ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Transkript
ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of the Agricultural Faculty of Gaziosmanpasa University ISSN: 1300 – 2910 CİLT: 22 SAYI: 2 YIL: 2005 Sahibi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına Prof.Dr. Cevdet AKDAĞ Dekan Yayın Kurulu Prof.Dr. Kemal ESENGÜN Prof.Dr. Sabri GÖKMEN Prof.Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ Doç.Dr. Zeliha YILDIRIM Yrd.Doç.Dr. Metin SEZER Yayına Hazırlayan Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI BU SAYIDA HAKEMLİK YAPAN BİLİM ADAMLARI Prof.Dr. Ali ÜNAL Prof.Dr. Serra HEPAKSOY Prof.Dr. Aziz TEKİN Prof.Dr. Sultan ÇOBANOĞLU Prof.Dr. Bilal GÜRBÜZ Prof.Dr. Şahin AKTEN Prof.Dr. Celal TUNCER Prof.Dr. Şerafettin AŞIK Prof.Dr. Ekrem KURDAL Prof.Dr. Turan KARADENİZ Prof.Dr. Emine BAYRAM Prof.Dr. Yusuf DEMİR Prof.Dr. Erkal DEMİRCİ Doç.Dr. Hüseyin EKİNCİ Prof.Dr. Fazlı ÖZTÜRK Doç.Dr. Mehmet GÜLDÜR Prof.Dr. Güngör YILMAZ Doç.Dr. Nuh UĞURLU Prof.Dr. İbrahim ÖRÜNG Doç.Dr. Resul GERÇEKÇİOĞLU Prof.Dr. İzzet KADIOĞLU Doç.Dr. Süleyman SOYLU Prof.Dr. Mahmut YÜKSEL Doç.Dr. Vedat CEYHAN Prof.Dr. Mehmet KARA Doç.Dr. Yakup ÖZKAN Prof.Dr. Mesut AKGÜL Doç.Dr. Yaşar AKÇAY Prof.Dr. Mustafa OKUROĞLU Yrd.Doç.Dr. Ahmet ERTEK Prof.Dr. Sabri GÖKMEN Yrd.Doç.Dr. Ekrem BUHAN Prof.Dr. Sedef Nehir EL Yrd.Doç.Dr. Halit ÇAM Prof.Dr. Semiha KIZILOĞLU Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI Yazışma Adresi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı (Yayın Kurulu Başkanlığı) 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT Dizgi ve Baskı: GOÜ Matbaası, 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi - TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ YAYIN VE YAZIM KURALLARI A. YAYIN KURALLARI 1. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle orijinal araştırmalar ile özgün derlemeler, kısa bildiri ve editöre mektup türünde Türkçe ve İngilizce yazılar yayınlanır. 2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir. 3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde, imzalanmış “Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığı’na gönderilmelidir. 4. Hakemler tarafından yayınlanmaya değer bulunan ve son düzeltmeleri yapılarak basılmak üzere yayın kuruluna teslim edilen makalelerin basım ücreti ve posta giderleri makale sahiplerinden alınır. Bu ödeme yapılmadan makalelerin son şekli teslim alınmaz ve basım işlemlerine geçilmez. 5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma yapılamaz. 6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli, bir disket ile birlikte bir nüsha halinde Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığına iletilir. Yayın süreci tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. 7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak üzere en fazla üç eseri basılabilir. 8. Dergide yayınlanan eserin yazarına 10 (on) adet ücretsiz ayrı baskı verilir. 9. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir. 10. Hakemlere gönderilme aşamasından sonra iki defa makalesini geri çeken araştırıcıların makaleleri bir daha dergide yayınlanmaz. 11. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz. 12. Hazırlanan makaleler, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Yayın Kurulu Başkanlığı, 60250 TOKAT adresine gönderilmelidir. B. YAZIM KURALLARI 1. Dergiye gönderilecek eser, A4 (210 x 297 mm) boyutundaki birinci hamur kağıda üst 3.5, alt 2.5, sol 3.0, sağ 2.5 ve cilt payı 0 cm olacak şekilde, makale başlığı, yazar ad ve adresleri, özet, abstract, anahtar kelimeler ve keywords bölümleri tek sütun halinde; metin ve kaynaklar bölümü ise ortada 0,5 cm boşluk bırakılarak 7,5 cm’lik iki sütun halinde hazırlanmalıdır. Makaleler, Word 7 kelime işlemcide, Times New Roman yazı tipinde ve tek satır aralığı ile yazılmalı ve makale toplam 10 sayfayı geçmemelidir. 2. Makale başlığı (Türkçe ve İngilizce) kısa ve konuyu kapsayacak şekilde olmalı, kelimelerin baş harfi büyük olmak üzere küçük harflerle, 13 punto ve bold olarak yazılmalıdır. Yazar adları makale başlığından sonra bir satır boş bırakılarak 11 punto ile kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde yazılmalıdır. Yazar adları ortalı yerleştirilmeli ve ünvan kullanılmamalıdır. Adresler kelimelerin ilk harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında ortalı olarak 10 punto olarak yazılmalıdır. Makalelerin metin bölümlerindeki ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır (1. Giriş, 2. Materyal ve Metot, 3. Bulgular ve Tartışma, 3.1. Tane Verimi vb.). Başlıklar paragraf başından başlamalı, kelimelerin ilk harfi büyük olmak üzere küçük harfle yazılmalıdır. Tüm başlıklar bold olmalıdır. Başlıklarda üstten bir satır boş bırakılmalıdır. Parağraf girintisi 0.75 cm olmalıdır. 3. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç, teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümleri tek satır aralığında ve 11 punto olarak yazılmalıdır. 4. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve bir aralık ile yazılmalıdır. Türkçe yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır. 5. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda makale Türkçe ise ‘ark.’, İngilizce ise ‘et al.’ kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’ başlığı altında alfabetik sıraya göre numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir. Yararlanılan kaynak makale ise; Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni Dağıtım Modeline Yönelik Bir Yaklaşım. Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457. Yararlanılan kaynak kitap ise; Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., ve Gürbüz, F., 1987. Araştırma ve Deneme Metotları (İstatistik Metotları II). Ankara Üniv. Zir. Fak. Yay. No. 1021, 381 s., Ankara. Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise; Ziegler, K.E. and Ashman, B., 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223. Yararlanılan kaynak bildiri ise; Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2: 623-628. Anonim ise; Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü,Yayın No:1579, Ankara. İnternet ortamından alınmışsa; http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html olarak verilmelidir. 6. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır boşluk bırakılmalıdır. Şekil ve çizelgeler iki veya tek sütun halinde verilebilir. Ancak genişlikleri, tek sütun kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5 cm’den fazla olmamalıdır. Şekil ve çizelge adları şekillerin altına, çizelgelerin ise üstüne, ilk kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve şekil içerikleri en fazla 9 punto, varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır. İÇİNDEKİLER Sayfa No Bahçe Bitkileri Bölümü Tokat Şartlarında Yaz Periyodunda Aşılı Ceviz Fidanı Yetiştiriciliği İçin En Uygun Aşı Yöntemi ve Aşılama Zamanın Belirlenmesi……………………………………………………………………. C.CELEP 1 Açıkta ve Isıtmasız Örtüaltı Koşullarında Muir ve Tudla Yediveren Çilek Çeşitlerinin Erken ve Geç Turfanda Dönemindeki Verimleri……………………………………………………………….. Ç.ÇEKİÇ, Y.EDİZER, M.GÜNEŞ 7 Bitki Koruma Bölümü Samsun İli Fındık Bahçelerinde Bulunan Zararlı ve Yararlı Akarların Populasyon Dalgalanmalarının Belirlenmesi……………………………………………………………………… F.AKYAZI, O.ECEVİT 13 Patates Çeşitlerinin Rhizoctonia solani Kühn’nin Neden Olduğu Siyah Kabukluluk Hastalığına Karşı Reaksiyonlarının Belirlenmesi…………………………………………………………………. Y.YANAR, G.YILMAZ, Ş.COŞKUN, İ.ÇEŞMELİ 19 Gıda Mühendisliği Bölümü Fonksiyonel Bir Gıda Olarak Keten Tohumu………………………………………………………… H.İŞLEROĞLU, Z.YILDIRIM, M.YILDIRIM 23 Tarım Ekonomisi Bölümü Tokat İlinde Gökkuşağı Alabalık İşletmelerinin Ekonomik Analizi…………………………………. F.ADIGÜZEL, M.AKAY 31 Orta Karadeniz Bölgesinde Üreticilerinin Ayçiçeği Yetiştiriciliğine Bakışları……………………… H.S.GÜLSE BAL, O.KARKACIER 41 Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Regional Analysis of Monthly Rainfalls over Amasya Province via L-Moments Method................... K.YÜREKLİ 51 Tokat Yöresinde Hayvan Barınaklarından Kaynaklanan Çevre Kirliliği ve Çözüm Olanakları……... S.KARAMAN 57 Tokat Yöresindeki Kafes Sistemli Kümeslerin Yapısal ve Çevre Koşulları Yönünden Durumu ve Geliştirilme Olanakları……………………………………………………………………………….. S.KARAMAN, G.ERGÜNEŞ, S.TARHAN 67 Tarla Bitkileri Bölümü Reyhan (Ocimum basilicum L.) Genotiplerinde Uygun Biçim Yüksekliklerinin Belirlenmesi……… İ.TELCİ Orta Karadeniz Bölgesinde Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi……………………………………………………………………. Z.MUT, N.AYDIN, H.ÖZCAN, H.O.BAYRAMOĞLU 77 85 Toprak Bölümü Uğrak Havzası Arazisinin Toprak Etüd, Haritalama ve Sınıflandırılması…………………………… İ.OĞUZ, A.DURAK, T.SUSAM, H.GÜLEÇ 95 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 1-5 Tokat Şartlarında Yaz Periyodunda Aşılı Ceviz Fidanı Yetiştiriciliği İçin En Uygun Aşı Yöntemi ve Aşılama Zamanın Belirlenmesi Can Celep Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240, Tokat Özet: Bu çalışmada Tokat il merkezinde yaz aylarında aşılı ceviz fidanı yetiştiriciliği için en uygun aşı yöntemi ve aşılama zamanını tespit etmek amaçlanmıştır. Çalışma Tokat Meyvecilik Üretme istasyonu Müdürlüğü bahçesinde yapılmıştır. Ceviz tohumları 2002 Kasım ayında araziye ekilmiştir. 2003 yılı vegetasyon periyodunda aşılanacak duruma gelen çöğürlere Temmuz- Eylül Ayları arasında Yama göz, Yarma, T göz ve İngiliz dilcikli aşı yöntemleriyle aşılama yapılmıştır. Aşı yöntemi olarak en iyi sonucu % 72,08 ile yama göz aşısı vermiştir. Yama göz aşısının yanında T Göz aşı % 64,87 başarı göstermiştir. Kalemlerin tam olgunlaşmamış olması ve sürme göstermesi nedeniyle yarma aşı % 48,50 ve İngiliz dilcikli % 39,87 oranında tutma göstermiştir. Tokat merkez için durgun aşı zamanı olarak 20-30 Temmuz ve 1-10 Ağustos dönemi tespit edilmiştir. Aşılamadan bir hafta önce yapılan sulamanın çöğürlerin aşılanmasını kolaylaştırdığı görülmüştür. Ortalama hava sıcaklığının Temmuz’da 20,6 ºC, Ağustos ayında 21,9 ºC olması aşıların tutma oranıyla direkt ilgili bulunmuştur. Aşılı fidanları soğuktan korumada uygulanan yöntemlerden en iyi sonucu izocam’la koruma yöntemi (% 63,75) vermiştir. En yüksek yaşama oranını Yama göz aşı yöntemi (% 84,75) vermiştir. En düşük aşı yaşama oranı Yarma aşı da (% 33.5) tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Ceviz, aşılama yöntemi, soğuk zararı, koruma yöntemleri Research on Determination of Best Grafting Method and Best Graftage Time for Raising Grafted Young Walnut Trees During Summer Period in Tokat City Center Abstract: In this study, the purpose was the to determine best graft method and best graft time for grafted young walnut trees during summer period in Tokat city center. Walnut seeds were planted to field in november, 2002. At the vegetation period of year 2003, young walnuts trees, ready to graftage between july and september were grafted. Using Patch budding, Cleft grafting, T budding and Whip grafting methods. The best grafttage method was obtained by using Patch budding (%72,08). Beside Patch budding, T budding was also found succesful (%64,87). Because of unmature of shoots and budding, the success of Cleft graftting was (%48,50) and Whip grafting was %39,87. It s found that, the best time for late summer grafts was between June 20 and 30, and between August 1 and 10. It is concluded that, irrigation, one week before the graftage, made graftage easear. Avarege temperature 20,6 ºC in July and 21,9 ºC in August affected the ratio of bud-take direckly. The best result of proteching grafted young walnut trees from cold was obtained using izocam procetion method (%63,78). Highest survival ratio was found using Patch budding method (%84,78). Lowest survival ratio was cacluded for , Cleft graftting (% 33,5). Keywords: Walnut, graftage method, frost damage, protection methods 1. Giriş Ceviz, dünyada yetiştiriciliği yaygın olan meyve türlerinden birisidir. Deniz kıyılarından başlayarak 2300 m. yüksekliğe kadar olan değişik iklim şartlarında rahatlıkla yetişmektedir. Anadolu’nun her yerinde yetiştiriciliğinin yapıldığı ve 10-15 yıl öncesine kadar daha çok bahçe kenarlarında yetiştirildiği görülmekteydi. 1990’lardan sonra kapama ceviz bahçelerinin kurulmaya başlaması ile yaygın bir yetiştiriciliğinin başladığı görülmüştür (Topak ve Bayrak, 1998). Dünyada 1 446 000 ton ceviz üretimi vardır. En fazla üretime sahip olan ülke (360 000 ton) Çin’dir. Türkiye ise 125 000 ton üretim ile 4. sırada yer almaktadır. 2002 yılı istatistik verilerine göre Türkiye’nin kabuklu ceviz ihracatı 1000 kg ve iç ceviz ihracatı ise 131 000 kg (Anonymous, 2004a) dır. Ekstrem yerler dışında ülkemizin hemen her yerinde ceviz yetiştiriciliği yapılmaktadır. Son yıllarda kapama ceviz bahçeleri hızla artmaktadır. Ancak bölgelerimizin iklim özelliklerine göre ceviz çeşitlerinin belirlenmiş olması Tokat Şartlarında Yaz Periyodunda Aşılı Ceviz Fidanı Yetiştiriciliği İçin En Uygun Aşı Yöntemi ve Aşılama Zamanın Belirlenmesi yetiştiricilik açısından büyük önem arz eder (Çelebioğlu ve Ferhatoğlu, 1981). Diğer vegetatif çoğaltma yöntemlerindeki başarının çok düşük olması nedeniyle cevizin aşı ile çoğaltılması zorunludur. Aşının başarı oranını cevizin anatomik yapısı, fizyolojik durumu, sıcaklık ve nem, aşı zamanı, aşı yöntemi ve cevizin bünyesinde bulunan juglon gibi faktörler etkiler (Çelebioğlu, 1985, Şen, 1986, Tekintaş, 1988). Meyve ağaçlarının çoğaltılmasında çeşitli yöntemler kullanılır. Her meyve türünde olduğu gibi aşılama ile fidan yetiştiriciliği ise en geçerli yoldur. Aşılama ile fidan elde edilmesi en zor olan meyve türlerinden biride cevizdir. Aşılama sırasında yapılacak olan bazı teknik hatalar da başarı oranın düşmesinde önemli etkenlerdir (Şen, 1986). Erken ve geç donlar ve kış aylarında sıcaklığın çok düşmesi aşılama ve sonrasında cevizlerde önemli zararlar meydana getirir. Cevizde önemli olan aşıların tutması ve sonrasında aşıların korunması, yetiştiricilik açısından büyük önem arz eder. Aşı başarısını yükseltmek amacıyla bir çok araştırmalar yapılmış, yama göz aşısında % 4 ile % 92.9 arasında tutma tespit edilmiştir (Yaviç, 1992, Asma, 1990, Kazankaya, 1996, Özkan, ark. 1999, Ünal, 1992). Denizli’de yapılan bir çalışmada en uygun aşı yöntemi olarak Yongalı göz aşısı (% 90-95 aşı tutma) tespit edilmiştir. Sürgün aşılarda 20 Nisan –10 Mayıs, Durgun aşılar için 21 Ağustos ile 10 Eylül arası aşı yapılma zamanı olarak tespit edilmiştir (Gün, Ekiz, 2001). Aşılama sonrasında koruyucu materyallerin arasında alçak tünel ve yüksek tünel arasında bir fark olmadığı ancak esnek plastik kullanımının aşı başarı (yaşama) oranını artırdığı tespit edilmiştir (Keskin, 1999). Bu çalışma ile Tokat ekolojik koşullarında ceviz yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılmasına destek olmak amacıyla, aşılı ceviz fidanının eldesinde en uygun aşılama zamanını, aşı yöntemini, aşının tutma ve uyanıp sürme oranını tespit etmek amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Yöntem Bu çalışma Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Tokat Meyvecilik Üretme İstasyonu Müdürlüğü bahçesinde 2002-2004 yılları arasında yürütülmüştür. Çalışmada anaç olarak Juglans 2 regia L. türüne ait ceviz anaçları kullanılmıştır. Aşılamada kullanılacak olan gözler Yalova 2, Şebin, Karabodur ve Bilecik çeşitlerinin yeni sürgünlerden alınarak kullanılmıştır. 