Temmuz-Ağustos-Eylül 2013 - PDF Formatında İndir
Transkript
Temmuz-Ağustos-Eylül 2013 - PDF Formatında İndir
Çare Akademi İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ EĞİTİM KURUMU İŞYERİ HEKİMLİĞİ 220 Saatlik Bir Eğitim ile Hekimlere Uzmanlık Gerektiren İşyeri Hekimliği Yetkisi Verilmektedir. C SINIFI İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI 220 Saat 90 Saat Uzaktan 90 Saat Örgün Eğitim 40 Saat Staj Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş olan kurumumuzda A Sınıfı, B Sınıfı ve C Sınıfı Eğitimler verilmektedir. ÇARE İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ EĞİTİM KURUMU Çare Akademi Ziya Gökalp Cad. Adakale Sok. No: 27 / 5 Kızılay - Ankara Tel: +90 312 431 11 53 Fax: +90 312 431 11 60 www.careakademi.com - info@careakademi.com İrem Nurgül Durmuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü i.durmus@ekoteknikisg.com B iz mi geçiyoruz zamanın içinden, zaman mı geçiyor bizim çevremizden? Nasıl bu kadar hızla birbirini kovalıyor aylar, anlayamıyorum ama bir 3 ay daha geçti, bir selamlaşma vaktimiz daha geldi… Bu 3 ayda ne de çok şey değişti… Biz “6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu yayınlandı, yürürlüğe girdi, kanunun amir hükümleri gereği 01.07.2013 tarihinde genişleyerek iş güvenliği hedeflerinde önemli adımlar atılacak” derken, İş Güvenliği için “Başka Bahara” mı denildi? İş Güvenliği Yasası’nda Hekim ve Uzman Zorunluluğu 1-3 Yıl Ertelenecek Hükümet tarafından meclise gönderilen 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 6.ve 7. maddelerinin yürürlülük tarihlerinde erteleme olunca iş yerlerinin hekim ve iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu, iş yerlerinin tehlike sınıflarına göre, belirlenen tarihlere göre ertelenecek. Kanunun risk değerlendirmesi, acil durum planları, iş kazası ve meslek hastalıklarının kayıt ile bildirimleri gibi maddelerinde bir değişiklik söz konusu olmasa dahi, bu erteleme ile beraber piyasada yakalanmış olumlu havaya indirilebilecek en büyük darbenin indirileceği kanaatindeyiz. 30 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6331 Sayılı İSG Kanunu kapsamında, kurum ve kuruluşlar yasaya uyum noktasında 1 yıldır gerekli düzenlemeler için çalıştı, iş adamları düzenlemelerini yeni duruma göre revize etti, yeni bir piyasa oluştu, yeni birçok yatırımlar yapıldı. Ancak bazı maddelerin uygulanmasındaki sıkıntıları hesaplayan hükümet, bu maddelerin yürürlülük tarihinde değişikliğe 2 gitmeyi tercih etmiştir. Bu da aslında en baştan bu yana korunması hedeflenen Kararlı ve İstikrarlı Duruş’u zedelemiştir. Ertelemenin Kanun’un tamamına değil de belli bölümüne etki edecek olması bu zedelenmeyi hafifletmez; zira kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan iş yerleri ile, 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan iş yerleri için belirli tarihlere kadar ertelenmenin yaşanması, kanun tamamen ertelenmiş kadar bir etki oluşturacaktır. Bunun sebebi de kamu - özel ayrımı olmaksızın tüm sektörlere, tüm genel gidişata yön veren merkezin kamu kurumları olmasıdır, kamu kurumlarında ertelenme yaşanması aslında her alanda ertelenme demektir. Hatta ne yazık ki ertelenen tarih geldiğinde bile ertelemeler son bulmayabilir, çünkü kırılan bu güven kaybıyla piyasa tekrar bu kadar heyecanla hareketlenmeyebilir. Bekleyip göreceğiz. İş Yerlerinin Devam Eden Yükümlülükleri İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında iş yerinde uygulamakla yükümlü olduğu aşağıda belirtilen diğer yükümlülüklerin ötelenmesi söz konusu değil. Devam eden yükümlülükler şöyle: • “Kanunun 10’uncu maddesiyle hükme bağlanan, iş yerlerinde risk değerlendirmesi çalışması yapılması, • Kanunun 11’inci maddesiyle hükme bağlanan, acil durum planları, yangınla mücadele ve ilk yardım çalışmalarının yapılması, • Kanunun 12’nci maddesi ile hükme bağlanan tahliye planının yapılması, • Kanunun 14’üncü maddesi ile hükme bağlanan iş kazası ve meslek hastalıklarının kayıt ve bildiriminin yapılması, • Kanunun 15’inci maddesi ile hükme bağlanan sağlık gözetiminin gerçekleştirilmesi, • Kanunun 16’ıncı maddesi ile hükme bağlanan çalışanların bilgilendirilmesi, kanunun 17’inci maddesi ile hükme bağlanan çalışanların eğitimi, • Kanunun 18’inci maddesi ile hükme bağlanan çalışanların görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlanması, • Kanunun 20’nci maddesi ile hükme bağlanan çalışan temsilcilerinin belirlenmesi. Sahada çalışmak artık daha güvenli. *** İşveren, iş yerinde yukarıdaki önlemlerin alınmasını, yönetmelikler çerçevesinde bazılarını kendisi sağlayabileceği gibi dışarıdan profesyonel yardım alarak da bu hükümleri gerçekleştirebilecek. Son olarak, Söz konusu ertelemenin Bakanlıkça takibi bir gerekçesi ve izahı vardır diye tahmin ediyoruz. Ancak, son 1 yıldır gerek Kanun’un, gerekse diğer muhatapların olgunlaştırdığı İSG algısı ne yazık ki bu uygulamayla yıkıldı diye de düşünüyoruz. Bu ertelemenin sahaya -hatta zihinlere- olumsuz yansıması zannedilen ve beklenenden daha büyük olacaktır diye endişe ediyoruz. Allah hayırlara çıkarsın… Herkesin öyle ya da böyle bir şekilde hazırlandığı ve kabullendiği bu sürecin nasıl devam edeceğini, tüm ülke merak ediyor, biz de merak ediyoruz. Bir sonraki sayımızda geri adımlarla değil de ilerleme müjdesiyle merhaba deme arzusuyla iyi okumalar diliyoruz. Dräger X-zone® 5000: 6 farklı gaza kadar algılama... Dräger X‐am 5000 veya X‐am 5600 gaz algılama cihazları ile birlikte, 6 farklı gazın algılanması ve ölçümünü sağlar. Kolaylıkla taşınabilir, dayanıklı ve su geçirmez özellikteki ünite, farklı pek çok uygulama için, gaz algılama yöntemini en güvenilir şekilde kolaylaştırır. Daha fazla bilgi için: www.draeger.com.tr info.draegersafetyturk@draeger.com Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti. Konrad Adenauer Caddesi No: 54/A‐B Yıldız ‐ Çankaya / ANKARA Tel : +90 (312) 491 06 66 Faks : +90 (312) 490 13 14 Dräger. Yaşam için Teknoloji® 06 Bakan Binali Yıldırım ile 26 İş Başmüfettişi Özlem Özkılıç: Keyifli bir söyleşi Makine Risk gerçekleştirdik: “Ulaşım’da Büyük Hamle” Değerlendirmesi 46 Hüseyin Gelmez: Atık Geri Dönüşümü 48 Dr. Aydın Yıldırım: Ekoloji - Ekonomi Jeomorfoloji Sinerjisi 31 Prof. Dr. Sefer Aycan: İşyerinde Stres Neden Olduğu Sorunlar ve 50 Uz. Dr. Mehmet Ergin: 12 Yine İŞ KAZALARI’nın Önüne Geçemedik! 14 27.nci İş Sağlığı Güvenliği Önlenmesi Haftası İzmir’de Gerçekleşti. 34 Toplum Sağlığı ve İş Kazaları Açısından Tetanos Aşısının Önemi Mehmet Doğramacı: 52 Trafik - İş Kazaları 18 Ekoteknik İSG’ye, Bir Takva Çağrısı: Yargıtay Kararları İŞKUR’dan Onur Belgesi Baretini Giy 20 DRAEGER TEKNİK MAKALE: Tevfik Paçacı: 36 54 Şimdi Geçmişle Tam Koruyucu Endüstriyel İşletmelerde İş Sağlığı ve Amaçlı Gaz Geçirmeyen Özlem Giderme Zamanı... Elbiseler Güvenliği Yönetim Sistemi OHSAS 18001 38 Sedat Çalıkoğlu: 56 3M - Mert Dinçer: Sağlıklı & Güvenli Catering Gürültülü Bir Dünyada 22 Mansur Ziya KOÇ: Tüm Önlemler Alınsa da 40 Serenay Şahin: Psikolojik Kaçınılmayan Kazalar - Baskıyla İş Sağlıksızlığı ve Tüm Önlemler İş Güvensizliği Maruziyetlerden Önce Alınmalı EKOTEKNİK İSG DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE İmtiyaz Sahibi Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Hizmetleri Adına Halis Yolcu Editör Yadigâr Yolcu Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül Durmuş 4 Yayın Kurulu Doç Dr. F. Nur Eriş, İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya, Uz.Dr. Mehmet Ergin, Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez, İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç, Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru) Danışma Kurulu Prof. Dr. Recep Akdur, Yıldırım Akpınar(Çal.Bak.Eski Teftiş Kurulu Baş.), Prof. Dr. Sefer Aycan, Prof. Dr. Aytül Çakmak, Ziya Demir, Doç. Dr. Tayfun Güngör, Doç. Dr. Tevfik Pınar, Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, Uz. Dr. Cebrail Şimşek, Uz. Dr. Engin Tutkun, Doç. Dr. Mehmet Uğurlu, Doç. Dr. Halil Murat Ünver, Doç. Dr Yusuf Üste, Dr. Hınç Yılmaz Görsel Yönetmen İrem Nurgül Durmuş Görsel Tasarım Fazıl Gürs 06 Bakan Binali Yıldırım İle Keyifli Bir Söyleşi: “Çalışanın Sağlığının Korunması Birinci Önceliğimizdir” 14 Bakan Faruk Çelik ile beraber 27.nci İSG Haftası Gerçekleşti. 34 Yaşıyoruz... 59 Betül Çavdar: KKD Yazı Dizisi: Yüz Koruyucular Araştırmacı Yazar Mehmet Doğramacı: Bir Takva Çağrısı: Baretini Giy Reklam ve Pazarlama Koordinatörü Yalçın Yolcu Yayın İdare Merkezi İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46 Yayın Türü Yaygın - Süreli ISSN: 2146 - 9407 Baskı ve CTP Kalıp Arkadaş Basım Sanayi www.arkadasbasim.com.tr Basım Tarihi 15.07.2013 Abonelik ve Reklam Rezervasyon Tel: 0 312 344 01 96 (pbx) Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik, mekanik veya başka biçimde çoğaltılması Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. 26 Geçtiğimiz Sayımızda Yazısı Büyük İlgi Toplayan Özlem Özkılıç, Şimdi de Makine Risk Değerlendirmesini Yazdı. 59 KKD YAZI DİZİSİ / BAŞ KORUYUCULAR Çal. ve Sos. Güv. Bakanlığı, İSGÜM İSG Uzman Yardımcısı Betül Çavdar 5 5 Ulaşım’da Büyük Hamle Türkiye’de son yıllarda ulaşım alanında ne değişmedi ki? Ülkemiz yüksek hızlı tren konforu ile tanıştı. Hava ulaşımında devrim yaşandı; öyle ki yakın zamanda ülkemizin havaalanı sayısı 56’ya ulaşacak. Türkiye’de ilk defa denizciliğimiz müsteşarlık düzeyinden alınarak Bakanlık düzeyine çıkarıldı. Ülkemizi bilgi toplumuna dönüştürme hedefi doğrultusunda çalışmalar hız kesmeden devam ediyor. Son 10 yılda bilgi ve iletişim alanlarında yapılan yatırımlar sayesinde, ülkemiz bilgi toplumu göstergelerinde tahminlerin ötesinde artışlar oldu. Siber Güvenlik Kurulu kuruldu. Ulusal Siber Güvenlik Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı uygulamaya koyacak düzeye gelindi. Bunlar gerçekten takdire şayan ve çok sevindirici gelişmeler. Bu sayımızda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın misafiri olduk ve keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Röportaj: İrem Nurgül Durmuş S on 10 yılda Türkiye’de ulaşım ağı (kara–hava-deniz) ve yatırımları cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar çok önem verildiği görülmektedir. Son 10 yıllık ulaşım yatırımlarını kısaca anlatabilir misiniz? Türkiye’nin her alanında değişim dönüşüm yaşanırken, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı olarak biz de boş durmadık. Türkiye’nin kara, deniz, hava ve demiryollarının üzerinde yılların ihmali vardı. Bilişimde Afrika seviyelerinde idik. Son 10 yılda 80 yılda yapılanlardan daha fazlasını yaparak, Türkiye’yi hak ettiği konuma yükseltmeyi başardık. Son 10 yılda toplam 140 milyar Türk Liralık yatırım yaptık. Yerel yönetimlerin iletişim ve ulaştırmaya yaptıkları yatırımlar ve yap – işlet – devret yöntemiyle yapılan 6 yatırımları da ilave edildiğinde 192 Milyar Liralık yatırım yapıldı. Karayolu ile ilgili çalışmalarınızdan biraz bahseder mısınız? Bugün, 22 bin 350 kilometre bölünmüş yola, Otoyol uzunluğumuz 2 bin 236 kilometreye, demiryolunda ana hat uzunluğu 9 bin 931 kilometreye ulaştı. Bununla birlikte ülkemiz yüksek hızlı tren konforu ile tanıştı. Eskişehir ve Konya’yı Ankara’ya bağladık, Eskişehir-Konya seferlerini başlattık, İstanbul, Bursa ve İzmir’i de yüksek hızlı tren ile Ankara’ya bağlamak için gün sayıyoruz. Hava ulaşımında da ilerlemeler olduğunu anlamamak zaten mümkün değil. Toplumun her kesiminden bu gelişme hissediliyor. Ancak hava ulaşımı konusunda rakamlarla durumumuz nedir? 2003 yılında sivil havacılığı serbestleştirmemizle birlikte havayollarımızda destansı gelişmeler yaşandı. Geçen yıl 117 milyon 347 bin kişi havayollarımızdan yararlanırken, 2012 yılında 131 Milyona ulaştı. 2002 yılında 25 aktif havaalanı sayısını yeni havaalanlarımız ile 49’a çıkardık. Ülkemizin ilk bölgesel havalimanı Zafer Havalimanı’nı 2012 yılında hizmete verdik. Yapımı ve proje çalışmaları devam eden 7 havalimanımızın da tamamlanmasıyla yakın zamanda ülkemizin havaalanı sayısı 56’ya ulaşacak. İstanbul’un hava ulaşım problemini tamamen çözecek olan yeni havalimanını 22 Milyar 152 Milyon Euro’ artı 7 KDV’ye ihalesini yaptık. 10 Milyar 247 Milyon Euro’luk da yatırım yapılacak. Yolcu kapasitesi bakımından dünyanın en büyük havalimanı olma özelliğine sahip. Kara, Hava Ulaşımı Derken Elbette Denizi Unutmadık Dört bir yanı denizlerle çevrili olan ülkemizde kara ve hava ulaşımlarında devrimler yapılırken deniz elbette unutulamazdı, bu anlamda yapılan çalışmaları öğrenebilir miyiz? Türkiye’de ilk defa denizciliğimiz müsteşarlık düzeyinden alınarak Bakanlık düzeyine çıkardık. Denizcilikte son on yılda dünya filo sıralamasında dört basamak birden atlayarak 15. Sıraya kadar çıktık. Denizcilik sektöründe çok büyük yatırımlar gerçekleştiriyoruz. Bunların büyük bir kısmı da devletin kasasından kuruş para çıkmadan dünyada Türk modeli olarak bilinen yap – işlet – devret modeliyle gerçekleştiriyoruz. Dünyanın en büyük 10. Limanı, Türkiye’nin en büyük limanı olacak olan Çandarlı Limanı, çok önemli bir konuma sahip. Çandarlı Limanı’nın altyapı işlerini gelecek yıl içinde tamamlamayı ve üstyapı işlerine bu yıl içinde başlamayı planlıyoruz. Ülkemizin Karadeniz’e açılan kapısı Filyos Limanı’nın da yakında ihalesine çıkmayı planlıyoruz. İmar Planı onaylandı. Bu kapsamda 2013 yılı içinde ihalesine çıkmış oluruz. Akdeniz’e açılan kapımız Mersin Konteyner Limanı ise TINA Türkiye çalışması çerçevesinde öncelikli proje olarak kabul edildi, bu kapsamda çalışmalara başladık. Siber Güvenlik Kurulu’ndan da bahseder misiniz? Ülkemizi bilgi toplumuna dönüştürme hedefimiz doğrultusunda çalışmalarımızı hız kesmeden sürdürüyoruz. Bunun için gerekli olan temel unsur, hizmetleri istenilen hız ve kalitede kesintisiz olarak sunacak bilgi ve iletişim alt yapılarına yönelik alt yapıların ülkenin her tarafında kurulmasıdır. Sonuçta, son 10 yılda bilgi ve iletişim alanlarında yapılan yatırımlar sayesinde, ülkemiz bilgi toplumu göstergelerinde tahminlerin ötesinde artışlar oldu. Bilişim sektörü de sağlanan istihdam, GSYH içindeki pay, yıllık ciro gibi ekonomik göstergelerde de kendini göstermiştir. 2003’de 11,5 milyar Dolar olan bilişim sektörü toplam gelirleri, 2012 yılı sonu itibariyle 44 milyar Doları geçti. Bilgi toplumuna dönüşmüş bir Türkiye amacıyla bilişim sektörünün gelişmesi için hem yasal altyapıyı hem de fiziki altyapıyı oluşturduk. 2012 yılında da özellikle güvenlik alanında düzenlemeler gerçekleştirdik. Siber Güvenlik Kurulu’nu kurduk. Ulusal Siber Güvenlik Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı uygulamaya koyacak düzeye getirdik. ULAŞIM GÜVENLİĞİ Son yıllarda yapılan yatırımlarla birlikte ulaşım ağı ve çeşitleri hızla artarken bu altyapıyı kullanan insan, araç, mal vb yanı sıra toplu ulaşım, bakım-onarım gibi işlerin yürütülmesinde çalışanlarda doğal olarak artmıştır. Bu anlamda ulaşım imkânları arttıkça ulaşım güvenliğinin arttırılması için hangi çalışmalar yapılıyor? Elbette 10 yıl önce trafiğe kayıtlı 8 Milyon civarında araç varken, bugün Ülkemiz yüksek hızlı tren konforu ile tanıştı. Eskişehir ve Konya’yı Ankara’ya bağladık, Eskişehir-Konya seferlerini başlattık, İstanbul, Bursa ve İzmir’i de yüksek hızlı tren ile Ankara’ya bağlamak için gün sayıyoruz. 8 17 Milyonu aşkın araç trafikte. Bu anlamda çok büyük artış sağlandı. Biz ulaştırma alanında yaptığımız bütün yatırımlarda dedik ki, bir insanın bile hayatını kurtarmaya vesile olursak yatırımlarımız hedefine varmış olur. Şimdi bunun neticelerini görmeye başladık. Gönül ister ki hiç kimse trafik kazası nedeniyle ölmesin ama bu maalesef mümkün olmuyor. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı olarak göreve geldiğimiz ilk günden itibaren trafik kazalarını azaltmak için çok önemli adımlar attık. Hepinizin malumu olduğu üzere Türkiye’de 10 yıl öncesine kadar yollarımızın büyük bir kısmı eski, tek geliş, tek gidiş halinde idi. Yaptığımız bölünmüş yollar trafik kazasını büyük oranda azalttı. Yol kusurlarından kaynaklanan kazaları neredeyse sıfıra indirdik. Ülkemizde; son 10 yılda, nüfus yüzde 14, sürücü sayısı yüzde 60 ve motorlu araç sayısı yüzde 73 oranında artarken, bu artışlara rağmen ölü sayısında ise yüzde 8 azalmayı sağladık. 2003 yılında trafik kazalarındaki ölüm oranları 100 Milyon, taşıt x kişi de 5,72 iken 2012 yılı sonu verilerine göre bu rakam 2,89 düştü. Şimdi ise hedefimiz ulaşımı çok seçenekli ve birbiriyle uyumlu hale getirerek, sağlıklı ve sürdürülebilir bir ulaşım sistemini tesis etmek. Ulaşım modları arasında uyumu sağlarken, öte yandan akıllı ulaşım sistemlerini entegre etmek için de yoğun çaba içerisindeyiz. Yine ulaşım güvenliği açısından son derece önemli olan 20 yaş üstü araçları trafikten topladık. Trafik güvenliğini bozan eskimiş problemli özellikle ticari araçları hurdaya ayırdık. Yük taşıyanlara yönelik önemli uygulamalar getirdik. Aşırı yük birçok trafik kazalarına sebebiyet veriyordu. Bunun önüne geçtik. Yol kenarı denetleme istasyonları kurduk. Bu istasyonlar vasıtasıyla denetliyoruz. Gerek yeni bilgi ve donanım takviyesi gerekse ulaşım araçlarının nakli için kurumun sözcü ve sistem kullanıcılarına ne tip eğitim ve takviyeler yapılmıştır? Trafiğin bir diğer temel unsuru olan insanlarla ilgili olarak ise karayolu taşımacılık sektöründe çalışan yöne- ticilerin yanı sıra şoförlere de mesleki yeterlilik eğitimi şartı getirdik. Artık belirli bir eğitim almadan şoförlük mesleğine giriş olmayacak. 2006 yılından sonra ticari taşımacılık faaliyetlerine şoför olarak katılmak isteyenler için eğitim ve sınav şartı getirdik. Bu kapsamda; 307 bin kişi Bakanlığımızca yetkilendirilmiş eğitim merkezlerinden eğitim aldı. Bugüne kadar yapılan 28 sınavda başarılı olan 127 bin kişiye mesleki yeterlilik belgeleri verildi. Bakanlığımızın yeniden yapılanma kapsamında Karayolu Düzenleme Genel Müdürlüğü ve Tehlikeli Mal ve Kombine Taşımacılığı Düzenleme Genel Müdürlüklerini kurduk. Bu genel müdürlüklerimiz ulaşım güvenliğini sağlayacak düzenlemeleri yapıyorlar. Yurtiçinde tehlikeli maddelerin uluslararası kurallara uygun taşınması için fiziki, teknik ve beşeri kapasite eksiklikleri ile mevzuat düzenlemelerini hızlı bir şekilde tamamlıyoruz. Belirli bir geçiş süreci içerisinde, araçlar, tanklar ve ambalajlar ile taşıma zinciri içerisinde yer alan başta şoförler olmak üzere tüm çalışanlar ve faaliyetler bu alandaki uluslararası standart ve kurallara uygun hale gelecek. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım: Yaptığımız bölünmüş yollar trafik kazasını büyük oranda azalttı. Yol kusurlarından kaynaklanan kazaları neredeyse sıfıra indirdik. 9 Ulaşım Sektörü’nde İŞ Sağlığı Güvenliği Kırmızı Et ’e Fasıl Eşiliğinde Tarihi KInacızade Konağı’nda Doyacaksınız... Çalışanın ve Çevrenin Korunması Birinci Önceliğimizdir Ulaşım Sektörü’nde İş Sağlığı Güvenliği konusu gündemde ne kadar yer tutuyor? İş Sağlığı Güvenliği anlamında neler yapılıyor? Bilindiği gibi son yıllarda ulaşım imkânlarının genişletilmesi, var olan alt yapıların ve ulaşım araçlarının yenilenmesi ya da geliştirilmesi için başta karayolları ile demiryolları olmak üzere deniz ve hava taşımacılığı da dâhil büyük bir yatırım söz konusudur. Bu yapılanma çalışmalarına katılım, kamu ve özel kuruluşların çalışanlarına ihale sürecinde başlayan ve sözleşmelere de konu olan iş sağlığı 10 güvenliği uygulamaları ve alınacak tedbirlerle ilgili çok ciddi bir çalışma ve denetim ağı kurulmuş durumdadır. yapımında da kullanılan alt yüklenici çalışanlara eğitim, denetim - risk analizleri çalışmaları yapılacaktır. Çalışanın ve Çevrenin Korunması Birinci Önceliğimizdir İş Sağlığı Güvenliği alanında sürekli izleme ve iyileştirme çalışmaları yapılmaktadır. Bir taraftan çalışma sürecinde sağlık güvenlik planlarına uyulurken diğer taraftan kurulan sistemlerin faaliyete geçmesi durumunda yani sistemlerin olabildiğince akıllı ya da riskleri azaltılmış olmasına azami gayret gösterilmektedir. Özellikle 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu çerçevesinde gerek Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na kayıtlı tesislerden gerekse bu tesislerin Bütün bu ulaşım imkânları geliştirilirken çevreye ve insana olan ‘Koruma’ sorumluğumuz hep ön planda tutulmuştur. İnanıyorum ki, birçok yeniliğe öncülük eden Bakanlığımız, kurum ve kuruluşların içinde çevre ve insan sağlığının korunması noktasında da yenilikçi ve öncü olacaktır. Ankara Kalesi İçi, Kale Kapısı Sok. NO: 28 Ulus / ANKARA Tel:+90 312 324 57 14 Fax:+90 312 310 79 81 www.kinacizadekonagi.com Yine İŞ KAZALARI’nın Önüne Geçemedik ! METAN GAZI İLE ÖLÜME GİTTİLER Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Güllük beldesindeki bir atık su terfi istasyonunda, atık su dolu 7 metre derinliğindeki deponun bakımı faciayla sonuçlandı. 7 kişi metan gazından zehirlenerek can verdi. M uğla’nın Milas ilçesine bağlı Güllük Beldesi’ndeki bir atık su terfi istasyonunda, atık su dolu 7 metre derinliğindeki deponun bakımı faciayla sonuçlandı. Depoya bakım yapmak üzere inen işçilerin dışarı çıkmaması üzerine yardım için aşağı inen çalışma arkadaşlarından oluşan toplam 7 kişi, metan gazından zehirlenerek öldü. Özel bir işletmenin Güllük Şube Müdürü Mustafa Öztürk (39), beraberindeki elektrik teknisyeni Yüksel Kum (46), kanalizasyon altyapı elemanı Özcan Özkan (51), işçiler Fikret Özdemir (37), Hasan Özgür (43), Mevlüt Özbakır (48), Serkan Miral (27) ile Karamersin mevkiindeki, atık su terfi istasyonuna, saat 13.00 sıralarında bakıma gitti. Ayağı Merdivene Sıkıştı Öztürk ve beraberindekiler, Güllük beldesinin evsel atıklarını toplayıp 12 arıtma tesisine pompalayan istasyonda çalışmaya başladı. 