Akdora - Gaziantep Anadolu Lisesi
Transkript
Akdora - Gaziantep Anadolu Lisesi
GAZİANTEP ANADOLU LİSESİ Kültür ve Edebiyat Dergisi Yıl:5 Mart 2013 Sayı: 7 akdora İçindekiler 1- EDİTÖRDEN 2- EĞİTİM VE SOSYAL ETKİNLİKLER 3- GÖNLÜM EGE’ DE KALDI... 4- GÖRDÜM 5- HAYATA DAİR... 6- HAYDİ KONUŞ HAYDİ SÖYLEN HAYDİ 7- PES ETMİYORUM ! 8- TERAPİ 10- SINIF ŞİİRİ 11 F 11- DÜŞÜN(EME)MEK 12- HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI? 13- FİLİSTİNLİ ÇOCUKTAN 14- SUSUYORUM... 15- SON BULSUN... 16- AFFIN ERDEMİ 17- KOZA VE KELEBEK 18- DENİZ YILDIZININ ÖYKÜSÜ 19- KISA HİKAYELER 20- KİTAP TANITIMI 22- MAHARETLİ ELLER... 23- DELİ AZİZ 26- TEKNOLOJİ akdora Editörden... Sahibi Gaziantep Anadolu Lisesi Adına Okul Müdürü Saadet SAYIN Gaziantep Anadolu Lisesi’nden Merhaba! Değerli Meslektaşlarım ve Sevgili Öğrenciler, Bu bahar billurdan sesimizi giyinip, gökkuşağını parlattık. Dilimiz öykülendi. Yayın Ve İletişim Kulübü olarak ekip çalışmasına gönül vererek Akdora’nın etrafında yeni bir ekiple birleştik. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ahmet GÖKÇE Öncelikle Akdora’nın kurulup bugünlere gelmesinde büyük katkıları olan okulumuz Türk Dili Ve Edebiyatı Öğretmeni Turan GÜNDÜZ’e ve ekibine teşekkürü bir borç biliriz. Onlardan aldığımız şevki ilk sayımızın bizde uyandırdığı coşku ve heye- Yayın Kurulu Merve Seda ÖZEN İlknur GÜLLÜ Sema Nur FIRAT Nisan Gökçe ÇARKANAT canla birleştirerek huzurlarınıza çıkmaktan onur duyduk. Bir okuldur dergiler. Öğrenme ile yaratıcılığın birlikte geliştiği özgün bir okul. Yayın Ve İletişim Kulübü olarak yazarlığın gerçek okulunun derg- Zehra Nur ASLAN iler Zeki Can ERDENİZ Çalışmalarımızın daha derli toplu bir biçimde Büşra Gül ZİLE Mihriban Gül ÖZEKİN olduğu sergilenmesi düşüncesinde amacıyla bu buluşturmaya karar verdik. birleşmiştik. dergiyi sizlerle Amacımız iyiyi, Sude KOCA güzeli, yararlı olanı öğrencilerimiz ve öğretmen Mehmet Emre ÖZTÜRK arkadaşlarımızla paylaşmak. İnanıyoruz ki bu İ.Halil KATIRCI çabamız sizlerin de desteğiyle kulaktan kulağa, Yılmaz Burak BOZKURT Mustafa KANPOLAT gönülden gönüle yayılan hoş nağmeler edasıyla yerini bulacaktır. “Akdora” öğretmenle öğrenci arasında bir köprü olacaktır. Öğretmenin öğrencisine kazandırmayı Yayın Türü Yerel Süreli hedeflediği birçok kazanımları bu şey dergi ve öğrencilerimizin bünyesinde karşınıza çıkacaktır. Büyük ümitlerle yedinci sayısını sizlere sunmaktan gurur duyduğumuz dergimizin aydınlık bir geleceğe uzanmasını temenni ediyor ve emeği Basım Yeri geçen herkese teşekkür ediyotuz Nice güzellikleri paylaşmak dileğiyle. Sevgiyle, sağlıcakla ve hoşça kalın. İncilipınar Mahallesi 36006 Nolu Sokak No:21 Ekip İş Merkezi Altı Şehitkamil / GAZİANTEP Ahmet GÖKÇE Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni 1 akdora Değerli Öğretmenler, Sevgili Öğrenciler,ve Saygıdeğer Veliler, 2012/2013 Eğitim-Öğretim yılına, yeni hedeflerin bizde uyandırdığı coşku ve heyecan içerisinde başladık. Çağımızda bütün sosyal, kültürel ve ekonomik meselelerin bilimin yardımı ve rehberliği ile çözüldüğü bir gerçektir. İlimde, sanatta, kültürde ve ekonomide gelişmiş toplumlar eğitim sorunlarını çözmüş olanlardır. Ülkemizin de bugünkü aşamaya gelişinde eğitilmiş insan gücünün belirleyici bir unsur olarak önemli bir yeri vardır. Bu zaruret, milletleri geniş ve güçlü bir okumuşlar kadrosu yetiştirmeye zorlamaktadır. İşte bu okumuşlar kadrosuna katkıda bulunmak kaydıyla akademik başarının arttırılması için bütün gayretlerimizi ortaya koyduk. 2012 LYS’de 14 Tıp Fakültesi, 7 Diş Hekimliği, 5 Eczacılık Fakültesi , 9 Hukuk Fakültesi, 7 ElektrikElektronik Mühendisliği başta olmak üzere toplam 126 öğrencimiz diğer önemli lisans programlarına yerleşmişlerdir. Gaziantep İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından orta öğretim kurumları arasında yapılan KDS’de okulumuz Gaziantep’teki Anadolu Liseleri arasında il birincisi olmuştur. Bu sınavlar okulumuzun YGS ve LYS’de göstereceği başarıyı müjdeler niteliktedir. Okulumuzun fiziki altyapısı her geçen gün daha da güçleniyor. Okulumuz bu eğitim-öğretim yılına Fatih Projesi kapsamında etkileşimli tahtalarla başlamış, ikinci dönem başında da öğrencilerimize ve öğretmenlerimize tabletleri dağıtılmıştır. Ayrıca bu eğitim-öğretim yılında okulumuza sekiz yeni derslik kazandırılmış, bunun yanı sıra her blokta bir konferans salonu yapılmıştır. Eğitim faaliyetlerinin etkin bir şekilde sürdürülmesinde eğitim altyapısının yanında sosyal ve kültürel faaliyetlerin önemi yadsınamayacak ölçüde büyüktür. Her şey okulda öğrenilemez. Öğrencilerin okul dışı zamanlarda sosyalleşmesi, ilgi ve yeteneklerinin açığa çıkartılıp geliştirilmesi için onların serbest zaman etkinliklerine yöneltilmesi yararlı olacaktır. Bu bağlamda Kütüphanecilik Kulübü öğrencilerinden oluşturulan bir kurul bir dönem boyunca gıda kermesiyle kütüphanemize katkıda bulunmuş, elde edilen gelirle ocak ayında Kütüphanecilik Kulübü ve Gezi Kulübü’nün işbirliğiyle Çukurova Tüyap Kitap Fuarı’na bir gezi düzenlenmiştir. Fuarda okul kütüphanesine yüzlerce kitap kazandırılmıştır. Bu sayede gençlerimizin bilgi çağı insanı olarak yetişmeleri bilgiyi sadece elde etmekle yetinmeyip onu uygulamaları, ezberci değil düşünen, eleştiren ve araştıran beyinler olmaları amaçlanmıştır. Okulumuzda Commenius Projesi yürütülmekte ve bu proje kapsamında öğrenci ve öğretmenlerden oluşan bir heyet Polonya’ya bir ziyaret gerçekleştirilecektir. Aıesec Gaziantep tarafından düzenlenen “Arkadaşınla Tanış” projesi kapsamında gerçekleştirilen Sosyal Girişimcilik Proje yarışmasında öğrencilerimiz birincilik ödülünü almışlardır. Gaziantep Valiliği ile Milli Eğitim İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen Gaziantep Değerleriyle Buluşuyor adlı "Değerler Eğitimi" çalıştayı kapsamında okulumuzda da bir kurul oluşturulmuştur. Eğitimin öncelikli işimiz olduğunu hiç unutmadık. İyilik,hoşgörü , temizlik,dürüstlük, sevgi gibi değerlerimizin benimsetilmesi amacıyla okulda birtakım faaliyetler yapma kararı aldık. İnsanın en değerli varlık, sevginin en hünerli güç, bilginin en yenilmez kuvvet, emeğin en yüce değer, eğitimin en vazgeçilmez hizmet olduğuna inanan ve her şeyin insanı sevmekle başladığını kabullenen Gaziantep Anadolu Lisesi huzurunda olmanın verdiği mutluluk içinde hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Saadet SAYIN OKUL MÜDÜRÜ 2 akdora deneme Gönlüm Ege’de Kaldı; Elli yılda bir yurtdışına çıkma şansını yakaladık. İstanbul Atatürk Hava Limanından bir saat sonra havadan Yunan topraklarının güzel resimlerini uçaktan çekmeye başladım. Hamit AKTAŞ Atina Hava alanında Stamos bizleri bekliyordu.(Stamos Yunanistan koordinatörü) kısa bir beklemeden sonra Atina’ya hareket ettik. Otobanlar , binalar düzgün ve tertemiz.Yalnız Atina’nın göbeğinde birkaç sokak köpeği gelene havlıyor gidene havlıyor.Ancak köpeklerden biri bir delinin peşine düştü ha bire kovalıyor.Tabi ki hayvan bu deliyi de biliyor akıllıyı da. Neyse sözü fazla uzatmayalım Fransa’dan gelen ekibi aldıktan sonra Patras’a hareket ettik. Gece karanlığında etraf fazla görünmüyor ama ışıklardan otoyolların güzel ,tünellerin harika olduğu anlaşılıyor.Gece yarısı Patras’a geldiğimizde öğrencileri almak için bekleyen Yunanlı öğrenciler ve velileri tatlı bir heyecan sardı.Bir kaynaşma bir sevinç sanki kırk yıllık dostlar kucaklaşıyordu. Günün yorgunluğunu atmak için otele yerleştik. Rahat yatarız derken diskolardan,barlardan ve kafelerden gelen gürültüler sayesinde sabahın beşine kadar uyuyamadık.300 bin nüfuslu bir turizm şehrinde bu kadar eğlence doğrusu düşündürücü.Bir de diyorlar ki Yunanistan’da ekonomik kriz var.Ekonomik krizle boğuşan bir ülkede bu kadar eğlence zevk ü sefa ne güzel. Dükkanlar 09’00 da açılıyor 14’00 da kapanıyor.Kriz onlara gelmemiş.Eğlenceden ve dinlenceden ödün vermiyorlar. İşin diğer bir boyutu herkes mutlu,herkesin yüzü gülüyor.Bir de kendime baktım dünya yıkılmış da altında kalmışım gibi. Kendi kendime dedim. Larç ol ,layt ol ne de olsa sabırlı adamsın. Yunanistanlı öğrencileri görünce ,bizim öğrencilerin çok düzgün aklı başında ders dinlerler kılık- kıyafet düzgün fazla bozulmamış. Gezdiğimiz yerler bir tabiat harikası , Patras şehri, İskenderun gibi bir tatil yöresi. Limanı ve doğal güzelliği bir başka … Olimpiya Dağı değişik bir yer.Olimpiyat oyunlarının veya savaş oyunlarının ya da savaş eğitimlerinin oyun adı altında yapıldığı yer.Bir nevi talimgah… Yol boyunca gördüğüm tarım arazileri,seralar verimli topraklar cana can katmakta.hele o güzel evlerin iki katlı oluşu bizim buradaki köylere hiç benzemiyor.Evlerin boya badanası aynı olması dikkat çekici. İnsanların cana yakın davranması doğrusu kafamdaki soru işaretlerini ve ön yargıyı bir çırpıda sildi süpürdü. Kendime ve arkadaşlara dedim ki biz bu kadar izzet ve ikramın altından nasıl kalkarız.Türkler misafirperver ama Yunanlı dostlarımız da bizden geri kalmadı. Stamos’un o kadar misafirle tek tek ilgilenmesi bizim buradaki düğün sahibi gibi… Bayan arkadaşların bizleri evlerine davet etmesi ,güzel sofralar hazırlaması ve sunması görülmeye değer. O değişik mezeler ,börekler,çörekler yemekler ağızlara layık.Donna hanımın triplex evi bahçelerin içerisinde yemyeşil vadiden Patras’ta gün batımı bir harika.Akşam olduğunda balkondan şehri seyredince bir tılsıma,bir büyüye kapılıyor insan. Körfeze yapılan o muhteşem köprü 2004 yılında hizmete açılmış.Biraz geç kalınmış ama Nafakos’la Patras’ı o kadar yakınlaştırmış ki taşımacılığa ve turizme büyük bir katkı sağlamıştır.Doğal güzellikleri ve insanların mutlu ve güler yüzlü olmaları karşısında bayıldım.Doğrusu. Cennete yaşıyorlar. Ha 11 kasım 2012 de bizdeler sakın merak etmeyin. Proğram ve menü hazır… Kısacası komşuyu gezdikten sonra Gönlüm Ege’de kaldı… 3 akdora şiir GÖRDÜM Gördüm Düşümde üşüyen çocuklar Yüreğimde buruşmuş anılar Nereye baksam boş sokaklar Yaşanmamış hayatlar… Gördüm Ve sözcükler sürdüm kalemimin ucuna Bağrım delik deşik, vicdanım pusuda Tüm beşer büsbütün derin bir uykuda Gördüm Kanı kaynar şimdi meydanların Düşlerin yitik, kalbin kül olduğu yerde Sesime ses veren vaveylalar karışır Ahmet GÖKÇE 4 akdora deneme Hayata Dair... İnsanız, farklılıklarımız var.. Duygularımız var saklayamadığımız, bazen saklamaktan da sakınmadığımız. Paylaşmak isteriz sevinçlerimizi, hayallerimizi, ağıtlarımızı ,sevdalarımızı, hayal kırıklıklarımızı hatta avuntularımızı... Paylaşırız , çünkü yanımızda olan insanları çoğu zaman gönlümüzde taşırız. Ve bilsin isteriz gönlümüzdekiler , gönlümüzden geçenleri... Çoğu zaman kalbimizi dinleriz. Duyamayız ki beynimizi. İnsansak yaşıyorsak bakıyorsak etrafa daha da önemlisi baktıklarımızı görüyorsak algılıyorsak paylaşmalıyız duygularımızı... Dost dediğimiz insan bir bakışımızdan anlamalı yüreğimizde olup biteni. Ağzımızdan çıkacak cümleyi biz bitirmeden o tamamlamalı. Ne kadar iyi tanırsak birbirimizi o kadar büyürüz İlknur GÜLLÜ hayatta. Tek olmadığımızı anlarız. Güçsüz hissettiğimiz zamanlarda hep bir elin omzumuzda olduğunu biliriz. Biliriz çünkü açtıysak yüreğimizi karşıdakinin yüreği de ezberimizde demektir... Bazen el ele olamasak da yürek yüreğe olduğumuzu hissederiz. Aslında en önemlisi de hissedebilmektir. İnsan mizacı gereği sert görünebilir ama hissettiriyorsa sıcacık yüreğini zayıf yanlarını göstermekten korkmuyorsa sana, senden ondan korkma. Dinlemeyi öğren. İnsan bazen en çok dinlenmek ister,güvenmek ister. İnsanlardan kaçmadan olabildiğine geniş bir yürekle sarılmalı dünyaya. Ve bazı duygularımızı da köreltmeliyiz zamanla... Bencil olmadan insanlara yukarıdan bakmadan kendimizi dünyanın merkezi sanmadan yaşamalıyız. Sevmeliyiz , insan olmanın değerini bilmeliyiz . Kışın güzelliklerini görmeliyiz örneğin, soğuktan şikayet etmek yerine yağan o bembeyaz kar tanelerinin mutluluğu yerleşmeli gamzelerimize... Her damla yağmur ruhumuzu biraz daha temizlemeli. Evet ruhumuzu temizlemeliyiz. Doğru bir insan olabilmek için önce ruhumuz berrak olmalı belki de... Ve ağlayabilmeliyiz. Gülebiliyorsak hatta kahkahalara boğulabiliyorsak yeri geldiğinde ağlayabilmeliyiz. Utanmamalıyız duygularımızdan, hele de gönülden hissediyorsak. Doya doya yaşamalıyız duygularımızı , mutluluktan gözlerimizin içi gülmeli mesela öyle içten , acıyı iliklerimize kadar hissetmeliyiz. İşlemeli içimize o sancı ve öyle bilmeliyiz huzur veren sevinç veren şeylerin kıymetini... İnanmalıyız , sabretmeliyiz... Her yeni gün bir yeni umut olmalı. Küçük engebelere takılmadan pes etmeden hayata sarılmalıyız. Teşekkür edebilmeli ve özür dileyebilmeliyiz... Özür dilemek değerimizden bir şey kaybettirmez aksine yüceltir insanı, ruhunu besler. Gece başımızı yastığa koyduğumuzda huzurla uykuya dalabilmeliyiz... Vicdanımız rahat olmalı... Uzun lafın kısası gerçek bir yaşamın farkına varmak için yaşamak için duygularımızı saklamamalıyız... Özgür bırakmalıyız onları. Acıyı, sevinci, heyecanı birlikte yaşayarak daha güzel yarınlara ulaşmak dileğiyle... 