infovet-144 - Infovet Dergi
Transkript
infovet-144 - Infovet Dergi
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ ARALIK 2015 144 annenin özüdür, bir şifa deposudur. onun kıymetini bilelim; hiç şüphesiz ki bir buzağının gelişimi için en önemli ilk gıda kolostrum >82 Vilsan, üniVersite işbirliğiYle bir ilke daha imza attı SAYFA 52 rdm’den nitelikli ürün, sürdürülebilir kalite SAYFA 56 baYer ile kolostrum Yönetimi Ve çiftlik ziYaretleri SAYFA 92 EDİTÖR İNFOVET ARALIK SAYI 144 YAYIN TÜRÜ SÜRELİ YEREL SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. MEHMET AKTOP GENEL KOORDİNATÖR Barış Kolgu bariskolgu@matmedya.com ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD. YAYINCILAR SOK. NO: 10/4 34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL TEL: 0212 324 50 56 0212 324 50 59 FAX: 0212 324 50 06 www.infovetdergi.com info@infovetdergi.com Genel yayın yönetmeni Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu yagmuragcaoglu@matmedya.com Yazı işleri sorumlusu Veteriner Hekim gizem kutun gizemkutun@matmedya.com KATKIDA BULUNANLAR Prof. Dr. Ender Yarsan Prof. Dr. Sezgin Şentürk Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı ART DİREKTÖR EBRU DERELİ ebrudereli@matmedya.com GRAFİK TASARIM EMEL VURAL emelvural@matmedya.com SOSYAL MEDYA SORUMLUSU BANU SAYINÇ banusayinc@matmedya.com DANIŞMA KURULU PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn DR. SAİT KOCA SÜLEYMAN ÖZTÜRK RENK AYRIMI ve BASKI Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd. Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE GEZEGEN BİNASI NO: 202/A BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002 Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır. İNFOVET 04-05 VetERİNER Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU İNSAN VE HAYVAN SAĞLIĞI BİR BÜTÜN OLARAK ELE ALINMALI Geçtiğimiz ay toplantılarla, etkinliklerle ve sektörel ziyaretlerle dopdolu geçti. Sağlık Bakanlığı tarafından organize edilen ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın da temsil edildiği “Akılcı Antibiyotik Kullanımında Farkındalık Sempozyumu”nda, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ile VİSAD Yönetim Kurulu üyeleri, veteriner hekim odaları başkanları ve veteriner hekimler de yerini aldı; insan sağlığı ile hayvan sağlığının bir bütün olduğunun mesajı verildi. İlk sektör ziyaretimizi, yetiştiricilere kolostrum yönetiminin önemini vurgulamak ve işletmelerinde bu konuya ne kadar yer verdiklerini tartışmak üzere gerçekleştirdik. Bayer Hayvan Sağlığı ile birlikte gerçekleştirdiğimiz bu çiftlik ziyareti projesinde, sorumlu veteriner hekimler ile genç hayvanların bakımı ve kolostrum kalitesi konularını ve kolostrumun yetersiz ya da kalitesiz olduğu durumlarda sigorta niteliğinde olan ikame ürünlerin önemini konuştuk. Bununla birlikte, kolostrumu “Mucizenin adı” olarak tanımlayan değerli hocamız Prof. Dr. Sezgin Şentürk’ten, konu ile ilgili önemli detaylar aldık. Güneşli Aşı sponsorluğunda Haziran ayından beri yürüttüğümüz proje kapsamında bir diğer sektörel ziyaretimizi, yumurta üretiminde üst sıralarda gelen üç ilimiz olan İzmir, Manisa ve Denizli’deki yumurtacı işletmelere gerçekleştirdik. Ortak söylem, ülkelerin yumurta ihtiyaçlarını kendi kendine karşılayabilir pozisyona gelebileceği gerçeği ve politik nedenlerden dolayı, özellikle Kuzey Irak pazarının bıçak sırtında oluşu. Tüm bunların yanı sıra her ay olduğu gibi bu ay da dergimizde gelecek etkinliklere ve güncel haberlere yer verdik; değerli hocalarımızın makalelerini sizlerle paylaştık. Umarız Aralık sayımız da keyifle okuyacağınız bir sayı olmuştur. Sevgiyle kalın! Veteriner Hekim Gizem Kutun Süt ineklerinde profilaksi Biyogüvenlik, çiftlik dışındaki kaynaklardan gelebilecek yeni hastalıkların girişini minimal düzeye indirme ve önleme çalışmalarının bütünüdür. SAYFA 108 Ekonomik koşullar zorlaştığında kar etmek SAYFA 136 İÇİNDEKİLER 38 > İNSAN VE HAYVAN SAĞLIĞI BİR BÜTÜN olarak ele alınmalı ‘‘Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Farkındalık Sempozyumu’’nda, bakanlık temsilcileri ile VİSAD Yönetim Kurulu üyeleri ve veteriner hekim odaları başkanları da yerini aldı. 48 > VETERİNER SAĞLIK ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNDE BÜYÜK REFORM SAYFA 38 ‘‘Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Farkındalık Sempozyumu’’nda, Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Erol son oturumun başkanlığını üstlendi. Türkiye’de 01 Kasım 2015 tarihinden itibaren hayvan sağlığında kullanılan tüm veteriner tıbbi ürünlerin üretiminde milat sayılabilecek GMP standartları uygulanmaya başlandı. 52 > Vilsan, yine ilklere imza attı 108 Süt ineklerinde ve sığırlarda proflaksi ve biyogüvenlik önlemleri için ne gibi ayrıntılara dikkat edilmeli? İNFOVET 06-07 102 > Yumurta tavuklarının refahını etkileyen faktörlerin incelenmesi-3 108 > Süt ineklerinde profilaksi Uzman kadrosu ile başarılı projelere imza atan RDM Ticaret ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, her geçen gün ürün portföylerine yenilikler kattıklarının müjdesini aldık. Enfeksiyon riskini azaltmak için sağlıklı hayvanlar ile enfekte hayvanların ayrılması için alınacak önlemleri sizlerle paylaşıyoruz. Tavuklar, diğer kanatlı türlerine model teşkil etmeleri açısından kümes hayvanlarının büyümelerine ilişkin olarak yapılan çalışmalarda başrolde oynamaktadırlar. 62 > Sektörde kalite ve güven Haziran ayından beri yürüttüğümüz Yumurtacı Sektör Ziyaretleri’nde bu ayki durağımız İzmir, Manisa ve Denizli. 74> MSD Hayvan Sağlığı, yenilikçi yaklaşımı ile çözüm ortağınız 130 Annenin kolostrum kalitesinden emin olunmadığı durumlarda kullanılan takviye ürünler, sağlıklı nesiller yetiştirme konusunda anahtar niteliğindedir. 56 > sürdürülebilir ve stabil kalite Sürülerden optimum performansı almak için suyun bakteriyal ve kimyasal kalitesi ile su sistemi düzenli olarak kontrol edilmeli ve gerektiğinde PKA® gibi ürünlerle düzeltici ve önleyici uygulamalar yapılmalıdır. SAYFA 92 > Bir işletmenin geleceği; yeni doğan buzağılar Yumurta tavuklarında yetiştirme şartlarına bağlı düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri hakkında mevcut bilgilerin özetlendiği çalışmanın son bölümünü sunuyoruz. 70> Tavuklarda su pH’sının önemi Brezilya ve İngiltere kanatlı pazarları arasındaki farklılıkların tartışıldığı toplantıya ilgi büyüktü. Hiç şüphesiz ki yeni doğan bir buzağının hayata tutunmasını sağlayan yegâne kaynakların başında kolostrum gelmektedir. Vilsan ve Utrecht Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen Vilsan Academy, Türkiye’de üniversite ortaklığı ile gerçekleştirilen ilk akademi organizasyonu olma niteliğindeydi. 60 > Kanatlılarda büyümenin endokrinolojik kontrolü-1 SAYFA 82 > MUCİZENİN ADI; KOLOSTRUM MSD Hayvan Sağlığı, Innovax ND’nin lansmanını büyük bir organizasyonla Crown Plaza’da gerçekleştirdi. 116 > Araştırma ¥ilikleriyle; DSM DSM, CRINA® Poultry Plus adlı ürününün broyler performansını arttıran güvenli ve etkili bir zooteknik yem katkısı olarak ruhsatlandırıldığını açıkladı. 118 > Kütahya’da hekim olmak Kütahya’da, son zamanlarda hayvancılık faaliyetleri gerilemiş, bunun yansıması olarak hekimler de zor zamanlar yaşamaya başlamış. 124 > Antimikrobiyal Direnç Antimikrobiyal direnci önleme noktasında yapılacak çalışmalar ‘Tek Sağlık Yaklaşımı’ içerisinde ele alınmalıdır. 130 > Brezilya ve İngiltere Kanatlı Pazarları Brezilya ve İngiltere kanatlı eti marketindeki benzerlikler ve farklılıklar, Dünya Kanatlı Hayvan Bilimi Derneği bünyesinde yapılan yuvarlak masa toplantısı sırasında ele alındı. 78 > bir günlük civcivler 136 > Ekonomik koşullar zorlaştığında kar etmek En iyi bir günlük civcivler için kuluçka prosesinin optimize edilmesi, inovatif fikirler ve en önemlisi, çiftliğe ulaşıncaya kadar iyi bir bakım uygulanmasını gerektirmektedir. Ham madde fiyatlarında artışın devam ettiği bu ekonomik koşullarda sadece besleme maliyetini azaltarak kar edebilmek yeterli değil. NOTLAR TKDK SÜT SEKTÖRÜ TOPLANTISI’NDA YENİLENEBİLİR ENERJİye DEĞİNİLDİ Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (Et-Bir) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı ET FİYATLARINDA TIRMANIŞIN ÖNEMLİ BİR NEDENİ MALİYET Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (Et-Bir) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı, et fiyatlarının artışının nedenlerinden birinin de maliyet olduğunu bildirdi. Bılıkçı, Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) 3,5 Euro maliyet ile aldığı eti 21,5 liradan satışa sunmasının fiyatların tırmanışında rol oynadığını ifade etti. Bılıkçı, fahiş fiyatlara ithalat ile değil de kasaplık hayvan varlığının artışı ile çare bulunabileceğini vurguladı. Türkiye’de kırmızı ete yüksek talep olmasına karşın, yüksek fiyatlar nedeniyle, kişi başına et tüketiminin, 12 kilo ile 36 kilo olan AB ortalamasının üçte biri düzeyinde kaldığına dikkat çekti. Bılıkçı, düzenlediği toplantıda “Karkas et fiyatları 2014 yılında 14-15 lira seviyesindeyken bugünlerde 25 lira civarına geldi. Türkiye’de geçmişte bir besi hayvanı krizi yaşandı. Süt fiyatlarının düşük olması nedeniyle damızlık ineklerin kesilmesinden kaynaklandı. Hayvan varlığı bu nedenle düştü. Bu açığı kapatmak için 2009-2013 yılarında yapılan ithalat ile rahatladı, 2013 sonrası ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle bakanlığımız et ithalatını durdurdu.” kompozisyonda da önemli değişimler yaşandığından söz etti. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) Başkanı Ali Recep Nazlı, bugüne kadar süt hayvancılığında toplam yatırım tutarı 1,8 milyar lira olan 946 projeye 1,13 milyar lira hibe desteği vererek yatırımcılarla sözleşme imzaladıklarını bildirdi. TKDK’nın AB Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPARD) Uygulamaları Süt Sektörü Toplantısı’nın açılışında konuşan Nazlı, süt sektöründe risklerin çok yüksek olduğunu, bu sektördeki riskleri ve enerji maliyetlerini azaltmak amacıyla yenilenebilir enerji yatırımlarına da destek vereceklerini belirtti. Hibelerin, 441 milyon lirasının ödendiğini kaydeden Nazlı, bu alana kadın yatırımcıların çok ilgi gösterdiklerini, yatırımcıların 177’sinin kadın olduğunu vurguladı. Nazlı, toplam hibenin % 35’inin süt üretimine yönelik projelere verildiğini vurgulayarak, bu anlamda en çok projenin 84 proje ile Konya, 70 proje ile Sivas, 64 proje ile Yozgat’tan geldiğini ifade etti. UKRAYNA’DAN TÜRKİYE’YE DESTEK Ukrayna Tarım Politikası ve Gıda Bakanı Aleksey Pavlenko, Rus hükümetinin Türkiye’ye yönelik ticari kısıtlamalarından dolayı Türkiye gıda pazarında doğabilecek herhangi bir açığı memnuniyetle doldurmaya hazır olduklarını söyledi. Pavlenko, Ukrayna’nın gıda üreticileri ile Türkiye’nin ilgili kurumlarını bir araya getirmeye hazır olduklarını belirtti. İNFOVET 08-09 Ukrayna Tarım Politikası ve Gıda Bakanı Aleksey Pavlenko NOTLAR Ata Fen yetkilileri Portekiz’de incelemelerde bulundular FARUK ÇELİK, GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI GÖREVİNİ DEVRALDI TechmIx Bayiler Toplantısı sebebiyle Portekiz’in başkenti Lizbon’a giden Tahir S. Yavuz, Dr. Nuran Yavuz ve Mesut Kemal Aslan’dan oluşan Ata Fen Heyeti Portekiz’de çiftlik ziyaretleri gerçekleştirdi. Techmix’in 24 ülkeden gelen bayileriyle toplantılara katılan yetkililer meslektaşlarıyla sohbet etme, ülkeler hakkında bilgi alma fırsatı bulurken, ABD’li Veteriner Hekim Peter Franz’ın deneyimlerini de paylaşmış oldular. Toplantı esnasında Dr. Nuran Yavuz’un yapmış olduğu sunum ilgiyle izlendi. Tüm çiftlik hayvanları üzerinde yapılan çalışmaların, özellikle işkembenin çalışma esasları hakkındaki son gelişmelerin izlendiği bayiler toplantısı yeni bilgilerin alınması için büyük bir fırsat oldu. Gerçekleştirilen devir-teslim töreninde Bakan Çelik, konuşmasına “Topraktan geldik toprağa döneceğiz” sözleriyle başlayan Bakan Çelik, tarım ve hayvancılığın önemine dikkati çekerek, geçmişteki kadim medeniyetlerin, tarım üzerinden yükseldiğini ifade etti. Eski Bakanlar Mehdi Eker ve Kutbettin Arzu’ya hizmetlerinden ötürü teşekkür eden Bakan Çelik, en büyük teşekkürü ise “isimsiz kahramanlar” olarak tanımladığı bakanlık çalışanlarının hak ettiğini söyledi. VETERİNER HEKİM ODA BAŞKANLARI DENİZLİ’DE TOPLANDI TVHB Merkez Konseyi Oda Başkanları toplantısı 27-29 Kasım tarihinde Denizli’de yapıldı. Yapılan toplantının ardından TVHB Merkez Konseyi Başkanı Talat Gözet, yazılı açıklamasında “Oda başkanları ile ne kadar sık bir araya İNFOVET 10-11 gelirsek, sorunların daha detaylı tartışılması ve çözüm önerileri geliştirilmesi mümkün olmaktadır” dedi. 6343 sayılı “Veteriner Hekimliği Mesleğinin Icrasına, Türk Veteriner Hekimler Birliği Ile Odalarının Teşekkül Tarzına Ve Göreceği Işlere Dair Kanun” ile ilgili yönetmelik Disiplin Yönetmeliği, Deontoloji Ve Etik Yönetmeliği, Işyeri Veteriner Hekimliği, Uygulama Yönetmeliği, Sürekli Eğitim gibi başlıklar altında yeniden düzenlendi. NOTLAR ocak-subat etkinlikleri YUMURTA ÜRETİMİ % 3.5 ARTIŞ İLE 1.3 MİLYAR ADEDE ÇIKTI Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), eylül ayına ilişkin “Kümes Hayvancılığı Üretimi İstatistikleri”ni açıkladı. Buna göre, yumurta üretim miktarı, aylık bazda % 3,5 arttı, geçen yılın aynı ayına göre ise % 7,1 azaldı. Eylülde 1,3 milyar tavuk yumurtası üretildi. Söz konusu ayda kesilen tavuk sayısı ise bir önceki aya göre % 14,6 azalarak 80 milyona düştü. Kesilen hindi sayısı da % 14,2 azalarak 380 bine geriledi. Tavuk eti üretimi, eylülde bir önceki aya göre % 12,9 azalışla 135 bin 376 ton, hindi eti üretimi de % 16,7 azalışla 3 bin 999 ton oldu. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış seriye göre tavuk eti üretimi, bir önceki aya göre % 0,2 artarken, takvim etkisinden arındırılmış seriye göre ise tavuk eti üretimi geçen yılın aynı ayına göre % 6,9 azaldı. 21-23 Ocak 2016 8th Leipzig Veterinary Congress LeIpzIg, AlmaNYA 26-28 Ocak 2016 International Production & Processing Expo (IPPE) 2016 Atlanta, US 26-28 Ocak 2016 MVC: Cereals - Mixed Feed - Veterinary - 2016 Moskova, Rusya 16-18 Şubat 2016 VIV MEA 2016 Birleşik Arap Emirlikleri 19-21 Şubat 2016 ALVMA 25th Annual Conference for Food Animal Veterinarians Alabama, USA Kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm İzmir Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı H. Gökhan Özdemir’in yaptığı yazılı açıklamada; “Doğal kaynak ve varlıklarımızdan olan mera alanları hayvancılığımızın ve sektör ekonomisinin önemli parçalarındandır. Hayvancılık sektöründe hayvan refahı kapsamında, dünya organik ve doğal besiciliğe dolayısıyla meraların aktif kullanımına yönelmişken, mera alanlarının azalmasına neden olacak bu uygulama çok sakıncalıdır. 20 yıllık ot geliri yatırarak geri dönüşümsüz bir düzenleme gerçekleştirmek kaynakların apaçık yanlış kullanımıdır” dedi İNFOVET 12-13 NOTLAR TÜRKİYE YUMURTA İHRACATINDA DÜNYA İKİNCİSİ Türkiye Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği Başkanı Sait Koca DR. SAİT KOCA DA RUSYA PAZARINI DEĞERLENDİRDİ BESD-BİR Başkanı Sait Koca, Rusya’nın Türkiye’den tavuk eti alımını durdurmasının sektörü etkilemeyeceğini söyleyerek, ‘Yılın ilk 10 ayında Rusya’ya 8 milyon dolar ihracat yapmışız. Biz Irak’a sadece bir kalemde bu ihracatı gerçekleştiriyoruz’ dedi. BESD-BİR Başkanı ve beyaz et sektörünün önemli firmalarından Beypiliç A.Ş.’nin Genel Müdürü Sait Koca, son günlerde Rusya Devleti ile yaşanan krizin beyaz et sektörü üzerinde ne gibi etkiler oluşturacağını anlattı ve Türkiye’nin Rusya’ya Ağustos ayında bin 700, Eylül ayında bin 300 ve Ekim ayında bin 500 ton tavuk eti ihraç ettiğini, 2015 yılının ilk 10 ayında 8 milyon dolar ihracat gerçekleştirdiğini vurguladı. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Yıldız, Türkiye’nin geçen yıl yumurta ihracatından 400 milyon dolar gelir elde ettiğini ve dünyada ikinci sırada bulunduğunu bildirdi. Rektörlükten yapılan yazılı açıklamaya göre Yıldız, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2014 yılında Türkiye’de 17,1 milyar yumurta üretildiğini belirtti. Yıldız, Türkiye’nin bu miktarla rekor kırdığını ve dünya yumurta ihracatının % 9’unu uru! y u d i ğ i l şik ren dan itiba dres deği a ayın inde anc a.şslenmesi ve Sağlığı Hiz:m614etl4eriSoAğ.Şa,nElıkkim- Kartal/ İstanbul adres E o van Be ektedir. an Ofis N Anc Hay l Lapis H met verm o iz Y h n n a e Y d 0 in 2 98 16 Mah. D10 yeni ofis : 0216 44 sentepe bulunan 442 98 TEL: 0216 Faks 12 pbx - trition.com u n c n a @ info gerçekleştirerek bu alanda ikinciliği elde ettiğini aktararak, şunları kaydetti: “Türkiye sadece yumurta ihracatından 400 milyon dolar gelir elde etti. Üretilen 17 milyardan fazla yumurta sayısı, Türkiye’nin bugüne kadar ürettiği en yüksek sayıdır. Bu sayı her yıl artarak devam ediyor. Türkiye, bu sektör ile 400 milyon dolar üzerinde gelir elde etti. % 9 ihraç oranıyla da dünyada en çok yumurta ihraç eden ikinci ülke olmayı başardı. Günümüzde piliç eti üretiminin % 95’i entegre firmalar tarafından gerçekleştirilir hale geldi. Türkiye, dünya piliç eti piyasasında 300 milyon doların üzerindeki ihracatıyla % 4’lük bir paya sahip ve gelecek yıllarda küresel bir oyuncu olmaya adaydır. Avrupa’nın en büyük kuluçka kapasitesine sahip şirketi de Türkiye’de ve hatta Bursa’dadır.” NOTLAR Avustralyalı tarım liderleri gelecekteki zorlukları tartışıyor GENÇ BİLİM ADAMI YARIŞMASI BAŞVURU TARİHLERİ UZATILDI Genç bilim adamları için Alltech erken bir yeni yıl hediyesi veriyor. Dünyanın üniversiteler düzeyindeki en büyük tarım ve hayvancılık bilimleri yarışması olan Alltech Genç Bilim Adamı Yarışma Programı’na kayıt şansı 31 Aralık tarihine kadar uzatıldı. Geçtiğimiz yıla kadar, lisans ve yüksek lisans mezunu kazananlara tüm masrafları Alltech tarafından karşılanmak üzere ABD’deki sempozyuma katılma hakkı, özel bir kupa ve nakit ödülleri verilmekteydi. 2016 yılı itibariyle bu ödüllerin yanı sıra, doktora ve doktora sonrası pozisyonlar için tamamen Alltech tarafından karşılanacak olan eğitim finansman desteği sunulacaktır. Öğrencilerin, hayvan sağlığı ve besleme, bitki bilimi, zirai analitik metotlar, gıda zinciri güvenliği ve izlenebilirliği, insan sağlığı ve besleme gibi zirai bilimlerdeki çeşitli konularda bilimsel makale hazırlamaları gerekmektedir. Ayrıca öğrencilerin bir profesör tarafından aday gösterilmesi gerekmektedir. Hayvansal gıda üretimindeki 40’tan fazla endüstri lideri, dünya çapındaki et üretiminin karşılaştığı zorlukları ve nasıl ilerleyeceklerini tartışmak üzere Alltech Elite Herd yemeği için ünlü Melbourne Cricket Ground’da bir araya geldi. Alltech Asya-Pasifik başkan yardımcısı Matthew Smith, kümes hayvanları eti tüketiminin 2020 yılında diğer çeşitteki et üretimlerini geçeceği tahmininde bulundu ve devam etti: “Verimli etlik piliç performansı, görünüşteki tutarlılık, yapı, tat ve dini kısıtlamaların olmayışı nedeniyle tavuk tüketimi artıyor. Tavuk üreticileri pazara, tüketilen ürün sayısında yenilikçi ve esnek tutumlarıyla öncülük etmektedir. Tavuk etinin diğer et ürünleri ile kombine edilmesiyle birçok yeni ürün yaratılmıştır.” Şap hastalığı ile ilgili yeni tip bir virüs espit edildi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik İNFOVET 16-17 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, bakanlıkta Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde görülen şap hastalığına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Türkiye’de görülmeyen yeni tip bir virüsün 29 Eylül 2015 tarihinde ilk kez Van’da tespit edildiğini belirten Çelik, bu yılın 9 ayında tespit edilen, hastalığın görüldüğü mihrak sayısının 92 olduğunu bildirdi. Çelik, bugüne kadar hastalığın görüldüğü mihrak sayısının 217’ye ulaştığını dile getirerek, Bakanlığın çalışmaları sonrasında bu mihrak sayısının 117’sinin söndürüldüğünü, 100 mihrakın hastalık açısından şu anda aktif durumda olduğunu bildirdi. Konuya ilişkin tarım il müdürlerinin devreye girdiğini ifade eden Çelik, “10 kilometrelik alanda karantina uygulanmakta, o bölgeye hayvan giriş çıkışı yasaklanmakta; dolayısıyla panikleyecek bir durum yok” diye konuştu. NOTLAR ARTViN, AKILCI ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA 4 YILDIR ZİRVEDE ARTViN Türkiye’de 4 yıldır en düşük antibiyotik kullanım oranıyla dikkati çeken Artvin’de gereksiz antibiyotik kullanımının daha da azaltılması için çalışmalar yürütülüyor. Artvin Valisi Kemal Cirit, yaptığı açıklamada, gereksiz antibiyotik kullanımının tüm dünyada ciddi bir sorun olduğunu ve acil tedbir alınması gerektiğini vurguladı. Cirit, Artvin halkının bilinçli ilaç tüketiminde göstermiş olduğu duyarlılığın herkese örnek olması temennisinde bulundu. Antibiyotik kullanımı konusunda herkesi daha duyarlı olmaya davet eden Cirit, “Bakanlığın başlatmış olduğu ilaç kullanımı konusundaki çalışmalarda, son dört yılda birinciliği kazanan tüm sağlık çalışanlarını kutluyorum. Artvin olarak bizlere bundan sonra büyük sorumluluklar düşüyor. Antibiyotik kullanımını düşük seviyelere çekmek için etkinliklerle vatandaşlarımızın karşısında olacağız” diye konuştu. Alltech, Masterfeeds’i satın alıyor Alltech, Ag Processing Inc.(AGP)’den Masterfeeds’in hisse senetlerinin tamamını satın alacağını duyurdu. Bu Alltech’in Masterfeeds LP’nin tamamına sahip olmasını sağlayarak, ticari hayvan besleme şirketini yönetme olanağı sağlayacaktır. Bu satın alma ile uluslararası yetiştiriciliğe kapsamlı hayvan besleme çözümleri sunulması, yüksek değerdeki entegre teknolojler yoluyla üreticilerin ve çiftlik sahiplerinin verimliliklerinin arttırılması planlanıyor. ATA FEN, İSPANYA’DA BİLGİ PAYLAŞIM TURUNA ÇIKTI Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden Prof. Dr. Tayfur Bekyürek, Ünallar Çiftliği’nin sahibi Namık Ünal, Kıroğlan Çiftliği’nin sahibi Mutlu Kıroğlan, Süt Kardeşler Çiftliği’nin Genel Müdürü Veteriner Hekim Oğuz Çalışıcı, Öğütler Çiftliği’nden Sorumlu Veteriner Hekim Alpay Atak, Efeler Çiftliği’nden Ziraat Mühendisi Fahri Karakaş, Ata Fen A.Ş. ortaklarından Ali Ünal ve Ata Fen A.Ş. İthalat ve Ruhsatlandırma Bölümü’nden Hüseyin Karabiber, 03-06 Kasım 2015 tarihleri arasında ABD Techmix firmasının Barselona Şubesi’nin davetlisi olarak Barselona’da çeşitli ziyaretlerde bulundular. Techmix-Barselona’dan Dr Antoni Ferro gruba, Tecmix ürünleri ile ilgili detaylı bir sunum yaptı. Grup daha sonra Zaragoza yakınlarındaki Avrupa’nın en büyük çiftliklerinden biri olan Valle de Odieta isimli çiftliği ziyaret etti. İNFOVET 18-19 NOTLAR Elanco’dan çözüm önerileri için altın öğütler İnsan ve hayvan sağlığı adına yaptığı yatırımlarla sektör paydaşlarının her zaman yanında olan Elanco Hayvan Sağlığı, “Bağırsak Bütünlüğü” ve “Hemicell®” konularını işlediği interaktif bir toplantı gerçekleştirdi. Elanco’nun hedefi, müşterilerine en çok değer sağlayan firma olmak. İNFOVET 20-21 E lanco, 23 - 26 Ekim tarihleri arasında Bolu ve Adana’da müşterileriyle interaktif toplantılar gerçekleştirdi. Elanco AvrupaOrta Doğu-Afrika Stratejik Pazarlama Lideri Veteriner Hekim Christrophe Bostvironnois’in konuşmacı olarak katıldığı toplantılardaki konu başlıkları “Bağırsak Bütünlüğü” ve “Hemicell®” idi. Elanco, çözüm ve önerilerle yanınızda İlk bölümde; bağırsak bütünlüğünün, sindirim sisteminin verimli bir şekilde, sağlıklı ve optimum çalışması olduğuna değinen Christrophe Bostvironnois, bunun anlamının mukoza/epitel bütünlüğünün ve metabolik fonksiyonların; yani sindirim/ sekresyon/emilim/besinlerin taşınmasının optimum şekilde sürdürülerek büyüme için gerekli olacak maksimum enerjinin (kas, randıman) sağlanması olduğunu belirtti. Ayrıca bağırsak bütünlüğünün tam olarak tesis edildiği durumlarda sindirim sisteminin bakteriyel dengesinin de korunacağını belirtti. Günümüzde bakteriyel enterit, koksidiyoz, yemlerde bulunan anti-nütritif faktörler (ß -mannanlar), non-enfeksiyöz faktörler ve viruslar gibi bağırsak mikroflorasını etkileyen faktörlerin kanatlı yetiştirciliğinde ciddi zararlara sebep olduğuna ve özellikle kanatlı sağlığında, koksidiyoz ve bakteriyel enterit kaynaklı; yem atımı, ıslak altlık, sulu bağırsak içeriği ve bağırsak yapısında incelme ve ishal gibi belirtilerle ortaya çıkan zayıf bağırsak bütünlüğünün 2 kg ağırlığındaki bir kanatlı için yetiştiricilere maliyetinin yaklaşık 10,2 cent olarak hesaplandığını belirtti. Tüm dünyada nekrotik enterit kaynaklı üretim kayıplarının toplam maliyetinin 2 milyar dolar olduğunu ve bu Elanco AvrupaOrta Doğu-Afrika Stratejik Pazarlama Lideri Veteriner Hekim Christrophe Bostvironnois rakamların özellikle günümüz pazar koşulları göz önüne alındığında kanatlı sektörü için ciddi bir kayıp anlamına geldiğine değindi ve Maxiban®Monteban® programının faydalarından bahsetti. Doğal immun sistemi desteklemek Christrophe Bostvironnois, toplantının ikinci bölümde ise Elanco’nun Hemicell® (ß-mannanaz) adlı enziminden bahsetti. ß-mannanların neden olduğu yem kaynaklı immun yanıtların engellenmesinde kullanılan bir enzim olduğunu belirtti. Mannan polimerlerinin, pek çok patojenik bakteri, virus, parazit ve mayanın hücre yüzeyinde bulunduğunu, mannozun önemli bir PBMŞ (Patojenle Benzeri Moleküler Şekil) olduğunu ve tüm bitkisel yem hammaddelerinde bulunduğunu, başlıca olarak soya, kolza, ayçiçeği ve guar küspelerinin mannoz ihtiva ettiğini sözlerine ekledi. Ayrıca, kanatlı immun sisteminin, yemdeki büyük ß-mannan moleküllerini hatalı bir biçimde istilacı patojen olarak algıladığını ve bunlara karşı immun reaksiyon gösterdiğini söyledi. İmmun sistemin pahalıya mal olan bir savunma mekanizması olup, sürdürülmesi için metabolik enerjinin %2-4’ü, doğal yanıtın aktive olması için ise çok daha büyük bir bölümünün harcaması gerektiğini belirten Bostvironnois; böylesi bir durumda büyüme için kullanılacak olan enerji ve diğer besin maddelerinin, doğal immun sistemi desteklemek için harcanacağı anlamına geldiğini, doğal immun sistemin aktivasyonu ile enerji ve besin maddelerinin immun fonksiyonlar için kullanımını güvence altına almak üzere, büyümeyi baskıladığını söyledi. Bunun sonucunda; > Enflamatuvar yanıtın, > Besin maddelerinin depolanmasında rol oynayan hormonların (IGF-1 ve insülin) üretiminde azalmanın, > Glukoz emiliminde azalmanın, > Besin maddelerinin depolanmasında azalmanın, > Su emiliminde azalmanın ortaya çıktığına dikkat çekti. Toplantının ardından akşam yemeği yenilerek keyifli bir gün geçirildi. Tüm dünyada nekrotik enterit kaynaklı üretim kayıplarının toplam maliyeti 2 milyar dolar. Bu rakam günümüz pazar koşulları göz önüne alındığında kanatlı sektörü için ciddi bir kayıp anlamına geliyor. Çevreye duyarlılık konusunda öncü yaklaşım Kartal Kimya Üretim Tesisi, Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Çevreci Tesis Ödülleri 2015 kapsamında, Türkiye genelinde ödül alan üretim tesisleri arasına girdi. K artal Kimya Üretim Tesisi, sürdürülebilir atık yönetimi politikaları, çevreye saygılı çalışmaları ve bu konuda yaptığı yatırımlar kapsamında aldığı “Çevreci Tesis Ödülü” ile çevreye ve sürdürülebilir yaşama verdiği önemin altını bir kez daha çizmiş oldu. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla 7 Kartal Kimya, çalışmalarını her zaman çevreye duyarlı yaklaşımıyla sürdürmekte. İNFOVET 22-23 Aralık günü gerçekleştirilen ödül Töreni ilgi ile karşılanırken, Kartal Kimya’nın ödülü, Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Başkanı Recep Altepe tarafından takdim edildi. Hilton Bosphorus’ta gerçekleştirilen görkemli törende ödülü alan Kartal Kimya Genel Müdür Yardımcısı Pınar Kanat, “Çalışmalarını her zaman çevreye duyarlı yaklaşımıyla sürdüren Kartal Kimya olarak, Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği 2015 kapsamında, Türkiye genelinde çevreye olan duyarlılığın artmasını teşvik amaçlı düzenlenen bu ödüle sahip olmanın gururu içindeyiz. Organize sanayi bölgeleri içinde faaliyet gösteren tüm sanayi tesisleri arasında ödül almaya layık bulunan 48 tesisten birinin Kartal Kimya’ya ait olmasından da büyük bir mutluluk duyuyoruz. Sürdürülebilir yaşama saygı duyan bir şirket olarak çevreye duyarlı çalışmalarımıza bundan sonra da devam edeceğiz.” dedi. Çevre dostu teknoloji ISO14001 Çevre Yönetim Sistemi Sertifikası’na, ISO9001, FAMI-QS ve Çevre İzni Belgesine de sahip olan Kartal Kimya, satın alma sürecinden piyasaya sürülen ürünlere kadar her aşamada çevresel etkilerini kontrol altında tutuyor ve sürdürülebilir atık yönetim politikaları ile kaynağında ayrı toplanan atıkları uygun yöntemlerle geri kazanarak atıkların bertarafını sağlıyor. Kartal Kimya üretim tesislerinde, çevre dostu teknoloji kullanılırken, doğal kaynakların etkin kullanımı için her yıl projeler geliştirilerek uygulamaya geçiriliyor. Havalandırma sistemlerinde kullanılan %99,99 verimliliğe sahip özel filtreler sayesinde toz emisyonlar kontrol altında tutuluyor. Evsel atıkların BIOMAS arıtma sistemi ile deşarj edilmesi gibi konularda yüksek derecede hassasiyet gösteriliyor. NOTLAR D İnterhas Hayvan Sağlığı’ndan deneyimli çalışanlarına Avrupa turu ödülü İnterhas Hayvan Sağlığı, emeklerinden dolayı teşekkür etmek adına çalışanlarına ve ailelerine muhteşem bir yeni yıl hediyesi sundu. İNFOVET 24-25 r.Tamercan Morkoç ve Ecz.Ümmügülsüm Morkoç tarafından 1996 yılında kurulan İnterhas Hayvan Sağlığı A.Ş. 20 yıldan bu yana, GMP kurallarına göre üretim yapan Avrupa’daki 5 ayrı firmanın Türkiye exclusive distiribütörlüğünü yapmaktadır. Genç, dinamik ve yetkin temsilcilerden oluşan 25 kişilik satış-pazarlama ekibi ve aynı zamanda geniş bir dağıtım ağına sahip olan İnterhas A.Ş. ürünlerini, Türkiye’nin bütün il ve ilçelerindeki en ücra yerlere kadar ulaştırmaktadır. Ülkemizin çok değerli veteriner hekimlerini GMP’li ürünler ile daha yirmi yıl öncesinden tanıştıran ve bu güne kadar piyasadan geri çekilen bir tek ürünü bile bulunmayan İnterhas A.Ş., sektörümüze doğru ürün ve doğru çözümler sunmaya devam etmektedir. Satış ve pazarlama ekibindeki beşinci kıdem yılını tamamlayan çalışanlarını, aileleri ile birlikte beş Avrupa Ülkesini kapsayan Avrupa turu ile ödüllendiren İnterhas Hayvan Sağlığı, yetkin temsilcilerden oluşan uzman ekibi ile her geçen gün daha da büyümektedir. İnterhas A.