7 metre derinliğindeki atık su dolu depoya ilk olarak işçilerden Mevlüt Özbakır indi. Depodaki gazdan etkilenen Özbakır’ın cep telefonundan arayıp yardım istemesi üzerine kuyuya inen diğer arkadaşları da gazdan etkilendi. İşçiler son olarak Şube Müdürü Mustafa Öztürk’ten yardım istedi. Yardıma giden Öztürk, kuyuya inerken ayağı merdivene sıkıştı. Bunun üzerine Öztürk de telefonla diğer işçilerden yardım istedi. Ancak, yardım gelene kadar Öztürk dışındaki gazdan etkilenen işçiler, suya düşüp yaşamını yitirdi. Hastanede Can Verdi Öztürk ise Güllük Liman İşletmesi ’nden gelen 4 dalgıcın gaz maskesi takarak aşağıya inmesi sonucu ölmek üzereyken kurtarılıp, Milas Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. İlk müdahalenin ardından durumu ağır olduğu için Özel Bodrum Hastanesi’ne sevk edilip, yoğun bakım ünitesinde tedaviye alınan Öztürk de doktorların tüm çabalarına rağmen olaydan 5.5 saat sonra yaşamını yitirdi. Dalgıçların ve Arama Kurtarma Derneği (AKUT) ekiplerinin 4 saatlik çalışması sonucuyla vinç kurularak 6 kişinin cesetleri de depodan çıkartılarak otopsi için Muğla Adli Tıp Kuirum’na kaldırıldı. Başkanlar Olay Yerinde Muğla Milletvekili Tolga Çandar, Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat, Güllük Belediye Başkan Vekili Tevfik Kırçın, Muğla Eski Milletvekili Fevzi Topuz da olay yerine gelerek bilgi aldı. Alınan bu bilgilerin İş Güvenliği Önlemleri’nde ilerleme kaydetmek açısından yararlı olması umuluyor. İş Güvenliği Tedbirleri Alınmayınca Hiçbir iş güvenliği önlemi alınmaksızın yapılan işlerde iş kazalarının ve ölümlerin önüne geçmek ne yazık ki imkansız. Arıtma Tesislerinde hiç bir önlem almaksızın çalışmanın sonuçlarını gösteren çok acı bir tablo bu. Ayrıca ölenlerin yakınları, istasyonun çatısında bulunan havalandırma bacasının çevreye kötü koku yaydığı için kapatıldığını, bu nedenle içeride biriken metan gazının faciaya neden olduğunu iddia etti. Çocuk, Röntgen Cihazının Altında Kalarak Can Verdi T.C. Sağlık Bakanlığı Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde engelli çocuğunun röntgenini çektirmeye çalışırken cihazın altında kalan kadın yaşamını yitirdi. Bakırköy Dr. Sadik Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne engelli çocuğunun röntgenini çektirmeye gelen anne, röntgen cihazının altında kalarak hayatını kaybetti. İddiaya göre, Emine Kulan (32) engelli çocuğunun röntgenini çektirmek için birlikte yaşadığı Çetin Keskin’le Bakırköy Dr. Sadik Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Bölümü’ne geldi. Engelli çocuğun röntgenini çekmekte zorlanan personel, aileden yardım istedi. Personel, çocuğun röntgen cihazının altına konulmasını istedi. Bu sırada röntgen cihazı henüz bilinmeyen bir nedenle Anne Emine Kulan’ın üzerine düştü. Röntgen cihazının altında kalan Kulan, ağır yaralandı. Aynı hastanede ameliyata alınan Kulan, kurtulamadı. Emine Kulan’ın cenazesi otopsi yapılmak üzere İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine inceme yapan polis, Emine Kulan’ın ölümüne neden olduğu iddia edilen görevli M.G’yi (40) gözaltına aldı. Bu arada, İstanbul Adli Tıp Kurumu önünde gazetecilere açıklama yapan Çetin Keskin, kaza anında Emine Kulan’ın yanında olduğunu belirterek, “Hastanede film çektirirken imam nikahlı eşim röntgen cihazının altında kaldı. Eşime yaklaşık yarım saat müdahale edilmedi. Hasta bakıcılar geç geldi. İhmallerden dolayı eşimi kaybettim. Bu hiç kimsenin umurunda olmadı. Personel yetersizliği bulunan hastanenin ihmali çok büyük. Hastaneden şikâyetçiyim. Hakkımı arayacağım” diye konuştu. Emine Kulan’ın cenazesinin otopsinin ardından memleketi Zonguldak’ta defnedileceği öğrenildi. Binbir umutla beklenen 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun fiiliyatta da acilen uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Bir an önce uygulamalar da denetimler de başlamalı. Kanun lafta kalmamalı, gerçekten İSG Önlemleri hayata geçmeli yoksa insanlar ölmeye devam edecek, kendine bakamayacak durumda zavallı engelliler annesiz kaderine terkedilecek. 27.nci İş Sağlığı Güvenliği Haftası Ülkemizde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından her yıl mayıs ayında “İş Sağlığı Güvenliği Haftası” kutlanıyor. İş sağlığı ve güvenliği kavramının geliştirilmesi, hali-hazırda yapılmış çalışmaların kamuoyuna aktarılması ve toplumun İSG konusunda bilgilenmesinin amaçlandığı bu organizasyon için her yıl başka bir il tercih ediliyor. Toplumsal duyarlılığın artırılması amacını da içinde bulunduran bu etkinlik 2013 yılında güzelliğiyle dillere destan olan İzmir’de gerçekleştirildi. 0 7-08 Mayıs 2013 tarihlerinde İzmir Swiss Büyük Efes Otel’de gerçekleştirilen “27. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası” 07 Mayıs 2013 günü saat 10:00’da açılış töreni ve Sayın Bakanımız Faruk Çelik’in açılış konuşması ile başladı ve panellerle devam etti. Kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sosyal taraflar ve sivil toplum kuruluşları’ndan katılanlar başta olmak üzere binlerce katılımcı ile 2 salonda gerçekleştirilen etkinlikte, panellere ilgi büyüktü. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Genel Müdürü Kasım’ın konuşmasının da heyecanla dinlendiği haftada, 6331 Sayılı İSG Kanunu ile ilgili sorular cevaplarına kavuştu. 14 Genel Müdürümüz Kasım Özer ile Editörümüz Yadigar Yolcu 15 Ü lkemizde iş sağlığı ve güvenliği kavramının geliştirilmesi, yapılan çalışmaların kamuoyuna aktarılması, toplumun bilinçlenmesinin sağlanması ve aynı zamanda toplumsal duyarlılığın artırılması amacıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca her yıl yapılmakta olan “İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası” bu yıl 07-08 Mayıs 2013 tarihleri arasında İzmir Swiss Büyük Efes Otel’de gerçekleştirildi. “İş Sağlığı ve Güvenliği” temalı bu büyük organizasyon bölgede ses getirdi, katılım beklenenin de üzerinde sayıda gerçekleşirken, binlerce Ekoteknik İSG Dergisi organizasyon kapsamında dağıtıldı. Katılımcıların çok yoğun ilgisinin olduğu Ekoteknik İSG stantında binlerce dergi, broşür ve bilgilendirici notlar sahiplerini buldu. Ayrıca katılımcıların iş sağlığı güvenliği konularındaki kişisel sorularını da başta Müşteri Temsilcilerimizden Yıldız Öztürk ve Selçuk Koç olmak diğer tüm uzman ve mühendislerimiz de yanıtladılar. İSG Haftası’nda stantımıza uğrayan ve emek veren tüm okuyucularımıza ve yoğun katkılarından dolayı Niğde Üniversitesi Öğretim Görevlisi Serenay Şahin’e çok teşekkür ediyoruz. “27. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası” 07 Mayıs 2013 günü saat 10: 00’de açılış töreni ile başlamış olup hafta etkinlikleri değişik konu konu başlıklarının tartışıldığı panellerle devam etmiştir. Açılış Töreni, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sosyal taraflar ve sivil toplum kuruluşlarından olmak üzere bin beş yüz katılımcı ile 2 büyük ve 4 küçük salonda gerçekleştirilmiştir. Çalışanlara yapılan rutin tıbbi tetkikler ile periyodik sağlık kontrolleri için Türkiye’nin her yerinden bize ulaşarak mobil hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz. İletişim Bilgilerimiz: Tel: + 90 312 344 01 96 - Fax: +90 312 343 66 46 www.ekoteknikisg.com - info@ekoteknikisg.com 16 17 Ekoteknik İSG’ye, İŞKUR’dan Onur Belgesi Türkiye’nin önde gelen 113 firmasının stant açtığı etkinlikte “en çok kadın ve engelli istihdam eden” 28 işyerine plaket takdim edildi. Bu anlamlı günde Ekoteknik İSG de ülke istihdamına yaptığı katkılardan dolayı İşkur tarafından “Onur Belgesi” ile taçlandırıldı. A nkara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından bu yıl 2.’si düzenlenen Ankara İstihdam Günleri (ANİF)’e Başkentliler yoğun ilgi gösterdi. Açılış törenine İŞKUR Genel Müdürü Dr. Nusret Yazıcı’nın yanı sıra Ankara Vali Yardımcısı Ahmet Çırakoğlu, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Aylin Çiftçi, HAK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Settar Aslan, Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Ostim Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Talip Altuğ ile çok sayıda davetli katıldı. İŞKUR Genel Müdürü Dr. Nusret Yazıcı: “İş arayanlar ile işverenleri bir araya getirmenin mutluluğunu yaşıyoruz” Törende konuşan Genel Müdür Yazıcı; 18 Türkiye’nin kamu istihdam kurumu olarak İŞKUR’un önemli çalışmalar yürüttüğünü, yeni projeler ürettiğini söyledi. İstihdam fuarlarının bu projelerin en güzel örneklerinden biri olduğunun altını çizen Yazıcı, “İş arayanlar, işverenler, ilgili kurum ve kuruluşları aynı mekânda bir araya getiren bu etkinlikler, yerel ekonomi ve istihdam ortamını hareketlendirerek güçlendiriyor. 2011’de 16 ilde düzenleyerek başladığımız etkinliklerimiz, 2012 yılında 27 ilde yapıldı. İçinde bulunduğumuz 2013 yılında ise bu etkinliği 30 ilimizde gerçekleştirmiş olacağız. Amacımız Ankara gibi istihdam alanında belirli potansiyeli olan illerimizde bu etkinlikleri her yıl gerçekleştirerek bir gelenek hâline getirmek” dedi. 28 Firmaya “Onur Ödülü”… Yazıcı’nın konuşmasının ardından en çok kadın ve engelli istihdam eden işyerlerine plaket takdim edildi. 28 firmanın üst düzey temsilcileri plaketlerini İŞKUR Genel Müdürü Dr. Nusret Yazıcı, Ankara Vali Yardımcısı Ahmet Çırakoğlu, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Aylin Çiftçi, HAK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Settar Aslan, Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Talip Altuğ’un elinden aldı. Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından bu yıl 2.’si düzenlenen Ankara İstihdam Günleri (ANİF)’e ilgi gösteren Başkentlilere, Ekoteknik OSGB Sorumlusu Duygu Ülker, Müşteri Temsilcisi Gökhan Bozdoğan, İş Güvenliği Uzmanlarından Volkan Aksu, Tuğçe Toktay, Şermin Eker ve Mahmut Yurduseven başta olmak üzere tüm Ekoteknik İSG Ailesi bilgilendirmelerde bulundu. İş arayanlar, işverenler, ilgili kurum ve kuruluşları aynı mekânda bir araya getiren bu etkinlikte en çok kadın ve engelli istihdam eden 28 firmaya “Onur Ödülü” verildi, plaket takdim edildi. 28 firmanın üst düzey temsilcileri plaketlerini İŞKUR Genel Müdürü Dr. Nusret Yazıcı, Ankara Vali Yardımcısı Ahmet Çırakoğlu, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Aylin Çiftçi, HAKİŞ Genel Başkan Yardımcısı Settar Aslan, Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Talip Altuğ’un elinden aldı. Ekoteknik İSG – Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül Durmuş, Ekoteknik İSG Ailesi’ni temsilen Ankara Vali Yardımcısı Ahmet Çırakoğlu’ndan plaket aldı. İş arayanlar ile bir araya gelen Ekoteknik İSG, İş Güvenliği Uzmanı olmaya hak kazanmış olanlarla ve İş Yeri Hekimleriyle Ekoteknik İSG Ailesine yeni bireyler kazanma bağlamında görüşürken aynı zamanda henüz İş Güvenliği Uzmanı olmamış olan mimar, mühendis ve teknik okul mezunlarını ve henüz İş Yeri Hekimliği sertifikası almamış hekimlerimizi ÇARE AKADEMİ’ye yönlendirerek danışmanlık yapmıştır. BAŞKENTLİLER, 2. ANKARA İSTİHDAM GÜNLERİ’NDE EKOTEKNİK İSG STANTINA YOĞUN İLGİ GÖSTERDİ. HER GEÇEN GÜN KADROSUNU DAHA ÇOK GÜÇLEDİREN VE AİLESİNİ BÜYÜTEN EKOTEKNİK İSG, ANKARA İSTİHDAM FUARI’NDA DA İŞ BAŞVURULARINI KABUL ETTİ. Genel Müdür Yazıcı ve beraberindeki heyet daha sonra kurdeleyi keserek fuarın açılışını gerçekleştirdi. 13-16 Haziran tarihleri arasında düzenlenen 2. Ankara İstihdam Günleri’nde aralarında Türkiye’nin önde gelen kuruluşlarının da bulunduğu 113 firma stant açtı. Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’nde görevli iş ve meslek danışmanlarının fuar süresince iş arayan ve işverenlere destek vermesi katılımcıları sevindirdi. 19 MAKALE Tevfik Paçacı Kariyer Akademi İSG Eğ. Mrk. Sorumlu Müdürü E. İş Başmüfettişi OHSAS 18001 Belgesi ile yapılması gerekenler ve sistemin işleyişi aşağıda döngüsel olarak da gösterilmiştir: SÜREKLİ İLERLEME Y.Gözden Geçirilmesi İşletmelerde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi OHSAS 18001 ISO 9001 VE ISO 14001 gibi standartlar kalite ve çevre yönetimleri üzerine yoğunlaşmış, dolayısıyla işletmelerde İş Sağlığı ve Güvenliğinin sağlanması ve sürekli iyileştirilerek korunabilmesi için ayrı bir standarda gereksinim duyulmuştur. Ülkemizde sanayinin gelişimine paralel olarak iş kazaları ve mesleki hastalıklar her geçen gün artmakta, işletmelerde İş sağlığı ve güvenliği daha büyük önem arz etmektedir. Bu noktada Dünyaca kabul görmüş olan OHSAS 18001 “İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sisteminin” uygulanması büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir. O HSAS 18001; İşletmelerde yaşanılan ve karşılaşılan en önemli sorunlardan biride İş Sağlığı ve Güvenliğinde (İSG) planlı ve sistemli bir çalışma yürütülememesidir. Çalışanların, emniyetli ve sağlıklı bir çalışma ortamında istihdamlarını yürütebilmeleri için kendini sürekli kontrol edebilen gördüğü eksiklikleri revize eden, yaşayan ve yaşatılabilir bir sisteme gereksinimi vardır. OHSAS 18001, işletmelerde İSG sağlanabilmesi ve sürekli iyileştirilerek korunabilmesi için uygulanan bir yönetim sistemidir. “British standarts Institute” (BSI) tarafından yayınlanmış, diğer ISO gibi uluslararası standartlardan farklı olarak bazı ulusal standart kuruluşları ve belgelendirme kuruluşlarının birlikte çalışmasıyla gerçekleştirilmiştir. İşyerlerinde işlerin gerçekleştirilmesi sırasında, çeşitli nedenlerden kaynaklanan sağlığa zarar verebilecek kaza ve diğer etkilerden korunmak ve daha iyi çalışma ortamı sağlamak amacıyla sistemli ve bilimsel bir şekilde tehlikelerin ve risklerin belirlenmesi ve bu tehlikelere ve risklere yönelik önlemlerin alınması çalışmalarının gerçekleştirildiği yaklaşıma İSG Yönetim Sistemi denir. OHSAS 18001 maddeler halinde anlatacak olursak; 20 1.Bu bir “ ISO” (International Organization for standardizasyon) standardı değildir. 2.Yalnız çalışanlar açısından değil aynı zamanda kuruluşların daha iyi rekabet koşullarına ulaşabilmesi için, iç ve dış pazardaki müşterilerine satmış olduğu ürünün oluşum sürecinde kaliteyi yakalamayı hedeflediğini göstermektedir. 3. İş yerlerinde iş akışı sırasında çeşitli sebeplerden dolayı sağlığa zarar verebilecek şartlardan korunmak amacıyla yapılan sistemli ancak mevzuatı da kapsayan bilimsel tedbirler dizisidir. Ülkemizde Avrupa Birliği katılım sürecinde önemli konulardan biri de İSG idi. İş Sağlığı ve Güvenliği Bir kuruluşun gerçekleştirdiği faaliyetlerden etkilenen tüm insanların (çalışanların, geçici işçilerin, alt yüklenici çalışanlarının, ziyaretçilerin, müşterilerin ve işyerindeki herhangi bir kişinin) sağlığına ve güvenliğine etki eden faktörler ve koşulların bütünüdür. İSG Yönetim Sistemi; İSG faaliyetlerinin kuruluşların genel stratejileri ile uyumlu olarak sistematik bir şekilde ele alınıp sürekli iyileştirme yaklaşımı çerçevesinde çözümlenmesi için bir araçtır. Ülkemizde İSG faaliyetleri kişisel koruyucuların kullanımını çağrıştırmakta ve geleneksel olarak ayrıca yapılması gereken iş olarak algılanmaktadır. İSG Yönetim Sistemiyle, çalışanlar, yönetenler ve denetleyenlerin rol ve sorumlulukları açık hale getirilerek çalışanların katılımı sağlanacaktır. Bu sistemle, çalışanlar, İSG risklerinin belirlendiği ve önlemlerle asgari seviyeye indirildiği, yasalara uyan, hedeflerin yönetim programları ile hayata geçirildiği, uygun İSG eğitimlerinin uygun kişilere verildiği, acil durumlara hazır, performans göstergelerini izleyen, izleme sonuçlarını iyileştirme faaliyetlerini başlatmak için kullanan, faaliyetlerini denetleyen, yaptıklarını gözden geçiren ve dokümante eden bir kuruluşta İSG faaliyetlerine gereken önemi veren bir sistemin parçası olacaklardır. OHSAS 18001 Belgesi aşağıda belirtilen alanlara yönelik kapsamlı çalışmalar içermektedir; • Tehlike tanımlaması, risk değerlendirmesi • OHSAS yönetim programı • Yapı ve sorumluluk • Eğitim, farkındalık ve yeterlilik • Danışma, katılım ve iletişim • İşlem kontrolü • Acil durum hazırlığı • Performans ölçümü, izleme ve ölçme İSG Politikası Tehlikelerin Tanımı, Değerlendirilmesi ve Kontrolu Kazalar, Olaylar, U/S Düzeltici, Önleyici Çalışmalar Mevzuat Gerekleri İSG İç Denetimi Amaçlar Gözlem, İzleme ve Ölçme Yönetim Programları Kayıtların Tutulması Acil Durum Planları & Hazırlık Durumu Operasyon Kontrolu OHSAS 18001’in Yararları: • Üreticilerin, gerek tedarikçi değerlendirmelerinde gerekse girilen ihalelerde rakiplerine göre avantaj sağlaması, • Ulusal ve / veya uluslararası mevzuata uyumu sağlar, • İş kazası ve meslek hastalıkları sayısını azaltarak karlılığı artırır, • Kuruluş içi iletişimin iyileşmesinden dolayı motivasyon ve katılımı yükseltir, • Çalışanlara sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlar, • Kazalara sebebiyet veren durumlardaki üretim duruşlarında ve malzeme kayıplarında azalma / iyileşme sağlar, • Acil durumlara ve kazalara karşı hazırlıklı olunmasını, kaza vb. olayların azaltılmasını sağlar. • Yönetimin taahhüdünü gösterir. Yukarıda bahsi geçen OHSAS 18001 standartı ile yurt içinde bulunan bir çok firma gibi gözlemlemiş olduğum Estaş Eksantrik A.Ş. firmasında da İş Güvenliği ve Çalışan Sağlığı standartlarının uygulanması ile çalışanların ve ziyaretçilerin, kaza ve diğer etkilerden korunduğunu ve daha güvenli bir çalışma ortamı sağlandığını izleyebildim. Yapılandırılan bu yönetim sisteminde gözlemlerim gerekli tüm göstergeleri, hedefleri sistematik olarak izlenilmekte ve raporlanmaktadır. Bu Dökümantasyon ve Kontrolu raporlamalardan bazı verebileceğim örnekler aşağıdaki gibidir: • Çalışma koşullarının düzenlenmesi ve Risklerin azaltılması, gerek imalatta gerekse tüm ofislerde çalışma koşulları düzenlenmiş. Tüm bu birimlerde İSG risklerini belirleme yoluna gidilerek aksiyonlar ile derhal düzenlemeler getirilmeye çalışılıyor • Faaliyetler nedeniyle oluşabilecek kaza risklerini en aza indirmek için gerekli aksiyonlar belirlenmiş • Yasalara ve Yönetmeliklere uyumda OHSAS 18001 yönetim sistemi içerisinde her çalışma faaliyetinde talimat , prosedürlerde atıfta bulunularak çalışılmış, ayrıca düzeltilmesi gereken eksikliklere aksiyonlar verilmiştir. • Yıllık Eğitim planlamalarını tamamen İSG bilincinin gelişmesine yönelik tüm çalışanları dahil edecek şekilde hazırlanılmıştır. Dünyada her yıl 250 milyondan fazla iş kazası meydana gelmektedir. Her yıl 160 milyondan fazla çalışan, iş kazaları sebebiyle hastalanmakta ve 1,2 milyon kişi ise ölmektedir. İş kazalarında Türkiye’nin “Avrupa’da Birinci, Dünyada ikinci” sırada olduğu mevcut veriler ile ifade edilmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2010 yılı istatistikleri değerlendirildiğinde, Türkiye’de Eğitim Danışma İletişim Yapı ve Sorumluluklar 1.325.749 işyeri faaliyet göstermiş ve bu işyerlerinde 10.030.810 işçi istihdam edilmiştir. İş sağlığı ve güvenliği açısından ele alındığında, bu işyerlerinde 62.903 iş kazası ve 533 meslek hastalığı vakası meydana gelmiş, toplam 1.454 çalışanımız hayatını kaybetmiştir. 2010 yılında iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen iş günü sayısı 1.516.024, sürekli iş göremez hale gelen çalışan sayısı ise 2.085’dir. İş kazaları ve meslek hastalıklarının gayri safi yurtiçi hâsılamızın 50 milyar lirasını alıp götürdüğü tahmin edilmektedir. Maddi kayıplar, telafi edilebilse de kaybedilen yaşamların telafisi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle iş sağlığı ve güvenliği için alınacak tedbirler, bir maliyet olarak değil, işyerlerinin daha huzurlu, çalışanların daha mutlu ve işletmelerin daha verimli olabilmesi için bir öncelik olarak görülmelidir.Bu değerlerin azaltılması için İSG kültürünün ve bilincinin yaygınlaştırılması şarttır. Bu nokta da en önemli araçların başında OHSAS 18001 yönetim sistemi oluşturulması ile katılımının sürekliliğinin sağlanması ile olur. Gelecekte yurt içindeki bütün işletmelerde yaşayan ve yaşatılan bir İş Sağlığı ve Güvenliği oluşmasını iş güvenliğine gönül vermiş bir kişi olarak arzuluyorum. *** Bu makaleme olan katkılarından dolayı Estaş İSG Sorumlusu Serpil Öztemur’a teşekkürlerimle. 21 KAZA ANALİZİ Mansur Ziya KOÇ İş Güvenliği Koordinatörü Makina Mühendisi / ISG Uzmanı TÜM ÖNLEMLER ALINSA DA KAÇINILMAYAN KAZALAR Bu güne kadar bize ayrılan sayfada genellikle iş kazalarının oluşumunda iş yerindeki güvensiz ortamlardan kaynaklanan kazaları incelemiş idik. Bu yazımızda ise iş yerinde ne kadar güvenlik önlemleri alırsanız alın çalışanların güvensiz hareketleri, iş güvenliği kurallarına uymamaları ve bunun sonucunda da iş kazalarının yaşanabileceğini aşağıda belirtilen istatistiki rakamların doğruluğunda göreceğiz. B ilindiği gibi İş kazalarının oluşması yüzde 80 çalışanların güvensiz hareketlerinden, yüzde 18 işyerinin güvensiz olmasından ve yüzde 2 de önlenemeyen kazalar olarak tanımlanmaktadır. Kazanın olduğu işyeri ülkemiz standartlarının çok üzerinde iş güvenliğine önem veren, çalışanın sağlığını ! İşyerinde ne kadar güvenlik önlemleri alırsanız alın, çalışanların güvensiz hareketleri, iş güvenliği kurallarına uymamaları sonucunda iş kazaları yaşanabilir. ve yaşam hakkını her şeyden üstün tutan, güvenlik önlemleri alınmadan iş başı yaptırılmayan ve bu nedenle de inşaatın yapım süresinin ciddi uzamasına neden olan bir işletmedir. Sırf bu nedenle de büyük maliyetleri göze alan bir şantiyedir. Yönetim iş güvenliğinden kesinlikle ödün vermemekte, bunun için de işyerinde iş güvenliğinden sorumlu onlarca mühendis, uzman ve saha denetçisi bulundurmakta ve gün boyu saha denetimi yaptırılarak güvensiz ortamlar, ekipmanlar tespit edilerek iş durdurulmakta, güvensiz çalışanlar ise kusuru oranında gerekirse işine son verilerek bir daha şantiye alanına alınmamaktadır. Bu kadar yoğun güvenlik önlemlerin alındığı bu şantiyede yine de hafif yaralanmalı kaza oldu. İstatistiki Bilgiler: Kazanın Olduğu Sektör: İnşaat Kaza Tarihi: 15.05.2013 Kaza Günü: Çarşamba Kaza Saati: 14:40 Kazalının Yaşı: 25 Kazalının Cinsiyeti: Erkek İşe Giriş Tarihi: 14.03.2013 Kazalının İş Tanımı: Seyyar iskelede çalışırken düşme Kaza Sonucu: Yaralanma Kazanın Nedenleri: 1- Çalışanın talimatlar ve aldığı eğitimler doğrultusunda çalışmaması. 2- Daha önce güvensiz ortamlarda çalışması nedeniyle eskiden kalma alışkanlıklarına devam etmesi. Yeni iş yerinde karşılaştığı iş güvenliği kurallarına uyum sağlayamaması. 3- Kendisine verilen Paraşüt Tipi Emniyet Kemerini güvenli bir yere takmaması. 4- İskelenin korkuluklarını takmaması. 5- Ve sağlanan her türlü olanak ve imkâna rağmen tek kalas üzerinde çalışması. Uzmanın Önerileri: 1- İşçi sirkülasyonunun çok olduğu inşaat işlerinde bütün işverenlerin İş Güvenliği ile ilgili araç gereç ve donanımı sağlamaları ve çalışanların iş güvenliği kurallarına uymaları için saha denetimini arttırmaları gerekmektedir. 