Fermanlı Deli Hazretleri
Transkript
Fermanlı Deli Hazretleri
cy pe a İÇİNDEKİLER Haberler 6-7 8-9 Galilei • Söyleşi: Kerim Afşar Vanya Dayı *Söyleşi: Leonid Heifets 10 Venedik Taciri • Söyleşi:Tunç 12 Fermanlı Deli Hazretleri 13 Yalman • Söyleşi Engin Uludağ Düdüklüde Kıymalı Bamya •Söyleşi: Can Gürzap 14-15 Hizmetçiler - Söyleşi: Reha Erdem 16 Bize bina lazım, efendiler!.. • Ali Taygun 17 Ne bitmez bir sorun, şu salonsuzluk 18 Tiyatroya zarar veren adam "Muhsin Ertuğrul" • Hadi Çaman • Zihni Küçümen 19 Baruthane çözüm olacak m i ? • Söyleşi: Zeliha Berksoy 20-21 Gökkuşağı Oyuncuları •Söyleşi: Cezmi Baskın 23 Vefasız sevgili uğruna 35 yıl • Söyleşi: Tevfik Gelenbe Tiyatrom *Berlin'de yaşamını sür düren Türk Tiyatrosu 24-25 Avrupa'nın en iyileri •Yılmaz Onay 26 30. Yıla merhaba Sayfa adedimiz ayın oyun tanıtma yoğunluğuna göre, 32 veya 48 olacak. Ekim ayında özel tiyatrolar henüz perdelerini açamadıklarından, bu sayı için 32 sayfa yeterli oldu.. Dergimiz geçen yıldaki ilkelerini koruyarak yaşamını sürdürecek. Her sayıda; ayın 15'ine kadar çıkmış-çıkacak oyunları, tiyatro ayırımı yapmadan, tanıtmak; çocuk tiyatrolarına ve amatör tiyatrolara yer ayırmak; İstanbul, Ankara, İzmir'deki tiyatrolarda' dağıtılmak; gibi... Dergiyi düzenli izlemek isteyen okurlarımızın ve Anadolu'dan gelen dergi isteklerinin karşılanabilmesi için, ücretli abone kabulüne karar verdik. Dergimize yıllık abone olacaklara, dergimiz her ay sürekli, posta ile ulaşmış olacak. Bu sayıda Özel Tiyatroların oyunlarından söz edememenin üzüntüsünü duyuyoruz. Perdelerini erken açamamalarının, sonu gelmeyen bütçe sorunlarından kaynaklandığını biliyoruz. Özel tiyatroların çoğu perdelerini, Kasım, belki de Aralık ayında açabilecekler; belki bazıları da hiç açamayacak. Bunun başlıca nedeni Özel Tiyatrolara yapılacak Devlet Yardımı'nın, ilgili yönetmelikte 30 Eylül'e kadar toplanılması emredici hükmünün bulunmasına rağmen, hâlâ Değerlendirme Kurulu'nun toplanmamış olması. Ayrıca, bu yıl yapılan yardım, ülkedeki enflasyona göre daha fazla olması gerekirken, geçen yıla göre %50 daha az. Böylece tiyatrolar, geç ve az yardım alarak, iki kez cezalandırılmış oluyorlar. pe • Kent Oyuncuları Y eni bir tiyatro mevsimi açılırken dergimiz de yayıma yeni bir görünümle başlıyor; artık dergimiz dört renkli ve kuşe kağıda basılı olarak elinize ulaşacak. cy 22 MERAHABA a 4-5 28 Çizgi Tiyatrosu 30 • Antalya'dan Çocuk Tiyatrosu Kitaplar • Haz.: Nalân Özübek KAPAK FOTOĞRAFI: Kerim Afşar • Galilei, AST, (1984) Tiyatro... Tiyatro... AYLIK HABER TANITIM DERGİSİ SAYI : 9 / EKİM 1991 / 200 TL. Seçim heyecanının arkasından sürüklenen bürokrat "erkân"ın, Özel Tiyatroların bu yaşamsal sorununa, bir an önce eğilmelerini diliyoruz. Yeni mevsimde hepinize bol seyirli günler... Sevgilerle... T. Yılmaz Ö ğ ü t Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T. Yılmaz Öğüt Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Ali Taygun, Işık Yenersu Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Katkıda Bulunanlar: Faruk Boyacıoğlu, Hadi Çaman, Güzin Çorağan, Zihni Küçümen, Pınar Şenel, Rengin Uz, Ö.Levent Ülgen, Zeynep Üskül Ankara Temsilcisi: Koray Ergun İzmir Temsilcisi: Ali Rıza Özbilgiç Samsun Temsilcisi: Kaya Odabaşı Almanya Temsilcisi: Levent Beceren Ankara Bürosu: Ihlamur Sok. No:7 Yenişehir Tel: (9-4) 125 02 56 İzmir Bürosu: 155. Sok5/A Hatay Tel: (9-51)4301 34 Samsun Bürosu: İstiklal Cad. 64/5 Tel: (9-36) 12 25 12 Berlin Bürosu: Rotunde-AlteJakop-strasse 12-lOOOBerlin 61 Tel: (9-9)49.30.6152020 Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 149 87 37 Baskı: Mü-Ka Ofset: 511 25 99 Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9/1 Cihangir/İstanbul Tel: 149 87 37- 38 Fax: 149 02 18 Abone Bedeli: Yıllık 40.000 TL. Yurtdışı: 25 DM Banka Hes. No: T.İş Bankası-Cihangir Şb. 187117 Y E N İ M E V S İ M D E TİYATROLAR İSTANBUL ÖZEL TİYATROLAR Enis Fosforoğlu Tiyatrosu, "Kanlı Nigar-91" cy a İstanbul'daki, Özel Tiyatrolar, biri dışında, Ekim ayında yeni bir oyunla mevsimi açamıyor. Tiyatrolarını açan Ortaoyuncular (Ferhan Şensoy), Enis Fosforoğlu ve Levent Kırca Tiyatroları geçen seneki oyunları ile perdelerini aça caklar. Enis Fosforoğlu Tiyatrosu bu yıl, Kadıköy'deki salonları onarım da olduğu için Koca Mustafapaşa'da Çevre Tiyatrosu'nda Kanlı Nigar'la yeni mevsime, 4 Ekim tarihinde gi recek. Enis Fosforoğlu Tiyatrosu, iki aya yakın bir süre sürdürülmesi düşünülen bu oyundan sonra, uygun salon bulunabilirse yeni bir oyun sahneleyecek. Bu mevsime yeni bir oyunla baş layacak tek tiyatro olan Tevfik Gelenbe Tiyatrosu Kadıköy'deki kendi salonunda, 11 Ekim'de perdele rini Neden Olmasın adlı güldürü ile açacak. ÖDENEKLİ TİYATROLAR Gülriz Sururi'nin kendi yazdı ğı Tiyatrocu adlı oyunu Işıl Kasapoğlu yönetiyor. Oyunun mü ziğini Arif Erkin besteledi, şarkı sözleri Macit Koper'in. Koreografi Türkuaz Modern Dans Gru bunun koreograflarından Dilek Evgin'e ait. Dekor: Duygu Sağıroğlu, kostüm: Naz Erayda imza sını taşıyor.' Oyunun afişini Mengü Ertel hazırladı. Karaca Tiyatrosu'nda 1 Kasım'da başlayacak olan oyunun on sekiz kişilik kadrosunda: Yaman Okay, Zuhal Gencer, İsmet Üstekin, Levent Yılmaz, Duygu Ankara, Merih Akalın pe İstanbul Belediyesi Şehir Ti yatroları: (Başlama tarihi 1 Ekim) Bu mevsime, Ekim ayında başlaya cakları 6 yeni oyunla giriyor Şehir Tiyatroları. Bir de geçen Mayıs ayındaki 3. Uluslararası Tiyatro Festivali'nde ilk kez sahneledikleri Gogol'un Müfettiş adlı oyunu var. Yeni oyunlar Musahipzade Celâlin Fermanlı Deli Hazretleri, Çehov'dan Vanya Dayı, J.N. Ferwick'in Ödüller Kimin, Gülsün Siren'in Aile Şerefi, Yıldırım Keskin'in Çiçek Sepetli Kız ve J. Miller'in Şampiyonlar adlı oyunları Ekim'de sahnelenmeye başlayacak. Devlet Tiyatroları: (Başlama tarihi 1 Ekim) Devlet Tiyatrosu Mehmet Baydur'un Düdüklüde Kıymalı Bamya, Jean Genet'in Hiz metçiler, Shakespeare'in Fırtına, Nezihe Araz'ın Afife Jale, Haldun Taner'in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı adlı yeni 5 oyunla mevsimi açıyor. Geçen yıldan kalmış olan Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Danto'nun Ölümü, Salıncakta İki Kişi, Hap şırık, Dün Gece Yolda Giderken, oyunları devam edecek. GÜLRİZ SURURİ TEKRAR SAHNEDE gibi isimlerin yanı sıra, Nuran Oktar ve Can Dirim yıllar sonra Ti yatrocu ile tekrar sahneye dönü yorlar. Dilaver Uyanık ve Nejat Öğünç dışında, Gökhan İçöz, Bekir Aksoy, Güven Kıraç, Filiz Coşkuner, Buket Dereoğlu, Haluk Toksöz, Naci Taşdöğen kadroyu ta mamlıyorlar. Tiyatrocu, adından da anlaşıla cağı gibi, tiyatro çevresinde geçen bir oyun. Tiyatrocu bir kadının yaşamından bir kesit. Oyunda yaza rın eşi, kızı ve genç bir yönetmenle gelişen ilişkiler var; madalyonun öteki yüzünde ise acılarıyla, sevinçleriyle, güldürüleriyle, sürprizleriy le dopdolu bir tiyatrocu yaşamı bu lunuyor. Gülriz Sururi İşıl Kasapoğlu 4 İZMİR ÖZEL TİYATROLAR İzmir Sanat Tiyatrosu, 91/92 mevsimine geçen yıldan kalan Haluk Işık'ın yazdığı Yarın Çok Geç Olacak isimli oyunla giriyor. Ali Rıza Özbilgiç'in yönettiği oyun Kasım ayından başlayarak İsmet İnönü Sanat Merkezi'nde gösterime girecek. Tekel Tiyatrosu; İzmir'de çalış malarını sürdüren bir başka topluluk da İzmir Sigara İşletmesi Müdürlü ğü Tekel Tiyatrosu. 90/91 sezonun da Orhan Asena'nın Korku isimli oyununu oynayan topluluk, yeni se zona Jean Pierre Aumant'un Çin İmparatoru isimli komedisiyle gi recek. pe cy İzmir Sanat Tiyatrosu Gençlik Sahnesi de sezona Hilmi Bulunmaz'ın yazdığı Savaş Bitti mi? adlı oyunla giriyor. Gençlik Sahnesi'nin ikinci tur oyunu da Peter Weiss'in yazdığı Kule adlı oyun olacak. Amatör Tiyatrolar, 91/92 mev simine girilirken İzmir'deki Amatör toplulukların çalışmaları da şöyle; Konak Belediyesi Deneme Sahnesi geçen sezon oynadıkları "Pırtlatan Bal" ve "Sınırda - Duvar" isimli oyunlarına yeni bir Çocuk oyunu eklemiş. Oyun Ahmet Önel'in yazdığı, kollektif çalışma sonucunda üretilen Alacalı Şemsi ye. Bu oyunlar, 12 Ekim 1991'den başlayarak her Cumartesi/Pazar sah nelenecek. Ayrıca Konak Belediye si Deneme Sahnesi 91/92 sezonu içerisinde Müjdat Gezen'in Palya ço, Oktay Arayıcı'nın Rumuz Goncagül ve Erhan Gökgücü'nün Giordino Bruno isimli oyunlarını da Kasım ayından başlayarak sahnele meyi hedeflemekte. İSEM-Gençlik Sahnesi, "Savaş Bitti mi?" a 91/92 mevsiminde ikinci oyun Melih Cevdet Anday'ın yazıp Meh met Büyükağaoğlu'nun yönettiği İçerdekiler. 1 Aralık'tan başlayarak Ege turnesiyle seyirci karşısına çı kacak olan oyun, turneden sonra İzmir Sanat Tiyatrosu'nun kendi sa lonunda gösterimine devam edecek. İzmir PTT Tiyatrosu, Geçen sezonda Behlül Dal'ın yazıp Sön mez Atasoy'un tiyatroya uyarladığı Milli Mücadelede Türk Telgrafçı ları, Ali Haydar Erçığ'ın yazıp yö nettiği Aman Karım Duymasın ve Sabahattin Kudret Aksalınm yazdığı Kahvede Şenlik Var isimli oyunla rı sahneleyen İzmir PTT Tiyatrosu, yeni sezona Ahmet Nuri Sekizinci'nin Sekizinci isimli oyunuyla gi riyor. Topluluk Ekim ayı içerisinde perde açacak. Devlet Tiyatrosu İzmir Devlet Tiyatrosu 91/92 ti yatro mevsimine bu yıl Tunç Yalman'ın Venedik Taciri'ni 11 Ekim'de, Karşıyaka Sahnesi'nde gösterime sunuyor. İzmir Devlet Ti yatrosu perdesini daha önce 1 Ekim de Konak Sahnesi'nde Emmanuelle Robles'in Bir Ümit İçin isimli oyunuyla açtı. • Ali Rıza Özbilgiç ANKARA Özel Tiyatrolar Ankara'da Özel Tiyatrolardan Ekim'de sahne açacak olan tiyatro bulunmuyor. Yalnız 23 Eylül'de AST Salonunda, yeni kurulmuş olan Gökkuşağı Oyuncuları, Par timizin Adayı adlı oyunla mevsi me başladı. Oyun Ekim'de de devam edecek. Cihat Tamer - Ercan Yazgan Tiyatrosu, İzmir'de başladıkları "Burası T.