KUŞ VE YABAN HAYAT FOTOĞRAF DERGİSİ
Transkript
KUŞ VE YABAN HAYAT FOTOĞRAF DERGİSİ
KUŞ VE YABAN HAYAT FOTOĞRAF DERGİSİ 3 Ayda bir yayınlanır. 2013 / 1 • SAYI - 1 www.ornitofoto.org 1 2 KUŞ VE YABAN HAYAT FOTOĞRAF DERGİSİ “Selam olsun” 0 9 Haziran 2006 tarihinde “Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçılığı” sanatının toplumsal işlevini gerçekleştirmek, kuş ve yaban hayat fotoğrafçılığı sanatı aracılığıyla kitlelerle bağ kurmak amacı ile bir oluşum olarak doğan grubumuz,12 Nisan 2010 tarihinde 06-097-30 kütük numarası ile ORNİTOFOTO Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçıları Derneği çatısı altında faaliyetlerine başladı. Kurucularımızdan Cavit BİLEN bu oluşum sırasında şu sözleri söylemişti; “Dilerim sevginin ve kardeşliğin birincil sırada hep yerini koruyacağı, kıskançlığın yerini arkadaşının başarısından mutlu olmayı öğrenen ve kendisinin de buradaki paylaşımın yardımı ile benzer ve daha ilerideki başarıyı yakalayabileceği inancını hiç yitirmeyeceği bir oluşuma imza atmış oluruz. Ya da bazı oluşumlar gibi yok olur gideriz. Fotoğraf makineleri kuşların kanatlarına yönelmiş, tanıdığım tanımadığım tüm tutkunları bu oluşumun içinde yer almaya davet ediyorum.” Bizler zor olan yolu seçtik, var olmak için mücadele ettik ve de etmeye devam edeceğiz. Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçılığı, sanatı anlatarak daha fazla doğa ile iç içe ve yararlı olmak, destek vermek, fotoğraf sanatçılarının tanışma ve dayanışmalarını sağlamak, bir araya toplamak ve onlara yapıt verecek olanaklar hazırlamak, yapıtlarını değerlendirmek, yapıtların sağlam temellere oturtulması için bilimsel araştırmalar yapmak, sanat kurullarıyla ortak çalışmalar yapmak, dayanışmaya gitmek, kuş ve yaban hayat fotoğrafçılığı konusundan kitap, dergi, broşür v.b. yayınlar çıkarmak, ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlemek derneğimizin amaçlarındandır. Amaçlarımızdan biri olan dergi yayınlamak ve doğa ve fotoğraf sevdalılarına ulaşmaktan büyük mutluluk ve onur duymaktayız. Saygılarımla. Mehmet Gürbüz Ornitotofoto Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçıları Derneği Başkanı Sahibi: Masal Medya Hizmetleri Yayıncılık ve Ticaret Ltd. Şti. Genel Yayın Yönetmeni: Mehmet Gürbüz Editör: Yeşim Özcan Fotoğraf Editörü: M. Ergun Turan Sanat Yönetmeni: Özgür Hakan Aslan Tasarım ve Yayın Hazırlığı: www.sorbetpr.com Yazılım Serkan Konaçoğlu Kapak Fotoğrafı Kürşat Akın Katkıda Bulunanlar: Arş. Gör. Esra Per Doç. Dr. Halit Uzun Murat Çelik Burak Doğansoysal Melik Özbek Uzm. Dyt. Banu Topalakçı Uzm. Dr. Behiç Oral Av. Özlem Bora Serhat Tigrel Bahtiyar Kurt Tansu Gürpınar Murat Solakoğlu Seyfettin Arkan Mahmut Nezih Tavlaş Vildan Bozacı Cliff Raby Yağmur Çalışkan Kürşat Akın Timur Türker Caner Demircan Tamer Zeybek 3 içindekiler 06 10 16 56 4 Vizörden Bakan ‘Gönül Gözü’dür Aslında Kuş Fotoğrafçılığı: Ekipmanın sınırlarında Teleobjektifler 20 24 26 30 38 42 52 56 Yayınlarda Kuş Fotoğrafçılığı Çizgilerle doğa Türk Hukukunda Fotoğraf Sanat mıdır? Neden Doğa Fotoğrafçılığı? Fotoğraf Sanatı Beslenme Sanatıyla Birleşirse Sarı Kız’ın Hikâyesi Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Küçük Kerkenez © Murat Solakoğlu 66 76 80 66 Dörtdivan Akbabaları Koruma Projesi Sultan ‘Danaus chrysippus’ TRAKUS’u tanımayan var mı? 86 90 98 Mogan Gölü’nde Dört Mevsim Doğa Gözlemciliği Kuş Gözlemciliği ve Kısa Tarihçesi Güney Afrika’nın büyüsü Cape Town 76 5 6 Vizörden Bakan ‘Gönül Gözü’dür Aslında Murat Çelik murat.celik@yuzyuze.com.tr F otoğraf çekmek, sağ el işaret parmağının deklanşöre basmasından ibaret olsaydı, fotoğrafçılık bir sanat dalı olmazdı. Teknik donanım elbette çok önemlidir ama nihayetinde, ancak bir araçtır, aracıdır. Çünkü fotoğraf, esasen makine ile çekilmez. Göz ile çekilir. Hatta gönül gözü ile çekilir. Bu yüzdendir ki, aynı yere binlerce insan bakar ama içlerinden birinin çektiği kareyi diğerleri hayranlıkla izler. Fotoğrafın ruhu vardır. Ve o ruh, temadan ziyade çeken kişiden sirayet eder. ** Çoğunluğun ‘fotoğraf’a, ‘resim’ dediği bir ülkede yaşıyoruz. Ve aynı zamanda; aşırı hızla seyreden teknolojinin hediyesi cep telefonları sayesinde, sokaktaki herkesin artık çok megapikselli ‘resim’(!)ler çektiği bir ülkede. 36’lık dia makarayı, makine- nin tırnaklarına tam ucundan takıp, çok az ileri sardıktan sonra arka kapağı dikkatlice kapattığımız; böylece 36’lıktan 38-39 kare çıkarmayı başardığımız günlerden, sonsuz-sınırsız dijital karelerimizi photoshopladığımız, çeşit çeşit filtrelerle süsleyip instagrama yüklediğimiz günlere geldik. Makineler, objektifler değişti ama aslında işin özü değişmedi. İşin özü; fotoğrafı çekenin esas olması çünkü. Bakmak ile görmek arasındaki farkı hayata geçirenler hep bir adım önde. Aslında hayatın diğer alanlarında da öyleler. ** Vizörün ardında ‘sabırlı’ 7 8 olmak, konunun diğer can alıcı boyutlarında biri. Yine aslında hayatın diğer alanlarında da olduğu gibi. Doğru zamanda doğru yerde (açıda) olmak, en doğru anı yakalamak için akıl, gözün yanında sabır da şart çünkü. Bir çocuğun yüzündeki ifadeyi yakalamak... Gün doğumundaki ışığın suya yansımasında ideali bulmak... Bir martının kanat çırpışındaki ahenge nefesinle eşlik etmek... Rüzgarın çiçeğe konmuş kelebek üzerinde yarattığı etkiyi hesaplamaya çalışmak... Yağmur damlalarının cam üzerinde yarattığı efekti netleme çabası... Her kare ayrı bir hesap, her kare ayrı bir mücadele, her kare ayrı bir keyif. Bazen de hayal kırıklığı elbette. Resim sanatındaki soyutlamaları çağrıştıran yansımalar özellikle... Ters ışık ve gölge de yine beni heyecanlandıran fotoğraf türlerinden. Otomatik ayarda çekilen kareleri sevemiyorum bir türlü. Keza, (çok mecburi durumlar dışında) ‘seri çekim’i. Enstantane ve diyafram ayarı manuel yapılmış ve ‘tek kare’ çekilmiş fotoğrafları, ilk bakışta ondan daha güzel görünenlere değişmem. Biri kişiye özel hazırlanmış bir yemek; diğeri yemekhanedeki tabldot bana göre. ** Hayata dair fotoğrafları seviyorum ben. Derinliği olan, ışığı olan, rengi olan... Hayatın kendisi gibi yani. Fotoğraf insanın yaşama sevincini artırmalı. İlk bakışta içini karartsa, hatta irkiltse bile... ‘Gönül gözü’ ile çekilen her kare işte bu yüzden ‘özel’dir. ** Her fotoğrafçının ayrı öncelikleri, ayrı hassasiyetleri, ayrı alışkanlıkları, ayrı saplantıları var. Benim için ‘macro’nun flunet dengesinin yarattığı duygu fotoğrafçılıktaki vazgeçilmezlerden örneğin. Ve tabii yansıma... 9 Kuş Fotoğrafçılığı Ekipmanın sınırlarında Melih Özbek www.melihozbek.com 10 11 K uş fotoğrafçılığı her ne kadar “doğa fotoğrafçılığı” kategorisinde değerlendirilse de, aslında bir “aksiyon” fotoğrafçılığıdır. Çünkü fotoğrafını çekmeye çalıştığınız canlılar aslında bırakın poz vermeyi, size görünmek bile istemezler ve büyük çoğunlukla sizin geldiğinizi önceden farkeder ve kaçarlar. Bu yüzden kuş fotoğrafçılığı çok yüksek konsantrasyon ve dikkat gerektiren bir fotoğrafçılık dalıdır. Fotoğraflamaya çalıştığınız kuşun hangi çalının ya da sazın arkasından çıkacağını önceden bilemezsiniz. Üstelik bu birdenbire çıkan kuşun hangi yöne gideceğini kestirmek ise tamamen imkansızdır. Bu şartlarda istediğiniz fotoğrafı çekebilmenin çok önemli bir kaç şartı vardır: 12 Ekipmanı iyi tanımak, sınırlarını bilmek ve fotoğrafçılığın temel kurallarını çok iyi uygulamak. Bir geziye gittiğinizde kafanızda ya daha önce görmediğiniz ve çekmeyi çok istediğiniz bazı türler vardır ya da bir kuşun daha önce çekmediğiniz bir pozunu düşünerek gidersiniz, örneğin tam suya dalıp balık yakaladığı anda bir yalıçapkını ya da pençelerinde avıyla bir yırtıcı gibi. Her iki durumda da şunu bilerek gidersiniz geziye: bu şans karşınıza hiç çıkmayabilir ya da çıkarsa da o fotoğrafı çekmek için çok az zamanınız olacaktır. Bu yüzden kuş fotoğrafı çekerken kafanızda başka hiç bir düşünce olmaz. Tüm duyularınızı yaptığınız işe verirsiniz. Ve karşınıza aradığınız fırsatın çıkmasını beklersiniz. Beklediğiniz an geldiğinde ise çekebileceğiniz en iyi fotoğrafı çekebilmek için elinizden geleni yaparsınız. Bunun için “ışık ölçümü”, “netlik”, “net alan derinliği” gibi konulara çok hakim olmak gerekir. Örneğin gölgede kalmış sazlık bir alandan kalkan bir kuşun fotoğraflarını çekerken, bu gölgeli alandan beyaz bulutların önüne doğru uçtuğu sırada değişen ışık koşullarını dikkate almanız ve bir yandan deklanşöre basarken aynı anda kuşun bulunduğu ortama göre artı eksi pozlama değerlerini değiştirmeniz gerekebilir. Kuş fotoğrafçıları ilk bir kaç gezide çekim zorluklarının farkına varırlar ve kendilerine yardımcı olacak bütün yardımcı ekipmanlardan sonuna kadar faydalanma yoluna giderler. Kuş fotoğrafçılarının en yoğun kullandığı ekipmanlar: Fotoğraf makinası Fotoğraf makinaları çeşit çeşittir ve bütün fotoğraf makinaları fotoğrafçının kafasındaki fotoğrafları çekmek için uygun olmayabilir. Uçan kuş çekmek isteyen bir fotoğrafçının elinde “takip yeteneği yüksek” bir fotoğraf makinası olmalıdır. Fotoğraf makinalarındaki “sürekli netleme” yöntemi (AI Servo – continuous focus – AF-C vb) makinadan makinaya farklılık gösterir. Çok zikzaklı ve hızlı uçan kuşlarda bazı makinalar netlemeyi başaramaz ve fotoğrafçı kuşu gözüyle takip edebilse bile net fotoğraflar çekebilmesine engel olur. Bunun yanında makinanın “arka arkaya çekebilme hızı” da önemli bir faktördür. Çünkü kuşlar özellikle avlanırken insan gözünün gördüğünden daha hızlı hareket eder. Bu yüzden böyle bir sahnede fotoğrafı çekilecek “doğru an” büyük ihtimalle bizim gözümüzle göremeyeceğimiz bir an olacaktır. Gözümüzle göremediğimiz bir anın fotoğrafını çekmek ancak o anın yaklaştığını anlayınca deklanşöre basarak arka arkaya fotoğraf çekmekle mümkün olabilir. Bunun için saniyede en az 3-5 kare çeken fotoğraf makinaları bu tür aksiyon fotoğrafları çekmek için gereklidir. Eğer fotoğrafçı dalda duran, dinlenen, süzülen kuşların fotoğrafını çekmek istiyorsa o zaman bu özellilkler çok da önemli değildir. Süper teleobjektifler Kuşlara yaklaşmak her zaman kolay değildir. Bazen hayalinizdeki poz sizden uzaktadır ya da çok ender bir türü karşı kıyıda fark edebilirsiniz.Böyle durumlarda odak uzaklığı 400 mm ve üzeri objektifler, yakınına gitmeden kuşları yakından fotoğraflamanıza yardımcı olur. Ancak süper teleobjektifler kullanması alışkanlık gerektiren ve kullanıcı hatalarını çok gösteren objektiflerdir. Tripod üzerinde bile kullanılsa bu objektiflerde en yaygın hata titreme sonucu oluşan netsizliktir. Bu yüzden fotoğraf çekerken perde hızınıza daima dikkat etmeli ve gerektiğinde yüksek asalara çıkmaktan kaçın- 13 mamanız gerekir. Kuşa yaklaştığınızda ise yüksek odak uzaklığı ve düşük mesafe nedeniyle alan derinliğinin çok azalması, netlediğiniz yerdeki küçük bir kaymanın fotoğrafı kullanılmaz hale getirmesine neden olur. Elinizde kuyruğu net ama kafası netsiz bir kuş fotoğrafı kalır. Bu yüzden bu tür objektiflerle fotoğraf çekerken bu faktörler de göz önüne alınmalıdır. Flaş Flaşlar doğa fotoğrafçılarının “standart” ekipmanları arasına girmiştir. Çektiğiniz konu “kuşlar” olunca, bazı zorunlu durumlar kaçınılmazdır: Kuşlar sizden çoğunlukla yukardadır, bir ağacın dalları arasında olabilir 14 ve fon genellikle parlak (ve daha da kötüsü bembeyaz bulutlu) bir gökyüzüdür. Bu durumun doğal sonucu, kuşun bulunduğu yerin gölgede olması ve arka planın da aşırı aydınlık olmasıdır. Flaş böyle durumlarda kuş fotoğrafçılarının en büyük yardımcısıdır. Flaşın doğru kullanımı, pek çok durumda, aksi takdirde kullanılmaz durumda olacak birçok fotoğrafın “çok iyi” kategorisinde kullanılabilmesine olanak sağlar. Bu yüzden Türkiye’deki kuş fotoğrafçıları arasında flaş kullananların sayısı giderek artmıştır. Ancak flaşların makinanın perde hızını “flaş uyum hızı”na sınırlamak gibi bir yan etkisi vardır ve fazla ışıkta bu hız çok düşük kalabilir. Bu yüzden flaş kullanımı aşırı dikkat ve tecrübe gerektiren bir durumdur. Flaş uzatmaları (flaş extenders) Kuş fotoğrafçılarının büyük çoğunluğu odak uzaklığı 300 mm ve üzeri “süper tele” objektifler kullanır. Ancak flaşlar bu kadar büyük odak uzaklıklarında kullanılmak için tasarlanmamıştır. Bu yüzden tek başına kullanılan flaşın ışığı dağılacak ve çekmek istediğiniz kuşa ulaştığında gücü çok azalacaktır. Bunun için flaşın önünde, deniz fenerlerinde kullanılan “fresnel mercek” denilen ve ışığı toplayarak bir noktaya güçlü bir şekilde göndermeye yarayan “uzatmalar” kullanılır. Bunlar sayesinde flaşın ışığı dağılmaz ve 20 m gibi uzun mesafelerde etkili olur. Tele konvertörler Kuşlar sizden daima uzak durmak isteyen canlılardır. Onlara yaklaşmanın belli kuralları vardır ancak istisnalar dışında kuşlara fazla yaklaşmak mümkün olmaz. Bu nedenle odak uzaklığını artırmak ve elinizdeki mevcut objektifle daha yakından fotoğraflar çekebilmek için telekonvertör (TC) denen uzatmalar kullanmak gerekir. Bu uzatmalar için genel kanının pek de olumlu olmamasına rağmen son yıllarda kuş fotoğrafçılarının başarılı kullanımları sonucu pek çok fotoğrafçının çantasında yerlerini almışlardır. Çok uzak mesafeler- de detay kaybına yol açabilen bu TC ler 15-20 m mesafede çok iyi sonuçlar verir ve TC siz çektiğiniz fotoğraflarda elde edemeyeceğiniz detayları alabilmenizi sağlar. Yan etkilerinden en önemlisi, içeri giren ışığın azalmasıdır. Bu da perde hızının düşmesi ve netleme hızının azalmasına neden olur. Bu nedenle kullandığınız fotoğraf makinasının netleme yeteneği ne kadar üst düzeydeyse TC kullanımı o kadar başarılı olur. TC kullanırken genellikle 400 asa ve üzeri kullanmak, perde hızının makul düzeylerde kalmasını sağlar. Monopod Arazide gezerek fotoğraf çekmek bazı durumlarda tripod taşıma- yı çok yorucu ve zahmetli hale getirebilir. Böyle durumlarda bir monopod hem hafifliğiyle hem de etkin kullanımıyla fotoğraflarda titremeyle kaybedeceğiniz netliğin önüne geçer. Doğru kullanılan bir monopod düşük perde hızlarında bile neredeyse tripod kadar etkili olacaktır. Kamuflaj Kuşlara yaklaşmanın en yaygın yoludur. Fotoğrafçı üzerine örttüğü bir kamuflaj ağın altında bekler ve kuşların kendini farketmeden yaklaşmasını umar. Eğer doğru yerdeyse bu bekleyişin ödülü büyük olabilir. Bu tekniği kullanarak kuşlara çok yaklaşabilir ve hatta makro objektiflerle bile kuş fotoğrafı çekebilirsiniz. 