Ş., tüm Türkiye’nin kaliteli, güvenilir ve etkin ilaçlara ulaşmasını sağlamak üzere ruminant, pet hayvanları ve atlar için ürün yelpazesini genişleterek hepsi GMP’li ürünler olmak üzere, yaratmayı düşündüğü yeni değerleri, Veteriner Hekimlerimizin istifadesine sunmaya devam edecektir. Sunumların ardından misafirlere hediyeler takdim edildi. Ardından toplu fotoğraf çekimiyle program tamamlandı. HasTavuk beyaz et konusunda iddialı HasTavuk Genel Müdürü Şahin Aydemir, öğretmenler günü dolayısıyla Eskişehir‘den birkaç ilköğretim okulunun öğretmen ve öğrencilerini, Balıkesir’in Susurluk ilçesinde bulunan tesislerinde misafir etti. M isafirler girişte, “24 Kasım Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun” pankartlarıyla ve karanfil hediyeleriyle karşılandı. Ziyaretçiler ilk olarak tesis ziyareti yaptılar; ardından Şahin Aydemir’in gerçekleştiriği sunuma katıldılar. Gelecek nesillerin yetiştirilmesinde önemli rol oynayan öğretmenlerimizin öncelikle yeterli bilgi donanımına İNFOVET 26-27 sahip olması gerektiğini ifade eden HasTavuk Genel Müdürü Şahin Aydemir, “7/24 istediğiniz zaman gelip tesislerimizi gezebilirsiniz” dedi. üretimini gerçekleştiren bir firmayız. Halkımızın sağlıklı beyaz et ve hayvansal protein ihtiyacını en son teknolojiyle birleştirerek 2013 yılında faaliyetimize beyaz et üretimini de ekledik. Dünya mükemmellik ödülünü almış bir firma olarak, üretim tesislerimizin kapılarını incelemek isteyen herkese açıyoruz” Halkımız Ne Yediğini Bilmeli HasTavuk Genel Müdürü Şahin Aydemir, sözlerine şöyle devam etti: “1972 yılından bugüne üretilen beyaz et ve yumurtanın ana maddesi olan bir günlük civciv Gıda Terörünün Önüne Geçilmeli Gıda terörüne de değinen Aydemir, “Gıda terörü iki şekilde oluyor. Birincisi merdiven altı üretimlerle yapılan sağlıksız gıda. Ama bundan daha önemli bir gıda terörü var ki o da, yanlış bilgilendirerek konuya vakıf olmadan, halkın sağlıklı gıdaya ulaşmasını engelleyen bir uygulama. Maalesef şu anda medyamız, ticari sebepler ve medyatik olma uğruna konunun içinde olmayan kişilerin yanlış yönlendirmelerine bilmeden alet oluyorlar. Halbuki, Türkiye’de dünyanın en sağlıklı beyaz et ve yumurtası üretiliyor ve tüketiliyor. Bundan da gurur duyuyoruz” şeklinde konuştu. NOTLAR Matlı’ya bir ödül de Biga’dan geldi Biga Ticaret ve Sanayi Odası tarafından düzenlenen “Ekonomiye Değer Katanlar” ödül töreni, Çanakkale valisi ve milletvekilleri ile meclis ve meslek komite üyelerinin katılımıyla gerçekleşti. ve meslek komiteleri üyeleri ile iş adamları katıldı. B iga Ticaret ve Sanayi Odası tarafından, “Ekonomiye değer katanlar” ödül töreni düzenlendi. Biga Köşdere Aktivite Merkezi’nde düzenlenen törene, Çanakkale Valisi Hamza Erkal, CHP Çanakkale milletvekilleri Mu- İNFOVET 28-29 harrem Erkek ve Bülent Öz, Biga Kaymakamı Gökhan Görgülüarslan, Biga Belediye Başkanı İsmail Işık, Çanakkale Defterdarı Mustafa Işık, Biga Vergi Dairesi Müdürü Nejdet Gözütok, Biga TSO Meclis Başkanı Eşref Temiz, Biga TSO Yönetim Kurulu, meclis Memleketine gelir getiren kazanç daha kutsaldır Törenin açılışında konuşan Vali Hamza Erkal, Türk girişimcisinin kazanırken paylaşmayı bilen, memleketine sahip çıkan insanlar olduğunu söyledi. Erkal, “Devlet, yapılan işin yatırıma dönüştürdüğü kısmına ben vergi koymayacağım” derse ekonominin gelişeceği ile ilgili politikalar geliştirildiğinden dolayı, son 30-40 yıldır bu yeni politikalar ile yeni liberal anlayış çerçevesinde özel sektör kamudan daha iyi yatırımcı, daha iyi girişimci ve yaptığı yatırımlar ile de dünyaya açıldığı için ve de çok karlar elde ettiği için devletine milletine daha faydalı hale gelmiştir. 10 yıl önce ülkemizde bir kriz İSO 500 sıralamasında 188. sırada yer alan Matlı Pirinç Süt Mamülleri ve Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ adına ödülü Bölge Satış Yöneticisi Emre Altıntaş aldı. yaşandı. Cumhurbaşkanımız bu krizin teğet geçeceğini söyledi. Hakikaten de teğet geçti. Ondan sonra hızla ekonomimiz gelişti. Çünkü tekstil sektöründe kazancı az olan sektörlerde yatırımcılar Türkiye’de maliyetin çok yüksek olduğunu fark ettiler. Buradan yatırımları kaydırdılar. Yatırımlar diğer ülkelere kayınca Türkiye’de katma değeri yüksek mallar üretir olduk. Daha çok işçi istihdam eden, bütün dünyaya açılan ve memleketine gelir getiren kazanç daha kutsaldır diye düşünüyorum. Bunu da en iyi kullanacak olan yine iş adamlarımızdır. Bu nedenle burada verilen ödülü anlamlı buluyorum” dedi. Oda Başkanı Şadan Doğan ise ihracat yapan girişimcileri tebrik etti. Doğan, “Odamızın üyesi kurumlar vergisi rekortmenlerimize, gelir vergisi rekortmenlerimize, ihracat yapan üyelerimize, en çok istihdam sağlayan üyelerimize, İstanbul Sanayi Odası’nın her yıl Türkiye’nin en büyük sanayi yatırımcılarını açıkladığı İSO 500 sıralamasında yer alan üyelerimize ve 30 yılı aşan oda üyelerimize ödüllerini takdim edeceğiz” diye konuştu. NOTLAR AtaFen, Otovaksin sonuçlarını paylaştı Ata -Fen tarafından üretilerek, 2014 yılında Balıkesir İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği tarafından kullanılan Özaşı (Otovaksin) sonuçları İzmir’de düzenlenen toplantıda paylaşıldı. i zmir’de düzenlenen ve Otovaksin sonuçlarının paylaşıldığı toplantıya, Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Cemalettin Özden, Balıkesir İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Başkanı Kemal Çakırcı ile birlikte, Bursa, Denizli, İzmir, Uşak, Aydın illeri damızlık sığır yetiştiricileri başkan ve yönetim kurulu üyeleri, sorumlu müdürleri ve yetkilileri katılım gösterdiler. Toplantının açılış konuşmasını yapan Tahir S. Yavuz, meme yangısı yani, mastitisin sütçü sığır çiftliklerinde başlıca sorunlardan biri olduğunu belirterek, eldeki tüm silahların mastitisle mücadelede kullanılması gerektiğini, en önemli konunun “kuru ve temiz” ilkesine uymak olduğunu söyledi. Otovaksin üretim ve uygulamalarının da mastitiste kullanılan önemli bir silah olduğunu söyleyen Yavuz, Balıkesir İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği’ni başarılı çalışmalarından dolayı kutladı. Sonuçlar Damızlık Birliği Sorumlu Veteriner Hekimi Hüseyin Karagöz tarafından hazırlanan bir sunum eşliğinde paylaşıldı. Hüseyin Karagöz aşıdan önce, aşıdan sonra, aşıdan 3 ay ve 8 ay sonra yapılan saha ve laboratuvar çalışmalarını sunarak, çok büyük başarı elde ettikle- İNFOVET 30-31 rini, en ufak bir yan etkiyle karşılaşmadıklarını ifade etti. Aşının bölgelerinde meme yangısı yaptığı saptanan dokuz mikroorganizmaya karşı hazırlandığını, birçok inekte daha ilk enjeksiyonda bile başarı sağlandığını gözlediklerini belirten Karagöz aşıyı üreten ekibe ve Atafen yetkililerine teşekkür etti. Sonuçlar, elde edilen başarıyı gözler önüne serdi Veteriner Hekim Hüseyin Karagöz’ün ardından, AtaFen Aşı Üretim Direktörü Dr. Mestan Özyer, Otovaksin’in üretim safhaları hakkında bilgi verdi. Dr. Mestan Özyer AtaFen Aşı Üretim Laboratuvarı’nda bakteriyel hastalıklara karşı aşı üretilebileceğini, klasik yöntemlerle hastalıklara karşı sonuç alamayan meslektaşlarına ve çiftliklere yardımcı olabileceklerini belirtti. AtaFen kurucu ortaklarından Ahmet Gedik ise, Otovaksin kullanan diğer çiftliklerde alınan sonuçları paylaşarak, tümünde başarı elde edildiğini söyledi. Toplantıda başkanlar Cemalettin Özden, Kemal Çakırca, uygulayan, takip eden teknik personel Veteriner Hekim Hüseyin Karagöz ve Veteriner Teknisyen Halil Asan’a plaket takdim edildi. Son bölümde sorular yanıtlandı. Toplantı yemek ve sohbet ile sona erdi. Tahir S. Yavuz Ege-Vet Genel Müdürü Cemalettin Özden Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Dr. Mestan Özyer AtaFen Aşı Üretim Direktörü Hüseyin Karagöz Damızlık Birliği Sorumlu Veteriner Hekimi NOTLAR Herbert Pohle, 1 Ocak 2016’da Merial’in Birleşik Krallık/ İrlanda Genel Müdürü olarak yeni görevine atandı Sanofi Grubu şirketlerinden Merial Türkiye’nin yeni Genel Müdürü Kubilay Destegüloğlu oldu. Merial Türkiye’de devir teslim Merial Türkiye Genel Müdürlüğü görevini 2012 yılından bu yana sürdüren ve hayvan sağlığı alanında faaliyet gösteren Merial’in Türkiye yapılanmasında önemli katkıları olan Herbert Pohle Ocak 2016 itibariyle Merial Birleşik Krallık/İrlanda Genel Müdürü olarak atandı. Kariyerine 1985 yılında Bayer’de başlayan ve Bayer’in çeşitli ülkelerinde önemli görevler üstlenen Herbert Pohle, 2006 yılından 2012 yılına kadar da İntervet’te çeşitli ülkelerde önemli görevler de üstlendi. 2000 yılında Sakarya Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olan Kubilay Destegüloğlu ise kariyerine perakende sektöründe başladı. 2005 yılında Schering Plough Türkiye’de Finansal Analist rolüyle ilaç sektörüne geçiş yapan Kubilay Destegüloğlu, 2008-2010 yılları arasında IntervetSchering-Plough’da finans, muhasebe, tedarik zinciri, İNFOVET 32-33 satış idare, IT bölümlerinden sorumlu Finansal Kontrolör olarak çalıştı. Destegüloğlu, ardından 2010-2012 yılları arasında Merck Sharp and Dome (MSD) ve Schering Plough (SP) entegrasyon süreci sırasında legal, sistem ve süreç birleşimlerinden sorumlu Entegrasyon Müdürlüğü görevine atandı. Destegüloğlu, sürecin tamamlanmasının ardından 2012 yılında MSD’de Hayvan Sağlığı bölümünde İş Birimi Müdürü olarak görev aldı. Temmuz 2012 tarihinden Mayıs 2014 yılına kadar MSD Türkiye - Hayvan Sağlığı Genel Müdürü olarak görev yapan Kubilay Destegüloğlu, Mayıs 2014 yılında İş Mükemmelliği ve Ticari Operasyonlar Direktörü olarak Sanofi Türkiye’ye katıldı. Farklı fonksiyonlarda hem beşeri hem de hayvan sağlığı sektöründe tecrübesi olan Destegüloğlu Ocak 2016 itibariyle Merial Türkiye Genel Müdürü olarak atandı. Kupa törenin ardından Meyblue Restaurant’a geçen ekip keyifli bir akşam yemeği ile yılsonu etkinliğini tamamladılar. Merial ve RTA Yıl Sonu Toplantısı Uzun yıllardır başarılı bir şekilde Merial Kanatlı biyolojik ürünlerinin temsilciliğini yapan ve 2014 yılından itibaren de tek satışa yetkili veteriner ecza deposu olarak iş ortaklığına devam eden RTA Laboratuvarları ve Merial Türkiye Kanatlı Ekibi 2015 yılı değerlendirme, motivasyon, planlama ve eğitim toplantı için Girne-KKTC’de bir araya geldiler. Başarılı ve zorlu bir yılın ardından Merial ve RTA Kanatlı Ekipleri yıl sonu değerlendirmesi, 2016 yılı stratejilerin konuşulup planlanması için 19-22 Kasım tarihlerinde Girne Colony Otel’de kampa girdiler. Bu süreçte takım olarak çalışmanın verdiği güç ile güncel sorunları, 2016 yılı beklentileri, hastalık insidanslarındaki artışlar ve teknik konular üzerinde fikir alışverişinde bulunan ekip ayrıca pazar dinamiklerini anlama ve etkili iletişim konularında eğitim aldılar. Takım ruhu geliştirme etkinliğinde de tüm ekip gokart yarışması ile stres attı. NOTLAR Bayer, ilköğretim çağındaki çocuklara bilimi sevdirmeyi amaçlayan projesi ile bilimin ışığından yürüyen gençlerin artmasını amaçlıyor. Bayer Genç Bilim Elçileri Projesi’ne İngiltere’den ödül Bayer Genç Bilim Elçileri, İngiltere’nin en saygın ödüllerinden Best Business Awards’ta “En İyi Kurumsal Sosyal Sorumluluk” ödülüne layık görüldü. B ayer, Türk Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) ile birlikte yürüttüğü Bayer Genç Bilim Elçileri Projesi ile İngiltere’nin en önemli ödüllerinden biri olan Best Business Awards’a layık görüldü. Bağımsız ve alanında uzman 20 kişilik bir jürinin yaptığı değerlendirmeler sonucunda “En İyi Kurumsal Sosyal Sorumluluk” kategorisinde ödül alan projenin başarısı, proje ortakları Toplum Gönüllüleri tarafından da coşku ve sevinçle karşılandı. Hedef, 5 yılında sonunda 81 ile ulaşmak 11-16 Kasım tarihlerinde Kavacık Asia Princess Otel’de Bayer Genç Bilim Elçileri Projesi’nin yeni döneminde görev alacak üniversite öğrencileri için bir “Bilim OkuryazarİNFOVET 34-35 lığı” kampı gerçekleştirildi. Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın Antalya, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Karabük, Kırklareli, Mersin ve Tunceli örgütlenmelerinden gelen yeni elçileri ile kampın son günü olan 16 Kasım günü firma genel merkezinde bir de tanışma toplantısı gerçekleştirildi. Bayer CEO’su Hubert Braun ve İnsan Kaynakları Direktörü Osman Demirel ile tanışan elçiler, ardından da Bayer Kurumsal İletişim Müdürü Nevra Çağman’dan Bayer’i tanıtan ve Bayer’in bilim elçilerine ve projeye verdiği önemi vurgulayan bir sunum dinledi. “Best Business Awards” ödülünün de kutlamasının gerçekleştiği tanışma toplantısında, ödülle bol bol hatıra fotoğrafı çektiren gençler, ödülün motivasyonlarını arttırdığını söylerken yeni dönem için duydukları büyük heyecanı da dile getirmekten çekinmediler. Bayer, Bilim Tohumları Ekibi’nin de dahil edildiği Bayer Genç Bilim Elçileri projesi ile ilk dört yılda, 1.321 toplum gönüllüsü üniversite öğrencisi aracılığıyla, Türkiye’nin 66 ilinden yaklaşık 17.000 ilköğretim öğrencisine ulaştı. Yeni dönemde ise hedef, 5 yılında sonunda 81 ile ulaşarak çocukların bilim hakkında bir kez daha düşünmelerini sağlamak. Bayer Hayvan Sağlığı üreticilerle buluştu Bu sene Antalya Expo Center’da 4.’si düzenlenen Uluslararası Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı 25-28 Kasım tarihlerinde gerçekleştirildi ve Bayer Hayvan Sağlığı fuardaki yerini aldı. U luslararası Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı’nda Bayer Hayvan Sağlığı açtığı stand ile üreticilerle buluştu. Katılımın çok yoğun olduğu fuarda odak noktalardan biri Bayer standıydı. Üreticilere takviye edici yem grubu ürünlerini tanıtan Bayer Hayvan Sağlığı, üreticilerle yeni doğan hayvanların sağlığı konusunda sohbet etti. Üreticiler firmanın yetkilileri ile doğrudan görüşerek, ülkemiz hayvancılığındaki sorunları tartışabilmekten duydukları memnuniyetleri dile getirdiler. Bayer, üreticilerin çözüm ortağı olma arzusunda Bayer Hayvan Sağlığı Ürün Müdürü Engin Tamur, “Bayer Hayvan Sağlığı olarak bu fuarda üreticilere takviye edici yem grubu ürünlerimizi anlatıp, kolostrumun yeni doğan hayvanlar için önemini vurguladık. Bizler için ülkemizdeki yetiştiriciler ile yüz yüze görüşüp sorunlarını dinlemek, gelecekteki stratejilerimizi belirlememiz açısından son derece önemli. Ülkemizdeki tüm üreticilerimizin çözüm ortakları olma arzumuzla, gerek böyle organizasyonlara katılarak gerekse hayvansal ürünlerdeki verimliliği artırma amacıyla yaptığımız diğer çalışmalarımızla destek vermeye devam edeceğiz. Böyle fuarların her iki taraf açısından da işlevsel ve yararlı geçtiği kanaatindeyiz. Umarım üreticiler de kendilerine yararlı bilgiler çıkarak, işletmelerine faydalı olacak, karlarını artıracak uygulamaları hayata geçirirler” dedi. Uluslararası Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı’nın sadece Antalya bölgesi ile sınırlı kalmaması, Antalya çevresindeki birçok bölgemizden de katılımın olması sevindirici ol- duğu kadar hayvancılığa verilen önemi gözler önüne sermekteydi. Katılımcı sayısının her geçen sene katlanarak arttığı organizasyon ülkemizdeki yetiştiricilerin öğrenmeye ve araştırmaya verdiği önemi göstermekteydi. Avrupa Birliği ülkeleri içinde en fazla keçi varlığına sahip ülke olan Türkiye, 25 - 30 Eylül 2016 tarihlerinde Antalya’da Dünya Keçicilik Kongresi’ne ev sahipliği yapacak. Dünya Keçicilik Kongresi Türkiye’de U 12. Uluslararası Keçicilik Kongresi Başkanı Doç. Dr. İrfan Daşkıran luslararası Keçi Birliği tarafından dört yılda bir düzenlenen Uluslararası Keçicilik Kongresi’ne 2016 yılında Türkiye ev sahipliği yapacak. İlki 1976 yılında İngiltere’nin başkenti Londra’da gerçekleştirilen Dünya Keçicilik Kongresi’nin 12’incisi 25-30 Eylül 2016 tarihlerinde Antalya’da yapılacak. Sektörün önde gelen temsilcileri, 6 gün sürecek kongre boyunca keçi yetiştiriciliğinin gelişimi için fikirlerini ve tecrübelerini paylaşacak. 12. Uluslararası Keçicilik Kongresi Başkanı Doç. Dr. İrfan Daşkıran, sektörün en büyük buluşması olan kongrenin 2016 yılında Antalya’da gerçekleştirilecek olmasından büyük memnuniyet duyduklarını ifade etti. Konuyla ilgili açıklama yapan Doç. Dr. İrfan Daşkıran, söz konusu kongreye katılımın fazla olmasını beklediklerini söyledi. Aynı zaman Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’nde Küçükbaş Hayvancılık Araştırmalar Grubu Koordinatörü olan Doç. Dr. İrfan Daşkıran, kongrenin Antalya’da “Çevre ve topluma agrosilovopas- toral keçi yetiştirime sistemlerinin katkıları: küresel değişime uyum için keçi değer zincirini geliştirecek farklı stratejiler” temasıyla yapılacağını söyledi. Keçicilik kongreleri, sektörün en büyük buluşması niteliğinde 30 ülkeden 600’ün üzerinde yabancı katılımcının beklendiği belirten Doç. Dr. Daşkıran: “Büyük emeklerle ülkemize kazandırılan bu önemli konferans; doğal, kültürel ve tarihi güzellikleriyle ünlü Antalya şehrinde düzenlenecek. Bu konferans ile tüm dünyada keçi yetiştiriciliği ve keçi ürünleri işleme teknolojileri alanında çalışan önemli kamu ve özel sektör kuruluşları, sivil toplum örgütleri, araştırmacılar ve akademisyenler bir araya gelecek” dedi. “Bu önemli etkinliğin Türkiye Keçicilik Sektörü ve Endüstrisi adına uluslararası alanda önemli bir işbirliği fırsatı yaratacağına inanıyoruz” diyen Daşkıran: “Türkiye’de keçicilik alanında çalışan akademisyenlerin kendilerini uluslararası platformda kanıtlamaları, yaptıkları işleri anlatmaları ve başarılarını biraz daha ön plana sunmaları açısından önemli bir etkinlik olacaktır” diye konuştu. Dört yılda bir düzenlenen keçicilik kongreleri sektörün en büyük buluşması olma özelliği taşıyor. TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu İnsan ve hayvan sağlığı bir bütündür Sağlık Bakanlığı tarafından organize edilen ‘‘Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Farkındalık Sempozyumu’’nda, Prof. Dr. İrfan Erol’un başkanlığında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcileri ile VİSAD Yönetim Kurulu üyeleri, veteriner hekim odaları başkanları ve veteriner hekimler de toplantıdaki yerini aldı. D Toplantının son oturumunun başkanlığını Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Erol yaptı. ünya Sağlık Örgütü tarafından antibiyotik direnci konusunda tüm dünyada farkındalık oluşturulması ve halk, sağlık çalışanları ve politikacılar arasında iyi uygulamaların teşvik edilmesi amacı ile 18 Kasım’ı içine alan hafta “Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası” olarak belirlendi ve bu bağlamda Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından 18 Kasım 2015 tarihinde İstanbul’da 81 İlin sağlık yöneticileri, AİK İl Koordinatörlüğü’nde görev alan temsilciler ve sağlık çalışanlarının katılımıyla “Akılcı Antibiyotik Kullanımı Farkındalık Sempozyumu” gerçekleştirildi. Toplantıya VİSAD Yönetim Kurulu üyeleri, veteriner hekim odaları başkanları ve veteriner hekimler de yoğun ilgi gösterdi ve Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Erol’un oturum başkanlığını yaptığı “Tarım ve Hayvancılık Alanında Akılcı Antibiyotik Kullanımı, Antimikrobiyal Direnç Sorunu ve Farkındalık” konulu bir oturum da gerçekleştirildi. 5 farklı oturumda gerçekleştirilen sempozyumun açılış ve protokol konuşmalarını Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurulu Başkanı Prof. Dr. Özkan Ünal ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi Başkanı Dr. Pavle Ursu yaptı. 20 stratejik hedefle 99 eylem başlığı altında yürütülen çalışmalar Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurulu Başkanı Prof. Dr. Özkan İNFOVET 38-39 TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu Dr. Semra Yılmaz, “Tarım ve Hayvancılık Alanında Antibiyotik Kullanımının Gereklilikleri” isimli bir sunum gerçekleştirdi. Ünal yaptığı açılış konuşmasında, antibiyotik kullanımının iller arasındaki oranlarının % 20 ile 47 arasında değiştiğini belirterek, “Antibiyotik kullanımında Türkiye ortalamasını % 30 olarak düşünürsek, % 20 oldukça iyi bir rakam olmasına rağmen % 47’lerin kabul edilebilir düzeylerde olmadığını bilip, ona göre İNFOVET 40-41 Prof. Dr. Tayfun Çarlı, bilinçsiz ilaç kullanımının antimikrobiyal direnç gelişimine etkilerine değindi. eylem planlarımıza daha gayretli bir şekilde devam etmemiz gerekmektedir” dedi. Prof. Dr. Özkan Ünal, Sağlık Bakanlığı ile Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nca düzenlenen Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Farkındalık Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada, Dünya Sağlık Örgütü ve diğer ülkeler- Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu’nun, “Antibiyotik Çağı Sona mı Eriyor?” konulu sunumu katılımcıların ilgisini çekti. de akılcı antibiyotik kullanımı konusunda sıklıkla çalışmalar yürütüldüğünü söyledi. Türkiye’de de bu konuda yoğun çalışmalar yapıldığını, kurum olarak Akılcı İlaç Kullanımı Ulusal Eylem Planı’nı hazırladıklarını ifade eden Ünal, 20 stratejik hedefle 99 eylem başlığında çalışmaların yürütüldüğünü aktardı. Sürecin 2017’ye kadar stratejik plan çerçevesinde yürütüleceğini, ondan sonra da devam edeceğini bildiren Ünal, akılcı ilaç kullanımı konusunda illerde yaptıkları çalışmaları anlattı. Ünal, reçete bilgi sistemiyle antibiyotik reçete oranının yüksek olduğu tespit edilen illerde değerlendirme toplantılarının TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği (VİSAD) Yönetim Kurulu Üyesi Nazan Uşdu Dilsiz düzenlenebileceğini kaydederek, her ilin sorunlarının ayrı ve jeopolitik durumlarının farklı olabileceğine dikkati çekti. Bir ilin antibiyotik kullanımı yüksekliği derecesiyle coğrafi olarak bölgelerin kendi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini dile getiren Ünal, tek başına yüzdelik oranla değerlendirmenin tam olarak gerçeği yansıtmayacağını vurguladı. Prof. Dr. Özkan Ünal, “İller İNFOVET 42-43 arasındaki farklılıklar da kabul edilebilir oranlar değil. İllerimiz arasındaki oranlar % 20 ile 47 arasında değişmektedir. Antibiyotik kullanımında Türkiye ortalamasını % 30 olarak düşünürsek, % 20 oldukça iyi bir rakam olmasına rağmen % 47’lerin de kabul edilebilir düzeylerde olmadığını bilip, ona göre eylem planlarımıza daha gayretli bir şekilde devam etmemiz gerekmektedir” diye konuştu. Türkiye çok aktif rol oynamıştır Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi Başkanı Pavel Ursu ise, yaptığı açılış konuşmasında dünyanın, sık görülen enfeksiyonların tekrar ölüme yol açtığı antibiyotik sonrası bir çağa doğru ilerlediğini belirterek, mevcut trendlerin devam etmesi durumunda organ nakli, eklem değiştirme, kanser kemoterapisi, prematüre bebek bakımı gibi karmaşık müdaha- lelerin zorlaşarak tehlikeli bir hal alacağını kaydetti. Ursu, şöyle devam etti: “Direncin antimikrobiyel kullanımıyla doğru orantılı olduğuna yönelik kanıtlar oldukça ikna edici bir şekilde mevcuttur. Aşırı antibiyotik kullanımı, gereksiz reçete yazmak, tezgah üstü kolay ulaşılabilirlik ya da hasta baskısından kaynaklanabilir. Gereksiz reçete yazma hayvan sektörünü de ilgilendiren önemli sorunlar dahilindedir. Özellikle hayvan sektöründe antibiyotiklerin kullanımı ve bunların takibiyle ilgili çalışmalar yapılması da sorunun çözümüne yönelik atılacak önemli adımlardandır. 2001 yılında Antimikrobiyel Direnç TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu Küresel Stratejisi’nin yayınlanması, özellikle bu hususta atılan en önemli adımlardan biridir. Bu ilk adımdan sonrasında daha önemli adımlar ve tartışmalar da yapılmıştır. Türkiye de bunlarda aktif rol oynayan ülkelerden biridir. Özellikle 2014 yılında Dünya Sağlık Asamblesi’nin almış olduğu kararlar dahilinde ve 2015 yılında kabul edilen Stratejik Eylem Planı dahilinde Türkiye çok aktif rol oynamıştır”. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nun, elde ettiği veriler çerçevesinde ülkelere ilişkin profiller çıkardığını anlatan Ursu, “Türkiye sağladığı veriler kapsamında Güney Avrupa ülkelerine benzer bir profil çizmektedir. Türkiye’nin sağladığı veriler A sınıfı veriler olarak sınıflandırıl- Gerçekleştirilen toplantıya VİSAD Yönetim Kurulu üyeleri, veteriner hekim oda başkanları ve veteriner hekimler yoğun ilgi gösterdi. mıştır. Bu da gerekli bütün kalite göstergelerini sağladığı anlamına gelmektedir. Türkiye’de antimikrobiyel direnç kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar, en yüksek düzeyde kaliteye sahiptir” şeklinde konuştu. Ursu, Türkiye’nin çok yüksek oranda tüketim düzeyine sahip olduğunu ifade ederek, bu alanda iyileştirmeye yönelik gerekli çalışmaların yapılması gerektiğini sözlerine ekledi. Farklı meslek gruplarının farklı sorumlulukları var Prof. Dr. Özkan Ünal ve Pavel Ursu’nun yaptığı açılış ve protokol konuşmalarının ardından ilk oturuma geçildi. Oturum başkanlığını Prof. Dr. İrfan Şencan İNFOVET 44-45 Antimikrobiyallerin sorumlu kullanımının bilinci ile hareket eden VİSAD Yönetim Kurulu, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün daveti üzerine toplantıdaki yerini aldı. sağlık bakanlığı ile ortak ETKİNLİKLER KURUMLAR ARASI İLETİŞİM için önemli Sağlık Bakanlığı tarafından organize edilen ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın da temsil edildiği “Akılcı Antibiyotik Kullanımında Farkındalık Sempozyumu” na, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün daveti üzerine; VİSAD Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği olarak; Yönetim Kurulu Başkanı Burçak Emre Zorlu, Yönetim Kurulu üyeleri Nazan Uşdu Dilsiz, İsmail Özdemir ve Genel Sekreter Musa Arık’tan oluşan bir heyetle katılım sağlandı. VİSAD olarak antimikrobiyallerin sorumlu kullanımının öneminin bilinci ile hareket etmekteyiz. Derneğimiz ve üyelerimiz; iyi hijyen kuralları, biyogüvenlik, iyi yönetim uygulamaları ile antimikrobiyallere duyulan ihtiyacın azalacağı ve koruma tedaviden daha iyidir yaklaşımı prensibini desteklemektedir. Buna rağmen tedavi ve koruma için antimikrobiyallere ihtiyaç duyulmaktadır. Teşhis laboratuvarlarının kapasitesinin arttırılması, doğru tanı konulması, tedavi ve koruma amaçlı olarak etkin ilacın seçilmesi, ilaçların prospektüs ve etiketlerine uygun şekilde kullanılması, kayıtların tutulması, antimikrobiyallerin gerektiğinde yeterince kullanılması anlayışıyla hareket edilmesi halinde akılcı ilaç kullanıma hizmet edilmiş olunacaktır. Bu kapsamda VİSAD olarak Avrupa’da oluşturulan ve kısaca EPRUMA denilen platformla eşgüdümlü hareket etmekteyiz. Bu tür etkinliklerle kurumlar arası iletişim daha güçlenmekte ve ilgili paydaşların ortak hareket etmesi teşvik edilmektedir. TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu yaptığı “Sağlık Bakanlığı Gözüyle Akılcı Antibiyotik Kullanımı” adlı ilk oturumda Dr. Ali Kalkan ve Ecz. Mesil Aksoy, ‘Akılcı İlaç Kullanımı Faaliyetleri ve Akılcı İlaç Kullanımı Eylem Planı 2014–2017’ ve ‘Ülkemizde Verilerle Antibiyotik Kullanımı’ isimli birer sunum gerçekleştirdiler. Oturum başkanlığını Prof. Dr. Serhat Ünal’ın yaptığı ikinci oturumun ise ana konusu “Antibiyotik Çağının Sonuna mı Geliyoruz? Yeni Binyılın Halk Sağlığı Sorunu” idi. Uzm. Dr. Serap Süzük, Prof. Dr. Dilek Arman ve Doç. Dr. Zeliha Koçak Tufan’ın konuşmacılığını üstlendiği oturumda, “Ulusal Antimikrobiyal Direnç Sürveyans Programı”, “Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Antibiyotik Direnci” ve “Antibiyotik Direncinin Önlenmesinde Sorumluluklarımız” konulu sunumlar yapıldı. Büyük ilgi gören oturumun sonrası verilen aradan sonra üçüncü oturuma geçildi. Oturum başkanlığını Prof. Dr. Özkan Ünal’ın yaptığı bu oturumda ana konu “Antibiyotik Kullanımında Paydaşların Rolü” idi ve Prof. Dr. Ahmet Akıcı, Doç. Dr. Kutay Demirkan, Yrd. Doç. Dr. Cenker Zeki Koyuncuoğlu ve Dr. Şuayip Birinci birer sunum gerçekleştirdi. Sunumlar, antibiyotiklerin akılcı kullanımında insan hekimlerinin, eczacıların, diş hekimlerinin ve hastaların rolü üzerineydi. Oturum başkanlığını Prof. Dr. Hürrem Bodur’un üstlendiği “Belirli Özel Durumlarda Antibiyotiklere Yaklaşım” ana başlıklı dördüncü oturumun konuşmacıları ise Prof. Dr. Önder Ergönül ve Prof. Dr. Halis Akalın’dı. Prof. Ergönül ve Akalın, ampirik antibiyotik kullanımı, proflaktik antibiyotik kullanımı ve hastanelerde yönetimi ve çözüm önerileri üzerine önemli bilgiler aktardılar. Akılcı antibiyotik kullanımında veteriner hekimin rolü Son oturumun konusu “Tarım ve Hayvancılık Alanında Akılcı Antibiyotik Kullanımı, Antimikrobiyal Direnç Sorunu ve FarkındaİNFOVET 46-47 Toplantıya Türk Veteriner Hekimler Birliği ve oda başkanları da yoğun ilgi gösterdi. lık” idi. Oturum başkanlığını Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Erol’un yaptığı oturumda Veteriner Sağlık Ürünleri ve Halk Sağlığı Daire Başkanı Dr. Semra Yılmaz, Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Üyesi Prof. Dr. Tayfun Çarlı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Danışmanı Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu ve Veteriner Sağlık Ürünleri ve Halk Sağlığı Dairesi Çalışma Grubu Bu tür etkinliklerle kurumlar arası iletişim daha güçlenmekte ve ilgili paydaşların ortak hareket etmesi teşvik edilmektedir. Sorumlusu Veteriner Hekim Arif Özkan birer sunum gerçekleştirdiler. Yapılan sunumlarda tarım ve hayvancılık alanında akılcı antibiyotik kullanımının gereklilikleri, bilinçsiz ilaç kullanımının antimikrobiyal direnç gelişimine etkisi ve akılcı antibiyotik kullanımında veteriner hekimin rolü üzerine bilgiler aktarıldı. Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu ise “Antibiyotik Çağı Sona mı Eriyor” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Veteriner tıbbi ürün kontrolü Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Erol Veteriner sağlık ürünleri sektöründe büyük reform Türkiye’de 01 Kasım 2015 tarihinden itibaren hayvan sağlığında kullanılan tüm veteriner tıbbi ürünlerin üretiminde milat sayılabilecek İyi Üretim Uygulamaları (GMP) standartları uygulanmaya başlandı. H ayata geçirilen yeni düzenleme ile veteriner tıbbi ürün üretiminde yüksek kalitede üretim standardı aranarak etkin ve güvenilir ürünlerin üretim, ithalat ve ihracat dönemi başladı. Bu sayede Türkiye’de hayvan sağlığının korunması ve gıda güvenilirliği konusunda önemli bir adım daha atılmış oldu. Bakanlığın Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, AB uyum çalışmaları kapsamında 2011 yılında Veteriner Tıbbi İNFOVET 48-49 Ürünler Hakkında Yönetmelik ve İyi Üretim Uygulamaları (GMP) Kılavuzunu yayımlayarak başlattığı dönüşüm programında, üretim tesislerinden başlayarak hızlı ve önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Veteriner tıbbi ürünlerin tüm yaşam döngüsünü içerisine alan bu program 01 Kasım 2015 tarihinde tamamlanmıştır. GMP ile veteriner tıbbi ürünler için üretim öncesi hammadde tedarik edilmesinden, veteriner hekim kontrolünde reçete ile uygulanmasına kadar geçen tüm aşamalarda etkinlik ve güvenilirlik sağlanmaktadır. İthal edilen veteriner tıbbi ürünlerin de Türkiye’de üretilenler ile eşdeğer kalitede olmalarının sağlanması amacıyla iki yıldır yapılan yurt içi ve yurt dışında GMP denetimleri gerçekleştirilmiştir. 31 Ekim 2015 tarihi itibariyle Türkiye’de ve yurt dışında 57 adet tesisin denetlenmiş ve bu denetimlerin sonucunda 35 adet üretim Türkiye dışındaki üretim tesislerinin ve bu tesislerden ithal edilen veteriner tıbbi ürünlere yönelik denetim ve analizlerde Avrupa Birliğinde de uygulandığı üzere karşılıklı tanıma ilkesi işletilmeye başlanacaktır. Bu kapsamda ithal edilen veteriner ilaçların her bir üretim serisinin Pazarlama İzin Sistemi (PİS) standartlarına uygun olduğunu garanti etmek için Türkiye’de GMP sertifikalı bir kalite kontrol biriminde, bütün kalitatif analizlerinin, tüm etkin maddelerin ise en azından bir kantitatif analizinin yapılması sağlanacaktır. tesisi Bakanlıktan GMP sertifikası almaya hak kazanmıştır. Bakanlığın bu konudaki düzenleme ve uygulamaları, Türkiye’de veteriner tıbbi ürün endüstrisini, yüksek kalite yönetim standartlarını muhafaza eden bir sektöre dönüştürmüştür. Tesislerimiz, uluslararası gereklilikleri karşılayan kalitede üretim yaparak ihracatını arttırmakta ve Türkiye’yi bu konuda dünya piyasasında dikkatleri üzerine çeken ülke haline getirmektedir. Veteriner Sağlık Ürünleri Sektörü Genel Müdürlüğü’nün bu alandaki tüm düzenlemelerin sektöre getirdiği kazanımların farkındalığı ile adaptasyon konusundaki azmi ve kararlılığı, aldıkları mesafe, işbirliği konusunda istekli ve destekleyici yaklaşımları bu yolda yapılan ilerlemelerde oldukça önemli olmuştur. Genel Müdürlüğün, Veteriner Tıbbi Ürünlerinin üretim aşamasından son tüketiciye ulaşan GÜNCEL süreçte geçen bu yaşam döngüsü içerisinde gerek mevzuat, gerekse teknolojideki tüm güncel gelişmelerin izlenmesi ile sürekli iyileştirilen dinamik yapı kurmayı hedeflemesi açısından çalışmalar yoğun bir tempoda devam etmektedir. GMP Denetimlerinin Genişletilmesi Türkiye’deki GMP geçiş süreci başarıyla tamamlanmış ve sonuçta ülkemizde yeterli sayı ve kapasitede tesis altyapısı oluşturulmuştur. GMP denetimlerinde de diğer ülkeler tarafından uygulandığı gibi karşılıklı tanıma ilkesinin uygulanması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu nedenle PIC/S üyesi otoriteden sertifikalı tesislerde aşamalı olarak denetlenmeye başlanacaktır. Pazarlama izni bulunan tüm ürünler Müdürlüğün web sitesinde yayınlanmaktadır. Veteriner tıbbi ürün takip sistemi Ülkemizde Veteriner Sağlık Ürünleri alanındaki en önemli aşamalardan biri de Veteriner tıbbi ürünlerin üretimden tüketime kadar stok miktarını ve tek bir ürünün de izlemesini mümkün kılacak karekod barkod esaslı veteriner tıbbi ürün takip sistemidir. Bu konuda yapılan çalışmalar en kısa zamanda uygulamaya konulacaktır. Farmakovijilans Veteriner tıbbi ürünlerin sahadaki beklenmeyen etkilerini araştırarak daha güvenilir ve kaliteli ürünlerin piyasada olmasını öngören farmakovijilans sisteminin uygulanması ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Akılcı ilaç kullanımı ve antimikrobiyal direnç izlenmesi Günümüzde tüm dünyada insan sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardan biri olarak gösterilen antimikrobiyal direnç gelişimine yönelik çalışmalar Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün önemli gündem maddelerinden biridir. 