolda da okurum diye düşünüyorum. Teyzem gene karpuz kesmiş. Karpuzumu yiyip denize gireceğim. Sonra görüşürüz." *** ANTALYA Sevgili günlük, Evimize iki gün sonra dönüyoruz. O kadar karardım ki güneşte, anneannem ve babaannem beni görünce tanıyamayabilirler. Kampa bir daha gitmeme izin vermedi annemler. Sanırım ablalarımı ve ağabeylerimi rahatsız ederim diye düşündüler. Yuva hâlâ sapasağlam duruyor. Yavrular hâlâ içinde. Acaba ne zaman çıkacaklar? O kadar merak ediyorum ki. Cansu Ablama bir resim yaptım. Onu çizdim. Umarım beğenir. O da bana her seferinde değişik hediyeler getiriyor. Dokuz tane kitap okudum bu koşuştur ma içinde. Bir tanesini Görkem Ağabey hediye etti bana. Kitap okumayı sevdiğimi söylemiştim onlara. Teyzem biz gideceğiz diye çok üzülüyor ama ne yapalım tatil bitmek üzer e, okullar açılacak. Ne güzel yeni kitaplar, yeni defterler. Gerçi bu sene defter almam herhalde. Geçen seneden defterimde sayfalar kalmıştı. Bu yaz anladım ki doğa, ağaçlar havyanlar bizim için çok önemli. O yüzden savurganlık yapıp yeni defter almamalıyım. Hem paramız cebimizde kalır hem de ağaçlar için bir katkı sağlamış olurum. Şimdi annem eşyalarımı toplamam için beni çağırıyor. Gitmeliyim. Yarın son gün. Görüşürüz Sabah olmuştu. Umut her zamanki gibi yüzünü yıkar yıkamaz yuvaya koştu. O da ne! Yuva dağılmıştı! Kumun üstü sanki tırmıkla çizmişiz gibi uzun uzun çizgilerle doluydu. ‘Olamaz! Son gün bu olmamalıydı! ’ dedi üzülerek Umut. O sırada fark etti ki bir yavru yuvadan çıkmaya çalışıyor. Evet! Yuva kendi kendine dağıl mıştı ve o uzun çizgiler de yavruların denize giden yol da bıraktığı izlerdi! Koşarak annesine ve teyzesine haber verdi. Hepsi dikkatlice izledi yavruların çıkışını. Tam o an Cansu Abla ve ekibini gördü Umut. Hemen seslendi ‘Koşun yavrular çıkıyor.’ Ekip hemen geldi. Onlar da yavruların denize ulaşmasını meraklı gözlerle izlediler. Yavrular güneşte kurumasın diye elleriyle yavrulara gölge yaptılar. Dalga kimisini geri atıyor, minik yavru deniz kaplumbağası dalgalarla boğuşuyordu. "Neden yardım etmiyoruz ona Cansu Abla?" dedi Umut. "Eğer biz şimdi yardım edersek hiç güçlenemez Umut, kendi başının çaresine bakmalı. O yüzden ellemiyoruz biz de" dedi Cansu Abla gülümseyerek. Bir yavru tam denize ulaşıyordu ki bir yengeç yavruyu tuttuğu gibi yuvasına çekti. Bunu gören 26 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Umut hemen koştu ve yavru deniz kaplumbağasını kurtardı. Eline aldı, sevdi. Daha gözleri bile doğru düzgün açılmamıştı yavrunun. Gözeleri kum doluydu. Paletleriyle yüzme hareketi yapıyor ve Umut’un elinden kurtulmaya çalışıyordu. Umut yavru deniz kaplumbağasını yavaşça yere bıraktı ve uçsuz bucaksız denizde yol almasını izledi. "Yolun açık olsun benim canım deniz kaplumbağam." Kaplumbağa uzaklaştı ve gözden kayboldu... *** kaplumbağası resimlerine baktıkça her sabah gülümsüyor. İçi umut doluyor. DÜNYADAN ALASKA BALIĞI BESİNLERİ TAKİP EDEREK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM SAĞLIYOR 3 AĞUSTOS 2009 ANTALYA Yazan: West Coast Bölgesi, NOAA Balıkçılık Çeviren: Dilay Doğru Sevgili günlük, Otobüsteyiz şu anda. Bu sefer biletleri unutmadık. Aklım hâlâ kaplumbağalarda. İşleri o kadar zor ki. Bir de biz insanlar onların işlerini zorlaştırıyoruz. Denizi, sahili kirletiyoruz. Denize en uygunsuz zamanlarda balık ağları atıyoruz metr elerce. Ya da işaret çubuklarını sırf eğlence olsun diye çıkartıyoruz yuvalardan. Cansu Abla , Görkem Ağabey ve