Ö.rkiye" adlı oyunlarına, 25 Ekim'de, Ankara'da bir ay sü reyle Batı Sineması'nda devam ede cekler. Ankara'da Yeni Tiyatro adı ile yeni bir topluluk, Kâzım Akşar'ın yönettiği Örümcek Kadı nın Öpücüğü adlı oyunla, sahne bulabilirse, Ekim'de perdelerini açacak. Devlet Tiyatroları Brecht'in Galilei'nin Yaşamı, Shakespeare'nin Beğendiğiniz Gibi, T.Williams'ın Düşler Yolu, Refik Erduran'ın Tamirci, A.R. Gurey'in Aşk Mektupları, Sevim Burak'ın Sahibinin Sesi, Yıldıray Şentürk'ün Kâzım ile Havva adlı 7 yeni oyunla yeni mevsime giriyor. Geçen yıldan kalan Kafesten Bir Kuş Uçtu, Sevinç ve Sevgi, Fil Adam, Kendi Gökyüzümüz, Tersine Dönen Şemsiye, Sular Aydınlanıyordu adlı oyun ları dönüşümlü olarak gösterime İzmir Sanat Tiyatrosu, İçerdekiler" devam edecek. "Galilei benim son sevgilimdir" "Ben Galilei'yi bir Akdeniz'li olarak görüyorum. AST'da yaptığımız öyleydi. Bu yeni yaptığımız biraz Alman kaldı" A cy ya başladı. Bu oyunda Galilei'yi oynayan ünlü tiyatro sanatçımız Kerim Afşar, 7 yıl önce, AST sahne sinde de bu rolü başarı ile canlandırmıştı. Aşağıda, Kerim Afşar, iki ayrı tiyatroda oy nadığı iki aynı rolü ve iki yorumu karşılaştırı yor, anılarını anlatıyor... pe Galilei oyunu hakkında genel düşünceleri niz? Alman Kültür'deki bir toplantıya yönetmeni Kerim Afşar Devlet Ti yatrosu'nda ki Galilei'de 1983-84 sezonu AST'ta oynadığınız Galilei ile D.T'nun Galilei'si arasında ne gibi farklı lıklar oldu? AST böyle bir oyunu sahnelemekle büyük bir yükümlülük ve külfet altına girdi bir kere. Biliyorsun, oyunun seyircisi olduğu halde oyunu kaldırmak zorunda kaldık. Çünkü sahne üzerinde 46 kişi idik. Ve tiyatronun bütçesi bu yükü kaldıramadı, ödeyemedi. Öbür taraftan D.T'nın tabii maddi açıdan büyük olanakları var. Ama bence tiyatro sadece maddi olanak değildir. Tiyatronun olanağı Tiyatrodur zaten. Bu, özel tiyatroda da mümkündür, ödenekli ti yatroda da... Esas bu olanak olmayınca, maddi olanak hiçbir şeye yaramaz. Ayrıca şu var ki, yorum olarak ben öteden beri Galilei'yi evvela bir Akdenizli olarak gördüm, görüyorum. Bu a Ö.Levent ÜLGEN nkara Devlet .Tiyatrosunda geçen mevsimin sonunda, Mayıs ayında, dört kez sahnelenen Brecht'in Glalilei adlı oyunu, 1 Ekim'de Büyük Tiyatro'da tekrar oynanma miz Uwe Haus ile birlikte ben de gitmiştim. Türkiye'de yaşayan bir Alman, niçin Galilei'yi seçtiğimizi sordu. Galilei'nin Brecht'in epik oyunlarından olmadığını, daha ziyade klasik formlarda yazıldığını söyledi. Yönetmen bu so ruya benim yanıt vermemi istedi: "Bence büyük isabet var. Siz, Batılılar, Galilei oyunun da değinilen sorunların birçoğunu halletmişsi niz. Ama biz hâlâ halledemedik. Siz artık kili selerinizde Latince dua etmiyorsunuz, ama biz camilerimizde hâlâ Arapça dua ediyoruz. Bunun yanı sıra, dini inançları olmayan, ya da farklı olan insanları yakmıyorlar ama yakmak tan beter ediyorlar. Buna benzer bir sürü halle dilmemiş sorunlarımız var bizim. Hâlâ üniver sitelerimizin durumu, bilim adamları araştırmacıların durumu, Galilei'nin o dönemde şikayetçi olduğu durumun aynı. Böylece bu oyun, seyirciyi kanımca düşünmeye iten bir oyun. O yüzden bu oyunun seçimi isabetli bir karardır." dedim. Akdenizli ne demek? Şu demek; okuduğum ka darıyla da Brecht hiçbir Galilei'sini (yani Galilei'yi oynayan oyuncularını) beğenmemiş. Ne Amerika'da Charles Laughten'ı, ne de kendi damadını beğenmiş. Ve Brecht'in tarifi şöyle; ellerini, kollarını sallayarak hareket eder, konu şur. Yani bence Akdenizli'yi tarif ediyor. Bu iki oyuncunun biri İngiliz, biri Alman yani bunlar donuk. Nitekim, Brecht'in damadından ben de gördüm oyunu, donuk buldum; bizim AST'da yaptığımız sımsıcacık Akdenizliydi. Bu yeni yaptığımız galiba biraz Alman kaldı. Tabii reji sörün yorumu ile. Bu rejisör çok ustalıklı bir kesinti yaptı. (Belki biraz da fazla yaptı.) Mese la hikâyeyi 17 aktöre indirdi. Bu çok enteresan bir yaklaşım oldu ve oyunun içeriği aksamıyor. Bence bir tek kesinti yanlış yapıldı; Veba sah nesi. Bu sahne benim için şu yönden önemli: Galilei ölümden korkuyor mu, korkmuyor mu? Galilei ölümden korkmuyor, ama bir akıl adamı olduğu için, vebadan, binde bir de olsa, kurtul ma ümidi olduğunu, oysa engizisyondan hiçbir kurtuluşu olmadığını biliyor. Galilei ölümden korkmuyor. Bu sahne bu yüzden önemliydi. ne olacak Tanrısız? Tanrıyı nereye koyacağız diye sıkıştırıyor Galilei'yi. Ama Galilei'nin aklı bütün evrende, yıldızlarda olduğu için böyle şeyleri düşünmüyor bile. Nasıl parayı, giysisi ni, kızını, borçlarını düşünmüyorsa, din konusu da onun için o kadar enteresan değil. Ama sı kıştırılınca, Tanrı nerede diye sorulunca, "Ne bileyim ben, herhalde yıldızların ortasında değil. Orada da yaşam varsa onlar da Tanrıyı boyuna bizim dünyamızda aramasınlar, burada da yok öyle bir şey." diyor. "Ama olmalı" diye ısrar edilince, çok güzel bir cevap veriyor: "Ya içimizdedir Tanrı, ya da hiçbir yerde." Sonra ara verdik. Bir baktım ön sıra bomboş, başörtülüler gitmiş. Hangi Galilei? Çok farklı bir yorum yok temelde. Belki biçim olarak biraz var, ama hedeflenen nokta lar sonuçta hep aynı. Ben de her ikisini de se verek oynadım, oynuyorum. Galilei benim sa nıyorum son sevgilimdir. Ben sevdiğim rollere "sevgilim" diyorum. Kolay kolay da sevemiyo rum artık, aşık olamıyorum ben. Ne bir kıza, ne bir role... Zor iş, son sevgilimdir sanıyorum. Artık ben bu işle bağlarım gibi geliyor. Yorul dum da, usandım da... • pe cy a Başka bir fark daha; AST'daki Galilei'yi saçlı-sakallı oynuyorduk, burada Alman istedi ki saçımızı adam akıllı, hatta usturayla kestire lim. Saç-sakal kısa oynuyoruz. Ama ben ona dedim ki, bizde sakalı bırakıp saçı kestirenler gericidirler. Sonunda beni Mevlüthan Bülbül Hocaya çevirdiler. Bir de oyununuzda "Papa" sahnesi var. Neden böyle gösterişli? Bu tür sahnelere çok önem veriyorlar. Örne ğin Saura'nın yaptığı, Topol'un oynadığı Galilei filminde daha da muhteşem bu sahne. Çünkü bu, Hıristiyanlığın bir gösterisi, yani iktidarın... Bana göre lüzumsuz; ben, veba sahnesini ko yardım. Bir Türk yönetmenin bir Alman oyununu yö netmesi ile bir Alman yönetmenin bir Alman oyununu yönetmesi arasında ne gibi farklar oluyor? Bence olmuyor. Ama tabii Brecht'i bizden çok iyi tanıyorlar. Brecht'le birlikte yaşamış bi risi. Oyunlarını görmüş, çalışmalarına girmiş. Daha farklı yaklaşabiliyor. Ama lisan sorunu çıkıyor ortaya. Ben yabancı rejisörün çalışması nı şöyle tanımlıyorum; iyi bir orkestra şefi ama sağır. Yorum var, çaldırıyor enstrümanları, ama duymuyor. Duyamayınca bazı sorunlar çı kıyor ortaya. Örneğin sadece acting'e yöneli yor. Ve sessiz sahneler uzuyor, görselliği sevi yor çünkü. Bu arada oyunun ritmi düşüyor tabii. Bazı sözler de tam yerine ulaşmıyor. Yine dil sorunundan kaynaklanıyor, oyunculuk bi çimlerini de görsel ağırlıklı seçiyor. Galilei oyunu ile ilgili bir anınız? AST'da bir gece baktım ön sırada başörtülü bayanlar vardı. Galilei'nin Sagredo ile Jüpiter'in uydularını bulduğumuz bir sahnemiz var. Tanrı olayı. Sagredo esasında dindar bir adam. Onun, tabii bu arada bütün toplumun endişesi, dünya "Ben yabancı rejisörün çalışmasını şöyle tanımlıyorum; iyi bir orkestra şefi a m a sağır. Yorum var, çaldırıyor enstrümanları, a m a duymuyor. Duyamayınca bazı sorunlar çıkıyor ortaya. Örneğin sadece acting'e yöneliyor. " Bir kır yaşamından sahneler Vanya Dayı Ülkemde insanlar artık tiyatroya gidemezler! Tiyatroya gitmenin zamanı değil şimdi. Şimdi sokaklar tiyatro, parlamento tiyatro... s pe cy a ovyet yönetmen Leonid Heifets, Çehov'un Vişne Bahçesi, Üç Kızkardeş oyunlarından sonra Vanya Dayı adlı oyununu sahneye koy mak üzere ülkemize geldi. Çehov'u ve onun eserlerini çok seven yönetmenle yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz, Anton Çehov, gündelik yaşamı işleyen dramalarında yaşamı olduğu gibi anlatma ya çalışır, Vanya Dayıda da konuyu böyle mi ele almıştır? Çehov'un yaşamı olduğu gibi ele aldığı görüşüne katılmıyorum. Yaşamı olduğu gibi anlatanlar natüralist yazarlardır. Çehov natüralist değildir. Çehov şiirdir. Nesirle, düzyazıyla yazılmış şiirdir Çehov. Bu bakımdan da Vanya Dayı da tıpkı Vişne Bahçesi ve Üç Kızkardeş gibi, düzyazı ol Leonid Heimasına rağmen, bir şiirdir. Çehov, Vanya fets, Cihan Dayı'nın başlığının altına şöyle der: «Bir kır Ünal'la yaşamından sahneler». Adı düzyazısal bir Vanya Dayı "nın pro ad: «Vanya Dayı», ama bu basit adın geri vasında Zeynep ÜSKÜL sinde büyük bir şiir var. Vanya Dayı, aşağı yukarı 100 yıl önce yazılmış bir oyun ve ben özellikle günü müzde bu oyunun çok önemli olduğunu dü şünüyorum. Çünkü insanlar için sonsuz diye nitelendirilebilecek duygulardan söz ediyor; aşk, insanın duyduğu ve uğruna ya şamlarını, ideallerini verdikleri acılar, yıkı lan idealler, yaşanan krizler, ne yapacakları nı bilemeyen insanlar... Ve Çehov, bu insanlara karşı sevgiyle, anlayışla yaklaşı yor, her şeye rağmen umut edilmesi gerek tiğini söylüyor. İşte o bakımdan günümüze çok uygun. Çehov'un kahramanları, insanın acıları nı yaşamın içinde varoldukları gibi, yani el kol hareketleriyle değil de, küçük bir ses de ğişimiyle, bir bakışla iletirler. Vanya Dayı'daki kişilikleri nasıl yansıttınız? Kuşkusuz, Çehov dramatürjisi derin in sani duyguların vurgulandığı bir dramatürjidir. Çehov, dünyanın en derin yazarların dandır. Ve insan ruhunun çok derinliklerine inmeyi başarmıştır. Eğer oyuncu, o derin likli ruh durumlarını yakalayabilirse, elbette bu anlamı, bu derinliği yansıtacaktır. Bakış en önemlisi. Sovyetler Birliği'nde bir söz var: «Göz ruhun aynasıdır.» • Sayın Heifets, yabancı olmanız nedeniy le bazı sorunlarla karşılaşıyor musunuz? Bir çevirmen aracılığıyla oyunu yönetmek işinizi zorlaştırıyor mu? Bu, benim İstanbul'daki üçüncü rejim. Demek ki bu konuda deneyimim var. Türk oyuncularını çok iyi anlayabiliyorum. İlk karşılaşmamızda birçok konu benim için meçhuldü. Şimdi duygularımla, kısmen de deneyimlerimle onları daha iyi anlayabili yorum. Zaten, sanatçı insanları dünyanın çeşitli yerlerinden toplayıp bir yere koysa nız birbirleriyle anlaşmanın yolunu çok çabuk buluverirler. Çünkü insan, sevdiği zaman, dünyanın her yerinde insandır. Yoksa hiçbir dilin yardımı yoktur ona. Ay rıca çevirmenin de büyük önemi var. Maz lum Beyhan hem oyunumuzu çevirdi, hem de bana bu oyunda yardım ediyor. Bu, onunla ikinci çalışmamız. Türk oyuncularıyla, Sovyet oyuncular arasında birtakım farklılıklar var mı? Evet, farklılıklar var; yaşamlarında, ça lışma yöntemlerinde farklılıklar var. Ama işin