TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 42
Transkript
TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 42
TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 42 - Eylül 2011 TNT Ekspres’in armağanıdır. Para ile satılmaz. İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • MÜZİK • SPOR • İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT • SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF • SİNEMA • İçindekiler 10 14 Editörden "Yapabileceğiniz her şeyi deneyin" STEVE MC CURRY İLE RÖPORTAJ 18 28 Erdenay Gül erdenay.gul@tnt.com WPP’de kazanan karelerin hikâyesİ AKTÜEL İz bırakacak bir sayı… Milenyum Çağı’na uzak diyarlardan 'İz Bırakanlar' KAPAK Yeryüzü cenneti, Antalya KENT KÜLTÜRÜ 34 TNT Ekspres Türkiye Pazarlama Koordinatörü Bu sayıda dosya konumuzu belirlerken ikilemde kaldığımızı söyleyebilirim. Milenyum Çağı’na iz bırakanları araştıracaktık. Ancak kriterlerimiz ne olmalı, hangi seçeneklere göre kişileri belirlemeliyiz gibi soruların cevaplarını aradık. İsimleri belirlemeye koyulduğumuzda sorularımızın cevaplarını da bulduk. Türkiye’nin can damarı niteliğindeki alanlarında ses getiren kişiler olacaktır. 10 sayfaya sığdırabildiğimiz kadar kişiye yer verdik. Keyifle okuyacağınıza inanıyoruz. Spor sayfalarımıza yeni bir disiplin belirledik. Bundan böyle Milli Takımlar’ı inceleyeceğiz. Biz dergimizi tamamlarken Avrupa Şampiyonası’nda finallere gelinmişti. Hazır gündem basketbolken biz de Erkek Basketbol Takımı’nı araştırdık. Biraz geçmişe gittik; bugünü inceledik… Oyuncular hakkında bilgilere yer verdik. Kent kültürü dosyamızda rotayı Güney’e çevirdik. Turizm cenneti Antalya’ya çıkarma yaptık ve kentin tarihini inceledik. Mirasları araştırdık, bugüne nasıl geldiğini irdeledik. Antalya nereden aklımıza geldi? Müşteri röportajı için sektörünün en önemli kurumlarından bir tanesi olan Cyrus Yachts ile konuştuk. Lüks tüketim sektöründe yer alan ve sıfırdan başladıkları çalışmaları denize inen lüks teknelerle sonlandıran firma yetkilisiyle sektörlerini ve TNT’yi konuştuk. ‘Sure we can’ röportajlarımız devam ediyor. Bu kez söyleşimizi biraz uzaklardan ama tanıdık bir isimle gerçekleştirdik. 20’nci yüzyılın en popüler fotoğrafının sahibi Steve Mc Curry ile “Afgan Kızı”nın hikayesini konuştuk. Onun objektifinde farklı olanın ne TNT’nin gündemi her zaman olduğu gibi yine bizden haber say olduğunu sorduk. Türk fotoğrafçılığı hakkında keyifli bir söyleşi fasında… Ayrıca kültür-sanat ve DVD, kitap bölümlerimizle keyifle gerçekleştirdik. okuyacağınız bir sayı hazırladığımıza inanıyoruz. Bu bir ‘takım’ oyunu SPOR 36 2011’in son çeyreğine girilirken dopdolu bir sayıyla yine karşınızdayız. Her zaman olduğu gibi üç aylık süre içerisinde şirketimizde olan biteni masaya yatırdık, güncel konuları sizler için araştırdık… “İsimsiz” bir sanat platformu; 12’nci İstanbul Bienali KÜLTÜR SANAT World Press Photo’da sıralamalar belli oldu. Dokuz farklı kategoride ilk üçe giren fotoğrafları sizler için sayfalarımıza taşıdık, hikayelerini öğrendik. İyi okumalar Erdenay Gül TNT Ekspres Türkiye Pazarlama Koordinatörü Sayı: 42 - TNT VIEW İmtiyaz Sahibi: Turgut Yıldız • Sorumlu Müdür: Müzeyyen Dilek Özgür • Yayın Kurulu: Erdenay Gül, Mert Yılmaz, Selin Karakaş, Ayçin Noyan • Yapım: Medyaevi İletişim • Editör: Murat Uludağ • Baskı: APA Uniprint Tel: 0212 798 28 40 Fax: 0212 798 20 63 • Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, Eylül 2011 • İmtiyaz Sahibi, Sorumlu Müdür ve Yönetim Yeri Adresi: İnkılap Mah. Siteyolu Sok. No:21 Ümraniye / İstanbul Tel: 0216 633 80 00 Fax: 0216 630 25 10 • 3 ayda bir yayınlanır. • Yayının türü: Dergi, Yerel, Süreli • The TNT name & logo are trademarks & TNT Holding B.V. 03 TNT’den haberler TNT’den haberler TNT Ekspres Türkiye, fuarlarda da müşterilerinin yanında Sektördeki öncülüğünü sürdüren TNT Ekspres Türkiye Fuar Departmanı, yurtdışında fuarlara katılacak müşterilerinin gönderileri ile ilgili tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Y urtdışında fuarlara katılacak olan TNT müşterilerinin gönderilerini hazırlayarak TNT Ekspres’i aramaları üzerine, gümrük işlemleri de dahil olmak üzere, geri kalan bütün işlemleri üstleniyor. Farklı hizmet seçenekleri ile farklı fiyat ve zaman alternatifleri sunan TNT Ekspres, fuar gönderilerinin tüm süreçlerini takip ediyor ve fuar sonrası gönderilerin tümünü tekrar Türkiye’ye getirerek adrese teslim ediyor. Yurtdışında Eylül ayında Münih, Brüksel ve Paris’te gerçekleşecek olan tekstil, giyim, kumaş, dokuma, döşemelik kumaş, yer döşemeleri, duvar kaplamaları sektöründe alanında öncü firmaların katılacağı, şirketlerin kargo ihtiyacının yoğun olarak yaşanacağı fuarlarda müşterilerin TNT Ekspres’i aramaları yeterli olacak. Gönderiler TNT görevlilerince alınıp belirtilen adrese en kısa zamanda ulaştırılarak zaman kaybı yaşanmayacak. Fuar süreci TNT Ekspres'ten sorulur TNT Ekspres Türkiye'den kusursuj bir hizmet daha... Sunduğu hizmet kalitesi ve çözüm odaklı seçenekleriyle fark yaratan TNT Ekspres, bundan böyle yurtdışındaki fuarlara katılacak olan müşterilerinin gönderilerini hazırlayarak neredeyse gerekli tüm işlemleri üstleniyor. Tüm bu sürecin sonunda da fuarın bitişiyle birlikte gönderilerin tümünü tekrar Türkiye’ye getirerek adrese teslim ediyor. 04 TNT Ekspres’ten büyük yatırım TNT Ekspres Türkiye, Adnan Menderes Havaalanı yakınlarında 5 bin metrekare alanda devreye soktuğu yeni lojistik merkeziyle büyük bir yatırıma imza attı. İzmir’de ki deponun büyümesiyle birlikte hizmet kalite ve hızı da ivme kazandı ... T NT Ekspres Türkiye, Türkiye’nin ikinci büyük şehri ve ihracatın kalbi İzmir’de yaptığı yatırımlara bir yenisini ekledi. İzmir Bölge Müdürlüğü deposunu, İzmir Adnan Menderes Havaalanı yakınlarında ki 5 bin metrekarelik yeni bir depoya taşıyan TNT Ekspres, personeline daha iyi şartlarda çalışma alanları oluşturmak ve müşterilerine daha kaliteli hizmet sunmak amacıyla çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. İzmir’de yıllık kapasite olarak 65 bin ton ihracat çıkışı gerçekleştiren TNT Ekspres, yeni modern yapısıyla 67 personel ve 45 araçla İzmir, Aliağa, Denizli, Uşak, Antalya, Afyon olmak üzere geniş bir yelpa- zede hizmet vermeye devam edecek. Yeni depo ile birlikte tonaj artışı da gerçekleştiren TNT Ekspres, ihracat çıkışlarının büyük kısmını oluşturan tekstilin yanı sıra otomotiv, yedek parça ağırlıklı gönderilerin fiyatlarını daha da aşağıya çekerek ihracatçının ve müşterilerinin yanında olarak hizmetlerini sürdürecek. Kendi uçaklarıyla kurye hizmeti veren tek şirket olan TNT Ekspres, aynı zamanda uçuşlarını 22.30’da gerçekleştirerek en geç kalkan uçaklarla hizmet veriyor. İzmir ve Ege’de rakiplerden daha geç toplama yaparak İstanbul’a daha geç ulaştıran TNT Ekspres, müşterilerine en iyi hizmeti sunarak farkını ortaya koyuyor. 05 Turgut Yıldız TNT Ekspres Türkiye Genel Müdürü TNT Ekspres Türkiye'nin başarısının sırrı... Son yıllarda dünya ekonomisinde yaşanan sorunlar giderek derinleşmeye devam ediyor. Bu durumdan etkilenmemek mümkün değil. Ancak Türkiye, genel ekonomi olarak en az etkilenen ülkeler arasında. 2011 yılı ikinci çeyrekte Türkiye, Çin’in ardından büyüme olarak ikinci sıaraya yerleşmişti. Biz TNT Türkiye olarak gelir büyümesinde dünya da ilk sıradayız, Çin bizden sonra ikinci konumda... Ayrıca bu müthiş büyümemiz sonucu TNT Türkiye olarak hızlı kargo taşımacılığı Avrupa destinasyonlu gönderilerde pazar lideriyi konumundayız. 1988 yılından beri TNT Türkiye olarak hep büyüdük, tam anlamıyla sürdürülebilir bir büyüme yakaladık. Bütün bu başarı acaba tesadüfler sonucunda mı olmaktadır. Kesinlikle bu sorunun cevabı hayır. Bu soruyu bize bu yıl TNT ülkelerinden bir çoğu sordu, video konferans, telefon konferans veya ziyaretlerle bizi model ülke olarak incelediler. Bu ülkelerin sorusuna sayfalar dolusu yazı, sunum hazırlanabilir, saatler süren anlatımlar yapılabilir. Ama aslında basit ve gerçek bir cevabı var: Şirketine ve başarıya inanan, yaratıcı, dinamik, pozitif düşünen, kaliteye ve insana değer vererek işini yapan, şirketinin sahibi gibi davranan insan kaynağımız, bu başarının tek ve en önemli unsurudur. Kaç şirkette çalışanlar müşteriye hizmet verebilmek için bilinen standart yollardan daha fazlasını araştırmaktadır, kaç şirkette çalışanlar kendi bölümünün dışındaki bölümlerin sorunlarında çözüm üretebilmektedir. İşte asıl fark buradadır, bu farkı yaratabilmektir. 00 AKUT’un resmi taşıyıcı sponsoru TNT Ekspres Satış Ekibi’ne ödül üstüne ödül Müşterilerine sunduğu kaliteli ve geniş hizmet yelpazesiyle sektördeki öncülüğünü sürdüren TNT Ekspres Türkiye’nin Satış Ekipleri, TNT’nin faaliyet gösterdiği tüm dünya ülkeleri arasında yapılan ‘Satış Yarışması’nda müthiş bir performans göstererek ilk 4 sırayı aldı ve ödüle layık görüldü. Ayrıca ülke olarak Türkiye Dünya 2’nciliği elde etti. Y gurur tablosunu yaşadığımız için çok mutluyuz. Bu arışmaya, International Express ürünlebaşarıyla TNT Türkiye satış ekibimizin uluslararası ri kullanarak yeni müşteri kazanımı, gearenada ne kadar başarılı olduğunu da kanıtlamış lir ve gönderi sayısıni artırmak hedefi ile olduk. Aynı zamanda tüm bu başarılarımızda katkısı yaklaşık 1100 Satış Ekibi katıldı. Bu denli geniş büyük olan müşterilerimize gökatılıma sahne olan yarışmada nülden teşekkür ediyoruz. İngilönemli derecelere imza atan TNT Tüm dünyada tere, Fransa, Almanya İspanya, Ekspres Türkiye’nin Satış Ekipledüzenlenen TNT İsviçre, İtalya ve Hollanda gibi ri, ilk dört sırayı aldı ve genel sıExpress Global ralamada da Dünya 2’ncisi oldu. Satış Yarışması’nda ülkeler arasından büyük başarı elde ederek ikinciliği elde eden ilk 4 sıra Türk TNT Ekspres Türkiye Satış ekibiTNT Ekspres Türkiye Satış ve Paekiplerine ait... nin, Eylül - Kasım döneminde zarlama Bölümünün Müdürü Sidaha geniş kapsamda gerçeklenan Türel, “Dereceye giren arkaşecek olan yarışmaya katılarak takım ruhunun yandaşlarım olmak üzere bu yarışmada olağanüstü sıması ve motivasyonu ile çok daha başarılı çalışmaperformans gösteren tüm TNT Türkiye satış ekilara imza atacağından hiç kuşkumuz yok” dedi. bini yürekten kutluyorum. TNT Türkiye olarak bu 06 Ekspres dağıtım sektörünün hızlı ve güvenilir şirketi TNT Ekspres Türkiye, Sivil Toplum Örgütü AKUT’un yurtiçi taşıma sponsoru oldu. AKUT ile imzalanan sponsorluk anlaşması ile AKUT’un yıl içindeki taşımacılık hizmetini TNT Ekspres gerçekleştirecek… T nt Ekspres, doğal afetler, açlık, çevre kirliği gibi toplumu ilgilendiren konularda her zaman olduğu gibi sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmeye devam ediyor. TNT Ekspres, Doğal afetler, dağ ve diğer doğa kazalarında yardıma ihtiyacı olan herkesin yardımına koşan AKUT’UN yanında yer alarak sosyal sorumlulukta üstüne düşeni yapmaya devam ediyor. Türkiye’nin ticari plakalı ilk elektrikli otomobilleri TNT Ekspres ile İstanbul Caddeleri’nde TNT Ekspres, Türkiye’deki ilk ticari Türk plakalı elektrikli araçlarını 17 Eylül’de Bağdat Caddesi Şaşkınbakkal’da İstabullularla buluşturdu. 30 Eylül’e dek bu semtte yer alan araçlar, 3 Ekim’den 17 Ekim’ dek de Nişantaşı’nda sergilenecek. T NT Ekspres, bir ilke imza atarak Türk ticari plakalı elektrikli otomobillerin Türkiye’de ki ilk kullanıcısı olmaya hazırlanıyor. Eylül’de teslimi yapılan çevre dostu araçlarla hem filosunu güçlendiren hem de çevreye karşı olan duyarlılığını gözler önüne seren TNT Ekspres Türkiye, araçları şehir trafiğine çıkmadan önce İstanbullularla tanıştırmak için Bağdat Caddesi ve Nişantaşı’nda sergiliyor. TNT ile AKUT el ele Tamamen gönüllülük esasına dayalı sivil toplum kuruluşu AKUT, dağ ve doğa koşullarında meydana gelen kaybolma, kaza olayları, deprem, sel gibi doğal afetler ve büyük kazalar gibi konularda halka yardım eli uzatıyor. TNT Ekspres de AKUT'un yurtiçi taşıma işlemlerini üstelenerek doğal afetlerde ve arama kurtarma operasyonlarında daha çok hayat kurtarmaları için bu yardım topluluğuna destek veriyor. TNT, sadece ülke sınırları içerisinde değil global olarak da, her zaman sosyal sorumluluk bilinciyle dünyaya, çevreye ve topluma değer katan projelere destek veren çalışmaların içinde sponsor olarak yer alıyor. TNT, elektrikli araçlar ile birlikte araçların neden olduğu gaz emisyonlarını azaltarak, çevreci araçlar ve doğru sürüş tekniği ile birlikte çevreye daha az zarar vermeyi amaçlıyor. Bu yüzden ilk etapta 3 adet sıfır CO2 karbon salınımlı çevre dostu araçlarla taşımacılık yapacak olan TNT Ekspres, daha sonra tüm filosunu elektrikli araçlara çevirmeyi hedefliyor. 