15 Teleobjektifler Kuş fotoğrafçılığında etkili bir fotoğraf elde etmek için teleobjektif kullanmak neredeyse bir zorunluluktur. Bu alanda ustalaşmış ve özellikle ilgisini yaban hayatını fotoğraflamaya yöneltmiş fotoğrafçılar için tek odak uzaklıklı-açık diyaframa sahip teleobjektifler bulunmaktadır. Murat Solakoğlu msolaks@yahoo.com F otoğrafçılıkta çarpıcı bir fotoğraf elde edebilmek için konuya mümkün olduğunca yaklaşmak en önemli prensiplerden biridir. Makro çekimlerde olduğu gibi, çekilen konuya bağlı olarak, bazı objelere yaklaşıp fotoğraf çekmek mümkündür. Ornitofotografi gibi konularda veya yaban hayatı fotoğrafçılığında özel teknikler dışında konuya yaklaşmak çok mümkün değildir. Kuş fotoğrafçılığında etkili bir fotoğraf elde etmek için teleobjektif kullanmak neredeyse bir zorunluluktur. Konuya yaklaşımınıza, bütçenize, ve kullandığınız fotoğraf makinası sistemi ve tercihlerinize bağlı olarak piyasada çeşitli alternatifler bulmak mümkündür. Türkiye de teleobjektifler yaklaşık 300 TL ile 32.000 TL arasında fiyatlarla satılmaktadır. Ucuz, plastik gövdeli bir 75300 zoom ile (fotoğraf makinanızın sensör çarpanı ile 300 ila 600 m arasında bir tele değerine sahip olur) yaklaşık olarak 300 16 TL bir masraf yaparak belli ölçülerde yaban hayatı fotoğrafı çekmeye başlayabilirsiniz. Bu alanda ustalaşmış ve özellikle ilgisini yaban hayatını fotoğraflamaya yöneltmiş fotoğrafçılar için tek odak uzaklıklı-açık diyaframa sahip teleobjektifler bulunmaktadır. Bütçenizin elverdiği ölçüde ve taşımak istediğiniz ağırlığa bağlı olarak tercihlerinizi yapabilirsiniz. Marka bazında konumuzu detaylandıracak olursak: Canon Son yıllara kadar özellikle AF hızı nedeniyle tercih edilen markaların başında Canon gelmektedir. Canon’un giriş ve orta seviye makinaları 1.6 çarpana sahiptir. Bu nedenle satın alacağınız 75300 gibi basit bir objektif ile tam zoom yapıldığında 480 mm’ye eşit bir görüntü elde etmek mümkündür. Bu tarz objektiflerle iyi ışık koşullarında çok başarılı sonuçlar elde edebilirsiniz.Canon’da ilk akla gelen objektifler ise Canon 100-400 mm 5.6 L ve Canon 400 mm 5.6L dir. Diğer teleobjektiflere göre göreceli olarak daha ucuz ve hafif olmaları nedeniyle bu objektifler çok tercih edilmektedir. Özellikle Canon 400 mm 5.6 nın görüntü kalitesi bu objektifi öne çıkarmaktadır. Pahalı ve ağır olmalarına karşı çok başarılı sonuçlar veren ve harcanılan parayı sonuna kadar hakeden objektifleri Canon 400 mm 2.8 L , Canon 500 mm 4L, Canon 600 mm 5.6 L, Canon 800 mm 5.6 L olarak sıralayabiliriz. Bu objektiflerin en eski versiyonları bile son derece keskin fotoğraflar vermektedir, yeni versiyonlarının daha hızlı AF veya daha iyi IS özelliklerine sahip olduğunu ve daha hafif yapıda olduğunu unutmamak gerekir. Canon sisteminde Canon 400 mm f 4 DO gibi özel yapıda özel objektifler bulunduğu gibi Canon 300 mm 2.8 L gibi bir teleobjektifin de 2X teleconverter de vardır. Nikon Nikon sisteminde giriş-orta seviye makinaların çarpanı 1.5 dir. Bu nedenle maksimumu 300 mm odak uzaklığına sahip bir zoom objektifle 450 mm’ye eşit bir görüntü almak mümkündür. Nikon sisteminin en büyük eksikliği 400 mm sabit odaklı bir objektifinin olmamasıdır. Nikon 80-400 mm f 4.5-5.6 bu konudaki açığı bir noktaya kadar kapatabilse de tek odak uzaklığına sahip bir objektifin keskinliğine sahip değildir. Yaban hayat fotoğrafçılığında kullanılabilecek bir objektif olan Nikon 80-400 mm f 4.5-5.6 nin yanısıra son derece keskin ve başarılı bir objektif olan Nikon 200-400 f4 VR’yi unutmamak gerekir. Bu objektif pahalı olmasına rağmen çok tercih edilen bir objektiftir. Tek odak uzaklığına sahip Nikon objektiflerine bakacak olursak Nikon 300 mm f2.8, Nikon 500 mm f4 ve Nikon 600 mm f4 objektiflerini düşünebiliriz. Bu objektiflerin AF-S özelliğine sahip olanların çok iyi AF performansına sahip olduklarını ve VR, VRII serilerinin daha etkin görüntü sabitleme özelliklerine sahip olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Ayrıca Nikon sisteminin hiç bir zaman bayonet değiştirmemesi nedeniyle 1959 yılından itibaren üretilen bütün objektifleri ve 80’li yıllarda üre- tilen çok başarılı teleobjektifleri de MF olarak kullanabilmesi Nikon’un bir avantajıdır. Pentax Yaban hayatı fotoğrafçılığında Pentax sisteminde öne çıkan ve keskinliği ile meşhur olan ilk objektif Pentax 300 mm f4 DA’dır. 2012 yılında tanıtılan Pentax 560 mm 5.6 DA da oldukça başarılı bir objektiftir. Pentax sistemi de Nikon gibi bayonet değiştirmemiştir. Bu nedenle şu anda üretimden kalkmış olmakla birlikte ikinci el bulunabilecek Pentax FA 300 mm f2.8 Pentax FA 400 mm 5.6 Pentax FA 600 mm f4 objektifler bulunmaktadır. Diğer bir alternatif çok pahalı ve çok ender olarak bulunabilecek Pentax FA 250-600 mm f5.6 zoom objektiftir. Yukarıda belirttiğimiz objektifleri değerlendirirken Pentax sisteminde bulunan bütü DSLR lerin 1.5 çarpana sahip olduğunu ve titreşim önleme sisteminin gövdede olması nedeniyle kullanılan bütün objektiflerin bu özellikten yararlanabileceğini hatırlatmakta fayda var. Sony Eskinin ünlü markası Minolta’yı satın alan ve sistemini Minolta sistemi üzerine geliştiren Sony, son zamanlarda çok ciddi ataklar yapmaktadır. Sony sistemi, Sony markalı objektiflerin yanısıra Minolta A bayonete sahip AF lensleri de kullanabilmektedir. Titreşim engelleme sistemi Pentax ve Olympus’ta olduğu gibi gövde- 17 18 dedir. Bu nedenle kullandığınız bütün objektifler bu özelliği kazanmaktadır. Sony Alpha sisteminde öne çıkan objektifler Sony 300 mm f2.8 , Sony 500 mm f4 ve Sony 70-400 mm f4-5.6 dır. Piyasaya yeni çıkan Sony 70-400 mm f4-5.6 nın ikinci versiyonu çok başarılı sonuçlar vermektedir. Minolta tarafından üretilmiş olan 300 mm 2.8, 300 mm f4, 400 mm f4.5 ve 600 mm f4 objektifler de Sony sisteminde başarılı sonuçlar vermektedir. Olympus Olympus’un m43 ve 4/3 sisteminin çarpanı 2’dir. Bu sistemde görüntü sabitleyicinin gövdede olması nedeniyle kullanılan bütün objektifler bu özelliğe sahip olmaktadır. Çeşitli dezavantajları olmasına rağmen m43 sisteminde parlak ışık koşullarında kulla- nılabilecek Zuiko 75-300 mm f4.8-6.7 ucuz bir alternatif olarak karşımıza çıkmaktadır. Olympus 4/3 sisteminde Zuiko 90-250 f2.8, Zuiko 50-200 mm f2.3.5 ve Zuiko 300 mm f2.8 çok keskin sonuçlar veren objektifler olarak dikkatimizi çekmektedir. Sigma Yan sanayi objektif üreticileri arasında en öne çıkan marka çeşitli bayonetlerde aynı objektifleri üretmektedir. Başta Nikon ve Canon olmak üzere Pentax ve Sony sistemine uygun objektif üreten firmanın çok pahalı ve çok ağır 200-500 mm f2.8 objektifi dünyada tektir. Sigmanın ürettiği 300-800 mm f5.6 , 800 mm f5.6, 500 mm f4.5, 300mm f2.8 objektiflerinin yanında Sigma 50500 mm f4.5-6.3 de yaban hayat fotoğrafçıları tarafından tercih edilen bir objektiftir. 19 Yayınlarda Kuş Fotoğrafçılığı Doç. Dr. Halit Uzun halituzun@yahoo.com E ski bir Çin atasözü olan ‘Bir resim bir kelimeye bedeldir‘ cümlesini adeta doğrularcasına insanoğlunun gördüklerini resmetme isteği ve çabalarının mağara devrine kadar gerilere uzanmakta olduğu çok iyi bilinmektedir. Doğanın en ilgi çekici ve en güzel yaratıklarından olan kuşlar da bu çabaların başlıca hedeflerinden olmuştur. Mağara duvarlarında ilk insandan kalan kuşlara ait çizimlerin çok sayıda örnekleri bulunmaktadır (1). Fotoğrafçılık tarihinde ilk örneklerin alınmaya başlandığı 19. yüzyıl başlarına kadar olan dönemdeki kuş görüntü kayıtları değişik tekniklerde yapılmış resimlerden ibarettir. Bu tür resimlere ait kayıtlar oldukça ayrıntılı ve kaliteli renkler içermesine rağmen şüphesiz fotoğraf görüntülerinin yerini tutamaz. Londra Ulusal Tarih Müzesi yayınlarından ve Jonathan Elphick tarafından yazılmış olan “Birds: The Art Of Ornithology” isimli kitapta 15. yüzyıldan 20. yüzyıl sonlarına kadar olan dönemdeki resim ağırlıklı Ornitoloji görüntüleri 20 Fotoğraf 1 son derece ayrıntılı olarak bulunmaktadır (Foto 1). Günümüze ulaşan ilk fotoğraf görüntüsünün 1826 veya 1827’de Fransız Joseph Nicéphore Niépce tarafından elde edilmesinin ardından (2) ilk kuş fotoğrafını ise 1887’de İngiltere’de Abbotsbury, Dorset’de kuğuları görüntüleyerek J. C. Mansell-Pleydell olduklarını ileri süren Avustralya’lı araştırmacılar ise doğal yaşam alanında çekilmiş ilk kuş fotoğrafının 1889’da Batı Avustralya’da Rottnest Adasında A.J. Campbell’ın görüntülediği Tepeli Sumru’ya ait olduğunu ileri sürmektedirler (3). Bunu takiben 19. yy sonları ile 20. yy ilk çeyreğinde kuş fotoğrafçılığı konusunda çok sayıda kitap yayınlanmıştır. Artık telif hakkı süreleri bitmiş olan bu kitaplara internetten ulaşmak mümkündür (Foto 2). Günümüzde kuş fotoğrafçılığı ile ilgili çok sayı Fotoğraf 2 da basılı ve dijital doküman bulmak elde etmiştir (3). 1888’de ise kolaylaşmıştır. Basılı yayınların yine İngiltere’de Benjamin çok büyük bir bölümünü kitaplar Wyles, martıların fotoğrafını oluşturmaktadır. Kitapların bir kısmı tamamen kuş fotoğrafçılığını konu almaktadır (Foto 3). Bu kitaplarda kuş “ELİMDE KALAN SON fotoğrafçılığı ile ilgili genel DİAPOZİTİF FİLMLERİ prensip ve tekniklerin yanı BİTİRMEK İÇİN ESKİ ANALOG sıra yazarların farklı deneGÖVDEMLE KUŞ FOTOĞRAFI yimlerini de anlatmış olmaÇEKERKEN GÖZLERİMİNİN ları nedeniyle son derece GÖRÜNTÜYÜ HEMEN eğitici olmaktadır. Analog KONTROL ETMEK film fotoğrafçılığı dönemine AMACIYLA LCD EKRANI kitaplardaki fotoğrafların kaARADIĞIMI GÜLÜMSEYEREK litesi ve fotoğrafçının ancak uzun deneyimler sonrasında HATIRLIYORUM.” ulaşabileceği teknik veriler ise insanda büyük bir saygı çekmiştir (3). Ancak bu kuşlahissi uyandırmaktadır. Teknolojirın insana alışkın ve domestik ye insanoğlu çok kolay alışmakta Fotoğraf 3 ve geçmişi unutmaktadır. Elimde kalan son diapozitif filmleri bitirmek için eski analog gövdemle kuş fotoğrafı çekerken gözleriminin görüntüyü hemen kontrol etmek amacıyla LCD ekranı aradığımı gülümseyerek hatırlıyorum. Bazı kitaplar ise genelde doğa fotoğrafçılığı konu almaktadır (Foto 4). Bu kitaplardaki kuş fotoğrafçılığı bölümleri de çoğu kez yararlı bilgiler içermektedir. Fotoğraf 4 21 Fotoğraf 5 veriler bulunmaktadır (Foto 5). Son olarak sadece rehber niteliğinde olan ancak hiç teknik bilgi verilmemiş de olsa son derece ilginç fotoğraflar içeren Ornitoloji kitap ve rehberlerini sayabiliriz (Foto 6). Günümüzde ikinci tür basılı yayın değişik dönem aralıklarında yayınlanan dergilerdir. Birkaç kez tekrarladığım internet taramalarında doğrudan kuş fotoğrafçılığını konu alan sadece tek bir dergi bulabildim (Foto 7). Buna karşın çok çeşitli fotoğraf dergilerinde genelde doğa ve özelinde kuş fotoğrafçılığını konu alan bölümlere sık rastlanmaktadır (Foto 8). Dergiler söz konusu olunca National Geographic Society dergisini belki de baş 22 köşeye koymak gerekir. National Geographic Society dergisi ilk yayınlanmaya başladığı Ekim 1888‘den günümüze ornitoloji ve kuş fotoğrafçılığını konu alan çok sayıda makaleye ev sahipliği yapmıştır. Derginin başlangıç yıllarındaki tarihi siyah beyaz fotoğrafların yerini günümüzde çok NATIONAL GEOGRAPHIC SOCIETY DERGİSİ İLK YAYINLANMAYA BAŞLADIĞI EKİM 1888 ‘DEN GÜNÜMÜZE DEK ORNİTOLOJİ VE KUŞ FOTOĞRAFÇILIĞINI KONU ALAN ÇOK SAYIDA MAKALEYE EV SAHİPLİĞİ YAPMIŞTIR. Fotoğraf 6 Doğrudan kuş veya doğa fotoğrafçılığı ile ilgili olmayan ancak sadece Ornitoloji rehberi şeklinde de olmayıp bazı özel konuları seçmiş ve çok sayıda görüntü içeren kitaplarda ise sınırlı da olsa yardımcı olabilecek teknik Fotoğraf 8 Fotoğraf 7 kaliteli renkli fotoğraflar ve hatta dijital iPad abonelerinin büyük bir keyifle izleyebileceği yüksek çözünürlükteki video görüntüler almıştır. (Foto 9) Fotoğraf 9 National Geographic Society Dergisinin Aralık 2012 dijital sayısında Cennet Kuşları ile ilgili yayınlanan makalenin odyovizüel avantajlarını gösteren görüntü. Sadece kuş fotoğrafçılığı ile ilgili dergilerdeki kıtlığa karşın çok sayıda Ornitoloji dergisi vardır (Foto 10). Bu dergilerde az yer tutmasına karşın kuş fotoğrafçılığı teknik bilgileri veren bölümler zaman zaman bulunmaktadır. Günümüzde artık basılı yayınların yerini yavaş yavaş (ya da hızlı bir şekilde mi desem ?) dijital ortamda ulaşılabilen kitap ve dergilerin larınıza duyduğualmakta olduğunu nuz sayfalarının rahatlıkla söyleyeçevrilme sesini o biliriz (Foto 11 ve harika cihazdan 12). Diğer taraftan almamız mümdijital ortam söz kün mü ? Aslında konusu olunca sonuçta kaynağıson derece yararlı na bağlı olmakbilgiler içeren sızın bilginin var web siteleri, CD ve ulaşılabilir veya DVD ler olması önemliunutulmamalıdır. dir. Bu nedenle Dijital ortamdakişisel nostaljik ki yayınların ulaşıduygularımızı bir labilme ve saktarafa bırakarak Fotoğraf 10 lanma kolaylıkları günümüzdeki ile fiyat avantajları bilgiye erişim yadsınamaz ancak kişisel duymükemmelliğinin tadını çıkartgularım basılı yayınları bir türlü maya devam edelim…Nankörlük terk edememektedir. Eminim bu etmemek lazım çünkü okumakta duygularda olduğunuz olanlarınız bu dergide GÜNÜMÜZDE ARTIK vardır.Tüm dijital... BASILI YAYINLARIN kitaplığınızı Dergimizin YERİNİ YAVAŞ YAVAŞ bir iPad’e bu köşesin(YA DA HIZLI BİR sığdırmanız de ilerleyen ŞEKİLDE Mİ DESEM?) mümkündür. sayılarda Peki kitabı basılı ve dijital DİJİTAL ORTAMDA veya dergiyi kitaplığımda ULAŞILABİLEN KİTAP VE eline aldığınız var olan kuş DERGİLERİN ALMAKTA andaki avucufotoğrafçılığı OLDUĞUNU RAHATLIKLA nuzdaki dokaynaklarını SÖYLEYEBİLİRİZ. luluk hissini, ayrıntılı ve burnunuzdaki daha geniş kuşe kağıdının kokusunu hatta tanıtan ve özellikle geçmişe okumaya başladığınızda kulakait olanlardan ilginizi çekecek bölümleri aktaran yazılarda buluşmak üzere... Kaynaklar • http://www.craigmore.co.nz/maori_rock_art.html • http://en.wikipedia.org/wiki/History_ of_photography • http://rwyoung.id.au/images/pdffiles/April%202012/History%20of%20 Fotoğraf 11 Fotoğraf 12 Dijital ortamda dergi ve kitaplar. iPad kitap ve dergi kütüphanesi görüntüleri Bird%20Photography%20in%20Australia.pdf 23 çizgilerle doğa Caner Demircan canerator@gmail.com 24 25 Türk Hukukunda Fotoğraf Sanat mıdır? Bir fotoğraf sanatçısı fotoğraf üretirken kompozisyon, kadraj, netlik, diyafram gibi birçok faktörü düşünmek zorundadır. Dikkate alması gereken konulardan biri de etik kurallar ve fotoğrafın yasal olup olmadığı konusudur. Av. Özlem Bora oznehukukofisi@gmail.com 5 846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK) 1. ve 4. maddesi bir arada değerlendirildiğinde sahibinin hususiyetini taşıyan ve estetik değer içeren fotoğrafların güzel sanat eseri olarak kabul edildiğini görüyoruz. Hatta FSEK 2. maddesi uyarınca güzel ve estetik değeri olmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleri dahi ilim ve edebiyat eseri olarak kabul edilmiştir. Mevzuatımızda fotoğraf bu kadar önemli iken toplumda fotoğrafa halen sanatsal anlamda yeteri kadar önem verilmemesini sorgulamak yerinde olur. Fotoğrafın deklanşöre basmak kadar kolay bir eylem olması ve günümüzde herkesin cep telefonlarıyla dahi fotoğraf çekiyor olması fotoğrafı toplumda hakettiği yere taşıyamamaktadır. Oysa ki, iyi bir 26 fotoğraf üretmek en zor sanatFotoğraf sanatçısı fotoğraf lardan biridir. Fotoğraf sanatçısı üretirken özgür müdür? bir yandan mekanik ya da dijital Bir fotoğraf sanatçısı fotoğraf bir tasarıma hakim olmak diğer üretirken kompozisyon, kadyandan da herkesin gördüğünraj, netlik, diyafram gibi birçok den farklı faktörü düşünbir şeyi mek zorunda5846 SAYILI FİKİR yakalamak dır. Dikkate almücadelesi ması gereken VE SANAT ESERLERİ içindedir. konulardan KANUNU 86. MADDESİ Kısaca; biri de etik ESER MAHİYETİNDE fotoğraf kurallar ve foOLMASA BİLE PORTRE üretmek toğrafın yasal FOTOĞRAFLARININ sadece olup olmadığı KİŞİDEN İZİN ALINMADAN deklanşöre konusudur. Bu TEŞHİR EDİLEMEYECEĞİNİ basmak bağlamda en VE UMUMA değildir. zor fotoğrafARZEDİLEMEYEĞİNİ Görüntüyü ların başında kaçırmaportre fotoğDÜZENLEMİŞTİR. mak adına rafları gelir. çok kısa bir 5846 sayılı sürede ışık, netlik, kompozisyon, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu teknik ölçümler gibi onlarca 86. maddesi eser mahiyetinde unsuru düşünerek karar vermek olmasa bile portre fotoğraflazorunda kalan fotoğraf sanatçısırının kişiden izin alınmadan nın işi aslında çok zordur. teşhir edilemeyeceğini ve FOTOĞRAF BİRLEŞTİRİLMESİ İLE KİŞİLİK HAKLARINA VE ÖZEL HAYATA MÜDAHALEDE BULUNURSANIZ KENDİNİZİ YARGI KARŞISINDA BULABİLİRSİNİZ. umuma arzedilemeyeğini düzenlemiştir. Aynı maddede bu kurala bazı istisnalar getirilmiştir. Şöyle ki; siyasi ve sosyal hayatta rol oynayan kişilerin fotoğrafı teşhir edilirken izin alınmasına gerek yoktur.Yine geçit resmi, resmi tören ya da genel toplantılarda kişilerden izin alınması şart değildir. Maddenin son istisnası olan günlük olaylara ilişkin dığından en doğal halinin yakalanması FOTOĞRAF fotoğraflarla sözkonusu BİRLEŞTİRİLMESİ İLE radyo ve film olduğundan KİŞİLİK HAKLARINA haberleri için etkileyici VE ÖZEL HAYATA de onay alınfotoğraflarMÜDAHALEDE ması beklendır. Ancak, mez. sıradan bir BULUNURSANIZ KENDİNİZİ Teleobjekvatandaşı YARGI KARŞISINDA tif ile çekilen