diğer kamp ekibimden o kadar güzel şeyler öğrendim ki. Onları çok özleyeceğim. Şimdi çok uykum geldi. Evimize varınca devam ederim sana yazmaya." Galatasaray Üniversitesi/ Fen Edebiyat Fakültesi/ Karşılaştırmalı Dilbilim ve Uygulamalı Yabancı Diller Bölümü/ Lisans Öğrencisi Özet: Bütün türler iklim değişikliğinden etkilenecek diye bir şey yoktur. Yeni bir araştırma gösteriyor ki Güney Alaska'da yaygın bulunan Dolly Varden türü, yumurtlama evreleri iklime göre değişse bile besin bulabilmek için göç ediyorlar. İmza: Kaplumbağaların umudu Umut. *** Okullar açıldığında öğretmeninin düzenlediği kompozisyon yarışmasını Umut kazandı. Öğretmeni ona bir kitap seti almıştı yarışmanın ödülü olarak. Ayrıca kaplumbağalarla ilgili yazdığı kompozisyonu bir başka yarışmaya daha göndereceğini söyledi. Umut sadece bu kompozisyon yarışmasını kazanmadı aslında. Bir sürü yavru kazandı, bir sürü arkadaş, ağabey ve abla. Ve doğanın sevgisini kazandı Umut. Kaplumbağaların umudu oldu. Minicik yavruların denize ulaşmasını sağlayarak sevgilerin en güzelinden biri olan havyan sevgisini kazandı kalbinin derinliklerinde. Şimdi düşünüyor Umut, acaba yavrular sağ salim, ağlara takılmadan, büyük balıklar tarafından yenmeden ulaşabildi mi derin denizlere diye... Ve çizip duvarına astığı deniz Fotoğraf: Jonny Armstrong- Dolly Varden Türlerin iklim değişikliklerine uyumluluğu onların besinlerini ve çevrelerini bu değişikliğe nasıl adapte etmelerine bağlıdır, mesela beslendikleri bitkilere göre. Avcı ve av arasındaki yanlış zamanlama bazı türlerin besine ulaşmasına engel olmaktadır. Ancak Freshwater Biology'de yayınlanan bir araştırmaya göre Dolly Varden gibi değişikliklere ayak uydurabilen bazı türler iklim değişikliğine ayak uydurabiliyorlar. 27 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Çevresel işaretleri göz ardı etmek bu yırtıcı avcılara yardımda bulunabilir Dolly Varden'ın sırrı da bu gibi gözüküyor. Dolly göç yolunu su sıcaklığı, akıntı gibi çevresel etkenlerden değil de direk beslenme kaynağı olan somon yumurtasına odaklanarak çizi yor. Güney Alaska'daki Ulusal Park Hizmetleri Gözetleme Programı başyazarı Chris Sergeant; ''Artan sıcaklığa ve deği şen somon göçlerine rağmen Dolly yemeğini takip ederek iyi bir iş çıkarıyor. En üst seviyede çeşitlilikle başa çıkabilen türler, ilerde de iklimsel değişikliklere en çabuk uyum sağlayabilecek türler olacak diyor. Araştıma, Alaska Fairbanks Üniversitesi ve Alaska Balıkçılık Departmanı işbirliğiyle desteklenen NOAA Balıkçılık tarafından 1980'den bu yana korunan Auke Cr eek'te bir setten alınan zengin içerikli dataya dayanıyor. 1997 yılından 2006 yılına kadar ekipler balık göç zamanlarının alışılmamış resimlerini insanlığa kazandırarak Dolly Varden'ın okyanustan göçünü, seti geçip Auke Cr eek'e girmesini inceledi. ''Şimdiye kadar bu kayıtları tutan insanlara çok şey borçluyuz'' diye belirten Northwest Balıkçılık Bilim Merkezi'nden Eric Ward. ''Bu türlerin iklim değişikliklerine nasıl tepki verdiklerini anlamak için bulunmaz bir kaftan'' diye ekledi. Dolly Varden enerjisinin çoğunu her yıl insanlar için de yararlı olan yağ asidi bakımından zengin, yazın bolca bulunan somon yumurtasını tıka basa yemekle sağlıyor. Herhangi bir somon türünün yumurtası 2-6 hafta gibi bir zaman zarfı içinde çokça bulunabiliyor. Dolly'nin bu yıllık yumurta bolluğundan en iyi şekilde yararlanabilmek için somon göçlerini yakından takip etmesi gerekiyor. Yemek bulmak için somona