yağmur ormanı
Transkript
yağmur ormanı
YAĞMUR ORMANI Surinam’da Tembel Olmak Güney Amerika’da bir ülke; yüzölçümünün yüzde doksanı yağmur ormanı. Bakir köşelerine sadece nehir kanolarıyla ulaşılıyor. Dev ağaçların gölgesine binlerce tür kuş, sürüngen, memeli ve böcek renklerini katıyor. Tembel hayvan sessizliğin tadını çıkarırken, oselot kedileri gece ava çıkıyor. Surinam, tropik kuşağın keşfedilecek sırlarla dolu en canlı köşesi. YAZI VE FOTOĞRAFLAR: DR. ÇAĞAN ŞEKERCİOĞLU Surinam’ın yağmur ormanları tembel hayvanın (Bradypus tridactylus) yuvası. Son derece ağır hareket eden bu gizemli memeliyi bulmak oldukça zor, çünkü postu sayesinde kendini çok iyi kamufle ediyor. 54 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 55 S eyahat rehberi olmayan yerlere gitmeyi severim. Ama buraları bulmak giderek zorlaşıyor, artık Antarktika’nın bile rehberi var. Ama Surinam’ın hâlâ yok. Halbuki bu ufak ülke Güney Amerika’nın en güzel sürprizlerinden biri. Yüzölçümünün yüzde 90’ını jaguarların hüküm sürdüğü yağmur ormanları oluşturuyor, kıyılarında 56 ATLAS MART 2009 dünyanın en büyük denizkaplumbağası Dermochelys coriacea yuva yapıyor. Surinam’ın alanı yaklaşık Doğu Anadolu Bölgesi kadar ama 470 bin kişinin yaşadığı ülkede nüfus yoğunluğu kilometrekare başına sadece 2,7 kişi, bu sayede doğa pek bozulmamış durumda. Surinam’ın özelliği, yüzölçümüne göre dünyanın en yüksek oranda yağmur or- manına sahip ülkesi olması. Amazon’un meşhur yağmur ormanlarının devamı olan bu zengin ve çoğunluğu el değmemiş alan, Brezilya’daki benzerlerine göre daha iyi korunmuş durumda. Bu özellikleri nedeniyle Dünya Tropik Biyoloji Derneği (ATBC), 2008 yılı konferansını Paramaribo’da yaptı. Ben de Dr. Bill Laurance’in düzenlediği sempozyumda dünya tropik orman kuşlarının durumunu sunmak için oradaydım. Tipik bir tropik ülke olan Surinam’ın başkenti Paramaribo’da sıcak ve nem kendini hemen hissettiriyordu. Hollanda’yı andıran tahta evlerin bir kısmı pırıl pırıldı ama birçoğu da tropik nem, küf ve mantarlara boyun eğmişti, yavaş yavaş çürüyordu. Ancak bu da farklı bir hava veriyordu bu ufak şehre. Yağmur ormanı yerlileri, Afrika kökenliler, Endonezya, Çin, Hindistan ve 1975’e kadar kolonisi olduğu Hollanda’dan gelenler Surinam’da zengin bir kültürel mozaik oluşturuyordu. Turistler tarafından unutulmuş olduğu için de “gringoların” cirit attığı bir yer değildi. Surinam’da ilk yaptığım işlerden biri, ülkenin bir numaralı kuşçusu Otte Ottema ile Paramaribo çevresinde daha önce görmediğim kuş türlerinin peşine düşmek oldu. Sabahı yemyeşil, serin, terk edilmiş bir kahve plantasyonu olan Peperpot’ta, düzinelerce farklı türün sesiyle karşıladık. Yağmur ormanı, kahve bitkilerini tamamen kaplamıştı. Tepemizden geçen Amazon papağanları (Amazona amazonica) canhıraş sesler çıkarıyordu. Latince ismi Picumnus minuttisimus (küçücük ağaçkakancık) olan bir Guyana ağaçkakancığı, minik bir dikiş makinası gibi son hızla bir dalı gagalıyordu. Mavi gözlü ve fildişi gagalı Psarocolius decumanus ise geçmişte bu türü