Edip Ahmet Yükneki 09.03.2012
Transkript
Edip Ahmet Yükneki 09.03.2012
AYIN DOSYASI T ürk dili ve edebiyarinde durulmuştu. Daha tı tarihinde, bir dösonra 1943’te Ankara’da topnemi aydınlatması lanan 3. Türk Tarih Kongbakımından, çok önemli bir resi nedeniyle de, ayrı Türk yer tutan Edib Ahmed’in çevrelerinde vücuda gelmiş Atebetü’l-hakayık adlı eseri olan yazı dillerinin, belirli hakkında, aradan bu kadar şartlar içinde, eski yazı dizaman geçmiş olmasına rağlinden türemiş olduğuna ve men, yeterli bir sonuca varabunların araştırılmasında da Selçuk Uysal* bilmek için gerekli malzeme, Uygur Devri eserlerinin göz ne yazık ki henüz ortaya koönünde tutulması gerektinulamamıştır. ğine işaret edilmişti (bk. 3. Edib Ahmed doğuştan kördü… Türk dili üzerinde Türk Tarih Kongresi, T. T.K., Gönül gözüyle gördü ve şimdiye kadar yapılmış IX. seri, nr. 3, Ankara, 1948, Atebetü’l-Hakayık adlı eserini kaleme aldı. Döneminin en duru olan araştırmaların sonuçs. 598-611 ). Türk dil bilgisi Türkçesiyle yazdığı eseriyle larına dayanarak, 1934’te sahasında o zamandan beri insanlara ahlaklı, faziletli İstanbul’da toplanan 2. Türk yapılmış olan araştırmalar, yaşamanın sırlarını verdi… Dil Kurultayı’nda, bugünkü bu fikirleri teyit edecek birTürk şivelerinin ana kaynaçok malzeme vermiş olduğını Uygur Devrinin teşkil ettiği fikri ileri sürülmüş ğu gibi, Atebetü’l-hakayık’ta da bu hususta birçok ve bu şivelerdeki hususiyetler tetkik edilirken, bu örnekler bulunabilir. Türk yazı dilinin tarihi gelidevrin eserlerine müracaat etmenin zarureti üze- şimindeki bütün noktaların tamamen aydınlatıla- Gönül Gözüyle “Gerçeklerin Eşiği”nden Geçmek… * Ege Üniversitesi, Türk Dili Edebiyatı eski öğretim görevlisi 15 16 AYIN DOSYASI bilmesi için, daha birçok eserin planlı bir şekilde haları, Kutadgu bilig nüshalarında da olduğu incelenmesi gereklidir. gibi, eserin yazıldığı zamandan oldukça sonraki Atebetü’l-hakayık’ı ilk defa bilim dünyasına ta- bir tarihe aittir. XIII. yüzyılın ilk yarısında kaleme nıtan Necib Asım olmuştur. Kendisi 1906’da metnin alınmış olduğunu söyleyebileceğimiz bu eser, XIV. bir kısmıyla daha sonra 1918’de, metin, tercüme ve yüzyılın sonları veya XV. Yüzyılın başlarında, bilizah olmak üzere, iki kısımda eserin hassa Arslan Hoca Tarhan’ın yakın tamamını neşretmiştir. Bunlardan ilgisiyle, yeniden düzenlenmiştir. Eserin mukaddibaşka, bir de 1925’te kendi yayını Yazılış tarihi belli olan nüshaların mesinde, şairin Edibler olan B nüshası ile eserin A nüshasıen eskisi 1444’te kopyalanan ve diedibi ve fâzıllar başı, nı karşılaştıran bir makale yazmışğerlerine oranla daha sağlıklı olan A fakat kör olduğu, tır. Necib Asım tarafından yapılan (Semerkand) nüshasıdır. Bu nedenle eserini 14 babda metin neşriyle nüshaların karşılaştımetnin belirlenmesinde daha dikyazdığı, rılması, kendisinin iyi niyetli bir çakatli hareket edebilmesine ve nüsha sözlerinin mücevherle bası olmakla beraber, dil bilgisinin farklarının olabildiğince eksiksiz kıyaslanabileceği ve usul ve malzemesine sahip bulungösterilmesine çalışılmıştır. eserinin bir fil yükü mamasından dolayı, herhangi bir Türkçe metinlerin eski dilden altın kıymetinde ilmî değeri yoktur. Bu metin üzerine yeniye veya bir şiveden başka bir olduğu söyleniyor. Fuad Köprülü’nün yazdığı makale, şiveye naklinde, mana inceliklerini Müellifin kendisi ve bu alandaki çalışmaları teşvik makbozmadan, söz ve söz şekillerinin eseri hakkındaki bu sadıyla kaleme alınmış olmalıdır. tam karşılıklarını bulabilmek için, sözlerin Kutadgu bilig Necib Asım’ın Keleti Szemle’de çevrilecek dilin işlenmiş ve bir istikmukaddimesindekilere çıkan incelemesine, 1907’de Radloff rara kavuşmuş olması şarttır. Bugün ne kadar benzediği tarafından bir eleştiri ve tahlil yazılkendi benliğini bulmak için çırpınan mıştır. Bu esere Avrupa âlimlerinden yazı dilimizde, bu esaslı şartın buaşikârdır. T. Kowalski ile bilhassa J. Deny delunduğunu iddia etmek güçtür. Eski ğinmişler ve Türkçe yayının birçok Türkçede mevcut birçok eklerin bueksiklerini doldurmaya çalışmışlardır. J. Deny’nin günkü yazı dillerinde zamanla kaybolmuş olması, makalesi, bu eser hakkında Avrupa’da yapılan en özellikle birbirine yakın ifadeler arasındaki farklaciddi incelemedir. Mevcut nüshalarla, eserin Türk rın belirtilmesine büyük bir engeldir. kültür tarihi içindeki yerini belirleme konusunda Atebetü’l-hakayık metninin belirlenmesinde ve bugün bildiklerimizin birçoğunu bu eser üzerinde yabancı sözlerin yazılışında Kutadgu