5996 sayılı Kanun’dan itibaren yayımlanmış ikincil Yönetmelikler kapsamında yol haritası belirlenmiştir. Öncelikle Salmonella etkeninden İNFOVET 50-51 PAZARLAMA İZİN SİSTEMİ başlamak üzere gıda kaynaklı zoonotik etkenlerin ve antimikrobiyal direncin birincil üretim dahil gıda zinciri boyunca izlenmesi ve prevalansın azaltılmasına yönelik kontrol programları geliştirilmesi planlanmıştır. Bu amaçla yürütülen kanatlı sektöründe halk sağlığı önemi olan Salmonella etkenine yönelik kontrol programları geliştirilmesi bir proje kapsamında devam etmektedir. Gıda güvenilirliği ve halk sağlığında veteriner sağlık ürünlerinin doğru kullanımı tek sağlık konsepti içinde değerlendirilmektedir. Hayvanlarda antibiyotik tüketimi ile insanlarda direnç gelişimi arasında bir bağlantı olması, insanlarda ve hayvan- larda kullanılan antibiyotiklerin bakterilerde çapraz dirence sebep olması, gıda değeri olan hayvanlarda antibiyotiklerin yanlış kullanımın getirdiği gıda kaynaklı infeksiyon riskleri de göz önüne alınarak konu bütüncül yaklaşımla ele alınmış ve Bakanlığın yaptığı düzenlemelerle antimikrobiyal direnç gelişiminin izlenmesine yönelik bir yol haritası hazırlamıştır. Bu çerçevede yapılan çalışmalar, farkındalık oluşturmak üzere düzenlenen eğitimler ve saha denetimleri devam etmektedir. Bu alanlarda yapılan bütün çalışmalar EFSA, ECDC, CDC, WHO, OIE, FAO ve EMA’nın yaptığı çalışmalara paralel olarak sürdürülmektedir. Veteriner tıbbi ürünleri ruhsatlandırma kriterleri, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğünce kurulan Pazarlama İzin Sistemi (PİS) altında AB standartlarına ulaştırılmıştır. Bu amaçla gerekli teknik ve idari düzenlemelerden oluşan elektronik başvuru dâhil mevzuat altyapısı hazır haldedir. PİS kurulmadan önce izin almış ürünlerin standartlarA uygun hale getirilmesi için sektöre 31 Ekim 2017 tarihine kadar süre verilmiştir. Söz konusu tarihte Türkiye’de üretilerek ihraç edilen tüm veteriner tıbbi ürünlerin kalitesinin AB standartlarında olması hedeflenmiştir. KONU vılsan toplantı academy Vilsan, yine ilklere imza attı Vilsan ve Utrecht Üniversitesi Ruminant Sağlık Enstitüsü işbirliği ile düzenlenen Vilsan Academy, Türkiye’de üniversite ortaklığı ile gerçekleştirilen ilk akademi organizasyonu olma niteliğindeydi. V ilsan Academy, Hollanda’nın Utrecht şehrinde 29 Kasım-4 Aralık 2015 tarihlerinde Utrecht Üniversitesi Ruminant Sağlığı Enstitüsü’nde Türkiye’nin dört bir yanından gelen 150 veteriner hekimi üniversitenin akademisyenleri ile buluşturdu. VILSAN ACADEMY’nin I. GÜNÜ Vilsan Academy açılış konuşİNFOVET 52-53 masını Vimar & Vilsan CEO’su Burak Kutal yaparken, enstitüden Dr. Gerrit Hooijer, Türk veteriner hekimlerine hoş geldiniz dedi. Vilsan Academy’nin ilk günü Dr. Herman Jonker’in buzağılama süreci ve doğum prezentasyonu ile devam ederken, Dr. Ruurd Jorritsma kolostrum, barsak kapanması (gut closer) ve laktojen immuniteye karşı IgG konuları hakkında bilgi verdi. İlk gün konuları, Dr. Gerrit Hooijer’in buzağı beslemesinde mama kullanımı ile ilgili verdiği yararlı detaylarla devam ederken, Dr. Ruurd Jorritsma solunum hastalıklarının patofizyolojisinden bahsederken, korunma yolları ve tedavi hakkında da yenilikler sundu. Vilsan Academy’nin ilk gününde açılış konuşmasını yapan Vimar & Vilsan CEO’su Burak Kutal, Vilsan’ın her zaman ilklere imza atarak global bir marka olma cesaretini gösterdiğini ve Utrecht Üniversitesi ile başlatılmış olan Vilsan Academy’nin mutlaka devamının yapılarak, değerli Türk veteriner hekimlerine yeni ufuklar açmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi. Vilsan’ın 2015 yılında önemli bir değişim sürecine girdiğini belirten Kutal sözlerine, Vilsan’ın 2015 yılında merkez kadrolarını Türkiye’nin dört bir yanından gelen veteriner hekimler Utrecht’te buluştu. Vimar & Vilsan CEO’su Burak Kutal, Vilsan’ın her zaman ilklere imza atarak global bir marka olma cesaretini gösterdiği belirtti. yeniden yapılandırdığını, satış ve pazarlama ekibini güçlendirdiğini ve en önemlisi EU, GMP ve FDA standartlarına uygun sıfırdan tesis ve makina ekipman yatırımlarının yaptığını belirtti. Yeni Vilsan’da 1000 m2 Ar-Ge ve kalite laboratuvarı, 2500 m2 non betalactam, 1500 m2 betalactam ve 500 m2 ektoparaziter üretim alanları ile GMP üretim koşullarını sağlamakta olduklarını belirten Kutal; ektoparaziter GMP sertifikasının tamamlanmiş olduğuna, betalactam - steril üretim binasının GMP denetimini geçirdiğine, belgelerinin Aralık ayı içinde yayınlanacak olduğuna, non betalaktam kısmının ise Mart ayında belgelendirilmesinin tamamlanacağına da ayrıca değindi. VILSAN ACADEMY’nin II. GÜNÜ Akademide ikinci gün Dr. Ruurd Jorrsitma’nın somatik hücre sayısı ve ketozis teşhisinde uygulanan testlerin sensitivite, spesifite ve prediktif özellikleri ve testlerin yorumlanması konulu sunumu ile başladı. İkinci gün, Dr. Peter Vos’un verim ve reprodüksiyon arasındaki fizyoloji, besleme ve bakım ilişki- si ve reprodüktif teknikler ile ilgili sunumu ve Dr. Gerrit Hooijer’ın kistik ovarial hastalıklarda tedavi ve izleme sunumu ile devam etti. VILSAN ACADEMY’nin III. GÜNÜ Akademinin son gününün ilk oturumunda Dr. Thomas Schonewille süt sığırlarının beslenmesi konulu sunumunda kuru dönem beslemede kuru vılsan academy Dr. GerrIt HooIjer, kistik ovarial hastalıklarda tedavi ve izleme konularına değindi. Dr. Herman Jonker toplantının ilk gününde buzağılama süreci ve doğum ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Prof. Dr. Yavuz Öztürkler - Kars Vet. Hekim Ali Uluyol Kayseri Vilsan Academy çok keyifli ve yararlı geçti. Eğitim içeriğinin bu kadar özenle seçilmiş olup bizleri verilen konularda aydınlattığınız için emeği geçen tüm ekip arkadaşlarınıza teşekkür ederim. Vilsan Academy gerçekten kimsenin düşünmediği bir organizasyondu ve Utrecht Üniversitesi akademisyenleri ile buluşma fırsatı bulduk. Çok verimli bir eğitim oldu. Bizler böyle gelişmeleri takip edip diğer arkadaşlarımıza da yarar sağlamaya çalışıyoruz. Emeğiniz için teşekkür ederiz. Dr. Ruurd JorrsItma somatik hücre sayısı ve ketozis teşhisinde uygulanan testler hakkında detaylı bilgiler verdi. madde tüketiminin doğum sonrası metabolik hastalıkların oluşumuna etkilerini anlattı. Akademinin son oturumunu Dr. Teo Lam’ın mastitis korunma ve tedavi yöntemleri sunumuyla sona erdi ve Vilsan Academy katılımcıları Utrecht Üniversitesi’nden sertifikalarını aldılar. Utrecht Üniversitesi de böyle bir organizasyona ilk kez ev sahipliği yaptıklarını ve çok heyecanlı olduklarını, Türk İNFOVET 54-55 veteriner hekimlerinin çok iyi ve bilgili olduklarını ve ilk kez bir ilaç firmasından böyle bir eğitim talebi geldiğini; Vilsan’ın ileride de çok güzel işlere imza atacaklarına ekibin büyük bir uyum içerisinde çalıştığına da önemle değindiler. Vilsan Academy katılımcıları, üç günlük yoğun bir eğitim sonrasında kalan iki günlerini Amsterdam turu yaparak geçirdiler ve yorgunluk attılar. Vet. Hekim Onurhan Gülsün - Bursa Vilsan Academy’nin yurt dışında bir üniversitede yapılması çok iyi bir düşünceydi. Konular da bir o kadar iyi seçilmişti. Benim için çok yararlı oldu ve ışık tuttu. Vilsan Academy’nin devamını mutlaka bekliyoruz. Vet. Hekim Bedirhan Üstün - Diyarbakır Vilsan Academy çok verimli oldu. Bizlere yeni birçok bilgi kattılar. Organizasyonunuzdan çok memnun kaldık. Emeği geçen herkese çok teşekkür ederiz. RÖPORTAJ RDM Nitelikli ürün Sürdürülebilir ve stabil kalite Uzman kadrosu ile başarılı projelere imza atan RDM Ticaret ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, her geçen gün ürün portföylerine yenilikler kattıklarının müjdesini aldık. RDM Genel Müdürü Tolga Emrah Gezgin, tecrübe ve birikimleri ile sektörün yanında olduklarını vurguluyor. S ektöre dair yerel ve uluslararası bilgi zenginliği, nitelikli yönetim kadrosu, girişimcilik kültürü ile birlikte müşterilerine kaliteli hizmet sunmayı ve mevcut ilişkiler üzerine yeni, kalıcı, karşılıklı yarar sağlayan işbirlikleri yaratmayı amaçlayan RDM Ticaret, yenilikçi ve esnek çözümler ile Türk hayvancılık sektörünün yanında. RDM‘nin sektöre adım atması nasıl oldu? Kısa bir tarihçe öğrenebilir miyiz? Sektördeki kurumsal şirket sayısının az olması ve Türkiye’deki üreticilerin hammadde tedariğinde kurumsal altyapısı olan şirketlerle çalışmaya olan ihtiyacını görerek, 2011 yılında hayvansal protein ithalatı ile sektöre ilk adımımızı attık. Kaliteli ürün ve sürdürülebilir, stabil kalite hedefledik. Lojistik sektöründe olan tecrübe ve birikimlerimizle farklı coğrafyalardan altrernatif ürünlerin ithalatını gerçekleştirerek, Türkiye’deki üreticilere ulaştırılmasını sağladık. Ekibimize katılan teknik arkadaşlarımızla birlikte her geçen gün ürün portföyümüz daha da çeşitlendi. Ürün çeşitliliğinizden bahseder misiniz? Sektörde nasıl bir boşluğu doldurma hedefiniz olacak? Yem hammaddelerinde hayvansal proteinlerin yanı sıra bitkisel proteinler de çalışıyoruz. Amacımız protein kaynaklarının sınırlı olduğu günümüzde alternatif hammaddelere ulaşmak ve bunları kullanıcılara sürekli kalite ve uygun fiyatla sunmak. Yem katkı maddeleri grubunda İtalyan üretici Eurofeed’in Türkiye bayiliğini yapmaya başlıyoruz. Ekibimizde veteriner hekim, su ürünleri mühendisi ve ziraat mühendisi arkadaşlarımız İNFOVET 56-57 RÖPORTAJ RDM RDM Ticaret, işine gönülden bağlı bir ekip olarak çalışıyor ve hayal ettikleri hedeflere ulaşabilmek için disiplin ve gayretle hareket ediyor. var. Yem katkı grubunda hedefimiz, muadil ürünlerden farklılık gösteren, daha yüksek çalışma performansına sahip ve işletmelerin performansını artıracak ürünler sunabilmek. Farklılıklarınız nelerdir? Ürünlerinizin müşteriler tarafından tercih edilme nedenleri nelerdir? RDM’nin farklılığı, kurumsal bir şirket olarak çalışması, sürdürülebilir kalite için gerekli altyapısının olması, üniversiteler ve laboratuvarlarla sürekli işbirliği ve dayanışma içinde ürünleri ile ilgili çalışmalar yaparak güncelliğini koruması, yurt dışındaki organizasyon, sunum ve fuarlara katılarak güncel uluslararası gelişmeleri takip etmesi, müşterilerine her zaman teknik destek ve iyi servis sunmasıdır. Kanatlı pazarındaki hedefleriniz nelerdir? Hayvanların sağlığı ve yetiştiricilerin karlılıkları konusunda ürünlerinize güveniyor musunuz? Yem katkı grubu ürünlerimizle entegre tesislerde, çiftliklerde RDM ürünleri, bağırsak sağlığına odaklanan, hayvanın sağlık durumunu iyileştirerek daha yüksek performans göstermesini sağlayan teknolojik ürünlerdir. Portföyünde belirli sorunlara çözüm öneren ürünler de bulunmaktadır. ve yem fabrikalarında olmayı hedefliyoruz. Donanımlı, iyi servis veren alt bayilerimizle her zaman müşterilerimizin yanındayız. Ürünlerimiz bağırsak sağlığına odaklanan, hayvanın sağlık durumunu iyileştirerek daha yüksek performans göstermesini sağlayan teknolojik ürünlerdir. Aynı zamanda belirli sorunlara odaklanan ve çözüm öneren ürünlerimiz de bulunuyor. Ürünlerimiz içeriklerindeki katkıların şelatlanmış formda olması ile birçok muadilinden farklılaşıyor; bu da hayvanın sindirim sisteminde zarara uğramadan gerekli yere ulaşmasını ve görevini yerine getirmesini sağlıyor. Böylece kullanılan üründen beklenen faydayı almak kaçınılmaz oluyor. Hayvanların sağlık durumu iyileşiyor ve birlikte çalıştığımız işletmelerin karı artıyor. Ürünlerimize her zaman güveniyoruz, Eurofeed pozitif sonuçları dünyanın dört bir tarafındaki işletmelerden topluyor, biz de aynı faydayı Türkiye’deki işletmelerde göreceğiz. Önümüzdeki yılın Ocak ayında çok önemli bir toplantınız olacak, sektöre ne gibi mesajlar vereceksiniz? Eurofeed ürünlerinin Türkiye distribütöru RDM olarak, bir araya gelip yeniden merhabalaşacağımız bir gün olsun istiyoruz. Yeni yıla girdiğimiz ilk günlerde taze bir başlangıçla ürünlerimizden konuşmak, işletmelerde verimliliği ve kazancı artırmak için çözümlerimizden bahsetmek hedefimiz. ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ B üyüme, biyolojik sentez olarak tanımlanan dinamik ve karmaşık bir olgudur. Bir hayvanın büyümesi canlı yapılardaki artışla ilişkilidir. Hücre hiperplazisi ve hipertrofisi ile birlikte çevresel bir takım etkileri de kapsayan büyüme, birçok hormon ve büyüme faktörünün etkisi altında gerçekleşir. Hipotalamus ve Merkezi Sinir Sistemi (MSS)’nin etkisi altında bulunan hipofiz bezi, büyümede rol oynayan en önemli salgı bezlerinden biridir. Bu süreçteki diğer önemli organlar tiroid, karaciğer, pankreas, gonadlar ve adrenal bezdir. Hipotalamus; hipofiz ön Iabundan growth hormon (GH) sekresyonunu düzenleyen, Growth Hormon Releasing Factor (GRF); Thyrotropin Releasing Hormon (TRH) ve Somatostatin gibi büyümede rol oynayan çok önemli üç peptid salgılar. Kümes hayvanlarında büyümenin tam dışavurumu için gerekli olan iki ana hormon GH ve T3’tür. İkisi de ön hipofiz bezine ihtiyaç duyar. GH doğrudan kümes hayvanlarının ön hipofiz bezinin kaudal lobundaki somatotrop tarafından sentezlenir. T3 hormonu tiroitten az miktarda salgılanmasına karşın büyük oranda T4’den monodeiyodinaz ile üretilir. Genç tavuklarda, hipofizektominin büyümeyi (vücut ağırlığı veya iskelet büyümesi) azalttığı birçok kaynak tarafından belirtilmektedir. Hipofizektomili kanatlılarda, az da olsa meydana gelen canlı ağırlık kazancının karkas yağ birikimindeki belirgin artıştan ileri geldiği bildirilmektedir. Dwarfizm gösteren tavuklar, GH reseptörlerindeki eksiklik ve dolaşımdaki T3 derişimlerinin azalması sebebiyle dikkat çekici bir şekilde düşük büyüme gösterirler. GH büyüme için asıl gereklilik iken, harici GH’nin kümes hayvanlarının büyümesinde ya hiç ya da muhtemelen geçici olarak az bir pozitif etkisi vardır. GH özellikle Kümes hayvanlarında büyümenin endokrinolojik kontrolü -I Tavuklar insan tüketimindeki rolleri ve önemli bir tarım hayvanı olmalarının dışında, diğer kanatlı türlerine model teşkil etmeleri açısından da kümes hayvanlarının büyümeleri ve/veya metabolizmalarının hormonal kontrolüne ilişkin olarak yapılan çalışmalarda başrolde oynamaktadırlar. Büyüme faktörlerinin biyolojik faaliyetleri çok yönlüdür. ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ kanatlıların bağışıklık dokularının gelişiminde rol almaktadır. Kanatlılarda gelişim sırasında timüs ve Bursa Fabricius’ta T ve B hücreleri arasında özel bir ayrım bulunur. Genç tavuklarda hipofizektomi timüs büyümesini bastırırken, GH kısmen de olsa bu etkinin üstesinden gelir. Şekil. Kümes hayvanlarında büyüme hormonunun fizyolojik rolünün şeması Hipotalamus Sometotrop Kortikotropin IGF-I (İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-I) GH, somatomedin sentezini artırmak suretiyle canlılarda anabolizan etki gösterir. Somatomedinler GH’nin uyarımı ile sentezlenir. Somatomedinik etkiye sahip iki polipeptit bulunmaktadır. Bunlar, insülin benzeri büyüme faktörü-I (IGF-I) ve IGF-II’dir. İnsülin benzeri büyüme faktörü-I çözünebilir bağlayıcı proteinler ile olduğu gibi membran bağlayıcı reseptörler ile iletişime giren önemli ve çok fonksiyonlu bir polipeptittir. Büyüme faktörlerinin biyolojik faaliyetleri çok yönlüdür ve büyük ölçüde bağlayıcı protein etkileşimlerine bağımlıdır. İnsülin benzeri büyüme faktörünün fizyolojisi ve biyokimyasındaki bazı benzersiz farklılıklar, memeli ve kuş türleri arasında belirgindir. Bu farklılıklar, amino asit bileşimi ve belirgin reseptör farklılıklarının yanı sıra protein bağlanması durumunu da kapsar. Büyüme ve gelişim üzerinde önemli etkileri olan insülin benzeri büyüme faktörü-I (IGF-I), 70 amino asit içeren, yaklaşık 7500 dalton ağırlığında olan bir polipeptittir. Somatomedin C olarak da adlandırılan IGF-I, insüline yapıca çok benzediği için ona bu ad verilmiştir. Diğer polipeptit yapılar gibi etkisini, ilişkili olduğu hücrelerin membranında bulunan reseptörlere bağlanarak gösterir. Dolaşımdaki IGF-I’in en önemli kaynağı karaciğerdir. Organizmadaki işlevi büyüme hormonunun anabolik ve büyümeyi uyarıcı etkiler oluşturmasına aracılık etmektir. Diğer bir değişle, büyüme hormonu etkilerini IGF-I aracılığıyla gösterir. GH/IGF-I ile sağlanan büyüme için denge noktasının en uygun büyümenin GH IGF-1 ACTH Kortikosteron Büyüme Büyüme Tirotropinler TSH T4 T3 Büyüme Somatomedinler GH’nin uyarımı ile sentezlenir. sağlanması için sıkı bir şekilde kontrol edildiği düşünülebilir. Son yıllarda yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar, büyüme faktörünün biyokimyası ve fizyolojisi açısından türler arasında farklılıkların mevcut olduğunu göstermektedir. IGF-I ve IGF-II’nin aminoasit kompozisyonu açısından gözlemlenen en belirgin fark kanatlılar ve memeliler arasında gösterilmiştir. Kanatlılarda klasik IGF-I reseptörleri birkaç grupta tanımlanmıştır. İnsülin benzeri büyüme faktörü-I gen ifadesi, tüm tavuk embriyolarında fertilizasyondan sonraki 8. günde saptanabilir. İlginç bir şekilde IGF-I gen ifadesinin kuluçka sonrası döneme kadar karaciğerde tespit edilemiyor oluşu, dolaşan IGF-I’in kanatlı embriyosu gelişirken ekstraheptik orijinli olduğunu akla getirmektedir. Kandaki IGF-I, inkubasyon periyodunun ortasında pik düzeye ulaşır ve 6 günlük tavuk ile 10 günlük hindi embriyosunda tespit edilebilmektedir. Kuluçka sonrası dönemde ise doku IGF-I gen ifadesi, IGF-I’in en büyük üreticisi konumunda karaciğer olmak kaydıyla tavukların kuluçka sonrası büyümesi yoluyla tes- pit edilir. IGF’ler serumda bağlayıcı proteinlere bağlanarak hedef organlara taşınır. IGF-I; protein metabolizmasının stimülasyonu, glikoz transportu, glikojen ve trigliserit sentezi gibi etkilerin yanı sıra miyojenezis, hücre farklılaşması ve metabolik hastalıklardaki rolü ile de ön plana çıkmaktadır. Özellikle kas ve kemik oluşumunda potansiyel bir düzenleyici olması, kanatlı yetiştiriciliğinde ilgiyi üzerine çekmesine neden olmaktadır. IGF-I’in kanatlılardaki detaylı etkilerine sonraki makalelerimizde değineceğiz. SEKTÖR ZİYARETLERİ Sektörde kalite ve güven izmir, manisa DENiZLi İNFOVET 62-63 İZMİR EFES ANTİK KÜTÜPHANE denizli İZMİR Smyrna ANTİK KENTİ T ürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2014 yılında 8.763.265 yumurtacı tavuk varlığı ile Türkiye’de en çok yumurta üretimi yapan iller arasında 3. sıraya yerleşen Manisa, 4.275.022 yumurtacı tavuk varlığı ile 5. sırada bulunan İzmir ve 1.646.361 yumurtacı tavuk varlığı ile 10. sıraya yerleşmiş olan Denizli’yi ziyaretimizde, her üç ildeki ihracat olanaklarından, yumurta fiyatlarına; kaliteli ve güvenilir ürün üretme ilkelerinden, firmaların markalaşma sürecine kadar geniş kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik. Yumurta sektöründe, birçok ilden daha ileride olan bu illerimizdeki işletmelerin en önemli iki avantajı kendi bünyelerindeki tesislerde yem üretmeleri ve bölge halkının istihdamına katkı sağlamaları. Başarının bir diğer sırrı da, sektörün düğümlendiği nokta olan plansız büyümeyi göz önünde bulundurarak ihtiyatlı kapasite artışlarına gitmek. Ortak söylem, ülkelerin yumurta ihtiyaçlarını kendi kendine karşılayabilir pozisyona gelebileceği gerçeği ve politik nedenlerden dolayı, özellikle Kuzey Irak pazarının bıçak sırtında oluşu. denizli pamukkale Güneşli Aşı sponsorluğunda Haziran ayından beri yürüttüğümüz Yumurtacı Sektör Ziyaretleri’nde bu ayki durağımız, yumurta üretiminde üst sıralarda gelen üç ilimiz; İzmir, Manisa ve Denizli. MANİSA MURADİYE CAMİİ MANİSA AĞLAYAN KAYA www.gunesliasi.com.tr Ticarette başarının sırrı saygınlık kazanmak Abdurrahman Mutlubaş, sektörün düğümlendiği noktanın, ihracata bağlı plansız büyüme olduğunu, bu nedenle son 10 yıldır aynı kapasite ile çalıştıklarını belirtiyor. Abdurrahman Mutlubaş kızı Ayşegül Mutlubaş ile birlikte istikrarımızın sırrı sağlam çalışmak 55 yıldır ticari hayat içerisindeyim; bu 55 yıl içerisinde çalıştığım kurumlarla bir nikah kıymışsam, hepsi de çok uzun soluklu olmuştur. Çünkü bizim gibi dürüst ve sağlam çalışan firmalarla bir birlikteliğimiz olmuştur. işe krediler ayrıldı, teşvikler verildi. Sonrasında, yumurtacılık sektörü atak yaptı ama zaman zaman sıkıntılar da beraberinde yaşandı; örneğin iç piyasanın düşük talebinden dolayı üretilen yumurtalar satılamadı. Ama yine de üretim durmadı ve bir şekilde piyasası bulundu ve o yıllar kişi başı tüketilen yumurta sayısı 100 adet bile değilken, şu anda 190 adede yükseldi. Tek bir kapıya bağlı ihracat sizce plansız bir büyüme şekli midir? F iilen ticaret ile uğraştığı 54 yılın 34 yılını, yumurtacılık sektörüne hizmet vererek geçiren Abdurrahman Mutlubaş, 1982 yılında bulundukları yerde 5 bin tavukla işe başlamış. Bir yıl sonra bu rakam 10 bin olmuş ve o günden bu güne Denizli’deki bu işletme 220 bin adet tavuğu barındırabilecek kurulu kapasiteye ulaşmış. Bu yıllar içerisinde kendi yem fabrikalarını da kuran Abdurrahman Bey yaklaşık 20 yıldır kendi yemini üretiyor. Öncelikle işletmenizi tanıyalım. 1982 yılında sektöre girdik ve son 12 yıla kadar faaliyetlerimizi Denizli’nin yanı başındaki Akan Köyü’nde sürdürdük. Burada büyüme imkanı kalmayınca, Tavas’ta, kendi köyümün yakınlarında daha modern bir şekilde üretim yapmaya başladık. Bu işi yapmadan önce ticaretle uğraşıyorduk. O dönem ne üretebiliriz diye düşündük ve bu işe atıldık. Yumurtanızın bir markası var mı? Ürettiğiniz yumurtaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Son 5 yıla kadar yumurtamızı iç piyasada; İskenderun, Hatay, İstanbul gibi illere kamyon bazında satıyorduk. Son 5 yıldan bu yana ise yumurtamızı, Mutlubaş Yumurta adı altında markalaşarak Denizli içerisinde ve etrafındaki illerde yaklaşık 150 şubesi olan yerel bir zincire veriyoruz. Bununla birlikte haftada bir tır olmak üzere, Irak’a da yumurtamızı ihraç ediyoruz. Ulusal zincirlerden iki marketin Ege Bölgesi ayağının yerel mağazalarında da yumurtamız bulunmakta. Deneyimli biri olarak, sektörün gelişimini anlatır mısınız? Tavukçuluğun kalkınmaya başladığı ve atak yaptığı yıl 1982 yılıdır. Ancak ben böyle bir öngörüde bulunarak bu işe girmedim; şans eseri o yılları yaşadım. 1982 yılında bu Sektörün düğümlendiği nokta burası. Tek bir ülkeye ihracata yönelik sürekli kapasite artışı yapılıyor. Bir gün gelecek ve bu sektör kayaya toslayacak. Böylesi bir son yaşanırsa, bu işe kredi ve kaynak ayırmış olan insanlar sıkıntıya düşecekler. Biz yaklaşık 8-10 yıldır aynı kapasite ile çalışıyoruz. İç piyasamız da dış piyasamız da var; ancak bunlara güvenerek yeni yatırımlara girmek bize çok cazip gelmiyor. Birçok ülke kendi yumurta ihtiyacını kendisi karşılama icraatında bulunmaya başladı. Biz yumurtacılığa başladığımız zaman, Suriye’de de, İran’da da yumurta ihtiyacı vardı. Ancak yıllar içerisinde bu açık kapatıldı. Dolayısıyla, Irak yumurta ihtiyacını kendi kendine karşılar pozisyona geçerse Türkiye’deki üretici sıkıntıya düşecektir. Yarın kapılar kapanırsa şaşırmamak lazım. Biz firma olarak çok büyük bir firma değiliz ama sıkıntı yaşandığı vakit zarar görmeyeceğimizi düşünüyoruz. SEKTÖR ZİYARETLERİ En büyük gücümüz, mısır Sektöre hızlı bir şekilde giriş yapan Akhisar Tavukçuluk, Manisa’da tam otomasyon sistemle ürettikleri yumurtalar ile önümüzdeki yıllarda bir marka olmayı hedefliyor. yerde yetiştiriyoruz ve yerde yetiştirmenin kas-iskelet sistemine olumlu etkisini avantaja çeviriyoruz. Bunun dışında, ayda yaklaşık 2 bin ton yem üretiyoruz. Ayrıca, saatte 15 tonluk yem kırma kapasitesi olan bir yem kırma tesisimiz var; 5 bin ton mısır, 600 ton diğer ham maddeleri karşılayacak silolarımız mevcut. Önümüzdeki yıl yaz aylarında, iki adet daha 2.500 tonluk silo yapmayı planlıyoruz. Yani, toplamda 10 bin tonluk bir mısır stoklama kapasitesine ulaşmak istiyoruz. Gökhan Bey, yumurtacılık sizin için aile yadigarı bir meslek mi? Gökhan Yanık, kendi yemlerini üretseler dahi maliyetlerin çok yüksek olduğunu söylüyor. i lk aşamada 1.5 milyon yumurtacı tavuk hedefi ile yola çıkan Akhisar Yumurta, sahiplerinin tarım geçmişlerinin getirdiği tecrübe ve geniş ekili arazi varlıkları ile hızlı büyüme için gerekli yeterli altyapıya hali hazırda sahip bir işletme. Aynı zamanda kendi yemini kendisi üreten firma, bu şekilde Akhisar Ovası halkının da istihdamı için büyük emekler veriyor. Akhisar Yumurta’nın tarihçesi hakkında bilgi verir misiniz? Bülent Özgan: Akhisar Yumurta, 1.5 yıllık bir geçmişi olan yeni bir firma. Ancak aynı bünyede bulunan Özyanıklar olarak 6-7 yıldır broyler yetiştiriciliği yapıyordu. Bu bölge, mısır İNFOVET 64-65 yönünden çok zengin bir bölge mısırı ise; kaliteli ve kurutmaya ihtiyaç duyulmadan direkt kullanılabilecek nitelikte, rutubetsiz bir mısır. Biz de firma olarak bu bölgede çok geniş arazilere sahibiz ve yıllık 6-7 bin ton mısır üretiyoruz. Bu da bizi, ekonomik açıdan önemli oranda güçlü kılan bir şey. Firmanın yumurtacılık sektörüne girişinin ana nedenlerinden biri de, üretmiş olduğu bu mısırı değerlendirmek. İşletmenin kapasitesi nedir? Bülent Özgan: Kafeste yetiştirdiğimiz 550 bin yumurtacı tavuk var. Şu anda broyler üretimine ara vermiş durumdayız ve broyler kümeslerimizde yarka bakıyoruz. Bu yarkaları Gökhan YANIK: Aile mesleğimiz değil; fakat 5-6 bin dönüm arazi üzerinde tarımla iç içe büyüdük. Çırçır fabrikamız vardı ve aynı zamanda büyükbaş hayvancılıkla uğraşıyorduk. Tavukçuluğu da aile tipi, 50-100 tavuk ile kendimiz için yapıyorduk. Zaman geçtikçe, Akhisar şehir merkezinde bir akaryakıt istasyonu kurduk. Aynı dönem, pamuk ekili alanların daralması ile çırçır fabrikasının faaliyeti yavaşladı ve köylü mısıra yöneldi. Köylüyü kaybetmemek adına biz de mısıra yöneldik. Mısır işine girince, burada işletmeleri olan bazı firmaların destekleri ile fason tavukçuluk işine başladık. O dönem, bu işe toplamda 105 bin broyler kapasitesi olan 3 kümes ile başladık, yolunda gittiğini gördük ve arkasından 10 tane daha kümes kurduk. Bu defa, et sektörü sıkıntıya girdi ve oturup düşündük; “zaten hali hazırda 3-4 bin dönüm arazide mısır üretiyoruz, o zaman fason üretimi civciv ve yarka üretimine çevirelim” dedik ve böylelikle yumurta işine girmiş olduk. Bildiğiniz üzere son dönemlerin en önemli konusu biyogüvenlik. İşletmenizin bu konudaki çalışmaları nelerdir? Bülent Özgan: Biyogüvenlik olarak, hastalıkların yayılması ve tavuk sayısının artmasına müteakip güvenlik önlemlerimizi artırdık. Çift giriş çıkış yaptık. Kümeslerimizin içerisinde nozzle (sisleme) sistemleri var. Sadece işletmeye giriş çıkışlarda değil, içerideki kümeslerin tamamının kapı girişlerinde sisleme dezenfeksiyonu uygulamamız var. www.gunesliasi.com.tr Ayrıca ziyaretçi sayımızı da mümkün mertebe az tutmaya çalışıyoruz ve kullandığımız aşı, dezenfektan gibi biyogüvenlik araçlarında, GMP’li kaliteli ürünler tercih ediyoruz. Bu konuda tavizimiz yok. Akhisar Yumurta markasına gelirsek; ürettiğiniz yumurtayı ne yapıyorsunuz? Veteriner Hekim Bülent Özgan, Uludağ Üniversitesi 1992 yılı mezunu ve yaklaşık bir yıl süredir Akhisar Yumurta’da görev alıyor. Gökhan YANIK: Markalaşmaya önem veriyoruz ve kendi aramızdaki istişareler sonucunda Akhisar Yumurta markası ile yola çıktık. Kapasitemiz şu an için 250 bin ve ürünlerimizi kendi bölgemiz içerisinde dağıtıyoruz. Yılbaşında bu rakam 500 bine yükselecek, o vakit İzmir ve çevresine de yumurta yollamayı düşünüyoruz. Kapasite büyümesinden bahsetmişken; ileriye dönük hedefleriniz nelerdir? Gökhan YANIK: Şu anda 550 bin yumurtacı hayvan kapasitemiz var; hedefimiz bu rakamın 1.5 milyona ulaşması. Elbette bu hedefe ulaşmadan önceki ilk adımımız 400 bin kapasiteli etlik tavuk kafeslerimizi, yumurtacı kafeslerine çevirmek. Çalışmalara başladık; şu anda kümeslerin üstleri açılıyor ve Mart 2016’da 300 bin hayvanımızı bu kafeslere yerleştireceğiz. 1-1,5 yıl içerisinde, yavaş yavaş 1.5 milyon hayvana ulaşmak istiyoruz. Yumurtacılık sektörü, umduğunuz şeyleri size verdi mi? Sağlıklı hayvanlar, planlı büyümede ne kadar önemli bir yeri kaplıyor? Gökhan YANIK: Şöyle ki; sektöre atılmamızın 4. ayında kuş gribi salgını başladı. Akhisar ve etrafı da bu salgınlardan etkilendi. Etkilenen firmalar ile birlikte bizim de motivasyonumuz bir nebze olsun düştü. Daha sonra, oturup hatalarımızı düşündük; biyogüvenlik önlemlerimizi artırdık, dışarıdan hayvan tedarik etmeden kendi yarkamızı kendimiz yetiştirmeye dikkat ettik. Bu yarkaların ilk aşılama programlarını eksiksiz uyguladık. Kendi yemimizi üretmek için kendi yem fabrikamızı kurduk. Tam entegre bir işletme olduk. Piyasa ve yumurta fiyatları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gökhan YANIK: Yumurta fiyatları hakikaten komik seviyelerde. Yeminizi kendiniz üretseniz bile, maliyet çok daha yüksek. Bunun içerisine personel maliyetleri de girince, fiyatlar ne yazık ki tatmin edici olmuyor. Bana göre, şu anda yumurta fiyatının 350400 kuruş arası olması gerekiyor; ki bu işle uğraşanlar para kazanabilsin. Bu nedenle, bence yumurtaya hak ettiği değer verilmiyor. İnşallah önümüzdeki günlerde bu olumsuz hava düzelir. ihracatla ilgili projelerimiz olacak İhracat olmazsa olmazlardan ve bunun için pazarlama alanında tecrübeli bir arkadaşımızı bünyemize kattık. Onun da yardımıyla ihracat yapmaya başlayacağız ama öncelikli olarak yeterli kapasiteye ulaşmamız gerekiyor. Bülent Özgan: Biz firma olarak, kısa, orta ve ileri vadede planlar yapıyoruz. Şimdiye kadar, hep bu planlar çerçevesinde hareket ettik. Firma ilk kurulduğu zaman, ilk parti yarkayı dışarıdan alarak bir başlangıç yapılmıştı. Sonrasında, kademe kademe kendi hayvanımızı kendimiz yetiştirmeye başladık. Tüm hayvanların aşılamaları, periyodik kontrolleri, aşı başarısının tespit edilmesi ve sağlık durumlarının yerinde olup olmadığının kontrolleri benim gözetimim altında düzenli olarak yapılıyor. İnsan ve hayvan sağlığı için, güvenilir ve kaliteli ürünler sunmaya çalışıyoruz. Son olarak, ürünlerinizin kalitesinin ve tercih edilmesinin sırrı nedir? Gökhan YANIK: Kalitemizin en önemli sırrı, hayvanlarımızın kendi ovamızın mısırı ile beslenmesi. İthal mısır kullanmıyoruz. Veteriner Hekim Bülent Bey’in de dediği gibi yediği yemden, içtiği suya kadar kontrol altında tutup, kalitemizden hiçbir zaman ödün vermiyoruz. SEKTÖR ZİYARETLERİ H amdi Ekiz liderliğinde, 2000 yılında 5 kişilik ekiple İzmir Eski Foça’da kurulan şirket, yıllık 10 milyon yumurta üretim kapasitesini kısa sürede 600 milyon sofralık yumurta üretimine çıkararak sektörünün en hızlı büyüyen firması olmayı başarmıştır. Ekiz Yumurta, lezzetli, sağlıklı ve damaklarda iz bırakan yumurta imalatını, alışılagelmiş yumurta lezzetinden daha mükemmel ve daha faydalı hale getirerek sunmaktadır. Öncelikle, yumurta sektörüne girdiğiniz yıllardan bahsedelim. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni bölümünü 1981 yılında bitirip askerliği tamamlar tamamlamaz, o zamanki kapasitesi 91.500 olan bir çiftliğin yaklaşık 9-10 yıl çiftlik müdürlüğünü yaptım. İşi öğrenip pekiştirdikten sonra, İzmir-Kemalpaşa’da ve Menemen’de kiralık kümeslerde faaliyet gösterdik; kendi firmamız üzerinden yem ham maddesi ticareti yaptık. 2005 yılında ise, o zamanki ölçülere göre İzmir’in en büyük tesisi olan 400 bin kapasiteli bir yer satın aldık. Tüm kafes sistemlerini yurtdışından getirerek değiştirdik ve modernize ettik. Arkasından ise 3-4 yıl önce bu tesisi satın aldık. Burası da eski sistem bir tesisti, aynı modernizasyon işlemlerini burada da yaparak 600 bin kapasiteli bir tesis daha yapmış olduk. Yani, 2005 yılında kiralık kümeslerde 150 bin kapasiteyle başladığımız yolculuğa, kendi tesislerimizde 1 milyon 200 bin kapasite ile devam ediyoruz. Yumurtanız ne zaman markalaşma sürecine girdi? Üretimden tüketime kadar hızlı hizmet Ekiz Yumurta, önce gıda güvenliği ve çevreye saygı bilinciyle hareket ederek, tüm üretim sürecinde tavuk ve yumurtalar üzerinde gerçekleşen işlemlerde dürüstlük ve şeffaflığı gözetiyor. İNFOVET 66-67 Markalaşma ile ilgili yoğun çalışmalarımız var. Soyadımız Ekiz ve süreci de bu isimle yürütmeyi planlıyoruz. Ekiz Tavukçuluk, bundan 3 yıl öncesine kadar ağırlıklı ihracat yapan bir firma idi. Son iki yıla bakarsak, üretiminin ağırlıklı bir kısmını iç piyasaya vermeye başladık. Zincir mağazalarda varız. İzmir, İstanbul, Antalya ve Muğla bölgesindeki birçok mağazaya yumurta dağıtımı yapıyoruz. Markalaşma ile ilgili çalışmalarımız bir hayli yoğun. İşletmenizdeki biyogüvenlik uygulamalarından bahseder misiniz? Çiftliğimizi tamamen ziyaretlere kapattık ve misafirlerimizi ofisimizde ağırlıyoruz. Salgınların olduğu dönemde, biz dahi çiftliklere girmeme kararı aldık. Bununla birlikte, her iki tesisimize de hem araçlarla, hem de insanlarla ilgili dezenfeksiyon sistemleri kurduk. Kümes içerisindeki bakıcılarımızı ayrı tutuyoruz, paketleme ilgili hiçbir işleme dahil olmuyorlar; hatta yemekhaneleri bile ayrı. Bu şekilde bir takım önlemler almaya çalışıyoruz. www.gunesliasi.com.tr Ziraat Mühendisi Hamdi Ekiz, sosyal sorumluluk konusunda yeni bir projeyi başlattıklarını ve bu proje ile kadınlara destek verdiklerini belirtiyor. Kısa ve uzun vadede kapasite artışı ile ilgili bir projeniz olacak mı? Şu anda kapasite artışı içerisindeyiz ama bu kararı aşağı yukarı bir yıl önce vermiştik ve yatırımını da o zaman yapmıştık. İşletmemizde boş binalarımız mevcut, fakat onları belli bir süre sonra gündeme getireceğiz. Malum, Türkiye’nin ve dünyanın çalkalandığı bir dönem, dolayısıyla yatırıma da çok sıcak bakmadığımı bir dönem. Suların durulmasını bekliyoruz. Ekiz Yumurta iyi bir başarı hikayesi. Markanın büyümenin sırrı nedir? Kendi yemimizi kendimiz üretiyoruz. Kullandığımız ham maddeler ile ilgili farklı bir özen gösteriyoruz. Tamamen tahıl ve küspeye dayalı bir yem üretiyoruz. Tüketiciye hızlı bir hizmet vermek istiyoruz; çünkü yumurtanın tüketiciye taze bir şekilde ulaşması her şeyin başında geliyor. Yumurta tüketiciye ne kadar hızlı ulaşılırsa, o kadar besleyici ve o kadar lezzetli olur. Bunu kendimize felsefe edindik. Üretimden tüketime kadar hızlı hizmet içerisindeyiz. Sektördeki plansız büyüme ve kapasite artışı hakkında yapılan yorumlara katılıyor musunuz? Kesinlikle katılıyorum. Türkiye’nin % 80’inin yumurtayı satış şekli tüccara yöneliktir ve peşin para işlem görür. Yani ödemeler haftalıktır. 3-5 kuruş para kazanıldığında, hep böyle gider hesabı ile hesapsız, kitapsız yeni yatırımlar yapılır ve ileride daha fazla kazanılacağı düşünülür. Ancak, biz bu konu hakkında tamamen farklı düşünüyoruz. Şu anda yumurta üretemiyoruz; hem yurtdışına hem de iç piyasaya mal verdiğimiz mağazalardan çok iyi sonuçlar alıyoruz. Dolayısıyla bizim kapasite artışımız tamamen müşteri odaklı. Yurtdışında da, Türkiye’nin ihracatının % 85’i Irak ama Ekiz Yumurta’nın Irak ihracatı sıfıra yakın. İsrail, Dubai, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve bir takım Afrika ülkelerine yoğun ihracat yapıyoruz. Yumurta aldığı dönemlerde İsrail’in en büyük tedarikçisiydik. Dolayısıyla, Ekiz Yumurta’nın kapasite artışı ağırlıklı olarak bu değişenlere bağlı. tüketimin artacağına inanıyorum Türkiye’de yumurta tüketiminde son 7-8 yıla bakarsak çok güzel bir artış söz konusu. Kolestrolün verdiği olumsuzluk konusunda yapılan açıklamalar yumurtayı iyiyönde etkiledi. Kişi başına 120-130 olan tüketim, bugün 190 rakamına ulaştı. Yumurta tüketimi ile ilgili epey yol alınacağına inanıyorum. Çünkü Türkiye, bu rakamlarla halen Avrupa’nın, Japonya’nın, Uzak Doğu’nun gerisinde. Bu durum tamamen beslenme şekli, bilinç düzeyi ve kültürle ilgili bir olay. Ancak kişi başına tüketimin önümüzdeki yıllarda artış göstereceğini düşünüyorum. SEKTÖR ZİYARETLERİ Amacımız örnek bir çiftlik olmak Özlem Tarım, son 5 yıldır ihracat ağırlıklı çalışıyor ve % 70’i Kuzey Irak’a, % 30’u ise Suriye’ye olmak üzere, ürettikleri yumurtanın % 40’ını ihracata yolluyor. Yusuf Böcek, hedeflerinin örnek bir çiftlik olup kaliteli ürünler üretmek olduğunu belirtiyor. Ö zlem Tarım’da 16. yılını dolduran Yusuf Böcek, buradaki görevinden önce broyler ve yumurta üretimi yapan işletmelerde çiftlik sorumlusu olarak çalışmış. Kemalpaşa’daki tesislerinin eski sistem olması ve çevre ile ilgili sorunlar yaratması üzerine şu anda bulundukları işletmedeki kümesleri yenileme yoluna gidilmiş ve yumurta üretimine burada devam edilmiş. Özlem Tarım, 55 bin yarka ve 290 bin kuru kapasitesi ile Manisa’daki önemli işletmelerin başında geliyor. Özlem Tarım, sadece yumurta üretimi üzerine kurulu bir işletme mi? Özlem Tarım, ilk olarak yem üretimi ile sektöre giriş yaptı. Yani, ana faaliyetimiz yemcilik. İNFOVET 68-69 ihracat diken üzerinde Biz daha çok Irak ve Suriye’ye ihracat yapıyoruz. Bu ülkeler politik anlamda karışık yerler ve Türkiye ile ilişkileri diken üstünde. Habur Sınır Kapısı’nın coğrafik konumu da nakliye, gümrük ve şoför konusunda aksamalar yaşanmasına neden oluyor. Bütün bu saydıklarım çok ciddi problemler ve sınırın kapanması yumurtacılık sektörünü büyük oranda etkiler. Günümüzün en önemli konusu biyogüvenlik. İşletmenizde bu konuda ne gibi faaliyetler yürütülüyor? Biyogüvenlik açısından yaptığımız en önemli girişim, tesislere giriş-çıkışları minimuma indirmek oldu. En küçük sevkiyat da dahil olmak üzere, tüm sevkiyatları kendi araçlarımız vasıtası ile yapıyoruz. Aşılamalarda daha yoğun bir programa geçtik. Geçen yıldan bu yana gündemden düşmeyen ILT hastalığını takiben biz de aşılama programlarımızı güncelledik. Çalıştığımız firmanın ithalat ile ilgili yaşadığı sorunlar nedeniyle belli bir dönem bu konuda türlü sıkıntılar yaşadık, kullandığımız ürünlere ulaşamadık. Hala bu aksaklıkları zaman zaman yaşıyoruz; ancak hijyen ve dezenfeksiyon konusunda bir sorunumuz yok. . Özlem Yem Fabrikası’nın şu an için merkezi Salihli olan bir tesisi var. Bununla birlikte Adapazarı Kaynarca’da da bir tesisimiz mevcut. Her ikisinde de yem üretimine devam ediyoruz. Yem üretimimizin yanında 1984 yılında 72 bin kapasite ile ilk tavukçuluk işletmemizi de kurduk. Daha sonra bir süre kiralık kümeslerde üretime devam ettik ve yaklaşık 55 bin kapasiteye ulaştık. 1996 yılında Kemalpaşa tesisimize ilaveler yaptık. Ancak 2001 yılı ekonomik krizinden sonra bizim işletmemizde kaçınılmaz bir kırılma yaşandı ve o dönem kiralık kümeslerle çalışmayı bıraktık. 2006 kuş gribi salgını da bir dönüm noktasıydı; biz de işletmemizde köklü değişikliklere gittik. Kısacası şimdiki hedefimiz örnek bir çiftlik olup kaliteli ürünler üretmek. Sizce de sektörün en büyük sorunu plansız büyüme mi? Son yıllarda yaşanan plansız büyüme, gerçekten aşırı bir hal aldı. Geçen yıl Nisan ayında çiftliklerin çoğunda enfeksiyon çıkması, bizi işlerin kötü gideceği gibi bir düşünceye sürükledi; ancak hastalıkların artması ve hayvan sayılarının azalması aksine bizim bu yılımızı kurtardı. Ama bu durum, bundan sonra rahat edeceğimiz anlamına gelmiyor. İşletmelerin çoğu ihracata yöneliyor ama iç piyasada hala kişi başına yumurta tüketimi 185-190 seviyelerinde. Yani ihracat için üretilen yumurta sayısı ile iç piyasadaki talep arasında bir denge yok. Bu durum, ihracata yumurta yollayamadığımı zaman sektörün sıkıntı içine gireceği anlamına geliyor. T emelleri 1975 yılında babaları Şükrü İlhan tarafından Denizli’de 5 bin kapasiteli bir çiftlik olarak atılan, 2005 yılında markalaşma sürecinde Larayum markasını alan şirketin; o günden bugüne sistemli kümeslerle, otomatik toplama ve tasnif makinesiyle en lezzetli ve en güvenilir marka olma yolunda yaptığı çalışmalar devam ediyor. Mine Hanım, öncelikle tarihçeniz bahsedelim İlhan Tavukuçuluk bir baba işletmesi. Çocukluğumdan beri babamın küçük kapasiteli de olsa her zaman bir tavuk çiftliği vardı. O zaman için 10 bin ve 15 bin kapasiteli olmak üzere iki adet kümesimiz vardı. Yıllar içerisinde babam bu işi profesyonel bir şekilde yapmaya başladı. Şehrin içerisinde olan çiftliğimizi Ortakçı Köyü’ne; yani şu anda bulunduğumuz yere taşındık ve profesyonel bir şekilde tavukçuluğa geçiş yapmış olduk. Üniversiteden döndüğüm sene babamla yem tesisimizi kurduk. O yıllarda, kendi yemini üreten hemen hemen ilk tavukçuluk işletmesiydik ve o günün şartları ile Aydın Bölgesi’nde kapasite olarak iyi bir büyüklükteydik. 1995 yılında babamızı kaybetmemizle birlikte yaşadığımız zorlu süreçlerden sonra kümesleri yeniledim, otomatik sistemlere geçtim ve bu bölgede kendi çapında kendi yumurtasını üreten, yemini yapan bir işletme haline geldik. İtibar ve kalite her şeyden daha önemli Ankara Üniversitesi Zootekni Bölümünü bitiren Mine İlhan’ın şirkete katılmasıyla birlikte 1992 yılında yem üretim tesisi kurulmuş ve şirket kendi yemini üretebilir hale gelmiştir. Mine İlhan, çocukluğundan beri her zaman tavuklarla iç içe olduğunu söylüyor. Markalaşma sürecinizden bahseder misiniz? 2005-2006 yılında yaşanan kuş gribinden sonra markalaşma dönemine girdik ve kızım Lara’nın isminden esinlenerek LaraYum markasını patentledik Aydın-Denizli bölgesinde tanınan, tercih edilen bir marka haline geldik. Mevcut kapasiteniz nedir? Şu anda, 150 bin kapasiteli yumurtlayan tavuk kafesi, 70 bin kapasiteli civciv kafesimiz mevcut. Bir tane de otomatik sisteme entegre edilmemiş yaklaşık 70 bin kapasitede olacak bir kümesimiz var. Bu kümesin kafesleri eskidiği için şu anda tavuk bulundurmuyoruz. Bu kümesimiz de yenilenme aşamasında. Yenilendiği vakit, toplam kapasitesi 200-210 bin olan bir işletme haline geleceğiz. İç piyasaya ya da ihracata yönelik başka bir kapasite artışınız olacak mı? Ben planlı, hesaplı, arz-talebe göre ve öz sermaye ile büyümeyi uygun buluyorum. Bu işletme de tamamen öz sermaye ile yürütülen bir işletme. Tavukçuluk zaman zaman çok kazandırıyor, ancak bir o kadar da kaybettirme riski var. Bunu hepimiz biliyoruz. İhracatta tek kapıya dayalı bir büyüme sizce ne kadar doğru? Biz, ihracatın hiç yapılmadığı dönemlerde tavukçuluk yapmış olan bir işletmeyiz. Eskiden iç piyasada bile kapasite yükselip yumurta satılmadığı takdirde zarar edip kapasite küçülmesine giden bir iki firma olur ve yumurta fiyatları yükselirdi. Bundan 10 yıl önce böyle bir kısır döngü vardı. İhracat başlayınca piyasa hareketlendi, büyük sermayelerin iştahı kabardı ve hiç sektörle alakası olmayan şahıslar büyük kapasitelerle sektöre hızlı bir giriş yaptılar; işin gerçeği budur. Elbette, öğrenilmeyecek bir sektör de- ğil ama bu insanlar doğrudan ihracat ile işe başladılar ve geçtiğimiz ay kuş gribi salgını ile ihracat kapılarının kapanması üzerine çok zor durumda kaldılar. LaraYum markasının tercih edilme sebepleri nelerdir? Öncelikle kaliteye çok önem veriyoruz. Bu çevrede tüm dostlarım tüketiyor ve güzel geri dönüşler alıyorum. Kaliteli üretim yaptığımıza inanıyorum. Yem ve yumurta maliyetlerine çok fazla takılmıyorum, çünkü kalite için harcanan paranın geri dönüşünün olduğuna inanıyorum. BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ Tavuklardan optimum performansı almak için yeterli, temiz ve kaliteli bir su sağlanması çok önemlidir. Tavuklarda suyun ve su pH’sının önemi Sürülerden optimum performansı almak için suyun bakteriyal ve kimyasal kalitesi ile su sistemi düzenli olarak kontrol edilmeli ve gerektiğinde PKA® gibi ürünlerle düzeltici ve önleyici uygulamalar yapılmalıdır. S u, canlının vazgeçilmez biyolojik bir unsurudur ve genellikle önemi unutulan bir besin kaynağıdır. Kalitesi önemli olup fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik olarak ifade edilir. Yalnızca hayati bir besin maddesi değildir ve aşağıdaki gibi birçok gerekli fizyolojik fonksiyonda rol oynar; > Sindirim ve absorpsiyon. Enzimatik fonksiyonları ve besin maddelerinin taşınmasını destekler. > Thermoregülasyonun sağlanması için gereklidir. > Eklemlerin ve organların çalışmasını kolaylaştırır ve sindirim sisteminde alınan besinlerin geçişini sağlar. > Sindirim atıklarının eliminasyonuna yardımcı olur, > Aynı zamanda kanın ve dokuların ana unsurudur. Tavuklar yedikleri yemin yakla- İNFOVET 70-71 şık 2 katı su tüketirler. Sıcak iklim koşullarında bu oran artar. Civcivin %70’i sudur (çıkımda bu oran %85’i bulur). Bu nedenle suya ulaşmadaki güçlük ve su tüketiminde azalma veya su kaybı, civcivin hayatı boyunca performansını önemli ölçüde etkiler. Sağlıklı yaşam ve biyolojik sistemdeki gerekliliği nedeniyle tavuklardan optimum performansı almak için yeterli, temiz ve kaliteli bir su sağlanması çok önemlidir. Su Kaybı Dehidrasyon yoksa su alımı ve kaybı denge halindedir. Su kaybının ana kaynakları solunum, gaita ve idrardır. Gaita ile %20-30 oranında su kaybı olurken ana kayıp idrar ile gerçekleşir. Sıcaklık ve ortam rutubeti su kaybını etkiler. 100C’de evaporasyonla su kaybı %12 civarında iken 30 C’de %50’ye yükselir. Biyolojik performansta kalıcı bir bozulma istenmiyorsa civcivler kümese konulduğunda suya hemen ulaşabilmeleri sağlanmalıdır. 0 Su tüketimini etkileyen faktörler Yaş: Su tüketimi yaş ve yem tüketimi ile yakından ilişkilidir. Yaş arttıkça tüketim artar. Kümesteki kısmi civciv bölmesi veya yetersiz suluk gibi su alımını azaltan uygulamalar büyüme üzerine olumsuz etki yapar. Çevre sıcaklığı: 210C’de su tüketimi yem tüketiminin 1.8 katıdır. Bu sıcaklığın üstündeki her bir derecede su tüketimi % 6-7 artar. Cinsiyet: Erkeklerde ilk haftadan itibaren su tüketimi dişilerden fazladır. Su tüketimindeki bu farklılık cinsiyetler arasındaki yağ dokusu miktarının değişikliği ile açıklanır (dişiler erkeklerden daha fazla yağlı olurlar ve yağın su içeriği proteinden düşüktür). Su sıcaklığı: Su sıcaklığına aşılamada kullanılan hariç fazla önem verilmez. Depolanan suyun sıcaklığı çevre sıcaklığına benzerlik gösterir. Soğuk iklimlerde önemli değildir, ancak sıcak iklimlerde su sıcaklığı yükseldikçe tüketim azalır. Su sıcaklığının 10 0C civarında olması idealdir. 26.7 0C ve üzerindeki su sıcaklıklarında su tüketiminde ve günlük canlı ağırlık artışında önemli azalmalar görülür. Eğer su devamlı 24 0C’den sıcak ise suyun sıcaklığı düşürülmelidir. Aşılama suyu sıcaklığı 20 0 C’den düşük olmalıdır. Sıcak havalarda aşılamadan evvel su sıcaklığı buz ilavesi ile düşürülebilir. Su sistemleri: Modern işletmelerin çoğunda hastalık etkenlerinin yayılmasını azalttıkları, daha temiz su sağladıkları ve temizlik gereksinimi az oldukları için nipel suluklar tercih edilir. Hangi sistem kullanılırsa kullanılsın basınç, su debisi ve yükseklik ayarları gibi hususlar kontrol edilip gerekli ayarlar yapılmalıdır. Çanak suluklar her gün temizlenmelidir. Yemin su tüketimine etkisi: Yem ve su içindeki Na, K ve Cl gibi minerallerin fazlalığı su tüketimini arttıracaktır. Protein oranındaki yükseklik de su tüketimini arttırır. Su kalitesi: Tablo 1’de tavuklar için bazı su kalitesi kriterleri verilmiştir. Suyun mikrobiyal yükünü ve mineral içeriğini kontrol etmek için düzenli su analizleri yapılması gerekir. Açık suluklarda mikrobiyal yükü, gaita ve oral/nasal sekresyon bulaştığı için kontrol etmek güçtür. Tablo 2.’de nipel ve çanak suluklarda oluşan mikrobiyal yük görülmektedir. Düzenli bir su sanitasyonu ve su sisteminde temizlik uygulaması mikrobiyal yük birikimini önleyecektir. Nipel suluklar gibi kapalı bir sistemde bile sanitizer uygulaması organik yük birikmesini, mineral tortularını ve biyofilm oluşmasını önler. Suluk seviyesinde 3-5 ppm klor miktarı bakteriyel kontaminasyonu kontrol etmek için yeterli olacaktır. Biyofilm: Normal koşullarda inorganik ve organik komponentler su hatlarının yüzeylerinde birikirler. Bu birikimler mikroorganizmaların çoğalmasını sağlar. Çoğalan mikroorganizmalar birbirlerine ve bulundukları yüzeye yapışırlar. Proteinler, polisakkaritler ve mikroorganizmalardan oluşan hücre dışı polimerik bir kaygan yapı ile kaplanırlar. Bu yapı biyofilm olarak adlandırılır. İçme suyu ile vitamin ve ilaç uygulamaları özellikle şekerli taşıyıcı içerdiklerinde biyofilm oluşmasını teşvik eder. Buradaki bakteriler biyofilme özgü bir fenotip oluşturacak şekilde fizyolojik, metabolik ve fenotipik değişikliklere uğrayabilirler. Sertlik: Suyun fiziko kimyasal özelliklerinden birisi olan sertliğe genellikle Ca ve Mg iyonları neden olur. Düşük konsantrasyonlarda bulundukları halde Zn, Fe, Sr, Al ve Mn’de suyun sertliğine katkı yapabilir. Ca ve Mg, su borularında biriken sert- beyaz mineral tortusunun ana nedenidir. Suda bu minerallerin seviyesi yüksek ve pH da 7’nin üzerinde ise mineral tortusu oluşur. Sülfatlar: Sülfatları Ca, Fe, Mg ve Na tuzları oluşturur. Yüksek konsantrasyondaki sodyum sülfat laksatif tarzda bir etki oluşturabilir. Demir: Yüksek konsantrasyondaki Fe (>0.3 ppm) suyun tadını bozabilir ve Fe seven bakterilerin çoğalmasına neden olabilir. Kırmızımsı siyah renge ve su hatlarında birikintiye neden olur, su akımını engeller. Tablo 1. Tavuklar için bazı su kriterleri Kriter Konsantrasyon Değerlendirme Toplam Çözünmüş Madde (TDS) 0-1000 Normal 1000-3000 Kabul edilebilir >5000 Uygun değil <100 Yumuşak-iyi >100 Sert su, tavuklar için problem yaratmaz, bazı dezenfektanları ve içme suyunda verilen ilaçları etkileyebilir. 6.5-8.5 Normal >8.5 Uygun değil 50-200 Normal 200-250 Kabul edilebilir maksimum seviye 250-500 Laksatif etki görülebilir 500-1000 Uygun değil 250 Normal 500 Kabul edilebilir maksimum seviye >500 Uygun değil 50-125 Normal 125-350 Laksatif, irritan >350 Uygun değil Kalsiyum 600 Maksimum Sodyum 50-300 Normal Koliform bakteri 0 cfu/ml İdeal Demir >0.3 Uygun değil Sertlik pH Sülfat Klorit Magnezyum Tablo 2. Suluk tipinin kontaminasyona etkisi (sanitize edilmemiş su) * ilk suluk, **son suluk NİPEL SULUK ÇANAK SULUK giriş* çıkış** giriş* çıkış** Toplam koliform 640 3.300 1.600 1.700.000.000 Fekal koliform 130 230 1.000 80.000.000 E. coli 110 900 900 66.000.000 Fekal streptekok 55 1.200 2.000 36.000.000 MİKROORGANİZMA BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ Yem ve su içindeki Na, K ve Cl gibi minerallerin fazlalığı ve protein oranındaki yükseklik su tüketimini arttıracaktır. pH: Suyun pH’sı veya asitlik seviyesi hem tavuklar üzerine etki yapar hem de suyu dezenfekte etmekte kullanılan klor gibi dezenfektanların etkinliğini değiştirir. Suyun asidik olması tortu birikimini ve biyofilm oluşmasını önleyerek borulardaki daralmayı engeller ve suyun normal debide akmasını sağlar. pH ile ilgili önemli bir nokta da suyun 8 veya daha yüksek olan pH’sının 7’nin altına düşürüldüğü zaman elde edilen başarıdır. Pek çok üretici asitlendirme ile genetik potansiyele erişildiğini bilir ve bu konuda deneyime sahiptir. Yüksek pH’ya sahip alkali su, sindirim problemlerine, ishale, yemi değerlendirme oranında yükselmeye ve yem/su tüketiminde azalmaya yol açabilir. Tavuklar tuzlu ve acı olmak üzere yalnızca 2 çeşit tadı algılar. Doğada çoğu zehir, acı veya alkaloiddir. Bu nedenle eğer tadı acı ise doğal olarak tavuklar daha az su içer. Suyun acı tadı asitlendirilerek maskelenebilir ve su tüketimi arttırılabilir. Organik asitler zayıf asitler İNFOVET 72-73 olarak bilinirler ve H+ iyonlarını serbest bırakmaya daha az meyillidirler. Asitlendirme için sitrik asit, laktik asit veya asetik asit gibi organik asitlerin pH’yı düşürebilmek için fazla kullanılması, güçlü acı bir tat oluşturur ve tavukların daha az su içmelerine neden olur. İnorganik asitler H+ iyonlarını bırakmaya daha fazla meyillidirler ve daha az kullanıldıkları için tat problemi yaratmazlar. Çok güçlü bir mineral asit içeren PKA®, (ASP-Animal Science Product) organik asitlerde görülen korozyon ve su tadındaki acılaşma gibi istenmeyen etkiler olmaksızın suyu asitlendirir. Hem dönem sonu su sisteminin temizlenmesine hem de suyun asitlendirilmesi için devamlı kullanıma uygundur. PKA® ile suyu asitlendirmenin faydaları nelerdir: > Acı tat oluşturmaksızın suyun pH’sını düşürür, optimum performansa ulaşılmasını sağlar (biyolojik etkinlik). > Su tüketimini optimum seviyede tutar. > Güçlü mineral asit olduğu için daha az kullanılır. > Klorun etkisini arttırır. > Suda kolay çözünür. > Hatlarda biyofilm oluşmasını ve mineral birikimini önler. > Antibiyotik kullanılmadan yapılan yetiştiriciliği tamamlar. PKA® klorun etkinliğini arttırır Klor, suda 3 değişik formda bulunmaktadır. > Çözünmüş gaz > Hypochloros asit > Hypochlorite iyon Eğer suyun pH’sı alkali ve özellikle 8’den yukarı ise klor, başlıca hypochlorite iyon şeklinde bulunur ve sanitize etme kalitesi çok düşüktür. Klor, 3.5-6.5 pH aralığındaki asidik suda çok etkilidir ve bu durumda yüksek oranda güçlü sanitizer olan hypochloros asit şeklinde bulunur. Gerçekte rezidü serbest klorun % 85’i hypochlorous asit olarak bulunmadığı sürece yararlı bir sanitizer olarak değerlendirilmez. Suyun PKA® ile asitlendirilmesiyle biyolojik etkinlik veya klor optimizasyonu için gerekli olan 3-4.5 aralığında pH elde edilir. Su, asitlendirilip klorlanırken asit ve klor birbirleri ile asla direk olarak karıştırılmamalıdır. Eğer karıştırılırlarsa insanlar için tehlikeli olan klor gazı ortaya çıkar. Su, klor katılmadan önce asitlendirilmelidir. Sürülerden optimum performansı almak için suyun bakteriyal ve kimyasal kalitesi ile su sistemi düzenli olarak kontrol edilmeli ve gerektiğinde PKA® gibi ürünlerle düzeltici ve önleyici uygulamalar yapılmalıdır. Kaynak ROSS TECH 08/47: Water Quality, February 2008 Balancing genetics, welfare and economics in broiler production Matthew Wilson, COBB World Technical Support Team PKA® - pH Water Treatment, Animal Science Product rta Biyogüvenlik, sigo dbirli te ni ya poliçesi gibidir, a zıd Ya r. dı bir yatırım ıdır. al nm la gu uy ı, kalmamal Saygılarımızla, REFARM A.Ş. www.refarm.com.tr m.tr rm.co biyoguvenlik@refa işimiz Biyogüvenlik bizim İlk günden itibaren yakın koruma misyonlarını ön plana çıkaran MSD Hayvan Sağlığı, yeni ürünleri Innovax ND’nin tanıtımı için bir araya geldi. MSD Hayvan Sağlığı, yenilikçi yaklaşımı ile çözüm ortağınız MSD Hayvan Sağlığı Kanatlı Bölümü, 26-27 Kasım tarihlerinde yeni ruhsatlandırdıkları “Innovax® ND” vektör aşıları ve “Convenience Program” kuluçka servislerinin lansmanını büyük bir organizasyonla Crown Plaza’da gerçekleştirdi.Türkiye kanatlı sektörünün toplantıya gösterdiği ilgi büyüktü. C rowne Plaza İstanbul Otel’de 26-27 Kasım 2015 tarihlerinde gerçekleştirdikleri lansman toplantısında kullandıkları konsept ile ilk günden itibaren yakın koruma misyonlarını ön plana çıkaran MSD Hayvan Sağlığı, yeni ürünleri Innovax® ND’nin tanıtımının yanı sıra Türkiye’ye getirdikleri yakın koruma yaklaşımlarının önemli bir parçası olan İNFOVET 74-75 kuluçka servisleri “Convenience Programı” da sektöre tanıttı. Dünya kanatlı hayvan üretiminde MSD’nin rolü büyük Toplantı açılışını ve moderatörlüğünü MSD Hayvan Sağlığı, Kanatlı Sağlığı İş Birimi Müdürü Utku Varoğlu gerçekleştirdi ve katılımlarından dolayı sektör mensuplarına teşekkür ederek, tüm amaç ve gayretlerinin sektörün yanında yer alarak kanatlı sektörüne değer katmak olduğunu belirtti. Daha sonra, MSD Hayvan Sağlığı Genel Müdürü Lydie Roux konuşmasını gerçekleştirdi. Roux konuşmasında Türkiye’de ve dünyada hayvan sağlığının gidişatından bahsederken Türkiye’nin ekonomik ve jeopolitik durumunun da üzerinde durdu. MSD Hayvan Sağlığı’ndaki görevinden önce insan sağlığı sektöründe de kapsamlı tecrübe kazanmış olan Roux, dünyanın ikinci büyük ilaç firması olan MSD’nin, her sene Ar-Ge çalışmalarına 6.5 milyar dolar harcağını ifade etti. Amaçlarının, sadece yeni ürünler ortaya koymak olmadığını belirten Roux, bilim, proflaksi çalışmaları ve güvenli gıda konularında da büyük katkılar sağlamaya çalıştıklarını belirtti. İstatistiksel verilere dayanarak yaptığı konuşmasında, Türkiye’deki beyaz et üretiminin, Avrupa’daki üretimin ancak üçte biri kadar olduğunu; ancak hızla gelişen Türk kanatlı sektörü ile üretimde artış beklediklerini söyleyen Roux, bu amaç doğrultusunda Türkiye’nin MSD Hayvan Sağlığı’nın yapmış olduğu Ar-Ge çalışmalarına ihtiyacı olduğunu vurguladı. MSD Hayvan Sağlığı Genel Müdürü Lydie Roux’un ardından sözü, MSD Hayvan Sağlığı Avrupa Kanatlı Direktörü Jonathan Perkins alarak, dünya kanatlı hayvan üretiminde MSD Hayvan Sağlığı’nın rolü üzerinde durdu. “MSD Hayvan Sağlığı olarak çabalarımız sürdürülebilir kaliteli gıda tedariği, halk sağlığının korunması, insanlara ve evcil hayvanlara yardım ederek, birlikte yaşamlarından keyif almalarını sağlamak” diyen Perkins, MSD Kanatlı Sağlığı’nın uzmanlık alanlarını ve bu alanlardaki son gelişmeleri katılımcılarla paylaştı. Lansmana konuşmacı olarak katılım gösteren bir diğer isim ise Rabobank Tarım Türkiye’de Kanatlı sektörünün yanında olmaya devam edeceğiz LydIe Roux - MSD Hayvan Sağlığı Genel Müdürü Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen protein tüketimi halen Avrupa’nın 1/3’ü kadardır. İnsanların artan protein ihtiyaçlarını karşılamak için kanatlı eti üretimi büyük önem kazanmaktadır. Aynı zamanda, ülkenin ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra Türkiye’nin dünya pazarına açılması için de bu sektör önemli bir rol oynamaktadır. MSD Hayvan Sağlığı olarak bizim rolümüz üreticilerin yanında olmak ve onlara iyi ve kaliteli ürünler sağlamaktır. Kanatlı sektöründeki tecrübelerimizi dünya çapında kanıtladık ve Türkiye’de de büyüyen kanatlı sektörü ile beraber çalışmalarımızı sürdürmeyi amaçlıyoruz. TOPLANTI MSD Innovax ® ND LANSMAN ve Hayvancılık Politikalar ve Stratejiler Danışma ve Araştırma Uzmanı Nan Dirk’ti. Dirk, üretici ve tüketici taleplerinin karşılanmasında kanatlı endüstrisinin bugünkü ve gelecekteki rolü hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Çin, Amerika, Rusya, Brezilya, Güney Asya ve Afrika’nın kanatlı pazar büyümesindeki rolleri ve şu anki mevcut potansiyelleri üzerinde duran Dirk, Türkiye’nin beyaz et ve yumurta sektöründe tehditleri ve fırsatları hakkında değerli bilgiler sundu. Toplantının bir başka önemli konuşmacısı ise Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akan’dı; ülkemiz ve içinde bulunduğumuz bölge açısından Newcastle hastalığının önemi, Türkiye’deki seyri ve kuluçkadan kesimhaneye kadar ekonomik etkileri üzerine çok değerli bir sunum yaptı. Yenilikçi bir aşı; Innovax® ND Rabobank Tarım ve Hayvancılık Politikalar ve Stratejiler Danışma ve Araştırma Uzmanı Nan DIrk, Türkiye’deki fırsatlar hakkında bilgiler sundu. Toplantı açılışını ve moderatörlüğünü MSD Hayvan Sağlığı, Kanatlı Sağlığı İş Birimi Müdürü Utku Varoğlu gerçekleştirdi. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akan, ND’nin ekonomik etkilerine değindi. MSD Hayvan Sağlığı Avrupa Kanatlı Direktörü Jonathan PerkIns, amaçlarının halk sağlığının korunması olduğunu belirtti. MSD Hayvan Sağlığı - Orta Doğu Teknik Müdürü Dr. Husam Bakri, Innovax® ND ile kazanılan başarılı saha tecrübelerini paylaştı. Çağdaş Agun, Innovax® ND’nin lansman konsepti ile bağdaşan yakın koruma felsefesini interaktif bir program ile sundu. İNFOVET 76-77 MSD Hayvan Sağlığı Kanatlı Global Teknik Müdürü Rik Koopman ile Innovax® ND katılımcılara tanıtıldı. Koopman, “Newcastle hastalığı ve Marek hastalığına karşı ömür boyu süren koruma sağlayan yenilikçi bir aşı olan Innovax® ND, rekombinant HVT vektörünün (rHVT) içine ND’nin füzyon (f geni) yerleştirerek oluşturuldu. HVT’nin taşıyıcı olarak seçilmesinin nedeni, kanatlılarda güvenilir bir virüs olarak bilinmesidir. Aynı zamanda kanatlı bağışıklık sisteminde sürekli olarak çoğaldığı için Marek’in virülant formlarına karşı uzun süreli immunite sağlar. Latens dönemindeyken reaktive olması da, Marek ve ND’ye karşı immun yanıtları güçlendirir. Benim de yer aldığım saha çalışma değerlendirmeleri sonucunda, kombine bir Innovax® ND programı ve bir günlük canlı Nobilis uygulaması, velojenik Chimalhuacan suşuna karşı mükemmel koruma gösterdi. Innovax® ND ile koruma 11. günde gösterilmiş olup 28. günden itibaren %100’e ulaşmıştır” dedi. Koopman sunumunun diğer kısmında, vektör aşıların genel muhafazası, sevkiyatı, hazırlanması ve uygulanması ile ilgili çok pratik ve faydalı bilgiler verdi; dilüentlerin en uygun saklama sıcaklığının oda sıcaklığı (1525 oC) olduğunu, bu şekilde aşının etkisinin %100’e ulaştığını belirtti. Firmaların kendi iç denetlemelerinin yanı sıra, MSD Hayvan Sağlığı’ndan teknik servisi tarafından yapılan değerlendirme ve danışmanlık programlarının tamamen ücretsiz olduğunu; hem MSD Hayvan Sağlığı’nın hem de üreticilerin yararı için çalıştıklarını belirtti. Koopman, ayrıntılı bilgi için bütün üreticilerin firma yetkilileri ile iletişime geçmesini önerdi. MSD Hayvan Sağlığı Kanatlı Ekibi, uzun süreli ve daha az maliyetli bir süreç yönetmek adına önemli çalışmalara imza atıyor. Türkiye’deki çalışmalarımız devam edecek RIk Koopman MSD Hayvan Sağlığı Kanatlı Global Teknik Müdürü MSD Hayvan Sağlığı olarak ürünlerimizin farklılık ve farkındalık yaratmasına özen gösteriyoruz. Etkenlere karşı koruma, hayvan refahı ya da hayvan sağlığının herhangi alanında hizmet verecek geniş yelpazemize her zaman yeni innovasyonları ve yeni teknolojileri eklemeye çalışıyoruz. Türkiye gibi kanatlı sektörü gelişmekte olan ülkelerin yeni ve güvenilir markalara ihtiyacı var. Biz de yeni ürünümüz Innovax® ND ve Convenience Program ile bu sektöre daha iyi hizmet verme şansını yakalamış olmaktan mutluluk duyuyoruz. sundu. Bakri, sunumu boyunca optimum aşı başarısı ve bağışıklığın sağlanmasında, uygulamanın doğru yapılması ve sıkı management koşullarının oluşturulması ile birlikte aşılama ve saha ekiplerinin eğitilmesinin çok kritik olduğuna değindi ve MSD Hayvan Sağlığı olarak Orta Doğu ve globalde teşhis ve eğitim içerikli destek programlarına devam ettiklerini söyledi. İnteraktif sunum sonrası Bakri ve katılımcı kitlesi arasında oldukça efektif bir soru cevap oturumu yapıldı. İlk nefesten itibaren koruma Günün son konuşması ise MSD Hayvan Sağlığı - Orta Doğu Teknik Müdürü Dr. Husam Bakri tarafından gerçekleştirildi. Dr. Bakri Ortadoğu bölgesinde kanatlı üretiminin güncel durumu, özellikle en büyük sorunlarından biri olan ND enfeksiyonu ve bu probleme karşı Innovax® ND ile kazanılan başarılı saha tecrübelerini dinleyicilerle paylaştı. Hastalık kontrolünde kuluçka uygulamalarının kritik noktaları ve performans parametrelerine olan avantajlarını saha tecrübeleri üzerinden aktaran Bakri, entegrasyon bazında aşı uygulaması ile ilgili kar zarar analizine ilişkin sayısal değerler hakkında da önemli bilgiler Toplantının ikinci gününde MSD Hayvan Sağlığı Türkiye Kanatlı ekibi sahnedeydi ve ilk nefesten itibaren yakın koruma konseptleri olan “Convenience Programı”nın uygulayıcıları olarak kendilerini tanıttılar. MSD Hayvan Sağlığı Teknik Müdürü Banu Biber Altun, “Bu programla kuluçka döneminde kontrol yaklaşımını öne çıkararak sürülerin solunum sistemi hastalıklarına karşı etkili şekilde korunmasını ve bu dönemin süreç ve performansta iyileşme ile sonuçlandırılmasını amaçlıyoruz” şeklinde konuştu. Dört temel basamaktan oluşan bu programla sahadan kesimhaneye kadar bütün sürecin kontrolü ve korunmasında yer almaktan bahseden MSD Hayvan Sağlığı Kanatlı Ekibi amaçlarının özellikle kuluçkaya odaklanarak ilk nefesten itibaren yakın korumayla daha sağlıklı, uzun süreli ve daha az maliyetli bir süreci yönetmek olduğunu vurguladılar. Bununla beraber programın, tablet, pc ve akıllı telefonlarda dahi kullanılarak bilgilerin dosyalanabilir ve arşivlenebilir olmasıyla bilim ve teknolojiyi yanlarına alarak ilerlediklerini belirttiler. Toplantıya son konuşmacı olarak katılan Çağdaş Agun, Innovax® ND’nin lansman konsepti ile bağdaşan yakın koruma felsefesini, nefesin hayatımızdaki önemini ve korunmaya ihtiyacımız olan anlarda neler yapmamız gerektiğini anlatan interaktif bir program sundu. Agun, kurmuş olduğu ‘’Agun International Security Solutions’’ firması ile güvenlik konusunda kurumsal şirketlere, holdinglere, ülkemize gelen dünya starlarına yakın koruma sağlamaktadır. Ayrıca güvenlik, tesis güvenliği, yakın koruma, nefes terapisi, Uzakdoğu felsefesi gibi konularda danışmanlık ve eğitimler veren Uzakdoğu sporlarında yüksek dereceler elde etmiş milli bir sporcumuzdur. Sinema ve dizilerde yakın dövüş sahnelerinin teknik danışmanlığını yapan Agun, katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü. Temel olarak bir yumurtanın kuluçka sürecine girmesi güç bir işlem değildir. Yalnızca 21 gün boyunca biraz ısı eklenmesiyle, bu yumurtadan bir civciv elde edilecektir. Tüm hayvanlar bu prosedürü gerçekleştirebilir. civciv transportu Ü nlü bir kuluçka işletmesinin pazarlama direktörü, kuluçkahanelerdeki proses konusunda şunları söylemektedir: “Bir kuluçkahanedeki prosesler incelendiğinde, sonucu geliştirmek için mevcut prosesler içinde ayarlanabilen pek çok parametre var. Genellikle en fazla çalışma yaptığımız alan da bu. Böylece daha bütünsel bir yaklaşım uygulamayı göz ardı ederek, öncelikle sub-optimal olan noktaları anlamak mümkün oluyor. Yaptığımız şey yalnızca, civcivlerin gereksinimlerini birinci öncelik haline getirmek”. Yumurtadan çıktıkları andan itibaren civcivlerin gereksinimlerinin karşılanması Geleneksel kuluçkahane uygulamasında, civcivlerin çiftliğe geldiklerinde yeme ve suya ulaşmalarından önce 48 ila 72 saatlik bir süre geçebilmektedir. Civcivlerin çıkarılması, nakliye aracına aktarılması ve nakliyelerinin gerçekleşmesinden önceki 30 saatlik süreyi kapsayan ve ilk civcivlerin yumurtadan çıkmasının da göz önünde bulundurulduğu bir “yumurtadan çıkış zaman aralığı” söz konusudur. Bu aşamaların düzenlenmesi sürenin biraz kısaltılmasını sağlayabilir ve yükleme ve nakliye söz konusu olduğunda süre kısaltılmalıdır. Ancak kuluçka makinesindeki sıcaklığın ya da CO2 düzeylerinin arttırılması yoluyla yumurtadan çıkış zaman aralığının kısaltılması civciv kalitesini olumsuz etkileyecektir. Bunun yanında civcivler için daha fazla alan yaratılmalıdır ve bu da, yumurtalar arasında En iyi bir günlük civcivler için kuluçka prosesinin optimize edilmesi, inovatif fikirler ve en önemlisi, çiftliğe ulaşıncaya kadar iyi bir bakım uygulanmasını gerektirmektedir. Vücut ağırlığı daha yüksek, daha sağlıklı civcivlerin elde edilmesi daha iyi bir hava akımı sağlayacaktır. Maksimum %55 nem ve 1500 ppm CO2 konsantrasyonu dolayısıyla, bu sistemdeki koşullar civcivler için normal kuluçka makinelerine kıyasla çok daha olumlu olacaktır. Böylelikle, civcivlerin gereksinimlerini ön plana aldığınızda, yumurtadan çıkan civcivleri pişirme ihtimali yok. Kuluçkahane prosesi için bütünsel yaklaşım önemli Kuluçka makinesinde fiili olarak yem ve su erişiminin sağlaması radikal tasarım değişiklikleri gerektirse de, civcivlere mümkün olan en kısa sürede yem ve su verilmesi kolayca gerçekleştirilmektedir. Bütünsel bir yaklaşımın kuluçkahane proseslerini geliştirdiğini görebiliriz. On sekiz gün süreyle inkübe edilen yumur- Sonuç olarak, civcivlerin homojenliği daha yüksek, vücut kütlesi birkaç gram daha fazla ve rezidüel yumurta sarısı alımı daha fazla olacaktır. Pek çok kişi yumurta sarısı kesesinin, yumurtadan çıkış ile çiftliğe varış arasında geçen sürede civcivin yaşamını sürdürmesini sağladığını düşünür. Bu düşünce bir bakımdan doğrudur; ancak civcivlere bakım için yem verildiğinde, yumurta sarısı immün sistemi harekete geçirmek için kullanılabilir. İnce bağırsağın daha iyi geliştiğini, bursaları daha aktif ve daha büyük olan civcivlerin daha sağlıklı, daha büyük ve daha ağır olduğunu görüyoruz. taları düz olarak yumurtadan çıkış sepetine yerleştirmek yerine, söz konusu yumurtalar sepetin üstüne asılmış olan bir rafa, aşağıya bakacak şekilde yerleştirilmelidir. Böylece, yumurtadan çıktıklarında, civcivler aşağıdaki sepete düşerek yumurta kabuğu kalıntılarından ayrılmakta, açılmamış yumurtalar ise rafta kalmaktadır. Civcivler, konveyörlerdeki insafsız koşullardan kaynaklanan stres ve kuluçkahanede çapraz kontaminasyon riskleri olmaksızın, çiftliğe ulaşıncaya kadar yumurtadan çıktıkları sepette bekletilmelidir. Çiftliğe, mümkün olan en iyi civcivin ulaştırılması Civcivlerin çiftliğe nakliyesi yumurtadan çıkış sepetlerinde gerçekleşmektedir. Böylece civcivler, nakliye sırasında dahi yeme ulaşabilmektedir. Hatta mümkün olan en rahat uzun mesafeli nakliyeyi sağlayacak şekilde, kamyonların kuluçka makinesinde bulunan aynı su ve aydınlatma sistemiyle donatılması da olasıdır. Bir kuluçka işletmesi yetkilisi şunları söylemektedir: “Amacımız, çiftliğe mümkün olan en iyi civcivi ulaştırmak olmalıdır. Bu şekilde, saha deneyimlerimize dayanarak bugüne kadar antibiyotik kullanımının azalması ve genel performans açısından hep iyi sonuçlar gördük. Doğru prosesle elde edilen civcivler, stres faktörlerine karşı daha dayanıklı. Böylece civcivler daha hızlı büyüyor.” annenin özüdür, bir şifa deposudur. onun kıymetini bilelim; hiç şüphesiz ki bir buzağının gelişimi için en önemli ilk gıda kolostrum Yetersiz kolostrumu alınımı geri dönüşümü olmayan sonuçlar meydana getirebilir. Kolostrum yüksek kuru madde, yağ ve protein kapsamı ve düşük laktoza sahiptir. Belirtilen nütrisyonel faktörlerin dışında mineraller özellikle de yağda eriyen vitaminler yönüyle zengin olması anabolik etkisini ortağa koymaktadır. Ruminantlarda immunoglobulin (Ig)’lerin plasental transferi minimum düzeyde gerçekleştiğinden buzağılar hipogammaglobulinemik doğarlar. Dolayısı ile doğdukları esnada ortamda bulunan enfektik ajanlara karşı koruyucu immuniteleri hemen hemen hiç yoktur. Bu nedenle doğumu takiben ilk 2 saat içerisinde buzağıların mutlaka maternal pasif antikorlara sahip olan kolostrumu doğum ağırlıklarının %5-6‘sı kadar miktarda mutlaka alması gerekmektedir. Günlük alması gereken miktar vücut ağırlıklarının yaklaşık %10 ‘u kadardır. Kolostrumdaki en yoğun bulunan immunglobulin IgG’dir. Ayrıca önemli miktarda IgM ve IgA bulunur. IgG doğumdan 4-6 hafta önce meme bezi epitellerine geçmeye başlar. Anne kanından IgG’nin meme bezi epitel hücrelerine geçişi selektif reseptörler ile sağlanır. Kolostral IgG konsantrasyonu annenin serum konsantrasyonundan ortalama 12 kat daha yüksektir. Buzağının doğumu takiben 2 saat içerisinde aldığı kolostral proteinler, özellikle makromoleküller hızlı ve etkili olarak ince barsaktan pinositosis ile absorbe edilir ve lenfatik sistem ile dolaşıma geçer. Absorbsiyon 12-24 saat sürer. 24 saatin sonunda makromoleküler absorbsiyon ortadan kalkar. Buna barsak kapanması adı verilir. Bu andan itibaren alınan kolostrum istenilen sistemik immuniteyi sağlamaktan artık çok uzaktır. Bununla birlikte lokal barsak immunitesini çok yüksek oranda olmasa da sürdürmeye devam eder. Kolostrum bakteriyel patojenlere karşı tek silahı içerdiği yüksek IgG değildir. Kolostrumun 1 ml’sinde yaklaşık olarak 106 lökosit bulunur. Bunun da %20-30’unu lenfositler oluşturur. Kolostrumun mümkün olduğunca erken verilmesine takiben lenfositler ince barsaklardan emilip dolaşıma katılırlar. Dolayısı ile neonatal dönem enfeksiyöz hastalıklarına karşı önemli bir rezistans oluşur. Kolostrumun tek hedefi, olası patojen mikronizmalara karşı buzağıyı korumak mı? Bu hedef sayısının tam olarak bilemediğimiz veya hala ortağa koyamadığımız, henüz bilinmeyen birçok faktörden yalnızca bir tanesidir. Kolostrum biyoyararlığı yüksek yağ ve protein kaynağıdır. Buzağı dünyaya geldiğinde enerji kaynağı olarak yaklaşık %1,5 oranında deri altı kahverengi yağ dokusuna sahiptir ve bu yağ dokusu soğuk ortamlarda ve yetersiz kolostrum alınımına bağlı 12-18 saat içerisinde tükenir ve buzağı hipotermikhipoglisemik şok tablosuna girerek hayatını kaybedebilir. Bu durum yeterli doğum takiplerinin yapılmadığı büyük işletmelerde en önemli buzağı ölüm nedenidir. Özellikle gece dünyaya gelen buzağıların takibinin yapılmamasına bağlı olarak zamanında ve yeterince kolostrum alamamaları hipotermik hipoglisemik şok tablosuna bağlı ölümlere neden olmaktadır. Kolostrumun kaliteli olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? İyi nitelikteki kolostrumun fiziksel görünümü sarı-krem renginde, koyu ve yapışkan kıvamda olmalıdır. Fakat fiziksel görünüm kolostrum kalitesinin kesin göstergesi değildir. Kolostrum kalitesini anlamanın en basit yolu kolostrometre ile kolostrumun spesifik dansitesinin (yoğunluk) ölçülmesidir. Kaliteli bir kolostrumun yoğunluğu 1.060 birime eşit veya yüksek olmalıdır. Yoğunluğu 1.060 birim olan bir kolostrumda yaklaşık 30.000 mg/L IgG bulunur. İyi kalitede bir kolostrum için neler yapılmalıdır? 1 Kaliteli bir kolostrum elde edilmesi kuru dönemde annelerinin bakımı ve beslemesi ile başlar. Gebe ineklerin kuru dönem beslemeleri hem inek için hem de yavru sağlığı için son derece önemlidir. Bu dönemim çok iyi sevk ve idaresinin yapılması gereklidir. İyi kalitede ve miktarda kolostrum elde edilebilmesi için hepatik lipidozis, klinik subklinik ketosiz, subklinik-klinik hipokalsemi gibi şekil 1 şekil 2 Kolostrometrede yeşil çizgi kaliteli kolostrumu gösterirken, kırmızı veya sarı kötü kalitedeki kolostrumu işaret eder. KAPAK Gebelikte kuru dönemde yapılacak en küçük bir beslenme hatasının kötü kaliteli veya yetersiz kolostrum oluşmasına neden olabileceği gibi annede doğum sonrası postpartum hastalıkların oluşmasına neden olacağı da kesinlikle unutulmamalıdır. FOTOĞRAF (Şentürk, 2013) Yüksek ve düşük vücut kondisyonu kolostrum kalitesini olumsuz etkiler önemli metabolik hastalıklardan annenin korunması için kuru dönemde gerekli önlemler alınmalıdır. Bu dönemde yapılacak en küçük bir besleme ve yönetim hatası kötü kaliteli veya yetersiz kolostrum oluşmasına neden olabileceği gibi annede doğum sonrası postpartum hastalıkların (ketozis, hepatik lipidozis, hipokalsemi, abomasal deplasman, metritis, inaktif ovaryum) oluşmasına neden olacagı unutulmamalıdır. 2 Kuru dönemdeki hayvanlara rasyonlarında dengeli enerji protein kapsamı dışında metionin, selenyum, A, D, E vitaminleri, çinko, kobalt, bakır, niasin, lizin, mangan gibi immun sistemde doğrudan görev alan nutrisyonel faktörlerin sağlanması gereklidir. 3 Neonatal dönem ishallerinin en yaygın nedenlerini oluşturan rotavirüs, coranavirüs ve E. coli etkenlerine yönelik anne adaylarının aşılanması (daha önce bu antijenleri kapsayan aşı uygulanmamış annelere gebeliğin 7. ve 8. ayında 2 doz, daha önceki dönemlerde yapılmışsa gebeliğin 8. ayında tek doz) kolostrumda belirtilen etkenlere karşı yüksek antikor titrasyonlarının oluşmasına olanak sağlar. Kuru dönemde ayrıca BVD, IBR, Clostridum spp, PI-3, BRSV, pastörella aşılarının yapılması ile benzer şekilde kolostrumda yüksek immunglobulinlerin oluşturulması, yeni doğan buzağılarının neonatal devreyi, hatta hayatlarının ilk 3-4 aylarını daha az riskle atlatmalarını sağlayabilir. 4 Kuruda bulunan hayvanların bol ve temiz su tüketmeleri sağlanmalıdır. İNFOVET 84-85 Kolostrumda bulunan magnezyum, sodyum, klor ve protein emme refleksi ile dildeki reseptörleri uyarır. 5 Gezinti alanları mümkün olduğunca geniş tutulmalıdır. Kurudaki hayvanların vücut kondisyon skorları doğuma girerken maksimum 3.75, minimum 2.75 olmalıdır. İdeal olanı 3.5-3.75 skor aralığıdır. Daha yüksek skorlarda olası karaciğer yağlanması, düşük skorlarda da yetersiz protein alınımı veya protein katabolizmasını tetikleyen enfektif veya nonenfektif kronik hastalıklar nedeni ile kaliteli kolostrum üretimimden bahsedilemez. 6 Isı stresi, kolostrum kalitesini ve miktarını azaltan en önemli faktörlerin başında gelmektedir. Dolayısı ile fan ve damlatma-sisleme su ile ısı stresi azaltılmaya çalışılmalıdır. 7 Annenin gebeliğinin son 10 gününde anne adayı, bol altlıklı, sakin bir doğumhane bölümüne alınmalıdır. 8 Gebeliğin tahmini son 10 gününde D3 vitamini, selenyum ve E vitamininin tek doz uygulamalarıyla, buzağılar için çok önemli olan bu 3 nutrisyonel faktörün kolostrumdaki konsantrasyonlarının yükselmesi sağlanmalıdır. 9 Yaptığımız bir çalışmada, kuru dönemin son iki haftasına kadar annelere haftada bir kez 2,5 mg/kg dozda levamizol uygulaması ile kolostrum immunoglobulin düzeyinin ve kalitesinin artığını ve bu annelerin kolostrumu ile beslenen buzağılarda serum immunoglobulin titresinin daha yüksek olduğunu tespit ettik. Bazen buzağılar yeterince kolostrum almalarına rağmen kolostrumda yetersiz immunoglobin seviyesine bağlı olarak hipogammaglobulinemik olabilirler. Bu durumun genellikle annenin immun sistemin deprese eden hastalıkların varlığını düşündürmelidir. kolostrumda yetersiz antikora yol açan önemli bazı hastalıklar > Bovine Lökozis > Bovine Immunodeficieny Virus > Bovine Viral Diare > Tüberküloz, paratüberküloz, brusellozis, leptospirozis > Yoğun paraziter enfeksiyonlar > Karaciğer yağlanması, subklinik ketozis, subklinik hipokalsemi > Kronik mikotoksikozis Buzağıların kolostrumdan yeterince faydalanmasını etkileyen başlıca faktörler > Buzağı, işletmeye yeni gelen bir ineğin yavrusu ise kolostrum daha önce işletmede KAPAK bulunan ineklerden elde edilen kolostrumlarla uygun ısıda karıştırılarak verilir. > Buzağının doğumundan önce annenin meme sekresyonunun başlaması > Yeni doğan buzağıdaki yetersiz abomazal renin aktivitesi > Güç doğumlar ve mekanyum aspirasyon sendromu, solunum stresi > Prematüre yeni doğan buzağılar, hyalin membran yetmezliği > Gastro-intestinal sistemde var olan doğmasal anomaliler > Kolostrumum 55-60 °C üzerinde ısıtılması > Donmuş kolostrumun mikrodalga cihazlarda çözdürülmesi > Isı ve soğuk stresinin; her ikisi de kolostrum alınımı azatlığı gibi alınan kolostrol antikorların barsak absorbsiyonunu olumsuz etkileyerek birçok neonatal dönem enfektif hastalığın oluşumuna zemin hazırlar. > Birçok görüşün belirttiği gibi “enfeksiyon riskini azaltmak için buzağı dünyaya gelir gelmez en kısa sürede annesinin yanından uzaklaştırılmalı’’ düşüncesine katılmadığımı, bu durumun daha çok buzağılarda enfeksiyona yol açtığını belirtmek isterim. En azından ilk öğün kolostrumu annesinin yanında almasının sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu, hem anne hem de buzağı sağlığı açısından son derece önemlidir. Annenin buzağısını sürekli koklaması, yalaması veya görmesi ile posterior hipofizdeki hipotalamus paraventriküler hücrelerinden oksitosin salınımı stimüle edilmiş olur. Doğum sonrası sürekli dinamik olan oksitosin sekresyonu uterus kontraksiyonlarını arttır ve yavru zarları atılımı ile birlikte uterusun daha kısa sürede involüsyonunu sağlar. Oksitosinin diğer çok önemli bir fonksiyonu da prolaktin tarafından meme bezlerinden üretilen sütkolostrumun sekresyonunu sağlayarak buzağının yeterli miktarda kolostrum almasına olanak sunar. Doğum sonrası buzağının en az 3 saatini annesiyle geçirmesi yaşayacağı çevresel stresi en aza indirecektir. Kolostrumun verilme yolu ne olmalıdır? Kolostrumda bulunan magnezyum, sodyum, klor ve süt proteini emme refleksi ile birlikte dildeki reseptörlerin uyarımı sağlayarak sulkus özofagal kanalın oluşumunu sağlar. Dolayısı ile kolostrum doğrudan abomazuma geçer ve daha kısa sürede barsaklardan emilimi sağlanır. Bu nedenle emme refleksi olan buzağılarda biberonla kolostrumun verilmesi en ideal olanıdır. Ayrıca bu uygulama ile buzağının ne kadar kolostrum aldığı bilinir. Emme refleksi İNFOVET 86-87 Üç doğum yapmış ineklerin kolostral antikor seviyeleri yüksek düzeyde olduğu için kolostrum havuzu oluşturulurken 3. veya 4. doğumunu yapan hayvanlarının kolostrumlarının toplanmasının üzerinde durulması gereken bir konu olduğu unutulmamalı. olmayan buzağılarda zorunlu olarak sonda uygulanması gereklidir. Sonda uygulandığında kolostrumun abomazuma ve dolayısı ile barsaklara geçiş süresinde uzama meydana gelecektir. Bu durum erken dönemde olası enfektif hastalıklara özellikle septisemiye yakalanma riskini arttırabilir. Hayvanın ırkı kolostrum kalitesini etkiler mi? Kolostrum kapsamındaki IgG konsantrasyonları değerlendirildiğinde, en yüksek IgG konsantrasyonun Jersey ırklarda olduğu, bunu sırası ile Ayrshires, Brown Swill, Gu- ernseys ve Holsteins ırklarının izlediği ifade edilmektedir (Muller and Ellinger, J. Dairy Sci., 64:1727-1730.1981). Gebe hayvanların yaşı kolostrum kalitesini ve immunoglobulin miktarını etkiler mi? Genç ve çok yaşlı annelerin kolostrum antikor titrasyonları genellikle düşüktür. 3 doğum yapmış ineğin kolostral antikor seviyesi en yüksek düzeydedir. Bu nedenle kolostrum havuzu oluştururken 3. veya 4. doğumunu yapan hayvanların kolostrumlarının toplanması önemlidir. KAPAK FOTOĞRAF (Şentürk, 2012) Bir ülkenin aydınlık geleceği nasıl sağlıklı çocuklara bağlı ise bir işletmeninde geleceği de sağlıklı buzağılara bağlıdır. 12 saat içinde anneden sekrete edilen kolostrum artık normal süte dönüşmeye başlar. Kolostrum yönetiminin kötü yapıldığı işletmelerde, neonatal dönem enfektif hastalıkların görülme oranı artar. Temel neden kolostrumun yeterince ve uygun şekilde verilememesine FOTOĞRAF (Şentürk, 2009) Doğum sonrası annenin buzağıyı yalaması, buzağıdaki çevresel stresi azaltarak kolostrumdan faydalanmayı artırır. bağlı meydana gelen pasif transfer yetmezliğidir. % İmmunglobulin düzeyi 1 5.9 2 6.3 3 8.2 4 ve sonrası 7.5 Source: Journal of Dairy Science, 64,1727-1730. KOLOSTRUM BANKASI GEREKLİ Mİ? FOTOĞRAF (Şentürk, 2009) Doğum sonrası ilk kolostrumun annesinin yanında içirilmesi kolostrumdan faydalanmayı maksimum düzeye çıkarır. FOTOĞRAF (Şentürk, 2010) Buzağı dünyaya geldikten sonra en azından 3 saat annesinin yanında bırakın. Bu, kolostrumun barsaklardan emilimini hızlandıracaktır. İNFOVET 88-89 Kolostrum bankası kesinlikle gereklidir. Bu yolla başta enterik patojenler olmak üzere birçok enfeksiyon riskini azaltabilirsiniz. İşletmede sütle geçebilen önemli enfektif hastalıklara (özellikle tüberküloz, paratüberküloz, BVD, lökozis, bruselozis, Mycoplasma spp,) sahip olmayan sağlıklı doğum yapan (özellikle 2-3 doğum yapmış) hayvanların iyi kaliteli kolostrumları toplanmalı ve kolostrum bankası oluşturulmalıdır. Toplanan bu kolostrumlar belirtilen yöntemlerin biri ile saklanabilir ve uygun çözdürme ısısı (55 ºC, maksimum 60 ºC) ile çözünmesini sağladıktan sonra süt veya mamalara, buzağı sütten kesilene kadar 200-300 ml karıştırılması ile bu dönem içinde oluşabilecek birçok enfektif enteritisin ya önüne geçilebilir ya da daha hafif şiddette seyretmesi sağlanabilir. Kolostrum doğrudan saklanabileceği gibi kolostrumun peynir mayası ile muamele edilmesi sonucu oluşan ve halk arasında peynir altı suyu olarak ifade edebileceğimiz kolostrum serumları da toplanıp saklanabilir. Kolostrumu nasıl koruyabiliriz? > Kolostrum oda ısısında 1 gün, %0,5 formaldehit ilavesi ile 4 hafta (bunu önermem!) > +4 derecede 1 hafta, > Litreye 5 gr propiyonik asit veya laktik asit ilavesi ile 6 hafta, > -20 derecede 1 yıl saklanabilir > Tekrar çözdürme ısısı 55 dereceden düşük olmalıdır. > Kolostrum kullanılmadan bir gün önce derin dondurucudan çıkarılmalı, küflü olup olmadığı kontrol edilmeli, çalkalanmalı ve 37ºC’de buzağılara verilmelidir. > Kolostrumun fermente edilmesi Kolostrum ne zaman süte dönmeye başlar? Buzağı annesini ilk emmesine takiben 12 saat içinde anneden sekrete edilen kolostrum artık normal süte dönüşmeye başlar. Buzağının yeterince kolostrum almadığını (pasif transfer yetmezliği) nasıl anlayabiliriz? Kolostrum yönetiminin kötü yapıldığı işletmelerde, bize bu sorunu en iyi yansıtan neonatal dönem enfektif hastalıkların görülme oranı ve şiddetinin yüksek olmasıdır. Meydana gelen neonatal dönem enfektif hastalıkları bir sonuçtur. Temel neden kolostrumun yeterince ve uygun şekilde verilememesine bağlı meydana gelen pasif transfer yetmezliğidir. KAPAK FOTOĞRAF Donmuş Kolostrumu yavaş şekilde maksimum 55 °C de çözdürün ve çözdürülen kolostrumu tekrar dondurmayın. FOTOĞRAF (Şentürk, 2011) Yeterli ve kaliteli kolostrum verilmeyen buzağılarda neonatal dönem ishalleri kaçınılmaz bir sonuçtur. FOTOĞRAF (Şentürk, 2012) Yetersiz kolostrumu alınımı solunum sistemi enfeksiyonlarına duyarlılığı artırdığı gibi enfeksiyonun daha şiddetli seyretmesine neden olur. FOTOĞRAF (Şentürk, 2011) Yetersiz kolostrumu alınımı (Pasif transfer yetmezliği) geri dönüşümü olmayan sonuçlar meydana getirebilir. Pasif transfer yetmezliği (PTY); > Yeni doğan buzağıların yaklaşık %325‘inde şekillenmektedir. > Bu buzağıların neonatal dönem enfektif hastalıklara yakalanması kaçınılmazdır. > PTY’li buzağılarda neonatal dönem hastalıklarının ve yaşamlarının ilk aylarında solunum sistemi enfeksiyonlarının mortalitesi çok yüksek seyreder. > Rutin tedaviye alınan cevap genellikle yetersiz kalır. Yeterince kolostrum almayan yani PTY’ye sahip buzağıların tespitini nasıl yapabiliriz? En radikal belirleme yöntemi doğumu takiben ilk 12 saate, maksimum 72 saat içerisinde buzağı serumunda immunoglobulin seviyesinin belirlenmesidir. > Doğumu takiben ilk 12 saat içerisinde buzağı serumunda immunoglobulin seviyesi aşağıdaki gibi değerlendirilmelidir. Serum gamma-glutamiltransferaz (GGT) konsantrasyonu ile IgG arasında pozitif bir korelasyon vardır. Yeterice klostrum alan bir buzağının serum GGt düzeyi >500 IU olmalıdır. GGt <50 düzeyinde bulunması buzağıda şiddetli pasif transfer yetersizliğini gösterir.Serum total protein düzeyi, önceki iki test kadar spesifik olmamakla bereber 6 gr/dl’nin üzerinde olması yeterli pasif bağışıklığı işaret edebilir. Pasif immuniteyi belirleyen diğer testler > Latex aglutinasyon testi ve radial immunodiffüzyon testi (SIRD); en güvenilir testlerdir. > Quantatif çinko sülfat testi > Sodyum sülfit presipitasyon testi İmmunoglobUlİNLer Konsantrasyon (mg/dL) Kolostrum Süt IgG1 47.6 0.59 IgG2 2.9 0.02 3.9 0.14 4.2 0.05 IgG seviyesi Yorum IgA < 500 mg/dl Pasif transfer yetmezliği IgM 500–1000 mg/dl Kısmı pasif transfer yetmezliği > 1000 mg/dl Klostral antikorların yeterince alınması Diğer bir alternatif “gluteral aldehid koaglusyon testi”dir. %10 ‘luk gluteral aldehid koagulasyon testi ile immunoglobulinler arasında negatif bir korelasyonu tespit etmektedir. Koagulasyon süresi ne kadar kısa ise buzağının serum immunglobin düzeyi aksine o derece yüksektir. Presipitasyon zamanı Tahmini-IgG konsantrasyonu < 10 dakika 600 – 1000 mg/dl 10 -60 dk 400 – 600 mg/dl > 60 dk < 400 mg/dl KOLOSTRUM VE SÜT İÇERİKLERİ Source: Journal of DaIry ScIence, 61:1033-1060 İçerik Kolostrum 2. sağım kolostrum 3. sağım kolostrum Süt Kuru madde % 23.9 17.9 14.1 12.9 Protein % 14.0 8.4 5.1 3.1 IgG (mg/ml) 48.0 15.0* 2.05 0.6 Yağ % 6.7 5.4 3.9 4.0 Laktoz (%) 2.7 3.9 4.4 5.0 Mineraller % 1.1 1.0 0.8 0.7 Vitamin A (ug/dl) 295.0 190.0 113.0 34.0 BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ Bir işletmenin geleceği yeni doğan buzağılar Annenin kolostrum kalitesinden emin olunmadığı durumlarda kullanılan takviye ürünler, sağlıklı nesiller yetiştirme konusunda anahtar niteliğindedir. ru madde, yağ ve Kolostrum, yüksek ku inliği açısından, yeni protein içeriğinin zeng m bir mucizedir. Kolostru doğan hayvanlar için ktif dığı işletmelerde, enfe yönetiminin kötü yapıl r oranları artar; hastalıkla hastalıkların görülme ış alm m Kaliteli kolostru daha şiddetli seyreder. ıkları i dönemlerde bağışıkl olan hayvanların ilerik kleri daha yüksek olur. daha kuvvetli, verimlili netiminin önemini Bizler de, kolostrum yö likte r Hayvan Sağlığı ile bir vurgulamak için Baye ve çiftlik ziyaretleri bir projeye imza attık riner lerimizde sorumlu vete et ar Ziy . dik tir leş ek rç ge n buzağıların bakımı ve hekimler ile yeni doğa larını ve kolostrumun kolostrum kalitesi konu orta olduğu durumlarda sig yetersiz ya da kalitesiz ştuk. ürünlerin önemini konu niteliğinde olan ikame İNFOVET 92-93 V eteriner Hekim Yakup Atalay, mezuniyeti sonrasında bölgenin önemli işletmelerinde görev almış. Şu anda 1.120 hayvanın bulunduğu Hasan Türek İşletmesi’nde veteriner hekimlik yapan Atalay, çiftlikte 390 adet sağmal, 140 adet ise süt içen buzağı olduğu düşünülürse, takip sistemleri ile hayvanların doğduktan sonra yeterli kolostrum ve süt alıp almadığına dikkat etmenin ve hekimin personel ile daima iletişim halinde olmasının önemini vurguluyor. Yeni doğan buzağıların bakımı ve kolostrumun önemi konusunda işletmenizde neler yapıyorsunuz? En önem verdiğim noktalardan biri buzağı doğduktan sonra uygulanan bakım-besleme kuralları. Her zaman bu konu ile ilgili görevli arkadaşlarımız oluyor, kolostrumun kalitesini kontrol ediyorlar. Yeni doğan hayvanlara doğduktan sonra Septi Serum aşısı yapıyoruz. Annesini sağdıktan sonra kolostrometre ile kolostrum derecesine bakıyoruz. Eğer kolostrum istediğimiz kalitede değilse, başka bir hayvanın kolostrumunu veriyoruz. Doğumlarımız bu sıralar sık, ancak seyrekleştiği dönemlerde, muhafaza ettiğimiz kolostrumu uygun koşullarda çözdürüp buzağıya vermek sureti ile kolostrum bankamızdan yararlanıyoruz. Hayvan doğduktan sonra 6’şar saat ara ile 8 defa kolostrumu mutlaka hayvana veriyoruz. En az iki saat içerisinde hayvan, ağırlığının % 10’u kadar kolostrum alıyor. Eğer kolostrumu kendisi almazsa sonda ile veriyoruz. Sonrasında 6’şar saat ara ile 8 defa hayvanlara kolostrum vermeye devam ediyoruz. Bu aşamanın sonunda süte geçiş yapıyoruz. 4-5 gün sonra da hayvanları buzağı kulübelerine alıyoruz. Orada buzağılara, 8’er saat ara ile toplamda 6 litre süt veriyoruz. Yaklaşık 60 gün sonra da sütten kesiyoruz. Maternal antikor geçişi ile ilgili bir problem yaşıyor musunuz? Bir problem yaşamıyoruz. Bahsettiğim gibi, tüm hayvanların kolostrum kalitesini, kolostrometre ile kendimiz ölçüyoruz ve eğer kolostrum kaliteliyse, elimizde de yeterli miktarda kolostrum varsa dipfrize atıp donduruyoruz. Kolostrum bankamız burası bizim. Gerekli durumlarda bu havuzdaki kolostrumu kullanıyoruz. Ari bir işletmeyiz ve bu nedenle rutin aralıklarla hastalık kontrolleri yapıyoruz. Kolostrumu havuz olarak kullanan ve bir hayvandan başka bir hayvana veren küçük ve orta çapta aile işletmesi diye tabir ettiğimiz işletmelerde, hayvanda bir hastalık varsa, hastalığın sürüye yayılma olasılığı doğuyor. Yeni doğan hayvanlarda kolostrum ek- Veteriner Hekim Yakup Atalay, 2011 yılı Selçuk Üniversitesi mezunu başarılı bir hekim Doğum sonrası uygulanan bakım en önemli yatırımdır Veteriner Hekim Yakup Atalay, başarılı bir maternal antikor geçişi için ellerinden gelen her uygulamayı yaptıklarını, gerekli durumlarda ikame kolostruma başvurduklarını söylüyor. sikliği her zaman bizim işletmemizdeki gibi olmuyor. Bazen, özellikle 2.-3. laktasyonun öncesinde bulunan ya da 2.