5 akdora şiir HAYDİ KONUŞ HAYDİ SÖYLEN HAYDİ bambaşka dünyalara evriliyorum seninle kırılma noktaları çoğalıyor hayatımın hafızam koşu bandından fırlıyor birden soğuk kalmış bir bardak çaya uzanır gibi seninle bambaşka dünyalara evriliyorum oradan oraya koşturan bir çocuk aklım sakin ateşte pişir beni ansızın yakma kalbimin kıvrımlarına sıkıştım kaldım ısrarlı bir satıcı gibi peşimi bırakma aklım oradan oraya koşturan bir çocuk biliyorum komşu gelir lafa tutar gelemem tam çıkacakken telefon çalar yağmur yağar gökten bir uçak düşer tam açılacakken sana zaten beceriksizim sesim tiz yankısız boğuk gelemem biliyorum komşu gelir lafa tutar perdelerimi açmaya kararalı bir el sesin lafı eğip bükmeden hükmünü icra ediyor kayadan kelimeler çökeliyor kalbime geçmiyor boğazımdan yutamıyorum hüznü sesin perdelerimi açmaya kararalı bir el haydi konuş haydi söylen haydi mırıl mırıl geldimse herkes anlasın otursun yerli yerine kalabalığın içinde sana el sallayan bendim gözlerine kulaklarına değil kalbine güvendim mırıl mırıl haydi konuş haydi söylen haydi Turan GÜNDÜZ 6 akdora deneme PES ETMİYORUM ! Bilemiyorum, onun benden ne istediğini, anlayamıyorum bana ne yapmak istediğini…İkimiz bir saatin akrep ve yelkovanı gibiyiz. Sürekli birbirini takip eden bir ikiliyiz. Onun için de yaşarken bir kum saatinin içinde süzülen kum tanecikleri gibi iniyorum, inerken de ayağım bir yere takılır diye çok korkuyorum, karşı çıkamıyorum ona. Beni benden alıp götürüyor sanki, düşünüyorum da onda yaşarken bana kazandıracağı hiçbir şey olmadı.Ölmekten başka…Size bir şey itiraf edeyim;bu harflerle dolu fakat boş sözleri yazarken boş damlalar akıtmak kadar acı verici bir durum yok. Bilemiyorum,olur mu olmaz mı diye.Cesaretim var mı acaba bunu yapacak kadar?Dışarıya Nisan Gökçe ÇARKANAT bakın, bir kefen gibi örtünmüş o,tüm yeşilliklerini kaybetmiş, canlılığını yitirmiş ölmüş bir kedi yavrusu gibi. Sanki can çekişiyor, benden yardım diliyor. Acı çektiren sensin,yardım dileyen sensin her şey sensin. Peki ya ben neyim?Bir hiç mi?Çok mu zevk alıyorum senden sanıyorsun, yanılıyorsun. Yaşıyorum; ama öylesine,boşuna… İki yol var önümde hani derler ya;, kötü yoldasın diye işte ben o yolda arkama bakmadan koşarcasına yürüyorum . Yolun sonu karanlık…Varmak için koşmaya başlıyorum. Yalnızım çok yalnız. El uzatacak birini arıyorum. Bırakmışlar beni bense arkalarından koşuyorum her zaman yaptığım gibi. Duruyorum karşımda el uzatacak biri olur diye…Etrafıma bakınıyorum,koşmaya devam ediyorum. Öyle bir kuvvet beni arkaya doğru çekiyor ki savruluyorum. Gözümü açıyorum ve hala aynı yerdeyim. Fark ettim yerimde sayıyorum.En sonda çığlıklar atarcasına bağırıyorum. Ağzımdan çıkan ilk söz ‘Pes etmeyeceğim!’ Sanki ayaklarıma zehirli bir sarmaşık dolanmış hissediyorum. İlerlemeye çalışıyorum;fakat olmuyor. Ona yenilmek, onun karşısında pes etmek istemiyorum. Kötü bir kadın gibi gülüşünü duymak istemiyorum.Kurtuluyorum bu engeli aşıyorum, seviniyorum, yürümeye devam ediyorum.Adımlarımı hızlandırıyorum.Onun görünmeyen ışığına ulaşmak istiyorum.Olmuyor,onun ismini ağzıma almak bana küfretmişim gibi geliyor. Bakamıyorum, arkama, korkuyorum. Ondan değil, gözlerimin yansıttığı o acı hissinin onun yüreğinde yaşatmak istemeyişimden… Merak ediyorsunuz, can atıyorsunuz onun ismini öğrenmek için ama ben varım. Ben istemedim ki doğmayı, gözlerimi açmayı ağlayarak onda. Hala hissediyorum o acımsı hastane kokusunu. İzlediğim bir filmde melekler insanlar doğmadan önce onların üst dudaklarının üzerine bir işaret koyarlarmış, hissedemiyorum onu. Sanki hiç yaşamamış gibi, ama ordaydım hatırlıyorum onları, yanımda benim gibi daha birçoğu vardı. İçlerinden birisi: ‘Ben doğduğumda bir melek ölecek. Benim suçum ne?’ Senin suçun doğman, onda gözlerini açman… Acı çekmeyi istemedim ki,onlar istedi,mutlu olmayı istemedim ki,onlar istedi. Ben ve onlar arasındaki fark bu; ben çıkar içinde yaşamadım ki, onlar yaşadı. Hissediyorum yolun sonuna geldiğimi. Bıktım devam etmekten , koşmaktan, sıkıntılardan,bu azaptan kurtulmayı istiyorum.Pes etmemi istiyorsun,sana teslim olmamı ya da ayaklarına kapanıp yalvarmamı, yardım dilememi istiyorsun.Yapmayacağım, sana yalvarmayacağım. Yürüyorum, bir boşluğa düştüğümü hissediyorum. Yukarı doğru bakıyorum taşın üstünde yazılı olan yazıyı okumaya çalışıyorum; ama okuyamıyorum. Etrafa bakınıyorum , böceklerin tahta parçasını yerken çıkardıkları sesi duyuyorum. Yukarıdan bir ışık yansıyor, görebiliyorum. Yazıyı okuyabiliyorum. Nisan yazıyordu. Ölmüş müydüm? Peki ya nasıl, ölüm raporumda ne yazıyordu? İntihara teşebbüs mü? Kurtuluyorum,bu azaptan…Uyanıyorum en uzun uykumdan nihayet. Ben ondan ‘PES ET MİYORUM’. Peki ya siz ondan pes ediyor musunuz? HAYATTAN 7 akdora öykü Terapi *Bu öykü geçen yıl AB öykü yarışmada il derecesi kazanmıştır. Gaye hayatının çok zor günlerinden birini geçiriyordu. Artık titremelerin sonu gelmiyor, her dakika ‘onu’ istiyor, her dakika ağlıyordu. Çırpınışları sonuç vermiyordu, fakat eski hayatına da dönmek istemiyordu. Aslında her şey üç yıl önce başlamıştı. O günü bile hatırlamak çok anlamsızdı, acıdan başka bir şey vermiyordu. Fakat nasıl bu hale gele bilmişti. 17. yaş günüydü evde birçok arkadaşı vardı. Önünde 17 şeklinde frambuazlı ve çikolatalı bir pasta duruyordu. Bu kadar mutlu olabilir miydi bir insan? Nerden bilebilirdi ki bu gün bu kadar kötü bir kadere sebep olacak… Cevdet her gece annesine sarılarak uyurdu küçükken. Gene öyle uyuyorlardı ve birden kapı açıldı. Kapı aniden duvara çarptı. Kapının açılmasıyla camdan gelen rüzgar Sude KOCA daha sert vurmaya başlamıştı. Cevdet annesine sıkıca sarıldı. Ağlıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. İstese de susamıyordu ki. Susmaya da niyeti yoktu açıkçası. Gelen seslerin hiçbirini duymak istemiyordu. Her gece aynı şeylerin yaşanmasından çok sıkılmıştı. Canı çok acıyordu. Annesinin de öyle… Mert’in gözleri kararmıştı. Karanlığın ortasında kaybolduğunu hissediyordu. Ne ileri ne geri. Sadece duruyordu. Karanlıktı. Çok karanlık. Gözlerini açtığında bir hastane odasındaydı. Koluna bir serum takılmıştı. Annesinin gözleri kıpkırmızı olmuş yanı başındaki sandalyede oturuyordu. Ve birden kapı açıldı. Tık Tık Tık…. Ebrar karanlıktan korkuyorum diye bağırıyor, üstünde çok büyük bir ağırlık hissediyordu. Etrafı çok karanlıktı. Gözlerini bile açmaya hali yoktu. Odası nasıl oldu da böyle olmuştu. Televizyon yere düşmüştü ve etrafa kıvılcım saçıyordu. Sanki birden dünyası tepe taklak olmuştu. Bu çokta yalan sayılmazdı. Cihan çok zengin bir iş adamıydı. Parasını harcayacak yeri olmaz ya bir insanın, Cihan işte bu tanıma çok güzel uyuyordu. Birçok zengin gibi gecelerini barlarda geçiriyor, içiyordu. Fakat onu diğerlerinden ayıran en büyük özellik bir kıza deliler gibi aşık olmasıydı. Ona her bakışında kalbinin atışlarını duyabiliyordu. Bu gecede onu görmek için can atıyordu. Kızı evinden aldı. Kız her zaman ki gibi müthiş olmuştu. Beraber motora bindiler. Cihan tam bir motosiklet tutkunuydu. Hayatta iki şeyi çok severdi: sevgilisi ve motosikleti... Yolda giderken birden karşıdan bir ışık belirdi… Bugün hepsi için büyük bir adımdı. İlk defa yaşadıkları faciaları birine anlatacaklardı. Hepsi de bunun kendileri için ne kadar zor ve büyük bir adım olduğunun farkın dalardı. Fakat hepsinin de içinde sonunda bir şeyi doğru yaptıklarının vermiş olduğu huzurla buraya geliyorlardı. Çok acı çekmişlerdi. Her gün gidenleri ve geride kalanları düşünerek biraz daha üzülüyorlardı. Biraz da utanç vardı içlerinde ve hepsi kendilerini oradaki herkes benzer şeyler yaşıyor beni yadırgamazlar düşüncesiyle rahatlamaya çalışıyordu. Bu beş insan nemi yapıyordu? Küçük beyaz bir terapi odası, beş farklı insan, şans eseri burada karşılaşır, dertlerini anlatır ve bir nebze olsun rahatlarlardı. Başka insanlarında yaşadığı kötü şeyleri görüp kendi hallerine şükretmelerini sağlardı. Küçük bir oda, beyaz (insanların rahatlaması için) beş tabure, bir psikolog ve gözyaşları… Onlar beş farlı insandı. Beş farklı acıydı onlar. Fakat tek bir ortak noktaları vardı. O da TERAPİ ODASI… Hepsi de tam vaktinde oradalardı. Saat12:00’ydi. Cihan motorunu park ederken Ebrar içeri giriyordu. Mert arkada güç bela yürürken Cevdet geç kalmamak için koşuyordu. Gaye de binanın önünde taksiciye ücretini veriyordu. Cevdet koşarken Mert’e çarptı. Mert tam Cevdet’e bir şey söyleyecekken Cevdet atıldı ve “Ya kusura bakmayın da acelem var!” dedi. Mert sadece “tamam” diyebildi. Ebrar odayı arıyordu etrafta. Gaye ve Cihansa çoktan kurulmuşlardı taburelerine. Odaya en son Mert girdi. Formları doldurması uzun sürmüştü. Ve hepsi birbirine baktı. Küçük oyun başlamıştı. Kaderin oynadığı oyunlarsa su yüzüne çıkıyordu. Psikolog ilk Cihanın başlamasını ve adlarını, yaşlarını ve burada bulunma sebeplerini açıklamalarını istemişti. Ben Cihan Yıldırım. 29 yaşındayım. Burada bulunmamın amacı yaşadığım pişmanlıkları sizinle paylaşmak. Öncelikle “Ben pislik bir herifin tekiyim.” Doğru duydunuz. Eğer ben pislik bir insan olmasaydım içip içip sevgilimi motosiklete bindirmezdim. Onun ölümünü kendi ellerimle hazırlamazdım. Her şey 4 yıl önce oldu. Bir eylül akşamıydı. Evetevet tam olarak tarih Eylül’ün 4’ü. Sevgilimin adı Yaren. Yaren’im. Her zamanki gibi bir bara gittim bir bardak iki bardak üç bardak derken bir şişe votka bitti. Ama umurumda olan tek şey Yaren’in o güzel gözleriydi. Onu görmek için can atıyordum. Evine varmıştım. Yaren beni görünce kollarıma atıldı. Küçük bir tebessümden sonra motora bindi. Hızla ilerliyorduk. Yaren’in doğum günüydü. Kutlamaya yetişmemiz lazımdı. Ama tam yolda giderken karşıdan bir ışık göründü. AHH!!! Tek duyduğum ses bu olmuştu. Son duyduğum ses Yaren’in çığlığıydı. Devamını siz anlayın işte. Doğum günü ölüm günüydü onun. Bende bundan sonra yaşayan bir ölüden farksızdım artık. Psikolog şaşkın değildi alışmıştı böyle şeyleri duymaya ama Ebrar yaşadığı şoku atlatamamıştı. “Böyle aşkın canı cehenneme” dedi içinden. 8 akdora öykü Psikolog sıranın Cevdet de olduğunu söyledi. Ben Cevdet Kara 21 yaşındayım. Burada olmamın sebebi çok daha küçüklükten yaşanan ağır bir travma. Kısacası baba fobisi benimki. Her çocuk gibi ben de babamı çok severdim ama beni dövmeye başlamıştı. Şaka maka beni dövmesine de alışmıştım fakat her oğlan çocuğu gibi annemi dövmesine dayanamıyordum. Tarihi unutmam mümkün değil: 7 Nisan. Her sabah olduğu gibi annem beni okul dönüşü almıştı. Daha 1. sınıfa gidiyordum. Eve geldik. Her zamanki şeyleri yapıyorduk ki birden kapı sertçe açıldı. Annem ve göz göze geldik. Anlaşıldığı üzere babam yine sinirliydi. Geldi ve annemi dövmeye başladı. Annemin önüne atıldım. Elinin tersiyle beni ittirdi. Koltuğa çarptığımı hatırlıyorum Kalktığımda annem kanlar içindeydi. Elimden bir şey gelmezdi artık. Annem ölmüştü. Sıra Ebrar’a geçmişti. Ebrar ise duydukları şeyleri düşünüyordu. Bir an kendi yaşadıklarını unutmuştu. Mert ise şükretti yaşadıklarına. Yaşamadığı acı kalmadığını düşünüyordu. Ta ki buraya gelene kadar… Ben Ebrar Caner. 