bilig’de uyguen çok tetkikte bulunmuş olan Fuad Köprülü’ye lanan yöntem korunmuş; eserdeki bazı söz ve kavborçluyuz. ramların açıklaması için zorunlu görülen hâllerde Atebetü’l-hakayık’ın bugün elde bulunan nüs- Kutadgu bilig’e başvurulmuştur. Yazar eserinin sonuncu bölümünde ( bk. mısra 469) kendisinden Mahmud oğlu EdibEdib Ahmed adıyla söz etmektedir. Esere eklenmiş olan parçaların üçünde de, şairin ismi beklenilen yerlerde, yalnız Edib şeklinde geçmektedir (496. mısrada A, C ve D nüshalarındaki Edib Mahmud oğlu yerine, B “de Edib Ahmed oğlu yazılmışsa da, bu bir kopyalama hatası olacaktır; B ve C nüshalarında Arslan Hoca Tarhan’a ait parçanın başlığında ise, Haca (Hoca) Edib) tabiri vardır. Bu tabir burada, kelimenin asıl anlamıyla kullanılmış bir unvandır. Bu durumda unvan, müellifin ismiyle birleşmiş ve bu daha geniş bir çevre ve devre yayılmıştır. Bu unvanın 17 AYIN DOSYASI Ahmed’e Atebetü’lhakayık’tan dolayı verilmemiş olduğu ve kendisinin daha elimize geçmemiş birtakım edebî eserleri bulunduğu ileri sürmek yanlış değildir. Edib Ahmed’in eserini okuyuculara takdim ederken kullanmış olduğu ifade tarzı (bk. msl. 465-468 ve 477-480), kendisinin bilhassa tavsiye ettiği tevazuya uymadığı hissini verir. Bu sözleri, eserde toplanmış olan ahlak prensiplerine ait İslam düşüncelerine atfetmekle şairin lehine çevirmek mümkündür. Fakat gerçek olan, bunun eserdeki ifadeden açık olarak anlaşılmamasıdır (bk. özellikle 475 ve 483). Şair, eserini ithaf etmiş olduğu Türk beyiyle olan ilişkisini havadarlık (bk. 80) sözüyle anlatmaktadır. İlk bakışta oldukça maddi görünen bu ifadeyi iyice anlamak için, Muhammed Dâd Sipehsâlâr Muhammed Bey ile hâkimi bulunduğu devre ve muhite vakıf olmak gerekir. Mellifin eserinde kullandığı havadarlık sözünün “sevgi, muhabbet” yanında, bilhassa “dost, yâr, taraftar” gibi anlamları, daha çok, akıl ve menfaatin ifadesine benzemektedir. Bugünkü anlayışa pek uygun olmayan bazı hususları, devrinin âdet ve ananelerine bırakmak koşuluyla, müellifin; çevresinde, dinî açıdan toplum için faydalı gördüğü ahlak kurallarını yerleştirmek için çalışan bilge ve dindar bir insan olduğu fikrini edinebiliriz. Edib Ahmed, genellikle kuru, Meşhur şair Sekkâkî’nin, Arslan Hoca Tarhan’ın namına yazdığı kasidelerden kendisinin şairleri himaye ettiği anlaşılıyor. Atebetü’l-hakayık’a eklenen manzume, Türk dili ve edebiyatı tarihi ile eski Edib ve fikir adamlarına gösterdiği ilgi ve anlayışın güzel bir örneğini oluşturduğu gibi, kendisinin de bu sanata yabancı olmadığını gösteriyor. en mütevazı duygu parıltılarından uzak, kendi işini bilen ve vazifeşinas bir ahlak hocası gibi, malum bir programı sonuna kadar uygulayan, kaba ve cansız bir ifade tarzı kullanmış, ne fazla şahsi mukayeselere yer ayırmış, ne de okuyucularda bunların canlanmasına imkân bırakmıştır. Burada Kutadgu bilig düşünülürse, Edib Ahmed’in Yusuf Has Hacip’ten tamamen başka bir tarzda ve ruhta kalem kullanan bir şahısla karşı karşıya bulunduğumuz anlaşılabilir. Amaçları, hiç değilse müşterek kısımlarda, birbirine yakın olmakla beraber, Yusuf ile Edib Ahmed’i, şair ve mütefekkir olarak, mukayese imkânı yoktur. Edib Ahmed’in şahsiyeti, hâl tercümesi ve hatta yaşadığı devir ile muhiti hakkında, esere eklenen parçalarda müellif için söylenen sözler bize aradığımız bilgiyi verebilecek nitelikte olmadıkları gibi, burada söylenmiş olanlar da henüz tamamıyla çözülememiştir. Arslan Hoca Tarhan’a ait on beyitlik parçada, memleketinin sefalı ve gönülleri okşayan güzel Yüknek olduğu, babasının Mahmud Yüknekî adıyla bilindiği ve eserini “Kâşgar dilinde”, yani eski yazı dilinde, kaleme aldığı kaydedilmektedir. Doğum yeri Yüknek nerede? Edib Ahmed’in temsili resmi. Reşit Rahmeti Arat, çalışmasında Yüknek konusunda şöyle bir bilgilendirme yapıyor: Yakut, Mucemü’l-büldan (bk. F. Wüsten- 18 AYIN DOSYASI feld, Jacut’s Geog- o devir Herat muhitinin şair ve eseri hakkındaki raphisches Wörterbu- bilgi daha azdır; Ali Şir Nevayî, Nesaimü’l-mahabch, Leipzig, 1866,1, be, adlı Nefehat tercüme ve zeylinde (bk. F. Köprü320 v.b.)’da Ağnak, lü, Türkiyat, I, 255-257 ), şair hakkında, onu Bağdat Maveraünnehir ’de civarında yaşamış ve İmam Azam’ın talebeliğini Türkistan nahiye- yapmış gibi gösteren, daha çok efsaneleşmiş olan lerinden bir belde- bir rivayeti ilettikten sonra, kendisinin Türkçe dir; Benaket kasa- vaaz ve nasihat kabilinden manzumeler söylediğibalarından sayılır; ni, hikmet ve nüktelerinin Türk ülkelerinin çoğunbazen ona Yağnak da yazılmış olduğunu kaydederek, ona ait olduğu denilir. Cüveyni, zannedilen bazı parçaları nakletmektedir. El- ilmü Tarih-î Cihangüşa’da inde ‘ilahi ta ala tabirinden, Ali Şir Nevayî’nin şairin (GMS, XVI, II, eserlerine yakından vâkıf olmadığı anlaşılıyor. 