2002 yılı kasım ayı sonunda çöğür anaçları elde etmek amacıyla ceviz tohumları araziye ekilmiştir. Bakım şartlarının çok iyi gerçekleştirilmesi (sulama, gübreleme ve yabancı ot mücadelesi) sonucu yeterli kalınlığa ulaşmış olan çöğürlere 2003 yılı Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında 1-10 ve 20-30. günleri arasında aşılama işlemi yapılmıştır. Aşılamanın yapıldığı tarihlerde her çeşit için 1 yaşlı çöğürler üzerine Yama göz, T göz, sürgün aşılardan Yarma ve İngiliz dilcikli aşıları kullanarak ayrı ayrı 100 adet olmak üzere her dönem için toplam 1600 bitki aşılaması yapılmıştır. Aşılama zamanlarındaki toplam tutan aşı sayısı %’ si hesaplanmıştır. Gerek yarma aşıda gerekse İngiliz dilcikli aşıda kullanılan kalemler tam olgunlaşmamış yeni sürgünlerden alınmıştır. Sıcaklığın en yüksek olduğu saatlerde aşılama yapılmamıştır. Tutan aşılar arasından yapılma zamanlarına göre ve aşı yöntemine göre 100 adet olmak üzere yapılan aşılar sayılmış ve %’deleri hesaplanmıştır. Yapılan aşılar ortalama 20 gün sonra, aşı bantları çözüldükten sonra canlı olan gözler sayılmış ve tutan aşı sayısı tespit edilmiştir. Gözün düşmesi, aşı çevresindeki kararmalar ve siyah renkte sıvı akıntısı gösteren aşılar tutmamış olarak kayda alınmıştır. Aşı bölgesi, Kasım ayından itibaren kış Soğuklarına karşı korumaya alınmıştır. Soğuktan korumak için aşağıdaki yöntemler kullanılmıştır. 1-Plastik pet şişe içerisine alarak yapılan koruma, 2-Ağaç talaşı ile koruma, 3-Strofor ile koruma, 4-İzocam ile koruma. Her bir aşı yöntemi için ayrı ayrı 100 adet aşılı fidan kullanılmıştır. Fidanların aşı bölgeleri öncelikle kullanılan materyallere sarılmış ve üzerleri alçak plastik tünelle kapatılmıştır. 2004 Şubat sonundan itibaren aşılar kontrol edilmeye başlanmış ve ortaya çıkan sürgünler haftalık ölçümleri (cm) yapılarak 1520 cm olduğunda tam uyanma olarak (%’de) tespit edilmiştir. C.CELEP Çalışma sonunda, aşı yöntemleri, aşılama zamanları ve aşılarda uyanma durumları arasındaki ilişkiler rakamlarla ifade edilmiştir. 3. Bulgular ve Tartışma 3.1. Aşılama ve Tutma Oranları 2002 -2004 yılları arasında yürütülmüş olan bu çalışmada 2003 Temmuz- Eylül ayları arasında yapılmış olan aşılama sonuçlarını gösteren Çizelge 2 incelendiğinde; 20-30 Temmuz da yapılan 1600 aşının 1062’sinin ve 1-10 Ağustos arasında yapılan aşılarında 1083 tanesinin tutmuş olduğu görülmektedir. En az tutan aşı sayısı 20-30 Eylül arasında yapılan aşılarda (655 adet) olmuştur. Yapılan aşılma sonucunda tutan aşı sayısını %’de olarak değerlendirecek olursak; 1-10 Ağustos arasında en fazla bulunmuş (% 67,68), bunu sırasıyla , 20-30 Temmuz (% 66,37), 1-10 Eylül (% 55,62), 20-30 Ağustos (% 55,18), 1-10 Temmuz (% 51,56) ve 20-30 Eylül (% 40,93) izlemiştir (Çizelge 2). Aşılama yapılan aylarda hava sıcaklığına bakacak olursak 2003 yılı Temmuz ayında ortalama sıcaklık 21,7 ºC, Ağustos ayında ise 21,2 ºC ve Eylül ayında 16,9 ºC olarak ölçülmüştür(Çizelge 4). 20 -30 Eylül arasında yapılan aşıların 655 tanesinin tutmasında (Çizelge 2) en önemli faktör olarak ortalama hava sıcaklığındaki düşüşün etkisi olduğu sonucu çıkarılabilir. Yapılan bu aşılama çalışması sonucunda Tokat merkez için en uygun aşı yapma zamanı Temmuz ayının son haftası ile Ağustos ayının ilk haftası denebilir. Her çeşit için yapılan toplam aşı sayısı 2400 olup aşının çeşidine göre tutan aşı sayıları Yama aşı da 1730, T göz aşısında 1557, Yarma aşı da 1166 ve Dilcikli İng. Aşısında 957 adet olmuştur. Uygulanan aşı çeşitleri arasında her çeşit için yapılan 2400 aşıdan 1730 tanesinin tutması nedeniyle Yama aşı en iyi sonucu vermiştir (Çizelge 1 ). Çizelge1. Kullanılan Aşılama Yöntemine Göre Tutan Aşı %’si Her Yöntem İçin Toplam 2400 Aşıdan Tutan Aşı Sayısı ve %’si Kullanılan Aşı Yöntemi Adet %’de Oranı Yama aşı 1730 72,08 T Göz Aşı 1557 64,87 Yarma Aşı 1166 48,58 Dilcikli İng. Aşı 957 39,87 Çizelge 2. Aşılama Zamanı ve Kullanılan Aşılama Yöntemine Göre Tutan Aşı Sayısı Aşının Yapılma Zamanı Temmuz 1-10 Toplam Aşı Sayısı 3200 20-30 Ağustos 1-10 Toplam Aşı Sayısı 3200 20-30 Eylül 1-10 Toplam Aşı Sayısı 3200 20-30 Aşılamada Kullanılan Çeşitler ve Tutan Aşı Sayısı Uygulanan Aşı Yöntemi Yalova2 Şebin Bilecik Karabodur Yapılan Aşı Sayısı Yama Göz Aşı T Göz Aşı Yarma Aşı Dilcikli İng. Aşısı Yama Göz Aşı T Göz Aşı Yarma Aşı Dilcikli İng. Aşısı Yama Göz Aşı T Göz Aşı Yarma Aşı Dilcikli İng. Aşısı Yama Göz Aşı T Göz Aşı Yarma Aşı Dilcikli İng. Aşısı Yama Göz Aşı T Göz Aşı Yarma Aşı Dilcikli İng. Aşısı Yama Göz Aşı T Göz Aşı Yarma Aşı Dilcikli İng. Aşısı 68 59 42 34 86 77 55 37 79 74 60 51 69 64 45 41 62 59 42 39 44 38 32 25 71 55 38 37 88 79 57 41 82 76 63 49 64 66 44 38 70 64 50 42 46 41 34 30 75 61 41 26 87 81 56 39 84 73 55 52 72 67 46 42 69 63 49 47 58 44 43 32 78 67 44 29 92 84,75 58 44 87 80 61 57 71 68 49 49 71 69 54 40 57 47 48 36 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 400 Toplam Tutan Aşı Sayısı 292 242 165 126 353 322 226 161 332 303 239 209 276 265 184 170 272 255 195 168 205 170 157 123 Tutan Aşı Sayısı ve %’de Oranı 825 % 51,56 1062 % 66,37 1083 % 67,68 883 % 55,18 890 % 55,62 655 % 40,93 3 Tokat Şartlarında Yaz Periyodunda Aşılı Ceviz Fidanı Yetiştiriciliği İçin En Uygun Aşı Yöntemi ve Aşılama Zamanın Belirlenmesi 3.2. Aşılarda Uyanma ve Sürme Durumu 2004 Mart ayının ilk haftasında gözler kabarmaya başlamış ve Nisan ayı başlarından itibaren, uyanan aşılardan süren sürgün boyları ölçümü sonucunda uyanma değerleri, kullanılan materyale göre Plastik pet şişe de % 46,75, Talaş da % 53,75, Strofor da % 59,75 ve İzocam da % 63,75 arasında tespit edilmiştir. En iyi soğuktan koruma yöntemi olarak tüm aşı yöntemleri için izocam (%63,75) uygulamasının olduğu tespit edilmiştir. En az uyanma oranı ise pet şişe (%46,75) uygulamasında ortaya çıkmıştır. Gözlerin uyanması ve sürmesinde ortalama olarak en iyi sonuç yama aşı yönteminde (% 84,75) tespit edilirken, en az uyanma ise yarma aşıda (% 33,5) tespit edilmiştir (Çizelge 3 ). Çizelge 3. Soğuktan Koruma Yöntemlerine Göre Uyanma Oranları Soğuktan Koruma Yöntemlerine Göre Uyanma Oranı ( Yaşama Oranı) (%) Kullanılan Aşı Yöntemi PlastikPet Şişe Talaş Strofor İzocam Yama Göz Aşı 71 80 92 96 T Göz Aşısı 64 70 74 76 Yarma Aşı 25 32 35 42 Dilcikli İng. Aşısı 27 33 38 41 Ortalama 46,75 53,75 59,75 63,75 Çizelge 4. 2002-2004 Yılları Arası İklim Verileri (Anonymous, 2004 b) 2002-2004 Yılları arası iklim verileri 2002-2003 2003-2004 1 2 3 1 2 Ekim 29,4 29,4 -4,4 13,9 33,2 Kasım 6,9 23,6 -3,2 6,1 21,8 Aralık -2,0 18,6 -28,0 3,2 17,1 Ocak 5,5 17,4 -7,3 2,4 14,4 Şubat 2,2 15,0 -9,0 3,5 23,3 Mart 3,0 15,6 -9,8 7,3 26,6 Nisan 11,0 27,2 -3,8 11,3 0,0 Mayıs 17,7 33,5 -0,2 14,9 20,1 Haziran 18,2 33,6 3,3 18,7 32,4 Temmuz 21,7 39,0 5,6 20,6 36,2 Ağutos 21,2 35,9 7,4 21,9 36,4 Eylül 16,9 36,9 4,7 0,0 0,0 Ortalama 84,75 71 33,5 34,75 3 0,2 -5,3 -7,5 -21,1 -11,4 -8,8 0,0 0,7 6,5 7,0 9,9 0,0 1 : Ortalama Hava Sıcaklığı , 2 : Ortalama Maximum Sıcaklık, 3 : Ortalama Minimum Sıcaklık 4. Sonuç Ceviz bitkisinde aşı, diğer meyve türlerinde olduğu gibi kolay tutmamaktadır. Bu nedenle aşı yapma sırasında, kambiyumların denk getirilmesine, kullanılacak materyallere ve aşı yönteminin en doğru şekilde seçilmesine dikkat etmek gerekir. Bu çalışma sonucuna göre, Tokat ekolojik koşullarında yaz periyodunda en uygun aşılama zamanının 20 Temmuz ile 10 Ağustos tarihleri arasında olabileceği, en uygun aşı metodunun ise yama göz aşısının olduğu belirlenmiştir. Çizelge 2-4 incelendiğinde sıcaklık ile aşı tutma arasında doğrudan bir ilişki olması nedeniyle hava sıcaklığı dikkate alınarak aşıların yapılması gerekir. Yine aşı yapılmadan bir hafta önce sulamanın aşı yapmayı kolaylaştıracağı sonucuna varılmıştır. Aşılı ceviz yetiştiriciliğinde temel sorunlardan biriside aşı 4 tutmasından ziyade tutmuş aşıların korunmasıdır. Yarma ve Dilcikli İngiliz aşısında kalemlerin tam olgunlaşmamış ve soğuk zararına karşı dayanım gösteremedikleri için tutma ve uyanıp sürme oranının düşük olması nedeniyle bu iki aşı yöntemini yaz ayları için tercih etmemek gerekir. Aşılanmış çöğürler sonbahar aylarında ortaya çıkan düşük sıcaklıklar, kış aylarındaki don olayları ve ilkbahar aylarında meydana gelen düşük sıcaklıklar nedeniyle zararlanmalar ortaya çıkmaktadır. Bu olumsuzluklar ortadan kaldırmak için aşılı bitkilerin mutlaka korunması gerektiği bunun içinde en uygun koruma yönteminin aşı bölgesinin izocom’la kapatılarak alçak plastik tünele alınması olduğu çalışmamızda açıkça ortaya çıkmıştır. C.CELEP Kaynaklar Anonymous, 2004 a. http:/www.fao.org Anonymous 2004 b. Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Meteoroloji İstasyonu 2003-2004 Su Yılı İklim Verileri, Tokat. Asma, B.M., 1990. Ceviz (Juglans regia L.) Farklı Zaman ve Aşı Yöntemleriyle Değişik Aşı Bağlarının Aşı Başarılarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma. (Yüksek Lisans Tezi) E.Ü. Ziraat Fakültesi. İzmir. Çelebioğlu, G., 1985, Ceviz. Bursa Teknik Ziraat Müdürlüğü. Y.No;1, Bursa, 63 Çelebioğlu, G., Ferhatoğlu., Y., 1981. Ceviz. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü. Yayın No:49, Yalova. Gün, A., Ekiz, R., 2001. Denizli İl Merkezinde Aşılı Ceviz Fidanı Yetiştiriciliği İçin En Uygun Aşı Yöntemi ve Aşılama Zamanın Belirlenmesi Üzerine Araştırmalar. Türkiye 1. Ulusal Ceviz Sempozyumu. 159-167, GOÜ. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Tokat. Kazankaya, A., 1996. Cevizin Aşı İle Çoğaltılması ve Aşılama Sonrası Biyokimyasal ve Histolojik Değişiklikler Üzerine Araştırmalar. (Yayınlanmamış Doktora Tezi ), Y.Y.Ü.FBE. Van . Keskin, S., 1999. Tokat İli Ekolojik Şartlarında Ceviz (Juglans regia L.) Aşılarında Aşı Başarı Oranı ve Fidan Randımanını Yükselten Bazı Değişik Uygulamaların Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma. (Yüksek Lisans Tezi), Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü., Tokat. Ozkan, Y., Edizer, Y., Akça, Y., 1999. A Study On Propagation With Patch Budding Of Some Walnut Cultivars . Fourth İnternational Walnut Symposium . Poster No: 47, Bordeaux. France. Şen, S. M., 1986. Ceviz Yetiştiriciliği, Eser Matbaası. Samsun. Tekintaş, F.E., 1988. Cevizlerde (Juglans regia L. ) Aşı Kaynaşması ve Aşı İle İlgili Sorunlar Üzerine Araştırmalar. (Doktora Tezi ), E.Ü. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Bornova, İzmir. Topak, R., Bayrak, S., 1998. Aşılı Ceviz Yetiştiriciliği. Burak Ofset., Ankara Ünal, A., 1992. Cevizlerde Yama Göz Aşılarında Aşılama Zamanının Aşı Bağı ve Aşı Gözü Özelliğinin Aşı Başarısına Etkileri Üzerine Araştırmalar. 1. Ulusal Bahçe Bitkileri Sempozyumu. ( C.1. Meyve ), 1-4, E.Ü. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Bornova. İzmir.. Yaviç, A., 1992. Ceviz (Juglans regia L.) Aşılamalarında Antioksidan Madde Kullanımının Aşı Başarısına Etkileri Üzerine Bir Araştırma. (Yüksek Lisans Tezi) , Y.Y.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü. Van. 5 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 7-11 Açıkta ve Isıtmasız Örtüaltı Koşullarında Muir ve Tudla Yediveren Çilek Çeşitlerinin Erken ve Geç Turfanda Dönemindeki Verimleri Çetin Çekiç1 1 Yemliha Edizer1 Mehmet Güneş1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240, Tokat Özet: Araştırma, 2004 yılında Muir ve Tudla yediveren çilek çeşitleriyle yürütülmüştür. Isıtmasız sera şartları erken ve geç turfanda ürün yetiştirmek açısından değerlendirilmiştir. Çalışmada çilek çeşitlerinin ortalama meyve ağırlığı, bitki başına verim, pH değerleri, toplam suda çözünebilir kurumadde miktarı (TSKM) ve toplam (TA) asitlik değerleri belirlenmiştir. Her iki çeşitte de, bitki başına verim bakımından ısıtmasız sera ve sera içi tünel ortamları arasında önemli bir fark görülmezken her iki ortamın verim değerleri açıkta yetiştiriciliğe oranla çok yüksek olmuştur. Yediveren çeşitler Tokat ekolojik şartlarında açıkta çift ürünlük gösterirken, sera içindeki verim uygun sıcaklık ve güneş ışığı sağlandığı müddetçe kesintisiz olmuştur. Anahtar kelimeler: Çilek, yediveren, sera Early and Late Season Yields of Two Everbearing Strawberry Cultivars, Muir and Tudla, in Normal Ecology and in Non-heated Greenhouse Conditions Abstract: The experiment was carried out with two everbearing strawberry cultivars (Muir and Tudla) in 2004. Non-heated greenhouse conditions were evaluated for early and late season yields. In the experiment, average fruit weight, total yield per plant, pH, total soluble solid and total acidity contents were recorded. Although there was no statistical difference for their total yield of greenhouse and high tunnel inside greenhouse, the yield of both greenhouse conditions was significantly higher from the yield of plants grown in normal ecology for both cultivars. While the everbearing cultivars show two yield character in normal ecology, they give yield continuously in the greenhouse conditions in the Tokat ecology. Key words: Strawberry, everbearing, greenhouse 1. Giriş Ülkemizin çok farklı iklim şartlarına sahip bölgelerden oluşması, birçok meyve türünde olduğu gibi çilekte de modern yetiştirme yöntemleriyle üretilmeyi mümkün kılmıştır (Özbek 1987). Ancak ülkemizde çilek yetiştiriciliği uzun yıllar, eski bir kaç çeşit ile yapılmış, ıslah edilen yeni, kaliteli ve iri meyvelere sahip çeşitlerin ülkeye girişi gecikmiştir. Son yıllarda modern yetiştirme yöntemleriyle birlikte yeni çeşitlerin kullanımı artmaya başlamıştır. 2004 yılı FAO verilerine göre yaklaşık 10 bin hektar alanda 150.000 ton’luk verim değeriyle Türkiye, dünya çilek üretiminde 8. sırada, birim alandan alınan verim bazında ise, ortalama 1,5 t/da ile dünya sıralamasında 28. sıradadır (Anonim 2004a). Ülkemizde Marmara, Ege ve Akdeniz kıyı bölgelerinde yoğun olarak yetiştirilen çilek, zaman içersinde iç bölgelerde de yetiştirilmeye başlanmış ve iyi sonuçlar alınmıştır (Kara 1986 ; Konarlı 1986 ; Kaplan 1990). Hatay’dan başlayarak Adana, Tarsus, Mersin, Silifke, Alanya, Finike, Aydın, Sultanhisar, İstanbul, Bursa, Kastamonu, Elazığ ve hatta Malatya’ya kadar uzanan bir alanda çilek yetiştiriciliği yapılmaktadır (Türemiş ve Kaşka 1995). Tokat, çilek yetiştiriciliği için uygun bir iklime sahip olmasına karşın yetiştiricilik yaygınlaşamamıştır. Günümüzde Kelkit havzasının yüksek kısımlarında, Erbaa ilçesi Gökal beldesinde yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bölgede çilek yetiştiriciliğini yaygınlaştırmak amacıyla Kazova’da değişik çeşitlerle adaptasyon çalışmaları yürütülmüş ve olumlu sonuçlar alınmıştır (Özkan 1999; Çekiç ve ark. 2003). Ancak çileğin pazarda kalma süresini uzatmak için erken ve geç dönemlerde çilek yetiştiriciliğinin yapılması, arz talep dengesinin korunması açısından önemlidir. Ülkemizin değişik yörelerinde, çilek yetiştiriciliğinde verim ve erkencilik sağlamak amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Kaplan ve ark. (1999) Karadeniz bölgesinde tek ürünlü Tufts çilek çeşidini kullanarak yaptıkları çalışmada açıkta yetiştiriciliğe oranla alçak tünellerde 4 günlük, yüksek tünelde ise 15 günlük erkencilik sağlamışlardır. Yine aynı çalışmada hasat süresi açıkta yetiştiriciliğe oranla alçak tünelde 3 gün, yüksek tünelde ise 10 gün uzamıştır. Tokat ili Kazova ekolojik koşullarında Aliso, Tufts ve Yalova 416 çeşitleriyle yapılan çalışmada ise toplam ürünün %46-52’sinin Mayıs ayında Açıkta ve Isıtmasız Örtüaltı Koşullarında Muir ve Tudla Yediveren Çilek Çeşitlerinin Erken ve Geç Turfanda Dönemindeki Verimleri kalan diğer kısmının ise Haziran ayının ilk yarısında alındığı belirtilmiştir (Özkan 1999). Çekiç ve ark. (2003) tarafından Kazova’da yapılan adaptasyon çalışmalarında çilekte toplam hasat süresinin en fazla 30-40 gün civarında olduğu belirlenmiştir. Çalışmada kullanılan yediveren çeşitlerin açıkta yetiştiricilikte bu bölgede yediverenlik özelliğini göstermediği, ilkbahar ürününden sonra dinlenmeye girdiği ve sonbahar başlarında tekrar meyveye yattığı görülmüştür. Ancak ikinci ürün olarak kabul edilen bu dönemdeki meyveler erken dönemde başlayan soğuklar dolayısıyla zararlanmıştır. Çileğin ürün fiyatının yüksek, iş gücü yoğunluğunun az olduğu bu dönemde elde edilen ürünün soğuklara karşı korunması üreticilere ek bir gelir sağlayacaktır. Bu çalışmada, daha önceki çalışmalarda ürün kalitesi ve verimi açısından üstün özellikte olduğu tespit edilen ve bölgeye adaptasyonu iyi olan Muir ve Tudla yediveren çilek çeşitleri kullanılarak açıkta ve ısıtmasız sera ortamındaki verim performansları belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmada ayrıca bölgede üretilen ilk yerli ürünün pazara çıkışının erkene alınması ve sonbahar ürününün ise soğuklardan korunarak pazara sunma şansının olup olmadığı araştırılmıştır. 