20 yaşındayım. Burada bulunmamın amacı size zor bir günümü anlatmak. Hem de ne gün ama! Herkes tarihi söyledi bari ben de söyleyeyim:17 Ağustos.17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi. Ben de o depremi yaşadım. Ve depremde birçok kişiyi kaybettim. İlk başta küçük bir sarsıntı hissettim fakat sonra… Her şey birden bire olmuştu. Televizyon yere düşmüştü. Dolap da tam üstümdeydi. Nefes almakta çok zorlanıyordum. Dışarıdansa birçok ses geliyordu. Haykırmalar, çığlıklar ve birçok ses… Evde ise; bir çıt bile çıkmıyordu. Sonra bir anda küçük kardeşimin ağlamasını duydum. Daha 1 yaşındaydı. Ölmeyi hak etmiyordu. Annemin babamın abimin ise sesi bile duyulmuyordu. Birden siren sesleri duyuldu. Kulağımın zarı patlayacak gibi olmuştu. Ve kardeşimin sesi aniden kesildi. Son bir nefesim kalmıştı. Onda da tek bir şey söyleye bildim “yardım edin!” Bir iki çıtırtıdan sonra patırtılar gelmeye başlamıştı ve üstümden o ağırlık kalktı bacaklarımı hissetmekte çok zorlanıyordum. Fakat karşımda duran insanlara “kardeşim, annem, babam, abim koşun koşun” dedim. Ne yazık ki hiç biri kurtulamamıştı. Bense buradayım karşınızda. Uzun süre “neden bende ölmedim” diye isyan ettim. Kaderin cilveleri kaldırılır gibi değildi. Bense bunlara direniyordum. Hala da direniyorum. Ben Gaye Yılmaz.20 yaşındayım. Buraya gelme nedenim almam gereken kararları almış olmam. 3 yıl önce başladı her şey. 17. yaş günümdü kocaman bir pasta vardı önümde. Mumları üflerken tek bir şey diledim oda üniversite sınavını kazanmaktı. Mumları üfleyince o kadar büyük bir alkış koptu ki çok fazla insan vardı burada. Eray beni kenara çekti. “Gel sana ne göstereceğim.” dedi. Beni alıp annemlerin odasına götürdü. Elinde 3 tane hap vardı. Bana bunları içmemi sonra hayatın ne kadar güzel olabileceğini anlattı. Bir kereliğine bir şey olmaz deyip denedim. Nasıl böyle bağlanacağımı bile bilirdim. Bir iki kere içmemeyi denedim ama titremelerin sonu gelmiyordu sürekli hap istiyordum. Sınav gününden önceki gündü. Bir yılım heba olmuştu. Ama elden ne gelirdi ki? Her zaman ki gibi ağır travmalardan birini geçiriyordum. Hap alacak param kalmamıştı. Nefes de alamıyordum, kendimi dışarı attım. Tam yolda giderken bir kişinin cüzdanını cebine koyduğunu gördüm. Bir yolunu bulup cüzdanı aldım. O anki tek derdim haptı. Fakat adam peşimden koşuyordu. Ve beni yakaladı. Sınav gününü nezarette geçirdim. Ne sınavı kazandım ne de hayatı. Hala tedavilerim devam ediyor. Tek amacım şu illetten kurtulup yeniden sınava girmek. Tek hedefim bir şeyi doğru yapabilmek. En sona Mert kalmıştı. Mert kötü deneyimler yaşamıştı fakat şu an içlerinde en iyi durumda olan oydu en azından mutlu sayılırdı. Ben Mert Çetin. Daha 18 yaşındayım. Lösemi olarak da bilinen kan kanseri hastasıyım. Bunu ilk duyduğumda büyük bir şok geçirmiştim. Fakat şimdi kemoterapilere devam ediyorum. Başımdaki bandananınsa sebebi bu. Benim buraya gelme amacım sizin gibi insanların olduğunu görerek kendi halime şükretmek. Ve ben bunu burada başardım. Hepinize teşekkür ederim. Buraya gelip bunları anlattığınız için. Hepiniz adına çok üzgünüm. Yaşadığınız şeyler acı verici. Fakat her şeyin kaderin bir oyunu olduğunu, sevdiklerinizle bir gün kavuşacağınızın garantisini verebilirim. Hepsinin gözleri dolmuş, beş farklı hayat sırasını savmıştı. Başka hayatların anlatılma zamanı gelmişti. Umutsuz serzenişler bitmiş, yeni sayfalar açılmıştı. Beş insan, beş dost daha hayata kazandırılmıştı. Bunu yapabilen ne miydi? Küçük bir terapi odası… 9 akdora şiir Sınıf Şiiri 11 F Dışarıdan bakılınca çok kolaymış, İçine girince insan anlarmış, Mezuniyet zamanı adak adarmış GAL’ da okumak da çok zormuş. Sabah 6.30 da servis için kalkarsın Evin içinde dört tur atarsın Servis gelince hemen atlarsın Servis beklemekte çok zormuş. Havalar sıcak sınıf baskın Uyandırmayın İsmet’i bırakın yatsın Yedinci saatler mümkünse kalksın Son dersi beklemesi de çok zormuş. Sınıf mevcudu otuz kişi Meltem AKKAYA her zaman bilir işi Şeyma’nın sırada beni deli edişi Şeyma ile oturması da çok zormuş. Baktım Serkan’ a çok akıllanmış Sebebi ise Mehmet ADAL mış İbrahimin saçıda çok uzamış Günümüzde öğrenci olmak da çok zormuş. Sınıfın artist talebesi Hasan Berk KANALICI sınıfın düzenini bozan Yasub Cansu’dur derslerde uyuyan Bu ortamda ders dinlemesi de çok zormuş Çağrı ön sırada sakin sakin durur Zeynep ile ÖZĞAN fısır fısır konuşur Aslı ile başkan sınıfın kankası olur Onların da arasını bozmak çok zormuş Tanıyalım otuz iki diş Seda’yı İlk haftadan kaybetti eşofmanını Sınıfta tanıyan var mı acaba Sessiz sessiz oturan Sevda’yı Berkay bir şeyler yapmaya çalışır durur Sonunda eline yüzüne bulaştırır durur Cihat KÖROĞLU ise Hocaların peşinden koşturur durur. BÜŞRA GÜL ZİLE Büşra ders bitimi soru sorar Herkes Büşra’ya ters ters bakar Sait KÜLTE sırada coşar Coşma Sait coşma Esma hoca gözlerini oyar 11 F Pınar KAHRAMAN kafayı depreme taktı Yetinmedi artı Japonya’yı ortalığa attı Arkadan İpek Van örneğini attı Soruya karşılık alınmadı cevap yattı Serkan pencere kenarında yılışır durur Lizgecan PEKBALCI pekala iyi huyludur Kapı yanındaki sıranın arkasını kim kudurtur? Her zamanki gibi Umutcan kudurtur. Tarık AŞIK orta sırada oturur Ders esnasında kafası dışarıda olur Sorulan soruyu bilmez ise kızarır durur Bizim başkan da GAL’ın gülü olur Burcu AKIN sessizliğiyle ünlüdür Faruk DİKİCİ şivesiyle güldürür Büşra’nın bakışları bizleri öldürür Şeyma LÖK’ de biraz fazla süslüdür Eshabil PURTAŞ sınıfın babası olur Hacı Hüseyin de babanın kankası olur Sattılar Hasan’ı yazıklar olsun Hasan bize kaldı ah olsun vah olsun Yeter artık ZİLE bu kadar atma demeyin Arkadaşlar hepsi iltifattır ciddiye çekmeyin Pazartesi günleri okula geç gelmeyin Okul bitimi sakın ha arkadaşlığınızı bitirmeyin… 10 akdora makale DÜŞÜN(EME)MEK “Onlar… göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın.(Ali İmran 191); İşte bak, Allah'ın rahmetinin eserlerine! Ölmüş toprağa nasıl hayat veriyor! İşte bunları yapan kim ise, ölüleri de O diriltecektir. O, her şeye hakkıyla kadirdir. (Rum Suresi 50) Modern hayatın dayattığı yaşantı insanı en önemli özelliğinden uzak düşürmüştür, belki de en önemli hassasını kullanmaktan uzak düşmüş insan insanlığını da kaybetmiş ondan uzak düşmüştür, DÜŞÜNMEKTEN. Kur’an-ı Kerim, insanı çarpıcı bir örnekle düşünmeye çağırır kendilerine neden puta tapıyorsunuz diye sorulduğunda “Biz babalarımızı, atalarımızı onlara tapar bulduk” diyerek verdiklere cevaba karşılık “Peki ama ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı ...” diye uyararak DÜŞÜNMEYE çağırır. Resulallah, Rabbim bana “Susma halimin tefekkür olmasını” emretti diyerek DÜŞÜNMEYİ emretmektedir. Rumi, insanın hicranını aslından uzak kalmaktan kaynaklandığını söyler, aslından uzak kalmak onun varlığı hakkında DÜŞÜNMEMEKTEDİR Feylesoflar, düşünmeyi bir çeşit derin düşünme (ré-flexion) olarak nitelerler Platon’un Menon diyalogunda Sokrates Menon’a hiçbir bilgi vermez sadece sorular sorarak onun derin DÜŞÜNMESİNİ sağlamaya çalışır. Nursi, “Kur’an a yemin ederim ki Yahudi ve Hıristiyanları sapkınlığa götüren şey aklı kullanmamak, delil aramamak ve akılsızca taklit etmektir.” Derken DÜŞÜNMEMENİN Allah’ın vahyettiği dini batıla yönlendirmeye yaptığı etkiyi düşünmeye çağırmaktadır. Üstad Meriç, “Düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir” derken düşünen insanın gücünün farkındadır DÜŞÜNMEK, modern dönemlerin! Sıkışıklığında sekülerleşen zihinlerin salt cenaze merasimlerinde farkına vardıkları hayatı daha anlamlı kılan hassadır. İnsan düşünen bir varlıktır, düşünmekle vardır, düşünceden ari olan varlık insanlıktan uzak düşen varlıktır. Mümin insanın temel hassası olan düşünmek akıl yürütmekle yol alır tüm ibadetlerinde ilk şart mutlaka akıllı olmaktır Kur’an direk veya dolaylı olarak altı yüz civarında ayetle insanı düşünmeye çağırır, Efendimiz (as) bir saat tefekkürü (DÜŞÜNMEYİ) günlerce sürecek nafile ibadetten daha değerli sayarak düşünmenin değerini fark etmemizi ister aslında. Mehmet Nur TÜRKEŞ turkes@gmx.com 11 akdora öykü HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI ? Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık birkompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0” ve “Dersten sonra beni gör.” uyarısı vardı. “Neden “0 “ aldım?” diye merakla sordu hocasına, çocuk.. “Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal” dedi, hocası.. “Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız” ve ekledi: “Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.” Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. “Oğlum” dedi babası “Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!.” Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. “Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin” dedi.. “Ben de hayallerimi..”….. O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine “Bak” dedi, “Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah’ tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.” 12 akdora şiir FİLİSTİNLİ ÇOCUKTAN Biz mutlu yarınlar istiyoruz, Her sayfasında kan damlamış hayat değil… Sabahları kuş cıvıltıları ile uyanmak istiyoruz, Üzerimize yağmur gibi yağan kurşun sesleri ile değil… İlknur İBİLİ Memleketimizin sokaklarında özgürce dolaşabilmek istiyoruz, Kurşunsuz,savaşsız,askersiz,kansız,ölümsüz… Her çocuk gibi oyun parkında oynamak istiyoruz, Silahlarla değil… Barış yansımış bir öykü istiyoruz, Sokakların arasından akan kan gölleri değil… Sevebilmek istiyoruz her geçen gün biraz daha, Her an ölümün kara gölgesiyle yaşamak değil… Dost eli istiyoruz, Silahları,tüfekleri,süngüleri değil… Beyaz güvercinler istiyoruz, Siyah savaş kartalları değil… 13 akdora şiir SUSUYORUM… Susuyorum… Yalnızlığın en derin duygularında, Sevmenin en hisli rüyalarında, Ayrılığın en huysuz zamanlarında susuyorum. Susuyorum… Haksızlığın en çoğul anlarında, Gizemlerin en yoğun ortamlarında, Saygısızlığın en yaygın rüzgarlarında susuyorum. 14 Merve Seda ÖZEN akdora şiir son bulsun... bulutların rengini bilmek istiyorum... mavi gökyüzünü görmek... beyaz güvercinleri izlemek, baharını gelişini seyretmek ... çimlere uzanıp yeşili hissetmek istiyorum... dünya renkli bir yermiş ben de yaşamak istiyorum... hayal kurabilmek istiyorum mesela huzurla uyuyup mutlu uyanmak... rahatça gezebildiğim sokaklar olsun istiyorum... parklarda çocuklar oyun oynasın Sema FIRAT anneleri akşam olunca hadi artık eve diye rahat rahat çağırabilsin babalar her sabah işe gidip akşam yorgun argın da olsa evlerine dönebilsin... televizyonu açarken korkmak istemiyorum artık... şarkılar dinlemek istiyorum ağıtlar değil... annemin güldüğünü görmek istiyorum... belki de ben en çok bunu merak ediyorum... annem... gamzeleri varmış , hiç görmedim kahkalar atabiliyormuş , hiç duymadım... kardeşlerim varmış benim de , hiç tanımadım... babam... acılarını kömür karası gözlerine gömmüş çoktan... ve ben... şimdi uyuyup uyanmak istiyorum yeni bir sabaha... yeni bir sabahla birlikte başlayan yeni bir yaşama... kara bulutlar dağılsın şehrin üzerinden... toprak yatak değil hayat olsun insanlara... savaş son bulsun... son bulsun... 