2- Tüm bu kurallara uymakta direnen çalışanların işine son vermeleri, çalışanlarda iş güvenliği kültürünü oluşturmak için azami özeni göstermeleri gerekmektedir. 3- Daha öncelerde iş güvenliğinin göz ardı edildiği bir şantiyeden gelen çalışanın iş güvenliği kurallarının uygulandığı bir şantiyede uyum sağlamakta zorlanmaması için eğitimler düzenli olarak yenilenmelidir. 4- Tehlikeli çalışmalar fotoğraflarla tespit edilerek eğitimlerde bu durumlar çalışanlara aktarılmalıdır. 5- İş güvenliği ile ilgili panolar yaptırılarak bunlar çalışanların yoğun olarak bulunduğu alanlara veya her çalışanın uğrak yeri olan yemekhanelere asılarak güvensiz hareketler ve çalışmalar fotoğraflarla çalışanlara aktarılmalıdır. 6- İş Güvenliği kurallarına riayet eden çalışanlar ödüllendirilmelidir. Şantiyede çalışanların güvenliği için alınmış önlem ve ekipmanlar: Boşluklar korkuluk ve ağ ile kapatılmış. Tırmanma merdivenleri ve korkulukları ile güvenli bir platformda çalışan işçi, her ihtimale karşı emniyet kemerini güvenli bir yere takmış. (Bu güvenlik kültürü oluşmuş bir işçinin çalışma şekline örnektir.) Yüksekte yapılacak çalışmalarda kullanılan Hiyap, vinç ile inşaat alanına taşınmış. 22 23 ! TÜM ÖNLEMLER MARUZİYETLERDEN ÖNCE ALINMALI İstatistiki Bilgiler: Korkuluğu ve sırtlıklı tırmanma merdiveni olan seyyar platform kullanılmış. Yüksekte yapılacak çalışmalarda Man Lift kullanılmış, Çalışanlar emniyet kemerlerini uygun yerlere takmışlar. Kazanın Olduğu Sektör: Külçe bakır ve külçe çinko elde edilmesi Maruziyetin Tespit Tarihi: 14.06.2012 Maruziyetin Nedeni: Ergime sırasında ortama yayılan ağır metallerin solunması sonucu kurşuna maruz kalınması Maruziyetin Sonucu: Üretimin geçici olarak durması nedeniyle maddi kayıp, çalışanlarda psikolojik rahatsızlıklar Maruziyetin Öyküsü: Hurdanın 1300 °C üzerinde fırınlarda ergitilerek bakır ve çinko elde edilmesi sırasında ortaya çıkan kurşunun kaynağından aspire edilmemesi nedeniyle çalışanlarca solunması sonucu çalışanların kanında 20 mg / dl ile 42 mg /dl kurşun görülmüştür. Merdivenleri, korkuluk ve tekmelikleri olan güvenli dış cephe iskelesi kurulmuş. Güvenli seyyar iskele kurulmuş. 24 Çalışan, iskeledeyken yaşam halatına emniyet kemerini bağlamış. Çalışanlar işyeri hekimi tarafınca meslek hastanesine sevk edilmiştir. Tedavi ve istirahat sonucu kandaki kurşun oranı sınır değerlerin altına düşen çalışanlar Meslek Hastanesince düzenlenen raporlar doğrultusunda iş başı yaptırılmıştır. Maruziyetin Nedenleri: 1- Ortama yayılan ağır metallerin kaynağından aspire edilmemesi, 2- Çalışanların Kişisel Koruyucu Donanım (K.K.D.) kullanmaması ve işveren tarafından yapılan denetimlerin yetersiz olması, 3- Kişisel hijyene özen gösterilmiyor olması, 4- Su sebilinin kirli ortamda bulunması. Uzmanın Önerileri: 1- Çalışanların genel hijyen önlemleri ve kişisel koruyucu donanımlarla ilgili ve özellikle de işyerinde yeme, içme ve sigara kullanma anında hijyen kurallarına uymaları hakkında bilgi-lendirilmesine devam edilmelidir. 2- Her yıl düzenli olarak iç ortam ölçümlerinin akredite bir firma tarafından yaptırılmasına devam edilmelidir. 3- Ergime sırasında ortama yayılan ağır metaller kaynağından aspire edilerek ortamdan uzaklaştırılmalıdır. 4- Çalışanlara K.K.D verilmeli ve bu K.K.D.’lerin kullanıldığına dair etkin denetim yapılmalıdır. 5- Çalışanlara iş elbisesi ve sivil giyimlerini ayrı ayrı koyabilecekleri iki gözlü dolap verilmelidir. 6- Çalışanların sağlık taramaları mevcutta olduğu gibi 6 ayda bir yaptırılmaya devam edilmelidir. 7- Tehlikeli kimyasal maddelerle çalışmalar yapılırken mümkün olan en az sayıda işçi ile bu çalışmalar yürütülmelidir. 8- Maruziyeti azaltmak için rotasyonlu çalışma yapılmalıdır. Sonuç: İşyerinde iş güvenliği uzmanının önerileri doğrultusunda önlemler alınmış ve maruziyet ortadan kaldırılmıştır. Korkuluklu seyyar merdiven kullanılmış. 25 MAKALE Özlem Özkılıç Kimya Yük. Müh. / İş Başmüfettişi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Makine Emniyeti Yönetmeliği ve İş Ekipmanları Yönetmeliği Çerçevesinde Makine Risk Değerlendirmesi 25 Nisan 2013 Tarih ve 28628 Sayılı Yeni İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği’miz yayınlanmıştır. Bu Yönetmelik; 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 30 ve 31 inci maddeleri ile 9/1/1985 Tarihli ve 3146 Sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2 ve 12.nci maddelerine dayanılarak ve 3/10/2009 Tarihli ve 2009/104/EC Sayılı Avrupa Birliği Direktifi’ne paralel olarak hazırlanmıştır. ozlem@ozkilic.net - ozkilic@csgb.gov.tr Y eni yönetmeliğimizin 5. Maddesi’ne göre; işverenler, işyerinde kullanılacak iş ekipmanının yapılacak işe uygun olması ve bu ekipmanın çalışanlara sağlık ve güvenlik yönünden zarar vermemesi için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlü kılınmışlardır. İşverenler; iş ekipmanını seçerken işyerindeki özel çalışma şartlarını, sağlık ve güvenlik yönünden tehlikeleri göz önünde bulundurmak, bu ekipmanın kullanımının ek bir tehlike oluşturmamasına dikkat etmek zorundadırlar. İş ekipmanının çalışanların sağlık ve güvenliği yönünden tamamen tehlikesiz olmasını sağlayamıyorsa, kabul edilebilir risk seviyesine indirecek uygun önlemleri almakla yükümlü kılınmışlardır. Ayrıca bu yönetmeliğin bağlantıda bulunduğu bir diğer AB Direktifi ise 2006/42/EC Makine Emniyeti Direktifidir. Çünkü bir makinenin risk değerlendirmesi iki aşamada yapılması gerekmektedir; 1. Makine tasarlanırken imalatçı tarafından, 2. Makine kullanılırken kullanıcı tarafından. AB’de yeni makine direktifi üzerinde beş yılı aşkın bir zamandır yapılan çalışma ve tartışmalar sonuçta bitmiş ve direktifin son hali 25.04.2006 ta- 26 rihinde Avrupa Birliği Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Yeni direktif 9.06.2006 Tarihli Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Yeni 2006/42/EC Makine Direktifi’ne Aralık 2009 Tarihi’nde geçiş süresi bitmiş ve bu tarihten itibaren 98/37/EC sayılı Makine Direktifi yürürlükten kalkmıştır. Güvenli makineler, imalatçı ve kullanıcı için hukuki güvence sağlamaktadır. Makine kullanıcıları, yalnızca güvenli makinelerin veya cihazların sunulmasını beklemektedirler. Bu beklenti dünya çapında aynıdır ve makine kullanıcılarını korumak için çeşitli düzenlemeler mevcuttur. Bu düzenlemeler, bölgelere göre değişmektedir. Yine de makinelerin yapımı ve sonradan güvenlik ekipmanları ile donatılması sırasında yapılacaklar konusunda yaygın bir mutabakat mevcuttur. Bunları sıralayacak olursak; • Makine imalatçısı, makine yapımı sırasında risk değerlendirmesi yapacak muhtemel tüm tehlikeleri ve tehlikeli yerleri saptayıp değerlendirecektir. • Makine imalatçısı bu risk değerlendirmesine uygun olarak, uygun tedbirler aracılığıyla riskleri ortadan kaldıracak veya azaltacaktır. • Risk, yapısal tedbirler ile ortadan kaldırılamadığı takdirde ya da kalan risk tolere edilemiyor ise makine imalatçısı uygun güvenlik cihazlarını seçecek ve uygulayacaktır. • Gerekirse kalan riskler hakkında bilgi verecektir. • Öngörülen tedbirlerin gerekli etkileri verdiğinden emin olmak için, komple onay işlemi yapılacaktır. 2006/42/EC Makine Emniyeti Yönetmeliği’nin ayrıntılarına geçmeden önce bu yönetmeliğe neden gerek duyulduğu konusuna göz atmak gerektiğini düşünüyorum. Bilindiği üzere Avrupa Birliği ülkeleri 1946 yılında imzalanan Roma Antlaşması’ndan bu yana bir iç pazar oluşturmaya çalışmaktadır. Oluşturulan bu tek pazarda amaç; malların, hizmetlerin, insanların ve sermayenin serbest dolaşımını sağlamaktır. Malların serbest dolaşımı, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin kendi ulusal güvenlik ve sağlık koşullarını kendilerinin düzenlemesi serbestîsi yüzünden uzun yıllar boyunca engellenmiştir. Farklı teknik ürün düzenlemeleri ve test prosedürleri AB ülkeleri arasında ticari engellerin oluşmasına neden olmuş, bu da tek pazar amacına ters düşmüştür. Sonuçta Avrupa Komisyonu, Avrupa Adalet Mahkemesi’nin birçok kararından esinlenerek üye ülkelerin ulusal yasalarını uyumlaştırarak ticari engelleri kaldırmayı amaçlamıştır. Malların serbest dolaşımı önündeki Teknik engellerin aşılması amacıyla, 1969 yılında Ortak Teknik Mevzuata (Avrupa Standartları) geçilmesi ve hazırlanacak teknik mevzuatın üye ülkelerce uygulanması kararlaştırılmıştır. Yeni makine emniyeti direktifi incelendiğinde önemli gelişmelerin olduğu, daha net yapılmış olan tanımlar ve gözden geçirilmiş olan temel gerekler sayesinde, öncekine oranla asgari güvenlik seviyesinin yükseltilmiş olduğu gözlenmektedir. Klasik Yaklaşım olarak bilinen bu program, mevzuat düzeyindeki teknik kurallarla eş etkili standartların tamamen uyumlaştırılmasını hedeflemiştir. Ancak her üye devletin kendi ulusal düzenlemelerinin uyumlaştırma direktiflerinde yer almasını talep etmesi sonucu, söz konusu direktifler en ince ayrıntılara inilerek hazırlanmış ve hızla gelişen teknolojiye ayak uyduramamıştır. Türkiye’nin de Avrupa Birliği teknik mevzuatını referans alarak iç hukukuna dâhil etme çalışmaları halen devam etmektedir. Bu çalışmalar sonucunda şu anki mevzuatımıza göre de AB direktifleri kapsamındaki ürünlerin yurtiçinde piyasaya arzında CE işareti aranmaktadır. CE işareti ile ilgili mevzuata uyum, sanayicimizin AB ülkelerine ihracatında önemli bir basamak olarak değerlendirilebilir. Mevzuat uyumu, henüz AB ülkelerine ihracatı olmayan sanayicilerimizi potansiyel ihracatçı konumuna getirmesi bakımından da ciddi bir önem arz etmektedir. Bunun üzerine Topluluk, Klasik Yaklaşım programından vazgeçerek Yeni Yaklaşım politikasını yürürlüğe koymuştur. Bu politika, ürünlerin diğer ülke piyasalarında herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmaksızın sürülebilmesi ilkesiyle ürün standartlarının uyumlaştırılması yerine, birbirine benzeyen ürünler aynı grupta toplanarak genel bir teknik doküman oluşturulmasını sağlamıştır. Yeni Yaklaşım politikası test ve belgelendirme işlemlerinin de sisteme dâhil edilmesini öngören Global Yaklaşım ile desteklenmiştir. Herkesin çok merak ettiği yeni yayınlanan İş Ekipmanları Yönetmeliği ve Makine Yönetmeliği çerçevesinde risk değerlendirmesi konusu bu makalemizde merceğimize alındı. Global Yaklaşım ile güvenli ürünlerin piyasaya arzı amacıyla ortak kurallara göre üretilen ürünlerin uygunluk değerlendirme işlemlerinin de (test, muayene ve belgelendirme) Topluluk üyelerince ortak kurallar çerçevesinde yapılması amaçlanmıştır. Yeni ve Global Yaklaşım direktifleri çerçevesinde, ürünlere ilişkin uygunluk değerlendirme işlemlerinin mevzuatı yürüten kuruluşlarca “onaylanmış kuruluş” olarak görevlendirilecek uzman ve güvenilir kuruluşlara yaptırılması öngörülmüştür. Türkiye ile AB arasında 01.01.1996 tarihinde imzalanarak yürürlüğe giren 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile iki taraf arasında Gümrük Birliği tesis edilmiştir. Söz konusu kararın 8-11. maddeleri teknik mevzuat uyumu ile ilgili olup 8. Maddenin birinci fıkrası, Türkiye’nin Kararın yürürlüğe girmesinden itibaren 5 yıl içinde AB teknik mevzuatını kendi iç yasal düzenlemelerine dahil etmesi gereğini hükme bağlamıştır. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda belirtilen mevzuatın listesi ile Türkiye’nin bunları uygulama koşulları ise 21.05.1997 tarihli 2/97 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile belirlenmiştir. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın koordinasyonunda yürütülen çalışmalar neticesinde söz konusu Topluluk mevzuatını uyumlaştıracak olan kamu kuruluşları 29.04.1997/22974 tarihsayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 97/9196 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenmiştir. Mevzuat uyumu ile görevlendirilen kamu kurumları, uyum çalışmalarının büyük bir bölümünü tamamlamıştır. Mevzuatımıza adapte edilen teknik mevzuatın hukuki altyapısını oluşturmak üzere, “Çerçeve Kanun” olarak da bilinen 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlan- ması ve Uygulanmasına Dair Kanun, 11.07.2001/24459 tarih-sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olup, 11 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Çerçeve Kanun ve uygulama yönetmelikleri “Yatay Mevzuat” olarak adlandırılmaktadır. AB teknik mevzuatından ulusal mevzuatımıza aktarılan Yönetmelikler ise “Dikey Mevzuat” olarak adlandırılmaktadır. Makine Emniyeti Yönetmeliği dikey mevzuat içerisinde bulunmaktadır. Avrupa Birliğinin Yeni Yaklaşım Direktifleri kapsamında yer alan ve CE işareti kullanımını gerektiren 98/37/ EC Makine Emniyeti Yönetmeliği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından 05.06.2002 tarih ve 24776 sayılı 4. Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Belirlenen geçiş süresi ile birlikte 2003 yılından itibaren zorunlu uygulamada olan Yönetmelik, 2006 yılında revize edilerek 30.12.2006 tarih ve 26392 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Yönetmeliğin referans alındığı AB direktifinin değişmesi ile birlikte 2006/42/EC Makine Emniyeti Yönetmeliği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından 03.03.2009 tarih ve 27158 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak ulusal mevzuatımıza aktarılmıştır. Yeni Yönetmelik, 30.12.2006 tarih ve 26392 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (98/37/EC) Makine Emniyeti Yönetmeliğini yürürlükten kaldırmış ve 29.12.2009 tarihinden itibaren de uygulamaya girmiştir. Ayrıca, Yönetmelik Geçici Madde 1’ de; “Bu Yönetmelik yayımlandığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine uygun, kartuşla çalışan taşınabilir sabitleme ve diğer darbeli makinelerin piyasaya arzına ve hizmete sunulmasına 29.6.2011 tarihine kadar izin verilir.” hükmü yer almaktadır. Aşağıdaki tabloda yönetmeliğin geçirdiği evrimi görebiliriz. 27 Makine Sanayi ve Emniyeti Ticaret Yönetmeliği Bakanlığı Yeni yönetmelikte bazı değişiklikler gerçekleşmiştir. Bunlar: Yeni yönetmeliğin ikinci maddesinde yönetmeliğin uygulanma alanı ve uygulama dışı olan alanlar tanımlanmaktadır. Yönetmelik aşağıdaki ürünler için uygulanmaktadır: • Makineler, • Değiştirilebilir teçhizat, • Emniyet aksamları, • Kaldırma aksesuarları, • Zincir, halat ve kayışları, sökülebilir mekanik aktarma tertibatları, • Kısmen tamamlanmış makineler Şantiye yük asansörü, kartuşlu sabitleme aletleri ve diğer darbe makineleri yönetmeliğin kapsamına eklenerek uygulama kapsamı genişletilmiştir. Yeni yönetmelikte, eski yönetmelikteki kapsam dışı olan ürünler de güncellenerek tamamlanmıştır. Bunlar; • Doğrudan makine üreticisi tarafından makine yedek parçası olarak verilen belirli güvenlik donanımları • Araba vinci, çekici gibi makinelere sahip karayolu taşımasında kullanılan taşıtlar • Bilimsel araştırmalarda kullanılan makineler • Alçak Gerilim direktifi kapsamında değerlendirilmesi gereken ev işlerinde kullanılan beyaz ve kahverengi ev eşyaları Makine tanımı da yeniden yapılmıştır. Yönetmelik’ in dördüncü maddesine göre makine; • Doğrudan insan veya hayvan gücü uygulaması dışındaki bir tahrik sis- 28 05.06.2002/24776 (4. Mükerrer) (Yürürlükten kalktı.) Yürürlük Tarihi: 05.12.2003 Değişiklik: 0.12.2006/26392 4. Mükerrer (Yürürlükten kalktı.) Yürürlük Tarihi: 30.12.2006 03.03.2009/27158 Yürürlük Tarihi: 29.12.2009 Geçici Madde 1 ‘de yürürlükle ilgili istisnai hüküm bulunmaktadır. temi ile donatılmış veya donatılması amaçlanmış, ilişkili parçaları veya kısımlarının en az biri hareketli olan ve belli bir uygulama amacıyla bir araya getirilmiş olan parçalar topluluğunu, • Sadece kullanım sahasına veya bir enerji ve hareket kaynağına bağlantı için gerekli olan aksamları bulunmayan veya monte edilmeye hazır ve sadece bir ulaştırma vasıtasına monte edildiğinde veya bir bina ya da yapıya kurulduğunda çalışma yeteneğine sahip veya aynı sonucu elde etmek için bir bütün halinde çalışacak şekilde düzenlenen ve kumanda edilen veya kısmen tamamlanmış makine parçaları topluluğunu, • Yük kaldırma amaçlı ve güç kaynağı doğrudan uygulanan insan gücü olan birbiriyle bağlantılı en azından biri hareketli bağlantılı parçalar ve aksamdan oluşan parçalar topluluğunu ifade etmektedir. Makine tanımının en önemli özelliği; “bir tahrik sistemi ile donatılmış veya ilişkili parçalarının en az biri hareketli olan ve belli bir uygulama amacıyla bir araya getirilmiş olan parçalar topluluğu” ile “monte edilmeye hazır ya da yapıya kurulduğunda çalışma yeteneğine sahip veya aynı sonucu elde etmek için bir bütün halinde çalışacak şekilde düzenlenen ve kumanda edilen veya kısmen tamamlanmış makine parçaları topluluğu” nu makine olarak adlandırmasındadır. Böylece eğer bir makine tam olarak bağlantıları yapıl- 1.Adım Temel Gerekleri Karşıla (Ek I) mamış olsa bile artık makine olarak adlandırılacak ve üreticinin bu parçalar topluluğuna “uygunluk beyanı hazırlamak” zorunda kalacaktır. CE işareti, sadece direktiflerin şartlarına uygun olan ürünlerin veya makinelerin üzerinde kullanılabilir. Bazı ürün grupları için, CE işareti alınabilmesi çok kolay yöntemlerle olabileceği gibi, bazı ürün grupları için üçüncü kuruluşların (Onaylanmış Kuruluş - Notified Bodies) devreye girmesi ve ürün testinin yapılması ve hatta çok riskli ürünler için kalite güvence sistemlerinin üreticilerce kullanılması gerekebilir. Emniyet aksamlarının ne olduğu konusundaki kafa karışıklığı da yeni yönetmelikte yapılan tanım ile giderilmiştir. Buna göre emniyet aksamı; bir güvenlik işlevini yapan, bağımsız bir şekilde piyasaya arz edilen, arızalanması ve/veya hatalı çalışması durumunda kişilerin güvenliğini tehlikeye sokan, makinelerin işlevini yerine getirmek için gerekli olmayan veya makinenin işlevini yerine getiren normal aksamın yedeği olarak kullanılabilecek aksamlardır. Yine önemli bir yenilikte Ek V’de düzenlenen emniyet aksamlarının listesinin 10 uncu maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre güncellenebileceğinin belirtilmiş olmasıdır yani bu liste sabit kalmayacaktır. gerekli işlemleri yerine getirmek, • AT Uygunluk Beyanını makineye uygun olarak hazırlamak, • “CE” uygunluk işaretini iliştirmektir. Uygunluk Değerlendirme Prosedürleri ve Modüllerinde de değişiklik bulunmaktadır ve yeni bir modül eklenmiştir. EK 2.Adım IV kapsamında yer alan makinelerin uygunluk Teknik Dosya’yı hazırla (Ek V) değerlendirmesi ile ilgili farklı modüller devreye alınmıştır (Ör. Tam Kalite Güvencesi-Modül H). Modül H de: Üretici Firma; onaylanmış bir kalite 3.Adım yönetim sistemini (ISO 9001) işletmelidir ve ürün AB Uygunluk Beyanı’nı hazırla ile ilgili uygunluk beyanını hazırlamak zorunda(Ek II) dır. Ayrıca onaylanmış bir kuruluşun da kalite yönetim sistemini onaylaması ve ara denetimler ile işlerliğini izlemesi gerekmektedir. Yeni direk4.Adım tifin beklide en can alıcı yeniliklerinden birisi de, CE İşaretlemesini Yap (Ek III) VII numaralı ekte tanımlanan üreticinin hazırlaması Şekil 1. CE Uygunluk Değerlendirme Adımları gereken “makineler için teknik dosya” içerisinde hangi husus ve belgelerin bulunması Yeni yönetmelikte eskisinde olmayan gerektiğinin belirlenmiş olmasıdır. yeni bir tanım eklenmiştir: Kısmen Yine teknik dosya içerisinde özelliktamamlanmış makine. Buna göre; le makine risk değerlendirmesi ile başka bir makineye veya kısmen tailgili hangi hususların yer alacağı da mamlanmış makineye dahil edilerek, yönetmelik kapsamındaki bir makineyi ayrıntılı olarak belirilmiştir. Buna göre oluşturması amaçlanan, tahrik sistemi imalatçının takip edilmesi gereken işlemleri gösteren risk değerlendirmesi gibi, hemen hemen makine durumunhakkındaki aşağıdaki belgeleri teknik da olan, ancak kendi başına belirli dosyaya eklemesi gerekmektedir: bir uygulamayı gerçekleştiremeyen parçalar topluluğunu da yönetmelik • Makineye uygulanan temel sağlık ve kapsam içerisine almıştır. İmalatçı veya yetkili temsilcisi yeni yönetmeliğe güvenlik gerekliliklerinin listesi, • Tanımlanmış tehlikeleri ortadan kalgöre yükümlülükleri Madde 5 de daha net belirlenmiştir. İmalatçı veya yetkili dırmak veya riskleri azaltmak için uygulanan koruyucu önlemlerin tarifi veya temsilcinin yükümlülükleri; uygun olan durumlarda, makine ile ilgili giderilemeyen risklerin belirtilmesi, • Risk değerlendirmesi yaparak temel sağlık ve güvenlik kurallarını sağlamak, Görüldüğü üzere 2006/42/EC Maki• Teknik dosyayı temin etmek, ne emniyeti yönetmeliğinde önemli • Özellikle talimatlar gibi gerekli değişiklikler bulunmaktadır. İş sağlığı bilgileri temin etmek, ve güvenliği çalışmaları çerçevesinde • Uygunluk değerlendirmesi için işyerlerinde kullanılacak iş ekipmanı ve makineler ile ilgili koruyucu tedbirleri belirlerken her iki direktifi de göz önüne alarak risk değerlendirmesi yapılması gerekmektedir. Makine Risk Değerlendirmesi Nasıl Yapılmalı? Bir işletmede yapılması gerekli ilk risk değerlendirmesi ön tehlike analizidir. “Ön Tehlike Analizi” sayesinde her bir sakıncalı olay veya tehlike, mümkün olan düzelmeler ve önleyici ölçümler formüle edilir. Bu metodolojiden çıkan sonuç, hangi tür tehlikelerin sıklıkla ortaya çıktığını ve hangi analiz metodlarının uygulanmasının gerektiğini belirler. Tanımlanan tehlikeler sıraya konur ve önlemler öncelik sırasına göre değerlendirilir. Ön tehlike analizi diğer metodolojilere başlangıç verisi olması aşamasında yararlıdır. Ön tehlike analizi yapılırken, tehlikelerin belirlenmesi aşamasında; • Potansiyel tehlikeli elemanlar, • Tehlikeli durumlar, • Tehlikeli olaylar, • Emniyet sistem kayıpları, • Geçmiş kaza olayları veri olarak kullanılır. Bir sonraki aşamada ise özellikle “Ön Tehlike Analizi”nin işaret ettiği tehditlere uygun risk değerlendirme yöntemlerinin seçimi yine risk değerlendirme ekibi tarafından yapılmalı ve risk değerlendirme çalışmaları detaylandırılmalıdır. Örneğin; ön tehlike analizinde işletmelerde makinelerle ilgili yoğun risklerin tespiti halinde “Makine Risk Değerlendirmesi” yapılması gerekir. Makinelerle ilgili direktiflere bakıldığında içlerinde bazı standartlara atıfta bulunduğu görülmektedir. Bu standartlar, ilgili direktiflerin şartlarının yerine getirilmesinde uygulayıcılara yol göstermektedir. Emniyet ile ilgili standartların en önemlilerinden birisi TS EN 12100’dür. Elektriksel tedbirler için