bağlı kalmak Somon göçlerinin küresel ısınmaya göre değiştiği de bir gerçek. Alaksa Üniversitesi ve NOAA Balıkçılığın Güney Alaska'daki Balık Bilim Merkezi tarafından yapılan bir araştırma gösteriyor ki pembe ve coho somonları yumurtlama yerlerine normalden 10-17 gün önce gidiyorken kızıl somon balığı 8 gün önce gidiyor. Somon balıklarına yetişmekten vaz geç mek yerine, Auke Cr eek'teki Dolly Varden yıllık göçlerini okyanustan tatlı sulara yönelterek somon balığına bağlı kalmayı başarabiliyor. Wyoming Üniversitesi ve NO AA Balıkçılık Kuzey Balık Bilim Merkezi ortak yazarlarına göre bu yönelim onların yumurtalara ulaşımını sağlıyor. Araştırmacılar yeni çalışmalarında bu setlerden alınan datalarla somon göçleriyle Dolly Varden arasındaki ilişkiyi yıldan yıla inceliyorlar. Dolly Varden'ın göç zamanlamasının, hayvan göçlerini yönlendirdiği düşünülen sıcaklık ve yağıştansa daha çok somonların varlığına ve göç zamanlarına göre belirlendiğini buldular. Kısaca, Dolly Varden yapacağı göçü sıcaklık ya da iklim değişikliği gibi çevresel faktörler yerine yemeğini takip ederek ayarlıyor. Eğer böyle olmasaydı somonların yumurtalarını bıraktıkları zaman değil de başka bir zaman göç etmiş olup aç kalacaklardı. Araştırmacılar, diğer somon avcılarının göç zamanlarını Dolly kadar etkili ayarlayabildiklerinin kesin olmadığı konusuna dikkat çekti. Ancak Dolly'nin yeteneği bize en azından ekolojistlerin tahmin ettiğinden daha çok türün göç zamanlarını ayarlayarak iklime bağlı değişikliklere ayak uydurabileceğini gösteri yor. Haberin Kaynağı: http://www.sciencedaily.com/releases/2014/12/ 141220234335.htm Araştırmacılar balık göç dat alarının kayıtlarına güveniyor 28 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 KAPLUMBAĞALAR İÇİN BEKLEYİŞ Yazan: Sandun Jayawardana Çeviren: Pelin İlhan Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Çevreciler devlet otoritelerine, yuvalama alanları Sri Lanka’da bulunan ve türleri tehlike al tında olan çeşitli deniz kaplumbağalarını korumak amacıyla acilen önlem alınması için çağrıda bulundu. Çevrecilerden Pubudu Weerarathna’ya göre, bu kaplumbağalar için temel tehdit insan aktivitelerine bağlı habitat kaybı. Bu durumu Weerarathna şu şekilde açıkladı; “ Örneğin, sahillere yapılan kaya dolgusu yumurta bırakmak için kıyıya gelen deniz kaplumbağalarını engelliyor. Ayrıca kıyı iyi ışıklandırıldıysa da gelmiyorlar. Yani, eğer bir otel sahile çok yakın yerleşim gösteriyorsa ve ışığı doğrudan sahile geliyorsa, ışık rahatsız ettiği için deniz kaplumbağaları kıyıya gelmiyor. “ Deniz kaplumbağalarının yuvalama için kullandığı kıyılarda insanlar kaplumbağaların yumurtalarını çalıyor ve satıyorlar. Ayrıca bu bölgelerde etleri için katledildikleri de rapor edilmiş. Beş deniz kaplumbağası türü Sri Lanka sahillerini yuvalama alanları olarak kullanıyor. Bu türler; adi deniz kaplumbağası (Caretta caretta), yeşil kaplumbağa (Chelonia mydas), şahin gagalı kaplumbağa (Eretmochelys imbricata), Olive Ridley Turtle (Lepidochelys olivacea) (tropikal ve subtropikal alanlarda bulunan bir çeşit kaplumbağa türü) ve deri sırtlı deniz kaplumbağası (Dermochelys co riacea). Bu deniz kaplumbağaları yumurtlamak için ülkeni n güney ve batı kıyılarındaki özel bölgelere geliyorlar. Dolayısıyla, deniz kaplumbağaları Kosgoda, Rekawa, Ussangoda, Kalametiya, Yala-Pathanangala, Bundala’nın güneyinde ve Panama ve Sampur’un batısına ilerleyen sahil boyunu kullanıyorlar. Ayrıca, deniz kağlumbağaları