07 TNT’den haberler TNT’den haberler TNT Ekspres’ten hem Ortadoğu’ya hem de Avrupa’ya direkt uçuş TNT Ekspres Türkiye, 2011 yılında yatırımlarını hızlandırarak büyümeye devam ediyor TNT Ekspres, Hindistan ve Avrupa arasında direkt B767 uçuşu ile müşterilerine hizmet verecek. Hizmet, TNT’nin Belçika’daki Operasyon Merkezi ile Yeni Delhi arasında, Dubai duraklı, haftada beş gün olarak gerçekleştirilecek. T NT Ekspres en iyi ve en hızlı hizmet için çalışmalarına ara vermeden devan ediyor. Yeni B767’nin taşıma kapasitesi 210 ton ve TNT’nin Hindistan ve Avrupa arasında daha hızlı hizmet vermek sözünü yerine getirdiğini gösteriyor. Gönderiler her iş gününün sonunda Yeni Delhi’den yola çıkacak ve sonraki iş günü başlamadan önce Avrupa’da olacak. Dönüş uçuşları ise TNT’nin Avrupa’da aynı gün içinde gönderi yüklemelerini gerçekleştirmesine izin veriyor. Bu yeni rota ile TNT, Asya-Avrupa hizmetindeki liderliğini bir kez daha kanıtlıyor. TNT, Avrupa-Asya hattında beş stratejik noktada operasyonlarını gerçekleştiriyor; Yeni Delhi, Hong Kong, Şanghay, Chongqing ve Singapur. TNT Hindistan Genel Müdürü Abhik Mitra “TNT, Hindistan’da yılda %20’den fazla büyüme gösterdi. Hindistan’dan özel TNT hizmeti ile müşterilerimiz fabrikadan tüketiciye tedarik süresini kısaltarak daha rekabetçi olacaklar. Hizmetimiz ile artık gönderilerin Yeni Delhi’den Avrupa’ya ulaşması sadece 1 gün alacaktır” dedi. 08 asya'dan avrupa'ya TNT Ekspres yeni B767’nin ile taşıma kapatiseni bir vites daha artırıyor. Tıpkı süratindeki artışta olacağı gibi... Bundan böyle belirlenen bölgelerde gönderiler her iş gününün sonunda Yeni Delhi’den yola çıkarak sonraki iş günü başlamadan önce Avrupa’da oluyor. Dönüş uçuşları ise TNT’nin Avrupa’da aynı gün içinde gönderi yüklemelerini gerçekleştirmesine izin veriyor. Türkiye’de havayolu taşımacılığını kendi uçağı ile yapan tek şirket olan TNT Ekspres Türkiye, taşıma kapasitesini arttırarak, yeni Boeing 767 uçaklarıyla hizmet vermeye başlıyor. T NT Ekspres Türkiye, “sürekli yenilik ve büyüme” felsefesi ile yeni yatırımlar yapmaya devam ediyor. TNT Ekspres, Türkiye’de yaşanan gönderi hacmindeki artış nedeniyle ihtiyacı karşılamak için 32 tonluk B757 uçak tipi yerine daha fazla kapasiteye sahip 55 tonluk Boeing 767 tipi uçak kullanmaya başlayarak gönderi taşıma kapasitesini arttırdı. Türkiye hattında artan gönderiler nedeniyle daha büyük bir uçakla hizmet vermeye karar veren TNT Ekspres, müşterilerinin ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap vermeye devam edecek. 2011 yılında yaşanan büyüme ile ilgili olarak TNT Ekspres Türkiye Genel Müdürü Turgut Yıldız, “Bu yıl Türkiye ve dünya ekonomisini daha yakından takip ederek yatırımlarımızı yönlendirdik” dedi ve ekledi “İlk 7 aydaki büyüme hızımızda hedefimize ulaştığımız için yatırımlarımıza devam ettik ve Türkiye’de yaşadığımız gönderi hacmindeki artış nedeniyle kapasitemizi arttırarak yeni Boeing 767 uçaklarıyla hizmet vermeye başladık. Araç filomuzun ise üçte birinin yenilenmesi için gereken çalışmayı başlattık ve aynı zamanda Eylül ayında Türkiye’nin ilk elektrikli ticari araçları ile hizmet vermeye başlayacağız” ifadeleriyle yatırımların önemine dikkat çekti. Türkiye’de havayolu taşımacılığını kendi uçağı ile yapan tek şirket olma özelliği taşıyan TNT Ekspres, Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerin tüm dünyaya sevkiyatını ve dünya ülkelerinden ülkemize 09 ithal edilen ürünlerin taşımacılığını gerçekleştirerek dış ticaret hacminin genişlemesine de katkıda bulunuyor. 26 Temmuz’da başlayan yeni uçak hizmeti ile hafta içi her gün taşıma yapacak olan uçağın kapasitesi maksimum 55 tona yükseldi. Yeni Boeing 767’ye toplam 22 igloo / konteyner / palet yüklenebilecek. TNT Ekspres artan gönderileriyle birlikte uçak modelini değiştirerek, kapasitesini yıllar içinde başarılı bir ivme ile arttırıyor. Ayrıca B767 uçağı ile birlikte Ortadoğu bağlantısı ve operasyonu Türkiye üzerinden yapılmaya başlanması TNT Türkiye’nin global TNT tarafından kazandığı önemi ve lojistik üs olması doğrultusunda gelinen noktayı gözler önüne seriyor. World Press Photo 2011 Hollandalı sanatçı Joost van den Broek’e ikincilik ödülü getiren fotoğrafta, 1926’da inşa edilen, hâlâ kullanılan ve dünyanın en uzun ikinci gemisi olan Rus yapımı Kruzenshtern’de çalışan 16 yaşındaki Kiril Leweski görülüyor. Genel haber – birinci / Riccardo Venturi İtalyan sanatçı Riccardo Venturi’ye ödül getiren fotoğrafta, geçen yıl yaşanan Haiti depreminin ardından bir genç kızın acılı gözleri dikkat çekiyor. Genel haber – ikinci / Guang Niu Çinli fotoğrafçı Guang Niu’nun çektiği karede, Tibetli rahipler, Çin’de geçen yıl yaşanan büyük depremde ölenleri yakmak için son hazırlıkları yapıyor. , hikaye, , spor, portre ğında; doğa ra anın dört du ny i ak dü l ad yı luşacak. Her Photo’nun sır bu es Pr ile r ld la rası bir jüri or llu ra W aflar İstanbu ğımsız ulusla yim yaşatan ğr ba ne to ik de fo şil r lü ki ğraf bi ül 19 az toğraflar 108.059 foto dallardaki öd ye unutulm n etkileyici fo n gönderilen rgi ile izleyici eğlence gibi ile se da er ve ci t fın nd zi ra na gö ge ta sa a a , çı ay nc yaşam fotoğraf dan yarışm 2011 yılı boyu nular, günlük ülkeden 5691 rgiler tarafın n, güncel ko aya ise 125 gazete ve de m s, rış ya an aj ki i, haberde insa da er irl . 2011 yılın ; foto muhab ğerlendiriliyor bir yanından kategoride de ğraflar… lı to rk fa fo 9 n n re tarafında ride ilk üçe gi go te ka z ku katıldı. İşte do Guillem Valle’nin, Güney Sudan’ın en büyük etnik grubu Dinka mensuplarından birini çektiği fotoğrafı portre dalında ikinci oldu. Genel haber – üçüncü / Javier Manzano Mexico’da özellikle son bir yıldır binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan uyuşturucu çetesi savaşlarından bir kesit; gencin kesik başı olay yerinden 20 km uzakta bulundu. Fotoğrafı çeken ABD’li fotoğrafçı Javier Manzano. Haberde insan – üçüncü / Vincent Yu Haberde insan – birinci / Altaf Qadri Geçen yıl Hindistan’da polisin açtığı rastgele ateş sonucu hayatını kaybeden Feroz Ahmed Malik’in cenazesi bir yatağın içinde halkın arasından taşınırken, ölen gencin ablası ağıt yakıyor. Fotoğraf Hintli sanatçı Altaf Qadri’ye ait. 10 Porte – üçüncü / Guillem Valle GENEL HABERLER e d ’ P P W n a n a z ka n İ r e l kare İ s e y â hik PORTRE Güney Afrikalı fotoğraf sanatçısı Jodi Bieber’ın, Afganistan’da kocasından şiddet gören 18 yaşındaki Bibi Aisha’yı fotoğrafladığı kare, portre dalında birinci oldu. Aisha 12 yaşındayken Afganistan’da Taliban yönetimi altında çalışan bir askerle evlendirilmiş; kocası Aisha’yı cezalandırmak için önce kulaklarını sonra da burnunu kesmişti. Geçtiğimiz aylarda Aisha’ya protez burun takıldı. Haberde insan – ikinci / Seamus Murphy Bu yılın başında basına sızdırdığı belgelerle dünya kamuoyunun göbeğine oturan Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’in fotoğrafı, İrlandalı Seamus Murphy’e ikincilik ödülü getirdi. 11 Hong Kong’lu fotoğrafçı Vincent Yu’nun çektiği fotoğrafta, askeri geçit törenini izleyen Kuzey Kore lideri Kim Jong-il oğluyla aynı karede. İNSAN HABERLER an ekrarlan i çeken g Her yıl t en çok il ın n a y rld n dü rgisi “Wo e s n e n e ya ve izl 11” (Dün 0 2 o t o h 011 Press P rafları 2 ğ o t o F n Basın Ekspres’i TNT i) is g r l Se nbu ıyla İsta TNT katkılar oluyor. k u n o k Forum’a in taşıma ’n e iy k r ü T a Ekspres i ve düny iğ d r e v i bir desteğ irliğinin b a h u m ecek foto sayılabil i s e c n ü dığı yıllık g ın yer al r a l f a r ğ foto to ress Pho P d l r o 28 W ylül’den E 6 i, is g Ser fotoğraf um r a d a k n For Eylül’e arafında t r e l r e cek. sev lenebile iz a ’d l u İstanb Porte – ikinci / Joost van den Broek PORTRE Portre – birinci / Jodi Bieber World Press Photo 2011 DOĞA SPOT HABERLER World Press Photo 2011 Spot haber – ikinci / Daniel Morel Budapeşte’deki Özgürlük Köprüsü kulesine çıkan 40 yaşlarındaki adam, itfaiyenin saatlerce dil dökmesine rağmen kendini yakarak aşağı atladı. Péter Lakatos o anı görüntülemek için deklanşöre bastı. Geçen yıl yaşanan ve 230 bin kişinin hayatını kaybettiği Haiti depreminde şanslı olanlar da vardı. Haitili sanatçı Daniel Morel’in objektifinden kurtarma operasyonu. Güncel konular – birinci / Marco Di Lauro Güncel konular – ikinci / Ed Cashi Spot haber – üçüncü / Uwe Weber Alman fotoğrafçı Uwe Weber, Bild gazetesi için çektiği karede Duisburg’daki Aşk Yürüyüşü’nde yaşanan izdihamı, kalabalığa karışmadan görüntülemeyi başardı. Doğa – birinci / Thomas P. Peschak Doğa – ikinci / Reinhard Dirscherl Güney Afrika’daki Malgas adası, deniz kuşlarını gözlemlemek için mükemmel bir alan. Thomas P. Peschak’ın yere inerken fotoğrafladığı sümsük kuşu, martıya çok benziyor. Mexico sahillerinde yaşayan yelkenli balıkları, saatte 110 km hıza ulaşarak çoğu otomobile meydan okuyor. Fotoğraf Alman sanatçı Reinhard Dirscherl imzasını taşıyor. Sanat ve eğlence – birinci / Andrew McConnell Sanat ve eğlence – ikinci / Davide Monteleone Doğa – üçüncü / Olivier Grunewald Congo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki lav gölü dünyanın en çok lav üreten göllerinden biri. Ateşe yaklaşmaktan korkmayan Olivier Grunewald bu fotoğrafıyla üçüncülük ödülü aldı. SANAT CONTEPRORARY Spot haber – birinci / Péter Lakatos Annesi Vietnam savaşı sırasında havadan püskürtülen kimyasal içerikli turuncu etmene maruz kaldığı için, 9 yaşındaki küçük kız zihinsel engelli olarak dünyaya geldi. Fotoğraf ABD’li fotoğrafçı Ed Cashi’ye ait. 15 yıl önce Bosna Hersek’deki katliamda hayatını kaybedenlerin yakınlarının acısı hâlâ taze. İtalyan fotoğrafçı Ivo Saglietti, ölenlerin anısına düzenlenen seremoniden bu kareyi yakaladı. Gündüzleri yumurta satarak geçimini sağlayan genç kadın, akşamları ise Orta Afrika’nın tek senfoni orkestrası Kimbanguiste’de çello çalıyor. Fotoğraf İrlandalı fotoğrafçı Andrew McConnell imzalı. GÜNLÜK HABERLER Afrika’daki Maradi bölgesinde et tüccarları, ölmek üzere olan hayvanları kesip hemen pişiriyorlar ve Nijerya’ya satıyorlar. Hayvanlardan kalan iskeletler ve iç organlar Marco Di Lauro’ya birincilik ödülü getirdi. Güncel konular – üçüncü / Ivo Saglietti Milano Moda Haftası’nda, İtalyan fotoğrafçı Davide Monteleone’nun objektifinden tasarımcı Valeria Marini defilesi. Sanat ve eğlence – üçüncü / Fabio Cuttica Meksikalı aktör Fabian Lopez, El Baleado 2 filmindeki aksiyon sahnesine kendini fazla kaptırmış. Bu kare, Fabio Cuttica’ya üçüncülük ödülü getirdi. Günlük yaşam – birinci / Feisal Omar Yıllardır açlıkla mücadele eden Somali’de bu genç adam, ölü köpekbalığını kurutup, ihraç edilmek üzere satacak ve ailesine para götürecek. Fotoğraf Reuters muhabiri Feisal Omar imzasını taşıyor. Günlük yaşam – ikinci / Malte Jager Couchsurfing ile başlayan web siteleri, turistlere bedava ya da cüzi bir miktara konaklama alternatifleri sunuyor. New York’taki bir dairede kalan turistler, Alman fotoğrafçı Malte Jager’in çok ilgisini çekmiş olmalı. 