83), Harizmşah’ın Eserin B ve C nüshalarının başlığında MuhamGürhan’a karşı med Dâd Sipehsâlâr Beg’in adı, “Türk ve acem hüikinci defa muha- kümdarı, milletlerin efendisi yüce emîr Muhamrebeye gidişinden med Dâd İspehsâlâr Bey” şeklinde geçmektedir. söz ederken, “Sul- Eserin yazılış tarihini, yazıldığı yeri ve muhitini tan Semerkand’a yakından belirleyebilmek için, bu Türk beyinin gelip etraftan as- şahsiyetini tayin etmek zorunludur. Fakat Türk kerler toplanınca, tarihinin bu devri, bilhassa bu bölgede, her bakımS e m e r k a n d ’ d a n dan hâlâ aydınlanmamıştır. Yayıncı, kim olduğu yola çıktı; valisi ve nerede hüküm sürdüğü bilinmeyen bu kişinin Müslüman olma- Karahanlılardan olup Kâşgar bölgesinde Yüknek sına rağmen, Müslüman ahlaklı olmayan Ağnak şehrinde bulunduğu ve eserin VI. yüzyılın sonlarışehrine ordu gönderdi” kaydını düşmüştür. (Fuad na doğru yazılmış olduğu fikrini ileri sürmüştür. Köprülü’nün Türk Dili ve EdebiyaDâd İspehsâlâr Muhammed tı Hakkında Araştırmalar, İstanbul, Bey’in Kâşgar civarında aranması, Ayasofya 1934, s. 54 not) Buradaki Ağnak esere sonradan eklenmiş olan parKütüphanesi’nde ile Edib Ahmed’in memleketi olan bulunan Semerkand çada eserin Kâşgar dilinde yazılmış Yüknek veya Yügnek şekillerini nüshası;nüshalar olduğu kaydından ileri gelmiş olaarasında, her bakımdan doğrudan doğruya aynı köke döncaktır. Daha açık başka bir bilgi edien iyisidir. Bu nüsha, dürmek, Türkçe bakımından, pek ninceye kadar, bu tabirin bu hususta eserin asıl doğru adıyla doğru olmaz. Bu konuda bir karara büyük bir önemi yoktur. Çünkü bu ithaf edildiği beyin varmak için, Türkçedeki ince şeklin tabir Kâşgar’da değil, Kâşgar’ın haismini muhafaza Arapça veya Farsçada görülen şekiletmesi ve ricinde, bilhassa Batı Türkistan’da lere girip giremeyeceğinin uzmanlar devrin tanınmış kullanılan ve son devirlere ait bulutarafından araştırılması gereklidir. hattatlarından nan bir terimdir. Hükümdarın bölbirinin elinden çıkmış Bu kayıtlardan anlaşılacağı gesini ararken, daha çok, onun unolmasıyla da dikkate gibi, eserin bu eklerle birlikte yenivanı olan dad ispehsalar beg ve meliki değer. Gerek yazı ve den düzenlendiği tarihlerde, Edib ‘l-Türki ve ‘l-acem tabirleri üzerinde gerek süsleme sanatı Ahmed’in hâl tercümesi o çevrede alanlarında Türk durmak yararlı olacaktır. Bu kişiyi artık meçhul olup adı, yeri ve hatta kültür tarihinde özel Batı Türkistan’da aramak daha doğeserinin ismi bile tereddütlü ve şüpbir yer tutan yazmanın, rudur. heli bulunuyordu. Bilhassa Arslan uzmanlarca, dikkatle Değerli bir ahlak kitabı Hoca Tarhan’ın sözleri bu yönü açıkincelenmesi gerekir. Atebetü’l-hakayık, ayrı babların ça göstermektedir. Ali Şir Nevayî ile AYIN DOSYASI başlıklarından da anlaşıldığı gibi, Türk-İslam kül- nüshalarda eserin adı, yalnız bu sonuncu manzum tür çerçevesi içinde, kişilerin eğitimi için düzenlen- parçada geçmektedir. miş esasları, Türkçe ve manzum olarak tekrarlayan B ve C nüshalarındaki şeklin, hibel veya heybir ahlak kitabıdır. Eserdeki fikirler çok defa ayet, bel sözlerinin yanlış imlalarından ileri gelmiş olhadis veya başka Arapça beyitlerle belgelenmekte- duğu kabul edilirse, birincisiyle “hibe, hediye” ve dir; biraz zahmetle, işaret edilmemiş ikincisiyle “heybet, yücelik, korku, olanlar için de aynı sahada benzer hürmet ve saygı hissi” manaları Yazar burada, fikir örnekleri bulmak mümkündür. Yakastedilmiş olabilir. D nüshasındabakımından, kendi zar burada, fikir bakımından, kendi ki ğaybet şeklinin, aybet yerine, “elgörüşünden ziyade, görüşünden ziyade, bilinen esasları bise ve diğer şeylere mahsus deri bilinen esasları güzel güzel bir Türkçeyle ifade etmekle kap, çanta” anlamında kullanılmış bir Türkçeyle ifade yetinmiştir. Eserin yazıldığı tahmin olduğu düşünülebilir. Eserin aslınetmekle yetinmiştir. edilen devirlerde bu esasları, her da doğru şekillerinin bulunduğu Eserin yazıldığı okuyanın kolaylıkla anlayabileceği kabul edildiği takdirde bile, bu iki tahmin edilen ve hafızasında tutacağı bir tarzda, tabirin eserin mahiyetine uygun bir devirlerde bu açık bir dille ve manzum olarak ad olarak kullanılmış olduğunu teesasları, her neşretmenin bu yolun yolcuları için reddütsüz iddia ettirebilecek bir duokuyanın