15 akdora öyküler Affın Erdemi Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir sure sonra , genç adam , uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkum olduğunu açıklamış. Mahkumiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki , ne ziyaretine gelmişler , ne de bir mektup yollamışlar. Ama fakir oldukları için seyahat edemediklerini , cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor ; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş. Ailesinin işini kolaylaştırmak için , kendilerine mektup yazıp tren kasabanın eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse , raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa , hiç bir şey yapmayacaklar , o da trende kalıp Batıya gidecek , belki de bir serseri olacakmış. Tren , kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki , pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş. Bir dakika sonra elini genç mahkumun koluna koymuş , “ Şuraya bak ” demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. “ Her şey yolunda , bütün ağaç bembeyaz kurdelalarla bezenmiş ”. O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar , adeta , birden dağılmış , kaybolmuş. "Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayat ise anlamsızdır." 16 akdora öyküler Koza ve Kelebek Bir gün, bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu küçücük delikten çıkarmaya çalışan kelebeği saatlerce seyretti. Sonra, kelebek sanki daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu. Sanki,ilerleyebileceği kadar ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu. Ve adam, kelebeğe yardim etmeye karar verdi. Eline bir makas aldı ve kozayı keserek deliği büyüttü. Kelebek kolayca dışarı çıktı.Fakat bedeni kocaman ve kanatları kuru ve buruşuktu. Adam, kelebeği izlemeye devam etti, çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu.Fakat bu olmadı! Gerçekte, kelebek ömrünün geri kalanını o kocaman bedeni ve kuru, buruşuk kanatları ile etrafta sürünerek geçirdi. Uçmayı hiç başaramadı. Adamın bu aceleci iyiliği içinde anlayamadığı, bu kısıtlayıcı kozanın ve kelebeğin o küçücük delikten dışarı çıkmak için verdiği mücadelenin, kelebek için gerekli olduğuydu, çünkü bu, Allah'ın, yaşam sıvısının kelebeğin bedeninden kanatlarına doğru akmasını sağlamak için bulduğu yoldu, böylece kelebek kozadan kurtulduğu anda uçmaya hazır olabilecekti. Bazen mücadeleler, hayatımızda tam olarak gerek duyduğumuz şeylerdir. Eğer Allah , hayatımıza hiçbir engelle karsılaşmadan devam etmemize izin verseydi sakat kalırdık. Simdi ve daha sonra olabileceğimiz kadar güçlü olmazdık. Asla uçamazdık. Güç istedim... Ve Allah , beni güçlü yapmak için karsıma Zorluklar çıkardı. Bilgelik istedim... Ve Allah bana çözmek için Sorunlar verdi. Zenginlik istedim... Ve Allah çalışmak için bana Beyin ve güçlü kaslar verdi. Cesaret istedim... Ve Allah üstesinden gelmem için bana Tehlike verdi. Sevgi istedim... Ve Allah yardım etmem için Sorunlu insanlar verdi. İyilik istedim... Ve Allah bana fırsatlar verdi. İstediğim hiçbir şeyi elde etmedim İhtiyacım olan her şeyi elde ettim. 17 akdora öyküler Deniz Yıldızının Öyküsü Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken,denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin, sahile vurmuş denizyıldızlarını denize attığını fark eder ve "Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsun ?" diye sorar. Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi, "Yaşamaları için" yanıtını verince, Adama şaşkınlıkla : "İyi ama burada binlerce denizyıldızı var. Hepsini atmanıza imkân yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?" der. Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atan kişi, "Bak onun için çok şey değişti." karşılığını verir. 18 akdora kısa hikayeler İnanç Birgün, köylüler yağmur duasına çıkmaya karar verdiler. Duaya, içlerinden sadece bir çocuk şemsiye ile geldi... Güven Bir bebeği havaya fırlattığınızda, bebek güler çünkü onu yakalayacağınızı bilir... Umut Ertesi sabah uyanıp uyanamayacağımız konusunda hiçbir fikrimiz olmasa bile her gece yatarken alarm kurarız. Özgüven Gelecek hakkında hiçbirşey bilmesek bile yarın için büyük plan yaparız... Aşırı Özgüven Herkesin acı çektiğini görürüz. Bizede aynı şeylerin olabileceği ihtimalini biliriz... Fakat yine de evleniriz??.. 19 akdora KİTAP KURTLARI İÇİN… Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. Son romanı Suskunlar ‘dan sonra yeni kitabı YEDİNCİ GÜN ile ilgiyi üstüne çeken İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız. Kanada’dan Japonya’ya, Brezilya’dan Endonezya’ya yüzbinlerce okurun gönlünde taht kuran KAYIP GÜL genç Türk romancı Serdar Özkan’ın ilk romanı. Tüm zamanların en çok okunan ve sevilen kitaplarından St. Exupéry'nin Küçük Prens'i, Richard Bach'ın Martı'sı ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sına denk tutulan Kayıp Gül, bugüne kadar 29 dile çevrildi, birçok ülkede haftalarca bestseller listelerinde yer aldı. Kayıp Gül'ün kahramanı Diana'nın peşine takılan okur, başta Türk kültürüne olmak üzere, Yunan mitolojisinden Yunus Emre'ye; William Blake'ten Sokrates'e; doğu mistisizminden Küçük Prens'e; Meryem Ana'dan Nasrettin Hoca'ya; modern yaşantıdan metafiziğe; gerçek dünyadan güllerin ve düşlerin dünyasına gizemli bir yolculuğa çıkıyor. Geçmiş... bıraktığın yerde mi hâlâ Amin Maalouf'tan unutulmayacak bir 'eve dönüş' romanı. Amin Maalouf'un merakla beklenen yeni romanı Doğu'dan Uzakta, kaderin ve tarihin acımasızlığında terk ettikleri yurtlarına dönen bir grup arkadaşın hikâyesini anlatıyor. Doğu'dan Uzakta, bir yüzleşmenin romanı: Gençliklerinin en güzel dönemlerini bir arada geçiren, ülkelerinde patlak veren iç savaştan sonra farklı yerlere dağılan ve yıllar sonra, eski arkadaşlarından birinin cenazesi için tekrar ülkelerine dönen bir grup arkadaş... Açıkça belirtilmese de Lübnan İç Savaşı'nın getirdiği yıkımlara ve Ortadoğu coğrafyasının kültürel, tarihsel ve toplumsal sorunlarına dair çok çarpıcı gözlemlere de yer veren Doğu'dan Uzakta'da Maalouf, yine en iyi bildiği şeyi yapıyor: Doğu'yu anlatıyor. Bilgi çağını bilgelik çağına dönüştürürken yol göstericimiz Mevlana olacaktır. Çünkü o ruhsal yapımızdaki şifrelere dokunuyor, bizde var olan duyarlılığı harekete geçiriyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan İnsanlık Mevlana‘ yı yeniden keşfediyor. Çünkü onun öğretisi yaşadığı zamana hapsedilemeyecek kadar evrensel. Çünkü hepimizin ondan öğreneceği çok şey var. Prof. Dr. Nevzat Tarhan buradan bakarak, Mesnevi’ nin çağları aşan bilgeliğinin ruha nasıl şifa olabileceğini anlatıyor. Tarhan, Mesnevi Terapide Mevlana‘ yı günlük hayatta bize yol gösterecek bir rehber olarak tanımamız gerektiğini anlatıyor. İçimizdeki hakikati görmemizi, farkındalığımızı artırmamızı sağlayacak önerilerle, Mesnevi’ yi modern psikoloji tarafından da kabul gören bir anlayışla kalbe ve ruha şifa veren bir eser olarak okutuyor. Ve Mevlana‘ dan ilhamla şöyle diyor: İnsanın gözü kördür ışık olmadıkça, Paranın gözü kördür insaf olmadıkça, Aşkın gözü kördür gerçekler olmadıkça, Menfaatin gözü kördür empati olmadıkça, Aklın gözü kördür ahlak olmadıkça, Adaletin gözü kördür hakkaniyet olmadıkça, Hırsın gözü kördür terazi olmadıkça, Tabibin gözü kördür tıp etiği olmadıkça, Şöhretin gözü kördür tevazu olmadıkça, Medeniyetin gözü kördür bilgelik olmadıkça... Gücün gözü kördür erdem olmadıkça, 20 akdora Aşkın başlangıcı “görme”, sonucu “bakma”dır. İlk görüş anında başlayan ilginin sırasıyla sevgiye, bağlılığa, kalbin erimesine, tutkuya, özleme ve nihayet aşka dönüşmesinin bir tek gayesi vardır; sevilenin yüzüne bakabilmek, o ilk görüş anının lezzetini ve hazzını derece derece artırarak kemale erdirebilmek. Görmekten bakma derecesine yükselebilmek için aşkın binbir türlü tecellisi, sayısız çile durağı, firkat, hicran ve hasrete adanmış elemleri vardır ki, bunların her biri âşıkı kabalıklarından yontar, ruhunu arıtıp billurlaştırır ve en son noktada doya doya “bakma” eylemi için onu hazırlayıp sevgili huzuruna çıkartır. Aşkın “bakma”dan sonraki durağı “tapma”; yani sevenin sevilene kul olmasıdır. Nazan Bekiroğlu’ ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman. Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşına uzanan bir öykü... Trabzon’ dan ve Tebriz’ den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebriz’ in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra... Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan’ ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey... Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon‘ un "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail... İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu’ nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap... Kim bir bardak soğuk su içerse beni hatırlasın. Hz. Hüseyin Kerbela, yeniden var olmak için atılmış ölümüne bir adımdır, ölümüne bin adımdır. Âşık olmanın adıdır ölüme en Yücenin hatırına. En Yücenin hatırına ölümle kıyılmış nikâhtır bu, Hüseyni bir nikâh. "Kerbela, bir feryattır. İkiyüzlülüğe, kaypaklığa ve arkadan vurma alçaklığına karşı bir feryat... Yüzüstü debelenen bir feryat değil, izzetle yükselen bir feryat…" Bizim imanımızın kısır kalmasının en asli sebebi, İslamı, Hz. Muhammed‘ i, Ali’ nin yolunu ve Hüseyin’ in direnişini tanımamamızdır. Onlara karşı bir "aşkımız" var ama "şuurumuz" yok. "Muhabbet" var ama "marifet" yok. Kerbela, yetmiş iki yiğidin ağlamasıdır. Sanmayın ağlayışları ölüm içindi. Kerbela, yetmiş iki yiğidin feryadıdır kulaklarda çınlayan. Sanmayın korkudur feryadın sebebi, feryat hak uğrunda ölmenin gür sesidir, inanan kalplerde. Feryat, mazluma umut, zalime korku salmanın çığlığıdır sindirilmiş duygularda. Hüseyin‘ in kesip koparılan bir kolu çakallar yesin diye Irak çöllerine atılmıştır. Başsız bedeni Fırat nehrinin suları altındadır. Bir gözü çıkarılmış kafası Suriye Şamda bilinmedik bir yere gömülmüştür. Peki ya Hüseyin’ in ruhu nerededir? Nerededir Hüseyin? Gecenin gelinciği kan içinde. Geleceğin umudu bir çığlığa hapsedilmiş. Sıyrıl ey sırrın sesi! Ses ver sessizliğimize. Neredesin ey Hüseyin? Zehra Nur ASLAN 21 akdora Hazırlayan : Çetin ÖZÇELİK maharetli eller.. Resim Öğretmeni burcu akın furkan övülöz merve büyüknacar ayşegül arslaner gözde kahya mehmet ağaç mehmet ağaç berivan öztürk merve kılıç 22 sena yeşilçınar akdora öykü Deli Aziz Deli Aziz, uykusunun arasında kulağına çalınan selayla kendine gelir gibi oldu. Yatakta bir süre başını yastığın altına koyarak öylece bekledi. İmam selayı bitirip ilahi faslına geçmişti. Ramazan boyunca sanki kendisi sahur yemeği yemeyecekmiş, oruç tutmayacakmış gibi her sahur vakti bu ilahileri okurdu. Bu imam köye geldiğinden bu yana hiçbir vaktin ezanını hiçbir selayı kimseye bırakmıyor; o, tele dokunan sesiyle dinleyenlerin kulaklarına, oradan beynine dayanılmaz bir ızdırap hissi hücum etmesine neden oluyordu. İmamın sesi dinleyeni dinden imandan soğutur cinstendi. Yattığı yerde bütün bunları hınçla ve tiksintiyle Erim KOCAMANBAŞ düşünen Deli Aziz kendini zorlayarak yataktan kalktı, dışarı çıktı. Avlunun uzak köşesindeki ayakyoluna doğru yürüdü. Onun bütün eziyetine rağmen on yılı aşkındır bu kapıda yallanan köpek Dertli gelip Deli Aziz’e sırnaştı, sırnaşınca da tekmeyi yedi. Dertli buna alışkındı hırlayarak fıstık ağacının altına kaçtı,.Dertli, kulak uçlarından başlayıp bütün omurga kemiği boyunca kuyruğuna kadar devam eden siyahlık,bu siyahlıktan başlayıp ayaklarına doğru giderek sarıya çalan bir kahverengilik,bir kurt kırmasından çok vahşi bir kurdu andıran duruşu ve bu asil görünüşü sulandıran sempatikliği ile Aziz’e dönüp tehditkar edayla üç kez havladı. Deli Aziz abdest alıp eve girdi, hala uyuyan ve bilmem kaç kere talakı selaseyla boşadığı karısını ayağıyla dürterek: ‘’ Kalk kadın! ‘’ dedi. Kadriye kadın doğruldu, gerindi. Kalkıp dışarı çıktı. Dertli’ye akşam yemeğinin artıklarını verdi. Elini, yüzünü yıkayıp mutfağa geçti. Aceleyle sahur yemeğini hazırladı. Odaya dönüp sofrayı serdi. Gidip siniyi getirdi. Tespih elinde, döşeğe yan gelmiş ‘’ Ya Allah! ‘’ çeken kocasına ‘’ Gel!’’ diye seslendi. Deli Aziz doğrulmadan sinideki bulgur pilavına, salataya ve un helvasına isteksiz isteksiz baktıktan sonra kıçının üstünde sürünerek sofraya yanaştı. İki yabancı gibi hiç konuşmadan sahur yemeği yediler. İmsaka yakın, imam son selaya başlayınca su içip niyet ettiler. Adam, Kadriye Kadının yüzüne bakmadan elinin tersiyle sofrayı kaldır işareti