12 Günlük yaşam – üçüncü / Andrew Biraj Yüzlerce kişi ile tamamen kaplanmış tren manzarası Bangladeş’de görmeye alışkın olduğumuz bu kare. Fotoğraf Reuters muhabiri Andrew Biraj’a ait. PORTRE Güney Afrika’daki Dünya Kupası yarı finalinde Uruguaylı Martin Caceres, Holandalı Demy de Zeeuw’un çenesine savurduğu sol ayağıyla futbolcuyu hastanelik etti. O anı Mike Hutchings fotoğrafladı SPOR Spor – birinci Mike Hutchings Spor – ikinci / Gustavo Cuevas İspanya’da yasaklanması gündeme gelen boğa güreşleri, korkunç kazalara sahne olsa da matadorları yıldırmıyor. Boğanın boynuzu boynundan girip ağzından çıkan genç, iyileştikten sonra tekrar sahalara döndü. Fotoğraf Gustavo Cuevas imzalı. 13 Spor – üçüncü / Steve Christo Avustralya’da 7 Şubat’ta gerçekleşen Cole Classic okyanus müsabakasına 4.500 sporcu katıldı. Fotoğraf Avustralyalı fotoğrafçı Steve Christo’ya ait. Aktüel Röportaj ROPÖRTAJ O rtadoğu’nun sıcak coğrafyalarında elinde fotoğraf makinesiyle dolaşan orta boylu, zayıf, çelimsiz bir adam… Ancak inatçı. İstediği kareyi yakalayana dek koşturan, haberi de makineyi de bırakmayan iyi bir profesyonel; Steve Mc Curry… Kimine göre gelmiş geçmiş en iyi beş fotoğraftan biri olan Afgan Kızı’nda onun imzası var. World Press Photo günleri başlamışken “sure we can” röportajları için daha iyi kim olabilir ki diye düşündük ve mesleğinden karakterine Steve Mc Curry ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Afgan kızına, Afgan sınırı yakınlarında Peşavar’ın dışında küçük bir mülteci kampında rastladım. Bu kız daha önce hiç fotoğraf çektirmemişti ve hiç yabancı biriyle karşılaşmamıştı. Buna rağmen gergin değil şaşkındı ve ne yaptığımı merak ediyordu. Fotoğraf çekmeye nasıl ve ne zaman başladınız? Kariyer olarak foto muhabirliği seçmenizin özel bir nedeni var mı? Üniversitedeyken belgesel yapımcılığı dersleri aldım. Aynı dönemde güzel sanatlar bölümünde fotoğrafçılık derslerine de giriyordum. Fotoğrafçılığa üniversite gazetesi için çekimler yaparak başladım. Küçük bir makineyle fotoğraf çekmek beni gerçekten cezbetti, çünkü bununla serbestçe dolaşıp istediğiniz yerde özgürce fotoğraf çekebiliyorsunuz. Seyahat etmek, beni belgesel fotoğrafçılığına çeken en önemli etken oldu. Ben dünyayı tanımayı ve farklı kültürleri keşfetmeyi istiyordum. Daha çok Irak ve Afganistan gibi sıcak bölgelerde çalışmayı tercih ediyorsunuz. Bu tür riskli bölgelerde çalışmak sizi nasıl motive ediyor? İnsanların hatıralarında gezinen portreler çekmeye çalışıyorum. Fotoğraf, dünya üzerindeki yaşamlarla ilgili fikir sahibi olmamızı sağlayan, sıra dışı ve şans eseri keşfedilen anları ve insan hikâyelerini keşfetmektir. İnsanları, mekânları ve kültürleri "YAPABİLECEĞİNİZ HER ŞEYİ DENEYİN" Steve Mc Curry… Birçoğumuz belki de Steve Mc Curry’yi tanımıyoruz. Ancak sağ sayfada gördüğümüz fotoğrafa hepimiz aşinayız. Mc Curry’nin imzasını taşıyan bu kare 20’nci yüzyılın en popüler fotoğrafı. Hemen herkesin bildiği bu fotoğrafın sahibi Steve Mc Curry’den hem fotoğrafçılık hem de habercilik üzerine bilinmeyenleri öğrendik... 14 15 fotoğraflarımla gözler önüne sermeyi seviyorum. Zira insanlara dünyada olan biteni göstermek, foto muhabirliğin en önemli özelliklerinden biridir. Bir fotoğrafçı olarak anlatılmak istenen hikâyeleri en iyi şekilde anlatarak ve en önemlisi de sesi çıkmayanların sesi olarak insanlığa hizmet edersiniz. Bazen kararında risk almak, geride durmaktan ve ürkek davranmaktan çok daha iyidir. İnsan, hayatında yapabileceği her şeyi denemelidir. Sizin fotoğraflarınızı diğer meslektaşlarınızın fotoğraflarından farklı kılan nedir? Bize Steve McCurry’nin tarzı ile ilgili birkaç tüyo verebilir misiniz? Benim fotoğraflarımın çoğu insan üzerine kuruludur. Fotoğrafını çektiğim insanla yaşadığı çevre arasındaki ilişkinin ne anlam ifade ettiğini sergilemeye çalışıyorum. Sonuçta “insanlık halleri” olarak tanımlayabileceğimiz kareler ortaya çıkıyor. “Afgan Kızı”, yakın tarihin en tanınan fotoğrafı olarak literatüre geçti. O anı bize biraz anlatır mısınız? Afgan kızına, Afgan sınırı yakınlarında Peşavar’ın dışında küçük bir mülteci kampında rastladım. Oradaki derme çatma bir okulu ziyaret etmiştim ve bu kız da öğrencilerin arasındaydı. Öğretmenden izin aldım ve onunla beraber birkaç öğrenciyi fotoğrafladım. Bu kız daha önce hiç fotoğraf çektirmemişti ve hiç yabancı biriyle karşılaşmamıştı. Birden bire bir adam karşısına çıktı ve fotoğraflarını çekti. Buna rağmen gergin ya da korkmuş görünmüyordu. Sadece şaşkındı ve ne yaptığımı merak ediyordu. Ailesi Sovyet işgali sırasında öldürülmüştü ve yüzlerce kilometre uzağa, Pakistan’a kaçmak zorunda bırakılmıştı. Bu derin travma ve dram adeta kızın yüz hatlarına ve bakışlarına yerleşmişti. Bu derin ifade, bu portrenin dünya çapında neden bu kadar ilgi çektiğini de açıklıyor. Yıllar sonra Afgan Kızı’nın peşine düştüğümüzde elimizde bir tek fotoğrafı vardı. Adını bile bilmiyorduk. İşe, onu ilk fotoğrafladığım mülteci kampından başladık. Oradaki yüzlerce insana fotoğrafı gösterdik ve tam da umutlar tükenmişken “bu kızı mülteci kampından hatırlıyorum” diyen biri çıktı. Mucizeydi ama sonunda ona ulaştık… Mc Curry ile fotoğraf makinesinin yolu nasıl kesişti? Üniversite öğrenimini belgesel yapımcılığı üzerine alan Mc Curry, aynı zamanda da güzel sanatlar bölümünde fotoğrafçılık derslerini de kaçırmıyordu. Üniversitede yayınlanacak gazete için ilk olarak makineyi eline aldığında bir daha hiç bırakmayacağını bilmiyordu belki ancak kısa sürede bir hayat biçimi haline dönüşmüştü bile… Mc Curry kendi sözleriyle mesleğe ilk adımlarını bakın nasıl anlatıyor; Küçük bir makineyle dilediğiniz fotoğrafı çekmek beni cezbetti, çünkü bununla serbestçe dolaşıp istediğiniz yerde özgürce fotoğraf çekebiliyorsunuz. Seyahat etmek, beni belgesel fotoğrafçılığına çeken en önemli etkendi. Çünkü ben dünyayı tanımayı ve farklı kültürleri keşfetmeyi seviyor, istiyordum Bence dünyada Hindistan’dan daha renkli bir yer yok. Kesinlikle nefes kesici bir yer. Eğer çektiğiniz fotoğraflardaki insanlar renk cümbüşü içindelerse, orası çalışmak için mükemmel bir yerdir. Zengin, çeşitli ve büyüleyici bir kültüre sahip olan Hindistan, çalışmaktan asla sıkılmayacağım bir yerdir. Yıllar sonra Afgan kızını ikinci kez fotoğrafladınız. Tekrar bulmak zor oldu mu? Elimizde sadece kızın fotoğrafı vardı. Adını bile bilmiyorduk. İşe, onu ilk fotoğrafladığım mülteci kampından başladık. Oradaki yüzlerce insana fotoğrafı gösterdik ve bu kızı tanıyıp tanımadıklarını sorduk. Karşılaştığımız pek çok kadın fotoğraftaki kızın kendileri olduğunu iddia ettiler. Umutlarımız giderek tükeniyordu. Nihayet bir adam ortaya çıktı ve “bu kızı mülteci kampından hatırlıyorum,” dedi. Eskiden bu kızla komşu olduklarını, onu ve ailesini bulabilmemiz için yardımcı olabileceğini söyledi. Mucize gibiydi. Onu bulma şansımız çok çok küçüktü, ama biz onu bulmuştuk. Gözlemlediğiniz kadarıyla Ortadoğu’daki kadınların ve erkeklerin toplum içindeki rollerini nasıl tanımlıyorsunuz? Bence özellikle kadınların rolü hızla değişiyor. Yakın zamanda Ortadoğu’dan pek çok kadın sanatçı çıkmaya başladı. Bu durum toplumsal dönüşümün en net göstergelerinden biri. İnsanlar kendilerini ifade etme yetisi kazandıklarında ve bunu farklı mecralarla dile getirdiklerinde seslerini dünyaya duyurmuş oluyorlar ve bu da görünür olmalarını sağlıyor. Riskli bölgelerde fotoğraf çekerken sizi en çok etkileyen an nedir? Gerçekten büyülendiğimi karelerden birini Hindistan’da kum fırtınası sırasında çekmiştim. Hava sıcaklığı 50 derece civarındaydı ve Rajasthan’da arabayla ilerliyordum. Birden bire kum fırtınası başladı. Devasa bir kum bulutu içinde birbirlerine sokulmuş bir grup kadın yağmur duası ediyordu. İlk başta arabadan inmek istemedim çünkü fotoğraf makinemin kumlar yüzünden zarar görmesinden çekinmiştim. Sonra kendi kendime dedim ki, her zaman yeni bir fotoğraf makinesi ya da objektif alabilirsin, ancak bu anı kaçırırsan bir daha yakalama şansın olmayabilir. Arabadan indim ve bir makara film bitirdim. Sonuç büyüleyiciydi. Bir süre sonra fırtına sona erdi ve ortalık sanki hiçbir şey olmamış gibi eski haline geri döndü. Bugüne dek kaç ülke gezdiniz? Sizi en çok etkileyen yer neresi oldu? Kaç ülke gezdiğimi saymadım ama kariyerim boyunca 80’in üzerinde ülkeye gittim. Hiçbir zaman olabildiğince çok ülke gezme hedefim olmadı. Önemli olan sizi büyüleyecek yerlere gidebilmek ve oralarda o mekânların size sunduklarını keşfedip ortaya çıkarabilecek zamana sahip olmanız. Beni en çok neresi etkiledi derseniz, bence dünyada Hindistan’dan daha renkli bir yer yok. Kesinlikle nefes kesici bir yer. Eğer çektiğiniz fotoğraflardaki insanlar renk cümbüşü içindelerse, orası çalışmak için mükemmel bir yerdir. Zengin, çeşitli ve büyüleyici bir kültüre sahip olan Hindistan, çalışmaktan asla sıkılmayacağım bir yerdir. 17 İstanbul Modern geçtiğimiz günlerde “Son Kodachrome Filmi” adlı serginize ev sahipliği yaptı. Bu sergi için neden Kodachrome ile çekim yapmayı tercih ettiniz? Yıllardır dijital makinelerle fotoğraf çekiyorum. Ancak bazı özel koşullarda, Kodachrome ile alacağınız sonuçları başka hiçbir makineyle alamazsınız. Eğer çok iyi bir ışık varsa ve gerçekten iyi bir enstantane hızına sahipseniz mükemmel ve parlak renklerde fotoğraflar elde edebilirsiniz. Kodachrome çok zengin bir renk paletine sahiptir. Dijitalle de aynı sonuçları alabilirsiniz ancak Kodachrome ile parlak ve yeni renkler elde edersiniz. Dijitalin pratikliği tabi ki göz ardı edilemez. Son teknoloji bize karanlıkta bile iyi sonuçlar sunuyor. Ancak Kodachrome hem parlaklık hem de hissiyat olarak farklı bir tat sunuyor. Genç fotoğrafçılara ne söylemek istersiniz? Gerçekten çok sıkı çalışmaya hazır olun. Fotoğraf işini takıntı haline getirmediğiniz ve gerçekten işinize tutkuyla bağlı olmadığınız sürece başarılı olamazsınız. Belgesel fotoğrafçılığında önemli bir yol almış meslektaşlarıma baktığımda şunu görüyorum, hepsi çok ama çok sıkı çalışıyorlar. En iyi olanlar sürekli kendileri ile mücadele ederler. Sabah 9 akşam 5 mantığından öteye geçip, sürekli çalışarak kendinizi geliştirmeniz gerek. Türkiye’deki fotoğrafçılık seviyesi çok iyi noktada… Bence Türkiye’de fotoğraf sanatçılığı çok iyi seviyelerde. Çok iyi işler çıkaran fotoğrafçılar tanıyorum. Ara Güler hem arkadaşım hem de Magnum Photos’a üye olan bir meslektaşım. O dünyanın sayılı ikonik fotoğrafçılarından biri. Türkiye’den tanıdığım bir diğer fotoğrafçı Ahmet Sel. Kendisi çok parlak bir fotoğraf kariyerine sahip. Geçenlerde İstanbul’a geldiğimde bir grup genç fotoğrafçıyla bir araya geldim. Ve şunu söyleyebilirim ki burada gerçekten gelecek vadeden yetenekler yetişiyor. Kapak Milenyum Çağı’na uzak diyarlardan iz bırakanlar Milenyum Çağı… Aradan geçen 11 yılda belki yer yerinden oynamadı… Ancak işleyişi değiştiren Türkler oldu. Aralarında hayal olan başarıları gerçeğe dönüştürenler oldu. Kimi iş dünyasında bir devin başına geçti kimiyse bir dev yarattı. Bir başkası Türk sporunda yepyeni bir sayfa açtı. Tek tek hepsini saymayacağız elbette ancak ilerleyen sayfalarda okuyacağınız Türkler tarihe bir iz bıraktı. Biz de neden olduğunu araştırdık... B ir riskti belki de bu dosya konusu. Öyle ya; aralarından hangilerini nasıl seçecektik. Başarı kıstasımız somut mu olmalıydı? Somut olmasa da çığır açan veya örnek teşkil edecek bir iş koymalıydı ortaya. Peki; Milenyum çağını seçmek doğru muydu? Sorunsalın içinden nasıl çıkacağımızı düşünürken; isimleri sıralamaya başladık. Elimizde sadece 10 sayfa vardı. Her alana giremeyeceğimizi biliyorduk. Sanatın her dalından bir isme yer vermek isterdik. Sonra akademisyenlerle ilgili araştırmamızı derinleştirmek de güzel olurdu. Keza sporda isimleri üçe indirmek pek de kolay olmadı. Sinemada da aynı sıkıntıyı 18 yaşadık. Aktörlerimize de yer açmak isterdik ancak isimleri ve kategorileri belirlerken bir dayanak ürettik kendimize; Türk insanının karakteri için nispeten can damarı olan başlıklar bulunmalıydı… Dosyaya kısa bir bakış Spor… İster inanalım