beslenme alanlarınca zengin olan Kanakkuliya’nın kapalı Mannar Körfezi’ nde de görüldüler. Deniz kaplumbağaları akciğer solunumu yapan canlılardır ve bu nedenle nefes almak için periyodik olarak su yüzüne çıkmaları gerekir. Bununla birlikte Weerarathna deniz dışında, trol tekneleri ve balık ağları tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını, bir kez ağa dolandıklarında su yüzüne çıkamadıklarını ve nefes alamadıklarından dolayı veya kaçmaya çalışırken devamlı yaralandıklarından dolayı öldüklerini belirtiyor. Yaban Hayatı Koruma Bölümü (DWC), Ussangoda ve Panama’yayla birlikte Yala ve Bundala gibi doğal parkları izlemekle ilgileniyor. Rekawa deniz kaplumbağaları koruma alanlarından biri ve DWC buranın da izlenmesinden sorumlu. “Fakat, Kosgoda’dan Induruwa’ya uzanan alanlar yasal olarak korunan alanlar değil,” dedi. Weearathna. 29 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 Sri Lanka’nın Çevre Örgütleri Federasyonu (FEO), gelecek yıl 20-25 Ocak’ta düzenlenmesi planlanan ve büyük rağbet gören“ Altman Festivali ” ne ilişkin kaygılarını dile getirirken, Rekawa, Deniz Kaplumbağaları Koruma Alanı olması nedeniyle son zamanlarda araştırma altına alındı. Son der ece kırılgan olan bu çevreye zarar veren festival için FEO şu sıralar Sri Lanka’daki otoritelerle, DWC’yle ve ayrıca festival organizatörleriyle festival yerinin ülkedeki bir başka alana alınması için görüşmelere başladı. Bu sırada, Sri Lanka Ulusal Biyoçeşitlilik Koruma ve Araştırma Dairesi’nden Supun Lahiru Praka sh, Kalido sahilinde deniz kaplumbağalarının avlaması ve yumurtalarının çalınması ile ilgili bir grup organize ettiklerini belirtti. Aralık ayından bu yana çeşitli aylarda deniz kaplumbağalarının yumurta bırakmak için bu sahilde bulunduklarını açıkladı. merkezlerin etrafında bilinçlendirme çalışmaları yaptık”dedi. Yaban Hayatı Koruma Bölümü Genel Müdürü H.D. Rathnayaka ile temas kurulduğunda, DWC’nin ne şekilde olursa olsun yumurtaları çalanlar ve etleri için hayvanları katledenlerle ilgili güçlü önlemler alması gerektiğini vurguladı. Bu süreçle yakından ilgilenilecek ve devam edec ek taki suçlular yakalanana kadar. DWC şu an ülkenin güney bölgelerinde yerleşim gösteren çeşitli deniz kaplumbağası çiftlikleri ve kuluçkahaneleri üzerine yoğunlaşmış durumda. “Biz henüz yasal olarak bu çiftlikler ve kuluçkahaneler üzerine herhangi bir müdahale yapamıyoruz çünkü buralar pek çok insan için geçim kaynağı. Ancak, tüm bu yerleri denetleyebilmek için buralar hakkında detaylı bilgi ediniyoruz,” şeklinde konu hakkında ayrıntılı bilgi verdi. DWC müdürü bölümün bu rolü üstlenebilmesi için bir enstitü kurulmasını Prakash “Bu alanda hiçbir DWC ofisi yok. Bu nedenle, sahilde bu gibi eylemleri engelleyecek her umduğunu da ekledi. hangi biri bulunmuyor.” şeklinde bir açıklama yaptı. Rathnayake DWC’nin deniz kaplumbağası çiftlikleri ve kuluçkahaneleri için bir takım koşul ve önerileri düzenleme sürecinde olduklarını söyledi. “Kesinlikle bu önerilere uymak ve şartlara bağlı kalmak zorunda olacaklar. Eğer bunu sağlamazlarsa, kayıtları silinecek ve işletme sahipleri yasal işlemle karşı karşıya kalacaklar” İlgili yetkililerin olmamasından yakınan Prakash, bölge sakinleri ve çevrecilere bu gruplara engel olmaları için çağrıda bulundu. Bölgeye hakim olan yağmurlu hava koşullarının deniz kaplumbağaları lehine çalıştığını söyledi. “İnsanlar şiddetli yağmurda deniz kaplumbağalarını beklemeyi sevmezler,” diyerek