özü değişmiyor. Eğer oyuncu, yaşamı derinlemesine duyumsuyorsa, Türkiye'de de, Sovyetler Birliği'nde de aynı oyunu çı karır. Kendi ülkenizdeki değişiklikler hakkında ne düşünüyorsunuz? Yaşamı olduğu gibi anlatanlar natüralist yazarlardır. Çehov natüralist değildir. Çehov şiirdir. Nesirler düzyazıyla yazılmış şiirdir Çehov. Sovyetler Birliği'nde Tiyatro Sovyetler Birliği durumu ağır değil, çok ağır. Sovyetler Birliği'nde olup bitenleri dünya anlamıyor, sadece dünya değil, Sov yetler Birliği de anlamıyor. Sovyetler Birliği'ni çok korkunç günlerin beklediğini dü şünüyorum. Neden derseniz, yaklaşık 300 milyon insan, 70 yıldır doğallığa aykırı ko şullarda yaşadı. Bu kadar uzun zaman do ğallığa aykırı durumda yaşamışken şimdi nasıl doğal duruma geçilecek? Çok zor. İn sanın değişmesi için çok büyük acılar çe kilmesi gerekiyor, zaman da gerekiyor. Pek çok insan hâlâ eskisi gibi olsun istiyor, yeni koşullarda yaşamak istemiyor, yaşayamaz lar da. Ben de herhalde yeni yaşama alışamayacak olanlardan biriyim. Çok zor, deri yi değiştirmek lâzım bunun için. Sovyetler Birliği'ndeki tiyatro yaşamı hakkında ne düşünüyorsunuz? Ülkemde çok yetenekli rejisörler, oyun cular var. İlginç arayışlar var. Ama insanlar artık tiyatroya gidemezler ki! Tiyatroya git menin zamanı değil şimdi. Şimdi sokaklar tiyatro, parlamento tiyatro. pe cy a Moskova'da 40-50 tiyatronun aynı gece de perde açtığı doğru mu? Perestroykadan önce Moskova'da 35-40 kadar tiyatro vardı. Aslında, halk yıllarca Moskova'da tiyatroları hep doldurdu. Sov yetler Birliği bir tiyatro ülkesi, halkı da teatral bir halk. Son yıllarda Moskova'da, stüdyolarla birlikte, 150 kadar tiyatro açıldı, özellikle stüdyolar çok fazla şimdi. Sovyetler Birliği'nde tiyatro biletleri ucuz mudur? Bilet, Sovyetler Birliği'nde her zaman ucuz olmuştur, Yalnız şimdi pahalanmaya başladı. Çünkü liberal ekonomi uygulanı yor. Ah kapitalizm!.. • 9 oyun incelendiğinde, asıl kötü davranışlara maruz kalan kişinin Shylock olduğu ortaya çıkar. İzmir'de bir Shakespeare yorumu Venedik Taciri Sayın Yalman, genelde Shakespeare oyun larına klasik zihniyetle yaklaşılıyor. Ben, Peter Brook'un da dediği gibi Shakespeare'in bir model olduğunu düşünüyorum. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Evet biz de oyuna çağdaş anlamda yaklaş tık. Oyuna baştan sona sinematik bir yorum egemen, oyunun akışını boş sahnede yakala maya çalıştık. Sohbetimizin başında da söyle diğim gibi oyun tamamen yoruma açık, bizler için ilginç bir çalışma oluyor. Projeyi Sayın Bozkurt Kuruç'a açtığımda, oyunun daha önce İzmir'de oynandığı gündeme geldi. Ancak projeyi detaylandırdığımızda, on yıl kadar önce yapılan çalışmadan farklı oluşuyla da ilgi çekeceği umuldu. Öyle sanıyorum ki, bu, seyircimiz için de iyi olacak; seyircimiz kısa bir zaman aralığında iki ayrı yorumlu Shakespeare oyunu izleme fırsatı bulacak. G enç kuşağın, Vahşi Batı, Aç Sı nıfın Laneti ve Aktör Kean gibi Şehir Tiyatrolarında sahnele nen oyunların yönetmeni olarak anıdığı Tunç Yalman, 1991-92 mevsiminde, İzmir Devlet Tiyatroları Karşıya ka Sahnesinde 34 kişilik kadro ile Shakespeare'in "VENEDİK TACİRİ" isimli oyununu sah neye koyuyor. Oyun 11 Ekim'de başlayacak. Aşağıda, arkadaşımızın Devlet Tiyatroları nın konuk yönetmeni Tunç Yalmanla, yorucu bir prova günü sonrasında yaptığı söyleşiyi sunuyoruz. cy a Oyunun şu anda akış provaları başlamadı ğı, bu yüzden de oyun yorumu hakkında çok net düşüncelere sahip olmadığımdan, söyleşi mizi son aylarda teatral platformda sürekli tartışılan konulardan birine, Devlet Tiyatrola rı'nın özelleştirilmesi konusuna getirmek isti yorum. Sayın Yalman, bize bu konuda neler söyleyeceksin iz ? "Venedik Taciri" yönetmene geniş yorum olanağı veren bir oyun değil mi? Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Venedik Taciri çok ilgi çekici bir oyun. Yönetmen oyuna istediği boyuttan yaklaşıp, istediği he defe ulaşabilir. Yani sonuçta yönetmene büyük şanslar tanıyan bir teks. Ayrıca Yahu dilerin Türkler tarafından kabul görüşünün 500. yılında, yapacağımız bu çalışmanın daha Faruk anlamlı olacağı inancındayım. Genelde Yahudi düşmanı diye biliner bu BOYACIOĞLU pe Bu konuyu gündeme getirenler, Ameri ka'da egemen olan piyasa zihniyetiyle düşünü yorlar. Dünyanın bütün uygar ülkelerinde (ki bence bu anlamda Amerika, Avrupa ülkelerin den daha geridedir) tiyatro, eğitim, kütüphane, hastahane vb. kamu hizmetleri, devletin ya da kent yönetimlerinin halka sunmak zorunda ol duğu hizmetlerdir. Türkiye'de de, 1915'den bu yana, bu anlayışla tiyatro hizmeti verilmekte dir. Devlet Tiyatroları'nın özelleştirilmesi söz konusu olamaz. Sanata piyasa ekonomisi uy gulanamaz. Madem öyle, okulları, kütüphane leri, hastahaneleri de özelleştirelim. Sayın Yalman, daha önce Şehir Tiyatrola rında çalışmış bir yönetmen olarak, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda Repertuar Kurulundaki istifaları nasıl değerlendiriyor sunuz? Dünyanın hiçbir yerinde tiyatrolar, artık kendi içindeki kurullarıyla yönetilmiyor. Şehir Tiyatroları kurulurken, o zamanki Fran sız hayranlığımızdan dolayı, Comedy Française'in yapısı örnek alınmış ve uygulamaya geçmiş. Ancak, Muhsin Ertuğrul zamanında bu gibi kurulların ortadan kalktığını görüyo ruz. Tiyatro, Genel Sanat Yönetmeni tarafın dan yönetilir. Buna benzer kurullar Genel Sanat Yönetmeninin çalışmasına köstek olur, onu verimsiz kılar. • 10 a cy pe İ bert Kohl, Neil Simon da dahil olmak üzere, pekçok yabancı oyun sahneledim. Muhsin Bey'in Türk Tiyatrosunu yaratma çabalan içinde, Türk oyun yazarlarını yaratmakla birlikte Türk rejisörle rini de oluşturma çabası vardı. Şu anda çalıştığınız oyun hakkında konuşalım. Ben, klasik Türk yazarlarından da birkaç oyun sahneye koydum. İlk Türk yazılı tiyatro eseri olan ve dekoru hâlâ muhafaza edilen Şinasi'nin Şair Evlenmesi'ni ve hatta o dönemin yazarlarından olan Ali Bey'in oyununu sahneledim. Bu yıl, Fatih Şehir Tiyatrosu'nun ve Üsküdar Şehir Tiyatrosu'nun, yani Musahipzade Celâl Tiyatrosu'nun 30. kuruluş yılı. Bu vesileyle repertuarımıza Musahipzade'nin Fermanlı Deli Hazretleri oyunu alın dı. Bu oyun bana önerildiği zaman çok sevinerek kabul ettim. Musahipzade, benim oyun dağarcı ğımda bir eksiklikti. Musahipzade Celâl, bir Cum huriyet yazarıdır. Daha önceki dönemleri içeren pi yesler yazmış olsa bile olaylara Cumhuriyet mantığı ve mantalitesi içinde bakmış ve değerlen dirmiştir. İleriye yönelik eserler yazmıştır. Oyuncu ve yazar Suat Taşer, Yahya Kemal'in "Kökü mazi de olan ati" dizelerini Musahipzade için kullanmış tır. Oyuna ne tür bir yorumla yaklaştınız? Tabii 1924'te yazılan eserin ileriye dönüklüğü nü vurgulamak da, biz, bugünkü yönetmenlerin gö revidir. Bu perspektifle yaklaştım piyese. Ve o ne denle de klasik mizansenden daha değişik bir yöntem uygulamaya çalıştım. Bir defa Türk kültü rünün geçmişine bakmak gerektiğini anladım, bu piyesi ele aldığım zaman. Kör inançların insanları, nerelerden nerelere getirdiği ve bir deyişle köşe kapmak için, makam kazanmak için, rütbe kapmak için İdare'ye veya Saray'a verilen tavizlerin, insan ları nerelere taşıdığını gördüm. Bunun yanında in sanların hâlâ günümüzde bile kör inançlara büyük bir bağlılığı ve ısrarı var. İşte bu ısrarı yakalayan bir yorumu elde etmeyi amaçladım. cy a stanbul Şehir Tiyatroları Üsküdar- Musahipzade Celâl Tiyatrosu'nda, Musahipzade Celâl'in (1868-1959), Fermanlı Deli Hazret leri adlı oyununu, Engin Uludağ'ın yöneti miyle 8 Ekim'de sahnelemeye başlıyor. Cumhuriyet Dönemi tiyatro yazarlarından olan Musahipzade, toplumun gelişmesini olumsuz yönde etkilemeye çalışan insan ve kurumları, geleneksel tiyatromuzun kendine özgü yergi ve güldürü kalıp ları ile eleştiren oyunlar yazdı. Yazarın bu tür oyunlarından olan eseri sahneleyen Engin Uludağ, oyuna hangi yorumla yaklaştığını ve oyunu sahne ye uygulama yöntemlerini anlatıyor. pe Engin Bey, sizinle ilgili konularla başlayalım söyleşimize. Kaç yıldır reji yapıyorsunuz? 1962'de Şehir Tiyatroları'na girdim. 1965'ten itibaren de reji yapıyorum. İlk sahneye koyduğum oyun, Turan Oflazoğlu'nun, Kezban adlı manzum tragedyasıdır. Tragedya kalıplarına göre yazılmış çok güzel bir Türk eseridir. Arkasından Necati Curnalı'nın Tehlikeli Güvercin'i, derken bugünlere kadar geldik. Genelde Türk piyeslerini sahneye koyduğum hakkında bir kanaat var. Oflazoğlu'nun beş ayrı oyununu, Necati Cumalı'nın oyunlarını sahneye koydum. Öyle olduğu için de Türk piyesleri sahne ye koyan bir yönetmen olarak tanındım. Bundan kıvanç duyuyorum. Oysa iki tane Shakespeare, Ro- Güzin ÇORAĞAN Bu yorumu sahne üzerinde verebilmek için ne lere özen gösterdiniz ve hangi kaynaklardan yarar landınız? Bu inançların da temelini oluşturan, geçmişi mizde birtakım vak'alar var. Yani İslâmiyet öncesi Şamanik bir dönem var. Bu piyesi Şamanik kural lar içinde sahnelemeye gayret ettim. O giysiler, o gelenekler içinde yansıtmaya özen gösterdim. Şa manik dönemlerimizden kalmış belgeleri incele dim. Aktüel bir tiyatro yapmaya çalıştım. Bunun biçimini ararken birçok kaynak buldum. Topkapı Sarayında Fatih Albümü denilen bir tomar var. Bunlar Şamanik dönemleri anlatan tasvirlerdir. Mezopatamya menşeli olan bir gök haritası var. Bunu da dekor olarak kullandık. Davullar, adaklar, püsküller, bütün bunlar, bütünleştirme içinde, ana görsel elemanlar olarak yer alıyor. Peki ya oyunculuk? Oyunculukta da aynı şeyleri yakalamaya çalış tık. Bugün bu oyunu her alanda, her meydanda oy nayabilirsiniz. Ve inanıyorum ki, Türk Tiyatro Edebiyatı'nın vazgeçilmez eserlerini zaman zaman oynamak ve gelecek kuşaklara tanıtmak zorunda yız. Musahipzade'nin kendi tiyatro anlayışına uygun olarak müzikli yaptık. Esin Engin modern karakterli ve Türk karakterli özgün bir müzik ha zırladı. Oyuncular bu güzel şarkıları söylüyorlar. • Geleneksel tiyatromuzdan çağdaş yoruma Fermanlı Deli Hazretleri • 12 İ stanbul Devlet Tiyatrosu, yeni tiyatro mevsimini, Mehmet Baydur'un yazdığı Can Gürzap'ın sahneye koyduğu 'Düdük lüde Kıymalı Bamya" oyunu ile 1 Ekim'de açtı. Düdüklü 