kolaylıkla bir gaye olduğu düşünülürse, Edib rum yoktur. A nüshasında bulunan anlayabileceği ve Ahmed’in bu işi mükemmel bir atebetan (cem. ateban ve catebatan) hafızasında tutacağı şekilde başarmış olduğunu kabul tâbiri ise, bâb ve kapı ile ilgili “eşik” bir tarzda, açık bir etmek gerekir. Atebetü’l-hakayık’ın dille ve manzum olarak manası ile bu esere daha uygun bir neşretmenin bu yolun ne kadar büyük bir ihtiyacı karşıisimdir. yolcuları için bir gaye lamış olduğu, eserin yazıldığı taAtebetü’l-hakayık’ın yeniden olduğu düşünülürse, rihten epey bir müddet sonra dahi düzenlendiği devirde, yazarın ismi Edib Ahmed’in bu işi bunun yeniden tanzimi ve neşriyle gibi, eserinin ismi hakkında da temükemmel bir şekilde uğraşılmış olmasından bellidir. Birreddüt ve şüphenin mevcut oldubaşarmış olduğunu çok Edib ve müellif, kendisinden ğu, Arslan Hoca Tarhan’ın kitabın kabul etmek gerekir. ve eserinden övgüyle bahsetmiştir. adını ayrıca kaydetmek lüzumunu Türk ülkesinin çeşitli kısımlarında görmesinden anlaşılmaktadır. Aynı eserin farklı nüshaları çoğaltılmıştır. nüshadan çoğaltılmış olan diğer Eserin Türk edebiyatı tarihindeki yeri ve Türklerin nüshalarda bu ismin yukarıdaki şekilleri, herhâlde bu alanda meydana getirdiği diğer eserlerle olan Uygur imlasının etkisiyle meydana gelmiş olacakilgisi ayrıca araştırılmaya değer bir konudur. tır. Eldeki nüshaların en eskisi Semerkand nüshası daha ve diğerlerine oranla daha özenli önce de biliniyordu. Necib Asım, bir şekilde Uygur harfleriyle yaUygur yazısıyla Hibetü’l-hakayık’ın zılmış olan Semerkand (A) nüsdiğer bir nüshası (Türkiyat, I, 1925, hasında eserin adı iki defa geçs. 227-233) adıyla, bir makale neşmektedir. Bir defa eserin başında retmiş ve eserin adını ihtiva eden hattat eliyle yazılmış, büyük ve ilk sayfasının fotoğrafını eklemişgüzel Uygur harfleriyle Atebetü’lti. Fakat makale hangi nedenle hakayık kitabı ve ikinci defa Arsolduğu anlaşılmayan bir talihsizlan Hoca Tarhan’a ait manzum liğe uğramış ve istifade edilemeparçada (bk. 497-398) Adbedül yecek derecede hatalı çıkmıştır. hakayık (-d- lerin yazılışı farklı) Bu makalede eserin Uygur harfşeklinde yazılmıştır. Sonuncusu leriyle yazılı olan adı Hatlb zül vezin icabı kısaltılmıştır. Diğer hakayık kitabı şeklinde okunmuş II. Bayezid 19 20 AYIN DOSYASI ve bu kitabın aslına ait bir okuyuş tarzı gibi göste- mayı kopyalayanların işi olduğunu kabule zorlarilmiştir. Makale sahibi kelimenin başındaki harfin maktadır. Eserini herkesin kolayca anlayabileceği, altına ilave edilen Arapça c işaretine dikkat etmiş o devir için sade diyebileceğimiz bir dille yazmış olmakla beraber, yazılmış olan şairin, bâb başlıklarını olan şekilden ziyade, yaArapça yazmış olduğu tazılmış olması gereken bir savvur edilemez. Aynı düşekil üzerinde durmuştur. şünce şairin sözlerini sağBundan dolayı olacak ki, lamlaştırmak için eklenen o günden beri eserin mevayet, hadis ve diğer Arapça cut en önemli nüshası olan tabirler için de ileri sürüleSemerkand nüshasına bir bilir. daha müracaat edilmemiştir. Necib Asım’ın neşrettiEdibler edibi ve ği nüsha üzerinde ciddi bir fâzıllar başı araştırma yapmış olan Jean Kutadgu bilig iki defa Deny (Apropos d’un traité meydana çıkarılmış ve her de morale turc en écriture ikisinde de, biri manzum ouigoure, Revue du Monde ve diğeri mensur olmak musulman, LX, 1925, s. 233) üzere, iki mukaddimeyle bu ikinci nüsha hakkında okuyuculara sunulmuştur. yazılan makaleyi görmüş Atebetü’l-hakayık’a eklenen ve fotoğrafta eserin adının parçalar da eserin okuyucAtebetü’l-hakayık şeklinde culara tanıtım yazılarıdır. yazılmış olduğunu tespit XV. yüzyıl başlarında biletmiştir. hassa Arslan Hoca Tarhan Atebetü’l-hakayık, Kukalemiyle yazılan manzum tadgu Bilig gibi, mütekarib Atebetü’l-hakayık’ın Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshasından parçada, Edib Ahmed’in vezninde yazılmıştır. Notlarda da işaret edildiği doğduğu yerin adı, babasının ismi, şairin bu aileye gibi, duraklardaki bazı kusurlar ile kafiyelerdeki mensup bulunduğu, eserin adı ve Kâşgar diliyle tekrarların bir kısmının yazmayı kopyalayanlayazıldığı; ancak bu dili bilenlerin ra ait olduğu kabul edilirse, Edib bunu anlayabilecekleri, birçok kimAhmed’in nazım tekniğinde başarılı selerin, eseri anlayamadıkları ve Adı “Gerçeklerin olduğu söylenebilir. yanlış anlam verdiklerinden dolayı, Eşiği” anlamına gelen kendilerini halk arasında utanılacak Bablar ve başlıklar Atebetü’l-hakayık’ın duruma düşürdüklerinden söz ediBugün