ise TS EN 13849 standardının uygulanması gerekmektedir. Bu standart ile makine ya da prosesin “Risk Kategorisi” belirlenir. Bu standartlara göre prosesin ya da makinenin riskli olarak belirlenen 29 BAŞLA Makinenin Sınırlarının Tayin Edilmesi Tehlikenin Tanımının Yapılması Risk Tahmini Risklerin Değerlendirilmesi Makine Güvenli mi? kısımları için mekanik yada elektriksel bazı tedbirler alınır ve alınabilecek tüm tedbirlerle birlikte riskin en aza indirilmesi hedeflenir. EN 13849 standardına göre; tehlikelerin nedenleri ve bu tehlikelerden kaçınmak için yapılan çalışmalarda eğer makinede güvenlik, elektriksel ekipmanlarla sağlanması gerekiyorsa ve bu şekilde tehlikelere karşı önlem sağlanıyorsa “Elektriksel Güvenlik”ten bahsedilir. Eğer güvenlik bir işleve bağlı olarak sağlanıyor ve tehlikelere karşı önlem sağlanıyorsa bu seferde “İşlevsel Güvenlik” ten söz edilebilir. Riskleri Azalt TS EN 13849 standardında Şekil2. TS EN 12100’e Göre Risk Analizi ve Risk Tetkikinin Adımları makineler için “Risk Koruyucuların güvenlik tertibatlarının seçiminde TS EN 13849 harmonize standartında “Risk Graf” olarak belirtilen ve uygulama mantığı da IEC 61508 standartında verilen “İşlevsel Güvenlik” e bazı farklar dışında uymaktadır. TS EN 13849 harmonize standartında verilen “Risk Graf” ugulaması aşağıda verilmiştir; kategori”lerinin belirlenmesi istenmektedir. Ancak en büyük fark yeni standartta makineler için değerlendirme kriteri olarak “Perfomans Seviyesi”nin getirilmiş olmasıdır. Ayrıca yine eski ve yeni standartlar arasındaki en büyük farklardan biri de “Risk Graf” yöntemi ile “Kategori”lerin hesaplanmasında kullanılan yöntemde değişiklik yapılmış olmasıdır. Makinelerde risk değerlendirmesi çalışmalarında kullanılacak en önemli araç, TS EN 12100 Makinelerde Risk Değerlendirmesi Standardı’dır. Makina Emniyeti Direktifi’nin temelini de bu standart oluşturur. TS EN 12100’e göre risk değerlendirmesinde hedefler şöyle sayılabilir: • Riski azaltmak veya ortadan kaldırmak, • Uygun güvenlik seviyesini seçmek, • Çalışanın korunmasını sağlamak. Risk İndirimi Tahmini İçin Başlangıç Noktası S Kazanın sonucu S1 Hafif yaralanma S2 Ciddi yaralanma, kalıcı sakatlık veya ölüm F Tehlike bölgesinde bulunma F1 Nadiren veya kısa sürelerle sık sık F2 Sık sık sürekli veya uzun süreli P Tehlikenin önlenme olasılığı P1 Belli durumlarda mümkün P2 Fiilen mümkün değil Makine risk değerlendirmesi aşamasında; özellikle makinenin normal çalışması sırasında tehlikeli bölgelere ulaşmanın gerekli olduğu durumlarda, güvenlik koruma tedbirleri ara kilitlemeli koruyucu, hassas algılama tertibatı, kendiliğinden kapanan koruyucu, iki el kumanda tertibatı vb. koruyuculardan seçilmelidir. Makineler, üretim operatörünün korunması için sağlanan güvenlik koruma tedbirleri, mümkün olduğu kadar, operatörlerin görevlerini yürütmekte iken bir engel teşkil etmeyecek ve korunmasını temin edecek şekilde tasarımlanmalıdır. Bu mümkün olmadığında (mesela, makine çalışıyor durumda iken sabit koruyucunun sökülmesinin veya güvenlik tertibatların etkisiz kılınmasının gerektiği durumlarda), makine, riski mümkün olduğu kadar azaltan uygun koruyucularla teçhiz edilmelidir. Makinenin güç kaynağına bağlı kalmasını gerektirmeyen durumların veya çalışmaların (özellikle bakım ve onarım işleri) yürütülmesi durumunda, makinenin kapatılması amacıyla ayırma ve üzerindeki mevcut enerjinin sönümlenmesi işlemleri en yüksek güvenlik seviyesini sağlamalıdır. KAYNAKÇA 1. 25 Nisan 2013 tarih ve 28628 sayılı İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği 2. 03.03.2009 tarih ve 27158 sayılı Makine Emniyeti Yönetmeliği 3. Six Steps to Safe Machine, SICK Sensor Intelligence ,2009 4. A.AYDEMİR, 2006/42/EC Yeni Makine Direktifi, Asansör Dünyası,2009 5. www.iso.org.tr 6. www.sanayi.gov.tr 7. www.dtm.gov.tr 30 Şekil 3. Risk Grafiği UZMAN GÖRÜŞÜ Prof. Dr. Sefer Aycan Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İşyerinde Stres Neden Olduğu Sorunlar ve Önlenmesi Bireyin kendisinden ve çevresinden kaynaklanan bedensel ve ruhsal gerilim, baskı, endişe hali diye tanımlanan stres, çağımızın hastalığı olarak ifade edilmektedir. İşyerindeki çevresel faktörler çalışanların sağlığını etkilemektedir. İşyerinde fiziksel ve biyolojik çevre kadar önemli bir faktörde sosyal çevredir. İşyerindeki diğer kişiler olarak ifade edilebilecek sosyal çevre, çalışanın iş arkadaşları ve üstlerinden (yöneticiler) oluşmaktadır. Diğer kişiler ile ilişkiler, çalışma ortamı, çalışma şartları, yönetim ile ilişkiler sosyal çevrenin kapsamına girmektedir. Bu nedenlerle işyeri sağlık birimi ve işyeri hekimi çalışanların sağlığını etkileyebilecek olan sosyal çevresiyle de ilgilenmeli ve buna bağlı oluşabilecek psikososyal riskleri de takip etmelidir. 31 Ç alışma hayatında her işyerinde en sık görülen psikososyal sorun strestir. Stres dışında başka psikososyal sorunlarda çeşitli nedenlerden dolayı oluşabilse de bu yazıda sadece stres ele alınacaktır. Yukarıda da belirtildiği gibi işyerinde birçok nedene bağlı olarak yaşanacak olumsuzluklar çalışan bireyin stres yaşamasına neden olabilmekte ve bireyin hem fiziksel hem de psikolojik olarak sağlığını tehdit edebilmektedir. A- İşyerinde Stresin Nedenleri 1- Örgütsel Kültür: İşyerinde olumlu bir örgütsel kültür yok ise veya çalışanlar arasında iletişim yoksa ya da sorun çözmede yetersizlik varsa, kişisel gelişim olanakları da yetersizse veya örgütsel amaçlar belirsiz ise bu çalışanlarda strese neden olabilir. 2- Örgütsel Rol: Çalışanın işyerinde görevi belirsiz ise veya görev çatışması var ise bu da stres nedeni olabilir. Çalışanın görevi net olarak tanımlanmış olmalıdır. Belirsizlik olması veya farklı işlerde görev olarak tanımlanması stres nedeni olabilir. Ayrıca çalışanlar arasında görev tanımlarının çakışmasından dolayı çatışma varsa bu da iyi bir durum değildir. 3- Kariyer Gelişimi: İşyerinde kariyer durgun veya belirsiz ise bu da işten tatminsizliğe ve mutsuzluğa neden olur. Artık çalışanlar için iş, sadece bir para kazanma aracı değil aynı zamanda kariyer ve kendini ifade etme, kendini kanıtlama aracıdır. Bu nedenle kişilerin kariyer planlarına cevap vermeyen işler de mutsuzluğa ve strese neden olabilir. 32 4- Karar Serbestliği: Çalışanlar artık karar süreçlerine katılmak istemektedirler. Yönetime katılmaması, kişiye söz hakkı verilmemesi, kendini ifade edememe durumu işyerinde diğer stres nedenleridir. 5- İşyerinde Kişiler Arası Çatışma: İşyerinde dışlanma, sosyal ilişkilerin zayıflığı, hatta kişiler arası çatışma, üstlerle yetersiz ilişkiler, sosyal desteğin olmaması da stres nedeni olabilir. 6- Evinden / Ailesinden Kaynaklanan Çatışma ve Sorunlar: Evdeki beklentilere işin cevap vermemesi, ailesinden destek görmeme de iş stresine neden olabilir. 7- İş Yükü ve İş Hızının Fazlalığı: Olması gerekenden çok daha yoğun çalışma programları da sorun olabilir. 8- Çalışma Saatleri: Vardiyalı çalışma, uzun ve belirsiz çalışma saatleri de diğer stres nedenleridir. Hatta vardiyalı çalışma ve gece çalışması başlı başına sorundur. Ayrıca çalışma süresinin belirsizliği veya uzunluğu da çalışanın stresine neden olan durumlardandır. B- Kişisel Stres Faktörleri İşyerinde iş ortamından ve şartlarından kaynaklanan nedenler dışında bazı kişisel özelliklerde stres yaşamaya etki etmektedir. 1- Gençler daha çok stresten etkilenmekteler, 2- Kadınlar stresten daha çok etkilenmekteler, 3- Evliler bekârlara göre strese daha fazla eğilimlidir, 4- Eğitim seviyesi yükseldikçe stresle etkin mücadele etme olasılığı artmaktadır, 5- İşe yeni başlayanlarda stres fazladır, 6- İşten doyum almamak strese neden olmaktadır, 7- Yöneticiler daha fazla stres altındadır, 8- A tipi kişilik yapısı olanlar daha çok strese girmekte ve stresin etkisinden kurtulamamaktadır, 9- Boşanmış veya eşi ölmüş olanlarda stres daha sıktır. C- Stres Belirtileri Strese bağlı olarak bedensel tepkiler; Baş ve sırt ağrıları, kas krampları, az uyuma, hazımsızlık görülebilir. Kan şekeri, kan basıncı ve nabızda artma görülebilir. Psikolojik tepkiler olarak; Yorgunluk, kaygı, gerginlik, depresyon, can sıkıntısı, dikkat toplama güçlüğü, kendine olan güvenin azalması gibi durumlar ortaya çıkabilir. Çalışanlar birçok nedenlerle işyerinde stres yaşamaktadır. En sık karşılaşılan psikososyal sorun olan stres, birçok soruna neden olmaktadır. Bu nedenle de işyeri hekimi bu konuda da dikkatli olmalıdır. Böylece çalışanların sağlığına ve kuruluşa önemli katkılarda bulunabilir. Tüm iş sağlığı yaklaşımında olduğu gibi stres konusunda da işyeri hekiminin yaklaşımı işyerinde stresi önlemeye yönelik olmalıdır. D- İşyerinde Stresin Önlenmesi 1- Birincil Korunma Önleme: Esas olan birincil önlemedir. Yani çalışanların strese girmesini, stres yaşamamasını sağlamaktır. Bunun için yapılması gerekenleri yapmak ve bunun mücadelesini vermek çok faydalı bir girişimdir. Stresin birincil önlenmesi için çalışma çevresine müdahale etmek gerekir. Özellikle işyerinde strese neden olan faktörlere müdahale etmek, olası nedenleri belirlemek ve bunları ortadan kaldırmak gerekir. Görev içeriğini yeniden tasarlamak gerekir. Çalışanların görevlerinin net olarak tanımlanması, çatışmaları önlemek, çalışanların görevlerini zenginleştirmek, tek düzelikten kurtarmak, kariyer planlaması yapmak, yönetim yapısında değişiklikler yapmak, çalı- şanlarla yönetim arasında iletişimi artırmak, çalışanların kendi aralarındaki iletişimi artırmak gibi düzenlemeler veya saptanan diğer strese neden olabilecek faktörleri ortadan kaldırmaya yönelik tüm girişimleri yapmak bu aşamada uygun olacaktır. Birincil koruma kapsamında kişilere yönelik yapılacaklarda çok önemlidir. Bu aşamada çalışanlara işle ilgili strese neden olabilecek sorunları tanımlayıp çözebilmeleri için eğitim vermek gerekir. İşyerine yönelik bu eğitimler yanında genel bireysel uygulamalarda stresle başa çıkmada faydalı olabilir. Bu kapsamda; bedensel hareket, tıbbi rehberlik, gevşeme egzersizleri, düzenli beslenme, sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere katılma, masaj ve ibadette faydalı olabilir. Ayrıca zaman yönetimi eğitime de faydalı olabilecek diğer bir yaklaşımdır. 2- İkincil Korunma Önleme: Bu kapsamda yapılacak kişiye yönelik en önemli yaklaşım çalışanlara yapılacak stresle ilgili başa çıkma eğitimleri ve örgütsel stres ölçeği ile tarama yapmaktır. İşyerinde çalışanlara yönelik bu taramalarla çalışanlar içerisinde stres yaşayan veya yaşama eğilimi içerisinde olan kişiler belirlenebilir ve erken dönemde bu kişilere profesyonel destek verilmesi sağlanabilir. İkincil koruma kapsamında işyerine yönelik olarak da önlem alınmalıdır. Bu kapsamda stres veya diğer psikososyal sorunlar ortaya çıktığında yapılacak olanlarla ilgili planlar yapılmalıdır. Ayrıca risk gruplarına ulaşma ve onlara danışmanlık hizmeti verme konusunda da düzenleme yapılmalıdır. 3- Üçüncül Korunma Önlemleri: Artık stres sorunu yaşayan çalışanlarla ilgili düzenleme yapma dönemidir. İşyerinde stres yaşayan kişilerin tedavisi ve bu kişilerin tedavi sonrası işyerine uyumunun sağlanması ile ilgili düzenleme yapılmalıdır. Kişisel açıdan ise strese giren çalışanlara danışmanlık hizmeti verilmeli, medikal ya da psikoterapi yapılmalıdır. Günümüz şartlarında her iş kolunda çalışanların en sık yaşadığı sorunlardan olan strese karşı işyeri hekimi, işyeri sağlık birimi ve işveren hazırlıklı olmalıdır. Esas olan işyerinde çalışanların strese girmesine neden olabilecek sorunları saptayıp bunları ortadan kaldırmak, böylece çalışanları korumak ve sağlıklarını geliştirmektir. Bu mümkündür ve mutlaka bu tür çalışmalara da önem verilmelidir. Davranışsal tepkiler olarak; Sigara ve alkol kullanımında artma, duygusal ve fevri davranışlar görülebilir, kaza yapma riski artabilir. İşle ilgili olarak; Devamsızlık, verimsizlik, iş tatminsizliği ve kaza sıklığında artma durumları görülebilir. 33 MAKALE Mehmet Doğramacı Araştırmacı Yazar Bir Takva Çağrısı: Baretini Giy Allahü Teala’nın gerek insan, gerek hayvan, gerek bitkiler ve hayvanlar âlemi ve gerekse dünya ve evrende kudret eliyle işlettiği, deveran etmekte olan düzen ve sistemin hiç şüphesiz ana esasları mevcuttur. Bizler beşerliğimizle yaptığımız işleri dahi bir nizam, bir program ve plan dairesinde yapıyor; toplumsal bazda bazı yasalara uymak durumunda kalıyorsak, Sünnetullah, Adetullah şeklinde tabir edilen İlahi Sistem’in de belli kanunlarla yürümekte olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. İşte o kanunlardan, işte o olmazsa olmazlardan birisi de Takva’dır. T dogramacimehmet@gmail.com akva; korunma, sakınma, koruma, kollama anlamlarına gelen bir kelimedir. Din sahasında pek çok kavram geleneksel nakillere dayalı olarak anlaşıldığından bazı temel kavramların gerçeği örtülü kalmış, geçmiş âlimlerin, toplumun ve çoğunluğun yüklediği anlam şöhret bulmuştur. Takva kavramı da işte bundan nasibini alan kavramlardan birisidir. Esas itibarıyla “Koruma” ve “Korunma” demek olan ve Allah Sistemi’nde bireyden topluma, aileden iş hayatına kadar bütün yaşam alanlarında geçerli olan takva, ne hazindir ki bugün sadece dindar olmak, dürüst olmak, ahlaklı olmak anlamlarına sıkıştırılmaktan kendini kurtaramamıştır. Artık Takvalı İnsan denince sadece nur yüzlü, namazlı abdestli bir erkek ya da iyi örtünmüş bir hanımın akla gelmesi, bu kavramın ne derece asıl manasından koparıldığının açık delilidir. Koruma ve Korunma ekseninde yani asıl hüviyetinde değerlendirecek olursak nedir takva?.. Öncelikle şunu belirtelim ki Allah’ın Sisteminde doğal, fıtri, kendiliğinden işleyen ve işletilen bir takva mekanizması mevcuttur. Nasıl mı? Örnekler üzerinden sohbetimize devam edersek 34 sanıyorum çok daha net anlaşılacaktır. süre sonra kuruyor. Bedenimiz var ve onu koruyan bir derimiz mevcut. Gözlerimizin üzerinde kaşlarımız süs olsun diye yaratılmadılar. Alından akan ter veya suyun göze girmesini engellemekle yani göze bekçilik etmekle, onu korumakla görevliler. Kirpiklerimizin bazı toz zerreciklerini tutarak gözü koruduğunu biliyoruz. Kafatasımızın, hayati organımız beynimizi korumak adına son derece mukavemetli oynamaz eklemlerden oluştuğunun da farkındayız. Kalbimizi ve nefes alışımızı saklayan, akciğerlerimizi koruyan göğüs kafesi kemiklerimiz adeta bir duvar kadar sağlam örülmüşler. Boğazımızın hemen başlangıcında yer alan bademciklerimiz mideye doğru giriş yapan yiyecek ve içeceklerde bir kontrol görevlisi gibi koruma işlevi yapıyorlar. Anne rahmindeki cenin, büyüyüp bebek olarak doğana değin bir zar içerisinde muhteşem biçimde korunuyor. Örnekleri çoğaltmak elbette mümkün çünkü Allah Sistemi’ne uygunluk korumak-kollamaktır. Her organımız, her an vücudumuzu koruma görevindedir. Bu da bize gösterir ki, korunmayı bozmak Allah Sistemi’ne karşı gelmektir. Allah Sistemi sadece insanlarda geçerli değil. Bitkiler Âlemine baktığımızda da kabuğu olmayan ağaç göremiyoruz. Kabuğu soyulan ağaç bir Bunlar doğal olarak, lütf-u ilahi olarak bize ve tüm mahlûkata armağan edilen takva yani koruma biçimleridir. Buna dayalı olarak, evrende işleyen ilahi sistemde zıtların çarpışmasına dayalı bir süreç işlediğinden, her mahlûkun, her yapının fayda göreceği durumlar da zarar göreceği durumlar da mevcuttur. Yani sadece ilahi armağan olan korumalar gerçek manada korunmamız için yeterli gelmiyor. İnsan olarak hem maneviyatımızı hem de bedenimizi korumak için bir takım korunma araçlarını da kullanmamız ve geliştirmemiz gerekiyor. Ayetin bizlere dönük emri, çağdaş yaşamda İş Sağlığı ve İş Güvenliği çalışmaları ile yerine getirilmektedir. Yerine getirilen sadece bir iş formalitesi ya da bir kanun emri değil, bir kulluk görevidir! Allah Resulü Muhammed Mustafa (sav) bu manada ümmetine takva çağrısını sıralı mesuliyetler yükleyerek yapmıştır. İşte hadisi şerifte bireysel koruma ve korunma adına mesul olduklarımız: «Dikkat edin, hepiniz çobansınız ve hepiniz idaresi altındakilerden sorumludur. İnsanlara hükmeden idareci bir çobandır, yönettiklerinden sorumludur. Erkek, ev halkı üzerinde bir çobandır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evi ve çocukları üzerinde bir çobandır ve onlardan sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malı üzerinde çobandır ve onlardan sorumludur. Haberiniz olsun, hepiniz birer çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumludur.» (Buhari-Müslim) Şu halde takvalı insan kendi insani mesuliyetleri ile toplumsal mesuliyetlerinin bilincinde olan insandır. Namusun ve neslin korunması için aile hayatının kurulması, canın korunması için emniyet ve asayiş tedbirlerinin alınması, düşüncenin ve aklın korunması için zararlı alışkanlıkların yasaklanması, ticari hayatın korunması için karaborsa, rüşvet, ihtikâr ve angaryanın yasaklanması hep bu takva kavramı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken hususlardır. Söz konusu olan iş hayatı, çalışma yaşamı olunca takva nasıl yaşanır? Takva, işin gerektirdiği disiplin ve program çerçevesinde davranmakla gerçekleşecektir kuşkusuz. Bu da hangi sahada çalışıyor, hangi alanda üretiyorsak ona uygun çalışma koşullarını sağlamak ve sağlanmış koşullara uymakla mümkündür. Bu manada çalışana da işverene de düşen karşılıklı takva ödevlerimiz vardır. İşveren; sağlıklı, verimli, insan onuruna yaraşır çalışma ortamını, koşullarını sağlamakla mükelleftir. Çalışan ise hem iş esnasında kendini korumak, hem de üretimine katkı sağladığı ürünü, hammaddeyi, araç gereci ve ortamı korumak ve kollamakla mükelleftir. İşte bu manada “İş sağlığı ve iş güvenliği” kavramı çağdaş çalışma yaşamında son derece önemli bir noktada işlev görmektedir. Adeta şu ayetin bizlere dönük emri, çağdaş yaşamda İş Sağlığı ve İş Güvenliği çalışmaları ile yerine getirilmektedir. Yerine getirilen sadece bir iş formalitesi ya da bir kanun emri değil, bir kulluk görevidir! “İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyla sakınıp korunanlara, iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları sonra yine hakkıyla sakınıp iman ettikleri, sonrada hakkıyla sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde yaptıklarından dolayı günah yoktur. Allah iyi ve güzel yapanları sever.(5/93) Korunma ve koruma konusunun hakkını gereğince veren Allah’ın Sevgilisi’dir. Muhakkak ki, Allah yolunda en değerli olanınız, takvaca (korunmaya ve korumaya en çok dikkat edeniniz) en ileri olanınızdır.(49/13) Allah, takva sahiplerini sever.( 3/ 76 ) Hiç kuşkusuz ki Allah, takva sahipleri ve ihsanda bulunanlarla beraberdir. (16/ 128) Diyebiliriz ki, çalışma hayatının takvası; İş Sağlığı ve İş Güvenliği prensiplerine uymak ve bunları çağdaş teknolojik gelişmeler paralelinde sürekli yenilemekle mümkündür. Sizin iş yerinize kurduğunuz yangın merdivenleri, büronuza koyduğunuz yangın tüpleri, ‘dostlar alış- verişte görsün’, ‘ilk denetlemeyi bir savuşturalım’ amacıyla yapılmışsa siz o noktada hem kendinize, hem çalışanınıza, hem de Allah’a karşı sorumlu bir kul duruşu sergilememişsiniz demektir. Çalışan olarak girdiğiniz inşaat sahasına baretinden formasına, çizmesinden takım çantanıza kadar titiz bir hazırlık yapmadan girmişseniz takvalı davranmamışsınız demektir. Bu durum can emniyetinizi, sağlığınızı riske etmekle kalmayıp ahirete dönük amel defterinize de eksi puan olarak kaydedilecektir. Sevgili Dostlar; Şayet Rabbimize iyi bir kul, ülkemize iyi bir vatandaş, ailemize iyi bir fert, dünyamıza iyi bir insan olmak istiyorsak öncelikli olarak her sahada konulan ve her biri insan sağlığı ve emniyeti, huzur ve refahı için konulmuş kurallara uyarak korunmak durumundayız. İşte bu manada trafik kurallarına uyun, hijyen kurallarına uyun, çevreyi temiz tutun ve kirletmeyin, toprağı ve yeşili koruyun, gençlerimizi zararlı alışkanlıklardan uzak tutun çağrılarının hepsi birer takva çağrısıdır. Umarım başlıktaki ifademiz bu sohbetten sonra çok daha yerli yerince anlaşılmıştır. Evet değerli çalışan kardeşim, Evet saygıdeğer işveren dostum, Baretini Giy, bir takva çağrısıdır. Şüphesiz Allah, takva sahiplerini sever ve onlarla beraberdir. Çalışma hayatının takvası, İş Sağlığı ve İş Güvenliği prensiplerine uymak ve bunları çağdaş teknolojik gelişmeler paralelinde sürekli yenilemek ile mümkündür. Korunma ve koruma konusunun hakkını gereğince veren Allah’ın Sevgilisi’dir. Simdi , Geçmisle , Özlem Giderme Zamanı... Yaş kaç olursa olsun; hepimizin içinde tarihe, sanata ve kültüre bir özlem var. Güzel olana bir tutku… Sanata dair bir aşk... Tam da bu yüzden değil mi antika merakımız, tarihe ilgimiz ya da müze müze gezişlerimiz? Başkent Ankara’nın en güzel yeri olma özelliğini, Ankara Kalesi’nin elinde tutması bakirliğini hiç kaybetmemesinden, eskiyi yansıtmaktan hiç vazgeçmemesinden değil mi? Ankara’yı güzel kılan görkemli, ihtişamlı, güven dolu kalesi değil mi? Kalenin güzelliğini süsleyen de adeta tarihten bir kesit olan, bizi zaman yolculuğuna çıkaran konakları değil mi peki? Tam da bu yüzden, tarihte kısa bir yolculuk yapmak adına, Ankara Kalesi’nde 1800’lü yılların sonunda yapılmış olan bir konağa gezi düzenliyoruz bu sayımızda. 1800’lü yıllarda yapılmış, 2007 yılında da Kıvırcık Usta tarafından orjinaline sadık kalarak restore edilmiş “Kınacızade Konağı”na gidiyoruz. Aslında bu konağı çok yakından tanıyoruz. Çünkü bu konak, Can Dündar’ın gişe rekorları kıran “Mustafa” filminin sahnelerine ve “Gölgeler” adlı sinema filmine ev sahipliği yapmıştı. Ayrıca Flash TV’de yayınlanan 45 bölümlük “Kınacılar Konağı” dizisine ev sahipliği yapmakla da kalmamış adını da vermişti. Moda çekimlerinde arka plan olarak kullanılan konak odaları ise 1800’lü yıllardan günümüze kadar o kadar çok ünlüye ev sahipliği yaptı ki; bu konakta çekilen kısa metrajlı filmlerin, canlı yayınların ve kliplerin hepsini tek tek saymak oldukça uzun bir liste oluşturuyor. Ankaralıları ve başkente gelen misafirleri adeta Ankara’ya hayran bırakan bu konakta çeşitli antikaların, süs eşyalarının, tarihi yansıtan çok çeşitli objelerin yanı sıra bizim asıl ilgimizi çeken ve sayfalarımıza taşımamıza sağlayan nedenlerden biri de 3 büyük isme ait olan özel odaların bulunması. Bu özel odalardan birincisi; “Prof. Dr. Halil İnalcık Akademisyenler Odası”. Daktilosundan kitaplarına kadar hocaya ait özel eşyaların bulunduğu bu odada Rahmetli İhsan Doğramacı’nın hocamıza giydirdiği cüppe ilk göze çarpanlardan. Değerli hocamız Halil İnalcık’ın yurtdışından gelen misafirlerini ağırlamayı tercih ettiği bu oda Ankara içi ve dışı ve hatta Avrupalı akademisyenlerin bile toplantı yeri haline gelmiş. 