2. Materyal ve Metot Araştırma, 2004 yılında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü deneme bahçesi ve seralarında yürütülmüştür. Çalışmada Yediveren özellik gösteren Muir ve Tudla çilek çeşitleri kullanılmıştır. Çilek fideleri 2003 yılı bahar döneminde açıkta, ısıtmasız cam sera ve ısıtmasız cam sera içerisinde yüksek tünel olmak üzere üç farklı ortama, siyah polietilen malçlı ve malçsız olarak ve fideler masura üzerine sıra üzeri 40 cm, sıra arası 60 cm olacak şekilde çift sıralı olarak dikilmiştir. Masura genişliği 90 cm ve masuralar arası mesafe 60 cm olarak belirlenmiştir. Deneme çok faktörlü faktöriyel deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak kurulmuş ve her tekerrürde 10 adet bitki bulundurulmuştur. Çalışmada, bitki ortalama erkenci ve son turfanda verimin yanı sıra meyve ağırlığı, bitki başına verim, pH, toplam suda çözünebilir kurumadde ve titre edilebilir asitlik değerleri belirlenmiştir. 3. Bulgular Toplam Verim ve Bazı Meyve Kalite Değerleri Farklı ortamlara ait verim, meyve ağırlığı, TA, pH ve SÇKM değerleri Tablo 1 ve Tablo 2’de verilmiştir. Çalışmada kullanılan her iki çeşitte de, bitki başına verim bakımından ısıtmasız sera ve sera içi tünel ortamlarında fark görülmezken; her iki ortamın verim değerleri açıkta yetiştiriciliğe oranla çok yüksek olmuş ve farklılık istatistiki olarak % 1 seviyesinde önemli bulunmuştur. Muir çeşidinin bitki başına verimi, sera ile sera içi tünel ortamları arasında Tudla çeşidine göre yüksek olmuştur. Bitki başına verim Muir çeşidinde sera ortamında 460.01 g ile en yüksek bulunmuştur. Farklı ortamlarda yetiştirlen meyvelerin meyve suyu pH değerleri arasında istatistiki olarak fark görülmezken; SÇKM ve TA değerleri arasındaki farklılıklar %1 seviyesinde, ortalama meyve ağırlığındaki farklılıklar ise %5 seviyesinde önemli olmuştur (Tablo 1). Tablo 1. Muir çeşidinin farklı ortamlardaki verim, meyve ağırlığı,Titre edilebilir asit miktarı (TA), pH ve Toplam sudaerir kurumadde miktarı (SÇKM) değerleri Bitki başına Ortalama meyve TA SÇKM pH verim (g/bitki) ağırlığı (g) (g/100g) (%) Açık 121.47 b ** 10.70 ab* 0.95 b** 3.06 ÖD 9.42 a** Isıtmasız Cam Sera 460.01 a 10.18 b 1.09 a 3.04 6.68 c Sera içi yüksek tünel 448.79 a 11.22 a 1.07 a 3.10 7.42 b ORTALAMA 343.42 10.70 1.04 3.06 7.84 Malç * ÖD ÖD ÖD ÖD Farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark; ** : %1, * : %5 düzeyinde önemli, ÖD: Önemli değil 8 Ç.ÇEKİÇ, Y.EDİZER, M.GÜNEŞ Tudla çeşidinde bitki başına verim, sera ortamında 341.39 g ile en yüksek bulunmuştur. Farklı ortamlardaki meyvelerin ortalama ağırlıkları arasındaki fark istatistiki olarak önemli olmaz iken; meyve suyu pH değerleri ve SÇKM oranları arasındaki farklılıklar %1 seviyesinde önemli bulunmuştur (Tablo 2). TA değerleri arasındaki farklılıklar ise %5 seviyesinde önemli bulunmuştur. Siyah polietilen malç kullanımının çeşitlerin verim ve diğer kalite özellikleri üzerine etkisi sınırlı olmuştur. Malç kullanımının Muir çeşidinin meyve ağırlığı, TA, pH ve SÇKM üzerine etkisi istatistiki olarak önemli bulunmazken; bitki başına toplam verim değerleri arasındaki fark %5 seviyesinde önemli olmuştur. Diğer taraftan Tudla çeşidinde malç kullanımı sadece meyve suyu SÇKM değerleri üzerinde % 5 seviyesinde önemli olurken; diğer özellikler bakımından önemli bulunmamıştır. Ancak malç kullanımı, meyvelerin mantari hastalıklardan korunması ve kaliteli ürün eldesi açısından yine de önemli bir kültürel işlemdir. Tablo 2. Tudla çeşidinin farklı ortamlardaki verim, meyve ağırlığı,Titre edilebilir asit miktarı (TA), pH ve Toplam sudaerir kurumadde miktarı (SÇKM) değerleri Bitki başına Ortalama meyve TA SÇKM pH verim (g/bitki) ağırlığı(g) (g/100g) (%) Açık 137.43 b** 10.73 ÖD 1.00* 2.98 b** 9.58 a** Isıtmasız Cam Sera 341.39 a 10.85 0.97 3.14 a 6.90 c Sera içi yüksek tünel 339.23 a 11.18 0.98 3.15 a 7.29 b ORTALAMA 272.68 10.92 0.98 3.09 7.92 Malç ÖD ÖD ÖD ÖD * Farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark; ** : %1, * : %5 düzeyinde önemli, ÖD: Önemli değil Turfanda Verim Sera ve sera içi tünel ortamlarında yetiştirilen her iki çeşitte de Nisan ayı ortasından başlayarak Kasım ayı başlarına kadar kesintisiz ürün alınmıştır. Buna karşılık açıkta yetiştirilen bitkilerdeki hasat 23 Mayısta başlamış ve son hasat Haziran ortasında yapılmıştır. Muir çeşidi sera ortamında yetiştirildiğinde bitki başına ortalama ilk turfanda ürün olarak 274,66 g meyve alınırken, sera içi tünelde yetiştirildiğinde 199,05 g alınmıştır. Açıktaki ürünün bitiminden sonra elde edilen ürün ise her iki ortamda sırasıyla 109,07 ve 153,47 g/bitki olmuştur. Mayıs dönemindeki asıl üründen sonra güz döneminde açık alandan ise sadece 8,67 g/bitki ürün alınmıştır (Şekil 1). Bitki başına verim (g/bitki) 80,00 60,00 Sera 40,00 Sera içi Tünel Açık 20,00 0,00 .1 is N 3 N 9 .1 is .2 is N 2 N 3 1 1 5 3 0 7 2 4 5 9 7 02 .0 .2 .3 .2 .1 .2 .0 .1 .2 .0 .1 .1 s. yl is m az ay ay ay ay ay az az m e E k H H H Ka M M M M M T E Hasat zamanı Şekil 1. Muir çeşidinin farklı ortamlarda değişik dönemlerdeki hasatlarda bitki başına verim değerleri (g/bitki) 9 Açıkta ve Isıtmasız Örtüaltı Koşullarında Muir ve Tudla Yediveren Çilek Çeşitlerinin Erken ve Geç Turfanda Dönemindeki Verimleri Tudla çeşidinde ilk turfanda toplam ürün sera ortamında ortalama olarak 201,73 g/bitki ve sera içi tünelde 145,50 g/bitki olmuştur. Son turfanda ürün ise her iki ortamda sırasıyla 81,80 ve 103,88 g/bitki olmuştur. Açık alandaki güz ürünü ise sadece 8,13 g/bitki olmuştur (Şekil 2). Bitki başına verim (g/bitki) 80,00 60,00 Sera Sera içi Tünel 40,00 Açık 20,00 0,00 N is 3 .1 N 9 .1 is N 2 .2 is N is 7 .2 M 3 .0 ay M 0 .1 ay M 7 .1 ay M 3 .2 ay M 1 .3 ay H 9 .0 az H 5 .1 az H 2 .2 az m Te 5 .0 l Ey .2 4 m Ek 1 .1 s Ka 2 .0 Hasat zamanı Şekil 2. Tudla çeşidinin farklı ortamlarda değişik dönemlerdeki hasatlarda bitki başına verim değerleri (g/bitki) karşılık ortalama iriliklerde aşırı değişkenlik görülmemiştir. 23.5 g’a varan meyveler görülmesine rağmen her iki çeşitte de meyve ağırlığı çoğunlukla 9-13 g arasında olmuştur. 20,00 20,00 Ortalama meyve ağırlığı (gr/bitki) Ortalama meyve ağırlığı (gr/meyve) Çeşitlerden alınan meyvelerin hasat sezonu boyunca gösterdiği ortalama meyve ağırlığı değerleri Şekil 3’te verilmiştir. Hasat süresince çok küçük yada çok büyük meyveler alınmasına 15,00 10,00 5,00 is. 22 is. 19 is. 27 M ay .0 3 M ay .1 0 M ay .1 7 M ay .2 3 M ay .3 1 H az .0 9 H az .1 5 H az .2 2 Te m .0 5 Ey l.2 4 Ek m .1 1 Ka s. 02 N N N is. 13 10,00 5,00 0,00 0,00 N 15,00 N 13 is. N 19 is. N 22 is. N 27 is. 1 5 3 3 7 1 0 4 5 9 2 02 .0 .0 .2 .1 .2 .1 .0 l.2 .1 .1 .3 m s. m ay ay ay az az az ay ay Ey M M M M M H H H Te Ka Ek Hasat zamanı Hasat zamanı Sera S era içi Tünel A çık Sera S era içi Tünel Açık Muir Tudla Şekil 3. Muir ve Tudla çeşitlerinin farklı ortamlarda değişik dönemlerdeki hasatlarda ortalama meyve ağırlığı değerleri 4. Tartışma ve Sonuç Tokat ilinde yetiştiriciliği sadece belirli bir bölgede yapılan çileğin daha önceki çalışmalarda (Özkan 1999; Çekiç ve ark. 2003)’ da belirtildiği gibi ekonomik olarak yetiştirilebileceği ve kârlı olabileceği ortaya konmuştur. Tokat ekolojisinde açık alandan 10 elde edilen verim değerleri, farklı çeşitler kullanılmakla birlikte, Doğu Anadolu’da (Kaplan ve ark. 1999) ve Karadenizin kıyı kesimlerinde (Yılmaz ve ark. 1999) elde edilen verim değerlerine oranla daha yüksek; Güney bölgelerindeki (Özgüven ve Yılmaz 2003) verim değerlerinden daha düşüktür. Çilek Ç.ÇEKİÇ, Y.EDİZER, M.GÜNEŞ sezonu olarak kabul edilen Mayıs-Haziran aylarında üretilen ürün bakımından kendine yeterli olmayan Tokat ili, sezon dışında tamamen diğer üretici illere bağımlıdır. Sezon içinde pazar fiyatı düşük olmasına karşılık sezon öncesi erken turfanda ürün, sezon fiyatının 4 katı; sezon sonrası ürün ise sezon fiyatının 6 katı civarında olmaktadır (Anonim 2004b). Mayıs dönemindeki esas ürün sezonu boyunca her iki kapalı ortamdan da elde edilen ürün, açığa oranla düşük olmuştur. Ancak bu dönemde ürün fiyatının düşük olmasından dolayı toplam kârlılığı fazla etkilememiştir. Dolayısıyla sezon dışı elde edilebilecek az miktardaki ürün bile üreticiye kâr sağlayacaktır. Çalışmada sera ve sera içi tünel ortamlarından elde edilen toplam ürün, açıktaki ürüne oranla çok yüksektir. Ancak ‘kapalı ortamlar her zaman açıktakilere oranla yüksek verim verir’ bağlantısı kurulamaz. Nitekim, Kaplan ve ark. (1999)’nın Van ekolojisinde elde ettikleri sonuçlara göre, yüksek tüneldeki verim değerleri açık alandakinden düşük bulunmuştur. Buna neden olarak o ekolojide erken uyanan çiçeklerin geç donlardan zarar görmesi olarak açıklanmıştır. Benzer şekilde, çalışmamızdaki her iki çeşitte de sera içi tünel ortamındaki erkenci ürün sera ortamına oranla daha düşük bulunmuştur. Sera içindeki tünelde bitkiler Şubat ayı sonunda sera içine oranla iki hafta önce çiçeklenmeye başlamış ancak sonrasında donlardan zarar görmüştür. Sezon dışında elde edilen ürünün fiyatı yüksek olmakla birlikte çok erken ve çok geç dönemdeki ürünlerin TA ve pH değerleri yüksek, SÇKM değerleri düşük olmuştur. Açık alanda güz ürününde hasat başlangıcının hemen sonrasında başlayan erken donlar, ürün tam olgunlaşmadan zararlanmasına neden olmaktadır. Çalışma sonuçlarına göre, Tokat koşullarında ısıtmasız sera ortamının yediveren çeşitlerde ürünün yıl içine yayılması bakımından uygun ortam olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Kaynaklar Anonim, 2004a. FAO Statistical database. http://www.fao.org Anonim, 2004b. Tokat Sebze ve Meyve Hali. (Sözlü görüşmeler). Çekiç, Ç. Çalış, Ö., Güneş, M., Gerçekçioğlu, R., 2003. Çilek Yetiştiriciliğinde Kullanılan Bazı Malç Materyallerinin Hasat Sonrası Ortaya Çıkabilecek Mantari Hastalıkların Önlenmesi Üzerine Etkisi. I. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu, s. 246-248, 23-25 Ekim 2003, Ordu. Çekiç, Ç., Gerçekçioğlu, R., Güneş, M., 2003. Bazı Yabancı Çilek Çeşitlerinin Tokat Ekolojisine Adaptasyonu. I. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu, s. 221-225, 23-25 Ekim 2003, Ordu. Kaplan N., 1999. Güneydoğu Anadolu Bölgesine Uygun Çilek Çeşitlerinin Seçimi. III. Türkiye III. Bahçe Bitkileri Kongresi, 14-17 Eylül 1999, Ankara Kaplan N., Apaydın A., Özdemir C., 1999. Karadeniz Bölgesi şartlarında Bazı Örtü Sistemlerinin Çileğin Erkenci ve Toplam Verimi ile Kalite ve Karlılığı Üzerine Etkileri. Türkiye III. Bahçe Bitkileri Kongresi, 14-17 Eylül 1999, Ankara. Kaplan, N. 1990. Ülkesel Üzümsü Meyveler Araştırma Projesi Çilek Çeşit Adaptasyonu. Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yayın No : 90-5. Diyarbakır. Kara, B.,1986. Ülkesel Üzümsü Meyveler Araştırma Projesi Çilek Çeşit Adaptasyonu. Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yayın No : 2097. Diyarbakır. Konarlı, O. 1986. Ülkesel Üzümsü Meyveler Araştırma Projesi 1985 Yılı Koordinatör Raporu. Atatürk Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Yalova. Özbek, S. 1987. Genel Meyvecilik. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Kitabı No:31. Adana. Özgüven, A. I., Yılmaz C., 2003. Adana Koşullarında Bazı Kaliforniya Çilek Çeşitlerinin Adaptasyonu. I. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu, s. 208-213, 23-25 Ekim 2003, Ordu Özkan, 1999. Bazı Çilek Çeşitlerinin Tokat Ekolojik Koşullarındaki Verim ve Kalite Kriterleri Üzerinde Araştırmalar. Türkiye III. Bahçe Bitkileri Kongresi, 14-17 Eylül 1999, Ankara Türemiş, N., Kaşka, N. 1995. Çileklerde Kol Bitkisi Üretimi Üzerine Ana Bitkilerin Üç Bölgede Farklı Tarihlerde Dikilmesinin Etkileri. Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi 19(6): 457-463. Ankara 11 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 13-18 Samsun İli Fındık Bahçelerinde Bulunan Zararlı ve Yararlı Akarların Populasyon Dalgalanmalarının Belirlenmesi Faruk Akyazı1 Osman Ecevit2 1 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, 60240, Tokat Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, 55139, Samsun Özet: Bu araştırma 2001-2002 yıllarında fındık bahçelerinde bulunan zararlı ve faydalı akar türlerinin popülasyon dalgalanmalarını belirlemek amacıyla Samsun’un Ondokuzmayıs ilçesinin Karagüney köyünde yürütülmüştür. Araştırmada, çalışma süresince ilaçlama yapılmamış iki bahçede görülen zararlı ve faydalı akar türlerinin popülasyon dalgalanmaları belirlenmiştir. Bu amaçla vejetasyon dönemi boyunca yedi günlük aralıklarla yaprak örnekleri alınmıştır. Her iki bahçeden toplam 10 ocakta ve her bir ocaktan 100 yaprak olacak şekilde örnekleme yapılmıştır. Çalışma sonuçları zararlı ve faydalı akar türlerinin popülasyon yoğunluğunun genellikle nisan ayından itibaren artmaya başladığı, temmuz-ağustos aylarında en yüksek seviyelere ulaştığı ve ekim ayından itibaren ise düştüğünü göstermiştir. Araştırmada, zararlı akar türlerinin ilaçsız bu iki fındık bahçesinde yüksek yoğunluklar oluşturamadıkları ve predatör türlerin zararlı akar popülasyonunu kontrol altında tutabildikleri belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Fındık, akar türleri, populasyon dalgalanması Determination of Population Fluctuations of Harmful and Beneficial Mites in Hazelnut Orchards of Samsun Province Abstract: This study was conducted to the determinate of harmful and beneficial mite species in hazelnut orchards during 2001-2002 at Karagüney village in the 19 Mayıs district, Samsun, Turkey. Seasonal fluctuations of harmful and beneficial mite species were determined in two hazelnut orchards where pesticides were not applied during the study. Leaf samples were collected weekly for monitoring populations of these harmful and beneficial mite species during the vegetative period. Sampling was made by collecting 100 leaves from each ocak and totaly 10 ocak from both orchards. Results revealed that the populations of harmful and beneficial mite species generally started to increase from april and reached their highest level in July-August. Population levels started to decline in October. Population densities of harmful mites did not reach high levels in both hazelnut orchards. Predatory mites could have suppressed the harmful mites. Key Words: Hazelnut, mite species, population fluctuations 1. Giriş Karadeniz Bölgesinde yaygın bir şekilde yetiştirilen fındık (Işık ve ark.,1987) yöredeki 400.000 aile işletmesi ve 5 milyon insanın geçim kaynağını oluşturur (Kılıç, 1994). Fındıkta zararlı olan pek çok böcek (Işık ve ark.,1987; Tuncer ve Ecevit, 1997) ve akar türü vardır (Ecevit ve Özman, 1996; Aliniazee, 1998; Çobanoğlu, 1991). Akyazı ve Ecevit (2003), Doğu Karadeniz bölgesinde fındık üzerinde 14 familyadan 39 akar türü tespit etmişlerdir. Akarlar yaptıkları zarar sonucunda ürünün kalite ve kantitesinin azalmasına neden olurken, eriophyid akarlar hem vejetatif, hem de generatif tomurcuklarda zarar oluşturduklarından, doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki yönlü olarak verimi etkilerler (Ecevit ve Özman, 1996). Türkiye genelinde fındık yetiştirilen bölgelerde zararlı böcekler üzerine pek çok çalışma olmasına rağmen, fındık ekosistemindeki akarlar üzerine yapılan çalışmalar sınırlı sayıdadır. Çobanoğlu (1991), fındık bahçelerinde 20 tür, Ecevit ve ark.,(1992), Karadeniz’de 4 Eriophyid türü, Ecevit ve ark.,(1996), Samsun’da Phytoseiidae familyasına ait 9 predatör tür, Özman and Çobanoğlu (2001), 23 predatör akar türü tespit etmişlerdir. Zararlıların baskı altında tutulmasında önemli unsurlardan birisi de doğal dengenin ve doğal mücadelenin bozulmadan korunmasıdır. Dolayısıyla doğal düşman-zararlı ilişkilerinin iyi bilinmesi gerekir (Ecevit ve ark., 1996). Fındık bahçelerindeki zararlı ve yararlı akar türlerinin ilişkilerinin tespit edildiği çalışmanın bu açıdan da önemi büyüktür. Böylece gelecekte uygulanabilecek biyolojik savaş çalışmaları için de bir adım atılmış olacaktır. Samsun İli Fındık Bahçelerinde Bulunan Zararlı ve Yararlı Akarların Populasyon Dalgalanmalarının Belirlenmesi Akarlar çıplak gözle görülmediklerinden çiftçimiz genellikle tam olarak akarlardan kaynaklanan verim azalmasının nedenini çözememiştir. İşte bu nedenlerle ele alınan bu çalışmada Samsun ili fındık bahçelerindeki gerek yararlı, gerekse zararlı akar türlerinin mevsim boyunca populasyon dalgalanmalarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. 