Sayı 4 Nisan 2007
Transkript
Sayı 4 Nisan 2007
Yine bir yýldýz kaydý Düþen yýldýzlarýn son ýþýk huzmeleri bize gelmekte devam ettiði için o yýldýzýn düþtüðünü yýllar sonra anlarmýþýz. Emil Hamit’in kaybý da öyle oldu iþte. Çok geç öðrendik o çilekeþ sanatçýnýn dünyamýzdan göçtüðünü… Birkaç yýl önce Nevzat Kösoðlu Aðabey, “Ali þöyle bir bak; küçük düzeltmelerle yayýnlanabilirse bir yerlerde yayýnlatalým.” diye iki klasör dolusu hikâye vermiþti bana. Bir kýsmý daktiloyla, bir kýsmý el yazýsýyla kaleme alýnmýþ olan bu hikayeler, Kýrým Türklerinden Emil Hamit Beye aitmiþ ve ta Moskova’dan gönderilmiþti. Emil Hamit ismini ilk defa o gün duydum ben. Kim bilir daha ulaþamadýðýmýz ne kadar sanatçý var Türk dünyasýnda… Hikâyeleri okumaya baþladým, fakat Sovyet coðrafyasýnda latin hurufatlý daktilo bulmak çok zor olmalý ki, tuþlarý kayýk bir daktiloyla yazýlmýþ ve sönük bir fotokopi ile çoðaltýlmýþ olan bu metinler, içinden çýkýlýr gibi deðildi. Yazýlar çok zor okunuyordu. Kýsacýk bir hikâyeyi Türkiye Türkçesine uyarlamak üç dört gecemi aldý ve daha sonra çalýþmak üzere bir kenara býraktým bu klasörleri. Kardeþ Kalemler çýkýncaya kadar da bir daha ilgilenemedim. Kardeþ Kalemler, bütün Türk dünyasýndaki kardeþ edebiyatlar arasýnda bir köprü kurmak ve bu tür malzemeyi deðerlendirmek üzere yola çýktýðýndan ben bir hamle daha yaparak Emil Hamit’in o çetrefil metinlerini tekrar ele aldým ve dergimizin ikinci sayýsýnda yayýnlanmak üzere yazarýn biyografisiyle birlikte Sevgiden Güçlü isimli zarif bir hikâyesini yeni baþtan Türkiye Türkçe’sine aktardým. Emil Hamit, otobiyografik bir hikâyeyi andýran bu öz geçmiþinde 1944 yýlýnda, bir gün aniden apar topar anayurtlarýndan sürgüne gönderilen bütün Kýrým Türklerinin çileli hayatýna tercüman oluyordu. Dergimiz matbuadan çýkar çýkmaz hikâyesinin yayýnlandýðýný yazara da müjdelemek heyecanýyla klasörün baþýnda yer alan Moskova’daki bir adresi telefonu aradým, fakat ýsrarlý tekrarlarýma raðmen bir cevap alamadým. Daha sonra Kýrým Türklerinin Yazarlar Birliði Baþkaný olan þair arkadaþýmýz Þakir Selim Beyden öðrendik ki Emil Hamit’i çoktan kaybetmiþiz. Anlaþýlan o ki rahmetli yazar, Sovyetlerin daðýlmasýndan sonra Rusya’ya açýlan Türk þirketlerinin elemanlarýyla tanýþmýþ ve 65 yaþýný aþmasýna bakmayarak onlardan öðrenebildiði kadarýyla Türkiye Türkçesini öðrenmiþ ve daha önce Özbek ve Tatar Türkçeleriyle yazdýðý eserleri, Türkiye Türkçesine yaklaþtýrarak bize göndermiþ. Belli ki arzusu büyük romancýmýz Cengiz Daðcý gibi Türkiyedeki kardeþleri tarafýndan da okunmaktý. Þimdi onun bu arzusunu bizlere yapýlmýþ bir vasiyet gibi kabul ediyorum. Ýnþallah elimizde bulunan bütün eserlerini varislerini haberdar ederek Türkiye Türkçesiyle yayýnlayacaðýz. Böylece yazarýmýzýn arzusu da gerçekleþmiþ olacak. Bence bu yazý, çok geç kalmýþ bir taziyedir. Yazarýmýza Allah’tan rahmet, yakýnlarýna baþ saðlýðý diliyorum. Dopdolu yeni sayýmýzla sizleri baþbaþa býrakýyor selam ve saygýlar sunuyorum. Ali Akbaþ ÝÇÝNDEKÝLER Yýl 1 Sayý 4 Nisan 2007 Sahibi Avrasya Yazarlar Birliði Adýna Yakup Deliömeroðlu 19 Çaydanlýk ve bardak Ahmet Sandal 21 Abdurrahim Karakoç Nurlan Þerimbekov Ay çolpan (Mihriban) Genel Yayýn Yönetmeni Yazý Ýþleri Müdürü Ali Akbaþ Yazý Kurulu Mehmet Emin Alper - Ekrem Arýkoðlu Sinan Canan - Ayþegül Celepoðlu Mehmet Ýsmail - Nesrin Karaca Savaþ Kopuzlu - Hüseyin Özbay Cihan Özdemir - Çetin Pekacar Yavuz Selim - Orhan Söylemez 1 Danýþma Kurulu Yavuz Akpýnar (Türkiye) - Gül Arslan (Avusturalya) Anar (Azerbaycan) - Zeynel Beksaç (Kosova) Erol Cihangir (Türkiye) - Sevil Emirzade (KKTC) Ayvaz Gökdemir (Türkiye) - A. Bican Ercilasun (Türkiye) Ýsa Habipbeyli (Nahçivan) - Ali Rýza Hýyabanî (Ýran) Ýlya Ývanov (Çuvaþistan) - Mehmet Ömer Kazancý (Irak) Abdulvahap Kara (Türkiye) - Hasan Kayýhan (Almanya) Mustafa Köker (Ýngiltere) - Muhtar Þahanov (Kazakistan) Lütfü Þahsuvaroðlu (Türkiye) - Þakir Selim (Kýrým) Bayram Bilge Tokel (Türkiye) - Oraz Yaðmur (Türkmenistan) Sadýk Yemni (Hollanda) - Yuri Vasley (Sahaeli) Ýrfan Murat Yýldýrým (Türkiye) Kapak Cengiz Daðcý - Fotoðraf: Mustafa Köker 5 Parklar Ali Akbaþ 7 Elazýð'a Gazeller Bahattin Karakoç 6 Grafik-Tasarým Aktüelya Baský Umut Taný Saðlýk Matbaa Turizm Ýnþaat San. ve Tic. A.Þ. Saner Basým Sanayii, Ostim Organize Sanayi Bölgesi, Turan Çiðdem Cad. No: 15 Yenimahalle/ANKARA Tel: 0312. 385 91 03 Baský Tarihi 22 Þiirler Þakir Selim 26 Dünya Nöbeti Ýdeolojik Boþluk Hüseyin Özbay 13.04.2007 Ýdari Adres Ýzmir 2 Cd. 55/18 Kýzýlay-Ankara Tel: +90 312.418 31 07 Faks: +90 312.418 92 32 www.ayb.org.tr - kardeskalemler@gmail.com Abonelik Yurtiçi yýllýk abone bedeli 60 YTL, kurum ve kuruluþlar için 120 YTL, Türk Cumhuriyetleri için 90 YTL, Türk Cumhuriyetleri kurum ve kuruluþlarý için 150 YTL, Avrupa için 130 Avro ve ABD için 200 $’dýr. T.C. Ziraat Bankasý Baþkent Þubesi - Þube Kodu: 1683 Hesap No: 47095325-5001 Posta Çeki Hesabý: Avrasya Yazarlar Birliði No: 53 23 008 kardeskalemler@gmail.com Abone-Daðýtým Aktüelya Meþrutiyet Cd. 42/10 Kýzýlay / ANKARA Tel: +90 312.434 52 50 Faks: +90 312.434 52 53 12 12 Acýdýr Bahar Ýmdat Avþar 13 Þiirler Hezangül Hüseyinova © KARDEÞ KALEMLER Dergisi, Avrasya Yazarlar Birliði tarafýndan T. C. yasalarýna uygun olarak yayýmlanmaktadýr. Kardeþ Kalemler’in isim ve yayýn haklarý Avrasya Yazarlar Birliði’ne aittir. Dergide yayýnlanan malzemelerin her hakký saklýdýr. Kaynak gösterilerek alýntý yapýlabilir. Yazýlarýn sorumluluðu yazarlarýna, ilanlarýn sorumluluðu ilan sahiplerine aittir. Yerel Süreli Yayýn ISSN 1307-2382 13 57 65 19 28 38 49 Asýrlarýn Kavþaðýndaki Bilge Lider: Nursultan Nazarbayev Hüseyin Karadað Yurdunu Kaybeden Adam: Cengiz Daðcý Mustafa Köker Yedinci Gün Halit Aþlar Özbek Edebî Dilinin Geliþmesi ve Elbek Maruf Yoldaþev 20 68 Nahçivan Yolu Aralý Oðuz Þimþek 72 Ferhan Atalay Süzgecinde: Yanýlsama-Gerçek Hayvan Üslubu ve Gelenek Mehtap Kodaman Gözlerimden Uçan Ak Kayýk Aþým Cakýpbekov Kemal Göz Þair Elmas Yýldýrým'ýn Çileli Hayatý Enver Aras 38 74 22 41 Bir Göl Ýki Þiir veya Göygöl'e Farklý Ýki Bakýþ Nesrin Taðýzade-Karaca 49 77 28 Mevlânâ’ya Gitmek; “Yollar Muhtelif, Gâye Birdir.” Ziya Avþar 4 Kardeþ Kalemler Nisan 2007 5 ALÝ AKBAÞ parklar bereket parklar var bu þehirde çöllerde vaha gibi parklar ýslak söðüt dallarýnda serçeler banklarýnda ihtiyarlar uyuklar solgun yüzleri ve fersiz gözleriyle nineler, dedeler, yorgun emekliler susmayý talim ederler biteviye akþam eve döndüklerinde gelinler kýzmasýn diye hey küheylan gelinler, afacan torunlar, yiðit oðlular siz de yorulacaksýnýz günün birinde siz de ihtiyarlayacaksýnýz yarýn neylersin birazcýk çenesi düþük olur ihtiyarlarýn Kardeþ Kalemler Nisan 2007 6 Bahattin Karakoç Kardeþ Kalemler Nisan 2007 7 BAHATTÝN KARAKOÇ Elazýð’a gazel - I Bodur söðüt boyunda tepesi var, daðý var; Sanki enginlerinde pusu kurmuþ yaðý var... Eðer baþýn dönmezse Harput’tan engine bak; Iþýktan hâsýl olmuþ bahçesi var, baðý var. Dut pekmezi tadýnda ezgiler döktürürken, Yürüdüðün caddenin hem solu hem saðý var. Ýpini kýran kele kaçsýn kaçtýðý yere, Ýzi çabuk bulunur, saðrýsýnda daðý var. Hazar gölü sevdalý, ondandýr ki dalgalý; Güzellik sürgit deðil, onun da bir çaðý var. Elazýð’ýn içinde dölek yürü, saðlam bas; Demesinler aklýnda saklýsý, kaçaðý var. MANAS kültür ocaðý has dostlarýn mekâný, Orada muhabbetin balý var, kaymaðý var. KARAKOÇ bu topraðýn insanlarýna hayran, Çýralý gözlerinde bengisu membaý var... 05/04/2006 Kardeþ Kalemler Nisan 2007 8 Elazýð’a gazel - II Belkýs’ýn kuþ elçisi Süleyman’a erince, Ne demiþ, ne dememiþ, bilen yok yeterince. Kurt, kuþ, ceylan toplanmýþ çöldeki vaveylaya, Mecnun aþký uðruna sesini yitirince. Kilit kapýyý açar, tutuklu bekler naçâr Kapatýr gözlerini, beterin beterince. Elazýð’a yaz gelir, þiirsel bir haz gelir Ekilen aþk tohumu yürekte yeþerince. Cevizin saðlamýný çürüðünden seçmek zor, Pilav diþini kýrar taþ katarsan pirince. Akýl barýþtan yana, gönül ise þehsüvar, Ya kopar ya düþürür bir ipi çok gerince. KARAKOÇ üstündeki saçak bulutlara bak, Yaðmur serpelemekte Harput’a ince ince. 05/04/2006 Kardeþ Kalemler Nisan 2007 9 Elazýð’a gazel - III Yaðmur altýnda yürü, þehre damarýndan gir, Çýkmaz sokaklar bile ayak sesinden esrir. Gündüz gökleri kolla, gece ases gibi gez; Ne dert yumrun var ise bu kentte çabuk erir. Issýz bir adasýn sen, bekle dur, gemi geçsin; Ýpini seveceksin aþka olmuþsan esir. Sivrice’de þiirin davuluna dönerken Nerden bileceksin ki yanýnda Münker-Nekir. Güzel insanlarýný dost bildim, kardeþ bildim, Bu þehrin kaderidir has müzikle, has þiir. KARAKOÇ farkýndadýr bu þehre çarpýlmanýn, Adýný yâd ettikçe yüreði çiçeklenir. 05/04/2006 Kardeþ Kalemler Nisan 2007 10 Elazýð’a gazel - IV Gelir, gelir-giderim, asla unutmam seni; Seveceksen Elazýð, sen de böyle sev beni. Ne ben kabullenirim, bilirim ki ne de sen, Silâha sarýlarak zoruyla yol keseni. Dost kaný dosta haram, güldür dostluk imajý; Katýksýz bir edeptir güzelliðin ekseni. Sevdalanmak yüreðin kelepçe takýnmasý, Bâdýsabâ biliriz ýlgýt ýlgýt eseni... Kaç seher kuþlarýnýn seslerine uyandým, Kaç akþam yýldýzlarla karýþtýrdým süseni. KARAKOÇ tezgâhýnda sana þiir dokurken Tâ göklere yansýdý elvan elvan deseni. 05/04/2006 Kardeþ Kalemler Nisan 2007 11 Elazýð’a gazel - V Hâl diliyle konuþur Harput’undaki kale, Ýçitin yayla suyu, avuçlarýn piyâle. Sanki minyatürlerden firar edip gelmiþsin, Bir yüzün mor sümbüldür, bir yüzün kýzýl lâle. Þair sevdalanýnca kelimeler miskettir, Kendimi daðýttýmsa sen düþürdün bu hâle. Ey sevgili Elazýð,güzel insanlar yurdu; Sakýn beni üzüp de girme büyük vebale! Ayrýlýðýn sýzýsý tâ kemikten ses verir, Aþýklarýn sarmalý gönül dilinde nâle. Bir þehre âþýk olmak akil iþi mi bilmem, Ben bunu yaþýyorum, sýrtým dönük zevale. KARAKOÇ ,bu gazelin darasýný düþsen de Aðýrlýðý bedeldir beklediðin visale. 05/04/2006 Kardeþ Kalemler Nisan 2007 12 ÝMDAT AVÞAR acýdýr bahar ey aldanýþýn üstüne ak saçýný çözen kar ey kýþ atlasýný çiðdemleyin yýrtan bahar yanýlýpta kýnýndan çekerse sevdasýný üþüyen çiçeklerin kim tutacak yasýný çaðýr gökbayraðýn aðýtçýsýný soyunurken kuytularda zambaklar umutlarý su kesti ekinler solar düþ künyesinden aþkýn adýný unut perde perde inip sazýn göðsüne feryat çoðaltan rüzgar git baþka diyarlarda gül ile dem tut anamýn dilinden çevirdiðim acýlar sen esince kanatlanýr yola düþer þimdi bir iskaný kuþanýr kerpiç evlerinde hala yanar mý kerem dökülür mü kamber’ in duasýyla yapraklar burda dert yedi levin takvimler hep muharrem nerde o destanlar anlatan ihtiyar o buðulu ses acýyý kilimlere gül gül döken el nerde göç vakti geldi ki sancýlanýyor gurbet aðrýlý þehirlerden göbeðimi kes bir nefes durunca sular beni azad et oðlunu bozkýrdan koparan bahar Kardeþ Kalemler Nisan 2007 13 HEZANGÜL HÜSEYÝNOVA neyleyim Yene neye dünyam dagýldý, Allah, Baþýma derd, elem yýgýldý Allah, Hicraným hesrete dag oldu, Allah. Düþmüþem zülüme, öldüm neyleyim… Kelibdi payýzým, ne galýb gýþa. Bu nayýz çagýnda düþdüm gargýþa. Üreyimden saçlarýma gar düþer, Çaresizdi derdim bildim, neyleyim… Yaman inanýrdým, inammý gýrdýn, Bilmirsen bu halým nece agýrdý. Ele bil köylerden yagýþ yagýrdý, Bu daþlar altýnda galdým, neyleyim… Bu yolubilirdim mugeddes, ulu, Yarpagým tökülür, çiçeyim solur. Gelbim bu niskilden kökrelib dolur. Saçýmý külekler yoldu, neyleyim… Men ele bildim ki, düze me’yarsan, Derdli kecelerde þirin re’yasan, Baþdan-ayagadek yalan, riyasan, Ahýr neticeye keldim neyleyim… Bele yaradýbdý meni yaradan, Gözümden pay alýr köylerim her an, Ýldýrým olarag köyde haygýrram, Odumu daglara saldým, neyleyim… Kardeþ Kalemler Nisan 2007 14 Fotoðraf: Alim Korkmaz Allah meni daþ ele... Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Gece gözü, Gözün özü Garagelbli adamlarrýngara üzü kimi gara. Tugyan eden duygularým, Üreyimni yora-yora, Çalhalayýr yene meni… Men neciyem, kimem ahý? Ýnsanammý, canlýyammý, Çiçeyemmi, yohsa çayam? Belke ele garýþgayam… Tepiklenmiþ düzem belke, Üreyimi söke-söke, Þumlayýblar þumlug üçün. Men çüçermek istemiþem, Ýlahinin yaratdýgý, Agaç kimi.bugda kimi. Men sahlamag istemiþem, Terezide öz çekimi. Özülüme çýr deyerek. Çalag-çalag çalayýblar Allah meni, Ancag bele bar sayýblar. Calanmýþam, Calagýmda döyünübdü yad üreyi, Tamým dadýb calag dadý, Adým olub calag adý. Herden-herden pehrelenib, O calagdan ayrýlarag, Ýstemiþem özüm kimi. Pehrelenim, nehrelenim… Cýr deyerek öz kökümden goparýblar. Mene olub özke kökü köküm kimi. Gen düþmüþem öz soyumdan, Baþ açmýram, tanrým, hele bu oyundan… Ýstemirem, istemirem yeke öz köküme, Duymalýyam öz gohumu, Görmeliyem öz yuhumu. Bu arzuma yetirmesen, Allah, meni boþlug ele, Daþlýg ele… Ele daþki, azýh kimi evi olsun. Ele daþ ki, Alnýnda daþ tarihi adlanan Bir yazý olsun. Ele daþki, Son megamda Yumruguyla gaya deþen merd ogulu, At oynadan Gýzý olsun. 15 e’tiraf Men galmýþam bu meydanda tekbetek, Ömrüm ele çalhalanýr nehre tek, Gözümdeki ayranýmý Küre tök, Küre sýgmýr aþýb-daþýr, ay Allah! Daþ agaçýn tiliþkesi sevincim, Yorulmuþam tükenibdir lap gücüm. Hezan ayý, senden yaman incidim. Ýncikliyim köy dolaþýr, ay Allah! O uzagýn yetemirem ününe. Men vuruldum gülüm, günler gününe, Heyif bugda o yetiþen yenine. Zir-zibile tay garýþýr, ay Allah! Ölüm tez-tez dirilyme pay verir. Vusal desem hicran mene hay verir. Sýnýg gelbi üreyime tay bilir, Od gelbimle od garýþýr, ay Allah! Geçemmirem, köprüsü yoh o çayýn. Bir yel ola bu dunyadan gaçaydým. Müþkül iþe asan yollar açaydým. Dag gemimden daglar çaþar, ay Allah! daðlar kömek et! Bezikmiþem intizarýn sebrine, Dönüb könlüm ölmüþ ümid gebrine, Ezabýmýn giymeti ne, gerdi ne, Daglar, meni aguþuna al dedim. Ne vahtadek den yerine sovrulum? Ne vahtadek hicran olum govrulum? Gýc olarag ilan kimi gývrýlým, Daglar, meni aguþuna al dedim. Hagg guþuyam tapýlmazdýr itiyim, Keçilmezdir yolumüste kediyim, Bu gismetdir, gismetime ne deyim, Daglar, meni aguþuna al dedim. Bir gorhudan lap üreyim talanar. Hagg bildigim birden döner yalana. Onda sözüm alovlanar, dilyanar, Daglar, meni aguþuna al dedim. Ne zalýmmýþ yollarýmý kesenim, Meni yaman küsdürübdü küsenim. Aman vermir sevinç içim süslenim, Daglar, meni aguþuna al dedim. Hesret olub pal-paltarým bezeyim. Köz-köz oldu üreyimin özeyi. Yamag tutmur, nece tikim gözeyim? Daglar, meni aguþuna al dedim. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 16 menim heyatým Dan aragandan, Gün batanacan Canlýlar, cansýzlar, Bütün alem yatanacan, Gaçýram ora, gaçýram bura. Birinin gemli bayatýsana, Üreyinin yasýna Verirrem haray, O birisinin þadlýgýndan. Pay alýram pay. Kiminse köksünü sýrr delende, Alnýna el çekirem, Üreyine köçürem. Kah müellim oluram, Kah da þakird, Kah künsüz oluram, kah da ikid. Ele bil ki, bu dünyaya Kemek üçün kelmiþem Bunu heyat bilmiþem. Ancag…herden-herden, Gefleten, birden Hestelik menimle, bu dünyanýn Girende arasýna, Tenha galýb, Tab ketire bilmirem, Agrýsýna, acýsýna Onun elinden usana-usana. Çabalýyýram… Onda Düþmürem heç kimin yadýna, Ele bil ki, Daþlýg gayalýg verilmiþdir bu gadýna. Hestelik meni yýhýr, Ýtsisiyle, tüstüsüyle Üreyimi, arzularýmý sýhýr. Ele sýhýr ki, Gözümden seller, sular çýhýr. Seller, sular coþanda, Lap baþýmdan aþanda Yalnýz körpe Gültekinimin, Gönlümde Gültekenimin Elleri meni Alýr hesteliyinelinden, Agrýlý acýlý dilinden, Onun ellerinden tutub, Galhýram ayaga. Üreyim güçlenir, dönür daga. Görürem ki, Gültekinim de, Zehmet çekmek üçün gelmiþdir dünyaya. Onunla verib el-ele, Güle-güle Gaçýrýg ora, bura Dan atandan, gün batanacan. Bütün alem yatanacan. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 17 Fotoðraf: Alim Korkmaz ümid Gündüzün haylý-küylü sesinden, V’ed edeci tebessümünden Güvvet alan inaným, Gonag kedende keceye, Men sohbehtem-deye Sýnýganda köksüne, Sükütundan içende, Dene-dene, Gecenin:-haný, haný hoþbehtliyin?-sualý Hoþbehtliyimin gaçan heyalý, Sarsýdýr meni. Ýnamýmla, gemi, güsseniGol boyun körürem. Ümidimi Ayagýmýn altýna serirem. Töpikleyirem, Meni niye aldattýn? Deyirem. Gezebimin gamçýsýyla, Deyirem, deyirem, Öldürürem… Sonra döyüle-döyüle, Ölmüþ ümidimin cesedini, Yanan sineme çekirem. Gözümden Fincan-fincan su getürüb, Onun üstüne tökürem. Fincan-fincan tökülen bu sudan, Bu yangýdan, bu oddan Ümidimin cesedi de yanýr. Külü galýr. Ümidimin külünü ovcuma yýgýram,. Bu küle baha-baha, Leysan olub yagýram Ovcumun içinde Kül közerir. Ümid cicerir. Ciceren ümidle köz-köze kelende Sevincimden çaþýram, Gollarýmý açarag, Onunda, Berk-berk gucaglaþýram. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 18 hara gaçým? Bu dünyanýn sirr gapýsý, sirriyem, Bu dünyanýn fagýrýnýn biriyem, Heç bilmirem ölüyemmi, diriyem, Hara gaçým köyden, yerden. Ay Allah! Haçan döydü heç bilmirem gapýmý, O isteyi itirimmi, tapýmmý? Arzum deyib, üreyime yapýmmý? Alovlanar könlüm birden, ay Allah! Hegigetmi, yohsa ilgým, yuhumu? Gorha-gorha bu arzuma bahýmmý? Kirpiyimi seller üste sýhýmmý? Keçemmerem denizlerden, ay Allah! Kerek meni anmayaydý heç vede, Ýndi hicran bu gelbimi hey dider. Agým, gelbim bir-birini öyreder, Yol isterem çiçeklerden, ay Allah! Heç bilmirsen, ne kündeyem o künden, Heçbilmirsen heyalýndý önümde. Heç bilmirsen bir harayam ünümde. Usanmýþam “tek sebr”den, ay Allah! lal gaya Duygusuzun þahtasýna donuram, Döyür boran, döyür külek, döyür gar. Soyugundan od kötürüb yanýram. Gözlerimden boylanýþýr damcýlar. Sýgmayýram kur çay kimi yataga. Dalgalanýb, köpüklenip ahýram. Üreyime alov yaga, gar yaga, Fergi yohdur, þimþek olub ahýram. Sükütünda esrlerin sözü var, Deyaneti öyret mene, lal gaya! Daþ bohçanda uçalýga yazý var, Bu seneti öyret mene, lal gaya! Kardeþ Kalemler Nisan 2007 19 AHMET SANDAL çaydanlýk ve bardak Çaydanlýk ile bardak, Ýki ayrý konum demek. Birbirinden oldukça farklý, Sanki biri garplý, biri þarklý. Biri þiþman ama eðik, Diðeri zayýf ama dik. Çaydanlýk, alýmlý-çalýmlý, gösteriþli, Havalý, forslu, alayiþli. Kalýn enseli, þiþmiþ de þiþmiþ, Ekabir ve çok bilmiþ. Karný büyük, burnu büyük. Þiþman ama boynu eðik. Erkin Vahidov Bir de þu bardaðý görmeli, Yoktur dünyada hiçbir emeli. Oldukça sade, Her türlü unvandan azade. Gönlü geniþ, mütevazi, Yalnýzca verilene razý. Cüssesi oldukça küçük, Kendinden emin ve alný dik. Çaydanlýk ile bardak deyip geçme, Ýkisini de iyi izle, yanlýþý seçme. Aldanma çaydanlýðýn havasýna, forsuna, Bir baksana ikisinin durumuna, konumuna. Bir baksana, kim eðik? Bir baksana, kim dik? Gösteriþe aldanýp yutma, Þu gerçeði hiç unutma: ‘Çaydanlýk ve Bardak karþýlaþtýðýnda, Çaydanlýk hep eðilmek zorunda.’ Not.:Bu þiir, Özbekistanlý Ünlü Þair Erkin Vahidov’un Kardeþ Kalemler’in ikinci sayýsýnda yayýnlanan ayný isimli þiirinden esinlenerek yazýlmýþtýr. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Büyük þairimiz Abdurrahim Karakoç’un 75. yaþýna armaðan 21 ABDURRAHÝM KARAKOÇ KIRGIZCAYA AKTARAN: NURLAN ÞERÝMBEKOV ay çolpon (mihriban) Sarý çaçtarýna cenðil könðülümdü, Baylaþýptýr çeçilbedi Ay Çolpon. Ayrýlýktan kýyýn debe ölümdü, Körböbögönçö sezilbedi Ay Çolpon. Car degende kalem koldon tüþtü, Közdörüm körböy akýlým cogoldu. Çýrakta titiregen ot üþüdü, Aþýktýk kagazga cazýlbayt Ay Çolpon. Nazdandý, akýrý sözgö tarttý, Süyüktüü süygöndün tilinde kaldý. Cýldar kýlýmdar almaþsa dagý, Eski adat buzulbadý Ay Çolpon. Tabýptarda daarý cok carama, Aþýktýk degende kalganýn karaba. Ar nersenin bütüþ ceri kalsa da, Aþýktýkka çek bolbodu Ay Çolpon. Cön baylanbaptýr bulbul gülünö, Kar koysom çok bolot süyüü külünö. Tanð kaldým tagdýrdýn küçünö, Taþka çalsam ezilbedi Ay Çolpon. Sezimge sýybayt aþýktýk barký, Calgýz caþagan bilet bul darttý. Bir tüyün baþtan ayak baardýgý, Çeçe albadým, çeçilbedi Ay Çolpon. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 22 ÞAKÝR SELÝM vatan ve þiiriyet Vatan ve þiiriyet – ana ve evlat, Vatan ve þiiriyet – gonce ve bülbül. Vatansýz þiiriyet – ogey em de yat, Vatansýz þiiriyet – açmay solðan gul. Vatan ve þiiriyet – egiz ve kandaþ, Vatan ve þiiriyet – ten em de yurek. Vatansýz þiiriyet – yolda yatkan taþ, O kimge kerek? Kardeþ Kalemler Nisan 2007 23 tüþünce Nasýl bir kunlerge kaldýk, kardaþlar. Bu uzul yollarda taldýk, kardaþlar. Aman-aman bitip*yandýk, kardaþlar. Kozümiz ogünde sabiyler ole, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay, Bir koznen kule. Dünyaða nam bergen bir millet edik, Asýrlar tübünden tirilip keldik, Vatanða köz tikip kurbanlar berdik, Bizni kene boleler bir þýna ile, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay, Bir koznen kule. Kalmadý aramýzda birlik keneþi, Þunýnçün kýzdýrmay Vatan küneþi, Þunýnçün yuruþmey, ey, halkým, isin, Þunýnçün baðrýnný hancerler tile, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay, Bir koznen kule. Epimiz kabardýk mingen hamýrday, Karýþýp kalmayýk bir top çamurday, Kesilip baþladýk kurugan tamýrday, Yaþaymýz bularný bile ve bile,Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay, Bir koznen kule. Bizni kene birevler oynatmak istey, Kene damsýz bir þorba kaynatmak istey, Kenardan hoþlanýp bir bakmak istey, Bar, oyna, kozyaþýn sile ve sile, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay, Bir koznen kule. Sanki düþman oldýk bir-birimizge, Urmet yok ne olü, ne tirimizge, Ne oldý kardaþlar, ne oldý bizge?! Kene dersin bir belalar bastýrýp kele, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay, Bir koznen kule. Alladan berilgen guzel bu toprak, Közlerimiz kibi körlangan çokrak, Tereklerimizde sarargan yaprak, Biz kibi çekmekte feryad ve nale, Dünya bizge bakýp, bir koznen aðlay, Bir koznen kule. Ey, felek, iþine akýllar yetmey, Tatarnýn baþýnda tüþünce bitmey, Bir kuçuk arzum bar – aklýmdan ketmey: Omürler bite ve omürler kele, Demesinler: “Dünya bularga bakýp, bir koznen aðlay, bir koznen kule”. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 24 seni unutmaðan vatanýn olsun Takdir merametsiz, þefkatsýz kâde: Ýnsanný çok þeyden ayýra bile. Amma urar eken yurek teninde, Er algan nefeste anla, dost, ille: Seni unutmaðan Vatanýn olsun. Takdir koldan ayýrýr – dayanýrsýn, Bahtlý yoldan ayýrýr – dayanýrsýn, Dayanýrsýn, dayanýrsýn, dayanýrsýn; En aðýr ehvalda umütnen tile: Seni unutmaðan Vatanýn olsun. Ayaksýz yurgenler yokmý dünyada? Bebeksiz korgenler yokmý dünyada? Açlýktan olgenler yokmý dünyada? Amma bahtlý olar Vataný ile – Seni unutmaðan Vatanýn olsun. Kozünnin bebegi nursýzlanacak, Omür ne? Altýnmý? – hýrsýzlanacak, Ebedi ne þuret, ne þan kalacak, Unutma kendinni bilgenden-bile: Seni unutmaðan Vatanýn olsun. Kaydadýr cüyrükke minip çapsan da, Dumanlar artýnda yolsýz kalsan da, Ecnebi toprakta Alla olsan da, Kozünnin ogünde tursýn öz kullen – Seni unutmaðan Vatanýn olsun. Dünyada yap-yangýz olmayým desen, Asret deryasýna çommayým desen, Bulbulsiz gul kibi olmayým desen, Uzaktan seslengen ellerni dinle: Seni unutmaðan Vatanýn olsun. Takdir merametsiz, þefkatsýz kâde: Ýnsanný çok þeyden ayýra bile. Amma toktasa da yurek teninde, En sonki nefeste anla, dost, ille Seni unutmaðan Vatanýn olsun. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 25 insanga Sen kuneþke oþama, O gecesi nur bermey. Sen ayga da oþama, Kuneþ çýksa korünmey. Oþama sen yýldýzða, Yýldýzýn ille söner. Yanardað olma kýzðan – O da bir külge döner. Sen deryaga oþama, Onýn yolun keseler. Akkan suvday yaþama – Kadrin bilmey içerler. Oþama sen, oþama sen Epkin esken yellerge. O degilmi aftalarnen Gam ketirgen illerge? Oþama sen açkan gulge – Gulnin ömrü kýskadýr. Kýyas olma þen bulbulge – Kuþ taliyi baþkadýr. Okeanga oþama sen – Dalgalansa yatýþýr. Kar-boranða oþama sen – Arzu-ümüt karýþýr. Er mucize yerde-kokte Özcesine yaþasýn. Sen olarða oþama tek, Olar sana oþasýn! Kardeþ Kalemler Nisan 2007 26 Dünya Nöbeti / Ýdeolojik Boþluk HÜSEYÝN ÖZBAY Gogol’un Ýzinde II, Dünya Nöbeti diyor.Sanki birileri bizim adýmýza nobet tutuyor.Bu garip dünyayý anlamlandýrmak ve derinliðine deþmek için. O nöbet tutulmasa sanki dünya gizliden gizliye bir felakete sürüklenecek.... Alev Alatlý böyle yorumluyor.Uyuyan bütün duygularýmýzýn, uyuyan bütün anýlarýmýzýn ve artýk unuttuðumuz bütün deðerlerimizin yaman bir kýþkýrtýcýsý sanki. Moskova’da, Sen-Petersburg’da, Ukrayna’da öyle bir rüzgar estiriyor ki tarihin her þeyi havaya kalkýyor.Katakomplardan yer altý teþkilatlarýnýn mistik psikolojisine kadar dokunmadýk alan býrakmýyor yazar. Bu konuda da cahilliðimizi yüzümüze insafsýzca vuruyor.Bilgisizliðin anlayýþsýzlýk getirdiðini düþünüyoruz.Bütün iþe yaramaz , kalýplaþmýþ ,tekçi ve baskýcý düþüncelerin buradan kaynaklandýðýna eminim.Aslýnda yakýn ve uzak tarih “ zamanýn aysbergi”.Deþince neler neler çýkýyor ortaya. Hele deþen Alev Alatlý olunca her sürprize hazýr olun.Ýdeolojik dozun ayarsýzca verilmesi insanlarda geçici bir Kardeþ Kalemler Nisan 2007 keyif....hatta mecnunâne hâl yaratýyor ama tesiri geçtikten sonra onu korkunç bir boþluða itiyor. Katý, dogmatik, baskýcý, antidemokratik ideolojilerin zararlarý, sadece öldürülen veya yok edilen masum insanlarýn hayatlarý deðil böyle bir boþluk vehminin yarattýðý bezginlik ve nihilizm duygusudur. Ön yargýlarýn ve zulüm doktrinlerinin fosilleþerek hakim olmasý, Pandora Kutusu gibi binlerce ton aðýrlýðýnda pis bir su kütlesinin dondurulmasýndan sonra ýsýtýlarak salýverilmesi gibi iðrenç bir koku yayar. Gýdým gýdým ve muhakkak çok pahalý tecrübelerle kazanýlmýþ bütün insanlýk deðerleri, artýk iþe yaramaz fosillere dönüþür.. 68 kuþaðýndan sonraki Fransa ile 1980 sonrasý Türkiye’de gençliðin itildiði kanal bu pis sularýn arkýdýr.Ferdî ve maþerî þüphe bir güve gibi kemirmiþtir deðerleri.Fransa’da olduðu gibi Türkiye’de de bir 68 kuþaðý anlatýlýr. 27 Zamanýnda katý doktriner bir ideolojik tavýr sergileyen ve farklýlýklarý silecek derecede faþistleþen bu grup, þimdi romantize edilmiþ bir nostalji ile anýlýyor. Koskocaman yalan balonlar þiþiriliyor.Ýdeolojik çýlgýnlýk sona erince herþeyden kayýtsýz,hiç bir þeyi umursamayan, sadece çýkarýný ve zevkini düþünen bir epiküryen gençlik yaratýldý.Ýlgisiz ve etkisiz, edilgen bir gençlik, bazýlarýnýn iþine geldi.Düþünmeyen ve eleþtirmeyen insanlarý idare etmek de kolaydý.Hýzlý transferler de iþe yaramadý.Büyük gençlik enerjisi harap edildi.Boþluk garabetler doðurdu.Uzak doðunun ilkel,paganist dinlerine bile yönelenler oldu. Anlatýlan Tanrý’nýn ülkesinde mutluluðu bulamayanlar baþka Tanrý aramaya koyuldular !. Gözü kapalý müminlik ile gözü kapalý gizemlilik gösterileri diz boyuna çýktý. Tarikatçýlýk adýna rezaletler sergilendi .Aðzýndan salyalar akýtan ilahiyatçýlar piyasayý iþgal ettiler.Gergedan sürüleri gibi ifsat gruplarý gözümüzün içine baka baka her þeyimizle oynamaya baþladýlar. Romancý, Rusya’da da bizde de ideolojik boþluðun meydana getirdiði büyük deðerler vakumuna acý neþter vuruyor.Filozofsuz,entelektüelsiz ve daha önemlisi müminsiz býrakýlmýþlýðýmýzý bir kere daha öðrenmek, bilen ve duyan insanlar için ne acýdýr ! Oysa her þeye raðmen bir dünya nöbeti gerekiyor.Allaha þükür ki hâlâ bizim yerimize de bu nöbeti tutan insanlar var. Ben de bir dakika olsa bile nöbet tutmak isterim.Yaklaþýk bir ay önce elime aldýðým Dünya Nöbeti’ni hala bitirmemiþ olmam da acaba bu bilinçaltýna mý iþarettir? Sanki kitap biterse nöbet de bitecek....Bitmeyen kitaplar özledim hep.Bitmeyen veya bende devam eden.Bazý kitaplar okunduktan sonra bende karmakarýþýk bir hâl olarak devam eder..Beni bir yerlere sürükler de sorsalar, neresi olduðunu söyleyemem.Özellikle de böyle olmasýný isterim. Günübirlik hayatta kaybettiðim masallarýn ve erdemlerin telafisini soyut veya kurgulanmýþ bir âlemde aramak bende güçlü bir iþtiyaktýr. Orada ve öylece avunup dururum. Edilgenliðin veya çaresizliðin ceremesi ,iþte böyle çeliþkili kaçýþlarla ve özge Simeranyalarla ödeniyor. Böyle zamanlarda içim þiirle dolar,yoðun bir duyarlýlýk yaþarým..Cehaletin, kayýtsýzlýðýn ve duyarsýzlýðýn büyük boþluðunu ancak þiir doldurabilir.Bu güçlü bir telafi mekanizmasýdýr bence. Buna raðmen, herhâlde “ eriþilmezliði”nden olacak hiç þiir yazmadým.Bazen öyle bir hâl alýyorum ki içimdeki dürtüler amansýz bir baský yapýyor ve adýna belki þiir deðil de þiirîlik denilebilecek bir þeyler sýzýyor.Bunlardan birini kör cesaretiyle kaydediyorum.Kaydedilen her þeyin güzel olmasý gerekmiyor ya... içimdeki fýrtýna (Bir Biþkek Gecesi) Ýçimdeki fýrtýna sallýyor gemileri Rüzgarsýz þiþiyor yelkenlerim benim... Karanlýk sahilleri koþuyorum korkuyla Kuytularda, koyaklarda, arklardayým ben.... Bilinmez þimallarde boðuk aðýt yankýlarý Daðlarsa içimde kýmýldýyor benim... Sütsüz bebekler aðlýyor sessizce Yoruluyorum çaresiz ben . Bir ölü deniz,bir ölü martý ve bitmeyen bir çýðlýk Kanatlarý müjde mektuplu güvercinler gördüm Þimdi içimde, Bir temiz deniz,bir beyaz martý ve bitmeyen bir senfoni Kardeþ Kalemler Nisan 2007 “Yurdunu Kaybeden MUSTAFA KÖKER Cengiz Daðcý’yý üç kelime ile anlatmam istenseydi, bir yazarý kendi eserinin adýyla anarak dramatize etme tehlikesine karþýn, yine de “Yurdunu Kaybeden Adam” olarak tanýmlardým onu. Soðuk mu soðuk, kasvetli, puslu bir Londra Cumartesi’sinde, Wimbledon Southfields Caddesindeki kapýyý çaldýðýmda, karþýmda duran gür kaþlý, beyaz saçlý edebiyatçý için aklýma gelen tanýmlayýcý ilk cümlenin bu olmasý “eþyanýn tabiatýna uygun”. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Çünkü “Yurdunu Kaybeden Adam...”, tamý tamýna bu önemli yazarý anlatýyor. Hem de fazlasýyla. Bütün dünyanýn “kimyasýný” deðiþtiren, coðrafyalarý alt-üst eden II. Dünya Savaþý ile baþlayan “Korkunç Yýllar”, yüzbinlerce insana yurdunu kaybettirdi ama, tuhaftýr, Türkçe okuyup yazan bizlere bir edebiyat adamý kazandýrdý. Tüm dünya için talihsizlik olan bu büyük paylaþým savaþýndan, ola ola böyle bir “faydamýz” olmuþ. Teselli babýndan bir mutluluktur bu aslýnda. 29 ÇÝLELÝ BÝR HAYATIN YAZARI Kýrým’ýn genç bir þairi iken dünyayý kasýp kavuran II. Dünya Savaþý’yla birlikte askere alýnan Cengiz Daðcý, Sovyet Ordusundan sonra Almanya’da mülteci yýllarý ve Ýngiltere’ye savrulan zorlu bir hayatýn ortasýnda verdiði eserlerle Türk edebiyatýnýn sevilen yazarlarý arasýnda yer aldý. Tam ellibir yýldýr Türkçe yazýyor. TÜRK YAZARLAR HAKKINDA Türk yazarlardan, Orhan Kemal, Yaþar Kemal ve Kemal Tahir’i okuduðunu belirten Daðcý, Yaþar Kemal’in Ýngilizce olarak basýlan “Ýnce Memed”ini de bunlar arasýnda sayýyor. Okuduðu yazarlarý deðerlendirirken, “Yaþar Kemal orta okul çocuklarý için iyidir. Orhan Kemal ve Kemal Tahir de iyidir diyebilirim. Ama benim için Türk romaný Reþat Nuri, Yakup Kadri ve Halide Edip’tir. Halide Edip benim için en deðerli romancýdýr” diyor. TÜRKÝYE’DE “FAÞÝST”, ALMANYA’DA “KOMUNÝST” Soðuk savaþ yýllarýnda Türkiye’de kutuplaþmaya kurban giden ve “Faþist” damgasý vurulduðu için kitaplarý Varlýk Yayýnlarý tarafýndan basýlmayan Daðcý, 1945’li yýllarda, savaþýn orta yerinde Almanya’nýn hazýrladýðý birliðe katýlmak istemeyince “Komünist” damgasýný yediðini anlatýr anýlarýndan söz ederken. TÜRKÝYE’YE NEDEN GÝTMEDÝ? Savaþýn sona erdiði 1956 yýlý baþýnda, eþi ve kýzý Arzu ile Ýskoçya’ya gelen Daðcý, eþi Regina’nýn yüzüðünü satýp tren bileti alarak Londra’ya gelir. Türkiye Baþkonsolosluðu’na ulaþýp, Türkiye’ye gitmek istediðini söyler. Baþkonsolosluk yetkilisinin verdiði, “akraban varsa ve davet ederse gidebilirsin” cevabýyla birlikte yýkýlýr ve dudaklarýndan “Bütün Türkiye akrabam zannetmiþtim” sözleriyle birlikte gözlerinden iki damla yaþ süzülür... Adam” Cengiz Daðcý NE ÇOK ÞEY GERÝDE KALDI Demir tokmaðýyla birkaç kez týkladýðým kapýyý yavaþça açan “ihtiyar delikanlý” tarih okumak için girdiði üniversite yýllarýnda, apar-topar götürüldüðü meçhul yolculuktan, ne özlediði Kýrým’a, ne de geride býraktýðý gözü yaþlý anasýna bir daha hiç dönemedi. Henüz býyýðý yeni terlemiþ “Kýrým’ýn Genç Þairi”, yazdýðý þiirleri de, anacýðýný da, çok sevdiði Kýrým’ýný da gerid e býrakmýþtý. Esir ve mülteci kamplarýndan geçen “ölüm ve korku” yolu, Ukrayna, Polonya, Almanya ve savaþ yýllarýnýn sonunda Ýngiltere’ye uzandý. Bu acýlý yolculuðun tüm safhalarý onlarca cilt kitapta yer buldu. Birçok edebiyat eleþtirmeni tarafýndan yazýlmýþtýr mutlaka ama ben de belirteyim. Cengiz Daðcý ve eserleri, çok sayýda akademisyenin araþtýrma konusu oldu. Kardeþ Kalemler için “babam gibi bildiðim” bu güzel adamý, bir defa daha ziyaret ettim. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 30 Uzun süredir çalmadýðým kapýyý bir defa daha çaldým bilvesile. Ve bir defa daha dinledim bu “güzel adam”ýn hayatýnda tam, bende eksik olan kesitleri. Bir koca ayaz ve hüzün dolu bir hayatý bir tek yazýda anlatmak elbette kolay deðil. Ama, hafýzasý ve vefa duygusu zayýf insanlara bir defa daha hatýrlatmak gibi önemli bir sorumluluðu yerine getirmek olacak bu yazý ayný zamanda. YAÞAYAN TARÝHLE BÝRKAÇ SAAT Zor, aðýr, acý, çile dolu tam 86 yýlý geride býrakan Cengiz Daðcý, daha dün gibi taze anýlarýný paylaþtý bizimle. Bir çoðunu dinlerken hafýzamýz tazelendi, bazý ayrýntýlarla da ilk defa karþýlaþtýk. Yaþayan, yürüyen, capcanlý bir tarihti karþýmýzdaki. Kendine ait evinde yalnýz yaþýyor Türk edebiyatýnýn, bu, Türkiye’yi hiç görmeden, Türkiye türkçesiyle yazan yazarý... Polonyalý eþi Regina’yý 9 yýl önce kaybetmenin ardýndan yalnýz yaþamaya baþlayan Daðcý, sýk sýk kullandýðý bir dizi ilaç eþliðinde, radyo ve televizyonun da dýþýnda anýlarýyla baþbaþa... Merhum eþi Regina ile birlikte... Kardeþ Kalemler Nisan 2007 “TÜRKÇEM: ANAMIN DÝLÝ” Ýlk akla gelen eseri “Korkunç Yýllar”, 1956 yýlýnda bizzat Yaþar Nabi’nin arzusu ile Varlýk Yayýnlarý arasýnda çýkan ve tam eli bir yýldýr Türkiye Türkçesi ile yazarak, Türk edebiyatýna 20’den fazla eser kazandýran Cengiz Daðcý, çok iyi derecede Ýngilizce ve Lehce bilmesine raðmen, yazý dili olarak “anamýn konuþtuðu dil” diye tanýmladýðý Türkçeyi seçtiðini anlatýyor. Türkiye sevdalýsý ama Türkiye’yi hiç görmemiþ olan yazarýn, South Fields’daki mütevazý evinin duvarlarýnda bir çok Türk kuruluþun verdiði ama hiçbirini almaya dahi gidemediði ödüller dikkat çekiyor. Bunlar arasýnda Türkiye Yazarlar Birliði ile ÝLESAM’ýn “Yýlýn Yazarý” ve Türk Ocaklarý Üstün Hizmet Ödülü plaketleri ilk göze çarpanlar. Kýrým Yazarlar Birliði’nin geçen yýl gönderdiði plaketi de hatýrlatalým. Ýlerlemiþ yaþýna ve onlarca eserine raðmen, kendisi ve eserleri hakkýnda konuþmaktan hoþlanmayan Daðcý, “Beni yazdýklarýmla deðerlendirin” diyor ve hayatýn gerçeklerini anlatýyor. Doðru da buluyoruz bu tutumunu. Okurlarýný ve tabii kitaplarýyla birlikte hayranlýklarýný kazandýðý 31 sevenlerini ilgilendiren, eserlerin nasýl ortaya çýktýðý, hangi þartlarda yazýlýp okurlarýna ulaþtýðý. Yazarýmýzýn anlattýklarýndan hareketle size bir Cengiz Daðcý portresi çizmeye çalýþtýk. Ýþte aklýmýzda kalanlar ve sizinle paylaþabileceklerimiz... TÜRKÝYE’DEKÝ ÝLK ESER Ýlk kitabý 1956 yýlýnda Varlýk Yayýnlarý arasýnda çýktý. Kitabýn orijinal adý “Sadýk Turan’ýn Hatýralarý” idi. Ancak müsveddelerini gönderdiði Varlýk Yayýnlarý sahibi Yaþar Nabi, kitabýn çok büyük olacaðýný bildiren bir mektup yazarak, iki cilt halinde yayýnlamak istediðini bildirdiði bu kitabýn ilk cildi “Korkunç Yýllar” adý ile yayýnlanýr. Bundan üç ay sonra da ikinci cilt, “Yurdunu Kaybeden Adam” okurlarýyla buluþur. Ýngiltere’ye 1946 yýlýnda gelen Daðcý’nýn Türkiye Türkçesini benimsemesi ve yazý dili olarak kabullenmesinde, Almanya’da mülteci kampýnda tanýþtýðý ve gönlünü kaptýrdýðý Zehra Karabaþ’ýn Türkiye’den gönderdiði birkaç kitabýn etkisi de vardýr. “Türkiye Türkçesi anamýn bana konuþtuðu dildi” demeyi hiç ihmal etmiyor Daðcý. ZÝYA OSMAN SABA’NIN REDAKSÝYONU ÝLE Varlýk Yayýnlarý’nýn sahibi Yaþar Nabi Nayýr ile yazýþmalarýnda kitaplarýnýn þair Ziya Osman Saba tarafýndan redakte edildiðini öðrenir. Yaþayan Türkçenin önemli adlarýndan Ziya Osman Saba’nýn kitaplarýný redakte etmesine memnun olan Daðcý, “dilimi bozmadan çok güzel düzeltti ve kitaplarým ‘ütülenmiþ’ olarak çýktý” diyor Saba’nýn çabalarýný anlatýrken. Ýlk kitabý “Korkunç Yýllar”ýn Türkiye Türkçesi ile basýlmasý ve dört baský yapmasý Daðcý’nýn cesaretini artýrýr . Daha önce cep kitaplarý basan Varlýk Yayýnlarý artýk Cengiz Daðcý’nýn eserleriyle birlikte büyük kitaplar basmaya baþlar. YAÞAR NABÝ’NÝN ZÝYARETLERÝ Türkiye’ye hiç gitmediði halde Türkiye Türkçesi ile kitaplar yazmaya baþlayan Cengiz Daðcý’yý deðiþik zamanlarda Londra’ya gelen Yaþar Nabi Nayýr sýk sýk ziyaret eder. “Batý edebiyatýný yakýndan tanýyan biri” olarak tanýmladýðý Nayýr ile ortak düþüncelerde buluþan Daðcý, bir mektup ile baþlayan diyaloðun ardýndan Varlýk Yayýnlarý’nda çýkmýþ 8 romana imza atar. Bunlar arasýnda “Onlar da Ýnsandý” büyük yanký uyandýrýr. Daha sonra “O Topraklar Bizimdi”yi 1970’li yýllarda Varlýk Yayýnlarý’na gönderen yazar Yaþar Nabi Nayýr’dan ilginç bir mektup alýr. Artýk Türkiye’de saðsol kamplaþmalarýnýn baþladýðý, terör olaylarýn arttýðý, sanat dünyasýnda da kutuplaþmalarýn keskinleþtiði yýllardýr. Kýrým ve Sovyetler Birliði eleþtirileri içerdiði için, 70’li yýllarýn politik ortamýnda, Daðcý’nýn kitaplarýna tavýr geliþtirililmesine yol açar. Varlýk Yayýnlarý artýk Daðcý’dan uzaklaþmýþtýr. SIKIYÖNETÝMDEN DE PAYINI ALDI! Yazar, Þair Osman Türkay ile elden gönderdiði kitaba Yaþar Nabi’den “bu kitabý basamayýz, yan- Kardeþ Kalemler Nisan 2007 32 lýþ anlaþýlýr” cevabý alýnca artýk yol ayrýmýna gelmiþtir. “O Topraklar Bizimdi” kitabýnda yer alan aðýr komünizm eleþtirisi, Daðcý ile Varlýk Yayýnlarý’nýn yollarýna ayýrmaya yetmiþtir. Bir baþka yayýncý, Kaðan Yayýnevi, kitabý, içindeki “Komünizm” ile ilgili bölümlerin çýkarýlmasý halinde basabileceðini bildirir. Yazar böyle bir düzeltme yapmayacaðýný bildirmesine raðmen, yayýnevi bu bölümleri çýkarýp yayýnlar. Sýkýyönetim döneminin bitiþini müteakip Londra’ya gelen Yaþar Nabi, müsveddeleri Daðcý’dan tekrar ister. Cengiz Daðcý o yýllarda kitabýna sansür konmasýndan Yaþar Nabi’yi tenzih ederek, “Aslýnda Yaþar Nabi’nin solculuðu solculuk deðildi… Batý edebiyatýný yakýndan takip eden mantýklý biri idi. O öldükten sonra yayýnevi komünistleþti” diye ilginç bir tesbitte bulunuyor. Varlýk Yayýnlarý ile baþlayýp, Bilge Kaðan yayýnlarý ile devam eden serüveni artýk Cengiz Daðcý’yý farkýnda olmadan bir tarafýn yazarý haline getirir. Deðiþik gazetelerde kitaplarýna getirilen eleþtirilerde, zaman zaman yazar ile kitaptaki kahramanlarý bütünleþtirenler olur. “Korkunç Yýllar” ile ilgili olarak Ulus gazetesinde Kardeþ Kalemler Nisan 2007 geniþ eleþtiriler yeralýr. O eleþtiride, “Sadýk Turan, Cengiz Daðcý’nýn kendisidir” gibi, yazar ile roman kahramanýný birleþtiren yorumlar dikkat çeker. Oysa, Sadýk Turan romanýn kahramanýdýr sadece, elbette kendisi deðildir. Romanlarýnda kendi hayatýndan parçalar olduðunu kabul ediyor yazar, ama Sadýk Turan’ýn Cengiz Daðcý olmadýðýný ýsrarla vurguluyor ve bu gibi eleþtirilerin daha sonraki yýllarda çeþitli gazete ve dergilerde devam ettiðini, bugün bile benzeri birçok eleþtiri yapýldýðýný da kaydediyor. TÜRK YAZARLARLA ÝLGÝLÝ GÖRÜÞLERÝ Londra’da oturup, Kýrým tatarlarýnýn çilesini yansýtan romanlarýyla Türk edebiyatýna büyük katkýlarý olan Cengiz Daðcý, o yýllarda takip edebildiði kadarýyla, Türk yazarlardan, Orhan Kemal, Yaþar Kemal ve Kemal Tahir’i okur. Bunlar arasýnda Yaþar Kemal’in Ýngilizce olarak basýlan “Ýnce Memed”i de vardýr. Okuduðu yazarlarý deðerlendirirken, “Yaþar Kemal orta okul çocuklarý için iyidir. Orhan Kemal ve Kemal Tahir de iyidir diyebilirim. Ama benim için Türk romaný Reþat Nuri, Yakup Kadri ve Halide Edip’tir. Halide Edip benim için en deðerli romancýdýr” deðerlendirmesini yapýyor. 33 KENDÝ DÝLÝNDE YAZARSAN O DÝLÝN YAZARISIN Ýyi derecede Ýngilizce ve Lehce bilen, Rusca’yý da iyi konuþan Cengiz Daðcý, bir dönem Ýngilizce yazmayý da denemesine raðmen Türkçede devam etmeye karar verir. Bir Ýngiliz profesör yazarýn “Korkunç Yýllar”ýný Ýngilizceye çevirdiði halde yayýncý bulamadýðý için basýlamaz. Daha sonra Ýngilizce müsvedde Amerika’da bir yayýnevine gönderilir. Yayýnevi basýlacaðýný bildirdiði halde irtibat kopukluðu neticesi kitabýnýn Ýngilizcesi basýlsa da yazarýna ulaþmaz ve kaybolur. Cengiz Daðcý, “bir yazar hangi dilde yazar ise o dilin yazarýdýr” diyerek, Polonyalý yazar Kozinevski’yi örnek gösteriyor ve Ýngilizce yazan Kozinevski’yi Polonyalý olmasýna raðmen ülkesinde kimsenin tanýmadýðýna iþaret ediyor. Daðcý’nýn edebi hayatý sadece romanlarýyla sýnýrlý deðil. Ýlk romaný olan “Arkadaþým Maksud”dan önce Rusça üç perdelik bir de oyun çalýþmasý mevcut. “Korkunç Yýllar”dan önce yazýlmýþ olmasýna raðmen, “Korkunç Yýllar” basýlýnca Rusçadan Türkçeye çevirdiði oyunu Yaþar Nabi “zayýf” bulduðundan basýlmaz. Tek kopya olan oyun Varlýk Yayýnlarý’na gönderildiði için geri dönmediðinden yazarýn elinde o kopya da kalmamýþtýr. Kýrým’da tarih okuyan Daðcý, gençlik yýllarýnda Rus yazarlarýn bir çoðunu okuduðu için edebiyat ile iç içe yaþadý. Gençliðinde þiirler de yazdý. Kýrým’da geçen gençlik yýllarýnda “Kýrým’ýn en genç þairi” ola- rak tanýndý. Romanlarýný önce el yazýsý ile yazan Daðcý, daha sonra daktilo ile temize çekerek yayýnevlerine ulaþtýrdý hep. Kullandýðý en geliþmiþ yazý makinasý ise elektronik daktilo oldu. Bilgisayarlý yýllarda ise artýk gözlerinin iyi görmemesi, kalbinin rahatsýzlýðý ile yazý hayatýný noktaladý. Birkaç yýl önce, 12 Ocak 1998’de eþi Regina hanýmý kaybeden Daðcý, o tarihten itibaren yazý hayatýný da yavaþlattý. Çünkü, Batý edebiyatý okumuþ,derin bilgi ve kültürü ile Regina haným en büyük destekçisi idi. Türkçe bilmediði için yazdýðý romanlarý okuyamasa da en büyük desteði eþinden gördüðünü saklamýyor Cengiz Daðcý. Ve, “Sadece son çýkan kitaplarýndan ve Ýngilizlerin hayatýndan öykülerin yer aldýðý “Bay Markus Burton’un Köpeði”ni biraz anlatmýþtým kendisine” diyor eþinden sözederken. TÜRKÝYE’DE “FAÞÝST”, ALMANYA’DA “KOMÜNÝST” Cengiz Daðcý’nýn romanlarýnda ana temayý Kýrým Tatarlarý’nýn sürgün yýllarýnda ve Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda yaþadýklarý dram oluþturdu. Eserlerindeki antikomünist yaklaþým sebebiyle, sað-sol kutuplaþmalarý Daðcý’yý “saðcý yazar” olarak, bir kesimin yazarý haline getirdi. Bu durumdan rahatsýzlýðýný özel sohbetlerinde dile getiren yazar, “Yaþar Nabi’nin ölümünden sonra Varlýk Yayýnevi ile irtibatým koptu. Türkiye’de ideolojik ayýrým çok öne çýktý. Varlýk Yayýne- Kardeþ Kalemler Nisan 2007 34 vi’nin baþýna geçenler beni ‘saðcý yazar’ olarak deðerlendirdiler ve eserlerimi basmadýlar. Ben yazarlarýn kutuplaþmalar içinde yeralmasýndan hoþlanmýyorum. Yazar, toplumun her kesimine hitabeder. Þimdi bütün kitaplarým Ötüken Yayýnlarý tarafýndan seri olarak yayýnlanýyor. Bütün eserlerim yeniden seri halde basýldý. Yeni çýkan hikayelerim ve hatýralarýmla birlikte toplam 25 kitabým Ötüken Yayýnlarý arasýnda yeniden basýldý” diyerek, Ötüken Yayýnlarý’na müteþekkir olduðunu vurguluyor. Daðcý’nýn eserleri Türkiye’de kutuplaþmaya kurban giderek “saðcý” damgasý alýnca Varlýk Yayýnlarý’yla yolu ayrýlýr. Soðuk savaþ yýllarýnda “saðcý yazar”ýn tercümesi “Faþist”tir. Dolayýsýyla kitaplarýný yayýnlayacak adresler de “milliyetçi” olmalýdýr. Ýþte tam da bu noktada Cengiz Daðcý’nýn, 1945’li yýllarda, savaþýn orta yerinde Almanya yakýnlarýnda yaþadýðý bir anýsýný burada yazmak farz oluyor... Almanlar Türkistan Lejyonu oluþturmanýn yanýnda bir de kendi kontrollerinde birlikler oluþturmaktadýr. Cengiz Daðcý da Rus olmadýðý için, Ruslara karþý savaþacak bu birliðe alýnmak istenmektedir. Daðcý ise buna karþý çýkýp, Alman birliðine katýlmak istemeyince, “Komünist” damgasý yiyecektir. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 KIRIM, HEP AKLINDA OLDU Ayrý kaldýðý, bir daha dönemediði ve hayatý boyunca özlemi ile yaþadýðý Kýrým’ý sadece romanlarýna konu etmekle kalmadý Daðcý. Her fýrsatta anayurdundaki geliþmeleri yakýndan takip etti. Yarým asýrdan fazla süren “Korkunç Yýllar”ýn ardýndan Sovyet rejiminin daðýlmasýyla birlikte Kýrým Tatarlarýnýn vatana dönüþü mutlu ediyor Kýrým’ýn bu büyük edebiyatçýsýný. Maddi imkansýzlýklar sebebiyle kitaplarý Kýrým’da basýlamadý belki ama ülkesinde býraktýðý gençlik þiirleri sevenlerince kitap haline getirildi. Yüreði hep Tatarlarla birlikte atýyor. Dönemeyen Tatarlarýn da Kýrým’a kavuþmalarý için dua ediyor. ÇÝFTE NÝKAHLI, AYRI DÝNE MENSUP AMA MUTLU Cengiz Daðcý’nýn, vatandan uzakta geçen savaþ yýllarýnda, Polonya’da tanýþýp, daha sonra 53 yýllýk bir hayatý paylaþtýðý eþi Regina haným, Roman-Katolik asýllýydý. Birlikte geçen yarým asýrdan fazla sürede iki ayrý dine mensubiyetin, eþi ile sorun olmadýðýný anlatýyor Daðcý: “Ölen eþim Regina ile 53 yýl süren evlilik hayatýmýz oldu. Bu süre zarfýnda farklý dinlerden olmamýz hiçbir zaman problem olmadý. Evlendiðim zaman eþim Roman-Katolik ben ise Müslümandým. Evvela nikahýmýzý imam kýydý sonra her ikimizin de kendi dinimize göre nikahlarýmýzýn 35 kýyýlabilmesi için kiliseye gittik. Eþimin dinine göre evlenebilmesi için Roma Papazý’nýn izni olmasý gerekiyordu. Polonya’daki Kilise bizim için Vatikan’a mektup yazýp danýþtý ve izin alýndý. Vatikan bizim evliliðimiz için özel izin verdi. Her ikimizin dinine göre nikah yapýp evlendik. Evlilik hayatýmýz boyunca dinlerimiz hiç problem olmadý” diyor. “Kýzýltaþ’ta Gelinkaya adýnda yüksek bir kaya vardý. Delikanlýlýk yýllarýmda bu kayanýn üzerine çýkýp, ayaklarýmý sarkýtarak Karadeniz’in tüm güzelliklerini dakikalarca seyrederdim. Sonra bende bir yükseklik korkusu peydah oldu. Þimdi kimse beni sað olarak uçaða bindiremez. Uçaða binemem ben” diye anlatýyordu. HANIMEFENDÝNÝN ÝSTEÐÝ TÜRKÝYE’YE NEDEN GÝTMÝYOR? Burada, yazardan uzun süre sakladýðým, ama en son görüþmemizde söyleyebildiðim bir hususu da aktarmam lazým. Regina haným, kendilerini ziyaret ettiðim bir gün, benimle özel konuþmak istediðini söyleyerek, bir köþeye çekip þunlarý söyledi: “Bak Mustafa! Cengiz’in kalbi hiç iyi deðil. Bir ayaðý çukurda. Eðer benden önce ölürse cenazesini Ýslam dinine göre kaldýrmamýz lazým. Onun için bana bu konuda yardýmcý olur musun?” Bu duyarlý hanýmefendi, eðer Cengiz bey için emri hak vaki olursa Ýslami cenaze hizmeti veren kuruluþlarýn telefon ve adreslerini de istemiþti benden. KÜLTÜR BAKANI EVÝNDE ZÝYARET ETTÝ Türkçenin lirik yazarý Cengiz Daðcý, zamanýn Kültür Bakaný Ýstemihan Talay tarafýndan Ankara’da düzenlenen “Türk Dünyasý Yazarlar Kurultayý”na bizzat davet edildi. Geçen yýl ise Kültür ve Turizm Bakaný Atilla Koç, Daðcý’yý evinde ziyaret etti. Uçak korkusundan dolayý uçaða binemediði için Kýrým ve Türkiye’yi görme umutlarýný yitiren Cengiz Daðcý, bunu son ziyaretimizde adeta itiraf gibi, Cengiz Daðcý’nýn Türkiye’ye gitmeyiþinde bu yükseklik korkusunun payý mutlaka vardý. Ama bunun bir de öncesi olmalýydý. Bunu da öðrenmek yine bize düþecekti... Ýþte yazarýn yüreðinde derin yaralar açan burukluðun kendi ifadesiyle gerçek hikayesi: “Savaþ yeni bitmiþti. 1946 yýlý baþlarýnda Ýngilizler, Polonya ordusu ve ailelerini Ýtalya’dan Ýngiltere’ye getirdiler. Biz de bu gelenler içindeydik. Ýlk önce Ýskoçya’ya geldik. Ýþ bulanlar Büyük Britanya’nýn her yerine gidebiliyordu. Hiç paramýz yoktu. Eþim Regina’nýn altýn yüzüðü vardý, onu sattým ve tren bileti alarak Londra’ya geldim. Regina ve kýzýmýz Arzu ise Ýskoçya’da kalmýþtý. Amacým Türkiye’ye gitmekti. Doðruca Türkiye’nin Londra Baþkonsolosluðu’na gittim. Durumumu anlattým ve ‘savaþ bitti ben artýk Türkiye’ye gitmek istiyorum’ dedim. Baþkonsolosluk yetkilisi beni dinledi, ilgilendi ama, Kardeþ Kalemler Nisan 2007 36 ‘Türkiye’de akrabalarýn varsa ve eðer onlar davet ederse gidebilirsin, baþka türlü Türkiye’ye gidemezsiniz’ dedi. Oysa ben bütün Türkiye’yi akrabam sanýyordum. Adeta yýkýlmýþtým, ne yapacaðýmý þaþýrmýþ, nereye gideceðimi bilemiyordum. Konsolosluðun önündeki banka oturdum, gözlerimden yaþlar geldi üzgün ve hüzünlü bir þekilde oturuyordum. Birisi çýktý içerden ve bana doðru gelip, yardýmcý olmak istediðini söyledi. Tanýdýðý birisinin lokantasý olduðunu söyleyip adresini verdi. Verdiði adrese gittim, lokantada çalýþanlarýn, biri Kýbrýslý Türk, biri Yahudi diðeri ise Ýngilizdi. Daha sonra patronlarý Neþet geldi, derdimi anlattým. Soho’da bir lokantada haftalýk 4 pounda çalýþmaya baþladým. Ayný gün iþ bulmuþtum. Evim olmadýðý için diðer lokantanýn üzerindeki depoda uyuyordum. Soðuktu. Bir gün bir Ermeni vardý, tatlýcý. Bu Ermeni bana Shepherd Bush, Holland Road üzerinde bir adres verdi. Fransýz Madam Cratas’ýn evinden bir oda kiraladým. Artýk City’de bir lokantada çalýþýyordum. Eþimi ve kýzýmý da yanýma getirmiþtim.” Mustafa Köker’le... Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Yazar Kýrým’a dönemeyiþini ise þu sözleriyle özetliyor: Birkaç yýl öncesine kadar bizim için yollar kapalýydý. Komünist sistem bize yasak koymuþtu. Ruslar Kýrým Tatarlarýný 1945-46 yýllarýnda sürdüler. Annem sürgünde öldü. Þimdi ise saðlýðým iyi deðil, bir yere gidemiyorum.” Memleket özlemini anlatýrken, “dini bütün, inançlý bir dindar sayýlmam ama her gece yatmadan Allah’a iki þey için dua ve teþekkür ediyorum; Birincisi, beni Kýrým gibi güzel bir ülkede dünyaya getirdiði için, ikincisi ise eþim Regina’yý karþýma çýkardýðý için.” Cengiz Daðcý, Polonyalý eþi Regina’ya sevdasýný her fýrsatta dile getirmenin ötesinde, “Regina” adýyla bir de kitap yazdý. Son görüþmemizde Daðcý’nýn Almanya’da mülteci kampýnda baþlayan ve sonraki yýllarda da devam eden Zehra Karabaþ adlý Kýrýmlý bir hanýmla da sevda yaþadýðýný öðreniyoruz. Bunu sorduðumuzda ise, “tek taraflý bir sevdaydý bu. Zehra haným beni beðenmiþti ama benim yüreðimde Regina vardý. Zehra haným Türkiye’ye döndü, evlendi, daha sonra eþini kaybetti ama benimle hep 37 irtibatýný sürdürdü. Bana Türkçe kitaplarý dergileri o gönderdi” diyerek açýklýk getiriyor. HÜZÜN DOLU UZUN BÝR HÝKAYE GÝBÝ Kýrým’da baþlayýp, Ýkinci Dünya Savaþý’nda ölümle burun buruna geçen yýllar ve ardýndan Ýngiltere’de elli bir sene süren yazý hayatýnda, Türk edebiyatýna 25 eser kazandýran Cengiz Daðcý’nýn bilinmeyen dünyasýna konuk olup, Türk okuruna biraz olsun kesitler aktarmaya çalýþtýk. Sýnýrsýz özgürlüðün yaþandýðý ülke olarak tanýmladýðý Ýngiltere’de bugüne dek yazdýklarýndan dolayý hiç bir zaman suçlanmadý ve ceza almadý Daðcý. Söylemlerinden dolayý “sað” kutba maledilen bir yazar olarak, sol partiye mensup Kültür Bakaný Ýstemihan Talay tarafýndan bizzat Türkiye’ye davet edildi. Eserleri sadece sað kesim edebi çevreleri tarafýndan ödüllendirildi. Sol kesim, halkýnýn dramýný, sömürülüþünü, yurtsuz kalýþýný romanlara döken yazara yönünü çevirip bakmadýðý gibi, önce kitaplarýný basmadý, ardýndan “yok” saydý Cengiz Daðcý’yý. Gençlik yýllarý dýþýnda Karadeniz’in güzel sahillerini þimdiye kadar göremedi Daðcý, edebiyatýna birçok eser kazandýrdýðý Türkiye’yi ise hiç görmedi. Yorgun zihnine raðmen parmaklarý tuþlara deðecek gücü bulduðu sürece yazdý. Kýrým’ý yazdý, annesini yazdý, sürgünü yazdý, çünkü “Onlar da Ýnsan”dý. Kendisi kim peki? Yurdunu Kaybeden Yazar. KISA BÝYOGRAFÝSÝ Cengiz Daðcý, 9 Mart 1920 tarihinde Kýrým’ýn Yalta þehrinin Kýzýltaþ köyünde doðdu. Çocukluðu kýtlýk, yoksulluk, Rus emperyalizminin zulmü ve büyük baskýlar altýnda geçti. Ýlköðrenimi köyünde ve Akmescit’te yaptý.Ayný þehirde ortaokulu bitirdi (1938). Kýrým Pedagoji Enstitüsü ikinci sýnýfýnda iken Ýkinci Dünya Savaþý çýktý. 1941’de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düþtü. Almanlarýn yenilmesi üzerine esir kampýndan kurtularak müttefik devletler safýna sýðýndý. 1946’da Londra’ya yerleþti. Eserlerinde Kýrým Türklerinin Ruslarýn zulmü altýndaki hayatýný anlatýr. Türk edebiyatýnýn en güçlü yazarlarýndandýr. Hüzünlü bir üslûbu vardýr. YAZARIN ÖTÜKEN NEÞRÝYAT TARAFINDAN YAYINLANAN BÜTÜN ESERLERÝ Yansýlar 1 Yansýlar 2 Yansýlar 3 Yansýlar 4 Ben ve Ýçimdeki Ben Korkunç Yýllar Yurdunu Kaybeden Adam Onlar da Ýnsandý O topraklar Bizimdi Genç Timuçin Anneme Mektuplar Ölüm ve Korku Günleri Badem Dalýna Asýlý Bebekler Yoldaþlar Biz Beraber Geçtik Bu Yolu Dönüþ Üþüyen Sokak Benim Gibi Biri Regina Hatýralarda Cengiz Daðcý Ýhtiyar Savaþçý Bay Markus Burton’un Köpeði Bay John Marple’in Son Yolculuðu Oy Markus Oy Rüyalarda: Ana ve Küçük Alimcan Kardeþ Kalemler Nisan 2007 38 Yedinci Gün HALÝT AÞLAR Günlerden Pazardý. “Ýnsanlar pazar günleri dinlenmelidir” düþüncesiyle üzerindeyken bütün eklemlerimi aðrýtan kanapeden bozma yataðýmdan kalkmak istemedim. Her yarým saatte bir uyanýyor, “bugün pazar, bugün pazar; insanlar pazar günleri dinlenmelidir” diye sayýklýyor, uyumak istiyordum. Bir süre sonra “bu kadar dinlenme pazar günü için bile artýk fazla olmaya baþladý” düþüncesiyle kalktým. Yataðýmý topladýðým sýrada kapý zilim çaldý. Kapýya gidip “kim o” diye seslendim. Kapýnýn diðer tarafýndan gelen ses “ev sahibim, daha doðrusu ev sahibem olduðunu söylüyordu. “Bir saniye!” diye baðýrdým Rusça. Darmadaðýnýktý masamýn üstü; Mukay’ýn öykü kitabý, boþ Sovereign sigara kutularý, kavanozdan bozma kalemlik, cep telefonu kutusu, elektrik faturalarý, kasetler, sarý bir defter, küçücük ama çok sevimli görünen Alýkul’un seçme þiir kitabý, bir som, anahtarlar, silgi, içinde uzak özlemlerle birlikte söndürülmüþ sigaralarýn olduðu çay bardaðý, kürdanlýk, disketler... Yerde ise gece okurken uykuya dalýnca düþüvermiþ bir roman duruyordu. Olanca çevikliðimle çeki düzen vermek istedim odama. Nafile, ev sahibem bekliyordu. Ýlk bakýþta dikkatini çekebilecek bütün düzensizliði ortadan kaldýrmaya çalýþKardeþ Kalemler Nisan 2007 tým. Bu sýrada elimi ayaðýma dolaþtýran kapý zilim tekrar çaldý. Çarem yoktu, kapýyý açmam gerekiyordu... Ýçeri girdikten sonra ev sahibem her zamanki gibi ayakta duruyor, “Oturunuz!” dememi bekliyordu. Elektrik faturalarýný sordu önce, sonra halimi hatýrýmý. Rahatsýz ettiði için özür bile diledi. Önce bu özrün nedenini anlayamadým. Sonra uyku sersemliðiyle bakýþlarýmýn sertleþtiðini ve onun benim bu sert bakýþlarýmdan korktuðunu düþündüm. Zaten o bakýþmalardan sonra yumuþayývermiþti ev sahibem Roza. Kývýr kývýr saçlarý, bir Kýrgýz için fazla yuvarlak olan çekikçe gözleri ve her zamanki o çekici ve bir o kadar da itici gevezeliðiyle duruyordu karþýmda. “Oturunuz!” dedim bir daha. Teklifimi tekrar etmeyeceðimi anlamýþ olacak ki oturdu en sonunda Oþ pazarýndan alýnma, kahverengi koltuklardan birine. Yine her zamanki gibi Rusça konuþuyor, anlatýyor, anlatýyor, anlatýyordu... Ýki yýldýr aðzýndan tek bir Kýrgýzca kelime çýkmamýþtý. Kardeþi Arsen’le benim anlamamam için söylediði -Ben konuþmanýn hepsini anlamýþtým- birkaç cümle dýþýnda hiç Kýrgýzca konuþtuðunu duymadým. Bir gün dayanamayýp “Niye hep Rusça konuþuyorsunuz?” diye sorduðumda “Bana Rusça öðrettiler, baþkasýný bilmem.” demiþti. 39 -Umarým her þey yolundadýr. -Banyo yine týkandý! “Ben bir bakayým!” diyerek kalktý yerinden ev sahibem Roza. “Gerek yok, her an þuurunuzu kaybedip yere yapýþabilirsiniz” dedim ýsrarla banyoyu göstermek istemeyerek. Banyodaki manzara yürek parçalýyordu... -Bu ilk defa olmuyor, eminim son defa da olmayacak, býktým artýk bu evden, dedim. Roza’nýn gözleri büyüdü, telaþlandý... -Bir çaresini bulacaðýz elbet, ben komþularla konuþacaðým, kanal borularýný birlikte tamir edeceðiz. Bu þekilde siz de rahata kavuþursunuz. -Ýstediðiniz tamiri yaptýrýn. Ben artýk býktým. Daha fazla dayanamayacaðým, diyerek küçücük evimin balkona açýlan penceresine yürüdüm ve dýþarýya bakmaya baþladým. Pencere Ahunbayeva sokaðýna bakýyor. Gelen geçen arabalarýn haddi hesabý yok. Yol kenarýndaki palamut aðaçlarýnýn dallarý bu zamanlarda balkonuma kadar uzuyor, az da olsa gönlüme bir ferahlýk veriyordu. Gönlüme ferahlýk veren sadece balkonumun önündeki palamut aðaçlarý deðildi. Bu aðaçlarýn üzerinde her zaman sincaplar oynar durur, bazen de balkonuma kadar gelirdi. Hatta bir keresinde açýk balkon kapýsýndan içeri giren bir sincap birkaç metre kareden ibaret odamýn altýný üstüne getirecekti az kalsýn. Ýþte yine bir sincap aðacýn bir dalýnda iki eliyle tuttuðu palamudu midesine indirmekle meþgul. Sað tarafta trafik polisleri durdurduklarý arabalarýn þoförleriyle sýký bir pazarlýk içinde.. Sokaðýn diðer tarafýnýn muhtelif yerlerinde, evindeki kitaplarýný satýlýða çýkarmýþ nineler.. Sokak kenarlarýna gece mi, yoksa gündüz mü konduðu pek belli olmayan demirden büfecikler.. Sokaðýn bu yanýndaki boþ alanda ekmek teknelerinin yanýnda duran taksi þoförleri ve bu alaný durak olarak kullanýp marþrutka bekleyen yolcu adaylarý... Yüzümü döndüm. Ev sahibem kaþlarýný çatmýþ bana bakýyordu. Yassý burnunun tam altýnda, dudaðýnýn bitip burnunun baþladýðý ya da burnunun bitip dudaðýnýn baþladýðý yerde birkaç gün sonra ucu sararma ihtimali oldukça yüksek bir sivilce. Üzerinde Dordoy pazarýndan satýn alýnma bir blüz, bacaðýnda mavi bir kot ve siyap çoraplarý. -Hayat ne kadar garip deðil mi? dedim. -Neden öyle düþünüyorsunuz Selim (ismimi hep tatlý bir aksanla telaffuz ederdi) her þey çok güzel iþte. Ah keþke paramýz daha çok olsaydý... O zaman her þey daha da güzel olurdu, dedi heyecanlý heyecanlý. Anlamýþtým. Tam on iki gün önce vermem gereken kira parasýný hâlâ veremediðimi hatýrlayýverdim. Cebimdeki bütün param bin dört yüz somdu. Vermem gereken ise iki bin üç yüz. Ne yapsam acaba diye düþünürken kapý zilim yine çaldý. Kapý zilimin çalýnýþýna hiç bu kadar sevinmemiþtim doðrusu. “Allah’ým sana bin þükürler olsun” dedim içimden. Hemen kapýya koþtum. Dýþarýdaki eliyle kapý dürbününü kapattýðý için kim olduðunu göremedim. Kapý yine çaldý. “Kim o?” diye baðýrdým. Kapý zili yine çaldý. Ben yine “Kim o?” diye baðýrdým. Kapý zili yine çaldý. Kapý zili çaldý ben baðýrdým, ben baðýrdým kapý zili çaldý. Daha fazla dayanamayýp açtým kapýyý bütün öfkemle. -Ne garip bir yaratýksýn yahu! Gir!... -Þakadan anlamaz mendebur! “Oo, Roza sen de mi buradasýn?” dedi Kýrgýzca. Roza kendine öyle bir çeki düzen verdi, kaþlarýný öyle bir çattý ki, baþka biri sanki ona baðýrýlýp çaðýrýlýyor zannedecekti. Kendisine öðretilen dilde “Ýyiyim, teþekkür ederim, siz nasýlsýnýz?” dedi. Ýbrahim, bir restoranda büyük bir iþtahla yemek yeyip restorandan çýkarken yemeði yapan ahçýnýn burnunu karýþtýrdýðýný gören bir müþteri gibi buruþturdu yüzünü. Hemen bana dönüp “Çay yapsana, ne öyle cetvel gibi duruyorsun” dedi. Önce Ýbrahim’in ev sahibeme karþý bu samimî tavrýný pek fazla görmemiþtim. Ýbrahim’dir, yapar dedim. Tabii ev sahibemin bu ani sertliði de dikkatimi çekmiþti. Ancak ben bunu kendisine Rusça hitap edilmediðine vermiþtim. Meðer iþ çok baþkaymýþ... Ýbo yanlýþ numara çevirme bahanesiyle ona telefon eder, onunla konuþmaya çalýþýrmýþ...Bu arada yanlýþ numara bahanesiyle Roza’yý arayan sadece Ýbo deðilmiþ. Ýbo’nun arkadaþý Cemal de ev sahibemi birkaç kez aramýþ, hatta buluþma bile teklif etmiþ. Ev sahibem de, kendi tabiriyle bu densizi baþýndan savabilmek için buluþma yeri ve saatini kabul etmiþ, ancak gitmemiþ... Ýbo koltuða oturdu her zamanki edasýyla. Bir bana, bir ev sahibeme bakýyor, gözlerinin kývraklýðý aklýndan “bir þeyler” geçirdiðini belli ediyordu. “Ee, Ýbo ne var, ne yok?” deyince ben o müthiþ kahkahasýndan patlattý. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 40 “Ne oluyorsun yahu, niye gülüyorsun” dedim Rusça ev sahibem yanlýþ anlamasýn diye. Ama ne yazýk ki, ev sahibemin kaþlarýnýn çatýlmasýný önleyemedim. Gülmemek için bir bahane bulup birkaç metre karelik odamdan çýkmalýydým. Hemen çaydanlýk düþtü aklýma. Hýzlý ve kendinden emin iki adýmla vardým mutfaðýma. Ve orada kýs kýs gülmeye baþladým. Çaydanlýða göz attým, su henüz kaynamamýþtý. Ýçeri girince güleceðimi bildiðim için mutfakta suyun kaynamasýný beklemeye karar verdim. Bir süre sonra su kaynadý... -Ýbo, istersen þekerliðe dökeyim çayý. Hem o kadar þekeri karýþtýrma illetinden de kurtulmuþ olursun! -Amma adamsýn yahu, ne olmuþ yani çok þekerli içiyorum diye benimle dalga geçmek mi istiyorsun? -Yok caným, küçük bir latife yapayým dedim. -Latif mi? Hangi Latif? Tarihçi Latif mi? Latif’le ne alakasý var bunun? -Boþver. Bilgisayar Mühendisi olma gayretleri ne durumda? -Çok iyi. Yeni bir program yazýyorum. Çok güzel. Görünce aðzýn açýk kalacak! -Sabýrsýzlýkla bekliyorum Ýbrahimciðim... Ev sahibem huzursuzlanmýþtý. Saða sola dönmeye baþladý, bir sað bacaðýný öbürünün üstüne atýyor, bir öbürünü diðerinin üstünden alýyordu. Kirayý istemese bari diye geçirdim içimden. Aslýnda her þey normal gidiyordu, ev sahibemin kirayý isteyememesi için Rusça kurulmasý çok zor cümleler kurarak kafasýný iyice karýþtýrmayý tasarlýyordum. Ev sahibem keskin bakýþlarýný üzerime salmýþ, bir þeyler dememi bekliyordu. Susuyordum, susmalýydým... Tam bu sýrada Ýbrahim yeniden yetiþti imdadýma. Bildiði çarpýk Rusça’yla ev sahibeme fýkra anlatmaya çalýþýyor, gülüyor, gülümsetiyordu. Ev sahibemin dikkatinin tamamen Ýbo’ya çevrildiðini hissettim bir an ve yine pencerenin önüne gelerek dýþarý bakmaya baþladým. Dýþarýda hemen her þey yerli yerindeydi. Herkes bir tiyatro sahnesindeymiþ gibi rollerini üstün baþarýyla oynuyor, yegane seyircileri olan bana “Yarýn da gel seyretmeye, yine ayný oyunu oynayacaðýz” der gibi hareket ediyordu. Tam o anda bir sincap göründü palamut aðacýnýn ince bir dalýnda. Oraya buraKardeþ Kalemler Nisan 2007 ya biraz koþturduktan sonra gözlerini tam benim gözlerimin üzerine dikti ve bakmaya baþladý. Beni nasýl görüyor acaba, renkli mi, siyah beyaz mý? diye sordum kendime. Pencerenin önünden ayrýlýp mutfaktan bir iskemle getirdim ve misafirlerimin karþýsýna oturdum. Misafirlerimin sohbeti koyulaþtýkça koyulaþýyordu. Roza artýk bana aldýrýþ etmiyor, bütün dikkatiyle Ýbo’nun aðzýndan aksanla çýkan kelimeleri dinliyordu. Ve Ýbo’nun aðzýndan aksanla çýkan her kelime Roza’yý daha da yumuþatýyor, gülümsetiyor, güldürüyor hatta arada bir kahkaha bile attýrýyordu. Her þey yoluna girmiþ gibiydi. Ev sahibem bu saatten sonra kirayý isteyemeyecekti. Ýstese bile cevabým hazýrdý artýk. Müstakbel misafirlerimi daha fazla rahatsýz etmemek için penceremin önüne gelip dikildim yine. Bu sefer dýþarýya bakmýyor, pencerenin tozlanmýþ camlarý üzerinde iþaret parmaðýmla garip þekiller çiziyor, sonra da çizdiðim bu garip þekillerin hayatta neleri ifade edebileceklerini düþünüyordum. Birden yol ortasýnda son süratle gelen bir arabanýn önünde kalýveren masum bir kedi çevikliðiyle kol saatime baktým. Saat dörde on vardý. Saat dörtte dostum Negizbek gelecek, her zamanki gibi Ýbrahim ile bana Kýrgýzca öðretecekti. Ýbo’ya baktým, Kýrgýzca dersini unutmuþ, hatta kendinden geçmiþ bir hali vardý. Bana hiç bakmýyordu bile. Sesimi çýkarmadým. Ýskemleye oturup onlarý dinliyormuþ gibi yaptým. Kýsa bir süre sonra kapý zilim çaldý. Roza ile Ýbrahim kapý ziline aldýrýþ bile etmedi. Gidip kapýyý açtým. Gelen Negizbek’ti. Negizbek içeri girip odadaki herkesle kendi ana dilinde konuþmaya baþladý. Ýbrahim ve ben de Negizbek’e konuþtuðu dilde cevap veriyorduk. Ev sahibem Roza önce biraz kýzardý, bozardý. Bizim Kýrgýzca konuþtuðumuza þaþýrdý. Ne yapacaðýný bilemez halde, konuþtuðumuz dilde bir iki kelimeyle bize eþlik etti. Ders saati gelmiþti. Ev sahibeme “Ýsterseniz dersimizi siz de dinleyin!” dedim. Roza þaþkýn bir halde ne diyeceðini bilemedi. Kararsýzlýk içinde gitmesi gerektiðini, iþi olduðunu söyledi Negizbek’in ve kendisinin ana dilinde. Yüzü pembeleþti, gülümsedi. “Cakþý kalýnýzdar” diyerek bir kat alttaki evine gitti. Roza gittikten sonra mutfaktaki masayý odaya getirdik. Hafta sonlarý gelen Negizbek’in giydiði terlikler balkondaydý. Balkona gidip terlikleri aldým. Birden baþýmý kaldýrýp göðe baktým. Gök mavi, masmaviydi... Biþkek-2005 41 Gözlerimden Uçan Ak Kayýk AÞIM CAKIPBEKOV - AKTARAN: KEMAL GÖZ Bu olayýn üzerinden üç yýl geçti... sebep oldu. Köyde yaþamayý býrakýp yeniden þehre yerleþtim. Zaten köyde sabrederek bir yýl ancak yaþayabilmiþtim. Ben aslýnda köyde doðup büyüdüm ama galiba bu topraklara artýk yabancýydým... Nedense geçen yýldan beri vücuduma musallat olan bir hastalýk var. Ne yaptýysam bir türlü iyileþemedim. Bir faydasý olur diye düþünüyorum. Bu sene bir aylýðýna Issýk-Göl’de tatil yapacaðým... Üniversitede okuduðum bölüm de mesleðim de köyde iþe yaramýyormuþ. Hiçbir iþ yapamýyorum, ne öðretmenlik ne de traktör þoförlüðü... *** Köy insaný cana yakýn olur. “Bilim almýþ, okumuþ adam” deyip bana karþý saygýda kusur etmediler. Fakat bir yýl boyunca el üstünde tutulmayý beklemek de haksýzlýk olurdu; öyle ya, insanlarýn yaþamasý gereken bir hayatý varken, millet iþinde gücünde, akþamki yemeðinin peþindeyken hiçbir iþ yapmadan gezip tozmak, birilerinin sýrtýna yük olmak insanýn aðýrýna gidiyor. Boþ gezdiðimi görüp aralarýnda kendilerince bir karar alan köylüler kolhozda muhasebeci olmamý teklif ettiler. Bu teklif bana saygý duymayý bir kenara býrakýp artýk acýmaya baþladýklarýný gösteriyordu. Fakat bunu da yapmak istemedim. Zaten bu saatten sonra onlarýn da sabrý tükenmiþti. Bense kendimi aciz duruma düþmüþ zavallý biri gibi görmeye baþlamýþtým bile. Koca adam olmuþtum; ama ne evim vardý ne de bir ailem... Okumuþtum okumasýna, fakat boþ geziyordum. “Býrak Allah’ýný seversen” dedim kendi kendime, “Önde yürüyenlerin kaldýrdýðý tozda gitsem de ben yine þehirdeki yoluma devam edeyim”. Ýþte, yýldýzýný kaybedip yolunu þaþýran yolcular gibi yeniden þehre gelip yaþamaya baþlamamýn hikâyesi... Þehir hayatý bambaþka. Vakit kaybetmeden bir iþ, bir de baþýmý sokabileceðim apartman dairesi buldum. Zavallý vücudumu orada burada rezil eden caným, yeniden þehirde yaþamaya baþlamaya, hayata yeniden baþlamama böyle Dün hiç düþünmediðim, hatta hayal bile edemeyeceðim bir olay oldu; daha doðrusu birisiyle karþýlaþtým. Gölden çýkmýþ, plajda güneþlenenlerin arasýnda yürüyordum, birdenbire gözlerimin önünde genç bir kýz belirdi. Güneþlenerek tenleri bronzlaþan tatilcilerin arasýnda bembeyaz vücuduyla hemen dikkati çekiyordu. Yanýnda bir de erkek vardý. “Hýmm, hiç de fena parça deðilmiþ” diye kendi kendime söylenip, alýcý gözlerle genç kýzý süzüyordum ki içimden bir ses bir þeylerin ters gittiðini, süzdüðüm yüzün bana bir yerlerden tanýdýk olduðunu söylemeye baþladý. Yüzümdeki yýlýþýk ifade saniyeler geçtikçe þaþkýnlýða dönüyordu... “O mu?.. Nasýl olur?” yanlarýndan geçip þaþkýnlýkla arkamý döndüðümde kýz da kafasýný çevirmiþ bana bakýyordu. Bir anda göz göze geldik. Yüreðimin titrediðini hissettim. Gözlerinde korkuyla karýþýk rica ifade eden bir bakýþ vardý. Yanýndaki erkek acele ettirerek : -Yürüsene caným, güneþe alýþkýn deðilsin, biliyorum tenin yanýyor, birdenbire güneþe çýkýnca böyle olur hep” diyor bir yandan da onu elinden tutmuþ göle doðru çekiyordu. Olduðum yerde donmuþ, ne yapacaðýmý bilemez halde göle doðru el ele tutuþmuþ giden çiftin arkasýndan bakakalmýþtým. O ise dönüp bir defa daha bakamadý. Bakmak istiyordu. Bakmak istediði bembeyaz belinin kývrýmlarýndan belli oluyordu. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 42 Çok heyecanlanmýþ, aptallaþmýþtým. Olduðum yerde biraz daha dikilip kaldýktan sonra, kýzýn uzaktaki siluetinden gözümü alamadan öylece oturdum. Bir gün karþýlaþacaðýmýz hiç aklýma gelmemiþti; umut bile etmemiþtim. Çocukluðundaki bembeyaz, güzel yüzünü arada bir hayal eder, eski günlere giderdim; ama þimdi karþýmda, hemen yaný baþýmda, iki adýmlýk mesafede duruyordu. Erkek arkadaþý, kolundan tutarak suya girmesine yardým etti. Acaba kýz da benim hissettiklerimi hissetmiþ miydi? Yanýndaki erkeðe sezdirmemek için hiçbir þey olmamýþ gibi gülüyor, suyun içinde oyunlar yapýyordu ama, arada bir baþýný benim olduðum tarafa doðru çeviriyor, plajda güneþlenen tatilcilerin arasýndan beni görmeye çalýþýyordu. Galiba oturduðum için beni göremiyordu. Konuþmalarýný tam duyamasam da gülme sesleri kulaklarýmdaydý. Arkadaþý onu suyun derinliklerine itiyor, neþeyle þakalaþýyorlardý. Daha doðrusu anlýyordum ki kýz, yanýndaki gencin herhangi bir þey sezmemesi için hiç renk vermeden olabildiðince eðleniyormuþ gibi görünüyor; elleriyle erkek arkadaþýna su atýyordu. Ama bazen, yalnýz kaldýðý zamanlar, aceleyle plajdaki insanlarýn arasýna bakýp, gözleriyle beni aramasý... “Demek unutmamýþ”... Yüreðim titredi birden. Arkadaþýný suyun içinde yalnýz býrakarak yanýma ne zaman gelecek diye sabýrsýzlýkla beklemeye baþladým. Galiba o da bunu yapmak istemiþ, fakat plaja beraber geldiði erkeði býrakarak baþka bir tanýdýðýnýn yanýna gitmenin yakýþýk almayacaðýný düþünmüþtü. Sahilden biraz uzaklaþýnca, yanýndaki arkadaþýnýn boynuna sarýlýp onu suya basarak kahkahayla gülmeye baþladý. Artýk biraz önceki gibi arada bir kafasýný çevirip bakmaz olmuþtu sahile. Ne yalan söyleyeyim, kendi kendime gelin güvey oluþumdan dolayý biraz mahçuptum. Belki de hata bendeydi. Onu, benim hissettiklerimi hissediyor sanmýþ, kafamdan geçenleri sanki gerçekmiþ gibi hayal etmiþtim. Acý gerçeði anlayýnca kýzdým, durgunlaþtým birden, eski günlere gitti aklým... Salima!.. gerçekten þu suyun içinde gülen, eðlenen, þakalar yapan genç kýz sen misin? Her gördüðü çiçeðe konan beyaz kelebekler gibi tatlý, þirin, küçük neþeli kýz. Hani altýncý sýnýftaydýk, ayný sýrada beraber otururduk da okuldaki çocuklar, “bunlar birbirini seviyor” diye þaka yapar bizi utandýrýrlardý. Hatýrlar mýsýn en çok da ben kýzar, ben utanýrdým bu þakalarý duyunca. Aramýzda, o zamanlar ne olduðunu anlayamadýðýmýz bambaþka bir duygu vardý. Bu duygunun “aþk” olduðunu hiç düþünmemiþ, bu kelimeyi aðzýmýza bile almamýþtýk; ama sanki bu duygu, kalbimizi ýsýtan, bizi birbirimize yakýnlaþtýran o iksirli duygu ... O Salima mýsýn sen?..Hani þu durduðu yerde duramayan, bir oraya bir buraya koþan; koca koca gözleri güldüðünde de aðladýðýnda da (Evet evet, aðladýðýnda.. aðladýðýný bir defa görmüþtüm, unutma!) sevimli olan küçük neþeli kýz... Hatýrlarsýn belki, ben, hani þu hislerini kutsal birer hazine gibi görüp kimseye anlatmayan, sana dahi açýlamayan kabak kafalý kara bala. “Bunlar birbirine âþýk” diye bizi aðýzlarýna dolayan çocuklarýn Kardeþ Kalemler Nisan 2007 43 yaptýklarý þaka çok aðýrýma gitmiþti de, kýzgýnlýðýmdan ne yapacaðýmý þaþýrmýþ çocuklarýn aðzýndan kurtulmak için herkesin önünde sana baðýrmýþ, kaba laflar etmiþtim. O koca koca gözlerini üzerime dikmiþtin, soru sorar gibi bir halin vardý. Sonra aðlamýþtýn. O halini göreceðime, yer yarýlsa da yedi kat içine girseydim keþke. Hepiniz daðýlýp evlerinize gidene kadar, o ýssýz yolda kafamý kollarýmýn arasýna alarak tek baþýma oturmuþtum... Bu olaydan sonra bir daha görüþtük mü? Hatýrlamýyorum. O günden sonra istememiþtim seninle karþýlaþmayý. Çünkü günahýmý boynuma almak, seni görünce özür dilemek zorunda kalmak istememiþ belki de buna cesaret edememiþtim. Günlerden bir gün, senin yaþ günü kutlaman olacaktý hani... Hatýrlarsan beni de çaðýrmýþtýn. Sana ne hediye alacaðýmý bilememiþtim de kara kara düþündüðümü gören annem, iki kamýþý birbirine baðlayýp üzerini sarmýþ, ipekten, kýrmýzýlar içinde oyuncak bir bebek yapmýþtý. ‘Al’ demiþti, ‘bunu götür’. Annem seni bilirdi. Birbirimize mektup yazdýðýmýzý, ayný sýrada beraber oturduðumuzu, derslere beraber çalýþtýðýmýzý... Þimdilerde düþünüyorum da aslýnda annem aramýzda olup biteni, bizim açýktan açýða birbirimize söyleyemediðimiz þeyi sezmiþti. Belki de üzülürdü, umutsuz olduðunu bilirdi belki de... Belki de sana hediye etmemi istediði oyuncak bebeði onun için yapmýþtý. Utanmýþtým... Sonra siz göçtünüz. Göçerken sen bize gelmiþsin, ben evde yoktum... O gün eve geldiðimde “Neden gitmiyorsun, oyuncak bebeði de hâlâ vermemiþsin” diye azarlamýþtý annem beni. Sizin göçtüðünüzü duyduðumda ne kadar da korkmuþtum. Sana vermek için sakladýðým bebeði aldýðým gibi koþturmuþ, siz gitmeden bebeði vermek istemiþtim. Sokaðýn baþýna geldiðimde eþyalarý taþýyan kamyonet köyden çýkmak üzereydi. Kamyonetin arka tarafýnda seni ve papaný (þehirde büyüyen çocuklara özenir de babana papa derdin) görmüþtüm de, arkanýzdan deliler gibi koþturmuþtum... O Salima mýsýn sen?.. Kalbim sýzladý. Güneþ tam tepeye dikilmiþ, bütün sýcaklýðýný hissettirmeye baþlamýþtý. Erkek arkadaþý beni fark etmiþ miydi acaba? Salima’ya yaklaþarak onun yanýnda yüzmeyi dü- þündüm, fakat cesaretim yoktu; kararýmdan vazgeçtim. Belki de onu erkeðinin gözleri önünde zor durumda býrakmak istemedim. Yerimden kalkýp boþ bir þemsiyenin gölgesine oturdum. Bu sýrada Salima da yanýndaki erkeði gölün içinde býrakýp yavaþ yavaþ sahile doðru. Bana doðru yürümeye baþladý. Acaba “Üþüdüm” mü diyordu, tam anlayamadým; erkek arkadaþý ise arkasýndan “Salima, gölgede otur, hemen güneþe çýkma; tenin yanmasýn” diye baðýrdý. Salima ona dönüp “Anladým.” der gibi baþýný salladý ve gölün içinden bembeyaz vücudunun üzerindeki su damlalarý... periler gibi süzülerek sahile doðru geldi. Nasýl da fark edememiþim. Endamý ne kadar da alýmlý olmuþtu!.. Gözleriyle, sahilde güneþlenenlerin arasýnda beni arýyor gibiydi. Sahile çýktýðýnda ben de yerimden kalktým. Beni görmüþtü; ama bana doðru gelmeyerek baþka bir þemsiyeye doðru yürümeye baþladý. Çocukluðunda okulun etrafýnda veya yolda görse “Hey, beklesene” deyip hemen yanýma gelir, baþka kýzlardan farklý olarak benimle gevezelik etmeye baþlardý. Böyle zamanlarda yüzüne bir þey diyemesem de “Þimdi çocuklar görüp dalga geçmeye baþlayacaklar, ne diye yanýma gelir ki bu?” diye kýzardým. Ya þimdi, doðrudan bana doðru gelmemesine bir taraftan kýzarken, bir taraftan da olgun bir kadýna yakýþan çekingenliðini anlayýþla karþýladým. Þemsiyenin gölgesine oturup dinlenmeye baþladý. Heyecandan dilim damaðým kurumuþ, kalbim hýzla çarpmaya baþlamýþtý. Yerimden kalkýp yanýna doðru ürkek adýmlarla yaklaþmaya baþladým. -Salima, merhaba Salima. Boðazýma bir þeyler düðümlenmiþti sanki. Ne söyleyeceðimi, nereden baþlayacaðýmý bilemeden ayakta kala kaldým. O ise geniþ bir havluya sarýlmýþ, dizlerini bükerek yan oturmuþtu. Örülmüþ saçlarýnýn suyunu bir eliyle sýkýyordu. Sanki benim yaklaþtýðýmý anlamýþ, o da heyecanlanmýþtý. Göðsü hýzlý hýzlý inip kalkýyor, yüzünde bir endiþe ifadesi görüyordum. Ýhtiyatlý davranýp da beni tanýmamazlýktan gelmedi; sesimi duyar duymaz hemen baþýný bana doðru çevirip heyecanýný belli etmemeye çalýþsa da kýzaran yüzüne bambaþka bir güzellik veren gözleriyle bana baktý. -Sen misin? Sonra gözlerini hüzünlü bir halde yavaþ yavaþ Kardeþ Kalemler Nisan 2007 44 dalgalanan mavi sulara dikti. Ben de göle baktým. Erkeði gölde yüzüyordu. Söze nereden baþlayacaðýmý, ne söyleyeceðimi þaþýrmýþtým. -Nasýl yani?.. dedim, kekeleyerek. Anladý beni, seneler sonra, karþýlaþmak bir yana, unuttuðu eski bir dostla birdenbire, öylesine bir yerde, göz göze, bir Issýk-Göl gününde daha dün ayrýlmýþ, dün tanýþmýþ gibi konuþmak ya da gülen gözlerle sýký sýkýya sarýlýp eski günleri yad etmek... öylece kala kalmýþtýk, konuþmak, bir þeyler söylemek... ama nutkum tutulmuþ, tek kelime edemez olmuþtum. Eski günlerdeki arkadaþlýðýmýzý, beraber geçirdiðimiz anýlarý hatýrlayýp anlatmanýn hiç gereði yoktu. Kadýnlar böyle durumlarda belki de daha rahat, daha olgun oluyorlar. Hâtýralarýmdaki iri gözlü, sevimli kýz karþýmda oturuyordu. O da en az benim kadar heyecanlanmýþ, eski günleri hatýrlamýþtý; ama sanki daha yeni tanýþmýþýz gibi “Nerede çalýþýyorsun” diye öylesine bir soru sordu. Ben ona böyle bir soru sorsaydým belki de uygun düþmeyecekti. Fakat, Salima’ya ne darýldým ne de gücendim. Eðer o da bir þey konuþmasaydý, belki de tek kelime daha edemeden gidecektim. Birbirimize böyle anlamsýz, kesik kesik sorular sorduk. Yavaþ yavaþ anlatmaya baþladý. Salima evlenmiþ, gölde yüzen erkek kocasýymýþ. Benim kaldýðým otelde kalýyorlarmýþ. Ýki çocuðu varmýþ. Þimdilerde Perjevalski þehrinde yaþýyormuþ. Perjevalski’deki enstitüyü bitirmiþ. Þehirde olmasý gerekiyormuþ, fakat bir günlüðüne kocasýyla buluþmak için gelmiþ. -Nasýl yani, gidecek misin? -Yarýn. Ýçim burkuldu birden. Oradan buradan biraz daha lafladýk. Fakat ikimiz de durgunlaþmýþ, düþünceli gözlerle gölü izlemeye baþlamýþtýk. Kocasý sahile doðru yüzmeye baþladý. Birdenbire yerinden kalktý. Ben de kalktým. “Kocan kýskanç mý?” diye dilimin ucuna kadar gelen soruyu sormadým, gerek yoktu. Vedalaþmadýk, bir daha görüþmek üzere filan da demedik, kalbimde bir sýzýyla oradan sessiz sedasýz uzaklaþtým. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Akþam yemeðinde tam benim oturduðum masanýn karþýsýnda otururken gördüm onlarý. Kocasý hýzlý hýzlý konuþuyor, bir þeylerden þikayet ediyordu. Belki de yemeklerin iyi hazýrlanmadýðýndan, belki de baþka þeylerden... ama Salima dinlemiyordu onu; sanki bambaþka yerlerde, bambaþka alemlerde gibiydi. Bazen kocasýnýn yüzüne anlamsýz anlamsýz bakýyor, baþýný sallýyordu; ama baþka þeyler düþündüðü belliydi. Yemekten sonra onu göremedim, doðrusunu söylemek gerekirse “Görebilir miyim?” diye ne etrafýma bakýndým ne de onu görmek istedim. Belki de kocasýnýn dikkatini çekmek, sinirlenmesine neden olmak istemedim. Fazla oyalanmayarak odama çýkýp yattým. *** O gece sabaha kadar uyuyamadým. Türlü türlü þeyler geldi aklýma. Hâtýralar yeniden canlandý, kalbimde bir sýzý, bir Isýk-Göl akþamý, yatakta yatýp kaldým. Nedense böyle düþünceli olduðum zamanlarda kalbimle beynim iki taraf olur tartýþýrlar. Hiç sesimi çýkarmadým... Ne müdahale ettim ne de taraf tuttum. Sessizce dinledim onlarý. “Neden ben bu kadar yaralandým” dedi kalbim sýzlanarak. “Nedir bu benim çektiðim, çocuklarýn dilinden, beni aðýzlarýna dolamalarýndan kurtulmak için daha çocukken ayrýldým Salima’dan. Oysa belki de çocuklar Salima’ya yaklaþamadýklarý için böyle yaparlardý. Ya ben, bir inat uðruna onun kalbini kýrdým. Nedir bu; yoksa benim tabiatým mý bozuk? -Sen aslýndan dangalaksýn” dedi beynim hemen. -Ne!.. Sen misin bunlarý söyleyen, senin hiç suçun yok sanki?” -Ýþte, gerçekleri söyleyince nasýl da çark ediyor, kendinle yüzleþmekten kaçýyorsun. Sen bunun için dangalaksýn. Þehirde okudun, þehirde çalýþtýn. Fakat baþkalarý gibi hayatla savaþamadýn, köye bu yüzden kaçmadýn mý?” -Tamam, tamam haklýsýn, ama ben hayattan deðil, yalakalýktan, karaktersizlikten kaçtým” -“Hadi oradan” dedi beynim, “Rüzgârda uçup gidecek laflar edip nereye varacaksa... Hatýrlasana, enstitüyü ne düþüncelerle bitirmiþ, ne hayaller kurmuþtun. Bu dünyayý kurtaracak tek 45 can sendin ya, unuttun mu yoksa? Hani cahilliði yok edecek, kötülüklerle savaþacaktýn. Ne oldu sonra?.. Ýyi düþün iyi; baktýn ki yalakalar, karaktersizler gittikleri her yerde þanlý, her yerde itibarlý.. sense ne onlar gibi olabildin, ne de onlarýn gölgesinde yaþayabildin; zoru görünce de “Hayattaki yerimi köyde bulacaðým.” diye anlamsýz bir bahane uydurup kendi kendini kandýrarak köye kaçtýn, doðru deðil mi?” -Fakat... doðru söylüyorsun, ama maddiyat, sen bunu anlamýyorsun. Ben bu dünyaya sadece karnýmý doyurup keyfime bakmaya gelmedim..... yeyim. O iðrendiðin yalakalar maksadýna ermek için insanlarý kullandýlar; ne gerekiyorsa yaptýlar; akýllarýna gelen her çareye baþ vurdular. Kazanan onlar oldu. Böylelerine güçlü derler. Ya sen, güçlülerle, gücü bu þekilde elde edenlerle boðuþamadýn, onlarla savaþamadýn, hani þu cahilliði silecek, kötülüklerle savaþacak olan sen... Beceremedin, yenildin. Hayýr, hayýr savaþýp yenilenin de bir deðeri vardýr, sen savaþamadýn bile, korkak tavþanlar gibi kaçtýn. Kalbim sýzlýyordu... Beynim, âdeti olduðu üzere her zamanki gibi sözleri çarpýtýyordu -Ya sonra, ne buldun köyde, ne yaptýn? ‘Koca bir hiç’. Ne sanmýþtýn? Köye gittiðinde refah içinde, kaygýdan uzak bir hayatla karþýlaþacaktýn deðil mi? Adam sen de, ne gördün ya, orada da güreþ, mücadele... Hatýrlýyor musun, daðlardayken görmüþtün, bir tilki kurumuþ koç kafasýnýn üzerine pislemiþti. Ýþte sen o kurumuþ koç kafasý oldun. Bütün her þeye raðmen avcýlarýn yüzyýllardýr yürüdükleri yollarý bir kenara býrakýp göklerden kendi kendine yeni bir yol bulmaya çalýþtýn. Ya sonra, sonra ne oldu! -Oo. Zavallým, hâlâ kendi kendini kandýrýp avunuyor musun? Eðer söyleyemiyorsan ben söyle- -Hayýr, hayýr, sen çarpýtýyorsun, dedi kalbim. Mücadele edememiþ, güçsüz olmuþ olabilirim; Beynim, kalbimin sözünü yarýda kesmiþti -Geç bu beylik laflarý. Sen kaçtýn mý, kaçmadýn mý? Onu söyle” dedi. -Hayýr, kaçmadým. Ben karaktersizlerden iðrendim. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 46 ama kendince yeni bir yol aramanýn kötü bir tarafý yok. -Ýyi tarafý da neresindeymiþ? O yalçýn daðlarýn arasýnda tek baþýna kalýp ölmek mi? -O da bir ihtimal. Belki de ölürsün, fakat yeni bir yol bulmaya çalýþmak da kendine göre mücadeledir. Eðer biri ölürse bir ikincisi diðerinin yarým býraktýðý iþi tamamlar. -Beynim kendini tutamadý: “Sonra da ölümle baþ baþa kaldýðýnda köpekten bile medet umacak kadar yerlere düþer desene...” “Haddini bil, beynim olsan da bu kadarýna aklýn yetmez senin. Senin düþündüðün Kadýralýnýn mücadelesi mücadele deðil, onun tek derdi midesiydi, anladýn mý midesi.” -Fakat o güçlü, sen kendin söyledin. Hatýrlýyor musun? Ya havaalanýndan hiddetlenerek döndüðün gün... “Onun gücü kirli” -Tamam, kirli olsun. O yalçýn kayalarda gördüðün sayatçýya dað koyununu avlayarak getiren alýcý kuþlarý hatýrlýyor musun? Onlarýn gücüne ne diyeceksin? -Ben o alýcý kuþlarýn ululuðuna, adilliðine imrenmiþtim... Bu muydu âdillikleri? Senin avlayacaðýn dað koyununu alýp gitmediler mi? -Senin Kadýralýn kurtlara benziyor, sürüye girdi mi yiyeceðini de yemeyeceðini de kýrýp geçiriyor. Ya bürküt? Sadece kendine yetecek kadarýný alýyor. Yaðma etmiyor. Sen de söyler misin farkýný? -Sonra senin gibileri Salima’sýndan ayrýlýp kuru hayalleri ile ortada öylece kala kalýyor, de de gülelim bari, dedi beynim. Kalbim kendini tutamayarak güldü. -Sen adam olmazsýn, beyin” -Hadi ordan zavallý kalp. Hissediyorsun ama hatýrlamýyorsun, hâfýzan yok... Neyse geç oldu, sana lâf anlatýlamayacaðý bir kere daha anlaþýldý. Bildiðin gibi yap. Kalbim kendini tam manasýyla ifade edememeKardeþ Kalemler Nisan 2007 nin verdiði acýyla somurtarak uykuya daldý. Beynim ise kalbimin arkasýndan bakýp kurnaz kurnaz gülerek gözünü bile kýrpmadan öylece durdu. Bu ikisinin arasýndaki tartýþmadan bir þey çýkmayacaðýna ben de ikna oldum ve artýk yapacak bir iþ olmadýðýndan uykuya daldým. *** Ertesi gün Salima gitti. Kocasý otobüs terminaline kadar onu yolcu etti. Ne yapacaðýmý þaþýrdým. Þöyle oturup da onunla rahatça konuþamayacaðýmdan, en azýndan vedalaþamayacaðýmdan korktum. Salima ve kocasý terminale doðru giderken ben de arkalarýna düþüp onlarla beraber terminale gittim. Salima benim arkalarýndan geldiðimi gördü. Fakat hiçbir þey olmamýþ gibi davranýp kocasýna sýr vermedi. Bense yakýndan takip ederek kocasýnýn dikkatini çekmek, kafasýný karýþtýrmak istemedim. Terminal, insan kaynýyordu. Salima otobüse bindi. Birden ne yapacaðýmý þaþýrarak telaþlandým. Otobüse insanlar biniyor, bir yandan da aceleci birisine benzeyen kocasý Salima’ya son direktiflerini veriyor, galiba eve varýnca ne yapmasý gerektiðini söylüyordu. Otobüs yavaþ yavaþ hareket etmeye baþladý. Sabredemedim, o an bir karar vermeliydim. Otobüsün kapýsý kapanmadan aceleyle merdivenlere kendimi attým. Ayaktakileri aralayarak Salima’nýn oturduðu yere doðru giderken kocasý beni gördü; fakat bir mânâ verememiþ olmalýydý ki aldýrmadý. Otobüs artýk yola çýkmýþ, hýzýný arttýrmýþ bense kalabalýðýn içinde sýkýþýp kalmýþ, neredeyse ayaklarým yerden kesilmiþti... Biraz daha yol gittikten sonra insanlarý ite kaka Salima’nýn yanýna kadar yaklaþabilmiþtim nihayet. -Acaba otobüs terminalden çýkarken Salima beni mi hatýrladý, son bir defa daha görebilir miyim diye gözleri ile kalabalýðýn içinde beni mi aradý bilmiyorum, dalgýn gözlerle pencereden dýþarýya bakýyordu. Belki de kocasýna söylemeyi unuttuðu bir þey vardý! Pencereden bakan silûetini incelerken kendi kendime “Beni arýyordu” dedim. Rahatladým birden. Oturduðu koltuðun yanýna elimi koyduðumda birdenbire benden tarafa doðru baktý ve sevincini hiç de saklamak istemeyen bir yüz ifadesiyle gülerek “Ben de seni, veda bile etmeden terminalde kaldýn sanmýþtým...” dedi 47 “Veda bile etmeden” diyen kýz, ayný sýrayý paylaþtýðým koca gözlerinden ýþýk saçan, açýk yürekli Salima’ydý. Fakat eski Salima’ya, þimdiki genç kadýn Salima’nýn azarlayan yüz ifadesinin de katýldýðýný sezer gibi oldum. -Bir defa vedalaþmadým da ne oldu? On beþ yýl seni göremedim... Artýk bu defa seninle helalleþmezsem bir daha ne zaman görürüm Allah bilir. Salima o günleri hatýrladý. Hüzünlendi gözleri birden; gülümseyen yüzü durgunlaþtý ve düþünceli bir þekilde önüne bakmaya baþladý. Sonra, “Kendinin...” dedi, belli belirsiz bir hüzünle. Dünkü konuþmamýzda nasýl olduðunu anlayamadýðým karþýlýklý bir saygý vardý aramýzda... Yüzünün bu halini görünce kalbim birden coþkuyla çarpmaya baþladý; ona sýmsýký sarýlmak, öpmek istedim. Fakat diðer yolcularýn yanýnda yapamazdým... Kucaklaþýp öpüþmek... içimde bu dünyada Salima’dan baþka kendime yakýn olarak gördüðüm baþka birisi yokmuþ gibi sýcak duygular, sevgi selleri birikiyordu. Fakat çok önceleri, çocukluk günlerimizde, el ele tutuþup yollarda dolaþtýðýmýz günlerde, Salima’nýn yüzüne bakýp bir defa dahi olsun sýcak bir kelime söylemiþ miydim? Hatýrlamýyordum, galiba ona üzülüyordum!.. Terminalden uzaklaþmýþtýk. -Peki, sen nereye gidiyorsun? dedi -Bilmiyorum dedim, sadece seninle rahat rahat oturup konuþmak istemiþtim. -Konuþup ne yapacaðýz. Birbirimizi gördük, hasret giderdik ya, baþka konuþacak neyimiz var ki! Ya da... ya da bir þeylerin deðiþeceðini mi sanýyorsun? Çocukluk günleri bitti, o günlere istesek de dönemeyiz artýk. -Burada insek, bir sonraki otobüsle gidersin. “Olmaz” dedi, “Boþ yere kendi kendimizi zor duruma düþürmenin gereði yok”. Ne yapacaðýmý bilemeden duruyordum. Salima bana hem yakýn hem de çok uzaktaymýþ gibi geliyordu. Orada kalmak istemedim, nereye kadar gideceðimi de bilmiyordum. Epey yol gittik, bir köyü de geçtikten sonra yol için verilen parayý yeniden ödedim. Otobüsteki yolcularýn yarýsý yollarda inmiþ, Saliman’nýn yanýndaki yer de boþalmýþtý. Yanýna oturduðumda vücudu vücuduma deðmiþ uzun zamandýr üstü örtülmüþ, közü gitmiþ olan gönlümdeki ateþ de alevlenmiþti. O zaman Salima’yý ta yüreðimin derinliklerinden gelen gerçek bir sevgi ile özlediðimi anladým, artýk ayrýlmak eskisinden de zor olacaktý. Salima’nýn gideceði yolu hemen hemen yarýlamýþtýk. Otobüs büyük bir nahiyede durdu. Yolculardan kimisi indi; yola devam edecek olan kimileri ise on beþ dakikalýk moladan yararlanýp öðle yemeðinin