elimizde bulunan nüsliyor. Diğer iki parçada şairin Edibne kadar büyük bir halarda görülen başlıkların bugünler edibi ve fâzıllar başı, fakat kör ihtiyacı karşılamış kü hâlleriyle, müellif tarafından olduğu, eserini 14 babda yazdığı, yazılmış olması olanaksızdır. A nüsolduğu, eserin yazıldığı sözlerinin mücevher ile kıyaslanahasında 20. mısradan sonra gelen ve tarihten epey bir bileceği ve eserinin bir fil yükü altın Türkçe yazılan II. bâbın başlığı ile kıymetinde olduğu söyleniyor. Mümüddet sonra dahi 164. mısradan sonra, Uygur harfleri ellifin kendisi ve eseri hakkındaki ile Türkçe yazılan ve yanlış oldubunun yeniden tanzimi bu sözlerin Kutadgu bilig mukadğundan dolayı, iptal edilmiş buluve neşriyle uğraşılmış dimesindekilere ne kadar benzenan III. babın başlığı hâriç, bütün diği aşikârdır. Okur, bunun yalnız olmasından bellidir. başlıkların Arapça yazılmış olması, bizi bunların yazardan ziyade, yaz- bir tesadüf eseri olduğundan şüphe AYIN DOSYASI ederse, bunlara, bir dereceye kadar, hak vermek gerekir. XII. yüzyılda yazıldığı sanılıyor Eserin yazıldığı tarih ve yer karanlık kalmakla Arslan Hoca Tarhan’a ait parberaber, elimizde bulunan nüshaçanın sonundaki iki beyit (509-512) ların düzenlendiği devir ile bu işe Tarihte, bir yazma iştirak etmiş olan şahıslar hakkındiğer nüshalarda kesintisiz devam eseri her kopyalayanın, da daha fazla bilgiye sahip buluettiği hâlde, C nüshasında ayrı bir belki de farkında bile nuyoruz. Bu hususta en çok emek ilave şeklinde yazılmışsa de, bu olmadan, esere az çok harcayan kişi, Fuad Köprülü’dür bir yanlışlık eseri olacaktır; yoksa yenilikler katmak ve bugün eldeki bilginin büyük bir ilavede söylenmek istenilen fikir, eğilimi bilinmektedir. kısmını kendisine borçluyuz. tamamlanmadan kalıyor. Yalnız bu Esere sonradan eklenen parçaBurada, mananın kısımda yeniden yazılmasına neden lardan ilk dörtlüğün yazarı, bilinbozulmaması ve olarak, eserin okuyucular tarafından memektedir. Bundan sonra gelen eserin doğru iyice anlaşılamaması gösteriliyor ve dörtlüğün yazarından, A (Semeranlaşılması endişesiyle edibin sözünü anlayarak okuyan kand) nüshasında hiç söz edilmezhareket eden bir iyi ve ona göre hareket eden kimsenin ken B ile C nüshalarında, dörtlüniyet sahibinden daha kendisine halk arasında şerefli bir ğün yazarı olarak kayıtlı olan Emir fazlası da beklenebilir. mevki temin edebileceğinden bahSeyfeddin’in adı başlığa sonradan, sediliyor. Arslan Hoca Tarhan’ın bu eklenmiş olacaktır. Şekil ve ifade basözlerle ne demek istediği açıkça kımından birbirine çok benzeyen bu iki dörtlüğün anlaşılmıyor. Bununla, eserin dağınık hâlde buEmîr Seyfeddin’e ait olup olmadığı, bu şair-emirin lunduğu veya Kâşgar diline vâkıf olmayan kimseeserleri toplanıp neşredilinceye kadar, tereddütlü lerce anlaşılmadığı, şairin fikirlerinin tahrif edilkalacaktır. Emir Seyfeddin veya Seyfeddin Barlas, diği ve bundan dolayı, Timur ‘un emirlerineserin bu dili bilenler den olup, aynı zamantarafından yeniden da, Seyfî mahlasıyla, gözden geçirilerek, Türkçe ve Farsça şiirdoğru bir nüshasının ler yazan bir şairdir. tanzimi ifade edilmiş Timur’un ölüolabilir. İstenerek veya münde devletin ileri istenmeden, eser üzegelen emirlerinden rinde bazı tasarruflar olan Arslan Hoca Taryapılmış olduğu muhan, Uluğ Bey’in 1425 hakkaktır. Tarihte, bir yılında Moğollara karyazma eseri her kopşı açtığı sefere faal bir yalayanın, belki de şekilde katılmıştır (bk. farkında bile olmadan, Barthold, Uluğ Bey ve esere az çok yenilikler zamanı Türk trc. A. Nikatmak eğilimi bilinmet, İstanbul, 1930, s. mektedir. Burada, ma82, 85-87). Kendisinin Atebetü’l-hakayık’ın Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshasından nanın bozulmaması ve bu devirlerde devletin eserin doğru anlaşılması endişesiyle hareket eden kuzey sınırının hâkimi olduğu anlaşılıyor. Bundan bir iyi niyet sahibinden daha fazlası da beklenebi- sonraki hayatı hakkında, şimdilik, söyleyecek başlir. Arslan Hoca Tarhan tarafından veya onu yakın ka bir şey yok. Devletin en önemli bir mevkisinde idare amiri ilgisiyle yapılmış olan bu işte, ne dereceye kadar ileri gidilmiş olduğunu belirlemek için, eserin, baş- ve kumandan olan bu kişi, bulunduğu memleketi imar etmekle kalmamış, devrin fikir hayatı ve ka nüshalarını beklemek gerekecektir. 