dahi fotoğBULABİLİRSİNİZ. portre çeraflarken kimlerinde izin alınnet alan derinliğinin düşük ması gerekliliği vardır. Gizli olması ve kişinin haberi olmakamera,teleobjektif ve elektronik 27 müdahalelerde yasa hükümleri Carter bir gazeteci sorumluluğu bedelin üç katı tutarında tazmive etik kurallar asla unutulmaile bu fotoğrafı tüm dünyaya dunat talep edilebilir. Burada rayiç malıdır. Misal olarak fotoğrafın yurmuştur. Ancak, gazetecinin o bedel takdir edilirken varsaesaslı bir unsuru ile ilgili değilçocuğu neden kurtarmadığı koyımsal sözleşme bedeli dikkate se, kadraj nusunalınır. Yani, fotoğrafı çeken kişi düzendaki kendi rızası ile fotoğrafı o çalışlemesi, vicdan mada, mesela bir kitap kapaFOTOĞRAF SANATÇISINDAN başka bir azabı ğında kullanılmasına izin vermiş YAZILI İZNİ OLMADAN ifade ile onu olsa ve bu konuda bir sözleşme FOTOĞRAF KULLANILIRSA FSEK crop hoşaynı yıl yapmış olsa idi sözleşme bedeli 68. MADDEYE GÖRE RAYİÇ görülebilir. intiharne olurdu? İşte bu rayiç bedelin BEDELİN ÜÇ KATI TUTARINDA Ancak fola ölü3 katına kadar tazminat talep TAZMİNAT TALEP EDİLEBİLİR. toğraf birmüne edilebilir. Ayrıca manevi tazminat leştirilmesi kadar talep etmek mümkündür.Talep ile kişilik götüredilen maddi ve manevi tazminahaklarına ve özel hayata müdamüştür. Herşeyde olduğu gibi ta faiz işletilmesini talep etmek halede bulunursanız kendinizi fotoğrafda da etik kuralların de yasalarımıza göre mümkünyargı karşısında bulabilirsiniz. sorgulanması gerektiğine inanıdür. Aslında her somut olayı ayrı yorum. Fotoğrafınız izinsiz olarak kulayrı değerlendirmek yerinde Themis, Yunan mitolojisinde lanıldığı için eylemin durdurulolur. Misal olarak genel bir adalet tanrıçasıdır. Themis’in masını ve mahkeme kararının da toplantıda çekilmiş olsa bile elindeki “Kılıç” adaletin verdiği gazetede yayınlanmasını isteme kişilik haklarına saldırı mahiyeti cezaların caydırıcılığını ve gücühakkı vardır. Eğer fotoğraf izinsiz taşıyan bir fotoğraf ya da fotoğraf nü, “Terazi” kullanıma altı yazısı yasal değildir. Böyle adaleti ve buhazırlanıyor bir fotoğrafı çeken kişi tazminat nun dengeli ve henüz kulAMATÖR YA DA ödemek ve yaptırımlarla karbir şekilde lanılmamışsa PROFESYONEL şılaşmak durumunda kalabilir. dağıtılmasını bu durumun TÜM FOTOĞRAF Ya da ıslak imzalı bir modellik simgeler. önlenmesi TUTKUNLARININ ETİK sözleşmesi ile fotoğraf çekimi “Kadın” olmaiçin de mahKURALLARA UYMASI VE yapmış olsanız dahi o fotoğrafın sı bağımsızlıkeme kanatamamen yasal olduğu anlamına ğı ifade eder. lıyla talepde THEMİS’İ ÜRKÜTMEDEN gelmez. Kısaca her somut olaAyrıca tanrıbulunabilirFOTOĞRAF ÇEKMESİ ASIL yı ayrı ayrı değerlendirmek ve çanın gözü siniz. GAYE OLMALIDIR. özellikle profesyonel çekimler bağlıdır, bu FSEK aniçin uzmanlardan yardım almak da tarafsızlığı lamında eser yerinde olacaktır. ifade eder. tanımına girmeyen fotoğraflar da Amatör ya da profesyonel tüm haksız rekabet hükümlerine veya Fotoğraf üreritken etik fotoğraf tutkunlarının etik kurallaözel hukukun genel hükümlerine kurallara uymak zorunda ra uyması ve Themis’i ürkütmegöre korunmaktadır. mıyız? den fotoğraf çekmesi asıl gaye Görüldüğü üzere fotoğraf, Gazeteci Kevin Carter’a 1994 yıolmalıdır. Türk Hukukunda ciddi bir lında Pulitzer ödülü kazandırmış koruma altındadır. Amatör ya olan aç Sudanlı çocuğun içler İzin alınmadan fotoğraf da profesyonel fotoğrafçıların acısı hali ve arka planda beklekullanılırsa? haklarını bilerek fotoğraf üretyen akbabadan oluşan fotoğraf Fotoğraf sanatçısından yazılı meleri dileğimle, tüm fotoğraf karesi etik kuralların sorgulanizni olmadan fotoğraf kullanılırsa tutkunlarının yolu açık, ışığı bol ması için iyi bir örnektir. Kevin FSEK 68. maddeye göre rayiç olsun diyorum. 28 29 Neden Doğa Fotoğrafçılığı? “Boş günlerinde alışveriş mağazalarında sürüklenmek yerine ne yapabileceklerini merak edenlere; dışarı çıkın, burada Fyldes sahilinde vahşi yaşamın içine girin; nefes kesici olabilir!” Doğa fotoğrafçısı Cliff Raby, fotoğrafçılığa nasıl başladığını Ornitofoto için kaleme aldı. Cliff Raby www.fyldecoastwildlife.co.uk 30 Çeviri: Yağmur Çalışkan Why Nature Photography? For anyone wondering what to do with their days off rather than trail round the shops - get out & take in the wildlife here on the Fylde coast, it can be breathtaking! Nature photographer Cliff Raby tells about the beginning of his career to Ornitofoto 31 H er zaman bir hobim oldu; daha genç olduğum günlerde futbol, squash ve tenis gibi daha enerji dolu olan bu meşgaleler, otuzlarıma geldiğimde golfe terfi etti. Birkaç yıl boyunca Fyldes’deki golf kurslarını deneyerek ve gerçek anlamda bir ilerleme kaydetmeyerek kendi yolumu katettikten sonra, çocukluk meşgalem olan balıkçılığa geri döndüm. Büyük bir piknikte çene çalmak için bahane ettiğimiz pek çok cumartesiyi, sosyal toplantılarımızı baltalayan düzenli balık tutmalarla geçirebilirdim. Balık tutmaktan sıkılmaya başlamıştım fakat yemek ve arkadaşlıktan hala keyif alıyordum, böylece sürmeye devam etti, fakat dikkatim giderek daha fazla oranda balık tuttuğumuz gölün etrafındaki vahşi yaşama 32 doğru kayıyordu. Bir kuş veya kelebek görüp onun ne olduğundan emin olamadığımda, eve dönüp araştırmaya çalışıyordum fakat, küçük vahşi yaşam rehberimi karıştırırken, ne görmüş olduğumu hiçbir zaman hatırlayamıyordum. Yaklaşık 8 yıl öncesine tekabül eden bu noktada, beni idare edecek bir fotoğraf makinesi almaya karar verdim, böylece balık avlarken gördüğüm vahşi yaşamı yakalayabilecek ve daha sonra rehberimdeki fotoğraflarla gerçekte gördüklerimi kıyaslayabilecektim. Bu da yeni bir hobinin ayak sesleri demekti. Birkaç ay sonra, balık avlamak ve vahşi yaşamı gözlemlemeyi/ fotoğraflamayı kombine etmeye karar verdim, -her iki hobiye de gereken dikkati vermiyordum- böylece hepsini balığa gitmenin içinde birleştirdim ve tüm dikkatimi vahşi yaşamı araş- tırmaya verdim. Batı Yorkshire’da çiftlik ve kır kenarında büyüyen biri olarak her zaman vahşi yaşama ilgi duymuştum fakat bu alanı tanımak konusundaki bilgilerim dehşete düşürücüydü. Örneğin kelebekleri ele alalım, bildiğim tek kelebek isimleri Aglasi Kelebeği, Kırmızı Amiral ve Lahana Kelebeği idi; ilk ikisi kırmızı; sonraki ise beyaz olan herhangi bir şeye isim olarak verilebilirdi. Şimdi, gördüğüm vahşi yaşam fotoğrafçılığına duyduğum tutkunun bir sonucu olarak, yakındaki Blackpool’un güzellikleri de dahil olmak üzere, 30 türün üzerinde kelebeği fotoğraflayabiliyor ve tanımlayabiliyordum. Gözlerim açılmadan önce hepsi nerede saklanıyordu? Kuşları tanıma becerim de aynı şekilde zayıftı ve yine dışarı çıkıp fotoğraf çekmem sayesinde, Fyldes kıyısında bulunan muhteşem çeşitlilikteki kuşlarla büyülendim. Bu uğraşı edineli çok geçmeden, idareten kullandığım makinemi terfi ettirerek ilk DSLR mi ve takiben zoom lensimi edinirken yeni hobim bir tür takıntıya dönüştü ve bir makro lens satın aldım; böylece çevremizdeki her türlü küçük yaratığı fotoğraflayabilecektim. Bir vahşi yaşam fotoğraf forumuna kaydoldum ve oradaki güzel insanlar bana yeni I ’ve always had a hobby; in my younger days it was more energetic pursuits like football, squash & tennis, which progressed to golf as I got into my thirties. After hacking my way around many of the Fyldes golf courses for a number of years, without ever really improving, I returned to my old childhood pursuit of fishing. I would spend many a Saturday with a couple of buddies in what was really an excuse to have a huge picnic & chinwag, with the occasional fish interrupting our social gathering. I started to get bored of fishing, but was still enjoying the food and company so carried on going, but my attention was getting more & more drawn to the wildlife around the lake where we fished. I’d see a bird or a butterfly & not being sure what it was would try to look it up when I got home, but thumbing through my little wildlife ID guide I could never quite remember just what it was I’d seen. At this point, which was about 8 years ago, I decided to buy a half decent (bridge)camera so I could snap the wildlife I saw whilst out fishing, I could then check my photographs back to my ID guide & figure out just what I was actually seeing. It was at this point the shoots of a new hobby started to emerge. After a few months I decided that by trying to combine fishing & observing/photographing wildlife I wasn’t paying either discipline the attention it needed – so I packed in going fishing altogether and focused all my attention in pursuit of wildlife. Growing up in West Yorkshire on the edge of farmland & countryside I’ve always been interested in wildlife, but my wildlife ID skills were appalling. Take butterflies as an example, the only butterfly names I knew were Tortoiseshell, Red Admiral & Cabbage White, the first two ID’s were randomly given to anything reddish, the latter to anything white. Now, as a result of my passion for wildlife photography I have seen, pho- all hiding before my eyes were opened?? My bird identification skills were equally poor &, again as a result of getting out & taking photographs, I’ve been amazed at the wonderful variety of birds that be found in and around the Fylde coast. Soon after taking up the hobby I upgraded my bridge camera to my first DSLR, followed by a zoom lens &, as my new hobby started to become more of an obsession, a macro lens too so I could photograph the mini beasts that are all around us. I signed up to a wildlife photography forum & the good folk there mentored me, teaching me how to use my new kit & improve my photography skills. tographed & can identify over 30 species of butterfly, including some real beauties right here in Blackpool – just where were they Unlike fishing, which I pretty much only got to do on a Saturday, I can find time most days to grab a few photographs. My 33 ekipmanımı nasıl daha iyi kullanıp geliştireceğimi öğreterek bana akıl hocalığı yaptılar. Büyük ölçüde yalnızca cumartesileri sürdürebildiğim balık avlamaktan farklı olarak, haftanın pekçok günü, birkaç fotoğraf yakalamak için vakit bulabiliyordum. Fotoğraf makinem genellikle dışarıda çalışırken benimle oluyordu, böylece ilgimi çeken bir şeyi seçtiğimde, onu yakalayıp birkaç kare alabiliyor; eğer doğal ortama yakın bir öğle yemeği molasındaysam, bir elimde çörek, bir elimde makine bir saatimi kuşları saklandığı bir koyukta bekleyerek geçiriyor veya eve vardığımda bir saatimi bahçedeki kuşları ve böcekleri fotoğraflayarak geçirebiliyordum. Kısa süre sonra, dijital fotoğraflardan meydana gelen genişce bir portfolyo oluşturmaya başlamıştım ve sonra bunlarla ne yapacağım sorunuyla baş başa kaldım. Pek çoğunu forumdaki arkadaşlarımla paylaştım ve aynı zamanda eşimi, kendisi ilgilenir görünürken, hayal edilebilir her açıdan yakaladığım en son görüntülerimin bombardımana tuttum. Hakkını yemeyeceğim, eşim her zaman 34 çok destekleyici oldu ve fotoğraflarımı, örneğin bir balıkçıl ya da baykuşu, görmekten keyif aldı fakat bir buğday biti ya da salyangozu göstermeye çalışırsam çok da umurunda olmuyordu, garip kadın! Sonra, temelde Fyldes Sahilinde görülebilen vahşi yaşamı ön plana çıkaran bir websitesi fikri geldi aklıma. Böylece, www. fyldecoastwildlife.co.uk doğdu. Websitesi bana, tüm fotoğraflarımı depolamam için bir yer verdi ve umarım internette vahşi yaşam alanında arama yapan herkese faydalı bir referans olarak da hizmet eder. Bu anlamda öne çıkan yerler arasında Stanley Park ta bulunu- yor. Bu kadar işlek bir parkta, ne kadar çok vahşi yaşamın gözlemlenebileceğini görmek harika.. Burada, göl adalarından biri olan Blackpool’da toplu balıkçıl yuvalarına sahip olmak büyük şans gerçekten... Genellikle Şubat’tan itibaren külrengi balıkçıllar yuvalarında görülebiliyor ve baharla birlikte yetişkin kuşlar yiyecek ve yuva malzemesi için uçarlarken, punk saç modelleriyle genç balıkçıllar kafalarını yuvalardan çıkarmaya başlayarak gerçek bir tantana yapıyorlar.- izlemesi gerçekten müthiş. Stanley Park aynı zamanda Tırmaşık Kuşu, Sıvacı Kuşu, Orman Ağaçkakanını görmek için de harika bir yerdir ve birkaç kırılmış yer fıstığı koyduğunuzda eğer güvercinler oraya daha evvel varmazsa, bu son ikisinin dikkatini onları beslemek bahanesiyle çekebilirsiniz. Benim favori yıllık gözlemim, Tepeli Batağanların çiftleşme ritüelleridir, onların birbirlerinin kafalarına vurarak göğüs göğüse gidişlerini izlemekten hiç sıkılmam ve onları izleyip fotoğraflarken pek çok park ziyaretçisinin burunlarının dibindeki bu muhteşem manzaradan bihaber yürüdüklerini görürürüm; aslında bir zamanlar ben de o gözleri kapalı yolculardan biriydim. Marton Gölü (Marton Mere) Doğal Koruma Alanı, Fyldes Krallığında gerçek bir mücevher; kasabanın kıyısındaki vahşi yaşam camera is often with me whilst out working, so if I spot something of interest I can pull up & grab a few shots, if near a nature reserve at lunchtime spend an hour in a bird hide, camera in one hand and pie in the other, or when I get home I can spend an hour in the garden photographing birds or insects. I soon started to build up quite a large portfolio of digital images and you’re then faced with the problem of what to do with them all? I shared many with my peers on the photography forum, and would also bombard my wife with photos from every conceivable angle of my latest sightings whilst she’d try to look interested. To be fair, she’s been very supportive & does like to see photos of, say, a Kingfisher or an Owl, but isn’t quite so bothered if I try to show her a weevil or a snail, strange girl! I then came up with the idea of a website that, in the main, features the wildlife that can be seen here on the Fylde coast and where you can go to see it. It was then that www.fyldecoastwildlife.co.uk was born. The website gives me somewhere to store all of my photographs and I hope it also serves as a useful reference source to anyone searching the internet for information about wildlife in the area. The venues featured include Stanley Park – for such a busy park it’s amazing just how much wildlife can be seen there. We’re so lucky here in Blackpool to have the heronry on one of the lakes islands. The Grey Herons can be seen at their nests usually from February onwards & their young, complete with punk hairstyles, will start popping their heads out of the nests by spring, making a real racket as the adult birds fly in with food or nesting material – they’re fantastic to watch. Stanley Park is also great for getting Treecreeper, Nuthatch & Great spotted Woodpecker sightings – put some crushed peanuts out & you can often attract the latter two down to feed on them – as long as the pigeons don’t get there first. My favourite annual sighting at the park is the mating rituals of the Great crested Grebes, I never tire of seeing them go chest to chest whilst flicking their heads from side to side, & as I watch & photograph them I see many park visitors walking by oblivious to this wonderful spectacle going on right under their nose – in fact I used to be one of those blinkered passers by. A real jewel in the Fyldes crown is Marton Mere nature reserve, a real oasis for wildlife on the edge of town. In winter the reserve plays host to hundreds of ducks, such as Teal, Gadwall, Wigeon and many more. The teal numbers alone can reach a thousand & just listening to their whistling call, or seeing them all take flight as a raptor flies overhead spooking them is a real thrill. The secretive and very elusive Bittern is also a winter visitor to the Mere, hiding away in the reedbeds and only giving observers an occasional glimpse as it flies from one hideaway to another, or occasionally in winter one will step out onto the frozen mere giving slightly longer views. Long-eared owls also regularly roost by day at the reserve over the winter months. In spring the warblers arrive & treat us to their wonderful chattering songs from atop the reeds. Of course another excellent wildlife resource is the Fyldes 35 bakımından gerçek bir vahadır. Kışları burası; Çamur Ördeği, Boz Ördek, Yaban Ördeği ve pek çok farklı çeşitten yüzlerce ördeğe evsahipliği yapar. Tek başına Çamur Ördeklerinin sayısı binlere ulaşabilir ve yalnızca onların ıslıklarını dinlemek ya da yırtıcı bir kuş korkutarak üzerlerinden uçarken havalanışlarını görmek, gerçek bir heyecandır. Zor bulunan gizemli Balabankuşu da, yine gölün sazlıklarının arasında saklanan ve ara sıra gizlendiği bir yerden diğerine uçarken gözlemcilere kendini bir anlık gösteren ya da bazen içlerinden biri donmuş gölün üzerine konduğunda daha uzun görüntüler verebilen kış ziyaretçilerindendir. Uzun Kulaklı Baykuşlar da yine kış ayları boyunca, düzenli olarak gün içinde bu alanda tünerler. İlkbaharda, Çalıbülbülleri gelir ve sazların tepesinden söyledikleri geveze şarkılarıyla bize ziyafet çekerler. 