espri dedi. yaptı. Prakash’a göre, bağlı olduğu organizasyonun DWC’nin de içinde olduğu otoritelerle, Kuzey Kalutara ve Güney Kalutara polis istas yonlarıyla ve aynı şekilde Kalutara Belediye Meclisi’yle irtibata geçerek acilen deniz kaplumbağalarının avlanması ve yumur talarının çalınmasını önleyici tedbirler alması gerektiğini belirtti. Organizasyon temsilcilerinin daha önce Kalutara Belediye Başkanı ile bir toplantı düzenlediklerini söyledi. “Ayrıca, deniz kaplumbağalarının önemi ve insanların bu konuda nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda klise ve tapınak gibi çeşitli dini DWC’nin personal yetersizliğinden dolayı bütün kıyı bölgelerini gözlemlemekte yetersiz kalacaklarını vurguladı. Ancak, DWC’nin bu illegal aktiviteleri ve habitat yıkımını uzun vadede durdurmak için deniz kaplumbağası koruma alanında çalışan yerel topluluklardan neler beklediklerini söyledi. “Bunu bir iş kolu haline getirmek yerine insanlardan daha çok koruma ve eğitim anlamında çalışmalar yapmalarını istiyoruz,” dedi. DWC’nin bu çiftlikler ve kuluçkahaneleri ne zaman denetlemeye başlayacaklarını sorguladığımızda, Rathnayake tartışılan bir takım şartlar ve önerileri düzenleyip kaleme aldıklarını söyledi. “Ben bu 30 AKD Aylık Bülteni süreci çok yakın zamanda yerine getirebileceğimize inanıyorum” dedi. Haberin Kaynağı: http://www.nation.lk/edition/fine/item/3613 2waiting-for-the-turtles.html SIVI DEĞERLER Yazan: IUCN Çeviren: Özlem Katısöz Akdeniz Koruma Derneği (AKD) Gönüllüsü IUCN Patronu Sylvia Earle, efsanevi sualtı kâşifi ve okyanus büyükelçisi ile röportaj. O okyanusları korumak bir seçim değil zorun luluktur diyor sağlığım ız ve refahımız buna bağlı. Beş ülkenin zengin biyolojik çeşitliliğiyle bilinen Orta-Atlantik Okyanusu'nun büyük bir uzantısı olan Sargasso Denizi'ni korumak için yürüttüğü bu yılki Hamilton Bildirgesi okyanus korunmasında bir dönüm noktası oldu. Peki bu somut bir adım olacak mı? Bu bildirim çığır açan bir hükümdü. İlk kez eşsiz bir deniz hayatı barınağının korunmas ı için uluslararası bir ittifak kurulmuş oldu. Bağlayıcılığı olmayan bir politik beyan olmasına rağmen, Sargasso Denizi’nin korunmasına yönelik gönüllü bir işbirliğini teşvik Sayı:8, Şubat 2015 Bence %10'un gerçekliği tartışılmaz, ve aslında %20 ben de dahil bir çok kişinin destekleyeceği bir rakam. Bu rakam, okyanusların sağlık ve dayanıklılığını güvence altına alabilecek ve hayatlarımızın bağlı olduğu nefes alma gibi değer biçilemeyec ek şeyleri korumak için gerekli en düşük miktar. Atmosferdeki oksijenin yarısından fazlası deniz faunası tarafından oluşturulur ve bu 'işin' yapıldığı okyanusların %60'ı açık denizlerdir. “Okyanusları korumalı mıyız, yoksa korumamalı mıyız?” diye düşünmek bir seçenek değildir, konu bizim okyanusun sağladığı yaşam destek fonksiyonlarını koruyacak tedbirleri ne kadar hızlı alıp alamayacağımızdır. Dünya'da devam eden birçok çalışma var; Antarktika'nın Ross Denizi de bunların odak noktalarından biri. Ross Denizi, araştırma balıkçılığı diye adlandırılan ancak gerçekte Patagonian Toothfish'in, Chilean Sea Bass olarak çok uluslu ticareti olan bu büyük ölçekli balıkçılık nedeniyle tehlike altında. Büyük Adımlar Pasifik Adası ulusları 'sıvı değerler'inin önemini kavramakta büyük adımlar atıyorlar. Özel Ekonomi Bölgeleri. Bu yılın başlarında Palau, Özel Ekonomik Bölgesi içinde ticari balıkçılığı sonlandırmak için büyük işlere imza attı. Bu okyanus bölgesi için en büyük