AŞIK İSMAİL YATIRI Aslen Yozgat`ın Büyük incirli
Transkript
AŞIK İSMAİL YATIRI Aslen Yozgat`ın Büyük incirli
SÖYLENCELER AŞIK İSMAİL YATIRI Aslen Yozgat'ın Büyük incirli köyündendir. Yaşadığı zaman dilimi tam olarak tarihlendirilememekle birlikte 1900'lü yıllardan önce yaşadığı tahmin edilmektedir. Aşık İsmail küçük yaşlarda iken, Ankara'nın yalıncak köyünden Dedeleri gelir. Dede köyde iken köyde bulunan bir diğer Ocak zade Şeyh Samut evladı Dedenin de bulunduğu muhabbet esnasında demleri biter Samutlu dede küçük yaştaki Aşık İsmail'e elindeki tesbiğini verir ve bizim eve git bunu nişane olarak göster ve bir okka dem alıp gelmesini söyler. Tabi İsmail eve varır tesbiği gösterir ana bacıdan demi alıp döneceği esnada Samutlu dedenin Şirin ismindeki kızını görür ve alnında bulunan nura aşık olur ve oracıkta bayılır (dünyevi bir aşk olmayıp aşkı ilahidir). Kendine geldikten sonra elindeki demle muhabbete nail olur. Demi dedeye sunar ve o ruhu haliyetle bir aşkı ilahi gelir ve şu beyitleri söyler. Aşık İsmail in söylediği ilk deme budur. Vücudum evinde şemalar yanar, Aşkın ateşinin korunun derdi. Arifi billahlar cihanı eler, 1 / 13 SÖYLENCELER Ferhat kaya deler Şirinin derdi. Ben huylu değilim, muska yaramaz. Kitap derceylesen, dahi yaramaz. Merhemsiz yaremi tabib saramaz. Yüz bin cerrah gelse birinin derdi. Kah ağlattın didilarım yaş eyle. Kah güldürdün gönül rüşan eyle. Yere göğe şule verip ışıtan Muhammed Ali'nin nurunun derdi. İsmailem yarelerim ellidir. Elli değil dertli olan bellidir. Abdalları hırka giyer şallıdır. Hünkar Hacı Bektaş Velinin derdi. Aşık İsmail'in bu demesini köylüler farklı anlarlar ve Aşık İsmail'e iyi gözle bakmazlar ve bunu gururuna yediremeyen Aşık İsmail gurbete düşer, mecnun gibi deryayı muhit olup, çalıp söyleyerek köy köy kasaba kasaba gezip dolaşır. Nice dolandıktan sonra, Hüseyinabat (Alacadaki) Hüseyin gazi Tekkesinde sakin olur ve Bektaşi babası olan Hurşit Babanın cemiyetine girer. Nice yılla hizmet edip canlar uyandırır. Düzeni ve sistemi eleştiren demeler söylediği gerekçesiyle, bazı yerli kadı ve görevliler tarafından bağlı bulundukları Amasya valisine olayı aksederler bunun üzerine tutuklanarak Amasya sancağına valinin huzuruna çıkarılır. Vali sorgudan geçirir ve halkı hükümete karşı zehirliyor diye Aşık İsmail'i zindana attırır ve elleri kolları ve ayaklarından zincire vurdurur. Vali bu haldeyken Aşık İsmail'e hakaret edince Aşık İsmail şu demeyi söyler ve el ve ayaklarındaki zincirleri parçalar. Yine bir zuluma çöktü serime, Hünkar Hacı Bektaş Velim gel yetiş. Elim ermez yarenime eşime, Balım Sultan, Kızıldelim gel yetiş. Efendimsin sana sürdüm yüzümü. Dumana gönderme yavru bazını. Balım sultan sen ayırma kuzunu. 2 / 13 SÖYLENCELER Şah Kalender aslan Alim sen yetiş. Bilmiyorum nasıl olur hallerim. Kusur benim bağladılar kollarım. Kan saçarak Feta okur dillerim. Şah Atam Kadıncık dolum gel yetiş. İnkar olan inkar hakka kul olmaz. İnsafı yok merhamette yer olmaz. Safi Sadık Ehli Beyt ten dur olmaz. Abdal Musa Sultan, Velim gel yetiş. BUDALA İSMAİLim umudum balım. Boğazımda lale nice olur halim. Mürvet hey erenler gayrete gelin. Yedi iklim bekçisi Alim gel yetiş. Bu kerameti gören Vali, Aşık İsmail'i serbest bıraktırır. Aşık İsmail kendisini tekrar Hüseyin Gazi Tekkesine bırakmalarını ister. Hüseyin Gazi Tekkesinde bulunan Hurşit Babaya uğrar olanları anlatır; ben fazla yaşamayacağım, sırrı faş(açık)ettim akşam sabah ölücüyüm benim cenazemi Degirmendere köyünden Seyyidali evlatlarından Eyüboğlu Mehmet ağa suyumu döksün, Molla Hüseyin de yıkasın ve benim cenazemi Degirmendere köyünde kabristanın Tekke görünecek yüze koysunlar diye vasiyet eder ve dediği gibi o akşam ruhu teslim eder. Dediği ederler. Aşık İsmail hayatta iken iyi insanlar öldüğü zaman Rahmet eder, eğer ölen kötü yaramaz bir kimseyse bununda ruhuna