36 Asla öteleyemeyeceğiniz iş yaşamını ve uzun iş yemeklerini, mekân seçiminde küçük bir tercih değişikliği ile çok daha rahatlatıcı bir boyuta getirebilirsiniz. Odalardan diğeri TRT’nin ilk kadın spikeri olan Jülide Gülizar’a ait. İsmini de sahibinden alan “Jülide Gülizar Gazeteciler Odası”, yazarımızın sağlığındayken hemen hemen haftanın her günü gençlerle buluştuğu bir büyülü mekân adeta. Ankara’nın belgeselini çeken Gülizar Hoca, bu odada gazetesini okuyup, kitaplarını bu odada yazardı. Jülide Gülizar’ın aramızdan ayrılmasıyla birlikte bu oda, yerel, ulusal ve Avrupalı gazetecilerin toplanma yeri olarak kullanılmaya başlandı. Bir de Yurdusev Arığ’ın konağa bağışladığı eşyalardan oluşan müze odaları bulunuyor. Arığ bilindiği gibi İsmet İnönü’nün özel kalem müdürlüğünü yapmış, kendini kültür ve sanata adamış bir hayırsever. Aynı zamanda Kadın Siyasetçiler Platformu Kurucusu ve Genel Başkanı. Sadece kültür, sanat ve antika eşya doyumu sağlamakla kalmayıp, restorant ve café olarak da aynı zamanda sanatsal ve kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapan bu konak Ankaralıları yemeğin lezzetine de doyuruyor. Sözün özü, nostaljiye özlem duyanlar, bugünden biraz kaçıp saklanmak isteyenler, pozitif bir enerji ve huzur isteyenler Kınacızade Konağı’nda hayata ufak bir mola verebilirler. Başkentimiz Ankara’ya, Şehrimizin gözdesi Ankara Kalesi’ne ve böylelikle kültürümüzü tanıtmak noktasında ülkemize hizmetleriyle katkı sağlayan Ahşap Ustası Kıvırcık Usta’ya teşekkür ederiz. 37 Sağlıklı & Güvenli Catering Bey Kurumsal Yemek, yemek sektörüne 2000’li yılların başlarında girmiş ve geleceğin iş kollarından biri olduğunu düşündüğü bu alanda yerini almış. Şu anda Bey Kurumsal Yemek, Türk Silahlı Kuvvetleri, çeşitli bakanlıklar, devlet hastaneleri başta olmak üzere kamu ve özel sektörde birçok kurum ve kuruluşun catering hizmetlerini gerçekleştiriyor. B ey Kurumsal Yemek, günümüz ihtiyaçlarını eğitimli personel, uygun hijyen şartları ve kaliteli hizmet anlayışıyla en iyiyi sunma ilkesinden taviz vermeden karşılıyor. Sunulan hizmet müşterilerin taleplerine göre şekillendirilmekte, isteğe bağlı olarak fabrikada pişirilip yemek dağıtımı sağlanırken, dilenirse müşteri mutfağında da üretim yapılarak hizmet sunulabilmektedir. İş Sağlığı Güvenliği titizliği anlamında da örnek gösterebileceğimiz Sedat Çalıkoğlu, İSG konusunda görüşlerini şöyle ifade ediyor: “Çalışma hayatının içinden gelmiş bir iş adamı olarak işçi 38 ve işverenin yaşadığı çalışma zorluklarını çok iyi bilenlerden biriyim. Devletimizin son dönemde çalışma hayatına yönelik göstermiş olduğu hassasiyeti ve çıkan yasa düzenlemelerini başarılı buluyorum. Örneğin sivil toplum örgütleri ve sendikaların görüş ve önerileriyle hazırlanan 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun işveren ve çalışan için daha huzurlu ve daha güvenli çalışma ortamı sunduğu kanaatindeyim. Yürürlüğe giren bu yasa sayesinde iş güvenliği anlamında işçi ve işverenin çalışma ortamındaki risk oranının en asgari düzeye çekileceğine inanıyorum. Yapılan bu çalışmalardan dolayı başta Çalışma Bakanımız Sayın Faruk Çelik olmak üzere, bu yasaya emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Türkiye İş Kurumu’nun da son yıllardaki gözle görülür değişimine değinmeden geçemeyeceğim. Gerek kurum bünyesinde gerçekleştirilen organizasyonları, gerekse hantal yapısından kurtulup ülkemize yakışır şekilde modern bir yapıya kavuşmuş olması gururlandırıcı bir hamle olarak göze çarpıyor. Başvuru ve talepler doğrultusunda sunmuş olduğu geniş eğitim ve iş yelpazesi ve işletmelere sağladığı teşvik koşullarını başarılı ve övgüye layık buluyorum.” Bey Kurumsal Yemek, yurt içi ve yurt dışında gerek resmi devlet ihaleleri gerekse özel sektör kuruluşlarında toplu yemek üretimi hizmeti vermektedir. Sedat Çalıkoğlu, çok genç yaşına rağmen azmin ve dürüstlüğün başarıya taşıdığı isimlerden. Zaten başarılı olan bir markanın ceosu olmak ve o markayı yönetebilmek şüphesiz ki çok önemlidir. Ancak daha önce hiç olmayan bir marka oluşturmak, üstelik işe sıfır sermaye ile başlamak, henüz ilkokul dördüncü sınıftayken çaysimit satmak gibi ticari çapı çok küçük işlerle ilk adımı atmak da oldukça takdire şayandır. Tıpkı bir heykeltıraşın taşı yonta yonta bir sanat eseri meydana getirmesi gibi, azimle tırnaklarla yonta yonta bir marka oluşturmak… İşte Bey Kurumsal Yemek böyle doğmuş bir marka. Bey Kurumsal Yemek’in sırlarından birisi de, insana ve çalışanına verdiği değer. Bey Kurumsal Yemek Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Çalıkoğlu: “Bizim için en değerli sermaye insandır. Çalışanlarımızın sağlığı ve güvenliği üretimin en önemli aşamasıdır. Sağlık taramaları tam yapılmış sağlıklı ellerden sağlıklı yemekler çıkabilir, sağlıklı ve güvenli ortamlarda kaliteli ürün verilebilir” diyor. Bey Kurumsal Yemek’in lezzetini tatmak için sadece catering hizmeti almak zorunda değilsiniz. Toplu yemek üretiminin yanı sıra, Ankara Tren Garı içinde yer alan “Tarihi Gar Restoran”ın misafiri olarak bu markayla tanışabilirsiniz. Tarihi Gar Restoran, bugün yerli misafirlerin yanı sıra ayda yaklaşık 9 bin civarında yabancı misafir ağırlayarak ülke turizmine büyük ölçüde fayda sağlamaktadır. Haftanın 7 günü hizmet veren restoran, 1936 yılından bu yana değişmemiş mimarisi ile dikkat çekmektedir. 39 MAKALE Serenay Şahin Niğde Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Öğretim Görevlisi Psikolojik Baskıyla Sağlıksızlığı ve Güvensizliği İş Günümüzde, özellikle çalışma hayatında başta olmak üzere, sosyal ilişkilerimizde bile öne çıkan bir kavramdan bahsetmek istiyorum sizlere: “Mobbing” Başka bir ifade ile işyerinde psikolojik ve cinsel taciz, her türlü istismarı içeren bir durum. Mobbingin uygulandığı ortamda taraflar bulunmaktadır. Mobbing uygulanan kurbanların, sahip oldukları özellikleri nedeniyle, böyle bir yıldırma politikasına maruz kaldıkları yapılan araştırmalar sonucunda da ortaya konmuştur. Bunlardan ilki, psikolojik tacizin kurbanı tarafından olumsuz algılanan sinirli, düşmanca, rencide edici ve küçültücü hareketler içermesi, ikinci nokta, bu davranışların bir defaya mahsus birbirinden bağımsız olarak meydana gelen davranışlar değil, belirli bir sıklıkta gerçekleşen ve belirli bir süredir devam eden davranışlar olması, son nokta ise taraflar arasında belirgin bir güç dengesizliğinin bulunmasıdır. M obbing sürecinin anlaşılabilmesi için öncelikle işyerinde görülen ve mobbinge neden olan davranışların belirlenmesi gerekmektedir. Bu davranışların bazılarının tamamen negatif olarak görülebilmesine rağmen, bazıları sadece normal etkileşim davranışları olarak da ortaya çıkabilir. Bu tip davranışlar, bir kez için hoş görülebilir ya da davranışı yapanın o gün kötü gününde olduğu varsayılarak anlayışla karşılanabilir. Ancak bu durum, sistematik olarak uzun bir süre içinde tekrarlanırsa anlamları değişir ve kasıtlı tacize dönüşür. 40 Birkaç davranış türüne örnek vermek gerekirse, birey her yaptığı işin ince ince gözlendiğini hisseder, işe geliş gidiş saatleri, telefon konuşmaları, çay ya da kahve molasında geçirdiği zaman ayrıntılarıyla kontrol edilmektedir. Yine birey, diğerleri tarafından sürekli eleştirilir veya küçümsenir, bireyin işle ilgili tüm önerileri reddedilir gibi davranış biçimleri sayılabilir. Her mobbing olgusunda bu davranışsal belirtilerin hepsinin bulunması şart değildir. Ancak bu davranışların kasıtlı ve sürekli olarak tekrarlanması, mobbingin ortaya çıkmasına ve sonuç olarak bireyin iş yaşamından uzaklaşmasına neden olur. Mobbing, kültür farkı gözetmeksizin tüm işyerlerinde ortaya çıkabilen bir olgudur. Mobbing mağduru olmaya aday bireyleri tanımlayan bir sınıflama, henüz geliştirilmiş değildir. Herkes, potansiyel bir mobbing mağdurudur. Ancak işyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz süreci içerisinde üç tip rol yer alır: *Mobbing Uygulayanlar (Tacizciler) *Mobbing Mağdurları (Kurbanlar) *Mobbing İzleyicileri Mobing uygulayanların aşağıda belirtilen kişilik yapısında oldukları yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur: • Narsist Mobbingciler: Kendilerini en mükemmel gördükleri için, onlara göre her şeyin en güzelini kendileri hak etmektedirler. Kendileriyle çeliştiği noktalarda, kendi iç çatışmalarını, bir başkasına yükleyerek dengelerini bulmaya çalışan kişilerdir. • Hiddetli, Bağırgan Mobbingciler: Bu kişiler, içlerindeki öfkeyi engelleyemedikleri ve problemleriyle başa çıkmayı başaramadıkları için başkalarıyla uğraşırlar. Kişilerin duygu ve düşüncelerini aşağılarlar. Hedef aldıkları kişileri, işlerini kaybetmek veya işlerini değiştirmekle tehdit ederler. Her şeyin onların söylediği şekilde yapılmasını isterler ve sık sık amirin veya patronun kendileri olduğunu hatırlatırlar. Aradıkları kişiyi, yerinde bulamamalarına tahammülleri yoktur. • İki Yüzlü Yılan Mobbingciler: Başkalarının üstünlüğünü, başarılarını ve yükselmelerini hazmedemedikleri için devamlı yeni kötülüklerin peşindedirler. Karşısındakini strese sokmak ve mahvetmek için devamlı yeni yollar ararlar. Yaptıkları her şeyin çok iyi bilincindedirler. Saldırganlıklarını gizlemek için sürekli gülümserler. Arada bir iyilikler de yaparlar. Başkalarına kendilerini iyi gösterirken hedeflerine karşı sürekli kaba davranışlarda ve olumsuz yorumlarda bulunurlar. Mobbing mağduruna karşı hiçbir şekilde esnek davranmazlar. • Megaloman Mobbingciler: Kendilerini büyütme gereksinimi ve numara yapma, kişiliklerinin en önemli özelliklerinden olan megaloman mobbingcilerdir. Kendilerine güvensizliklerini, başkalarına karşı kıskançlık, nefret ve saldırganlık şeklinde yansıtırlar. • Hayal Kırıklığına Uğramış Mobbingciler: Çalışma yaşamı dışında yaşanan tüm olumsuz duygular, tüm yetersizlikler veya kötü deneyimler, bu mobbingciler tarafından işyerinde başkalarına yansıtılır. Daima başkalarına karşı kıskançlık ve haset duyguları mevcuttur. Peki, mobbing mağdurları neden kurban olarak seçilir? Mobbing sürecinin başlamasının en önemli amacı, mağduru zor durumda bırakarak pes ettirmektir. Bu yüzden mobbing uygulayan kişi ya da kişiler, özellikle çekingen, korkak insanlara uygulayarak, kesin bir sonuç elde eder(ler). Ancak, cesur ve kendine güvenen mağdura yapılan mobbing, daha uzun sürer ve şiddeti de çok yüksek olur. Mobbinge uğrayan kişiler, genellikle mobbing uygulayan zorbalardan daha üstün niteliklere sahiptir. Bu yüzdendir ki, zorbaların kıskançlıkları nedeniyle böyle bir duruma maruz kalırlar. Mobbing sorunu ertelenecek, görmezden gelinecek, ihmal edilecek bir sorun değildir. Şayet mağdur kendisine yapılanları susarak sineye çekerse bir ömür boyu yaşadığı travmayı unutamaz ve etkisinden kurtulamaz. Çünkü mobbing mağduruna yapılan saldırılar doğrudan kişiliğine yöneliktir. İnsan kişiliği, ruhu ve bedeni ile vardır. Kişiliği saldırıya uğrayan bir insanın, ruhu ve bedeni de saldırıya uğramış demektir. İnsan, ne zaman ve nerede olursa olsun beğenilmek, takdir edilmek, kabul görmek, sevilmek ister. Bunların tam aksine saldırılarla karşılaşan bir insanın kişiliği zarar görür ve buna bağlı olarak ruhsal yönden acı çeker. Ruhsal travma ise vücut bütünlüğünü bozar. Mobbing uygulayanların karşısında direnmek zorunda kalan mağdurun sinirleri bozulur, ruhsal ve bedensel yönden takatsiz kalır. Çoğu mobbing mağduru hayatını mobbing öncesi ve mobbing sonrası olarak ikiye ayırarak tanımlamaktadır. Mağdur, çevresindeki insanlara başına gelenleri anlatmaya çalışmakta fakat mağdurun çevresindeki insanlar mobbing sendromunun mağdura yaşattığı acının derinliğini kestiremedikleri için onu akıl hastası olarak görebilmektedirler. Birçok kişi mobbing sürecinde mağdurdan uzaklaşmakta ve mağduru ikinci kez mağdur etmektedirler. Mobbing; mağdura, aileye, topluma ve kuruluşa karşı çok yüksek maliyetler getirmektedir. Zaman kaybı, verimlilik kaybı, sağlık maliyeti, iş kazaları, mahkeme masrafları mağdura, ailesine ve topluma maliyet olarak yansımaktadır. Latince kökenli bir sözcük olan mobbing, rahatsız etme, psikolojik saldırı, sıkıntı vererek huzursuz etme gibi davranış yollarıyla kendini gösterir. Bir grubun diğer gruba sosyal baskı uygulaması, zorlaması ya da özellikle hiyerarşinin bulunduğu ortamlarda gücü elinde bulunduran kişinin ya da grubun diğerlerine psikolojik yolla ve uzun süreli sistematik bir baskı uygulaması, astların üstlere ya da eşit konumdaki çalışanların birbirlerine yıldırma politikası uygulaması olarak tanımlanan mobbing, gerçek ifade ile duygusal bir saldırıdır. 41 Türkiye Mobbing Araştırması ERA Research & Consultancy tarafından gerçekleştirilen 2012 yılı sonuçlarına göre, Türkiye genelinde (12 ilde 316 çalışanla) görüşülen çalışan kişilerin yüzde 10’u kendisinin, yüzde 6’sı ise bir yakınının mobbing ile karşılaştığını belirtmiştir. En sık yaşandığı belirtilen mobbing türü genel olarak yıldırma/yıpratma, kapasitenin üzerinde iş yüklemek ve alay/ küçük düşürmek/hakarettir. Yüz yüze derinlemesine görüşülen mobbing mağdurları tarafından yaşanan ve insan kaynakları uzmanları tarafından en sık belirtilen mobbing durumları ise aşağıdaki gibi özetlenebilir: • Alay Etmek/ Küçük düşürmek/ Hakaret/ Kıyaslamak: Her türlü fiziksel özellik ya da kişilik özelliği ile direkt ya da “şaka yollu” dalga geçilmesi, kişinin küçük düşürülmesi, performans ve kapasiteye yönelik hakaretamiz üslup ve kişiyi rencide edici şekilde “diğerleri” ile kıyaslamak. “Bu işi X’e verecektik ki neler yapardı, üstelik senden çok daha kısa sürede.” (Mobbing mağduru) • Dışlamak/ Ötekileştirmek: Kişinin bilinçli ve sürekli olarak “yalnız” bırakılması; ortamlardan izole edilmesi, grubun ve yapının bir parçası olarak görülmediğinin altının çizilmesi; kişinin yapıya olan aidiyet hissinin kırılması. “Beni bir hastalık olarak gösterip, etrafımdaki insanları korkutmaya ve beni yalnız bırakmaya çalıştılar.” (Mobbing mağduru) • Yok saymak / Yokmuş gibi davranmak: Dışlama davranışının bir uzantısı olarak, kişinin fiziksel ve zihinsel mevcudiyetinin yok sayılması. “Adeta siz görünmez olmuşsunuz gibi davranılıyor. Günaydına bile cevap alamıyorsunuz, kimse size tepki vermiyor, yok sayılıyorsunuz.” (Mobbing mağduru) • Kapasitenin üzerinde iş yüklemek / çözümsüz işler yükleyerek çözümsüzlüğü “kişinin kapasitesine” bağlamak: Normal iş yükü standartlarının çok daha üzerinde iş yükü ile çalışmak durumunda bırakılmak, kaçınılmaz başarısızlığı “kişinin kendi başarısızlığı” olarak gösterilmesi. • Sindirmek / Kapasitenin altında iş ve sorumluluk vermek: Kendi kapasitelerinin ve iş tanımındaki sorumluluk alanlarının çok daha altında işlere maruz bırakılarak, pasifize edilmek, yetki ve etki alanlarının daraltılması. • Fırsat Eşitliğini Ortadan Kaldırmak: Kişisel gelişim, kariyer yolunda ilerle- me konularında aynı konumdaki diğer çalışanlara kıyasla kişinin “dezavantajlı” durumda bırakılması. “En önemli toplantılar nedense benim tek katılamayacağım zamanlarda yapılmaya başlandı, sonrasında sizinle bilgi de paylaşılmıyor, ister istemez geride kalmanız sağlanıyor.” (Mobbing mağduru) • Eleştiri / Takdir Dengesi: Kişinin sürekli olarak eleştiriye maruz bırakılması, fikirlerinin gerekçelendirilmeden daimi olarak çürütülmesi, takdir gerektiren durumların kişinin bireysel katkısından tamamen soyutlanması. “Mobbing ile Mücadele Derneği Genel Başkanı Hüseyin GÜN’ün ifade ettiği üzere, bir insan işyerinde mobbing mağduru olabilir ama mobbing mağduru olarak kalmamalıdır. Kendisine yapılanlar karşısında korkmamalı, agresif, geçimsiz, tembel, iş bilmez gibi yakıştırmaların kasıtlı yapıldığını bilmeli, kendisine yapılanları nasıl ispat ederim kaygısını taşımamalıdır. Mobbing bir suçtur. Her suçun cezası olduğu gibi, mobbinginde ağır cezaları vardır. Mobbinge uğrayan mağdurların, işsiz kalma korkularından dolayı kabullendikleri durum, direkt olmasa da yasalarla dolaylı olarak hukuksal anlamda desteklenmektedir. Bir insan işyerinde mobbing mağduru olabilir ama mobbing mağduru olarak kalmamalıdır. Psikolojik Tacize (Mobbing) maruz kalan işçiler 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 5.inci maddesinde öngörülen: • İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamayacağı, • İşverenin, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona erdirilmesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamayacağı, • Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamayacağı, • İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanmasının daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmayacağı, • İş ilişkisinde ya da bu ilişkinin sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçinin, 4 aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebileceği, • 20.nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçinin ispat etmekle yükümlü olduğu, ancak, işçinin bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren durumu ortaya koyması halinde, işverenin böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olduğu, hükümleri nedeniyle yasal hakkını arayabileceği gibi aynı kanunun 24.üncü maddesinde öngörülen; • İşverenin, işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söylemesi, davranışlarda bulunması veya işçiye cinsel tacizde bulunması, • İşçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı işverenin sataşmada bulunması veya gözdağı vermesi yahut işçi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirmesi, kışkırtması veya sürüklemesi, • İşçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı, asılsız, ağır isnad veya ithamlarda bulunması, • İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene 42 bildirmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmaması, gibi ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerlerinden dolayı süresi belirli olsun veya olmasın iş sözleşmesini, sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilecektir. Ayrıca, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105’inci maddesinde öngörülen; bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına veya adli para cezasına hükmolunacağı, bu fiillerin hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı, bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek cezanın 1 yıldan az olamayacağı hükmü ve aynı Kanunun 117’nci maddesinde öngörülen; cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikâyeti halinde, 6 aydan 2 yıla kadar hapis veya adlî para cezası verileceği, çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kimseye 6 aydan 3 yıla kadar hapis veya 100 günden az olmamak üzere adlî para cezası verileceği, cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verileceği hükmü nedeniyle belirtilen eylemleri işleyen kişi hakkında gerekli müracaatları yapabilecektir. Yukarıda belirtilenler dışında koşulları varsa işçi, genel hükümlere göre işverene karşı manevi tazminat ve hatta maddi tazminat talebinde bulunabilecektir. Ayrıca, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde de mobbingle mücadeleye yönelik çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin sendikaları mobbing karşıtı yasaların yürürlüğe girmesi için çok güçlü lobi çalışmaları yapmaktadırlar. İskandinav ülkelerinde mobbing, doğrudan bir suç olarak yasalarda yer almaktadır. Bu ülkelerin arasında mobbing konusunda en büyük ilerlemenin kaydedildiği ülke, İsveç’tir. İsveç’te işyerinde taciz, 1994 yılında yayımlanan “İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı” yasasıyla bir suç olarak tanımlanmıştır. Finlandiya’da 2000 yılında yürürlüğe giren İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Yasası’na fiziksel şiddet yanında psikolojik şiddet de dahildir. Belçika’da mobbing şikayetleriyle ilgili işçi temsilcileriyle anlaşılarak profesyonel bir danışmanın görevlendirilmesi, iş yerinde önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, iş yerinde konuyla ilgili yazılı bir örgütsel niyetin ilanının yapılması, şikayet mekanizmasının oluşturulması, mağdurlara sosyal destek sağlanması, tacizi gerçekleştiren kişinin hukuksal yaptırımlarla cezalandırılması ve eğitime tabi tutulması gibi mücadele yöntemleri uygulanıyor. Fransa’da iş yerindeki psikolojik tacizin engellenmesi için işverenlere yeni sorumluluklar yüklendi. Bu kapsamda, mağduriyeti ve tacizi önlemek için yeni koruma ve önleyici mekanizmalar öneriliyor. Ayrıca psikolojik tacizde bulunanlara ve gerçek dışı bir şekilde mağdur olduklarını beyan edenlere para cezası öngörülüyor. Bu konuda ispat yükü tacizciye yükleniyor. Ceza Kanunu’nda ise mobbing failine 1 yıla kadar hapis ve 15 bin avro para cezasına hükmedilebiliyor. Sendikalar, kamu ve özel sektörde yaşanan psikolojik taciz olaylarının önlenmesinde taraf olabiliyor. Fransa’da konuyla ilgili kamuoyu ilgisini çekmek için acil telefon hatları ve mağdurlara yardım programları bulunuyor. Almanya’da psikolojik tacizin neden olduğu zararlar meslek hastalığı olarak değerlendiriliyor. Mobbing mağdurları erken emekliliklerini isteyebiliyor, iş görmekten kaçınma hakkından yararlanabiliyor, iş akdini haklı nedenle feshedebiliyor. Mağdur- lar için yardım ve destekte bulunmak amacıyla merkezler bulunuyor, işçi sendikaları tarafından telefon hattı oluşturuluyor. AB üyesi ülkelerin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yasalarında mobbing kavramına değinmeleri elbette ki tesadüf değildir. Böyle bir ortamda çalışan mağdur, her şekilde bir kazaya sebep olabilecek potansiyeldir. Psikolojik olarak yıpranmış birinin beden bütünlüğüne de dikkat etmeyeceği aşikardır. Ayrıca bu dikkatsizlik sadece kendisi değil iş arkadaşlarına ve diğer kişilere de zarar verecektir ve güvensiz çalışmalarına neden olacaktır. Saydıklarımız ve daha fazla uygulama kriterleri hem ulusal hem de uluslararası platformda önemle uygulanmaktadır. Bu kadar özenle üzerinde durulan bir konu için, onurumuzun bile çiğnenmesi karşısında nasıl sessiz kalabiliriz? Konu