halkalarken elimi parçalayan keskin gagasıyla ağaç üzerindeki bitkilerin içinde böcek arıyordu. Ama sabahın en güzel sürprizi hayatımda gör- Kapok ya da ipek pamukağacı (Ceiba pentandra), 50 metreye varabilen boyuyla yağmur ormanının en ihtişamlı üyelerinden. Pamuğu andıran tohumları rüzgâr sayesinde uzak mesafelere yayılıyor. Düzgün gövdesinden kano, tohumu saran pamuksu liflerdense yastık yapılıyor. Dalları arasında sayısız canlının yaşadığı kapok ağacı, Mayalar tarafından kutsal sayılıyordu (solda). Dünyadaki 6 binden fazla kurbağa türünün çoğu tropik bölgelerde yaşıyor. Ama küresel ısınma, ormanların yok olması ve bir deri mantarı yüzünden yüzde 40’ının soyu tehlikede. Surinam boynuzlu kurbağası (Ceratophyrs cornuta), geniş ağzıyla ufak fareleri bile yutabiliyor. Sadece 2005 yılında Surinam’da 24 yeni kurbağa türü keşfedildi (üstte). 2009 MART ATLAS 57 düğüm 5 bininci kuş türü olan Euphonia finschi idi. Bu da dünyadaki 10 bin kuş türünün yarısını doğada gördüğüm anlamına geliyordu. Bu sayıya Surinam dışında görülmesi çok zor olan bu özel kuşla varmak çok güzeldi. Sonraki durağımız Atlas Okyanusu kıyısındaki Weg naar Zee’ydi. Tuzlu suda büyüyen mangrov ormanlarına has kuşları ararken, dünyada sadece Orinoco ve Amazon nehirleri arasındaki mangrovlarda ender olarak görülen kızıl yengeç şahinine (Buteogallus aquinoctiallis) rastladık. Buraya özel diğer bir kuş ise iki renkli konigaga (Conirostrum 58 ATLAS MART 2009 bicolor) idi. Ama bu ender rastlanan, ufak ve grimsi kuş, muhteşem kırmızı aynakların (Eudocimus rubber) yanında çok silik kaldı. Günbatımına doğru uçan bu kuşların parlak kan kırmızısı rengi güneşi bile gölgede bırakıyordu. Toplam 100 kuş türü gördüğümüz şahane günü bitirdik. Surinam zengin doğasıyla şimdiden gözüme girmişti. T ropik biyolojinin en yeni araştırmalarının sunulduğu konferansın ardından Surinam’ın uçsuz bucaksız yağmur ormanlarını ziyaret vakti gelmişti. Ama ücra ormanlara yol gitmiyordu. Tek ba- şıma uçak kiralamam ise binlerce dolar demekti. Neyse ki bu bir tropik biyoloji toplantısıydı ve benim gibi yağmur ormanı tutkunu birçok biyolog vardi. Farklı disiplinlerden bilim adamlarından oluşan ekip, ülkenin zengin ormanlarına yola çıkacaktı. Bu kalabalık grupla tekne ve uçak kiralamak makuldü. Ama oralara ender kuş türlerini görmek için gidiyordum, araziye ancak sabah dokuzda çıkan 12 kişilik bir grupla fazla kuş veya memeli gözlemleyemezdim. Gideceğimiz Orta Surinam Doğa Koruma Bölgesi’nin patikalarında tek başına dolaşmam ise yasaktı. Şimdiye kadar bu patikalarda birçok Pembe ayaklı tarantula (Avicularia sp.) yağmur ormanının ürkütücü sakinlerinden (karşı sayfada, üstte). Sincap maymunu (Saimiri sciureus) ise şirinliğiyle ünlü. Oyunu seven bu hayvanlar Çağan Şekercioğlu’nun da kaldığı araştırma istasyonuna gelip muz çalmaya bile cesaret ediyor (karşı sayfada, altta). Agutiler (Dasyprocta leporina) Güney Amerika yağmur ormanlarına has bir kemirgen. Yırtıcı hayvanlarca avlandıklarından çekingen olan agutiler, ürktüklerinde arka kısımlarındaki kılları dikerek daha büyük gözüküyor. Ağırlığı 3 ile 6 kilo arasında değişen bu hayvanlar orman zeminindeki bitki, meyve ve tohumlarla besleniyor (üstte). 