'de Kıymalı Bamya Yazarın, acımasız ve alaycı yaklaştığı oyun daki hanımlara, yönetmen olarak sizin yaklaşı mınız nasıl oldu? Ben oyundaki kadınlara daha da acımasız davrandım. Ortaya grotesk bir üslup çıksın is tedim. "Düdüklüde Kıymalı Bamya", komedi, yer yer de fars oluyor. Ama güldürürken tır malayan bir oyun... • Rengin UZ pe cy a Sayın Gürzap, "Düdüklüde Kıymalı Bamya"yı, Baydur'un diğer oyunlarından ayıran bir özellik var mı ? Bu oyunu okuyunca çok sevdim. Diğer oyunlarına göre, dramatik unsurlar ağırlıkta. Kemikli yapıya sahip bir oyun ama Baydur, o absürd anlatımına bu oyunda da yer vermiş. Hemen her oyununda, toplumun belirli bir ke simini eleştiren Baydur, bu oyunda zamanlarını sadece kendilerine ayıran, herhangi bir üretim içinde olmayan, lüzumsuz işlerle uğraşan, top luma hiçbir katkıları olmayan bir kadın kesiti ni ele almış. Buradan yola çıkarak da, çalışma dan, üretmeden, çeşitli yollardan söz sahibi ve zengin olan insanları anlatıyor. Bana göre müt hiş ustaca yazılmış bir oyun. Oyunun kişilerini de tanıtır mısınız bize? Oyunun temel kadını Fazilet (Sevinç Aktansel Çetinok), anaç, yönlendiren, kocasını bir alet gibi kullanan bir kadın... Üst kattaki kiracı kadın İnci (Sıdıka Şenkan), ekonomik düzeyi biraz daha yüksek olmakla birlikte aynı tip bir kadın, Aynur'u (Tülin Oral) sinirli, pimpirikli dul bir kadın olarak görüyoruz. Hamiyet ise (Sevim Şenöz) bu kadınların tipiği, tam bir prototip. Nilgün (Seray Düşenkalkar), evin iki arada kalmış, kişiliğini arayan kızı. Oyunun en olumlu tipi, hizmetçi Cemile (Hanife Şahin). İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen üç Mehmet Baydur oyununda da rol alan Sadrettin Kılıç'ın oynadığı Fahrettin, oyuna gerçek dışı giriyor. Herşeye çomak sokan, dalga geçen, çok görmüş geçirmiş biri. Baydur'un diğer oyunlarında da gördüğümüz bu gerçek dışı tip, bir yerde yazarın kendisi oluyor . Hüzünlü bir güldürü Mehmet Baydur: Sindirilmiş bir alaturkalık! Son dönem Türk oyun yazarları arasında sıkça ürün veren Mehmet Baydur, Kadın İstasyonu adlı oyununu, Marsilya'da, Uluslararası Akdeniz Tiyatro Festivali etkinlikleri kapsamında "Electra Station" adı ile kendi sahneye koydu. Fransa'nın ünlü tiyatrolarından "Toursky Tiyatrosu"nda sahnelenen oyun, tiyatro adamları ve eleştirmenler tarafından çağdaş ve evrensel bulundu. "Düdüklüde Kıymalı Bamya", çalışmalarını yurtdışında ve Türkiye'de de sürdüren Mehmet Baydur'un, İstanbul'da sahnelenen altıncı oyunu. Önceki yıllarda, Devlet Tiyatrosu aynı yazarın "Limon", "Yangın Yerinde Orkideler" oyunlarını, Şehir Tiyatrosu "Cumhuriyet Kızı", Kent Oyuncuları "Yalnızlığın Oyuncakları" ve "Maskeli Süvari" oyunlarını sahneledi. Alaturka bir oyun yazma düşüncesinden yola çıkarak "Düdüklüde Kıymalı Bamya" oyununu yaratan Mehmet Baydur, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen oyunu için şunları söylüyor: "Oyunun dokusuna, devinimine, iç mantığına sindirilmiş bir alaturkalık peşindeydim. Radyonun radyo olduğu günlerde (televizyonların düş kırıcı hamlığı hayâtımızı işgal etmeden önce) hüzzam, hicaz, kürdili hicazkâr, nihavent şarkıların, tencere yemeklerinin kokusuyla, çocuk sesleriyle, yoğurtçu sesleriyle, balkondan balkona sohbet eden kadın sesleriyle karıştığı zamanları anımsatan ama günümüzde yaşanan bir çeşit alaturkalıktan söz ediyorum. Hüzünlü güldürüsü içinde eski bir alaturka şarkı olarak düşündüm Düdüklüde Kıymalı Bamya'yı. Öyle yazdım. Oyundaki hanımlara biraz fazla alaycı, biraz fazla acımasız yaklaştığım söylenecektir. Ben öyle düşünmüyorum. Kırk yaşını aşkın herkes, sanırım annesinden, teyzesinden, yengesinden, halasından, baldızından, eltisinden, kaynanasından, komşusundan parçalar bulacaktır "Düdüklüde Kıymalı Bamya'nın içinde." Reha Erdem'in yönettiği Hizmetçiler'de, oyuncular, sahnenin bir bölümü askıya alınarak, yokuş aşağı hale getirilen platformda oy namakta ol dukça zorlanı yorlar. a Kırmızı ve siyah üzerine oluşturulmuş bir "Genet "yorumu cy Hizmetçiler stanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sah nesinde, Reha Erdem, Jean Genet'nin Hizmetçiler adlı oyununu sahneye ko yuyor. Ekimin 15'inde sahnelenmeye başlayacak oyunun provaları devam ederken arkadaşımız, oyunun yönetmeni Reha Erdem'le konuştu. pe İ Zeynep ÜSKÜL Sayın Erdem, Jean Genet'nin bu oyunu nu yönetmeyi siz mi istediniz, yoksa size önerildi mi? Ben teklif ettim, kabul ettiler, zaten 1964'den beri repertuarlarındaymış. Jean Genet'yi seviyorum, sadece oyunları değil, yazdıkları da beni çok ilgilendiriyor. Sanata gerçekçi olmayan bir bakışı var, bu oyun da Jean Genet'liğe Jean Genet'lik katıyor, Genet, çok küfür eden bir yazar. Batı tiyatrosuna da ikiyüzlülüğü, burjuvazinin kokuşmuşluğunu temsil ettiği için küfür ediyor. dolayısıyla bu oyun oldu. Jean Genet'nin romanlarında özyaşamını anlattığı ve oyunlarında ise yaşamla ilgi li düşüncelerinin özünü dile getirdiği söyle nir. Bu düşünceye katılıyor musunuz? O kadar net bir çizgi yok tabii. Oyunla rında da kendisi var. Hizmetçiler'de sözü geçen, aşığıyla sürgüne, Güyan'a gitmek onun önemli fantazmlarından biriymiş. Kendisi hapishanelerde kaldığı için, oyunda da hapishanelerden söz ediyor. Romanları da oyunları kadar otobiyografik, onlar da yalan dolan biraz. Jean Genet'nin oyunlarında kahraman lar mask takarlar, kılık değiştirirler, düşle gerçek arasında gidip gelirler ve Genet her zaman gerçeği yenik kılar. Bu, Hizmetçi ler'de nasıl ortaya çıkıyor? Jean Genet, Batı Tiyatrosunu sürekli eleştiriyor, karşısına da alternatif olarak Doğu Tiyatrosunu koyuyor. Genet, çok küfür eden bir yazar, Batı Tiyatrosuna da, ikiyüzlülüğü, burjuvazinin kokuşmuşluğunu temsil ettiği için küfrediyor. Japon Tiyatro suna ve masklara, oyunun içinde oyun oldu ğu için , gerçeği olduğu gibi yansıtmadığı için özeniyor. Genet'nin esin kaynağı Doğu Tiyatrosudur. Genet'nin, bu oyunda bir mesajı var mı? Öyle tek bir mesajı yok, olsaydı ruhu daha rahat bir adam olurdu. Hizmetçileri anlatmaya çalışmış, çünkü bu insanlar ken disine yakın olan insanlar. Hep hırsızlarla, Genet'in toplumla inanılmaz bir uzlaşmazlığı var, asiliği var. Bir olay onu çok etkiliyor, sonunda ortaya Hizmetçiler çıkıyor. Sahnenin üzerinde metinde geçen koltuk, yatak ve gardrop olmayacak mı? Hayır, olmayacak. Hiçbir aksesuar yok. Sadece elbiseler ve görüntüler var. Oyunda sadece iki renk var: Kırmızı ve siyah. Hanım ve perdeler kırmızı; hizmetçiler siyah. Dekor tehlikeli değil mi, oyuncular düş müyorlar mı? Arkadaşlar inanılmaz bir özveriyle çalış tılar, çok uzun süredir de çalışıyoruz, zaten normal süreden de önce başladık. Yine de durmakta zorlanıyorlar ama oyundaki ruh hallerini yansıtabilmek için zorlanarak yap tıkları hareketleri benimsediler. Teknik ola rak sahneyi böyle kaldırdığınız zaman, üç boyutlu olarak da kullanabiliyorsunuz. • pe cy a hizmetçilerle, kaçakçılarla, katillerle, eşcin sellerle birlikte olmuş. Evet, bir sanat çevre si var ama bunun ne kadar yaşamına yapıştı ğı tartışılır. Bu oyunun konusuna benzer bir olay Fransa'da yaşanmış. Birbirlerine aşık hiz metçi iki kızkardeş, hanımlarını parça parça doğruyorlar. Genet'nin toplumla inanılmaz bir uzlaşmazlığı var, asiliği var, o yüzden bu olay onu çok etkiliyor, sonunda ortaya "Hiz metçiler" çıkıyor. Oyunun metni kabuk gibi sert, katı ama derininde de inanılmaz bir hüzün var. Oyu nun inceliği orada zaten, tek bir kelimeyle anlatılamayacak bir insaniliğinin olması. Jean Genet'liği de oradan geliyor. Reha Bey, sahnenin bir bölümü askıya alınarak havaya kaldırılmış ve oyuncular hafif yokuş bir platformun üzerinde oynuyor lar. Neden böyle bir biçim kullandınız? Jean Genet'nin gerçekçi olmayan bir bakış açısı var; onun tiyatro anlayışına uygun bir mizansen yapmak istedik, dekor da mizansenin bir özeti gibi. Bunu gerçek leştirebilmek için tiyatronunun belli eleman larını kullandık, sahneyle oynadık ve ayrıca ışıklardan da yararlanacağız. BİZE, BİNA LAZIM EFENDİLER!.. Kuruyan, eriyen, yozlaşan kültür hayatımız adına hiç olmazsa bir fon kurulsun, yahut şart koşulsun; otel yapan bir de tiyatro salonu inşa etsin. G enel bir kanı var: Türkiye'de güzel sanatlar Cumhuriyetin ilanından sonra serpilip gelişmiş ve hatta bazı ları bu dönemde doğmuş veya icra edilmeye başlamıştır diye. Cumhuri yeti, sanatın beşiği kabul eden bir kam bu. Birçok bakımdan, doğrudur bu.-Seyirlik sanat ları ele alacak olursak, Türklerin opera, bale yap ması, Türk kadınının sahneye çıkması, Devlet Ti yatrolarının kurulması, gerçekten, 1923'den sonra. Ama mekânı İstanbul şehri, konuyu tiyatro bi naları olarak tanımlarsak, Cumhuriyet'in saltanat karşısında feci bir hezimete uğradığını görürüz. Modern Türkiye'nin kurucusu Atatürk, sanat aşığı İnönü, büyük imarcı Menderes... Zamanla rında devlet bu şehirde tek bir tiyatro binası olsun açmadı. Belediye dersek, 40'lı yıllarda temelini atıp 60'lı yıllara kadar bir türlü bitiremediği Tak sim meydanındaki iskeleti, sonunda Bakanlığa devretti, onlar da tamamlayıp Cumhuriyet'in İstan bul tiyatro binalarına ilk ve tek katkısı olarak iş letmeye koydular. Öte yandan belediye, Osmanlı'dan iki salon devralmıştı: Tepebaşı'ndaki Dram ve Komedi Ti yatroları. Bunları zaman içinde mahva terketmiş olmanın vebali boyunlarındayken, yerlerine — verilmiş onca söze rağmen— yenilerini yapmadı lar. Otopark inşa ettiler, sergi salonu inşa ettiler. Atatürk Kültür Merkezi pe cy a Ali TAYGUN Ve böylece yetmiş yıllık Cumhuriyet döne minde, devlet olsun, belediye olsun idare, 'score board' una tek bir gol yazabildi: AKM... Bu acıdır. Buna karşılık işe beş parasız başlayan iki oyuncu topluluğu kısa zamanda yemeyip içmeyip biriktirdikleri kuruşlarıyla dörtbaşı mamur iki ti yatro binası kattılar İstanbul'un salon envanterine Karaca ve Kenter Tiyatroları. Üstelik devleti vergi, belediyeye rüsum ödeyerek! Bunlardan biri nin, sahibinin iflasıyla Sular İdaresi'ne devri, onla rın yıllarca burayı yemekhane olarak kullanmaları yenilerde düzeltilen bir ayıp olarak belediyemizin kısırlığına taç olmuştur, bu arada. İdare, bina inşa