derdine düþtü. Salima ve bense yol kenarýndaki bir bahçeye girip aðaçlarýn gölgesinde biraz yürüyüp temiz hava aldýk. Artýk daha fazla gidemezdim, yeniden dönmem gerekiyordu. Biraz önce hissettiðim duyguyu yine hissediyor Salima’yý kendime hem çok yakýn hem de çok uzaktaymýþ gibi görüyordum. Nedense bu duyguyu hiç hissetmemeliymiþim gibi geliyordu. Huzursuzdum. Çocukluðumuzda aramýzda geçenleri, eski anýlarý yeniden hatýrlayýp biraz daha konuþtuk. Hayallerimizi paylaþtýk, adreslerimizi birbirimize verdik. On beþ dakika ne çabuk geçmiþti. Otobüsten duyulan korna sesi ile onunla geçirdiðim güzel dakikalarýn biteceðini anladým. Salima’yý bir kez daha kaybetmek istemiyordum. Ne yapacaðýmý þaþýrmýþ bir halde “ Kalsana” dedim. Güldü Salima. Bunlarý söylerken hüzünle önüne bakýyordu. -Hiç deðiþmemiþsin... Aslýnda doðruydu. Eski günlere istesek de dönemezdik; ama içimde bir þeyler kopmuþ gibi bir sýzý vardý. Elini uzattý. Onu kavrayýp kucaklamak için kendime çektim. Anlýyorum... bari öylesine oturup konuþsak... “Dur” dedi. Býrak her þey olduðu gibi kalsýn. Salima bana yüzünü çevirdi, düþünür gibi yanaklarýnda beliren tatlý bir gamzeden sonra, yavaþça evet der gibi baþýný salladý. Bunu söylemiþti; ama o güzelim gözlerinden iki damla yaþ yanaklarýndan yavaþ yavaþ süzülüverdi. Israr etmedim, fakat tüylerim diken diken Kardeþ Kalemler Nisan 2007 48 olmuþ, bahçeden çýkana kadar yanýnda zor yürümüþtüm. Bahçenin çýkýþýnda vedalaþtýk. Otobüse kadar yolcu etmemi istemedi. Doðruydu aslýnda, her þey açýkça belli olmuþtu. Bu saatten sonra kuru kuruya âþýkçýlýk oynamanýn gereði yoktu. *** Ýþte böyle. Salima gitti. Bense yalnýz kalmýþtým. Etrafýmda bir çok insan vardý; ama içimde, uçsuz bucaksýz bir bozkýrda nereye gideceðini bilemeyenler gibi bir buruklukla yapayalnýzdým. O gün kaldýðým otele geç vakitte döndüm. Moralim bozulmuþ âdetim olduðu üzere tek baþýma oturup içmiþtim. Önceleri yalnýz baþýna içki içenlere þaþýrýrdým. Oysaki oluyormuþ. Otele döndüðümde gece saat 11 civarlarýydý. Daðlardan sert bir rüzgar esiyor, gökyüzünde biriken yaðmur bulutlarý arasýndan arada bir çakan þimþeðin ýþýðý beliriyordu. Göle kadar gidip biraz hava almak istedim. Sahildeki otlar dalgalarýn içinde alev alev yanar gibi görünüyor, gölün yüzeyi zifiri karanlýða bulanmýþ, birazdan kopacak olan fýrtýnanýn haberini veriyordu. Daðlardan esen rüzgarýn tesiriyle gittikçe güçlenen dalgalar þiddetle kayalara çarpmaya baþlamýþtý. Gölün kenarýna yaklaþtýðýmda dalgalarýn arasýnda salýnan beyaz bir kayýk gördüm. Þaþýrdým birden. Kayýklar iskeleye baðlanýrlardý. Nasýl olmuþtu, iskele tarafýndan vuran dalgalardan mý, ya da baðlamayý mý unutmuþlar bilmiyorum... Ýhtimal kayýklarýn ihtiyar bekçisi ertesi gün bu kayýðýn hesabýný verecekti. Birden bire aklýma güçlenen rüzgarýn tesiriyle dalgalarýn arasýnda yönü belirsiz bir þekilde sallanan kayýðý tutup iskeledeki yerine baðlamak geldi. Aceleyle üzerimdekileri çýkarmaya baþladým. Bu sýrada kayýk sahilden 20 metre kadar uzaklýktaydý. Artýk soðumaya baþla- Kardeþ Kalemler Nisan 2007 yan kumun üzerine elbiselerimi býrakýp kayýða doðru yüzmeye baþladýðýmda mesafe epey açýlmýþtý. Dalgalar çarptýkça kayýk daha da uzaklaþýyor, bense arkasýndan var gücümle yüzüyordum. Aslýnda yüzmeyi pek iyi bilmezdim, ama dalgalar beni de alýp götürüyordu. Dalganýn en tepesindeyken kayýðý görüyor, sonra yeniden gözden kaybediyordum. Kayýk, artýk yetiþemeyeceðim kadar uzaklýkta, kanadý kýrýlýp da göle düþen kuþlar gibi çýrpýnýyordu. Soðuk su vücuduma iþlemiþ, kendime gelmiþtim. Artýk ýsrar etmenin, daha fazla ilerlemenin gereði yoktu. Nitekim biraz daha yüzecek olursam kayýkla beraber ben de kaybolup gidecektim. Biraz duraladým, arkama dönüp baktýðýmda þaþýrtýcý bir biçimde sahilden uzaklaþtýðýmý gördüm. Acele etmem gerekiyordu. Ýyiden iyiye azgýnlaþan dalgalar, zifiri karanlýkta beni de savuruyor, sahilden uzaklara atýyordu. Korkmuþtum. Daha bir azimle yüzmeye baþladým. Dalgalara karþý yüzmenin zor olduðunu duymuþtum; nitekim neredeyse pes edecektim. Ciðerlerim aðrýmaya baþlamýþ, ferim kesilmiþti. Biraz dinlenmek için duracak olsam dalgalarýn beni arka tarafa, gölün içine doðru çekip götürdüðünü hissediyordum. Daðlara da dik yerlerden çýkmadýðýmý, yamaçlarý dolaþtýðýmý hatýrladým. Gölün üzerinde olabildiðince dalgalarý karþýma almadan çapraz olarak sahilde görünen otlara doðru bitkin bir þekilde yüzmeye baþladým. Gönül kenarýna soluk soluða çýkýp da kumlarýn üzerine kendimi attýðýmda, aklýma gelen ilk þey kayýk oldu. Baþýmý kaldýrýp göle baktýðýmda onun, küçük bir ceviz kabuðu gibi çalkalanarak sahilden uzaklara, karanlýk gölün içlerine doðru kaybolup gittiðini gördüm. Gözlerimin önünden uçup gitmiþti. Bir daha dönmemek üzere... 49 Þair Elmas Yýldýrým’ýn Çileli Hayatý ENVER ARAS1 1. Doðumu ve Çocukluk Yýllarý Elmas Yýldýrým 25 Mart 1907 tarihinde Bakü’ye 35 km mesafede bulunan Gala köyünde varlýklý bir ailenin ilk çocuðu olarak dünyaya gözlerini açar. Babasý Abdülmehemmed, anasý Nisa Hanýmdýr. Ailenin Yýldýrým’dan sonra Sona ve Ziba adlý 2 kýzý, Abdülali, Memmedali ve Haydar adlý 3 oðlu daha dünyaya gelir. Yýldýrým’ýn babasý Hacý Abdülmehemmed, Gala köyünde çiftçilik ve hayvancýlýðýn yanýnda ticaretle de meþgul olur.2 Hacý Abdülmehemmed 1913’te, Bakü’ye 40 km mesafede bulunan Þüvelan’a, oradan da Bakü’nün bir semti hâline gelen Çemberekend’e göç eder. Günümüzde ‘Þehidler Hýyabaný’ olarak adlandýrýlan bölgenin de içinde bulunduðu Bakü’nün Yasamal Semti, eskiden Çemberekend olarak bilinirdi. Bugün Çemberekend’in adý Bakü’nün Yasamal semtinde bulunan Çemberekend Mezarlýðý adlý kabristanda yaþamaktadýr. Yýldýrým’ýn babasýnýn 1500 yýllýk tarihî Gala köyünde tarlalarý, sürülerle koyunlarý; Çemberekend’de iþ yerleri; Þüvelan’da bað, bahçeleri, ticarethaneleri ve Hazar’ýn sahilinde yük gemileri vardýr. Yani Yýldýrým, gözlerini zengin bir ailenin çocuðu olarak dünyaya açmýþtýr (Edalet vd. AZTV, 1989).3 Geleceðin hürriyet ve istiklâl þairi ailesiyle birlikte, þimdi Bakü’nün bir semti olan Çemberekend’de, bugün Gülistan Sarayý’nýn yer aldýðý bölgede 7 numaralý evde yaþamaya baþlar.4 Yýldýrým’ýn çocukluk yýllarý, dilinden düþürmediði Hazar Denizi’nin dalgalý sahillerinde geçer. Bunun için Hazar, onun kalbinde silinmesi mümKardeþ Kalemler Nisan 2007 50 kün olmayan derin izler býrakýr ve þiirlerinin ana kaynaklarýndan birini oluþturur. 2. Asýl Adý Þairin oðlu Azer Elmas’ýn ve yeðeni Hacýaða Almaszade’nin ifadelerine göre Yýldýrým’ýn göbek adý Abdülhasan’dýr. Ama çocukluk yýllarýnda Azerbaycan’da onu, herkes dedesinin adý dolayýsýyla Almas veya Almaszade diye bilirdi.5 Bekir Nebi de benzer bilgiler vermektedir (AÉA vd. 24 Nisan 2002). Elmas Yýldýrým’ýn, Edebiyat Cemiyyeti’ndeki kayýtlara göre asýl adý Yýldýrým, soyadý da Almaszade’dir (Elekberli 1999: 164). Elazýð Merkez Nüfus Müdürlüðü kayýtlarýnda da Yýldýrým olarak geçmektedir. Hem Azerbaycan hem de Türkiye’deki resmî kayýtlara göre, asýl adý Yýldýrým olan þair, Azerbaycan’da yazdýðý þiirlerinde genellikle, Türkiye’de yazdýðý þiirlerinde ise, her zaman Elmas Yýldýrým imzasýný kullanmýþtýr. Ancak, Demokrat Malatya gazetesinde ‘Ýki Nokta’ müstear adla yayýnlanan “Bir kýt’ada Elmas’ýma” adlý þiirden Elmas Yýldýrým’ýn ‘Ýki Nokta’ müstear adla da þiirler yazdýðý anlaþýlmaktadýr (Demokrat Malatya 1952, S:270). 3. Eðitimi Yýldýrým, 1914-1915 eðitim-öðretim yýlýnda, Ýran’ýn o zaman Çemberekend’de açtýðý ‘Ýttihad Mektebi’nde tahsil görmeye baþlar. O dönemde Güney Azerbaycan’dan Bakü’ye gelen petrol iþçilerinin çocuklarý için açýlan 7 yýllýk ‘Ýttihad Mektebi’nde eðitim öðretim Azerbaycan Türkçesiyle yapýlýrdý. Ancak, eðitim öðretimde Arap alfabesinin kullanýldýðý bu okulda, Farsça da öðretiliyordu. ‘Ýttihad Mektebi’nde okurken ciddî þiirler yazmaya baþlayan Yýldýrým, buradan 1925 yýlýnda Farsça’yý da öðrenerek mezun olur. Yýldýrým, o zaman öðretmen yetiþtiren Abdulla Þaik Adýna Pedagoji Téknikumu [Abdulla Þaik Adýna Numune Mektebi]’ne girer (Elekberli 1999: 129; AAKD 1952: 11-12). Burada belli bir program dahilinde verilen Rusçayý da öðrenir. Gafur Efendiyev, Gantemir, Seyid Hüseyin Taðýzade ve Abdulla Þaik Talýbzade gibi þair ve yazarlardan ders alýr (Baðýr, AZTV 1990; Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV1: 2004).10 Elmas Yýldýrým 1927 yýlýnda bugünkü adýyla Bakü Devlet Üniversitesi Þarkiyyat Fakültesi EdeKardeþ Kalemler Nisan 2007 biyyat Bölümü’ne kaydolur. Fakat birkaç ay sonra, ülkesini iþgal eden Rus Bolþeviklerinin yerli iþbirlikçileri tarafýndan, ailesi zengin sýnýfýna dahil edildiði için fakülteden uzaklaþtýrýlýr. Ailesinin Þüvelan’daki bað ve bahçelerine, Çemberekend’deki evlerine, bütün mal ve mülklerine el konulur. Bu yýllarda Sovyet rejimi tarafýndan ‘zengin’ kabul edilen ailelerin kendileri gibi çocuklarý da sosyalizm düþmaný sayýlýp çeþitli iþkencelere duçar oluyordu. Yýldýrým’ýn üniversiteden atýlmasýnýn asýl sebebi elbette ki sadece ‘zengin çocuðu’ olmasý deðildi. Bize göre, en önemli sebeplerden birisi, millî düþünceleriyle halkýn hissiyatýna tercüman olmasýydý. Bu sebeplerden biri de 1927’de Faruk Nafýz’e ithaf ettiði “Daðlar” adlý, “a daðlar” redifli þiirinin Ýstanbul’da neþredilen Hayat dergisinde yayýnlanmýþ olmasýdýr. (Yýldýrým 21 Temmuz 1927, C. 2: 148). 4. Edebî Faaliyetleri Üniversiteden atýlan Yýldýrým, edebî faaliyetlerini cemiyetlerin bünyesinde sürdürür. Bu cemiyetlerin baþýnda 1919’da Seyit Hüseyin’in kurmuþ olduðu Yaþýl Qelemler Derneði ile faaliyetlerini gizli olarak yürüten ve 1922’de Ahmet Cevat’la Hüseyin Cavit’in teþebbüsüyle kurulan Yaþýl Yarpaq Derneði yer almaktadýr (Elekberli 1999: 133). Yaþýl Yarpaq Derneði’nin Yaþýl Yarpaqlar adlý duvar gazetesinde yazýlarý neþredilen Elmas Yýldýrým, Mikâyýl Müþfik’le birlikte çalýþýr. (Osmanoðlu 1988a: Nu. 10: 34-35). Yýldýrým, sözü edilen cemiyetlerde þiirlerini okuma, fikirlerini ifade etme imkâný bulur. 1923 yýlýnda Salman Mümtaz, Hüseyin Cavit, Ebdülrehman ve Henefi Zeynallý, Azerbaycan Edebiyatý Cemiyeti’ni kurmak için gazeteye ilân verip genç edip ve þairleri davet ederler. Bundan sonra Azerbaycan Edebiyyatý Cemiyyeti kurulur. Adý geçen cemiyete üye olan genç þairlerden biri de Elmas Yýldýrým olur (Elekberli 1999: 130; Remzi 1988: Nu. 12-2303).6 1923 yýlýnda kurulan ve gizli olarak faaliyet gösteren edebî cemiyetlerden biri de Yýldýrým olarak da bilinen Türk Edip ve Þairleri Ýttifaqý’dýr. Bu cemiyet de kýsa sürede kapatýlarak mensuplarý ölüm kamplarýna sürülür. Adý geçen cemiyet 1947’de Ýldýrým adýyla tekrar faaliyete geçi- 51 rilir. Ancak, akýbet diðerlerinden farklý olmaz (Elekberli 1999: 130). Humay Hasanzade’nin ifadesine göre, Yýldýrým’ýn o yýllarda daima gittiði bir cemiyet de Kitap Dostlarý Cemiyyeti’dir (Hesenzade 1988: 4). Bu cemiyette Süleyman Rüstem, Seyit Hüseyin Efendi, Hüseyin Namýk, Zerbeli Hafiz, Memmed Rahim, Mikâyýl Müþfik, Þemseddin Zaman gibi þairler de faaliyet gösterirdi (Hesenzade 1989).7 Celil Memmedguluzade, Abdülrahim Hakverdi, Hüseyin Cavit, Abdulla Þaik Talýbzade vb. sanatkârlarla birlikte Elmas Yýldýrým gibi birçok genç sanatkârýn da üye olduðu Edebiyyat Cemiyyeti, Azerbaycan’ýn edebî hayatýnda çok önemli hizmetler yüklenir. Azerbaycan’ýn Sovyetler tarafýndan iþgal edilmesini kabullenemeyen þair ve yazarlarýn, bu cemiyetler üzerindeki nüfuzu zaman ilerledikçe artmaya baþlar. Sovyetlerin her tarafýnda çeþitli isimler altýnda faaliyet gösteren ‘QPU [=Devlet Siyasî Ýdaresi] teþkilâtý çeþitli tedbirler almaya yönelir. Özel donanýmlý silahlý birlikleriyle hiçbir kanunî düzenlemeye tabi olmayan 20. yüzyýlýn idam makinesi Çéka/QPU teþkilâtý, direkt olarak Sovyet baþ diktatörüne baðlýdýr (Resulzade 1951: 2021; Yurtsever 1954: 7-10). Özellikle, Edebiyyat Cemiyyeti, rejim açýsýndan büyük bir tehlike arz etmeye baþlayýnca, Devlet Siyasî Ýdaresi teþkilâtý tarafýndan sýký bir takibe alýnýr. Neticede, cemiyeti etkisiz bir hâle getirmek için ayný yýllarda Süleyman Rüstem ve Habib Cebiyev tarafýndan kurulan Qýzýl Genc Qelemler Cemiyyeti’yle birleþtirilerek (Osmanoðlu 1988b: Nu. 1: 10-11; 14-15), 1927’da Qýzýl Qelemler Cemiyyeti adý verilir (Osmanoðlu 1988c; Hacýyeva vd. 1995: 91). Qýzýl Genc Qelemler Cemiyyeti de 1928’de kurulan Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’yle birleþtirilir. Komünist Partisi tarafýndan kurulan Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’nin gayesi, sanatýný Sovyet rejiminin emrinde icra edebilecek komünist yazarlar takýmý yetiþtirmekti. Sovyet komünistleri kendi saflarýnda yer alacak kabiliyetli sanatkârlar bulmakta zorluk çektikleri için, adý geçen cemiyet bünyesinde, edebî sahada kendileriyle iþbirliði yapabilecek ‘cýðýrdaþ’ [= teþkilâta zahiren katýlan] yazarlar zümresi ihdas ederler (Yurtsever 1953: 6). Dönemin söz sahiplerinden olan Süleyman Rüstem, Sovyetlerin çökmesine yakýn günlerde milletçi ruhlu, müsavatçý düþünceli adamlarýn te’sirine düþen Elmas Yýldýrým gibi gençlerin de Sabir Kitabxanasý’nda Yaþýl Qelemler Teþkilâtý’ný oluþturduðundan söz eder (Osmanoðlu 1988b: Nu. 1: 10-11; 14-15; Osmanoðlu 1988c). Yýldýrým, edebî faaliyetlerini Türkiye’ye geldikten sonra da devam ettirir. Görev yaptýðý yerlerde, birtakým sosyal faaliyetler tertip eder, kendisi de bu faaliyetlerde rol alýr. Elazýð (Aðýn)’ýn Bey Elmasý köyünden þair Mehmet Ergönül, Yýldýrým’ýn Aðýn’da nahiye müdürlüðü yaptýðý yýllarda kendi evlerinde kiracý olarak oturduðunu, Aðýn’da çeþitli temsiller tertip ettiðini, bu temsillerde Osman Güler gibi öðretmenlerin, Mehmet Atalay gibi öðrencilerin de katýldýðýný hatta Elmas Yýldýrým’ýn kendisinin de bu temsilerde rol aldýðýný hatýrladýðýný ifade etmektedir.8 Niyazi Yýldýrým Gençosmanoðlu’nun oðlu ve Azer Elmas’ýn ilkokuldan arkadaþý Nevzat Bey de bir televizyon belgeselinde Yýldýrým’ýn Aðýn’da öðretmenlerle temsiller verdiðini ve bu temsillerde rol aldýðýný hatýrladýðýný söylemektedir (TRT Ýnt: 2005). Elmas Yýldýrým’ýn oðlu Azer Beyin ifadesine göre Aðýn’da, dünya çapýnda meþhur olan bestekâr, dramaturg Üzeyir Hacýbeyli’nin, O Olmasýn Bu Olsun adlý tiyatro eserini sahneye koyar, öðrenci ve öðretmenlerle birlikte oyuna iþtirak eder. Dört perdeli bu piyeste kiþileri mutsuz kýlan bazý gelenek ve göreneklerin sebep olduðu çarpýklýklar, etkileyici ve mizahî bir üslûpla gözler önüne serilir.9 Üzeyir Hacýbeyli, O Olmasýn Bu Olsun adlý tiyatro eserinde bazý aydýn, gazeteci, yazar ve idareci tiplerinin þahsî menfaatleri için zengin cahillerin etrafýnda toplanarak haksýzlýklarý körüklediklerini ortaya koyar. Yýldýrým da Hacýbeyli’nin piyesini sahneye koymak suretiyle toplumu aydýnlatmaya çalýþýr. 5. Sürgün Yýllarý O zaman büyük fikir tartýþmalarýnýn yapýldýðý Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’nin sorumlu müdürü Süleyman Rüstem’di. Cemiyetin üyeleri arasýnda Abdülbaki Fevzi, Memmed Rahim, Mikâyýl Müþfik, Resul Rýza, Aliekberzade Abdülhasan, Hüseyin Natýk ve Elmas Yýldýrým gibi þair ve yazarlar da bulunmaktadýr (HesenKardeþ Kalemler Nisan 2007 52 zade 1988: 4; Nebiyev 1995: 42). Söz konusu cemiyetin asýl üyesi yapýlmayan Yýldýrým, Bolþevik Ýhtilâli’nden önce Azerbaycan’da edebî cemiyetler vasýtasýyla milletine hizmet eden Cefer Cabbarlý, Abdülrahim Hakverdi, Hacý Kerim Sanýlý, Hüseyin Cavit, Taðý Þahbazi, Seyit Hüseyin Efendi ve Abdulla Þaik gibi usta þairlerle birlikte ‘poputcik/cýðýrdaþ’ zümresine dahil edilir. Azerbaycan’da pek çok þairin Sovyetleri methettiði bir devirde, zamanýn sosyal ve siyasî havasýna uygun birkaç þiir yazmasýna raðmen, þiirlerinin demir perde dýþýnda yayýnlanmasý, Lâtin asýllý Türk alfabesine geçilmesi gerektiðini savunmasý þairin QPU teþkilâtýnýn kara listesine alýnmasýna sebep olur: “…Qardaþlar, Ereb elifbasýndan Latin elifbasýna kéçmek çok vacip iþdir. Türkiye Türkleri de bu yoldadýrlar. Ancak men eminem ki, bu yaxýn gelecekde me’ruz qalacaðýmýz dehþetli bir hadiseye hazýrlýktýr. Bununla vezifeli yoldaþlar, Moskova’dan vérilen fetva ile Kiril/Rus elifbasýna kéçmeye qedem qoyurlar…” (Nebiyev 1995: 44). Sovyetin kara bulutlarý baþýnýn üzerinde dolaþmaya baþlayan þairin attýðý her adým takip edilir. Fýrtýnanýn, kasýrgaya dönüþeceðinin an meselesi olduðu, düþmanýn zehir saçtýðý, dostlarýn gizlendiði bir zaman diliminde haksýzlýðý dile getirmekten ve hislerini açýklamaktan sakýnmaz. Rejim tarafýndan bir anlamda ajan olarak kullanýlan edebî tenkitçi Ekber Ruhi, Mustafa Guliyev, Esed Eyyubi ve Süleyman Rüstem gibi, Refik Zekâ Handan’ýn ifadesiyle, “kabiliyetsiz ve satkýn kalem sahipleri” (Handan 1991: Nu. 3) Yýldýrým’ý açýkça suçlu ilân ederler. Ekber Ruhi, ideolojileri için çok zararlý gördüðü Ahmet Cevat ve Hüseyin Cavit gibi millî þairlerin izinden gittiðini söylediði Yýldýrým’ýn, yaþama þansýnýn matbuat vasýtasýyla kendilerine inandýðýný bildirmesine ve ilân etmesine baðlý olduðunu açýklar (Ruhi 1932b: 1). Dönemin Eðitim Bakaný ve Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’nin baþkaný Mustafa Guliyev, Yýldýrým’ý, Türkçülerin âþýðý olmakla, millî edebiyatý devam ettirmekle, Ahmet Cevat’ýn, Hüseyin Cavit’in Türkçü fikirlerini savunmakla suçlayarak birtakým tehdit ve emirler yaðdýrýr. Þairi, “Vahit Türkistan”, “Vahit Çaðatay” devleti Kardeþ Kalemler Nisan 2007 oluþturmakla suçlayan Ekber Ruhi de hem Aþkabat Radyosu’ndaki konuþmalarýyla hem de yazýlarýyla hücumunu devam ettirir: “... Yazýçýlar arasýnda, müsavatçýlara âþiq ve Türkiye çavuþlarýnýn heqiqi [hakiki] þagirdi [öðrencisi] bulunan Almas Ýldýrým’ýn da yér almýþ olduðu meydana çýxmaqdadýr. Bunlar Ehmed Cavad ve Hüseyn Cavidlerin yolçusudurlar. Bu kimi [gibi] genc þairlerden edebiyatýmýzý temizlemeliyik... ” (Ruhi 1932b: 1; AAKD 1952: 1112; Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV1: 2004). Esed Eyyubi ise, hem yapýlan çeþitli toplantýlarda hem de yazýlarýnda, “... Almas kimilerinin [gibilerinin] baþý Sovét çekiciyle ezilmelidir...” þeklinde ifadeler kullanmak suretiyle Yýldýrým’a ateþ püskürür (Nebiyev 1995: 45-46). Kýzýl kalemiyle ‘artýk susamayýz’ tehditleri savuran Süleyman Rüstem de ‘dostum’ (!) dediði þairin gençleri zehirlediðinden bahseder (Osmanoðlu 1988b: Nu. 1: 10-11; 14-15; Osmanoðlu 1988c; Ruhi 1932b: 1). Elmas Yýldýrým gibi vatanperverler, o dönemlerde ‘Pantürkist Merkezi’, ‘Eks-Ýnqýlabi Teþkilât’ ve ‘Milletçi Burjuva Teþkilâtý’ gibi birtakým hayalî teþkilâtlarýn üyesi olarak damgalanýp ölüme mahkûm edilmekteydi. Aslýnda adý geçen isimlerle kurulmuþ teþkilâtlarýn fiilen olmadýðýný çok iyi bilen Komünist idarenin uydurduðu bu iddialarýn yalan olduðu, mahkeme kararlarýyla da sabittir (Osmanoðlu 1988a: Nu. 10: 34-35). Azerbaycan’da hemen hemen bütün þair ve yazarlarýn Sovyetlerin emirlerini terennüm ettikleri bir dönemde Elmas Yýldýrým’ýn, Azerbaycan’ýn baþýnda dolanan kara bulutlardan bahsetmesi, þiirlerinden birisinin Türkiye’de neþredilmesi o zaman büyük bir bomba tesiri yapar ve sürgün hayatý baþlar. 5.1. Derbent’e Sürgün Edilmesi “Öperken alnýndan füsunlu bir yaz” mýsrasýyla baþlayan, “a daðlar” redifli þiirinin Türkiye’de yayýnlanmasý, onun Derbent’e sürülmesine yeterli sebep teþkil eder (Yýldýrým 21 Temmuz 1927, C. 2: 148). Azerbaycan’da Türk edebiyatýnýn tecrübeli temsilcilerinin susmayý tercih ettikleri bir zaman diliminde, öz vatanýnda ‘itibarsýzlar sýnýfý’na dahil edilen Yýldýrým, Derbent’e gitmek üzere Bakü’den ayrýlýrken baþlayýp, Qýzýlburun Tren Ýs- 53 tasyonu’nda bitirdiði anlaþýlan “Daðlara Veda” adýný taþýyan þiirini yazar (Nebiyev 1995: 3546). vardýr. Ellerini, kendisini uðurlamaya gelen Mikâyýl Müþfik’in omuzlarýna koyarak þöyle söyler: Büyük bir aþkla vatanýný ve milletini sevmekten baþka hiçbir suçu olmayan þair, milletin hafýzasýndan silinmeye çalýþýlýr. Bakü’den ayrýlýrken yani, ilk sürgün yolculuðuna çýkarken, onu ailesi ve birkaç dostu uðurlar. “... Bunlarýn meqsedi mene indi [þimdi] aydýndýr. Yeqin, her defe, bir Türk memleketine göndermekle, Böyük Türkistan’ýmýzý mene qarýþ qarýþ gezdirmek isteyirler...” Hazar’ýn kýyýsýndaki tarihî Derbent’te dini, dili ve soyu ayný olan vatanperver þair, yazar, öðretmen ve genç edebiyatçýlarla yakýn temas kurarak edebî faaliyetlerini sürdürür. 1937’de kurþuna dizilerek þehit edilen gazeteci þair Memmed Kâzým Ali Ekberli’yle yakýn dostluk kurar ve “Daðlardan Xatireler” adlý þiirini de ona ithaf eder. Þairin Derbent’deki dostlarý arasýnda Ali Samedzade ve Osman Alp Efendizade gibi genç þair ve yazarlar da vardýr. Bir müddet sonra Þamilkala (Mahaçkala), Gasýmkend ve Axtý/Axdý [Ahtý]’da görev yapar. Derbent’e ithaf edilen, ilk defa þair ve yazar Namýk Kemal Derbentli’nin neþrettiði “Arzý Hâl” adlý þiiriyle “Lezgi Ellerinde” adlý þiirini burada yazar (Elekberli 1999: 182). Þairin, Derbent’te sevilip sayýlmasý, Rus iþgali karþýsýnda millî þuurun geliþmesine, millî duygularýnýn kuvvetlenmesine sebep olmasý, Derbent QPU [=Devlet Siyasî Ýdaresi] teþkilâtýný rahatsýz eder. Baþta, Elmas Yýldýrým ve Mikâyýl Müþfik’le dost olduðunu söyleyebilen Süleyman Rüstem (!), þairi rahat býrakmaz: “...Cavad’a secde éden gencler tézken [geç olmadan], öz [kendi] böyük yanlýþlýqlarýný düþünerek özlerini saðlam cýðýra [yola] salmalýdýr [getirmelidir]. Yoxsa, Almas Ýldýrým’ýn düþdüyü veziyyete düþerler...” (Elekberli 1999: 158). Komünist rejime karþý büyük bir tehlike olarak deðerlendirilen þairin Derbent’te kalmasý da tehlikeli görülür. 5.2. Aþkabat’a Sürgün Edilmesi Mehemmed Sait Ordubadî’nin yardýmýyla basýlan “Daðlar Seslenirken” adlý eseri yasaklanan þairin Aþkabat’a gönderilmesine karar verilir (AAKD 1952: 11-12). Bakü’de Yýldýrým’ý uðurlamaya gelenlerin arasýnda, 6 Ocak 1938 gecesi saat 02.00’de evinden alýnýp götürülürken geri dönmeyeceðini bilemeyen Mikâyýl Müþfik de Elmas Yýldýrým’ý, sonraki zamanlarda Sovyetin kýzýl kurþunlarýna hedef olmaktan kurtulamayacak olan Müþfik, gözyaþlarý içinde yolcu eder (Ferecova 2005; Aras 1990: 28-31). Þair, Aþkabat’a gitmek üzere Bakü’den ayrýlýrken yazdýðý söz konusu þiirinde, artýk bir daha Bakü’ye dönemeyeceðini hissetmektedir: Bilmem sönecek mi sendeki yâdým, Belki de dönemem sana, elveda. Þairin eþi Ziver Haným, Yýldýrým’ýn Daðýstan’dan sonra Kýrým’a, oradan da Türkistan’a sürüldüðünü ifade etmektedir (Rövþen YYB-AZTV: 1990). Elmas Yýldýrým Aþkabat’ta, genellikle Güney Azerbaycan’dan ve çeþitli Türk ellerinden sürgün edilen ailelerin çocuklarýnýn eðitim öðretim gördüðü bir okulda ders verir. Nazif Elekberli’nin kaydýna göre söz konusu okula müdür; Bekir Nebiyev’in ifadesine göre de öðretmen olarak atanan þair, bir müddet sonra Zehmet gazetesinde çalýþmaya baþlar (Elekberli 1999: 138; Nebiyev 1991b: 2). Burada, 01 Mayýs 1932’de Þamahý’dan sürgün edilen ve aslen Güney Azerbaycanlý bir ailenin kýzý olan Ziver Hanýmla evlenir. Aþkabat’ta vatan, millet ve baðýmsýzlýk konularýyla ilgili þiirleri elden ele gezen þair, Türk ellerini yakýndan tanýma fýrsatý bulur. Kendisini sürgüne gönderenler için þu ifadeleri kullanýr: “... Menim bu þekilde dolaþmaðým, onlar üçün daha fena olur. Mene yurdumun her bucaðýný gezdirirler. Her terefde ulduzlu [yaldýzlý] Gýzýl zencirlerin seslerini duyuram. Milletimin boynuna asýlan her zencir halqasý, menim kinimi daha da qüvvetlendirir...”(Nebiyev 1995: 49). Aþkabat’ta Zehmet gazetesinde ve Aþkabat Radyosu’nda þiirleri yayýnlanan þairin buradaki nüfuzu da artmaya baþlar. QPU [=Devlet Siyasî Ýdaresi] teþkilâtýnýn ajaný Ekber Ruhi tabii olarak hemen Aþkabat Radyosu’nda çalýþanlarý uyarýr Kardeþ Kalemler Nisan 2007 54 ve düþman mefkûrelerine yer verilmemesini ister (Ruhi 1932a: 1). Yýldýrým’ýn halk arasýndaki nüfuzunun artmasý hem Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti mensuplarýný, hem de Devlet Siyasî Ýdaresi teþkilâtýnýn organlarýný endiþeye düþürür. Süleyman Rüstem, Azerbaycan Proleter Yazýçýlar Cemiyyeti’nde yapýlan bir toplantýda þairi, 1925’te yazdýðý “Sevdiðim” adlý þiirine dayanarak açýkça ‘halk düþmaný’ olarak ilân eder (Nebiyev 1995: 49-50). Artýk, bütün gözler þairin üzerine çevrilmiþtir. Bekir Nebi’nin kaydýna göre, QPU ajaný olan Ekber Ruhi özel bir temsilci sýfatýyla þairin faaliyetlerini takip etmek üzere Aþkabat’a gönderilmiþtir (Nebiyev 1991b: 2). Ekber Ruhi’nin, Aþkabat Devlet Pedagoji Enstitüsü’nde öðretmen olarak görevlendirildiðini kaydeden kaynaklar da vardýr (Elekberli 1999: 138). Aþkabat Radyosu’nda konuþmalar yapan Ruhi, Zehmet gazetesinin 12 Aðustos 1932 tarihli sayýsýnda “Düþman Mefkûrelere Bolþevik Ateþi, Almas Yýldýrým’ýn Yaradýcýlýðý” baþlýðýný taþýyan yazýsýnda, Elmas Yýldýrým ve onun gibi düþünenleri tehdide devam eder: “... Almas, …Cavadçý, Müsavatçý genc þair kibi (gibi) tanýnmýþ… Almas, Azerbaycan’da ve Daðýstan’da azadlýq ve rahatlýq hissetmemiþ, ona bu imkâný vermemiþler. Burada ona azadlýq ve rahatlýða geniþ méydan vérilmiþ, o da istediðini yazmýþdýr... Ancaq bu düþüncelerle Almas burada da rahat yaþayabilmeyecekdir... (27 Aprél [Nisan] 1932; ADTVÞ-ATYB, AZTV1: 2004). …Almas’ýn dünya görüþünde bize yabançý fikirler çoxdur... O isterse ve kéçmiþinden el çekerse gelecekde bizimle birlikde iþleyebilecekdir. Eks halda zerbelerimize dözmelidir. Almas son ve qet’i sözünü metbuat vasitesile bize démelidir…” (Ruhi 1932b: 1). anlayan þair, vatanýn istiklâli uðrunda açýlan bayrak için mücadeleye devam etmeye karar verir. Ancak, kurþuna dizilme tehlikesiyle karþý karþýyadýr. Þeref ve haysiyetinden zerre kadar taviz vermeyen þair, eþi Ziver Hanýmla beraber Ýran/Güney Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye geçmeye karar verirler. (Oðuz vd. ADTVÞATYB, AZTV1: 2004; Rövþen vd. YYB, AZTV: 1990). Genç Yýldýrým, 19 Haziran 1933 günü saat 21.30’da dikkat çekmemek için evlerinin lambasýný da açýk býrakýp eþi Ziver Hanýmla, üç aylýk oðlu Azer’i de alarak kaçakçý deve kervanýna katýlýr. Bir müddet sonra bu yolculuðun riskli olabileceðini düþünen þair, Firûze yaylasýnda kervandan ayrýlýr. Yalnýz baþlarýna yola devam ederler (Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV: 2004). Yollarda aç ve susuz periþan olan bu idealist genç ana baba, üç aylýk Azer’i bir kayanýn gölgesine býrakýp gitmeyi düþünürler. Çünkü, takatlarý kesilmiþ, ananýn sütü kalmamýþ, memelerinin ucu yara olmuþtur. Azer Beyin ifadesine göre, aðlayýp dikkat çekmemesi için anasý 24 saat memesini aðzýndan çýkarmaz. Bir defasýnda Azer’i bir kayanýn dibine býrakan ana baba birkaç metre aðlayarak yürüdükten sonra geri dönüp yavrularýný baðrýna basarlar.11 Yýldýrým’ýn vefakâr ve cefakâr eþi Ziver Hanýmýn ifadesine göre, Ýran sýnýrýna yakýn bir yerde yönlerini þaþýrýrlar. Artýk nereye, nasýl, hangi yöne gideceklerini bilemezler. Bu çaresiz duruma düþtükleri sýrada, Hz. Hýzýr-Ýlyas’ýn beyaz elbiseli olarak beyaz atýyla gelip kendilerine yol gösterir (Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV1 2004).12 Nazif Elekberli de þaire yol gösteren beyaz elbiseli, beyaz atlýnýn yavru Azer’in yardýmýna gelen Hýzýr-Ýlyas olduðuna iþaret eder (Elekberli 1999: 140). 5.3. Hürriyet Yolculuðuna Çýkmasý Ýran sýnýrýný geçerken yakalanan Yýldýrým, Ýranlý yetkililer tarafýndan sýnýr kanunlarýný ihlâl etmekle suçlanarak tutuklanýr. ‘Stalin’in casusu’, ‘Bolþevik Sovyet casusu’ damgasý vurulan þaire, 25 gün iþkence yapýlýr. 24 saat göðsüne kadar soðuk suyun içinde sokulup sorgulandýðý için saðlýðý bozulur. Neticede, Tahran’dan gelen emir doðrultusunda serbest býrakýlýp Meþhed’e gönderilir. Aþkabat’ta mücadele yolunun sonuna geldiðini Þair, Ýran rejiminin baskýsý altýnda maddî ve ma- Ekber Ruhi, yukarýda adý verilen ayný yazýsýnda Yýldýrým’ýn ‘Mayýs’ýn kenardan [=Rusya’dan] gelme olduðunu söylediðini, Sovyetleri inkâr ettiðini, gözlerini Kemalcýlar Türkiye’sine diktiðini ve bunun da bedelini ödeyeceðini kaydeder (Ruhi 1932b: 1). Kardeþ Kalemler Nisan 2007 55 nevî büyük sýkýntýlar yaþar. Tahran yönetiminin esaretinde kalan soydaþlarýnýn ýstýrabýna katlanmanýn mümkün olmadýðýný yakýndan gören Yýldýrým, Atatürk’ün hür ve baðýmsýz Türkiyesi’ne ulaþmanýn yollarýný arar. Þair, bütün Türk dünyasýný kucaklamaya çalýþan Atatürk Türkiyesi’nin Van þehrine gelir. Ziver Hanýmýn ifadesine göre, vatanperver Ahat [Ural] Beyin evinde 10-15 gün kaldýktan sonra Elazýð’a gelirler (Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV1: 2004).13 Türkiye Cumhuriyeti, Yýldýrým’a kucak açar. Bakü’nün Hazar Denizi’ne hasret kalan þairi, Elazýð’ýn Hazar Gölü’nün sýcak insanlarý baðrýna basar. Þair için artýk hür ve müstakil Anadolu coðrafyasýnda yeni bir hayat baþlar. Dili, dini, kökü, arzu ve idealleri bir olan ‘Elazýð gakgolarý’ onu samimî bir muhabbetle karþýlar. Elazýð ve Hazar Gölü þaire, çocukluk ve gençlik yýllarýný geçirdiði Hazar Denizi’ni hatýrlatýr. Bunun için sýk sýk Hazar Gölü’nün sahiline iner, onunla dertleþip hasret gidermeye çalýþýr. Elmas Yýldýrým, 1934 yýlýnda Palu ilçesine baðlý Karaca Bucaðý/Karacabað Ýlkokulu’nda vekil öðretmenliðe baþlar. 