mobbing olunca, makalemizi mağdurların temsilcisi Hz. Ali’nin sözüyle bitirmek uygun olacaktır: “Haksızlık karşısında susarsan, hakkınla beraber şerefini de kaybedersin” C M Y CM MY CY CMY K 44 45 MAKALE Hüseyin GELMEZ E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd. ÇESAM Çevre Danışmanlık Firması Genel Koordinatör Atık Geri Dönüşümü Atık yönetim hiyerarşisine bakıldığında, atık oluşumunun önlenmesi ve atık minimizasyonu kadar önemli diğer bir hususun atıkların geri dönüşümü ve tekrar kullanımı olduğu görülmektedir. D oğal kaynakların sınırsız olmadığı, özenli kullanılmadığı takdirde bu kaynakların bir gün tükeneceği aşikârdır. Nitekim 2. Dünya Savaşı yıllarında Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Dünyanın pek çok ülkesinde kaynak sıkıntısı yaşanmış, bu nedenle başlatılan kaynak koruma programlarının en önemli ayağı geri dönüşüm kampanyaları olmuştur. Şüphesiz savaşın yegane olumlu sonucu, geri dönüşüm kültürünün ve teknolojisinin oluşmasına katkı sağlamasıdır denilebilir. Bugün geri dönüşümün en ileri seviyede uygulandığı ülkeler Almanya, Norveç, Finlandiya, Belçika, İsveç gibi Avrupa ülkeleri ile. A.B.D. ve Japonya’dır. Gelişmekte olan ülkelerin de doğal kaynaklardan daha uzun süreli ve maksimum bir şekilde yararlanabilmeleri için atık israfına son vermeleri, ekonomik değeri olan maddeleri geri dönüştürme ve tekrar kullanma yoluna gitmeleri gerekmektedir. Geri dönüşüm, yeniden değerlendirilme imkanı olan atıkların çeşitli fiziksel, kimyasal ya da fizikokimyasal işlemlerden geçirilmek suretiyle ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dahil edilmesidir. Geri dönüşüm sisteminin basamakları; kaynakta ayrı toplama, sınıflama, de- 46 ğerlendirme ve yeni ürünü ekonomiye kazandırma işlemleridir. Geri dönüşümü yapılabilecek maddeler demir, çelik, bakır, alüminyum, kurşun, piller, kağıt, plastik, kauçuk, cam, atık yağlar, akümülatörler, araç lastikleri, beton, röntgen filmleri, elektronik atıklar ve organik atıklardır. ğinden hiçbir kayıp olmayacağı için sınırsız sayıda geri dönüştürülebilir. Demir çelik üretiminde hurda malzeme kullanılması, cevherden demir çelik üretimine kıyasla enerji kullanımında % 75’lik tasarruf, su kirliliğinde % 75’lik azalma, havaya verilen CO2 (karbondioksit) emisyonunda % 85’lere varan azalma, su tüketiminde % 40 tasarruf, maden atıklarında % 97 azalma ve hammadde kullanımında % 90 azalma anlamına gelmektedir ki, bu durum hem ekonomik hem de ekolojik bakımdan küçümsenmeyecek bir kıymet ifade etmektedir. Ülkemizde hurda metal geri dönüşümü yıllardır yapıla gelmektedir. Özellikle demir ve demirin karbonla alaşımından meydana gelen çelik üretiminde hurda kullanımı % 40 düzeyindedir. Ambalaj atıkları dışındaki hurda geri dönüşümü herhangi bir yasal gereklilikten ya da çevresel kaygıdan kaynaklanmamaktadır. Ancak yapılan geri dönüşüm işlemi, ekonomiye olduğu kadar, çevreye de önemli katkılar sağlamaktadır. Zira çelik üretiminde hurdanın kullanılması, üreticilerin daha az enerji kullanarak üretim yapmasını sağladığı gibi, yeryüzünün sınırlı kaynakları da daha az kullanılmış olur. Çelik hurdası geri dönüştürüldüğünde fiziksel özelli- Demir çelik dışında en çok geri dönüşümü yapılan metallerden biri de alüminyumdur. Meşrubat kutuları alüminyum olup Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği gereğince geri kazanılması zorunludur. Cevherden alüminyum üretmek yerine bir ton kullanılmış alüminyumdan alüminyum üretilirse; 1300 kg maden atığı, 15000 litre soğutma suyu, 860 litre proses atık suyu, 2000 kg CO2 ve 11 kg SO2 emisyonu daha az oluşur. Bir de bunlara enerjiden, alüminyumun hammaddesi olan boksit cevheri tüketiminden, kimyasal madde ve su tüketiminden sağlanacak tasarruf ilave edilirse geri dönüşümün önemi daha iyi anlaşılır. Geri dönüşümde amaç; doğal kaynakların gereksiz kullanılmasını önlemek ve nihai bertarafa giden atık miktarını azaltmak suretiyle hem ekonomik hem de ekolojik fayda sağlamaktır. Hastanelerde oluşan röntgen suları ile fotoğrafçılık ve matbaalardaki fotoğrafik banyo sularından gümüş geri kazanılmakta, akülerdeki kurşun ve asitin, nötralize edilerek ayrıştırılmak suretiyle yeniden kullanılması sağlanmakta, elektrorıik atıklardan başta altın ve gümüş olmak üzere pek çok değerli metal yeniden ekonomiye kazandırılmaktadır. Dünyada en hızlı gelişen ve en yaygın kullanılan maddelerden biri de plastiklerdir. Plastiğin henüz 140 yıllık geçmişi olsa da, hatta çok yaygın kullandığımız PET (polietilentetraftalat), poliüretan, PVC gibi plastiklerin hayatımıza girişi 70 yılı geçmese de günümüzde plastiğin kullanılmadığı alan kalmamıştır denilebilir. 1950’de 1 milyon ton/yıl olan dünya plastik tüketimi, bugün 350 milyon ton/yıl civarındadır. Üretilen petrolün % 4’ü plastik imalatında kullanılmaktadır. Genel olarak atık kompozisyonuna baktığımızda ağırlık olarak % 10’u, hacim olarak ise % 20’sinin plastik atıklardan oluştuğu görülmektedir. Doğada 3000 yıl süreyle biyolojik olarak bozunmadan kalabilen ve yok olmayan plastiklerin geri dönüşümü hayati önem arz etmektedir. Bugün ülkemizin pek çok yerinde, gerek modern teknolojiyi kullanan, gerekse eski sistemle çalışıp hurda plastikleri yeniden değerlendiren geri dönüşüm tesisleri ve bu tesislere hurda toplayan ekipler oluşmuştur. Rekabet ortamı çok sayıda plastik imalatçısını hurda plastik kullanarak maliyetleri düşürmeye yöneltmiştir. Bu nedenle her kademede hurda plastiklerin toplanarak değerlendirilmesi giderek yaygınlaşmaktadır. 1 Ton plastik geri kazanıldığında 14000 kW/saat enerji tasarruf edilmiş olur. Doğal kaynaklar korunur ve çöp depolama alanlarının ömrü uzar. Ülke sanayiinin ve kültür seviyesinin en önemli göstergelerinden biri olan kağıt tüketimi, gelişmiş ülkelerle hiçbir şekilde kıyaslanamayacak düzeyde de olsa ülkemizde de giderek artmaktadır. Kağıt tüketiminin artmasına paralel olarak, kağıdın hammaddesi olan orman varlıkları ciddi olarak tehdit altına girmektedir, Atık kağıdın geri kazanılması, kağıdın ana hammaddesi olan orman varlıklarının korunması yanında, kağıt üretiminde ortaya çıkan diğer kirliliklerin azalmasına, su ve enerji kaynaklarının tasarrufuna imkan sağlamaktadır. Ne var ki yağlı ve ıslanmış kağıtlar, duvar kağıtları, yapıştırma bantları, karbon ve faks kağıtları, manyetik bant ve kartlar, yapışkanlı ve mumlu kağıtlar, kaplama kağıtları, tuvalet kağıtları, kağıt mendiller, havlu mendiller ve hijyen mendilleri gibi kağıtların geri dönüşümü yapılamamaktadır. Atık kağıt toplanırken bu hususlara dikkat etmek ve kağıtları asla ıslatmamak gerekmektedir. Kağıt geri dönüşümünde bir diğer dezavantaj, kağıdın sürekli geri dönüştürülememesi, kalite kaybı ve lif uzunluğunun azalması nedeniyle bu işlemin az sayıda yapılabilmesidir. 1 ton kullanılmış kağıt geri kazanımı ile; 17 yetişkin ağaç korunmakta, 12400 m3 karbon dioksit bertaraf edilmekte, 12400 m3 oksijen gazı üretilmeye devam etmekte, 32 m3 su tasarrufu, 1750 litre fuel-oil tasarrufu, 2.4 m3 çöp depolama alanından tasarruf, 4100 kW/saat elektrik enerjisinden tasarruf sağlanmaktadır. Atık cam geri dönüşümü, ülkemizde 1970’den bugüne yapılagelmektedir. Bu süre zarfında 1 milyon tondan fazla cam ambalaj yeniden üretime kazandırılmıştır. Günümüzde atık cam, yeniden cam üretiminde kullanılabildiği gibi, beton katkı maddesi oalarak ve camasfalt yapımının temel girdisi olarak geniş bir kullanım alanı bulmaktadır. Geri dönüşüm tesislerinin ve geri dönüşüm teknolojisinin hızla geliştiği ülkemizde en önemli eksikliklerden ya da problemlerden biri geri dönüştürülebilir atık toplama sistemini çağın gereklerine uyduramamış olmamızdır. Şüphesiz bundan 10-15 yıl öncesine göre çok iyi durumdayız, ancak bu yeterli görülmemelidir. Örneğin atık yağ geri dönüşüm tesislerinin sayısı ve kapasitesi ülkemizde oluştuğu tahmin edilen atık yağ miktarına eşdeğer olmasına rağmen toplayabildikleri atık yağ, kapasitelerinin 1/5’i oranındadır. Bu satırların yazarı, 15-16 yıl kadar önce atık yönetiminden sorumlu mevkide iken ülkemizde geri dönüşüm tesisi sayısı henüz onlarla ifade edildiği halde plastik geri dönüşümü yapan iki büyük tesisimizin yetkilileri yeterli ve temiz atık toplayamadıkları gerekçesiyle yurt dışından plastik atık getirme talebinde bulunmuşlardı. Elbette ki bu yersiz talepleri, tarafımızdan reddedilmiş, atık toplama sisteminin geliştirilmesi amacıyla proje ve eğitim çalışmalarına ağırlık verilmesi yoluna gidilmiştir. Bugün yüzlerce geri dönüşüm tesisi vardır ve yeni tesislere ihtiyaç duyulmaktadır. Geri dönüşüm konusunda gelişmiş ülkeler seviyesine gelebilmemiz için atıklarımızı sokak toplayıcılığı sistemi ile değil, kaynakta ayrı toplama sistemiyle toplamamız gerekir. Bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, yerel yönetimlere, geri dönüşüm sektörüne ve tüm halkımıza önemli görevler düşmektedir. 47 MAKALE Dr. Aydın Yıldırım Bakanlık Müşaviri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yeni ve yenilenebilir enerji konusunda bizim de acilen harekete geçmemiz gerekmektedir. Ekoloji-Ekonomi-Jeomorfoloji Ekoloji - Ekonomi ikilisine ilaveten jeomorfolojiden de bahsetmek istiyorum. Zira bu üç kelime, adeta birbirlerini besleyen bir sistemi anlatmaktadır. Ekoloji terimi, ilk kez Alman Zoolog Ernest Haeckel tarafından 1869 yılında ifade edilmiştir. Bu Bilim adamı hayvanların organik – biyotik (canlı) ve inorganik – abiyotik (cansız) çevreyle olan ilişkilerini açıklamak için bu terimi kullanmıştır (¹). Klötzli (1980)’e göre ekoloji, tüm insanlığı ilgilendiren ve insanlığın geleceğini sigortalamaya çalışan aktiviteler bilimidir. Odum ve Reicholf (1980) ise ekolojiyi, doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasında bir köprü olarak tanımlamıştır. Ekolojinin uğraş alanı, doğanın yapısı ve işlevlerini tanımlamaktır. Buna göre ekoloji biliminin önemi, 20. yüzyılda kaşı karşıya kalınan, lokal ve küresel ölçekte nüfus hareketleri göçler, gıda temini ve çevre kirliliği gibi nedenlerle daha da artmıştır. Artık günümüzde tüm bileşenleriyle birlikte bir “Çevre Sektörü” teşekkül etmiştir. Sinerjisi B u gün bilimsel ve fonksiyonel hali ve yaygın biçimi ve kurumsal formuyla, çevre terimini kullanmaktayız. Çevre, insanların ve diğer canlıların hayatları boyunca münasebetlerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları, fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. Başka bir deyişle, canlı varlıkları etkileyen dış tesirlerin tümüne çevre diyoruz. Esasen günümüzde, koruma - kullanma, kirlilik önleme, üretim - tüketim sorunları vb. unsurların tümü olarak çevre yönetimi, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED), planlama faaliyetlerinin tamamını içine alan bir “Çevre Sektörü” söz konusudur. Yukarıdaki ifadeye bakarak çevre kavramı 20 yüzyıl ile özdeş olarak algılanmamalıdır. Yapılan arkeolojik araştırmalar, 850 yıl öncesinde Anadolu’daki şehirlerde atık deponi alanlarının varlığı ve buna uygun olarak atıkların toplandıklarını (²) ortaya koymaktadır. Ekonomi, kaynaklar, mal ve hizmetler ile üretim - tüketim döngüsünü 48 inceler. Esasen ekonomi serveti, insanın üretim - tüketim faaliyetlerini nasıl düzenlediğini konu edinmiştir. Bu meyanda her zaman kaynaklar ve bunların çeşitliliği, potansiyeli, taşıma, depolama ve pazar unsurunun geliştirilmesi ve karlılık arayışları süregelmiştir. Geleneksel anlayışta ihtiyaçların sınırsızlığı kavramına mukabil, günümüzde ise ihtiyaçların sınırlılığı yaklaşımı ciddi bir akademik müzakere konusudur. Hangi yaklaşım olursa olsun sadece üretim - tüketim ve sadece kâra odaklanmak uzun vadede sürdürülebilir değildir. Esasen maliyetler ve kârlılık noktasında da geleneksel yaklaşım yerine, kaynak verimliliği ve doğal geri besleme (feedback) anlayışına yönelmek durumundayız. İşte bu noktada ekoloji ekonomi optimumunu yakalayabiliriz. Bir başka ifadeyle çevre koruma faaliyetlerinin ekonomik faydasını lokal ve küresel ölçekte görmek mümkündür. Jeomorfoloji, yerbilimi branşlarından önemi Türkiye için yaşamsal olan (çünkü heyelan, sel, genç faylanma, toprak, erozyon, depremlerin neden olduğu yer şekilleri, karst gibi konula- rı içerir, kıyı morfolojisi) Jeomorfoloji, yani yer şekilleri bilimidir, (...) Jeomorfolojinin olmadığı Türkiye büyük zararlarla karşı karşıya kalacaktır(³). Evet çok değerli Bilim Adamı Sayın Şengör’ün bu ifadesi sadece bir yaklaşım değil, aynı zamanda geleceğe dönük bilimsel bir tespit ve projeksiyon mahiyetindedir. Çünkü bir ülkenin jeostratejik, jeoekonomik ve milli gücü arazi varlığında gizlidir. Bu gücün şifrelerini çözebilen, sunduğu imkânlardan bilimsel ve akılcı yöntemlerle yararlanan toplumlar geleceğe güvenle bakabilirler. Kendine bahşedilen kaynakları, paha biçilemez hazineleri algılayabilmesi ve gereği gibi koruma - kullanma olgusunu yakalayabilmesi için bu ülkenin çok sayıda yetişmiş uzman – planlayıcı yönetici insan gücüne ihtiyacı vardır. Ülkemizin sahip olduğu jeomorfolojik değerler pek çok ülkede yoktur. Sadece bir örnek, mesela geleneksel arazi tasnifinin dışında güncel gelişmeler paralelinde konuya baktığımızda, taşlık - kayalık ve hiçbir şekilde tarım yapılamayacak durumda olan arazilerimiz için şöyle çarpıcı bir tablo görüyoruz: O Halde Neler Yapılmalıdır? • Ülkemizin eşsiz jeomorfolojik yapısının sunduğu imkan ve kaynaklardan optimum düzeyde yararlanabilmek için bu alanda akademik yapılanmamızı ve bilimsel çalışmalarımızı yoğunlaştırmalıyız. • Jeomorfolojik yapının bize sunduğu imkânlarımızın acilen bir envanterini çıkarmalıyız. - Türkiye 12 milyon metrekarelik güneş enerjisi potansiyeliyle dünyada 3’üncü sırada yer almaktadır. Ülkemizde 4 bin 600 kilometre karelik verimsiz arazi güneşten elektrik üretimi yatırımı için son derece elverişli olup, 56 GW kurulu güçteki doğal gaz santraline eşdeğer 380 bin GW/h yıl elektrik enerjisi üretilebilecek durumdadır (4). Kaldı ki Petrol çok yakında, hem de düşündüğümüzden daha önce bitiyor(5). Yani geleneksel (konvansiyonel) fosil kökenli enerji kaynaklarının yerine alternatifler, yeni ve yenilenebilir enerji konusunda bizim de acilen harekete geçmemiz gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin kapladığı alan üzerine yılda ortalama gelen güneş enerjisinin petrol eş değeri olarak parasal değeri 2030 Milyar $ civarındadır(6). Tablonun bir başka vahim boyutu ise, birincil enerji tüketiminde yüzde 70’leri aşan, elektrik üretiminde yüzde 60’lara yaklaşan dışa bağımlılık sorununu, 2011 yılında 54 milyar dolara varan, 2012 içinde 65 milyar dolara ulaşması söz konusu olan dış alım faturaları (6) düşmek bir yana her yıl aratarak devam etmektedir (7) . Yazık ki araziden, üretimden koparılan insanlık için 20 yüzyıldan başlayarak 21. yüzyılda birtakım niş(yaşam ortamı)ler oluşturmuştur. Güvenlik timleri, kameralar, şifreli - manyetik giriş - çıkış sistemleri ardında yapay bir yaşama ortamı. Bu durumda tamamen yalnızlaştırılan ve yozlaştırılan milyonlarca insanın adil bir bölüşüme sahip olması da beklenemez. Yeryüzünde en zengin yüzde 20’nin dünya gelirinden aldığı pay yüzde 71,7; en fakir yüzde 20’nin payı ise yüzde 3,2. Yani 22,4 katı ediyor(8). • Güçlü yanlarımızda rakipsizliğimizi çok iyi değerlendirmeliyiz. • Doğal kaynaklarımızdan yararlanmada yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımıza öncelik vererek, birbirleriyle senkronize vaziyette hayata geçirmeliyiz. • Ulusal kaynaklarımızın geliştirilmesi konusunda ilköğretim çağından itibaren çalışmalar yapmalıyız. • Dışa bağımlı ve pahalı enerji politikasından hızla kurtulabilmek için ulusal kaynaklarımızı peş peşe hizmete almalıyız. • Dost ve akraba ülkelerle bilgi paylaşımı ve uzman değişimi konusunda ortak bir ağ oluşturmalıyız. • Ekoloji-Ekonomi-Jeomorfoloji sinerjisini çok daha aktive etmenin sistematiğini kurmalıyız. Kaynakça: (1)- Zmo 104 - Ekoloji Tarla Bitkileri Bölümü Ders Dosyası, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi,. (2)- Şahin, Kamil: Şahin Kitapevi, Ankara (3)- Şengör, Celal: Cumhuriyet Bilim Teknoloji Sayı 1360, Syf.7 12 Nisan 2013, İstanbul. (4)-17.04.2013/Zaman Gazetesi (5)- Aydal, Doğan; Petrolsüz Dünya, (6)- İnternet, Günaysan Güneş Enerji Sistemleri (7)- Türkiye’nin Enerji Görünümü, tmmob makina mühendisleri odası Oda Raporu Yayın No:MMO/588Genişletilmiş İkinci Baskı Nisan 2012 (8)- Asaf Savaş Akat, Dünya zenginlik sıralaması, Vatan gazetesi 04.03.2012 49 MAKALE Uz. Dr. Mehmet ERGİN Ekoteknik İSG Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Tetanos etkeni olan ve yaklaşık on değişik tipi tanımlanan Clostridium Toplum Sağlığı ve İş Kazaları Açısından Tetani, oksijensiz or- Tetanos Aşısının tamda nemli ve ılık toprakta yıllarca yaşamını sürdürebilen, insan ve Önemi hayvanların bağırsaklarında yaşayabilen ve bu nedenle, insan ve Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sanayileşme alanındaki gelişmeye bağlı olarak iş kazaları ve meslek hastalıkları sıklıkla görünür hale gelmiştir. Bu iş kazalarının sebep olduğu hasarların başında yaralanmalar gelmektedir. Bu yaralanmalar sonrası çalışanların sağlığını tehdit eden enfeksiyonlardan en önemlilerinden birisi tetanos olarak bilinmektedir. İş güvenliği ve iş sağlığı tüzüğü madde 86 da ifade edildiği üzere aşılamanın koruyuculuk önemi vurgulanmaktadır. T etanos etkeni, Clostridium Tetani adlı basil şeklinde anaerop (oksijensiz ortamda üreyen) bakteri türüdür. Tetanos, bu bakterinin ürediği ortamda oluşturduğu toksin ile belirti veren hastalıktır. İnsanda hastalık oluşturabilmesi için bakterinin vücuda bulaşması, yerleşmesi ve bakterinin çoğalabilmesi için, yerleştiği bölgede yaralanma sonucu oluşabilecek kan pıhtısı, nekrotik doku parçaları, toprak, kıymık, metal döküntüleri, elbise parçaları, saman çöpü gibi yabancı cisimlerin bulunduğu lezyonlarda daha kolay oluşmaktadır. Görüldüğü üzere C. tetani bakterisinin yaralanma bölgesinde çoğalma sonucu ortaya çıkan toksinin etkisiyle oluşan kontrol edilemeyen kas spazmları ile karakterize dünyanın her bölgesinde görülebilen 50 bildirimi zorunlu ölümcül bir hastalıktır. Tetanos hastalığının sadece kırsal kesimde görüldüğüne dair yanlış bir algı bulunsa da hastalık şehir hayatı ve iş kazalarındaki yaralanmalarda da görülebilmektedir. Hastalıkta kas spazmına ilaveten, sinir felci, nefes zorluğu, böbrek yetmezliği ve kas erimesi şeklinde belirtileri verebilir. Yaklaşık on değişik tipi tanımlanan C.tetani, oksijensiz ortamda nemli ve ılık toprakta yıllarca yaşamını sürdürebilen, insan ve hayvanların bağırsaklarında yaşayabilen ve bu nedenle, insan ve hayvan dışkısında, toprak, su, toz v.s. dünyanın her yerinde görülen bir bakteridir. Bu nedenle, hayvan dışkılarının gübre olarak kullanıldığı bahçe - tarla gibi bütün ekim alanları, gübreli alanların sulanması ve bu su- hayvan dışkısında, toprak, su, toz vb. dünyanın her yerinde görülen bir bakteridir. larla temas edilmesi başlıca bulaşma yolları arasında sayılabilir. İnsanlar doğduğu andan itibaren bütün yaşamı boyunca bakterinin bulaşmasına açıktır ve enfeksiyonu geçirmiş bir kişide doğal bağışıklık olmaz, tekrar enfeksiyonu geçirme olasılığı her zaman vardır. Sosyo-ekonomik açıdan az gelişmiş ülkelerde yaygındır, aşının kitlesel olarak uygulandığı ülkelerde az görülen bir hastalıktır. kirli toprak ve sularla, metal parçalarıyla temas eden yaralanmalar, tetanos ve diğer enfeksiyonların görülme riskini artırmaktadır. Yine ilave olarak, toprakla temas eden yaralanmalarda, tetanos riskinin arttığına dikkat edilmesi ve şantiye çalışanlarını korumak için alınması gereken önlemlerin arasında tetanos aşısının olması gerektiği belirtilmektedir. Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de sanayileşmenin gelişmesiyle iş kazalarının görülmesi üst sıralarda yer almaktadır. İş kazalarının en sık görüldüğü alanlar ise, metal sanayi, inşaat alanları, madencilik, makina sanayi, tekstil, kağıt, gıda sanayi ekipman üretim yerleri olarak belirtilebilir. Bu durumda, özellikle Ülkemizde, tetanos için 1968 yılında başlayan aşılama programı, 1980lere kadar eksik olduğu için, günümüzde erişkinlerin büyük çoğunluğu tetanos aşısı olup olmadığını bilmemektedir ve bir kısmı hiç tetanos aşısı olmamıştır. Bu durumda, ilgili tıp meslekleri derneklerinin, erişkin bağışıklama kılavuzunda Td (difteri- tetanos) aşısının uygulanması önerilmektedir. Başta riskli meslek gruplarında çalışanlar olmak üzere herkesin mutlaka on yılda bir tetanos difteri aşısı olması, iş yeri sahiplerinin ise Td aşısını çalışanlarına yapılmasını sağlayarak, enfeksiyonlara karşı iş güvenliği koşullarını yerine getirmeleri gerektiği belirtilmiştir. İnsan sağlığından önemli hiçbir şeyin olmadığını ve sağlıklı olunmadığı takdirde, kendisinin iş kurma ve çevreye faydasının olmayacağı düşüncesiyle, hiç aşı yaptırmamış çalışanların materyallerle olan derin yaralanmalarında bulaşmaların olması ile tetanos enfeksiyon riski yüksektir. Bu nedenle, çalışanların iş güvenliği açısından tetanos aşısının uygulanmasına ihtiyaç vardır. Çalışanların karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gereken tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda işyeri yönetiminin, iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için her türlü önlemi almak ve bu konuda eğitimlerin verilerek çalışanlarına önem verildiğinin vurgulanması önemli bir durumdur Sonuç olarak, son tetanos aşısı uygulaması üzerinden on yıl geçmiş tüm erişkinlerin, tetanoz (Td) aşısını yaptırmalarının gerektiğini, tetanos enfeksiyonunun uzun yıllar olduğu gibi her an kapımızda bizi bekleyen, sosyoekonomik olarak fakir-yoksul ayrımı yapmayan ölümcül bir hastalık olarak bilinmesi gerekmektedir. Tek koruma yöntemi, eğitim ve AŞILAMADIR. 