etmediyse hiçbir şey yapmadı değil. Bol bol salon uyarladı. Eldekilere bir göz atalım. AKM 'nin alt katın da bir genişçe fuaye Oda Tiyatrosu 'na dönüştü rüldü. Eski Maksim, yeni adıyla Venüs Sineması, Devlet Tiyatroları'nın kullanımı için düzenlendi. Şehir Tiyatroları'nın Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi vaktiyle, Sümerbank'ın sergi pavyonu idi; Dram Tiyatrosu boşaltıldığında bunu uyarla yıp verdiler. Sahne arkasından salona geçmek için sokaktan yürünmesi gereken bir yerdir! Fatih Reşat Nuri ve Üsküdar Müsahipzade Celal Sahneleri'ni '60 ihtilalinden sonra 'geçici olarak' Refik Tulga yerlerine kondurmuştu. Bun lar askeri barakaydılar. Kadıköy Haldun Taner Sahnesi ise, malûm, hal binasıydı, 'tiyatrolaştırıldı'. Özel tiyatro binası yapma çabaları Özel kişi ve kurumların katkılarına gelince... Başta Perhan Şensoy gelir bence. Kadim Ses Tiyatrosu'nu, rüsum verip vergi ödeyerek, adım adım dolaştığı Anadolu'da topladığı bilet parala rıyla restore ettirdi. Yüz akımızdır. Bu arada Kültür Bakanlığı'nın da Yıldız Sarayı'ndaki minnacık tiyatroyu restore ettirdiğini unutmamalıyız. Salon olarak pek kullandırılmadığından akıldan çıkıyor! Tiyatro olarak inşa edilen ama bugün artık kul lanılmayan Zincirlikuyu'daki salondan başka Baro'nun altında Dostlar'ın oynadığı, Şişli'de Ga zanfer Özcan'ların oynadığı türden 'bodrum' me kânlar var. Harbiye'deki Yapı Endüstri'nin bodrumu da ti yatroculara hizmet edip emekli olanlardan. Ali Poyrazoğlu gece kulübünden dönme bir bodrumsalonda. Bir de Osmanbey'deki Samanyolu Sokak üzerinde Ümit Tiyatrosu vardı, garaj oldu galiba. Zeki ile Metin de geçen sezon sonunda bir garaj dan tiyatro yaparak tiyatrocuların intikamını aldı lar! Bodrumlardan 'tavanarası' na yükselirsek, 60'lı yıllardan iki tanesini hatırlıyorum: Yine Osmanbey'de Site Sineması'nın üst katındaki Site Ti yatrosu ile bugün yaşayan birçok topluluğun 'anası' kabul edilebilecek Arena Tiyatrosu. Bu ikincisi, Taksim'de Belçika Konsolosluğu'nun ya nındaki apartmanın tepesindeydi, asansörle de çı- Ayrıca, çok söylendi ama yine de tekrarlaya lım: Tiyatro, filmin, televizyonu^ kaynak sanatı dır. Bu ocaktan adam yetişmezse sinemanın da, ekranın da en azından dili tutulur. Bırakalım oyna yacak adamı, seslendirecek elemanı bulamayız. Türkçe'nin nasıl konuşulduğu unutulur, TV'de uç vermeye başlayan garip bir telaffuz alır başını gider. Tiyatromuzun ayakta durması lazım. Bunun için de bina lazım. Bunun yükünü ekmekleri her geçen gün ufalan özel tiyatrocular kaldıramaz. İda renin katkısı gerekir. Kamuya ait alanlar haraç mezat gidiyor, bunlara oteller, iş merkezleri yapılı yor. Kuruyan, eriyen, yozlaşan kültür hayatımız adına hiç olmazsa bir fon kurulsun, yahut şart ko şulsun; otel yapan bir de tiyatro salonu inşa etsin. Ne yapılacaksa... Sultan Hamid'i aratmayın bize efendiler!. cy a kılırdı. O apartman da yok şimdi. Apartmanların orta katlarından tek bir örnek var bildiğim: Gong Tiyatrosu. 'Lale Sineması' nın yanıbaşında mini minnacık bir salondu. Küçük Sahne de bir bakımdan bu kategoriye girebilir. Saltanattan birilerinin 'garsonyeri' olarak inşa edilmiş olan ve Atlas Sineması'nın olduğu yer de ahır olarak kullanılan bir binada, oturma odasıymış burası. M. Ertuğrul, ellilerde Yapı Kredi Bankası'nın desteği ile topluluğu kurduğunda ti yatroya 'uyarlanmış' tı. Sinemalar da tiyatro olarak epey hizmet verdi ler. Bunlardan akla gelenler: Beyoğlu'nda Elhamra, Alkazar, Taksim'de yanan Şan, Pangaltı'nda İnci, Tan sinemaları. Feriköy'deki İdil ile İnci 'den gayrisi emekliye ayrıldı. Tiyatro iken sinemaya dönüşenlere örnek Ka dıköy'deki Süreyya, Bakırköy'de bu yıl Adile Naşit. Tiyatroluktan çıkan en önemli salon Beyoğlu'ndaki Yeni Komedi'dir sanırım. Sofitasıyla, 750 kişilik kapasitesiyle birinci sınıf bir oyun mekânı olan bu bina elden kaçırıldı, şimdi bir konfeksi yoncu dükkanı. Şehzadebaşı'ndaki Ferah, yine böyle bir trajedi yaşadı: Tiyatromuzun tarihine şahit bu bina önce sinemalığa düştü, şimdilerde depo imiş. En feci yazgı, yanan salonlarınki... Dram, Ko medi, Şan 'dan başka Beyazıt'ta Azak Tiyatrosu, hep yandılar. Yönetimlerin katkıları gerekli pe Daha niceleri var bunlar gibi yok olan, unutu lup giden. Ama maksat hasıl oldu sanırım: Cum huriyet, hele şu son yirmi yıl, tiyatrolar dünyasına hiç de müşfik davranmamış. Bir tiyatro adamı olarak bu sanat dalının öne mini vurgulamaktan hicap duyuyorum. Bunu bili nir kabul edelim. Venüs Sineması Devletin ki ralık tiyatro sahnesi Ne bitmez bir sorun, şu salonsuzluk Türkiye'de Tiyatro denince ilk akla gelen şey salon. Daha doğrusu salonsuzluk. Hangi Tiyatrocuya nasılsın derseniz başlıyor anlatmaya... Gerçekten öylesine anlatıyorlar ki, televizyon seyreden, radyo dinleyen, gazete okuyan herkes ezberledi artık bu sorunu, devlet hariç... Dönemler yaşanıyor, hükümetler değişiyor, Kültür Bakanları, yerel yöneticiler geliyor, geçiyor ama bu sorun hep kalıyor, yerinde sayıyor... Sözler veriliyor, tarihler saptanıyor, yazılıyor, çiziliyor... Sonuç, yine salon yok Oysa o kadar çok ki... Hele büyük kentlerde. Örneğin İstanbul'da, Devlete ait kurumların elinde, yılda ancak birkaç kez kullanılan sayılamayacak kadar salon var. Üstelik bakımsızlıktan, ödeneksizlikten hepsi dökülüyor. Bir tek musluk, tek ampul alacak paralan yok bu kurumların... Ayrıca, salon sorunu, tek Özel Tiyatroların derdi de değil.. Bugün Devlet Tiyatroları bile kirada sürünüyor, örneğin İstanbul Devlet Tiyatrosu, Venüs Sahnesi... Yıllardır üstünde ısrarla durduğum bir projem var. Okul salonlarının hiç değilse hafta sonlan tiyatrolara kira karşılığı verilmesi... Üstelik son bir yıldır TİYAP aracılığı ile bu projenin üstüne gidiliyor. Sonuç mu? Sıfır.. Oysa sezon geldi, mutlu azınlık bazı tiyatrolar, perdesini açmak üzere... Geri kalanları, mevcudun çoğunluğu sokakta... Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul müdürlerini bu sorumluluktan kurtarıp, en azından bu sorumluluğa ortak olmasıyla çözümlenebilecek bu olay. Sayın Avni Akyol'un bir işaretini bekliyoruz. Şu seçim arifesinde belki hiç zamanı olmuyor sayın Bakanın. Hükümet, tiyatroculann güçlü potansiyelinden hiç mi yararlanmayı düşünmüyor? Böyle sıcak bir yaklaşımın kamuoyunda yaratacağı atmosfere ihtiyacı yok mu acaba? Muhalefet Partilerinin seçim vaatlerinde de sanata ve sanatçıya hiç mi hiç rastlanmıyor. • Hadi ÇAMAN Tiyatroya "zarar Muhsin Ertuğrul Eylül sabahı Cumhuriyet gaze tesinin Sanat ve Kültür sayfası nı açtığımda tek sütuna bir ha berin dört satırlık başlığını okumakta zorluk çektim. Bir kaç saniyelik bir duralamadan sonra şaşkınlıkla "M. Ertuğrul, tiyatroya zarar verdi"yi çözebil dim. "Hadi bakalım, dedim, zarar verme şampi yonlarının revaçta olduğu bugünlerde M. Ertuğ rul Hoca nasıl becerebilmiş, bu yaradılışına hiç uymayan işi?" Ve okumaya koyuldum. Meğer Metin And "Dekorasyon" dergisinin Eylül söyleşisinde "Muhsin Ertuğrul, Türk tiyat rosuna yalnız zarar vermiştir; hiçbir katkısı ol mamıştır" diyesiymiş. Bu tezini de ileride bir ki tapta kanıtlarıyla gösterecekmiş. "İnşallah fazla gecikmez de hemen o kitabı alır, bir an önce biz de hidâyete ereriz" diye düşündüm. 1975'te ben de Eskişehir Üniversitesi'nin dü zenlediği l.Ulusal Tiyatro Kongresi'nde, "Türk Tiyatrosunda Batı Aktarmacılığı" üzerine bir bil diri sunmuş ve hocamızın neden batı aktarma cılığına başvurmak zorunda kaldığını, dilimin döndüğünce, anlatmaya çalışmıştım. Ama bunun tiyatromuza zararlı değil, nice ve nite yararlı ol duğu da, bildirimin bütününden anlaşılıyordu. Bir olguya parmak basmak başka bir şey, "...zarar verdi" diye yargılamak büsbütün başka bir şeydir. Bunu şunun için söylüyorum, yargı sahibi, sonra beni de kendine tanık göstermeye hiç heveslenmesin. İlk ses, hocayı çok yakından tanıyan Zeynep Oral'dan geldi. (Milliyet, 22/9/1991). Oral (kalem tutan elleri varolsun) "Tiyatronun içinde olanlar, Metin And'ın Muhsin Ertuğrul'a düş manlığını zaten bilir" diyor ve hocanın katkıları nı, köşesinin elverdiğince, başlıklar halinde sıra lıyor. Ülkemizde abesle iştigâl artık umur-u 'âdi.-' yeden sayıldığı, hocanın Türk Tiyatrosuna kat kıları nice araştırmalara, mezuniyet ve doktora tezlerine de konu olduğu için, kolları sıvayıp ho canın katkılarını sayıp dökmenin pek heves edi lecek bir şey olmadığını da gördüm. Zaten Zey nep Oral bunu pek yetkin şekilde yerine getirmiş. Ama Cumhuriyet'in haberinde M.And'm bir cümlesi var ki, bir bilim adamına hiç mi hiç ya kışmayacak bir dikkatsizlik anıtı olarak gözüme, diken misâli, battı durdu: "Müdürlüğü sırasında Şehir Tiyatrosu'na dört tane semt tiyatrosu yaptı, dört köşe binalar, hepsi aynı, hepsinin çağdışı bir mekân düzeni var." O zaman bu yanlışlığı düzeltmek farz oldu artık: 1. M.Ertuğrul'un tiyatro yaptıracak maddi gücü olmadığı için durmadan "Salon istiyo ruz" çağrıları yapardı. Bu çağrılarına, görüp geçirdiği nice Belediye Başkanlarından biri sinden, sadece Şefik Erensü'den cevap geldi. Erensü, biri Üsküdar'da, öteki Saraçhanebaşı'nda bugün de kullanmakta olduğumuz dört değil- iki semt tiyatrosu yaptırdı. . 