tehdit, ton balığı için yapılan kıyı balıkçılığını da içeren ticari balıkçılık. edici nitelikteydi. Bu bildirim ayrıca ülkelerin açık denizleri korumaya ve aşırı avlanmaya açık yerleri, derin deniz madenlerini ve diğer maden etkinliklerine açık yerleri sınırlamaya istekli oldu-ğunu göstererek bir öncü haline geldi. Bu hükümler okyanusların %10'unu korumayı hedefleyen 2020 Evrensel Amaç'ı başarmak için bir basamak. Bunun gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz? Harekete geç mek için öncelikler ne? Palau devlet başkanı, öncelikli gelir kaynağı turizm olan ülke için canlı balıkların; balıkların yabancı filolara satılmasından elde edilen düşük gelirden çok daha değerli olduğunu kabul etti. Palau, köpekbalığı avcılığını aynı nedenle daha önceden yasaklamıştı. Köpekbalıkları için, özellikle de yüzgeçleri için, market var ancak insanlar Palau'ya onları görmek ve onlarla yüzmek için gidiyorlar. Okyanusları anlamaya başlıyoruz; sadece nasıl işlediklerini değil, deniz hayatının değerini de ve sadece satılabilir olduklarından değil, aynı zamanda 31 AKD Aylık Bülteni bizi hayatta tutan Sayı:8, Şubat 2015 sistemdeki rolleri için. Küçük bir ada devleti olan Kiribati, Uluslararası Koruma Örgütü ve diğer örgütlerle birlikte diğer ülkelerin Kiribati sularında balıkçılık yapması için verilen lisanslardan elde edilen gelirlerinden vaz geçmesini sağlayacak bir fon oluşturmaya çalışıyor ve bu da koruma alanlarının genişletilmesinde çok büyük ölçüde işliyor. Benzer şekilde Cook Adaları’nın başbakanı da iki yıl önce adaların en az yarısının (yaklaşık bir milyon kilometrekare) balıkçılıktan korunacağını bildirmişti. Artan Farkındalık Sağlıklı bir okyanusun ekonomi, sağlık ve güvenlik için önemi hükümetin ve sanayinin en üst seviyelerinden genel halka kadar herkesçe anlaşılmaya başlandı. Sydney'deki kongre için umudum onun daha da büyük işlere ilham vermesidir. Konuşmayı iyi biliyoruz fakat sonuç alacaksak konuşmalıyız. Bazı sonuçlar alındı; mesela Durban'da yapılan son Dünya Parklar Kongresi okyanuslar hususunda son derece önemliydi. İlk defa okyanuslara odaklanmamız gerektiği ve dünyanın yarısının ulusal yargının erişimi dışında olduğu belirtildi. Tam bir okyanus idaresinin başarılı olabilmesi için uluslararası bir dikkat ve işbirliği gerekiyor. Açık deniz yönetimindeki süreç hızlanıyor ancak halen orada bir 'vahşi batı' var. Bazı kapsayıcı yasalar ve politikalar var, ancak ulusların ve sanayilerin açık denizlerdeki ticari is tismarını engellemek için yetersizler. Sınırları Bilmek Tarih boyunca insanlar doğadan yararlandı, sınırları hiç anlamadık. Okyanus başarısız ol mak için fazla büyük göründü. Okyanusun hem yüzeyinde hem de altında değişikliklerin olduğuna tanık oldum. Artık geçmişte yaptığımız gibi bir kullanım savunulabilir değil ve biz hala okyanustan hep bize hizmet ettiği gibi hizmet etmesini bekliyoruz. Fotoğraf: Kip Evans- Mavi Görev Geçen yıl Uluslararası Deniz Koruma Alanları Konferansı’nda IUCN ve Mission Blue, dünyanın her yerinden gelen bilim insanlarının desteğiyle 50 'umut noktası' bildirdi. Bu alanlar okyanus sağlığı için çok önemli olan özel alanlardı. Bu alanların güncellenmiş bir haritası Dünya Parklar Kongresi’nde sunulacak. Eğer insanlar yardım etmek için ne yapabileceklerini bilmek istiyorlarsa, kendileri için önem arz eden yerlere bakmalı ve umut noktaları belirlemelidirler. IUCN Dünya Parklar Kongresi okyanus korunması konusunda ne başar acak, ne umuyorsunuz? Sydney