2009 MART ATLAS 59 yabancı kaybolmuştu. Yerel rehber şarttı. Neyse ki mesai bitmeden Fungu Adası Araştırma İstasyonu’ndan sorumlu Surinam Doğa Koruma Vakfı STINASU’ya gittim ve kendim için ayrı bir rehberin ücretini verdim. Artık yağmur ormanına daha hava aydınlanmadan girebilecek, ender rastlanan canlıları arayabilecektim. Amerika’dan gelen kız arkadaşım Tanya Williams’ın da katılmasıyla sabahın altısında yola çıktık ve muazzam Coppename Nehri’ne vardık. Bundan sonra bizi sekiz saat ve 160 kilometrelik bir nehir yolculuğu bekliyordu. Hedefimiz 16 bin kilometrekarelik Orta Surinam Doğa Koruma Bölgesi’nde bulunan Raleighvallen (Raleigh Şelaleleri) idi. Dünyanın en büyük ve bozulmamış yağmur ormanlarına sahip bu bölgede jaguar, sekiz çeşit maymun ve tüm Türkiye’dekinden daha fazla kuş türü (467) görmek mümkündü. Roketleri andıran teknelere bindik ve 60 ATLAS MART 2009 200 metre genişliğindeki nehirde son hızla yola çıktık. Elektrikli testereyi andıran motor sesi ormanın huzurunu bozsa da üzerimizden düzinelerce tür kuş geçiyordu. Çığlıklar atan macaw papağanları, orman leylekleri (Mycteria americana), son derece zarif kırlangıçkuyruklu çaylaklar (Elanoides forficatus), uçan gagaları andıran tukanlar derken saatler geçti, öğle yemeği için kıyıya yanaştık. Yemeği 10 dakikada bitirip bir patikada kuş gözlemeye gittim. Geri dönerken karşıma çıkan dört borazancı kuşu (Psophia crepitans) günün en güzel keşfiydi. Yarım metrelik, parlak siyah renkli ve gri kanatlı bu kuşlar, genellikle gruplar halinde dolaşır ve yerdeki meyve ve böcekleri yer. Kolayca evcilleştirildiklerinden, yılanları öldürebildiklerinden ve herhangi bir tehlikede yüksek sesle haykırdıklarından bazı Amazon ormanı yerlileri tarafından “bekçi kuş” olarak beslenirler. Beyaz yüzlü saki maymunu (Pithecia pithecia), Surinam’daki sekiz maymun türünden biri. Yağmur ormanının alt kesimlerinde yaşayan bu tür meyve, böcek ve tohumlarla besleniyor (karşı sayfada). Ormanda kimi zaman sırtında yavrusuyla görülen altın elli tamarin (Saguinus midas), adını el ve ayaklarının sarı renginden alıyor. Bu maymunlar birkaç bireylik aileler halinde yaşıyor, meyve ve böcekle besleniyor (üstte). 2009 MART ATLAS 61 Görülmesi en zor memelilerden gece avcısı oselot (Leopardus pardalis), jaguarın akrabası ve yağmur ormanlarındaki birçok hayvanın korkulu rüyası. Muhteşem kürkü bu nadir tür üzerinde av baskısı yaratıyor (üstte). Guyana kayahorozunun (Rupicola rupicola) parlak turuncu renkteki erkekleri ormanın içinde “lek” adı verilen noktalarda toplanıp dişilere kur dansı yapıyor. Lek üreme sistemi, yağmur ormanının birçok meyvecil kuş türünde görülüyor, kayahorozunun da içinde bulunduğu Cotingidae ailesinde ise en uç noktaya ulaşıyor (karşı sayfada, üstte). Kendini nadiren gösteren kuşlardan Bucco capensis, ormanın alt katmanlarında sessizce ve kıpırdamadan hayatını sürdürüyor; gözüne kestirdiği böcek ve ufak omurgalıları yiyor (karşı sayfada, altta). 