2. Bu iki tiyatronun da ne zorluklarla ya pılabildiğine yakinen tanığız, Belediyenin ti yatro binası yapımına ayıracak kırk parası yoktu. Ş.Erensü önce Saraçhanebaşı'nda sonra da Üsküdar'da Belediyeye ait iki arsa gösterdi. Asker kökenli olduğu için, Ameri kan yardımından vaktiyle elde edilen portatif, çelikten ve sahra koğuşları yapmak için hemen çatilabilecek iki adet konstrüksiyon buldu. Bu portatif karkaslar, hemen hiç para harcanmaksızm, o iki arsaya monte edildi. Karkasların araları tuğlayla örülüp sıvandı, çatısı kapatıldı. Bu kaba inşaattan sonra da boyası, badanası, doğraması tiyatrodaki özve rili işçi arkadaşlarımızca dört ayda tamamlan dı. Koltuklan, çok hesaplı olsun diye, Darüla ceze atölyelerine yaptırıldı. Ve bu iki tiyatro, Belediyeye, bir apartman dairesi ederine, yetmişbeşerbin liraya maloldu. (1961-62) 3. Ne yapmasını istiyordu, M.Ertuğrul'un, Metin And? "Hayır, ben bu salonları beğen medim; buralarda oyun oynatmam" demesini mi? Bilen bilmeyen de zanneder ki, tiyatro projeleri yarışması açılmış, Avrupa'da, Ame rika'da, Sovyet Rusya'da bir çok yetkin tiyat ro salonunu görmüş, tanımış hoca da hepsini elinin tersi ile iterek, bu koridor gibi dört köşe barakaları seçmiş! Oysa, onları gördüğü zaman, bize mürüvvete endaze olmaz diye bilmişti. Hoca hep şunu yinelerdi: "Kimse bizi 'ti yatro yapın' diye zorlamadı ki bugüne kadar. Hele, 'gelin istediğiniz tiyatro yapı biçimini söyleyin de hemen inşa edelim,' hiç denmedi bize. Tiyatro yapacağınız yerleri de siz bulup çıkarmak, yoktan var etmek zorundasınız." Ama işte şimdi ilk kez, Gaziosmanpa şa'da, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi özgün bir tiyatro binası yaptırarak, "Hadi gelin, bu rada da kültür ve sanat çalışmalarınızı sürdü rün, tiyatro yapın" diyor. Hocamızı yâdecek bundan güzel bir şey olur mu? Koşa koşa gi deceğiz tabii... Sadece Gaziosmanpaşa'ya değil, ne kadar semt tiyatrosu varsa hepsine... Yaz aylarında da Rumelihisarı'na, Yedikule'ye, Açıkhavaya, nerede tiyatro yapılabilir se oraya... • pe cy a 18 veren"adam: Zihni KÜÇÜMEN D aha önceki görüşmelerimizde, bize Ataköy 9. Kısım'da eskiden Barut hane olarak kullanılan bir binayı kültür kompleksine dönüştürmek çabasında olduğunuzu söylemişti niz. Sayın Zeliha Berksoy, Baruthane ne zaman açılacak? Baruthane Çözüm olacak mı? profesyonel, üst düzey, olumlu bir sanat yatırı mına giriyor, bütün ilçelere örnek oluyor, Sayın Kahveci de çıkıyor «imzalamam» diyor. Aklı selim sahibi olan bir insan hangi tarafı haklı bulur? Bu durumda, genç tiyatrocular ne yapacak? İstanbul gibi bir şehirde, Adalar dahil, 75-80 tane tiyatronun perde açması lâzım. Bu kadar çok genç oyuncu var. Her yıl sadece İstan bul'da tiyatro bölümleri 35 mezun veriyor. Ne reye gidecek bu çocuklar? Kahveci, "şirket ol sunlar" diyor. Biz bu çocukları, sanatı piyasaya sürüp üzerinden para mı kazanacağız? Tiyatro bir kültürdür, ticareti yapılmaz. Bakırköy Belediye Tiyatrolarının biletleri yine ucuz olacak mı? Tabii. Baruthane açıldıktan sonra abone sis temine geçmeyi düşünüyoruz. Bu, Muhsin Bey zamanında da denenmiştir. Aylık programı çı karıp, herkese dağıtacağız. Aboneler biletlerini aldıktan sonra, kalan biletler satılacak. Geçen sene oyunları izlemeye gelen insan lar hangi kesimdendi? Öğrenci kesimi de geliyor, halk da geliyor. Geçen sene Mine'yi matine suareye koyduk. Çok seçkin, çok değişik bir izleyici grubu vardı Mine'nin. Pazar günleri daha entellektüel, bile rek, seçerek gelen bir orta kesim geliyor. • Zeynep ÜSKÜL pe cy a Baruthane bitiyor. Sahnenin teknik eksiklik leri gideriliyor, sahne ve salon kısmının projele rini Metin Deniz hazırlıyor. Zannediyorum yıl başında Baruthane'yi açabiliriz. Baruthane'de iki sahnemiz olacak. Bir tane İtalyan sahnemiz var, 350 kişilik, bir de stüdyo tiyatrosu gibi çok değişik amaçlarla kullanabile ceğimiz bir deneme sahnesi var, 150 kişilik kadar. Orada modern denemeler yapmayı düşü nüyoruz. Baruthane'de yalnızca biz oynamayacağız, yurtiçi ve yurtdışı sanatsal etkinlikleri getirme ye çalışacağız. Baruthane'de opera, konser, ti yatro, resitaller, sinema gibi birçok sanatsal et kinlikleri görebileceksiniz. Bu sene neler yapmayı düşünüyorsunuz? En geç Ekim'in 15'inde perdelerimizi Aziz Nesin Sahnesi'nde açacağız. Bunun yanında Ka raca Tiyatrosu ve Yıldız Sarayı'nın içindeki Saray Tiyatrosu'ndan da oyun teklifi aldık. Dev let Tiyatrosu ile bir anlaşma yaparak Oda Tiyatrosu'nda oynadıkları oyunları buraya getirmeyi düşünüyoruz. Çocuk Tiyatrosu anlaşmamız da var. A. Nesin Sahnesi'nde ilk oyun olarak "İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu" oynanacak. Ayrıca bir prodüksiyon daha düşünüyoruz. Bir de İstanbul Festivali'ne hazırlanacağız. Ya Gençlik Festivali? Bu sene de Tiyatro Akademilerini davet edecek misiniz? Elbette, Gençlik Festivali düzenlemeyi dü şünüyoruz. Biz bunu, Türk Tiyatrosu'nda genç liğin yeni yapılanması açısından ele alıyoruz ve buna çok önem veriyoruz. Bunu kapital olduğu zaman daha geniş kapsamlı da yapabiliriz. Se minerler düzenleyebilir, onbeş, yirmi günlük ti yatro kursları yapabiliriz. Oyunlar sergilenir, üzerinde tartışma geceleri yapılabilir. Ancak, Maliye Bakanı Kahveci'nin halen önünde tuttu ğu tiyatromuzun kadrolarının vize problemi var. Bu, akan suya dur demek gibi birşey. Tiyatro öyle bir güçtür ki, böyle bentler ne yazık ki da yanamaz. Tiyatro antik çağdan beri yapılagelmektedir ve bizim bir çağdaş tavır olarak inan dığımız ve savunduğumuz düşünce artık yerel yönetimlerin kültür meselesinde öncü olmaları dır. Bütün gelişmiş toplumlarda da bu böyledir. Hiçbir Batı tiyatrosu ömrünü ChampsElysee'nin göbeğinde geçirmez. O trafiğin içine, hiçbir büyük yönetmen, ya da sanatçı gir mez. Herkes şehrin varoşlarında çalışır, 2-3 ay gelir merkezde oynar. Çünkü sanat dinginlik ister; kasetçilerle kebapçıların arasında sanat yapılmaz. Bu Batıda böyleyken ve sanatın gere ği böyleyken, Bakırköy Belediyesi bu kadar Bakırköy'de salonsuzluğa Yapımı devam eden Baruthane'nin ilk hali. Bura dan bir tiyatro salonu yükse lecek. Cezmi Bas kın'ın yönettiği "Partimizin Adayı" oyunun dan bir sahne. a Ankara sahnelerinde yeni bir renk pe cy Gökkuşağı Oyuncuları A Pınar ŞENEL nkara'da yeni kurulan bir tiyatro, Gökkuşağı Oyuncuları, 23 Eylül'de, Ankara Sanat Tiyatrosu Sahnesinde, ilk oyunlarına başladı. Genç Topluluk, AST'ın başarılı oyuncusu Cezmi Baskın'ın yönetmenliğinde Romen yazar J.L.Caragiale'nin (1852-1912) Partimizin Adayı (Kayıp Mektup) adlı oyununu sahneliyor. Aşağıda, yeni tiyatronun yapısı ve sahnelenen oyun üzerine, topluluğun kurucusu ve sanat yönetmeni Cezmi Baskınla, arkadaşımızın yaptığı söyleşiyi sunuyoruz. Ankara'nın "başkent"liği, ne yazık ki, yıllardır politik ve bürokratik olmaktan öteye gidemedi, Ankara, sanatta "başkent" olmaktan bugün çok uzak... Özel tiyatrolar açısından Ankara'nın yoksul bir kent olduğunu biliyoruz. Kurulacak herhan gi bir tiyatronun, özel olarak da sizin tiyatronu zun ne gibi boşlukları dolduracağını düşünüyor sunuz? Ankara'nın "başkent'liği, ne yazık ki, yıllar dır politik ve bürokratik olmaktan öteye gide medi. Ankara, sanatta "başkent" olmaktan bugün çok uzak. Bu yüzden, sürekli olarak İs tanbul başta olmak üzere, dışarıya bir sanatçı göçü veriyor Ankara. Bu, bir kısır döngü biçi minde böyle sürüp gidiyor.Öncelikle bu kısır döngüyü kırma iddiasında olmadığımızı belirt meliyim. Bu, bir kişi ya da grubun tek başına yapabileceği bir şey de değil zaten. Bunu eko nomik koşullar da hızlandırıyor. İşte bu yüzden Ankara'nın çok tiyatroya, çok tiyatro adamına, müzisyene, edebiyatçıya... çok, çok sanatçıya ihtiyacı var. Ve tabii pek çok yürekli çıkışlara, girişimlere... İşte bu an lamda, tüm sanatçılara ve hatta "seyirciyim" diyen herkese görev düştüğü inancındayım. Neden "Gökkuşağı Oyuncuları"? Biz yeni bir ekibiz. Tiyatroya yaşamsal bir değer veriyoruz. Bizim için tiyatro ekmek, su kadar gerekli. Grubumuzun adını tüm genç ar kadaşlarla birlikte koyduk. Bizim için "Gökku şağı", çok renklilik (sanatsal anlamda tabii), umut, aydınlık, estetik, uyum, değişim ve yaşam sevincini simgeliyor. Bu adın anlamını sahne üzerindeki üretime yansıtmak, tüm ekibin ortak sorumluluğu, ortak dileği ve umudu. Kadronuz şimdilik oldukça genç. Bunun özel bir nedeni var mı? Öz-biçim açısından, genç ve dinamik bir tiyatro yapmayı amaçlıyoruz. Bunun da, ancak öğrenmeye istekli, genç bir ekiple oluşacağı ka nısındayım. Ayrıca bu işin, pek çok işte de ol duğu gibi, eğitimi bitmez. Her oyun, yönetme nin, oyuncunun, ışıkçının, dekorcunun yeni şeyler öğrendiği, kendini geliştirdiği bir çalış madır da. Bu oyunu seçerken nelerden etkilendiniz, neleri amaçladınız? Bundan sonraki oyunları nızda hangi tür ve içerikleri tasarlıyorsunuz? Tiyatroya bakış açımız ve özlemlerimiz ışı ğında, evrenselliği, güncelliği, sanatsal olanak ları, sahne tasarımı ve tekniği açısından, olanak tanıyan bir oyun dağarcığımız var. Bunlara baş kaları da ekleniyor. Her sezon 2-3 oyun çıkara bileceğiz sanıyorum. Bunlar arasından CARAGIALE'nin oyunu, seçim ortamındaki ülkemizin güncelliği ile paralellik gösteriyordu. pe cy Başka yönetmenlerle çalışmayı düşünüyor musunuz? Pek tabii. Tüm projelere açığız. Özellikle genç yönetmen arkadaşların bu konuda bizlerle ilişki kurmasını rica ediyorum. Bu oyunda nasıl bir dramaturji ve reji uygu ladınız? Neleri öne çıkardınız? Oyunun iyi bir örgüsü vardı, ülkemizin ob jektif şartlarıyla çakışıyordu. Fakat eski teknik le yazılmış bir vodvildi. Uzun tiratlarla, mekan larla, aparlarla, dış anlatımlarla doluydu. Bu bizim anlayışımıza zıttı. Bunları giderip, oyunu ekibin ritmine uydurduk. Oyunculukları müm kün olduğunca doğal ve yaşayan kişiler olarak aldık, abartılardan kaçtık. Bu olaylar, dünya nın herhangi bir yerinde oluyormuşçasına, ger çek demokrasi olmayan bir ortamda kişilerin nasıl yoz politikalara saptığını anlatmayı amaç edindik. Hangi seyirciye sesleniyorsunuz, bu oyunda ve genel olarak tiyatronuzda? Değişimi, umudu, çok renkliliği kavrayarak, kucaklayarak, kendini değiştirebilen dostlar edinmek istiyoruz. Bu oyuna seyirci neyi umarak gelmeli sizce? Ya da sizce seyirci bu oyunda neler bulacak? Bizi tanımak için gelecek. Politikanın ne ol duğunu görecek. Doğru ve yanlışları politik an lamda tartıp, seçecek, eğlenecek. Ekonomik güçlükleri nasıl aşmayı düşünü yorsunuz? Yaşadığımız ekonomik ortamın gerektirdiği nin tersine, kapitalsiz başladık bu işe. Ekip-, oyun çıkana kadar ücret almadı. Yapım masraf larını VISA Kredi Kartı'yla karşıladık. En büyük desteği de, provalar sırasında bize salo nunu açan Ankara Sanat Tiyatrosu gösterdi. Bunca para ve gönül borcundan sonra varolabilmemiz, seyirci desteğinin sürmesiyle mümkün olacak. • a Genç yönetmenlere açığız Tevfik Gelenbe Vefasız sevgili uğruna 35 yıl T cy a evfik Bey, sizin tiyatro serüveninizi eskilerden alarak bugünlere gelsek. Siz tiyatroya ne zaman, nasıl başladı nız? Tiyatro yaşamıma 1957-58 yılla rında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nda başladım. Bütün arkadaşlarım maça giderlerdi, ben tiyatroya giderdim. Muammer (Karaca) Abi'nin bir oyununu sekiz dokuz kez seyrettiğim olmuştur. Böyle bir sevgi doğunca o çevreden de dostlarım oldu. Bir oyun dönüşü, servis arabasın da Kemal Tözem Bey de vardı, o zaman sahne amiriydi. Bana, "fiziğin müsait, çok da meraklı sın, niye Şehir Tiyatrosu'na girmiyorsun", dedi. Bu teklife çok sevinmiştim. Kaç yaşındaydınız? 