Kongr esi’nde okyanusların gezegene hükmettiğini anlatmak için ciddi bir çaba harcanmalı. Okyanuslar dünyadaki yaşamın çoğunun bulunduğu yerler ve bizim okya nuslara yaptığımız tüm doğal sis temleri etkiliyor. Bu bağlantıları görmek için yetkin değildik ama şimdi görmek ve beliren yeni kanıtlara bakmak için mükemmel bir zaman; mesela oksijenimizin %20sini üreten minik bakteriler olan mi kropların (microbe) rollerine. Sonunda bilim insanlarının yavaşça anladıklarına yetişiyoruz hayatlarımızın nasıl da hiç bitmeyen olarak gördüğümüz ve ne yaparsak yapalım bizi bir şekilde desteklemeye devam edeceğini düşündüğümüz bu yaşam ağına bağlı olduğunu. Haberin Kaynağı: http://www.iucn. org/knowledge/focus/supportin 32 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 g_human_life/?17099/Liquid-assets KİTAP DERİNLERİN SIRRI Yazan: Mahmut Suner Derinlerin Sırrı, benim dokuzuncu sualtı kitabım. Bu kitap 3 kitap projesinin ilki. Diğer kitaplarımı da inceleyecek olursanız, genelde hepsinde Türkiye suları altında ki yaşamı konu alınır. Kitap denizlerimiz, Göllerimiz ve diğer su kaynaklarımızın altında bilmediğimiz zenginlikleri gözler önüne seriyor. Kaçkarların tepesinde buz gölüne dalarken, Karadeniz de Nazi denizaltısı, Eskişehir civarında saklı kent, nesli tükenmekte olan canlılar ve rengârenk bir dünya. Birbirinden farklı ve İlginç konular yer almakta. Dalışa yabancı birine bunların hepsi bizim denizlerimizde miymiş dedirtiyor. Bu konular sadece suların altındaki zenginliklerimizin minik bir bölümü. Fotoğraf. Derinlerin Sırrı- Homoaquatics Chartage adlı yolcu gemisine dalıyorlar. Benimle birlikte 13 yazar ve 14 fotoğrafçının yer aldığı bu yapıtta özlenen birlikteliği de sağlayıp bu kitabı yayımladığım için de çok gurur duyuyorum. Kitaba www.sunerdiving.com adresinden ulaşabilirsinz. Akdeniz Koruma Derneği (AKD) üyelerine 25 TL ye satılmaktadır. Fotoğraf: Derinlerin Sırrı- Derinlerin efendileri Mavi Köpekbalığı Bu kapsamda bir kitabı bir kişinin yazması uzun yıllar alacağı gibi, kitap içinde yer alan konular farklı uzmanlıklar gerektiriyor. Arkeolog sualtında kazı yaparken, araştırma denizaltısı pilotu antik kalıntıları nasıl bulduklarını anlatıyor, bir başka dalgıç grubu 85 metrede yatan Ege’nin Titanik olarak adlandırılan Yazar Hakkında 1948 yılında İstanbul’da doğdu. Çocukluk yıllarında dalış serüveni Marmara Denizi'nin zengin sularında başlamış İngiltere’de eğitimini takiben vatani görevini Çubuklu Dalgıç okulu ve Belçika Nato Mons karargahında tamamlamıştır.. 1700’lü yıllarda Karayip’’lerde batmış İspanyol hazine kalyonları araştırmalarına hazine avcısı Jack Haskins ve sualtı arkeoloğu D.Matthewson ile katılmış olup kanada göller bölgesi Georgian 33 AKD Aylık Bülteni Sayı:8, Şubat 2015 körfezinde Tober mory batık araştırmaları ve buz dalışları yapmıştır. Ege ve Akdeniz' in mistik derinliklerinde Nautical archaelogy (INA) üyeleri, George Bass ve D.Frey’le sualtı arkeolojisi kazılarında bulunmuştur. Yerli ve yabancı dergilerde yazıları yayınlanmış editörlük yapmıştır. Suner ülkemizin nadide kulüplerinden Aktif balıkadamlar kulübünün kurucu üyesidir. Sualtı Federasyon’da çeşitli görevlerde bulunan Suner, 2014 yılında, TSSF tarafından Basında Sualtı özel ödülünü almıştır. Yeni Kitabı, Derinlerin Sırrı dışında yazarın yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Şu anda Çanakkale 100. Yıl Son dalış projesi üzerine çalışmaktadır. Bugüne kadar hoyratça kullandığımız denizlerimizin kurtarılması için çalışmalarına devam etmektedir. FALKLAND ADALARI’NDA BİR TÜRK Yazan: Doç Dr. Bahadır Önsoy Muğla Sıtkı Koçm an Üniversitesi Su Ürünleri Mühendisliği/ Su Ürünleri Fakültesi/Temel Bilimler Bölüm Başkanı Fotoğraf: Derinlerin Sırrı- Carolyn Türkiye’de ilk dalış okulu olan Triton Dalış okulunu, 1983’de Bodrum’da hayata geçiren Suner sualtı turizminin de öncülerindendir. 