62 ATLAS MART 2009 Nehir yolculuğunun kalanında diğer sürprizler bizi bekliyordu. Ağaçların dibinden ilerlerken sudan bir kafa çıkıp hemen geri daldı. Bu, yağmur ormanının en iri memelisi Tapirus terrestris idi. Atlarla uzaktan akraba olan tapirler 300 kiloyu bulabiliyor. Jaguarların bile kolay kolay öldüremediği tapirlerin soyu aşırı avlamadan dolayı tehlikede. Bu ürkek ve ender hayvanı gördüğümüz için çok şanslıydık. Ama Tanya’nın en çok görmek istediği canlı, ormanın bol kıllı sakini tembel hayvandı. Ağır hareketlerinden dolayı postlarında büyüyen yosunlar ve güveler, tembel hayvanın görülmesini daha da zorlaştırıyor. Ben de bu yüzden Tanya’nın tembel hayvan sorusuna “pek şansımız yok” diye yanıt verdim. Ama yarım saat sonra bir tembel hayvan neredeyse teknemizin içine düşüyordu, sudan sadece iki metre yukarıdaki bir daldan sallanıyordu. Dünyalar Tanya’nın olmuştu. Ben de en çok görmek istediği hayvanı aradan çıkardığımız için mutluydum. Artık kuş aramaya daha fazla vakit ayırabilecektik. Ama yolumuz bitmek bilmiyordu. Karanlık basmıştı ve nehir tehlikeli hale gelmişti. Suda birçok ağaç kütüğü vardı. Saatte 30 kilometre hızla birine çarpmak, karanlıkta hepimizin timsah, anakonda, vatoz, elektrikli yılanbalığı ve piranha dolu nehri boylaması demekti. Ama kaptanın ustalığı ve teknenin önündeki gözcü sayesinde, hava karardıktan iki saat sonra kampa vardık. D evasa Coppename Nehri’nin ortasındaki Fungu Adası’nda kurulu tahta kulübelerden oluşan kamp, yağmur ormanının huzurlu sessizliğine gömülmüştü. Kulübemizin bir tarafı tamamen açıktı ve nehre bakıyordu. Duştaki dev tarantula bizi şaşırttıysa da o sadece böceklerin peşindeydi ve sayesinde etrafta hiç karafatma yoktu. Uzun bir günden 2009 MART ATLAS 63 ATLAS KARTOGRAFYA SERVİSİ 1 2 Surinam’ın bakir bölgelerine yol yok, ulaşım nehirlerde motorlu kanolarla sağlanıyor. Görkemli Coppename Nehri, ülkenin yağmur ormanlarına gitmenin en uygun yolu. 64 ATLAS MART 2009 sonra yağmur ormanının gizemli seslerini dinleyerek kendimden geçtim. Ertesi gün çok daha uzun olacaktı. Tropik kuşakta dört mevsim değil, genellikle yağmurlu ve kurak iki mevsim yaşanır. Yıl içinde günbatımı ve gündoğumu saatleri çok az değişir, tam ekvatorun üzerinde ise hiç değişmez; altıda doğar, altıda batar. Bizim bulunduğumuz nokta 4 derece kuzey enleminde olduğundan ekvatora sadece 500 kilometre uzaktaydık. Sabah beşte hava zifiri karanlıktı. Tekrar yatmak yerine gidip yarım saat baykuş ve çobanaldatan aradım ama nafile. En azından ormana gitmeye hazırdık. Diğer bilim adamları uyurken Tanya ve ben yola çıktık. Anakaraya geçmek için uyku mahmuru bir tekneci bulduk ve güçlü akıntıya karşı yola koyulduk. Ormanda binlerce canlı sabahı karşılıyordu. Çeşit çeşit kuş sesi üzerimizden uçan papağanların çığlıklarına karışıyordu. Yeni türler görmeye hazırdım. Tekneci aniden dümeni kırdı ve hızla ağaçların arasına daldı. Kafamızı son anda eğmesek, çarpan bir dal tekneden