-3. laktasyonda olan çok değerli annelerin yavrularında ciddi problemler olabiliyor; veya sürünün geçmişinde ishal vakaları olabiliyor. Böyle durumlarda kontrollere daha da önem veriyoruz. Kolostrumun yetersiz veya kalitesiz olduğu durumlarda bize yardımcı olan ikame yemlerin sizce önemi nedir? Değerli bir hayvanımızın buzağısını alırken sezaryen yapmak zorunda kaldığımız durumlarda ya da anne kolostrum vermediğinde, kolostrum bankamızın yanı sıra ikame ürünler de kullanıyoruz. Elbette, bu gibi durumlara kendimizi önceden hazırladığımız için bir problem yaşamıyoruz. Daha önceden buzağılar doğuyordu, buzağı bokslarına alıyorduk ve kolostrumunu almasına rağmen hayvanlarda aniden septisemi şekilleniyordu; yaşanan bu septiseminin zaman zaman önüne geçemiyorduk. İkame kolostrum kullanmamızla birlikte bu septisemi vakaları ile nadir karşılaşır olduk. Aynı şekilde, bazı durumlarda pasif transfer yetmezliği ile doğan hayvanlar oluyor; bu tür hayvanlarla da karşılaşma oranımız azaldı. Yeni doğan buzağılar bir işletmenin sermayesi. Bu hayvanların sağlıklı olmalarında hekimin rolü sizce nedir? Öncelikle takip; doğumhane personelimizin kontrolü ile hayvanın doğduktan sonra yeterli süt alıp almadığına dikkat edilmeli ve hekim personel ile daima iletişim halinde olmalı. Bununla birlikte 8 saat ara ile verdiğimiz sütün takibi için de bir personel görevlendiriliyor; içmeyen hayvanlar bize bildiriliyor ve detaylı muayeneleri yapılıyor. BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ Yeni doğan buzağı takviyeleri bizim için sigorta niteliğinde Y Veteriner Hekim Mustafa Somalı, anne sütünün yanı sıra ek management uygulamaları ile işletmedeki buzağı ölüm oranlarını %7-8’lerden %1 seviyelerine düşürmeyi başardıklarını belirtiyor. Bizim için yeni doğan buzağıların sağlığı her şeyden önemli. Çünkü onları sürünün geleceği olarak görüyoruz. Bu nedenle, işçiler, veteriner hekimler ve tüm personel bu konuya titizlikle ve hassasiyetle yaklaşıyor. Buzağı yönetimi ile ilgili yaptığımız uygulamalardan kısaca bahsedersem; doğumlara genellikle müdahale etmemeye çalışıyoruz. İlk olarak doğduğu andan itibaren buzağının ilk yarım saat içerisinde kolostrum almasını istiyoruz. Bu yarım saatlik dönem içerisinde hayvanın alacağı kolostrumun kalitesi bizim için çok önemli. Bu konuyu da bir prosedür içerisinde yürütüyoruz; ilk adım olarak refraktometre ile tüm hayvanların kolostrum kalitelerine bakıyoruz. Refraktometre değeri 25-26’dan daha düşük olan kolostrumları kullanmıyoruz; bu aralığın 30-32 arasında olmasını istiyoruz. Eğer o an için buzağının annesi gerekli kalitede kolostrum sağlayamıyorsa, depo kolostrum kullanmayı tercih ediyoruz. İkinci adım olarak, hayvanlardan kan alıp immunoglobulin değerlerine baktırıyoruz. Ancak şu an için rutinde bu testi kullanmıyoruz. Sıkıntı yaşadığımız dönemlerde, haftada bir defa ya da 10 günde bir pasif transfer yetmezliği gerçekleşip gerçekleşmediğini ve immunoglobulinlerin buzağılara ne kadar aktarıldığını ölçüyoruz. Tüm bunların haricinde, işletmenin başında veteriner hekimin ya da veteriner teknikerin olmadığı zamanlarda, örneğin gece 03.00’da gerçekleşen bir doğumda, anne bizim istediğimiz kalitede kolostrum vermediyse, bu gibi açıkları kapamak için immunglobulin içeren takviye ürünler kullanıyoruz. Veteriner Hekim Mustafa Somalı, işletmelerindeki yeni doğan buzağıların sağlığının her şeyden önemli olduğunu söylüyor. aklaşık 7 aydır Süt Kardeşler İşletmesi’nde Hayvan Sağlığı Müdürü olarak görev alan Veteriner Hekim Mustafa Somalı, işletmenin kapasiteni 2.400 sağmal olarak hedeflediklerini; ancak şu an için 1.500 sağmal hayvanları olduğunu ve kısa vadede hedeflerine ulaşmış olmayı istediklerini söylüyor. İşletmenizdeki yeni doğan buzağıların bakımı için nelere dikkat ediliyor? Hekim olarak, bu gibi takviye ürünlerin, sizce ne gibi faydaları var? Bu takviye yemlerin bizim için sigorta niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Örneğin gece gerçekleşen bir doğumda refraktometre değeri düşük bir kolostİNFOVET 94-95 rum söz konusu ya da ivediyetle buzağıya kolostrum içirilmesi konusunu personel atladı; işte böyle durumlarda buzağının olası bir immunoglobulin mahrumiyetini önlemek için destekleyici ürünler kullanıyoruz ve son derece memnunuz. Memnuniyetimiz, elbette sadece hayvanın genel durumuna ya da ishal durumuna bakarak şekillenmiyor; biz bunu testlerden elde ettiğimiz veriler sonucunda konuşuyoruz. Örneğin, buzağı kayıpları % 7-8 iken şu anda % 1 seviyelerine düştü. İshal vakalarının kayıtları da her hafta tutuluyor; ishale yakalanma oranları düştü. Afaki değil, sonuçlara göre konuşuyorum. Refraktometre ile kolostrum kalitesine ve kan testlerine ne sıklıkla bakıyorsunuz? Kan testi için hangi yönteme başvuruyorsunuz? İstişarelerimiz sonucunda, refraktometre ile kolostrum kalitesine bakmak dışında, buzağıların kanlarına da bakabileceğimiz bir yöntem olup olmadığını araştırdık ve yabancı kaynaklarda böyle bir yöntem olduğunu gördük ve bu yönteme geçiş aşamasındayız. Şu an için şüphelendiğimiz durumlarda buzağılardan aldığımız kanları dışarıdaki laboratuvarlara ya da üniversite laboratuvarlarına yollamaya devam ediyoruz. Ama dediğim gibi, rutinde yapmak istediğimiz şey kan alıp testlerimizi kendimiz yapmak. Management protokolünüzde kolostrum ikamesi dışında başka bir ikame kullanımı söz konusu mu? Management protokolünde ilk aşamada destek ürünleri ile birlikte kolostrumu veriyoruz. Bir başka çalışmamız da, BVD ile ilgili geliştirilen yeni bir sistemi rutinde işletmemizde başlatacak olmamız. Almanya’da bir çiftlik ziyaretimde, buzağıdan, henüz daha kolostrum almadan, kulak küpesi takılma aşamasında numune aldığını ve hayvanın taşıyıcı olup olmadığının tespitinin yapıldığını gördüm; bu uygulamaya tahminimce 1 hafta içerisinde başlayacağız. Bunun dışında her çiftlikte olan koruyucu uygulamalar bizde de var. Aşılama, vitamin-mineral destekleri, boynuzların jelle köreltilmesi, antiparaziter uygulamalar, yeni doğan buzağıların kolostrum takiplerinin yapılması, göbek kordonlarının temizliği gibi proflaktik her türlü uygulama mevcut. İşletmenizde ölüm oranları yüksekken de kolostrum kalitesi ölçülüyor muydu? Ölçülmüyordu. Aynı zamanda kolostrum deposu da yoktu. Bizim bu hususta buzağı yönetimi ile ilgili yaptığımız değişiklik şu ak devamlılıKiçin kayıt tutm ıt sisteminin ne kadar İşletmenin başarısı kay İlk uygulanan kolostrum başarılı işlediğine bağlı. uygulanan kuru tüpüne, destek ürününden anneye köreltilmesine kadar her aşılamasından boynuz Bu kayıt sistemi bizim şeyin geçmişi elimizde. bir hayvanın sağmal işimizi kolaylaştırıyor ve maliyetinin ne olduğunu sürüye girdiği ana kadar mı oluyor. Elbette işin bu kıs hesaplamada yardımcı dan sın açı van sağlığı finansal, ancak hem hay açısından kayıt sistemi isi nom eko hem işletmenin ız. bizim en büyük yardımcım oldu; kolostrum daha önceden depolanıyormuş ancak bildiğiniz üzere kolostrum çözdürülmesi başlı başına farklı bir olay, 100 0C kaynar suya koyduğunuz zaman proteinleri denature oluyor. Kolostrum bu şekilde verilirken, şimdi 40-45 0C sabit ısılardaki su banyolarında çözdürülerek veriliyor. Bu şekilde pasif transfer yetmezliğinin önüne de geçmiş olduk. Yani buzağı ölümlerini %8’den %1’lere düşüren şey, hem management konusunda yapılan değişiklikler, hem de sigorta olarak tabir ettiğimiz ikame ürünler. İşletmedeki hayvanların hastalığa yakalanma oranlarında ne gibi değişiklikler oldu? Süt Kardeşler İşletmesi için geçmişte hayvanların hastalığa yakalanma oranlarını net olarak bilmemekle birlikte, bu oran tahmini olarak %30-35 seviyelerinden %3-5 seviyelerine kadar düştü. Aynı şekilde, ilaç uygulamalarımız da eskiye nazaran azaldı. Aslında olay sadece yeni doğan buzağıları yaşatmak ya da hastalık oranlarını düşürmek değil; asıl mesele verimli hayvan sayısını artırmayı başarmak. İşletmemizden bir örnekle anlatırsam, geçmişte 100 yeni doğan buzağıdan 30’u hasta iken 8’i ölüyor, geriye kalan 22 buzağı ise iyileşse bile, ileride işletme için hiçbir zaman tam verim gösteremiyordu. Yani hastalığa yakalanma oranlarının düşüşü ile birlikte işletmemizde, % 22 seviyelerinde verimsiz olan hayvan popülasyonu da % 3-5’lere gerilemiş oldu. Doğumlara müdahale etmemeye çalışıyoruz. Öncelikle buzağının ilk yarım saat içerisinde kolostrum almasını istiyoruz ve bu yarım saat içerisinde hayvanın alacağı kolostrumun kalitesi bizim için çok önemli. İşletme sahipleri ölüm oranlarının ya da hastalığa yakalanma oranlarının değişimi dışında, bahsettiğiniz verimle ilgili parametreleri de önemsiyorlar mı? İşletme sahipleri her zaman veri görmek istiyor. İkame ürün kullanılmayan yeni doğan buzağılarda karşılaşılan ishal oranlarını ve buna bağlı ileride hayvanların süt verimlerindeki düşüşleri ortaya koyduktan sonra; ikame yem ile büyüyen hayvanların laktasyona girdiklerinde kaç litre fazla süt verdiğini belgeleyebilirseniz, işletme sahipleri her zaman söylediklerinizi önemser. Ancak Türkiye’de bu tür veriler hiçbir zaman ortaya koyulmuyor. Üstelik bu veri sistemlerini kurmak, yürütmek ve sadece bu iş için eleman çalıştırmak da başlı başına bir maliyet. BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ Kayıt sistemi olmayan bir işletmenin yok olması kaçınılmazdır Veteriner Hekim Eda Karaman, iyi bir düve ve iyi bir inek elde etmenin sağlıklı bir buzağı dönemi ile mümkün olacağını; dolayısıyla artık buzağı beslenme yöntemlerinin değiştiğini söylüyor. gittik ve 250 büyükbaş hayvan kapasitesi ile yılı kapatmayı planlıyoruz. Projenin konusu yeni doğan buzağılar: Onların sağlığı ve kolostrum süreçleri için neler yapıyorsunuz? Kolostrum demek anne demek. Bir anneye ne kadar iyi bakarsanız, kolostrum kalitesi de o kadar iyi olur. Suni tohumlama yaptıktan sonra, buzağının kendi kendine doğacağını düşünmüyoruz. Gebeliğin 7. ayına kadar her şey normal seyretse de, özel kuru dönem bakıma geçiliyor. Bu dönemde buzağı sağlığı, kolostrum kalitesi ve antikor geçişleri için aşılama programlarına çok dikkat ediyoruz. Hayvanlar ağır gebe oldukları için beslenmelerini programlarını yeniden düzenliyoruz ve doğumu bekliyoruz. Doğum gerçekleştiğinde, kolostrumu alıp refraktometre ile kalitesine baktıktan sonra, eğer annenin sütü yeterli derecede kaliteli ise, direkt olarak bu ağız sütünü 5 gün süre ile yavruya veriyoruz. Elbette buzağıyı sadece annesinden aldığı kolostrum ile beslemiyoruz; özel bir bakıma ihtiyacı olduğu için kolostrumla birlikte destekleyici ürünler de kullanıyoruz. Kolostrumla birlikte kullandığınız destekleyici ürünleri biraz açar mısınız? Z iraat mühendisi olan eşi ile 5 yıl önce Kırovası şirketini kuran Veteriner Hekim Eda Karaman, üniversite mezuniyetinden sonra her idealist hekim gibi klinik açmış ve 6 yıllık klinik macerasından sonra kliniğini kapatıp satış üzerine yüksek lisans yapmış. Ardından tamamen farklı bir sektöre atılıp 7 yıl boyunca üretimde çalışan Veteriner Hekim Eda Karaman; bu deneyimi ile üretim planlaması, pazarlama ve maliyet muhasebesi üzerine yetkinlik kazanınca İNFOVET 96-97 kendi mesleğine dönmeye karar vermiş ve ziraat mühendisi olan eşiyle birlikte Kırovası Çiftliği’ni kurmuş. Kırovası Çiftliği’nin kapasitesinden bahseder misiniz? En başta, iç piyasadan bulabildiğimiz 86 büyükbaş hayvan ile başladık. Aynı zamanda bu işin bize uygun olup olmadığını, eksiklerimizi ve iç piyasanın durumunu da net olarak görmek istedik. Bu yıl kapasite artırımına Buzağı doğduğunda ilk olarak annenin ilk kolostrumunu sade olarak vermeyi tercih ediyorum. İkinci kolostrumda, kolostrumu destekleyici ürünler kullanıyorum ve 3 gün üst üste kolostrumu bu şekilde vermeyi sürdürüyorum. Bu ürünleri buzağının durumuna göre, bazen kolostrumun içine katarak, bazen de direkt olarak ağıza enjekte ediyorum ama sonuçta buzağı mutlaka almış oluyor. Buzağının ilk aşamada yeterli proteini alması, kolostrum açığını kapaması ve adaptasyonu için içerisinde protein ihtiva eden destekleyici ürünleri verdikten sonra, 5. ve 6. günleri boş bırakıyorum. Kolostrum sonrası mamaya geçen buzağı, adapte olup gelişim dönemine girdiği için, mama eksikliğini tamamlamak –özellikle demir ve vitamin açığını kapamak için, 7. günü takiben 3 gün süreyle başka bir ürüne geçiş yapıyorum. 3. doz uygulamadan sonra 10. güne kadar bekleyip, buzağının genel durumuna göre 10.-15. günler arasında gerekirse başka takviyeler de yapıyorum. 15. günden sonra ise, buzağının ishal ve emme durumuna göre destekleyici ürünlere devam ediyorum. Hayvanların emdiği sütün içeriğini hiçbir zaman tam olarak bilemiyoruz; bu tür ikame BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ ak devamlılıKiçin kayıt tutm ıt sisteminin ne kadar İşletme için tüm olay, kay Uygulanan kolostrum başarılı işlediğine bağlı. ne uygulanan kuru destek ürününden annesi nuz köreltilmesine tüpüne, aşılamasından boy elimizde. Kayıt sistemi kadar her şeyin geçmişi iği ana kadar maliyetinin bir hayvanın sürüye gird yardımcı oluyor. ne olduğunu hesaplamada nsal, ancak hem hayvan Elbette işin bu kısmı fina işletme ekonomisi sağlığı açısından hem de en büyük yardımcımız. açısından kayıt sistemi ürünler ile verdiğimiz miktarı saptamak çok basit. Koyunlarımız da var ve bahsi geçen tüm ürünleri kuzularımızda da kullanıyoruz. Veteriner hekim olarak bu ürünlerin hem mesleğinizi uygulamada, hem de buzağı sağlığı konusunda önemi nedir? Hepimiz biliyoruz ki, iyi bir düve ve iyi bir inek elde etmek, sağlıklı bir buzağı dönemi ile mümkün oluyor. Dolayısıyla artık buzağı beslenmesi değişti; sadece süt-mama verelim diyemiyoruz. İlk etapta ikame yemleri duyduğum zaman, çiftlikteki buzağılarımı iki gruba ayırdım. Bir kısmına kolostrum ve ardından mama; bir kısmına ise mamanın yanında ikame ürünler verdim ve canlı ağırlık artışlarını takip ettim. Sonucunda, ikame ürün kullandığımız hayvanların, yemden yararlanmaya girdikleri andan itibaren % 20 daha fazla canlı ağırlık artışı olduğunu gördüm. Bir buzağıyı sütten keserken iki ay boyunca emip emmediğine bakmıyoruz; canlı ağırlığına ve yemden yararlanma oranlarına bakıyoruz. Buzağı ne kadar çabuk hedef kiloya ulaşır ve yemden yararlanmaya başlarsa o zaman sütten kesilir; bu maddi yanı olan bir konudur. 60 günlük süreci 40 güne indirdiğinizde, aradaki 20 günlük mama maliyeti ile ikame ürün maliyetlerini karşılaştırıldığınızda bu ürünler çok daha ekonomik. Tüm bunların yanı sıra, hayvanlara her ne kadar aşı programı yaparsak yapalım, bazı viral hastalıklar Türkiye’deki buzağılar için en büyük problem. Böylesi viral enfeksiyonlar geçiren birçok buzağıyı vakit kaybetmeden İNFOVET 98-99 Veteriner Hekim Eda Karaman, eşi ile birlikte kurduğu çiftlikte 5. yılını dolduruyor ve mesleğini her şeyin ötesinde görüyor. bu ürünler ile hayata döndürdük. Bir de ishal geçmişi olan hayvanlar iyileşse dahi gelişim geriliği gözlenir. Ancak bu ürünler ile bu tür sorunların da önüne geçmiş olduk. Kayıt sistemi çiftliğin geleceği için ne derecede önemlidir? % 100 önemlidir. Kayıt sistemi yoksa çiftlik de yoktur. Geçmişini bilmediğiniz bir işletme yok olmaya mahkumdur. Bir hayvanın kaç kez doğurduğu, kaç kez düşük yaptığı, kaç buzağının ishale yakalandığı gibi bilgiler, si- zin gelecekte tedbir almanıza yardımcı olur. Kullandığım kayıt sistemi ile anında stok bilgilerime ve günlük yem kullanım miktarlarına ulaşabiliyorum. Dolayısıyla, hayvan başına bir litre sütü ne kadar mal ettiğimi zihnimde bilmesem de bilgisayar ortamından rahatlıkla ulaşabiliyorum. Çiftlikler her gün onlarca sorunla uğraşıyor, eğer kayıt sistemleri yoksa takipleri yapmak ve maliyetleri hesaplamak kesinlikle imkansızdır. Böyle bir çiftliği yürütmek çok zordur; Türkiye’deki en büyük problem de zaten bu. BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ Olumsuz koşulların hayvana sirayet edeceği unutulmamalı Veteriner Hekim Mete Darıcı, bir hayvanın yerine yeni bir hayvan koyabilmenin ve bir hayvanı gebe bırakabilmenin, zor şartlarda çok yoğun faaliyetler gerektirdiğini vurguluyor. 1994 yılı İstanbul Üniversitesi mezunu olan Mete Darıcı, 13 yıldır Agrotek Çiftliği’nde veteriner hekim olarak görev alıyor. için laboratuvara düzenli olarak yollanıyor; bu hayvanların da değerleri düşük çıkmıyor. Aksine maksimum değerin üzerinde rakamlarla karşılaşıyoruz. Peki, ikame ürün kullandığınız hayvanların, daha sonra hastalık görülme yüzdelerinde de azalmalar görüyor musunuz? Dört yıldır cryptosporidiosis ile uğraşıyoruz ve ne yazık ki çok ağır seyreden bir hastalık. Ancak, bu hastalığı ikame ürünlerle baskılamış durumdayız. Sıradan bir çiftlikte bu hastalığın görülme oranı %3 civarında ise, bu oran bizim işletmemizde çok daha düşük. Böylesine ağır seyreden bir hastalık, devamlı çok yoğun bir tehditle yaşamamıza neden oluyor. İkame yemlere başvurma sebeplerimizden biri de bu. İstisnasız yardımcımız. Ürünün stokta bulunmadığı dönemler oluyor; o dönemlerde hastalık görülme sıklığı artıyor, tedavi süresi uzuyor ve tedaviden sonra hayvanın kondisyonu ile ilgili problemler açığa çıkıyor. Hayvanı iyileştirseniz bile, zayıf kalıyor ya da 15-16. aydan önce tohumlayamıyorsunuz ve kesime yollamak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü bu ikame ürünler erken dönemde kullanıldığı zaman sorunların çözümünün yanı sıra uzun vadede yaşanılabilecek sorunları azaltma konusunda da yardımcı oluyor. Tedavi başarısı artıyor, tedaviye yanıt süresi kısalıyor. İşletmenin şu an için kapasitesi nedir? V Bugüne kadar maksimum 2.400 hayvan baktık. Şu an için ise 1.800 hayvanımız mevcut. Bunların yaklaşık 820 tanesi inek, 700 tanesi sağmal. Sağmalların ise 100 tanesi Simental ırk, geri kalanı ise Holstein. eteriner Hekim Mete Darıcı, gebelik şansının ve yeni doğan buzağıları yaşatma başarısının Türkiye’de düşük seviyelerde olmasını bakım-besleme hatalarına ve yem kalitesine bağlıyor. Dışarıdan destek alarak rasyon içeriğini ayarlatsalar dahi, kaliteyi belli bir standartta tutamadıklarını; değişkenliğin çok fazla olduğunu ve randımanı istenilen düzeyde alamadıklarını; bu olumsuz koşulların tamamının yeni doğan buzağıya ve anneye sirayet ettiğini belirtiyor. Bununla birlikte, kolostrum bankamızda depo kolostrumun olmadığı zamanlar da oluyor. Örneğin bu bölgede şap hastalığı sürünüze girip hayvanlarınızı etkilediği anda erken doğumlar şekillenebiliyor ve kolostrum bankasında stok kolostrum bitiyor. İlk ağız sütü her şeye rağmen çok değerli olduğu için, böyle durumlarda annenin sütünü yine de alıyoruz. Kolostrum ikame ürünleri ve bir takım protein-yağ destekleri ile harmanlayıp yeni doğan buzağıya içiriyoruz. İşletmenizdeki kolostrum uygulamalarından biraz bahseder misiniz? Böyle durumlarda, destekleyici ürünlerin katkısı sizce ne kadar oluyor? Hayvan doğduktan sonra ilk 6 saat içerisinde en az 6 litre kolostrum içiriyoruz; buzağı içmeyi reddediyorsa sondalama yapıyoruz. Ancak bu işlemden önce kolostrumun dansitesini ölçüyoruz. Uygun kalitede değilse, o ağız sütü diğer beslemeler için saklanıyor ve stokladığımız kolostrum mevcut ise buzağıya bunu veriyoruz. Destek ürünleri kesinlikle çok önemli. Burada ilk 10 günde kolostrum, analiz için laboratuvara yollanıyor ve ikame yem desteği almış buzağılarda şu ana kadar referans değerlerinin altında bir immunoglobulin seviyesi ile karşılaşmadık. Aynı şekilde ilk 10 günden sonra, fiziksel anlamda zayıf olarak gözlemlediğimiz buzağıların kanları analiz İNFOVET 100-101 Buzağı ölümlerinde, ikame ürünler kullanmaya başladıktan sonra olumlu bir değişiklik oldu mu? Buzağı ölümleri önceden çok fazlaydı ve işletme için ağır sonuçlar doğuruyordu. Bunun en önemli nedeni, kontamine yer altı sularıydı. Ultraviyole dezenfeksiyon sistemi ve klordioksit kullanımı ile hem fiziksel hem de kimyasal dezenfeksiyon yaptık ve bu şekilde sorunu çözdük. Bir ineğin yaklaşık 120 litre günlük su tükettiği düşünülürse, şebeke suyu ile baş etmek mümkün değildir. Bir de bu tüketime, işletmeye ait ekili alanların da sulanması eklenince rakam daha da artıyor. Biz her zaman ağız sütü yönetimine dikkat ediyoruz; kaliteli sütleri tespit etme ve ona göre besleme işletmemiz için her şeyden önce geliyor. Buzağının ilk 6 saatte 6 litre kolostrum içmesi, içmiyorsa bile sondalayarak içirilmesi konusunda bir eksiğimiz yok. Kanatlı Sağlığı Köşesi Yumurta tavuklarının refahını etkileyen yetiştirmeyle ilgili faktörlerin incelenmesi-3 Bu inceleme çalışmasında, yumurta tavuklarında yetiştirme şartlarına bağlı düşük refah ve düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri hakkında mevcut bilgiler özetlenmektedir. Bahsedeceğimiz tedbirler, yarkaların ve yetişkin yumurta tavuklarının refahının artırılmasında yararlı olacaktır. Yazarlar: Andrew M.Janczak Hayvan Refahı Araştırma Grubu, Üretim Hayvanı Klinik Bilimler Anabilim Dalı, Veterinerlik ve Biyolojik Bilimler Fakültesi, Norveç Yaşam Bilimleri Üniversitesi (NMBU), Oslo, Norveç Anja B.RIber Hayvan Bilimleri Anabilim Dalı, Aarhus Üniversitesi, Tjele, Danimarka Yemle ilgili faktörlerin etkileri Yapılan deneysel bir çalışmada, pelet yemle beslenen yarkaların tüy durumundaki hasarın küspe yemle beslenen yarkalardan daha fazla olduğu ileri sürülmektedir. Diğer deneysel çalışmalarda, yetiştirme döneminde altlık maddesi içerisinde tahıl tanelerinin sağlanmasının yere yöneltilen yem arama davranışını artırarak, yetişkin kanatlılarda tüy gagalamaya bağlı zararı önlediği ileri sürülmektedir. 29 yetiştirme çiftliğinden 34 sürü üzerinde yapılan bir çalışma, yetiştirme döneminde beslenme düzeni değişikliklerinin sayısı arttıkça, yetişkin kanatlılarda tüy gagalama salgını görülme insidansının arttığını göstermektedir. 22 serbest dolaşımlı ve organik yumurİNFOVET 102-103 ta çiftliğinde yapılan bir çalışma, bantlı yemliklerin kullanılmasının, oluk tipi yemliklere kıyasla, şiddetli tüy hasarının daha erken başlamasıyla ilişkili olduğunu göstermiştir. Bu durum, muhtemelen bantlı yemlik sistemi kullanılarak beslenen yarkalarda yem alımının daha yüksek olmasıyla açıklanabilir; zira yarkalarda artan yem alımı şiddetli tüy hasarının daha erken gelişme riskiyle de ilişkilendirilmektedir. Yetiştirme döneminde sağlanan yemlik alanının etkilerini ele alan çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Mevcut çalışmalar 20 sene önce yapılmıştır; dolayısıyla günümüzde kullanılan genetik soylar farklı olduğundan ve örneğin vücut ölçüleri ve yem alımı değiştiğinden, bu çalışma- lar artık geçerliliklerini yitirmiş olabilir. Ancak, yakın zamanda yapılan bir çalışmada, şiddetli tüy gagalama oranının, sadece bantlı yemliklerin kullanımının aksine, birden fazla yemlik tipi kullanıldığında daha düşük, bölmelere ayrılmış kaplar kullanıldığında ise daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Özetle, pelet yem yerine küspe veya ezilmiş yem verilmesi, tüy gagalama riskini azaltmaya yönelik yaklaşımlardan biridir. Sürü yoğunluğunun ve sürü büyüklüğünün etkileri Avrupa Birliği mevzuatına göre çıplak kafeslerde yetiştirme sırasında izin verilen maksimum sürü yoğunluğu 18 kanatlı/m2; döşemeli kafeslerde yetiştirme- de izin verilen maksimum sürü yoğunluğu ise 13 kanatlı/m2’dir (CEC, 1999, Konsey Yönergesi, 1999/74/EC). Zenginleştirilmiş kafes sisteminde yetiştirilen kanatlılar için maksimum sürü yoğunluğu belirlenmemiştir. Yetiştirme sürecinde sürü yoğunluğunun etkilerini test eden çok az sayıda çalışma mevcuttur. Yirmi yılı aşkın süre önce birkaç çalışma yapılmıştır; ancak çağımızda kullanılan kanatlılar o dönemde kullanılan soylardan www.gunesliasi.com.tr Son yıllarda, yüksek refah standartları kullanılarak üretilmiş kanatlı ürünleri talep eden müşterilerin sayısı giderek artmaktadır. farklı olduğundan ve barınma koşulları da değişmiş olduğundan, bu sonuçların günümüze uygulanması güçtür. Daha önceki sürü yoğunluğu çalışmalarından elde edilen bulgular dikkatle yorumlanmalıdır; çünkü çoğu çalışmada, özellikle de daha eski olanlarda sürü yoğunluğu, bir kafesteki ya da kümes bölmesindeki kanatlıların sayısı ayarlanarak değiştirilmiştir, dolayısıyla da ayrılan yemlik ve suluk alanları da etkilenmiştir. 64 İsviçre sürüsü üzerinde yapılan bir çalışma, daha düşük sürü yoğunluğunda yetiştirme işleminin (<10 yarka/ m2) yetişkinlerde tüy gagalama görülme durumunu azalttığını göstermiştir. Bazı araştırmacılar 13 yarka/m2 yerine 6,5 yarka/m2 yoğunlukla yetiştirme işleminin, yetiştirme döneminde görülen tüy gagalama olaylarını azalttığını ancak yumurtlama döneminde azaltmadığını tespit etmişlerdir. Bununla birlikte, daha düşük yoğunlukla yetiştirilen kanatlılarda yumurtlama döneminde tüy durumu daha iyi olmuştur. Benzer şekilde, Hollanda’da 51 yumurta tavuğu sürüsüne bölünmüş 28 yetiştirme sürüsü üzerinde yapılan bir çalışma, yaşamın ilk 4 (aralık: 15 ila 53 yarka/m2) haftalık döneminde metre kare başına düşen yarka sayısının yüksek olmasının yetiştirme döneminde artan tüy hasarı insidansı ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, araştırmacılar yaşamın ilk dört haftalık döneminde sürü yoğunluğunun etkisi ile altlık bulunmamasının etkisini birbirinden ayırt etmenin güç olduğunu, çünkü bu dönemde yüksek yoğunluklu sürülerin çoğunda aynı zamanda altlık da bulunmadığını belirtmişlerdir. Öte yandan, çiftlikte yapılan benzer bir çalışmada yetiştirme dönemindeki sürü yoğunluğu ile yetiştirme veya üretim aşamalarındaki tüy gagalama arasında herhangi bir ilişki görülmemiştir. 2013’te araştırmacılar yumurta tavukları için alternatif barınma sistemlerinde ayrılan alanın etkilerini karşılaştırmak için planimetrik yöntemden yararlanmışlardır. Yarkaların kapladığı yer, ayakta duran ve oturan yarkaların renk kontrastlı fotoğraflarından hayvanların alanını hesaplayan bir yazılım programı kullanılarak belirlenmiştir. Bu işlem, yarkalar 6 haftalıkken başlanarak 18 veya 20 haftalık olana kadar düzenli aralıklarla yapılmıştır. Ayakta durur pozisyonda yarkaların kapladığı yer alanı ile canlı ağırlıkları arasında bir korelasyon bulunmuştur. Yazarlar, kullanılan genetik soya bağlı olarak, 16 haftalık yarkalar için maksimum sürü yoğunluğunun 11 ila 14 kanatlı/m2 arasında olması gerektiği sonucuna varmışlardır (Lohmann Klasik: 11 kanatlı/m2; Lohmann Brown: 12 kanatlı/m2; Lohmann Ligorin 13 kanatlı/m2 ve Dekalb Beyaz: 14 kanatlı/m2). Ancak, bu önerilen maksimum sürü yoğunluklarının davranış gözlemlerinden yararlanılan ek araştırmalarla doğrulanması gerektiğini de tavsiye etmişlerdir. Sürü büyüklüğünün etkilerini test eden az sayıda mevcut çalışmada günümüzde ticari çiftliklerde kullanılanlardan anlamlı derecede küçük sürülere yer verilmiştir. Sürü yoğunluğu, toplam alan ve zenginleştirme uygulamalarının sürü büyüklüğünden daha fazla etkili olduğu düşünülmektedir. Sürü büyüklüğünün açık alan kullanımı üzerindeki etkileri bakımından ise bir istisna tespit edilmiştir. Kanatlı Sağlığı Köşesi Daha küçük sürülerde açık alan kullanan yarkaların oranı daha yüksek olup (sürü büyüklüğü aralığı: 92 ila 15.848), bu durum yumurta tavuklarına ilişkin bulgularla benzer niteliktedir. Aydınlatmanın etkileri Daha eski çalışmalarda, yetiştirme döneminde kullanılan yüksek ışık yoğunluklarının, tüy durumu daha kötü olan yarkalara yol açtığı ileri sürülmektedir. Daha yakın çalışmalarda elde edilen benzer bulgular da yetiştirme döneminde yüksek ışık yoğunluğunun (30 lüks - 3 lüks) 10 ila 45 haftalıkken şiddetli tüy gagalama prevalansını artırdığını ancak bu durumun 28. haftada görülmediğini göstermektedir. Bu çalışmada, şiddetli tüy gagalama insidansındaki artış, 11 haftalıkken tüy durumunu olumsuz etkilemiş ancak 28 veya 46 haftalıkken etkilememiştir. Yetiştirme döneminde kullanılan yüksek ışık yoğunluğu, 16 ila 46 haftalık dönemde mortalite üzerinde uzun süreli olumsuz bir etki gösterme eğilimindedir. Işık yoğunluklarındaki daha küçük farklılıklar (3 lüks veya 10 lüks) tüy gagalama veya kanibalizm gelişimini etkiliyor İNFOVET 104-105 gibi görünmemektedir. Bir başka çalışma ise, yetiştirme döneminde yüksek ışık yoğunluğunun (5 lüks - 60 ila 80 lüks) yumurtlama öncesi dönemde veya ilk yumurtlama dönemlerinde kanibalizm insidansını etkilemediğini göstermektedir. 22 serbest dolaşımlı ve organik yumurta çiftliğinde yapılan bir çalışmada, yetiştirme döneminde yüksek ışık yoğunluklarının şiddetli tüy hasarının erken başlamasında risk faktörü olduğu tespit edilmiş olup; her 100 lükslük artış, sürünün ortalama tüy durumunun kötü olarak tanımlandığı kesme noktasına ulaşmak için gereken sürede %12,2’lik bir azalma ile ilişkilendirilmiştir. Aksine, Hollanda’da yapılan bir çiftlik çalışmasında, 7 ila 17 haftalıkken gün ışığının olmaması ve 1 ila 4 haftalıkken altlık olmaması durumlarının bir araya gelmesinin, yumurtlama döneminde tüy hasarının önemli bir belirteci olduğu tespit edilmiştir. Yakın zamanda yapılan bir başka çalışmada ise, gevşek sistemde barındırılan, tüy hasarı olan veya olmayan sürülerin oranı pencereler vasıtasıyla gün ışığına maruz kalıp (23 sürü) kalmadıklarına göre (58 sürü) karşılaştırılmıştır. Gün ışığına maruz kalmayan sürülerin %50’sine kıyasla, penceresi olmayan sürülerin yüzde otuzunun hasarlı tüylere sahip olması gün ışığına maruz kalmanın artan tüy hasarı riski ile ilişkili olmadığını düşündürmektedir. Düşük ışık yoğunlukları kullanılarak (3 lüks - 30 lüks) yetiştirilen yarkalarda hafif tüy gagalama artabilmekte olup, bu durum düşük ışık yoğunluğunun çevredeki işaretleri tanıma yetisine zarar verebileceğini düşündürmektedir. Bu bulgu, aynı zamanda diğer araştırmacıların bir kümesteki ışık yoğunluğundaki değişikliğin yüksek olmasının, yetiştirme döneminde hafif tüy gagalama sıklığında azalma ile ilişkili olduğunu tespit etmelerinin nedenini de açıklayabilmektedir. Çiftçilerin kanatlıları düzgün bir şekilde kontrol edebilmeleri için 5 lüksün üzerinde bir ışık yoğunluğu yeterli- Yetiştirme döneminde kullanılan yüksek ışık yoğunluğu, 16 ila 46 haftalık dönemde mortalite üzerinde olumsuz bir etki gösterme eğilimindedir. dir. 5 lüksün altındaki yoğunluklarda, ışık doğrudan kafatasından ve kafatası dokularından pineal beze geçmez; burada ışık normalde serotonin ve melatonin üretimini ve salgılanmasını baskılayacaktır. Bu durum önemlidir; çünkü melatonin kümes hayvanlarında büyümeyi modüle eder ve düşük serotonin seviyeleri tüy gagalamayı, saldırganlığı ve korkuyu artırabilir. Günde 9,8 ila 24 saat arası değişen ışık periyotları sağlanan çiftliklerde yapılan bir karşılaştırma, daha kısa olan ışık periyotlarının kullanılması durumunda yetiştirme döneminde şiddetli tüy gagalama riskinin arttığını ancak bu durumunun yumurtlama dönemi için geçerli olmadığını göstermektedir. Işık periyodunun uzunluğu da kloakal kanibalizm prevalansını dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Yumurtlamanın 20 haftalık olmadan önce başlaması, kloaka bölgesini gagalama riskinde artışla ilişkilendirilmiştir. Cinsel olgunlaşmanın süresi kısa ışık periyodlarının kullanılmasının ardından artan gün uzunluğuyla kontrol edilebileceğinden, kloakal kanibalizm riskinin, yumurtlamanın başlangıcını geciktiren bir aydınlatma programı kullanılarak azaltılması olasıdır. 