24 yaşındaydım ve hemen dilekçe verdim. Aradan 8 ay geçti, bir gün Şehir Tiyatrosundan bir zarf geldi. Denenmem için bekleniyordum. İki kişi alınacakmış. Sonunda ben ve Aytaç Yörükaslan kazandık. Nereden bu tiyatro askı ? Hep düşünmüşümdür kendimce niye bu tiyat ro aşkı diye. Ben küçük yaşta annesiz, babasız kaldım. Ama onlarla olduğum o günler içinde hep sanat vardı. Babam bir kanun adamıydı, ama her hafta musiki alemleri yaparlardı. Çalarlardı, söylerlerdi ve babam birinci sınıf bir ortaoyuncu- pe Güzin ÇORAĞAN suydu. Kavuklu oynardı, pişekar oynardı. Ve büyük bir grubu iki üç saat oyalayabilirdi. İşte böyle bir ortamda büyüdüm ben. Neden tiyatro aşkı sorusunun cevabı da budur, sanırım. Şehir Tiyatrosu'nda ne kadar çalıştınız? 1963 senesinde ben, Neşe Yulaç, Gazanfer Özcan, Gönül Ülkü ve İlhan Hemşeri Şehir Tiyatrosu'ndan ayrıldık, şimdi de halen varolan Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nu kurduk. 1969 yılı na kadar orada çalıştım ondan sonra da kendi ekibimi kurdum. Koşullar ağırdı ama dayandım. Benim kursiyerlerim var. Onlara hep söylüyo rum, tiyatronun yazılmamış kanunları vardır: Vefasız bir sevgili gibidir tiyatro; soğukta, karda, kışta, çamurda kapısında beklersin ve bir gün kapısını açar, size gel der. Kendi tiyatromu açtığımda salonumuz yoktu. Hep aynı sorun. Yüz sene evvel vardı, 60'h yıllarda da vardı, şimdi de var. İlk dört ayımızı turneyle geçirdik. O arada Ankara Maltepe Tiyatrosu'nun boş oldu ğunu öğrendim, oraya girdik. Ziya Akelli de bir ekip yapmıştı. Rahmetli Yıldırım (Ataç) da vardı. Onlarla aynı salonu, sahneyi bölüştük. Ve sonra İstanbul'da Üsküdar Sunar Tiyatrosu'nun boşaldığı haberini aldık. 1970-71 yıllarında Sunar Tiyatrosu'nda başladık. Üsküdar, tiyatro için şanssız bir yer. İşimiz kötü değildi, tiyatro zarar etmiyordu ama seyirci Kadıköy'den geli yordu. Benim odam durağa bakardı, oyun bittiği zaman seyirci olduğu gibi o durağa koşardı. Sonra, çeşitli seçenekler aradık. Suadiye'de Atlantik Sineması karşısında kafe bozması bir yer bulduk. Burada tiyatro yapabilir miyiz, diye sorduk, sahibi de 'tabii yapabilirsiniz' dedi. Bir seneliğine kiraladık ve o zamanın 60 bin lirası kadar masraf yaptık. Yüzyetmiş kişilik bir salon haline getirdik. İşimiz çok da iyiydi. Ama bir süre sonra sahibi 'Buradan çıkın ben burayı bilar do salonu yapacağım dedi. Çıktık ve orası bilar do salonu oldu. O sırada Opera Tiyatrosu boştu, oraya geçtik. Sene sonuna doğru bir yan gın geçirdik. Çok kötü bir olaydı, kimsenin başı na gelmesin. Tiyatroyu iki ay içerisinde yeniden yaptık. Ve ondan sonra da turneye çıktık. Turne deyken bu salon için bir teşebbüsümüz vardı. Sağolsun Üner İlsever kardeşim burayı bize verdi. 1975'den beri de buradayız. Seyirci ilişkileriniz nasıl? Kendinize özgü bir izleyiciniz var değil mi? Evet çok şükür böyle bir seyircimiz var. Her yıl gelip bizi izliyorlar. Ne zaman başlayacaksı nız diye soruyorlar. Ne zaman başlayacaksınız Tevfik Bey? Hangi oyunlarla? 11 Ekim'de Germeine Lefreng'in yazdığı Neden Olmasın adlı Zihni Küçümen'in adapte ettiği bir oyunla başlıyoruz. Daha sonra Dünya Yeşildir diye , benim yazdığım, çevre sorunla rıyla ilgili bir çocuk oyununa başlayacağız. İn sanların önündeki en önemi sorun çevre sorunu. Kimse farkında değil. Ben de bir tiyatrocu olarak karınca kararınca bir katkımız olsun istedim. Bir de 15 Ekim'de kayıtları bitecek ve Kasım'ın ilk haftasında başlayacak olan sekiz yıldır devam eden bir kursumuz var. • Almanya'da güldürü ve toplumsal taşlamalar sahnesi Tiyatrom A cy a TİYATROM, Almanya'da yaşayan Türklerin sorunlarına, özellikle de Berlin'in Kreuzberg semtinde yaşayan Türk gençlerinin sorunlarına eğilen bir çalışma içinde. lmanya'da, Berlin'de 1984 yılından beri yaşamını sürdüren ve bugüne kadar yirminin üstünde prodüksiyon gerçekleştirmiş, oyunlarını Türkçe ve Almanca oynayan bir Türk Tiyatrosu var, adı: TİYATROM. eleştirirken, sistemin temsilcisi olan öğretmenleri ni çileden çıkarıyorlar.. TİYATROM, Almanya'da yaşayan Türklerin sorunlarına, özellikle de Berlin'in Kreuzberg semtinde yaşayan Türk gençlerinin sorunlarına eğilen bir çalışma içinde. TİYATROM, 21 Ağustos - 1 Eylül tarihleri arasında İsviçre'nin Basel kentinde yapılmış olan West in Basel adlı uluslararası tiyatro festivaline "Düğün Dernek Kreuzberg" ve "Palyaçolar Okulu" ile katıldı. pe Bu oyunların ardından, Kasım ayında, Arthur Millerin Köprüden Görünüş adlı oyunu, Alman yönetmen Ralf Milde tarafından sahnelenecek. Asiye Nasıl Kurtulur, Pir Sultan, Suçlular Suçsuzlar, Kurban, Bir Ceza Avukatının Anıları gibi oyunları sergilemiş olan topluluk, geçen yıl Aydın Engin'in yazıp yönettiği Düğün Dernek Kreuzberg adlı müzikli oyunu, bu yıl da sahnele meye devam ediyor. Oyunda, anadillerini doğru konuşamayan ikinci kuşak Türk gençlerinin birbir leriyle evlenme isteklerinin, hâlâ Anadolu gele neklerinden kurtulamamış anne-babaları tarafın dan anlayışla karşılanmaması, Alman yönetiminin Türklere karşı tutumları, güldürü ve toplumsal taş lama türünde yansıtılıyor. Tiyatronun kadrosunda Yekta Arman, Le vent Beceren, Atilla Cansever, Barış Eren, Tayfun Kalender, Nizamettin Namidar, Selçuk Sazak, Melda Özer, Defne Tezel, İdil Üner bulunuyor. Işık teknisyeni Önder Baykul. • Topluluk, S. Mrozek'in Polisler adlı oyunu da sahneliyor. Polisler, Türkiye'de de sahnelenmiş fakat hemen yasaklanmıştı. Kara mizahın başarılı örneklerinden olan oyunda, siyasi polisin, tutukla yacak insan bulamadığı bir ülkedeki zor (!) duru mu hicvediliyor. TİYATROM, bu mevsim, bu iki oyundan ayrı olarak, I.K.Waechter'in yazdığı M. Burton'un yönettiği Palyaçolar Tatilde adlı oyununu da bu mevsimin ilk yeni oyunu olarak, 1 Ekim'de Türkçe-Almanca olarak sergilemeye başlıyor. Oyunda, öğrenciler (palyaçolar), otoriter eğitim sistemini 23 90/97 Tiyatro mevsiminde Avrupa 'nın en iyileri "Tiyatro 1991" yıllığında, eleştirmenler reji ile birlikte dramaturjiyi de başlıbaşına bir madde olarak değerlendirmişler. G pe cy a eçtiğimiz tiyatro mevsiminde Al manya, Avusturya ve İsviçre'de izlenen yerli ve yabancı tiyatrolar ve oyunlar için 34 eleştirmenin yaptığı değerlendirmenin sonuç ları, Theater Heute dergisinin "Tiyatro 1991" yıllığında yayınlandı. Yılın Alman yazarlarından önde gelen iki sini, "ölü iki yazar" diye özellikle belirtmek gereğini duymuş yıllık. Gerçekten de en yük sek oyu (onbir), geçtiğimiz yıl kanserden ölen Doğu Berlin'li yazar Georg Seidel almış; Doğu Berlin'de Brecht'in kurmuş olduğu ünlü tiyatro Berliner Ensemble'de, yazarın anısı na ilk sahnelemesi yapılan Villa Jugend adlı oyun için... Yılın Yılın rejisörleri de Doğu Berlin'li, Frank matadorları Gastorf, D.Berlin'deki "Deutsches Theater"da F.Castorf ve sahnelediği John Gabriel Borkmann L.Haussmann (H.Ibsen) ile en yüksek oyu almış (9 oy). Onu Yılmaz ONAY 5 oyla aynı tiyatronun yönetmeni Thomas Langhoff izliyor. Yeni yetişen sanatçılar kate gorisinde değerlendirilen Leander Haussmann ise, doğunun kentlerinden Weimar'da sahneye koyduğu Nora (H.Ibsen) ile 13 oy almış. Yıllık, Castorf ve Haussmann'ı yılın reji matadorları diye nitelemekte. Buna karşılık, Almanya turnelerinde izlenen ve okurlarımı zın herhalde daha iyi tanıdıkları dünyaca ünlü isimlerden, örneğin Ariane Mnouchkine'in (Theâtre du Soleil, Paris) Aischylos ve Euripides'ten düzenleyip sahneye getirdiği Les Atrides uygulamasına yalnız üç eleştirmen oy vermiş. Peter Brook'un Theâtre Buffes du Nord'da (Paris) yaptığı Fırtına (Shakespeare) rejisi ve geçen yıllarda ülkemize düzenlediği turneler den tanıdığımız Theater an der Ruhr'un yönet meni Roberto Ciulli'nin Üç Kızkardeş (A.Çehov) rejisi, ancak birer oy alabilmiş. Gene ilginç bir nokta, eleştirmenlerin, reji ile birlikte dramaturjiyi de başlıbaşına bir madde olarak değerlendirmeye almaları. Nite kim, pek çok eleştirmen, bir oyunun rejisine oy verirken, bir başka oyunun dramaturjisine oy vermiş. Çünkü oyun prodüksiyonlarında, rejisörden ayrı olarak dramaturjiyi yapan isimler de belirtilmekte. Tüm mevsim ürünleriyle bir tiyatronun değerlendirmesinde, yukarıda adı geçen Doğu Berlin'deki "Deutsches Theater", en yüksek oyla (9 oy) Yılın Tiyatrosu olarak adlandırıl mış. Mnouchkine'in "Theâtre du Soleil"i ve Viyana'daki "Wiener Schauspielhaus" ise, üçer oyla, alternatif olarak onu izliyorlar. Eleştirmenlerin değerlendirmesinde, bir de yılın en tatsız tiyatro olayı maddesi yer alı yor. Bu maddeyi, örneğin Gert Gliewe: "Heiner Müller'in, doğudaki Alman tiyatrolarını kapatma fikri", diye yanıtlamış. (Bilindiği gibi H.Müller, eski Doğu Almanya'nın batıda en çok ün yapmış tiyatro yazarı -idi-). Tanın mış "Der Spiegel" dergisinin eleştirmeni Helmut Karasek ise, yılın en tatsız tiyatro olayı olarak şunu belirtiyor: "Tiyatro eleştirisinde nepotizm (yakınları kayırma, Y.O); yani, ba baların oğullarını ünlendirmesi"; oysa Goldwin'in dediği gibi, "nepotizm kabul edilebilir, ama aile ilişkilerinde kalmak kaydıyla". Gene bu madde için, üstelik iki eleştirmen birden (P.Iden ve R.H. Wiegenstein), Batı Berlin'in dünyaca ünlü tiyatrosu olan Schaubühne'deki bir sahnelemeyi, Brecht'in Sophokles'ten yaptığı Antigone uyarlamasının oyna nışını, yılın en tatsız tiyatro olayı olarak niteliyorlar. En başta, yılın yazarı konusunda yıllığın bir de notu var: Pek çok eleştirmen, George Tabori'nin ancak Temmuz sonunda (Viyana'da) ilk sahnelenişi izlenebilen "Goldberg 24 "Kültürsever Yurttaşlar İçin Klasiklerden Kısa Kısa" George Tabori HAMLET Öldürmen gerek Dedi baba, Sen zaten ölmüşsün Dedi oğul. OPHELİA Kız soyundu Erkek de soyundu, Sonra erkek Kalktı İngiltere'ye gitti Kız deli oldu. a CLEOPATRA Tarihçiler Yemin-i billâh ediyorlar: Cleopatra'nın burnu biraz daha kısa Ya da hazretin nesnesi az daha uzun Olaydı, iş çok daha başka türlü Yürürdü. OİDİPUS Sen benim annemsin Ve çocuklarımız Benim kardeşlerim, öyle mi? Yani, ben Kendi kendimin çocuğu, Sen de haminnem. Değil de ne? cy Georg Seldel NATÜRALİZM Lagara lugara, dalga dubara Döşemesi bile hakiki Bulaşık kokuyor mutfak, Ve altta Brecht Dönüp duruyor mezarında pe Çeşitlemeleri" oyununa oy vermek istemişler, ama geç olduğu için o değerlendirmeler önü müzdeki yıl için geçerli olacakmış. Yalnız yıllık, George Tabori'nin Londra'da bir hastahanede yatarken dergiye gönderdiği ve şu başlığı koyduğu "şiir"lerini baş sayfalarına al mayı ihmal etmemiş: "Klinik Bir Dramaturjinin Postoperatif Örnekleri". Ben de o örnek lerden birkaçını, yıllığın koyduğu başlıkla sizlere aktarayım.. "Sevgili Yelena Sergeyevna" ise bir Glastnost oyunu. Ludmilla Razumovskaya bu oyununda, ömrünü öğrencilerine ve on ların eğitimine adamış bir öğretmeni canlan dırıyor. Oyunun yönetmeni Yıldız Kenter, öğretmeni de oynuyor. 