bizi suya fırlatacaktı. Adrenalinle iyice uyanmıştık. Tekneden çamurlu kıyıya atladık. Yağmurlu mevsimde patika bir çamur deryasıydı. Bata çıka daha 200 metre gitmemiştik ki geçeceğimiz ilk dereye geldik. Sırtımda 20 kilogramlık yükle çamurlu suya girdim ve belime kadar battım. Yürümek çok zordu. Zemin yarım metre çamurla kaplıydı ve içi dallarla doluydu. Ayağımı kesmem bu mikroplu ortamda enfeksiyon demekti. Tek tesellim Tanya’nın doktor olmasıydı ama ayağımda bir enfeksiyonla iki hafta yağmur ormanlarında yürümek hiç eğlenceli olmazdı. O gün daha birçok çamurlu dere geçtik. Bazen devrilmiş kütüklere tutuna tutuna, bazen çıplak ayakla, bazen de karşıya atlayarak. Ama karşımıza çıkan düzinelerce kuş ve diğer canlılar çektiklerimizi unutturdu. İlk kilometrede karşımıza ordu karıncaları ve takipçi karıncacı kuşlar çıktı. Kimi zaman 20 milyon bireylik sürüler oluşturan ordu karıncaları, orman zeminini yağmalayan minik barbarlar gibidir. Başparmağı yaracak güçteki çeneleriyle yakaladıklarını parçalar ve yerler. Karıncacı kuşlar da bu kâbus sürüsünden kaçan böcek, örümcek, çiyan, kurbağa ve kertenkeleleri yakalar. Güney Amerika yağmur ormanlarında ordu karıncalarını takip eden yüzlerce kuş türü vardır ve bazıları tüm besinlerini bu şekilde elde eder. Doktora tezimin ilk araştırmasını bu kuşlar üzerine yapmıştım. Bu gizemli ve rastlaması zor kuşları görmek için ordu karıncası sürüsü idealdir. Ama ormanın karanlık alt kesiminde hızla uçuşan küçük kahverengi şekilleri fark etmek büyük dikkat gerektiriyor. Karınca sürüsüyle geçirdiğimiz yarım saatten sonra düzinelerce kuş görmüştük. Yedi çeşit karıncacı kuş, kırmızı gagalı tukan (Ramphastos tucanus) ve beyaz sakallı manakin (Manacus manacus) gibi bir düzineden fazla şahane tür ayağımıza gelmişti. Ama daha 20 kilometre yolumuz vardı. İki günde yürünmesi gereken iki patikayı bir günde bitirecektik. Çamur işi daha da zorlaştırıyordu. Fotoğraf makinelerinin içine kadar işleyen yüzde 100 nem ve 30 dereceyi geçen sıcaklık çok zorlu bir günü haber veriyordu. Sabah hava daha serinken hızla yol almalıydık. Aniden yüksek bir homurtu duydum ve burnuma tanıdık bir koku geldi. Bir yakalı pekari (Pecari tajacu), yani tropik yabandomuzu sürüsünün içine düşmüştük. Çok tehlikeli olabilirlerdi. Koşan bir sürünün önündeyseniz ve bir ağaca çıkmazsanız durum vahimdir. Bu yüzden yabandomuzları karar vermeden ben karar verdim ve bağırıp el çırparak onlara doğru koştum. Bu şekilde düzinelerce domuz hızla bizden uzağa doğru kaçtı. Adrenalinle dolu bir şekilde hızımızı arttırdık. Boyu 40 metreyi geçen muhteşem ağaçların arasında ilerledik. Dünyadaki canlı türlerinin çoğunu barındıran tropik ormanların hızla yok edilmesi çok acıdır. Bu türlerin birçoğundan ilaç hammaddesi elde edilir, hatta bazı türlerde farklı kanserlere çare olacak kimyasal maddeler bulunmuştur. Yağmur ormanlarında daha keşfedemediğimiz belki milyonlarca canlı türü vardır ve bunların çoğu, sırları ortaya çıkarılamadan yok oluyor. E gzotik kuş türleriyle dolu birkaç saatten