21 22 AYIN DOSYASI edebiyatıyla da yakından ilgilen- yarısında, altın suyu serpilmiştir. miştir. Meşhur şair Sekkâkî’nin, Bundan başka bazı başlıklar ve Arslan Hoca Tarhan’ın namına Arapça harfiyle, yazılan kısımlar- yazdığı kasidelerden kendisinin da harflerin gözleri, dikkatli bir şairleri himaye ettiği anlaşılı- şekilde, altın suyuyla doldurul- yor. Atebetü’l-hakayık’a eklenen muştur. Ölçülü ve zevkle yapılan manzume, Türk dili ve edebiyatı bu süslemeler, esere ayrı bir gü- tarihiyle eski Edib ve fikir adam- zellik vermektedir. larına gösterdiği ilgi ve anlayışın B nüshası; İstanbul’da Aya- güzel bir örneğini oluşturduğu sofya Kütüp., nr. 4757’de mahfuz gibi, kendisinin de bu sanata ya- olup mecmua, kitabesinden (s. bancı olmadığını gösteriyor. 154, str. 4-11) anlaşıldığına göre, Anlaşıldığına göre, Arslan Hoca Tarhan ile Emir Seyfeddin saray katiplerinden M. Fuad Köprülü aynı devirde, aynı çevre ve aynı meslekte bulunan şahsiyetler olup Türk edebiyatına ve özellikle Edib Ahmed’in eserine gösterdikleri ilgiden dolayı, Türk kültür tarihinin hâlâ karanlık kalan bu devrinde de yan yana bulunmaktadırlar. Atebetü’l-hakayık’ın bugünkü nüshaları A. Semerkand nüshası; (Ayasofya Kütüp., nr. 4012), nüshalar arasında, her bakımdan en iyisidir. Bu nüsha, eserin asıl Şeyhzâde Abdürrezzak Bahşı tarafından, 17 Zilkade 884 (30 Kânun II. 1480) Anlaşıldığına göre, Arslan Hoca Tarhan ile Emir Seyfeddin aynı devirde, aynı çevre ve aynı meslekte bulunan şahsiyetler olup Türk edebiyatına ve özellikle Edib Ahmed’in eserine gösterdikleri ilgiden dolayı, Türk kültür tarihinin hâlâ karanlık kalan bu devrinde de yan yana bulunmaktadırlar. tarihinde, İstanbul’da düzenlenmiştir. C nüshası; İstanbul, Topkapı Sarayı Kütüp-hanesi’nin Hazine (kayıt nr. 35552, sıra nr. 244 ve hususi nr. 14) kısmında mahfuz ve sonradan başka bir elle yazılmış olan: hibetü’l-hakayık bi’l-moğuliyyeti fi’n-nasihati ve ‘t-tasavvuf ve risaletü hurufi ‘s-süryan cala nevc min hututıhim ve hüve ‘l-lezi yüktebü ‘l-incilü bihi başlığıyla kayıtlı bir mecmua içinde bulunmaktadır. doğru adıyla ithaf edildiği be- D nüshası; Uzunköprü’de yin ismini muhafaza etmesi ve Seyid Ali’nin kitapları arasında devrin tanınmış hattatlarından bulunan ve sonradan anlaşıldı- birinin elinden çıkmış olmasıyla ğına göre, Atebetü’l-hakayık’ın bir da dikkate değer. Gerek yazı ve kısmı ile manzum bir Oğuz des- gerek süsleme sanatı alanlarında tanından bir parça içeren bir mec- Türk kültür tarihinde özel bir yer mua, torunu Vâhid tarafından, o tutan bu yazmanın, uzmanlar- dönem kütüphaneler genel mü- ca, dikkatle incelenmesi gerekir. dürü olan Hasan Fehmi Turgal’a, Eserin cildi meşin kaplama olup Ankara’ya gönderilmiştir. Başı, kenar çizgileri, ortaları ve kabın sonu ve ortalarından bazı varak- katlanmış kısmı sade bir şekil- ları eksik olan bu mecmuanın de süslenmiş ve yaldızlanmıştır. tarihi, yeri ve kopyalayanı belli Bazı sayfalara, bilhassa kitabın ilk değildir. Reşid Rahmeti Arat AYIN DOSYASI E nüshası; önce Ankaralı Hacı Cafer oğlu İbrahim’e ait olup şimdi Maarif Kütüphanesi’nde bulunan bir mecmuada, diğer Türkçe beyit ve dörtlükler arasında, Atebetü’lhakayık’a ait bir dörtlük de bulunNecib Asım maktadır. F nüshası; Berlin’de Prusya İlim Akademisi’nde Türkçe Uygur metinleri arasında T. I. TM 287 işaretini taşıyan bir varak mevcuttur. Buradaki işaret kesin değildir. Bu küçük parçaları ihtiva eden paketlere gereken değer verilmediğinden, bunların içeriği bazen birbirine karıştırılmıştır. G nüshası; Ali Şir Nevayî ile o devrin Herat bölgesinin, Edib Ahmed hakkında daha az bilgiye sahip olduklarını görüyoruz. Ali Şîr Nevayî’nin Atebetü’l-hakayık’ı görmemiş olduğu anlaşılıyor. O çevrede şairin başka biriyle karıştırılmış olması mümkündür. Şairi, Bağdat civarına nakleden ve İmam Azam’ın talebesi yapan bir çevrede onun manzumeleri hakkında da fazla ciddi bilgi beklemek zaten pek doğru olmazdı. Geçerli olan veya değerinin artması arzu edilen her fikir, tabir veya manzumeyi meşhur bir isme izafe etmek âdeti, her devir için mübah sayılan bir yöntemdir. Bu gibi şahsiyetlerin sözleri, halk ağzında muhtelif şekiller aldığı gibi, onların mesleğine uygun görülen yeni sözlerin altına da kolayca imzaları yazılıveriyordu. Bu hareket tarzına, eserler dışında, gündelik hayattaki tavır ve hareketinde en çok maruz kalan şahıslardan biri de Ali Şîr Nevayî’nin bizzat kendisi olmuştur. Ali Şir Nevayî tarafından Edib Ahmed’e izafetle kaydedilen parçalar hakkında ister istemez böyle bir fikir akla gelmektedir ve bu tereddüt, şairin diğer eserleri ortaya çıkıncaya kadar devam edecektir. Ayın Dosyası; Reşid Rahmeti Arat’ın Türk Dil Kurumu Yayınları’ndan çıkan, “Edib Ahmed B. Mahmud Yükneki / Atebetü’l-Hakayık” adlı eserinden derlenmiştir. Dil 79. eşitgil biliglig negü tip ayur 80. edebler başı til küdezmek tiyür 81. tiling bekte tutgıl tişing smmasun 82. kah çıksa bektin tişingni sıyur İşit, bilgili neler deyip söyler, Edebin başı dili gözetmek der. Dilini sıkı tut, dişin kırılmasın. Eğer çıksa dilin, dişini kırar. 