istersek göz ardı edelim; bu ülke futbolla yatıp futbolla kalkıyor. Basketbol son 10 yılın en gözde sporu yaşadığımız coğrafyada. Atletizmde yeni yeni 4x100 sprin takımları kuruyoruz. Bu ne demek; bir gelişim içerisindeyiz ve çok iyi gidiyoruz. Bunun elbet- te bir çıkışı olmalı ve bu alanda çentik rekor kıran Elvan’a atıldı. Biz şarkı dinlemeyi de dinlerken eşlik etmeyi de çok severiz. Bu nedenle kategoriler arasında müzik de olmalıydı. Öyle ki yıllarca “Ahlar-vahlar” ile geçirdiğimiz Eurovision’da 1’incilik mutluluğunu Milenyum Çağı’nda yaşadık. Klasik müzik dalında İdil Biret’i tüm dünya tanıyor. Yıllar önce onun için çıkarılan kanunla yüzlerce yetenekli gence öncülük eden Biret’i yazarken hiç düşünmedik. Aynı şekilde Ömer Faruk Tekbilek de yurtdışına Türk damgası vuran sanatçılardan bir tanesiydi ve Doğu ile Batıyı aynı notalarda buluşturarak fark yarattı. Bugün modayı yakından takip eden, dünyaca ünlü isimleri giydiren isimlere sahip bir ülkeyiz. Kadınların ve erkeklerin trendleri an be an takip ettiği bir coğrafyada modayı es geçmedik ve Atıl Kutoğlu, Hüseyin Çağlayan ve Dice Kayek’in kurucularını sayfalarımıza taşıdık. Bilim de önemli elbet. Prof. Dr. İmam Ataçoğlu fiziğin ve bilimin en uç noktalarında dolaşıyor bugün- lerde... Önder Albayram’ın bilim dünyasında çığır açan yaşlanma sırrını keşfi dünyaca ünlü dergilere konu oldu. Prof. Dr. Murat Günel ise tıp dünyasında bambaşka bir sayfa açtı, beyin kanamasıyla ilgili yaptığı araştırmayla… Avrupa’dan esintiler Sinemada sıra… Aktör ve aktrislere de mi yer vermeliydik emin olamadık. Ancak kamera arkası daha mantıklı geldi ve yurtdışında önemli işlere imza atmış, ödüllerle kariyerini taçlandırmış üç isim, Nuri Bilge Ceylan, Fatih Akın ve Ferzan Özpetek’i tanıttığımız isimlere ekledik. Kitapları dilden dile çevrilenler 2006 yılında Nobel Ödülü Orhan Pamuk’a verildi. Bu Türk Edebiyatı için dönüm noktalarından bir tanesiydi. Edebiyat alanında hep önemli yazarlarımız, şairlerimiz oldu. Hepsinin eserleriyle gurur duyduk. Farklı dillere çevrildi çoğu. İşte bu alanda son dönemde dikkat çeken isimleri belirlemek de zor oldu bizim için; Nihayetinde Murat Uyurkulak, Aslı Erdoğan ve Orhan Pamuk’un kariyerlerini sizler için kaleme aldık. 19 Fotoğraf sadece çekilmiş anlık bir kare değildi bizim için. Aslında bir hikayenin resmedilişiydi. Bu nedenle Amerikan askerlerinin bir arada ölen arkadaşları için üstüne kapanarak dua etmesi bir mizansen değildi… Göç eden aileleri Tuz Gölü’ndeyken yakalamak da öyle… Ve fotoğraf dendi mi akla gelen adam, Ara Güler… Yaşından ötürü eski enerjisinde değildi belki ama onun o makineye olan tutkusu hiçbir zaman eksilmedi. Muhtemelen biz bu satırları yazarken sizler de okurken de deklanşöre basıyor Güler… Bundan ala iz olur mu dedik geleceğe ve kabul etmek gerekirse biraz duygusal davrandık. İş dünyasında neler olup bittiğini de merak ettik. Öyle ya son dönemde Türk yöneticilerin hızlı yükselişi dikkatlerden kaçmıyordu. Muhtar Kent geldi ilk olarak aklımıza. Öyle ya dünyanın en büyük kurum sırlarından bir tanesi bir Türk’e emanetti. Bosch’un Almanya’daki yöneticilerinden Gürcan Karakuş, dünyanın en iyi 100 yöneticisinden bir tanesi seçildi. Son olarak Picasso Travel’i sıradan bir acenteyken Amerika’nın sayılı markalarından biri haline getiren Hüseyin Özyurtçu’nun yaptıklarına baktık. İŞ DÜNYASI EDEBİYAT Muhtar Kent Gürcan Karakaş Hüseyin Özyurtçu Aslı Erdoğan Orhan Pamuk murat uyurkulak Dünyanın en büyük ticari sırlarından bir tanesi ona ait Dünyanın en önemli 100 yöneticisinden bir tanesi Bosch'da PICASSO TRAVEL'I Çeyrek asırda bir dünya devi yaPan adam Geleceğin 50 yazarından bir tanesi Nobel kazanan en genç iki kişiden biri Türk "Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi" Muhtar Kent’i hepimiz yakından tanıyoruz. Yüzünden eksilmeyen gülümsemesinin ve hiç geri adım atmayan ya da yerinde saymayan kariyerinin de bu anımsamada etkisi göz ardı edilemez. Kent bugün dünyanın en önemli şirketlerinden bir tanesi olan, hani şu meşhur sırrı halen çözülemeyen Coca Cola’nın karar koltuğunda oturuyor. 1978 yılında Coca Cola’nın kapısından giren Kent, 1999 yılına kadar bu şirkette çeşitli görevlerde bulundu. 1999 ile 2005 yıllar arasındaysa Efes Pilsen grubunda görev aldı. Kent’in dünya devine dönüşüyse muhteşem oldu… 2005 yılında Coca Cola Kuzey Asya, Avrasya ve Orta Doğu Grup Başkanı oldu. 2008 yazındaysa artık Coca Cola’nın CEO’suydu. 2009’daysa deyim yerindeyse şirketin sırrını da anahtarını da aldı. Sır hala Coca Cola’nın Yönetim Kurulu Başkanı olan Kent’te… Dayanıklı tüketim malzemelerinin ilk akla gelen markalarından bir tanesi olan Bosch’de emin ellerde diyebiliriz. Neden mi? Koltuğu bir Türk’e emanet etmişler. Ve bu Türk; Almanya’nın saygın yayıncısı tarafından “Dünyanın En Önemli 100 Yöneticisi”nden bir tanesi olan Gürcan Karakaş. Bosch’un 2007 yılındaki kararıyla Satış Sonrası İşkolunun Almanya merkezinde, Kıdemli Başkan Yardımcılığı görevine atanan Karakaş, bu görevi Bosch Türkiye CEO’su iken kabul etti… 1990 yılında Bosch’un kapısından giren Karakaş, firmadaki son görevindeyken büyük bir onura layık görüldü. Satış Sonrası Kıdemli Başkan Yardımcısı Gürcan Karakaş, ülkenin saygın yayını ‘Handelsblatt’ tarafından, Almanya’daki DAX 30’da yer alan şirketleri yönetmeye aday 100 kişiden biri olarak seçildi. Söze nereden başlamalıyız karar veremedik. Zira Hüseyin Özyurtçu, her ne kadar birbiriyle ilintili olsa da iki farklı başarının kahramanı. Bu satırların yazılmasına neden olan ilk başarısı Picasso Travel. Hüseyin Özyurtçu, Picasso Travel’a ilk adım attığında şirket sıradan bir seyahat acentesiydi. Özyurtçu, kısa süre içerisinde yaptığı porjelerle bu seyahat acentesini bir dünya markası yaptı. Bunu gerçekleştirdiğinde bir başarıya daha imza attı. Amerika’da En Başarılı Türk Yönetici seçildi. Dümene ilk geçtiğinde sıradan bir seyahat acentesi olan Picasso Travel’In kaderini değiştiren Özyurtçu, bu başarısına paralel olarak adını da dergi sütunlarına büyük puntolarla başlık yaptı. Picasso Travel bugün Amerika’nın en fazla turist acentesi olmasında muazzam bir emeği olan Özyurtçu, milyon dolarlara yön vermeye devam ediyor. Rio de Janerio’daki fizik doktorasını yarıda bırakarak yazmayı tercih etmeseydi bugün önemli bir mühendis, bir fizikçi olabilirdi… Yazmayı tercih etti dedik; İç sesini dinleyerek ilk romanı ‘Kabuk Adam’ı 1994 yılında kaleme aldığında şüphesiz bugünkü tablo aklında yoktu. Yazdıklarının okunmasını elbet istiyor olmalıydı ama kalemi onu geleceğin 50 yazarı arasına sokuverdi. Bu başarısının çıkış noktası da Tahta Kuşlar isimli kitabıyla kazandığı ‘Deustche Welle Ödülü’ kazanmasıydı. Dokuz dile çevrilen kitabını, 1998’de ‘Kırmızı Pelerinli Kent’ (1998) takip etti. Fransızca, Norveççe’ye çevrilerek Astes Sud tarafından yayınlandı, Gyldendal Yayınları’nın ”Marg” (Omurilik) Serisi’ne seçildi. Yazıları şu anda beş dile çevrilmekte olan Aslı Erdoğan, Gazete yazıları ve çeşitli dergilerde öykü yazmaya devam ediyor. Türkiye’nin tek Nobel ödüllü yazarı Orhan Pamuk, kalem, kağıdı eline aldığında tarih 1974’tü. 1979 yılında ilk romanı olan “Karanlık ve Işık” ile katıldığı ‘Milliyet Roman Yarışması’nda 1’ncilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Yayınevleri, hemen her eseri 'bestseller' olan Pamuk'un kitaplarına olan talebe yetişmekte zorlandı. 2005 yılında Prospect Dergisi tarafından dünyanın 100 entelektüeli arasında gösterilen Pamuk, 2006 yılında ise TIME Dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçildi. 2006 yılındaysa bir ilke imza attı. “2006 Nobel Edebiyat Ödülü" 'Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan’ Orhan Pamuk’a verilmiştir” basın bildirisiyle büyük başarısı dünyaya duyrulan Pamuk’un kitapları elli sekiz dile çevrildi, 100’ü aşkın ülkede yayımlandı. Çokça duymuşsunuzdur bu söz öbeğini. Murat Uyurkulak, inzivaya çekilip kendi eserini yazmaya başladığında ilk cümlesini bu söz öbeğine ayırmıştı. Yazarın Tol romanı bir anda dilden dile, elden ele gezmeye başladı. İstanbul’dan Diyarbakır’a yapılan tren yolculuğundan küçük hikayeler ile babasını ve geçmişini tanımaya çalışan bir düzeltmenin, kabul etmese de bir kaybedenin romanı Tol ile Türk okurunun gönlünü çelen Uyurkulak, Bazuka ile adeta herkesi can evinden vurmayı başardı. Yine sevda vardı satırlarda, umut da vardı. Hayatın ta kendisini yazdı aslında. Sizin, ötekinin, bir başkasının her daim yanındaymış gibi yaşadıklarımızı anlattığı Bazuka ile bir kez daha okurlarını etkileyen Uyurkulak neden mi burada? Bizden kesitler sunarak, gördüğümüz görmediğimiz sayısız yaşantıyı anlatmaya devam edecek. Ondan… SAĞLIK MODA Prof. Dr. Ataç İmamoğlu Önder Albayram Işığı tutan adam Yaşlanmanın sırrını keşfetti Kısa süre önceye kadar kimse onu tanımıyordu. Zira laboratuara kapanmış tarihe iz bırakmakla meşguldü. Ve başardı. Albayram, bilim dünyasında çığır açan keşfi dünyaca ünlü dergilere konu oldu. Almanya’nın Bonn Üniversitesi Moleküler Psikiyatri Enstitüsü’nde doktora çalışmalarını yürüten Önder Albayram (30), beyinde yaşlanmayı geciktiren hücre keşfiyle çığır açtı. Albayram’ın ekibindeki arkadaşlarıyla birlikte yaptığı ve Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’nin (dergisinde yayımlanan çalışması, beyin ve yaşlılık arasındaki gizemli bağlantının bilinmeyen bir yönünü ortaya çıkardı. Albayram ve ekibi, beynin hafıza ve öğrenme bölgesi olan ‘Hipokampus’daki özel bir grup sinir hücresinin, yaşlılıkta beyindeki bağışıklık sistemini kontrol altında tuttuğunu ve beyinin yaşlanmasını kontrol ettiğini ortaya çıkardı. Avrupa’nın en iyi teknik üniversitelerinden biri olan, Einstein’in mezun olduğu ETH’da (‘Eidgenossische Technische Hochschule Zurich’) öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Ataç İmamoğlu, 2001 yılında Alexander von Humboldt Vakfı’nın verdiği ‘Wolfgang Paul’ ödülünü kazandı. İmamoğlu fiziğin ve bilimin en uç noktalarında dolaşıyor. Çalıştığı konular: Kuantum optik, doğrusal olmayan fizik ve popülasyon evirmesi gerektirmeyen lazerler... Söz konusu alanlarda yaptığı başarılı araştırmaları nedeniyle İmamoğlu, vakfın 2001 yılında ilk kez koyduğu, Almanya dışında çalışan Alman ya da yabancı bilim adamlarına verilen 4 milyon marklık (yaklaşık 2 trilyon lira) ödülü kazandı. Oldukça genç denebilecek yaşta bilimsel buluşlara imza atan İmamoğlu, kendi oluşturacağı uluslararası bir ekiple 2003 yılına kadar Almanya’nın Stuttgart Üniversitesi, ardından Sabancı Üniversitesi’nde araştırmalar yürüttü. Prof. Dr. Murat Günel Dice Kayek – Ayşe Ege, Dilara Akay, Ece Ege Hüseyin Çağlayan Atıl Kutoğlu Beyin Cerrahisinin Yeni Dahisi Yıllar önce kesişen yol ve dice kayek Alçak gönüllü bir moda efsanesi Öğrencilikten, ustalığa bir başarı hikayesi Amerika Birleşik Devletleri'nde yer alan Yale Üniversitesi'nin Beyin Damar Hastalıkları Cerrahisi Bilim Dalı Başkanı ve Beyin Genetiği Programı Direktörü Prof. Dr. Murat Günel beyn kanamasıyla ilgili yaptığı araştırmayla dünya tıbbına unutulmayacak bir başarı imzası attı. Yaptığı bu araştırma sayesinde alınması oldukça güç olan bir burs kazandı. ABD hükümetinden aldığı 2 milyon dolarlık araştırma bursuyla anevrizma hastalığına (Damarların kalıcı olarak genişlemesi) yol açan geni keşfetti. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi mezunu olan 44 yaşındaki doktor, dünya tıp çevresince "Beyin cerrahisinin yeni dahisi” olarak görülüyor. Türk Amerikan Tıp Birliği Başkanlığı’nı yapan Günel’in, geçen yıl beyin gelişim bozukluğuna yol açan geni keşfetmesi yılın en önemli 10 bilimsel keşfi arasında gösterilmişti. Boğaziçi Üniversitesi mezunu. Biraz felsefe, biraz mühendislik okudu, işletmeden mezun oldu. Aslında mimar olmak istiyordu. Ama şartlar onu modaya sürükledi; Dilara Akay… Küçüklüğünden bu yana modacı olmayı hayal ediyordu. Paris’e gitti. 