23 saat kesintisiz ışık ve 1 saat karanlıkla yetiştirilen kanatlıların, www.gunesliasi.com.tr kanatlıların yaşına göre 6 ila 23 saat arasında değişen bir aydınlatma programıyla yetiştirilen kanatlılara kıyasla, tonik immobilite testinde daha az korku tepkisi verdikleri ve bakımlarının daha kolay olduğu bildirilmektedir. Bir başka çalışmada, 16 saatlik ışıkla yetiştirilen civcivlerin, 8 saatlik ışıkta yetiştirilen civcivlere göre, lenfosit sayımının daha yüksek olduğu ve daha aktif bir lenfosit yanıtına sahip oldukları görülmekte olup, bu durum daha uzun ışık periyotlarına maruz kalan kanatlılarda immun yanıtın gelişmiş olduğunu göstermektedir. Işıkla ilgili diğer hususların da, yarkaların refahını etkilemesi olasıdır. Yetişkin yumurta tavuklarının ve broylerlerin titreyen ışığı algılama yetisi, ışığın renk sıcaklığına ve ışık yoğunluğuna bağlı olmakla birlikte, 105 Hz’nin üzerindeki titremenin algılandığı belgelenmemiştir. Kümes hayvanlarının ışık titremesini algıladığının gösterildiği durumlarda bile, kanatlıların bu durumdan rahatsız olduğunu gösteren çok az sayıda çalışma mevcuttur. Işık kaynağı ve spektrumu veya ışığın rengi de önemli özelliklerdir. Bazı çalışmalarda, akkor flamanlı (enkandesan) aydınlatmanın alternatiflerinin tercih edildiği görülmektedir; ancak enkandesan aydınlatma yerini giderek enerji verimliliği daha yüksek olan aydınlatma sistemlerine bırakmaktadır. Işık yayan diyotların (LED) yakın gelecekte kümes hayvanı barınaklarında en çok kullanılan ışık kaynağı olacağı düşünülmektedir. LED ve diğer ışık kaynakları hakkındaki araştırmalar ağırlıklı olarak broylerlerin üzerinde yoğunlaşmaktadır ve LED’in performans ve refah üzerinde olumlu etkileri olduğu tespit edilmiştir. LED’in yararlı özelliklerinden biri de tüm monokromatik renklerde ve mümkün olan tüm polikromatik renk sıcaklıklarında üretiliyor olmasıdır. Bu sayede, ışığın spektrumunun kanatlıların tercihlerine göre ayarlanması mümkün olmaktadır. Titremenin, farklı ışık kaynaklarının ve farklı renk sıcaklıklarının yarka refahı üzerindeki etkileri hakkındaki çalışmalar sınırlıdır. Ancak, yetişkin kanatlılara ilişkin bulguların yarkalar için de geçerli olması muhtemeldir. Açık alana erişim imkanı bulunan bir yumurtlama sistemi için yetiştirilen kanatlılarda, yetiştirme dönemindeki aydınlatma koşulları gerek yetiştirme gerekse yumurtlama döneminde dış alan kullanımını etkileyebilmektedir. Kümesteki ışık oranı yüksek olduğunda, yetiştirme ve yumurtlama dönemlerinin her ikisi boyunca aralıkta gözlemlenen sürü oranı da artmaktadır (ortalama 123 lüks, aralık 2 ila 687 lüks). Açık alanlara erişim imkanı bulunan bir üretim sistemi için yetiştirilen yarkalar, doğal ışığa erişim imkanı sağlanarak yetiştirilmelidir; çünkü doğal ışığa erişim imkanıyla yetiştirilen yarkalar, doğal ışığa erişim imkanı olmadan yetiştirilen yarkalara kıyasla, 14 haftalıkken doğal ışığı daha fazla tercih etmektedir. Ayrıca, doğal ışığa erişim imkanıyla yetiştirilen civcivler erken yaşta gece tünemeye başlama eğiliminde olup, bu durum kanibalizm prevalansını azaltabilmektedir. Yüksek karbondioksit ve amonyak konsantrasyonları şiddetli tüy hasarının erken başlamasında etkili risk faktörleri arasındadır. Gaz konsantrasyonları ve hava kalitesi Geniş kapsamlı bir çiftlik çalışması, yüksek karbondioksit (aralık: 43 - 2000) ve amonyak (aralık: 0 - 100 birim/milyon (ppm)) konsantrasyonlarının şiddetli tüy hasarının erken başlamasında etkili risk faktörleri olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, 15 ila 17 haftalık dönem arasında, kaydedilen NH3’te her 15 ppm’lik artış, şiddetli hasar görmüş tüy durumuna ilişkin eşik puana ulaşmak için geçen zamanda %10,1’lik bir azalma ile ilişkilendirilmiştir. Yetiştirme kümesinde tavan yüksekliğinin daha düşük olması (aralık: 0.7 - 3.1 m), yetiştirme döneminde şiddetli tüy gagalama prevalansının daha yüksek olmasıyla ilişkilendirilmekte ancak bu durum yumurtlama döneminde görülmemektedir. Bu sonuncu bulgu, düşük tavanlı kümeslerde havalandırmanın daha kötü olması sebebiyle artan amonyak ve karbondioksit konsantrasyonlarıyla ilişkili olabilir. Personel yetkinliğinin etkileri Araştırmacılar Birleşik Krallık’da, gevşek barınma sisteminde tutulan yumurta tavuklarında zarar verici düzeyde gagalama davranışının gelişmesini azaltmaya yönelik çiftlik yönetimi paketinin koruyucu etkilerini test etmişlerdir. Üreticilere tüy gagalamaya karşı önleyici stratejilerin kullanılması tavsiye edilmiş olan elli üç uygulama sürüsü, önleyici tedbirlerin kullanımına ilişkin talimat verilmemiş olan 47 sürüyle karşılaştırılmıştır. Bu çalışma, yetiştirme dönemine yönelik tedbirleri de içeren yetiştiricilik paketinin uygulanmasının yumurtlama evresinde yaralanmaya sebep olan gagalama seviyelerini önemli ölçüde azalttığını göstermiştir. Birleşik Krallık’da 29 çiftlikten 34 adet sürü üzerinde Doğal ışıkta yetiştirilen civcivler, erken yaşta gece tünemeye başlama eğiliminde olup, bu durum kanibalizm prevalansını azaltmaktadır. Kanatlı Sağlığı Köşesi yapılan bir başka çalışma da, yetiştirme döneminde kanatlılara bakan personelin deneyim derecesinin yumurtlama döneminde tüy gagalamadaki azalmaya önemli ölçüde katkısının olduğu yorumunu desteklemiştir. Büyümenin yönetilerek, zayıf yarkaların üretilmesinin önüne geçilmesi ovaryumun sarkması riskini, dolayısıyla da kloakal kanibalizmi azalmaktadır; çünkü ovaryum sarkması kloakal kanibalizmi tetikleyebilmektedir. Ayrıca, zayıf yarkaların önüne geçmenin ve bir örnekliği artırmanın tüy gagalama ve kanibalizm riskini azalatabileceği yaygın olarak düşünülmektedir. Ancak, bu alandaki araştırmalar çok kısıtlı görünmektedir. Danimarkalı yetiştirme sürüleri (hem geleneksel hem de organik) üzerinde yapılan bir araştırma, hem beyaz (n = 222) hem de kahverengi ırklarda (n = 158) 15 haftalıkken ortalama ağırlık ne kadar düşük olursa, yetiştirme döneminde mortalitenin o kadar yüksek olduğunu göstermiştir. Kahverengi ırklarda, sürünün bir örnekliği de mortaliteyi etkilemiş; yetiştirme döneminde sürülerde bir örneklik derecesi azaldıkça mortalite oranı da en yüksek seviyede olmuştur. Kafeslerde barındırılan (geleneksel kafes ve zenginleştirilmiş kafes), 15 haftalıkken bir örneklik seviyesi %90’ın üzerinde olan Lohmann Ligorin (LSL) cinsi tavuk sürülerinde (n = 39), yumurtlama döneminde mortalite seviyesinin, bir örneklik seviyesi %85 ila 90 arasında veya %85’in altında olan sürülere göre daha düşük olma eğiliminde olduğu tespit edilmiştir. Öte yandan, 15 haftalıkken kaydedilen vücut ağırlığının, yumurtlama döneminde mortalite üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Melez kanatlı türünün etkileri ve çevreyle etkileşimleri Kanatlıların genetik karakteri, çevresel parametrelerle etkileşime girerek, gerek yetiştirme gerekse yumurtlama dönemlerinde İNFOVET 106-107 Büyümenin yönetilerek, zayıf yarkaların üretilmesinin önüne geçilmesi ovaryumun sarkması riskini, dolayısıyla da kloakal kanibalizmi azalmaktadır kanatlıların refahını etkileyebilir. Kanatlı ırkları, yaralanmaya yol açacak şekilde gagalama veya abartılı korku tepkileri sergileme eğilimleri bakımından farklılık gösterebilir. Genetik seleksiyon tüy gagalamaya karşı gaga kesmeden daha uygulanabilir ve etik açıdan daha kabul edilebilir bir alternatif olabilir. Anormal davranışa karşı genetik seleksiyonun gerek tüy gagalama gerekse kanibaliznm bakımından mümkün olduğu ortaya konmuştur. Her iki davranış türü de kalıtsal olup, yetiştirme yöntemleri kullanılarak azaltılabilir. Seleksiyon yöntemine ve ölçülen değişkene bağlı olarak, tüy gagalama davranışının kalıtsallığının 0,09 ila 1,04 arasında değiştiği tahmin edilirken; mevcut tek çalışmada ise kanibalizmin kalıtsallığının 0,65 olduğu bildirilmektedir. Görünüşe göre yetiştirme şirketleri tüy gagalama ve kanibalizm karşıtı seçimler yapmaktadır; ancak spesifik bilgiler yayımlanmamıştır. Bireysel seleksiyon kullanılarak, tüy gagalama eğilimleri farklılık gösteren deneysel yumurta tavuğu soyları yaratılmıştır; ancak bu soylar sadece deneysel araştırma amacıyla kullanılmaktadır. Tehlikeli veya tehlike potansiyeli olan uyaranlara karşı korku reaksiyonları sergileme eğilimi olarak tanımlanabilecek korkuyu azaltmaya yönelik seleksiyon, çok etmenli niteliği ve ölçüm için kullanılan yöntemlerin bolluğu nedeniyle karmaşıktır. Ayrıca korku yanıtları uyarana özgü olabilmektedir; bu durum bir uyarana verilen yanıta ilişkin seleksiyonun diğer uyaranlara verilen yanıtlar için ilgisiz olabileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca, bir kanatlı panikle uçma şeklinde aktif korku yanıtları veya tonik immobilite şeklinde pasif korku yanıtları sergileyebilmektedir. Tonik immobilite testiyle (bir tür standardize edilmiş korku testi örneği) ölçülen tonik immobilitenin kalıtsallığı 0,18 ila 0,32 arasındadır. Bazı çalışmalarda, cinsler arasında ürkeklik bakımından farklılıklar olduğu görülmektedir. Örneğin, yumurtadan çıktıktan sonra 30 haftalık olana kadar 5 farklı kez çeşitli korku testlerinden geçirilen, iki farklı yerde yetiştirilmiş ticari yarka soyu, tonik immobilite testi karşısında ırkyaş etkileşimi göstermiştir. Araştırmacılar üç farklı korku testinde dört farklı ırkın yanıtlarını karşılaştırdıklarında karmaşık bulgular elde etmişlerdir. Irk, yeni nesne testinde veya açık saha testinde davranışı etkilememiştir; ancak Beyaz Ligorinler tonik immobilite testinde diğer ırklardan daha çok korkarak tepki vermişlerdir. Bu iki çalışma, farklı genetik stoklar arasında korku bakımından farklılık olmadığını göstermektedir. Soylar arasındaki farklılık büyük olabilir; bu nedenle soylar içerisinde korkuya karşı selektif ıslah çalışması yararlı olabilir. Tüy gagalamayla ilişkilendirilen mortaliteye karşı seçilmiş olan, grup halinde barındırılan kanatlıların, rastgele seçilmiş kontrol grubundaki kanatlılara göre, 5-6 haftalıkken açık saha testinde daha aktif oldukları görülmüştür. Açık saha testinde daha yüksek aktivite, korku seviyelerinin daha düşük olduğunu göstermektedir; dolayısıyla bu bulgu, korku ile tüy gagalama davranışı arasındaki pozitif ilişkilerin seleksiyon programlarında kullanılabileceğini göstermektedir. Diğer çalışmalarda aynı zamanda, zenginleştirilmiş kafes sisteminde yetiştirme döneminde 5 hafta kadar erken yaşta şiddetli tüy gagalama tedbirleri ile insan korkusu arasında da pozitif ilişkiler tespit ederek, korku ile tüy gagalama davranışı arasındaki ilişkinin deneye özgü olmadığını vurgulamışlardır. Kısa süre önce yayımlanmış olan bir çalışmada, ıslah çalışmalarının, kümes hayvanlarının refahını artırmak www.gunesliasi.com.tr ve gaga kesme ihtiyacını ortadan kaldırmak için etkili bir araç olduğunun altı çizilmektedir. TARTIŞMA Bu inceleme çalışmasında, yumurta tavuklarında yetiştirme şartlarına bağlı düşük refah ve düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri hakkında mevcut bilgiler özetlenmektedir. Bu esasla, aşağıdaki tavsiyelerde bulunulabilir. > Gaga kesme uygulamasına halen izin verilmekte olan ülkelerde, yetiştiriciler en iyi uygulamayı uygulamalıdırlar. Bunun için, gaga kesme işleminin daha hassas bir yöntemle yapılması (örneğin IR kesim), gaganın mümkün olan en az kısmının kesilmesi ve işlemin mümkün olduğunda erken yapılması gerekmektedir. Gaga kesme işleminin kanatlıların refahı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, tüy gagalamayı azaltmaya yönelik alternatif stratejiler (aşağıda sayılmaktadır) tercih edilebilir. Ayrıca, gevşek barınma sistemlerinde daha iyi işleyen bir melez tür kullanılarak, gaga kesme uygulamasına duyulan ihtiyacı azaltmak mümkündür. > Yetiştiriciler, optimal kaynak kullanımını sağlamak ve can sıkıntısı ve buna bağlı olarak yaralayacak şekilde gagalama davranışının önüne geçmek amacıyla, yarkaları üretim ortamına mümkün olduğunca çok benzeyen ortamlarda barındırmalıdırlar. > Kuluçkadan çıktıktan kısa bir süre sonra, yarkalara hem yetiştirme hem de üretim evreleri boyunca uygun bir altlık maddesine sürekli erişim imkanı verilmelidir. Zenginleştirilmiş kafeslerde barındırılan yetişkin yumurta tavukları için, altlık maddesi temininin tüy gagalama davranışının azaltılmasında etkili olması amacıyla, sektörde bir bütün olarak yaygın bir uygulama olan seyrek altlık maddesi temini konusu ele alınmalıdır. Sağlanan altlık maddesi, kanatlıların yetişkinlik dönemlerinde erişim imkanı bulacakları altlık maddesine benzer nitelikte olmalıdır. > Yetişkin olan kanatlılarda optimal tünek kullanımı sağlamak için, en geç 7 günlükken tünekler temin edilmelidir. > Yarkalar küspe veya ezilmiş yemle beslenmeli, pelet yem vermekten kaçınılmalıdır. > Bu konudaki araştırmaların az olmasına karşın, gevşek barınma sistemlerinde yetiştirme döneminin sonunda sürü yoğunluğunun 14 hafif ırk yarka/m2 veya 11 ağır ırk yarka/m2 şeklinde sınırlandırılması kanatlı refahı açısından avantaj olabilir. > Işık yoğunluğu üzerinde yapılan incelemeler, ideal yoğunluğun 5 - 10 lüks arasında olduğunu göstermektedir; zira daha yüksek yoğunluklar yaralanmaya yol açan gagalama davranışını artırmaktadır. > Yetiştirme döneminde, yumurtlama dönemi başında hala kontrol imkanı veren mümkün olan en uzun ışık periyodu kullanılmalıdır. > Organik çiftliklerde üretilmesi amaçlanan kanatlılara, yetiştirme döneminde açık alanlara erişim imkanı sağlanmalıdır. > Yetiştiriciler, yüksek ses seviyelerinin yanı sıra ses seviyelerinde büyük değişikliklerden kaçınmalıdır. > Yetiştiriciler yüksek amonyak ve karbondioksit konsantrasyonlarından kaçınmalıdır. > Yarkaların yetiştirme tesisinden yumurtlama tesisine alınması, yarkalar 16 haftalık olmadan önce gerçekleştirilmelidir. > Personel, usta profesyonellerle işbirliği kurarak yetkinliklerini geliştirmenin yollarını aramalıdır. Yetiştirme ve üreme tesisleri arasındaki transfer sırasında kanatlıların yaşının refah üzerindeki etkilerinin araştırılması gerekmektedir. > Yukarıdaki hususlara ek olarak, anormal davranışa eğilimi düşük ve korku seviyeleri orta düzeyde olan ticari genetik soyların seçilmesine devam edilmelidir. Bu incelemede, iyi anlaşılmamış olan bazı konular tespit edilmiştir. Çok sayıda Avrupa ülkesinde gaga kesme işleminin uygulanmasının gerekli olup olmadığına ilişkin tartışmaların devam etmesine rağmen, bu uygulamanın yararlarını veya gerekliliğini açıkça belgeleyen herhangi bir yakın zamanlı çalışma bulunmamaktadır. Bu incelemede, kanatlıların ileride yetişkinlik dönemlerinde yaşayacakları ortama benzeri bir ortamda yetiştirilmesinin avantajlarına ilişkin inandırıcı kanıtlar sunulmaktadır. Bununla birlikte, bir sitemde yetiştirildikten sonra başka bir sistemde üretime geçilmesinin zararlı etkilerinin altında yatan mekanizmalara ilişkin ayrıntılı bilgiler olmaması nedeniyle ek çalışmalar yapılması gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse, zenginleştirilmiş kafes sisteminde refah konusundaki çelişen sonuçlarının esası iyi anlaşılamamıştır. Yetiştirme ve üreme tesisleri arasındaki transfer sırasında kanatlıların yaşının refah üzerindeki etkilerinin de daha kapsamlı olarak araştırılması gerekmektedir. Gerek refah gerekse üretim konusundaki önemlerinin bariz olmasına karşın, yetiştirme dönemindeki büyüme oranının yanı sıra yumurtlama başlangıcında vücut ağırlığı ve bir örnekliği de yeterince incelenmemiş olan konulardır. İhmal edilen diğer araştırma alanları ise, yetiştirme ve yumurtlama evrelerinde refahın, yetiştirme dönemindeki kanatlı yoğunluğu, yemlik dağılımı ve aydınlatma (ışık kaynağı, titreşimi ve spektrumu) gibi hususlardan nasıl etkilendiğidir. Personel, usta profesyonellerle işbirliği kurarak yetkinliklerini geliştirmenin yollarını aramalıdır. Süt ineklerinde ve sığırlarda profilaksi Bir çiftlikteki enfeksiyon riskini azaltmak için sağlıklı hayvanlar ile enfekte/persistent efekte hayvanların ayrılması için alınacak kolay önlemleri bir kez daha sizlerle paylaşıyoruz. J ohne hastalığı, BVDV (Bovin Viral Diyare Virüsü), Salmonellosis, sığır tüberkülozu, leptospirosis ve IBR (Enfeksiyöz Bovine Rhinotracheitis, çiftliklerde çoğu zaman karşımıza çıkan ve ciddi maddi kayıplara neden olan bulaşıcı hastalıklardan sadece birkaçıdır. Bu enfeksiyöz etkenlerin çiftliğe girişi engellenmez ve girdikten sonra yayılma oranı en aza indirgenemezse yetiştirici önemli miktarda para kaybedecektir. Neden biyogüvenlik? Biyogüvenlik; çiftlik dışındaki kaynaklardan gelebilecek yeni hastalıkların girişini minimal düzeye indirmek / önlemektir. Biyolojik önleme ise; çiftlik içinde bulunan yeni hastalıkların yayılımını/hareketini azaltmak/önlemektir. Biyogüvenlik çiftliğe girmesi olası hastalıkları önlediği için savunmadaki ilk adımımızdır. Biyolojik önleme ise, biyogüvenlik kurallarının ihlal edilmesi sonucunda sürüye ve çiftliğe bulaşan hastalıkların yayılmasını sınırlamayı hedef edindiği için mali zararları da içine alan birçok zararı önleme aşamasındaki önemli adımızdır. Hastalığın yayılması Bulaşıcı hastalıklar aşağıdaki nedenler ile çiftliğe girebilir; > Hasta olan hayvanların çiftliğe sokulması > Hastalığın inkübasyon aşamasında olan hayvanların çiftliğe sokulması > Görünüşte sağlıklı olan, ancak daha önceden hastalığı atlatmış ve şu anda taşıyıcı olan hayvanların çiftliğe sokulması > Veteriner hekim, çiftçi, reprezant ve hizmet personeli gibi farklı çiftliklerde görev alan insanların, araçları, ayakkabıları, ekipmanları ve giysileri ile sürüler arası taşıyıcılık yapmaları > Özellikle dışkı ile kontamine olmuş yüksek riskli yem maddelerinin çiftliğe sokulması > Kontamine su (durgun su, dere ve nehirler, vb.) > Gübre işleme esnasında (aerosol halindeki gübre ve toz) > Köpek, kedi, vahşi hayvan, kemirgen, kuş ve böcek gibi diğer canlı türleri ile etkenler çiftliğe girebilir. 3. Hareket kontrolü 4. Sanitasyon Biyogüvenlik ilkeleri Biyogüvenlik önlemleri, dış kaynaklardan çiftlik içine girebilecek hastalıkların girişini önlemek/azaltmak amacı güder. Biyogüvenlik kontrolünün dört temel bileşeni vardır: 1. Satın alınacakların seçimi 2. Hayvanların satın alınması sonrası ayrılması Hayvan seçimi > Seçilecek olan sığırın geldiği çiftliğin sağlık geçmişini araştır > Çiftliğe getirilen hayvanların sağlık durumunu araştır > Asla aşılama geçmişi kayıtlı olmayan hayvanları çiftliğe getirme > Düvelerin ve boğaların dışarıdan alımını mümkün olduğunca en aza indirmeye çalış Biyogüvenliğin anahtar ilkeleri > Enfeksiyon riskini azaltmak için, çiftlikte mevcut olarak bulunan hayvanlarla eşit ve daha iyi sağlık durumları olan hayvanların seçilmesi; bilinen kaynaklardan hayvan alınması > Teması önlemek ve enfeksiyöz ajanların yayılmasın azaltmak için iyi bir izolasyonla, yeni gelen hayvanların çiftlikte mevcut olarak bulunan hayvanlardan ayrılması > Çiftlikte yeni enfeksiyonlara neden olabilecek bütün araç, hayvan ve insan trafiğini kontrol altına alarak riski en aza indirmeye çalışmak > Çiftliğe giriş çıkışı bulunan ekipmanların, malzemelerin ve insanların sanitasyonlarına önem vermek; insan ve ekipman dezenfeksiyonu atlamamak Sürüye yeni katılan hayvanların en az bir ay süreyle karantina altına alınıp gözlenmesi çok önemlidir. BÜYÜKBAŞ SPESİFİK HASTALIKLAR İÇİN BİYOGÜVENLİK ÖNERİLERİ Su ve yem yalaklarında durgun su ve yeraltı suları yerine, temiz su tercih edilmelidir. Mavi dil DEFRA’nın (Çevre koruma, gıda üretimi ve standartlardan sorumlu Birleşik Krallık hükümet departmanı) son mavi dil ile ilgili son zamanlardaki tavsiyesi, hayvanların refahı ve kendi sağlıkları için korunmanın tek etkili yolu olan BTV8 serotipine karşı aşılamasının bireysel olan çiftçilerin yaptırması yönündedir. Bu hastalığın doğası gereği, çiftçiler komşu çiftliklerdeki hayvanların da aşılandığına emin olmalıdır; çünkü etken tatarcık sineklerinin rüzgar ve insan hareketleri ile birlikte çiftliğe taşınması ile bulaşabilir. Bu nedenle mavidil hastalığından korunuyor olduğundan emin olmanın tek yolu, her bir çiftçinin kendi hayvanlarını aşılatmasıdır. Johnes hastalığı (Paratüberküloz) Johnes hastalığı (paratüberküloz) erişkin sığırlarda ve koyunlarda kronik enteritis ile seyreden, Mycobacterium ovium subspecies paratuberculosis (MAP) tarafından meydana gelen bir hastalıktır. Başlıca belirtisi ileri derecede kilo kaybı ve kronik ishaldir. Ayırma işlemi (izolasyon) > Çiftliğe yeni gelen hayvanları en az 30 gün olmak suretiyle karantina altına al > Yeni gelen sığırların, ortak otlaklarda bulunmasını engelle > Karantina altına alınmış sığırların sağlıklı sığırlarla aynı çit hattını kullanmamasına özen göster > Diğer çiftliklerden tohumlama için asla boğa kiralama Hareket kontrolü > İnsanlar ve evcil hayvanlar da dahil olmak üzere çiftliğe gelen bütün ziyaretçileri kayıt altına al. İNFOVET 110-111 Sanitasyon > Oral yolla kullanılan ekipmanların ve yem maddelerinin gübre ile bulaşmasını önle. > Beslemede, ağılların temizliğinde ve kullanımlar arasında farklı ekipmanlar kullan. > Besleme ekipmanlarını ve sığır taşıma ekipmanlarını rutin olarak temizle ve dezenfekte et. > Hayvanların besleme basamaklarına asla basma. > Hayvanların temiz araçlarla nakliyesini gerçekleştir. > Yükleme alanının çiftliğin çevresinde yer almasına dikkat et. IBR enfeksiyonu ve diğer viral solunum hastalıklarının önlenmesi için merada, özellikle çift çubuklu panel çitllerin tercih edilmesi gerekir. Kontrol > Pozitif olan vakalar kesime yollanmalı, her 6-12 ayda bir kan testi ve dışkı kontrolü yapılmalı. Yapılan kontroller sonucunda ardışık iki negatiflik bize eradikasyonun başarılı olduğunu gösterir. > Hasta hayvanların itlafı hızlandırılmalı. > Yemdeki, sudaki ve meradaki dışkı kontaminasyonu, su ve yem yalaklarında durgun su kullanmak yerine temiz su kullanarak azaltmaya çalışılmalı; meranın gübre ile kontamine olması önlenmeli, özellikle binalar/avlular/açık alanlar/buzağılama bokslarının hijyenine dikkat edilmeli. > Diyare geçmişi olan buzağılar bir süre ayrı bir yerde tutulmalı. > Yeni doğan buzağılar, doğumlarından itibaren annelerinden ayrılmalı ve ayrı bir kova ile yapay kolostrum ve süt verilmeli BÜYÜKBAŞ kan testlerinin yapılıp, persiste enfekte hayvanların ayrılması ile mümkün olur. Eğer yetiştiriciler eradikasyon konusunun üzerine gider, sıkı biyogüvenlik önlemleri alır, viral enfeksiyonları önlemeye çalışırlarsa, sürü bir süre sonra virüslerden ari olacaktır. Salmonellozis Sığırlarda salmonella enfeksiyonu riskini azaltacak yönetim ve biyogüvenlik önlemlerini şöyle özetleyebiliriz: > Potansiyel enfekte bir hayvanın kapalı bir sürüye sokulmasından kaçınılmalıdır. > Karantina işlemi, sürüye yeni giren hayvanlar için en az 4 hafta sürdürülmelidir. Biyogüvenlik, çiftlik dışı kaynaklardan gelebilecek yeni hastalıkların girişini en aza indirme ve önleme çalışmalarının bütünüdür. (bu uygulama yalnızca sağmal hayvanlar için mümkündür) > Hastalıklardan olası etkilenmiş sürüler, toplanmış kolostrum ile beslenmemeli. > Buzağılar, tüketime uygun olmayan atık sütlerle (mastitisli hayvanların sütlerinin bir tankta toplanıp hayvanlara verilmesi) kesinlikle beslenmemeli. > Buzağıların, enfekte olduğu bilinen damızlıklar tarafından büyütmesine izin verilmemeli. > Özellikle boğaların seçimi, onaylı, ruhsatlı ve güvenilir çiftliklerden yapılmalı. İNFOVET 112-113 > Johnes hastalığının kontrolüne yardımcı olmak amacıyla birçok ülkede aşılama yapılmaktadır. Bovin viral diyare (BVD) Birçok sürüde buzağılar BVDV ile persistent enfektedir; hastalık semptomları görülmez ve kayıplar yaşanmaz. Ancak kötü kontrol edilen persiste enfekte hayvanların bulunduğu bu sürüler “doğal aşı” görevi görür. Yetişkin hayvanlarda herhangi bir immun hastalık olduğunda, bu durum yetiştirici için gözle görülür derecede açık değildir. Ancak sürüye, daha önceden doğum yapmamış dişiler katılırsa, sürü içerisinde devam eden ve mevcut hayvanların bağışık olduğu BVDV etkeni gerçek bir felakete neden olabilir. BVD, ilk aşamada 3-4 hafta ara ile yapılan aşılama uygulaması ile kontrol altına alınabilir. İlk aşılama sonrasında yılda bir defa rapel aşı uygulaması yapılır. Eğer tüm dişiler aşılanır ise, gebelik esnasında fötus bağışık olacak ve persiste enfekte buzağıların doğumu ile hastalık kontrol altına alınacaktır. BVD eradikasyonu, sürüdeki bütün hayvanların > Diğer çiftliklerden hayvan seçerken iyi sağlık durumu olan kayıtlı hayvanlar tercih edilmeli; hayvan pazarlarından mümkün mertebe kaçınılmalıdır. > Birçok tohumlamada kullanılan boğalardan ve ortak mera alanlarından kaçınılmalıdır. > Hasta hayvanlar, sadece izolasyon işlemi için kullanılan bokslara ayrılmalıdır. Asla buzağı boksları kullanılmamalıdır. > Temiz ve dezenfekte binalar, dolu ve kullanılan binalardan ayrılmalıdır. İyi bir atık toplama ve imha sistemi sağlanmalıdır. > iyi kalitede çitlerin satın aldığından emin olunmalı. Böylece hayvanların biyogüvenliği belirsiz alanlarda dolaşması engellemiş olur. > Tüm yem kaynakları, kanatlılar da dahil tüm zararlı haşaratlardan korunmalıdır. BÜYÜKBAŞ ŞEKİL 1. Sol taraftaki hayvan, bir pazarın açık artırmasından alındı. Persiste infekte olarak kapali sürüye BVD’yi getirdi. ŞEKİL 4. Meradaki kontamine durgun su ve işletmedeki hayvanlardaki enfeksiyonun kaynağı > Tüm ekilebilir alanlara kireç bulamacı serpilmeli ve bu işlemden sonra tüm otlak alanlar en az üç hafta dinlendirilmelidir. > Ziyaretçilerin temiz botlarla ve dezenfekte bir şekilde tesise girmesi ve çıkması konusunda ısrarcı olunmalıdır. Salmonella ile ilgili sorunlar yukarıda belirtilen tedbirlere rağmen devam ediyorsa sürü için bir aşılama programı düşünülmelidir. Tüberkülozis > Potansiyel enfekte bir hayvanın kapalı bir sürüye sokulmasından kaçınılmalıdır. > Hayvanların nakliye öncesi kontrol testleri yapılmalı. > Meralarda çift çubuklu panel çitler tercih edilmelidir. İnfeksiyöz bovin rhinotracheitis ve diğer viral solunum hastalıkları > Potansiyel enfekte bir hayvanın kapalı bir sürüye sokulmasınİNFOVET 114-115 ŞEKİL 2. Bu hayvanlar bir sene önce satın alındıklarında sağlıklıydı. Şimdi Johne Hastalığı semptomları gösteriyorlar. ŞEKİL 5. İşletmeye yeni gelen hayvanlar ve yeni doğan buzağılar için sizce uygun çevre koşulları mı? ŞEKİL 3. Aynı hayvan üç ay sonra fotoğraflandı. Hastalık yayma potansiyeli halen devam etmektedir. ŞEKİL 6. İşletmeye yeni gelen hayvanlarla sağlıklı hayvanları ayırmak için merada çift çubuklu panel çitler tercih edilmelidir. dan kaçınılmalıdır. > Sürüye yeni gelen hayvanlar, dört haftalık karantina uygulamasından sonra aşılanmalıdır. > Meralarda çift çubuklu panel çitler tercih edilmelidir. ayrılmalıdır. Abort sonrası geriye kalan tüm dokular doğru bir şekilde imha edilmelidir (gömerek, yakarak ya da toplanarak) Leptospirozis ve aborta neden olan diğer olası hastalıklar > Potansiyel enfekte bir hayvanın kapalı bir sürüye sokulmasından kaçınılmalıdır. > Leptospirozis, hayvanlar sürüye katıldığında ilk aşamada 3-4 hafta ara ile yapılan iki doz aşılama ile kontrol altına alınabilir. İlk aşılama sonrasında yılda bir defa rapel aşı uygulaması yapılır. > Tüm hayvanlar aşılandıktan sonra 4 hafta süreyle karantina altına alınmalıdır. > Tüm durgun su kaynakları, dere ve nehirlerin etrafı çit ile kapatılmalı. Şebeke kaynağı suyu tercih edilmelidir. > Abort yapan hayvanlar Kapalı çiftlikler için biyogüvenlik önerileri Eklembacaklılarla ve hava yoluyla bulaşan şap ve mavidil hastalığı gibi ekzotik hastalıklar haricinde yoluyla dışarıdan gelebilecek tüm hastalıkların girişi önlenmelidir. ÇİFTLİK İÇİN GÜVENLİK PARAMETRELERİ Bilinen bir hastalık durumu çiftliklerden damızlık olarak hayvanlar için öneriler Tüberküloz gibi teşhisi hızlı bir şekilde mümkün olan hastalıklar önlenmelidir. Bu tarz bir kontrol, güçlü bir test ve izleme programına dayanır. Johne hastalığı gibi hastalıklar çok az sayıda çiftlikte mevcuttur. Bilindiği üzere aşılama da damızlık olarak çiftliğe gelen hayvanlar için bir biyogüvenlik kontrolüdür. Aşılama, mavidil, Johne hastalığı, şap hastalığı (devlet politikasına bağlı alınan karara göre) BVD, IBR ve diğer solunum yolu virüslerine bağlı hastalıklar, leptospirozis ve salmonellozise karşı bir silahtır. Sonuçlar 1. Mümkünse suni tohumlama ile kapalı bir sürü oluşturmayı tercih edin; gerektiği durumlarda uzman yardımı ile sürü genetiğini iyileştirin. Östrus sekronizasyon programları özellikle damızlık ineklerde başarılıdır. 2. Birçok enfeksiyöz hastalık aşılama yolu ile etkin bir şekilde kontrol altına alınabilir. 3. Sürüye yeni katılan hayvanlar en az bir ay süre ile karantina altına alınmalıdır. 4. Meralarda çift çubuklu panel çitler tercih edilmelidir. ADVERTORIAL DSM, CRINA® Poultry Plus adlı ürününün AB’de zooteknik katkı olarak ruhsatlandığını doğruluyor CRINA® Poultry Plus adlı ürününün, Komisyon Uygulama Tüzüğü (EU) 2015/1426 uyarınca, broyler performansını arttıran güvenli ve etkili bir zooteknik yem katkısı olarak ruhsatlandırıldığını açıklıyor. D SM, CRINA® Poultry Plus (benzoik asit, timol, öjenol ve piperin içeren bir preparat) adlı ürünün tüzüğü, Bitki, Hayvan, Gıda ve Yem Komisyonu ve Daimi Komitesi tarafından kabul edilmiş ve 26 Ağustos 2015 tarihinde Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde (L223/8) yayımlanarak 15 Eylül 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu açıklamada, 2014 yılında yapılan son EFSA değerlendirmesini takiben, bu açıklama ruhsatlandırma sürecini yasal onayla sonuca bağlamaktadır. CRINA® Poultry Plus şu anda, ürünün doğrulanmış olan güvenliği ve performans arttırıcı yararları doğrultusunda ve spesifik olarak etlik piliç, yumurta tavukları ile etlik ve yumurta amacıyla yetiştirilen küçük kanatlı türleri için onaylanmış AB yem katkısı listesinde yer almaktadır. CRINA® Poultry Plus’ın performans arttırıcı yararları söz konusu ruhsatla kalifiye edilmiştir ve bu da, ürünün etlik piliçlerde yem dönüşüm oranını düzeltme potansiyelini ve aynı zamanda hem hayvan hem de insan sağlığının yanı sıra çevre için güvenli olduğunu doğrulamaktadır. DSM, sürekli araştırmalar ve yeniliklerle tüm dünyadaki kanatlı yetiştiricilerini desteklemek üzere çalışmaktadır. DSM Global Öbiyotikler Kategori Müdürü olan Christophe Paulus, bu konuda şu yorumu yapmaktadır: “Bu yem katkısının ruhsatlandırılmasında uzun bir yolun sonundayız. CRINA® Poultry Plus artık resmen, broyler performansını arttıran zooteknik bir katkı olarak kabul gördü; kanatlı yetiştiricileri, ürünün sağladığı avantajlardan güvenle faydalanabilir. Avrupa ruhsatındaki bu ek gelişme, DSM’in hayvan yemi endüstrisinde en üst sırada yer alan konumunu daha da güçlendirme işlevi görüyor”. DSM - BrIght Scıence. Brıghter Lıvıng.™ Royal DSM, sağlık, beslenme ve malzeme alanında faaliyet gösteren, bilime dayanan global bir şirkettir. DSM, Yaşam Bilimleri ve Malzeme Bilimleri alanındaki benzersiz yeteneklerini birleştirerek, aynı anda tüm paydaşları için sürdürülebilir değerler oluşturmak üzere, ekonomik refah, çevresel gelişim ve sosyal gelişmeleri yönlendirmektedir. DSM, global pazarlara besin ve diyet takviyeleri, kişisel bakım, yem, tıbbi gereçler, otomotiv, boya, elektrik ve elektronik, yaşam önlemleri, alternatif enerji ve biyolojik bazlı materyaller gibi performansı destekleyen, koruyan ve arttıran yenilikçi çözümler sunmaktadır. DSM ve bağlı şirketleri, sayıları 25.000’e yaklaşan çalışanlarıyla, yaklaşık olarak 10 milyar Euro tutarında yıllık net satış sağlamaktadır. Şirket Euronext Amsterdam’da kote edilmektedir. Daha ayrıntılı bilgi için www.dsm.com/animal-nutrition-health ya da www.dsm.com adreslerini ziyaret edebilirsiniz. GEZİ KÜTAHYA Kütahya’da klinisyen hekim olmak Büyükbaş hayvancılık denildiğinde akla gelen ilk şehirlerden biri olan Kütahya’da veteriner hekimlik yapan Enes Karatu ve Kütahya VHO Başkanı Halil Kuyucan ile bölgenin ortak sorunlarını konuştuk. Kütahya VHO Başkanı Halil Kuyucan, küpeleme ve aşılamanın taraflarınca yapılması durumunda daha az sorun yaşayacaklarını belirtiyor. V erilere göre 25 bin büyükbaş hayvan varlığı olan Kütahya’da, son zamanlarda tarım ve hayvancılık faaliyetleri gerilemiş, bunun yansıması olarak veteriner hekimler de zor zamanlar yaşamaya başlamış. Eş zamanlı olarak, sadece Kütahya’da değil, tüm illerdeki veteriner hekim odalarının yetkilerinin sınırlı olması da yaşanan problemlerin çözümünü güçleştirmiş. Doğal olarak, hayvancılıkla uğraşan halk artık daha kolay ulaşılabilir ve daha az maaliyetli çözümlere yönelmiş. Kütahya Veteriner Hekimler Odası Başkanı Halil Kuyucan ve Tavşanlı’da görev alan serbest veteriner hekimlik yapan Enes Karatu ile yaptığımız söyleşiyi, ortak sorunları aktarmak adına sizlerle paylaşıyoruz. Odaların yetkilerinin genişletilmesi önemli Kütahya-Tavşanlı yerlisi olan Veteriner Hekim Halil Kuyucan, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun olduktan sonra serbest veteriner hekim olarak mesleğini icra etmiş. Son iki dönemdir Kütahya Veteriner Hekimler Odası Başkanı olarak mesleğe değer katan Kuyucan, başkanlık görevinin öncesinde de altı dönem oda yönetiminde olduğunu belirtiyor. Kütahya’nın hayvan varlığı hakkında bilgi verebilir misiniz? Kütahya’da eskiden ortalama 100 bin civarında hayvan vardı. İNFOVET 118-119 Bu yılki Kurban Bayramı’ndan önce son bilgilere göre bu rakam 25 bine düştü. Küçük hayvan varlığı da eskiden daha fazlaydı. Fakat birkaç sene önce Tarım Bakanlığı’nın keçilerin ormanlara girmesini yasaklaması üzerine küçük hayvan yetiştiricileri de işi bırakmaya başladı. Nispeten koyun yetiştiriciliği devam ediyor, ancak koyun da uzun zamandır para etmiyor. Koyun 3-4 sene boyunca art arda aynı fiyata satılıyor; çoban parası ve ekstra masraflar derken yetiştiricinin eline hiçbir şey kalmıyor. Kütahya’da kaç adet klinik hizmet vermekte? Önceleri, Kütahya’nın hemen hemen bütün ilçelerinde birer tane veteriner hekim varken, şu anda her ilçede serbest çalışan ortalama sekiz hekim var. Klinik sayısı toplamda 65-70’in üzerinde. Her ilçede artık 12-13 tane klinik var. Kapatanlar olduğunu da vurgulamak lazım; örneğin bir veteriner hekim iki sene önce, bir diğeri de 4-5 ay önce kliniklerini kapattılar ve çevre çiftliklerde çalışmaya başladılar. Meslektaşların sizce genel sorunları nelerdir? Bence meslektaşlarımızın en büyük sorunu iletişimsizlik. Oda başkanı olduğum andan itibaren bu sorunun üzerine yoğunlaşmaya çalıştım. Mümkün mertebe organizasyonlar yaparak hekimleri bir araya getirmeye çalıştım. Ancak katılım her zaman az GEZİ KÜTAHYA Ailesi de hayvancılıktan gelen Veteriner Hekim Enes Karatu, hayvancılık konusunda Tavşanlı’nın tamamen sabit bir yer olduğunu söylüyor. Kuyucan, Bakanlığın söz verdiği gibi karekod uygulamasını bir an önce yürürlüğe sokması gerektiğini belirtiyor. Tavşanlı, bölgenin son durağı İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden 2000 yılında mezun olduktan sonra, 28 yıl tavukçuluk sektöründe hizmet vermiş olan babasının yaşadığı zorluklardan dolayı sektörü bırakmış olmasının da etkisiyle, tavukçuluk sektörü dışında bir alanda mesleğini icra etmeye karar veren Veteriner Hekim Enes Karatu, askerlik görevi sonrasında büyükbaş hayvancılığa yönelmiş. oldu; bence en büyük handikap bu. Bununla birlikte bir diğer büyük sorun, ilaçların elden satılmasına Bakanlığın koyduğu yasak. Aşı söz konusu olduğunda elden satılmasının yasak olmasını kabul ediyorum, ancak bir mantar aşısını hekimin elden verebilmesi gerekiyor. Yetiştirici 30 km ötede bir klinikte 30 liraya buzağı septisemi aşısı bulabiliyorsa, hekimin uygulama ve aşı ücretini bu sistem içerisinde ödemek istemez. Aynı şekilde Bakanlığın reçetelendirme ile ilgili yaptığı düzenlemelerin de, dışarıdan bakıldığında iyi olmasına rağmen veteriner hekimleri zor durumda bıraktığını görüyoruz. Kliniğe gelen bir vatandaş bir antibiyotik alıyor; ancak reçeteyi hangi kulak küpeli hayvana göre yazdığınızı bilemiyorsunuz. Yani yapılan düzenlemeler, uyguİNFOVET 120-121 lamada bir yarar sağlamıyor. Bakanlık karekod uygulamasının 2014 yılında başlatılacağına söz verdi ama ortada hala bir şey yok. Veresiyeler ayrı sıkıntı. Vatandaşın ödeme yapmaması, bir kliniğe borçlanıp diğer kliniğe geçmesi hekimleri olumsuz yönde etkiliyor. Odaya gelen şikayetler ve meslektaşların çözüm aradığı konular nelerdir? Sizlerin de bildiği üzere veteriner hekim odalarının yetkileri eczacı odalarınınki kadar fazla ve etkili değil. Bizler eczacı odaları gibi her hangi bir usulsüzlükten dolayı bir kliniği kapatamıyoruz. Bizim en büyük sıkıntımız damızlık birliklerinin elinde olan küpelerdir. Tarım Bakanlığı, bütün ısrarlara rağmen küpeleme işlemini damızlık birliklerine veriyor Kütahya’da hayvancılığa bakış açısı nasıl? TÜRKVET verilerine göre, Tavşanlı bölgesinde yaklaşık olarak 25 bin hayvan mevcut. Tavşanlı, bölge olarak çok yayılmış durumda; örneğin, İnegöl gibi geçiş bölgesi değil; aksine son durak. Ancak işletme bazında net olarak hayvancılık yapanların sayısı çok az. Bölgede maden ocağı ve termal santral olduğu için köylülerimiz çoğunlukla buralarda çalışıyorlar. Hayvancılıkla uğraşan insanlar da, “madem köydeyiz, birkaç ineğimiz olsun” bakış açısıyla, bu işi aile işletmesi düzeyinde yürütüyorlar. 