yaptı. Kadriye Kadın sofrayı toplarken Deli Aziz kulak kabarttığı imama anlaşılır anlaşılmaz bir şey söyledi. Sabah namazında sonra Kadriye Kadın bir köşede uyuklarken O bağa gitmek için gıcırdayan kapıyı açıp odadan dışarı çıktı. Kapının önünde duran astarlı lastiğini giydi. Dertli, az ilerideki fıstığın altında sere serpe uzanmış uyuyordu. Kapının sesini duyunca sağ kulağını dikip başını hafifçe sesin geldiği yöne çevirdi. Deli Aziz’i görünce hırladı, başını koyup uyumaya devam etti. Deli Aziz avlunun diğer köşesindeki çardağın altında devirdiği saman kasasından dökülen samanları burnuyla karıştırmakta olan eşeğe doğru yürüdü. Karabey, onu görünce samanı bırakıp seri hareketlerle kımıldanmaya, garip sesler çıkarmaya başladı. Deli Aziz yanına yaklaşınca arkasını ona döndü. O da tıpkı Dertli gibi Aziz’den hiç hoşlanmıyordu. Adam duvardan aldığı bir çubukla hayvanın sırtına hışımla vurunca Karabey kulaklarını kısarak boşluğa bir çifte savurdu. Dudaklarını geriye çekip kocaman dişlerini birbirine vurarak onu ısırmaya çalışınca alnından dişlerine kadar boylu boyunca Aziz’in elindeki çubuk eşeğin yüzüne oturdu. Karabey sindi ve duvarın kenarına iyice sokularak durdu.Bakıldığında yarı ağarmış tüyleri rahatlıkla sayılabilen kaburgaları salya sümük içindeki ağzı ve burnu ile insanın içini acıtan bu hayvan bütün bunlara rağmen evin neredeyse bütün yükünü çekiyordu. Çardağın direğine asılı heybeyi alıp Karabey’in sırtına attı. Heybenin bir gözüne bir sepet, diğer gözüne abdest için bir ibrik koydu. Hayvanın yularını çözüp onu avlu kapısına sürdü. Deli Aziz uzun bir sırığı andıran boyuyla bir hamlede Karabey’in heybeli sırtına bindi. Çok kısa ve çelimsiz eşeğin sırtında başına koyduğu kirden grileşmiş takkesi, takkesinin kenarlarından fışkıran saçları, ayı-kurt masalından fırlamış bir canavarın bakışlarına sahip gözleri, yüzüne sonradan monte edilmiş gibi duran burnu ve yüzünün her yerini kaplayan bakımsız sakalı; takkesiyle aynı pislikte gömleğinin örttüğü orantısız gövdesi, hayvanın yularını tuttuğu uzun tırnaklı kapkara elleri ve hayvanın iki yanından sarkan uzun bacaklarıyla bir heyulayı andırıyordu. Cebinden çıkardığı çakının ucuyla Karabey’in sırtını dürterek: ‘’Çüh..!’’ dedi. Hayvan sırtında hissettiği metalin acısıyla ileri atılıp yola koyuldu. Aziz çakısını bu iş için yıllardır kullandığından hayvanın sırtında çakının değdiği yerde tüyler dökülmüş ve bir çukurluk oluşmuştu.Caminin önünden geçerken imamla karşılaştı. İmam; ‘’Selamunaleyküm Aziz Emmi, bağa mı?’’ dedi. O alt dudağını iyice sarkıtıp kaşlarını kaldırdı. İmamın yüzüne hep olduğu gibi hınçla baktı, ses çıkarmadan geçip gitti. İmam gülümseyerek başını iki yana yavaşça salladı ve ‘’İlahi Deli Aziz!’’ diye mırıldandı. Sokağın sonundaki kahvenin ve fırının önüne baktı.Oldukça erken olmasına rağmen sekiz on kişi duvarın dibine çömelmiş hararetli hararetli bir şeyler konuşuyor, içlerinden biri tabaka elinde iftarlık sigarasını sarıyordu. Eşeğin sırtına çakıyla hızlıca dürten Aziz hayvanı tırısa kaldırdı. Oturanlara bakmadan yanlarından geçmek istiyordu. Tam bu sırada dar 23 akdora öykü sokağın diğer ucundan bir at arabası görününce eşeğinin yularını çekip oturanların önünde durmak zorunda kaldı. Duvar dibindekiler Aziz’i süzerken o da at arabasındaki adama homurdanarak bakıyordu.Arabacı alaylı bir şekilde “Çok mu beklettim Aziz Emmi?”dedi.Araba geçince eşeğini sürdü ve bağ yoluna girdi. Deli Aziz çocukluğundan beri aksi, uyumsuz ve hırçındı. Canlı, cansız hiçbir şeyi sevmez, kimseye bir iyiliği dokunmadığı gibi kötülükten de hoşlanırdı. Gençliğinde karıştığı kavgaların birinde komşusunu bıçaklamış, iki sene hapis yatmıştı. Askerlik dönüşü babası onu evlendirip başından atmayı, ondan kurtulmayı düşünmüş; yakın, uzak hangi kapıya gittilerse boş dönmüşlerdi. Bütün kapılar yüzüne kapanan Deli Aziz daha önce istediği Kadriye’yi gözüne kestirmiş ve kır tarladan eve dönerken onu zorla kaçırmış, aylarca saklanmış: sonunda da beş on koyun bir de at vererek Kadriye’nin babasının baskısından kurtulmuştu. Kadriye Kadın ondan hep nefret etmiş, fırsat buldukça kaçmış, Aziz de her seferinde onu bulup getirmiş ve öldüresiye dövmüştü. İlk çocuğu Dilber doğduktan sonra kaderine razı olmuş bir daha kaçmamıştı. Üçü erkek, üçü kız altı çocuk doğuran Kadriye Kadın bütün çocuklarını Deli Aziz’in zulmü altında büyütmüş ve çabucak evlendirip evden çıkarmıştı. Evlenip evden çıkan evlatları bir daha geri dönmüyor analarını yılda bir ya görüyor ya görmüyorlardı. Kadriye Kadın ara sıra çocuklarına gidip bir iki gün kalıyor ve rahatlıyordu. Deli Aziz bir kere olsun hiçbir çocuğunu ya da torununu aramıyor, sormuyordu. Aziz bağa gelince eşekten indi ve onu büyük meşe ağacının altına, her zamanki yerine bağladı. Heybeyi alıp bir höyüğün üstüne yaptığı, bağın her yerini görebildiği çardağa yürüdü. Sepeti ve ibriği çıkardı, ibriği bir tiyeğin altına gölgeye koydu. Güneş yeni doğmuş, havayı henüz ısıtmıştı. Üzüm serinde kesilmeliydi. Çakısını çıkardı ve sepeti eline alarak tiyekleri dolaştı. Kabarcık, ekşikara, öküzgözü, Kiliskarası salkımlarla sepeti doldurdu. Çardağa döndü, sepeti ibriği koyduğu tiyeğin altına gölgeye koyup çardağa çıktı. Gözlerini kısarak bağın dört bir yanını kolaçan etti. Etrafındaki bağlarda da insanlar vardı. Kimi üzüm kesiyor, kimi tiyeklerin devrilen yanlarını düzeltiyor, kimi ise ot topluyordu. Deli Aziz toplanmış olan şilteyi açtı, minderi ve yastığı düzeltip ayakkabısını çıkarmadan mindere oturdu. Cebinden tesbihini çıkardı. Bir süre gözünü amaçsızca güneşin doğduğu yöne dikip tesbih çekti. Neden sonra silkinip kalktı ve çardaktan indi. Bağın doğu takımına yürüdü. Bir tiyeğin dibinde duran irice üç beş taşı alıp komşu bağa fırlattı. Yıkılan bir iki tiyeği düzeltti. Elini attığı bir tiyeğin gölgesinden hızla çıkan yılan ayaklarının arasından akıp gidince korkudan kalbi duracak gibi oldu. Eğilip yerden bir taş aldı ve yılanın ardından fırlattı. Boz benekli yılan başka bir tiyeğin altında gözden kayboldu. Aziz güneş tepeye çıkıp bunaltıncaya kadar bağda dolaştı. Öğle ezanı kulağına çalındı. Ezanı okuyanın imam olduğunu anlayınca yüzünü buruşturdu. İmam bir cumada kendisine bakarak ,değil bir insanı, bir hayvanı bile incitenin cennet yüzü görmeyeceğini söylediğinden bu yana ondan nefret ediyor; onun ardında namaz kılmıyordu. Gölgedeki ibriği alıp taharet için höyüğün arkasına gitti. Gelip bir gölgede abdest aldı. Çardağa çıkıp öğleyi kıldı. Hava iyice ısınmış, bunaltıyordu. Aziz mindere uzanıp başını sert yastığa koydu. Gözünün önünde tas tas su, buz gibi ayran ,kızarmış lop etler uçuştu. Ağzı sulandı; yutkundu; ama ağzı kupkuruydu… Ah oruç olmasaydım şimdi diye geçirdi aklından. Deli Aziz’in inancı ve ibadeti daha çok baba baskısıyla öğrenilmiş ve zamanla bir alışkanlığa dönüşmüş, gelişi güzel yapıla gelen bir inanç ve ibadetten öteye geçmiyordu. Sıcağın, açlığın ve susuzluğun etkisiyle başından başlayarak vücuduna yayılan bir ağırlık ve gevşeme hisseti. Göz kapakları bu ağırlığa daha fazla dayanamadı, kapandı. Deli Aziz avlunun ortasında duran kendini gördü. Elinde kıpkırmızı, çatal dilini ta burun deliklerine uzatmış bir gri benekli yılan vardı. Kolunu korkuyla savurunca yılan az ötede duran Karabey oldu. Eşeğin başı gövdesinden büyük, dişleri dudaklarının üstünde birbirine vurarak Aziz’in üstüne dört nala geldi. Arka ayakları çakı gibiydi. Onun karnına, hayalarına, göğsüne çifte atıyor, çiftenin değdiği yerlerde çukurluklar oluşuyordu. Dertli’nin sesini duydu . Köpek Aziz’in şalvarından başını sokup ayaklarını, bacaklarını, kaba etini ısırıyor; hem avlunun ortasındaki hem de kenardan olanları izleyen Aziz bağırmak istiyor bağıramıyordu. Deli Aziz avlunun ortasında öldüğünü gördü. O anda etrafını bir düğün alayı sardı. İmam, halayın başında karısı sonunda ağır çekim bir filmdeymiş gibi dönüyorlardı. Kendini teneşire uzatılmış, elinde makasla imamın, başucunda gülümsediğini gördü. Makas kendi kendine Aziz’in şalvarından başlayarak yukarıya doğru giysilerini kesiyor makasın ucu onun derisini de vücudundan ayırıyordu. Sonra dudaklarını kesti makas. Karabey’in dişlerine benzeyen dişleri açıkta kalınca. Kadriye Kadın elindeki çubukla suratına birkaç kez vurdu.Rüyada zaman ve mekan durmadan değişiyor ve her değişim Aziz’i halden hale sokuyordu. Şimdi de bağın doğu takımında bir mezarın içindeydi mezar derin ve dardı. İmam mezarın başında telkin veriyor ayağıyla habire Aziz’in yüzüne toprak savuruyordu. O da bütün vücudunu saran kapkara bir kefenin içinden ellerini kurtarmak için kefeni yırtmaya çalışıyordu. Birden mezarın üstüne her yandan koca koca kayalar yuvarlanmaya başlayınca hem mezardaki Aziz hem de olanları izleyen Aziz elini yüzüne kapayıp can havliyle bağırdı. Deli Aziz çardakta elleri yüzünde dizlerini karnına çekmiş halde uyandı. Çardağın üstüne düşen gölge güneşin aksi yönüne devrilince Aziz kavurucu sıcakta kalmıştı. 24 akdora öykü Bütün vücudu özelliklede elleriyle kapattığı yüzü ter içindeydi. Rüyadan gerçeğe uyandığı andaki korku ve tereddüt geçince ellerini yüzünden çekip minder üzerinde doğruldu. Kendini çardak üzerinde çok az kalan gölgeye sürükledi. Çardağın üstünde sokulduğu gölgede dizlerini karnına çekip hafif kambur pozisyondaki göğsünü bacaklarına yasladı. Ellerini ayak bilekleri üstünde bağlayıp bir yandan öne arkaya yaylanıp bir yandan da dua okudu. Gördüğü rüyanın daha doğrusu kabusun etkisiyle yüzü karardıkça karardı. Yutkunuyor, kasılıyor, en çok da yarım yamalak bildiği sure ve duaları dili dolaşarak okumaya çalışıyordu. Batıya evrilen güneşe bakınca kendine gelir gibi oldu. Bacaklarını uzatıp elleriyle dizlerine doğru bastırarak sıvazladı. Derin bir soluk alıp ayağa kalktı, çardaktan inip gölgede duran ibriği aldı. Abdestini tazeleyip çardağa çıkarak ikindiyi aceleyle kıldı. Önce seccadeyi sonrada minderi toplayıp şilteyle sardı. Şiltenin üstüne iki taş koydu, aşağı indi. Karabey’e baktı. Hayvan ipinin erişebilceği en uzak noktada otluyordu. Eşek,Onun geldiğini görünce huysuzlandı. Otlamayı bırakıp her zamanki gibi arkasını ona döndü; ama , Aziz her zaman yaptığını yapmadı yumuşak bir sesle “höşşş!” diye üç beş kez seslendi.Eşek alışık olmadığı bu davranışa şaşırmışçasına ön ayakları sabit halde ,arka ayaklarıyla bir sağa bir sola gidip geldi,inilti şeklinde sesler çıkardı .Deli Aziz hayvanın ipini söküp onu kendine doğru yavaş yavaş çekti. Hayvanın yularını çenesine yakın yerden tutup önce heybeyi sırtına attıktan sonra üzüm dolu sepetin yanına götürdü. Sepeti heybenin bir gözüne koydu. Dengelemek için ibrikle birlikte iri bir taşı da heybenin diğer gözüne koydu. Yine bir hamlede eşeğin sırtına bindi. Aziz iki diziyle hayvanın kaburgalarına vurarak :”çüh!” dedi .Karabey sıcaktan yarılmış toprağın yarıklarına düşmemek için itinalı bir şekilde yürüyor, ara sıra da dudaklarını iyice geriye çekip dişlerini birbirine vurarak Aziz’in bacağını ısırmaya çalışıyordu.Deli Aziz köyün önüne kadar başı önünde yalnızca gördüğü kabusun ayrıntılarını hatırlamaya ve kendince yorumlamaya çalışarak geldi.Fırının önünde iftarlık ekmek ve yemek için bekleyenlerin yanından geçerken hafifçe onlara döndü, silik bir ses ve zoraki kalkan sağ elle onlara selam verdi. Kalabalık şaşırmıştı. Deli Aziz’in değil selam vermeyi insanlara doğru dürüst baktığı bile görülmüş şey değildi. Kalabalıktan bir kişi, imam, yüksek sesle Aziz’in selamını alınca ikisi göz göze geldi. Aziz hemen gözünü kaçırarak eşeğine :“Çüh” diyerek daha hızlı sürdü ve sokağın sonunda gözden kayboldu. İmam bir süre onun ardından baktı. Zihninden neler geçtiyse.”