24 yıl hem eğitim aldı, hem yaşadı hem de üretti; Ece Ege… Kardeşi gibi o da içinden gelen sesi dinledi. Paris’te kardeşine eşlik etti, marjinalliğin peşinden koşarken yeni şeyler üretmekten de geri durmadı; Ayşe Ege… Bu üç ismi aynı çatı altında buluşturan dünya markası Dice Kayek… Dilara’nın “Di”si Ece’ni “Ce”si… Yıllar önce kesişen yollar şimdilerde herkesin hayranlıkla baktığı bir markanın doğuşu aslında. Türk tasarımcıların bir araya gelerek kurduğu marka bugün dünyanın önemli moda şehirlerinde başrole çıkarken tasarımlarında esinlendikleri öğelerle İstanbul ve Türkiye’yi anlatıyor. Nereden başlamalı bilinmez. Çünkü onun şahane kişiliği ayrı bir yazı konusu, ürettikleri ayrı… Hüseyin Çağlayan, işlerinde mimari, bilim, felsefe, tarih, antropoloji, biyoloji ve teknoloji gibi sayısız ilimden esinleniyor, daha da önemlisi bu yolla genetik, teknoloji, göçmenlik ve kültürel kimlik konularındaki fikirlerini tasarımlarını yansıtıyor… Günümüzde moda alanında çalışan vizyon sahibi tasarımcıların başında gelen Çağlayan, malzemeleri yenilikçi yollarla kullanarak, teknolojiye yönelik ilerici tavırlarıyla oluşturduğu eserleri ile düşüncelerini beden üzerinden ifade ediyor aslında. Yıllar önce ailesinin Londra’ya göç etmesiyle başlayan hikâye şimdilerde Obama’nın eşi üzerindeki bluzla, Lady Gaga’nın baloncuklu elbisesi ve daha sayısız eserle devam ediyor. Kendisi mi? Kendisi de bu başarı hikâyesini şaşkınlıkla karşıladığını dile getiriyor. Henüz lisedeyken defilelere başlayan Kutoğlu, öğrenimini tamamladığında Türkiye’nin iki önemli markası Vakko ve Beymen’de staj yaptı. Yüksek öğrenim için Avusturya’ya gitiitğinde hayatına da yön veriyordu. Zira Viyana Belediye Başkanı’ndan aldığı burs ile ilk koleksiyonunu sergilediğinde henüz 20 yaşındaydı. 1993’te Münih Moda Haftası’nda ‘En iyi genç modacı’, bir yıl sonra ise Uluslararası Yün Birliği ve DİVA Dergisi tarafından ‘Avusturya’nın en iyi modacısı’ ödüllerini aldığındaysa bugünlerin mesajını da veriyordu. 1999’da İstanbul Yıldız Sarayı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun 700’üncü Kuruluş Yıldönümü nedeniyle, Kutoğlu tarafından ‘The Ottoman Collection’, dünyaca ünlü top modeller eşliğinde sergilendi. Kutoğlu’nun tasarımlarını şimdilerde prensesler, popstarlar ve jet-set üyeleri taşıyor… FOTOĞRAF SİNEMA Ara Güler Murad Sezer Salih Güler Nuri Bilge Ceylan Ferzan Özpetek Fatih Akın Vazgeçmeden, yorulmadan farklı hikayelerin peşinde Tankın arkasından gizlice çekilmiş bir kare ve Pulitzer Ödülü Kompakt makineden Uluslararası ödüle 61’nci Cannes Film Festivali’nin En iyi Yönetmeni Türk, İtalyan, Fransız aynı perdede, başarıdan başarıya Kamera ile ilk buluşmasından 20 yıl sonra ‘Altın Ayı’ kazandı Ara Güler 1928 doğumlu… Ara Güler ismi fotoğraf konusunda nasıl bir ‘isim’se bu sayfada yer alması da bizler öylesi sorunsaldı. Ara Güler’in imzası samimiyetti. İktisat öğreniminden sonra bir seçim yapmak zorundaydı Güler! Aldığı karar şuydu; Ölene dek bir daha fotoğraf makinesini elinden bırakmamak. Her gün daha da ileri gitti. Birbiri ardına ödüller aldı. Bu arada bütün dünyayı gezerek foto röportajlar yaptı ve bunları Magnum Ajansı ile dünyaya duyurdu. Güler’in sorularına cevap veren, objektifine poz veren adamlar dünyaca ün sahibiydi. Öyle ki Picasso’nun kimseye poz vermeme geleneğini bu sıcak gülüşlü adam tarihe gömdü. Güler şu anda ne mi yapıyor? Hiç vazgeçmiyor, İktisak eğitiminden sonra söz verdiği elinde makinesiyle yolları arşınlıyor, kalbi hızlı attığı anda da deklanşöre basıyor. İstanbul Üniversitesi’ndeki öğreniminin ardından Tercüman Gazetesi’nde işe başlayan Sezer, ardından Meydan ve Milliyet Gazeteleri’nde çalıştı. Savaş meydanlarında yaşamı pahasına haber ve hafızalara yer edecek bir kare peşinde koşturdu Sezer. 1997 - 2009 arasında aralarında Kosova, İsrail-Filistin, Afganistan ve Irak’ın da bulunduğu çatışma ve savaş alanlarında çalıştı. Onu buraya taşıyan sadece bunlar değildi elbet… Sezer 2005 yılında Irak'ta sıcak çatışmaların yaşandığı bölgede çektiği bir fotoğrafla “Breaking News Photography” dalında Pulitzer ödülünü kazandı. Yasaklı bölgede bir tankın arkasına gizlenen Sezer’in deklanşöre basmak için tek fırsatı vardı. O fırsatı kaçırmadı. Sonrasında ekranından fotoğrafa baktığında sahne şöyleydi; ölen bir Amerikan askerin etrafında sıralanan arkadaşları ona dua ediyordu. Bilindik yaşamlar vardır; Başarılı bir futbolcudur ve kendini bildi bileli bu iş için çaba harcar. Salih Güler için hikaye pek de bunlara benzemiyor. Zira Güler’in ilk fotoğraf makinesi 2 megapiksel kompakt bir makineydi. Modelleriyse kedileri. Mekan tahmin ettiğiniz üzere oturma odası. Aradan geçen sürede ne mi oldu? Makine değişti. Fotoğrafları dilden dile konuşulmaya başlandı. Modeller de değişiyordu. Derken kendini Tuz Gölü’nde buldu. Bugün Tuz Gölü Fotoğrafı dendiğinde akla Güler’in kareleri geliyor. İşe koyulmadan önce uzun bir zaman bu kareografileri kurgulayan Güler, harcadığı emekleri de kısa sürede almaya başladı. National Geography ile Nikon’un ortaklaşa düzenlediği uluslararası fotoğraf yarışmasında ‘Rising Star Award’ ödülünü kazanan Güler, geç başladığı bu keyifli işte her gün yeni bir şey öğrenmek için çalışıyor… 80’li yılların sonunda yaptığı dört filminde, yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını üstlenen ve sinemaya “Koza” adlı kısa filmiyle adım atan Ceylan bu filmiyle, Cannes Film Festivali’nin ilgili bölümüne katılma başarısını gösterdi. Ceylan 1997’de ilk uzun metrajlı filmi olan ve başta Berlin Film Festivali olmak üzere pek çok dünya festivalinde gösterilen “Kasaba” filmini, 1999 yılında da “Mayıs Sıkıntısı”nı çekti. 56'ncı Cannes Film Festivali’nde yarışan ve favori filmler arasında gösterilen Nuri Bilge Ceylan’ın 2002 yapımlı dram filmi “Uzak”, Altın Palmiye’den sonra festivalin ikinci önemli ödülü olan ‘Büyük Jüri Ödülü’nü aldı. Ceylan’ın dördüncü uzun metrajı “İklimler”, 2006 Cannes Film Festivali’nin yarışmalı bölümüne kabul edildi. Ceylan, 61. Uluslararası Cannes Film Festivali’nde, “Üç Maymun” adlı filmi ile ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü aldı. Hamam ve Harem Suare… Türk izleyicisi Özpetek’i dönemin aykırı bu iki yapıtıyla tanıdı. ‘Hamam‘, 1997 Cannes Film Festivali’nde, ‘Yönetmenlerin On beş Günü’ tarafından keşfedildi ve hem İtalya, hem de diğer ülkelerde eleştirmenlerin olduğu kadar seyircilerin de beğenisini kazandı. Yönetmenin ikinci filmi Harem Suare ise 1999 yılında Cannes Film Festivali’nin ‘Selection Officielle’ kategorisine seçildi ve gösterildiği tüm Avrupa ülkelerinde önemli gişe başarıları elde etti. ‘Harem Suare’ ayrıca Toronto, Palm Springs ve Londra festivallerinden de resmi davet aldı. Özpetek’in ‘Cahil Periler’i İtalya’da gösterimde bulunduğu haftalar boyunca en fazla izlenen film oldu. İtalyan Sineması’nın tanınmış yönetmenlerinden Nanni Moretti ve Tornatore’nin yapımlarını geride bırakan Özpetek bu ortak yapımlarla pasaportunu tüm dünyaya tanıtmış oldu… İlk kez kamerayı eline aldığında henüz yedi yaşındaydı Fatih Akın. 2001’de TV dizisi “Doppelter Einsatz”ta Erdal karakterini canlandırmaya başladı. Kariyerine aktör olarak başlayan Akın, 2004 yılına dek birbirinden değerli işlerin altına imza attı ancak bu tarih yaşantısının akışını değiştirecekti. Gegen die Wand’ı (Duvara Karşı) çeken Fatih Akın, bu filmle dünyanın en prestijli festivallerinden biri olan Berlin Festivali’nde ‘Altın Ayı’nın sahibi oldu. Film, Newsweek ve Amerika’nın en popüler dergilerinden Time Out dergileri tarafından yılın en iyisi seçildi. Üç yıl boyunca Türkiye ve Almanya’da önemli gişelere imza atan işler çıkaran Akın bir imza da 2007 yılına attı. ‘Yaşamın Kıyısında’ adlı filmiyle Altın Portakal Film festivalinde beş ödül kazanan Akın, aynı filmle Cannes’da ‘En İyi Senaryo’ ödülünü almaya hak kazandı. SPOR MÜZİK Sertab Erener Ömer Faruk Tekbilek Hep istedik, bir tek o başardı Doğu ile batıyı, müzik ile tasavvufu bir araya getiren adam Sertab Erener dendiğinde aklımıza melankolik şarkıları, minyon haliyle alabildiğine samimi duruşu, müziğe olan tutkusu ve kült olan halen dilden dile dolaşan şarkıları gelecektir. Yüzyılın sonundan milenyum çağının başına dek farkıl bir tarza sahip olan müzik yaklaşımıyla Türk Halkı'nın beğenisini kazanan Erener'in bu kariyeri ona paha biçilemez bir başarı kazandırdı. Sertab Erener bu toprakların geçmişten bugüne en çok istediği başarılardan bir tanesini kazandırmış bir müzik sanatçısı olarak hafızalara kazındı. 2003 yılında düzenlenen Eurovision şarkı yarışmasına Demir Demirkan’ın “Everyway That I Can” parçasıyla ilke imza atan Erener, bu performansıyla “Eurovision’da 50 Yılın En İyi Şarkıları” arasında 9’uncu, “En iyi Eurovision Şarkıları” arasında, 250 şarkıdan 3’üncü olmayı başardı. Ney ve bağlama eğitiminin yanı sıra birçok enstrümanla da ilgilenen Tekbilek, Türk müziği ritm ve makamlarını uzun süren çalışmalar sonrasında yorumlayabilecek kadar iyi öğrendi. Mevlevî kültürünü de araştıran Tekbilek, 20 yaşında Türk Klasik Folklör grubunun üyesi olarak gittiği Amerika’ya yerleşti. Ünlü sanatçı, bir süre ‘Sultans’ adlı gurubuyla müzik hayatına devam ettikten sonra Arif Mardin’in tavsiyesi ile prodüktör Brian Keane ile tanışmış, sonrasında dünya çapında tanınmasını sağlayan birçok başarılı albüme imza attı. Eserlerinde doğu ve batı ezgilerini folklorik ve Sufi ezgilerin içinde sentezleyerek kısa süre içinde dünya çapında beğeni kazanan biri oldu. Türk tasavvufunu kendine has müziklerle harmanlayan Tekbilek, bugün sayısız takipçisi olan önemli bir müzik sanatçısı olarak tarihe iz bırakmayı başardı. İdil Biret Elvan Abeylegesse Fatih terim hİDAYET TÜRKOĞLU ‘Harika Çocuklar Kanunu’nun mimarı Tavşan atletti, artık rekortmen Bu coğrafya tek Avrupa Kupası’nı onunla gördü lakabı Bay 4’üncü çeyrek, işi takımı ipten almak Bugün adına yazılan eserlerle Türk Müziği’nin önemli parçalarından bir tanesi olan İdil Biret, notalara kendini ilk kaptırdığında henüz iki yaşındaydı. Dört yaşındayken Bach’ın prelüdlerini çalmaya başlayan Biret, 1948 yılında, henüz yedi yaşındayken, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Biret’in yurt dışında eğitiminin gereksinimlerinin karşılanması için TBMM’ye bir teklif sundu. Bu teklif sonucunda İdil Biret’e “Harika Çocuklar Kanunu” çıkarıldı. Ailesiyle birlikte Paris Konservatuarı’na gönderilen Biret, burada 20. yüzyılın önemli pedagoglarından Nadia Boulanger ile çalıştı. 8 yaşında Paris Radyosu’nda ilk konserini verdi. 