gigoh (yazıklar) olsun dermiş. Böyle dediği bir kişinin oğlu( ?....) buna içerlediği için Aşık İsmail'i teneşirde yıkarlarken gelir ve derki ey Aşık İsmail babam ölünce bunun da ruhuna gigoh (yazıklar olsun) dediydin şimdi sende öldün seninde ruhuna gigoh deyince Aşık İsmail teneşirden doğrulur ve bende senin baban gibi, atan gibi öldü isem benimde ruhumu gigoh der ve gerisin geriye teneşire yatar ve Aşık İsmail'i kabristanın tekke görünecek yüze defnederler(o zamanlar arazide kavak, söğüt icat olup dikilmediğinden tekke görünüyormuş) o akşam Söğütözü köyünde tarikat düzenlenirmiş, tarikatta bulunanlar ahh Aşık İsmail sen tarikatın yakışığı idin bu cemde olaydın diye ağlaşırlar, bir de bakarlar ki Aşık İsmail elinde sazı olduğu halde huu deyip içeri girer cemaat şaşırır Aşık İsmail deryayı muhit gibi Aşıklığını yürütür lokmalar pişipte dağıtılmadan dede der, eşik yoklayana sır saklayana müsaade et derder, tabi onun dünyadan kısmeti 3 / 13 SÖYLENCELER kesilmiştir dede desti post edince Aşık İsmail sırra kadem basar buna şaşıran Söğütözü ve D.dereliler ertesi gün kabrini yoklarlar ancak aşık İsmail'den ne bir iz ne eser bulamazlar.Ogün bu gün kabri bir ziyaretgah olup saygıyla anılıp söylenir. Birçok deyiş ve şiirleri derlenmediğinden unutulmuş ancak hafızalarda kalan sayılı deyişleri günümüze ulaşabilmiştir. Aşık İsmail hayatta iken sorarlar bazı kimseler tarikatı küçümsüyor, ceme gelmiyor, ikrarında durmuyor, Ey aşık Aşık İsmail bu canlar için ne dersin diye sorarlar. o da bunun üzerine şu demeyi söyler. Ayini Cem olmuşlar didara karşı, Kalbi kalleş sofu gelmiş gelmemiş. Halım arzedeyim halden bilene, Beyhude halimi bilmiş bilmemiş. Otlu topuz yalancının cezası, Yitirmiş yolunu olmuş hakkası. Yetemez menzile yoktur süresi, Şu dağda bir baykuş, kalmış kalmamış. Firavunluk yapmış ,yolundan kalmış, İkrardan imandan ,pirinden olmuş. Tarikattan abdest almadan ölmüş. Kılman cenazesin, ölmüş ölmemiş. Savur aşk kazanın dışa daşmıya, Hiç kimsenin yolu yolsuza düşmüye. Ahmak olan gider kuru çeşmiye, Fark etmez ki kabı dolmuş dolmamış. Bulanık nekesin içilmez suyu, Hakka ,Halka yaramamış bed huyu. Cömert sofrasından almamış payı, Nekes kısmetini almış almamış. İSMAİLim bu gün aşkım ziyade, İçilirmi yarsiz yad ile bade. Yaradan ahrette şefaat ede, 4 / 13 SÖYLENCELER Yüze gülücü yar, olmuş olmamış. Bu bilgileri bizlerle paylaşan ,Alaca yöremizdeki Aşıklık geleneğinin son temsilcilerinden Çomar köyünden Aşık Zeynal Doğanoğlundan kayda alınıp yazıya aktarılmıştır. Saygılarımla. Kaynak: degirmenderekoyu.com sitesinden alınmıştır KIR GEZİNTİSİ Üç ozan bir tas bal yemeye hazırlanırken Pir Sultan: "Dostlar bu bala birer işaret koymadan yemeyelim" diye bir öneride bulunur. Diğer ikiside bu öneriyi kabul ederler..Bunun üzerine her keresinde ikisi hakem olur biri işaretini söyler. Önce Kul Himmet başlar; hal diliyle buyurur bir arı gelip balı yemeye girişir. Hatayi: "Ey Kul Himmet vızıltın kesilmesin, balını eller yesin! der.Bu, bir çeşit Kul Himmet'in geleceğinin görülmesi okunmasıdır. Yani Kul Himmet vızıltın-sıkıntın eksik olmayacak, kazancını da eller yiyecek, demek oluyor.... Pir Sultan Abdal emreder; bir kıl takılır bala. Hatayi: "Ey Pir Sultan sende bala düşürdüğün kıl ile asılasın! der... Sıra Hatayi'ye gelince; bala el atar, bal tası münevver olur. ( Aydınlanır ). Kul Himmet ile Pir Sultan aynı anda: "Ey Hatayi, balın çok olsun, yemeğe doyma!" derler. Sultan Hatayi tutkuludur,Can Hatayi çok kazanmıştır, Şah Hatayi ama yemeğe doyamamıştır; tasalıdır-kaygılıdır Derdimend Hatayi; Ah-ı derunı düşünür Derviş Hatayi; Mürşid-i Kamildir Pir Hatayi ama yoluna gidenler değil eller yer mallarını; ve özün birler Kul Hatayi Hakk'a doğru.. . Bal yerken söyleşen üç büyük ozan / aşık / ulu / Dede; sonra Yıldız Dağından aşağıya inerler. Temiz ve dupduru akan Kızılırmak'ta