sonra patika ayrımına geldik. Soldaki patika, dünyanın en güzel kuşlarından Guyana kayahorozunun (Rupicola rupicola) tercih ettiği orman içindeki kayalıklara gidiyordu. Bu kuşların, parlak turuncu renkte ve danteli andıran kanat tüylerine sahip erkekleri, ormanın içinde “lek” diye bilinen noktalarda toplanır; koyu kahverengi dişilere kendilerini beğendirmek için kur dansı yaparlar. Dalların üzerinde hoplayarak kanatlarını titretirler, kafa tüylerini yelpaze şeklinde açıp şekilden şekile girerler. Lek üreme sistemi, birçok yağmur ormanı meyvecil kuş türünde görülür, kayahorozlarının da içinde bulunduğu Cotingidae ailesinde ise en uç noktaya ulaşır. Bu muhteşem kuşu görmek için yoğun sarmaşıkların arasında sessizce ilerledik. Yarım saat geçti. Yeni bir ordu karıncası sürüsüne rastladık. Bu sürüyü izleyen ilginç kuş- 3 Ak kuyruklu şahin (Buteo albicaudatus), Surinam’ın açık kesimlerinde ara sıra rastlanan bir tür (1). Üç şeritli zehirli ok kurbağasının (Epipedobates trivittatus) derisinde çok güçlü batrachotoxin zehiri var. Göz alıcı renkleri aslında uyarı niteliğinde. Güney Amerika yerlileri bu zehiri oklarına sürüyor (2). Kırmızı ayaklı kaplumbağa (Geochelone carbonaria) Güney Amerika’ya has bir tür, erişkinleri 9 kiloyu bulabiliyor (3). 2009 MART ATLAS 65 1 4 2 3 Kara karınlı ıslıkçı ördekler (Dendrocygna autumnalis), tropik sulak alanlarda yaşıyor. Ağaçta yuva yapan bu ördeklere “ağaç ördeği” de deniyor. Eşine sadık bu kuşlar bitki ve böceklerle besleniyor (1). Todirostrum maculatum türünden bir sinekkapan, yuvasını bitki parçalarıyla yapıyor (2). Yağmur ormanında düzinelerce tür yılan yaşıyor. Bunlardan biri de Liophis typhlus (3). Kahverengi kapuçin maymunu (Cebus apella), Surinam ormanlarının en yaygın maymunlarından. Alet kullanabilen ender canlılardan olan kapuçin maymunları, taşla tohumları kırıp içindekileri yiyor (4). 66 ATLAS MART 2009 lara bakarken aniden üzerimizden ufak bir “güneş” uçtu. Guyana kayahorozu 10 metre ilerideki bir dala konmuş, yelpaze şeklindeki kafasını bize çevirmişti. Güzelliği karşısında nefesimiz kesildi ama çok geçmeden uçup gitti. Karınca sürüsünde beslenmesi, bu meyvecil kuş için çok ender bir davranıştı. Yarım saat daha geçti. İleriden kurulmuş oyuncaklarınkini andıran sesler geliyordu. Şemsiye büyüklüğündeki yaprakları iterek ilerledik ve aniden karşımıza Guyana kayahorozunun muhteşem dans pisti çıktı. En az beş kuş, kendilerinden geçmiş şekilde kur dansı yapıyordu. Neredeyse fosforlu turuncu renkteki bu kuşlar, dişileri cezbetmek için avlanma riskini bile göze almış, kolayca görüldükleri dalda zıplayıp duruyordu. Benim gibi bir kuşbilimci için dünyanın en güzel görüntülerinden biriydi bu. Ama vakit öğleni geçmişti ve daha çok yolumuz vardı. Geldiğimiz yolu geri dönüp yol ayrımından sola saptık. Hedefimiz Voltzberg Dağı’ydı. Ormanın içinden fışkıran kel bir kafayı andıran bu 400 metrelik granit kubbe, dünyanın en eski kaya kütlelerinden olan 2 milyar yıllık Guyana kalkanının bir çıkıntısıydı. Çok dik bir kayalıktan