1971 yılından bu yana Devlet Sanatçısı olan İdil Biret, neden son 10 yıla damga vuran isimlerden biri diyebilirsiniz… İdil Biret bugüne dek ulaştığı tüm üst seviye işlere rağmen halen, öğreniyor halen öğretiyor ve yeni yüzyıla iz bırakan herkesin hayatına dokunuyor. Hewan Abeye, Elvan Abeylegesse veya Elvan Can… 1982 yılında hayata gözlerini açan şimdilerin hızlı atleti Elvan’ın Türkiye macerası 1999 yılında ENKA’nın atlet aramasıyla başladı. Kısa sürede ülkeye adapte olan Elvan, 2004 yılında ilk kez Ay-yıldızlı formayla çıkma şansını yakaladı. Ne yüksek sesle ne de kapı arkalarında bir beklentimiz yoktu. Değil rekor, şampiyonluk dahi geçmiyordu akıllardan… Öyle ya; bir zamanların tavşan atleti nasıl olacaktı da şampiyon olacaktı? Finiş kamerasında Elvan’ı gördüğümüzde bir dünya rekoruna da şahitlik ediyor ve ülke sınırları içindeki ilk rekora imza atan Elvan ile haklı gurur yaşıyorduk. Sonraki yarışlarda da başarı çizgisini koruyan ancak bir kez daha rekor seviyelere erişemeyen Elvan, şimdilerde yeni doğan bebeğiyle ilgileniyor, pistlere kısa sürede dönmenin hesaplarını yapıyor… Kimine göre egosu yüksek ve narsis... Ancak hikaye pek de öyle değil! Zira bu adam yaşadığımız coğrafyaya Avrupa Kupası sokan tek adam… Öyle ki Terim, 17 Mayıs 2000 tarihinde Danimarka’nın Parken Stadyumu’na Galatasaray’ın başında çıkarken Arsenal’e karşı galibiyeti büyük sürpriz olarak nitelendiriliyordu. Sonucu hepimiz biliyoruz. Ancak gözden kaçan bir sonuç daha vardı o gün… Türkiye popüler futbol tarihinde ilk kez bir teknik direktörü ihraç ediyordu. Ve bu adam Fiorentina’da harikalar yaratırken Türk futbolu da bir teknik deha kazanıyordu. Fatih Terim; kariyeri düşüşe geçse de Türkiye’de bir ilk taşıyan Milli Takımı’nın Avrupa 3’üncülüğü ve kenarda yer almamasına rağmen sahadaki adamların neredeyse tamamının hamuruna el değdirmişliği onu yarına dair attığı keskin bir o kadar da önemli bir imzaydı… Havaalanından tek başına Amerika uçağına binerken genç bir yetenekti. İlk yılında Sacramento ile final serisine çıktı. Saçları sarıya boyanmış, kısaca Hedo denen bu adam Yeni Kıta’ya henüz adım atmışken akıl almaz anlarda olmadık işlere imza atıyor, gelmeden evvel hakkında söylenenleri boşa çıkarmayacağını kanıtlıyordu. Ardından Amerika’nın domine takımı San Antonio’ya oradan da “En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu (MIP)” ödülünü kazanacağı Orlando Magic’e takas edildi. Bu Amerika’nın en saygın ödüllerinden bir tanesiydi ve bir kez daha NBA finallerine çıktığında bu kez takımın en güvenilir eli olmuştu. Çok değil 6 yıl önce gelecek vadeden bu adam artık takımın bir numaralı eli haline gelmişti. Hedo ne mi yaptı? Bugün Ömer Aşık, Semih Erden, Enes Kanter, Doğuş Balbay gibi gençlerin ‘Türk’ referansı ondan geliyor… Kent Kültürü Bir zamanlar Antalya Bugün birçok farklı milletten turistin Türk halkı da dahil olmak üzere beraberce güzel vakit geçirdiği Antalya’nın, ilk dönemlerinde halk ırk ve dinlerine göre ayrı ayrı mahallelerde yaşıyordu.Hıristiyan tüccarlar bir mahallede Rumlar başka bir mahallede Yahudiler başka Müslümanlar da başka yerlerde… Daha fazla geriye gitmeden; Antalya’nın son olarak bizim sınırlarımıza dahil edildiğinde takvim yaprakları da 1921 yılını gösteriyordu. Dönemin iktidarı Anadolu Hükümeti’ne devredilen il, Cumhuriyetle birlikte önce Antalya adını aldı ardından da bugünkü kent kültürünün temelleri atıldı. Yazı olabildiğince sıcak, kışıysa hoş bir bahar esintisi Yeryüzü cenneti Akdeniz Bölgesi’nin batısında yer alan kent, Burdur, Serik, Korkuteli ve Kemer sınırları ile çevrili. Akdeniz ikliminin bitki örtüsü olan maki türü bitkiler Antalya’nın da bitki örtüsünü oluşturuyor. Antalya ili iklimi genel olarak Akdeniz iklimine girmektedir. Hepimizin bildiği üzere yazları kavurucu sıcaklarla geçerken kışları da diğer bölgelere nazaran ılık geçer. Antalya’nın yağmur mevsimi de kış ayları. Ocak ayında sıcaklık ortalamalarının 9 ila 15 derece olduğunu yazdığımızda yaşadığımız kentlerden ne denli farklı bir havaya sahip olduğunu da ifade etmiş oluruz. Diğer taraftan; Şehirde kar yağması ve don gibi meteorolojik olaylar da hemen hemen hiç görülmez. Bergama Kralı II.Aktalos” akıncılarına “Gidin bana yeryüzünün cennetini bulun” der... Akıncılar kralın bu emriyle yola çıkıp diyar diyar dolaşır ve sonunda Antalya’nın bulunduğu yere geldiklerinde, karşılarındaki eşsiz güzelliğe bakarak “Cenneti bulduk” derler. Kent kültürü sayfamızda rota Akdeniz’in turizm cenneti Antalya… A ntalya, Türkiye’nin güney ucunda, büyük bir bölümü falez ya da yalıyarı olarak adlandırılan traverten bir kaya parçasının üzerine kurulmuş bir şehir… İçinde bulunduğu bölge, sahip olduğu arkeolojik ve doğal güzellikler sayesinde “Türk Rivierası” unvanına layık görülen kent, deniz, güneş, tarih ve doğanın bir uyum içinde bütünleştiği bir şehirdir ve Akdeniz’in en temiz kıyılarından birine sahiptir. Havalar ısındı mı akla Akdeniz gelir, Antalya gelir… Çevre bölgeler yavaş yavaş serin havayla tanışırken Antalyalılar nemli havada biraz nefes almak için kendilerini Akdeniz’in serin sularına bırakır. Avrupalı’nın da gözdesi olan kent, yılın dokuz ayı farklı coğrafyalardan gelen misafirleri ağırlar… Akdenizliler sıcak kanlı olur denir ya; insanları da cana yakınlıklarıyla bu sözün tam manasıyla hak eder… 28 tarım işçileri zamanla buraya yerleşmiş ve bu durum kentte kontrolsüz bir şehirleşmeyi de beraberinde getirirerek, çarpık yapılaşmıştır. Antalya nüfusundaki artış 1980—2000 yıllarında turizm sebebiyle artmaya da devam etti. Turizm ile Antalya dış ülkelerden göç aldığı gibi sektörün büyümesi ve iş imkânlarının artmasıyla beraber Türkiye’nin diğer şehirlerinin yanında kendi ilçe ve köylerinden de göç almaya sürdürdü. Tüm bu saydıklarımızı bir araya getirdiğimizde Antalya’nın Türkiye’nin en çok göç alan illerinden bir tanesi hatta uzunca bir süre ilk sırada yer aldığını söyleyebiliriz. Antalya’ya kara, hava ve deniz yoluyla ulaşım mümkündür. Antalya Havalimanı yaz aylarında turizmin de etkisiyle iki dakikada bir uçağın indiği bir havalimanına dönüşürken kente giriş yolları da yoğun araç trafiğine sahne Antalya, Avrupalılar tarafından içinde bulunduğu bölge, sahip olduğu arkeolojik ve doğal güzellikler sayesinde “Türk Rivierası” unvanına sahip… Antalya’ya bir kez gitmek yeter mi? Yoğun nüfus verimli topraklarından Kent nüfusu turizmin de etkisiyle yoğun dönemlerden geçse de Antalya’nın sadece sakinlerine ev sahipliği yaptığı dönemlerde aslında ne denli sakin bir yer olduğu görülür. Öyle ki; 1960’lı yıllara kadar neredeyse hayalet kentlerden bir tanesiydi. Türkiye genelinde başlayan keşfedilmemiş tarım bölgelerine göç hareketinden nasibini alan Antalya, aradan geçen yıllar da hesaba katılırsa; Günümüzdeki beşeri yapısı da o dönemde şekillendi. Unutmadan; Kent dışından gelip Antalya’da çalışan 29 Antalya ve çevresinde birçok antik şehir yer alıyor. Antalya yolu üzerindeki Aspendos, Perge ve Side bunlardan sadece bir kaçı… Bu tarihi yerler dışında Antalya, sahil ve plajlarıyla bilinir. Konyaaltı, Karpuz kaldıran ve Lara Plajı kentin en güzel yerlerindendir... Antalya ayrıca şelaleler şehri olarak da ün yapmıştır. Düden, Manavgat ve Kurşunlu Şelaleleri, yerli ve yabancı binlerce turistin uğrak yerleri arasında yer alır. Yayla ve kış sporlarının yapıldığı Beydağları ve Saklıkent ise şehrin birer doğal güzellikleridir. Antalya, Avrupalılar tarafından içinde bulunduğu bölge, sahip olduğu arkeolojik ve doğal güzellikler sayesinde “Türk Rivierası” unvanına sahip… Antalya bugünkü yoğun nüfusunu verimli topraklarına borçlu. 60’lı yılların başından itibaren göç alan kent, turizm etkisiyle birlikte bir dönem en çok göç alan kentlerin başında geliyordu. olur. Antalya şehrinin ekonomisinde turizm, ticaret ve tarım ön planda olup sanayi faaliyetleri de son dönemde gelişme gösteren faaliyetlerdendir. Bunun dışında Antalya’da hayvancılık, madencilik gibi diğerlerine göre daha az yönelinen kollarda iş faaliyetleri de geçmiş yıllardan bugüne devam ediyor. Antalya’da 1970’li yıllara kadar belirli bir seviyede kalmış olan ticaret sektöründe bu tarihten sonra çeşitli hareketlenmeler yaşadı. 1980’lerde gelişen turizm hareketi ile birlikte de konaklama ve dinlenme tesisleriyle lüks mağazalar ve eğlence mekanları da açılan kentin bir zamanlar lokomotifi olan tarım da teknolojinin etkisiyle oldukça verimli bir şekilde devam ediyor… “Bana bir cennet bulun” Söylentilere göre, M.Ö.2’nci yüzyılın ortalarında Bergama Kralı Attalos`un; bana bir yeryüzü cenneti bulun; buyruğuyla kurulan ve adını kurucusundan alan Antalya, Antik Pamfilya, Psidya, Likya Bölgelerinin kesiştiği, Anadolu`nun en bereketli coğrafyasında kurulur. Antalya, tarihi boyunca kültürün, sanatın, mimarinin, mitolojinin doruk noktası olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ya; doğasını oluşturan lacivert denizleri, görkemli Torosları, coşkun çağlayanları, renk renk ağaçları, çiçekleri ve böcekleri her insana esin kaynağı olabilir… Palmiyelerle sıralanmış bulvarları, uluslararası ödül sahibi marinası, geleneksel mimarisinin yanında Kaleiçi ve modern mekanlarıyla Antalya, Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden bir tanesi… 30 Ve nihayet turizm Antalya ve çevresinde birçok antik şehir yer alıyor. Antalya yolu üzerindeki Aspendos, Perge ve Side bunlardan sadece bir kaçı… Bu tarihi yerler dışında Antalya, sahil ve plajlarıyla bilinir. Konyaaltı, Karpuz kaldıran ve Lara Plajı kentin en güzel yerlerindendir... Antalya ayrıca şelaleler şehri olarak da ün yapmıştır. Düden, Manavgat ve Kurşunlu Şelaleleri, yerli ve yabancı binlerce turistin uğrak yerleri arasında yer alır. Yayla ve kış sporlarının yapıldığı Beydağları ve Saklıkent ise şehrin birer doğal güzellikleridir. Antalya’nın tarihi, coğrayfası, iklimi, nüfusu darken söz nihayet; Antalya dendi mi esas akla gelen ilk şey olan turizme geldi. Antalya, hepimizin de bildiği üzere Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden bir tanesi. Turizm, il ve kent merkezi ekonomisini belirler. Toros’ların güneylerinden kaynaklanan çok sayıda irili ufaklı akarsu, geçtikleri yerlerde ve denize dökülürken şelaleler oluşturur. Antalya’da büyük miktarda Sur, kilise, cami, medrese, mescit, han ve hamam vardır. Kaleiçi surlarının çepeçevre sarıp kucakladığı yat limanı şehrin en eski yerleşim birimidir. Antalya’nın simgesi olan Kaleiçi’nde Yivli Minare, Kesik Minare ve tarihi evleri bulunur. Antalya Kaleiçi’nde en güzel örneklerini görebileceğiniz geleneksel Türk mimarisinin göze çarpan ilk özellikleri tabiatla uyum içinde olmalarıdır. Palmiyelerle sıralanmış bulvarları, uluslararası ödül sahibi marinası, geleneksel mimarisi ile Kaleiçi ve modern mekanları ile Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Antalya, Aspendos Opera ve Bale Festivali, Uluslararası Plaj Voleybolu, Triathlon, Golf Müsabakaları, Okçuluk, Tenis, Kayak yarışmaları gibi etkinliklere, 1995 yılında açılan Antalya Kültür Merkezi ile de plastik sanatlar, müzik, tiyatro, sergi gibi birçok kültürel ve sanatsal çalışmalara ev sahipliği yapıyor. Kimi turist Antalya’yı Avrupa’daki muadillerine gore ekonomik olduğu kimiyse tarihle doğanın kesiştiği bu noktanın cazibesi için tercih eder… Öyle ki; bazıları tekrar ülkelerine dönmek istemez ve şehre yerleşir… Antalya’yı anlatmak için dört sayfa elbette yetmeyecektir. Belki bu satırları okuyan çoğu kişi Antalya’ya gitmiş de olabilir. Ancak nasıl ki anlatmak için dört sayfa yetmiyorsa; Antalya’nın güzelliklerini keşfetmek için de tek seyahat yetmeyecektir. Bergama Kralı II.Aktalos’un “Burası yeryüzünün cenneti” dediği kent için şimdiden planları yapın… Bugün birçok farklı milletten turistin Türk halkı da dahil olmak üzere beraberce güzel vakit geçirdiği Antalya’nın, ilk dönemlerinde halk ırk ve dinlerine göre ayrı ayrı mahallelerde yaşıyordu. 