yıkanmak isterler. Önceleyin Kul Himmet soyunup ırmağa girer, ırmakyarı kan rengini alır. Kul Himmet: "Vah!" der. Arkadaşları: "Ne oldun?" diye sorarlar Kul Himmet: "Şimir'in açtığı yaraya su değdi !" diye sızıldar... Sonra Pir Sultan soyunup suya girer, ırmak daha çok kanlanır."Vaah!" der 5 / 13 SÖYLENCELER Pir Sultan...Arkadaşları ona: "Ne oldun?" derler. Pir Sultan Abdal: "Cude kızı Esma'nın elinden İçtiğim zehirin acısı yaktı beni" der... En son Hatayi soyunur ırmağa girer ve su tamamiyle kızıl akmaya başlar Hatayi de "Vaaah!" diye inler... Pir Sultan ile Kul Himmet İkisi de ayın anda: "Ne oldun?" diye sorunca: Şah İsmail Hatayi: "Mülcem oğlunun açtığı yaraya su değdi" diye yanıtlar... Üç aşık İşte o zaman anlarlar ki: Kul Himmet don değiştirerek dünyaya İmam Hüseyin olarak gelmiş:Pir Sultan Abdal'da İmam Hasan olarak gelmiştir. Şah İsmail Hatayi de Alilyel Mürteza donunda yeniden zuhur etmiştir. Ve o günden, bu üç ulunun yunmasından beri Kızılırmak kıpkızıl akmaktadır...Ve Kızılırmak boyundaki Kızılbaşlarda al kanlara boyanmaktadırlar o günden bu yana.... Üç büyük Kızılbaş ozanı Şah İsmail Hatayi, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet; birlikte Cem Kurultay yorgunluğunu üzerlerinden atmak için Yıldız Dağı'na geziye çıkarlar.Bir ara kırda çiçekler arasında oturarak muhabbet ederler. Üç ulu aşığın geldiğini duyan Türkmen Obaları, izzet ikram da bulunurlar . Diriyi Öldürmek Divriği’nin Yellice köyü arazisi içinde yatırı bulunan Molla Yakup, o yöreye gelince bir sınavdan geçirilir. Köylüler bir tabut hazırlarlar. İçine bir genci yerleştirirler. Sonra da Molla Yakup’a gelip, “Bir cenazemiz var, kıldıracak kimsemiz yok” diye haber verirler. Molla Yakup, namaza başlamadan önce, cemaata sorar: “Ölü niyetine mi kıldırayım, diri niyetine mi?”. Onlar da “Hiç diri kimsenin namazı kıldırılır mı? Elbette ki ölü niyetine kıldıracaksın” derler. Molla Yakup, istemeye istemeye ölü niyetine namazı kıldırır. Namazdan sonra tabutu açarlar ki, delikanlı birkaç hafta önce ölmüş biri gibidir. Bunun üzerine ayağına kapanıp: “İnandık” derler. Olayın geçtiği yer zamanla İnandık/İnanlı mezrası olur. HALİL İBRAHİM BEREKETİ..... 6 / 13 SÖYLENCELER Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış.... Büyüğü Halil.... Küçüğü ise İbrâhim... Halil, evli çocuklu. İbrahim ise bekârmış... Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin... Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş.. Bununla geçinip giderlermiş... Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar.... İş kalmış taşımaya.... Halil, bir teklif yapmış : İbrahim kardeşim ; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. Peki abi demiş İbrahim... Ve Halil gitmiş çuval getirmeye.... O gidince, düşünmüş İbrahim: Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine Böyle demiş ve, Kendi payından bir miktar atmış onunkine... Az sonra Halil çıkagelmiş. Haydi İbrahim...! Demiş, önce sen doldur da taşı ambara. Peki abi...! İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola.. O gidince, Halil'i düşünür bu defa: Der ki: Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşünerek, Kendi payından atar onunkine birkaç kürek..... Velhasıl , biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine. Bu, böyle sürüp gider..... Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar. Hatta azalmıyor bile.... Hak teala bu hali çok beğenir. 7 / 13 SÖYLENCELER Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki ... Günlerce taşır iki kardeş , bitiremezler. şaşarlar bu işe... Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları. Bugün "Bereket" denilince, bu kardeşler akla gelir. Bu bereketin adı : Halil İbrahim bereketidir... ALLAH HEPİNİZE HALİL İBRAHİM BEREKETİ VERSİN 8 / 13 SÖYLENCELER 9 / 13 SÖYLENCELER 10 / 13 SÖYLENCELER 11 / 13 SÖYLENCELER 12 / 13 SÖYLENCELER 13 / 13