1935’de Palu’nun Karaçor nahiyesinde yani bugün Kovancýlar’a baðlý Çaybaðý’nda görev yapar 1936 yýlýnda Elazýð’da þimdiki Ýmar Ýskân Müdürlüðü’nde çalýþýr. Þiirlerindeki tarihler, þairin 1935-1946 yýllarýnda aralýklarla Elazýð merkezde görev yaptýðýný göstermektedir. “Bir Günde Ölen” adlý þiirindeki kayýttan ayný yýl Keban ilçesine tahrirat kâtipliðine gittiðini öðreniyoruz. Buradaki görevi bitince Palu ilçesinde tahrirat kâtipliði görevinde bulunur. Osmanlýlar döneminde Karabegan/Karabegler olarak bilinen, 1960 yýlýndan sonra Arýcak adýný ilçede nahiye müdürü olarak görev yapar.15 Yýldýrým’ýn bir fotoðrafýnýn arkasýna Arap harfleriyle yazýp imzaladýðý kayýt, onun Karabegler’de görev yaptýðýný doðrulamaktadýr. Yýldýrým, bir süre de 1954’de ilçe yapýlarak Elazýð’a baðlanan Aðýn’da Bucak Müdürü olarak çalýþýr. Þiirlerindeki tarihler, þairin 1941 ve 1942 tarihlerinde Aðýn’da görevli olduðunu göstermektedir. 1946 yýlýnda Elazýð merkeze baðlý Hankendi Bucak Müdürülüðüne tayin edilir. Þair, 1947’den sonra, Elazýð’ýn Baskil ilçesinde, eski adýyla Muþar Bucaðý’nda, þimdiki Aydýnlar beldesinde ve Elazýð Merkez ilçeye baðlý Balýbey’de Bucak Müdürü olarak görev yapar.14 Elmas Yýldýrým 1951 yýlýnýn ortalarýnda, Tunceli’nin Nazimiye ilçesi Ýresi/Dallýbahçe Bucak Müdürü olarak görev yapar Bir süre, Elazýð’ýn merkezine baðlý Hankendi’nde Bucak Müdürü olarak çalýþýr. Azer Elmas Beyin ifadesine göre, þair Hal köyünde görevli iken ölümünden birkaç ay önce Malatya’nýn Kale Bucaðý Müdürlüðüne atanýr.16 Yýldýrým’ýn, Bakü’nün Gala kentinde baþlayan dünya hayatý, Malatya’nýn Kale bucaðýnda görev yaparken biter. 14 Ocak 1952’de Turan hasretiyle nemli olan gözlerini ebedî olarak kapatýrken ‘komünizme lânet’ diyen þair, Malatya’da kirada oturduðu þimdiki Atatürk (Kýþla) Caddesi Turfanda (Çorapçýlar) sokaðýnda bulunan evinde vefat eder (Erdem, 16 Ocak 1952; Oðuz vd. ADTVÞ- ATYB, AZTV1: 2004).17 Þairin naaþý, Malatya’nýn vatanperver gençliðinin omuzlarýnda taþýnarak þimdiki adýyla Sancaktar Kabristanlýðý’nda topraða verilir. O dönemde Malatya’da yayýnlanan Demokrat Malatya gazetesiyle Gayret gazetesinin kayýtlarýna ve þairin 21 Þubat 2007’de vefat eden eþi Ziver Hanýmla oðlu Azer Elmas’ýn ifadelerine göre, Malatya’nýn Sancaktar kabristanlýðýnda topraða verilen merhumun mezarý bulunamadý (Erdem 16 Ocak 1952; Ýki Nokta 16 Ocak 1952; (Gayret 31 Ocak 1952: S. 944).18 Arkasýnda gözü yaþlý bir anneyle, 2 yaþýnda Mehmet Bakühan’ý, 8 yaþýnda Odkan’ý, 15 yaþýnda Aras’ý ve 18-19 yaþlarýnda Azer’i býrakan þairin ailesinin bütün yükü, üniversiteye girmeye hazýrlanan büyük oðlu Azer’in üzerinde kalýr. Babasýna ait bir miktar borcu ödeme þerefini de genç Azer yerine getirir. Azer Elmas Beyin büyük bir minnettarlýk duyarak anlattýklarýna göre, kendilerine, Malatya’nýn o zamanki valisi Þefik San kol kanat gerip, yardýmcý olur. Vali Þefik San Beyefendi, Azer’e, ailesinin geçimini saðlamak üzere bir iþ verir. Bu arada þairin emeklilik iþlemlerinin yapýlmasýný saðlar. Vali San, Azer’in ve kardeþlerinin tahsilinde de her türlü yardýmý yapar. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 56 DÝPNOTLAR: 1 Yrd. Doç. Dr., Fýrat Üniversitesi Fen-Edbiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü-Elazýð. 2-Kuzey ve Güney Azerbaycan'da olduðu gibi Türkiye'nin bazý bölgelerinde de genellikle halk arasýnda Türkiye'de 'baba' karþýlýðýnda 'ata' kelimesi, 'dede' karþýlýðýnda ise 'baba' kelimesi kullanýlmaktadýr. 3-Bu bilgileri, Elmas Yýldýrým'ýn yeðeni Hacýaða Almaszade de 23 Eylül 2005 ve 26 Aralýk 2005 tarihlerinde yaptýðýmýz röportaj sýrasýnda doðrulamýþtýr. 4-Elmas Yýldýrým'ýn yeðeni Hacýaða Almaszade'yle, 23 Eylül 2005 tarihinde yapýlan röportajdan. 5-Elmas Yýldýrým'ýn yeðeni Hacýaða Almaszade'yle, 23 Eylül 2005 tarihinde yapýlan röportajdan. 6-Cefer Remzi, Azerbaycan'da Elmas Yýldýrým'la ilgili yazý yazan ilk araþtýrmacýlardan biridir. 7-Humay Hesenzade'nin kendi el yazýsýyla kaleme aldýðý 16.6.1989 tarihli söz konusu yazý, Salman Mümtaz Adýna Azerbaycan Réspublikasý Dövlet Edebiyyat ve Ýncesenet Arxivi Almas Yýldýrým/Almaszade Yýldýrým Fondu 666, Sýra Nu:10'da bulunmaktadýr. 8-Hâlen Ýstanbul'da oturan Aðýn þairlerinden Mehmet Ergönül'le yaptýðýmýz telefon görüþmesinden. 9-Þairin oðlu Azer Elmas'la, 23 Eylül 2005 ve 26 Aralýk 2005'de yapýlan röportajdan. Niyazi Yýldýrým Gençosmanoðlu'nun oðlu ve Azer Elmas'ýn ilkokuldan arkadaþý Nevzat Gençosmanoðlu da 2005 yýlýnda TRT Ýnt'te "Tek Nefeste Aþk" adýyla yayýnlanan televizyon belgeselinde, Yýldýrým'ýn Aðýn'da öðretmenlerle temsiller verdiðini ve bu temsillerde rol aldýðýný hatýrladýðýný söylemektedir. 10- Maarif Teymur, bize gönderdiði Ekber Ruhî'nin Aþkabat'ta Zehmet Qezéti Edebiyyat Sehifesi'nde yayýnlanan "Düþman Mefkûrelere Bolþevik Ateþi, Almas Yýldýrým'ýn Yaradýcýlýðý" adlý yazýsýnýn tarihini kendi el yazýsýyla 15 Avqust (Aðustos) 1932 olarak kaydetmiþtir. Ancak bu tarih, Oðuz vd. ADTVÞ-ATYB, AZTV1, Bakü 2004'de ise, 12 Avqust (Aðustos) 1932b olarak ifade edilmektedir. 11-Þairin oðlu Azer Elmas'la, 23 Eylül 2005 ve 26 Aralýk 2005'de yapýlan röportajdan. 12-Þairin eþi Ziver Hanýmýn konuþmasýndan ve oðlu Azer Elmas'la, 23 Eylül 2005 ve 26 Aralýk 2005'de yapýlan röportajdan. 13-Þairin eþi Ziver Hanýmýn konuþmasýndan. 14-Elmas Yýldýrým, evlenme cüzdaný çýkardýðý zaman Balýbey'de görevlidir. Bunu, Yýldýrým'ýn evlenme cüzdanýndaki iþi hanesinde, devlet memuru, Balýbey Bucak Müdürü kaydýndan öðreniyoruz. 15-Daha önce Elazýð'a baðlý olan Nazimiye ilçesi, Hozat, Mazgirt, Ovacýk ve Çemiþgezek Ýlçeleriyle birlikte, 25 Aralýk 1935 tarih ve 2284-2885 sayýlý kanunla oluþturulan Tunceli Ýli'ne baðlanmýþtýr. Ancak, ayný kanunun özel hükümlerine göre, 01.01.1947 yýlýna kadar geçici merkezi konumunda bulunan Elazýð'dan idare edilmiþtir. 16-Þairin oðlu Azer Elmas'la, 23 Eylül 2005 ve 26 Aralýk 2005'de yapýlan röportajdan. 17-Bu adres, araþtýrmacý Ahmet Þentürk tarafýndan yazýlan ve Malatya'da çýkan Görüþ gazetesinde yayýnlanan "Malatya'da Ölen Garip Þairler: Elmas Yýldýrým" adlý tarihsiz yazýdan alýnmýþtýr. Ahmet Þentürk'ün bize daha önce gönderdiði adý geçen tarihsiz yazýya bazý önemli notlar düþüp tarafýmýza gönderen araþtýrmacý Celal Yalvaç Bey de söz konusu yazýnýn yayýn tarihini hatýrlamadýðýný ifade ettiler. 18-Van þairlerinden Abbas Güven Bey, Elmas Yýldýrým'la saðlýðýnda tanýþtýðýný, Malatya'da askerlik yaparken þairin oðlu Azer ve Aras'la da görüþtüðünü söyledi. Abbas Bey, Yýldýrým'ýn mezarýnýn Elazýð'ýn Hankendi'nde olduðunu ifade etti. Hatta, Hankendi mezarlýðýna gidip dua ettiðini, mezar taþýnda, "Nahiye Müdürü Yýldýrým Elmas" yazýsýnýn bulunduðunu belirtti. Ancak, yaptýðýmýz araþtýrmalar neticesinde söz konusu beldede böyle bir mezar olmadýðý anlaþýldý. KAYNAKLAR: A. Vahap Yurtsever, “Azerbaycan Ýstiklâl Savaþýndan Sahneler”, Azerbaycan Aylýk Kültür Dergisi, Yýl: 3, Sayý: 6-7 (30-31), s. 7-10, Ankara Eylül-Ekim 1954. A. Vahap Yurtsever, “Elmlas Yýldýrým’ýn Edebî Þahsiyeti ve Þiir San’atý”, Elmas Yýldýrým’ýn Seçilmiþ Þiirleri, AKD. Yay., Ankara 1953. Ahmed Oðuz vd. “Almas Yýldýrým”, Azerbaycan Dövlet Teleradio Veriliþleri Þirketi Azerbaycantelefilim Yaradýcýlýq Birliyi, AZTV1, Bakü 2004. Azerbaycan Aylýk Kültür Dergisi, “Merhum Þair Elmas Yýldýrým”, Yýl: 1, S. 1, s. 11-12, Ankara 1 Nisan 1952. Azerbaycan Aylýk Kültür Dergisi, “Merhum Þair Elmas Yýldýrým”, Yýl: 1, S. 1, s. 11-12, Ankara 1 Nisan 1952. Azerbaycan Élmler Akademiyasý vd. “Almas Ýldýrým’ýn 95 Ýlliyine Hesr Olunmuþ Jubiley Tedbirleri”, Merdekân 24 Nisan 2002. Bahaeddin Erdem, “Kaybedilen Bir Deðer”, Demokrat Malatya Günlük Siyasî Gazete, Yýl: 2, S. 270, Malatya 16 Ocak 1952. Bekir Nebiyev, Didergin Þair Almas Ýldýrým’ýn Yaradýcýlýq Yolu, Sabah Neþriyyatý, Baký 1995. Cefer Remzi, “Arxivler Açýlýr, Ýldýrým Almazzade”, Edebiyyat ve Ýncesenet Qezéti, Nu. 12 (2303), Baký 18 Mart 1988. Edalet Memmed, “Almas Yýldýrým”, Qoþma Programý, AZTV, Bakü 1989 Ekber Ruhî, “Düþman Mefkûrelere Bolþevik Ateþi, Almas Yýldýrým’ýn Yaradýcýlýðý”, Zehmet Qezéti Edebiyyat Sehifesi, Aþqabad 12 Avqust (Aðustos) 1932b. Elmas Yýldýrým, “Daðlar”, Hayat dergisi, 2. cilt, Sayý: 34, Ýstanbul 21 Temmuz 1927. Enver Aras, “Mikail Müþfik ve Þiirlerinden Bazý Örnekler”, Azerbaycan Türkleri Dergisi, Yýl: 1, S. 4, s. 28-31, Ýstanbul 1990. Hacý Baðýr, “Almas Yýldýrým”, Günün Ekraný Programý, AZTV1, Bakü 1990. Heqiqet Elizaman Mirze vd. “Elmas Yýldýrým, Misri, Publilistik Program”, AZTV, Baký 2000. http://209.85.129.104/search?q=cache:ERA69PHbJ6oJ:www.elaziz.com/modules.php%3Fname%3DNews% 26fi- Kardeþ Kalemler Nisan 2007 le%3Dprint%26sid%3D652+Mu%C5%9Far+BUca%C4%9F%C4%B1&hl=tr&gl=tr&ct=clnk& cd=2 (18.01.2006) http://www.elazig.gov.tr/tr/elazig/aricak.asp(18.01.2006);http://www.palu.gov.tr/palu/ (28.12.2005) <http://www.elazig.gov.tr/tr/elazig/kovancilar. asp>, (18.01.2006) http://www.tunceli.gov.tr/Tarih.html(01.11.2006);http://www.babaerdogan.org/dersim/nazimiye.html# (18.01.2006)] Humay Hesenzade, “Kéþmekéþli Günlerin Yadigârý Olan Almas Ýldýrým Haqqýnda Xatirelerim”, Baký 16.6.1989. Humay Hesenzade, “Ömrümün Bir Parçasý”, Edebiyyat ve Ýncesenet Qezétinin Gündeliyi, Baký 22 Yanvar (Ocak) 1988. Ýki Nokta, “Bir kýt’ada Elmas’ýma”, Demokrat Malatya Günlük Siyasi Gazete, Yýl: 2, S. 270, Malatya 16 Ocak 1952. Maarif Teymur, Almas Yýldýrým Qara Dastan (Þéir ve Poémalar), (Tertibçi: Maarif Teymur), Azerbaycan Neþriyyatý, Baký 1994. Maarife Hacýyeva, Celal Tarakçý, Þahin Köktürk, Azerbaycan Edebiyat Terimleri Sözlüðü, Samsun 1995. MehmetEmin Resulzade, Çaðdaþ Azerbaycan Tarihi, Azerbaycan Kültür Derneði Yay., Ankara 1951. Meti Osmanoðlu, “Azerbaycan Proletar Yazýçýlar Cemiyyeti’nin Quruluþunun 60 Ýlliyi; Xalq Þairi, Sosialist Emeyi Qehremaný Süleyman Rüstem’le Müsahibe”, Edebiyyat ve Ýncesenet Qezéti, Baký 22 Yanvar (Ocak) 1988c. Meti Osmanoðlu, “Süleyman Rüstem; Müsahibe, Yaddaþlara Seyahet”, Genclik Jurnalý, Baký 22 Yanvar (Ocak) 1988b. Meti Osmanoðlu, “Yurd Ýçin Qanlý Bir Çiçek Olmadým”, Genclik Jurnalý, Nu. 10, Baký 1988a. Nazif Elekberli, Üç Budaq, Genclik [neþriyatý], Baký 1999. Ramiz Rövþen, vd. “Almas Ýldýrým”, Yaddaþ Yaradýcýlýq Birliyi AZTV, Bakü 1990. Refik Zekâ Handan, “Þair Almas Yýldýrým”, Ulduz Jurnalý, Nu. 3, Baký 1991. Zöhre Ferecova, “Almas Ýldýrým: Men Gelebilmedim Bu Yaz da”, Él dergisi, S. 29, ANS-PRÉSS Neþriyat Evi, Baký 2005. 57 Bir Göl Ýki Þiir veya ‘Göygöl’e Farklý Ýki Bakýþ NESRÝN TAÐIZADE-KARACA Doç. Dr., Baþkent Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü, Baðlýca Kampüsü, Ankara Ýki yüz elliyi aþkýn irili ufaklý gölün yer aldýðý Kuzey Azerbaycan’da, efsaneye göre Þarkýn büyük þairi Genceli Nizami’nin doðduðu gece büyük bir deprem olur. Gence yakýnlarýndaki Kepez Daðý’nýn zirvesi kopar ve yaný baþýndaki büyük dere yataðýnýn üstüne akar. Daðýn zirvesine yakýn bölgede, bu vadi boyunca bir dizi göl oluþur. Bunlardan ilki ve en güzeli olan Göygöl, deniz seviyesinden 1556 m. yükseklikte, yýlýn hemen hemen tamamýnda tülü andýran bir sisle kaplý olup ziyaretçilerine nadiren yüzünü gösteren, etrafý ormanlarla çevrili ve ilk bakýþta insanda tarih öncesi bir mekan duygusu uyandýran büyülümasalsý bir güzelliðe sahiptir. Bu ýssýz dað baþýnda Göygöl’le halveti göze alabilenler, kendilerini bir anda cinlerin perilerin rengarenk düðün alaylarýnýn ortasýnda bulabilirler. Dede Korkut’un kopuzundan arkaik naðmeler dinleyebilir yahut ansýzýn kopan bir fýrtýnanýn ortasýnda at kiþnemelerinin, kýlýç þakýrtýlarýnýn, canhýraþ feryatlarýn doldurduðu bir cenk mey- danýna düþebilirler ya da bilge ve dingin asýrlarýn havasýný teneffüs eder, Nizami’nin kendi sesinden mesnevi dinleyebilirler. Burada destanlara konu olmuþ aþýklarýn gamlý iç çekiþlerini duyabilirsiniz. Hiç biri olmasa, Göygöl size, “ben kimim, burasý neresi, þimdi hangi yüzyýldayýz?..” sorularýný sordurabilir. Türk dünyasýnda bilinen masallarýn, destanlarýn ve efsanelerin kahramanlarýyla randevulaþabileceðiniz bir yerdir Göygöl… O öyle bir sihirli küredir ki, Azerbaycan’ýn, bu tiryakilik yapan kültür coðrafyasýnýn bütün serencamýný ondan izleyebilirsiniz. Ben þahsen bu bahtiyarlýðý yaþadým. 1990 yýlýnýn eylül ayýnda, Azerbaycan’a ayak basar basmaz tanýþtýðým Göygöl, beni böyle büyüledi. Bu güzelliði layýkýyla terennüm edecek bir kalem kudretine sahip olmadýðým, yani þair olmadýðým için de o gün bu gündür mahzunum. Bir þeyden eminim ki, onunla tanýþan her þair ona bir þeyler söylemek, onun için bir þeyler söyKardeþ Kalemler Nisan 2007 58 lemek ve hepsinden önemlisi onun hâl dilinden bir þeyler söylemek ihtiyacýný duymuþtur. Bu konuda özel bir araþtýrma yapmýþ deðilsek de, Göygöl üzerine pek çok þiirin kaleme alýnmýþ olmasý muhakkaktýr. Azerbaycan edebiyatýndan Ahmet Cevat ile Samet Vurgun’un, Türkiye’den de günümüz þairlerinden Ali Akbaþ’ýn ayný ismi taþýyan þiirleri ilk akla gelenlerden… Biz bu çalýþmada, ayný söyleyiþ gücüne sahip olmamakla birlikte duygudaþ ve gönüldaþ iki þairin yani Ahmet Cevat’la (1) Ali Akbaþ’ýn (2) Göygöl üzerine yazýlmýþ þiirlerini ele alacaðýz. Bu þiirlerin her ikisinin de Göygöl üzerine yazýlmýþ olmasýnýn dýþýnda, anlamlý ve çarpýcý bir ortak yaný daha vardýr: Azerbaycan tarihinin XX. yüzyýl içindeki iki önemli kýrýlma noktasýnda kaleme alýnmýþ olmalarý onlarý daha dikkate deðer kýlýyor... 1922 yýlýnda yazýlan Ahmet Cevat’ýn “Göygöl”ü Azerbaycan’ýn baht yýldýzýnýn söndüðü, ufuklarýn kararmaya baþladýðý, istiklalin elden gittiði ve ülkenin esaret karanlýðýna gömüldüðü döneme tanýklýk eder. 1988’de yazýlýp, 1990’da yayýnlanan Ali Akbaþ’ýn uzun soluklu “Göygöl”ü ise Azerbaycan’ýn her köþesinden yükselmeye baþlayan baðýmsýzlýk ateþlerine, üç renkli ay-yýldýzlý bayraðýn yeniden Azerbaycan semalarýnda yükseliþine ve Azerbaycan Türklüðü’nün yeniden kendi kimliðine dönüþüne tanýklýk eden Göygöl’dür. Ali Akbaþ’ýn epik-lirik karakterli bu þiirini, Azerbaycan’ýn bu en büyük sanat þehidine ithaf etmesinin sebebi belki de bu tevafuktur. Ahmet Cevat, 8 dörtlük uzunluðundaki ‘Göygöl’ redifli þiirinde içindeki asýl þiiri yazamamýþ, bu eþsiz güzellikle içinden geldiðince konuþamamýþ gibidir. Bir tabiat güzelliðini terennüm ediyormuþçasýna kaleme alýnan þiire yerleþtirilen bir-iki sembolik mýsranýn hesabýný da vermek zorunda kalmýþ mýdýr bilemiyoruz. “……. Goynunda yer vardýr ulduza aya Oldun sen onlara mehriban dâye …………..” mýsralarýnda; yeni kaybedilen Azerbaycan bayraðýna veya belki de o dönemin bütün Azerbaycan Türklüðünün ümidi olan Türk bayraðýna gönderme yapýldýðýný, bu þiirin belki de sýrf bu iki mýsra için kaleme alýndýðýný düþünebiliriz. Keza yine: Kardeþ Kalemler Nisan 2007 “Bir sözün var mýdýr esen yellere, Sifariþ etmeye uzak ellere” mýsralarýnda da çaresizlik içinde uzak bir diyara yani Türkiye’ye baðlanan bir ümidin örtülü ifadesini görüyoruz. Nitekim bir süre sonra perde iner, ýþýklar söner ve Ahmet Cevat gönderildiði Sibirya sürgününde, mezarý dahi bilinmeyecek bir þekilde katledilir. Ali Akbaþ’ýn þiiri, Ahmet Cevat’ý ve onun temsil ettiði milli vicdaný, milli idraki ve milli heyecaný susturan bir döneme cevap mahiyetindedir ve öyle anlaþýlýyor ki; þair kendini, Ahmet Cevat’ýn yazamadýðýný yazmak, Ahmet Cevat’a söyletilmeyeni söylemek durumunda hissetmiþtir. Bir baþka ifadeyle, Ahmet Cevat’la Ali Akbaþ el ele, gönül gönüle yetmiþ beþ yýldan fazla sürmüþ bir zulüm devrini Göygöl’ün berrak sularýnda boðmuþlardýr. Ali Akbaþ’ýn kendi þiirini “Ahmet Cevat’ýn Aziz Hatýrasýna” ithaf etmesinin gerçek sebebi belki de budur. Rövanþ alýnmýþtýr. Mütevazý þairimizi, böylesine ihtiþamlý bir güzelliðe þiir yazmaya cesaretlendiren belki de Ahmet Cevat’ýn Göygöl havalisini mesken tutan ruhaniyetidir, kim bilir?.. Ahmet Kabaklý, bir yazýsýnda, Ali Akbaþ’ýn bu cesaretini övgüye layýk bularak þöyle konuþur: “Cesaret dedim, çünkü þiirin ve sanatýn ‘çok güzel’e yanaþmasý tehlikelidir. Bakarsýnýz ele alýnan konunun ihtiþamý þiiri aþabilir. Düþünebilirsiniz: Nedim ve Yahya Kemal’den baþka kaç þair Ýstanbul’u gönlümüzü doyurasýya anlatabilmiþtir…” (Kabaklý 1992, 314) Yeri gelmiþken iki hususun daha altýný çizmekte fayda var: Birincisi, Akbaþ’ýn þiiri bir göl þiiri deðil, bir Göygöl þiiridir. Anlatýlan, Lamartine’inki gibi alegorik anlatýmlarla hayatý, insaný, faniliði, acý ve düþünceyi anlatan herhangi bir göl deðil, adý ve coðrafi konumu belli bir göldür. Bu yönüyle de Türk edebiyatýnda tek örnektir. Ýkinci dikkat çekici husus; þairin Göygöl üzerine söylemek niyeti ile, þiirin muhtevasý arasýndaki müthiþ uyumdur. Denilebilir ki, 12 bendlik 96 mýsradan oluþan bu uzun þiirin herhangi bir mýsraýný Göygöl dýþýndaki herhangi bir göle uyarlayamazsýnýz: “Sanki aynasýný düþürmüþ felek Göygöl’den gayrýsý bir kirli gölek” mýsralarýyla þair zaten Göygöl’ü dünyadaki bütün göllerden ayrý bir konuma yerleþtirdiðini ifade etmiþtir. 59 Peki, acaba Göygöl gerçekten de dünyanýn en güzel gölü müdür veya þairin gördüðü en güzel göl müdür? Bu sorulara “evet öyledir” demememiz çok zor… O halde þairi böylesine derin, böylesine coþkulu duygu ve heyecanlara yönelten nedir? Þairin gözünde Göygöl; iki yüzyýla yakýn bir esaret döneminde hýrpalanmýþ, örselenmiþ, kirletilmiþ bir kültür coðrafyasýnýn ortasýnda bulabildiði saf ve el deðmemiþ bir güzelliktir. Göygöl, þairin hayalindeki Azerbaycan’a, geniþ Türk tarihine, coðrafyasýna ve ütopyasýna açýlan penceredir: “Alev alev bir gül attým su yandý Sunam derin uykusundan uyandý Yavaþ yavaþ araladý perdeyi…” mýsralarýyla þair masalsý bir dünyanýn eþiðini atlar ve bizi de peþinden sürükler. “Yanýlýp Göygöl’ü su sanmasýnlar Bismillah demeden yýkanmasýnlar…” Þairin de dediði gibi, besmelesiz adým atýlmayacak kadar aziz ve mübarek bir dünyadýr bu… “Burdan su içiyor her sevdalý kuþ” O nasýl bir göldür ki, sevdalý kuþlarýn susuzluðu yalnýzca orada giderilir ve o nasýl bir sevda ateþidir ki, Göygöl’ün suyundan gayrýsý bu harareti dindiremez. Ýþin sýrrý buradadýr ve ancak kendi kültür köklerine doðru kanat çýrpan sevdalý kuþlar bu sýrra vakýf olabilirler. Ali Akbaþ’ýn þiiri ancak Göygöl penceresinden görülebilecek bir dünyanýn þiiridir, bu doðru ama bu arada Göygöl’ün nesnel güzelliði de görmezden gelinmiþ veya hamasete kurban edilmiþ deðildir. Þairin, Türk þiir geleneðinin ve þiir dilinin (Aksan 1999) bilinen imkanlarýndan yararlanarak sergilediði, bunlarý kendi orijinal söyleyiþ ve idrak ustalýðýyla birleþtirerek oluþturduðu anlam katmanlarý arasýna Göygöl’ün nesnel güzelliði de ustaca yerleþtirilmiþtir: “Giyip kuþanmaya erinmiþ Göygöl Ýpekten tüllere bürünmüþ Göygöl. “……. Sanki aynasýný düþürmüþ felek ……. Gök mavi, göl mavi, her þey semavi ……. Gece ipil ipil, yýldýz elenir Ay ýþýðý düþer göl harelenir. ……. Þimdi yaylalarýn sonbaharýdýr Daðlarý kaplayan süt buharýdýr. Yapayalnýz kalmýþ kuðulu Göygöl, Aðlayan göz gibi buðulu Göygöl …….. Deli poyraz doruklarda tar çalar Dal koparýr, can aparýr nar çalar. Uçuþan yapraklar turna teleði, Bulutlar daðlarýn ipek yeleði. gibi mýsralarda þair, doðrudan tabiata yönelmiþ izlenimi verse de; bunlar þiirin efsane, tarih, hal ve gelecek boyutlarýna geçiþkenliði olan mýsralardýr. Akbaþ’ýn þiiri esas itibariyle bu dört zamanýn birinden diðerine sýçrayan, bazen birkaçýný birden tek söyleyiþte buluþturabilen çok katmanlý ve alegorik bir zenginliðe sahiptir. “Sunam derin uykusundan uyandý Yavaþ yavaþ araladý perdeyi” derken, gölün üzerindeki sis perdesinin aralanmasý kadar, þiirin yazýldýðý tarihte Demirperde’nin aralanýþýna da bir gönderme var… “Bir anlýk gafletten doðmuþ Tepegöz Oðuz’u uykuda boðmuþ Tepegöz” mýsralarýnda da, hem Göygöl’ün arkaik bir mekan olduðu yani Dede Korkut hikayelerinin geçtiði bir mekan olduðu fikri zihnimizde iyice pekiþtirilirken, hem Azerbaycan Türklüðü’nün “Oðuz” kimliðine vurgu yapýlýr, hem de “Oðuz’u uykuda boðan Tepegöz” motifiyle Rus istilasý anlatýlmýþ olur. Bir ifadeye sýðdýrýlmýþ üç zaman ve üç mânâ… Þairin bu þiirde tekrar tekrar ve þaþýrtýcý bir baþarýyla ama asla kendini ele vermeden kullandýðý bir yöntemdir bu. “Uzar kýyýsýnda bir sarý kamýþ” mýsrasýnda da bir yandan gölün reel güzelliði anlatýlýrken öte yandan Türk tarihindeki Sarýkamýþ faciasýna gönderme yapýlýyor. Zira hemen arkasýndan gelen: “Þimal küleðiyle kar geliyor kar Sunamý tufandan koruyun daðlar” mýsralarý, þairin reel bir durumla tarihi olaylarý nasýl örtüþtürebildiðinin güzel örneklerinden birini teþkil ediyor. Bir baþka ifadeyle, önceki mýsrada geçen “sarý kamýþ” kelimeleri asla tesadüfi deðildir. Kafkaslara yönelik Rus istilasý, Kuzey’den gelen ve ancak daðlarýn durdurabileceði bir tufan gibidir. Þair, Göygöl penceresinden masallarý, efsaneleKardeþ Kalemler Nisan 2007 60 ri, destanlarý, yaþanmýþ bir tarihi, bugünü ve yarýna dair umut ve beklentilerini armonik bir bütünlük içinde ve ayný gerçeklik duygusuyla idrak eder ve yansýtýr: Öyleyse kurtuluþ günü gelene kadar bu dað ceylanýný yaban ellerden, hoyrat ellerden sakýnmak gerekir. En iyisi, kem gözlerden ýrak bu dað koyaðýnda uykuya dalmaktýr. “Dedem Korkut bu daðlara uðramýþ, Acýkmýþ suyuna ekmek doðramýþ” Gariptir, Ahmet Cevat’ýn 1922’de yazýlmýþ Göygöl þiirinde de ayný sakýnma duygusu ve tarzý vardýr: söyleyiþindeki ustalýk kadar inandýrýcýlýk da Ali Akbaþ’a mahsustur. Çünkü o, bunun böyle olduðuna yürekten inanýr. Tepegöz hikayesindeki çobanýn, yýkanan peri kýzýnýn üstüne kepeneðini atarak yakaladýðý göl kýyýsý olsa olsa burasýdýr, diye düþünür. Sonra hikayeyi tarihle harmanlar ve Dede Korkut’u bir anlatýcý, öðretici ve yol gösterici olarak bu güne taþýr. Bütün bunlarýn yanýnda, Göygöl penceresinden idrak edilen kültür coðrafyasý Azerbaycan’la da sýnýrlý tutulmaz: “Yüzümü yalarken yayla meltemi Her gece rüyamda bir beyaz gemi Sularýmý yara yara gidiyor Özlediðim bir diyara gidiyor” mýsralarýyla, Kýrgýz romancý Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi adlý eserine gönderme yapýlarak Issýk Göl’le Göygöl’ün kaderi özdeþleþtirilir. Keza, þiirde yer alan mitolojik-destani ve kültürel motiflerin hemen hemen tamamý (Gence, Kepez, Göygöl, Ateþgâh, Kaçak Nebi, Natevan, Anar gibi bölgeye ait; Dede Korkut, Tepegöz, Oðuz, Hüsrev ve Þirin, Nevruz, Köroðlu, Mesnevi, Kaf Daðý, Beyaz Gemi… gibi genel) sadece Azerbaycan’da deðil bütün Türk dünyasýnda bilinen ortak deðerlerdir. Þair büyük bir coþkuyla sýk sýk, mýzraklarýyla göðü tutan kahramanlarýn arasýna karýþsa da milli bir hüzün eteðinden yakalar ve O’nu 1988 Azerbaycan’ýnýn kasvetli ortamýna fýrlatýr. Coþku ve hüzün, ümit ve karamsarlýk, güven ve çaresizlik, hasret ve vuslat iç içe katmerlenerek, milli romantik bir duyuþla þiirin duygu yumaðýný oluþturur. Yine de o bir dava adamýdýr ve her þeye raðmen gelecek kaygýsý taþýmaz: “Bir nevruz sabahý sökerken þafak Bir þehzade gelip uyandýracak. Nal sesleri duyacaksýn derinden Öpecek usulca göy gözlerinden.” Þair Akbaþ, dünyanýn, hayatýn ve Türklüðün kendisini yenileyeceði o nevruz þafaðýna yürekten inanmaktadýr ama henüz vakit o vakit deðildir. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 “Bir yorgun peri var biraz uyusun, Uyusun daðlarýn maralý Göygöl” Bu üstü kapalý duyarlýlýk Ali Akbaþ’ta açýk bir manifestoya dönüþür: “Açma duvaðýný sýr verme ele Þu fýrtýna dinsin yaz gelsin hele Uyu Natevan’ým yaralým uyu Uyu bahtý kara maralým uyu” Ve nihayet ayrýlýk zamaný gelmiþtir. Þairimiz, Göygöl’le girdiði halvetten çýkar ve hâlin katý ve yürek burkan gerçeðine geri döner. Zaman, akmayý unutan bir nehir gibidir. Çünkü bu coðrafyada zaman Azerbaycan’ýn kendisine ait deðildir. Azerbaycan’da zaman ve milli hayat Rus istilasýyla durmuþtur, donmuþtur. Bu donmuþluk içinde Natevan Haným’ýn, Ahmet Cevat’ýn vataný, kadim Gence bile adýný unutmuþ Kirovabad olmuþtur. Þiir son derece dokunaklý þu mýsralarla biter: “Mesnevi okuyup geçtim Gence’den Ýçime bir sýzý düþtü inceden. Elveda baðlarda üzüm derenler, Üzümü unutup hüzün derenler. Elveda adýný unutan þehir, Elveda akmayý unutan nehir. Ata yadigarý Gence elveda, Dalýnda kuruyan gonca elveda.” Buraya kadar örneklemeli olarak Ali Akbaþ’ýn Göygöl þiirindeki anlamlar, mecazlar ve semboller dünyasýna bir kapý aralamaya, þairin Göygöl penceresinden temaþa ettiði þiirsel gerçekliðe nüfuz etmeye çalýþtýk. Edebiyatýmýzda göl temalý bu tek büyük þiir örneðinde; tabiat, insan, coðrafya, tarih, mitoloji, masal ve destan baðlamýnda bütün bir Altaik dünyanýn adeta bir kültürel ve estetik manifestosu dile getirilmiþtir, denilebilir. Kelimeler, temel ve yan anlamlarý dýþýnda özel bir takým çaðrýþýmlar ve hatýrlamalar yoluyla elde edilen bir duygu deðeri kazanýr ve düþünceye bu duygu üzerinden gidilir. Milli romantik duyuþ 61 tarzý, bu duygu deðerinin bireyselden toplumsala açýlmasý ve asýl orada bir heyecana dönüþmesi þeklinde ortaya çýkar. ‘Ben’den ‘biz’e açýlan iki eðilimin yönlendirdiði þiir dünyasýnda (Kurnaz 1997, 24) Ali Akbaþ’ýn Göygöl’e bakýþý; sezgici/idealist perspektiften deðerlendirilebilir. Sezgi gücü, kiþiyi varlýðýn içinde sürükleyen, insan bilinciyle varlýðýn ruhunun özdeþleþtiði, benliðin bir an için varlýðýn karakterine sýðýnmasýný gerektiren bir olgudur. (Çetin 2004, 47) Göygöl’ün bulunduðu coðrafya Kaf Daðlarý’nýn beldesi, Zerdüþt’ün eski mekanýdýr. Bu tabiat, iklim ve coðrafya; tarihi, kültürel ve sanata ait imge ve motiflerle örülmüþ, bir simgeler mekaný haline gelmiþtir. Belirleyici olan, Göygöl’ün somut varlýðý deðil þairin görüþ, düþünüþ, tahayyül ve tasavvur ediþ tarzý olup, bu dýþ dünya duygu, algý, düþünce, aný, çaðrýþým ve rüyalarla anlamlandýrýlmýþtýr. Geçmiþten bugüne Türk coðrafyasý, tarihi, tabiatý ve insaný eþsiz bir pitoresk ve pastoral zenginlikte iþlenmiþ; þairin yakaladýðý özgün çaðrýþýmlar, göndermeler ve epik unsurlarla yüklü “lirik biz” (Pospelov 1995: 303 ) söyleyiþiyle dile getirilmiþtir. Yani Akbaþ’ýn þiirinde bir tür kolektif lirizmden söz edilebilir. Umberto Eco’nun da dediði gibi; “Hiç kimse doðrudan þimdiki zamanýn içinde yaþamaz: Hepimiz bireysel ve kolektif þeyleri ve olaylarý, belleðin birleþtirici iþlevleri aracýlýðýyla derliyoruz ‘ister mitoslar söz konusu olsun, ister tarih...” (Eco 1995, 148) Bu durum þiir ve þair söz konusu olunca çok daha farklý boyutlar içerir. Türk dünyasý, tarihi ve coðrafyasýnýn binlerce yýllýk epik ve lirik kaynaklarýyla beslenen bu þiir, þairin kiþisel ses tonu ve þiir dünyasýna özgü metaforlarla örülerek çaðdaþ bir destan yüceliðine ulaþmýþtýr, denilebilir. Bir tabiat parçasýnýn aurasýnda da yakalanan bu lirik/epik söylemde, geçmiþle bugün arasýnda gidiþ-geliþlerle dolu bir zaman yolculuðu yaþanýr ve þair sürekli olarak büyük bir tarihin rengini, tadýný, kokusunu “bugün”e taþýr. Ali Akbaþ’ýn uzun Göygöl þiirinde; birbiri içine geçmiþ birçok yolculuk var: Birincisi, göl’ün somut gerçekliði içinde yaþanan yolculuk ki, buna Göygöl merkezli bir estetik derinleþme de diyebiliriz. Ýkincisi, geçmiþle bugün ve gelecek ara- sýnda gidiþ-geliþlerden oluþan “uzak-yakýn zaman ve tarih yolculuðu”; üçüncüsü, Türk kültür ve uygarlýðýna ait deðerler ve katmanlar içinde bir derinleþme ve nihayet dördüncüsü, kendini bu gidiþ-geliþli zaman içinde, anlamaya ve anlamlandýrmaya Göygöl prizmasýndan gerçekleþtirilen “ben” ve “biz” perspektifli bir büyük kolektif þuura ulaþmaya yönelik bir iç yolculuktur. (1) (Ahmet Cevad) Ehmed Cavad Ahundzade (1892-1937): XX. yüzyýlýn baþýndan itibaren çaðdaþ Azeri edebiyatýnda romantik temayülün öncüleri arasýnda yer almýþ önemli isimlerden biri olan Ahmet Cevad, Gence yakýnlarýndaki Þamhor bölgesinin Seyfeli köyünde doðdu Genç yaþlarýndan itibaren döneminin aktif þahsiyetleri arasýnda yer almýþtýr. Yaþadýðý yýllarda baþ gösteren siyasi ve sosyal olaylara kayýtsýz kalmayan ve bu olaylarý aksettiren þiirler yazmýþ, 45 yýllýk kýsa hayatýnda deðerli eserler vermiþ önemli bir kiþiliktir. Azerbaycan milli kimliðinin oluþmasý için mücadele vermiþ, demokratik ve modern bir Azerbaycan’ý hedeflemiþtir Türk dünyasýnda milli marþ haline gelen þiirlerinden “Çýrpýnýrdýn Karadeniz”in müziði, Azerbaycan’ýn ünlü bestecisi Üzeyir Hacýbeyli’ye aittir. Ahmet Cevad’ýn þair kiþiliði, 1920 Bolþevik ihtilaline kadar yazdýðý þiirlerde kendini göstermiþ, Azerbaycan’ýn istiklal mücadelesine yalnýz þiirleriyle deðil kiþisel mücadelesiyle de katýlmýþtýr. 1912 Balkan savaþý sýrasýnda Ýstanbul’da oluþturulan Kafkas gönüllü kýtasý içinde Trakya cephesinde de savaþan Ahmet Cevad, Mehmet Emin’in hece ölçüsüyle ve sade bir dille yazma anlayýþýný örnek almýþ, II. Meþrutiyet’ten sonraki Türkçülük hareketlerini yakýndan takip etmiþ, Milli Müsavat Partisi’nde faal olarak siyaset yapmýþtýr. Þiirlerinde Türkiye’yi bazen beklenen bir sevgili, bazen Turan ordusu, bazen da olaðan üstü özellikleri olan bir varlýk olarak tasvir etmiþtir. 