31 Antalya’dan dünyaya… - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne her üç ayda bir karpuz fidesi - Canlı karanfil çiçekleri - Ukrayna’ya golf arabaları - Hollanda tarımına drenaj örneği - Dört metrelik yelkenli yat direği mekanizması - Beş tonluk yat hidroliği mekanizması - Yat Pervanesi ( Cyrus Yat ) - Corendon Havayolları’nın uçak yedek parçaları ve lastikleri - Sun Express’in uçak yedek parçaları - AHK İnşaat’ın Dubai’ye BAE Kralı’nın oteline özel hazırlanan parçalar - Bir çok yabancı futbol takımının kampları için tercih ettiği Antalya’ya tüm takım malzemeleri TNT Ekspres ile Hollandalıların toprakları daha verimli oluyor, futbol takımları getirdiğimiz malzemeleriyle kamplarını tamamlıyor ve BAE Kralı’nın otelindeki misafirler bizim taşıdığımız eşyalarla lüks bir yaşam sürüyor... Müşteri Röportajı Müşteri Röportajı Sektör hakkında neler söylersiniz? Sektörümüzün müşteri portföyünün oldukça sınırlı olduğunu düşünürsek, mevcut pastadan pay almanın zorluklarını kavrayabilir ve bu zorlukların üstesinden gelmek kısacası sektörde önde gelen bir firma olmak için fark yaratmak gerektiğini görebiliriz. “TNT Ekspres ile Müşteri Memnuniyeti için aynı paydadayız” On yıla merdiven dayayan geçmişiyle Türk yat sektörünün önemli üreticilerinden biri olan Cyrus Yachts, bir yandan ödüllerle başarılarını kanıtlarken diğer yandan da müşteri memnuniyeti için tüm imkanlarını kullanıyor. TNT Ekspres ile kaliteli hizmet paydasında buluşan firmanın mali ve idari işler yetkilisi gökhan köseoğlu ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik... L üks tüketim alanında hizmet sunan Cyrus Yachts, kısa süre içerisinde Faaliyetlerinizden bahseder misiniz? hafızalarda yer eden çalışmaların altına imza atmayı başarmış durumda. Tersanemiz toplam 12 bin metrekare üzerine kurulmuş olup, 8 bin 500 Öyle ki; firma 2006 yılında denize indirilen “Angel of Joy” isimli tekne- metrekarsi kapalı alana sahip ve boya, laminasyon, mobilya, elektrik, müsiyle, Boat International Group tarafından verilen en prestijli ödüllerden bir hendislik de dahil olmak üzere tüm üretim sürecini tek bir çatı altında toplatanesi olan “Best Semi-Displacement Motor Yacht in mıştır. Firmamız kuruluşundan bugüne kadar 5 adet the 30m to 39m Size Range”in sahibi... Sıfırdan başla34 metre motor yat üretmiş ve teslimatını tamamlayarak kusursuz eserler üreten Cyrus Yachts’ın Mali ve mış bulunmaktadır. Yüksek kalite standartları ve her TNT Ekspres ile İdari İşler yetkilisi Gökhan Köseoğlu ile firma ve TNT biri kendi alanında profesyonelleşen ekibi ile 2006 bizi aynı paydada Ekspres üzerine konuştuk… yılında denize indirmiş olduğumuz “Angel of Joy” buluşturan olgu isimli teknemiz Boat International Group tarafından “Müşteri Memnuniyeti Firmanızı yakından tanıyabilir miyiz? “Best Semi-Displacement Motor Yacht in the 30m Cyrus Yachts 2003 yılında Antalya Serbest Bölgesi’nde to 39m Size Range” ödülü ile onurlandırılmıştır. TerOdaklı” çalışma kurulmuştur. Firmamız organizasyonu sektörün önde sanemiz 34 – 45 metre ebatlarında tekne üretiminin standartlarımız… gelen üreticilerinden Hollanda merkezli Vitters Shipyanı sıra bakım-onarım hizmeti ve proje teslim mobilyard tarafından sürdürülmektedir. ya üretimi de yapmaktadır. 32 Lüks tüketim alanlarından birinde hizmet sunuyorsunuz. Neler söylemek istersiniz? Genel bir perspektifte konuyu ele almak gerekirse; Uygun maliyetli işgücünü, devlet desteklerini, Türkiye’nin jeopolitik konumunu ülke bazında başlıca önemli avantajlarımız olarak değerlendirebiliriz. Müşteri portföyünün kısıtlı, üretici sayısının fazla olması ve kalifiye eleman bulmanın zorluklarını da dezavantaj olarak sayabiliriz. Cyrus Yachts açısından bakarsak; Tamamen müşteri memnuniyeti odaklı bakış açımızı, tüm üretim faaliyetlerinin uzun yıllardır bünyemizde çalışan kendi personelimiz tarafından gerçekleştirilmesini, sektörün en deneyimli firmalarından biri olan Vitters Shipyard gibi değerli bir markanın bilgi ve desteğini, serbest bölge içerisinde yerleşik olmamızdan dolayı elde ettiğimiz faydaları avantajlarımız olarak sayabiliriz. Sıfırdan başlayarak bir deniz aracı üretiyorsunuz… Bize biraz bu süreçlerden bahseder misiniz? İşe tasarım aşaması ile başlanıyor. Bu konuda iki farklı seçenek söz konusu. Birincisi; Eğer müşterimiz, tasarımı tersanemize ait olan bir modelden talep ederse, dünyaca ünlü Hollandalı tasarımcı TNT Ekspres’in size sunduğu çözümlerden bahseder misiniz? Bizim için sunulan en önemli avantaj; Hava kargo ve kurye fiyatlarının çok kısa sürede ve aynı ofis tarafından bize bildirilmesi diyebiliriz. Ayrıca Antalya’ya yapılacak olan aktarmalarda, aktarma ücreti talep edilmemesi diğer bir avantaj olarak sayılabilir. Ayrıca bir paketi göndermeden ya da almadan önce, ülkemizde ve dünyada sürekli olarak değişen gümrük kuralları hakkında güncel bilgiler alabilmemiz. Bu da karşılaşılabilecek sorunları başlamadan sonlandırmamıza yardımcı oluyor. Cyrus Yachts’ın tersanesi yaklaşık 12 bin metrekare bir alan üzerine kurulu. Bu alan içerisindeki 8 bin 500 metrekarelik kapalı alanda boya, laminasyon, mobilya, elektrik, mühendislik gibi çalışmalar yürütülürken geriye kalan tüm iş açık sahada gerçekleştiriliyor… Rene van der Velden ve mühendis Van Oossanen tarafından hazırlanan tasarımları kullanıyoruz. Diğer seçenek ise; müşterimizin hazır bir tasarımla bize başvurması oluyor. Ayrıca yeni bir tasarım için bizden de talepte bulunabiliyor, mevcut tasarımı kendi beğenisi doğrultusunda güncelleyebiliyoruz. Tasarım aşamasının ve mühendislik çalışmalarının tamamlanmasını takiben; üretim aşamasına başlıyoruz. Bir lojistik firmasından beklentileriniz nelerdir? Biz her lojistik firmasının TNT Ekspres gibi yani doğru ve güvenilir bilgi ile bizleri yönlendiren, zaman ve çözüm odaklı çalışan, en verimli hizmeti en uygun maliyetlerle bize sunan ve müşteri öncelikli hizmet anlayışını prensip edinen firmalar olmasını bekliyoruz. 33 TNT Ekspres’i tanımlayacak olsanız hangi ifadeleri kullanırdınız? TNT Ekspres taleplerimizi “Bizden Biri” gibi yani kendisini bizim yerimize koyarak değerlendiriyor ve bize en uygun çözümü en elverişli koşullarda sunuyor. TNT Ekspres ailesini tanımlamak gerekirse; kuryesinden başlayarak en üst düzeyde çalışan personeline kadar her bireyi ailesinin bir parçası haline gelmiş, kendisini bu işe adamış amatör ruhlu profesyonellerden oluşan bir topluluk olarak değerlendirebiliriz. En prestijli ödüllerden bir tanesi Cyrus Yachts’a 10 yıla yaklaşan geçmişiyle Antalya’da yat üretimi yapan Cyrus Yachts’ın kısa süre içerisinde oldukça önemli bir başarıya imza atmış durumda… Yüksek kalite standartları ve her biri kendi alanında profesyonel ekibiyle 2006 yılında denize indirilen “Angel of Joy” isimli tekne, Boat International Group tarafından verilen en prestijli ödüllerden bir tanesi olan “Best Semi-Displacement Motor Yacht in the 30m to 39m Size Range” ödülü ile onurlandırıldı. Spor Spor rak tarihe geçen bu Şampiyona’da Mirsad, Hidayet, Kerem, Harun, Orhun, Mehmet Okur ve İbrahim’li kadrosuyla finale kadar yükselen Milli Takım, son maçında dönemin Avrupa’yı domine eden takımı Yugoslavya’ya yenilerek ikinci oldu. Bu turnuva hem elde edilen başarı hem yapılan organizasyon hem de tanıtım çalışmalarıyla Türk sporseverinin zihnine basketbolda Milli Takım kavramını kazımış oldu. Bundan böyle Dünya Şampiyonaları, Avrupa Şampiyonaları ve Olimpiyat Elemeleri maçları için taraftar tribünleri doldururken gidemeyenler de atkı, formasıyla ekran başındaki yerlerini aldı… Bu bir ‘takım’ oyunu Bundan kısa bir süre öncesine kadar her biri önemli oyunculardan kurulu bir basketbol takımımız vardı. 2006 yılından sonraysa yine iyi oyuncularla çevreli ancak bu kez gerçekten bir ‘takımımız’ vardı… Son topa kadar savunma yapan, basketbol oynamayı seven ve başarı için son saniyeye kadar adım atmaktan çekinmeyen 12 Dev Adamı sahada görmek yarınlar için büyük umut veriyordu. Ve umutlar boşa çıkmadı… B asketbol Federasyonu haberi için çıkış noktası kuruluş yılı olan 1959 yılı mı olmalı Efes Pilsen ile gelen Koraç Kupası mı bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey var o da son yıllarda Türkiye’de Basketbol’un hızla sınıf atlıyor oluşu… Geçmişe kısa bir bakış, bugün neler yaşandığı ve yarın bizi neler beklediğini merak ediyorsanız doğru sayfadasınız… 1959 Türk Basketbolu’nun özerkliğini kazandığı gün. Amatör branşlarda federasyonel yapılaşmanın ilk adımları olan 60’lı yılların başında kurulan basketbol federasyonu bu yapısını günümüze kadar başarıyla ve yükselerek sürdürüyor. 96’dan 2011’e yeni bir hayat Çok eskiye giderek; manifesto yazmaya niyetimiz yok! Biraz daha yakın tarihe gelerek filmi ortasından başlatacağız. Çünkü Türk Basketbolu’nun yükselişi için tarihler gayet net! Koraç Kupası, 2001 Avrupa Şampiyonası, 2006 Dünya Kupası, 2010 Avrupa Şampiyonası ve 2011 Avrupa Şampiyonası… Bugünün Euroleagu’i 96 yılındaki adıyla Koraç Kupası bu sınırlardan içeri girdiğinde ilk olma özelliği taşıyordu. Halen de ilk ve tek olma özelliğini koruyor. Basketbolda o günden bugüne kurallardan tutun turnuvalara kadar çok şey değişti. Değişen en önemli olguysa Türk Basketbolu kulüpler düzeyinde de önemli işlere Türk sporseverinin basketbola olan bakış açısıydı. 96’da kıvılcımı çakan imza atmaya devam ediyor. Efes Pilsen ile başlayan; bu hareketin ivme kazanması da 2001 yılına dayanıyor. Türkiye’nin Fenerbahçe Ülker ile devam eden Avrupa serüvenleri uluslararası düzeyde ev sahipliği yaptığı en önemli organizasyon ola- kısa süre e güzel hikayelerle biteceğe benziyor. 34 2006 artık oyunumuzun olgunlaştığının daha da önemlisi bir takım kültürümüzün olduğunu göstermesi açısından özel tarihlerden bir tanesiydi… Japonya’da düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası’na umutsuz gitmiştik. Ama turnuvanın ilk maçından son maçına kadar sahadaki takım bize neler yapabileceğini gösterdi. Artık bizim bir kültürümüz vardı. Türk Milli Basketbol Takımı belki Fenerbahçe Ülker yükselişte Anadolu Efes yeni yapılanmada Sayısız efsanenin forma giydiği Milli Takım, son yıllardaki yükselişiyle hem Türk sporseverine basketbol sevgisi aşıladı hem de dünyaya bir ekol olduğunu kanıtladı. rakibini yenemeyebilirdi ama kesinlikle iyi savunma yapacaktı. Turnuvaya yeni kurulmuş ve yıldızlarından yoksun olarak katılan Türkiye 6’ncı olurken tüm dünyaya da bir ‘takım’ olduğunu kanıtlıyordu. Kupa, kürsü derken gümüş madalya tesellisi Yine zirve yaptığımız yıllardan bir tanesinde sıra. Türkiye’de düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası’nda hedefler de beklentiler de yüksekti. Kadro Mehmet Okur’u saymazsak tam olarak ilk kez bir aradaydı. Takımın sembol isimleri ve form düzeyi yüksek oyuncuları ilk kez bir arada görecektik ve taraftar desteğimize de güveniyorduk! Şampiyon tahminlerinde bizim de adımız geçiyordu. Yarı Final’deki Sırbistan maçı Türk Basketbol Tarihi’nin en üst noktası olacaktı. Son şuta kadar giden müsabakada Kerem Tunçeri son saniyede o turnikeyi panyaya bıraktığında tüm ülke nefesini tutmuş ellerini kaldırmak üzere hazır bekliyordu. Beklenen oldu ve o top çemberden içeri girdi. Basket geçerliydi maç bitmişti. Finaldeydik. Kupaya yaklaştığımız doğruydu ve bu gerçekten büyük bir başarıydı ama bir şeyi unutuyorduk; Türk Basketbol Tarihi bambaşka bir boyut kazanmıştı. Uzun süre ekol arayan, takım kimliği konusunda sıkıntılar yaşayan bu ekip en önemli organizasyonun finalinde boy gösterecekti. Rakip ‘Dream Team’ lakaplı ABD’deydi. Beklendiği üzere bizi mağlup ettiler ama başarımızı gölgeleyecek başka bir şey de yoktu. O turnuvada boynumuz bir kez eğildi o an da FIBA Başkanı’nın madalyaları boynumuza astığı anlardı… Aradan geçen zamanda inişli-çıkışlı bir grafik çizdik. Ancak öyle değil midir; Sıfırdan bir yapı kurarken sancılar çekebilirsiniz... 35 Ülker’in kapatılarak Fenerbahçe ile birleşmesinden sonra Sarı-Lacivertliler büyük bir tırmanışa geçti. Ülkenin en önemli basketbol takımlarından bir tanesiyle birleşmelerine doğru yapılanma ve yüksek bütçe gibi katma değerler de ekleyen Fenerbahçe, hem ülke içinde şampiyonluğu kaptırmıyor hem de Euroleague’de Final Four kapılarını aşındırıyor. Anadolu Efes ise yanlış transfer politikasının kurbanı olmaktan bıkmış gözüküyor. Her biri ego sahibi sayı krallarını transfer etmek yerine basketbol ülkelerinden basketbolu seven ve doğru oynayan adamları almaya başlayan Mavi-Beyazlılar yeniden yapılanma çabası içinde… Galatasaray atakta, Kartal yıldız avında Basketbol Şubesi’ndeki skandalın ardından mecburi bir yeniden yapılanma sürecine giren Galatasaray bu işi doğru yapan birkaç takımdan bir tanesi… Öyle ki Sarı-Kırmızılılar geçen yıl finalde kaybettiği şampiyonluk için daha önce gittikleri ve başarılı oldukları yoldan yürümeye devam ediyorlar. Beşiktaş ise futboldan sonra basketbolda da işi yıldız oyunculara bırakıyor. Sezon içerisinde Allen Iverson ile anlaşan ancak sonrasında sonlandırılan bu birlikteliğin ardından bu sezon da Deron Williams gibi bir starı İstanbul’a getiren Beşiktaş’ın neler yapacağı merak konusu… Bir ilk Emir Preldzic Türk Basketbol takımı bu yaz bir ilke şahitlik etti. İlk kez daha önce farkl bir Milli Takım forması giyen bir oyuncuyu devşirerek sahaya çıkan 12 Dev Adam da taraftar da bu adamı oldukça yakından tanıyordu. 