2.Materyal ve Yöntem 2.1. Arazi Çalışması Bu çalışma 2001 ve 2002 yıllarında Samsun ili Ondokuzmayıs ilçesi, Karagüney köyünde yürütülmüştür. Araştırmada, Samsun ili fındık bahçelerinde bulunan faydalı ve zararlı akar türlerinin populasyon dalgalanmalarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bunun için Karagüney köyünde ilaçlama yapılmamış iki fındık bahçesi seçilmiştir. Bu amaçla vejetasyon dönemi boyunca bu bahçelerden yedi günlük aralıklarla yaprak örnekleri alınmıştır. Her iki bahçeden toplam 10 ocakta ve her bir ocaktan 100 yaprak olacak şekilde örnekleme yapılmıştır. Yaprak başına düşen akar sayısını belirlemek için aşağıdaki hesaplama kullanılmıştır: Toplam Akar Sayısı Yaprak Başına Akar = Toplam Yaprak Sayısı 2.2. Laboratuar Çalışması Yaprak örneklerinin sayımı Stereomikroskop altında yapılmıştır. Akar sayımları tüm yaprağın alt ve üst yüzeyi dikkate alınarak yapılmıştır. Akarlar preparat yapılmadan önce Ecevit (1976)’in uygun bulduğu lactofenol ortamı içersinde berraklaştırma işleminden sonra hoyer ortamında preparatları yapılmıştır. 3. Araştırma Sonuçları ve Tartışma Seçilen fındık bahçelerinde yapılan sayımlar sonucunda zararlı akarlardan Tetranychidae ve Eriophyidae, faydalı akarlardan Phytoseiidae, Tarsonemidae ve Tydeidae familyalarına ait türler bulunmuştur. Yapılan sayımlar sonucunda değerlendirmeler Tetranychidae familyasına ait Tetranycopsis horridus Can. Fan., Eotetranychus coryli Reck. türlerinde tür düzeyinde, Eriophyidae familyasında ise sayım sırasında tür ayrımı yapılamadığından tür düzeyine inilmeyip familya düzeyinde yapılmıştır. Daha sonra 14 yapılan teşhisler sonucunda Phytoptus avellanae Nal., Cecidophyopsis vermiformis Nal., Aculus comatus Nal., Tegonotus depressus Nal., Anthocoptes loricatus Nal., Phyllocoptes lamimani Kaifer, Phyllocoptes coryli Liro türleri olduğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde faydalı akarlardan Phytoseiidae, Tarsonemidae, Tydeidae familyalarının sayımları da familya düzeyinde yapılmıştır. Phytoseiidae familyasından Kampimodromus aberrans Oudemans, Phytoseius echinus Winstein & Arutunian, Phytoseius finitumus,Euseius finlandicus Oudemans, Amblyseius andersoni, Typhloctonus tiliarum Oudemans, Amblyseius potentillae Garman, Tarsonemidae familyasından Tarsonemus karli Sharanov et Mitrofanov,1982, Tarsonemus lobosus Suski,1982, Tydeidae familyasından Tydeus californicus Banks; Tydeus caudatus Duges ve Pronematus elongatus türleri teşhis edilmiştir. 3.1. Zararlı Akarların 2001 ve 2002 Yılına Ait Populasyon Dalgalanmaları Fındık zararlısı olan T. horridus 2001 yılında ilk kez Nisan ayında yapraklarda görülmeye başlamıştır. Populasyon Mayıs başında 0,44 akar/yaprak seviyesine ulaştıktan sonra Eylül ayının 2. haftasından sonra sıfırlanmıştır. 2002 yılında ise, gerek ilk ortaya çıkış, gerekse populasyonun maksimum seviyeye ulaşması gecikmiştir. Türün yoğunluğu Temmuz ayının ortasında maksimum seviye (0,128 akar/yaprak)’sine ulaşmıştır (Şekil 1). Şekil 1. Tetranycopsis horridus’un Fındık Yapraklarındaki Hareketli Dönemlerinin 2001-2002 Yıllarına Ait Populasyon Dalgalanması F.AKYAZI, O.ECEVİT E. coryli her iki yılda da Nisan ayından itibaren yapraklarda görülmeye başlamıştır. Türün maksimum yoğunluğa ulaşması ilk yıl Eylül ayına (1,90 akar/yaprak), ikinci yıl ise Temmuz ayına rastlamıştır (0,48 akar/yaprak) (Şekil 2). Her iki yılda da Ekim ayından itibaren yapraklar terk edilmiştir. Şekil 2. Eotetranychus coryli’nin 2001-2002 Yıllarına Ait Hareketli Dönemlerinin Populasyon Dalgalanması. 2001 yılında ilk kez Eriophyid’lerin fındık yapraklarında görülmesi Temmuz’un 3. haftasına rastlar. Aynı dönemde en yüksek seviyesine (38,6 akar/yaprak) (Şekil 3) ulaşmış olan Eriophyid yoğunluğu bu aydan sonra fazla yükselmemiştir. Türlerin kışlaklarına çekilmesi ise Ekim sonlarına rastlamaktadır. Şekil 3. Eriophyidae Familyası Türlerinin 2001-2002 Yıllarına Ait Fındık Yapraklarındaki Hareketli Dönemlerinin Populasyon Dalgalanması 3.2. Yararlı Akarların 2001-2002 Yılına Ait Populasyon Dalgalanmaları 2001 yılında ilk kez Nisan ayında görülmüştür.Ekim ayında en yüksek yoğunluk seviyeleri (0,26 akar/yaprak)’ne ulaşmışlardır. 2002’de haziran sonlarına doğru artışa geçen populasyon, Eylül ayının ilk haftasında maksimum değerine (0,32 akar/yaprak) ulaşmıştır (Şekil 4). Şekil 4. Tarsonemidae Familyası Türlerinin 2001 -2002 Yıllarına Ait Fındık Yapraklarındaki Hareketli Dönemlerinin Populasyon Dalgalanması Çalışmanın başlatıldığı ilk yılda daha yüksek yoğunluk oluşturmuş olan Phytoseiidae familyası akarları, her iki yılda da nisan ayından itibaren çıkış yapmışlardır. 2001’de maksimum yoğunluk seviyesine (3,98 akar/yaprak)(Şekil 5) Temmuz’da ulaşmış olan bu türler Ekim-Kasım aylarından itibaren yaprakları terk etmişlerdir. Şekil 5. Phytoseiidae Familyası Türlerinin 2001 -2002 Yıllarına Ait Fındık Yapraklarındaki Hareketli Dönemlerinin Populasyon Dalgalanması Bir sonraki yıl yoğunlukları daha düşük olan bu türler, en yüksek yoğunluk seviyelerine Eylül’ün 3. haftasında ulaşmış ve Kasım başlarından itibaren yaprakları terk etmişlerdir. 15 Samsun İli Fındık Bahçelerinde Bulunan Zararlı ve Yararlı Akarların Populasyon Dalgalanmalarının Belirlenmesi Nisan ayından itibaren yapraklarda tespit edilmeye başlanmış olan Tydeidae familyası akarları, Temmuz-Ağustos döneminde en yüksek yoğunluklarına ulaşmış ve Kasım ayından itibaren yaprakların terk etmişlerdir (Şekil 6). Şekil 6. Tydeidae Familyası Türlerinin 2001 -2002 Yıllarına Ait Fındık Yapraklarındaki Hareketli Dönemlerinin Populasyon Dalgalanması 3.3. 2001 Yılına Ait Faydalı Zararlı Akarlar Arasındaki İlişki E. coryli populasyonu, Phytoseiid akar yoğunluğu yüksek olduğu aylarda baskı altında olduğu görülmüştür. Nicotina and Viggiani (1985), Phytoseiid türlerin Eotetranychus populasyonları üzerinde oldukça etkili olduklarını tespit etmişlerdir. Düşük predatör yoğunluğunda E. coryli yıl içersinde maksimum (1,9 akar/yaprak) (Şekil 7) yoğunluğa ulaşmıştır. Predatör akar yoğunluklarının düşük olduğu Nisan ayı sonlarında T. horridus populasyonu yıl içindeki 0,44 akar/yaprak seviyesine ulaştığı belirlenmiştir (Şekil 8). Villaronga et al.,(1992), T. horridus yoğunluğunun predatörlerden fazla etkilenmediğini belirtmişlerdir. Şekil 8. Tetranycopsis horridus ile Faydalı Akarlar Arasındaki İlişki. Her iki predatör akar yoğunluğunun da yüksek olduğu Nisan-Temmuz dönemi boyunca Eriophyid akar populasyonu fazla yükselememiştir. Ancak Ağustos ayında predatör Phytoseiid yoğunluğu düşmesiyle Eriophyid akar populasyonu maksimum seviyeye (38,6 akar/yaprak) (Şekil 9) yükseldiği görülmüştür. Şekil 9. Eriophyidae Familyası Akarları ile Faydalı Akarlar Arsındaki İlişki Şekil 7. Eotetranychus coryli ile Faydalı Akarlar Arasındaki İlişki 16 F.AKYAZI, O.ECEVİT 3.4. 2002 Yılına Ait Faydalı Zararlı Akarlar Arasındaki İlişki Phytoseiid’lerin ortaya çıkmasıyla E. coyli faaliyetini Haziran’a kadar geciktirmiştir. E. coryli populasyonu, Temmuz ayında bir artış gösterse de yüksek seviyelere ulaşamamıştır (Şekil 10). Predatör akar yoğunluğunun yüksek olduğu ekim ayına kadar ki dönemde yükselemeyen Eriophyid akar populasyonu, bu aydan sonra predatör yoğunluğunun düşmesi ile birlikte artmış ve maksimum yoğunluğuna (1,19 akar/yaprak) (Şekil 12) ulaşmıştır. Ptenovic et al., (1989), Eriophid’lerde yoğun üremenin yaz sonlarında olduğunu bildirmiştir. Şekil 10. Eotetranychus coryli ile Faydalı Akarlar Arsındaki İlişki Mitrofanov and Sharonov (1986) bu zararlının gelişmesi için sıcaklık eşiğinin 11.4 0 C olduğunu bildirmiştir. Buna paralel olarak zararlı Nisan’dan itibaren görülmeye başlamış fakat Phytoseiid ve Tydeid’lerin yoğun olduğu tüm yıl boyunca fazla yükselememiştir. Ekim ayından sonra predatör yoğunluğundaki düşüşle birlikte populasyon maksimum (0,14 akar/yaprak) (Şekil 11) seviyeye ulaşmıştır. Şekil 12. Eriophyidae Familyası Akarlar ile Faydalı Akarlar Arsındaki İlişki 4. Sonuç 2001 ve 2002 yıllarında yapılan bu çalışma ile Samsun ili fındık bahçelerinde görülen faydalı ve zararlı akar türlerinin populasyon dalgalanmaları ve bu türlere arasındaki etkileşim belirlenmiştir. Yapılan çalışmada faydalı olarak Phytoseiidae, Tydeidae, Tarsonemidae familyalarına ait türlerin, zararlı olarak Tetranychidae, Eriophyidae familyalarına ait türlerin populasyon dalgalanmalarına ait grafikleri çizilmiştir. Ayrıca bu türler arasındaki ilişkilerin belirlenmesi için aynı grafik üzerinde karşılaştırma yapılmış ve buna göre değerlendirme yapılmıştır. Yapılan değerlendirme sonucunda kimyasal ilaç kullanılmayan bu bahçelerde zararlı türlerin yüksek yoğunluklar oluşturamadıkları ve predatör türlerin zararlı akar populasyonunu baskı altına aldığı sonucuna varılmıştır. Şekil 11. Tetranycopsis horridus ile Faydalı Akarlar Arasındaki İlişki 17 Samsun İli Fındık Bahçelerinde Bulunan Zararlı ve Yararlı Akarların Populasyon Dalgalanmalarının Belirlenmesi Kaynaklar Akyazı,F. ve Ecevit, O., 2003. Ordu, Samsun ve Giresun İlleri Fındık Bahçelerinde Görülen Akar Türlerinin Belirlenmesi. OMÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 18(3):39-45. AliNiazee, M.T.,1998. Ecology and Management Of Hazelnut Pests. Annual Review of Entomology, Vol:43, 395-419. Çobanoğlu, S., 1991. An Annotated List of Mites on Hazel of Turkey. Israel Journal of Entomology, 26: 35-40. Ecevit, O., 1976. Akar (Acarina)’ların Toplanması, Saklanması ve Preparatlarının Yapılması. At. Ün. Yay., 480: 1-32. Ecevit, O., Özman, S.,1996. Fındıklarda Tomurcuk Dökümleri ile Fındık Kozalak Akarları (Phytoptus avellanae Nal. Ve Cecidophyopsis vermiformis Nal. (Acarina: Eriophyidae) Arasındaki İlişkiler. Türkiye III. Entomoloji Kongresi, 24-28 Eylül, Ankara,337345. Ecevit, O., Tuncer, C., Özman S., Mennan, S., Akça, İ., 1996. Karadeniz Bölgesi Fındık Bahçelerindeki Doğal Düşmanlar ve Biyolojik Savaşımda Kullanılma Olanakları. Fındık ve Diğer Sert Kabuklu Meyveler Sempozyumu, O.M.Ü., Zir. Fak., Samsun, s: 295-296. Ecevit, O., Keçeci, S., Tuncer, C., Yanılmaz, A.F., Işık, M., 1992. Doğu Karadeniz Bölgesi Fındık Bahçelerinde Zararlı Eriophyoidea (Acarina: Actinedida) Akarlar Üzerine Çalışmalar. Türkiye II. Entomoloji Kongresi, 28-31 Ocak, Adana, s: 671681. Işık, M., Ecevit, O., Kurt, M.A., Yücetin, T., 1987. Doğu Karadeniz Bölgesi Fındık Bahçelerinde Entegre Savaş Olanakları Üzerine Araştırmalar. O.M.Ü. Yay. No: 20, Samsun, s: 48. 18 Kılıç, O., 1994. Fındıkta Dönüm Noktası. Tarım ve Köy Bak. Der., Sayı: 97, 38-40. Nicotina, M., Viggiani, G.,1985. Seasonal Distribution and Densty of Populations of Phytoseiid Mites in Hazel Groves of Campania. İstituto di Entomologia Agraria, Universita di Napoli, 80055 Portici, İtaly. 729-732:1. Özman, S.K. and Çobanoglu, S., 2001. Current status of hazelnut mites in Turkey. Acta Horticulturae, 556: 479-487. Petenovic, R., Dobrivojenic, K., Boskovic, R.,1989. Life Cycle of The Hazenut Big Bud Mite Phytocoptella avellanae (Nal.) and Results of Its Control. Poljoprivredni Fakultet, Belgrade-Zemun, Yugoslavia. Zastita Blja, 40:4, 433-444. Mitrafanov, V.I. and Sharanov, A.A.,1986. Contribution to The Ecology of The Hazelnut Mite (Tetranycoidae, Bryobidae) in the Crime. Trudy-Gsudarstvennoga Nikitskogo- Botanicheskogo-Sada.99, 110-119; 5 ref. Tuncer, C. ve Ecevit,O., 1997. Current status of hazelnut pests in Turkey. Acta Hort. 445. ISHS 1997, 545550. Villaronga, P., Garcia-Mari, F., 1992. Relationship Between Species of Tetranychid and Phytoseiid Mites İn hazelnut Orchards in Tarragona. Laboratorio de Diagnostigo del Servicio de Proteccion de los Vegetales, Generalitat de Catalunya, Carretera de Vilisar de Mar a Cabrils, 08348 Cabrils, Barcelona, Spain. Boletin de SanidadVegetal, Plagas. 18(2): 441-454. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 19-22 Patates Çeşitlerinin Rhizoctonia solani Kühn’nin Neden Olduğu Siyah Kabukluluk Hastalığına Karşı Reaksiyonlarının Belirlenmesi Yusuf Yanar1 1 2 Güngör Yılmaz2 Şinasi Coşkun2 İbrahim Çeşmeli1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, 60240, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 60240, Tokat Özet: Rhizoctonia solani Kühn (AG-3), patateste gövde kanseri ve siyah kabukluluk olarak adlandırılan hastalığa neden olan önemli bir fungal patojendir. Patojen Tokat İlinde patates üretimini olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışma, patateste siyah kabukluluk olarak adlandırılan hastalığa neden olan R. solani’ye karşı 12’si yerel, 16’sı tescilli olmak üzere toplam 28 adet patates çeşidinin reaksiyonlarını belirlemek amacıyla 2003- 2004 yıllarında Tokat-Kazova koşullarında yürütülmüştür. Çalışma sonuçlarına göre, Jaerla, Moreno ve Batum patates çeşitlerinde siyah kabukluluk oranı sırasıyla %37.9, 30.3 ve 29.7 ile diğer çeşitlere göre önemli düzeyde yüksek bulunurken Aybasti Beyazı, Agria, Trabzon Yaylabaşı ve Gürgentepe Sarısı çeşitlerinde sırasıyla %0.2, 1, 1.4 ve 1.5 olarak belirlenmiştir. Çalışmada kullanılan diğer çeşitlerde ise hastalık oranı % 2.4 ile %16 arasında değişmektedir. Bu çalışmada elde edilen bulgular doğrultusunda özellikle hastalığa dayanıklılık gösteren çeşitlerin hastalığın sorun olduğu yerlerde üretilmesi ve yapılacak ıslah çalışmalarında R. solani’ye karşı dayanıklılık için gen kaynağı olarak kullanılmaları önerilebilir. Anahtar kelimeler: Siyah kabukluluk, Patates, Rhizoctonia solani Evaluation of Potato Cultivars for Resistance to Black Scurf Caused by Rhizoctonia solani Kühn Abstract: Rhizoctonia solani Kühn the causal agent of stem canker and black scurf diseases is an important pathogen of potato. This study was conducted to determine the reaction of 28 local and commercial potato cultivars against black scurf disease caused by Rhizoctonia solani Kühn under field conditions during 20032004. Based on the results; cultivars Jaerla, Moreno and Batum had significantly higher black scurf rate (37.9, 30.3 and 29.7 %, respectively) compared to the other cultivars tested, while black scurf rate of the cultivars Aybastı Beyazı, Agria, Trabzon Yaylabaşı, and Gürgentepe Sarısı were 0.2, 1.0, 1.4, and 1.5% respectively. Blac scurf rates of the other cultivars were between 2.4 % and 16 %. Results of this study may help build genetic resources to be used for breeding programs to obtain cultivars resistant to black scurf. Key words: Black scurf, Potato, Rhizoctonia solani 1.Giriş Tarımsal üretimde patates önemli bir yere sahip olup, FAO’nun 2004 yılı verilerine göre Türkiye’de 200 000 ha dikim alanından 4.8 milyon ton ürün alınmıştır (Anonim, 2004a). Bu üretim miktarı içerisinde Tokat İlinin payı küçümsenemeyecek düzeyde olup, 2004 yılında 9 310 ha alanda patates üretimi yapılarak, 198 000 ton ürün elde edilmiştir (Anonim, 2004b). Dünya patates üretim alanlarında olduğu gibi ülkemizde de patates üretimini sınırlayan hastalıklardan birisi de Rhizoctonia solani’nin neden olduğu gövde kanseri ve siyah kabukluluk hastalığıdır (Banville, 1989; Carling et al., 1989; Otrysko and Banville, 1992). Hastalık etmeni fungus geniş bir konukçu dizisine sahip olup, ülkemizde patates üretiminin yoğun olarak yapıldığı İç ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaygınlık göstermektedir (Demirci and Doken, 1993, Tuncer and Erdiler, 1990). Hastalıkğın Tokat İli patates üretim alanlarında da sorun oluşturduğu bilinmektedir (Çeşmeli, 2003). Etmen olan fungus, patatesin verim ve kalitesi üzerinde etkili olup, %5-34 arasında değişen oranlarda verim kayıplarına neden olmaktadır (Banville, 1989, Hide et al., 1989; Hodgson et al., 1974, Turkesteen ve Eraslan, 1985). Etmenin yumru enfeksiyonu sonucu oluşan siyah kabukluluk devresinde yumrularda çatlamalar, renk ve şekil bozuklukları görülmektedir (Baker, 1970; Banville, 1989). Hastalığın kontrolünde sertifikalı tohumluk kullanımı, dengeli sulama, gübreleme, ekim nöbeti ve tohumluk ilaçlaması önemli bir yer tutmaktadır (Errampalli et al. 1999; Erampalli and Johnston, 2001). R. solani’nin geniş bir konukçu çevresine sahip olması patatesle ekim nöbetine girebilecek kültür bitkisi sayısını sınırlamaktadır. Tohumluk ilaçlamasında Patates Çeşitlerinin Rhizoctonia solani Kühn’nin Neden Olduğu Siyah Kabukluluk Hastalığına Karşı Reaksiyonlarının Belirlenmesi kullanılan kimyasalların çevre kirliliğine neden olmaları, dayanıklı veya tolerant çeşitlerin kullanılması gibi alternatiflerin diğer yöntemlerle entegrasyonuyla daha az kimyasal kullanımını mümkün kılmaktadır. Türkiye’de halen 25 kadarı üretim izinli, 50-55 kadarı tescilli olmak üzere yaklaşık 80 kadar patates çeşidi üretim alanlarında değişik oranlarda yetiştirilmektedir (Anonim, 2005). Buna ilaveten yine Türkiye’nin değişik bölgelerinde çok sayıda yerel çeşitlerin de patates üretiminde yer aldığı bildirilmektedir (Yılmaz ve Yılmaz, 2003). Bu çeşitlerin büyük çoğunluğunun R. solani’ye reaksiyonları hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Dünya’da da bu konuda sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır (Leach and Webb, 1993; Anonim, 2001; Kehoe et al. 2000). Bu çalışma ile bazı yerel ve tescilli patates çeşitlerinin tarla koşullarında siyah kabukluluk hastalığına karşı reaksiyonları saptanmış ve dayanıklılık gösteren çeşitler belirlenmiştir. 