83. sanıp sözlegen er sözi, söz sağı 84. öküş yangşagan til, unulmaz yağı 85. sözüng boşlag ıdma yıga tut tiling 86. yeter başka bir kün bu til boşlagı Sözün iyisi düşünüp söylenen; Çok konuşan dil, güç yetmez düşman. Boşa söz harcama, pek tut dilini, Belâ açar başına bu dil bir gün. 87. hiredlıgmu bolur tili boş kişi 88. telim başru yidi bu söz til boşı 89. öçüktürme erni tilin bil bu til 90. başıktursa bütmez büter ok başı Akıllı mı olur dili boş kişi? Pek çok başı yedi bu söz dil boşu. Kızdırma insanı dille; çünkü dil Yarası onmaz, onsa da ok yarası. 103. tili yalgan erdin yırak tur teze 104. keçür sen me umrüng könilik öze 105. ağız til bezeki koni söz turur 106. koni sözle sözni tilingni beze Dili yalan yerden ırak dur, kaçın; Geçir sen de ömrünü doğruluk üzre. Ağız dil bezeği doğru söz olur, Doğru sözle, söz ve dilini süsle 111. koni söz asel teg bu yalgan basal 112. basal yip acıtma ağız yi asel 113. bu yalgan söz ig teg koni söz şifa 114. bu bir söz ozakı urulmış mesel Yalan soğan gibi, baldır doğru söz. Bal ye, soğan yeyip acıtma ağız. Yalan söz hastalık, doğru söz şifâ, Bul söz, eskilerden vurulmuş bir iz. 115. koni bol könilik kıl atan koni 116. koni tiyü bilsün kişiler sini 117. könilik tonm ked kodup eğrilik 118. kedim ton lalusı könilik tonı Doğru ol, doğruluk kıl, doğru ad al; Doğru diye bilsin insanlar seni. Doğruluk donun giy, eğriliği koy, Giyimin iyisi doğruluk donu. 23 24 AYIN DOSYASI Edebiyatçı-öğretmen Hayri Ataş, Selçuk Uysal (ortada) ve yazarımız Ahmet Koçak, dernek binamızın bahçesinde. D aha başka eserlerin duğu ve bugünkü adı bilinde müellifi olduğu miyordu. Arat’ın yayınının sanılmakla birlik“Giriş” bölümünde, Arslan te, bugün elimize yalnızca Hoca Tarhan’a ait parçada, Atebetü’l-Hakayık adlı eseri Edib Ahmed’in memleketiulaşan Edib Ahmed, hayatı nin “safalı ve gönülleri okşahakkında fazla bilgimizin yan güzel Yüknek” olduğu bulunmadığı bir müelliftir. belirtilmekte; “Şimdilik ne Hayatı hakkındaki bilgimiYüknek ve ne de Mahmud zin azlığı yanında, bu şahsın Yüknekî kayıtlarından, mümezarı ve memleketi olan ellif hakkında istifade edecek Türkistan’ın (Yese) 15-17 km Yüknek’in nerede olduğu da durumda bulunmuyoruz” kuzey-batıdaki bu yığma tepenin kesin olarak bilinmemekteyifadesi yer almaktadır. di. Arat, Yüknek’in nereyolu üzerinde batı cephesindeki Atebetü’l-Hakayık’ı si olduğunu araştırırken, levhada şu yazı okunuyor: “Jüynek ilim çevrelerine ilk defa NeYakut’un Mu’cemü’l-büldan Töbe, bul jerde XII. gasır akın, cib Âsım tanıttığı gibi, eseri adlı eserindeki Agnak’ın, faksimile, metin, tercüme ve filozof Ahmet Jüyneki ömür sürgen”. Yüknek olduğu kanaatiizah olarak ilk bastıran da ne katılmadığını belirtir. Mezar olduğu söylenilen tepeciğin odur . Daha sonra Radloff , Ona göre, Agnak’ı Yüknek T. Kowalski ve Jean Deny , veya Yügnek köküne bağbatısındaki avulun (köy) adı da Atebetü’l-Hakayık hakkınlamak, Türkçe bakımından Jüynek, yâni Yüknek. daki araştırmalara katkıda pek doğru değildir. Yine bulunmuşlardır. Nihayet Arat, Yakut’un eserindeki eserin karşılaştırmalı ilmî yayını 1951’de Reşit Agnak’ın, coğrafi bölge olarak Maveraünnehir’de, Rahmeti Arat tarafından yapılacaktır . Türkistan nahiyelerinden bir belde olduğuna, BeBiz, Atebetü’l-Hakayık’ın bu yayınından fay- naket kasabalarından sayıldığına ve bazen ona dalanarak, eserin müellifi Edib Ahmed’in mezarıy- Yagnak denildiğine dair açıklamasıyla Yüknek’in la ilgili birkaç şey söylemek istiyoruz. neresi olduğunu araştırmağa devam eder. Edib Ahmed ’in Yüknekli olduğu Yüknekî Arat, devamla Cüveynî’nin Tarih-i Cihanlakabından biliniyor; fakat Yüknek’in nerede ol- güşâ’sında da Hârizmşâh’ın Gurhan’a karşı ikinci Edib Ahmed’in Mezarı ve Yüknek Hakkında AYIN DOSYASI defa muharebeye gidişinden bahsedilirken “Sul- zıyı okuyup fotoğraflamak imkânını bulduk. tan, Semerkand’a gelip etraftan asker toplanınca, Türkistan’ın (Yese) 15-17 km kuzey-batıdaki Semerkand’dan yola çıktı; valisi Müslüman olma- bu yığma tepenin yolu üzerinde batı cephesindesına rağmen, Müslüman ahlaklı olmayan Agnak ki levhada şu yazı okunuyor: “Jüynek Töbe, bul şehrine ordu