sarmaşıklara tutunarak tırmandık. Hava çok sıcaktı. Nem yüzünden nefes almak bile güçtü. Ama tepedeki görüntü eşsizdi. Her yöne alabildiğine yağmur ormanı uzanıyordu, medeniyetten hiçbir iz yoktu. Yaklaşık 10 kilometre ileride geldiğimiz nehri görebiliyorduk. Birkaç yüz metre yukarıdan ağaçların üzerin- de oynayan kapucin maymunlarını ve çığlık çığlığa uçuşan papağanları seyrettik. Sandviçlerimizi yemeyi hak etmiştik. Ama kana kana içtiğimiz su bitiverdi. Tanya beni yanlış anlamış, kendisi için su almamıştı. Uzun bir dönüş yolumuz vardı, kesinlikle yapılmaması gereken bir şey yapmıştık. İlk başta kolay olsa da, bir saat sonra iyice susamıştık. İki saat sonra susuzluk ciddi bir hal aldı. Ormandaki derelerden içmeyi düşündüysem de giardia hastalığı riski olduğundan vazgeçtim. Akşam beşte Coppename’nin kıyısına vardığımızda kendimizden geçmek üzereydik. Fungu Adası’na döner dönmez bir buçuk litre suyu bitiriverdim. Bu uzun günde 22 kilometre yol yapmıştık ama emeğimize değmişti. B asit ama keyifli akşam yemeğinden sonra, adanın öbür tarafındaki uçak pistinde gece kuşları aramaya çıktım. Ağaçların arasında otlarla kaplı bir düzlükten oluşan pist çobanaldatanlar için çok idealdi ve göz parıltıları kolaylıkla görülüyordu. Ama gecenin büyük sürprizi bir memeli oldu. Yağmur ormanının çok ender görülen avcılarından oselot kedisi, ormanla otların birleştiği yerde ufak memelilerin peşindeydi. Nefesim kesilmişti. Surinam’ın sürprizleri bitmiyordu. Ne yazık ki geri dönme vakti gelmişti. Bizi başkente götürecek uçak, adayı boydan boya geçen 900 metrelik pistten sarsıntılı bir şekilde havalandı ve ağaçları yalayarak yükseldi. Ben de göz alabildiğine uzanan yağmur ormanını seyre daldım. Ertesi gün denizden 500 metre yüksekteki Brownsberg Milli Parkı’na gittik. Burası farklı kuş türlerinin yanı sıra maymunlar için de ideal bir yerdi. Ünlü tropik biyolog Prof. Dr. John Terborgh’la beraberdik. Geldiğimizi öğrenen bir primatolog içeri girdi ve “Beyaz suratlı sakiler burada, hemen gelin” diye bizi çağırdı. Apar topar peşinden koştuk. Ormanın içine daldık. Sadece 200 metre ileride araştırma asistanları saki sürüsünü izliyor ve not alıyordu. Bu maymunları bu kadar yakından görmek muhteşem bir histi. Araştırmacılara alışkın olduklarından bizi umursamıyor, kendi hallerinde besleniyorlardı. Çok iyi bir başlangıç yapmıştık. Mavi sırtlı tangara (Cyanicterus cyanicterus), kırmızı gagalı alaca tangara (Lamprospiza melanoleuca), süslü kotinga (Xipholena punicea), yaldızlı kotinga (Cotinga cayana), Guyana tukanı (Selenidera culik) ve mor boğazlı meyve kargası (Querula purpurata) gibi masalsı isimleri olan muhteşem kuşlarla dolu iki günden sonra Paramaribo’ya dönme vakti gelmişti. Ama Brownsberg’in hazi- neleri bitmemişti. Aracımızın önünden hızla bir memeli geçti. Sincabı andırıyordu ama tırmandığı ağaca bakınca bunun dünyanın en küçük maymunlarından altın elli tamarin (Saguinus midas) olduğunu gördük. Üstelik sırtında yavrusuyla. Bir gremlini andıran bu simsiyah maymun türünün elleri ve