1931’den itibaren yoðunlaþan takip ve suçlamalar sonucu tutuklanmýþ ve idam cezasýna çarptýrýlmýþtýr. !937’de kurþuna dizilerek öldürülmüþ, 1955 yýlýnda SSCB Baþsavcýlýðý tarafýndan beraat ettirilerek, itibarý iade edilmiþtir. Eserleri: Koþma (Bakü/1916) Dalga (Bakü/1919), Þiirler (Bakü/1958), Çýrpýnýrdýn Karadeniz. (Ýzmir/1991), Selam Türk’ün Bayraðýna (Ýzmir/1992) Kardeþ Kalemler Nisan 2007 62 GÖYGÖL Dumanlý daðlarýn yaþýl qoynunda, Bulmuþ güzellikde kamâlý Göygöl Yaþýl gerdenbendi gözel boynunda, Eksetmiþ daðlarýn camâlý Göygöl. Yayýlmýþ þöhretin þerqe, þimala, Þairler heyrandýr sendeki hala, Dumanlý daðlara gelen suala, Bir cavab almamýþ soralý Göygöl Bulunmaz dünyada benzerin belke, Zevvarm olmuþdur bir böyük ölke, Olaydý könlümde bir yaþýl kölge, Düþeydi sinene yaralý Göygöl. Senin gözelliyin gelmez ki, saya, Qoynunda yer vardýr ulduza, aya, Oldun sen onlara mehriban dâye Felek büsatmý quralý Göygöl. Kesin eyþ u nûþu, gelenler, susun Dumandan yorganý, döþeði yosun, Bir yorgun peri var, biraz uyusun, Uyusun daðlarýn maralý göygöl. Zümrüd gözlerini görsünler deye, Samlar boy atmýþdýr, uzanmýþ göye, Keçmiþdir onlara qezebin niye? Düþmüþlerdir senden aralý Göygöl. Dolanýr baþýna göyde buludlar, Bezenmiþ eþqinle çiçekler, otlar, Öper yanaðýndan qurbanlar, atlar Ayrýlýq könlünü qýralý Göygöl. Bir sözün var mýdýr esen yellere, Sifariþ etmeye uzaq ellere, Yayýlmýþ þöhretin bütün dillere, Olursa olsun qoy haralý Göygöl… Ehmed Cavad (Baký/ 1922) (2) Ali Akbaþ: 1942 yýlýnda Kahramanmaraþ’ýn Elbistan ilçesinin Çatova köyünde doðdu. Ýlk ve orta öðrenimini memleketinde, yüksek öðrenimini Ýstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünde yaptý. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Çeþitli lise ve yüksek okullarda öðretmenlik ve idarecilik, Filim Radyo ve Televizyonla Eðitim Dairesi’nde program yazarlýðý yaptýktan sonra araþtýrma görevlisi olarak Hacettepe Üniversitesi’ne geçti. Burada, dil üzerinde yüksek lisansýný tamamladý ve Türk Dili okutmaný olarak çalýþtý. 1996 yýlýnda meslek hayatýnda 25 yýlýný doldurarak emekliye ayrýldý ve 1999-2000 öðretim yýlýnda Kazakistan’ da Ahmet Yesevý Üniversitesinde öðretim görevlisi olarak bulundu. Bugüne kadar arkadaþlarýyla birlikte Divan, Doðuþ Edebiyat ve Kanat dergilerini çýkaran þairin Masal Çaðý (þiir), Kuþ Sofrasý (çocuklar için þiir), Gökte Ay Portakaldýr (masal) ve Kýz Evi Naz Evi (oyun) adlý eserleri vardýr. Kuþ Sofrasý adlý þiir kitabý Mariya Leontiç tarafýndan Makedoncaya çevrildi. Çeþitli ulusal ve uluslararasý yarýþmalarda ödülleri olan, þiirleri yerli ve yabancý antolojilerde yer alan, yurt dýþýnda yayýmlanan pek çok gazete ve dergide (Azerbaycan, Özbekistan, Makedonya, Bulgaristan, Saha (Yakut) Otonom Cumhuriyeti, Otonom Altay Cumhuriyeti) eserlerine yer verilen ve daha lisede öðrenciyken açýlan bir yarýþmada birinci gelen þiiri, Kahramanmaraþ Lisesi Marþý olarak kabul edilen þair, Kuþ Sofrasý adlý kitabýyla Türkiye Yazarlar Birliði tarafýndan Yýlýn Çocuk Edebiyatçýsý seçilmiþ (1991), Yunus Emre Yýlý dolayýsýyla Ýstanbul’ da gerçekleþtirilen XII. Dünya Þairleri Toplantýsýnda bir plaketle ödüllendirilmiþ (1991) ve Kazakistan’ýn baþkenti Almatý’da gerçekleþtirien II.Türk Dünyasý Þiir Þöleni’nde Maðcan Cumabayulý ödülünü almýþtýr (1993) GÖYGÖL -Þair Ahmet Cevat’ýn aziz hatýrasýnaBir seher vaktinde vardýk Göygöl’e Burada kýzlar gül takýyor kâküle Alev alev bir gül attým su yandý Sunam derin uykusundan uyandý Yavaþ yavaþ araladý perdeyi Gönlüm göle düþmüþ yaban ördeði Giyinip kuþanmaya erinmiþ Göygöl Ýpekten tüllere bürünmüþ Göygöl Ne kadar özenmiþ hilkatin eli Bir depremle doðan yayla güzeli 63 Ninniler dinlemiþ deli rüzgârdan Gýdasýný almýþ yaðmurdan kardan Sonra canlar yakan bir âfet olmuþ Buradan su içiyor her sevdalý kuþ Sanki aynasýný düþürmüþ felek Göygöl’den gerisi bir kirli gölek Gök mavi, göl mavi, her þey semâvi Arþa çýkar Ateþgâh’ýn alevi Burasý Kafdaðý tezatlar evi Çýkar her adýmda bir masal devi Daðlar deve olur bulut güvercin Bir gümüþ sakallý keçi olur cin Yanýlýp Göygöl’ü su sanmasýnlar Bismillah demeden yýkanmasýnlar Gece ipil ipil yýldýz elenir Ay ýþýðý düþer göl hârelenir Asýrlardýr sevda çeken gönüller Ateþgâh’da yanar burada serinler Göygöl menbaýdýr efsanelerin Bu sulardan doðmuþ Hüsrev’le Þirin Dedem Korkut bu daðlara uðramýþ Acýkmýþ suyuna ekmek doðramýþ Bir sabah Göygöl’de peri kýzlarý Yýkanýrken siper edip sazlarý Üstlerine gelmiþ bir deli çoban Kýr papaklý sýrtý heybeli çoban Bakmýþ ki göl baþý peri tüneði Atmýþ üstlerine ak kepeneði Bir anlýk gafletten doðmuþ Tepegöz Oðuz’u uykuda boðmuþ Tepegöz Bir gece yarýsý ay suya düþer Çöllerde bir ceylan pusuya düþer Derinden derine hârelenir su Sararken her yaný barut kokusu Çimenler üstünde üç beþ damla kan Gözünü nefretle kapatýr ceylan Çýrpýnýr aðzýnda bir demet kekik Kör avcý her þeye çekilmez tetik Þimdi yaylalarýn sonbaharýdýr Daðlarý kaplayan süt buharýdýr Yapayalnýz kalmýþ kuðulu Göygöl Aðlayan göz gibi buðulu Göygöl Uzar kýyýsýnda bir sarý kamýþ Kendini seyreder sularda yaz kýþ Þimal küleðiyle kar geliyor kar Sunamý tufandan koruyun daðlar Dedim doruklarda açan menekþe Dedi uçabilsem kuþ olsam keþke Bilmem nasýl sýðdým ben bu derbende Merih’in Zühre’nin derdi var bende Yüzümü yalarken yayla meltemi Her gece rüyamda bir beyaz gemi Sularýmý yara yara gidiyor Özlediðim bir diyara gidiyor Han Kepez çýkarýr altýn tacýný Her gün bu aynada tarar saçýný Köroðlu yol keser alýr bacýný Kaçak Nebi unutur mu öcünü Deli poyraz doruklarda tar çalar Dal koparýr, can aparýr, nar çalar Uçuþan yapraklar turna teleði Bulutlar daðlarýn ipek yeleði Bir Nevruz sabahý sökerken þafak Bir þehzade gelip uyandýracak Nal sesleri duyacaksýn derinden Öpecek usulca göy gözlerinden Açma duvaðýný sýr verme ele Þu fýrtýna dinsin, yaz gelsin hele Uyu Natevan’ým yaralým uyu Uyu bahtý kara maralým uyu Bir þiir býraktým sana hediye Bu garip yolcuyu unutma diye Þahidimiz olsun ulu çýnarlar Gün gelir okuyup bizi anarlar Çýnar fýsýldaþýr pýnara söyler Pýnar da üstadým Anar’a söyler Bu sayede elden ele duyulur Bizim de adýmýz þair sayýlýr Mesnevi okuyup geçtim Gence’den Ýçime bir sýzý düþtü inceden Elveda baðlarda üzüm derenler Üzümü unutup hüzün derenler Elveda adýný unutan þehir Elveda akmayý unutan nehir Ata yadigârý Gence elveda Dalýnda kuruyan gonca elveda! Ali AKBAÞ (Ankara/ 1990) Kardeþ Kalemler Nisan 2007 64 SEÇÝLMÝÞ BÝBLÝYOGRAFYA Akbaþ, Ali (1983) Masal Çaðý, Ocak Yayýnlarý, 1. baský, Ankara (1991) Kuþ Sofrasý, Kültür Bakanlýðý Yayýnlarý, Ankara (1990) “Göygöl”, Türk Yurdu, C: 10, S: 32, Nisan Aksan, Doðan (1999) Þiir Dili ve Türk Þiir Dili, Engin Yayýnevi, 3. baský, Ankara Aytaþ, Gýyasettin (1994) “Ali Akbaþ’ýn Þiirlerinde Fikir Unsurlarý”, Bilgi Çaðýnda Eðitim, Yýl:1, Ekim-Kasým-Aralýk Çetin, Nurullah (2004) Þiir Çözümleme Yöntemi, Öncü Basýmevi, 2. baský, Ankara Eco, Umberto (1995) Anlatý Ormanlarýnda Altý Gezinti (Çev: Kemal Atakay, Can Yayýnevi, 2. basým, Ýstanbul Iþýk, Ýhsan (1998) Ansiklopedik Yazarlar Sözlüðü, Risale Basýn-Yayýn, Ýstanbul Kabaklý, Ahmet (1992) Þiir Ýncelemeleri, “Bir Þehzade Gelip Uyandýracak” Türk Edebiyatý Vakfý Yayýnlarý, 1. baský, 311-320 (2002) Türk Edebiyatý IV, Türk Edebiyatý Vakfý Yayýnlarý, Ýstanbul, 269-279 Kurnaz, Cemal (1997) Türküden Gazele-Halk ve Divan Þiirinin Müþterekleri Üzerine Bir Deneme, “Ali Akbaþ ve Bizim Türküler”, Akçað Yayýnlarý, 1. basým, Ankara, 23-34 Pospelov, F. N. (1995) Evrensel Kültür Kitaplýðý (Çev. Yýlmaz Onay), Evrensel Basým-Yayýn, Ýstanbul Tural, Sadýk (2006) Zamanýn Elinden Tutmak, “Þiirlerden Ýzlenimler Yorumlar”, Yüce Erek Yayýnevi, Ankara, 145-152 Yardým, M. Nuri (2001) Türk Þiiri’nden Portreler, Burak Yayýnlarý, Ýstanbul, 260-263 www.kultur.gov.tr/TR/dosyagoster.aspv BELGEANAH=109864DOSYAISIM=ehmedcavad pdf www.dallog.com/azerite.htm Kardeþ Kalemler Nisan 2007 65 Asýrlarýn Kavþaðýndaki Bilge Lider: NURSULTAN NAZARBAYEV PROF. DR. HÜSEYÝN KARADAÐ Yazýya Kardeþ Kalemler Dergisi’ne teþekkür ederek baþlamak istiyorum. Kardeþ Kalemler Dergisi, Mart 2007 tarihinde yayýnlanan 3. sayýsýnda, 17 Kasým 2006’da Antalya’da sekizincisi gerçekleþen Türkçe Konuþan Devletlerin Baþkanlarý toplantýsýnda Nursultan NAZARBAYEV’in yaptýðý konuþmanýn tam metnini yayýnladý. Sayýn Kazakistan Cumhurbaþkaný’nýn bu konuþ- masý Türk tarihine düþürülen önemli bir not, tarihi bir belgedir. Bu konuþmanýn içeriði, yalnýzca Türkiye Türkü aydýnlarýnýn ve siyaset adamlarýnýn deðil; topyekun Türk Dünyasý aydýnlarýnýn ve siyaset adamlarýnýn üzerinde çalýþmalar yapýp, hayata geçirilmesi yönünde ciddi gayretler sarf etmesi gereken tarihi bir misyonun ana hatlarýný içermektedir. Sayýn Cumhurbaþkaný bu konuþmasýyla Türk Dünyasý aydýnlarýna Kardeþ Kalemler Nisan 2007 66 ve siyasetçilerine tarihi görev ve sorumluluðunu açýk bir biçimde hatýrlatmýþtýr. Türk Dünyasý’na ve Türk Milleti’ne karþý sorumluluk duygusu taþýyan ve kendisine de görev düþtüðünün bilincinde olan her fikir ve yetki sahibinin bu konuþmanýn özünü iyice kavramasý gerekir. ket Birliði oluþturulmasý halinde, Türkistan’da üretilen enerji materyalleri Türkiye üzerinden dünya pazarýna daðýtýlacaktýr. Zira Türkiye konumu itibariyle hava, deniz ve kara yolu ulaþým hizmetleri bakýmýndan dünyanýn kalbi sayýlacak kadar önemli bir mevkide bulunmaktadýr. Avrasya’nýn ana omurgasýný Türk Dünyasý oluþturmaktadýr. Bu dünyanýn kültür, tarih, inanç, ortak mazi, soy birliði gibi son derece önemli birliktelikleri vardýr. Bu birlikteliðin çevrelediði yaklaþýk 250 milyonluk bir nüfus söz konusudur. Türk Avrasyasýnýn güneyde Yeþil Kuþak, kuzeyde Ortodoks-Slav kuþak ve batýda Avrupa, doðuda Çin ve Japonya ile komþuluðu dikkate alýndýðýnda, gýda ve enerji pazarlamasý baþta olmak üzere, mal ve hizmet pazarlama bakýmýndan önemli bir stratejik konumda olduðu görülmektedir. Hun, Göktürk, Cengiz, Altýnordu, Timur, Babür, Selçuklu, Osmanlý gibi Türk devletleri var olduklarý dönemlerin koþullarý içinde ya birer bölgesel güç ya da birer dünya gücüydüler. Bu güç merkezlerinin oluþum yeri Avrasya’dýr. Bugünün Avrasyasý bu Türk devletlerinin ve bu devletleri kuran Türk Milleti’nin kültürel ve siyasal mirasýdýr. Türk Dünyasý’nýn Türkiye cenahýnda teknoloji, bilgi, devlet kurumsallaþmasý ve yapýlanmasý, demokrasi deneyimi gibi son derece önemli birikimleri vardýr. Ayrýca, dünyanýn en gözde savunma kurumuna yani silahlý kuvvetlerine sahiptir. Türkiye’nin Batý ile iliþkiler deneyimi de göz ardý edilemeyecek kadar önemli bir sermayedir. Türk Avrasyasý geniþ ve verimli topraklarý, zengin su kaynaklarý ve iklim koþullarý ile bir arada deðerlendirildiðinde gýda üretimi için son derece uygun ve verimlidir. Türk Dünyasý petrol, doðal gaz, su kaynaklarý gibi zengin enerji kaynaklarý baþta olmak üzere yer altý ve yer üstü kaynaklarýnýn bolca bulunduðu coðrafyadýr. Küresel güçlerin adýna “Geniþletilmiþ Orta Doðu” dedikleri projenin asýl ilgi alaný, bu zenginliklere sahip olan Türk Avrasyasý ve çevresinde yer alan bölgelerdir. Ýnsanlýk için gelecek yüzyýllarýn “enerji” ve “gýda” odaklý yüzyýllar olacaðý; her türlü politik, ekonomik ve askerî çatýþmalarýn ve iþgallerin gýda ve enerji üretim kaynaklarýna sahip topraklar üzerinde gerçekleþeceði gerçeði gözden ýrak tutulmamalýdýr. Enerji ve gýda kaynaklarý bakýmýndan, Türk Avrasyasý dünyanýn ana merkezi olacak potansiyele sahip yegane bölgelerden biridir. “Türk Devletleri Birliði” ya da “Türk Konfederasyonu” adlý bir çatý altýnda bir Türk Ortak HareKardeþ Kalemler Nisan 2007 Türk Avrasyasýnýn bu kadar geniþ imkanlarýnýn olmasý yanýnda, fiilen yaþadýðý ve aðýrlýðýný üzerinde hissettiði tehdit dalgasýný da görmezlikten gelemeyiz. Geniþletilmiþ Orta Doðu kapsamýnda Avrasya tehdit ve fiili iþgal altýndadýr. Büyük Orta Doðunun kapsamý geniþledikçe, Türk’ün/Avrasya’nýn yaþam alaný daralacak ve Türk Dünyasý’nýn sömürgeleþmesi süreci baþlayacaktýr. Türk Dünyasý’nýn maddi ve manevi öz varlýklarý küresel güçlerin kontrolüne geçecek; Türk halklarý ve Türk devletleri küresel güçlerin verdikleriyle yetinmek zorunda kalacaktýr. Temel mecburiyet, bugün ve gelecekte Türk’ün sömürülmeden, yaþam hakkýna müdahale edilmeden, özgürce ve kendi iradesiyle insanca yaþama mecburiyetidir. Bu anlamda “Türk Devletleri Birliði” ya da “Türk Konfederasyonu”, baðýmsýzlýk, ekonomik ve siyasal istikrar ve güvenlik boyutuyla da bir zorunluluktur. Sayýn NAZARBAYEV, 18 Þubat 2005 Tarihindeki “Ulusa Sesleniþ” konuþmasýnda bu mecburiyete dikkat çekerek “Þimdi bizim önümüzde iki seçenek var: Dünya ekonomisine sürekli hammadde saðlayýcýsý olarak kalýp ikinci bir sömürgeci devletin gelmesini beklemek veya Orta Asya bölgesinin ciddi bir birliðini saðlamaya giriþmek. Ben ikincisini teklif ediyorum. Bizim böyle bir birlik kurmamýz, bölgenin istikrar ve geliþmesi, ekonomik ve askeri-siyasi baðýmsýzlýðýnýn bir yolu olacaktýr. Ancak bu takdirde, bölgemiz dünyada saygýnlýk kazanacaktýr. Biz ancak bu þekilde güvenliðimizi saðlayabiliriz. Böyle bir birlik, nihayette, bölgemizde yasayan halkýn ihtiyaçlarýna cevap verecektir.” Türk Dünyasý’nda aydýnlar ve önemli devlet/siyaset adamlarý arasýnda “Türk Devletleri Birliði” ya da “Türk Konfederasyonu” yaklaþýmý sýcak ilgi görmekte ve tartýþýlmaktadýr. Türk Dünyasý 67 aydýnlarý ve önemli devlet adamlarý bu anlamda Türkiye’den bir hareket/açýlým beklemektedir. Sayýn NAZARBAYEV Türk Dünyasý’nýn, Avrasya’nýn ve Küresel düzenin gerçeklerini kavrayan; bu gerçeklerin gelecekte yaratacaðý sorunlarý gören ve bilge devlet adamý kimliðiyle þimdiden çözüm önerilerini ortaya koyan bir liderdir. “Zaman, birbirimizi daha da yakýnlaþtýracak kardeþlik ve iþbirliðine yönelik atýlacak somut adýmlarýmýzý sýklaþtýrarak, ortak etkinlikleri gerçekleþtirmenin gerekliliðini göstermektedir” sözleriyle sorunlarýmýzýn ortak olduðuna, çözümlerin de elbirliðiyle gerçekleþmesi gerektiðine vurgu yapmaktadýr. Sayýn Cumhurbaþkaný’nýn konuþmasýnda “biz” ifadesini sýkça kullandýðýna dikkat etmemiz gerekir. Bilge lider NAZARBAYEV, Türk dili konuþan ülkelerin parlamentolar arasý asamblesini oluþturmasý gerektiðini ve bu asamblenin oluþumu için TBMM’nin aktif rol almasý gerektiðine iþaret etmiþtir. Sayýn Cumhurbaþkaný bu önerisiyle, Türk Devletleri’nin ortak bir siyasal güç zemininde buluþmasý gereðine olan inanç ve kararlýlýðýný ortaya koymuþtur. Sayýn Cumhurbaþkaný iþadamlarý arasýndaki yakýn iþbirliðinin TOBB’nin deneyimleriyle sistemli hale getirilmesini de istemektedir. Diplomatik ifadelerle bu dileklerini dile getirirken, aslýnda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sorumluluk hatýrlatmasý yapmaktadýr. Bir baþka önemli teklifi de Aksakallar Kurulu’dur. Türk Dünyasýnýn siyaset, bilim, toplum ve sanat camiasýnýn temsilcilerince oluþturulacak Aksakallar Kurulu aracýlýðýyla, devletlerimiz arasýnda alýnacak kararlarýn gerçekleþtirilmesini izlemeyi önermektedir. Kardeþ Kazakistan’ýn saygýdeðer ve bilge lideri NAZARBAYEV, Türk dili konuþan devletlerle ortak uzay çalýþmalarý yapmak, Türk Dünyasý’nýn zengin tarihi ve kültürel mirasýný sadece aramýzda býrakmayýp, bütün insanlýða tanýtmak; Kültigin, Hoca Ahmet Yesevi, Kaþgarlý Mahmut, Dede Korkut, Mevlana, Farabi, Fatih, Buhari gibi Türk Dünyasý’nýn deðerli þahsiyetlerini yeni yetiþen kuþaklarýmýza öðretmek, tarihi Ýpek Yolunu yeniden canlandýrmak, elbirliðiyle enerji kaynaklarýný dünya pazarýna sunmak, uluslararasý iliþkilerde yardýmlaþmak, uluslararasý sorunlarýmýzda birbirimizi desteklemek gibi somut iþbirliði önerilerini de açýk bir biçimde ortaya koymuþtur. Sayýn Cumhurbaþkaný’nýn ifade ettiði arzularýnýn hayata geçmesi durumunda, adýna “Türk Devletleri Birliði” ya da “Türk Konfederasyonu” diyebileceðimiz bir Çatý Organizasyonla Türk çekim/merkez gücü yaratýlacaktýr. Bu ifadeden Türk devletlerinin sýnýrlarýný kaldýrýp tek Türk devletini ihdas etmek anlaþýlmamalýdýr. Her Türk devleti baðýmsýz kalmalýdýr. Ama, kurulacak bu çatý organizasyonun yapacaðý düzenlemelerle ortak güvenlik ve savunma iþbirliði, ortak ekonomik, siyasal ve kültürel faaliyetler; eðitim, saðlýk, iletiþim, hukuk sistemi, bitkisel ve hayvansal üretim sahalarýnda iþbirliði ve standardizasyonlar; yatýrým, sermaye, nüfus ve iþgücü dolaþýmlarý baþta olmak üzere bütün sahalarda ortak standartlarýn ve iþbirliklerinin gerçekleþmesi saðlanabilir. Nihai hedef Ortak Vatandaþlýk ve Ortak Para olacak þekilde Türk Dünyasý’nýn örgütlenmesinde hem insanlýðýn hem de Avrasya halklarýnýn çýkarlarý vardýr. Böylesi bir örgütlenme, genelde dünyada, özelde de geniþ Avrasya ve Orta Doðu coðrafyasýnda güven, barýþ ve huzurun teminat unsurlarýndan olacaktýr. Bu iþbirliði örgütlenmesi romantik bir duygunun arzusu deðil, dünyanýn istikrarý adýna tarihin Türk Milleti’nden isteðidir. Bilge lider NAZARBAYEV emelini “Bizim bütünleþmemiz; bulunduðumuz coðrafyanýn istikrarý, ekonomik baðýmsýzlýðý ve istikrarlý geliþmemize götürecek yoldur. Ancak bu durumda biz, Türk Dünyasý’nýn parlak geleceðine sahip olabileceðiz. Türk Dili konuþan devletler, 21. yüzyýlý parlak baþarýlara imza atarak baþlattý. Ekonomi, siyaset ve uluslararasý iliþkilerde büyük sonuçlara ulaþtýk. 21. yüzyýlý hýz kesmeden Atatürk’ün hayalini kurduðu Türk Birliði ve geliþme çaðýna dönüþtürelim” sözleriyle açýk olarak ifade etmektedir. Atatürk’ün bir Avrasya Devleti kurma hazýrlýklarý içinde olduðu bilinmektedir. Atatürk’ün Avrasya’ya olan yakýn ilgisini ve yapmak istediklerini Yeni Hayat Dergisi’nin 136-137. sayýsýnda “Atatürk’ün Gözüyle Asya ve Ortadoðu’ya Bakmak” baþlýklý makalede ayrýntýlý olarak kaleme aldýðýmýz için, bu yazýda Atatürk’ün Avrasya üstüne olan düþüncelerini ve faaliyetlerini tekrarlamaya gerek duymadýk. Atatürk’ü anlayan ve O’nun ideallerini hayata geçirme kararlýlýðý gösteren bir bilge lider NAZARBAYEV’e sahip olmasý Türk Dünyasý için bir þans, fýrsat ve imkandýr. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 68 Nahcivan’ýn Yolu Aralý OÐUZ ÞÝMÞEK Iðdýr’da 20–25 Mayýs tarihleri arasýnda iki önemli kültürel faaliyet gerçekleþti birincisinde 21 Mayýs günü yazar Gülten DAYIOÐLU okuyucularý ile buluþtu. Alanýnda birçok eser veren bu ünlü yazarýmýz sohbet toplantýsýnda okuyucularýna kitaplarýný imzaladý. Ýkincisi ise “1. Iðdýr Þiir Akþamlarý Programýydý”. 25 Mayýs 2006 tarihinde “Sancak-Tar” dergisinin organizasyonunda gerçekleþen bu faaliyete günümüz þairlerinden Ali AKBAÞ ve Nurullah GENÇ katýldýlar, ayrýca Iðdýr’da birçok öðretmen ve öðrenci de bu geceyi okuduklarý þiirlerle renklendirdiler. Þair AKBAÞ ve GENÇ yazmýþ olduklarý þiirlerinden seçmeler yaparak okuyucularýn hafýzasýndan silinmeyecek bir gece yaþamalarýna vesile olmuþlardý. AKBAÞ’ýn gecede okuduðu “Göygöl” þiirini daha önceleri defalarca okumuþtum, ancak þairin kendi sesinden dinlemek bir ayrýcalýktý. Iðdýr’a gelen misafirlerimizi en iyi þekilde aðýrlamak için yoðun çaba harcarýz, bunlarý götürebileceðimiz ve gezdirebileceðimiz en güzel yerlerin baþýnda þüphesiz Nahcivan gelmektedir. Nahcivan; Iðdýr’ýn doðusunda Türkiye, Ermenistan ve Ýran’la çevrelenmiþ Azerbaycan’a baðlý küçük ve oldukça önemli stratejik konuma sahip özerk bir cumhuriyettir. Nahcivan ve çevresinin tarihi oldukça eski dönemlere dayanmaktadýr, hatta adý Nuh Tufaný ile birlikte anýlmaktadýr. Bu coðrafyada tarihi dönemler içerisinde yaþamýþ topluluklar birçok eser býrakmýþlardýr. Bundan dolayý tarihi varlýk ve kalýntýlarýn çok zengin olduðu bir yöredir. Yaklaþýk 5363 km² olan Nahcivan’ýn 370 bin nüfusu vardýr. Türkiye ve Ýran ile olan sýnýrýný Aras ýrmaðý oluþtururken, Ermenistan ile olan sýnýrýný ise, küçük Kafkaslarýn güney uzantýsýný teþkil eden sýradaðlar oluþturmaktadýr. Çeþitli efsane, halk hikâyesi ve türkülere konu olan Nahcivan’ý en iyi anlatanlardan birisi de Azerbaycan’ýn Milli Artistlerinden birisi olan Mirza BABAYEV’in Nahcivaným adlý türküsüdür. Eþitmiþem servetini Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Gelbi gördüm hörmetini Varlýðýný gudretini A balam Allý güllü nahcivaným Yiðit elli Nahcivan’ým Ýlk defa 1992 yýlýnda gittiðim Nahcivan’a sonraki yýllarda birkaç defa daha çeþitli vesilelerle gitmiþtim. Fakat son gidiþimin üzerinden üç yýl geçmiþti. Nahcivan’a her gittiðimde bu yörenin deðiþen geliþen yüzüyle karþýlaþmýþtým. ……….. Önce yazar Gülten DAYIOÐLU ve beraberindekiler Nahcivan’a giderek bu güzel ve þirin yöreyi gezmiþlerdi. DAYIOÐLU geldikten sonra Nahcivan’a hayran kaldýðýný belirterek Nahcivan ve Nahcivan halkýndan övgü dolu ifadeler ile bahsetmiþti. Daha sonra ben ve þiir dinletisini organize eden ilköðretim müfettiþi Ýmdat AVÞAR ve þair Ali AKBAÞ’la birlikte gezmek için Nahcivan’a doðru hareket ettik. Nahcivan sýnýrýna geçtikten ve gümrük iþlemlerimizi bitirdikten sonra Gülten hanýmýn mutlaka kendisini görüp ilgi ve alakasýndan dolayý teþekkür ve selamlarýný iletmemizi istediði, gümrük müdürü Mehmet SEYÝDOV Bey ile görüþmek için gümrük müdürlüðünün bulunduðu binaya gittik. Gümrük Müdürü Mehmet Bey bizleri makamýnda kabul etti. Her haliyle çok sýcakkanlý, misafirperver, açýk sözlü, samimi ve içten bir insan olan Mehmet beye Gülten Hanýmýn Selamlarýný ilettikten sonra, Mehmet Bey ile güncel konulardan sohbet ettik ve bizlere kendisinin hazýrladýðý çay ikram etti daha sonra bizler yolumuza devam etmek için müsaade istedik, bizleri samimi duygularla yolcu etti. Nahcivan’da olumlu deðiþimi, geliþmeyi ve ilerlemeyi Mehmet beyin þahsýnda daha ilk ayak bastýðýmýzda görmek mümkündü. Yolumuza devam ederken solumuzda Sederek ilçesi ve daha ileride ise Ermenistan’a ait yerleþmeler görüyorduk. Nahcivana bundan ondört yýl önce ilk geldiðimde geçtiðimiz yolun kenarlarýnda, Ermenilerin Sederek ve civar köylere Mümine Hatun Türbesi - Nahçivan 69 devamlý top ve silah atýþlarýyla tacizi sonucu, evlerini, yerlerini, yurtlarýný ve köylerini terk eden insanlarýn naylondan yaptýklarý çadýrlarda, ilkel barýnaklarda veya tren vagonlarýnda çok aðýr þartlar altýnda yaþam mücadelesi verdiklerini þahit olmuþtum. Hafýzam beni geriye Hanlýklar dönemine götürmüþtü o zamanlar aklýma bir dostumdan öðrendiðim Nahcivan Hanlýðýnýn marþýndan þu mýsralar gelmiþti. Yol ver bize Dehne daðý Ýravana aþacaðýz Atamýzdan miras kalan Payitahtý alacaðýz Ancak zaman ve kötü kader bu kahraman insanlarý evlerini terk etmek zorunda býrakmýþtý. Aradan geçen 14 yýl sonra ise insanlar artýk güvenle evlerine köylerine dönmüþlerdi, her taraf yemyeþil bir haldeydi. Ýleride karþýmýzda bir karayolu kavþaðý vardý; Sederk-Þerur-Nahcivan. Bizler Þerur-Nahcivan istikametine doðru devam ettik ve yol boyunca uzanan elektrik direkleri ve bu direklerde sýrasýyla üç dört katlý leylek yuvalarý dikkatimizi çekti ve dönüþte ilginç olan bu leylek yuvarlýnýn fotoðraflarýný çekmek için anlaþtýk. Yol boyunca birkaç köyden geçtikten sonra karþýmýza Arpaçay çýkmýþtý. Bizim doðu Arpaçay dediðimiz bu akarsu üzerindeki köprüyü geçerken Han Çoban’la Sara’yý anmamak olmazdý ve o ünlü mýsralar ayný anda üçümüzün de dudaklarýmýzdan dökülmüþtü Arpaçayý aþdý daþtý Sel Sara’mý aldý gaþtý Gara gözlü galem gaþlý Apardý seller Sara’mý Bir ala gözlü balamý Kardeþ Kalemler Nisan 2007 70 Arpa çayý derin olmaz Axan sular serin olmaz Sara kimin gelin olmaz Apardý seller Sara’mý Bir ala gözlü balamý Arpaçay ada gelir Kor yengeler dada gelir Saðrý baþmaq suda gelir Apardý seller saramý Bir uca boylu balamý Gedin deyin Xan Çoban’a, Gelmesin bu il Mugan’a, Muðan batýb gýzýl gana, Apardý seller Sara’mý, Bir ala gözlü balamý. Arpaçay, Han Çoban ve Sara üzerine çeþitli hikâyeler vardý bunlarý aramýzda konuþtuk ve bu türkünün deðiþik varyantlarý üzerinde fikir alýþveriþinde bulunduk. Ve Arpaçay’ýn yakýnýnda bir yamaca kurulmuþ olan COSMOS çay bahçesi. Ancak buranýn çok bakýmsýz olduðu bizleri üzdü. Deðiþik bir mimari ile yapýlmýþ bu lokanta ve bahçesinin tekrar onarýlarak eski günlerine kavuþmasý dileðiyle yolumuza devam ettik. Yol boyunca köyler, insanlar ve okula giden çocuklarý görüyorduk, gördüðümüz Anadolu’nun çeþitli yörelerindeki manzaralar ile aynýydý deðiþen sadece aradaki mesafeydi. Daha önceleri üzüm baðlarýnýn bulunduðu fakat þimdi boþ olan arazilerde ise rengârenk açmýþ çiçekler vardý o anda arabamýzda çalan müziðin sesini duymuyorduk ve farkýna vardýðýmýzda ise ünlü sanatçý Reþit BEYBUTOV’un sesinden laleler türküsü arabamýzýn içinde yankýlanýyordu. Yazýn evvelinde gence çölünde Çýkýplar yollara dize laleler Yaðýþdan islanan yarpaðlarýný Seripler dereye düze laleler, düze laleler. Nahcivan kenti yakýnlarýnda baþka bir çay bahçesi ve lokantada mola verdik. Nahcivan’a her geldiðimde burada durur çay ve suyundan içmeden yoluma devam etmezdim. Ve bu seferde aynýsýný yaptýk buranýn çok bakýmlý temiz, bahKardeþ Kalemler Nisan 2007 çesiyle, havuzlarýyla, bakýmlý ve temiz olduðunu gördük. Çay içerken yan tarafýmýzdaki bir masada ise yaklaþýk beþ altý kiþiden oluþan bir gurup sohbet ediyordu. Bizler çay içtikten sonra çayýmýzýn parasýný ödemek istedik fakat yan masamýzda oturan bu beyler bizlere çay parasý ödetmediler ve ýsrarla bizlerin misafir olduðunu, çaylarýn kendi ikramlarý olduðunu söylediler bu iyi kalpli ve misafirperver insanlara teþekkür ederek ayrýldýk. Bu insanlarýn içten ve samimiyetleri imdat beyi, beni, misafirimiz olan Ali Akbaþ beyi çok duygulandýrdý. Bu güzel yörenin güzel insanlarýna yakýþan bir davranýþtý aksini beklemek yanlýþ olurdu. Hem ayný millet ayrý devletlerin insanlarýydýk. Nahcivan þehir merkezine girdiðimizde bizler tekrar çok þaþýrmýþtýk, çünkü daha önceki yýllarla þimdi karþýlaþtýramayacaðýmýz kadar deðiþik bulmuþtuk Nahcivaný; bakýmlý ve tertemiz yollar, modern teknikle inþa edilmiþ binalar, yemyeþil çevre, bakýmlý ve Avrupai tarzda bir þehir. Ýlk olarak Hanlar sarayý ve mümine hatun türbesinin bulunduðu alana gittik. Her taraf gül bahçeleri ve yemyeþil, pýrýl pýrýl. Ýlk olarak koçbaþlý anýtlarý gördükten sonra türbe önünde son derce kültürlü, iyi giyiniþli, çok þirin dil ve üsluba sahip bir bayan görevli içten, sýcak ve samimi duyguyla bizleri karþýladý. “Mümine Hatun ve türbe hakkýnda bizlere uzun uzadýya ancak her bir kelimesi son derece önemli bilgiler verdi. Mimar Acemi ve onun diðer eserlerini anlattýktan sonra alt kata indik ve bu muhteþem eserin tek bir sütun üzerinde inþa edildiðini görmek bizleri hayrete düþürdü. Bilgi aldýktan sonra rahmetle anacaðýmýz bu Türk Anasýnýn sözleri bizi derinden etkiledi. “Biz gedirik ancak gelir rûzigâr Biz ölürük eser galýr yadigâr.” Türbe görevlisi bayan bizlere ileride kýzlar bulaðýnýn olduðunu ve eðer bu bulaðýn suyundan içmeden Nahcivan’dan gidersek Nahcivan’ýn inciyeceðini söyledi. Bizler de Nahcivan’ý, bu güzel diyarý incitmemek için Kýzlar Bulaðý’nýn yolunu tuttuk ve önümüze bir türbe daha çýktý etrafta bulunanlar Piryakup ve kardeþinin türbesi olduðunu söylediler. Onlarýn ruhlarýna da fatiha okuyarak etraftaki insanlarla sohbet ettik. Orda bulunan Nahcivan’lý hanýmlar nezir adadýklarýný söylediler ve bizlere mutlaka bu nezirden almamýzý rica ettiler. Onlarýn bu isteðini 71 geri çeviremezdik. Bizlere kek, þeker ve çay ikram ettiler ve bir an Türkiye sýnýrlarý dýþýnda olduðumuzu unutup onlarla sanki öz anamýz bacýmýz gibi sohbete daldýk. Daha sonra yolumuza devam ettik ve kýzlar bulaðýndan su içerek Nahcivan’ý incitmemiþ olduk. Sonraki duraðýmýz þehitler hýyabaný idi. Vatan için þehit olan bu gencecik kahramanlara da fatiha okuduk. “Bayraklarý bayrak yapan üstündeki kandýr Toprak eðer uðrunda ölen varsa vatandýr.” Burada Türkiye tarafýndan yaptýrýlan bir anýt dikkatimizi çekti. 1918–1920 yýllarý arasýnda Nahcivan’da, Ermeni çetecilerin yaptýðý katliamlarý önleyen ve orada þehit olan Mehmetçiklerin anýsýna dikilmiþti bu anýt. Burada bütün ziyaretçiler Mehmet Akif ERSOY’un “Bastýðýn yerleri “toprak!” diyerek geçme, taný. Düþün altýnda binlerce kefensiz yataný. Sen þehit oðlusun, incitme, yazýktýr, ataný, Verme, dünyalarý alsan da, bu cennet vataný.” Mýsralarýyla ürperiyorlar. Daha sonra Nahcivan Devlet Üniversitesine geçtik. 