gönderdi” kaydı mevcuttur.” açıkla- jerde XII. gasır akın, filozof Ahmet Jüyneki ömür masını getiriyor (burada da Yakut’ta verilen bilgi sürgen”. tekrarlanmaktadır). Daha sonar Fuad Köprülü’nün Mezar olduğu söylenilen tepeciğin batısındaki Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar adlı avulun (köy) adı da Jüynek, yâni Yüknek. Mehmet eserinde yaptığı açıklamaya rağmen, buradaki Bey’in ve oraya yakın bir köyde oturan NadirAgnak’ın Edib Ahmed’in memleketi olan Yüknek can Bey’in ifadelerine göre Jüynek köyü eski bir veya Yügnek olamayacağının altını çiziyor. Son köy olup bu ismi sonradan almamış. Arslan Hoca olarak da Edib Ahmed’in Nesa’imü’l-mahabbe Tarhan’ın idari merkezi Sabran için verilen tarif de adlı Nefehat tercüme ve zeylinde, Bağdat civarın- Jüynek’e uyuyor. Nadircan Bey, köy imamının söyda yaşamış ve İmam Azam’ın talebeliğini yapmış lediklerine dayanarak Edib Ahmed ’in gerçek megibi gösteren, daha çok efsâneleşmiş bir rivâyeti zarının bu yığma tepe olmadığını, mezarın gene nakleden, şâirin eserlerine yakından vâkıf olmaburaya yakın ayrı bir yerde olduğunu, çocukken yan Ali Şîr Nevâî’nin mâlûmâtının da azlığına işaimamın kendilerini oraya götürdüğünü söylemekret ediliyor. tedir. Mezar nerede olursa olsun, bizi öncelikle Eserin yazıldığı tarih ve muhiti araştırırken, yazmayı kopyalayanlardan Arslan Hoca Tarhan’ın ilgilendiren yerleşim birimi olarak Yüknek’tir ve Yüknek, Sabran için verilen yer tarifine uygundur. şahsiyetini belirleyecek belgeler Reşit Rahmeti Arat, Arslan doğrultusunda, söz konusu şahsın Hoca Tarhan’ın şahsiyetini araştıaz da olsa bazı bilgilerine ulaşılır. Eserin yazıldığı tarih rırken onun 1425 yılında MoğolTimur’un ölümünde, devletin ileri lara karşı açılan savaşa katıldığını ve muhiti araştırırken, gelen emirlerinden olduğu, Uluğ ve hiç değilse o devre için idare Bey’in 1425 yılında Moğollara karyazmayı merkezinin Sabran olduğunu ifaşı açtığı sefere katıldığı, idare amiri kopyalayanlardan de ediyor. Sabran’ın coğrafik mevve kumandan olan bu zât hakkınkisi için de şu açıklama veriliyor: da, Sekkâkî’nin kasideler yazdığıArslan Hoca Tarhan’ın “Sir Derya (Seyhun) Havna işaret eder. Şatıbi’nin Kur’an şahsiyetini belirleyecek zası’nda, Türkistan (Yese) şehrinin kıraatine dair risalesinde, Arslan şimal-i garbisinde (kuzeybatısı) belgeler doğrultusunda, Hoca Tarhan’ın idare merkezinin bulunan bu eski Oğuz şehri (bk. Sabran olduğunun anlaşıldığı söz konusu şahsın ifade edilir. Barthold’a izafeten, Kâşkarî, Türk. Trc. I, 436: Sabran az da olsa bazı Sabran’ın Sırderya Havzası’nda, ve Sabran) Samaniler devrinde bir Türkistan (Yese) şehrinin kuzeyhudut şehri idi (bk. Barthold, Orta bilgilerine ulaşılır. batısında olduğu da açıklanıyor . Asya Türk Tarihi Hakkında Dersİşte Yüknek ve Edib Ahmed’in ler, s. 127) mezarı konusu, bizim için burada söz konusu oldu. Buradaki Sir Derya (Seyhun Nehri), TürkisArat’ın, sözlerinden hareketle, Yüknek’in coğrafya tan (Yese) ve Sabran mevkilerinin Jüynek yani olarak yerinin meçhul olduğuna temas etmiştik. Yüknek’e yakınlığı dikkat çekiyor. Bizim sözünü Edib Ahmet’in edebî mûhitini araştırırken Arslan ettiğimiz Jüynek de Yese’nin kuzey-batısındadır Hoca Tarhan’ın idare merkezinin Sabran olduğu- ve Sabran’ın coğrafi sınırlarına uymaktadır. Denu söylemesi bu bakımdan önem taşıyor. nildiğine gore, adı da değişmemiş olup Jüynek’tir. Kazakistan’ın Türkistan (Yese) şehrinde AhJüynek’in tanınmamasının med Yesevi Üniversitesi’nde sebebini ise Sovyetler döçalışırken, daha önce de orada neminin dışa çok sıkı kapaçalışmış olan Mehmet Recep lı rejiminde aramak yanlış Sözer, Türkistan’a yaklaşık 40 olmaz. km uzaklıkta bulunan KenOrhun Abideleri baştav şehrinde kalıyor, oradan ta olmak üzere, Orta Asya Yese’ye gidip geliyordu. Bir dil, sanat tarihi ve arkeoloji ara Edib Ahmed’in mezarının araştırmalarının arttığı bubulunduğu yerden söz etti. günlerde, Edib Ahmed ve Söz konusu yere gittiğimizde Yüknek araştırmalarının Edib Ahmed’in mezarı oldugenişletilmesinin de yararlı ğu söylenilen yerin resmini olacağını ummaktayız. çekmek, yol kenarındaki ya- Fotoğraftaki tabelada “Jüynek Töbe”, yani “Yüknek Tepesi” yazıyor. Sol arkadaki tümseğin mezarı olduğu söyleniyor (Fotoğraf: Selçuk Uysal). 25
Benzer belgeler
Hoca Ahmed YESEVİ
ile Edib Ahmed’in memleketi olan bulunan Semerkand çada eserin Kâşgar dilinde yazılmış Yüknek veya Yügnek şekillerini nüshası;nüshalar olduğu kaydından ileri gelmiş olaarasında, her bakımdan doğrud...
Detaylı