2. Materyal ve Yöntem Bu araştırma Tokat-Kazova koşullarında Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanlarında 2003-2004 yıllarında yapılmıştır. Araştırmada 12’si yerel, 16’sı tescilli olmak üzere toplam 28 patates çeşidi kullanılmıştır (Tablo 1). 2.1. İnokulum hazırlanması Daha önceki çalışmada yürütülen patojenite testleri sonucu virülanslığı en yüksek olan Rhizoctonia solani TP-2 (AG-3) izolatı (Yanar et al., 2005) 2000-ml erlenmayerler içerisinde 600 g steril yulaf tohumları üzerinde üretilmiştir (Mazzola et al., 1996). Yulaf tohumları sterilizasyondan önce bir gece suda ıslatıldıktan sonra 48 saat aralıkla 121 oC’de 60 dk süreyle iki kez otoklav edilmiştir. Patates Dekstroz Agar (PDA) besi ortamı içeren 9 cm çapındaki petri kapları içerisinde geliştirilen TP-2 izolatı kültürlerinden her bir erlenmayer içerisine petri kabı içerisindeki kültürün yarısı aktarılarak inokulasyon gerçekleştirilmiş ve 22 o C’de 22 gün süreyle inkübasyona bırakılmıştır. Yulaf tohumlarının etmen fungus tarafından homojen bir şekilde kolonizasyonunun sağlanması için inkübasyon süresince erlenmayerler 3 günde bir elle çalkalanarak karıştırılmışlardır. 20 2.2. Çeşit reaksiyonlarının belirlenmesi Denemeler tesadüf blokları deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Toprak hazırlığı yapıldıktan sonra dikim işlemleri her iki yılda da Nisan ayının ilk yarısında yapılmıştır. Yumrular 70x40 cm sıklıkla dikilmiş olup, bloklar arasında 1.50 m mesafe bırakılmıştır. Dikim esnasında 15 kg NPK/da olacak şekilde kompoze gübre uygulanmış daha sonra yumru oluşum başlangıcı döneminde de 5 kg/da azot hesabıyla amonyum nitrat verilmiştir. Denemede sağlıklı ve sklerotium içermeyen yumrular kullanılmış olup, dikim öncesi yumrular 2 dk süreyle %2’lik sodyum hipoklorid solusyonuna bandırılarak, yüzeysel sterilizasyonuna tabi tutulmuşlardır. Yumrular elle dikilmiş ve dikim sırasında 10 g R. solani TP-2 izolatı ile kaplı yulaf tohumları yumrunun bulunduğu bölgeye konularak inokulasyon gerçekleştirilmiştir. Bitkilerin gelişmeleri süresince, ihtiyaç duyulduğunda sulama yapılmıştır. Hasat 22 Ağustos tarihinde yapılmış olup, her çeşide ait yumrular ayrı ayrı etiketlenerek laboratuvara getirilmişlerdir. Yumrular çeşme suyunda yıkanarak, üzerlerindeki toprak ve diğer artıklar uzaklaştırıldıktan sonra James ve Mc Kenzle (1972) tarafından belirtilen diyagramatik skala (0-4 skalası) kullanılarak siyah kabukluluk oranları belirlenmiştir. Buradan elde edilen skala değerleri kullanılarak, çeşitlerin % hastalık oranları aşağıda verilen Tawsend-Heuberger formülü ile hesaplanmıştır. Tawsend-Heuberger formülü: % hastalı oranı: (n.V)/Z.Nx100 n : Skalada farklı hastalık derecelerine isabet eden örnek adedi V: Skala değeri Z: En yüksek skala değeri N: Gözlem yapılan toplam örnek sayısı. Elde edilen değerler SAS istatistik paket programı kullanılarak tesadüf blokları deneme desenine göre varyans analizine tabi tutulmuş ve ortalamalar Duncan çoklu testine göre karşılaştırılmıştır. 3. Bulgular ve Tartışma Bu çalışmada kullanılan patates çeşitlerinin R. solani’nin neden olduğu siyah kabukluluk hastalığına gösterdikleri reaksiyonlar, yumru enfeksiyon oranlarına göre belirlenmiştir. Y.YANAR, G.YILMAZ, Ş.COŞKUN, İ.ÇEŞMELİ Hastalık oranları açısından denemenin yürütüldüğü her iki yılda elde edilen veriler arasında istatistiki olarak önemli bir fark olmadığından yıllar birleştirilerek ortalamaları değerlendirilmiştir. Çeşitlerin R. solani’ye olan reaksiyonları Tablo 1 de verilmiştir. Tablo 1.Patates çeşitlerinin Rhizoctonia solani nin neden olduğu siyah kabukluluk hastalığına karşı gösterdikleri reaksiyon Çeşitler % Hastalık Oranı Jaerla 37.9 a* Moreno 30.3 a Batum 29.7 a Victoria 16.1 b Aleddiyan Beyazı 14.9 bc Tomensa 12.0 bc Consul 11.0 bc Başçiftlik Beyazı 10.4 bc Aleddiyan Sarısı 7.9 bc Hermes 7.3 bc Provento 7.1 bc Gürgentepe Beyazı 6.0 bc Van Gogh 5.4 bc Carlita 5.1 bc Liseta 4.7 bc Cosmos 4.4 bc Sante 4.0 bc Aybastı Sarısı 3.9 bc Kadıoğlu 3.2 bc Latona 3.2 bc Maranka 2.6 bc Gölköy 2.6 bc Romanya Beyazı 2.5 bc Arnova 2.4 bc Gürgentepe Sarısı 1.5 bc Trabzon Yaylabaşı 1.4 bc Agria 1.0 bc Aybastı Beyazı 0.2 c *Aynı sütunda farklı harflerle gösterilen değerler Duncan göre birbirin den istatistiki olarak önemli derecede farklıdır (P=0.05) Tablo 1’de de görüleceği üzere, yumrulardaki siyah kabukluluk oranları %0.2 (Aybastı Beyazı) ile %37.9 (Jaerla) arasında değişmiştir. En yüksek siyah kabukluluk oranı gösteren Jaerla çeşidini, Moreno ve bir yerel çeşit olan Batum izlemiştir. Bu üç çeşidin hastalık oranları değerlendirmeye alınan diğer 25 çeşitten istatistiki olarak önemli düzeyde farklı bulunmuştur (Tablo 1). Jaerla ve Batum çeşitleri gövde kanserine de aşırı düzeyde hassas olan çeşitlerdir (Yanar et al., 2005). Diğer çeşitlerde siyah kabukluluk oranı %0.2 ile %16 arasında değişmektedir. Bunlar arasında Gürgentepe Sarısı, Trabzon Yaylabaşı, Agria ve Aybastı Beyazı hastalığa yüksek düzeyde dayanıklılık gösteren genotipler olmuştur (Tablo 1). Agria ve Jaerla çeşitleri ile ilgili bulgular önceki çalışmaları destekler niteliktedir (Anonim, 2001). Bu çalışmada Aybastı Beyazı siyah kabukluluğa yüksek düzeyde dayanıklılık gösterirken, Yanar et al. (2005) tarafından aynı patojen izolatı kullanılarak yapılan çalışmada gövde kanserine aşırı hassas bulunmuştur. Bunun yanında Victoria çeşidi gövde kanserine yüksek düzeyde dayanıklılık gösterirken (Yanar et al. 2005), bu çalışmada yumru enfeksiyonuna duyarlı bulunmuştur (Tablo 1). Çeşitlerin R. solani’nin neden olduğu sürgün (gövde kanseri) ve yumru (siyah kabukluluk) enfeksiyonlarına karşı gösterdikleri reaksiyonlar farklı olabilmektedir. Bu çalışmada olduğu gibi bir patates çeşidi gövde enfeksiyonuna duyarlı iken, yumru enfeksiyonuna daha dayanıklı olabilmekte veya bunun tersi de söz konusu olabilmektedir ( Simons and Gilligan,1997; Kehoe et al. 2000). Nitekim Kehoe et al. (2000), 27 patates çeşidi ile yürüttükleri benzer bir çalışmada kullanılan çeşitlerden Slaney ve Orla çeşitleri yumru enfeksiyonuna dayanıklılık gösterirken sürgün enfeksiyonuna hassas olduklarını bildirmişlerdir. Aynı çeşidin gövde kanseri ve yumruda siyah kabukluluk hastalığına karşı gösterdiği farklı reaksiyonlar göstermesinde erkenci, geçci veya orta erkenci olmasıda etkili olabilir (Demirci ve Eken, 1995). Yanar et al. (2005), gövde kanserine yüksek düzeyde dayanıklılık gösteren yerel patates çeşitlerinden Kadıoğlu, Aybastı Sarısı, Romanya Beyazı ve Gölköy aynı zamanda yumru enfeksiyonuna da (siyah kabukluluk) dayanıklılık göstermişlerdir. Bu çeşitler Türkiye’de R. solani’nin sorun oluşturduğu yerlerde yetiştirilebileceği gibi, ileride yapılacak ıslah çalışmalarında da R. solani’ye dayanıklılık bakımından gen kaynağı olarak kullanılabilirler. R. solani’ye dayanıklı oldukları belirlenen çeşitlerin bir başka çalışmayla dayanıklılık mekanizmalarının da araştırılması yararlı olacaktır. 21 Patates Çeşitlerinin Rhizoctonia solani Kühn’nin Neden Olduğu Siyah Kabukluluk Hastalığına Karşı Reaksiyonlarının Belirlenmesi Kaynaklar Anonim , 2001. European Cultivated Potato Database. (http://194.128.220.6/ web0/aweb/database.htm) Anonim, 2004a. FAO İstatistik verileri. (http://apps.fao.org/faostat/collections?version=ext& hasbulk=0&subset=agriculture) Anonim, 2004b. Tokat Tarım İl Müdürlüğü İstatistik Şubesi Verileri, Tokat-2004. Anonim, 2005. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Müdürlüğü verileri. (www.kkgm.gov.tr/Genel/index.asp?Prm=/Kurumlar /Kurum List. htm) Baker, K. F. 1970. Types of Rhizoctoniadisease and their occurence. In Rhizoctonia solani: biology and pathology. Ed. By J. R. Parmeter Jr. University of California Pres, Berkeley. Pp.125-148. Banville, G. J. 1989. Yield losses anddamage to potato plants caused by Rhizoctonia solani Kühn. Am. Potato J. 66:821-834. Carling, D. E., Leiner, R. H., andWestphale, P. C. 1989. Simptom signs and yield reduction associated with Rhizoctonia disease of potato induced by tuberborne inoculum of Rhizoctonia solani AG-3. Am. Potato J. 66:693-702. Çeşmeli, İ. 2003. Tokat yöresi patatesüretim alanlarından izole edilen Rhizoctonia solani Kühn.’nin yayılışı, patojenizitesi ve anastomosis gruplarının belirlenmesi üzerinde çalışmalar. Yüksek lisans tezi,Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tokat. s 48. Demirci, E., and Doken, M. T. 1993. Anastomosis groups and pathogenicity of Rhizoctonia solani Kühn Isolates from patatoes in Erzurum-Turkey. J. Turk. Phytopathol. 22:95-102. Demirci, E., ve Eken, C. 1995. Patateste Rhizoctonia solani Kühn’nin topraktan ve yumrudan kaynaklanan inokulumunun hastalık hastalık şiddetine etkisi. VII. Türkiye Fitopatoloji Kongresi, 26-29 Eylül 1995; Adana, 39-43. Errampalli, D., Arsenault, W., and MacIsaac, K. A. 1999. Efficacy of seed piece treatment fungicide, Maxim (fludioxonil) and Dividend/Maxim (difenaconazole/fludioxonil) and Easout (thiophanate-methyl) on black scurf, silver scurf, and dry rot of potatoes, 1998-1999. Agric. AgriFood Can. 1999. Pest management Res. Rep. No: 113. pp.305-307. Errampalli, D., and Johnston, H. W. 2001. Control of tuber-borne black scurf (Rhizoctonia solani) and common scab (Streptomyces scabies) of potatoes with a combination of sodium hypochlorite and thiophanate-methyl preplanting seed tuber treatment. Can. J. Plant Pathol. 23:68-77. 22 Hide, G. A., Read, P. J., Firmager, J. P., and Hall, S. M. 1989. Stem canker (Rhizoctonia solani) on five early and seven maincrop potato cultivars. II. Effects on growth and yield. Ann. App. Biol. 114:267-277. Hodgson, W. A., Pond, D. D., and Munro, J. 1974. Diseases and pests of potatoes. Department of Agriculture Publication, Canada, p 64 . James, W. C., and McKenzie, A. R. 1972. The effect of tuber-borne sclerotia of Rhizoctonia solani Kühn On the potato crop. Am. Potato J. 49: 296-301. Kehoe, H. W., Dowley, L. J. and Sullivan, E. O. 2000. Breeding, disease resistance screening and seed production of new potato varieties. Web site: (http://www.teagasc.ie/research/reports/crops/0216/e opr0216.htm) Leach, S. S., and Webb, R. E. 1993. Evaluation of potato cultivars, clones and a true seed population for resistance to Rhizoctonia solani. Am. Potato J. 70:317-328. Mazzola, M., Wong, O. T., and Cook, R. J. 1996. Virulence of Rhizoctonia oryzae and Rhizoctonia solani AG-8 on wheat and detection of R. oryzae in plant tissue by PCR. Phytopathology 80:784-788. Otrysko, B. E., and Banville, G. J. 1992. Effect of infection by Rhizoctonia solani on the quality of tubers for processing. Am. Potato J. 69:645-652. Simons, S. A., and Gilligan, C. A. 1997. Relationships between stem canker, black scurf (Rhizoctonia solani) and yield of potato (Solanum tuberosum) under different agronomic conditions. Plant pathol.46:651-658. Tuncer, G., and Erdiler, G. 1990. The identification of Rhizoctonia solani Kuhn. Anastomosis groups isolated from potato and some other crops in Central Anatolia. J. Turk. Phytopathol. 19:89-93. Turkesteen, L. J., ve Eraslan, F. 1985. Türkiye fungal ve bakteriyel patates hastalıkları surveyi. Ege Bölge Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Yayını İzmir, 20 p. Yanar, Y., Yılmaz, G., Çeşmeli, İ. and Coskun, S., 2005. Characterisation of Rhizoctonia solani isolates collected from potatoes in nort-east of Turkey and screening potato cultivars for resistance to AG-3 isolate (TP-2). Phytoparasitica (In press). Yılmaz,G., ve Yılmaz, K., 2003. Karadeniz Bölgesinde Yetiştirilen Bazı Yerel Patates Genotiplerinin Çeşitli Özellikler Bakımından Tanıtımı. Türkiye 5. Tarla Bitkileri Kongresi Bildiri Kitabı ss.266-270 Sunulu 13-17 Ekim 2003, D.Ü. Ziraat Fakültesi, Diyarbakır. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 23-30 Fonksiyonel Bir Gıda Olarak Keten Tohumu Hilal İşleroğlu Zeliha Yıldırım Metin Yıldırım Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 60240, Tokat Özet: Son yıllarda tüketiciler gıdaları sadece temel beslenme aracı olarak değil, aynı zamanda sağlık üzerinde faydalı etkileri bulunan maddeler olarak da görmeye başlamışlardır. Bu açıdan incelendiğinde keten tohumu sağlığa yararlı bileşikler içeren önemli bir bitkisel kaynaktır. α-linolenik asit ve iyi kaliteli protein açısından zengin olan keten tohumu flavonoid, lignan ve fenolik asitler gibi fitokimyasalların da doğal kaynağıdır. Keten tohumu genellikle “fonksiyonel gıda”, “biyoaktif gıda” ve/veya “endokrin aktif gıda” olarak gruplandırılır. Bu makalede keten tohumunun yapısında bulunan biyolojik olarak aktif bileşikler ile bunların sağlık için yararları üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Fonksiyonel gıdalar, keten tohumu, α-linolenik asit, fitokimyasallar Flaxseed As A Functional Food Abstract: In recent years, consumers have begun to look at food not only for basic nutrition, but also for health benefits. In this regard, flaxseed is an important plant source containing beneficial compounds for health besides being rich in α-linolenic acid and good quality protein, flaxseed has potential as a natural source of phytochemicals such as flavonoids, lignans and phenolic acids. Flaxseed is often grouped into one of several categories: “functional food”, “bioactive food” and/or “endocrine active food”. In this article, bioactive components of flaxseed and their health benefits were discussed. Key words: Functional foods, flaxseed, α-linolenic acid, phytochemicals 1. Giriş Son yıllarda hasta olma riskinin azaltılması, sağlıklı bir yaşam sürdürme isteğinin artması ve sağlıklı beslenme bilincinin gelişmesi gibi nedenlerle tüketiciler gıdalardan beslenmenin yanında sağlık açısından faydalar sağlamayı da beklemektedirler. Bilim ve teknolojideki gelişmeler doğrultusunda yeni ingrediyentlerin keşfi, bunların sağlıkla ilişkilendirilmeleri, ekonomik nedenler ve tedavi masraflarının artması ile tüketicilerin yeni ürünlere ve kaliteye gösterdikleri ilgiden dolayı fonksiyonel gıdalar, gıda sanayinin en hızlı gelişen sektörlerinden birisi olmuştur (1,2). Fonksiyonel gıdalar, vücudun temel besin öğeleri gereksinimini karşılamanın ötesinde insan fizyolojisi ve metabolik fonksiyonları üzerinde ilave faydalar sağlayan, böylelikle hastalıklardan korunmada ve daha sağlıklı bir yaşama ulaşmada katkı sağlayan gıdalar veya gıda bileşenleridir (1). Nutrasötik gıda tanımı, genel olarak fonksiyonel gıdalar ile eş anlamlı olarak kullanılabilmekte, izole edilmiş besin öğeleri, besin destekleri, “tasarlanmış” gıdalar, fonksiyonel gıdalar, bitkisel ürünler, tahıl, çorba ve içecekler gibi işlenmiş ürünleri içermektedir. Gıdalardaki vitamin olmayan, yararlı kimyasallar olarak tanımlanan nutrasötiklerden bitkisel kaynaklı olanlarına fitokimyasal adı verilmektedir. Gıdaların bileşiminde 900’den fazla fitokimyasal bulunmuştur. Bitkisel ürünlere dayalı beslenmenin kronik hastalık, özellikle kanser riskini azaltabildiğine dair çok sayıda in vivo, in vitro ve klinik deneme verileri vardır. Sağlık otoriteleri tahıl, taze sebze ve meyveler bakımından zengin, hayvansal et ve yağ oranının azaltıldığı diyetleri önermektedir. Keten tohumu bu açıdan incelendiğinde, αlinolenik asit ve iyi kaliteli protein bakımından zengin olmasının yanı sıra, flavonoid, lignan ve fenolik asitler gibi fitokimyasalların da doğal kaynağı durumundadır (1, 2, 3). Keten (Linum usitatissimum), 30-100 cm boyunda, mavi çiçekli ve tek yıllık bir kültür bitkisidir. Keten, Mısırlılardan beri tarımı yapılan ve çok değişik amaçlarla kullanılan bir bitkidir. Tohumları, 4-6 mm uzunlukta, yumurta biçiminde, yassı, parlak, kırmızımtırak esmer renkli, kokusuz, yağlı ve lezzetlidir. Amerika Ulusal Kanser Enstitüsü, kanser önleyici gıdalar arasına aldığı ve üzerinde çalışılmasını öngördüğü 6 bitkisel materyalden birisi olarak keteni belirlemiştir. Ayrıca ketenin oldukça küçük bir genoma (yaklaşık eşit boyda 15 çift küçük kromozomlu) sahip olması hastalıkların önlenmesi ve tedavisini de kapsayan sağlığa yararlı etkilere sahip gıda veya ingredientlerin Fonksiyonel Bir Gıda Olarak Keten Tohumu gen mühendisliği ile üretimini nispeten kolaylaştırmaktadır (3, 4). Keten tohumu genellikle “fonksiyonel gıda”, “biyoaktif gıda” ve/veya “endokrin aktif gıda” olarak gruplandırılır. Keten tohumunun besin değeri ve koruyucu etkisi onun kompleks doğasından kaynaklanmaktadır. Keten tohumu, besin değeri olan ve olmayan bileşenler içerir. Bu bileşenlerin, tüketilen doza, zamana ve sıklığa bağlı olarak hem yararlı hem de zararlı etkileri görülebilir (5). Keten tohumu genel olarak öğütülmemiş (tüm) tohum, öğütülmüş tohum ve keten tohumu yağı şeklinde bulunur. Ketenin bu üç şeklinin besin değeri Tablo 1’de verilmiştir (6). 