1915 Çanakkale savaşlarını ve bu savaşta batan gemileri konu alan belgeseli Derinlerde Unutulan Savaş TRT 1 de yayınlanmış olup İngi lizce sürümü dış ülkelere satılmıştır. 2005 yılında henüz 28 yaşındayken, Güney Atlantik’te bulunan ve ülkemize kuş uçuşu 17.000 km mesafedeki Falkland Adaları’na gitme ve orada iki yıl kalma şansım oldu. Falkland Adaları Hükümeti, Balıkçılık Bölümü’nde Bilimsel Balıkçılık Gözlemcisi olarak 2005 - 2007 yılları arasında çalıştım. Falkland ahalisinin söylediğine göre orada bulunan (çalışıp bir müddet ikamet eden ve nüfusunda sayılan) ilk Türk benmişim. Halen bildiğim kadarıyla da bu alanda tek olma unvanını elimde bulunduruyorum. Bundan gurur duysam da üzerime bir vazife yüklediğini düşündüğümden bu kitabı yazma ihtiyacı hissettim. Oradayken edindiğim tecrübelerimi, satın aldığım, ülke 34 AKD Aylık Bülteni hakkında genel bilgiler içeren kitapları, çeşitli broşürleri, bizzat çekmiş olduğum ve bazı dostlarımdan ödünç aldığım fotoğraf ve videoları harmanlayarak bu kitabı oluşturdum. İşim ger eği zamanımın büyük bir kısmı denizde geçtiğinden (yaklaşık 350 gün) karasal fotoğraflarımın sayısı daha azdır. Umarım bu kitabı okumaktan ve fotoğrafları seyretmekten keyif alırsınız. Sayı:8, Şubat 2015 “İnsanımızda kitap yazma alışkanlığı yok” eleştirisini yapmayı tercih ediyorum. Özellikle güncel bilimsel konularda, Türkler tarafından yazılmış neredeyse hiç kitap yok. Kitapçılarda bulabildiklerimiz ya yabancı dilde ya da tercüme edilmiş kitaplardan ibaret. Bu eksikliğin giderilmesinde gelişen teknolojinin yazarlarımızı arttırmasını ve ülkemizde özellikle bilimsel konularda daha çok kitap yazılmasını diliyorum. Fotoğraf: Daniel Fowler- Bahadır Önsoy ve Penguenler Gelişen teknoloji sayesinde artık kitaplarımızı, dergilerimizi ve benzeri yayınları, kitaplardan çok daha hafif ve kullanışlı tabletlerimizde okuyabiliyoruz. Bu teknolojik gelişim çok genç olmasına karşılık çok da hızlı bir ilerleme kaydetmekte. Bu, bilim, sanat ve kültürün gelişmesi ve hızlıca yol almasında insanlık için oldukça önemli bir adımdır. Ancak, ileri görüşlü insanla r tarafından geliştirilen teknolojilere, toplumun geri kalanı (yani çok büyük bir kısmı) uyum sağlamakta güçlük çekebiliyor. Her ne kadar bazı dergi ve yayınları tabletlerimizde okuyabilsek de özellikle kitap konusunda dünyayı geriden takip ediyoruz. Aslında bu durum basılı yayınlar için de geçerli. Bunun arz talep ilişkisine bağlı olarak ülkemizde geri kaldığını söyleyebilirsiniz ama ben, her zamanki “İnsanımızda kitap okuma alışkanlığı yok” şikayetini dile getirmek yerine, farklı bir yaklaşımla “Yayınlama hızı ve kolaylığı açısından, aynı zamanda teknolojiyi d e etkin bir şekilde kullanma isteğimden dolayı kitabımı bir e-kitap olarak yayınladım. Ancak, ülkemiz politikala rı ve yayıncı kuruluşla olan anlaşmala rın getirdiği kısıtla r sebebiyle kitabım, Tü rkiye’deki e-kitap mağazalarından henüz indirilememektedir. Kitabı edinmek isterseniz bonsoy@gmail.com adresine “Kitap isteği” konu başlıklı bir mail göndermeniz yeterlidir. “ 35