2010 yılında, sıfır faizli desteklemelerin başladığı dönemde girişimde bulunan çok insan oldu ama bu insanların hiçbiri tutunamadı. Gençler de bu işe sahip çıkmıyorlar; hepsi İnegöl ve Bursa’da başka işlerle uğraşıyorlar. Deneyimli bir hekim olarak bölgeyi anlatır mısınız? Kütahya’nın yaz ayları çok sıcak, kışları ise çok soğuk geçer. Bu nedenle kış aylarında, özellikle son iki yıldır en büyük sıkıntı pneumoni. Erken önlemler alıp aşılama yapsak dahi çok sık karşımıza çıkıyor. Kendi buzağılarıma IBR aşısı uygulamama rağmen 15 gün önce rahatsızlardı. İş böyle olunca ekonomik kayıplar ciddi seviyelere ulaşıyor. Hastalık tespit edilemeyince hayvan kesime gönderiliyor. Kütahya’nın bir pazar yeri olduğu düşünülürse, ahırdan pazara, pazardan ahıra transportlar sırasında büyük stres yaşayan hayvanlar söz konusu; inek çiftliğe geldiğinde hiçbir şeyi olmasa dahi, üçüncü günden sonra problemler baş gösteriyor. Bilindiği üzere, stres faktörünün hastalıkların seyri ve hayvanın bağışıklık sistemi üzerine etkileri çok önemlidir. GEZİ KÜTAHYA ve işlem Hayvan Sağlığı Şube Müdürlükleri vasıtası ile yapılıyor. Biz 2013 yılında bakanlığın açmış olduğu veteriner hekim ihalelerinde, veteriner hekimler odası olarak insiyatif kullandık ve bu işi daha iyi yapabileceğimizi belirterek ihalemizi verdik. Şartlarımız hakikaten çok iyiydi ve 2013 yılının Şubat ayında küpeleme işini bize verdiler, ancak 8 ay sonra Hayvan Sağlığı Şube Müdürlüğü Kasım ayında bu işi bizden geri aldı. Küpelemelerin zamanında yapılmadığı, bilgilerin zamanında girilmediği gibi sudan bahaneler şikayet olarak gösterildi. Fakat bu Son 10-15 yıllık politikalar ile bankaların devreye girmesi, hasat hesap, çiftçi kart gibi uygulamaların başlatılması köylünün elini kolunu bağladı. Bölgenin en önemli sorunu bu. bahanelerin bir zemini yoktu. Kütahya bölgesindeki bütün veteriner hekim arkadaşlarımız özveri ile çalışıp 44 bin hayvanı küpelediler. Aynı zamanda biz bunu yaparken Damızlık Birliği de kendi üyelerinin hayvanlarını küpeliyordu, fakat birliğe gelen şikayetler hep göz ardı edildi. Neden göz ardı edildi? Çünkü damızlık birlikleri telefonda arayıp küpe isteyen üyelerine şunu söylüyordu; ”endişe etmeyin, hangi hayvanınızın ne zaman doğurduğunu söyleyin, biz geleceğiz”. Bize bu konu ile ilgili özellikle uzak köylerden birçok şikayet geliyordu ama uzak dahi olsa gidip hayvanları küpeliyorduk. İşte bu tür şikayetlerden dolayı Tarım Bakanlığı İNFOVET 122-123 Babası tavukçulukla uğraşan Enes Karatu, askerlik dönüşü başka bir alana yönelmesi gerektiğini düşünmüş ve büyükbaş hayvancılığa başlamış. küpeleri bizden geri aldı; bunu il müdürlüğüne söylememize rağmen, sayılara ve istatistiğe göre hareket edemeyeceğini söyledi. 15 gün içerisinde küpeleme bizden alınıp, Damızlık Birliği’ne tekrar verildi. 2014 yılında da Tarım Bakanlığı her sene yaptığı gibi ihale açtı ve taraflarından ihaleye katılım için veteriner hekimler odasına herhangi bir yazı gelmedi. Daha sonra, il müdürümüzün bizi uyarması ile durumu kavradık ve 50 veteriner hekimin imzası ile 2015 yılında tekrar ihaleye gittik. Fakat işleri düzgün yürütememesine rağmen küpeleme yine Damızlık Birliği’nin eline geçti; hem de bu defa 3 yıl süre ile. Küpeleme hususunda yetkilere vermek istediğiniz bir mesaj var mı? Şu anda Damızlık Birliği’nin küpeleri yetiştiricilere gecikmeli olarak veriyor. Hem Tavşanlı’da hem de başka bölgelerde tespit ettik. Hayvanların fotoğrafları ve köylülerin ses kayıtları mevcut. Ayrıca, bizim küpeleme yaptığımız dönemde Hayvan Sağlığı Şube Müdürü, pasaportların veteriner hekimlerden alınması gerektiğine dair bir sözleşme imzalattı; bu durum da normale aykırı. Yani parayı tahsil edip tekrar döner sermayeye yatırmamız aykırıydı. Daha sona müfettişler bunu tespit etti, hatta şimdiki Tarım Bakanı da bu uygulamanın yanlış olduğunu ifade etti. Yani şu anda vatandaş hayvanın küpesi için Damızlık Birliği’ne gidip küpe taktırıyor ve 8 TL’sini ona veriyor. Ancak pasaport için İlçe Müdürlüğü’ne ayrıca gidiyor. Bu sadece Kütahya’da değil, eminim ki başka illerde de hala ciddi sorun. Bakanlık, Damızlık Birliği’ni üreticiye daha yakın görüyor; ancak durum tam tersi. Damızlık Birliği’nin bir elemanı varsa, bir ilçede 10-15 serbest çalışan veteriner hekim var. Gerek küpeleme, gerekse aşılama bizim tarafımızdan yapılmış olsa, Bakanlık da bu hizmeti daha rahat verecek. Mesleğin önemli sorunları sizce nelerdir? Türkiye’nin klasik gerçeği veresiye. Bizim gibi küçük esnaflar için ise kaçınılmaz bir sorun. Son 10-15 yıllık politikalar ile bankaların tamamen devreye girmesi, hasat hesap, çiftçi kart gibi uygulamaların başlatılması köylünün elini kolunu bağladı. Bölgenin en önemli sorunu bu. Rekabet konusuna gelirsek, Tavşanlı’da meslektaşlar arasında hiçbir zaman rekabet söz konusu olmadı. Ancak diğer meslek örgütlerinde de olduğu gibi, bizde de birlik ve beraberlik yok. Zaten sorunlarımızı tartışacak platform yaratıp bir araya gelecek ortak bir vaktimiz de yok. İşten arda kalan kısıtlı zamanlarda, insanlar aileleri ile vakit geçirmeyi tercih ediyor. Yeni mezun olacak meslektaş adaylarınız mesajınız var mı? Hekim olmak demek disiplinli olmak demektir. Başarı ancak mesleki ve ticari disiplin ile gelir. Şu an içerisinde olduğumuz sıkışıklık hali, maddi refaha ulaşamadığımız için özgürce hareket edememekle alakalı. Bunun durum da, dediğim gibi mali disiplinsizlikle doğrudan ilişkili. Birincisi aktif olmakta fayda var. Serbest veteriner hekimler müşterilerine bizzat gittikleri zaman para kazanabilirler; bu da ciddi çaba sarf etmek gerektiği anlamına geliyor. İyi ilişkiler kurarak müşterilerimize sahip çıkmamız gerekiyor. İkinci tavsiyem, bazı gerçekleri söz önünde bulundurarak meslek hayatlarına başlamaları; bunlardan ilki veresiye, ikincisi de ilaç depoları ve firmalar. Firmalar her zaman koydukları kotalar ile bizleri sıkıştırıyorlar. Bizim ticari mantığımız haftada bir alışveriş yapmak; ancak yıllık alışveriş yapmaya zorlanıyoruz ve elimizde ilaç bittikten sonra resmen bir şükür çekme ihtiyacı duyuyoruz. Antimikrobiyal direncin önlenmesi noktasında sıkı bir diyaloğun ve yakın bir işbirliğinin olması gerekiyor. güncel endişe Antimikrobiyal Direnç Antimikrobiyal direnci önleme noktasında yapılacak çalışmalar ‘Tek Sağlık Yaklaşımı’ içerisinde ele alınmalı, yürütülecek çalışmalar bir merkezde toplanarak ‘koordinasyon’ sağlanmalıdır. Çünkü bu sorun, kısa vadeli bir yaklaşımla çözülebilecek nitelikte değildir. Yazı: Prof. Dr. Ender Yarsan / TVHB Merkez Konseyi II. Başkanı, Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği Başkanı A ntimikrobiyal direnç bugün için tüm dünyada ve ülkemizde önemi giderek artan bir kavramdır. Bu konu uluslararası ölçekte en üst kurumlar ve yetkililer tarafından sahiplenilmekte ve direncin önlenmesi konusunda ulusal/uluslararası strateji planları hazırlanmaktadır. İNFOVET 124-125 Etkin tedavi ve gıda güvenliği Hayvan sağlığı hizmetlerinde veteriner hekimler tarafından kullanılan ilaçlar; ‘hastalıkların sağaltımı ve önlenmesi, davranışların değiştirilmesi, gelişmenin hızlandırılması, verimin artırılması ve gıda kalitesinin iyileştirilmesi” gibi farklı amaçlarla uygulama alanı bulurlar. İlaçlar, hedef niteliğindeki canlılarda yararlı ya da zararlı nitelikte iki yönlü etki oluştururlar. Yararlı etkiler olarak, hastalıklar iyileşebilir, hafifleyebilir; hastalıklarda koruyucu/önleyici etki oluşabilir ya da gelişmenin hızlanması, verimin artması, gıda kalitesinin iyileşmesi sağlanabilir. Zararlı etkiler ise ‘doku ve organlarda hasar, bağışıklık sisteminin baskılanması/uyarılması, dirençli suşlar (bakteri, parazit gibi), gıdalarda kalıntı riski’ olarak ifade edilebilir. Ülkemizde Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2015 yılı Mart ayı itibariyle ruhsatlı toplam 1992 veteriner ilacının 905 adedi, antibakteriyel ilaç niteliğindedir. BÜYÜKBAŞ Antibiyotik kullanımında bilinçli olunmalıdır Antibiyotiklerin üretim ve kullanım miktarları hakkındaki en güvenilir bilgiler ABD ve AB üyesi ülkelere aittir. Veteriner hekimlikte kullanılan ilaçların, özellikle de antibiyotiklerin bilinçli kullanımı, son derece önemlidir. Klinikte ilaç kullanan veya reçeteyi düzenleyen veteriner hekimlerin ‘etkin tedavi’ ve ‘gıda güvenliği’ olmak üzere iki önemli sorumluluğu vardır. Bu durum, “veteriner ilaçlarının bilinçli ve güvenli kullanımı” diye nitelenir. Kullanılan antibiyotik miktarı mutlaka bilinmelidir Antibiyotiklerin üretim ve kullanım miktarları hakkındaki en güvenilir bilgiler Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği üyesi ülkelere aittir. Amerika Birleşik Devletleri’nde üretilen antibiyotiklerin %70’i (15-25 bin ton) hayvan yetiştiriciliğinde tedavi dışı amaçlarla kullanılmaktadır. ABD’de hayvancılık alanında antibiyotik kullanımı, tıp alanındaki tüketimin 8 katıdır. AB’ye üye 26 ülke, antibiyotik kullanımı potansiyelini değer- Dünyada ve ülkemizde antimikrobiyal direncin küresel bir halk sağlığı sorunu olduğu tıp ve veteriner otoriteleri tarafından kabul edilmektedir. lendirmek için kısa adı ESVAC (The European Surveillance of Veterinary Antimicrobial Consumption) olan bir oluşum meydana getirmişlerdir. ESVAC, AB geneli ve ülkeler düzeyinde hayvan sağlığı alanında antibiyotik kullanımına ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yapmaktadır. 2014 yılında Nature Dergisi’nde yayınlanan bir makalede 2010 ve 2011 yıllarında AB ülkelerinde çiftlik hayvanlarında antibiyotik kullanımı değerlendirilmiştir. Buna göre özellikle İspanya’da 2011 yılı için bir artış görülmüş, diğer ülkelerde ise azalma tespit edilmiştir. Danimarka İlaç İzleme Ajansı verilerine göre, Danimarka’da antibiyotiklerin insanlarda kullanılan miktarı, hayvancılıkta kullanılan miktarın sadece %25’ine eşittir. Antibiyotik öncesi çağa dönüş mü? Patojen mikroorganizma veya suşun, antibakteriyel ilacın kullanıldığı doz aralığında serumda meydana getirdiği yoğunluk düzeyinde, ilaç tarafından etkilenmiyor oluşu ‘direnç’ olarak tanımlanır. Antibiyotiklere dirençli bakterilerden kaynaklanacak şekilde AB ülkelerinde her yıl 25.000 Hayvanlarda bakteriyel hastalıkların tedavisinde antibiyotik kullanımı çeşitli nedenlerle gereklidir. Öncelikle hasta hayvanların tedavi edilmeleri gerektiği için kullanılan antibiyotikler, enfeksiyöz hastalıklarla mücadele ve bulaşıcı hastalıklarda bakteriyel etkenin yayılmasını önlemektedir. Zoonotik hastalıkların insanlara bulaşma tehlikesini en aza indirmek için de antibiyotikler kullanılmaktadır. Ayrıca yüksek kaliteli, sağlıklı gıda için sağlıklı hayvan popülasyonu oluşturulmasının kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir. Veteriner hekimlikte antibiyotik kullanımı geniş bir çerçevede ele alınmalı ve hayvan ıslahı, refahı, hijyen, besleme ve aşılama sistemlerinden ayrı olarak düşünülmemelidir. Antibiyotik gereksinimini azaltmak için hastalıklar sürekli kontrol edilmeli ve antibiyotik kullanımının yanı sıra bütüncül (holistik) yaklaşımlarda bulunulmalıdır. Hedef; antibiyotiklerin sağaltıcı etkisini yükseltmek ve dirençli mikroorganizmaların oluşumunu en aza indirmek olmalıdır. BÜYÜKBAŞ Antibiyotik Farkındalık Haftası 16-22 Kasım OIE tarafından daha önceden 18 Kasım olarak ifade edilen “Antibiyotik Farkındalık Günü” 16-22 Kasım tarihlerini içine alacak şekilde bir haftaya yayılmıştır. 16 Kasım 2015 tarihinde yayımlanan bir deklarasyon ile doktorlar ve veteriner hekimler arasında, antimikrobiyal direncin önlenmesi noktasında sıkı bir diyaloğun ve yakın bir işbirliğinin olması gerektiği vurgulanmıştır. Bu noktada da özellikle ‘Tek Sağlık’ yaklaşımına atıfta bulunulmuştur. Antimikrobiyal direnci önleme noktasında yapılacak çalışmalar ‘Tek Sağlık’ yaklaşımı içerisinde ele alınmalı, yürütülecek çalışmalar bir merkezde toplanarak ‘koordinasyon’ sağlanmalıdır. Sorun, kısa vadeli bir yaklaşımla çözülebilecek nitelikte değildir. Dolayısıyla uzun süreli mücadeleyi hedef alacak bir ‘kararlılıkla’ çalışmalar gerçekleştirilmelidir. insan hayatını kaybetmektedir. ABD’de CDC (The Centers for Disease Control and Prevention) kayıtlarına göre, bu sayının 23.000 olduğu ifade edilmektedir. Antibiyotiklere dirençli bakteriler, bir yandan önceden etkili olan ilaçların etkinliğini ve sağaltımın yararlılığını azaltırken, bir yandan da hayvandan hayvana veya hayvandan insana geçen hastalıkların yaygınlaşmasına yol açarlar. Bu yönden konu, halk sağlığı bakımından da çok önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Eski Başkanı Dr. Gro Harlem Brundtland, 2000 yılı raporunda, insanlığın “Antibiyotik Öncesi Çağa Dönüş” riski altında olduğunu ve tüm mevcut mali ve bilimsel kaynakların bu tehlikenin önlenmesine harcanması gerektiğini ifade etmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2001 yılında direnç sorununun kontrol altına alınabilmesi için “Antimikrobiyal Direncin Kontrol Altına Alınması” konulu raporunu yayınlamıştır. Raporda sorunun bireysel değil toplumsal, ülkesel değil küresel olduğu ve ancak ülkelerin ortak çalışmalarıyla kontrol altına alınabileceği belirtilerek, kontrol stratejilerinin esasları belirlenmiştir. Gizli tehdit - Antimikrobiyal direnç Günümüzde tüm dünyada gizli bir salgın olarak yayılan antimikrobiyal direncin küresel İNFOVET 128-129 Hedef; antibiyotiklerin sağaltıcı etkisini yükseltmek ve dirençli mikroorganizmaların oluşumunu en aza indirmek olmalıdır. Antibiyotik kullanım gereksinimini azaltmak için hastalıklar sürekli olarak kontrol edilmeli ve bütüncül yaklaşımlarda bulunulmalıdır. bir halk sağlığı sorunu olduğu tıp ve veteriner otoriteleri tarafından kabul edilmekte; tüm dünya devletleri, uluslararası insan, hayvan sağlığı ve gıda-tarım kuruluşları, üniversiteler ve toplum yararına çalışan organizasyonlar, sorunun yayılmasını önlemek ve oluşumunu yavaşlatmak için çalışmalar yapmaktadırlar. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 2001 yılında antimikrobiyal direncin önlenmesi için “Küresel Antimikrobiyal Direnç Önleme Stratejisi” çalışmaları başlatılmış, son olarak 2014 yılında kapsamlı bir değerlendirme yapılmıştır. OIE de, 2006 yılında veteriner hekimlik alanında kullanılan antimikrobiyallerin sorumlu ve bilinçli kullanımı konusunda bir kılavuz geliştirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde Eylül 2014 tarihinde doğrudan Beyaz Saray’dan yayınlanan “National Strategy For Combating Antibiotic Resistant Bacteria” başlıklı raporda, mevcut durum ve yapılması gerekenler ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir. Antimikrobiyal Direnç konusu, multidisipliner bir yaklaşımla ele alınmalıdır. 14 Kasım 2014 tarihinde FVE, tıp hekimleri ve diş hekimleri, ortak bir deklarasyon ile antibiyotik direnci konusuna dikkat çekmişlerdir. KANATLI Brezilya ve İngiltere kanatlı pazarları arasındaki farklılıkların tartışıldığı toplantıya ilgi büyüktü. Brezilya & i İngiltere kanatlı eti pazarı Brezilya ve İngiltere kanatlı eti marketindeki benzerlikler ve farklılıklar, Cambridge’de yakın zamanda Dünya Kanatlı Hayvan Bilimi Derneği bünyesinde yapılan yuvarlak masa toplantısı sırasında ele alındı. İNFOVET 130-131 ngiltere’nin 2012 yılında ev sahipliği yaptığı Olimpiyat Oyunları’na, 2016 yılında Brezilya ev sahipliği yapacak; ancak bu ülkelerdeki kanatlı eti pazarı olabildiğince birbirinden farklı. Jackie Linden, bu farklılıkların özetlendiği ve açıklandığı yakın zamanda yapılmış olan bir toplantıdan bildirdi. Brezilya ve İngiltere kanatlı eti marketindeki benzerlikler ve farklılıklar Cambridge’de yakın zamanda yapılan yuvarlak masa toplantısı sırasında ele alındı. Bu toplantı Dünya Kanatlı Hayvan Bilimi Derneği (WPSA)’nin çalışma grubunun bünyesinde düzenlendi ve Hollanda’nın Wageningen Üniversitesi’nden Peter van Horne ve İngiltere’nin ADAS firmasından Jason Gittens tarafından organize edildi. Brezilya kanatlı hayvan eti sektörünün başarısının anlaşılması; Embrapa Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Dirceu Talamini; Brezilya’daki kanatlı eti sektörünün başarılı gelişmesinin nedenini özetlemeye, ülkenin arazi alanı açısından dünyadaki beşinci en büyük ülke olması gibi coğrafik avantajlarından bahsederek başladı. % 41’i Amazon ormanları, % 26’sı otlak ve % 7’si senelik bitkilerle kaplı olmak üzere 851 milyon hektar alana sahiptir. Geniş bölgeler çevresel açıdan hassas ve/veya yerli halkın ekim yapması için atanmıştır. Bu bölgeler genellikle uygun iklime sahiptir ve Brezilya dünyadaki taze suyun % 12’sine sahiptir. Dr. Talamini kanatlı hayvan üretimi için; girdilerin bol, yüksek kaliteli ve nispeten KANATLI düşük maliyetli olduğunu ekledi. Sektörün tam entegre olması tedarik zincirinin birbiriyle bağlantılı ve koordine olmasına yardımcı olur. JBS SA ve BRF gibi Brezilya tabanlı firmalar dünyadaki kanatlı hayvan firmaları sıralamasında ilk üçtedir. Ülkenin doğal kaynaklarının mümkün olan en iyi teknolojiyle ve devlet desteği yardımıyla rekabet yaratan fiyatlarla, yüksek kaliteli ürünler ürettiklerine dair iyi bir itibar oluşturdu. Bütün bu pozitif faktörler üretimde etkileyici bir artış olmasını sağladı. 2014’te 13 milyon ton kanatlı eti üreten Brezilya 1990’dan bu yana % 439 artış gösterdi. Bilindiği gibi Brezilya, tavuk eti ihracatında dünyanın en üst sıralarda bulunmasının yanında (ve diğer tarımsal ürün çeşitliliğiyle beraber), Brezilya’da yıllık kişi başı ortalama tavuk eti tüketimi 45,7 kg’dır. 1970’lerde bu sayı sıfıra yakınken, ülkenin favori tüketilen eti olan dana etini 2000’lerde geçmeyi başardı. Büyüme oranları, veriler, ihracat ve yerel üretim miktarları dana ve domuzdan çok daha fazladır. Kanatlı hayvan üretimi alanında başı çeken Pará eyaletinin yerini Santa Catarina alırken, Orta Batı Bölgesi de % 15’lik bir paydayla Santa Catarina’ya yetişmektedir. Dr. Talamini, kümes hayvanı ve domuz yetiştiriciliği yapılan bölgelerde yaşayan İNFOVET 132-133 sitelerdir. Genetik ve beslemedeki bu gelişmeler ortalama üretim verimliliğinde önemli iyileşmelere katkıda bulunmuştur. Bu nedenle Brezilya, 1,7 yemden yararlanma oranıyla 40 günde 2.6 kg’a ulaşabilen broilerler yetiştirebilmektedir. Tedarik zincirindeki bu performans değerleri ve verimi Brezilya’nın dünya çapında en düşük maliyetli kanatlı etini üretebilmelerini sağlamıştır” dedi ve akabinde uyarılarda bulundu: “Dünyada düşük maliyetli üretim açısından ilk sıralarda olan Brezilya kanatlı firmaları, son dönemdeki devlet politikaları sonucu elektrik kullanımının kontrolü için yapılan zamlardan dolayı yerlerini korumakta güçlük çekmeye başladılar”. Brezilya’nın tavuk eti ihracatında dünya sıralamasında en üst seviyelerde bulunmasının yanı sıra, ülkedeki yıllık kişi başı ortalama tavuk eti tüketimi 45.7 kg’dır. insanların yaşam standartlarının ülkenin genel ortalamasına göre daha yüksek olduğunu belirtti. Bazı bölgelerde altyapının yetersizliği bu bölgelerdeki yetiştiriciliğin genişlemesi ve ihracatın artmasını engellemektedir. Ayrıca devletin desteği ile limanlar, kara ve demir yolları yapılarak genişleyen hayvan üretim merkezlerine ulaşımın kolaylaştırılması sağlanmalıdır. Dr. Talami “Yeni yapılmış kanatlı hayvan çiftlikleri; tam donanımlı, otomatik çevre kontrollerinin yapıldığı, sulama ve yemleme sistemlerinin olduğu bazen 50 kümese kadar ulaşabilen büyük İngiltere kanatlı hayvan eti endüstrisi zorluklar ile karşı karşıya; İngiliz Tavukçuluk Konseyi (BCP) Genel Müdürü Andrew Brezilya’nın favorisi olan dana eti, 2000’li yıllarda yerini kanatlı etine bıraktı. Large’a göre Avian İnfluenza (Aİ) salgınları, Campylobacter kontaminasyonları ve yüksek refah standartları İngiltere’deki kanatlı hayvan eti sektörünün üç ana zorluğudur. Son bir yılda ticari kanatlı hayvan sürülerinde birbiriyle bağlantılı olmayan üç Aİ salgını ortaya çıktı. İyi biyogüvenliğe sahip olmaları sayesinde bu salgınlar başka birimlere yayılmadı. Fakat buna rağmen üretim ve ihracat kaybı sonucunda 50 milyon İngiliz Sterlini’ne mal oldu. Avrupa’daki son AI tehditleriyle birlikte Avrupa Komisyonu (EC) “12 hafta kuralı”nın devam edeceğini belirtti. Bunun anlamı, bölgenin Aİ açısından temiz olduğunun açıklanabilmesi için bölgenin son salgından tamamen temizlendikten 12 hafta sonrasına kadar beklenmesi gerektiğidir. Large’a göre KANATLI Campylobacter enfeksiyonları ve refah standartlarının düşüklüğü İngiltere’nin en önemli problemidir. EC, göçmen kuşların uğradığı açık sulara yakın bölgelerde olan kanatlı hayvan çiftliklerini yasaklamayı düşünüyor. Campylobacter, kanatlı hayvan endüstrisinde çok önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Bakterinin kontrolü için harcanan çabalara rağmen hala yılda 280,000 vakaya rastlanmaktadır. Son anketler % 70 oranında perakende satılan tavuklarda gözlendiğini gösterdi. En yüksek kontaminasyona sahip karkasların oranında düşme olması bir umut ışığı yaktı. Tüm tedarik zincirinin Campylobacter’in azaltılması amacını gütmekte olduğunu belirten Large; torbada pişirme ürünlerinin, tüketici danışmanlığının, taşıma kasalarının sterilizasyonunun ve daha iyi biyogüvenlik kontrolü geri almada yardımcı olacağını da ekledi. Refah standartları, özellikle medyada, sürekli olarak baskı altında olmasına rağmen tüketicilerin seçimlerinin büyük ölçüdeki etkilerinden bahsedilmemekte. Kırmızı Traktör; yaygın olarak kullanılan ve genel hayvancılık standartlarını kapsayan güvence planıdır. Sektördeki diğerleriyle birlikte BCP büyük bir çaba sarf ederek halka; yetiştirme programlarındaki tavukların sadece verimlilik özelliklerine bakılarak değil özelliklerin aralıklarına da bakılarak seçildiğini açıklamaktadır. İNFOVET 134-135 İngiltere’nin 2500 çiftlik ve 79.000 çalışandan oluşan kanatlı endüstrisinde, geçtiğimiz sene elde edilen satış 6.9 milyar İngiliz Sterlindi. Mümkün olduğunca az, gerektiği kadar fazla Antibiyotik kullanımında BCP, Tarımda Sorumlu İlaç Kullanımı (RUMA) birliğini desteklemektedir: “Mümkün olduğunca az, gerektiği kadar fazla”. Ülkenin Baş Medikal Görevlisinin açıklamalarına göre antibiyotik direnci gelişimi, bilimin desteklemesinden çok çiftlik hayvanlarından kaynaklıdır. Large, bu konunun tartışmalı olarak kalacağını öngörmektedir. İngiltere’de tüketilen kanatlı etinin % 47’si İngiliz üretici ve işletmeciler tarafından tedarik edilmektedir. Bunun % 92’si tavuk, % 2’si ördek % 0,1 kaz etidir. 2500 çiftlik ve 79,000 çalışandan oluşan endüstriden elde edilen satış geçen sene 6,9 milyar İngiliz Sterlini oldu, yani hedefi olan yıllık % 3 üretim artışına ulaşıldı. İngiltere pazarında satılan asıl ürün göğüs eti olduğu için beyaz et diğer Avrupa ülkelerinden ve Brezilyadan ithal edilirken, koyu et ihraç edildi. İç piyasadaki perakendecilerin hakimiyeti, kanatlı hayvan etinin etkili bir ürün olduğunun göstergesidir. Pazarda standart kanatlı hayvan maliyeti, hayvan başında 4£, serbest gezinmeli yetiştiricilikte bu maliyet iki katına çıkıyor bu piyasanın %4.5’ini kasmaktadır. Organik yetiştiricilikte ise kanatlı hayvan maliyeti hayvan başına 16£’e çıkıyor. Organik yetiştiricilik pazarın sadece %0.5’ini oluşturmaktadır. Large, serbest gezinmeli ve organik yetiştirilmiş kanatlı hayvanlara talebin 2008’deki ekonomik kriz sonucunda epey düştüğünü ve sonrasında gözle görülür hiçbir yükselme kaydetmediğini diye ekledi. En büyük maliyeti oluşturan yem giderleri, kar elde etmek için gözden çıkarılan en yanlış kalemdir. kar etmek Ham madde fiyatlarında artışın devam ettiği bu ekonomik koşullarda sadece besleme maliyetini azaltarak kar edebilmek yeterli olmamaktadır. Birim başına düşen besleme maliyetinin yanı sıra, verimi nasıl arttırabileceğimize odaklanmamız gerekir. E konomik çöküşler, kötü hava koşulları yüzünden sürekli artış gösteren hammadde fiyatları gibi pek çok sebeple geçtiğimiz 3 yıl kanatlı sektörü için zorlu oldu. İNFOVET 136-137 2012 yılı itibariyle Amerika ve Avrupa’daki kötü hava koşulları yüzünden azalan kaliteli ham madde kaynakları, zaten yükselmekte olan besleme fiyatlarının daha da yükselmesine sebep oldu. Dünya’nın her yerinde bu zor şartlara karşı yapılan uygulama, toplam maliyetin %6070’ini oluşturan yem giderlerini mümkün olduğunca azaltmak oldu. Bu uygulamanın temelinde içeride harcadığımız ve maliyeti oluşturan kalemleri ne kadar azaltırsak elimize geçen kar o kadar fazla olur fikri yatıyordu. Her ne kadar nakit akışını etkiliyor gibi görünse de acaba KANATLI UZUN VADEDE KAR ELDE ETMEK alınacak en doğru aksiyon bu mudur? Birim başına düşen maliyeti azaltmak yerine verimliliği maksimum düzeye çıkartmak belki de daha faydalı bir yol olacaktır. Bugünkü yem fiyatlarının, artan Dünya nüfusu karşısında azalması hayaldir. İklim koşullarına göre zaman zaman iyi kalitede ve bol miktarda mahsul alabileceğimiz dönemler olacaksa ve yem fiyatlarını aşağıya çekerek bizleri rahatlatacaksa da, küresel ısınmanın etkisiyle bu ihtimal çok ender olacaktır. Bu nedenle uzun vadede karlılığımızı arttırabilecek stratejiler geliştirmemiz gerekmektedir. YAPILACAK İLK HAMLE Düzenlenmesi gereken ilk adımlardan biri katkı maddeleridir. Yanlışlardan biri yem maliyetinin sadece küçük bir kısmını oluşturan yem katkılarını azaltmak veya rasyondan çıkartmaktır. Ancak verim konusunda bize kazandırdıklarını düşündüğümüzde, neden yem katkıları ilk vazgeçtiğimiz harcama oluyor? Bugün, entegrelerde veteriner için ayrılan bütçe ayrı bir kalem olarak hesaplanıyor. Yem maliyetleri, özellikle fiyatı yükselir yükselmez, verim konusunda net olarak fayda sağlandığı halde azaltılan ilk kalem oluyor. Aslında gerçek maliyeti hesaplarken, yem ve veteriner için yapılan harcamalar beraber hesaplanmalıdır. Üretimdeki birim maliyetini oluşturan pek çok farklı etken olabilir. Bunlardan bazıları, entegredeki mortalite oranını, büyüme hızı oranını, yumurta verimi ve hayvanların intestinal sağlık durumudur. Entegredeki immunite düzeyi veya gelişebilecek patojenlere karşı önlem almış olmak gibi etmenlerde, veteriner için harcanan miktarı etkiler. Sonuç olarak da bunların hepsi, net maliyetinizi oluşturacaktır. Ayrıca ısıtma, aydınlatma, işçi ve amortisman giderleri sabit harcamalarınız olmaya devam edecektir. Sonuç olarak rasyona yaptığınız yem katkısı üretimi arttırdığında, birim başına düşen bu sabit giderlere de olumlu olarak yansıyacaktır. YEM KATKILARININ KULLANIMI Probiyotiklerin kullanılmasındaki asıl amaç, kanatlılarda hızla intestinal mikrobiyal balansı korumasıdır. Böylelikle, intestinal hatta patojenlerin gelişme riskini ve sayılarını azaltmış oluruz. Sindirim sistemindeki disbiyosis ve bakteriyal imbalansın önüne geçmiş oluruz. Disbiyosisi İNFOVET 138-139 azalttığımız taktirde, mortaliteyi azaltmış, büyüme hızını arttırmış ve yemden yararlanmayı da arttırmış oluruz. Avrupa’daki entegrelerde ayrılan hayvanların %30’u yetersiz beslenmeye bağlı olarak gelişen hastalıklara, osteomiyelitise (femoral kaputun nekrozu) ve bakteriyel kondronekrosise bağlıdır. Arkansas Üniversitesi’nde yapılan çalışma sonucunda probiyotiklerin rasyona eklenmesi ile beslenmeye bağlı oluşan hastalıklar ve verim yetersizlikleri azaldığı kanıtlanmıştır. Çalışmaların devamında standart ticari koşullar altında katkı maddeleri Toplam maliyetin %60-70’ini yem giderleri oluşturmaktadır. İntestinal balansı optimum olan bir broylerden elde edilecek verim, işletmenizin kar oranlarını ciddi anlamda etkileyecektir. Tablo 1. Katkı maddelerinin rasyondan çıkarılmasının ekonomik etkileri Zooteknik Parametreler Katkı Maddesi Kanatlı Sayısı Maliyetten Elde Edilen Kar Probiyotik / Prebiyotik 20000 252,00 € +0,30 -160 +0,10 2.797,33 € Organik Asit 10000 137,81 € +1,93 -130 +0,12 1.477,84 € Fitogenik 588616 6.986,28 € +0,07 -171 +0,04 43.398,90 € Hayatta Kalma Canlı Ağırlık FCR Kaybedilen Gelir KANATLI ile hazırlanan bir rasyonu tüketen hayvanların verimliliklerinde artış görülmüştür. KANITLANAN SONUÇLAR Fitogenik ürünler, kanatlı yemleri de dahil olmak üzere sindirilebilirliği arttırıcı ve intestinal mikrobiyatayı düzenleyen katkı maddeleridir. Böylece patojenlerin oluşturduğu olumsuzlukları azaltırken, hayvanların da daha sağlıklı gelişmesini sağlarlar. Hayvanların gelişen performansları sırasıyla, yemden yararlanmanın artışı, büyüme hızında artış ve mortalitenin azalması üzerine etkilidir. Fitogenik yem katkıları ile yapılan pek çok çalışma, yemden yararlanımı desteklediği gibi günlük kilo artışı da arttırmaktadır. Hollanda’da 1 milyon broiler üzerinde fitogenik yem katkıları ile yapılan saha araştırmasında, kontrol gruplarına göre rasyonlarına fitogenik yem katkıları eklenen broilerler ortalama olarak 170 g daha fazla kilo artışı gösterdikleri gibi, FCR (yemden yararlanma oranları) değerinde de 4 puan artış gözlenmiştir. Bu çalışma sonunda rasyonuna katkı maddeleri eklenen grup, kontrol grubuna göre toplamda Gerçek maliyet; yem giderleri ve veteriner hekime ayrılan bütçenin birlikte hesaplanmasıyla oluşturulur. Entegredeki mortalite oranını ve büyüme hızı oranını değiştiren yem katkılarının düzenlenmesi atılması gereken adımların ilkidir. 50.26 ton daha fazla canlı ağırlığa sahip olmuş ve canlı ağırlığının kilosu 0.98 Euro’dan satılan bu tavuklardan 49,256 Euro kar elde edilmiştir. Ayrıca sürüdeki hastalık oranları da azaldığı için veteriner tedavisine harcanan maliyette azalmıştır. Bu nedenle asıl kar oranını hesaplarken besleme maliyetleri ve veteriner masraflarını beraber değerlendirmek gerekmektedir. Yem katkısı olarak kullanılan organik asitlerde, hem yemlerde hem de bağırsaklarda antimikrobiyal etki göstererek Salmonella spp.’nin kontrolünde yardımcı olmaktadır. Ayrıca protein sindiriminin arttırılmasına yardımcı olmaktadır. Organik asitleri bu sebeplerle rasyonunuza katıyorsanız, yem fiyatları yükseldiği için bunları çıkardığımızda hayvanlardan alacağınız performanslar negatif yönde etkilenmiş olacaktır. Tablo 1’de göreceğiniz gibi yem katkılarını rasyondan çıkarmak besleme masraflarından kar elde etmemizi sağlıyor. Öte yandan tavukların verim performanları ve karlılık girişimide buna bağlı olarak düşmüştür. Objektif olarak baktığımızda, bugünkü yem fiyatlarının, artan Dünya nüfusu karşısında azalması beklenmemektedir. İklim koşullarına göre zaman zaman iyi kalitede ve bol mahsul alabileceğimiz dönemlerde zaman zaman fiyatlar aşağıya inerek bizi rahatlatsa da küresel ısınmanın etkisiyle bu ihtimal çok ender olacaktır. Bu nedenle uzun vadede karlılığımızı arttırmak için stratejiler geliştirmemiz gerekmektedir. Sadece yem masrafından kısarak karlılığı arttırmaya çalışmak, firmaların bu zor ekonomik koşullarda ayakta kalmaları için yeterli olmayacaktır. Verim oranları mutlaka gözlenmeli ve birim başına düşen maliyetleri nasıl etkilediği değerlendirilmelidir.