36 Elbette, bir diğer kusursuz vahşi yaşam kaynağı da Fyldes sahil şerididir. Ribble ve Wyre Haliçleri ve bunları çevreleyen kıyı şeridi; Deniz Saksağanı, Karakarınlı Kumkuşu ve Ak Kumkuşu gibi çok sayıdaki çamurda yürüyen kuşun desteklenmesi bakımından hayati öneme sahiptir. Yakın görüntüler alabilmek için bir diğer iyi yer ise Fleetwood’dur. Gelgitten bir saat ya da daha fazla süre önce ilginizi çeken bir nokta belirleyin ve med cezirin, dalıcı kuşları sizin daha da yakınınıza itmesini bekleyin. Fyldes Çiftlik Alanı da vahşi yaşam için mükemmeldir. Kış ayları boyunca, Kısa Kulaklı Baykuşları, Peçe Baykuşları, binlerce pembe ayaklı kazı ve güzel Ötücü Kuğuları görmeyi umabilirsiniz. Vahşi yaşam hakkında daha çok şey keşfettikçe, daha çok şey öğrenmek istediğimi his- sediyorum. Keşfetmek için dışarı çıkmak ve vahşi yaşamı fotoğraflamak benim için bu uğraşla ilgilenmeye başladığım 8 yıl önce olduğundan daha büyük bir tutku haline geldi; aslında bu, beni bu kadar uzun süre cezbeden tek meşgale oldu ve ilgimin azaldığını tahayyül edemiyorum. Bir zamanlar bana ait olan vahşi doğayı tanıma rehberim, sonradan yanına eklediğim diğerleriyle birlikte şimdi torunumun ve kendisi benimle saha gezilerine gelmeye bayılıyor. Blackpool’da, Amerikan Menekşelerini gören, (yerel bölgede değil; 30 mil ötede), kör kertenkeleleri ve semenderleri tutan, geceleri bahçemizdeki gümüş y (silver y moths) biçimli gece kelebeklerinin sırtını okşayan ve kurtarılmış Pipistrelle yarasalarını bir boya fırçasından sütle besleyen çok fazla 8 yaşında çocuk yoktur ve umarım o, benim vahşi yaşam için duyduğum sevgiyi paylaşmaya devam eder. Kendime ait vahşi yaşam referans kütüphanem bir kitaptan, muhtemelen 30 ve üstünde kitaba ulaştı. Yine de hala, balık avladığım günlerimdeki piknikleri özlüyorum. Boş günlerinde alışveriş mağazalarında sürüklenmek yerine ne yapabileceklerini merak edenlere; dışarı çıkın, burada Fyldes sahilinde vahşi yaşamın içine girin; nefes kesici olabilir! coastline. The Ribble & Wyre estuaries and surrounding coastline is massively important for supporting huge numbers of wading birds such as Oystercatchers, Dunlin & Sanderling. A good place to get close views is Fleetwood, find a likely spot an hour or so before high tide & wait for the incoming tide to push the waders closer & closer to you. The Fyldes farmland is also excellent for wildlife. Over the winter months you can expect to see Short-eared owls, Barn owls, thousands of Pink-footed Geese and beautiful Whooper Swans. out to discover and photograph wildlife is now greater than when I started pursuing the hobby 8 The more I discover about wildlife the more I feel I want to learn. My passion for getting years ago, in fact it’s the first hobby that’s captivated me for so long & I can’t envisage my interest waning. My granddaughter now has that old ID guide of mine, along with a few others I’ve handed on and she loves coming on field trips with me. There can’t be many 8 year olds in Blackpool who have seen Adders (not locally – 30 miles away), held Slow worms and Newts, stroked the back of Silver Y moths feeding in our garden at night and fed rescued Pipistrelle bats with milk from a paintbrush - & I hope she continues to share my love for wildlife. My own wildlife reference library has grown from that one book to probably 30+. I do still miss those picnics from my fishing days though. For anyone wondering what to do with their days off rather than trail round the shops – get out & take in the wildlife here on the Fylde coast, it can be breathtaking! 37 Fotoğraf Sanatı Beslenme Sanatıyla Birleşirse Uzm. Dyt. Banu Toplalakçı Beslenme ve Diyet Uzmanı www.banutopalakci.com B eslenme... Bence o bir sanat. Beslenebilmek de... Besleyebilmek de... Beslenme vücudumuzun temel gereksinimidir. Alınan besinler, vücudumuzun yapılanması ve yürüttüğümüz aktiviteler için gerekli enerjiyi sağlamaktadır. YETERLİ MİKTARDA VE DENGELİ BİR BESLENME MOTİVASYONU SAĞLAMAK, YAPILAN FAALİYETTE BAŞARILI OLMAK VE BUNDAN ZEVK ALMAK İÇİN GEREKLİDİR. Beslenme fizyolojik bir durum olmasının yanı sıra aynı zamanda psikolojik bir ihtiyaçtır. Yeterli miktarda ve dengeli bir beslenme motivasyonu sağlamak, yapılan faaliyette başarılı olmak ve bundan zevk almak için 38 gereklidir. Bütün bunlardan dolayı “Beslenme Becerisi” ortaya çıkmakta olup, yeterli ve dengeli beslenmeyi kahvaltıdan başlayarak doğru seçimlerle uyku saatine kadar taşıyabilmek çok önemli bir sanata dönüşmektedir... Beslenme Sanatına. Bir başka sanata gelince, fotoğraf sanatı. Yağlıboya resimle uğraşan birisi olarak sanata çok uzak olmadığımı düşünüyorum. Fotoğraf sanatı ise benim dilimin dönemeyeceği kadar özel bir sanat... Çünkü içinde keşfetmek var, heyecan var, doğa var, bakmakla görmek arasındaki farkın ayırdına varılmışlık var. Özellikle doğa ve doğadaki canlılara yönelik fotoğraf sanatıyla uğraşan bireylerin arazi koşullarında uzun bir zaman geçirdiklerini düşünürsek, peşinde koştukları sanat aşkını, beslenme sanatıyla birleştirmeleri gerekliliği kaçınılmaz görünüyor. Arazi Koşullarında Beslenme Besinlerde 3 çeşit enerji kaynağı bulunur; karbonhidrat, yağ ve protein. Enerji için kullandığımız ilk kaynak ise karbonhidratlardır. Karbonhidratlar arazide temel besin kaynağıdır ve glikojen olarak kaslar ve kanda depo edilirler. Kasların çalışması için birinci derecede önemlidirler. Saf karbonhidratlardan olan sofra şekeri, bal ve bunlardan yapılmış yiyecekler kana hızla karışırlar; kısa zamanda enerji verirler fakat vücudun enerji seviyesini bir süre sonra düşürdükleri için tercih edilmezler. Ekmek, makarna, kepekli krakerler, yulaf ezmesi gibi kompleks karbonhidratlar ise vücut tarafından sindirilip glikoza dönüştürüldükten sonra daha uzun sürede kana karışırlar. Kompleks karbonhidratlar sindirildikten sonra vücut enerji seviyesini düşürmedikleri için arazi koşullarında daha çok tercih edilmelidirler. Protein ve yağ grubu besinler ise önceliği enerji sağlamak olmayan ancak pek çok açıdan beslenmemizde yeterli oranlarda alınması gereken besin gruplarıdır. Arazi koşullarında ise, özellikle protein kaynaklı besinler çabuk bozulma özelliklerinden ötürü dikkatli seçilmelidirler. Yağlı besinler sindirimlerinin zorluğu nedeniyle tırmanış ve uzun yürüyüşler sırasında alınmamalıdır. Kaslar glikojen ihtiyaçlarını en üst seviyede tırmanışın sona ermesinden 2 saat sonra karşılamaya başlarlar. Az yağlı sandviçler, muz, kurutulmuş meyveler, pekmezli çay ve bisküvi bu süreç için en uygun gıdalardır. Arazi koşullarında aklımıza gelen her besin maddesini kullanabilir miyiz? Bu sorunun cevabını verebilmek için bir dizi soruya daha öncelikle cevap vermemiz gerekir. Bu sayede beslenme çantamızı daha doğru ve etkin hazırlayabiliriz. •Hangi besinler ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi bize kolay ve kısa sürede kazandırır? •Hangi besinlerin sindirim süresi daha kısadır? Kolayca kana geçer ve enerjiye dönüşür? •Hangi besinler doğada az malzeme ile kolayca hazırlanır? •Hangi besinler kolay taşınır? •Hangi besinler bozulmadan uzun süre kalır? Enerji yükü yüksek, kolay taşınma, hazırlanma ve bozulmadan uzun süre korunması özellikleri ile doğada tercih edilen temel besinleri oluşturmaktadır. Bu temele dayanarak katılımcı yanına küçük şeker, çikolata, kuru üzüm, kuruyemiş gibi kolay taşınabilen ve az yer kaplayan ara öğün yiyecekleri ile makarna, toz çorba, müsli benzeri yiyecekleri ana yemeklerde tercih edebilirler. Az yer kaplayacak, kuru ağırlığı ile yükte hafif olacak, kolay ve az malzeme ile hazırlanacak bu tür besinlerin çeşitliliği sizin yaratıcılığınıza kalacaktır. Dikkatli düşünerek ve danışarak hazırlık yapmanızın karnı tok biri olarak etkinlik sürdürmenize olanak sunacağını unutmayınız. İçecek olarak arazi koşullarında ne içelim? Tabii ki Su! Ancak arazi koşullarında üzerimizde taşıyabileceğimiz su miktarı sınırlıdır. Bu durum önemli bir sorun olmaktadır. Doğada yükü hafifletmek için taşınan su miktarını azaltmak gideceğiniz bölgelerde su kaynağı bulma riski bulunduğunda büyük sorun olabilir. Doğada yapılan aktiviteler sırasında vücudun kaybettiği suyu geri kazandırmak için günde ortalama 4 lt su tüketilmelidir. Fotoğrafçı özellikle yürüyüşler sırasında belirli periyotlar içinde susamasa dahi su içmelidir. İdrarın rengi bize vücuttaki su miktarı ile ilgili bilgi verir. İdrarın rengi koyu ise su ihtiyacınız var demektir. Sıvı alınmasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta kısa aralıklarla sıvı alınmasının gerektiğidir. Yeterince su alınmadığı takdirde kanda pıhtılaşma olur ve kan dolaşımı yavaşlar, buna bağlı olarak daha çabuk yorulur ve daha fazla enerji sarf ederiz. Su kaybı (dehidratasyon) çok ciddi bir sorundur. Bilinç kaybı, hayaller görme, algıda bozulma, kan akışkanlığının azalması, emboli riski gibi pek çok olumsuz etkileri görülebilir. Bu durumda kaybedilen suya rağmen bir süre sonra susama hissi de azalabilir. “Bu nedenle düzenli olarak azar azar su içilmelidir.” Su ihtiyacı doğada bulunan su kaynakları ya da arazide yer alan çeşmelerden de yararlanılarak su eksikliği giderilmelidir. Ancak bu tür kaynaklardan alınan su temiz olmayabilir. Bunun için klor tabletleri ya da taşınılabilir özel filtreler kullanılabilir. Ayrıca mineral takviyesi sağlamak amacıyla da gün içinde 1-2 şişe maden suyu içilebilir. Kışın ise kar eritmek su edinmenin tek yolu olabilir. Ancak kar suyu hiçbir minerali 39 içermediği için kar suyu içerisine limon, mineral tablet, meyve tozları gibi katkı maddeleri ekleyerek bu eksiklik giderilmelidir. Gece yatmadan önce içilen bir bardak sıcak çikolata sıcak bir gece geçirtir, lezzetlidir ve iyi bir enerji kaynağıdır. Vitamin ve Mineraller Arazi koşullarında B ve C vitaminlerine fazlaca ihtiyaç duyulur. C vitamini hem vücut direncine olumlu etkileri hem de konsantrasyon ve performansa etkileri sebebiyle çok önemlidir. Mineraller, organizmanın iletim sistemleri ve sinir sistemi için çok önemli maddelerdir. Uzun süren yürüyüş ve tırmanışlarda vücutta, Fosfor, Potasyum, Magnezyum gibi mineral kayıpları görülür. Kaybolan bu minerallerin yerine konması çok önemlidir. Aksi takdirde kısa süre içerisinde kramplar olmaya başlar. Arazi koşullarında mineral kaybı, kayısı kurusu, pestil, badem , kuru üzüm, tuzlu fıstık, susam, patates, pekmez, maden suyu vb. yiyecek-içeceklerle karşılanabilir. Vücuttaki su kaybı 3lt. kadarsa mineral kaybı besinlerle karşılanabilir, ancak 3lt.’nin üzerinde bir kayıp söz konusu ise vücuda ekstra tuz ve mineral maddelerden verilmesi gerekir. 40 Arazi Koşullarında Ne Tür Yiyecekler Seçmeliyiz? Yiyecek ve içecekler; •Hafif olmalıdır, • Yüksek enerji vermelidir, • Kolay taşınabilmeli ve ezilmemelidir, • Kolay ve hızlı pişirilebilmeli ya da pişirme ihtiyacı olmayanlar seçilmelidir, •Mümkün olduğunca sıvı olmalıdır, • Sindirilmesi kolay olmalıdır, • Kullanım sonunda ambalaj atığı fazla olmamalıdır... Yiyecek ve İçeceklerin Taşınması Yiyecekler için özel taşıma kapları kullanılabilir. Ancak ağır metalden ya da camdan yapılan kaplar kullanılmamalıdır. Özellikle cam kaplar kırılma riski nedeniyle tercih edilmemelidir. Kırıldıklarında hem yiyecek hem de kendi ya da çantasındaki eşyalar zarar görebilir. Hafif plastik kaplar( gıda taşımaya uygun olanlar) ezilebilecek gıdalar (krakerler, muz, yumurta, peynir vs...) için kullanışlıdır. Ezilme tehlikesi olmayan gıdalar için en uygun seçim su geçirmez poşetlerdir. Poşetler çok yararlıdır ve değişik ebatlarda çok sayıda bulun- durulmalıdır. Konserve gıdalar yemek pişirme imkanının olmadığı durumlarda tercih edilebilir. DOĞADA YAPILAN AKTİVİTELER SIRASINDA VÜCUDUN KAYBETTİĞİ SUYU GERİ KAZANDIRMAK İÇİN GÜNDE ORTALAMA 4 LT SU TÜKETİLMELİDİR. Arazi Koşullarında Tüketilebilecek Yiyecek ve İçecekler •Makarna •Pratik makarna (soslu &hızlı pişen) •Hazır mantı •Patates püresi (toz yada paket halinde) •Hazır çorba (kaynar suya) •Konserveler •Haşlanmış mısır ve değişik tarz garnitür •Ton balığı (Poşette) •Tuzlu fıstık •Peynir •Zeytin •Tahin, pekmez •Bal •Fındık ezmesi •Müsli yulaf ezmesi •Bol bol çay, kahve ve çeşitleri Atıştırmalıklar •Ceviz, tuzlu fıstık •Fındık •Kuru incir •Kuru üzüm •Kayısı kurusu •Cevizli sucuk Sarı Kız’ın Hikâyesi Mehmet Gürbüz www.mgurbuz.net Y ıl 1951... Sakarya nehri bütün coşkusu ile akıyor, Anadolu yaban koyunları dağlarda özgürce dolaşıyordu. Nallıhan’ın Sarıyar köyünde ise Türkiye’nin ilk hidroelektrik santralinin inşaatının temeli atılıyordu. Çok değil beş yıl sonra inşaat tamamlandı ve insanoğlu, coşku ile akan Sakarya nehrine set çekmeyi başardı. Baraja, “Hasan Polatkan” adı uygun görüldü. İlerleyen yıllarda ise bu isim, 42 Sarıyar Barajı olarak değiştirildi. Anadolu yaban koyunlarının nesli İnsanoğlu, kimi zaman ihtitükenme noktasına geldi. yaçları kimi zaman da durduraYeterli değildi ama insanoğlu madığı hırsları için doğa ana ile doğaya verdiği zararı bir nebze her türlü mücadeleyi yaptı. Çevde olsa azaltmak için bu kez reye verilen zabozduğunu tamir rar çoğu zaman etmeye girişti. görmezden ge2004 yılında İNSANOĞLU, KİMİ lindi. Nallıhan’da Doğu Koruma ve ZAMAN İHTİYAÇLARI da böyle oldu. Milli Parklar GeKİMİ ZAMAN DA Aradan yılar nel Müdürlüğü, DURDURAMADIĞI geçti. Nallı“Anadolu Yaban HIRSLARI İÇİN DOĞA han’daki doğal Koyununun Eski ANA İLE HER TÜRLÜ yaşam alanında Yaşam Alanlarına MÜCADELEYİ YAPTI. özgürce dolaşan Yeniden Yerleş- tirilmesi” projesine girişti. Bu kapsamda Konya-Bozdağ’daki üretme istasyonundan alınan 52 adet yaban koyunu, eski anavatanları olan Nallıhan’daki Karatepe Mevkii’ne getirilerek doğal yaşam alanlarına salıverildiler. 16 Hektar telle çevrili alan içinde yaşayan bu koyunlar, yuvalarına döndükten kısa bir süre sonra 11 yavru dünyaya getirdiler. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü 2006 yılında 15, 2007 yılında ise 46 adet Anadolu Yaban Koyununu daha bölgede özgürlüğe bıraktı. Koyunlara hergün bir yenisi eklendi. Salıvermelerin dışında 18 yavru daha dünyaya “merhaba” dedi. Elbette kaybedilenler de oldu. 2013 yılının Mayıs ayında sayımları yapıldı. Bugün 100 hektarlık tel ile çevrili alanda 64 yaban koyunu yaşıyor. “Anadolu Yaban Koyununun Eski Yaşam Alanlarına Yeniden Yerleştirilmesi” projesi sadece koyunları yurduna kavuşturmadı. Bölgede yaşan halk, kaybettiği sonra da kavuştuğu kıymetlerin değerini anladı. Bu bilinçlenme onları doğal yaşamın gönüllü koruyucuları yaptı. “Hayata Tutun Emi” Yıl 1997… Aylardan Mayıs. Sarıyar Barajı’nda güvenlik görevlisi olarak çalışan Fikret, baharın serin bir gecesinde nöbetini yeni bitirmişti. Görevi arkadaşına devredip evine doğru yol alırken çocukları ile yapacağı kahvaltı, sonrasında da derin bir uykunun hayalini kuruyordu. Kulaklarına bir ses çalındı. İçinden, 43 “Yorgunluktan gaipten sesler duyuyorum” diye geçirdi. Ancak ilerledikçe ses artıyordu. Meraklı bakışlarla sağı solu taramaya başladı. Az ilerde bir karaltı gördü. Temkinli yaklaştı. Heyecanı bir anda tebessüme dönüştü. Gözlerine inanamıyordu. Karşısında henüz birkaç günlük yavru bir Anadolu yaban koyunu duruyordu. Kayaların arasına sıkışmıştı ve acı içinde inliyordu. 44 Fikret hemen çevreyi daha dikkatli taramaya başladı. Yavru varsa annesi de burada olmalıydı. Ancak tüm araştırmaları boş çıktı. Annesi, onu sıkıştığı yerden kurtaramamıştı. Doğa hatayı affetmez. Annesi onu terk etmişti. Fikret yavruya doğru atıldı. İncitmekten korkuyordu. Her hamlesi bir babanın şefkatini, güvenini veriyordu. Yavruyu nazikçe sıkıştığı yerden çıkardı. Burnunun üstüne bir öpücük kondurdu. Ardından kendini toparladı ve yavruda bir sorun olup olmadığını kontrol etti. Bir anda yüzünü ekşitti. Maalesef yavrunun arka bacağı kırılmıştı. Yanlış bir şey yapmamak, dönülmez zararlar vermemek için hiçbir müdahalede bulunmadı. Hemen Milli Parkları Genel Müdürlüğü’nü aradı. Telefona çıkan görevli sakin olmasını tembihledi. Yavruyu korumasını, en kısa sürede gelip kendisin- den alacaklarını eklemeyi de unutmadı. Fikret, üşümüş yavruyu ısıtmak için büzüştü, iyice göğsüne yanaştırdı. Sonra hızlı adımlarla evine doğru yola koyuldu. Bir yandan yürüyor, bir yandan düşünüyordu: “Bu yavru nasıl beslenir? Ne yer, ne içer?” Zihnindeki onlarca soru, adımlarından bile hızlı ardı ardına geliyordu. Arada bir duruyor, zihnindeki soruya verdiği yanıta gülüyor, tekrar yürümeye başlıyordu. olmuştu. Tüm köylü hiç yadırSorularla meşgulken komşusu gamadan onu aralarına kabul Yusuf’un evinin önüne varmıştı etmişti. Yaşlı kadınlardan biri bile. Fikret, kapıdan komşusuna yavruya doğru eğildi. Yılların deseslendi. Kapıyı, Yusuf’un karısı neyimi, yaşlılığın tontonluğuyla açtı. Fikret’in elindeki yavruyu “Sarı Kız, güçlü ol. Hayata tutun görünce o da irkildi. Şaşkın emi. Sen, artık canımızın bir bakışlarla ne olduğunu anlamak parçasısın” dedi. Herkesin gözü için “Hayırdır Fikret ağabey” dolmuştu. Ancak yavruya da ad dedi. Fikret, hemencecik orada, bulunmuştu: Sarı Kız! eşiğin önünde bir yandan kucağındaki yavruyu koklarken bir Bizden Biri yandan da başından geçenleri Köye neşe gelmişti. Fikret, Sarı anlattı. Daha cümlesi bitmemişti Kız’ı kucağından hiç indirmiyorki Yusuf’un eşi içeri koştu. Girdu. Köylüler ise evlerine gitmiyor, mesiyle çıkması sanki bir olmuşFikret’in etrafında halka olmuş, tu. Ancak bu kez yanında iki kızı Sarı Kız’ı seyrediyordu. Yaşlılar ve bir elinde de içi süt dolu bir eski hikâyeler anlatıyor, “Eskiden biberon vardı. Çevik bir hareketburalarda bunlardan ne de çok le elindeki biberonu yavrunun vardı” diyor, iç çekiyordu. Çoağzına yanaştırdı. Yavru, annecuklar ise Sarı Kız’ı güldürmek sinin sütü kadar leziz olmasa da için türlü hareketler yapıyordu. açlıktan biberonu hemen kaptı. Tam bu sırada bir araba sesi duBaşladı sütü içmeye. yuldu. Arabanın sesi gittikçe artıKöy yeri. Her haber çabuk yordu. Fikret’in kapısının önünduyulur. de ses Yaralı bir kesildi. yavrunun Arabanın BİR YANDAN YÜRÜYOR, BİR bulundukapılarıYANDAN DÜŞÜNÜYORDU: ğu haberi nın açılıp “BU YAVRU NASIL BESLENİR? de Sarıyar ardından NE YER, NE İÇER?” köyünhızla ZİHNİNDEKİ ONLARCA SORU, de hızla kapanma ADIMLARINDAN BİLE HIZLI duyuldu. sesleri ARDI ARDINA GELİYORDU. Nineler, işitildi. ARADA BİR DURUYOR, dedeler, Herkes gelinler, donaZİHNİNDEKİ SORUYA VERDİĞİ çocuklar kalmıştı. YANITA GÜLÜYOR, TEKRAR herkes YürekleYÜRÜMEYE BAŞLIYORDU. ama herrinin bir kes yavyanı Sarı ruyu görmek için Fikret’in evine Kız’ı kaybetmekten korkuyor, koştu. Gelen eli boş gelmiyordu. değir yanı “gitmesi gerekli” Kiminin elinde yeni yolunmuş diyordu. Evin kapısı açıktı. Milli otlar, kiminin elinde ise koyununParklardan gelen iki görevli sedan yeni sağılmış süt vardı. lam vererek içeri girdi. Sarı Kız’ı Yavru, köyün artık hem masalmaya gelmişlerdi. Sarıyar köyü kotu hem de yeni bir üyesi yeni bebeklerini yeni bulmuş, 45 hemencecik de ondan ayrılmak zorunda kalmıştı. Herkesin başı öne eğikti, biri dokunsa belki çocuklar gibi hıçkırarak ağlayacaklardı. Köylülerin hüznünü gören görevliler, anlattıklarıyla köylüleri ferahlattı. Görevliler, Fikret’in kucağındaki Sarı Kız’ı alıp özenle araca yerleştirdiler. Sonra da “Hoşça kalın” diyerek gaza bastılar. Köylülerin çoğu giden aracın arkasından el sallıyordu. Bazıları ise adet olduğu üzere arabanın arkasından su döküyordu. Sarı 46 Kız, uzun bir yoldan sonra tedavisinin yapılacağı Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ne vardı. Tedavi süreci Sarı Kız’ı yoracak uzun bir süreçti. Sarı Kız, daha küçücüktü. Kuru bir dalın kırılganlığına sahipti. Yine de usta ellere emanet edilmişti. İki ağır ameliyat geçirdi. Kırık ayağına platin takıldı. Sarı Kız, adını veren Sarıyarlı ninenin öğüdünü dinledi. Direndi ve hayata tutundu. İyileşip, ele avuca gelmeye başlayınca da bulunduğu yere Sarıyar Barajı yakınlarındaki Karatepe Mevkii’nde konuşlu üretme istasyonuna getirildi. Fikret’in yanına, baba ocağına geri dönmüştü. Ancak ilk yılar oldukça sıkıntılı geçti. Sürü, kendisini kabul etmedi. Sarı Kız yılmadı. Tüm sıkıntıların üstesinden geldi. Öyle ki istasyon görevlisi, bahar döneminde Sarı Kız’ın gebe olduğunu anladı. Dede oluyormuşçasına sevindi. Ancak bu mutluluk uzun sürmedi. Sarı Kız, yavrusunu kaybetti. Uzun bir süre de bir daha hamile kaladi. Her biriyle adeta dost olmuşmadı. Herkes onun yavrulayatu. Yavru ise bu yakınlığa uyum cağından umudu kesmişti. Sarı sağlayamıyordu. Ayakları üstünKız, yine yılmadı. Hayata tutunde durmaya başlayınca da Sarı du. Bir bahar Kız’ı terk etti ve ayında yine sürüye katıldı. gebe kaldı. Bu Sarı Kız, sü“SARI KIZ, GÜÇLÜ OL. kez sorunsuz rüden ayrı yine HAYATA TUTUN E Mİ! bir hamilelik insanlarla kalSEN, ARTIK CANIMIZIN geçirdi ve bir mıştı. Yaz geldi, BİR PARÇASISIN” yavru dünyaya sonbahar sonra getirdi. Hayat, kış. Ardından Sarı Kız için güzeldi. Yavrusu ise da ilkbahar. Ne mutluluk!.. Sarı zorlanıyordu. Sarı Kız, doğduğu kız bu yıl da gebeydi. günden beri insanlarla birlikteyBen, bu satırları yazarken bir telefon geldi. Of be Sarı Kız! Sarı Kız, platinli ayağını taşların arasına sıkıştırmış bir kez daha ameliyatlı yerinden ayağını kırmış. Yetmez gibi yavrusunu da kaybetmiş. Milli P arklar görevlisi hiç zaman kaybetmeden Sarı Kızı Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ne ulaştırmış. Sarı Kız şu an ameliyat masasında. Dayan sarı Kız. Nineyi ve öğüdünü anımsa: “Sarı Kız, güçlü ol. Hayata tutun e mi! Sen, artık canımızın bir parçasısın.” 47 48 49 ANADOLU YABAN KOYUNUNU YAKINDAN TANIYALIM: Anadolu yaban koyunu, dünyadaki 5 yaban koyunu türünden biri olan Asya Muflonu’nun 15 alt türünden biri. Tüm dünyada yalnızca Türkiye’de yaşıyor, yani Türkiye’ye endemik bir tür. Anadolu yaban koyununun hayvanlar dünyasındaki yeri, bilimsel olarak şöyle: Sınıf : Mammalia (Memeliler) Takım: Artiodactyla (Çift tırnaklılar) Alttakım: Ruminantia (Gevişgetirenler) Familya: Bovidae (İçiboş boynuzlular) Cins: Ovis Tür: Ovis gmelinii Alttür: Ovis gmelinii anatolica Anadolu yaban koyunu, Türkiye’ye özgü bir tür olmasının yanı sıra, evcil koyunun atası olabileceği varsayımıyla da dikkat çekiyor. Türk ve yabancı bilim insanları, bu soruya bir yanıt bulabilmek için halen araştırmalarına devam ediyor. Dişilerinde boynuz görülmeyen tek yaban koyunu türü olması, bu olasılığı güçlendiriyor. Ancak onlar gene de evcil akrabalarından çok farklı bir görünüme sahip. Fiziksel Özellikler... Kısa tüyleri, kısa kulakları ve kuyruğu, uzun ve ince bacaklarıyla 50 koyundan çok geyikgillere benBoynuzlar... zeyen Anadolu yaban koyunu, Koçların en belirgin özelliklerinbelki de bu nedenle halk dilinde den biri de heybetli boynuzları. “ceren” adını almış. Özellikle Boynuzlar yaklaşık 4 aylıkken görme duyusu gelişmiş olan çıkmaya başlıyor. Yaşla birlikte yaban koyunları, hemen hemen boynuzlar da büyüyor. 5-6 yaşına tüm ot oburlarda olduğu gibi gelen erkeklerin boynuzları yugeniş bir görüş açısına sahip. karıya ve dışa doğru kıvrılmaya Duyma ve koku alma duyuları başlıyor. 12-13 yaşındaki koçda gelişmiş. Son derece çevik larda ise boynuzlar maksimum ve hızlı hayvanlar olan yaban kobüyüklüğe ulaşıyor. yunları, ön bacakları arka bacakBoynuz üzerindeki çizgiler, larından kısa aynı ağaç olduğu için halkaları gibi, ANADOLU YABAN tehlike anında koçun yaşını hızla tepelere gösteriyor. KOYUNU, TÜM koşabiliyor. Her yıl yenisi DÜNYADA YALNIZCA Yaban oluşan halkalar, TÜRKİYE’DE YAŞIYOR, koyunlarının dizaman zaman YANİ TÜRKİYE’YE şileri 80-90 sanaylık da oluşaENDEMİK BİR TÜR. tim boyunda ve bilen halkalara 35-50 kilo olabigöre daha koyu lirken, koçlar 105-140 santim ve renkli oluyor. Yıllık halkaların 45-75 kiloya ulaşabiliyor. Dişileri sayısı, koçun yaşını veriyor. Boygenelde 1,5 yaşında, erkekleri nuzların bir diğer önemli özelliği ise 3,5 yaşında cinsel olgunluğa ise, koçlar arasında yarattığı sınıf erişiyor. Ortalama yaşam süreleri farkı. Küçük boynuzlu koçlar ise 15-18 yıl. sürünün hiyerarşik yapısında Yaşadıkları araziyle uyum içinalt sıralarda yer alırken, büyük de olan postları, onlara kamuflaj boynuzlular daha baskın bir rol avantajı sağlıyor. üstleniyor. Tüylerinin rengi, yalnızca mevsimsel olarak değil, zamanla Sürüler... da değişiyor. 2 yaşından büyük Anadolu yaban koyunlarında erkeklerin postları daha koyu erkek ve dişi sürüleri, yılın bir renk alırken, karınlarının iki neredeyse 10 ayını ayrı geçiyanındaki sağrı denilen bölgede riyor. Erkekler genelde 10-15, oluşan beyaz lekeler de yaşlandişiler ise 18-20 bireylik sürüler dıkça daha belirginleşiyor. Yine oluşturuyor. Sürüde lider konuyalnızca koçlarda görülen, boyun munda olan yaşlı ve deneyimli ve göğüs bölgelerinde oluşan bir koyun, tehlike anında ayağını siyah yele de yaşlı koçlarda daha yere vurup ıslığa benzer bir ses uzun oluyor. Tüylerin uzunluğu çıkararak sürüyü uyarıyor ve 3,5-4 santimetreyken, yele uzungüvenli bölgelere kaçışı yönlenluğu 9-10 santimetreyi bulabidiriyor. Koç sürüleri, yalnızca liyor. Yaşlı koçlar bu nedenle cinsel olgunluğa erişmiş erkekgençlere oranla çok daha etkilelerden oluşuyor. Dişi sürülerinde yici bir görünüme sahip. bulunan genç koçlar ise, henüz “çocuk” olanlar. Yaban koyunları, yalnızca çiftleşme döneminde daha kalabalık ve karışık sürüler oluşturuyor. Bu dönemlerde sürü liderliği görevini genelde yaşlı bir dişi üstleniyor. Mevsimsel Davranışlar... Yaz aylarında dişiler ve erkekler ayrı sürüler halinde ve ayrı bölgelerde, günlerinin yaklaşık 8-10 saatini otlayarak geçiriyor. Kasım-Aralık aylarında yavaş yavaş dişilerin bölgesinde görülmeye başlayan koç grupları, bu dönemde dişiler için şiddetli kavgalara girişiyor. Çiftleşme döneminin ardından bastıran kış, yaban koyunları için yılın en çetin dönemi. Kalın kar örtüsünün altında yiyecek bulmakta zorlanan yaban koyunları, topramüjdesini veriyor. ğı kazarak yazdan kalma yumru Orta Anadolu’da 1000-1700 köklere ulaşıyor. Bu dönemde metre yükseklikte kayalık ve dişi ve erkek sürüleri yine ayengebeli alanlarda yaşayan yarılıyor. Mayıs ban koyunları, ayında, hamile yaklaşık 40 yılORTA ANADOLU’DA dişiler doğum dır Bozdağ’da 1000-1700 METRE yapmak üzere koruma altında YÜKSEKLİKTE sürüden ayrılatutuluyor. KAYALIK VE ENGEBELİ rak ulaşılması Ağırlıkları güç bölgelere 45-70 kilogALANLARDA YAŞAYAN gidiyor. 5 ay süram arasında YABAN KOYUNLARI, ren hamileliğin değişen yaban YAKLAŞIK 40 YILDIR ardından bir koyunlarında BOZDAĞ’DA KORUMA süre tek başyakın kan akALTINDA TUTULUYOR. larına yaşıyor, rabalığı nededoğum yaptıkniyle genetik tan kısa bir süre sonra yeniden kirlenme tespit edilirken, son sürüye dönüyorlar. Doğduktan yıllarda bu kirlenme yüzünden birkaç saat sonra bile anneleri ölü ve sakat doğumlar, dişilerde kadar hızlı koşabilen yavrular, bir boynuzlanma görülmeye başlansonraki yaban koyunu neslinin mıştı. 51 Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Uzm. Dr. Behiç Oral İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı behicoral@yahoo.com.tr 52 Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nedir? Kırım-Kongo Kanamalı Ateş (KKKA), keneler tarafından taşınan Nairovirüs grubundan bir virüsle oluşan ateş, cilt içi ve diğer vücut alanlarında kanama gibi bulgular ile seyreden hayvan kaynaklı bir enfeksiyondur. Keneler Nasıl Tanınır ve Nerelerde Bulunur? KKKA’nın bulaşmasında Hyalomma soyuna ait keneler daha büyük bir yere sahip olmakla birlikte, 30 kene türünün bu hastalığı bulaştırabileceği bildirilmektedir. Keneler otlaklar, çalılıklar ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval şekilli, 6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır. Hayvan ve insanların kanlarını emerek beslenir ve bu sebeple hastalıkları insanlara bulaştırabilirler. Henüz ergin olmamış Hyalomma soyuna ait keneler, küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alır, gelişme evrelerinde muhafaza eder. Keneler, insan veya hayvanlardan kan emerken virüsleri de bulaştırırlar. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur. Küçük omurgalılar ve özellikle yerde beslenen kuşlar, keneleri enfekte eden en önemli konak grubunu oluşturmaktadır. Keneler, biyolojik evrimlerinin değişik safhalarında bu canlılardan kan emerler. Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur. Kimler Risk Altındadır? •Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar •Veterinerler •Kasaplar •Mezbaha çalışanları •Sağlık personeli •Kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar. Kuluçka Süresi Ne Kadardır? Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını takiben kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, vücut çıkartısı veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün, en fazla ise 13 gün olabilmektedir. KKKA hastalığının hangi yollarla bulaşır? 1- Virüsü taşıyan kenelerin ısırması ile: Kırsal kesimde yaşayan ve gerek evcil, gerekse vahşi hayvanlarla ilişkisi olan kimselere, ev hayvanları ve sokak hayvanları ile ilişkisi olanlara ve kırsal kesimde özellikle çalılıklar ve otların olduğu yerlerde piknik, av veya çeşitli amaçlarla bulunanlara bu yolla bulaşma olabilmektedir. 2-Enfekte hayvanların kan ve vücut sıvıları ile temas sonucu: Veterinerler, avcılar, kasaplar ve çiftçilerde, meslek hastalığı olarak görülebilir. Ayrıca bu hayvanların etlerinin hazırlanması sırasında ev hanımlarına ve bu işle uğraşanlara bulaşma olabilir. 3-Hasta kişilerin kan ve vücut sıvıları ile temas sonucu: Doktor, hemşire, sağlık memuru ve laborantlar gibi sağlık görevlileri ile evde hasta bakan hasta yakınlarına bu yolla bulaşma olmaktadır. Hayvanlara Ne Oluyor? Keneler tarafından KKKA hastalığı virüsü bulaştırılan hayvanlarda hastalık insanlara nazaran daha hafif bir şekilde atlatılıyor. Ve ölümcül bir seyir taşımıyor. Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nasıl Kontrol Edilir ve Nasıl Korunulur? Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinden korunmak öncelikle hastalığa neden olan virüsü taşıyan kenelerden uzak durmak ile mümkündür. Kene yönünden şüpheli ve tehlikeli olan bölgelerden uzak durulmalıdır. Hayvanlarla gereksiz temaslardan kaçınılmalıdır. İyileşme, genellikle 10. günden sonra başlar, bazı vakalarda dört haftaya kadar uzayabilmektedir. *Riskli alanlarda (piknik alanları, hayvan barınakları gibi) bulunulan zamanlarda, kenelerin elbiselerin altına girebileceği muhtemel açıklıkları kapatmak çok önemlidir. Uzun kollu kapalı elbiseler giymek ve pantolon paçalarını çorapların içine sokmak, basit görünse de hayli etkili bir önlemdir. Elbiselerin açık renkte olması, gelen kenelerin kolayca görülmesini sağlar. Her 2 saatte bir vücudu kene yönünden gözden geçirmek, akşamları eve gelindiğinde vücudu tamamen muayene etmek, kenelerin henüz hastalık etkenini vermeye başlamadan bulunması ve uzaklaştırılması bakımından oldukça önemlidir. Vücut belirli aralıklarla kene yönünden muayene edilmeli, vücuda yapışan keneler kesinlikle ezilmeden ve kenenin ağız kısmı koparılmadan (bir pensle sağa sola oynatarak, çivi çıkarır gibi) alınmalıdır. Hastalık Taşıyan Kene Tarafından Virüs Bulaştırılan *Kenelerin üstüne kimyasal dökülmesi, kibrit ile yakılması Belirtileri Nelerdir? •Kırıklık •Baş ağrısı •Halsizlik Kanama pıhtılaşma mekanizmalarının bozulması sonucu; •Yüz ve göğüste kırmızı döküntüler ve gözlerde kızarıklık, •Gövde, kol ve bacaklarda morluklar •Burun kanaması, dışkıda ve idrarda kan •Ölüm genellikle hastalığı ağır seyreden hastalarda, hastalığın ikinci haftasında gerçekleşmektedir. 53 zorunlu olarak temas edenler ise mutlaka gerekli tedbirleri almalıdırlar. *Sağlık personeli bu konuda yayınlanmış rehberlerde belirtilen özel tedbirleri alarak hasta ve şüphelilere yaklaşmalıdırlar. *Hasta ya da şüpheliler yine konuyla ilgili rehberlerde belirtildiği şekilde izole edilmelidir. *Hasta kimse veya hayvana ait şüpheli eşyalar, vücut sıvıları, çıkartılar ve cesetlerin dezenfeksiyonunda, % 0,5 klor çözeltisinde 5 dakika tutulması gerekir. Kirli yüzeyler veya tekrar kullanılması gereken malzemelerin dezenfeksiyonu için ise % 0,05’lik klor çözeltileri kullanılmalıdır. gibi işlemler kenelerin hastalık etkenlerini aktarma riskini artırabilir. Bu tarz uygulamalardan kaçınılmalıdır. sağlamaktadır. Ancak, bazı sentetik tekstil ürünlerine ve plastik malzemelere zarar verebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. *Ormanlarda çalışan işçilerin ve ava çıkanların lastik çizme giymeleri veya pantolonlarının paçalarını çorap içine sokmaları kenelerden koruyucu olabilmektedir. *Hayvan sahipleri hayvanlarını kenelere karşı uygun akarisitlerle ilaçlamalı, *Keneden korunmada en etkili yöntemlerden birisi de insektisit/akarisit (böcek öldürücü) emdirilmiş elbiselerin giyilmesidir. Sentetik piretroid grubu bir insektisid olan permethrin, yüzde 0,5 yoğunlukta sprey tarzında elbiselere uygulandığında, kenelere karşı birkaç hafta süren çok etkili bir koruma 54 *Hayvan barınakları kenelerin yaşamasına imkân vermeyecek şekilde yapılmalı, çatlaklar ve yarıklar tamir edilerek badana yapılmalıdır. *Kene bulunan hayvan barınakları uygun akarisitlerle usulüne göre ilâçlanmalıdır. *KKKA insandan insana bulaşabilmektedir, bu nedenle hastalarla temastan kaçınılmalı, Klor solüsyonu, cilt ve gözler için tahriş edici olduğundan dikkatli kullanılması ve uzun süre maruz kalmaktan kaçınılması gerekmektedir. Dezenfeksiyon için bazı başka yöntemler ve ajanlar da bulunmaktadır, ancak en kolay temin edilebildiği ve her yerde bulunabileceği için klor solüsyonu (çamaşır suyu) kullanılması önerilir. Kırım Kongo Kanamalı Ateşinin Aşısı Var mıdır? Hayır. Ancak aşı çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir. Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tedavisi Var mıdır? Hastalığın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Ancak hastaya verilen destek tedavisi hayati önem arzetmektedir. 55 Küçük Kerkenez Falco naumanni Boy: 27-33cm Kanat açıklığı: 63-72cm Tehlike durumu: Hassas (Vu) 56 Hazırlayan: Bahtiyar Kurt bahtiyarkurt.wordpress.com Fotoğraflar: Kürşat Akın www.dogasanat.com 57 58 K üçük kerkenez ülkemize bahar aylarında gelen göçmen bir yırtıcı türdür. Eylül ayı gibi tekrar kışlamak için Afrikaya döner. Doğan diye tabir edilen kuş grubundandır. Ülkemizde yaygın olarak görülür. Ancak tüm dünya popülasyonunun durumu ve sayılarının azalması nedeniyle tehdit altındadır. Böcekler, fareler ve kertenkelelerle beslenirler. Genelde tarım alanlarına yakın yerlerde üremeyi seçerler. Aslında bir çiftçinin isteyebileceği tarıma faydalı bir kuş türüdür. Ama sayılarının azalmasının en önemli nedenlerinden biri de beslendiği türlerin tarım ilaçlarıyla zehirlenmesidir. 59 60 Küçük kerkenezler uzman uçuculardır. Doğan ailesi genel olarak uçma teknikleri ileri seviyede canlılardır. İnce uzun kanatları jet uçaklarına ilham kaynağı olmuştur ve birçok benzeri araç İngilizcedeki falcon (doğan) tabiriyle adlandırılmaktadır. Küçük kerkenezler havada asılı kalma hareketleriyle diğer birçok doğan türlerinden de ayrılırlar. Kanatlarını hızlı bir şekilde çırparak kafalarını gökyüzünde aynı noktada tutarlar. Ne kadar rüzgar olduğu önemli değildir. Bu şekilde yerdeki besinleri gözleri kıpırdamadan tarayabilirler. Sonra hedefe kitlenip aşağı dalarak avlarını yakalarlar. 61 62 Dağılımı ve Yaşam Alanı Kasaba ve köylerde, kaya duvarlarda ve harabalerde koloniyal şekilde yuva yaparlar. İç Anadolu Bölgesinin köylerinde şaşırtıcı şekilde çok sayıda görülebilirler. Çatıların kenarlarındaki deliklerden içeri girip çıkarak yavrularını beslerken görülebilirler. Hasankeyf Kalesi’ni ziyaret ederseniz kaleden aşağı baktığınızda küçük kerkenezi rahatlıkla izleyebilirsiniz. Nasıl Tanırız? Öncelikle gördüğümüz kuşun bir doğan olduğunu anlamamız gerekir. Doğanlar yırtıcı kuşlar içinde en küçük vücuda sahip olanlardır. Ayrıca ince kanatları vardır. Kuyrukları uzundur. Özellikle kanatlarının ucunda parmakları görülmez ve bu nedenle kanat ucu çok sivridir. Bu özellikleri farkettiysek artık bir doğan gözlemlediğimizi söyleyebiliriz. 63 Küçük kerkenez üstten bakıldığında kırmızımsı (aslında tuğla rengi demek daha doğru) bir kuştur. Alttan bakıldıklarında da daha çok krem rengi – beyaz görünür. Göğsünde siyah benekler bulunur. Kafası mavimsi-gri renktedir. Erkek küçük kerkenezin kanatlarında mavi paneller vardır. Kuyrukları gridir ve kuyruk uçlarında siyah bir bant vardır. Küçük kerkeneze en çok benzeyen tür yakın akrabası kerkenezdir. 64 65 Dörtdivan Akbabaları Koruma Projesi Yazı Fotoğraflar Burak Doğansoysal Timur Türker www.dogansoysal.com 66 www.timurturker.com Kızıl Akbaba 67 Besleme istasyonundaki Kara Akbaba sayısı aynı anda 52 bireye kadar ulaşabiliyor. 68 Y aklaşık 2 sene süren hazırlık ve uğraşın ardından 2012 başında proje, olgunlaşmıştı. Farklı kurumlara sunduğumuz proje nihayet aradığı desteği buldu ve Birleşmiş Milletler Küçük Destek Programı (UNDP GEF – SGP) ile söz- leşme Mayıs ayı sonunda imzalandı. Projeye başlarken büyük hayallerimiz vardı ve sözleşmenin ardından hemen organize olarak faaliyete geçildi. Öncelikle projenin uygulanması için seçtiğimiz Bolu’nun Dörtdivan ilçesinde yerel yönetimlerle temasa geçilerek projemiz anlatıldı ve destekleri istendi. Daha sonra Akbaba Ziyaretçi Merkezimizi kurabilmek için şehir merkezinde bir ofis tutuldu ve bölgedeki çalışmalarımıza aktif olarak başlandı. 69 70 Besleme istasyonunun belirlenmesi ve fotoğraf çekim kamuflajı inşaatı için Dörtdivan’ın Sorkun Köyü kırsalında yer belirlendikten sonra hemen inşaat çalışmalarına başlandı. Bu süreç içerisinde Milli Parklar IX. Bölge Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü yetkilileri bölgede ağırlanarak proje hakkında bilgilendirildi ve destekleri alındı. Projenin planlanan boyutta gerçekleşebilmesi için Birleşmiş Milletler desteği dışında da desteğe ihtiyacımız vardı ve bu doğrultuda bir sponsorluk çalışması yapıldı. Çuhadaroğlu Aluminyum, Olimpia Oto Cam, T-Bank, TTAF Elektronik ve GNC Elektronik’in katkıları sayesinde planladığımız fiziki altyapıyı oluşturma şansını yakaladık. Arada bayram tatili olmasına rağmen tüm ekipler aralıksız çalışarak 20 gün gibi kısa bir sürede hem Besleme istasyonu civarına yerleştirdiğimiz kayalar ve kütükler kuşlar için tüneme noktaları haline geldi. 71 ofisin tadilatını, hem de fotoğraf çekim kamuflajının inşaatını bitirdi ve “Dünya Akbaba Farkındalık Günü” olan 1 Eylül 2012’de projemizin resmi açılışı yapıldı. Bolu Vali Yardımcımız, Dörtdivan Kaymakamımız, Dörtdivan Belediye Başkanımız, Dörtdivan İlçe Jandarma Komutanımız, Dörtdivan İlçe Emniyet Müdürümüz, Milli Parklar IX. Bölge Müdürümüz 72 ve müdürlük yetkililerimiz, Milli Parklar eski Genel Müdürlerimiz, Birleşmiş Milletler Yetkilileri, Doğa Koruma Merkezi yetkilileri, Ornitofoto üyeleri ve doğa sevdalılarının katılımıyla yapılan açılışımız sonrası araziye çıkılarak kamuflaj incelendi. Proje dahilinde geride kalan 1 senede neler yapıldığına geçmeden önce kısaca hedeflerden Genç Akkuyruklu Kartal 73 Karaakbaba leşin başındaki mutlak söz sahibi bahsetmek istiyorum. Öncelikli hedefimiz besin kaynaklarına ulaşma sıkıntısı çeken akbabalar için sürekli ve güvenli bir besin destek sistemi oluşturmaktı. Bunun için bölgede kurulu yaklaşık 50 tavuk çiftliği ile anlaşmalar sağlandı ve fiziki koşullardan (aşırı beslenip çatlama ve/veya nakliye esnasında verilen zayiat) ölen tavuklar besleme istasyonu 74 olarak belirlediğimiz bölgeye bırakıldı. Belediye ve jandarma ile yaptığımız görüşmeler neticesinde civar köylerde ölen büyük ve küçükbaş hayvanlardan da haberdar olup bunlar da dönem dönem besleme istasyonuna bırakıldı. Bir diğer hedefimiz bölge halkına doğrudan ve dolaylı ekonomik katkı sağlamaktı. Bunun için projenin ilk gününden itibaren tadilat, inşaat ve ofis malzemesi alımlarımızın ve yüklenicilik işlerimizin tamamı bölge esnafı ile alışveriş neticesinde halledildi. Bunun yanı sıra Akbaba ofisi sorumlusu ve kamuflaj / alan sorumlusu olmak üzere iki personel projemizde maaşlı olarak istihdam edildi. Akbabalar ve doğa ile ilgili eğitim ve bilinçlendirme önem verdiğimiz bir başka konuydu. Bu çalışmamız için bölge halkı sürekli ziyaret edildi, ofiste toplu söyleşi ve sunumlar yapıldı, Kaymakamımız ve Dörtdivan Milli Eğitim Müdürümüzün önderliğinde bölgedeki 4 okulda toplam 450 öğrenciye ve akademik personele sunumlar yapıldı. Besin destek sistemimizin tamamen rayına oturmasının ve organizasyonun tamamlanmasının ardından sıradaki hedefimiz projenin sürdürülebilir olması için gerekli eko turizm altyapısının oluşturulmasını sağlamak. Besleme istasyonu yakınındaki fotoğraf çekim kamuflajının yerli ve yabancı fotoğrafçıların kullanımına açılması, alan rehberleri yetiştirerek bölgeye gelen turistlere rehberlik hizmeti verilmesi öncelikli hedefler. Önümüzdeki dönemde akbabaları güvenli ve istikrarlı besin kaynağı ile buluşturmaya devam ederken, bir yandan da eğitim ve turizm faaliyetlerini geliştirmeye devam edeceğiz... Zaman zaman istasyonu halkalı veya markalı kuşlar da ziyaret ediyor. Bu Kızıl Akbabanın adı “Ugotica”; 10 Mayıs 2012 tarihinde Hırvatsitan’dan, Kuzey Adriyatik’teki Plavnik Adası’nda yuvada halkalanmış. 75 Sultan ‘Danaus chrysippus’ Hazırlayan: Vildan Bozacı vildan.bozaci@gmail.com 76 77 H er yıl Meksika ile Kanada arasında yaptığı büyük göçü ile tüm dünyada bilinen Göçmen Kral (Danaus plexippus) ile aynı grubun üyesi olan Sultan, (Danaus chrysippus) genellikle tropikal alanlarda bulunan Danaidae ailesinin Danaus grubunun ülkemizdeki tek temsilcisidir. Göçmendir. Linnaeus tarafından 1758’de tanımlanmıştır. Linnaeus adlandırmada Yunan Mitolojisini -pek çok türde görüldüğü gibi- kul- 78 lanmıştır. Tip lokalitesi Güney Çin’dir. Bu büyük, güçlü, parlak renkli kelebeğin yavaş, telaşsız uçuşunun zarafetine ve kızılın tonlarını kendinde böylesine güzel taşımasına hayran olmamak mümkün değildir. Avcı türlere karşı tehlike sinyalleri veren renkleri ve siyah zemin üzerinde beyaz benekli göğsü dikkat çekicidir. Üst yüzünde; kanatlarının zemin rengi kızılımsı turuncudur, siyah kanat ucunu ve siyah kenar bantlarını süsleyen beyaz lekeler bulunur, arka kanatları siyah küçük lekelidir. Alt yüzünde; ön kanatlar kızıl, kanat ucu ve arka kanatlar turuncudur, kanat kenarlarındaki beyaz lekeler daha belirgindir. Arka kanatları beyaz olan formu vardır. Erkek bireyler arka kanatlarındaki siyah küçük lekelere ilave siyah leke ile ayrılır. Uzunlukları aynı olan iki çift bacakları vardır, kullanılmayan ön bacaklar kısalmıştır. Tırtıl besin bitkisindeki zehirli maddeleri sindirdiği için, kuşlar tadı nedeni ile genellikle bu türün tırtılını, kozasını ve erişkin kelebeğini yemek olarak tercih etmez. Tırtıl ipekotugiller (Asclepiadaceae), sarmaşıkgiller (Convolvulaceae), zakkumgillerden (Apocynaceae) beslenir. Akdeniz ve Ege sahillerinde denize yakın sazlık açıklıklarda yaz sonu ve sonbaharda uçar, sıcaklığa bağlı olarak kış aylarında da görülür. British Museum’da bulunan, MÖ. 1350 yılına ait resimde zengin bir Mısır devlet yöneticisi olan Nebamun’un Mısır bataklıklarında kuş avlarken etrafında uçuşan kelebekler Sultana benzetilir, bu mezar resmi bir kelebeğin ayırt edilebildiği en eski resim olarak kabul edilir. 79 TRAKUS’u tanımayan var mı? “Bu kadar enerjik, doğa aşkı ile dolu insanların her biri bir kelime yazsa, Fotokritik’teki gibi arkadaşlar da birer fotoğraf çekse Avrupalıya ihtiyacımız kalmaz. Kendi kuşlarımızı kendimiz tanır ve tanıtırız. İşte TRAKUS’un kurulma hikâyesi böyle başlıyor.” Serhat Tigrel serhattigrel@gmail.com www.trakus.org 80 S ene 2003... Bir arkadaşımla her ay bir hafta sonu mutlaka arazi aracına atlayıp alabalık tutma bahanesi ile Trakya’da, Istranca derelerini keşfetmeye çalışıyoruz. Motordere, Bulanık dere, Çilingöz gibi derelerin denize döküldüğü yerden başlayarak kaynaklarına kadar yürüyoruz. 6-7 sene evvel hiç kumanya almadığımız halde tutuğumuz balıklarla bizi doyuran dereler artık bize yiyecek sağlamayacak kadar fakir. Bu arada ender de olsa memeli hayvanlara, bolca kuşa rastlıyoruz. Çoğunu tanımıyoruz. Köylülere sorunca çelişkili bilgiler alıyoruz, internetten arıyoruz, buluyoruz Türkçe ismi yok. Hep söyleniyoruz: “Niye bizde bilgi yok, niye kaynak yok ?” Sene 2004... Fotokritik diye bir fotoğraf paylaşım sitesi var. Burada tek tük kuş fotoğrafları görmeye başlıyorum. Çok hoşuma gidiyor. Gidip 300 mm lens alıyoruz, artık gördüklerimizi belgelemeye çalışıyoruz. Sene 2006... İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu (IKGT )’nun toplantılarına katılıyoruz. Genci yaşlısı enerjilerine, doğa koruma tanıtırız. İşte TRAKUS’un kurulazimlerine hayran kalıyoruz. Bir ma hikâyesi böyle başlıyor. internet sitesi yapıp paylaşımlarıIKGT, bir heyet kuruyor. Bu nı artırmak istiyorlar, gönüllü öne heyet bana site tasarımında yarçıkıyorum.. dımcı olacak. “Ben yapaAma benim rım..!” hayalim baş“ARTIK TÜRK ÇOCUĞU Hayalim ka, onlarınki KUŞLARINI KENDİ şu; Bu kadar başka. TopÜLKESİNİN SİTESİNDE enerjik, doğa lantılar kısa BULUP TANIYACAK.” aşkı ile dolu sürede çıkinsanların her maza giriyor, biri bir kelime yazsa, Fotokrihavlu atıp çıkıyorum. tik’teki insanlar gibi arkadaşlarArtık beni sınırlayan bir şey da birer fotoğraf çekse Avruyok, hayalimdeki siteyi kurabilipalıya ihtiyacımız kalmaz. Kendi rim. Kafamdaki kurgu çok basit; kuşlarımızı kendimiz tanır ve Fotoğraf siteleri gibi üyeler kuş fotoğrafı gönderecek. Tür tanımcılar bu türü tanıyıp ilgili dosyasına atacak. Her tür dosyası da bir üyeye emanet edilecek onlar türe bilgi girecek. Kısacası anonim olarak yazılacak resimli bir kuş ansiklopedisi, Türkiye Anonim Kuşları kısa adı TRAKUS... Artık Türk çocuğu kuşlarını kendi ülkesinin sitesinde bulup tanıyacak. Sene 2007... 