51 TRAFİK-İŞ KAZALARI YARGITAY KARARLARI İŞVERENİN SORUMLU OLACAĞI TRAFİK-İŞ KAZALARINA ÖRNEK TRAFİK-İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM – İŞVERENİN SORUMLULUĞU İŞVERENCE GÖREVLENDİRİLEN DİĞER İŞÇİNİN YAPTIĞI KAZA İşverence görevlendirilen diğer bir işçinin kullandığı özel araba ile görevde iken trafik kazası sonucu ölen işçinin mirasçıları işverene karşı tazminat davası açabilirler. Bu durumda işveren ilke olarak sorumlu olup, varsa öle¬nin kusuru oranında sorumluluktan kurtulur. (1475 S.K. Mad. 73) Davanın konusu miras bırakanın kazada ölümü nedeniyle işverenden destekten yoksun kalma tazminatının alınması isteğinden ibaret olup dava, olayda işverenin kusurunun bulunmadığı, işverenin diğer bir içşisinin kullandığı öze! vasıtanın trafik kazası yapması sonucu öldüğü vasıta sahibinin mirasçıları aleyhine dava açılabileceği gerekçesiyle reddedilmiştir. Davacıların miras bırakanı, davalı şirket Yönetim Kurulu kararı ile görevli olarak Avrupa’ya gönderilmiştir. Kazayı yapan işverenin diğer bir iş¬çisi, vasıtayı kullanan kişi dahi işverence aynı şekilde görevlendirilmiştir. Kaza dönüş sırasında meydana gelmiş olup bir iş kazasıdır. İşverenin yolcu¬luk için herhangi bir öneride bulunduğu, işçinin de bu öneriye aykırı davran¬dığı ileri sürüimemiştir. O halde işveren ilke olarak tazminatla sorumlu olup varsa miras bırakanın kusuru oranında sorumluluktan kurtulur. Mahkemece bu esaslara aykırı olarak yazılı gerekçelerle davanın reddi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir. 9.H.D.05/04/1983, E.1983/374 - K.1983/3094 TRAFİK-İŞ KAZASI İŞVERENİN, İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ HÜKÜMLERİNE UYUP UYMADIĞININ ARAŞTIRILMASI GEREĞİ Özet: Davalının, ölen sigortalının işvereni olarak, 506 sayılı yasanın 26/1. maddesine göre kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veya suç sayılabilir bir hareketi ile iş kazasının oluşumuna etkide bulunması durumunda sorumludur. 52 Davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Yasanın 10 ve 26. maddeleridir. Davacı Kurum, trafik-iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirin işveren Malatya Pazarı Kuruyemiş A.Ş., karşı araç sürücüsü F.D. ve bu aracı zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalayan sigorta şirketi B. Sigorta A.Ş.den rücuan tahsilini istemektedir. 506 sayılı Yasanın 4. maddesine göre, davalı M.P.Kuruyemiş A.Ş. ölen sigortalının işvereni olarak 506 Sayılı Yasanın 26/1. maddesine göre kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veya suç sayılabilir bir hareketi ile iş kazasının oluşumuna etkide bulunması durumunda sorumludur. Davalı M.P.Kuruyemiş A.Ş.nin bu madde gereğince olayda kusurlu olup-olmadığının belirlenmesi ve belirlenen bu kusur üzerinden 10. madde sorumluluğunun tespit edilmesi gerekir. Mahkemece, işveren davalının 506 Sayılı Yasanın 26/1. maddesi kapsamında kusurluluğu belirlenmeden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. 10.HD.03.05.2005, E.2005/1687-K.2005/4986 ARAÇLARIN İŞ YERİNDEN SAYILMASI – İŞ KAZASININ TESPİTİ Davacının davalı şirketin işçisi olduğu, şirketin cam sehpalarını pazarladığı, olay günü, davalıya ait Halim’in yönetimindeki kamyonetin Tır kamyonuna arkadan çarpması sonucu yaralandığı anlaşılmaktadır. Olay, 506 sayılı Yasanın 11/A ( a-b-c ) maddelerine göre iş kazası olduğu açık ve belli iken mahkemece davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Öte yandan aynı Yasanın 5/2. maddesine göre araçlar da işyerinden sayılır. Davacı, 20.9.1997 tarihinde meydana gelen olayın iş kazası olduğunun tespitini istemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de bu sonuca eksik inceleme ve araştırma sonucu ulaşılmıştır. Olay günü, pazarlamacılık yapan davacının davalıya ait Halim’in yönetimindeki kamyonetle Adana’dan dönerken Kartal Samandıra çıkışında önde gitmekte olan Tır kamyonuna arkadan çarpmak suretiyle davacının yaralandığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 11-A maddesidir. Anılan maddeye göre iş kazası, sigortalıyı hemen veya sonradan, bedence ve ruhça arızaya uğratan olaydır. Öte yandan aynı Yasanın 5/2. maddesinde araçlarında işyerinden sayılacağı belirlenmiştir. Davalı işveren ile dinlenen davalı tanıkları, davacının kendi adına pazarlamacılık yaptığını, kamyonetin işveren tarafından emaneten verildiğini, kaza sonucu davalının 4.000.000 TL. tedavi yardımını insani duygularla yaptığını, işverenin işçisi olmadığını kendi adına çalıştığını, davalı şirketin cam sehpalarını da bu arada pazarladığını ifade etmişlerdir. Dinlenen davacı tanıkları ise davacının davalı işveren yanında ücret + primle çalıştığını, Halim’in davalıya ait aracın şoförü olduğunu açıklamışlardır. Davalı şirket müdürü Hamza kazadan 20 gün önce alınan aracı davacıya kullanması için verdiğini, kendi şirketlerine ait faturaları kullanması için izin verdiklerini, davacının aracı Adana’ya götürdüğünü bilmediğini, tedavi yardımını iyilik olsun düşüncesi ile yaptıklarını, davacının kendi şirketlerinin işçisi olmadığını savunmuş ise de, yeni alınan bir kamyonetin bir kaza sonucu araç sahibine terettüp edecek sorumluluğun ne olabileceğini, araç sahibinin düşünmesi ve kamyonetin kullanılmasından da bilgisi olması gerekir. İşverenin davacının Adana’ya gittiğinden haberim yoktu şeklindeki savunması inandırıcı bulunmamaktadır. Dosyada bulunan müfettiş raporları, dinlenen davacı tanıkları ile davalı şirket müdürünün açıklamalarının değerlendirilmesinden, davacının davalı şirketin işçisi olduğu, şirketin cam sehpalarını pazarladığı, meydana gelen olayın, 506 sayılı Yasanın 11/A ( a-b-c ) maddelerine göre iş kazası olduğu açık ve belli iken mahkemece davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. 21.HD.27.05.2002, E.2002/3230 - K.2002/4964 SOSYAL GÜVENLİK YASALARINA GÖRE (İŞVERENİN SORUMLU TUTULAMAYACAĞI) TRAFİK-İŞ KAZALARINA ÖRNEK TRAFİK İŞ KAZASI - ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSURU - İŞVERENİN SORUMLU TUTULAMAYACAĞI Özet: Arkadan gelen kamyonun çarpması sonucu otobüs şoförünün ölümü olayı, Sosyal Sigortalar Yasası yönünden bir trafik-iş kazası ise de, işverenin sorumluluğu yönünden “nedensellik bağı” üçüncü kişinin tam kusuruyla kesilmiş bulunduğundan, işverenden tazminat istenemez. İşverenin tehlike sorumluluğu için olayla bağının kurulması zorunludur. İşyerine özgü tehlike ile meydana gelen kaza arasında uygun illiyet bağı mevcut değilse, işveren olaydan sorumlu tutulamaz. Davacıların murisi işçinin sevk ve idaresinde bulunan davalıya ait otobüs ile Antalya liman yolunda şehir merkezine doğru giderken, arkadan gelen bir vasıtanın yüzde yüz kusurlu davranışı sonucu çarpması ile sevk ve idare hakimiyetini kaybederek devrilen otobüsün altında kalmış ve ölmüştür. Davacılar açtıkları bu dava ile, muruslerinin ölümü nedeni ile manevi tazminat isteğinde bulunmuşlardır. Davalı ise, olayın meydana gelmesine davacıların murisinin sebep olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Yerel mahkeme, yaptığı yargılama sonunda, manevi tazminat istemini aynen hüküm altına almıştır. Öteki sorumluluk hallerinde olduğu gibi ,tehlike sorumluluğunda da, üç halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri ve bu arada tehlike sorumluluğu içinde geçerli olduğu vurgulanmaktadır. Yargıtayda illiyet bağının sadece kusura bağlı sorumlulukta değil, sebep ve özellikle tehlike sorumluluğunun kurulabilmesi için de zorunlu olduğunu kabul etmektedir. ( HGK.nun 3.3.1971 gün ve E.1969/9-874, K. 121 sayılı, 10.11.1976 gün ve E.1975/15-1125, K.1976/2773 sayılı ve 10.5.1978 gün ve E.1977/10-807, sorumluluğun bütün halleri için geçerli olan nedenlerin tehlike sorumluluğunda niçin etkili olamıyacağını açıklamak hukuken mümkün değildir. Aslında illiyet bağını kesmesi söz konusu olan bu çeşit durumların evleveyetle tehlike sorumluluğunda da kabul edilmesi gerekir. Bu açıklamadan sonra somut olay ele alınacak olursa, arkadan gelen başka bir aracın kusurlu çarpması sonucu meydana gelen olayda davacıların murisi işçi ölmüştür. Kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması sorumluluğu için yeterli değildir. Çünkü olay, üçüncü kişinin tamamen kusurlu davranışı sonucu gerçekleştiği için, işyerine özgü tehlike ile meydana gelen sonuç arasında uygun illiyetin varlığından sözedilemez. Bu itibarla, davalı işvereni bu olaydan sorumlu tutmak olanağı yoktur. Hukuk Genel Kurulunun 26.12.1976 günlü, Esas 1986/9-601 ve Karar 1986/.... sayılı kararında da bu görüş benimsenmiştir. Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, manevi tazminatın hüküm altına alınması bozmayı gerektirmiştir. 9.HD. 05.03.1987, E. 1987/2161-K. 1987/2655 İŞÇİNİN VE ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSURU NEDENSELLİK BAĞININ KESİLMESİ Özet : İş kazası sonucu oluşan maluliyetten dolayı, istihdam edenin maddi ve manevi tazminatla yükümlü tutulabilmesi için, “kusursuz sorumluluk ilkesi”gereğince, kendisinin veya çalıştırdığı kişinin kusurlu olması gerekmez. Ne var ki, eylemle zarar arasındaki uygun neden-sonuç bağı, işçinin veya üçüncü kişinin tam kusuru ile kesilmişse, istihdam eden tazminatla sorumlu tutulamaz. Dava, iş kazası sonucu sürekli işgöremezliğe maruz kalan işçinin uğramış olduğu maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Olay günü, davalı İsmail yönetimindeki kamyon ile davalı İdareye ait sü¬rücü Nail yönetimindeki minübüsün çarpışması sonu¬cu, davacının % 46 oranında meslekte kazanma gücünü yitirdiği, kamyon şoförü davalı İsmail’in 8/8 oranında kusurlu olduğu uyuşmazlık konusu değil¬dir. Uyuşmazlık, olayın oluşunda % 100 oranında üçüncü kişinin kusurlu bulunması durumunda istihdam eden sıfatı ile davalı İdarenin tazminattan so¬rumlu tutulup, tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, 27.3.1957 gün, 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere istihdarn edenin sorumluluğu için kendisinin veya çalıştırdığı kişinin kusuru koşul değildir. Buradaki sorumluluk “özen ve gözetim öde¬vinin” objektif olarak yerine getirilmemesinden kaynaklanan “kusura” dayan¬mayan bir sorumluluktur. Zararın hizmet sırasında çalıştırılanın eylemi so¬nucunda meydana gelmesi yeterlidir. Başka bir anlatımla, kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması sorumluluk için yeterli olmayıp, eylemle zarar arasındaki uygun neden-sonuç bağının işçinin ya da üçüncü kişinin tam kusuru ile kesilmemiş olması da zorunludur. Somut olayda, zararlandırıcı olayda % 100 oranında üçüncü kişi durumunda olan davalı İsmail’in kusurlu olduğu açık-seçiktir. Hal böyle olunca, zorlandırıcı olay üçüncü kişinin tamamen kusurlu davranışı sonucu oluştu¬ğuna göre nedensellik bağının kesildiği, giderek yukarıda sözü geçen İçtiha¬dı Birleştirme Kararına dayanılarak istihdam eden davalı idarenin sorumlulu¬ğuna gidilemeyeceği ortadadır. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ve özellikle, anılan İçtihadı Birleştirme Kararına yanlış anlam verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. 21.HD.16.05.1995, E.1995/1331-K.1995/2288 TRAFİK-İŞ KAZASI SAYILMAYAN OLAYLARA ÖRNEK TRAFİK-İŞ KAZASI NEDEN-SONUÇ BAĞI İş kazası sonucunda yaralanıp, hastanede tedavi gördükten sonra memleketine giderken trafik kazası geçirerek ölen işçinin, geçirdiği iş kazası ile ölümle sonuçlanan trafik kazası arasında uygun neden-sonuç (nedensellik) bağı bulunmadığından, taşıt kazası ile meydana gelen ölüm olayının iş kazası sayılmasına yasal olanak yoktur. Davacı, muris Salih’in işkazası neticesi öldüğünün ve ölüm aylı¬ğı bağlanması gerektiğinin tesbitiyle Kurum muarazasının men’ine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davalılardan kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hâkimi tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi: Olayda, davacıların miras bırakanı sigortalı Salih, davalılardan işveren yapı kooperatifine ait işyerinde çalışmakta iken, geçirdiği bir iş kazası sonucu yaralanması üzerine, sevkedildiği Erzurum Sosyal Si¬gortalar Hastanesi’ne yatırılarak tedavi altına alınmıştır. Tedavisi bitiminde de, taburcu edilerek memleketi olan Artvin’e dönerken, Erzurum yakınlarında geçirdiği bir trafik kazası sonucu vefat etmiştir. Diğer davalı Kurum, ölüm olayını işkazası olarak kabul etmemiş, davacılar ise açtıkları bu davayla trafik kazası sonucunda meydana gelen ölüm olayının işkazası okluğunun tesbitini istemişlerdir. Mahkemece, istek doğrultusunda karar verilmiştir. Davada uyuşmazlık konusunun, şu şekilde ki trafik kazası sonucu meydana gelen ölüm olayının iş kazası sayılıp sayılamayacağı nok¬tasında toplandığı açıktır. Böyle olunca da, bir sigorta olayında işkazasından söz edilebilmesi için, o olayın, davanın yasal dayanağını oluş¬turan 506 savılı Sosyal Sigortalar Kanununun 11. maddesinde öngö¬rülen beş sebepten birisine girmesi zorunludur. Olayda ise, açıklandığı üzere sigortalının ölümüyle sonuçlanan söz konusu trafik kazasının, yukarıda sözü edilen maddede iş kazası olarak sayılan hal ve durum-lardan hiç birisine girmediği, giderek sigortalının yaralanması ile sonuçlanan ilk iş kazasıyla ölüm olayı arasında illiyet bağının, sigortalının yaptığı işle bir ilgisi bulunmayan trafik kazası olayıyla kesilmiş olduğu ve olayda iş arasında “uygun neden-sonuç” bağının bulunmadığı da tartışmasızdır. Bu durumda, sözü edilen trafik kazası sonucu meyda¬na gelen ölüm olayının iş kazası sayılmasına olanak bulunmamaktadır. Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular gözönünde bulundurularak davanın reddine karar verilmek gerekirken, yazılı düşün¬celerle kabulü yolunda hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. 10.HD.25.05.1989, E.1989/3064 – K.1989/4630 53 DRAEGER MAKALE u c u y u r Endüstriyel Amaçlı o K m a T Gaz Geçirmeyen Elbiseler Endüstriyel sıvı transferleri, sızıntı ihtimali olan ortamlarda çalışma, ön giriş hazırlığı, acil yardım operasyonları gibi özel kullanımlarınız için tam koruma sağlayacak, geniş bir kimyasal koruyucu giysi seçeneği bulunmaktadır. Filtre kullanan çalışanın, entegre tam yüz maskesi veya yüz manşeti / yüz sızdırmazlık şeridi olan bir koruyucu elbise kullanması gereklidir. Eğer ihtiyacınız olan şey basınçlı hava solunum cihazıysa, cihazın koruyucu elbisenin üzerine veya içine giyilebilecek kadar rahat olması önemlidir. Kullanılacak koruyucu elbise seçimi, çalışılacak ortama ve operasyon detayına göre değişir. Örneğin bir trafik kazasına müdahale sırasında dar yerlere girmeniz veya keskin kenarlı nesneleri tutmanızı gerektirecek durumlarla karşılaşabilirsiniz. Neyle karşılaşacağınızı bilemediğiniz, farklı koşullara göre değişen operasyonlarda çalışıyorsanız, yüksek mekanik kuvveti olan ve tekrar kullanılabilen bir koruyucu elbise giyilmelidir. Eğer çalışacağınız operasyonda hasarın boyutunu bilmiyorsanız, birkaç kez kullanıldıktan sonra değiştirilmesi gereken bir koruyucu elbise de seçilebilir. Tanklar gibi kapalı alanlarda çalışıldığı sırada, basınçlı hava solunum cihazını koruyucu elbisenin üzerine giyebileceğiniz bir elbise seçilmesi önerilir. Bu size, özellikle çok dar yerlerden geçerken kullandığınız basınçlı hava solunum cihazını çıkartıp kolayca geçebilme imkânı sunar. E ğer çalışılan yerdeki risk sıvılaştırılmış gaz gibi soğuk bir tehlikeyse, giyilen elbise soğukla karşılaştığında kırılacak veya bozulacak bir malzemeden yapılmamış olmalıdır. Eğer tehlike ortam sıcaklığında yangına sebep olabilecekse, koruyucu elbise aleve dayanıklı olmalıdır. Eğer sızıntının olduğu yerde, patlayıcı tehlikesi söz konusuysa, elbisesinin gerekli elektrostatik özellikleri taşıması gerekir. Eğer tehlikeli madde zehirli bir gaz ise, sadece gaz geçirmeyen bir elbise kullanılmalıdır. Rafineriler, sondaj platformları veya sanayi tesisleri, tehlikeli maddelere karşı önlem alınması gereken yerlerdir. Tam korumalı elbiseler, kullanım şekline ve materyallerine göre sınıflandırılırlar. A Tipi Kimyasal Koruyucu Gaz Geçirmeyen Elbiseler endüstriyel kimyasallara, biyolojik savaş ajanlarına ve diğer zehirli maddelere karşı koruma için ağır şartlarda çalışırken, defalarca kullanmak üzere tasarlanmıştır. Elbisede kullanılan D-mex malzeme mekanik etkiler, sıvılaştırılmış gazlar ve alev parlamasına sebep olacak durumlar ile farklı pek çok korozif maddeye karşı koruma sağlar. Dış Kaplama Bariyer Katmanı Yırtılmaz Kumaştan Orta Katman Bariyer Katmanı İç Kaplama 54 D-MEX: 5 KATLI GÜVENLİK Elbisenin yenilikçi ve hafif materyalden oluşan D-mex™ kumaşı 5 katmanlıdır. Orta katman yırtılmaz kumaştan yapılmıştır. Kimyasallara karşı dirençli, özel bir sağlamlık derecesine sahip elastomer katman ve bariyer katmanı hem içe, hem de dışa döşenmiştir. Elbise ayrıca alev geciktirici ve kendi kendine sönme özelliklerine de sahiptir. yapılmış gaz geçirmez çoraplar da isteğe bağlı olarak elbiseye eklenebilir. Entegre mobil cihaz cebi ve bas-konuş düğmeleri iletişimi kolaylaştırır. Buğulanmaz özellikte vizörün üzerinde basınç göstergesi de bulunmaktadır. Ayrıca basınç, acil durumda görebilmek amacıyla dışarıdan da kontrol edilebilir. Boy ayarı sayesinde farklı boydaki kişiler tarafından rahatlıkla kullanılabilir. D-connect özelliği sayesinde iki el de ölçme aletleri, işaret fenerleri veya farklı aletlerin kullanılmasına imkan verecek şekilde boş kalır. Zehirli gazlardan veya tehlikeli alanlardan kaçarken solunan hava az olduğu için çok kıymetlidir. Alanda hem dağıtım hem de arındırma işleminin yapılması gerekir ve basınçlı hava solunum cihazındaki hava, çoğu zaman bunun ikisini birlikte yapmak için yetersizdir. Hava bağlantısı ve düzenleme valfleri, bu gibi durumlar için tasarlanmıştır. Hava bağlantısı, elbiseyi dıştaki bir harici hava kaynağına bağlamak için kullanılır. Elbisenin içindeki basınçlı hava solunum cihazı, hava bağlantısına otomatik geçiş valfı veya Y adaptörüyle bağlıdır. Harici hava kaynağı bir kere bağlanıp basınç yeterli seviyeye geldikten sonra, solunacak hava bu kaynaktan sağlanmaya başlar. Eğer bağlantı kesilir veya kaynak arızalanırsa, solunan hava basınçlı hava solunum cihazından alınır. BAŞTAN AYAĞA İNCE DETAYLAR Kontrol valfleri, elbiseyi soğutup içerideki nem oranını düşürmek için ek bir seçenek sunar. Sıcak, nemli hava elbisenin içindeki valflar yardımıyla ayıklanır ve dışarı atılır. Hava akımı, vücuttaki terin doğal olarak soğumayı sağlayacak şekilde buharlaşmasını da sağlar. Bu da aşırı sıcaklarda meydana gelen trafik kazaları gibi olaylarda, giyen kişinin kardiyovasküler sistemi için daha az stresli hale getirir. EN 943-1:2002, EN 943-2:2002 (ET), BS 8467, EN 1073-2, EN 14126, Solas, EXKORUMASI onaylarına sahip olmalıdır. Tam korumalı elbiseler, tam yüz maskesi ile kombine edilebilir. İki farklı eldiven kombinasyonu elbiseye kolaylıkla eklenip, değiştirilebilir. Değiştirilebilen bot koruması ve güvenlik botları, giyen kişi tarafından neredeyse hiç hissedilmez. Ayrıca D-mex malzemeden B Tipi Kimyasal Koruyucu Gaz Geçirmeyen Elbiseler, A Tipi elbiselerin pek çok özelliğini karşılamakla birlikte bu kıyafetlerde solunum koruyucu elbisenin üzerine giyilir. Tekrar kullanılabilir, bu gaz geçirmez koruyucu elbisede, kalıcı entegre maske veya Yeni, ergonomik kesimi ve 5 farklı bedeni sayesinde elbise, boy uzunluğu 1,50 m’den 2.10 m’ye kadar olan kişiler tarafından kullanılabilir. Kolaylıkla temizlenebilen bu tam korumalı elbise, solunum setleri ve baretlerle birlikte kullanılmak üzere tasarlanmış olmakla birlikte, kapalı devre solunum cihazı ile çalışırken de kullanılabilir. entegre yüz manşeti- yüz sızdırmazlık şeridi, farklı maskelerle kombine edilebilir. Ön giriş ölçümleri veya patlama riski olmayan madde transferi gibi operasyonlarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır. EN 934-1:2002 tip 1b (Endüstriyel uygulamalarda kullanılan gaz geçirmez koruyucu elbiseler için AB gerekliliği), EN 934-2:2002 (ET) (İtfaiyeciler tarafından kullanılan gaz geçirmez koruyucu elbiseler için AB gerekliliği) ve Solas II-2 onayları olmalıdır. C Tipi Kimyasal Koruyucu Elbiseler ise, kapüşonlu ve tek parça olarak üretilmiştir. El ve ayak bilekleri ile yüz açıklığı büzgülü/elastiki yapıdadır. Daha az tehlikeli yerlerde kullanım için uygun olan bu elbiseler, çok ince tozlara karşı koruma sağladığı gibi çeşitli organik kimyasallara ve bir çok konsantre inorganik asit - alkalik solüsyona karşı koruma sağlamaktadır. Limitli Kullanım Ömrü Olan Gaz Geçirmez Elbiseler ise genelde endüstri kuruluşları, itfaiyeler ve gemicilikte gazlara, sıvı ve katı tehlikeli maddelere karşı koruma sağlayan, limitli kullanımlı koruyucu elbisedir. Ölçü almak gibi düşük riskli operasyonlarda, büyük kazalarda destek ekiplerinin kullanımı için rezerv stoku gereken durumlarda, ekonomik oluşundan dolayı, limitli kullanım ömrü olan giysiler tercih edilebilir. Basınçlı hava solunum cihazı elbisenin dışına giyilir. Acil durumlar veya bakım, onarım ve tank temizliği gibi rutin işler için uygun bir koruma sürekli gereklidir. Giyilmesi rahattır ve esnek yüz manşeti/yüz sızdırmazlık şeridi özelliğine sahiptir. Elbisedeki havayı boşlatmak için basınç tahliye valfı mevcuttur. Sağ- lam malzemesi ve üretimi sayesinde 10 yıla kadar kullanım ömrüne sahiptir. EN 934-1:2002 tip 1b (Endüstriyel uygulamalarda kullanılan gaz geçirmez koruyucu elbiseler için AB gerekliliği), EN 934-2:2002 (ET) (İtfaiyeciler tarafından kullanılan gaz geçirmez koruyucu elbiseler için AB gerekliliği) ve SOLAS II-2, onayları gereklidir. Tek kullanımlık gaz geçirmeyen elbiseler ise, özellikle itfaiyeciler ve endüstri kuruluşları tarafından tehlikeli gazlara, sıvılara ve partiküllere karşı korumanın son derece önemli olduğu yerlerde kullanılan, gaz geçirmez koruyucu elbiselerdir. Ölçüm almak veya tehlikeli maddeleri patlayıcı olmayan alanlara taşımak gibi düşük riskli operasyonlarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Kolay giyip çıkarabilmek için ön tarafında aşağıdan yukarı fermuar ve istenilen şekilde ayarlamak için entegre bel kemeri özellikleri de mevcuttur. 10 yıllık kullanım ömrü vardır. NFPA 1994: 2007 (Savaş ajanlarına karşı kullanılan koruyucu elbiseler için AB gerekliliği), EN 943-1:2002 (Endüstriyel uygulamalarda kullanılan koruyucu elbiseler için Avrupa gerekliliği), EN 943-2:2002 (ET) (İtfaiyeciler için kullanılan koruyucu elbiselerde Avrupa gerekliliği) ve SOLAS II-2 onaylarına sahip olmalıdır. TEST EKİPMANI Tamamen otomatik ve bilgisayar tarafından kontrol edilen test cihazları ile, solunum koruyucu ürünler için gerekli statik ve dinamik testler yapılabilir. Özel yıkama ve kurulama sistemlerine entegre edilen yıkama, dezenfeksiyon ve kurulama fonksiyonlarının yanı sıra tam korumalı elbiselerin kullanım sonrası, sızıntı tehlikesine karşı kontrollarının da yapılması gerekmektedir. 