5 yıldır Fenerbahçe Ülker forması giyen Emir Preldzic ilk kez giydiği formaya kısa sürede uyum sağlarken attığı sayılar ve oyunuyla gelecek için de umut verdi. Bu arada aklınıza Ersan İlyasova gelebilir ancak o genç takımlardan bu yana Milli Takım forması giyiyordu… 2011 Avrupa Basketbol Şampiyonası ve Olimpiyat Hüsranı İlk kez Olimpiyatlara katılmak için iddialı şekilde gittiğimiz turnuva ne yazık ki hüsranla sona erdi. Öyle ki turnuvanın en büyük favorisini son çeyrekte sadece 2 sayı atmasına izin vererek devirirken aslında Büyük Britanya’ya teşekkür etmeliydik. İte kaka geldiğimiz bu noktanın ardından hedefler yine yükselmişti ama olmadık mağlubiyetlerle Olimpiyatlara katılma heyecanımızı başka bahara erteledik. Kültür Sanat “İsimsiz” bir sanat platformu; 12’nci İstanbul Bienali Filmekimi 10 yaşında! 12’nci İstanbul Bienali, 17 Eylül 2011 tarihinden 13 Kasım 2011’e dek İstanbul’u bir kez daha dünya sanat çevrelerinin ilgiyle izlediği bir sanat platformuna dönüştürecek. Avrupa’da Venedik Bienali ile beraber yılın en önemli sanat etkinliği olarak ilan edilen İstanbul Bienali’nin bu yılki başlığı “İsimsiz…” Filmekimi bu yıl 8-15 Ekim tarihlerinde 10’uncu yaşını kutluyor. 10’uncu yıla özel olarak, Filmekimi ilk kez İstanbul sınırlarını aşıyor ve Türkiye’nin beş kentinde daha sinemaseverlerle buluşuyor. B D ienalin, küratörler Adriano Pedrosa ve Jens Hoffmann tarafından belirlenen başlığı ve görsel kimliği, minimalist ve kavramsal yapıtlarıyla 20’nci yüzyıl güncel sanatının en önemli isimleri arasında sayılan Kübalı-Amerikalı sanatçı Felix Gonzalez-Torres’e göndermeler içeriyor. Torres’in, siyasi konuları ele alırken biçimsel yenilikçiliği kullanarak oluşturduğu sanat dili, 12’nci İstanbul Bienali için yürütülen araştırmalara da esin kaynağı olma özelliği taşıyor. 3 ve 5 numaralı Antrepolar’da 12’nci İstanbul Bienali, başlığının yanı sıra temalarında da Felix Gonzalez-Torres’in işlerinden ilham alıyor. Bienalde İsimsiz (Soyutlama), İsimsiz (Ross), İsimsiz (Pasaport), İsimsiz (Tarih), İsimsiz (Ateşli Silahla Ölüm) olarak farklı temalar altında düzenlenecek beş karma sergiye ek olarak, bu meselelerle ilgili tartışmaları daha da ileriye taşıyacak 50’den fazla kişisel sergi de yer alıyor. İstanbul Bienali küratörleri, Gonzalez-Torres’in “İsimsiz” kavramına uygun bir şekilde, sergiyle ilgili önyargılı düşüncelere yönelik eleştirel bir tavır geliştirip bienal sanatçılarının isim listesini sergi açılmadan önce ilan etmeyerek serginin bu yollarla tüketilmesine de eleştirel bir bakış açısı getirdiler. 12. İstanbul Bienali, günümüzde, özellikle bienal bağlamında yan etkinlik ve programları öne çıkaran anlayışa yanıt olarak, sanatsal ve küratöryel ifadenin asıl biçimi olan serginin önemine yeniden dikkat çekmeyi amaçlıyor. Bienal kapsamındaki sergiler ve sergi kapsamında düzenlenen, eşzamanlı çeviri düzeninde uygulanan panel, konferans ve atölye çalışmaları sayesinde, hem genel izleyiciye hem de sanat öğrencilerine dünyadaki sanatsal gelişmeleri ve güncel tartışmaları izleme ve bu yolla tamamlayıcı bir eğitim olanağı da sunuluyor. ünyanın en önemli festivallerinde ödüller kazanmış, Berlin, Cannes, Venedik ve Toronto’da dünya prömiyerlerini yapan filmlerle usta yönetmenlerin son yapıtlarının da aralarında bulunduğu 40’a yakın film, Filmekimi boyunca izleyicilerin karşısına çıkıyor. Zengin program sekiz gün boyunca Beyoğlu’nda Atlas ve Beyoğlu sinemalarının yanı sıra Nişantaşı City’s ve Cinebonus Maçka G-Mall olmak üzere dört sinemada izleyicilerle buluşuyor.İlk kez düzenlendiği 2002 yılından bu yana İstanbullu sinemaseverlerden büyük ilgi gören Filmekimi, geçen yıl 43 bin kişiyle kırdığı izleyici rekorunu bu yıl daha da artırmak istiyor. İstanbul Bienali küratörleri, GonzalezTorres’in “İsimsiz” kavramına uygun bir şekilde, sergiyle ilgili önyargılı düşüncelere yönelik eleştirel bir tavır geliştirip bienal sanatçılarının isim listesini sergi açılmadan önce ilan etmeyerek serginin bu yollarla tüketilmesine de eleştirel bir bakış açısı getirdiler. 4 bine yakın konuk İstanbul’da İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın uluslararası sanat platformlarında büyük yankı uyandıran etkinliği İstanbul Bienali, bu yıl da dünya güncel sanat platformunun birçok önemli ismini İstanbul’da ağırlayacak. Uluslararası sanat çevrelerinden eleştirmen, küratör, müze ve galeri yöneticileri ile 50 kadar ülkeden 400’ü yabancı basın mensubu olmak üzere 4 bine yakın konuk İstanbul Bienali’ni görmek için İstanbul’da olacak. 36 10’uncu yılda dört bir yanda Filmekimi programı ve 10’uncu yıl sürprizi, 6 Eylül Salı akşamı Cezayir Restaurant’da yapılan bir basın toplantısıyla duyuruldu. Basın toplantısında konuşma yapan İstanbul Film Festivali Direktörü Azize Tan “Filmekimi 10’uncu yılında artık Türkiye’nin en önemli sinema etkinliklerinden biri. Bir haftada neredeyse yüzde 100’e varan doluluğuyla, yeni sinema sezonunun müjdecisi. İlk yıllarında tek sinemada 20 filmle yola çıkan Filmekimi, seyirciler tarafından sabırsızlıkla beklenen, dört sinemada yaklaşık 40 filmin gösterildiği bir festivale dönüştü. 10’uncu yılımızda Avrupa Birliği programı MEDIA’nın da desteğiyle İzmir, Bursa, Konya, Trabzon ve Diyarbakır’da gösterimlerin yapılacağı, Türkiye’yi kapsayan bir etkinliğe imza atmanın mutluluğunu yaşıyoruz.” dedi. Filmekimi 10’uncu yılında, İstanbul sınırlarını aşıyor ve Türkiye’nin beş kentine daha sinemanın en iyi ve en güncel örneklerini götürüyor. Filmekimi kapsamında bu yıl Avrupa Bir- Filmekimi ile ilgili sinemafilm takvimi ve diğer tüm detaylar için filmekimi. iksv.org/tr/ index.asp adresine tıklamanız yeterli! İstanbul’a sığmayan bir festival liği MEDIA programının desteğiyle İstanbul’un yanı sıra, İzmir, Bursa, Konya, Trabzon ve Diyarbakır’da hafta sonları gösterimler yapılacak ve böylece Filmekimi Türkiye’nin dört bir yanında yeni sinema sezonunu müjdeleyecek. Filmekimi seçkisi 13-16 Ekim’de İzmir YKM Cinebonus, 20-23 Ekim’de Bursa Burç ve Konya’da Kule Site Sineması, 27-30 Ekim’de Trabzon’da Cinebonus Forum Trabzon ve Diyarbakır’da Avrupa Sineması’nda izleyicilerle buluşacak. İstanbul dışındaki kentlerde yapılacak gösterimlerin programı, ağırlıklı olarak Avrupa filmlerinden oluşacak. 37 Filmekimi’nin nasıl bir yol kat ettiğini ilk adıma baktığımızda daha net anlıyoruz. İlk yıllarında tek sinemada 20 filmle yola çıkan Filmekimi, geçtiğimiz yıllarda önce farklı farklı sinemalarda gösterimler yaparken 10’uncu yılında sınırları da aşıyor. Avrupa Birliği programı MEDIA’nın da desteğiyle İzmir, Bursa, Konya, Trabzon ve Diyarbakır halkı da birbirinden güzel filmleri izleme fırsatı yakalayacak. DVD / Kitap Zoraki Kral The King Speech İncir Reçeli Bizim Büyük Çaresizliğimiz Yönetmen: Tom Hooper Oyuncular: Colin Firth, Geoffrey Rush, Yönetmen: Aytaç Ağırlar Oyuncular: Melike Güner, Sezai Para- Yönetmen: Seyfi Teman Oyuncular: İlker Aksum, Fatih Al, Gü- Helena Bonham Carter cıkoğlu neş Sayın Tom Hooper, krallık yaklaşımına bambaşka bir çerçeveden bakmış. Zira herkesin yanıp tutuştuğu tahta oturması için zorlama bir hikaye anlatmış. Babası V.George’un ölümü ardından, ‘Bertie’ lakaplı Albert Frederick Arthur George, tarihin bildiği adıyla Kral George VI, mecburen Krallık makamını devralır. Zira, ağabeyi Edward, Amerikalı Wallis Simpson ile beraber olmak için tahttan feragat etmiştir. Fakat yeni kralın aşması gereken ciddi bir hitabet problemi vardır: Albert, İngiliz halkına konuşmak yapmak için çocukluğundan beri başına dert olan kekemeliği yenmek zorundadır. Bu noktada Albert’i halkına ve Kraliyet makamına hazırlamak için Avustralyalı, ‘çılgın’ konuşma terapisti Lionel Logue devreye girer ve bir kekemeden kral yaratma çalışmaları başlar. Televizyon kanallarına skeç yazarak geçimini sağlayan Metin’in en büyük hayali, yazdığı senaryolardan birinin filme çekilmesidir ancak senaryoları yapımcılar tarafından sürekli geri çevrilen Metin, yine umudunun kırıldığı bir akşam gittiği barda Duygu ile karşılaşır. Metin ayakta duramayacak kadar sarhoş olan bu kıza evini açar, ertesi sabah uyandığında kısacık bir not bırakan Duygu çoktan gitmiştir. Günler sonra aynı barda tekrar karşılaşırlar. Duygu yine Metin’e misafir olur. Bu günden sonra Duygu sık sık Metin’de kalır. Metin adından başka hakkında hiçbir şey bilmediği bu kıza âşık olmuştur. Bir gözüküp bir kaybolan bu kızla birlikte bambaşka bir hayata başlayan Metin, kayboluşların sırrını merak eder. İşte asıl hikâye bundan sonrasıdır. Lise yıllarından itibaren sıkı dost olan ve aynı evi paylaşan Ender ve Çetin’in huzur içinde sürdürdükleri hayatları, aralarına arkadaşlarının kız kardeşi Nihal’in katılmasıyla alt-üst olur. Bir türlü iletişim kuramadıkları bu üniversite öğrencisi genç kızı evlerine kabul etiklerine neredeyse pişman olurlar. Ancak zamanla günlük rutinin içerisinde birbirleriyle vakit geçirmekten zevk almaya başlarlar. Nihal, sonunda kabuğundan dışarı çıktığında etrafa genç ve güzel bir kadının titreşimleri yayılmaya başlar. Bir yandan Ender ile edebiyat tartışırken, diğer yandan da Çetin’in kaba saba mizah anlayışı ona kendisini iyi hissettirmektedir. En sonunda kaçınılmaz gerçekleşir, Ender ve Çetin birbirlerinden habersiz bir şekilde Nihal’e aşık olurlar... 38 Uçurtma Avcısı Khaled Hosseini Klon Kevin Guilfoile İskender Elif Şafak Everest Yayınları 356 Sayfa 16 TL Koridor Yayınları 518 Sayfa 20 TL Doğan Kitap 448 Sayfa 24 TL Emir ve Hasan, Kabil’de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir’le Hasan’ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazarlara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California’ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan’ın hatırasından kopamaz. Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor. Hayatını ilme adamış, ailesi uğruna her şeyi yapabilecek bir adam olan Davis Moore, iç sızlatan bir olayla yeni bir sayfa açmak zorunda kalır. Tıptaki uzmanlık alanı ‘klonlama’ olan Doktor Davis Moore’un on yedi yaşındaki kızı tecavüze uğrayıp acımasızca öldürülmüştür. Olay hakkında soruşturma açılır; ancak bir sonuca varılamaz. Kızının eşyalarını geri aldığındaysa alışılagelmişin dışında bir yolla katile ulaşmaya çalışır. Çünkü eşyaların arasında katilin DNA’sı bulunan küçük bir şişeye rastlamıştır. İşte o an Moore’un beynine korkunç bir düşünce saplanır: Belki kızını değil ama onu öldüren adamı klonlama olanağına sahiptir. Peki, kızının katilinin gözlerinin içine bakmaya ne kadar dayanabilecektir? Justin Finn, üç yaşına bastığında diğer çocuklardan farksızdır. Ondan zerre şüphe etmeyen anne ve babasının gözünde masum bir bebek… Ne var ki yüzü, bir gün mükemmel bir genetik kopya olarak soğukkanlı bir katilinkine tıpatıp benzeyecektir. Ülkemizin en büyük sorunlarından bir tanesi; “Kadına Uygulanan Şiddet…” Şüphe yok ki aklı başındaki herkesin içi olan biten sayısız hikâyeyi seyredip, izlerken cız ediyor. Ancak o kadar. İşte hissettikleri ‘o kadar’ ile sınırlı kalmayanlardan bir tanesi ülkenin önemli yazarlarından bir tanesi Elif Şafak. Hemen her eseriyle ‘En çok satanlar’ arasına giren Elif Şafak, şimdi de ‘İskender’ isimli kitabıyla kadına şiddet konusunu irdeliyor. Son dönemde artan kadın cinayetleriyle ilgili haberlerde kurbana ve incitene bakıldığını ama asla detayların önemsenmediğini düşünerek arka plandaki esas hikayeyi araştıran Şafak, bir erkek gözünden topluma ve yaşantılara karışıyor. Fırat’tan başlayıp, Londra’ya kadar uzanan yolculukta, toplumun erkek çocuğa bakışını, insanların aslında en çok sevdiklerini incittiğini ve en büyük yaraların ailede açıldığını anlatan Şafak, hüznü mizahla, komik olanı hüzünle anlatmaya devam ediyor. 39