3 Mart tarihinde TRAKUS yayında ve ilk fotoğraf yükleniyor. Üye sayımız ancak üç ay sonra 100 kişiyi buluyor. Artık bir topluluğuz, tanışmak 81 için bir kamp “TÜRKİYE’ DE YAŞAYAN düzenliyoruz. HER KUŞ TÜRÜNÜN Bu noktada ÜLKEMİZDE ÇEKİLMİŞ toplum kaynaFOTOĞRAFI BİR TEK şıyor. Siteye BİZDE VAR.” sahip çıkıyor ve artık söz meclisin, herkes bir şeyler katmaya başlıyor. Bir yönetim teşkil ediyor onların ortak kararları ile site yönetilmeye geliştirilmeye devam ediyor. Türkiye’de yaşayan her kuş türünün ülkemizde çekilmiş fotoğrafı bir tek bizde var. 37.500 adet tanımlanmış kuş fotoğrafı arşivimiz tüm medya ve eğitim kurumlarına hizmet ediyor. Son ay 64.500 ziyaretçimiz olmuş.(23.000 tekil )ve ortalana 10 dakika siteden bilgi almışlar. 82 83 3300 kuş gözlemi yapmış yayınlamış durumdayız. (165,000 tür kaydı) Ülkemizde yaşayan kuşlar hakkında 1000 sayfa bilgi toplamışız. (Her tür için en az iki sayfa) 2.500 üyemiz var. Türkiye’de kuş tür listesi olarak en güvenilir kaynağız,( Fotoğraf ile tespit ettiğimiz için yanılma payımız çok düşük.) Son bir sene içinde Türkiyede olduğu bilinmeyen 4 kuş türünü bulduk, belgeledik, varlığını ispat ettik. Bugün her “HER İLDE, İLÇEDE yurttaşımız BİRBİRİNİ KARŞILAYIP, sınırlama olmadan görGEZDİRMEYE, düğü her kuşu AĞIRLAMAYA CAN TRAKUS’ tan ATAN 1000’E YAKIN tanımlayaARKADAŞIMIZ VAR.” biliyor, tür hakkında bilgi edinebiliyor. Amacımız olan, “ülkemizde doğal ortamda yaşayan kuş türleri hakkında bilgi toplanması, paylaşılması” konusunda bir yere geldik, ama doğa sevgisinin gelişmesine katkı sağlanması konusunda daha çok yolumuz var. Bu arada TRAKUS’un hiç hesaplayamadığım ve bana çok keyif veren yanı oldu. Her ilde, ilçede birbirini karşılayıp, gezdirmeye, ağırlamaya can atan 1000’e yakın arkadaşımız var. Benim başta düşündüğüm gibi yüzbinlere varamadık ama maddi çıkarı olmadan çalışan çok büyük bir gönüllü ordusu kurduk. Bu aile ile yüzbinleri bilgilendiriyoruz. 84 85 Mogan Gölü’nde Dört Mevsim Doğa Gözlemciliği Başkente 20 km. uzaklıkta olan Mogan Gölü (Gölbaşı), barındırdığı canlı çeşitliliği ile uzun yıllardır pek çok araştırmacıya ev sahipliği yapmış, bilim dünyasına yeni türler ve kayıtlar sunmuştur. Arş. Gör. Esra Per esraper@yahoo.com 86 Fotoğraf: Doç. Dr. Halit halituzun@yahoo.com Uzun M ogan Gölü, Ankara’da Özel Çevre Koruma Bölgesi statüsüne sahip olan tek alan olmasına rağmen halk arasında genellikle rekreasyon alanı olarak bilinmektedir. Bunun sonucunda da göl ve çevresi özellikle hafta sonları günübirlik turistlerin ilgi odağı haline gelmiştir. Göl çevresindeki yapılaşma, insan baskısı, tarımsal faaliyetler ile kirlilik her geçen gün artmaktadır. Alanda yapılmış olan pek çok araştırmanın sonucuna bakıldığında varılan nokta; alanın koruma-kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilir kullanılması gerektiğidir. Mogan Gölü alan üzerindeki bütün olumsuz etkilere rağmen doğaseverler, kuş gözlemcileri, doğa fotoğrafçıları ve olta balıkçılarının uğrak yeridir. Mogan Gölü ve çevresi sığ göl alanı, sazlık, ıslak çayır, bozkır, kuru tarımsal arazi, kentsel alan ve ağaçlandırma alanından oluşmaktadır. Gölün güney tarafındaki bataklıkların; mevsimsel sulak çayırlar, küçük gölcükler, deltacıklar ve tarım alanlarından oluşması biyolojik çeşitliliği de beraberinde getirmektedir. Gölbaşı Özel Koruma Bölgesi’nde toplam 488 bitki türü ALANDA YAPILMIŞ OLAN PEK ÇOK ARAŞTIRMANIN SONUCUNA BAKILDIĞINDA VARILAN NOKTA; ALANIN KORUMA-KULLANMA DENGESİ GÖZETİLEREK SÜRDÜRÜLEBİLİR KULLANILMASI GEREKTİĞİDİR. tespit edilmiş. Bu türlerden 52’si endemik olup dünya üzerinde sadece Türkiye’de yaşamaktadır. Endemik bitki türlerinden en iyi bilineni; adı Gölbaşı ile özdeşleşen ve halk arasında Sevgi Çi- 87 çeği olarak bilinen, nesli tehlike altındaki Centaurea tchihatcheffii (Yanar Döner)’dir. Kırmızının farklı tonlarını yansıtan yanardöner çiçeklerini çiçeklenme döneminde görebilmek için en uygun zaman Mayıs-Haziran aylarıdır. Sevgi çiçekleri ile ilgili farkındalık oluşması için kamu, üniversiteler ve STK’ların işbirliği ile geniş katılımlı çalışmalar yapılmıştır; Gölbaşı’nın girişine Andezit’ten yapılmış olan Sevgi Çiçeği heykeli dikilmiştir. 2002 yılında darphane tarafından “Türkiye’nin Çiçekleri” adıyla basılan 13’lük hatıra parası setinde Sevgi Çiçeklerine de yer verilmiştir. 2005 yılında “Gölbaşı Sevgi Çiçeği” festivali düzenlenmiştir. Ayrıca ilçede 2007-2008 eğitim öğretim yılında Sevgi Çiçeği İlköğretim Okulu açılmıştır. Sevgi çiçekleri günümüzde sadece bilim insanlarının değil, pek çok doğaseverin de ilgisini çekmektedir. Bu özellikleri ile doğa korumada bitkilerin korunması açısından örnek teşkil etmektedir. Gölün etrafındaki azilerde, vadi içleri ve yamaçlarda iğde (Eleagnus hortensis), söğüt (Salix nigra), akkavak ve karakavak (Populus alba venigra), ceviz (Juglans negia), dut (Morus alba) ve yalancı akasya (Robinia pseudoacaia) türleri görülebilmektedir. Göl ve çevresindeki bozkır, tarla ve tarla kenarı gibi alanlarda 25 memeli ve 12 sürüngen türü yaşamaktadır. Önemli Kuş Alanı (ÖKA) statüsüne sahip olan 88 Mogan Gölü kuşlar için üreme, konaklama ve kışlama alanı sağlamakta olup yıl boyunca 188 kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır. Göl aynası ve sazlıklar sadece kuşlara değil 13 balık ve 3 iki yaşamlı türüne de yaşam alanı sunmaktadır. Bu türlerden bazıları; kirpi (Erinaceus concolar), cüce yarasa (Pipistrellus pipistrellus), gelengi (Spermophilus xanthophyrmnus), siyah ev faresi (Mus domesticus), göçmen sıçan (Rattus norvegicus), kızıl tilki (Vulpes vulpes), gelincik (Mustela nivalis), tarla kertenkelesi (Ophisops elegans), kara kaplumbağası (Testudo graeca), çizgili kaplumbağa (Mauremys caspica) ve gecekurbağası (Bufo viridis)’dır. Bitki ve hayvanların üreme dönemi olan ilkbahar mevsiminde alanda canlılık faaliyetlerinde artış gözlenmekte olup yaz mevsiminde göldeki alglerin aşırı düzeyde artışı ve buharlaşma ile göldeki su miktarının azalması sonucunda gölün renginde farklılıklar görülmektedir. Alg patlaması oksijensizlik nedeni ile balık ölümlerine de neden olabilmektedir. Sonbahar mevsiminde yağışların tekrar başlaması ile artan su seviyesi ve oksijen miktarı canlıların yaşamsal faaliyetlerini kolaylaştırmaktadır. Kış mevsimi ile bitki,böcek, iki yaşamlı ve sürüngenlerin dinlenmeye çekilmesi ile göle su kuşları hakim olmaya başlamaktadır. Ziyaretçilerine dört mevsim farklı güzellikler sunan Mogan Gölü’nde en dikkat çekici hayvanlar hiç kuşkusuz kuşlardır. Havalanabilmesi için göl yüzeyinde belli bir mesafe koşması gereken siyah tüylü, beyaz alınlı Sakarmeke (Fulica atra) Türkiye’deki bütün sulak alanlarda görülebilen en yaygın su kuşudur. Bahri (Podiceps cristatus)’nin erkek ve dişi bireylerinin ilkbahar mevsiminde gelişen siyah yakalık ve tepeliklerini kabartması, eş zamanlı kur davranışları, birbirlerine yosun sunmaları ve yavrularını sırtlarında taşımaları görülmeye değerdir. Bahri’nin balık, su salyangozları, böcek ve kabuklulardan su yılanına kadar değişen geniş mönüsü de alanda gözlenebilmektedir. Hızla suya dalabilen Yalıçapkını (Alcedo atthis) sivri gagası ile balık, kurbağa yavruları, su böcekleri, sülük ve su salyangozları ile beslenmektedir. Su arıtma özelliğine sahip olan Saz (Phragmites australis) ve kamış (Typhia latifolia) gibi bitkiler aynı zamanda pek çok kuş türüne yuva yeri sağlamaktadır. Özellikle su kuşları sazlıklardan oluşan adalarda kurdukları yuvalarını yine saz ve kamışlarla gizlerler. Ötücü kuşlar ise saz ve kamışların daha orta seviyelerini yuvalamak için kullanır. Bıyıklı baştankara (Panurus biarmicus) siyah bıyıkları ve tıknaz görünümü ile her mevsim bir sazın üze- GÖL ÇEVRESİNDE BESİN ARARKEN, DİNLENİRKEN GÖZLEMLENEBİLEN KÜÇÜK KERKENEZ (FALCO NAUMANNİ) BİREYLERİ AYRICA GÖLÜN GÜNEYİNDEKİ YAVRUCAK KÖYÜ’NDE KALABALIK BİREYLER HALİNDE BOL BOL FOTOĞRAFLANABİLİYOR. rinde görülebilir. Kamış bülbülü (Cettia cetti) ise sazların içine saklanır ancak ötüşü ile kendini belli eder. Küpeli yılan (Natrix natrix) su yüzeyine yakın yüzerken ense bölgesindeki yarım ay şeklindeki renkli yapı ile rahatlıkla ayırt edilebilir. Sucul kuşların da besinini oluşturan su yılanı (Natrix tessellata) özellikle balık, kurbağa, semender ve kemiriciler ile beslenmektedir. Ticari balıkçılık faaliyetlerinin yasak olduğu gölde olta balıkçılığı yapılmaktadır. Alanda 13 balık türü tespit edilmiş olup en tür çeşitliliği açısından en baskın olan grup sazangillerdir. Görünüm olarak yayın (Silurus glanis) ve turna (Esox lucius) türleri dikkat çekicidir. Gölde ve göl çevresinde yaşayan böceklerden yusufçuklar iyi birer sinek avcısı olup neslini devam ettirebilmek için suya bağımlıdır. Sinek üretim merkezi gibi işlev gören göl ve çevresi aynı zamanda sığırcık (Sturnus vulgaris) ve ebabil (Apus apus) gibi böcekçil kuş sürülerine de besin sunmaktadır. Göl çevresinde besin ararken, dinlenirken gözlemlenebilen Küçük kerkenez (Falco naumanni) bireyleri ayrıca gölün güneyindeki Yavrucak Köyü’nde kalabalık bireyler halinde bol bol fotoğraflanabiliyor. Dikkuyruk (Oxyura leucocepahala) alanda üremeye devam ediyor olsa da saz sökümü ve dolgu çalışmaları nedeniyle alandaki varlığı tehlike altına girmiştir. Su kuşları sonbahar mevsiminde artış göstermekte olup her kış mevsiminde “Kış Ortası Su Kuş Sayımları” kapsamında tür ve birey olarak sayılmaktadır. Bu sayımlarda özellikle çamurcun (Anas crecca), elmabaş patka (Aythya ferina), Macar ördeği (Netta rufina), sakarmeke (Fulica atra) ve karabaş martı (Larus ridibundus) türlerine ait bireyler kalabalık sürüler halinde gözlenmektedir. Mogan Gölü; Alaca balıkçıl (Ardeola ralloides), Macar ördeği (Netta rufina), paspaş patka (Aythya nyroca), dikkuyruk (Oxyura leucocephala)’un üreme alanı, sakarmeke (Fulica atra) ve küçük kerkenez (Falco naumanni)’in göçte konaklama alanı, turna (Grus grus)’nın kışlama alanı olduğu için 1997 ve 2004 yılında yapılmış olan değerlendirmelere göre Önemli Kuş Alanı (ÖKA) statüsü kazanarak uluslararası bir koruma statüsüne sahiptir. Ancak son yıllardaki sayımlar dikkate alındığında kuş tür ve birey sayılarında düşüşler yaşanmaktadır. Bu düşüşün devam etmesi durumunda gelecek yıllarda alana ÖKA statüsü kazandıran türler değişebilir ya da alan ÖKA kriterlerini sağlayamayabilir. Alanda yapılmış olan biyoloji temelli araştırmalarda göl için en önemli tehdit olarak kirlilik faktörü görülmektedir. Kirliliğin artarak devam etmesi durumunda göldeki canlı varlıklarda ciddi bir düşüş görüleceği, bunun bir sonucu olarak da alanın mesire ve dinlenme alanı olarak etkinliğinin de azalacağı tahmin edilmektedir. Kaynaklar: • Anonim. 2012. T.C. Ankara İl Çevre Durum Raporu, Ankara Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Ankara. • Anonim. 2010. Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi Tür ile Habitat Koruma ve İzleme Projesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Ankara • Eyyubi, S. 2004. Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisinin Uygulanmasında Ekosistem Yönetiminden Ülkemizde Bir Yöntem Olarak Yararlanma, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara. • Görgün, E., O. 1995. Mogan Gölü Avifaunası, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. • Karauz, S. 1995. Mogan Gölünün Kuş Yaşamı Açısından Önemi, Mogan ve Eymir Gölleri 1. Çevre Kurultayı, Ankara. • Kılıç D.T, Eken G. 2004. Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları - 2004 Güncellemesi, Doğa Derneği, Ankara. • Yarar, M., Magnin, G. 1997. Türkiye’nin Önemli Kus Alanları, Doğal Hayatı Koruma Derneği, İstanbul. 89 Kuş Gözlemciliği ve Kısa Tarihçesi Tansu Gürpınar tansugurpinar@gmail.com Fotoğraflar: Tamer Zeybek www.tamerzeybek.com 90 K uş gözlemciliği Türk kavimlerinde yüzyıllar önce başalmış olmalı. İki yıl önce Kazakistan ve Kırgzistan’a yaptığım ziyaretlerde kartalları av kuşu olarak kullanan grupların gösterilerinden bir hayli etkilenmiştim. Gözlemsiz, bilgisiz yapılabilecek şeyler değildi marifetleri. Kuşların ötüşlerine duyulan ilginin de avcılık kadar eski olduğunu düşünmek yanlış olmaz sanırım. Kuşların, filozofların ozanların, edebiyatçıların, musikişinasların, ressamların, kısacası fikir ve sanat insanlarının dikkatinden kaçmamış olduğunu eserlerinden anlamak mümkün. Halk deyişlerine, atasözlerine bakıldığında bugün anladığımz şekilde olmasa bile, bazı insanların kuşlarla yakından ilgilendiğini farkedebiliyoruz. Kuş gözlemciliğinin Cumhuriyet Türkiyesi’nde ne zaman başladığına dair kayıtlara ulaşamadım. Ancak bilimsel anlamda ornitolojik çalışmaların Hitler rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınan Alman bilimadamları grubunda yer alan zoolog Prof. Dr. Curt Kosswig ile ivmelendiği 91 bilinmektedir. Kendisi 1930’lu yılların ikinci yarısında ülkemize gelmiş ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde ders vermeye başlamıştır. O günlerin kısıtlı ulaşım olanaklarına rağmen, asistanlarıyla birlikte Türkiye’nin hemen her köşesine gitmiş ve oralardaki faunaya ait kayıtlar oluşturup, örnekler toplamıştır. O günlerde kuşlara ait çalışmalarını asistanı Melekpar Öktay 92 ile birlikte yürütmüş olan Prof. Dr.C. Kosswig, 1 Nisan 1938 tarihinde balık faunasını incelemek amacıyla eski adı Manyas Gölü olan Kuşgölüne geldiğinde kuzeydoğu kıyılarında yer alan geniş bir söğüt korusu üzerinde yuva yapmış görkemli kuş kolonilerini görmüş ve eşi Leonore Kosswig’le buraya “ Vogel paradis – Kuşcenneti” adını vermişlerdir. Daha sonra İ. Ü. Fen Fakültesi Hidrobiyoloji Enstitüsünün bir labratuvarı Söğüt korusu yakınlarına kurulmuş ve buranın bekçisi aynı zamanda kuş kolonilerini korumakla da görevlendirilmiştir. Daha sonraki yıllarda Profesör olan Dr. Melekpar Öktay “ Türkiye Kuşları” isimli kitabını yayınlamıştır. Anımsanacağı gibi Manyas gölü kenarında Kuşcenneti olarak isimlendirilen Söğüt korusu 1959 yılında “milli park” statüsü ile korumaya alınmıştır. Prof Dr. C. Kosswig’in ekibindeki bütün asistanlar tam bir doğa gözlemcisi olduklarını O’nun yetiştirmiş olduğu ve bana hocalık yapan bilim adamlarının arazi çalışmalarımızdaki davranışlarından anlamıştım. Kendi konuları dışında da doğayla ilgili hemen herşeyi bilirlerdi. Ötücü kuşları seslerinden tanı- mak, kelebekleri havada teşhis ve çalışmalarımdan çok daha etmek, derelerde hangi taşın önceleri de doğayla ilgileniyoraltında neyi bulacaklarını bildum. Hatta kendimi bildim bileli mek olağandı onlar için. Sadece doğayla ilgilendiğimi söyleyebifaunayı değil, ağacı, otu, çiçeği lirim. Daha ilkokula başlamadan de tanırlardı. Bununla birlikte önce, Ordu’da deniz kıyısındaki kuş gözlemciliği üzerinde Prof. evimizin penceresinden yunusDr. M. Öktay dışında yoğunlaşan ları seyrederdim. Sonbaharda başka bir isim bilmiyorum. geceleri bıldırcın kılavuzlarının Fakülte sıralarında ornitolosesiyle uyanır, zayıf sokak lambaji derslerini Prof . Dr. Bahtiye larının ışığında onları görmeye Mursaloğlu’ndan çalışırdım. aldım. Ancak İlkokul üçünkendisi memeli İKİ YIL ÖNCE cü sınfta iken hayvanlar konuöğretmenimle KAZAKİSTAN VE sunda uzmandı ve kırlangıçların KIRGZİSTAN’A kuşlar konusunu ve serçelerin YAPTIĞIM daha çok kitapdavranışları ZİYARETLERDE lardan okuduğu üzerine tartışKARTALLARI AV KUŞU şekliyle bizlere mış ve sonuçOLARAK KULLANAN aktarırdı. 1960 lı ta benim gözGURUPLARIN yılların ilk yarısınlemlerimin GÖSTERİLERİNDEN BİR da Fakültemize doğru olduğu (A.