İnşallah, inşallah!”diye mırıldandı. Deli Aziz evinin avlu kapısından girince Dertli birkaç kez havladı.Aziz eşekten inip hayvanı su teknesine çekip suladıktan sonra yerine götürüp bağladı. Karabey bir iki ısırma girişiminde bulunduysa da Deli Aziz bunları sakince savdı. Eşeğin sırtındaki heybeyi alıp odanın kapısına götürürken Dertli sırnaşarak onun bacaklarına sürtündü, sürtünür sürtünmez de alışık olduğu tekmeyi yemiş gibi aniden fırlayıp Deli Aziz’e baktı. Aziz de köpeğe baktı ama ne bir söz söyledi ne de köpeğe bir tekme savurdu. Daha küçücük bir yavru iken bu kapıya gelen, Deli Aziz’in onca eziyetine rağmen Kadriye Kadın’ın merhametine sığınıp bir daha o kapıyı terk etmeyen köpeğe Dertli adını vücudunu saran uyuz ve pire illeti yüzünden Kadriye Kadın koymuştu. İşte bu garip dost hayvan Deli Aziz’in ardından “Neydi şimdi bu?” dercesine bakakaldı. Deli Aziz elindeki sepeti sırtını kapı eşiğine dayamış, iğne oyasıyla kenarları işlenmiş beyaz yaşmağının uçlarını, karnına kadar sarkmış memelerinin üzerine bırakmış ve orucun bütün rehavetiyle mayışmış oturan karısına uzatıp:”Şu sepeti serince bir yere koy.” diyerek belki de bugüne kadar karısının görmediği bir sakinlik ve merhametle ona baktı. Ne var ki Kadriye Kadın yılların verdiği alışkanlıkla aynı umursamaz tavrı takınarak sepeti aldı,mutfağa gitti. Neredeyse ezan okunacak ,iftar olacaktı. Aziz abdest alıp odaya girdi ,televizyonu açarak her zaman oturduğu mindere oturup hasır yastığa sırtını dayadı ve bacaklarını uzatıp derin bir iç geçirdi .Kadriye Kadın sofra elinde gelince ona baktı, bir şey diyecek gibi oldu ama diyemedi.Sofraya doğru sokulup bağdaş kurarak oturdu. Kadriye Kadın gidip siniyi ardından da ekmek ve ayran çorbasını getirdi. Kadriye Kadın da sofraya oturunca ezan okundu.Aziz uzanıp sinideki bardaklardan birini aldı ve yan taraftaki termostan soğuk su doldurarak karısına uzattı. Kadriye Kadın tereddüt ederek bardağı aldı.”Öleceği gelmiş bunun herhalde.” diye geçirdi aklından. Aziz bu sırada ikinci bardağı doldurup buz gibi suyu bir seferde içti .Soğuk ayran çorbasını; etli,nohutlu bulgur pilavını ,üzüm hoşafını inanılmaz bir çabuklukla midesine indirip kenara çekildi. Kadriye Kadın sessiz sedasız yemeğini yiyip sofrayı kaldırdı.Yemekten önce demlediği çayı ve bardakları getirip birer bardak doldurdu.Her ikisi de bol şekerli çayı seviyordu .Kocasının bardağına iki kaşık şeker atıp eliyle ona doğru itti.Üzerine rehavet çöken Deli Aziz takkesi yana kaymış başını hafifçe,yasladığı yastıktan kaldırıp çaya uzandı.Karıştırıp höpürdeterek yudumlamaya başladı Kadriye Kadın’a bakarak :”Namazı kılmadık ya!” dedi ve kalkıp seccadeyi serdi,namaza durdu.Kadriye Kadın hızlıca iki bardak daha çay içip çaydanlığı ve çay tepsisini kenara kaldırdı.Olduğu yere uzanıp beş on dakika uyukladı.Bu arada Deli Aziz namazını bitirip bir bardak daha bol şekerli çay içtikten sonra kalkıp dışarı çıktı.İmam teravih için selaya başlamıştı.Başını kaladırıp ışıkları yanan minareye şöyle bir baktıktan sonra gidip çardağın kenarındaki iskemleye oturdu.Az ötedeki Dertli birkaç kez hırladı.Deli Aziz tabakasını çıkarıp kalınca bir tütün sardı çakmağını çıkarıp sigarayı yaktı.Hapishanede alıştığı sigarayı bir daha bırakamamış; ama günlük üç beş taneyide geçmemişti.Ramazanda ise iftardan sonra bir tane içer,başka içmezdi.Sigarası bittikten sonra da bir süre daha iskemlede oturdu.Yatsı ezanı okununca içeri girip namazını kıldı.Namazını kılarken rüyası aklına gelince içi ürperir gibi oldu.Uzun uzun dua etti,kalktı;minderine uzandı.Karşısındaki açık pencereden ,karanlığın içinden usulca giren esinti Deli Aziz’in bütün vücuduna bir uyku ağırlığı olarak yayıldı. 25 akdora Dr. Masaru Emoto ve Su Kristalleri Dr. Masaru Emoto, 1943 yılında Japonya'da doğdu, uluslarası ilişkiler eğitiminden sonra, ikinci bir üniversite eğitim aldı ve Alternatif Tıp Doktoru oldu. Su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’ isimli iki kitabında yayınladı, bu kitaplar dünyada 400 bin adet sattı. Dr. Emoto’nun su araştırmasını bu kadar popüler kılan nokta, onun ispat ettiği düşünce ve duyguların, fiziksel realiteyi doğrudan etkilediği gerçeğidir. Aynı yerden alınan su örneklerine, yazılı ve sözlü kelimelerle veya müzikle değişik niyetler, düşünceler yönlendirildiği zaman ‘’su kendi ifadesini (motifi'ni) değiştirmektedir’’. Dr.Emoto, suyun ifade yansımalarını yakalamayı başarmıştır. Çok soğuk bir odanın içinde, son derece güçlü bir mikroskop ve performanslı bir fotoğraf çekme tekniği ile bunu başarmıştır. Bu yöntemle, donarak yeni oluşmuş su kristallerini fotoğraflamıştır. Ancak, değişik bölgelerden alınmış su örneklerinin hepsi kristalize olamamaktadır. Örneğin, çok kirli nehirlerden alınan su örnekleri, yalnız suyun içinde bulunduğu durumu gösterir. Dr.Masaru Emoto, su'ya yoğun olarak belli düşünceleri uyguladığında, donmuş suda oluşan kristallerin, değişik motifler haline geldiklerini keşfetmiştir (düşünceye göre, su kristalleri değişiklik gösterir). Yapılan deneyler sonucunda, çok temiz kaynaklardan gelen sularda, suyun kendisine sevgi dolu sözcükler söylendikten sonra, su örneğinde kar tanesi modeline benzeyen parlak motifli, simetrik renkli desenler oluştuğu görülmüştür. Buna karşın, çevre kirliliğinin olduğu bölgelerden gelen su örneklerinde, veya negativ düşüncelere maruz bırakılan su örneklerinde, koyu renkli, asimetrik, tamamlanmamış motifler oluşmuştur. Bu araştırma sonucunda, Dr. Emoto, üzerinde yaşadığımız dünyayı ve kendi sağlığımızı nasıl positif etkileyebileceğimizi göstermiş, devrim niteliğinde şuursal bir farkındalık yaratmıştır. Dünyanın her tarafından, konferanslara davet edilen Dr.Emoto, Japonya, Avrupa ve Amerika'da, canlı deneyler yapmış, düşüncelerimizin, davranışlarımızın, duygularımızın çevre üzerinde ne kadar derin etkileri olduğunu, açıklığıyla ortaya koymuştur. Kendini Onaran Plastik İnsan derisinin kendini tedavi edebildiği gibi bu plastik de kendini onarıyor. İnsan Fizyolojisinden Esinlendi.Vücuttaki herhangi bir kesik, hücre, doku ve damar sisteminin mükemmel bir uyum içinde çalışmasıyla onarılıyor. İnsan fizyolojisinden esinlenip bu mucizevî sistemi inceleyen bilim adamları , yeni bir buluşa imza attı. Amerika Birleşik Devletleri'nin İllinois Üniversitesi'nden araştırmacılar, kesildiğinde kanayan ve defalarca kendini tamir edebilen plastik üretmeyi başardı. Yeni malzeme, zarar gördüğünde, insan derisinin kendini tedavi yeteneğini taklit ediyor. Kanama özelliği sayesinde, herhangi bir çizilme ya da kırılma anında, plastiğin içindeki iyileştirici sıvılara ait moleküller, bir araya geliyor ve bir bağ oluşturuyor. Bu bağ, zarar gören bütünlüğün tekrar sağlanmasına ve hasarın onarılmasına yardımcı oluyor. İyileştirici sıvı, bitmesi halinde takviye edilebiliyor. Buluş , sanayiden ulaşıma birçok sektörü yakından ilgilendiriyor. Yeni malzeme ile bakım onarım süreçlerinin yanı sıra üretim hataları da tarihe karışacak. Çevreciler de, plastik atık miktarını azaltan buluşa umutla bakıyor. Havadan Su Üreten Cihaz Bir israil şirketi havadan su üretme cihazlarına yeni boyut getirdi Özellikle askeri birliklerin su ihtiyacı düşünülerek geliştirilen yeni modelin özelliği 70 kilogram ağırlığıyla benzerlerine göre hafifliği ve taşınma kolaylığı.Bir tankın ya da zırhlı aracın üzerine takılıp çalıştırılan cihaz havadaki nem oranına göre günde 60 litreye kadar su üretebiliyor.Cihaz filtrelerle önce kirli hava ile temiz havayı birbirinden ayırıyor. Ardından, temiz havadaki nemden su üretimini gerçekleştiriyor.Giderek hafifleyip kapasitesi artırılan havadan su üretme cihazlarının çatışma bölgelerindeki birliklere büyük avantaj sağladığına dikkat çekiliyor.Çatışma bölgelerine bir litre su götürmenin maliyetinin 30 dolara kadar çıkabildiği vurgulanıyor. Şimdilik çok ekonomik olmayan cihazların ilerde su sıkıntısı çekilen kırsal ve kentsel bölgelerde de kullanılabileceği düşünülüyor. İşaret Dilini Sese Çeviren Eldiven Konuşma özürlülerin sesi olacak akıllı eldiven geliştirildi. Ukraynalı bir takım geliştirdikleri akıllı eldivenle işaret dilini sesli hale getirmeyi başardı. Geliştirilen akıllı eldiven yapılan hareketleri bluetooth yardımıyla telefona gönderiyor.Telefondaki yazılım aldığı bilgileri önce metne sonra da sese dönüştürüyor.Avustralya, Sydney’de düzenlenen Microsoft Imagine Cup 2012 nin birinci gelen projesi, üç Ukraynalı öğrenci tarafından hazırlanmış. Enable Talk (Konuştur) adlı bu proje, aslında işaret dilini otomatik konuşmaya çeviren duyumsal bir eldiven.Yarışmayı kazanan Team QuadSquad adlı takımın üyeleri Anton Stepanov, Anton Posternikov, ve 26 akdora Maxim Osika, 75 ülkeden 350 öğrenciyi geçerek altın madalyanın sahibi oldular. Enable Talk eldivenleri sağırlara ve duyma kaybı yaşayan bireylere işaret dilini bilmeyen insanlarla konuşma fırsatı sunuyor. Her eldivenin 15 esneklik sensörü var ve bu sensörler, eldivenle havada yaptığınız işaretleri algılıyor. Duyma engelli bir kişi, bu eldiveni ve yazılımı kullanarak işaret dilini bilmeyen biriyle kolayca anlaşabilir.Eldiven el hareketlerini algılıyor ve Enable Talk adlı akıllı telefon uygulaması, bu veriyi sese çeviriyor. Dünyanın İlk Denizaltiı Uçağı ABD'li Virgin Atlantic Airlines şirketinin sahibi Richard Branson, bu sefer de okyanusların derinliklerine inecek jet uçağı benzeri bir denizaltı geliştireceklerini bildirdi.California'nın Newport Beach bölgesinde düzenlediği basın toplantısında konuşan Branson, 5 buçuk metre uzunluğundaki aracın, yaklaşık 11 bin metreye inerek 'karanlık' suları keşfedeceğini belirtti. 'Virgin Oceanic' adı verilen projeye göre, önümüzdeki iki yıl boyunca denizaltı 5 dalış gerçekleştirecek. İlk deneme, bu yılın sonlarına doğru Pasifik Okyanusu'nda yer alan 10 bin 971 metre derinliğindeki Mariana Çukuru'nda yapılacak. İkinci dalış ise, Atlantik'teki 8 bin 605 metrelik Porto Riko Çukuru'nda gerçekleştirilecek. 'Necker Nymph' isimli savaş denizaltısı teknolojisine benzer bir yapıya sahip olacak olan aracın 4 buçuk metre uzunluğunda karbon fiber kanatları olacak. İleri teknolojinin kullanılacağı denizaltı uçağı, aynı zamanda sualtı doğasına zarar vermeyecek şekilde inşa edilecek. Hep daha fazla keşif yapmak için hareket ettiklerini kaydeden Branson, okyanusların derinliklerinde daha önce hiç bilinmeyen, insanoğlunun yararı için kullanılabilecek canlılarla karşılaşmayı umduklarını anlattı Dünyanın İlk Solar GPS Saati SEIKO'dan Dünyanın İlk Solar GPS Saati.Zaman dilimlerini anlayan bir saatGezegenin neresinde olursanız olun doğru saati aramak nihayet sona erdi. Seiko, kendi çatısı altında patentli, düşük enerji tüketimli GPS alıcısını geliştirerek, GPS uydularının global ağını kullanarak GPS sinyallerini alan ve zaman dilimlerini, saati ve takvimi belirleyen saati yarattı. Saat, dünyadaki 39 ayrı saat dilimini algılayabiliyor. Bu çığır açan yeni saatin ismi Astron. 1969’da sunulan dünyanın ilk quartz kol saatinin ismi ile anılan Seiko Astron, saat yapım teknolojisinde yeni bir çağ açıyor. Seiko Astron, tüm dünyada bu sonbaharda aynı anda satışa sunulacak. Bu saat, şimdiye kadar üretilen en akıllı saat olabilir mi?Seiko Astron, günde bir kez otomatik olarak saat bilgisini alır. Ayrıca istenildiğinde dünyanın yörüngesindeki dört ya da daha fazla GPS’e bağlanarak yerini, zaman dilimini ve doğru saati belirler. İbreler atom Saati hassasiyeti ile otomatik olarak doğru saati gösterir. Yeni Seiko Astron, güneş ışığı ile çalıştığından pil değişimi gerektirmez. Ayrıca Sonsuz Takvim işlevi sayesinde her zaman doğru tarihi gösterir.Seiko Astron tek bir model değil, bir koleksiyon olarak sunuluyor. Tümü aynı işlevlere ve ikinci zaman için alt kadran, uçak modu göstergesi ve özel yansıma yapmayan safir cam gibi ileri özelliklere sahip.Kadranın şıklığı ve kolay okunurluğu, saatin gösterdiği bilgilerin zenginliğini içinde barındırıyor. Alışılmış takvim ve ikinci zaman göstergesine ek olarak, ilgili düğmeye basıldığında saat 10 poziyonundaki göstergede, GPS sinyalinin durumu da gösteriyor. Zaman yönetimi hiçbir zaman bu kadar sade olmamıştı. Siz nereye seyahat ederseniz edin, saatiniz kolayca doğruyu gösterir. Dokunmatik Ekranlı Gitar Gitar teli artık kopmayacak, çünkü tel yok Haber, Misa Digital adeta tasarım harikası bir gitar yaptı. Kitara isimli bu gitarda tel yok. Gitar, çoklu dokunmatik ekrana sahip ve dokundukça çalmaya başlıyor. Akor kısımlarında ise tuşlar mevcut. Kitara'ya elekto müziğin Kinect'i diyebiliriz. Ekranoyacht Hem Yüzüyor Hem Uçuyor Hem yüzen hem de uçan EkranoYacht Haber, 36 metre uzunluğundaki bu yat aslında türünün ilk örneği değil. Bu tip taşıtlar ilk İskandinavya'da bulunsa da tam olarak geliştirilmesi Rus, Rostislav Alexeev'e aittir. Bu tip taşıtlar "yer etkisi" adı verilen bir etkiyi kullanıyorlar ve ne kadar hızlı giderlerse su yüzeyinden o kadar çok yükseliyorlar. Tam anlamıyla çok yükseklerde uçamayan bu taşıtlar, su yüzeyinden birkaç metre yükselebiliyor. Genellikle ağır savaş makinelerini ve askerleri taşımak için kullanılan bu taşıtların en başarılısı olarak yerin 20 metre yüksekliğinde ve saatte 740 km gidebilen 550 tonluk "Hazar Denizi Canavarı"nı gösterebiliriz. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla beraber bu taşıt tipi de aslında bir şekilde tarih oldu. Yılmaz Burak BOZKURT 27 İlimizde her yıl Gaziantep Ticaret Odası tarafından düzenlenen AB Öykü Yarışması’nın AB ÖYKÜ YARIŞMASI’ NDA GELENEK BOZULMADI 2012 ayağında okulumuz öğrencilerinden Sude KOCA öyküsüyle Türkiye değerlendirmesine katılmaya hak kazandı. Toplam 21 ilde yapılan ve Ticaret Odalarının AB Büroları tarafından organize edilen öykü yarışmasına üç yıldır il derecesi elde ederek katılan okulumuz bu yıl da geleneği sürdürdü. Türkiye değerlendirmesi 11 Haziran 2012 tarihinde İstanbul/ Büyükada’da yapıldı. Burada öğrencimize netbook ve kitap seti hediye edildi. Ayrıca yarışmanın danışman öğretmenliğini yapan Turan Gündüz’e plaket ve sertifika takdimi yapıldı. Akdo ra Ŗ Kültü 1 r ve Sana t De rgis i Gaziantep Anadolu Lisesi mezunları tarafından organize edilen GAL-MED Şenliği 23 Eylül 2012 tarihinde Gaziantep Anadolu Lisesi bahçesinde okulumuzun yeni salonunun açılışına ve yuvarlama ikramı, palyaço ve balon gösterisi, şişme oyun parkuru gibi çeşitli etkinliklere sahne oldu. Büyükşehir Belediye Başkanı Asım GÜZEL, Şehitkamil Milli Eğitim Müdürü Mehmet YAĞCI, Okul Müdürümüz Saadet SAYIN ve Gal-med Başkanı Cevher ALKAN yaptı. Açılış töreninde bir konuşma yapan Asım Güzel : “ Anadolu liselerine sahip çıkalım. Bu liselerin gelişmesi için siz değerli mezunlarımıza çok görev düşmektedir. Toplumumuzda her şey devletten beklenmektedir. Özellikle entelektüel insanların eğitim kalitesinin artması için fikir yürütmeleri gerekmektedir.” Dedi Kürsüye daha sonra gelen Okul Müdürümüz Saadet SAYIN da : “Başarılarına her gün bir yenisini ekleyen okulumuz katıldığı projelerle dünya standartlarında bir okul olma yolunda ilerlemektedir. Gaziantep’in gururu olmayı sürdüren öğrencilerimizi milli ve manevi değerleri sahiplenen, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, dünyadaki gelişmelere açık, bilimsel düşünen bireyler olarak yetiştirmek için çaba göstermekteyiz. Gaziantep Anadolu Lisesi, Gal-med ve Okul Aile Birliği’nin koşulsuz desteklerinden güç almaktadır. Gal-med’in her yıl geleneksel olarak düzenlemiş olduğu faaliyetlerde 25. yıl mezunlarını bir araya getirmekte yuvarlama gününde okul bahçesinde GALMED ŞENLİĞİ COŞKUSU Gal-med’in katkılarıyla yaptırılan salonun açılışını Gaziantep buluşturmaktadır. Gal-med Başkanı Cevher ALKAN olmak üzere tüm yönetim kurulu üyelerine emeği geçen tüm mezunlara böyle nezih bir ortamda çalışma fırsatı sundukları için öğrenci ve öğretmenlerim adına teşekkür ederim.” Dedi. ra Ŗ Akdo t Sana r ve Kültü isi Derg 2 7-19 YAŞ AİLE EĞİTİMİ SEMİNERİ Okulumuzda, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda ve Okulumuz Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisi tarafından yürütülen proje kapsamında; çocuğun gelişiminde önemli rol oynayan anne babanın var olan bilgi ve becerilerini geliştirmek, çocuklarının gelişim özelliklerini tanıyıp sağlıklı tutum ve davranışları sergileyebilmek, anne/baba ve çocuk arasındaki ilişkiyi güçlendirmek amacıyla sekiz hafta sürecek olan 7-19 Yaş “Aile Eğitimi Semineri” verilmeye başlandı Bu proje kapsamında her yıl olduğu gibi bu yıl da Gaziantep Anadolu Lisesi Psikolojik Danışmanları Veli TOY ve Hacı DEMİR tarafından verilen bu eğitim kapsamında; ergeni tanımak, birlikte büyümek, risk yönetmek, uzlaşabilmek, iletişim kurmak, aile tutumları, olumlu davranış kazanmak, geleceği planlamak konuları işlenmektedir. BİLEK KÖYÜ İLKÖĞRETİM OKULU’ NA ZİYARET Okulumuz Rehber Öğretmenleri Hacı DEMİR ve Veli TOY tarafindan 28/12/2012 tarihinde okul meclisi sınıf temsilcilerimizin katılımıyla Bilek ilköğretim okuluna gezi düzenlendi. Okulumuz rehberlik servisi tarafından 8. Sınıf öğrencilerine okulumuzu tanıtmak ve öğrencilerle kaynaşmak amacıyla yapılan gezide öğrencilere SBS hazırlık kitapları, çeşitli kitaplar, giyim eşyası ve oyuncaklar hediye edildi. Ayrıca Bilek İlköğretim öğrencilerine pasta ikram edildi. Güzel bir kaynaşmaya sahne oılan bu gezi sonunda okulumuz öğrencilerinin ve Bilek İlköğretim Okulu öğrencilerinin mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Akdo ra Ŗ Kültü 3 r ve Sana t De rgis i MESLEK TANITIMLARI DEVAM EDİYOR Okulumuz Rehberlik Servisi, Meslek Tanıtma Kulübü ile okulumuza gelen mezunlarımız tarafından; 08.11.2012 tarihinde Okulumuz mezunlarından Dr. Ayhan DÜNDAR(Kardiyoloji Uzmanı) tarafından 12. sınıf öğrencilerimize bilgiler verilmiştir. Seminere 12. sınıf öğrencileri, alınarak öğrencilerin bilgilenmeleri sağlanmıştır. Yapılan bu çalışmada öğrencilerimize meslekler hakkında rehberlik yapılarak tercih yaparken dikkat etmeleri gereken hususlar hakkında bilgiler verilmiştir. ÖĞRENCİ MECLİSİ SEÇİMLERİ YAPILDI 2012/2013 eğitim öğretim yılı okul öğrenci meclisi başkanlığı seçimi 17/10/2012 tarihinde yapıldı. Seçimde yedi öğrenci başkanlık için yarıştı. Okulumuzdaki seçim demokrasi şöleni şeklinde geçti. Yapılan bu seçimde gerçeği aratmayan oy pusulaları ve mühürler kullanıldı. Seçim sonucunda 11/G sınıfından Furkan YAĞCI 368 oyla Okul Öğrenci Meclisi Başkanı seçilmiştir. SIRA SINIFI NOSU ADI VE SOYADI Aldığı Oy Sayısı 1 10/P 1835 Emre OYPAN 20 2 11/A 1173 Aynur ŞAHİN 147 3 11/H 1450 Buse KİRİŞÇİ 338 4 11/D 1144 Işıl ÇELEP 52 5 11/K 1452 Esra MARAKOĞLU 43 6 11/F 1211 Pınar KAHRİMAN 79 7 11/G 805 Furkan YAĞCI 368 Geçersiz Oy 128 Kullanılan Toplam Oy Sayısı 1175 ra Ŗ Akdo t Sana r ve Kültü isi Derg 4 İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİMİZİ ANDIK 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY’u Anma günü münasebetiyle okulumuzun konferans salonunda Kültür ve Edebiyat Kulübü Rehber Öğretmenleri Erhan ALAGÖZ ve Hilmi Akan Fırat’ın yönetiminde bir tören hazırlandı. Tören okulumuz Müzik Öğretmeni Neşe GÜLBİN TORUN yönetiminde saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başladı.Mehmet Akif ERSOY’un hayatını anlatan sinevizyon gösterisi ve öğrencilerimizin okuduğu şiirlerle sona erdi. ŞEHİTLERİMİZİ UNUTMADIK 18 Mart Çanakkale Zaferi’ni Kutlama ve Şehitleri Anma günü münasebetiyle okulumuzun konferans salonunda Yayın ve İletişim Kulübü Rehber Öğretmenleri Hasan GÜNEŞ ve Ahmet GÖKÇE’nin yönetiminde bir tören hazırlandı. Tören okulumuz Müzik Öğretmeni Neşe TORUN yönetiminde saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başladı. Günün anlam ve önemiyle ilgili konuşmayı okulumuz Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Memik BALCI yaptı. Tören öğrencilerimizin okuduğu şiirler ve Çanakkale konseriyle sona erdi. Akdo ra Ŗ Kültü 5 r ve Sana t De rgis i TÜYAP KİTAP FUARINA AKIN ETTİK Okulumuzun Kütüphanecilik Kulubü ve Gezi Kulübü rehber öğretmenlerinin geleneksel olarak düzenlediği kitap fuarı gezisi, bu yıl 19 Ocak 2013 tarihinde yapıldı. Adana Tüyap Kitap Fuarı’na yapılan geziye 120 öğrenci iştirak etti. Yapılan gezi çerçevesinde okul kütüphanemizinzenginleşmesini sağlayacak yüzlerce eser kütüphanemize kazandırıldı. Öğrencilerimiz de yeni çıkan yayınları inceleme fırsatı buldu. GAL’DA TABLET DÖNEMİ Fatih projesi çerçevesinde Bayraktar Anadolu Lisesi ile birlikte pilot uygulamanın yapıldığı iki okuldan biri olan okulumuzda tablet dağıtım merasimi Şehitkamil Kaymakamı Mehmet AYDIN, İl Milli Eğitim Müdürü Ekrem SERİN ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet YAĞCI’nın katılımıyla 19.02.2013 tarihinde yapıldı. Tören çerçevesinde okulumuza gelen Şehitkamil Kaymakamı Mehmet AYDIN, 9/A ve 9/B sınıflarını ziyaret ederek tabletleri öğrencilerimize dağıttı. İl Milli Eğitim Müdürü Ekrem SERİN ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet YAĞCI da Şehitkamil Kaymakamı Mehmet AYDIN’a eşlik ettiler. Uzun bir dağıtım sürecinden sonra Okul Müdürümüz Saadet Sayın ile birlikte konferans salonumuzu gezen Mehmet AYDIN sonrasında okul kütüphanemizi de ziyaret etti. 2 saat süren geziden sonra okulumuzdan ayrıldı. Tabletlerini alan 9. sınıflar “Artık kitap taşımayacağız!” sevinciyle derslerine devam ettiler. ra Ŗ Akdo t Sana r ve Kültü isi Derg 6 Şengül Kesen Toslak (İngilizce Öğretmeni ) İki yıl sürcek olan Comenius projemizin ilk yılını başarıyla tamamladık. Portekiz (Almada ve Lizbon)’de başlayan yolculuğumuz Fransa ( Marsilya ve Aix-en-Provence) ve Yunanistan’la(Atina ve Patras ) devam etti.Toplam 24 kişinin bu COMENIUS projeden yararlanmasını sağladık.Bu çok hareketli ve renkli yılın ardından öğrencilerimizle birlikte birçok deneyim yaşadık.Batı ile ilgili ezberlemiz bozuldu. En az bizim kadar misafireperver, gelenekçi ve milliyetçi olduklarını keşfettik.Öğrencilerimiz neden bir yabancı dili öğrenmeleri gerektiğini yaşayarak öğrendiler.Koca bir yıl ön hazırlıklar,yarışmalar, yolculuklar ve yaşanmışlıklarla birlikte hızla akıp gitti. 11 Kasım-18 Kasım tarihleri arasında biz de misafirlerimizi ağırladık.Heyecanımız ve telaşımız büyük ve tarifsiz.Proje kordinatörümüz okula geldikleri ilk anda bundan sonraki projede de birlikte olmamızı teklif etti ,yani diğer projemiz de şimdiden hazır Comenius projesi yanlış anlaşılmamalıdır . Comenius bir bir gezi projesi değildir.Comenius Programı, genel olarak, okul eğitiminde kaliteyi artırmayı ve Avrupa boyutunu güçlendirmeyi hedefler; ülkeler arası işbirliğini geliştiren, okul eğitimi alanında çalışan personelin mesleki gelişimine katkıda bulunan çalışmaları özendirir. Avrupa dillerinin öğretilmesinin yaygınlaştırılmasını teşvik eder ve kültürler arası diyalog sağlayacak çalışmaları destekler.Biz de ekip olarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık Comenius ;yandaş ve candaşlarla olacak bir iş değildir. Gerçek bir deneyim ,sabır , çalışkanlık, ve özveri işidir. Daha nice COMENIUS projelerinde birlikte olmak dileğiyle…. Katılın bize…. Comenius benim ilk yurtdışı tecrübem olmasa da hayatımdaki en eğitici deneyimlerden biriydi. Önceden tanımadığımız insanlarla dostluklar kurmayı, ortak bir dili kullanarak birbirimizle anlaşmayı daha iyi kavradık. Her birimizin ayrı bir aksanı olmasına rağmen verdiğimiz mesaj aynıydı: bütün ülkelerin ve insanlarının arkadaş, hatta kardeş olduğu... Ülkelerin birbirine ne kadar uzak olduğu değil, bizim birbirimize ne kadar yakın olduğumuz önemliydi. Okuldan arkadaşlarımız ve öğretmenlerimizle birlikte katıldığımız unutulmaz bir etkinlikti. Selin Ayık (Yunanistan ,Patras ) Comenius projesi sayesinde asla unutamayacağım birçok anım oldu..farklı kültürleri,bakış açılarını daha yakından tanıma fırsatı buldum.Oraya giderken birçok endişem vardı fakat hepsinin yersiz olduğunu oraya vardığım an anladım.Beni misafir eden aile çok sıcakkanlı ve sevecendi... Kendi derdimi anlatamam diye çok gerilmiştim fakat aynı dili konuşamasanız bile birbirinizi anlamak o kadar da zor olmuyor:) Zamanım hep dolu dolu geçti...Veda etmek her zaman zordur ve bir hafta kalmama rağmen edindiğim arkadaslarımdan ve kaldığım aileden ayrılmak en zor anlarımdan bir tanesi oldu...