1967 yýlýnda kurulan bu üniversite yenilenmiþ, modern binalara kavuþmuþ ve doðuda bir ilim-irfan yuvasý olma yolunda büyük mesafeler kat etmiþtir. Deðiþik fakültelerde çok sayýda öðrencinin öðrenim gördüðü üniversitede 300 dolayýnda Türkiye’den gelen öðrenci de eðitim görmektedir. Rektör yardýmcýsý Hüseyin Beyle edebiyat üzerine sohbetimizden sonra ayrýlýyoruz. Bizi üniversite bahçesinde bekleyen Yasin Beyle buluþuyoruz. Kendisine Gülten DAYIOÐLU’nun hediye olarak gönderdiði kitaplarý veriyoruz ve oldukça beyefendi bir insan olan Yasin Bey bizleri Nahcivan’ýn modern alýþveriþ merkezlerine götürüyor ve bizimle her dakika ilgileniyor. Sonra yasin bey görevine giderken yardýmcýsý Hüseyin Bey bizlere eþlik ediyor ve bizim memnun kalmamýz için elinden gelen her türlü çabayý gösteriyor. Zaman ilerledikten sonra yasin beyin çalýþtýðý elektrik kurumuna gidiyoruz asýl ikramlar ve sohbet orada oluyor. Sonra kendisinden müsaade isteyerek teþekkür ve memnuniyetimizi bildirerek ayrýlýyoruz. Zamanýn nasýl akýp geçtiðinin farkýnda deðiliz. Ve gezilecek o kadar çok yer ve sohbet edecek o kadar çok konu ve insan var ki bir gün bize yetmiyor. Bu yüzden Ordubat, Þerur, Sederek, Babek, Þahbuz ve diðer kentler ile Ashab-ý Keyf, Tuz daðlarý, Yýlandað, Hanlar Sarayý, müzeler vs. gibi yerleri gezmek baþka sefere kalýyor. Saat akþam yedi otuz dolayýnda o güzel coðrafyadan ayrýlma vakti geliyor ve yönümüzü Iðdýr’a yani batýya doðru çevirdiðimizde karþýmýzda Aðrý daðý o eþsiz güzelliði ile duruyor. Buradan Aðrý daðý bir baþka güzel görünüyor, birde güneþin Aðrý daðý üzerinde battýðýný seyretmek, anlatýlmayacak kadar güzel ve herkesin bu manzarayý görmesi gerektiðini aramýzda konuþuyoruz. Ve misafirimiz Ali AKBAÞ Bey Nahcivan’a þimdiye kadar gelmediðine ve bu sýcakkanlý insanlar ile bu kadar geç tanýþtýðýna hayýflanýyor. Bir daha buralarý görmek gezmek ve bu insanlarla sohbet etmek temennisi ile Iðdýr’a doðru ilerliyoruz. Yârim getti nahcivan’a Meni goydu yana yana Kahrolasý zalim çeka Nece gýydýn þirin cana Ay saralýp solan caným Yara hasret galan caným Nahcivan’ýn yaslý yolu Sular geldi bastý yolu Gedirdim yâri görmeye Namert oðlu kesti yolu Ay saralýp solan caným Yara hasret galan caným Nahcivan’a varmayaydým Süsen sümbül dermiyeydim Keþ o yâri görmüyeydim Men saralýp solmuyaydým Ay saralýp solan caným Yara hasret galan caným Nahcivandan gelen var mý? Ay yârimi gören varmý Hasta düþtüm men o günde Yarýmdan ayrýlan günde Ay saralýp solan caným Yara hasret galan caným Not: Bu þiiri Iðdýr’da yaþayan, þu anda da yaþlý olduðu için artýk insanlarla anlaþma güçlüðü çeken ve OTAYLI adýyla þiirler yazan Ramiz ÖZLER’in kiþisel not defterlerinden aldým. Ramiz ÖZLER’in kendi el yazýsýyla derlediði defterlerinin üzerindeki tarihler 1951-1955 yýllarýný gösteriyor. Aslen Gence’li olan ÖZLER’in kendi yazdýðý þiirleri de vardýr. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 72 Ferhan Atalay Süzgecinde: Yanýlsama-Gerçek Hayvan Üslubu ve Gelenek MEHTAP KODAMAN Marmara Üniversitesi Araþtýrma Görevlisi Ferhan Atalay bir sanatçý. Gelenekçi ve modern bir ressam. Geleneðe baðlýlýðýný Orta Asya Hayvan üslubundan esinlenen figürlerinden anlýyoruz. Modernliði ise geleneði bambaþka bir kalýba akýtmasýndan geliyor. Ferhan Atalay sanki Avrupa’nýn temel sanat ilkeleriyle dalga geçiyor. Nerede Wolfflin’in iþaret ettiði ilkeler(1), klasik gelenek, nesnel gerçekçilik… Onun gerçeði düþsel nesnelerin gerçeðidir ve bu dünyadan yer yer baðýmsýzdýr. Onda- Kardeþ Kalemler Nisan 2007 ki üç boyutluluk algýlamasý görülmedik bir þekildedir. Ne üç boyutluluða ne iki boyutluluða ait. Üç boyutlu olarak baþladýðý bir figürü içinin boþ olduðunu vurgulamak için portakal kabuðu gibi soymuþ; hem üç boyutluluða doðru giden kývrýmlara, hem arkasýndaki espasla iki boyutluluða ait. Atalay “iki boyutlu bir þekilde boyadýðým yanýlsamayý yine eðip bükerek üç boyutlu bir hale getirdim” der gibi dürüst yalýn bir tarz yaratmýþ. Böylelikle sanki þöyle bir soru soruyor “Resimde gerçekçilik dediðiniz de nedir? Ýki boyutlu bir yüzeyde üç boyutlu bir Ferhan Atalay, 2006 kandýrmaca yaratmak deðil mi?” ve Atalay bu kandýrmacayý artýk bir oyuna dönüþtürmüþ. Çizgilerle baþlayýp stilize hareketlerle devam eden sanki bir ipin ucuyla izlemeye baþladýðýmýz yumaða kadar bizi götüren ve resminin kendi kiþisel tarihini de tual üzerinde izleyiciyle buluþturan yeni bir sunuþ. Rastlantýsal ve amaçsýz gibi baþlayan süslemeci çizgiler yavaþ yavaþ ayný uzamda tasvire dönüþüyor. Bazen Matiss’in kolajlarý gibi figürlerde kesiklere yer vermiþ fakat bu figürler Ma tiss’in ki ler den 73 çok farklýdýr, oylum yanýlsamasýna gönderme yapar onun iki boyutlu figürlerinin yanýnda Atalay ’ýnkiler hacimseldir fakat boyutlarýna gelince bu durum bir derece meselesidir. Kuantum estetiði fikrindeki(2) gibi iki ile üç arasýnda deðiþik yüzdelikli ölçüler verebiliriz ona…. Atalay ilkin kökenleri saðlam, yere basan bir sanatsal anlayýþ yaratmak fikriyle yola çýkmýþ. Türk resim geleneðinden kopuk, çýktýðý yumurtayý reddeder bir tavýrla bunun mümkün olamayacaðýný anlamýþ. Türk resminin en uzak köklerine hayvan üslubuna kadar gitmiþ. Atalay : “Bize ait olmayan bir estetik anlayýþ üzerine bir þeyler inþa etmeye çalýþýyoruz diyor. Ruhumuzda bu kadar süslemecilik varken baþka türlü davranmamýz riyakarlýk olacaktýr.” diye ekliyor. Burada Eyüboðlu’yla görüþleri paraleldir. O da “bu resim deðil süsleme” diyenlere çatmýyor muydu(3)? Saðlam bir estetik anlayýþýn saðlam bir felsefe ve kendiliðindenlikle geliþtiðinin somut örneklerini de böylece görmüþ oluyoruz. Evet onun resmine süslemeci bir resim diyebiliriz. Tasvire götüren çizgi nokta yada bezemelerle yarattýðý bir süsleme. Fakat bu süsleme içinde mutlaka bir ikonografi mevcuttur. Týpký gelenekte olduðu gibi süsleme zannedilen pek çok düzenlemenin ikonografisi günümüzde araþtýrmalarla kanýtlanmýþtýr(4). Yani zannedildiðinin tersine, bu anlayýþ, tasvir sanatýnýn dýþýnda deðil bilakis tasvirin kendisidir, fakat belki Ferhan Atalay, 2006 gerçekçi betimlemeden çok daha sanatsal bir betimleme türüdür. Bu bakýmdan onu alegorileri ve mitolojik sahneleriyle ayýrt edebiliyoruz. Süsleme, alegori, hayvan üslubu üzerine eklenen kuantsal yeni bir görme tekniði iþte hayvan üslubunu taklitten öteye taþýyýp çaðdaþlaþtýran yepyeni bir tarz. Gelenek ve çaðdaþlýk, yerellik ve evrensellik, yanýlsama ve gerçeklik Ferhan Atalay’ýn sanatýnýn karakteri ile fark yaratýyor. (1) Heinrich Wölfflin, (1995):Sanat Tarihinin Temel Kavramlarý, Çev. Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, 4.basým, Ýstanbul: s.31-260 (2) Kodaman, M.D.: "Modern Sanat Eðitimi ve Kuantum Estetiði", Bilimde Modern Yöntemler Sempozyumu BMYS'2005, 16-18 Kasým 2005, Kocaeli, s.234-243 (3) Bedri Rahmi Eyüboðlu (1949): "Nakþý Küçümseyenlere", Yaþayan Sanat, Haziran, s.6 (4) N. A. Bokovenko, (2000): The Origins of Horse riding and the Development of Ancient Central Asian Nomadic Riding Harnesses in Kurgans, Ritual Sites, and Settlements: Eurasian Bronze and Iron Age, Oxford: Archeopress, p.304-310 Kardeþ Kalemler Nisan 2007 74 Özbek Edebî Dilinin Geliþmesi ve Elbek DOÇ. DR. MARUF YOLDAÞEV Þairin özgeçmiþi: XX. yüzyýlýn baþlarýnda Elbek mahlasý ile yazan þair, ünlü öðretmen (pedagog), Türkolog-dilbilimci ve cesaretli gazeteci Maþrýk Yunusov 1898 yýlýnda Taþkent vilâyetinin Bostanlýk bölgesine baðlý Humsan köyünde fakir bir ailede doðdu. Ailede 8 çocuk vardý. Maþrýk’ýn babasý Yunus ata kýtlýk ve fakirlikten iyice yýpranmýþtý. Bir çiftlikte çalýþýyordu ama 8 çocuðu yedirip içirmek hiç de kolay deðildi. Maþrýk 10 yaþlarýnda elinden bir iþ gelmeye baþlayýnca hemen babasýnýn yanýnda çiftçilikle uðraþmaya baþladý. Maþrýk babasýna hep okumak istediðini, bunun için Taþkent’e gitmesi gerektiðini söylerdi. Yunus ata oðlundaki isteðin öyle geçici bir istek olmadýðýný anladý ve onun Taþkent’e gitmesine izin verdi. Ama oðluna: “Madem gideceksin, unutma, nerede ve ne durumda olursan ol okuyacaksýn ve âlim olacaksýn, yoksa hakkýmý helâl etmem” dedi. 11 yaþýndaki çocuk böyle büyük bir davayý üzerine aldý ve Taþkent’e gitti. Maþrýklarýn Taþkent’te hiçbir tanýdýklarý yoktu. Küçücük Maþrýk zengin ailelerin yanýnda çalýþtý, boþ zamanlarýnda hamallýk da yaptý, gazete de sattý. Geceleri eline geçen gazeteleri okumaya çalýþtý. Babasýna verdiði sözü yerine getirmek isteði onu bir an olsun rahat býrakmadý. O çalýþarak biriktirdiði azýcýk para ile Taþkent’te açýlan ilk yeni usul Rus-Tüzem okuluna gitti. Okuma, yazmayý öðrendikten sonra Ceditlerin yeni tip okullarýna gider. Okulu üstün baþarýyla bitiren Maþrýk, Öðretmen Enstitüsü’nde okur. Enstitüde okurken þiir ve hikâyeler yazmaya baþladý. Yazýlarýna Elbek diye imza atar. Elbek: “Milletine, ulusuna, hayýrlý bir bey, oðul” anlamýný taþýmaktadýr. Bu isim yýllar sonra milleti uðruna canýný bile vermeye hazýr, millî istiklâl ve vatan özgürlüðü için her þeyKardeþ Kalemler Nisan 2007 den vazgeçmeyi göze alan bir dava adamýnýn ismi olarak anýlmaya baþladý. Elbek 1938 yýlýna kadar Taþkent Nizami Pedagoji Enstitüsü’nde Özbek Dili ve Edebiyatý hem de Türk Edebiyatý derslerini okutmuþtu. Böylece babasýna verdiði sözü yerine getirmiþ oldu. Elbek 11 Þubat 1939’da Türkistanlý baþka Ceditler gibi dayanýlmaz çilelerden sonra hapishanede vefat etti. Þairden bize ‘Tazegül’, þiir-roman, 1934; ‘Ötmiþim’ (Geçmiþim), 1929; ‘Anargül’ (Nar Çiçeði), 1926; ‘Özbekistan’, 1934; ‘Mergen’ (Avcý) 1935; ‘Baðban’ (Bahçivan), 1934; ‘Türkistan’, 1928 gibi destan ve balatlar, ayný zamanda ‘Armaðan’, 1921; ‘Yalqýnlar’ (Iþýklar), 1925; ‘Sezgiler’, 1927; ‘Közgü’ (Ayna), 1926; ‘Gunçalar’ (Goncalar), 1935; ‘Çýrçýq Boylarýda’ (Çýrçýk Sahilinde), 1935 gibi þiir kitaplarý, ‘Dedemet’, ‘Qoþçý Turgun’, ‘Örnek’, ‘Güzel Yazgýçlar’ gibi öykü ve hatýralarý, ders kitaplarý kaldý. Elbek’in yaratýcýlýðý hakkýnda son 20-30 yýlýn en iyi tenkitçi-edebiyatçýsý Prof. Abdurrahman Sadi þöyle diyor: “Bugüne kadar edebiyatýmýzda masal (alegori türü) çeviri olarak vardý. Elbek millî edebiyatýmýza içerik olarak yeni masallar kazandýrdý”. Meselâ: 1921 yýlýnda basýlan ‘Armaðan’ toplusunda “Hangi birisi kurt?” baþlýklý masalý var. Ýçerik þöyle: Ormanda yalnýz gezen kuzu kurdun tuzaðýna düþer. Kuzu ne yapacaðýný bilmeden inlerken, bir insan gelir ve onu kurtarýp evine götürür. Buna kuzu çok sevinir, koþar, oynar. Ama bu þenlik onun için çok devam etmez. Çünkü adam onu keser. Masal sonunda þair fikrini þöyle özetler: 75 Pýçaq bilan qoydý uný tez soyýb, (1) Unga qoynýng ikki közi termülib, (2) Caný týpýrçýlab, yonýb hem kuyýb, (3) Aytar edi ul kiþiga: “Ey, kiþi, (4) Börimi, ya, aytgýl endi kim vahþi?” (5) Qutqardýng sen meni böri ilgiden, (6) Hemde qorqýnç þu ölümning vehmiden, (7) Eng song özing böridan da özdýrdýng, (8) Kordým, endi çin böri hem sen boldýng. (9) Býçak ile onu çabucak kesiverdi, (1) Ona kuzunun iki gözü bakýyordu, (2) Caný acýya acýya, yana yana, (3) O adama kuzu diyordu: “Ey, adam, (4) Kurt mudur veya sen mi gerçek vahþi?”(5) Beni kurtardýn sen kurdun elinden, (6) Hem de korkunç þu ölümün vehminden, (7) Sonunda sen kendin kurdu bile gerilerde býraktýn, (8) Gördüm, þimdi gerçek kurt sen oldun.(9) Þairin þiirlerini toplayan ve neþrettiren Prof. Haydaralý Uzakov diyor ki: Bu masalýn yazýldýðý senede yeni hükûmet tarafýndan Hokand’a gönderilen Ermeni Taþnaklarýnýn yerli halkýn beþikte yatan çocuklarýndan ta yaþlýsýna kadar gaddarcasýna katletmeleri üzerinden daha 3 yýl bile geçmemiþti. Kuzunun bir vahþi kurt karþýsýndaki aciz feryadý hakkýnda yazýlan bu masal, sanki, himayesiz bir halkýn ölüm ekserleri karþýsýndaki inleyiþi idi. tebine temel olmasý gerekir. Gerçekten de bu böyle olacaktýr. Ama herhangi bir milletin geçmiþinde çeþitli sebepler ile millet mektebinin bazý dönemlerde anasýndan ayrýlýp yetim kalmasý mümkündür. Böyle bir dönem biz Özbeklerin okulunun baþýndan da geçti. Doðrusu, þimdi geçmektedir.” Elbek’in hayýrlý iþlerinden biri Özbek Dilinin imlâ kurallarýný geliþtirmek üzerine gerçekleþtirdiði çalýþmasýydý. Elbek 1924 yýlýnda Özbek Dilinin açýklamalý sözlüðünü hazýrladý. Sözlük ‘Lügat ve Atama’ adý ile ‘Ýnkýlâp’ dergisinde neþrettirildi. Elbek kendi sözlüðünde Ali Þir Nevai, Sofu Allahyar, Mevlâna Lütfi, Zahirüddin Muhammed Babur, Ebulgazi Bahadýrhan gibi klâsik yazar ve þairlerin eserlerinden kelimeleri seçip onlarýn esas hem de yan anlamlarýný etraflýca açýklar. Çok orijinal ve deðerli olan bu sözlük daha okuyuculara sunulmuþ deðildir. Elbek eðitimde ana dil öðretilirken dikkat edilmesi gereken hususlar hakkýnda þöyle der: ‘Bir ëlniñ mektebin tirgizatürgan nerse u ëlniñ âna tilisidir. Tili bölek ël, türi bölek mekteb izlaydýr. Bir ëlniñ mektebi öþe ëlniñ öz tiliniñ negizige qurilðân bolmâðý tegiþtir. Çinden, u þundey boladýr. Birâq bir ëlniñ tarýxýda turlý sebebler bilan ël mektebi bir devrlerde ânasýdan ayrýlýp yetim bolib qâliþi mümkündir. Þundey devr biz özbeklerniñ mektebiniñ bâþiden-de këçdi. Toðrýsý, ëndi keçib turibdi.’(‘Tort yýllýq mektebde âna tili’ ders kitabý. (Bu kitap Kazak þairi, edebiyatçý ve bilgini M.Cumabayev’in ‘Ýlkokullarda Ana Dili’ kitabý esasýnda yazýlmýþtýr.) (Elbek, Tanlangan Eserler, Þarq, Taþkent, 1999, 264.s.) Þimdi Türkiye Türkçesinde okuyalým: “Bir milletin okulunu ayakta tutan þey o milletin ana dilidir. Dili baþka olan millet baþka mektep arayacaktýr. Bir milletin mektebi kendi dilinin esasýna göre yapýlmalýdýr. Milletin dilinin milletin mek- Ýþte bu yazýdan sonra Elbek’in baþý beladan kurtulmadý. Onu da Ceditler sýrasýna kattýlar. Yani “Sovyet sistemi geldikten sonra yetim oldu” demek mi istiyor? gibi mantýkdýþý eleþtiriler ile þairi ‘halk düþmaný’ ilân ettiler. Þair kendine atýlan taþlara önem vermeden çalýþmalarýný sürdürdü. Dilbilimi üzerine teori ve pratik kitaplarý hazýrladý. Özbek Dilinin sinonim ve omonimler sözlüðünü yazdý. Elbek 40 yýl yaþadý. Bunun 17 yýlý yazý yaratmak ile geçti. Kýsacýk ömründe 30’un üzerinde kitap, ders kitaplarý ve makaleler yazdý, çeviriler yaptý. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 76 TÝL Muñli quþým, seyreb-seyreb kel, añlat Kimler erür Türk tilini sâtðuçý? (1) Bülbül kebi seyreb turgân bu tilni Uyelmeyin bu ölkeden âtðuçý? (2) DÝL Dertli kuþum öterek gel, anlat, Kimler imiþ Türk Dilini satacak olanlar? (1) Bülbül gibi ötüp duran bu dili Utanmadan bu ülkeden atacak olanlar? (2) Bâldan tâtlý, cândan tunuq Türkçeni Tuþunmayýn horlab-horlab yâtðuçý(3) Âçunlarda bâyligin körsetmesden, Kimdür bunga: ‘yararmý yaramas degen?(4) Baldan da tatlý canda da berrak Türk Dilini Anlamadan kötüleyip hakir görenler kimmiþ? (3) Dünyalara zenginliðini göstermek yerine Kimdir buna ‘yarar mý yaramaz mý?’ diyen(4) Muñlý quþým, unlarný qoy, sen seyre, Türk tiliniñ dânðýn çýqar köklerge! (5) Qoy ularný, ular yoldan âzsunlar, Ël içinde boþ-boðâzlýq sâtsunlar. (6) 1920 Dertli kuþum, onlarý býrak, sen ötmede devam et, Türk Dilinin ününü göklere duyur! (5) Boþ ver onlarý, onlar ne derlerse desinler, Halk içinde gevezelik etsinler. (6) 1920 MÜHÝT ÝÇÝDE (Âlgan tesirimden ) Muhitten Aldýðým Tesirler Uçub-uçub þu mühitniñ içide Yüksek yerge qonmâq yolýn közledim. (1) Mühit içre esgen küçli yellerge Qarþý turar qanâtým deb oyladým. (2) Uçarak þu çevrenin içinde, Yüksek yere konmanýn yolunu bekledim. (1) Çevre içinde esen güçlü rüzgarlara Kanatlarým karþý durabilir diye düþündüm.(2) Hem þu oyda qanâtýmða iþanib, Kök üstide uçmâq bolib þâdlendim.(3) Býraq uçqâç, sýnmýþ körüb qanâtým, Qayðýlanýb, öz hâlýmða yýðladým…(4) 1920 Ýþte bu fikirde kanatlarýma güvenerek, Gök yüzünde uçmak için sevindim.(3) Ama uçtuðum zaman, gördüm ki, kanatlarým kýrýlmýþ, Kaygýlanýp kendi durumuma aðladým. (4) 1920 UYÐÂN, KÖÑLÝM UYAN, GÖNLÜM Uyðân, köñlim, uyðân, bir âz yumðân köziñ âçýlsun, Yerde bolgan þu hâllarný körüb yâþiñ sâçýlsun. 1) Yânðýl bir âz yâlqýnlanýb, ey yuregimniñ otý, Çýqsun seniñ yalqýniñden elengeler kök seri.(2) Uyan, gönlüm, uyan, biraz kapattýðýn gözlerin açýlsýn, Yerdeki þu hâlleri (vak’alarý) görüp, göz yaþlarýn her tarafa aksýn. (1) Yan biraz daha alevlen, ey kalbimin ateþi, Senin ateþinden kývýlcýmlar göklere ulaþsýn.(2) Çýqqaç unga kökniñ yuzi tâmuð kebi qýzartsun, Guldýratsun kökni hemde yaþýnlarný yaþnatsun(3) Çulðab âlsun âçýq qoymay kökniñ hemme tegresin, Yâqsun qoymay bu kun uniñ butun bârlýq nersesin. (4) Çýktýðý zaman gök yüzünü cehennem gibi kýzarsýn, Gökleri gürletsin ve yýldýrýmlarý ateþlendirsin, (3) Tüm gök yüzünü sarsýn hiçbir açýk býrakmadan, Yaksýn bu gün onun her þeyini. (4) Tâzalasun þu âçunný bu qayðulý kunlerden, Qutqarýlsun butun canvar þu qâranðý keçlerden. (5) Kerek emes bizler uçun u körüngen havalar, Hem yerdegi âqýb turgan büyük-büyük deryalar (6) Bârdýr bizde unýñ ornýn qâplayturgan çýn hava, Bârdýr bizde suv ornýga âqaturgen çýn derya.(8) 1922 Temizlesin bu dünyayý bu gamlý günlerden, Kurtarýlsýn bütün canlýlar bu karanlýk gecelerden. (5) Gerekmez, bizim için o görünen havalar, Hem yerde akmakta olan kocaman nehirler(6) Vardýr bizde onun yerini saracak gerçek hava, Vardýr bizde su yerine akacak gerçek nehir.(7) 1922 Kardeþ Kalemler Nisan 2007 77 Mevlânâ’ya Gitmek; “Yollar Muhtelif, Gâye Birdir.” ZÝYA AVÞAR Yine gel, yine gel, her kimse kim olan, yine gel! Kâfir, Mecûsî yahut puta tapan, yine gel! Ümitsizlik dergâhý deðildir, dergâhýmýz… Yüz kere tövbe edip, yüz kez bozsan, yine gel! 10-11 Mart 2006 tarihlerinde, Edebiyat Bölümü I. sýnýf öðrencileriyle, Konya Mevlânâ Müzesi’ne bir gezi düzenledik. 40 öðrenci ve 2 hocadan oluþan ekibimizle yola çýktýk. Ne garip, sayýmýz bile, gideceðimiz yeri iþaret ediyor; 42 Konya’nýn il numarasý. Konya ufkunda mavi ile pembe, kol kola girip akþamý müjdelerken, hep birlikte, deniz üstünde sabitlenmiþ, büyük bir Selçuklu halýsý gibi, yayýlýp dalgalanan, bu kadim Selçuklu kentinin, tanýdýk ve sýcak figürlerini seyre kaptýrdýk kendimizi. Üzerine mýknatýs uzatýlmýþ demir tozlarý gibiydik; Þehrin silueti, bizi bize býrakmaksýzýn, çekiyor, çekiyordu. Konya zannýmca iki þeyden ibarettir; Anadolu Selçuklu Devleti ve Mevlânâ… Ama en çok da Mevlânâ. Her þehrin ufuklarýný; Doðu, Batý gibi yönler tayin eder. Konya’nýn iki ufku vardýr; biri mavi ile pembenin vuslatý olan çepçevre ufuklarý, diðeri de Þam ufku. Ýlk ufuk, vuslatý; ikinci ufuk, hasreti sembolize eder. Biz Konya’ya, Aksaray istikametinden yani Þam ufkundan girdik. Önümüzde vuslat ufku uzanýyordu. Þam ufku, Þems’in görünüp kaybolduðu ufuktur. Þems, Konya gecesine bu ufuktan iki kez doðmuþ ve bu kenti, asýrlarca aydýnlatacak baþka bir güneþi, kendi yörüngesine oturtup, doðduðu gibi batmýþtýr. Derslerde ve hususî sohbetlerde, öðrencilerime ve dostlarýma hep bu ufkun trajedisini anlatmýþýmdýr. Herkesin hafýzasýnda, sevdiði ve ilgi duyduðu kentlere iliþkin belirleyici bir veya iki tablo daima devinir durur. Benim hafýzama, gönlüme ve ruhuma kazýnan tablo hep, Konya’nýn Þam ufkuyla sýnýrlý olmuþtur. Bir seher vakti, Mevlânâ, uyKardeþ Kalemler Nisan 2007 78 kusuz gecelerin yýprattýðý nazenin bedeniyle, Alaeddin Tepesi’nin burçlarý arasýndan, elini alnýna siper ederek Þems’in yolunu gözler. Bu sahne, buluþma yerine gelmeyen sevgilinin uyandýrdýðý hayal kýrýklýðýyla kapanýr, ancak, her sabah geleceði ümidiyle, yeniden açýlýr. Ve bir gün; “Ey sevgili, sefer nereye, menzil hangi diyar?” deyip yâri, gýyabýnda arayan Mevlânâ, bu ufukta görmeyi umduðu karaltýlarý seçer. Gelenler; Þam’a gönderdiði büyük oðlu Sultan Veled’in maiyeti ve bir gelin edasýyla gelen Þems’tir. Mevlânâ týpký Hz. Peygamber’i karþýlarken; Medinelilerin hep bir aðýzdan söyledikleri, doðaçlama þarkýlarý gibi, þarkýlar söyleyip, sevinçten börkünü göðe atar; “O geliyor o, yarimiz, sevgilimiz…” diyerek sema’a kalkar. Neyin, defin kavuþma melodileri arasýnda, Þems’i karþýlar. Ýki dað, deniz gibi hasretle birbirini kucaklar. Ayrýlýk acýsý, kavuþma sevincine döner; fakat Mevlânâ, hoyrat yarin kendisini yine terk edeceði korkusuyla, Þems’e; “yapma!” der. Þems; “sen yapmazsan ben de yapmam!” diye cevap verir. Cevap, Mevlânâ’ya o kadar tesir eder ki, cevabýn güzelliðine hayran olup, naralar atarak sema’a durur. Söyleyin, her an vecd denizine dalmaya hazýr, kaç ruh geldi acep bu köhne âleme? Þam ufkundan doðan bu mesut güneþ, tekrar Þam ufkunda batar ve Mevlânâ’nýn baktýðý geniþ ufuk, bir daha asla doðmayacak olan Þems’in özlemiyle kararýr. Konya’ya girerken, otobüsün ön camýnda bir an, bu yoldan Konya’ya iki kez gidip gelen Þems’in; yaðýz, kýrçýl sakallý, ciddî ve asabî çehresiyle, onun peþi sýra yola düþüp, eli boþ dönen Mevlânâ’nýn; zayýf, narin bedenini ve o bedenle tezat teþkil eden, kor gibi bakan delici gözlerini, görür gibi oldum. Bu his bir vehimdi mantýðýma göre; ama hayal gücüm ve ruhum, bu vehme hakikatten ziyade deðer biçiyordu. Ýþte Konya’dayýz… Benim ve öðrencilerimin üzerine, Konya’ya ilk geldiðinde, Þems’in duyduðu yorgunluða benzer, tatlý bir rehavet çöktü. Menzillerimize indik. Dolunaylý bir Konya gecesini, koca bir yorgan gibi üstümüze çektik. Ertesi gün Mevlânâ’nýn huzurunda olacaðýmýz düþüncesinin heyecanýyla, uykulu gözlerimizi kapatýp, uyanýk kalbimizde onunla halvete girdik. Uykuyla uyanýklýk arasýndayken, hatiften bir ses iþittik: Ey uyanýk kiþi, bilir misin gece nedir? Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Âþýklarýn yabancýlardan tam halvetidir! Bu gece, hanemize ay doðar, bedir bedir; Ben mestim mest, ay âþýk, gece, deli divane! Ve 11 Mart sabahý… Biz kýrk âþýk, sevgilinin kapýsý önüne dizildik. Hepimiz âþýktýk, hepimiz sevgiliydik. Ne kýskançlýk vardý ne engel, kýrk vücudu bir vücuda koyup içeri girdik. Türbenin eþiði, dünya ile ahireti birbirinden ayýran bir berzah gibiydi. Sanki hepimiz, iki dünya arasýnda bir seyahate çýkmýþtýk. Fonda, sabâ makamýndan bir Mevlevî âyini, yanýk sesli bir neyden taþarak, kubbeyi dolduruyordu. Bir an, ney sesi vasýtasýyla, onun ruhunun dile geldiðini duyduk: Dinle duy, neler anlatýr sana bu ney, neler! Hep, yüce Mevlâ’nýn gizli sýrlarýný söyler… Gönlü yorgun, yüreði kýrýk, baþýndaysa aþk yeli; Aðýzsýz dilsiz dile gelip; “Allah Allah” der. Kabirlerin önünde, manyetik bir alana benzeyen uhrevî hava, yüreklerimizi yerinden sökecekmiþ gibi, büyük bir çekimle, gönül ummanlarýmýzý dalgalandýrdý. Ýçimizde kopan tufan, biraz sonra yerini yaðmura yani gözyaþlarýna býraktý. Öðrencilerimin büyülenmiþ çehrelerindeki sessiz, ancak süratli akan gözyaþlarýný izlemek, beni ortamýn havasý kadar etkiledi. Keder ve gamdan hep uzakta düþündüðüm öðrencilerimdeki bu hassasiyet, bana, hem sevinç hem de gurur verdi. Ama bu iki duygu birleþince, benim gözlerimi de yaþarttý. Dönem baþýndan beri, zaman zaman onlarýn saf gönüllerine ve temiz duygularýna yüklediðim Mevlânâ sevgisi, burada hepsinin yüreðinde cisimlenmiþ, durmaksýzýn semâ’ ediyordu. Çocuklarýn etrafýmý sarýp; “Hocam, buraya daha önce niye gelmedik?” demeleri, aþk þarabýný içtiklerinin açýk bir göstergesiydi. Birinci sýnýf öðrencileriyle, daha önce nasýl gelinirdi ki… Mevlânâ’nýn merkadine ilerlerken, gözüme Mesnevî’ye kâtiplik yapan Hüsameddin Çelebi’nin mütevazý lahdi çarptý. Bir an zihnimde kurgusal bir sahne belirdi. Hüsameddin Çelebi mezarýndan kalktý. Boynunda, iki tarafýndan asýlý yazý tablasý, elinde, kamýþ kalem; saygý, edep ve hayranlýkla, gözleri Mevlânâ’da, elleri kaðýtta, adý geçtikçe mahcubiyetten kýzarýyor, dilinden belli belirsiz estaðfurullahlar dökülüyor, büyük bir mahviyetle yazýyor, yazýyordu… 79 Hayat bulur doðam, yansýdýkça benden fikir, Þiir gelini, söyleme odasýna gelir... Görünür her beytinde, binlerce anlam kýzý; Hepsi de Meryem gibi, hem hâmile hem bâkir! Ve sevgilinin kabri… Yeþil sarý arasý bir renkle örtülmüþ, altýn ve sim iþlemeli âyetlerle donatýlý, büyük yaygýnýn altýnda o yatýyor. Yatýyor, sanki biraz sonra kalkacak. Büyük beyaz sarýðýný baþýna geçirip, müzede sergilenen beyaz cübbesini giyerek elini kalbine götürecek, nafiz nazarlarýyla, muhteþem bakýþlarýyla hepimize, rahlesinin önünde diz çökmemizi buyuracak ve “sevdamýz uzun, nefesçe kýsa kalmýþýz” diyerek, olaðan derslerinden birine baþlayacak. Biz kýrk yolcu, hayranlýktan dolayý, söylediklerinden hiçbir þey anlamayacaðýz. Ama o sevgili, görklü bakýþlarýyla gönül aynamýzý öyle bir cilalayacak ki, tüm âlem o aynada fânî bir nokta gibi küçülüp gidecek. Ya Mevlânâ! Ýþte kýrk can ile huzurundayýz. Kýrk genç can… Ceylan gözlü gökçek kýzlar, uhrevî bir âleme girmiþ olmanýn þaþkýnlýðýyla aðlýyorlar. Vakur duruþlu, yaðýz delikanlýlar içlerine aðlayýp yutkunuyorlar. Manevî heybetin, maddî bir örtü gibi tüm benliðimizi sarýyor. Biliyoruz ölmedin, biliyoruz hala vuslat gecesindesin. Yoksun, yoksan bu iliklerimize iþleyen serin, zevkli rüzgâr ne? Yoksan, dimaðlarýmýza dolan sekiz cennet kokusu nerden geliyor? Þu örtüyü kaldýr, þu sarýðý baþýna geçir, þu cübbelerden birini giy, düþmanlarýn yüreðine korku, dostlarýn yüreðine heybet ve ferahlýk salan görklü nazarýnla bizlere bir kere bak. Biliyoruz, þu Kuran nüshalarýnda göz nurun, þu yazmalarda fikir çilen var. Ey Mesnevî’nin, Dîvân-ý Kebîr’in Fihi Mâfih’in, Mecâlis-i Seb’a’nýn þairi, nasiri, kaili ve faili… Bu sedeflerdeki inciler ki, senin gözünün incisi ve gönlünün mercanýdýr, dök önümüze: Gönlün denizdir senin, mercan ve incilere, Saç onlarý, kapalýdýr bu yol, cimrilere . Beden, aðzýný sedef gibi açmýþ, diyor ki; “ Nasýl sýðýþýrým ben, can sýðmayan bir yere!” Sen hep dolunaylý gecelerde sevdan ile davan ile mest oldun. Sen mest olunca senin sevdiðine, ay da âþýk oldu gece de… Sana gelip senden giden yolcularýn özlemi, naif yüreðinde belirince; “Nerede olursanýz olun gönlümdesiniz.” Diyerek, gönlünü bir dost mezarlýðýna çe- virdin. “Kur’an’ýn kölesi, Hz. Peygamber’in ayaðýnýn tozuyum” dedin. “Beni bunlarýn haricinde tanýtandan þikayetçiyim.” buyurdun. Biz senin deðirmenine kerpiç taþýmýyoruz. Aydan balýða kadar, senin gezdiðin her yerde seni arýyoruz. Sen bir sýr uðruna kalkýp buraya geldin. Biz senden yüzlerce sýr duyduk. Yüzlercesi de ötelerde… Örtüyü aç, kapýyý kilitle. Bir sen varsýn, bir de biz. Bu kapý, dost kapýsýdýr, baþka yere gitmeyiz. Sen yâre, zemheride gül sunarsýn, biz huzuruna, baharýn baþýnda gelmiþiz. Elimize, demet demet çiçek, boynumuza, hevenk hevenk gül isteriz. “Bu hayat uzun bir rüyadýr, korkmayýn uyanýn!” diyerek rüyalarýmýza geldin. Huzuruna ulaþmadan önce, dört yaþýndaki oðlum; “Baba Levlana’yý rüyamda gördüm, toprak damda oynadýk!..” dedi. Bak, iþte onu da aldým, geldim. Himmetini daim et. Koruyucu kanatlarýný üzerimize ger. Kusurlarýmýza, peygamber mirasý adýna, þefaat et. Sevgini gönüllerimize, Süleyman mührüyle kazý. “Þimdi deðilse ne zaman?” “Dem bu demdir!” Mevlânâ’nýn kabrini geçince gözüme, yeþil sarýðýyla yatan Sultan Veled’in kabri çarpýyor. Gerçek bir evlat, imrenilecek bir hayrülhalef… Edep ve sadakat abidesi, babasýnýn gözünün nuru. Zihnimde Sultan Veled ile alakalý bir yýðýn sahne var: Küçükken babasýný özlediðinden dolayý, anahtar deliðinden bakýp özlem gidermeye çalýþýrdý. Babasýnýn odayý doldurup, anahtar deliðinden taþma, kerametini görünce, çýðlýk çýðlýða baðýrýr. Baba, “ Evladým, Hak bize gelince böyle taþarýz, bizden uzaklaþýnca da iðne ipliðe döneriz!” der. Sultan Veled, gençlik demindeyken bir gün, derin bir gam içine düþüp, babasýný bile göremeyecek hale gelir. Bunun üzerine baba, evden bir kurt postunu baþýna geçirerek, “ bu, bu!” diye onu korkutmaya çalýþýr. Akabinde, genç Sultan Veled, kahkahalarla gülerek gam deryasýndan çýkýnca, Mevlânâ; “Bu gamý da, bu sevinci de veren aynýdýr.” hikmetiyle, erdemli oðlunu uyarýr. Bu erdemli oðul, Þam’dan Þems’i getirirken, Þems’e hürmeten binite binmeyi reddederek, toz toprak içinde ta Konya’ya kadar yürür. Kendi varlýðýný, babasýnýn varlýðýna hasrederek; “Mevlânâ’dýr evliyâ kutbu bilin!” çýðlýðýyla, onu iþaret eder. Denilebilir ki Mevlevîlik, Mevlânâ’dan sonra kurumsallaþýp yaþamasýný, Sultan Veled’e borçludur. Ve sýra sýra diðer kabirler…Hepsi baþka bir maceranýn yorgunu, hepsi özge bir seyahatin vurKardeþ Kalemler Nisan 2007 80 Fotoðraf: Ýrfan Gürdal Kardeþ Kalemler Nisan 2007 81 gunu. Müze, Mevlânâ ve Mevlevîlikle ilgili paha biçilmez eþyalarla dolu: Giysiler, seccadeler, müzik aletleri, tezhipli ve minyatürlü yazmalar…Hepsi de geçmiþ zamanýn birer mesut tanýðý olarak, öz mahiyetlerini çoktan aþmýþ durumdalar. Onlarý koruyan cam mahfazalar, geçmiþle gelecek arasýnda þeffaf bir perde gibi duruyorlar. Elimizi uzatsak, geçmiþ zamana dokunacakmýþýz gibi týlsýmlý bir duyguyla ürperiyoruz. Ey cam perde, için geçmiþ zamana bakýyor, dýþýn þimdiki zamana. “Tayy-ý zaman”ý sen yaþýyorsun, biz tasavvur ediyoruz. Müzeden büyülenmiþ gibi çýktýk, tekrar tekrar geleceðimize söz vererek. Türbenin dýþýnda, Mevlânâ’nýn ayak ucuna, sadakat abidesi gibi uzanmýþ, Þair Þem’inin kabri baþýnda toplanýp, otobüse biniyor ve Meram Baðlarý’na doðru yola çýkýyoruz. Meram Baðlarý’na gidenlerin meramý, çoðunlukla bahçe ve baðlarý görmek, biraz da yiyip içip eðlenmektir. Bizim meramýmýz, dostun izini sürmekti ve baktýðýmýz tüm manzarada, hayal meyal onu görüyorduk. Bulunduðumuz tepeden aþaðý, düzlüklere doðru uzanan þu baðlar ve bahçeler, onun nice geceler, sabaha kadar icrâ ettiði semâ’lara tanýklýk etmiþtir. Belki de yorulan sâzendelere, þu bahçede seslenmiþti. Belki de meclise geç gelen tamburîye þu bað evinde; “Niye geç kaldýn, çabuk, dost halkasýna koþ!” diye sitem etmiþti. Baktýðýmýz tepeden, dümdüz ve geniþleyerek uzanan kentte, üç kule yükseliyor. Birden hayalim, bu üç kuleyi, üç semazene dönüþtürüp, Alâeddin Tepesi’ni de, hâkî renkli üç Mevlevî külahý gibi kesip baþlarýna koydu. Þimdi tüm þehir, semazenlerin dönerken birbirine karýþmýþ etekleri gibi, gayb rüzgârýyla açýlýp savruluyordu. Muhteþem bir gösteriydi. Adeta tüm þehir, sema’a kalkmýþ üç meczup Mevlevî gibiydi. Bu üç semazen, Mevlânâ hasretiyle ölen “üç kardeþler” den baþkasý deðildi. Onlardan gayrý hiç kimse, tüm Konya’yý üç tennureyle, böylesine mahirane örterek semâ’a duramazdý: Semâ’ ki, göklere giden bir kapýdýr, yoldur! Semâ’ ki, can kuþuna baþtýr, kanattýr, koldur! Yemekler yendi, yükler baðlandý. Ýstikamet Ala- eddin Tepesi. Alaeddin Camii’nin haziresinde, mütevazý bir kümbette, koyun koyuna yatan, sekiz Selçuklu Sultaný’nýn manzarasý hazindi. Keykubatlar, Keyhüsrevler, Kýlýç Arslanlar, bir hasýr üzerinde uyuyan sekiz yoksul derviþ gibi, sýra sýra dizilmiþlerdi. Filâbâd Sarayý’nda saltanat sürerken, huzurlarýna varmanýn, fermana mahsus olduðu bu maðrur sultanlar, tek tük gelip giden ziyaretçilerin huzurunda, fânîliðin timsali gibi duruyorlardý. Bu sekiz uyur, dünya hayatýnýn geçiciliðini ne güzel anlatýyorlardý. Gönül sultanýnýn kapýsý, izdihamdan geçilmezken, mülkün sultanlarýnýn kapýsýnda, að örmekle meþgul örümcekler vardý: Ýsterim ki, günün sefâlý geçsin, murâd üzre, Filâbâdýn zevk ve sefâsý, ömür katsýn ömre… Dert yaratan, seni dertten ne zaman kurtarýp da, Filâbâd köþkünde, dertsiz yaþatacak bir süre!... “Vah, eyvah, hayýf!” deyip, Þems Camii’ne yöneliyoruz. Burasý, Þems’in öldürülüp atýldýðý kuyu imiþ, üstüne türbe yapmýþlar. Ýþte huzurdayýz…Ayný manyetik alan, ayný büyüleyici ortam… Herkes Þems’in, Mevlânâ ile sohbet ederken, dýþarý çaðýrýlýp öldürüldüðünü söylüyor. Bu rivâyete inanmaksa, benim ruhumu yaralýyor. Önce Mevlânâ adýna; güya dýþarýda çýðlýklar, gürültüler, patýrtýlar kopmuþ da, karanlýk ve yaðmurlu gecede Mevlânâ duymamýþmýþ. Ruh gidecek de, beden diri kalacak. Yahut beden ölecek de, ruh tekkede bekleyecek. Erenler ölmez efendim, sûret deðiþtirirler. Þems Selahattin oldu, Hüsamettin oldu ve sýrra kadem bastý. Ya geride kalanlar ne yaptý? Boþ laf; “ Þems öldü, hayýr öldürüldü, hayýr çekip gitti…” Kaos ve kargaþa. Mevlânâ’ya kulak verelim, o ne diyor: Geçip gitti gayb atlýsý, tozda kaldý meydan, Yerinde yel eser fakat, ortalýk toz duman! Saðýna soluna bakma, dosdoðru bak da gör; Tozu burda, kendi sonsuzluk yurdunda þu an!... Türbeden çýktýk, ruhumuz acýyla: “Gezi de bitti, Konya da!...” dedi. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 82 Türk Dünyasýnda Yazar Teþkilatlarý Türk Dünyasý Edebiyatý’nýn Nöbetinde KOSOVA TÜRK YAZARLAR DERNEÐÝ Kosova Türk Yazarlar Derneði’nin bulunduðu Prizren þehri, Osmanlý döneminde olduðu gibi, bugün de Kosova’da Türk kültürün, yazýnýn, sanatýn, müziðinin ve burada yaþamakta olan diðer halk kültürlerinin belirli bir seviyeye ulaþmasýnda çok önemli bir yeri ve katkýsý olmuþtur. Prof. Dr. Mustafa Ýsen’e göre, “Balkanlar’da Prizren öyle bir þehirdir ki, bu þehirde dünyaya gelen çocuða beþikteyken ‘isminden önce mahlasý’ takýlmaktadýr”. Orhan Koloðlu’nun aktarýmýyla Romen tarihçisi Beldicenu, “Balkanlarda yeni bir kent uygarlýðýnýn ilk temellerini Türklerin attýðýný ve Türk kültürü etkisinin günümüzde de yaþadýðýný” söylemiþtir. Prizren’de Arnavut, Türk ve Sýrp edebiyatýna önemli katkýlar sunmuþ birçok kiþiler yaþamýþtýr. olduðu da tarih kaynaklarýnda malumdur. Geçmiþten günümüze kadar tarihi zengin olan Prizren, bütün bu dönem içinde çok sayýda araþtýrmacý, þair, ressam, bilim adamý ve sanatçýlarýn fýrtýnasýna uðramýþ, hakkýnda binlerce kitap sayfasýnýn, sayýsýz resim-fotoðrafýn çekilmesine ve þiir mýsralarýnýn yazýlmasýna neden olmuþtur. Türkçe yazýn-edebiyat hayatý Osmanlý Devleti’nin çekiliþi ardýndan da devam etmiþtir. Prizren’de 1951 yýlýnda Türkçe’nin resmileþmesi, Türkçe okullarýn açýlmasý ve ardýndan da kültür sanat derneklerinin kurulmasýyla yazýn ve edebiyat çalýþmalar yaný sýra Türkçe eserleri de hýzlý bir canlanma yaþamýþtýr. Bugün Prizren’de dokuz yýllýk 5 ilkokulda, 4 mesleki lisede ve Eðitim Fakültesinde Türkçe eðitim yapýlmaktadýr. “Tan” Gazetesi yayýnlarý çerçevesinde gün yüzünü gören çok sayýda edebi eser, gazetenin kapanmasýyla birlikte edebi çalýþmalarýn yayýnýna duraksama getirmiþ, bugün “Yeni Dönem” Kosova Türk Medyasý, Türkçem Çocuk Dergisi ile Taner GÜÇLÜTÜRK Balkan Türkoloji Araþtýrmalarý KTYD Genel Sekreteri Merkezi’nin bu yöndeki kimi giriþimleri olduysa da, maddi sýkýntýlar yüzünden düzenli bir edebi yayýncýlýðýnýn devamýný getirmemiþtir. XVII. y.y.’da Prizren, Balkan Yarýmadasý’nýn büyük Kosova Yazarlar Birliði üyesi olan ve ortaklaþa fasancak merkezlerinden biridir. aliyetler gerçekleþtirerek söz konusu çatý altýnda Bugün bu kentte Osmanlý döneminden kalma çalýþmalara katýlan Kosova Türk Yazarlarý, 1989 çok sayýda eserlerin yaný sýra her dilde okul ve diyýlýnda patlak veren siyasi olaylar ve çatýþmalar ðer kuruluþlarý, sanatçýlarý, yazarlarý, araþtýrmacýardýndan, Sýrp ve Arnavut yazarlarýnýn kutuplaþalarý, tiyatrocularý, müzisyenleri, folklorcularý ve dirak ayrý dernekler oluþturmuþ; 1990 yýlýnda Yuðer kültür kurumlarý mevcuttur. goslavya’da çok partili bir sisteme geçilmesiyle, Kosova Türkleri de kendi siyasi oluþumlarýný kurOsmanlýlar döneminde de “Þairlerin Yuvasý” muþtur ve o dönemde Doðru Yol Türk Kültür Saadýyla anýlan Prizren’in ister Bizans devrinde, isnat Derneði dýþýnda birçok Kosova Türk Sivil Topter de Osmanlý döneminde büyük rol oynadýðý lum Örgütleri kurulmuþtur. 1994 yýlýnda Kosova yaný sýra, tanýnmýþ bir sancak ve vilayet merkezi Türk Edebiyatý söz konusuyken bunlar arasýnda önde gelen isimler XVI. yy. baþlarýnda yaþamýþ, 15.000 beyitlik ünlü “Gazavatname”yi de yazmýþ olan Prizrenli tarihçi ve ozan Suzi Çelebi, kardeþi Neha-ri, Sultan III. Mehmet’in ozaný ve gizemci ozan Þem’i, Prizrenli þair Sucudi, Aþýk Çelebi, Sa’yi, Behari daha geçlerde Mehmet Tahir, Hacý Ömer Lütfü ve diðerleridir. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 83 Türk Yazarlarý Derneði’ni kuran Kosovalý Türk yazýncý ve edebi kalemleri, bugüne kadar yazýn ve edebi faaliyetlerini bu çatý altýnda sürdürmüþtür. Kosova Türklerinin önde gelen yazar ve edebi kalemleri arasýnda Ýsa Þimþek (1924), Fahriye Çerkez (1929), Salih Lika (1935), Süleyman Brina (1935-1994), Prof. Dr. Nimetullah Hafýz (1939), Enver Baki (1943), Hasan Mercan (1944), Mr. Hamit Altýparmak (1944), Prof. Dr. Tacida Hafýz (1945), Vahit Ergin (1945), Ahmet S. Ýðciler (1945), Þecaettin Koka (1945), Sadýk Tanyol (1946), Zeynelabidin Kureyþ (1946), Aluþ Nuþ (1947), Bayram Ýbrahim (1947), Mr. Bedrettin Koro (1947), Ýskender Muzbeg (1947), Recep Þalýyan (1947), Altay Suroy (1949), Fikri Þiþko (1949), Fahri Mermer (1950), Agim Rýfat Yeþeren (1951), Refki Taç (1951), Ethem Baymak (1952), Zeynel Beksaç (1952), Semiha Yaðcý (1953), Osman Baymak (1954), Mehmet Bütüç (1955), Þükrü Mazrek (1955), Cemali K. Tunalýgil (1957), Naser Neþo (1957), Ethem Kazaz (1960), Raif Kýrkul (1964), Özcan Micalar (1965), Suphi Mazrek (1965 ), Esin Muzbeg (1975), Taner Güçlütürk (1980) gibi isimler olmuþtur. Geçen yýl kuruluþunun onuncu yýldönümünü Kosova ve Makedonya’da gerçekleþtirdiði bir dizi etkinlikle kutlayan Kosova Türk Yazarlar Derne- ði’nin, bugün 40’a yakýn üyesi bulunmaktadýr. Bugüne kadar Derneðe sýrasýyla Altay Suroy Recepoðlu, Ýskender Muzbeg, Raif Kýrkul, Zeynel Beksaç Baþkanlýk yapmýþ ve 2005 yýlýndan bu yana da Zeynel Beksaç, Fikri Þiþko ve Ýskender Muzbeg’ten oluþan Baþkanlýk Kurulu görevini sürdürmektedir. Zor koþullara raðmen baþarýyla geliþen Kosova Türk Edebiyatý, Kosova’da son yýllardaki siyasi, ekonomik ve toplumsal olaylar yüzünden bir duraksama dönemi geçirmektedir. Kosova Türk Edebiyatý’nýn devamlýlýðý açýsýndan çalýþmalarýný yürüten Kosova Türk Yazarlar Derneði; bugüne kadar yazýn saatleri, þiir þölenleri, kitap tanýtýmlarý, yayýnlarýnýn devamý için kaynak arayýþlarý, yerel ve uluslararasý çapta düzenlenen bir çok edebi etkinlikte Kosova Türk Edebiyatý’ný adýna layýk bir þekilde tanýtmaya çalýþmaktadýr. Bilhassa Kosovalý Türk yazarlarýn edebi faaliyetlerinin canlandýrýlmasý için son dönemde etkinliklerini aralýksýz olarak sürdüren Kosova Türk Yazarlar Derneði, özellikle Türk Edebiyatý’nýn bu topraklardaki devamlýlýðý açýsýndan genç kalemlerin yetiþtirilmesi ve Kosova Türk Edebiyatý’na kazandýrýlmasý için imkanlarý çerçevesinde destek sunmaya çalýþmaktadýr. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 84 Türk Dünyasýnda Kültür Edebiyat Dergileri Ýran Azerbaycan’ýnda edebiyat ve sanat bayraðý VARLIK dergisinin son sayýsý Þehriyar’a ayrýldý Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Varlýk Türkçe-Farsça Muarif Dergisi olarak yayýnlanan VARLIK Ýran Azerbaycan’ýnda Türkçe’nin edebiyat ve sanat bayraðýný dalgalandýrmaya devam ediyor. 28 yýldýr Dr. Cevat Heyet önderliðinde yayýnlanan derginin 3801. sayýsý Büyük Þair Þehriyar’ýn doðumunun 100. yýlý dolayýsýyla ona ayrýlmýþ. Derginin içindeki yazýlarýn baþlýklarý sayfalarýna göre þöyle; 3. Cevabi kütebe sehnan cenab pap/Doktor Cevad Heyet 5. Baki Da birinci Türkoloji Kurultayýnýn Seksen aylýk bibliyasý /doktor Cevat Heyet 2. Birinci Türkoloji kurultayý ve muasir türk dünyasý/ Doktor Agamusa Ahundof 25.Birinci Türkoloji kurultayýnda adabiyat meseleleri/ Bekir Nebiev 26.Görkemli Türkolog/Doktor Racile Memedov 31.Yirminci asýrda Türk kurultayý/Doktor Cevad Heyet 36.Eski eprilri ilde itmeproblemi/Doktor Ahmed Ercilasun 39.Azerbaycancilik hekinde düþünceler/Anar 20.Ýbtidai mekteb muallimlerinin akademiyaliga giden yol/Doktor Kudsi Bayramov 22.Serbest lirik gazel/(þeir) H.M.Agbaþ 71.Meþrute inkilabýnýn yüz aylýgý/Hasan Güneyli 78.Üstad Þehriyarýn doðumunun yüz yýllýðý/Ekber Laçin 79.Þehriyarýn þeirlerinde folklor motivleri/ Doktor Muarife Haciyova 79.Heydar baba yüksekligi, senaat mucizesi/ Doktor Ýmlan Heyaloglu Kuliev 97.Þehiriyarýn Türk Edebiyatýnda etkisi/ Doktor Þükrü Haluk Akalýn 105.Þair Olgum (þeir) Sönmez 110.Þehriyar (þeir) Alirýza Teyani Hiyabani 111.Yeni kitablar/Doktor Aziz Mehsuni 115.Andýr Þan? Padiþah/3 zarib almapýl türki/ Doktor Hesan Caferzade 117.Bazi çetin lugatlerin manisi/Ekber Laçin 85 Kitap Tanýtýmý KAZAKÝSTAN’IN YENÝDEN DOÐUÞU ÞÝÝR YAZMAK BÝR HEVESTÝR Þeir yazmaq bir hevesdi, Bilmirem, belke ebesdi, Beþ-on þer man da qoþdum, Dedim ki, hevesdi-besdi. diyen Azerbaycan Yazarlar Birliði Baþkaný ve Avrasya Yazarlar Birliði Yüksek Haysiyet Divaný Üyesi Anar diðer edebi faaliyetlerinin yanýnda yazdýðý þiirlerini bir kitapta topladý. Þairin þiirleri Nurlan Neþriyat tarafýndan yayýnlandý. 248 sayfalýk kitabýn kapak resmini Halk Ressamý Toðrul Nerimanbeyov hazýrlamýþ. Azerbaycan’ýn yaþayan büyük þairlerinden Ramiz Rövþen’in takdimi ile yayýnlanan kitapta Rövþen, Anar’a da kendisine de þairlik adlý bu “azar”dan hiç bir zaman kurtulmamayý diliyor. Biz de bu dileði paylaþýyoruz. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 86 Etkinlikler Kýrgýzistan-Türkiye Manas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü Þiir Yarýþmasýyla Ýlgili Seçici Kurul Kararý Türkoloji Bölümünce 21 Mart Nevruz bayramý ve ayný tarihe gelen Dünya Þiir Günü münasebetiyle Manas Üniversitesitesi öðrencileri arasýnda üç kategoride bir þiir yarýþmasý düzenlenmiþtir. Mart ayý, ayný zamanda ünlü Türk ozaný Âþýk Veysel’in ölüm tarihi ( 21 Mart) ile geçen yýl kaybettiðimiz Salican Cigitov’un doðum ayýdýr. 2007 yýlýnýn UNESCO tarafýndan dünyanýn en büyük mutasavvýf ve hümanist þairlerinden biri adýna “Mevlânâ Yýlý” ilan edilmesi de bu þiir yarýþmasýnýn anlamýný pekiþtirmiþtir. Bu yarýþma, her üç kategoride de öðrencilerimiz arasýnda yoðun ilgiyle karþýlanmýþ, Seçici Kurullarýmýzýn sorumluluðunu da ayný oranda artýrmýþtýr. Seçici Kurullarýmýz, deðerlendirme oturumlarýnda öðrencilerimizin yüzlerindeki ifadeden büyük bir memnuniyet sezmiþ ve bu yarýþmanýn her yýl geleneksel olarak yapýlmasýnýn yararlý olacaðý görüþünü oy birliði ile benimsemiþtir. kategoriye katýlan 18 öðrenciden 9’u Seçici Kurul tarafýndan ön deðerlendirmede baþarýlý bulunmuþ; 14.03. 2007’de yapýlan ikinci oturumda ilk üç dereceyi son derecede titiz bir çalýþmayla tespit etmiþtir. b) Þiir Yazma ve Aktarma Yarýþmasý Seçici Kurulu ilk deðerlendirme toplantýsýný 16.03.2007’de,ikincisini ise 17.03.2007’de yapmýþtýr. 12 üyeden teþekkül eden Seçici Kurulumuz,dereceye giren metinlerin seçiminde son derecede dikkatli hareket etmiþ,rumuzlarla gelen þiirlerin adaletle ve hakkaniyetle deðerlendirmesi için olaðandýþý bir gayret sarfetmiþtir. Her üç kategoride yarýþmaya ; þiir yazma (74), þiir okuma (18) ve þiir aktarma (18) olmak üzere 110 öðrencimiz katýlmýþtýr.Ýþtirak eden bütün öðrencilerimize teþekkür ediyor, onlarý tek tek kutluyoruz.Seçici Kurullarýmýz ayrýca dereceye girenlerin dýþýnda da bir çok metni teþviðe deðer bulmuþ ve bunlarýn basýn yayýn organlarýmýzda ve radyolarýmýzda yayýnlanmasýnýn uygun olacaðýný benimsemiþtir.Seçici Kurullarýmýz ayrýca baþarýlý metinlerin Türkiye’deki edebiyat ve sanat süreli yayýnlarýnda duyurulmasýnýn ve yayýnlanmasýnýn iyi olacaðý kararýna da varmýþtýr. Öðrencilerimize ve Üniversitemiz mensuplarýna saygýlarýmýzla duyururuz. c) Þiir Okuma Yarýþmasý Dereceleri : 4. Ömer Arif Kural : (H.Nihal Atsýz’ýn Geri Gelen Mektup þiiri) Seçici Kurullar, bu yarýþmayý; hem ekolojik dengesi bozulan hem de çatýþmaya sürüklenen bir dünyada þiirle yani yürekle atýlan bir güzel barýþ ve huzur karþý adýmý olarak da görmektedir. Bu duyguya iþtirak, ayný zamanda bir önayak (inisiyatif) tutumudur. Niçe’nin dediði gibi : GERÇEKLER 6. Zarina Kulbarakova (Salican Cigitov’un Elegiya þiiri ) ; Aymira KARÞISINDA BÝZÝ MAHVOLMAKTAN KURTARAN TEK ÞEY SANATTIR. Maratkýzý: (Ayla Aydemir’in “ Sol Yaným Aðýrýyor Anne þiiri) Seçici Kurul çalýþmalarý : a) Þiir Okuma Yarýþmasý Seçici Kurulu 18 öðrenci arasýnda dereceye girenlerin seçimi için ilk oturumunu 10 mart 2007’de yapmýþtýr. Bu Kardeþ Kalemler Nisan 2007 5. Meerim Saydilkanova ( N.Hikmet :Çev.Salican Cigitov Macrum Tal þiiri) Teþvik: 1.Tolgonay Niþanbayeva 2.Burulay Kalcigitova 3.Cazgül Ýbraimova 4.Akmatalý Mambetaliyev 5. Asel Umetova 87 Þiir okuma Yarýþmasý Seçici Kurul Üyeleri Hüseyin Özbay, Mayramkan Abýlkasýmova, Muhittin Gümüþ, Ýbrahim Þahin, Bülent Namal, Sebahattin Sivrikaya, Perizada Algocoyeva b) Þiir Yazma Yarýþmasý Dereceleri : 1. Lira Turdumambetova: (22.Caz ); Oðuz Aydýn : (Gölgeler Boyumu Geçiyor) 2. Betül Çekeroðlu: (Sýrsýz Aynalar) 3. Mahabat Kaseyinova: (Künöö Kimde?); Kasým Kasýmov : (Vatan Borcu, Namus Borcu, Dil Borcu) Teþvik : Mirgül Tekeþova : (Bular Kimder ?) Martgül Bakdavlet : (Tagdýr Talkeginen) Tolgonay Niþanbayeva :( Ene) Ahmet Aktaþ :( Oðlum) 22 Mart 2007.Dün Ata Manas bahçesinde Nevruz Bayramý kutlamasý yapýldý.Melis Beyin ve sabahattin’in olaðanüstü dikkatli çalýþmalarýyla hazýrlanmýþ kutlamada Türkloji Bölümüncü düzenlenen ve sonuçlandýrýlan Nevruz ve Dünya Þiir Günü Þiir yarýþmasý sonuçlarý da açýklandý ve ödüller daðýtýldý.Ödülleri ayrý ayrý kategorilerde Süleyman Kayupov, Seyfullah Çevik, Anargül haným (Rek.yardýmcýsý) ve Demir Kýrgýz Bankýn Genel müdürü, sponsörümüz Ahmet Bey verdiler. Þiir Okuma ve Yazma birincilerinin þiirleri okundu.Efsane hem spikerlik yaptý hem de yöneticilik.Her þeyi yönetti.Ayný zamanda Þiir Yazma dalýnda ikincilik ödülünü de aldý.21 Mart Onun günüydü.Ayrýca bu Efsane bu yarýþma için tanýtým afiþlerini ve pano sergisini de hazýrlattý.Gittikçe yýldýzý parlýyor Efsane’nin.Karadeniz motifli millî kýyafeti de nazar deðdirecek güzellikteydi.Tebrik ve teþekkür ediyorum Efsane ! Nurcan Þabiyeva : ( Men Dep Bil...) Þiir Yazma yarýþmasýnda ilk üç dereceye giren þiirleri kaydediyorum. Mahmut Burak Ersoy : (Anlamazsýn) Bu dalda iki birinci seçildi. Biri Kýrgýzca diðeri T.Türkçesi olan þiirler aþaðýda. c) Þiir Aktarma Yarýþmasý dereceleri : 1. ..................................... 2. ..................................... 3. Tolgonay Ýsakova : Isýk Göl , (A.Osmonov’un Isýk Köl þiiri); Mirgül Tekeþova: Calgýzlýkka karata(Cahit Sýtký Tarancý’nýn Yalnýzlýða Dair þiiri) Teþvik : Gülten Bakkal : Sen Aytpa ! (A.Osmonov’un þiiri) Þiir Yazma ve Aktarma Seçici Kurul Üyeleri: Leyli Ükübayeva - Göksel Öztürk- Burul Sagýnbayeva - Muhittin Gümüþ- Ayhan Çelikbay - Ýbrahim Þahin - Elmira Tölökova- Ýrfan Turan- Tayfun Kalkan - Macitova Macitova – Roza Abdýkulova 22. CAZ Can kirip, candanýp, Caþoonu kayra süydürgön Caz keldibi? Çýn ele caz keliptir Oo kaçantan küttürgön. Can-düynömdün týnçýn alýp. Bülük salýp büldürgön. Dars bolup catkan uçur, Oyumdun baarý alda-kayda, Çýkýldap saattýn cebesindey Caþtýgým ötüp baratat dep Keyip koyem, Tigine,eþikte da Cýyýrma ekinçi caz... Al kanday caz ? Kardeþ Kalemler Nisan 2007 88 Etkinlikler Taþkýndap kirgen suuday Eç kimge ee-caa berbey, Eç kimdi eç tengebey, Ex caþtýk, cazým,caþým Sen kanday tattusun,caþým Sen kanday tattusun da Sen kanday taza,tunuk ! Kün menen tün bilinbey, Külküdön içing oorup. Kündörüng uzun ciptey Küzgüdön sullu bolup. Köl bolup,dayra bolup, Cok bolup, payda bolup Caþtýðým, cazým,caþým Ex, sanin atýng, kanday ýyýk ! Týk-týk-týk ! Koye turçu, kirem deysin, Dars bolup catkan uçur. Tanapýs bolso ele Çýðamýn caða uçup. Tosomun kuçak cayýp Cýyýrma ekinçi caz ! Lira Turmambetov (Türkoloji Bölümü Dok. Öðrencisi) GÖLGELER BOYUMU GEÇÝYOR Gölgeler boyumu geçiyor Sanýrým güneþ gene gurupta batmak üzere selam duruyor Kliþeleþmiþ cümleler, Sahte gülüþler bi kaç manasýz söz... Gitmeler hep seni bana getiriyor Kaçýþlar daha bi tutsak ediyor beni sana Ýzinli iþgaline açýk, ezik yüreðim Ýnce bir sýzýya hasret bol bol kanýyor. Kaval sesi kiriþlerimde bir türlü çözemediðim cümlelerin... Sönmeye yüz tutmuþ fenerim... Cýlýz umutlara gebe kalýyor. Bi eþkiyanýn ruhunu çaldýðýmdan beri, Geçmiþini arýyorum sahrada. Rüzgarýn küfürleri, Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Göz bebeklerimden vuruyor beni. Verimsiz bir toprak üzerinde aðlýyorum ben... Kaktüs diikeninde çam yeþilini arýyorum, Tepeler ayaklarýmýn altýnda kayýyor, Göçebe siyahinin puslu mercan ellerinde Ovulmayý bekleyen sözlerim... Gelemeyiþinin yasýný tutuyor... Geceyi kýran soðukluk tenimde kýrýlýyor.. Gitmek istediðim gelmelerimde, Gebe düþlerim, ölü umutlar doðuruyor... Ellerim ceplerinde elerini arýyor Yýrtýk bir bez parçasý kelepçeleniyor týrnaklarýma Güneþe namzet gülüþün... Çerçevelerine dolanan bi bakýr tele söz geçiremiyor. Yar erenin yalnýzlýðý yarine kayýyor Hayallerim beni bir baþýma kolup Rüzgarlarla dans ediyor... Oðuz Aydýn (Tarih Bölümübirinci sýnýf öðrencisi) Þiir Okuma Yarýþmasýnda ikincilik alan þiir : SIRSIZ AYNALAR Betül Çekeroðlu Suskun aynalara sýrt çevirdim de geldim Sularla birlikte terledim yokuþlarda ... Geliyor kulaklarýma hâlâ iniltisi Yusuf’un Kaf Daðý’nda kuþ ölülerinin ortasýna serildim ben.... Bir umut duasý dudaklarýmda, döndüm semaya Kaðýttan kayýklar yüzdürdüm okyanuslarda Tek hatýrladýðým ufukta kaybolan gül yüzündü... Ebabil kuþlarý ile geçtim Bermuda üçgenini... Yitik gönül âvâzý senden bana tek armaðandý..... 89 Garip bir atla dolaþtým boydan boya uzak Asyayý Tanrý Daðlarýnda seni ararken aðladým ben Suda susuzluðu,güneþin alnýnda serabý düþledim Süleyman’ýn sürünen suvarileri Karýncalar korosu Dua ettiler garip dille Orda ben yoruldum Gelmeni beklerken en küçük yavrular dile dile Denizin bittiði yerden yelken açtýn da kaçtýn sen... Karda kara bulutlar ardýndan seyrettim ben bu þehirleri Perdesi ardýna kadar çekilmiþ kara evlerde Kayboldu düþlerim Mezbahalarda boðazlanýrken þehrin aðýtýný söylediler Koroca hýrlý hýrlý Bense tam ortasýndan öptüm bilinmezi gecelerce.. Ve hamdüsenâ binlerce... Þiir Yazma Yarýþmasýnda biri Kýrgýzca biri Azeri lehçesinde iki üçüncülük var.Bu iki þiir aþaðýda kaydedilmiþtir. KÜNÖÖ KÝMDE ? Men bir pende colunan adaþkan, Caþmýn,birok gülüm soolgon cangý açkan. Künöö kimde,özümdöbü ? Bilbeymin. Ce bergenbi munu özü caratkan ? Tartýp kelem capcaþ turup ubayým, Aytçý maða, aytçý kengeþ urayýn. Künööm bolso keçirilbes keçirçi Calgýz munu suraym senden, Kudayým ? Aytat maða cakþý sözün emi kim ? Bilbey turam kaysýl cerden kemidim ? Adam bolup caþasam deym caþoodo Bul da senin kolunda go, Tengirim Mahabat Kaseyinova VATAN BORCU NAMUS BORCU DÝL BORCU Þah babamýn beþyüz illik inadý Qýnýçlarýn ovxarýnda sýnandý. Bir millete son kelmesi son andý Qamçýlayar gedeleri qýyðacý ! Qarabað haraylý sorgularýmda Vatan borcu namus borcu dil borcu Yalan aðýzlýlar iftira sözlü Bostaným daþlanýr gece gündüzlü. Þuþa daðlarýnýn sinesi közlü, Biçilen kefenler ömürler xerçi Mene dar aðacý yuxularýmda Vatan borcu namus borcu dil borcu Tarixime yaðý vurdu yuvam ovu Kirvecan sinili yaðlý pulovu. Uzalý qollarý hiyle tilovu Gözümün külüne özümem qorçu. Elifba dumanlý naðýllarýmda Vatan borcu namus borcu dil borcu Çadýr mezarlarýn qaçqýn bölümü Araçý keslere pay lümü-lümü Torpaq-torpaq ümidlerin ölümü, Göyçede qebirler göylere carçý. Daha yetimleþdi duygularýmda Vatan borcu namus borcu dil borcu Soyuq Eresey’de sýndýq deyenler, Borçalý çölünde yandýq deyenler, Derbendime baðlý sandýq deyenler Qýyamete qýsasýmýn son ucu Bozqurd efsaneli qayðýlarýmda Vatan borcu namus borcu dil borcu Tebriz’im Urumçu’m, yorðun Kerkük’üm, Avþarým niþanem baþýnda börküm Fatihim, Atillam Metexan görküm Dünya var olalý þöhretin tacý. Okunar yaþayar okullarýmda Vatan borcu namus borcu dil borcu. Ýgid oðullarým yol gelir hele Þiþmeþe dönerik biz inden bele Nifretim sel olar, kinim zelzele Yellenen bayraðým keser ülgücü Haqqýn kitabýdýr saygýlarýmda Vatan borcu namus borcu dil borcu Kasým Kasýmov Kardeþ Kalemler Nisan 2007 90 Etkinlikler Etimesgut’ta ETÝMESGUT’TA ‘ÞÝÝR GÝBÝ’ BÝR GECE Ýstiklal Marþý’nýn TBMM’de milli marþ olarak kabul ediliþinin 86. yýldönümü’nde Etimesgut Belediyesi ve Avrasya Yazarlar Birliði ‘Þiirli Bir Gece’adlý bir program düzenledi. Gecede, ünlü þairler kendi þiirleri ve Mehmet Akif’in þiirlerinden oluþan eserleri okurken geceye katýlanlar þiir tadýnda bir gece yaþadýlar. Þeker Fabrikasý Toplantý Salonu’nda düzenlenen programa birbirinden ünlü yazar ve þairleri buluþturdu. Programa, Avrasya Yazarlar Birliði Genel Baþkaný Yakup Deliömeroðlu, Etimesgut Belediye Baþkaný Serhat Kemal Yýlmaz, Etimesgut Kaymakamý Recep Erkýlýç, Etimesgut Ýlçe Milli Eðitim Müdürü Mehmet Karaman, Þeker Fabrikalarý Genel Müdürü Nazmi Aksu, milletvekilleri ve çok sayýda davetli katýldý. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 91 Þiir Þöleni ÞÝÝR ZÝYAFETÝ Þairler kendi þiirleri ve Mehmet Akif’in þiirlerini ney ve kanun eþliðinde okurken, izleyiciler büyülü bir gece yaþadýlar. Ünlü þairlerden ayný zamanda Þanlýurfa Milletvekili olan Atilla Maraþ okuduðu ‘aney’ isimli þiir ile dinleyicilerine duygulu anlar yaþatýrken Bahattin Karakoç ise üst üste okuduðu þiirlerle dinleyicilerini þiire doyurdu. Program sonrasýnda katýlýmlarýndan dolayý ünlü þairlere plaket takdim edildi. Geceye þiirleri ile renk katan þairler þunlar: Ali Akbaþ, Ali Ural, Ayþe Sevim, Bahattin Karakoç, Cevdet Karal, Lütfü Þahsuvaroðlu, M.Atilla Maraþ (AK Parti Þanlýurfa milletvekili), Mehmet Aycý, Sadi Demirci, Tayyib Atmaca. Etimesgut Belediyesi 85. Ýstiklal Marþý’nýn kabul ediliþinin 85. yýldönümünde de yine Þiirli Bir Gece düzenlemiþ ve program büyük bir beðeni toplamýþtý. Kardeþ Kalemler Nisan 2007 92 Haber Doðumunun 100. Yýlýnda Tarih: 11-12-13 Nisan 2007- Elazýð/TÜRKÝYE Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlýðý Azerbaycan Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlýðý'nýn katkýlarýyla Elazýð Valiliði Elazýð Belediye Baþkanlýðý Fýrat Üniversitesi Rektörlüðü Elazýð Ticaret ve Sanayi Odasý Azerbaycan Yazarlar Birliði Avrasya Yazarlar Birliði Uluslararasý Avrasya Eðitimciler Birliði Fýrat Havzasý Gazeteciler Cemiyeti ve Manas Yayýncýlýk iþbirliðiyle. PROGRAM: 11 Nisan 2007 - Çarþamba 07.45: Sabah Kahvaltýsý 08.30 - 10.30 Protokol Ziyaretleri 10.30 - 11.15: Turan Gazetesini Ziyaret 11.30 - 12.30: Elazýð Anadolu Lisesini Ziyaret 12.45: Elmas Yýldýrým Sokaðý'nýn Açýlýþ Töreni 13.45: Öðlen Yemeði 14.30 - 1630: Harput Gezisi: 16.30 Sivrice Ýlçesine Hareket 17.15 Sivrice Kaymakamlýðýný Ziyaret Hazar Gölü Gezisi 19.30: Akþam yemeði Serbest program 22.30: Ýstirahat 12 Nisan 2007-Perþembe Sabah Kahvaltýsý: 08.00 Hazar'dan Hazar'a Elmas Yýldýrým Sempozyumu Yer: Fýrat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi Saat: 09.30 Açýlýþ Saygý Duruþu ve Ýstiklâl Marþý Açýlýþ Konuþmalarý Kitap Tanýtýmý Hazar'dan Hazar'a Elmas Yýldýrým Yrd. Doç. Dr. Enver ARAS Kardeþ Kalemler Nisan 2007 1. Oturum: Baþkan: ANAR Azerbaycan Yazarlar Birliði Baþkaný Konuþmacýlar: 10.30 -10.45: Prof. Dr. Muhammet Beþir AÞAN "Yüreðimdeki Azerbaycan" 10.45 -11.00: Prof. Dr. Ahmet BURAN "Sovyetler Birliði Politikalarýnýn Türk Dili ve Edebiyatýna Etkileri" 11.00 -11.15: Bekir Nebiyev "Didergin Þair Elmas Yýldýrým" 11.15 -11.30: Nazif Gahramanlý "Azerbaycan Edebi Muhitinde Üç Abide Þahsiyet" 11.30 -11.45: : Tartýþma 12.30 -13.30: Öðle Yemeði 2. Oturum Baþkan: Yrd. Doç. Dr. Yakup DELÝÖMEROÐLU Avrasya Yazarlar Birliði Baþkaný Konuþmacýlar: 14.00 -14.15: Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ "Elmas Yýldýrým'ýn Yitik Cenneti" 14.15 -14.30: Fikret GOCA "Elmas Yýldýrým ve Çaðdaþlarý" 14.30 -14.45: Ali AKBAÞ "Elmas Yýldýrým'ýn Ateþlediði Ruh" 14.45 -15.00: Ýlgar FEHMÝ "ElmasYýldýrým'ýn Doðup Yetiþtiði Bakü Köyleri" 15.00 -15.15: Tartýþma 15.15-15.30: Ara 3.Oturum Baþkan: Prof. Dr. Ahmet BURAN Fýrat Üniversitesi Öðretim Üyesi Konuþmacýlar: 15.30 -15.45: Yrd. Doç. Dr. Yakup DELÝÖMEROÐLU "Elmas Yýldýrým'ýn Ýdealizmi" 15.45 -16.00: Gulu AÐSES "Elmas Yýldýrým ve Çaðdaþ Azerbaycan Þiiri" 16.00 -16.15: Dr. M. Naci ONUR "Elazýð Edebî Ýkliminde Elmas Yýldýrým" 16.15 -16.30: Maarif TEYMUR "Elmas Yýldýrým'ýn Azerbaycan Neþirleri" 16.30.-16.45: Doç. Dr. Cihan ÖZDEMÝR Elmas Yýldýrým’ýn Þiirlerinde “Sevgili” 16.45 -17.00 Tartýþma 93 Þair Elmas Yýldýrým Anýlýyor Deðerlendirme Baþkan: Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Fýrat Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Dekaný Konuþmacýlar: Vagif BEHMENLÝ Anar Bekir NEBÝYEV Reþad MECÝD Lütfi ÞAHSUVAROÐLU Prof. Dr. Ahmet BURAN Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ 18.00: Akþam Yemeði Hazar'dan Hazar'a Müzik Þöleni Yer: Fýrat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi Saat:19.30 Katýlým Belgelerinin Takdimi Misafir Sanatçý: Meleyke Memmedova Azerbaycan Harput Türküleri Konseri: Þef: Kenan ÇÝMTAY Elmas Yýldýrým Þarkýlarý: Þef/Besteci: Yrd. Doç. Dr. Güldeniz Ekmen AGÝÞ Kültür ve Turizm Bakanlýðý Elazýð Devlet Klasik Türk Müziði Korosu Fýrat Üniversitesi Devlet Konservatuvarý Elazýð Musýki Konservatuvarý Derneði'nin iþbirliðiyle 23.00: Ýstirahat 13 Nisan 2007 - Cuma 07.45: Sabah Kahvaltýsý 08.30: Hankendi'ne Hareket 09.00: Hankendi Belediyesini Ziyaret Elmas Yýldýrým'ýn yaþadýðý evin ziyareti Elmas Yýldýrým Caddesi'nin Açýlýþ Töreni 10.30 Keban'a hareket 11.30: Keban'a varýþ Keban Kaymakamlýðýný Ziyaret 13.30: Öðlen yemeði 14.30: Keban gezisi 16.00: Aðýn'a hareket 16.45: Aðýn'a varýþ Aðýn Kaymakamlýðýný Ziyaret Elmas Yýldýrým'ýn Yaþadýðý Evin Ziyareti 18.30: Akþam yemeði 19.30: Elmas Yýldýrým Þiir Þöleni Niyazi Yýldýrým Gençosmanoðlu Kültür Merkezi 21.30: Elazýð'a hareket 22. 45: Elazýð'a varýþ ve Ýstirahat 14 Nisan 2007 - Cumartesi 06.30: Sabah Kahvaltýsý 08.00: Misafirlerin Elazýð'dan ayrýlmalarý. SES SANATÇILARI Bayan Sesler Mircan ÖZEL Fatma ÜNVER Mehtap SARIKAYA Nurdan ÜNAL Erkek Sesler Nihat KAZAZOÐLU Erdal ÖZER Osman BULUT Yalçýn TURHAN SAZ SANATÇILARI Yaylý ve Nefesli Sazlar KEMAN ------------ Kenan ÇÝMTAY VÝYOLONSEL------ Ender ÞEN KEMENÇE---------- Cüneyt ÖBEK NEY------------------ Ali POLATDEMÝR KLARÝNET--------- Ýbrahim ÜNAL Mýzraplý ve Vurmalý Sazlar KANUN-------------- Numan TUNCER UD-------------------- Murat BAÐDATLI TANBUR------------ Ahmet YÜCE CÜMBÜÞ------------ Hasan DEMÝRKIRAN RÝTM----------------- Mehmet DEMÝR RÝTM----------------- Hidayet GÜRSEL PROGRAM SUNUCULARI Meleyke MEMMEDOVA (Azerbaycan - Bakü ) Ömer Faruk ER (Türkiye - Elazýð) SAHNE DEKOR …………………… SES DÜZENÝ : Stüdyo Kemaliye TONMAÝSTER : Ruhsar GÖZLER Kardeþ Kalemler Nisan 2007 94 Haber Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Kardeþ Kalemler’in 1. Sayýsýnda Yayýnlanan Oyunsky Sagusu Yakutistan Basýnýnda 95 Haber Kardeþ Kalemler Azerbaycan Basýnýnda 27 fevral 2007-ci il Kardeþ Kalemler Nisan 2007 96 Haber Kardeþ Kalemler Nisan 2007 Kardeþ Kalemler’den Ýktibas