1991/92 mevsiminde bir başka "yabancı oyunu"da, D.L. Coburn'dan Seçkin Selvi'nin çevirdiği Konken Partisi. İki kişi lik bu oyunda, Yıldır Kenter ve Şükran Güngör oynayacaklar. 3 0 . Yıl için hazırlananlar K Kent Oyunculan'nın 91/92 repertuarı, 30. yıl nedeniyle hazırlanacak üç büyük pro düksiyonla sürecek: Bunlardan biri Nâzım Hikmet'in 90. Doğum Yıldönümü nedeniy le Müşfik Kenter'in oynayacağı Küvayi Milliye. Oyunu Oğuz Aral yönetecek. İkinci "30. yıl özel yapımı", önemli bir klasik: İlk kez 1961-62 sezonunda Kent Oyuncuları tarafından oynanan Anton Çehov'un Martı'sını, bu kez konuk bir Rus yönetmen sahneye koyacak. Ve uzun yıllardan sonra Kent Oyuncula rı'nda bir müzikal geliyor sahneye: Günah. Melih Kibar'ın müzikleri, Süha Öztartar'ın metni, Esra Zeynep'in dramaturjisi ve Zeynep Talû'nun şarkı sözleri ile oluşan Günah'ı, Mehmet Bırkiye sahneleyecek. Henüz proje aşamasında bir başka oyun da Uğur Mumcu tarafından oyunlaştırılan, Atatürk'ün Nutuk'u. Oyunu, Müşfik Kenter oynayacak. cy a ent Oyuncuları, bu tiyatro mevsiminde, kesintisiz sürdür dükleri 30. yıllarını kutlamaya hazırlanıyorlar. Bu yıl bir "yeniden yapılan ma" yi amaçlayan Kent Oyuncuları geçmiş teki otuz yıllarını da değerlendirerek yeni kültür etkinlikleri ve oyunlar hazırlıyorlar. İlk Oyunlar pe Kent Oyuncuları mevsimi 3. İstanbul Ti yatro Festivalinde oynadıkları iki yeni oyunla açıyor: Maskeli Süvari ve Sevgili Yelena Sergeyevna. Maskeli Süvari'nin ya zarı Mehmet Baydur, sahneye koyan Müş fik Kenter. Mehmet Baydur, "Maskeli Sü varide sahne aydınları ve "sanat seviciler"i kendine özgü dili ve mizahıyla anlatıyor. Kent Oyuncuları 3 0 . Yıla merhaba Yazarlı-yönetmenli-oyunculuseyircili oyun değerlendirme söyleşileri, seyirci genel provaları, oyunculuk eğitimi birimi, çocuk oyunları, gençler için tiyatro ve kültür haftaları Yeni yapılanma etkinlikleri: Kent Oyuncuları 30. yıllan nedeniyle ha zırladığı bu çok yönlü repertuarın yanısıra, önemli bir "yeniden yapılanma"yı da ger çekleştiriyor. Bu bağlamda yeni oyunların yanısıra yeni kültür etkinlikleri de gündeme gelecek. Yazarlı - yönetmenli - oyunculu seyircili "oyun değerlendirme söyleşileri", meraklı seyirciler için "seyircili genel pro valar", uzun vadede ciddi bir tiyatro eğiti minin hedeflendiği "oyunculuk eğitimi biri mi", çağdaş biçimde ele alınacak "çocuk oyunları", "gençler için tiyatro ve kültür haftaları" gibi etkinlikler, birbiri ardına Kenter Tiyatrosu'nun sahnesini dolduracak. Bu kapsamlı çalışmaları, amacına uygun biçimde değerlendirebilmek için, Kenter Ti yatrosu salon ve fuayesi de yenilendi. Fua yede yeniden düzenlenen, Kitap-butik, Vi yana Kahvesi ve özel anı eşyaları bölümleri ile resim galerisi yeni sezonda tiyatroseverlere hizmet verecek. • a cy pe Çizgi Tiyatrosu A a Antalya'dan ilgisizliğe karşı yükselen bir ses 300 kişilik Belediye Kültür Salonu çocuk ti yatrolarına sahnesini açan tek yer. Salon çok amaçlı kullanıldığından senede ancak 4-5 kez çocuk oyunu sahnelenebiliyor. Sinemaları kiralamaksa, ücretleri nedeniyle olanaksız. Bu durum çocuk tiyatrolarını, ilkokulların dersane bozularak yapılmış salonlarında, Milli Eğitim Vakfı ya da Okul Koruma Derneği yararına oy namaya zorluyor. Daha önce bizim de yaptığımız bu yanlış uygulamayı, aldığımız bir kararla bıraktık. Bi rincisi, okul salonları çoğunlukla tiyatroya uygun değil. Çocuk, oyun dışındaki "tiyatro"yu yaşayamıyor. Parasını ödediği halde eline bilet geçmemiş tir. Çünkü öğretmeni bu kadar işinin içinde bir de Çocuk Tiyatrosu biletleriyle uğraşamayacağından, sorunu toplu liste yaparak çözmüştür. Çocuk büyük olasılıkla kendine ait bir koltuğa oturmamıştır. Daracık salona çok sayıda çocuk alındığından oyun başlayana kadar "biraz daha sıkışın bakayım" uyarılarıyla keyfi kaçmıştır. Oyun başlayıp "sıkışmayı" unutup da oyunla diyaloga girmişse "susss, sessiz ol..." uyarısı al mıştır. Belki de tiyatroya gitme kendisinin seçi mi değildir, buna okula getireceği pay nedeni ile zorlanmıştır. Bütün bunlardan sonra, çocu ğun yaman bir tiyatro izleyicisi olarak yetiş mesi kuşkuludur. pe cy ntalya'da çocuk oyunları sergileyen Çizgi Tiyatrosu'nun, oyunlarını ço cuklara ulaştırmada karşılaştıkları engelleri, yaşadıkları sorunları, aşağıdaki yazıda, grubun yönetmeni Nusret Demir anlatıyor. Çizgi Tiyatrosunun en önemli sorunlarının başında salonsuzluk geliyor. Büyük emek ve masraflarla hazırlanan oyunlarımız, salonsuz luk yüzünden, ancak 4-5 kez sahnelenebiliyor. Asırlar önce 10.000 kişilik görkemli Aspendos'ların inşa edildiği Antalya'da oyunumuzu sahneleyecek salon bulamayışımız düşündürü cüdür. 600 kişilik Özel İdare Salonu'nun "çocuklar koltuklan çiziyorlar" gerekçesiyle çocuk tiyat rolarına verilmeyişi, 23 Nisan'larda söylenen sözlerin yapmacıklığını sergilemiyor mu? Kendi çocuklarından koltuk esirgeyen devlet bu yaklaşımıyla sanat politikasını da açıklamış oluyor. 600 kişilik Özel İdare Salonu'nun "çocuklar koltukları çiziyorlar" diye çocuk tiyatrolarına verilmeyişi, 23 Nisan'larda söylenenlerin yapmacıklığını sergilemiyor mu? Devlet, hu tavrıyla sanat politikasını da açıklamış oluyor. Fitre zarfı, Kızılay'a yardım, tiyatro bileti... İkincisi, okulda satılan bilet, öğrenci velisi tarafından, fitre zarflan, Kızılay'a yardım vs. kampanyalarından birisiymiş gibi algılanabili yor; yani okul idaresi yine para toplamış olu yor ve güç durumda kalıyor. Üçüncüsü, biletler toplu satıldığından ol dukça ucuz tutuluyor. Bu da toplumda "bu kadar ucuz olduğuna göre Çocuk Tiyatroları basit, emeksiz ve masrafsız olmalı" yargısını oluşturuyor. Özetleyecek olursak, çocuğa "tiyatro atmos feri vermeyen, okul idaresine ve öğretmene an garya gelen, ama okula bırakacağı paranın hatı rına katlanılan", velide ise "yine para toplanıyor" değerlendirmesi yaratan bu uygula mayı, salonsuzluğumuza rağmen terk ettik. cy a pe Yayınevleri ve Tiyatro Kitapları c pe cy a an Yayınları, 1990'da baş lamış olduğu Çağdaş Drama Dizisi ile tiyatroya yeni bir soluk veriyor. Aziz Çalışlar yönetimin de hazırlanan dizi, Çağdaş tiyatro yazarlarının dilimize kazandırılma sına yönelik bir çizgide devam edi yor. Yayınlanan son kitaplardan biri olan Ah HolIywood, AvusturyaMacar asıllı ünlü oyun yazarı, Ödön von Horvarth'ın gözüyle 1930'lardan 1950 McCarty'ciliğine kadarki dönemi renkli bir anlatımla veren bir Christopher Hampton uyarlaması. Fransızca'ya da çevrilen ve adapte edilen eser, 1982'de İngilte re'de, Royal Court'ta sahnelendi. Dizinin son kitaplarından bir di ğeri ise ünlü Sovyet tiyatro yazarı Biz Aşağıda İmzası Olanlar Aleksander Gelman, Belgi Paksoy, Aleksander Gelman'ın yapıtı, Biz Aşağıda İmzası Olanlar. Can Yayınları Glastnost Hareketi'nin simgele 85 sayfa, İst. 1991 rinden biri olarak kabul edilen eser, ilk kez Sovyetler Birliği'nde 1979 yılında sahnelenmişti. Ülkemizde de 1988'de İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Oleg Yefremov ile Aleksan der Kalyagin'in yönetmenliğinde sahnelenmiş ve yılın en iyi oyun, en iyi yönetmen, en iyi oyuncu, en ba şarılı dekor ödüllerini kazanmıştı. Can. Yayınlan, Çağdaş Drama Dizisi'nden bugüne kadar, aralarında Camus'nün Ecinniler, Lunaçarski'nin Don Kişot, Beckett'in Godot'yu Beklerken adlı eserleri de bulunan, toplam 17 eser yayınla dı. Ayrılık Müziği Marguerite Duras, Gökçin Taşkın Remzi Kitabevi, 80 sayfa, İst. 1991 Tiyatro kitapları alanında yeni bir atılım yapan Remzi Kitabevi ise 1990 yılında çeşitli edebiyat türle rinde ürün vermeye başlayan Çilek Dizisi'ndeki oyun kitaplarında da yerli ve yabancı eserlere yer ver mekte. Dizide en son Marguerite Duras'ın Ayrılık Müziği ile Meh met Baydur'un Yangın Yerinde Orkideler'i yayınlandı. Dilimize Gökçin Taşkın tarafın 30 dan çevirilen "Ayrılık Müziği", 1985'te, Fransa'da, yazarın rejisiyle oynanmıştır. Duyguların doruk noktalarını şiirsel bir anlatımla veren eser, güçlü bir oyunculukla adeta diğer hiçbir sahne unsuruna gerek duymadan sergilenebilir izlenimi bı rakıyor. Yangın Yerinde Orkideler ise Mehmet Baydur'un güçlü yapıtların dan biri. Eser, Ocak 1990'da, İstan bul Devlet Tiyatrosu, Taksim Sahnesi'nde, Can Gürzap tarafından sahnelendiğinde büyük beğeni ka zandı. Remzi Kitabevi, Çilek Dizisi'nde,. bugüne kadar oyun olarak Genet'in Paravanlar'ı, Kundera'nın Anahtar Sahipleri, Tennesse Williams'ın Yaz ve Duman'ı başta olmak üzere 9 kitap yayınladı. 1991 yılında Tiyatro Dizisi baş latan bir başka yayınevi de Boyut Yayınevi. Bu dizide öncelikle yerli oyunla ra yer verecek olan Boyut Yayınevi'nin yayınladığı ilk kitap Vasıf Öngören'in Toplu Eserler'i. Yazarın, Almanya Defteri, Asiye Nasıl Kurtulur, Oyun Nasıl Oynanmalı, ve Zengin Mutfağı isimli oyunla rından oluşan bu kitabı, Turgut Özakman'ın Toplu Eserler'i takip edecek. Kitapta yer alacak oyunlar; Ah Şu Gençler, Töre ve Ocak. Vasıf Öngören-Bütün Oyunları Almanya Defteri (Göç) • Asiye Nasıl Kurtulur • Oyun Nasıl Oynanmalı • Zengin Mutfağı Boyut Yayınevi 290 sayfa, İst. 1991 a pe cy a pe cy