ayakları altın renklidir ve Latince ismini Kral Midas’dan almıştır. Birkaç bireylik aileler halinde yaşayan, meyve ve böcekle beslenen tamarinler en sevdiğim maymun grubudur. Maalesef birçoğunun nesli tehlike altındadır. Dolu dolu geçen bir haftadan sonra eve dönme vakti gelmişti. Ama Paramaribo’da son bir sürpriz daha bizi bekliyordu. Gece Tanya ile lokanta ararken uzaktan tanıdık bir ses geldi. Sanki birileri Türkçe konuşuyordu. Ara sokaklardan biraz yürüdükten sonra haklı olduğumu gördüm. Surinam’daki son gecemi bu ülkede çalışan vatandaşlarımın arasında geçirdim. Doğal güzellikleri eşsiz Surinam’daki günlerimi bu şekilde tamamlamak, bu ülkenin kültürel zenginliğinin bana verdiği son hediyeydi n Surinam’ın yağmur ormanlarının loş zemini sessiz ve huzurlu görünüyor. Toprak fazla derin olmadığı için birçok ağaç “payanda” denilen doğal uzantıların desteğiyle ayakta duruyor. 2009 MART ATLAS 67 SURİNAM Dr. Çağan Şekercioğlu, bu sayıda Surinam’ın yağmur ormanlarının derinliklerine daldı; Güney Amerika’nın bakir köşelerinde şaşırtıcı canlıların peşine düştü. Ama bu ülkeye varması pek de kolay olmadı. Şekercioğlu “Görevli olduğum Stanford Üniversitesi’nden başkent Paramaribo’ya ulaşmam Trinidad’daki aktarmayla birlikte iki günümü aldı” diyor, “oysa direkt uçuşla Amerika ve Surinam arası dört saat”. Bundan sonra sıra yağmur ormanlarına gitmeye geldi. Bu bölgelere ulaşmanın tek yolu nehirlerdi; Şekercioğlu ve ona eşlik eden arkadaşı Tanya da uzun kano yolculuklarına çıktı (sağda). “En büyük sorun nem ve sıcaklıktı” diyor Şekercioğlu, “bir keresinde makinem kendi kendine fotoğraf çekmeye başladı, elektronik devreler yüzde 100’e varan nemden pes etmişti”. Dr. Çağan Şekercioğlu, Stanford Üniversitesi Çevre Bilim Merkezi’nde çalışıyor. Birçok ödül sahibi Şekercioğlu ayrıca Kars Iğdır Doğal Zenginlik Projesi’nin yürütücüsü; Aras BOTANİK TANYA WILLIAMS Yağmur Ormanına Gitmek Kuş Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde çalışmalar yapan genç bilim adamı yörede eğitim faaliyetleri de düzenliyor. CENK DURMUŞKAHYA Doğal Olarak Mağaza Atlas bu ay okuyucularına Baharat Atlası hediye ediyor. Kitabı hazırlayan Dr. Cenk Durmuşkahya, Celal Bayar Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde görev yapıyor. Atlas’a botanik yazıları da hazırlayan Cenk’in eşi Gülbahar da bir bitki uzmanı ve biyolog; ayrıca İzmir Alsancak’ta Anatolica Doğal ve Organik Ürünler mağazasını işletiyor. Anatolica’da sertifikalı organik gıda ve kozmetik ürünleriyle şifalı bitkiler, baharatlar ve genetiği değiştirilmemiş tohumlar bulunuyor. Peki isim neden “Anatolica”? Gülbahar bunu şöyle açıklıyor: “Taksonomide ‘anatolica’, Anadolulu canlıları tasvir ediyor. Örneğin Orchis anatolica, Anadolu orkidesi demek. Biz de mağazamızda Anadolu’dan gelen bozulmamış ürünleri ön plana çıkarmak için bu ismi uygun gördük.” Mağazada kurslar, seminer ve atölye çalışmaları da yapılıyor. Adres: Mahmut Esat Bozkurt Caddesi, No: 13/C, Alsancak (232) 463 50 08 www.anatolicaorganik.blogspot.com 2009 MART ATLAS 11