2. Keten Tohumunda Bulunan Biyoaktif Bileşikler ve Faydaları 2.1. Lipitler Keten tohumu yağı, yağ asitlerinin yaklaşık %55’ini oluşturan omega 3 (n-3) yağ asitlerinden α-linolenik asidin (ALA) en zengin kaynaklarından birisidir (6). Keten tohumuna gösterilen ilgi soğuk presleme ile elde edilen yağında %50 oranında omega-3 yağ asidi bulunduğunun anlaşılmasından sonra başlamıştır. Kanada’da yetiştirilen keten tohumları %5 palmitik asit (16:0), %3 stearik asit (18:0), %17 oleik asit (18:1n-9), %15 linoleik asit (18:2n-6) ve %59 α-linolenik asit (ALA; 18:3n-3) içermektedir. Keten tohumunun yağ içeriği ve kalitesi türe ve kalıtsal özelliklere bağlı olarak değişmektedir. Ayrıca çevresel faktörlerden sıcaklık, toprak koşulları, kültürel uygulamalar ve bitki hastalıkları da yağ içeriği ve kalitesini etkilemektedir. Yağ asidi kompozisyonunda en fazla değişkenlik oleik asit (%14-60), linoleik asit (%3-21) ve linolenik asitte (%31-72) gözlenmiştir (3). Keten tohumu yağı yüzyıllardır Hindistan, Çin ve Avrupa’da tüketilmesine karşın çoğu batı ülkelerinde hızlı okside olabilmesi ve polimerleşmesinden dolayı yenmeyen bir yağ olarak değerlendirilmektedir ve GRAS (genel olarak güvenilir kabul edilir) statüsüne sahip değildir. Bu yüzden hem stabilitesini hem de salata ve yemeklik yağlar arasındaki rekabet gücünü artırmak üzere linolenik asit içeriğini <%3 gibi düzeylere düşürmek amacıyla keten tohumu yağında modifikasyonlar yapılmıştır. Solin tipi varyetelerinde yapılan başarılı modifikasyonlarla linolenik asit içeriğinde (<%3) azalma, linoleik asit içeriğinde ise artma sağlanmıştır (3, 6). Tablo 2’de doğal olarak yüksek miktarda ALA içeren gıdalar verilmiştir. ALA’nın keten tohumundaki yüzde olarak miktarı kendinden sonraki en iyi kaynaktan 5,5 kat daha fazladır (6). ALA ve linoleik asit (LA, n-6)’in her ikisi de esansiyel yağ asitleridir ve diyetle alınmaları gerekir. Bir kere alındıklarında, LA ve ALA, iltihap oluşumu, platelet agregasyonu ve vasokonstriksiyon üzerine farklı etkileri olan, eikosanoidlerin farklı sınıflarına dönüşürler. LA bir seri desaturasyon (çift bağ oluşumu) ve zincir uzama basamakları ile araşidonik asite dönüşebilir (Şekil 1)(5, 6). Bu zincir uzama ve desaturasyon işlemleri insan lökositlerinde ve karaciğerinde gerçekleşmektedir (3). Araşidonik asitten oluşan eikosanoidlerin tersine eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA)’den oluşan eikosanoidler platelet agregasyonu, vasokonstriksiyon ve thrombosis’i azaltmada önemli rol oynamaktadırlar. Diyetle alınan ALA, EPA ve DHA’nın artışı n-6/n-3 oranını düşürmekte ve böylece daha az enflamatuar olan eikosanoidlerin biyosentezini artırmaktadır (6). Tablo 1. Keten tohumu ürünlerinin kompozisyonu (100 g için) Enerji ALA Toplam diyet Ürün (kcal) (g) lifi (g) Öğütülmemiş (tüm) tohum 454,5 22,7 27,3 Öğütülmüş tohum 450,0 22,5 27,5 Keten tohumu yağı 885,7 57,1 ALA: α-linolenik asit, SDG: Sekoisolarikiresinol diglukosid 24 0,0 Çözünür lif (g) 6,82 6,88 SDG (mg) 8,8 6,4 0,00 0,0 H.İŞLEROĞLU, Z.YILDIRIM, M.YILDIRIM Tablo 2. α-linolenik asit içeren temel gıda kaynakları Gıda α-linolenik asit içeriği (%) Keten tohumu 55 Kanola yağı 10 Ceviz 10 Soya fasulyesi 7 Domuz yağı 1 Omega-3 yağ asidi α-linolenik asit (ALA) 18:3n-3 ↓ ∆-6-desaturaz Stearidonik asit 18:4n-3 ↓ 20:4n-3 ↓ ∆-5-desaturaz Eikosapentaenoik asit (EPA) 20:5n-3 ↓ 22:5n-3 ↓ ∆-4-desaturaz Dokosaheksaenoik asit (DHA) 22:6n-3 Omega-6 yağ asidi Linoleik asit (LA) 18:2n-6 ↓ Gamma linoleik asit (GLA) 18:3n-6 ↓ 20:3n-6 ↓ Araşidonik asit (AA) 20:4n-6 ↓ 22:4n-6 ↓ 22:5n-6 Şekil 1. Omega-3 ve omega-6 serilerinin çoklu doymamış yağ asitleri ile ilişkileri ALA, EPA ve DHA beyin ve retinanın ilk gelişimlerinde elzemdirler. ALA’dan türeyen DHA beyin gelişimi ve görsel fonksiyonlar için elzem iken LA’dan türeyen araşidonik asit (AA) neonatal büyüme ve ovulasyon için esansiyeldir (5). Omega-3 yağ asitleri vücutta nabız dahil kan basıncı, bağışıklık sistemi tepkisi ve yağların yıkılması gibi çeşitli düzenleyici fonksiyonları yerine getirir. Eksikliğinde yavaş büyüme, görme zayıflığı, öğrenme yeteneğinde zayıflık, kol ve bacaklarda uyuşukluk hissi ve davranış değişiklikleri görülür (2). ALA’dan oluşan EPA, prostaglandinleri ve lökotrienleri azaltmasıyla tümör inhibisyonunda önemli rol oynamaktadır (3). ALA ve diğer omega-3 yağ asitleri üzerine yapılan araştırmalarda, eikosanoidlerin kardiyovaskuler hastalıklara karşı koruma sağladıkları saptanmıştır. ALA’nın kardiyovaskuler hastalığı önleme mekanizmaları, enflammatuar yanıtı düşürmeleri, platelet agregasyonu ve thrombosis’i inhibe etmeleri, kan basıncını düşürmeleri, serum lipidlerini geliştirmeleri ve kardiak arrhythmias’ı önlemelerini içermektedir (6). Fareler üzerine yapılan bir çalışmada, fareler %10-20 keten tohumu içeren yüksek yağ-kolestrol diyetleri ile beslenmiş ve sonuçta HDL ile trigliserid miktarları değişmezken serum kolestrolünün yükseldiği görülmüştür (5). Keten tohumu ve ayçiçeği tohumları ile yapılan bir başka çalışmada ise sadece keten tohumu ile yapılan diyette (%14.7) LDL kolestrolünün belirgin ölçüde düşürüldüğü, serum HDL kolestrolü ve trigliserid konsantrasyonunun her iki tohumla yapılan diyetten etkilenmediği görülmüştür (7). Omega- 3 yağ asitleri, interleukin-1 (IL1), tümör nekrosis faktörü, leukotrin B4, polimorfonukleer lökositler ve monositlerin serbest oksijen radikallerinin oluşumunu baskılamaktadır. Keten tohumu serbest oksijen radikallerinin miktarını azaltarak hiperkolesterolemik atherosiklerosis gelişimini önlemektedir (8). Omega-3 yağ asitleriyle zenginleştirilen dokuda eikosanoid sentezi, glukoz sentezi için substrat kullanımı, insülin reseptörüne karşı insulinin afinitesi veya pankreatik islet fonksiyonu artabilmektedir. Bu amaçla yapılan çalışmada günde 3 g keten 25 Fonksiyonel Bir Gıda Olarak Keten Tohumu tohumu yağı ile beslenen yetişkinlerde kan glukoz düzeyinin artmadığı görülmüştür (9). ALA’nın kanser üzerine etkisi için diğer bir alternatif mekanizma yağ asitlerinin sitokin üretimi üzerindeki etkileri ve α-linolenik asidin diğer immunomodulator etkilerine dayanmaktadır (3). Son zamanlarda çoklu doymamış yağ asitlerinin peroksidasyonunun ikincil ürünlerinin kanser hücrelerine zarar verdiği gösterilmiştir. α-linolenik asit gibi yağ asitlerinin bu inhibitör etkisinin meme tümörü gelişimini önleyebildiği ve bunun kısmen lipit peroksidazyonu sonucu oluşan toksik bileşiklerden kaynaklandığı belirtilmiştir (10, 11). Keten tohumunun içerdiği yağ asitleri (omega 3-6-9) vücut sıcaklığının korunması, miyelin kılıflarının yapılması, dokuların korunması ve enerji üretimi için hayati önem taşımaktadır. Keten tohumu yağı, kronik kabızlığa karşı da kullanılır. Çok etkili müshil ilaçlarının sürekli kullanımının bağırsak mukozasını tahriş etmesi neticesinde organizma için gerekli olan özellikle potasyum gibi minerallerin kaybına neden olurken keten tohumu yağı kullanımında bu etkilerin söz konusu olmadığı görülmüştür (1,3,6,10). 2.2. Gamlar: Çözünebilen Polisakkaritler Keten tohumu 100 g’da yaklaşık 28 g diyet lifi içerdiğinden iyi bir kaynak durumundadır. Keten tohumu gamları, keten tohumunun sıcak suyla muamele edilmesi ve bunu takiben alkol presipitasyonu ve dondurarak kurutma işlemlerinin uygulanması ile ekstrakte edilebilir (3, 10). Keten tohumunun fibröz kabuğu tohum ağırlığının %30-39’unu oluşturur ve çok az miktarlarda protein ve yağ içerirken polisakkaritlerce zengindir. Kabuk dış yüzeyi musilaj içeren epidermle sarılmıştır ve iç kısımda ise endosperm bulunur. Musilaj heterojenik bir polisakkarit olup keten tohumunun çözünebilir lif fraksiyonunun büyük bir kısmını oluşturur ve insanlarda hipoglisemik etkiye sahiptir (12). Keten tohumu lifinin yaklaşık %24’ünü suda çözünebilir fraksiyon oluşturmaktadır (10). Keten musilajı 2:1 oranında asidik ve nötr karakterde iki polisakkarit bileşeninden oluşur. Nötral fraksiyon dallanmış yapıda olup Larabinoz, D-ksiloz ve D-galaktozu 3,5:6,2:1 oranında içermektedir. Asidik fraksiyon L26 ramnoz, L-fruktoz, L-galaktoz ve Dgalakturonik asidi 2,6:1:1,4:1,7 oranlarında içermektedir. Keten tohumunun çözünebilir polisakkaritleri glukoz, ksiloz, galaktoz, ramnoz, arabinoz ve fruktozu sırasıyla azalan miktarlarda içermektedir. Musilaj koyulaştırıcı ve stabilize edici madde olarak da kullanılmaktadır (11). Keten tohumu lifi, guar gam, yulaf gamı ve diğer viskoz liflere benzer şekilde serum kolestrolünü düşürmekte ve kan glukoz düzeyini artırmamaktadır. Çözünür lif, ince bağırsak içeriğinin viskozitesini artırarak ve karbonhidratların absorpsiyonu ile sindirimi geciktirerek glisemik indeksi azaltmaktadır (4, 10). Diyet lifi olarak keten tohumu gamlarının, koroner kalp hastalığı için risk faktörleri olan serum kolestrolü ve lipit üzerine etkileri kısmen fizikokimyasal özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca keten tohumunun hipokolestrolemik etkileri, kolonda fermantasyon sırasında yüksek miktarda oluşan kısa zincirli yağ asitlerinden de kaynaklanmaktadır (3). Liflerin etki yolları; toplam kolestrol ve LDL kolestrolünü düşürmelerinin yanında, gastrik boşalımını geciktirmeleri, geçiş zamanını artırmaları, yağların yığın faz difüzyonu ile karışmalarını ve safra asidinin salgılanmasını artırmalarını da içermektedir (6). Lif olarak keten tohumunun kullanıldığı bir çalışmada günlük 50 g keten tohumu alımı ile bağırsak hareketlerinin haftada %30 oranında arttığı görülmüştür. Keten tohumunun suda çözünebilir lifleri kan glukoz düzeyini sabit tutmaya yardımcı olabilmektedir (10). 2.3. Proteinler Keten tohumunun protein içeriği genetiksel ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir. Soğukta gelişme koşulları düşük protein, sıcakta gelişme koşulları ise yüksek protein içeriğine neden olmaktadır (3, 13). Yapılan çalışmalar keten tohumunun, tuzda çözünen yüksek molekül ağırlıklı (11-12 S) ve suda çözünen düşük molekül ağırlıklı (1,6-2 S) olmak üzere iki ana depo protein grubunu içerdiğini göstermektedir (14, 15). Protein fraksiyonu uygun oranlarda amino asitler içermesine karşın lisin, treonin ve tirozin açısından fakirdir. İyi bir metionin ve sistein kaynağıdır. Yağsız keten tohumunun esansiyel amino asit indeksi 69’dur. Keten tohumu H.İŞLEROĞLU, Z.YILDIRIM, M.YILDIRIM protein konsantratı ve izolatı laboratuar koşullarında üretilmekle birlikte henüz ticari olarak mevcut değildir (3). Tohum azotunun %25’i destile suda, yaklaşık %30’u 1 M NaCl’de, %42’si 0,1 N NaOH’de ve %4’ü ise etil alkolde çözünmektedir. Keten tohumu proteinlerinin %70-85’ini globulinler oluşturmaktadır (14, 16). Keten tohumu protein ürünleri uygun su absorpiyonu, emülsiyon aktivitesi ve emulsiyon stabilitesi göstermektedirler. Bu belirtilen nitelikler açısından soya fasülyesi ürünlerine göre daha üstündürler. Alkali ekstraktı ve asit presipitasyonu ile elde edilen keten tohumu protein izolatı yüksek su ve yağ absorpsiyon özelliği göstermektedir. Keten tohumu proteinlerinin emülsifiye etme özelliği pH’ya bağlıdır ve NaCl ile olumsuz yönde etkilenmektedir. Ayrıca yüksek köpürme özelliğine sahiptirler. Soya proteinlerine göre yapısal olarak daha fazla lipofilik ve daha düşük tripsin inhibitör aktivitesine sahiptirler (3, 16). Keten tohumu proteini ve soya proteinin, plazma trigliserid ve ürik asit miktarları üzerine etkilerinin belirlendiği bir araştırmada, keten tohumunun soya proteinine göre trigliserid konsantrasyonunda iki kat daha fazla azalma sağladığı ve keten tohumunun soya proteininden çok daha fazla hipotrigliseridemik etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Buna ilaveten keten tohumu serum ürik asit miktarında belirgin bir düşüşe sebep olurken soya proteinin ters etkiye sahip olduğu görülmüştür (17). Keten tohumu proteini kan glukozunu iki farklı yolla etkileyebilmektedir; (i) insulin salgısını teşvik ederek glisemik indekste azalmaya neden olabilir, (ii) polisakkaritlerle interaksiyona girerek gıdaların glisemik indeksinde etkili olabilir. Keten tohumu proteinlerinin antifungal özelliğe sahip oldukları da belirlenmiştir. Bu nedenle bazı gıda sistemlerinde küf gelişimini engellemek amacıyla kullanım olanağına sahiptirler (18). 