55 MAKALE Mert Dinçer Teknik Koordinatör 3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Endüstriyel Gürültü Gürültülü Bir Dünyada Yaşıyoruz... Gürültü yeni bir tehlike değildir. Aslında sesin yol açtığı işitme kaybı yüzyıllarca önce gözlemlenmişti. 1700 yılında Ramazzini, “De Morbis Artificum Diatriba”da, bakır döven işçiler için “kulakları sürekli gürültüden o kadar zarar görüyor ki, bu sınıftaki işçiler işitme güçlüğü çekmeye başlıyorlar ve eğer bu işte yaşlanırlarsa, tamamen sağır oluyorlar.” demiştir. Ancak, Endüstri Devrimi’nden önce işyerinde nispeten daha az insan yüksek seviyelerde gürültüye maruz kalmıştır. Endüstri Devrimi sırasında buhar gücünün ortaya çıkması önce gürültüye çalışma tehlikesi olarak dikkat edilmesini gündeme getirdi. Endüstriyel Gürültü Endüstriyel gürültü tehlikelerinin tanınması, değerlendirilmesi ve kontrolü temel olarak şu şekilde açıklanabilir: (1) Gürültü probleminin kapsamının değerlendirilmesi; (2) Bir gürültü azaltma programına ait amaçların belirlenmesi; (3) Aşırı gürültüden etkilenmenin kontrolü; (4) Etkilenen çalışanların işitme durumunun izlenmesi. Hasar-Risk Ölçütleri Hasar-risk ölçütlerinin amacı, aşılmaması halinde maruz kalan çalışanların çalışma ömürleri boyunca işitme seviyelerinde kabul edilir küçük değişikliklere yol açabilen belli sürelerdeki izin verilen maksimum gürültü seviyelerini tanımlamaktır. Belli bir gürültü seviyesinin kabul edilebilirliği bir çok değişkenin bir fonksiyonudur. Çalışanlar üzerindeki gürültü etkileri konusunda idari kuruluşlar ve sanayi 56 ve çalışan grupları tarafından artan bir zayıflama öngörülmektedir. Bu nedenle adil, güvenilir ve uygulamaya dönük hasar-risk gürültü ölçütleri gereklidir. Bir ölçüt, yargıya varılabilecek bir standart, kural ya da test olabilir. Hasar-risk gürültüsüne ait seviyeleri belirleme ölçütü yargıda bulunmak için bir ya da daha fazla standart gerektirir. Hasar-risk ölçütleri, işyeri gürültüsünün çalışanlar üzerindeki etkilerinin tespit edilebileceği standartlar seçildikten sonra oluşturulabilir. Ses Ölçü Aletleri Ses ölçümleri için, ses etüt ölçü aletleri, ses seviye ölçerler, oktav bantlı analiz cihazları, dar bantlı analiz cihazları, bant ve grafik seviye kaydediciler, darbe ses seviye ölçerler ve bu aletleri kalibre etmek için gerekli donanımı içeren çok çeşitli aletler bulunmaktadır. Endüstride karşılaşılan bir çok gürültü problemi için ses seviye ölçer ve oktav bantlı analiz cihazları kapsamlı bilgi vermektedir. Gürültü Kontrol Programları Gerekli gürültü azaltma derecesi ölçülen seviyeler kabul edilir seviyelerle karşılaştırılarak tespit edilir. Bir sonraki aşama ise, istenen azaltma seviyesine ulaşmak için mühendislik tasarımında değişiklikler yapılması, etki süresinin sınırlanması ya da kişisel koruma tertibatlarının kullanılması gibi çeşitli gürültü kontrol tedbirlerinin değerlendirilmesidir. Kişisel İşitme Koruması Mühendislik kontrol tedbirlerinin uygulanması sonuçlanıncaya kadar çalışanın gürültüden etkilenmesi zorunlu işitme koruyucusu kullanımı ile azaltılabilir. Kulak koruyucusu neden gereklidir: 1. Belli gürültülü bölgelerdeki çalışanların kulak koruyucu takması gereklidir. 2. Uzun süre aşırı gürültüye maruz kalma hassas işitme mekanizmasına zarar verebilir. 3. Kulak tıkacı ya da manşon gibi kulak koruyucuları gürültüyü kulak zarına gelmeden azaltacaktır. 4. Kulak tıkacı ya da manşon takmanız gerektiğini göreviniz belirleyecektir. 5. Gürültülü işyerlerinde kulak koruyucularla konuşma ve ikaz sinyalleri tam olarak duyulabilir. Çevresel İşitsel İşitme Koruyucular Genellikle muf ve manşonu olarak adlandırılan çevresel işitsel işitme koruyucular temel olarak kulak memesi dahil tüm dış kulak üzerine oturan şekli kupa ya da kubbe olan ve başın yan tarafını kapatan uygun yastık ya da altlığa sahip contadan oluşur. Genelde, kulak kupaları kalıplanmış sert 100% plastikten yapılır ve hücre tipi köpük malzeme ile kaplanır. Kulak kupasının boyut ve şekli imalatçıdan imalatçıya farklılık gösterir. Bir işitme koruyucusunun etkili olabilmesi için gürültülü ortamlarda geçirilen zamanın %100’ünde kullanılması gerekmektedir. Kısa bir süre için bile olsa, çıkarılması etkisini çok büyük ölçüde azaltır ve işitme hasarı riskini büyük oranda arttırır. Yüzde 99 kullanım - Günde sadece beş dakikalık dikkatsizlik işitme koruyucusunun etkisini belirgin şekilde azaltmaktadır. Yüzde 90 kullanım – Hemen hemen sıfır koruma. 99 % 90 % 2003/10/EC Fiziksel Unsurlar (Gürültü) Yönergesi işverenlerin, işyerindeki gürültü düzeyi 80dB(A) kadar düşük olduğunda işitme koruyucularını kullanıma açık tutmasını gerektirmektedir. Gürültü düzeyi, 85dB(A) veya üstüne çıktığında işitme koruyucularının kullanımı mutlak surette zorunludur. 80 Peltor X Serisi kulaklıkların üstün konforlu yeni tasarımı, kullanıcının bunları gürültü tehlikesine maruz kaldığı her an takabilmesine olanak tanımaktadır. Yeni 3M™ Peltor™ X Serisi kulaklıklar endüstriyel uygulamaların çoğunun ihtiyacını karşılayan çok geniş ses söndürme aralıkları sunmaktadır. X1 (SNR 27 dB) Hafif endüstriyel gürültülere, çim biçme makinelerine, matkaplara vs. karşı koruma X4 (SNR 33 dB, ince kaplı) Geniş bir endüstri yelpazesinde yüksek gürültü düzeylerinde kullanım için. X2 (SNR 31 dB) Çoğu endüstriyel uygulama, yol ve inşaat çalışmaları dahil pek çok ortayüksek gürültü düzeylerine karşı koruma X3 (SNR 33 dB) Ormancılık, havaalanı, ağır sanayi vs. gürültülerine karşı koruma X5 (SNR 37 dB) Madencilik, taş ocakları, kağıt fabrikaları gibi genellikle çift koruma gerektiren son derece yüksek gürültülü ortamlarda kullanım için 57 UZMAN GÖRÜŞÜ Betül Çavdar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü (İSGÜM) İSG Uzman Yardımcısı - Kimya Mühendisi Yüz Koruyucular Yüz koruyucular, çalışanı kaynak ışınlarına, radyasyona, ısıya, toz ve sıçramaya karşı korumak amacıyla kullanılan Kişisel Koruyucu Donanımlardandır. Yüz Koruyucular daha çok “kaynak maskesi” adı altında karşımıza çıkarlar. Bir sonraki sayımızda “Koruyucu Kıyafetler” ile devam edeceğiz. 58 KKD DOSYASI Yüz koruyucular, çalışanı kaynak ışınlarına, radyasyona, ısıya, toz ve sıçramaya karşı korumak amacıyla kullanılan Kişisel Koruyucu Donanımlardır. Daha çok “kaynak maskesi” adı altında karşımıza çıkan yüz koruyucular aşağıdaki risklerin belirlendiği çalışma ortamlarında çalışana temin edilmeli ve çalışan tarafından kullanılmalıdır: • Filtre yoğunluklarının ışıma yolu ile radyasyon ile doğrudan ilişkili olduğunun, fakat bu yoğunluğun yapılan işin gerektirdiği incelik düşünülerek de hesap edilmesi, • Sıçrama, kimyasal buhar (Kimya sektöründe yoğun kimyasala maruziyetin söz konusu olduğu iş kollarında koruyucu gözlük ile birlikte) • Darbeye/çarpmaya karşı risklere karşı yüz siperlerinin KKD olarak kullanılmaması, bunun yerine göz koruyucuların birincil koruyucu olarak seçilmesi gerekmektedir. • Isı (Fırın, kaynak işleri, ergimiş metal sıçrama riski içeren iş kollarında koruyucu gözlük ile birlikte) • Işık ve radyasyon (kaynak işleri) Yukarıdaki riskleri içeren bir işkolunda yüz koruyucu seçilirken temel olarak: • Seçilen koruyucunun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanmış ve yürürlükte olan ‘Kişisel Koruyucu ve Donanım Yönetmeliği’ şartlarını sağlaması, özellikle CE işaretli ve Türkçe kullanım kılavuzuna sahip olması, • Yüz koruyucu filtre ve lenslerin de siperler gibi KKD Yönetmeliği’ne uygun olması, • Isıl risklerin ışık radyasyonunu da içerebileceği dolayısıyla hem ısı hem radyasyona karşı maruziyetin dikkate alınması, • Yüz koruyucuların (kaynak siperleri dahil) koruyucu gözlük ya da google gibi birincil koruma sağlayan KKD’ler ile birlikte kullanılması, • Filtre veya siperlerin, koruyucu gözlük gibi birincil koruma ekipmanları ile birlikte kullanılması gerekiyorsa bu durumun filtre ve siper seçiminde dikkate alınması, • Atmosferik durum ve sınırlı havalandırmanın uygun olmadığı durumlarda sık temizlenmeye uygun olması, • Sıçramaya karşı koruma sağlayan ekipmanların uygun havalandırma ile birlikte yeterli koruma sağlaması, 60 • Metal çerçeveli koruyucuların elektriksel risklerin bulunduğu işlerde kullanılmaması, Bu gerekliliklerin bazıları yazının ilerleyen kısımlarında detaylandırılmıştır. Yüz koruyucu seçiminde yapılan işin niteliğinin yanı sıra işe ve çalışana özel gereksinimler ve kısıtlamalar da göz önünde bulundurularak gerekli yüz koruyucu tipi seçilmelidir. Bu noktada “Kişisel Koruyucu ve Donanımların İşyerlerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik” yol gösterici olarak takip edilerek ilgili yönetmeliğin EK-1’inde bulunan Risk Belirleme Tablosu kullanılmalıdır. Yüz koruyucu kategorisine giren kaynak siperleri dışında tanımlanan yüz siperleri TS 5557 EN 165 Standartı’na göre göz koruyucu olarak nitelendirilmektedir. Bu nedenle bu siperlere TS 5560 EN 166 standartında belirtilen testlerin uygulanması gerekmektedir. Ekoteknik İSG Dergisi’nde KKD Yazı Dizisi’nin “Göz Koruyucular” konulu yazısında bu testler detaylandırılmıştır. Yüz koruyucuların diğer bir kategorisi olan kaynak siperleri için ise TS 6860 EN 175 standardı esas alınır. İlgili standardın atıf yaptığı yüz koruyucusuna uygulanan testler ve terimleri içeren standartlar aşağıdaki gibidir: • TS 5557 EN 165: Göz Koruyucuları Kişisel Terimler • TS 5560: Personel Göz Koruyucuları – Askerî Maksatlar İçin • TS 5558: Personel Göz Koruyucuları Optik Olmayan Deney Metotları Askerî Maksatlar İçin • TS 6859: Göz Koruyucuları-Kaynakçılar İçin • TS EN 379: Ayarlanabilir ışık Geçirgenliği ve Çift Işık Geçirgenliğine Sahip Kaynak Filtreleri İçin Şartname TS 5557 EN 165’te kaynakçı yüz koruyucusu, uygun bir filtre takıldığı zaman gözlere ve yüze koruma sağlayacak şekilde bir başlıkla bağlanan başa ve yüzün ön kısmına giyilen kaynakçının bir koruyucusu olarak tanımlanmıştır. Filtreyi (filtreleri), kapak (kapakları) ve/veya arka camları destekleyen teçhizatın parçası mahfaza olarak adlandırılmıştır. Biz standartları oturtmaya çalışırken, doğru işe doğru K.K.D. kullanımı konusunda bilinç oluşturmaya çalışırken bir yandan kanayan bir yara da; değil ki yanlış K.K.D. kullanmak hala yüzünü naylon poşetle koruyabileceğine inancı olan çalışanların bulunmasıdır. Bunlar acilen eğitilmeli ve doğru K.K.D.’lerle donatılmalıdır. Çünkü İNSAN, BİLGİSİZ DAHİ OLSA BİR HAZİNEDİR VE YAŞAMI SON DERECE DEĞERLİDİR. KKD DOSYASI Önlemek ödemekten her zaman daha insanidir: Risklerin kaynağında bertaraf edilememesi, tehlike kaynağının yerine tehlikesiz ya da daha az tehlikeli ile ikame edilememesi ya da toplu koruma önlemlerinin alınamaması durumunda koruyucu önlem olan KKD kullanımı sağlanmalıdır. Kaynakçı yüz koruyucularının özellik ve gerekliliklerini inceleyelim: TASARIM ve İMALAT: Genel Yapı: Yapı itibariyle tüm kaynak koruyucuları ve parçaları, her türlü çıkıntılardan keskin kenarlardan veya kullanıcıya rahatsızlık verecek veya yaralanmasına sebep olabilecek diğer bozukluklardan arındırılmış olmalıdır. Görüş Alanı: Filtre tutucusunun kenarları hariç koruyucu herhangi bir şekilde engellenmemelidir. Malzeme: Özellikle kullanıcı ile temas eden koruyucu ve parçalarının yapımında kullanılan malzeme deriyi tahriş edeceği bilinen malzemelerden yapılmamalıdır. Isı Yalıtımı: Isıl radyasyona maruz kalabilecek durumda olan bütün metal bağlantılar, mümkünse ısıya karşı yalıtılmış olmalıdır. Değiştirme: Filtreler ve kapak arka camları kullanıcı tarafından kolaylıkla değiştirilebilecek özellikte olmalıdır. ÖZELLİKLER: Kaynak koruyucusu mahfazaları, imalatçı ya da tedarikçi tarafından belirtilen en koyu filtre ile aynı derecede koruma sağlamalıdır. Havalandırma tesisatın bulunduğu yerde, amaçlanan korumanın etkilenmeyeceği şekilde koruma sağlamalıdır. Bu noktada havalandırma sisteminin yapısı, konumu düşünülerek gereken koruyucu tespit edilmelidir. Boyutlar: Kaynakçı camlı kaynak koruyucularının görünür parçalarına ait boyutlar TS 5560 EN 166:1995 Madde 7.1.1’de ve TS 5558 EN 168 Madde 17’de belirtildiği gibi olmalıdır. Kaynakçı Camlı Yüz Koruyucusu ve Kaynakçı Camlı Yüz Koruyucusu Takılmış Güvenlik Başlığı İçin Kaplama Alanı: TS 5558 EN 168 standardında belirtilen şekilde de görülen ABCD alanının kaplaması gerekmektedir. Bu durumda güvenlik bağlığı aşağıdaki gibi bir kaplama alanına sahip olmalıdır: Şekil 1: Referans Deney Kafası Kaplama alanı tayini TS 6860EN 175 standardında Madde 8.1’de belirtildiği gibi uygulanır: • Bir kaynakçı yüz koruyucusu, imalâtçı talimatlarına uygun olarak bir manken başının üzerine tutturulur. Kapladığı alanın büyüklüğü deneyin gerçekleştirilmesinden sonra manken başının üzerindeki işaretler gözlenerek belirlenir. • Deney donanımı, TS 5558 EN 168 Şekil 4’de gösterildiği gibi dönme ekseni A ve C manken başının yüzeyinde göz merkezlerini birleştiren bir hattın orta noktasında kesişecek şekilde ayarlanır. Kaynakçı koruyucusu manken başının üzerine imalâtçının talimatlarına uygun olarak yerleştirilir. Lazer ışın hüzmesine tâbi tutulur ve aşağıda açıklanan konumlarda ayarlanmış manken başı ile deneye tâbi tutulmuş kaynakçı koruyucusunun kenarlarına mümkün olduğu kadar yakın manken başının üzerindeki her nokta işaretlenir. a) Öne doğru bakan ve yatay A ekseni boyunca 30° öne doğru döndürülmüş, b) Öne doğru bakan ve yatay A ekseni boyunca 30° arkaya doğru döndürülmüş, c) Düşey B ekseni boyunca 90° sola doğru döndürülmüş ve yatay A ekseni boyunca 30° döndürülmüş d) Düşey B ekseni boyunca 90° sola doğru döndürülmüş ve yatay A ekseni boyunca arkaya doğru 30° döndürülmüş, e) Düşey B ekseni boyunca sağa doğru 90° döndürülmüş ve yatay A ekseni boyunca öne doğru 30° döndürülmüş, f) Düşey ekseni boyunca sağa doğru 90° döndürülmüş ve yatay A ekseni boyunca arkaya doğru 30° döndürülmüş. • Manken başının üzerinde işaretlenen her nokta, Şekil 1’de tanımlandığı şekilde göz bölgesinin dikdörtgen alanı içinde olduğunda, kaplama alanı yetersiz kabul edilir. Kaynakçı Yüz Koruyucuları, Gözlükler ve Camlı Kaynak Koruyucularının Arttırılmış Sağlamlığı: Bütün kaynak koruyucularına sağlamlığı arttırılmış özelliklerdeki filtre yerleştirildiği zaman, TS 5560 EN 166 Madde 7.1.4.2.2 Çizelge 5’teki özellikleri sağlamalıdır. Herhangi bir kapak ve/veya arka camın kullanımı Madde 10 (f) ye uygun olarak kaynak koruyucusu imalâtçı tarafından tavsiye edildiğinde; deney, bu tavsiyeye uygun olarak yapılmalıdır. İlgili Sağlamlık deneyi ise TS 5558 EN 168 Madde 3.2’ye göre gerçekleştirilir. 61 KKD DOSYASI suna nüfuz etmemelidir. Korozyona Karşı Direnç: TS 5560 EN 166: 1995 Madde 7.1.7’deki özellikler tüm kaynak koruyucular tarafından sağlanmalıdır. Buna göre; Özellikle numunenin metal parçalarından kaynaklanan katı ve sıvı yağlar ve bütün bulaşmalar temizlenir. Bu işlemlerden sonra yüz koruyucularının tüm metal parçaları, eğitimli bir gözlemci tarafından incelendiğinde, pürüzsüz yüzeye sahip olmalı, korozyon etkisi göstermemelidir. Temizleme ve Dezenfeksiyon: Kaynak koruyucusunun bütün parçaları, imalâtçının tavsiye ettiği metoda uygun olarak gözle görülebilir bir değişiklik olmadan temizlemeye ve enfeksiyonlardan arındırılmaya müsait olmalıdır. Kütle: Kaynakçı yüz koruyucusunun kütlesi göze ait elemanları olmadan tartıldığında 450 gr’ı aşarsa, koruyucunun gerçek kütlesi gram cinsinden açık bir şekilde belirtilmelidir. Kaynakçı Camlı Kaynak Koruyucusunun Düşürüldüğü Zaman Deforme Olmaya Karşı Dayanıklılığı: Kaynakçı koruyucusu, belirtilen bir yükseklikten boyutları 500 mm x 500 mm x 10 mm’den daha az olmayan düz çelik plâka üzerine düşürülür. Deneye tâbi tutulduğunda kaynakçı camlı kaynak koruyucusunda görünür bir deformasyon veya çizik görülmemeli iki veya daha fazla parçaya ayrılarak kırılmamalı veya performansını etkileyecek kalıcı bir deformasyona uğramamış olmalıdır. Filtre ve kapak arka camda performansı etkileyebilecek kalıcı deformasyon bulunmamalıdır. Kaynakçı Koruyucusunun Işığı Yansıtması: Kaynak koruyucusunun bütün iç yüzeyleri mat bir şekilde olmalıdır. Kaynakçı Koruyucusunun Işığı Azaltması: Deneye tâbi tutulacak teçhizat, asgarî 1200 lümen ışık akısına sahip ışık kaynağının önüne görüş elemanının merkezine (500 ± 10) mm uzaklıkta olacak şekilde yerleştirilir. Kaynakçı koruyucusu düşey eksen üzerinde 20° aşağı ve yukarı ve yatay ekseni üzerinde her iki tarafa 45 ° 62 olacak şekilde döndürülür. Dört kontrol noktasındaki ışınlarda görünebilen bir azalma olup olmadığı kontrol edilir. Kaynakçı koruyucusunun herhangi bir özel konumunda iken hiç bir durumda ışık zayıflaması olmamalıdır. Kaynakçı Koruyucusunun Elektrik Yalıtımı: Kaynakçı koruyucusunun dış yüzeyi, nemli bir kumaş ile örtülür ve metal bir plâka üzerine yerleştirilir. Metal plâka ile koruyucusunun iç kısmı arasına bir elektrik gerilimi uygulanır ve kaçak akım ölçülür. Uygun olarak ölçüldüğünde sızıntı akımı 1,2 mA’dan daha fazla olmamalıdır. Tutuşmaya Karşı Direnç: TS 5558 EN 168: 1995 Madde 7’ye uygun olarak deneye tâbi tutulduğunda yüz koruyucunun hiçbir parçası tutuşmaz veya parlamaya devam etmezse yeterli olarak değerlendirilmelidir. Kaynakçı Koruyucusunun Sıcaklık Etkisine Karşı Direnci: TS 5558 EN 168: 1995 Madde 7’ye uygun olarak tutuşmaya karşı direnç testi ile aynı deney) deneye tâbi tutulduğunda sıcak bir çubuk 5 s içinde kaynak koruyucu- Kaynakçı El Koruyucusunun Kütlesi: Kaynakçı el koruyucusunun kütlesi camları olmadan tutma kolu ile beraber ölçüldüğü zaman 500 gr’ı aşarsa koruyucunun gerçek kütlesi gram cinsinden açık bir şekilde belirtilmelidir. Kaynakçı Yüz Koruyucusunun Kütlesi: • Bağcık uygun bir şekilde ayarlandığında kaynakçı yüz koruyucusunun doğru konumunda tutmaya elverişli olmalıdır. Yüz koruyucusu, kullanıcının başı hangi konumda olursa olsun emniyetli bir şekilde ve rahat bir konumda durmalıdır. • Bağcık, kullanıcının başının her iki istikametinde ve yüksekliğine uyacak şekilde ayarlanabilmeli ve aşırı bir basınç yaratmadan veya kaymadan güvenli ve rahat bir şekilde baş üzerinde durmalıdır. • Bağcık ve baş bandı, gerektiğinde özel bir alet kullanmadan değiştirilebilecek özellikte olmalıdır. KKD DOSYASI larına çarpan çelik bir topun darbesine dayanıklı olmalıdır. Yüksek hız partiküllerine karşı koruma sağlayan kaynak koruyucuları yukarıda verilen arttırılmış sağlamlıkla ilgili özellikleri de sağlamalıdır. Erimiş Metaller ve Sıcak Katı Cisimlere Karşı Koruma: Erimiş metaller ve sıcak katı cisimlere karşı koruma sağlamak amacıyla camlı koruyucular haricinde kullanılan kaynak koruyucuları TS 5560 EN 166 Madde 7.2.3’deki özellikleri karşılamalıdır. İŞARETLEME: Yapılan iş düşünüldüğünde kaynakçı koruyucusunun kullanım alanını göstermek önem arz etmektedir. Bu nedenle koruyucu kalıcı bir şekilde işaretlenmiş olmalıdır. Kaynakçı koruyucusu komple olarak bir araya getirildiğinde işaretler görülebilmelidir. Kullanım alanı ve işaretleme ile ilgili örnek aşağıdaki gibidir: Örnek: Kaynakçı yüz koruyucusu EN 175 –B W Burada; EN 175 Standardın numarası, -B Orta enerji darbesi W Suya daldırma. göstermektedir. Bunun dışında koruyucular veya mahfazaları aşağıdaki bilgileri içermelidir: a) İmalâtçının tanıtımı, b) Bu standardın numarası, c) Kullanım alanı (alanları) (uygulanabildiği takdirde), d) Gram cinsinden kütlesi (uygulanabildiği yerlerde). KULLANICI BİLGİLERİ: Bunun yanı sıra, imalâtçı her kaynak koruyucusu ile beraber: a) İmalâtçının adı ve adresi, b) Standardın numarası, c) Model tanıtımı, d) Depolama, kullanma ve bakım talimatları, e) Temizleme ve dezenfeksiyon için özel talimatlar, f) Uygun filtre, örtü ve/veya arka camlar, g) Kullanma alanı, koruma kabiliyetleri ve performans karakteristiklerine ait detaylar, h) Uygun aksesuarlar, yedek parçalara ait ayrıntılar ve bağlantı talimatları, i) Tespit edilebildiği takdirde komple kaynak koruyucusu ve/veya bileşenlerinin kullanma ömrü veya dayanma süreleri j) Nakledilebiliyorsa nakliyat için uygun paketleme tipi, k) İşaretlerin anlamı, l) Hassas kullanıcıların derileri ile temas edebilecek malzemelerin alerjik reaksiyonlara sebep olabileceğine dair bir uyarı. m) Çizilmiş veya deforme olmuş camların değiştirilmesine dair bir uyarı, n) Kullanma sınırlarına ait detaylar, o) Sertleştirilmiş mineral filtre camlarının sadece uygun arka camlarla beraber kullanılacağına dair bir uyarı bilgilerini sağlamalıdır. Yüz koruyucularının ana alt grubu olan kaynakçı koruyucularına ait gereklilikler bu şekildedir. Bu bilgilere ek olarak kaynakçı koruyucuları kaynak dumanlarını solunum alanlarından uzaklaştıracak, koruyucunun dış yapısının sıçrayan ergimiş metal parçacıklarına karşı kullanıcıyı koruyacak, kaynakçı camlarının takılacağı yüz koruyucusuna uyumlu olacak ve yüz koruyucularının kullanıcının kulaklarını, boğazını ve solunum alanını koruyacak şekilde tasarlanması gerektiğini söyleyebiliriz. Özetleyecek olursak; bir yüz koruyucusunun işyeri risk analizinin ardından işin gerekliliklerine göre seçilmesi, ilgili gerekliliklerin standarda uygunluğundan emin olunması, CE işaretine ve Türkçe Kullanım Kılavuzuna sahip olması, kullanılan kaynakçı siperinin ve kullanılan filtre camının ayrı ayrı işaretlendiğinden emin olunması gerekmektedir. Böylece kullanılan bu koruyucuların ilk etapta çalışanın sağlık ve güvenliğini uygun ölçüde koruduğundan emin olabiliriz. Yüksek - Hız Partiküllerine Karşı Koruma: Yüksek hız partiküllerine karşı koruma sağlayan kaynak koruyucuları kütlesinin ağırlığı en az 0,86g ve anma çapı 6 mm olan ve Çizelge 1’de verilen hızlardan birisi ile camlara ve yan koruma eleman- 63 DOSYA Yazar Adı / mail Fotoğrafçı Adı / mail Ekoteknik İSG İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm gelişmeleri adım adım takip etmek , uzmanlarca yazılan makalelere ulaşmak , özel söyleşilerimizi okumak , iş sağlığı güvenliği ve çevre konularına dair tüm haberleri bilmek için , Ekoteknik İSG’ye abone olun Derginiz adresinize gelsin ... Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL Hesap No: YAPI KREDİ - Mithatpaşa Şubesi , 359 70305321 VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728 759 0707 Adınız, Soyadınız: Firmanız, Göreviniz: Adresiniz: Telefonunuz, Faksınız: GSM: E-posta: 64 64