Ü. Fen Fakülanlaşılmıştı. HAYLİ ETKİLENMİŞTİM. tesi) İstanbul’dan Ancak kuşgelen bir arkalarla, gözdaştan orada kuşlar üzerinde lemlerimi kayda alıp raporlama çalışan bir asistan olduğunu ölçeğindeki çalışmalarıma 1960 öğrenmiştim. Fakülte yıllarında, lı yılların ikinci yarısında Orman daha öncesinde de olduğu gibi, Genel Müdürlüğü Milli Parklar benim doğaya olan ilgi ve meDairesinde çalışırken başladım. rakım geniş bir band oluşturuO yıllarda bir yandan milli park yordu. Bir yandan Ankara çevreadayı alanların incelenmekle gösinde ulaşabildiğim yerlerde fay revli ekiplerin içinde yer alırken hatlarını incelerken, öte yandan bir yandadan da nesli tehlike ilin yarasa türlerini belirlemek altında olan yabankoyunu, alageiçin hemen hemen bütün mağayik , geyik, karaca, yabankeçisi, ralara giriyordum. Mogan gölünpars, sülün, turaç, kelaynak ve deki hidrobiyoloji istasyonunda benzerlerinin korunmaları için plankton kepçeleri ile numune yapılan faaliyet ve projelerin içinalırken yabanördeklerini, mekede oluyordum. Yabanhayatı çaleri, martıları gözlemekten geri lışmalarının tamamını bu konuda kalmıyordum. Çeltikçileri hayabilgili ve bilinçli bir insan olan tımda ilk kez Mogan’da görmüş rahmetli Nihat Turan’la birlikte ve çok etkilenmiştim. yapıyorduk. İlk yıllarda ekipte Fakülte yıllarında öğrendikleAvni Nebioğlu’da vardı. Orman rimin doğada sorgulanması ve Yüksek Mühendisi olan bu iki doğrulanmasına ilişkin gözlem isim aynı zamanda iyi birer avcı 93 idiler ve özellikle av kuşlarını iyi tanıyorlardı. 1967 Yılında Orman Genel Müdürlüğü, Uluslararası Doğal Kaynakları Koruma Birliği, (IUCN) ve Türkiye Tabiatı Koruma Cemiyeti, Ekim ayında, Ankara’da “Sulak Alanlar Ekoloji Teknik Toplantısı”nı düzenlediler. Türkiye Delegasyonunun bir 94 üyesi olarak toplantıya Kuşcenneti Milli Parkı’nın ornitolojik ve ekolojik yapısı hakkında bildiri sundum. Toplantının en önemli sonucu sulak alanların ve su kuşlarının korunması için uluslararası bir sözleşmenin hazırlaması yolundaki karar oldu. Bir dizi hazırlık toplantısından sonra 1971 yılında İran’ın Ramsar şehrinde yapılan son toplantıda sözleşme imzaya açıldı. Bu toplantının bir diğer sonucu ise Türkiye Ornitoloji Derneğinin kurulması oldu. Başka ilgi gruplarının derneğe sahip olma çabaları karşısında birkaç yıl sonra feshedildi. 1967- 68 de İngiliz Kraliyet Kuşları Koruma Derneğinden (RSPB) Richard Porter ve Ian Willis ile birlikte Türkiye’nin batısındaki sulak alanlarda gözlemler yaptık. 1967 ilkbaharında yine RSPB den David Lea ile birlikte eski adı Manyas Gölü olan Kuşgölü ve Kuşcennetinde ayrıntılı incemelerde bulunduk. 1968-1974 yılları arasında leyleklerin ve yırtıcı kuşların sonbahar göçlerini izlemek için düzenli olarak Çamlıca tepelerinde gözlem yaptım. Çamlıca tepeleri Avrupalı kuş gözlemcileri için kendi tabirleriyle “Kabe” idi. Her yıl farklı ülkelerden gözlemciler göçleri izlemeye geliyorlardı. O yıllarda Çamlıca’da Türkçe konuşabileceğim bir tek kişinin dahi olmamasını hep içim burkularak anımsarım. İsmet Özer’le tanışmam 1969 yılında oldu. O yıl Feke Orman İşletme Müdürü iken Sultansazlığını görmüş ve gördüklerinden etkilenerek alanın değerlendirilmesi için Ankara’dan bir kuş uzmanı gönderilmesini istemişti. Aralık ayında sahayı birlikte dolaştık. Sonraki yıllar Sultansazlığı’nda yaptığım düzenli ve uzun çalışmalar alanın ülkemiz açısından taşıdığı önemi ortaya koydu. İsmet Özer de Ankara’ya gelerek bizimle birlikte çalışmaya başladı. Kuşlara büyük ilgi gösteriyordu. Kısa zamanda çok iyi bir gözlemci oldu. Ne yazık ki O’nu genç yaşta kalp krizi nedeniyle kaybettik. 1969 yılında Kuşcenneti Milli Parkının yöneticiliğine atandım. Zaten 1967 yılından itibaren milli parkın yıllık kayıtlarını ve yönetim raporlarını hazırlıyordum. Kuşgölü çevresinde yaptığım gözlemlerle ilgili yorumlarımı Kuşcennetinde uygulama şansım oldu. Son derecede iyi sonuçlar aldım. 1974 yılında iyi korunan ve gelişme gösteren alanlara verilen “Avrupa Diploması” için Avrupa Konseyine başvurduk. 1975 yılında Konsey uzmanlarınca yerinde yapılan incelemeden sonra 1976 yılında Kuşcenneti A sınıfı Avrupa Diploması ile ödüllendirildi.Kuşcenneti aynı zamanda Avrupa Konseyi Doğayı Koruma Komitesinin referans alanlarından biri haline geldi. Kuşcenneti Milli Parkında ğine başlamışlardı. Lisede iken yönetici olduğum yıllarda bülbül yaz aylarında Kuşcenneti Milli ötüşü dinleyen birkaç gurupla Parkı ve Sultansazlığı’na giderek tanıştım. Mayıs ayında sabaha kamp yaptılar ve arazi deneyimkarşı Bandırma’dan Kuşcennetilerini artırdılar. Yine o dönemde ne geliyorlar ve Sultansazlığına sükunet içinde yaptığım ziyabülbüllerin retlerde Kayseri “O YILLARDA şakıyışlarını Fen Lisesinde ÇAMLICA’DA TÜRKÇE dinliyorlardı. okuyan Uygar KONUŞABİLECEĞİM Onlardan, benÖzesmi ile BİR TEK KİŞİNİN DAHİ zeri grupların tanıştım. Daha OLMAMASINI HEP Balıkesir, Bursa, okul sıralarında Samsun ve TÜBİTAK’ın İÇİM BURKULARAK Sapanca’da da Bilim Teşvik ANIMSARIM.” bulunduğunu ödülünü kazanöğrendim. mıştı. Kuşlarla 1970 li yılların ikinci yarıolduğu kadar sulak alan ekolojisında genç kuş gözlemcileri siyle de ilgileniyordu. Ankara’da beni buldular. Reşit İstanbul’da ressam Salih Acar Akçakaya ve Can Bilgin Ankara ve eşi Belkıs Acar da kuşlarla ve çevresinde kuş gözlemciliilgileniyor ve fırsat buldukça kuş- 95 ları gözlüyorlardı. Ancak onların ilgileri 1960lı yıllarda başlamıştı. Nesli tehlikede olan kelaynakların korunması için her yıl bir iki kez Birecik’e gidiyorduk. Yolculuklarda Türkiye’de kelaynak gibi başka canlı türleri olduğunu ve bu işe ilgi duyanları bir araya getirmenin konuya sahip çıkılmasında faydalı olacağını konuşurduk. Türkiye Tabiyatını Koruma Cemiyetinin yararlı faaliyetlerinin İstanbul’da pek yankılanmadığının farkındaydık. 1975 yılı Mayısında Birecik’te Belkıs Acar, Alman kuş gözlemcisi ve fotoğrafcısı Udo Hirsch 96 ve ben bir doğa derneğinin nasıl olması gerektiği hakkında birkaç oturumluk bir toplantı yaparak derneğin omurgasını oluşturduk. Belkıs Hanım İstanbul’da kurucu olabilecek diğer kimselerele irtibat kurarak çoğunluğu sağladı ve gerekli işlemleri tamamladı. Derneğe ismini de O verwdi. Böylelikle Türkiye doğa korumacılığında sivil toplum kuruluşu olarak önemli hizmetler yapan Doğal Hayatı Koruma Derneği kurulmuş oldu. Anımsanacağı gibi Derneğin logosu da rahmetli Salih Acar’ın fırçasından çıkmış bir kelaynaktır. Derneğin çalışmaları paralelinde kuşlarla ilgilenenlerinde sayısı arttı. 1980’li yıllarda mevcutlara ek olarak Kerem Ali Boyla, Sühendan Karauz, Cem Kıraç gibi isimler Ankara’dan; Murat Yarar, Gernant Magnin gibi isimler İstanbul’dan; Mehmet Sıkı, Güven Eken İzmir’den; Barış Sancar Samsun’dan duyuluyordu. Çevre duyarlılığı da yavaş yavaş gelişiyordu. 1990’lı yıllarda kuşlarla ilgilenenlerin sayısı yükselen bir eğri ile artış gösterdi. Kuş gözlemciliğini teşvik için yukarıda isimlerini saydıklarım ciddi gayret içinde oldular. Bununla birlikte kuşçuların bir iletişim ağına kavuşturulması, örgütlenmesi ve kuşlar için bir veri tabanı oluşturulmasında Güven Eken, Bahtiyar Kurt ve Uygar Özesmi’nin çalışmaları etkili oldu. Tabii bu arada Kerem Ali Boyla’nın Türkçemize kazandırdığı “Türkiye ve Avrupa’nın Kuşları” kitabını ve etkisini unutmamak gerekir. Bu arada üniversitelerde de ornitoloji konusundaki çalışmalar artış gösterdi OTDÜ’den Prof. Dr. Can Bilgin, Hacettepe Üniversitesinde Prof. Dr. İlhami Kiziroğlu, Dokuz Eylül Üniversitesinden Prof.Dr. Mehmet Sıkı bu alanda ilk akla gelen isimler oldular. Bugün artık binlere ulaşan bir kuşçular topluluğu var. Eskiye oranlanırsa azınsanmıyacak bir sayı. Bununla birlikte Türkiye’nin kuşlar yönünden taşıdığı önem ve zenginlik dikkate alındığında olması gerekenin henüz çok altında. Günümüzün iletişim ve bilgiye erişim olanakları ile bu durumun birkaç yıl içinde büyük ölçüde giderileceğini umut ediyorum. Günümüz gözlemcileri arasında çok iyi kuş fotoğrafçıları var. Ornitolojiye yaptıkları bilimsel ve sanatsal katkılar her türlü övgüyü hak ediyor. Kuş gözlemciliği ülkemizde olduğu gibi dünyanın çeşitli ülkelerinde doğa korumacılığın başlangıcını oluşturduğu gibi yönlendiririz. Bu, bir noktada korumanın ileri düzey değerenerjimizi dağıtmadan, verimli lendirilmesinde de başrol oybir şekilde, belirli bir amaç için namaktadır. Gerçekten kuşlar, kullanmak anlamına gelir. Gözdoğanın en özgür canlıları olarak lem disiplininin başka bir yönü en duyarlı ekolojik göstergede süratdir. Uçma eylemi belirli lerdir. Bunun yanısıra insanlara bir hızı ve çabukluğu gerektirir. sağladıkları yararları, güzellik ve Kuşlar uçmadıkları zamanlarda sevimlilikleri, görkemleri ve beda çok hareketli olabilirler. Bu cerileri onlarla yakından ilgilenyüzden bir kuşu tanımak ve onun mememiz için başlıca nedenlerhakkında bilgi oluşturmak için dir. Kuşlara özgürlükleri gereği, genellikle dikkatimizin de çok her yerde rastlanması ve onların hızlı olması gerekir. Uçuş halinda biz insanlar gibi gün ışığında deki kuşları zaman zaman ters faal canlılar ( diurnal ) olmaları ışık ve elverişsiz hava koşullada bizi onlara yaklaştıran önemli rında gözlemlemek durumunda nedenlerdir. kalabiliriz. Bazen tanımak istediKuş gözlemciliğinin insana ğimiz kuşun görünmesiyle kaykazandırdığı değerli özellikler bolması bir olur. Bütün bu gibi ve vardır. Herşeyden önce doğayla benzeri durumlarda tanı koyabiliç içe olmak, kuşlarla birlikte mek dikkatimizin süratine bağlıdoğanın dır. Sadece diğer varlıkböylesine bir ları tanımak, beceri eldesi KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ doğada bile kişi için ÜLKEMİZDE OLDUĞU yaşamasını büyük bir GİBİ DÜNYANIN ÇEŞİTLİ öğrenmek kazançtır. ÜLKELERİNDE DOĞA gerçekten Oysa kuşları KORUMACILIĞIN bizlere çok gözlemleBAŞLANGICINI şey kazanme bilgi ve OLUŞTURDUĞU GİBİ dırır. Bilgi becerinin düzeyimiz yanısıra KORUMANIN İLERİ DÜZEY yükseldikçe, harikulade DEĞERLENDİRİLMESİNDE gözlemleribir büyüdür. DE BAŞROL mizde dikkaGözlem OYNAMAKTADIR. timiz yoyaparken ğunlaştıkça, dürbünümü, duyarlılığımız geliştikçe kazancıfotoğraf makinemi bırakıp huşu mız da artacaktır. Kuş gözlemciiçinde onları seyrettiğm zamanliğinin özel kazanımı ise gözlem lar çok olmuştur. Hatta kuşlara disiplinidir. Hangi kuş olursa ait anılarımın en önemli bölümleolsun doğru bir tanı koymak rini böyle zamanların oluşturduiçin nerelerine dikkat etmemiz ğunu söyleyebilirim. gerektiğini bilmemiz gerekir. İlk Uzun lafın kısası, kuş gözlemzamanlar biraz teferruatlı gelciliği hiç tereddüt etmeden salık se bile zamanla meleke haline verilecek ve asla pişman olungelen gözlem disiplini sayesinde mayacak bir uğraştır. Benden dikkatimizi hemen belli noktalara size bir dost tavsiyesi. 97 Güney Afrika’nın büyüsü Cape Town En son ne zaman sokaklarda yürürken müziğin ritmine kapılıp dans ettiniz? Bilmediğiniz bir dilde, tanımadığınız insanların arasına karışıp ne zaman şarkılar söylediniz? Peki ya uçsuz bucaksız bir sahilde güneşlenirken yan komşunuz sevimli bir penguen oldu mu hiç? İki okyanusu aynı anda gördünüz mü? Soruların cevabı “hayır” ise Güney Afrika’nın büyülü şehri Cape Town tam size göre! 98 Yazı Yeşim Özcan yesimcim@yahoo.com Fotoğraflar Murat Solakoğlu msolaks@yahoo.com Y olculukların en çok evde hazırlanma kısmını seviyorum. Önce birkaç gün kitap karıştırma, bilgisayar ekranında kaybolma, eşe dosta soru sorma.... Hele bir de işin içinde fotoğraf, doğa ve yeni lezzetler keşfetmek varsa değmeyin keyfime! Bu defa yolculuk uzaklara büyük kedilerle tanışmaya... En son ne zaman sokaklarda yürürken müziğin ritmine kapılıp dans ettiniz? Bilmediğiniz bir dilde, tanımadığınız insanların arasına karışıp ne zaman şarkılar söylediniz? Peki ya uçsuz bucaksız bir sahilde güneşlenirken yan komşunuz sevimli bir penguen oldu mu hiç? İki okyanusu aynı anda gördünüz mü? Soruların cevabı “hayır” ise Güney Afrika’nın büyülü şehri Cape Town tam size göre! Uzaklarda bir yerlerde.. Afrika kıtasının en uzak ucunda bulunan Cape Town, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin en büyük şehirlerinden biri. Hemen yakınında Ümit Burnu var. Uçsuz bucaksız kumsalları, birbirinden farklı yüzlerce kuş çeşidi, bağlardan kadehlere uzanan üzümlerin hikayesi, denize girerken konuklara eşlik eden penguenleri, sayısız bitki çeşidi, kıymetli madenleri, birbirinden lezzetli deniz ürünleri, müziği, dansıyla büyülü bir şehir adeta Cape Town... Table (Masa) Dağı Şehrin en yüksek yerinde Table 99 Dağı var. Tepesi masa gibi dümdüz olduğu için bu adı alan, 1086 m. yüksekliğindeki Table Dağı’na teleferikle çıkılıyor. “Yok ben yürüyerek çıkmak istiyorum” derseniz o zaman uzun, zahmetli bir yürüyüşü göze almak gerekiyor. Tavsiyem, oradan geçen birilerinin peşine takılıp yürüyerek çıkmanız...Tepedeki eşsiz manzara görülmeye değer. Şehrin panoramik görüntüsü için en doğru yer burası. Dağın tepesinin bembeyaz bulutlarla örtülü olduğu zamanlar görülmeye değer. Victoria ve Alfred Limanları Victoria ve Alfred Limanları Cape Town’un en hareketli yerleri... Buradaki dev iki akvaryum görülmeye değer. Liman boyunca sıralanan birbirinden şık restoranlarda seçenek çok... İsteyene dünya mutfağının tüm lezzetleri isteyene deniz ürünleri ve tabi ki meşhur Güney Afrika şarapları.... Burada aç kaldım demeniz mümkün değil! Ama 100 eğer deniz ürünleri vazgeçemeÜmit Burnu dikleriniz arasında ise mutlaka Yıl 1488... Portekizli denizci buranın dev Bartolomeu karidesleriDias Hindisnin ve balıktan yolunu ÜMİT BURNU’NDAKİ larının tadına keşfetmek FENER BUGÜN, İKİ bakmalısıiçin yola koOKYANUSU; HİNT VE nız... yulur. Güney ATLAS OKYANUSLARINI Afrika’nın BİRBİRİNE BAĞLAYAN BİR Robben en ucunda Adası fırtınaya NOKTADA, 19 MİLYONLUK Nelson yakalanan MUM IŞIĞIYLA GELİP Mandela’nın ünlü denizci, GEÇEN DENİZCİLERE çok uzun uzunca bir REHBERLİK EDİYOR. yıllar hapis süre gemisini yattığı ada batırmaya müze haline getirilmiş. Bu adada çalışan dev dalgalarla boğuşur. Güney Afrika’nın acı, gözyaşı, İleride dünyanın en ünlü yerlerinmücadele kokan yılları var. Ada, den biri olacak bu yere “Fırtına UNESCO tarafından koruma Burnu” adını verir. Dönüşünde, altına alınmış. gemisini neredeyse batıracak olan o dev dalgalardan fırtınadan eser kalmamıştır... Masmavi gökyüzü, ona eşlik eden kuşlar ve dingin deniz. “Fırtına Burnu” koyduğu noktanın adını “Ümit Burnu” olarak değiştirir. Aradan yıllar geçer... Ümit Burnu’ndaki fener bugün, iki okyanusu; Hint ve Atlas Okyanuslarını birbirine bağlayan bir noktada, 19 milyonluk mum ışığıyla gelip geçen denizcilere rehberlik ediyor. Boulders Plajı Tam 18 dakika suyun içinde nefeslerini tutup kalıyorlar! Evet tam 18 dakika... Cape Town’un en ünlü kumsallarından olan Boulders Plajı’nda paytak paytak yürüyen, denizin içinde 18 daki- 101 ka soluğunu tutup öylece kalabilen sevimli Afrika penguenleri size eşlik edecek. Büyük kedilerle tanışma zamanı Alışveriş, eğlence, yemek, doğa... Tüm bunlar için bu şehirde inanılmaz seçenek var. Ama benim bitmek bilmeyen merakım burada daha da arttı... Bekliyorum, aslanlarla tanışmak için sabırsızlanıyorum. Mutlaka “görülecek” diye not alınan yerler köşe bucak gezildi, eşe dosta etnik pazarlardan el yapımı ahşap objeler, cam kuşlar, boncuklu kolyeler, bilezikler alındı...Ve nihayet büyük karşılaşmaya sıra geldi. Aslanlarla ve diğer tüm yaban hayatın başrolündeki kahramanlarla tanışmak için şehrin biraz uzağında yer 102 alan milli parklara gitmek gerekiyor. Anlaştığınız firmanın ilgili kişileri sabahın erken saatlerinde gelip otelden alıyor sizi. Ve üstü açık arabalarla o belgesellerde izlediğimiz macera başlıyor. Herkesin elinde kamera, fotoğraf makinası... Dere tepe dolaşıyoruz. Dediklerine göre her safariye çıkan aslanları göremiyormuş. Eğer o gün şansınız varsa onlarla uzaktan da olsa tanışabiliyorsunz! Aslanlar dışında bu safaride fil, zürafa, gergedan, leopar karşılaşacağınız diğer ev sahipleri.... Cape Town için en güzel zaman Eylül-Ekim-Kasım ayları. Hadi şimdiden yapın planınızı, büyülü şehir sizi çağırıyor.... Yazın en güzel zamanlarını yaşadığımız şu günlerde ışığınız bol, gönlünüz hep doğada olsun! 103 104 Sonraki sayıda buluşmak üzere...