Şimdi de onların tekrar buraya gelmesini dört gözle bekliyorum. Dilara BÜYÜKMURAT Akdo ra Ŗ Kültü 7 r ve Sana t De rgis i Portekiz gezisi başından sonuna kadar çok güzel bir geziydi. Uzun bir uçak yolculuğundan sonra Lizbon Havaalanı’ na indik. Beni orada kalacağım aile karşılamıştı çok sıcakkanlı ve sevecen bir aileydiler. Havaalanından kalacağım eve doğru giderken çevreyi, yapıları, insanları inceliyor ve orada geçireceğim uzun haftayı düşünüyordum. Ama malesef o hafta çok çabuk geçti. olur ya da Ingilizler kendilerini beğenmiş insanlardır diye ben Portekiz'e giderken böyle bir ön yargım yoktu; ama oraya gittiğimde gördüm ki bütün oradaki insanların hepsi güler yüzlü ve hepsi sıcakkanlı sevecen insanlardı. Gezi boyunca diğer ülkelerden katılan bütün arkadaşlarımla çok eğlendik ve harika zaman geçirdik. Ancak her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu güzel gezininde bir sonu vardı. Portekiz'den ayrılmak için uçağa bindiğimizde tekrar Türkiye'ye dönüceğim için üzülüyordum ama benim de burada bir hayatım ailem ve arkadaşlarım vardı. Ve Gaziantep'e bir sürü güzel hatırayla geri döndüm. Bana bu fırsatı verdiği için okulumuz müdiresi Saadet Sayın'a ve İngilizce Öğretmenimiz Şengül KESEN TOSLAK'a çok COMENİUS Portekiz'in Almada kentinde kalıyorduk ve oradayken bir çok insanla tanışma fırsatım oldu. Çoğu Türk insanının diğer ülke insanlarına karşı bir ön yargısı vardır mesela Ruslar soğukkanlı teşekkür ederim. Kaan Kalenderoğlu (Portekiz) Bu yolculukta yaşadıklarımı özetlemek mümkün değil çünkü değişik ve güzel anılarım oldu. Aslında birbirimize ne kadar benzediğimizi gördüm çok da farklı değiliz. Aynı şeylerin hayalini kuruyor, aynı sorunları paylaşıyoruz. Olaylara bakış açılarımız bile aynı bazen. Çok güzel yerler gezip gerçekten umut verici arkadaşlıkların temelini attım. Değişik kültürler ve yaşam biçimleri tanıdım. Komik, utanç verici, eğlenceli, saçma yığınla olay yaşadım. Arkadaşlığımız o kadar ileri boyuttaydı ki ayrılırken belki birbirimizi bir daha göremeyiz diye ağladık bile. En harika zamanları gezerken geçirdik tabii. Yepyeni yerler görmek ve farklı kültürler tanımak harika bir duygu. Ekin Kapucu (Portekiz) Rüya gibi bir hafta! Var olduğunu öğrendiğim gerçek arkadaşlık duygusu... Giderken öteki arkadaşlarım gibi ben de nasıl karşılanacağımızı bilmiyordum. Ailelerimizle buluşmak üzere otobüsten indiğimizdeki samimiyet ve sıcakkanlılık duygusu ortamı gerçekten ısıtmıştı. Ve o zaman anladım ki bu bir haftada zorluk çekmeyeceğim. Tanıştığımız kişiler arasındaki samimiyetimiz bu projenin amacına ulaştığının göstergesiydi bence. Ayrım yapmaksızın sanki hepimiz aynı ırktanmışcasına benimsedik birbirimizi ve anladık ki bir şeyler paylaşabilmek için dil, din, renk, ırk, cinsiyet sadece birer kişisel özellikten ibaret. Hepimiz artık biliyoruz ki gelecek, ayrım yapmaksızın birbirini seven gençlerin elinde. Hepsini özleyeceğim... Doğancan Erkengel 1201 11/C ( Yunanistan) Fransa... Aylarca uğraştığımız müthiş bir gezi. Hayatımda geçirdiğim tartışmasız en güzel hafta. En çok hoşuma giden ise insanın çok uzaklarda yeni bir ailesinin olması. Kesinlikle dolu dolu yaşadığım bir tatil... Alptekin Kök Yunanistan'da geçirdiğim bir hafta için hayatımın en güzel haftası diyebilirim. Orada kaldığım süre içerisinde yeni insanlarla tanıştım, yeni bir kültürü tanıdım ve tabi ki eğlendim. Bu gezide elde ettiğim şeyleri başka nerede bulabilirim hiç bilmiyorum; ama gerçekten çok güzel bir hafta geçirdiğimi biliyorum. Utku Can Hıdıroğlu ra Ŗ Akdo t Sana r ve Kültü isi Derg 8 WEB SAYFAMIZ YENİLENDİ Web sayfamız okulumuz Bilişim Teknolojileri Rehber Öğretmeni Funda Cançelik tarafından hazırlanarak, yeni adresi olan www.gaziantepanadolulisesi.meb.k12.tr adresinden web sayfamıza ulaşılabilir.Okulumuzun bilgileri yeniden düzenlenerek, fotoğraflar ve bilgiler yenilenerek Milli Eğitimin istediği formatta yayınlanmıştır. Yakın zamanda adres defteri ve dosyalar kısmı da eklenerek yenilenmeye devam edecektir. KARDEŞLERİMİZİ SEVİNDİRDİK Son üç yıldır okulumuz öğretmenlerinden Esma YILDIRIM tarafından düzenli olarak yapılan kardeş okul etkinliği 2012-2013 eğitim-öğretim yılında Gaziantep Anadolu Lisesi 9-A sınıfı öğrencileri tarafından birinci dönem kasım ayında pasta-börek satışı yapılarak gerçekleştirildi. Söz konusu etkinlik kapsamında okulumuzda yapılan kermesle elde edilen gelirle Nezahat Kemal Akınal İlköğretim Okulu sekizinci sınıfında okuyan en başarılı kırk öğrenciye birer adet bütün dersleri içeren konu açıklamalı test kitabı birer adet roman ve yaprak testler hediye edilmiştir. Söz konusu etkinliğe Şehitkamil Milli Eğitim Müdürü Mehmet YAĞCI okul müdürümüz Saadet SAYIN , Şube Müdürü Vehbi ÖZTÜRK , okulumuz öğretmenlerinden Esma YILDIRIM ve 9-A sınıfı öğrencileri katıldılar. Bu etkinlik hem velilerimiz hem de öğrencilerimiz tarafından memnuniyetle karşılandı. ÇANAKKALE SERGİSİ GEZİSİNDE GURURU VE HÜZNÜ BİR ARADA YAŞADIK 14.03.2013 tarihinde 9. sınıf öğrencilerimiz okulumuz öğretmenleri Nurdan ÖZSOY ve Erhan ALAGÖZ’ÜN katılımıyla Gaziantep Polis Okulu’nun açtığı Çanakkale Zaferi Sergisi’ne gezi düzenlendi. 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma haftası münasebetiyle açılan sergide savaş müzesinden getirtilen ve savaşta kullanılan silahlar, araç ve gereçler büyük ilgi topladı. Polis Okulu idarecilerinin sergi ile ilgili kısa bir konuşma yaptı. Gezinin sonunda okulun hatıra defterini dolduran okulumuz İngilizce Öğretmeni Nurdan ÖZSOY genç polislere teşekkürlerini ifade ederek serginin içerik olarak da mükemmel olduğunu ifade etti. Akdo ra Ŗ Kültü 9 r ve Sana t De rgis i Öğretmenlerimizden Mehmet YAVUZ ve Cengiz DOĞAN yönetiminde hazırlanan programla kutlandı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan törende, günün anlam ve önemine uygun konuşma, şiir ve özdeyişler büyük ilgi gördü. İlknur İBİLİ’nin sunumuyla Edebiyat Öğretmeni Bahattin CANTÜRK öğretmenlik mesleğinin öneminden ve toplumsal değerinden bahsetti. Ardından 9.sınıf öğrencilerinden Sema FIRAT ve Büşra SIĞIRCI öğretmenlerine minnettarlıklarını şiirler ile dile getirdiler. Okul Müdürümüz Saadet SAYIN’ ın öğretmenlerimiz için düzenlediği yemek bütün öğretmenleri bir araya getirdi. Davete öğretmenlerimizin yanı sıra Okul-Aile Birliği üyelerimiz de katıldı. Yemek sonrasında öğretmenlerimize birer hediye takdim edildi. Ayrıca öğretmenlerimiz tarafından Okul Müdürümüz Saadet SAYIN’a çeşitli hediyeler takdim edildi. ra Ŗ Akdo GAL’DA ÖĞRETMENLER GÜNÜ GURURU 24 Kasım Öğretmenler Günü okulumuzda düzenlenen törenle kutlandı. t Sana r ve Kültü isi Derg 10 GENÇ HUKUKÇULARIMIZ Öğrencilerimizi adliyedeki meslekler ve çalışma ortamları hakkında bilgilendirmek, özellikle Hukuk Fakültesi tercih edecek öğrencilerimizi motive etmek amacıyla 20/02/2013 tarihinde Okulumuz Meslek Tanıtma Kulübü ve Rehberlik Servisi İşbirliği ile Gaziantep Adalet Sarayına gezi düzenlendi. Geziye Meslek Tanıtma Kulübü Rehber Öğretmeni Pınar ÖZALP ve Psikolojik Danışman Veli TOY ile Hacı DEMİR tarafından 12/H sınıfı öğrencileri götürüldü. Okulumuz eski mezunlarından Avukat Doğan CANPOLAT rehberliğinde adalet sarayı öğrencilerimize gezdirildi. Okulumuz öğrenci velilerinden Hâkim Sabahattin SARIDOĞAN ziyaret edildi. Öğrenciler duruşma salonuna alınarak; hâkimlik mesleği hakkında bilgiler verildi. Avukat Doğan CANPOLAT tarafından avukatlık mesleği ve Çalışma Ortamları, Üniversitedeki görmüş oldukları dersler ve içerikleri hakkında bilgiler verdi. KIZLARIMIZ İL ÜÇÜNCÜSÜ Okulumuz Beden Eğitimi Öğretmeni Eray ÖZKANLI’nın çalıştırdığı genç kızlar basketbol takımımız Karataş ve Kamil Ocak Spor Salonu’nda yapılan resmi müsabakalar sonucunda il üçüncüsü olmayı başardı. Başarılarından dolayı kız basketbol takımımızı ve Okulumuz Beden Eğitimi Öğretmeni Eray ÖZKANLI’yı bu başarılarından dolayı tebrik ediyoruz. Akdo ra Ŗ Kültü 11 r ve Sana t De rgis i DÜNYA KADINLAR GÜNÜNDE ANLAMLI YEMEK DAVETİ 8 Mart 2013 tarihinde Dünya Kadılar Günü okul idaremiz ve Okul Aile Birliği üyelerimizin katılımıyla okulumuzdaki bayan öğretmenlere ve bayan personellere verilen yemekle kutlandı. Okul kütüphanemizde gerçekleştirilen organizasyonda Okul Müdürü Saadet SAYIN kısa bir konuşma yaparak bayan öğretmenlerimizin Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı. Kutlamanın sonunda öğretmenlerimize küçük bir hediye takdim edildi. AİESEC PROJELER YARIŞMASINDA İL BİRİNCİSİYİZ Aiesec Gaziantep’in bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Meet My Friend (Arkadaşımla Tanış ) projesi kapsamında okulumuz geçen yıl okullar arası İngilizce tiyatro yarışması şeklinde yürütülen projede birincilik ödülüne hak kazanmıştı. Bu sene 9 mart 2013 tarihinde yapılan Arkadaşımla Tanış Projesi kapsamında gerçekleştirilen sosyal girişimcilik projesi yarışmasında “Pet Therapy” (Son Yıllarda Önem Kazanan , Hastalıkların Tedavisinde Evcil Hayvanların Kullanılarak Psikolojik Destek Sağlanması) adlı projeyle okulumuz geçen yılki büyük başarısını tekrarlayarak projede birincilik ödülüne layık görüldü. Çalışmalar Proje Koordinatör öğretmenleri Zuhal KIZIKLI, Nilüfer ANLAR ve Müjde BATMAZOĞLU yönetiminde ve Şevval Nur EROL(10/B), Hatice Deniz TEKİN(10/P), Başak SARIGÜL(10/G), Buse BARBAR(10/D),Ecem BABÜROĞLU(10/M), Miray YIRTAR(10/H), Pınar KAHRİMAN(11/F), 11/E Ruby FORE adlı öğrencilerin katılımıyla yapıldı. Ayrıca projemizin oluşmasında bizim grubumuzla birlikte çalışan Aiesec’li stajiyer öğrenci Shelly Li ekibimizle uyum içerisinde çalışmış ve güzel çalışmalarıyla bize büyük katkılar sağlamıştır. ra Ŗ Akdo t Sana r ve Kültü isi Derg 12 Ölümünün 74.Yılında ATA ’mızı Anıyoruz! Üstün bir kişiliğe ve birçok özelliğe sahip olan Başkumandan Mustafa Kemal ATATÜRK ’ün aramızdan ayrılmasının üzerinden tam 74 yıl geçti. O da her insan gibi üzerine düşeni yerine getirdi. O yok oluşa doğru ilerleyen bir milletin makus talihini yenmesini sağladı ve dünya üzerinde eşi benzeri görülmeyecek bir lider olarak tarihe geçti. Daha sonra da arkasında birçok sevenini bırakarak dünyadan göçtü. Ölümü ile ülkeyi hüsrana boğan Mustafa Kemal ATATÜRK için yurdun dört bir yanında çeşitli anma törenleri hazırlandı. Saat 09.05’te yurt genelinde siren sesleriyle birlikte saygı duruşu ve ardından da İstiklal Marşı söylenmek üzere hazırlanıldı. Gaziantep Anadolu Lisesi öğretmenleri ve öğrencileri olarak bizler de Atatürk ’ün aramızdan ayrılışını anmak için çeşitli etkinlikler düzenledik. Okulumuzun öğretmenlerinden Okşan ARIK ve Neslihan ÖZDEMİR tarafından düzenlenen programda; İstiklal Marşı ve ardından günün anlam ve önemini belirten yazı okundu. Öğrencilerimiz tarafından şiirler okundu. Atatürk’ün hayatı ve yaşamı boyunca Türk milletine sağladığı katkıları içeren video öğrencilere izletildi.Son olarak da kapanış konuşması yapılarak programa son verildi. ÜNİVERSİTE TANITIMLARI ÖĞRENCİLERİMİZE IŞIK TUTUYOR Okulumuz Rehberlik Servisi ve Üniversiteler işbirliği ile okulumuza gelen, Yeditepe Üniversitesinden İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şakir DİNÇŞAHİN ve İşletme Bölümünden Arş. Gör. Ahmet ÖZCAN tarafından 11.28.2012 tarihinde; Koç Üniversitesinden Kurumsal İletişim Departmanı Aslı YANTRA ile Fen Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Alphan SENNAROĞLU tarafından; 08.11.2012 tarihinde meslek seçimi ve meslek tanıtımı konularında bilgiler verildi. Akdo ra Ŗ Kültü 13 r ve Sana t De rgis i Okul kütüphanemizin zenginleşmesi çerçevesinde okulumuz Kütüphanecilik Kulubü tarafından 30 Ekim 2012 tarihinde okul çapında kitap bağış kampanyası yapıldı. Kütüphanecilik Kulubü Rehber Öğretmenleri bu yıl ilki düzenlenen bu kampanyaya ilginin yeterli düzeyde olmadığını ifade ederek öğrenci ve öğretmenlerden bu konuda destek BİR KİTAP DA SEN KOY! beklediklerini ifade ettiler. GAZİANTEP ANADOLU LİSESİ AKDORA Kültür ve Sanat Dergisi İletişim: Güvenevler Mah. Hoca Ahmet Yesevi Cad. Şehitkamil / GAZİANTEP Tel.: 0342 321 04 12 Fax: 0342 321 56 28 www.gal.k12.tr