2.4. Fitokimyasallar 2.4.1. Lignanlar Bitkisel kökenli bir kimyasal madde grubu olan lignanlarla ilgili ilk çalışma 1980’li yıllarda yayınlanmıştır. Bu çalışma sonucunda, araştırmacılar vejeteryanlarda vejeteryan olmayanlara göre daha fazla lignan tespit etmişlerdir. Keten tohumunun kabuklarında bol miktarda lignan bulunmakta ve en yakın rakibinden bile 100 kat daha fazla lignan içermektedir (19, 20). Lignanlar iki sinnamik asit kalıntısının birleşmesi ile 2,3-dibenzilbutan çekirdeğinden oluşan fenolik bileşiklerdir. Karbonhidratlarla konjuge halde bulunan bitki lignanları, bağırsakta bakteriler tarafından memeli lignanları olan enterediol ve enterolaktona dönüştürülür (6). Keten tohumu memeli lignan ön maddesi olan sekoisolarikiresinol diglukosid (SDG) açısından en zengin kaynaktır (0,2-3,7 mg/g tohum). Keten tohumunda bulunan SDG vücuda alındığında bağırsaktaki fakültatif aerobik bakteriler tarafından dehidroksilasyon ve demetilizasyonla enterediole dönüştürülür. Enterediol daha sonra enterolaktona okside olur (3). Bu lignanlar, bağırsak bakterileri tarafından sentezlendikten sonra absorbe edilerek karaciğere taşınır ve buradan safra kesesine gönderilir. Keten tohumu ayrıca, isolarikiresinol, pinoresinol ve matairesinol’ü de kapsayan minor lignanları da içermektedir (6, 19). Keten tohumu ve bileşiminde bulunan lignanların, tümör oluşumunu önleme mekanizmasının tam olarak belirlenememesine karşın bu konuda birkaç mekanizma önerilmektedir. Lignanlar, fito-estrojenler olarak adlandırılan ve vücuttaki estrojen hormonuna benzer yapıya sahip olan bitkisel kökenli maddelerden biridir (19). İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalar, keten tohumunun endokrin fonksiyonu üzerine etkilerinin kısıtlandığını fakat ketenin, 17β-estradiol (insan estrojeni) ve estrone sulfatın serum konsantrasyonlarını azalttığı ve menapoz sonrası dönemde prolaktin miktarını artırdığını gösterirken menstural döngüdeki kadınlarda böyle bir etkinin olmadığını ortaya koymuştur (6). Fito-estrojenleri içeren çevresel endokrin aktif bileşiklerin üreme ve verimlilik üzerine etkilerini inceleyen araştırmalarda fazla miktarda fito-estrojen tüketen Japon kadınlarının Amerikalı kadınlardan daha uzun menstural döngüye sahip oldukları belirlenmiştir (21). Keten tohumunun toplam testesteron miktarını ve prostat kanserinde serbest androjen indeks değerlerini azalttığı görülmüştür (6). Menapoz sonrası kadınlarda estrojen lipoprotein (a) miktarını düşürürken keten tohumunda bulunan lignanların da serum 27 Fonksiyonel Bir Gıda Olarak Keten Tohumu lipoprotein (a) konsantrasyonunda benzer etkiye sahip oldukları görülmüştür. Kardiyovaskuler hastalığın güçlü işaretçisi olan lipoprotein (a) konsantrasyonu keten tohumu uygulaması ile belirgin ölçüde azalmıştır (7). Yapılan bir çalışmada, %10 keten tohumu uygulaması ile insan meme tümörleri aktarılmış farelerde tümör gelişiminin ve mastitisin azaldığı görülmüştür. Keten tohumunun tümör gelişimi ve mastitisi düşürücü etkisinin vaskular endothelial gelişme faktörünün ekstraseluler miktarlarını azaltmasından kaynaklanmaktadır (11, 22). Diyetle %5 keten tohumu uygulamasının memeli canlılarda tümör oluşumuna neden olan dimetilbenzantirasin miktarını azalttığı tespit edilmiştir. Bu biyolojik etkilere sahip olması ile lignanlar hormona dayalı kanserlerin önlenmesi ve tedavisinde geleneksel estrojen terapilerine alternatif oluşturmaktadırlar (6, 19). Lignanlar ayrıca, membran ATPaz aktivitesini bastırabildiğinden ve hücre çoğalması ile ilişkili enzimleri inhibe edebildiğinden tümör hücrelerinin çoğalmasını engellemektedir. Yüksek keten tohumu alımı ile yapılan çalışmalarda SDG veya memeli tip lignanların genotoksik etkisinin olup olmadığı araştırılmış ve lignanların herhangi bir genotoksik etkisinin bulunmadığı görülmüştür (1, 3). Lignanlar serum kolestrolünü, kolestrol metabolizmasında yer alan 7α-hidroksilaz ve açilCoA kolestrol transferaz enzimlerinin aktivitesini düzenleyerek düşürebilirler. Ketendeki lignanlar ayrıca oksidatif stresi de azaltabilirler. SDG, enterediol ve enterolakton in vivo koşullarda çoklu doymamış yağ asitlerinin peroksidasyonunu inhibe ederek antioksidan etki gösterirler (6). Keten tohumunda bulunan SDG lignan sadece anti-kanser ve anti-oksidan özelliğe sahip değil, aynı zamanda anti-viral, antibakteriyal ve anti-fungal özelliklere de sahiptir. Ayrıca güçlü bir antioksidan ve farklı hastalıklara karşı bağışıklık sistemini güçlendirici bir maddedir. Keten tohumu ekstrakları ve özellikle saflaştırılmış lignanlar, cilt kanserine karşı koruyucu olma ve promutajenler ile prokarsinojenlerin aktivasyonunun inhibisyonu şeklinde antioksidan etki gösterebilmektedirler. Bunlara ilaveten kolesterolden safra asidinin oluşumunda rol oynayan enzimin inhibisyonunu da sağlayarak kolestrol 28 homeostatis’ini etkilemekte ve bu sayede de kolon kanseri riskini azaltabilmektedirler (3, 6, 21). 2.4.2. Fenolik Asitler Yağlı tohum ürünlerinde fenolik asitler, benzoik ve sinnamik asitlerin hidroksile edilmiş türevleri olarak oluşurlar. Keten tohumunda 810 g/kg toplam fenolik asit, 5 g/kg esterleşmiş fenolik asit ve 3-5 g/kg eterleşmiş fenolik asit bulunmaktadır. Toplam ve esterleşmiş fenolik asitlerin düzeyi kabuksuz ve yağsız keten tohumunda ise 81 ve 73,9 mg/100 g’dır (23). Bu ürünlerde bulunan başlıca fenolik asitler trans-ferulik (%46), trans-sinapik (%36), pkumarik (%7,5) ve trans-kaffeik (%6,5) asittir. Fenolik asit içeriğindeki varyasyon mevsimsel etkilerden kaynaklanmaktadır (24). Yağsız keten tohumu tozunda belirlenen fenolik asitler ferulik asit (10.9 mg/kg), klorojenik asit (7,5 mg/g), gallik asit (2,8 mg/g) ve 4hidroksibenzoik asit (iz miktarda)’tir (3, 25). Doğal olarak bulunan kaffeik ve gallik asit gibi fenolik asit ve analogların karsinojenin modülasyonu ile bağlantılı çok çeşitli biyolojik fonksiyonlar gösterdikleri bilinmektedir. Kaffeik asit fenetil ve benzil esterleri gibi sinnamik asit esterleri kanser hücrelerinin bazı tiplerine karşı çoğalmayı önleyici etki göstermektedir. Gallik asit ve esterleri hidroksibenzoik türevleri olup hem gıda hem de ilaç endüstrisinde antioksidant olarak kullanılmaktadırlar. Keten tohumunun biyoaktif fonksiyonlardan antioksidant, antimikrobiyal ve anti-kanser etkiler yapısında bulunan fenolik asitlerden kaynaklanmaktadır. Bunlara ilaveten fenolik ve fitik asitler hipokolestrolemik etkiye sahip olduğu gibi meme ve kolon kanser riskinde de azalmaya neden olmaktadırlar (3, 23, 28). 2.4.3. Flavonoidler Flavonoidler, doğal benzo-γ-piran türevlerinin bir grubudurlar ve fotosentez yapan hücrelerde yer alırlar (27). Flavonoidler alerjilere, iltihaba, serbest radikallere, hepatotoksinlere, mikroplara, virüslere, ülserlere ve trombosit kümeleşmesine karşı biyolojik aktiviteye sahiptir. Ayrıca flavonoidler lipit peroksidazyonu, kapilar geçirgenliği ve kırılganlığı azaltmakta, siklooksigenaz ve lipoksigenaz da dahil olmak üzere enzim sistemlerinin aktivitesini de inhibe H.İŞLEROĞLU, Z.YILDIRIM, M.YILDIRIM etmektedirler (1, 28). Bazı bitki flavonoidleri gastrointestinal sistemde karsinojenlerle interaksiyona girebilmekte ve böylece bunların adsorpsiyonunu azaltabilmektedirler (27). Bunlara ilave olarak, flavonoidler hücrelerden belirli karsinojenlerin pompalanmasını artırarak veya detoksifikasyon enzimlerini uyararak hücreleri karsinojenlere karşı koruyabilmektedir (3, 28). Yüksek miktarda flavonoid alımı (yaklaşık 30 mg/gün) ile düşük miktarda alım (<19 mg/gün) karşılaştırıldığında koroner kalp hastalıklarında yaklaşık %50 oranında bir azalma görülmüştür. Bu etkinin varsayılan mekanizması ise LDL oksidasyonu ile platelet agregasyonunun inhibisyonunu içermektedir (20). Keten tohumunda bulunan başlıca flavonoidler flavan C- ve O-glikositlerdir (3). Keten tohumunda flavonoidlerin içeriği 35 ile 71 mg/100 g arasında değişmektedir. Bu düzeye kültür çeşitliliği ve çevresel faktörler etki etmektedir (28). 2.4.4. Tokoferoller Tokoferoller, yağda çözünebilen en güçlü doğal antioksidantlardır. Keten tohumu yağı α, β, γ ve δ tokoferolleri içermekte ve toplam tokoferol içeriği 40-50 mg/100 g arasında değişmektedir (3). Keten tohumu yağında bulunan γ-tokoferol (toplam tokoferolün %80’den fazlasını oluşturur) in vitro koşullarda α-tokoferolden çok daha fazla antioksidan etkiye sahip olmasına karşın α-tokoferolün biyolojik E vitamini etkisinin sadece %10-20 kadarını göstermektedir (30). Keten tohumunda tokoferol düzeyi kültür spesifik ve çevresel koşullardan etkilenmektedir. Toplam tokoferolün %26’sı tohum kabuğunda bulunmaktadır. Tokoferoller hücre membranındaki polidoymamış yağ asitlerini oksidasyona karşı korumakta ve selenyumu indirgen formda tutarak antioksidan kapasitesine katkıda bulunmaktadırlar. Ayrıca E vitamininin, nitrosaminlerin oluşumunu da azalttığı tespit edilmiştir (3). Keten tohumunun A vitamini ve E vitamini içerikleri sırasıyla 5,85 IU/g ve 18,17 µg/g’dir (5). 3. Keten Tohumu İçeren Ürünlerin Olumsuz Etkileri FDA (Gıda ve İlaç İdaresi) gıdalarda ağırlıkça %12’ye kadar keten tohumu bulunmasına izin vermektedir. Fakat keten tohumu tozu ve soğuk preslenmiş keten tohumu yağı henüz GRAS statüsüne girememiştir (6). Keten tohumundaki besinsel bileşenlerin olası negatif etkisi yüksek miktardaki çoklu doymamış yağ asidi miktarı ile ilgilidir. Çok sayıdaki çift bağlar bu yağ asitlerini oksidasyon ve serbest yağ asidi oluşumuna uygun hale getirmektedir. Bu nedenle, uzun süre diyetle alınan yüksek miktarda keten tohumu oksidatif stresi artırabilir ve antioksidan bileşiklerin azalmasına neden olabilir. Yapılan çalışmalarda %20 keten tohumu içeren diyet ile beslenen farelerde plazma ve karaciğerde E vitamininin azaldığı kanıtlanmıştır (5, 31). Keten tohumunda bulunan fitik asit çinko ve kalsiyum gibi pozitif yüklü minerallere bağlanarak bu minerallerin yetersizliğine neden olabilmekte ve kemik gelişimini etkileyebilmektedir (5). Keten tohumunda anti-besinsel bileşiklerden biri olan ve B6 vitaminine bağlandığı bilinen linatin’in sağlık üzerine olumsuz etkileri vardır. Bu nedenle keten tohumunun diyetle fazla miktarda alınması B6 vitamini eksikliğine ve sonuçta da homosistein ve böbrek yetmezliğinin artmasına neden olmaktadır. Keten tohumunun pişirilmeden tüketimi, hayvan ve insanlar için fazla miktarda alındığında toksik olabilecek bir bileşik olan siyanojenik glukosidlerin (HCN) üretimine neden olabilir. Yüksek miktarlarda pişirilmemiş keten tohumu kullanımı (>10 yemek kaşığı/gün) HCN miktarını 50-60 mg inorganik siyanite kadar çıkarabilir ve bu değer de yetişkinler için potansiyel olarak toksik kabul edilir. Yapılan çalışmalar sonucunda günlük 50 g’a kadar pişmiş keten tohumu alımının idrar tiyosiyonat miktarını artırmadığı bulunmuştur. Keten tohumu tüketimi nedeniyle herhangi bir akut ya da kronik siyanit toksisitesine rastlanmamıştır. Ayrıca pişirme işlemi bu riski ortadan kaldırmaktadır (5, 6). 29 Fonksiyonel Bir Gıda Olarak Keten Tohumu Kaynaklar Berner, L. A. and O’Donnell, J. A., 1998. Functional Foods And Health Claims Legislation: Applications To Dairy Foods. International Dairy Journal, 8, 355-362. Korthals, M. 2002. The Struggle Over Functional Foods: Justice And The Social Meaning Of Functional Foods. Journal of Agricultural and Environmental Ethics, 15, 315-324. Mazza, G. 1998. Flaxseed Products For Disease Prevention. In: Functional Foods, Biochemical and Processing Aspects, Lancaster, Pennsylvania: Technomic Publishing Company, 91-127. Oomah, B. D. and Mazza, G. 1997. Effect Of Dehulling On Chemical Composition And Physical Properties Of Flaxseed. Lebensm.-Wiss.u-Techol., 30, 135-140. Wiesenfeld, P. W., Babu, U. S., Collins, T. F. X., Sprando, R., O’Donnell, M. W., Flynn, T. J., Black, T., Olejnik, N. 2003. Flaxseed Increased Α-Linolenic And Eicosapentaenoic Acid And Decreased Arachidonic Acid İn Serum And Tissues Of Rat Dams And Offspring. Food and Chemical Toxicology, 41, 841855. Bloedon, L. T. and Szapary, O.P. 2004. Flaxseed and Cardiovascular Risk. Nutrition Reviews, 62, 18-27. Arjmandi, B. H., Khan, D. A., Juma, S., Drum, M. L., Venkatesh, S., Sohn, E., Wei, L., Derman, R. 1998. Whole Flaxseed Consumption Lowers Serum LDLCholesterol And Lipoprotein (A) Concentrations In Postmenopausal Women. Nutrition Research, 18, 12031214. Prasad, K., 1997. Dietary Flaxseed In Prevention Of Hypercholesterolemic Atherosclerosis. Atherosclerosis, 132, 69-76. Curan, R., Hildebrandt, L., Schoemer, S., 2002. Influence Of Flaxseed Oil Administration On Glycemic Responce In Active, Healthy Adults. Topics in Clinical Nutrition, Dec, Klotzabach-Shimomura, K., 2001. Functional Foods: The Role of Physiologically Active Compounds in Relation to Disease. Topics in Chinical Nutrition, Mar, de Lemos, M.L. and O’Brien, R.K., 2004. Effects of Flaxseed on Breast Canser Growth. Journal of Oncology Pharmacy Practice, 10, 145-147. Wanasundara, P.K.J. P. D. and Shahidi, F., 1997. Removal of Flaxseed Musilage By Chemical And Enzymatic Treatments. Food Chemistry, 59, 47-55. Chung, M.W.Y., Lei, B. and Li-Chan, E.C.Y., 2005. Isolation and Structural Characterizaion of The major Protein Frction From NorMan Flaxseed (Linum usitatissimum L.). Food Chemistry, 90, 271-279. Chung, M. W. Y., Lei, B., and Li-Chan, E.C.Y., 2005. Isolation and Structural Characterization Of The Major Protein Fraction From Norman Flaxseed (Linum usitatissimum L.). Food Chemistry, 90, 271-279. Oomah, B.D.,Der, T.J. and Godfrey, D.V., 2006. Themal Characteristics of Flaxseed (Linum usitatissimum L.) proteins. Food Chemistry (In press). Madhusudhan, K. T. and Singh, N., 1983. Studies On Linseed Proteins. Journal of Agricultural and Food Chemistry. 31, 959-963. Bhathena, J. S., Ali, A., Mohamed, A. I., Hansen, C. T., and Velasquez, M. T., 2002. Differential Effects Of Dietary Flaxseed Protein And Soy Protein On Plasma Triglyceride And Uric Acid Levels İn Animal Models” Journal of Nutritional Biochemistry, 13, 684-689. 30 Borgmeyer, J. R., Smith, C. E. and Huynh. O. K., 1992. Isolation and Characterization Of A 25 Kda Antifungal Protein From Flaxseed. Biochemical and Biophysical Research Com. 187, 480-487. Orcheson, L., Rickard, S. E., Seidl, M. M., and Thompson L.U., 1998. Flaxseed and Its Mammalian Lignan Precursor Cause A Lengthening Or Cessation Of Estrous Cycling In Rats. Cancer Letters, 125, 69-76. Kris-Etherton, P. M., Hecker, K. D, Bonanome, A., Coval, M. S., Binkoski, A. E., Hilpert, K. F., Griel, A.E., and Etherton, T. D., 2002. Bioactive Compounds In Foods: Their Role In The Prevention Of Cardiovascular Disease And Cancer. The American Journal of Medicine, 113, 71-88. Collins, T. F.X., Sprando, R. L., Black, T. N., Olejnik, N., Wiesenfeld, P. W., Babu, U. S., Bryant, M., Flynn, T. J., and Ruggles, D. I., 2003. Effects of Flaxseed And Defatted Flaxseed Meal On Reproduction And Development In Rats. Food and Chemical Toxicology, 41, 819–834. Dabrosin, C., Chen, J., Wang, L., and Thompson, L. U., 2002. Flaxseed Inhibits Metastasis And Decreases Extracellular Vascular Endothelial Growth Factor İn Human Breast Cancer Xenografts. Cancer Letters 185,31–37. Dabrowski, K. J. and Sosulski, F. W., 1984. Composition Of Free And Hydrolizable Phenolic Acids In Defatted Flours Of Ten Oilseeds. Journal of Agriculture and Food Chemistry, 32, 128-130. Oomah, B. D., Kenaschulk E. O., and Mazza, G., 1995. Phenolic Acids In Flaxseed. Journal of Agricultural and Food Chemistry, 43, 2016-2019. Haris, R. K. and Haggerty, W. J., 1993. Assays For Potentially Anticarcinogenic Phytochemicals In Flaxseed. Cereal Foods World, 38, 147-151. Fiuza, M. S., Gomes, C., Teixeira, L. J., Girao da Cruz, M. T., Cordeiro, M. N. D. S., Milhazes, N., Borges and Marques, M. P.M., 2004. Phenolic Acid Derivatives With Potential Anicanser Properties-A StructureActivity Relationship Study. Part 1: Methy, Propyl And Octyl Esters Of Caffeic And Gallic Acids. Bioorganic&Medicinal Chemistry, 12, 3581-3589. Skerget, M., Kotnik, P., Hadolin, M., Hras, A. R., Simonic, Marjana, and Knez, Z., 2004. Phenols, Proanthoyanidins, Flavones In Some Plant Materials And Their Antioxidant Activities” Foods Chemistry, Cook, N. C. and Saman, S., 1996. Flavonoids- Chemistry, Metabolism, Cardioprotective Effects And Dietary Sources. Journal of Nutrition Biochemistry, 7, 66-76. Oomah, B. D., Mazza, G. and Kenaschuk, E. O., 1996. Flavonoid Content Of Flaxseed. Influence Of Cultivar And Environment. Euphytica, 90, 163-167. Allen, D. P., Danforth, H. D., and Augustine, P. C., 1998. Dietary Modulation Of Avaian Coccidiosis. International Journal of Parasitology, 28, 1131-1140. Javouhey-Donzel, A., Guenot, L., Maupoll, V., Rochette, L., and Rocquelin, G., 1993. Rat Vitamin E Status And Heart Lipid Peroxidation: Effect Of Dietary ΑLinolenic Acid And Marine N-3 Fatty Acids. Lipids, 28, 651-655. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 31-40 Tokat İlinde Gökkuşağı Alabalık İşletmelerinin Ekonomik Analizi Faruk Adıgüzel 1 Metin Akay Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat Özet: Bu çalışma, Tokat İlinde Gökkuşağı Alabalığı üretimi yapan işletmeleri kapsamaktadır. Çalışmanın amacı, Gökkuşağı Alabalık işletmelerinin sosyo-ekonomik özelliklerini, yıllık faaliyet sonuçlarını ve sorunlarını tespit etmektir. Ayrıca, sorunlara çözüm önerileri sunulmuştur. Araştırmada kullanılan veriler tam sayım yöntemi kullanılarak 19 işletmeden anket yöntemi ile elde edilmiştir. İşletmelerin %47,37’si dağ eteği, %31,58’i açık arazi ve %21,05’i vadi arasında alabalık üretimi yapmaktadırlar. İşletmelerde işletme başına düşen aktif sermaye 62 164 684 200 TL olup, aktif sermaye içerisinde en büyük payı %40,91’lik pay ile bina ve havuz sermayesi oluşturmaktadır. İşletme masrafları 26 036 379 780 TL ve üretim masrafları 27 338 198 770 TL olarak hesaplanmıştır. İşletme masrafları içerisinde en büyük payı %27,98’lik pay ile yem giderleri almaktadır. İşletmelerde rantabilite %13,03 olarak tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Tokat İli, Gökkuşağı Alabalık İşletmeleri, Yapısal Özellikler, Ekonomik Yapı Economic Analysis of Rainbow Trout Farms in Tokat Province Abstract: This study includes the farms producing rainbow trout in Tokat. The aims of the study were to determine the socioeconomic characteristics, annual operation results and the problems of the rainbow trout farms. In addition, solution recommendations were put forward to problems. The data used in this study were obtained from 19 farms by using whole counting method via survey. The percentage of the farms on the skirts of a mountain is 47.37%, the percentage of the farms in an open land is 31.58% and the percentage of those in a valley is 21.05%. Active capital is TL 62 164 684 200 for each farms. The building and pool capitals constitute the biggest proportion of the active capital by 40.91%. Managerial expenses and production costs were calculated as TL 26 036 379 780 and TL 27 338 198 770, respectively. Fodder expenses with 27.98% contitutes the biggest portion of the management expenses. The rantability was determined as 13.03%. Key words: Tokat Province, Rainbow Trout Farms, Structural Properties, Economic Structure 1. Giriş Çağımızda artan nüfusa paralel olarak giderek önem kazanan yeterli ve nitelikli beslenmede gerekli olan hayvansal proteini karşılayacak kaynaklardan birisi de kuşkusuz balık üretimidir. Gelişmiş ülkeler çeşitli su kaynaklarını verimli bir düzeyde değerlendirerek yaptıkları balık üretimi ile tarımda yeni bir iş alanı ortaya koyarak bir yandan iç tüketim için nitelikli besin sağlamakta, diğer yandan dışsatım yoluyla önemli bir döviz kaynağı da elde etmiş bulunmaktadırlar (Elbek,1981). Türkiye, ada kıyıları da dahil olmak üzere 8 333 km kıyı şeridine sahip, üç tarafı denizle (Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Marmara) çevrili, 177 714 km akarsu, irili ufaklı 200 doğal gölü bulunan ve bu göllerden 100’ünde balıkçılık faaliyeti mevcut olan bir ülkedir. 70 000 ha’lık lagün gölü ve 1 000’in üzerinde yapay göleti mevcuttur (Çelikkale ve ark., 1999). Tokat ili, akarsu, göl, gölet, baraj gölleri açısından büyük bir potansiyele sahiptir (Anonim, 2002). Çalışmada, Tokat İlinde 38 Gökkuşağı Alabalığı üretimi yapan işletmelerin sosyo-ekonomik özelliklerinin ortaya konulması, yıllık faaliyet sonuçlarının analizi ve sorunlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bununla birlikte, çalışmada Türkiye’nin değişik yörelerinde yapılan benzer çalışmalar ile karşılaştırmalar yapılmıştır. Ayrıca sorunlara ilişkin çözüm önerileri geliştirilmeye çalışılmıştır. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal Araştırmanın ana materyalini, tam sayım yöntemi kullanılarak, Tokat İlinde Gökkuşağı Alabalığı üretimi yapan 19 adet işletme ile yapılan anket çalışmaları ve bu çalışmalar sonucu elde edilen birincil nitelikli veriler oluşturmaktadır. Bu materyalin yanı sıra, daha önce değişik yörelerde yapılmış benzer bilimsel çalışmalar araştırmanın ikincil materyalini oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında kullanılan anket formları araştırmanın amacına uygun olarak Tokat İlinde Gökkuşağı Alabalık İşletmelerinin Ekonomik Analizi hazırlanmış olup, elde edilen veriler on iki aylık bir üretim dönemini (Nisan 2003-Mart 2004) kapsamaktadır. 2.2. Yöntem Araştırma kapsamındaki işletmelerde (19 adet) düzenli bir kayıt sisteminin bulunmaması anket yolu ile veri toplamayı zorunlu kılmıştır. Araştırmada materyalin toplanması aşamasında Direkt Mülakat Yöntemi (personal interview) kullanılmıştır. Anket uygulaması 2004 yılının Nisan ayı içerisinde, üretici mahallinde işletme yöneticisi ile bizzat araştırıcı tarafından yapılmıştır. İşletmelerin sosyo-ekonomik özellikleri olarak, işletmelerde işgücü kullanımı, işletme yöneticileri hakkında bilgiler, işletme arazilerine ilişkin özellikler, işletmelerin fiziksel unsurları olan binalar, su kullanım durumları ve havuz-ağ kafesler ile üretim ve pazarlama durumları incelenmiş ve son olarak, sermaye varlığı fonksiyonlarına göre sınıflandırılmıştır (Aras, 1988; Çetin ve Bilgüven,1991). İncelenen işletmelerde aktif sermaye; arazi, arazi ıslahı, bina ve havuz, balık, alet-makine, malzeme-mühimmat ve para sermayesinden; pasif sermaye ise; borçlar ve öz sermayeden oluşmaktadır. İşletmelerde mevcut sermaye yıl başı değerleri ile gösterilmiştir. Aktif sermaye değerinden işletme borçları çıkarılarak öz sermaye bulunmuştur (Kıral, 1993). İşletmelerde mevcut sermaye unsurlarının kıymet takdirinde kullanılan yöntemler aşağıdaki gibidir: a) Arazi sermayesi için, araştırma yöresinde geçerli olan alım-satım değeri esas alınmıştır (Elbek, 1981; Soylu, 1995; Demir, 1997). b) Arazi ıslahı sermayesi ile bina ve havuz sermayesi için, yenilerde maliyet bedeli, eskilerde ise yeniden inşa bedeline göre yıpranma durumu dikkate alınarak değerlendirme yapılmıştır (Çetin ve Bilgüven, 1991; Korkmaz, 2000). c) Alet-makine sermayesi için, yenilerde satın alma bedeli, eskilerde ise yarayışlılık durumuna göre alım-satım değeri üzerinden kıymetlendirilmiştir (Çetin ve Bilgüven, 1991; Aydın, 2000). d) Balık sermayesi için, hali hazırda fiyatlar esas alınmış, damızlık balıklar için 32 yıpranma payı dikkate alınmıştır (Soylu, 1988; Çetin ve Bilgüven, 1991; Soylu, 1994). e) Malzeme-mühimmat sermayesi, maliyet bedelleri üzerinden değerlendirilmiştir (Yavuz ve ark., 1995; Aydın, 2000). f) Para mevcudu ve alacaklar ile borçların belirlenmesinde, işletmecilerin beyanı esas alınmıştır (Elbek, 1981; Çetin ve Bilgüven, 1991; Soylu, 1995; Sayılı ve ark., 1999). İşletmelerin sermaye unsurlarının amortisman payının hesabında, arazi ıslahı varlığı için %5, bina ve havuz varlığı için %3, damızlık balık sermayesi için %25, alet-makine sermayesi için %10 kullanılmıştır (Çetin ve Bilgüven, 1991). Küçük el aletlerinde amortisman payı olarak %25 kullanılmıştır (Esengün, 1990). İşletmelerde incelenen faaliyet dönemine ilişkin gayrisafi hasıla, işletme ve üretim masrafları, saf hasıla, safi kâr, rantabilite oranı ve yem dönüşüm oranı hesaplanmıştır. Bina ve havuz ile alet-makinelerin yıllık bakım onarım masrafları olarak, incelenen dönemde işletmeci tarafından fiilen yapılmış olan masraflar esas alınmıştır. Genel idare giderlerinin hesabında, gayrisafi hasıla değerinin %3’ü alınmıştır. Döner sermaye faizi, T.C. Ziraat Bankası’nın incelenen dönemde tarımsal kredilere uyguladığı faiz oranının yarısı (%22,25) ve aktif sermaye faizi olarak ise %5 uygulanmıştır (Sayılı ve ark., 1999; Aydın, 2000). 3. Araştırma Bulguları 3.1. İşletmelerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri 3.1.1. İşletmelerde İşgücü Durumu İşletmelerde, yaş gruplarına göre işgücü varlığı çizelge 1’de sunulmuştur. İşletmelerde, işletme başına ortalama nüfus 3,32 kişi olarak tespit edilmiştir. İşletme başına EİB cinsinden 3,04 EİB işgücü düşmektedir. En fazla işgücüne sahip işletme 5,75 EİB, en düşük 1,00 EİB ile faaliyette bulunmaktadır. Erkek İşgücü Birimi cinsinden işletmelerdeki işgücünün %92,43’ünü erkek işgücü, %7,57’sini kadın işgücü oluşturmaktadır. 3.1.2. İşletme Yöneticilerinin Genel Özellikleri Alabalık işletmelerinde işletme yöneticilerinin yaş durumları incelendiğinde, en büyük yaştaki işletme yöneticisi 57, en küçük yaştaki işletme yöneticisi 28 yaşında olup, ortalama işletme yöneticisi yaşı 45,3’tür. F.ADIGÜZEL, M.AKAY İşletme yöneticilerinin eğitim seviyeleri düşüktür. Öyle ki, işletme yöneticilerinin %36,84’ü ilkokul, %31,58’i ortaokul, %5,26’sı lise ve %26,32’si yüksekokul düzeyinde tahsillidir. Sadece biri Su Ürünleri Mühendisidir. İşletme yöneticilerinin %47,37’si alabalık üretimi dışında herhangi bir iş ile uğraşmamaktadırlar. İşletme yöneticilerinin %52,63’ü ise kamu görevi, diğer tarımsal faaliyetler ve esnaflık gibi diğer uğraşlarla birlikte bu işi yürütmektedirler. İşletme yöneticilerinin alabalık üretimi ile birlikte başka bir tarım uğraşısı bulunanların oranı %21,05, alabalık üretimi ve tarım dışı uğraşısı bulunanların oranı %31,58’dir. İşletme yöneticileri işletmenin kuruluş aşamasında %42,11 oranında bürokrasi, %21,05 oranında kredi + bürokrasi, %15,79 oranında teknik konularda, %5,26’sı kredi, %5,26’sı kredi + bürokrasi + eleman ihtiyacı konularında sorun ile karşılaştıklarını, %10,53’si ise herhangi bir sorun ile karşılaşmadıklarını belirtmişlerdir. İşletmelerde, üretim ile ilgili bir sorunla karşılaşıldığında, işletmecilerin %26,32’si tarım il/ilçe müdürlüklerine, %26,32’si kendi tecrübesine, %15,79’u diğer işletmelere + tarım il/ilçe müdürlüklerine, %15,79’u tarım il/ilçe müdürlüklerine + üniversitenin ilgili bölümlerine, %10,52’si üniversitenin ilgili bölümlerine ve %5,26’sı diğer işletmelere + kendi tecrübesine başvurduklarını belirtmişlerdir. 3.1.3. İşletme Arazilerine İlişkin Özellikler İncelenen işletmelerin, %31,58’i köylerde, %31,58’i beldelerde ve %36,84’ü ise ilçelerde (merkez ve diğer ilçelerde) bulunmaktadır. İşletmelerin en yakın ilçeye uzaklığı, en yakın işletmede 1 km, en uzak işletmede 35 km ve ortalama 11,5 km’dir. Kuruluş yeri bakımından işletmelerin %47,37’si dağ eteği, %31,58’i açık arazi ve %21,05’i vadi arasında alabalık üretimi yapmaktadırlar. İşletmelerin kurulduğu arazinin mülkiyet durumları incelendiğinde; işletmelerin %52,63’ü kiralık arazi, %26,32’si öz mülk arazi, %5,26’i kira+öz mülk arazi üzerinde faaliyette bulunmakta olup, %15,79’u kullandıkları arazi orman veya hazine arazisi üzerinde olmasına karşın, incelenen dönemde herhangi bir kurum veya kişiye kira bedeli ödemediklerini ifade etmişlerdir. İncelenen işletmelerin %68,42’si şahıs, %21,06’sı adi ortaklık, %5,26’sı limited ve %5,26’sı kamu kuruluşudur. İşletmelerin arazi varlığı incelendiğinde; işletmeler, ortalama olarak 4,532 da’lık işletme alanına sahiptirler. İşletmeler genellikle tarıma elverişli olmayan arazilerde üretimi gerçekleştirmektedirler. 3.1.4. İşletmelerin Fiziksel Unsurları 3.1.4.1. Binalar İşletmelerde bulunan fiziksel unsurların başında binalar gelmektedir. İncelenen işletmelerde işletme başına bina alanı 138 m2 olup, işletmelerde bulunan en fazla bina alanı 355 m2, en az bina alanı 20 m2’dir. İşletmelerde binalar genellikle çok amaçlı olarak kullanılmaktadır. Yani idare binası, malzeme deposu, bakıcı odası, mutfak aynı mekanı ifade edebilmektedir. Bununla birlikte, işletmelerin %36,84’ünde piknik alanının yanı sıra, lokanta bulunmaktadır. Ayrı bir malzeme deposu bulunan işletmelerin oranı %36,84’tür. Kuluçka binaları incelendiğinde; işletmelerin %63,16’sında ayrı bir kuluçka binası bulunduğu, %10,53’ünde kuluçka binası bulunmadığı fakat ikamet ettikleri binanın alt katını kuluçka binası olarak kullandıkları, geriye kalan %26,31’inde ise kuluçka binası bulunmadığı tespit edilmiştir. İşletmelerin hiçbirinde laboratuar bulunmamaktadır. Sadece 2 işletmede 100 000 adet/yıl ve 80 000 adet/yıl kapasiteli kuluçka dolabı olduğu belirlenmiştir. Çizelge 1. İşletmelerde Yaş Gruplarına Göre İşgücü Varlığı (EİB) İşgücü Varlığı Yaş Grupları Kadın Erkek Toplam 0-6 ------7-14 ------15-49 0,20 2,42 2,62 50-64 0,03 0,39 0,42 65-+ ------GENEL TOPLAM 0,23 2,81 3,04 % 7,57 92,43 100,00 33 Tokat İlinde Gökkuşağı Alabalık İşletmelerinin Ekonomik Analizi İşletmelerde alt yapı sorunu olarak, işletmelerin %5,26’sında elektrik bulunmamaktadır. Ayrıca ulaşım konusunda, işletmelerde yolun belli bir kısmının stabilize olması olumsuz hava şartlarında sorun yaşanmasına neden olmaktadır. 3.1.4.2. Su Kullanım Durumu İncelenen 19 işletmenin kullandığı suyun kaynağı incelendiğinde; %47,37’si kaynak suyu, %21,06’sı baraj gölü, %10,53’ü artezyen kuyusu, %5,26’sı gölet, sulama kanalı ve artezyen kuyusu, %5,26’sı akarsu ve kaynak suyu, %5,26’sı gölet ve %5,26’sı ise artezyen kuyusu ve akarsudan yararlanmaktadır. Buradan da anlaşıldığı üzere, 3 işletme (işletmelerin %15,78) birden fazla farklı su kaynağından faydalanmaktadır. İşletme başına ortalama su getirme mesafesi 214,69 m’dir. Su kaynağına en yakın işletme 10 m, en uzağı ise 1000 m’dir. İşletmelerde suyun nakli %75,00 ile PVC borularla, %18,75 ile beton kanalet ve %6,25 ile beton kanalet ve PVC borularla sağlanmaktadır. 3.1.4.3. Havuzlar ve Ağ Kafesler İşletmelerde havuz ve ağ kafes varlığı çizelge 2’de verilmiştir. İşletme başına ortalama havuz ve ağ kafes alanı 453 m2 ve ortalama havuz ve ağ kafes sayısı ise 19,90 adettir. Havuz sayısı itibariyle kuluçka havuzları en fazla sayıda (8 adet/işletme) olmakla birlikte, havuz alanı itibariyle yetiştirme havuzları en fazla alana (240,10 m2) sahiptir. Havuzların günlük bakımı olarak havuz giriş ve çıkışlarının kontrolü ile ölü balıkların toplanması gelmektedir. İşletmelerde genellikle beton havuzlar dikdörtgen ve silindir şeklinde, toprak havuzlar ise oval şekildedir. Kapalı havuzlarda, işletmelerin %38,89’u aylık, %27,78’i haftalık, %22,22’si altı ayda ve %11,11’i 15 günde bir havuzlara genel bakım ve temizlik yaptıklarını belirtmişler, ağ kafeslere ise günlük fırça ile temizlik ve ağkafes kontrolü yaptıkları tespit edilmiştir. İşletmeciler havuz temizliğinde sadece kireç ve tuz kullandıklarını belirtmişlerdir. 3.1.5. İşletmelerde Üretim ve Pazarlama İle İlgili Özellikler 3.1.5.1. Girdiler ve Girdi Temini İşletmelerde alabalık üretiminde önemli girdilerin başında gelen yumurta, yavru balık ve büyük boy balık (100-150 gr) ile yem kullanım durumu incelenmiştir. İşletmeler hazır (suni) yem kullanmakta olup, yetişkin balıklarda pelet yem, yavru balıklarda ise granül yem kullanılmaktadır. Ayrıca 1 işletme (işletmelerin %5,26’sı) yem rasyonu hazırladığını ifade etmiştir. İşletmeler yavru büyütme döneminde yaş yem (karaciğer, dalak, balık artıkları, mısır vs.) kullanmadıklarını, ancak işletmelerin %31,58’i vitamin kullandıklarını bildirmişlerdir. İşletmelerin %52,64’ü Erzurum, %31,58’i Samsun, %5,26’sı İzmir, %5,26’sı İzmir ve Kayseri, %5,26’sı ise İzmir, Erzurum ve Denizli’deki yem fabrikalarından yem ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Çizelge 2. İşletmelerde Havuz ve Ağ Kafes Durumu HAVUZ VE AĞ KAFESİN CİNSİ YAPILIŞ MALZEMESİ Kuluçka Beton Beton Yavru Bakım ve Geliştirme Ağ Kafes Beton Yetiştirme Ağ Kafes Toprak Beton Pazarlama Ağ kafes Toprak Beton Damızlık Ağ Kafes Toprak Beton TOPLAM Ağ Kafes Toprak GENEL TOPLAM --- 34 ALANI (m2) 14,64 60,34 6,47 128,53 29,10 82,47 20,21 8,63 40,66 19,26 2,16 40,53 242,98 46,36 163,66 453,00 SAYISI (adet) 8 5,11 0,32 1,95 0,79 1,42 0,84 0,32 0,32 0,42 0,11 0,32 16,31 1,54 2,06 19,90 F.ADIGÜZEL, M.AKAY İncelenen işletmelerde yumurta, yavru balık ya da yetişkin balık satın alan işletmelerin oranı %52,63 ve almayanların oranı ise %47,37’dir. Yavru balıklar, boy ve gramaja göre farklı fiyatlardan satın alınmıştır. Sadece 1 işletme (%5,26) yumurta satın almıştır. Yumurta, yavru balık ya da yetişkin balık satın alan işletmelerin %30’u il dışındaki, %70’i ise il içindeki diğer işletmelerden girdi ihtiyacını karşıladıklarını ifade etmişlerdir. 3.1.5.2. Üretim ve Pazarlama Durumu İşletmelerin %68,42’sinde damızlık balık bulunmakta olup, işletme başına ortalama 187,47 adet damızlık balık düşmektedir. Damızlıkların yaşı, genel olarak 1-5 yaş arasında değişmektedir. İşletmeciler, damızlık seçiminde balıkların morfolojik özelliklerini (iri, parlak, hareketli vs.) dikkate aldıklarını belirtmişlerdir. İşletmelerde sağım dönemi Kasım-Mart ayları arasında gerçekleşmektedir. Bununla birlikte, sağımın en yoğun olduğu dönemin ise Ocak ayı olduğu tespit edilmiştir. İşletmecilerin %46,15’i tek kişi ile, %53,85’i ise iki kişi ile sağım yaptıklarını ifade etmişlerdir. Bununla beraber; işletmelerin 1’i (%5,26’sında) yaz yumurtası (ithal yumurta) kullanmıştır. İşletmeciler, üretim süreci içerisinde genellikle mantari hastalıklarla karşılaştıklarını ifade etmişler, birkaç işletmede parazit ve balık biti zararlılarının sorun yarattığı belirlenmiştir. İşletmelerde iki tip üretim şekli vardır: a) Kendi damızlık balıklarından yumurta alıp, yavrudan pazarlama boyuna kadar besleyen işletmeler (%68,42). Bu işletmelerin bazıları bunun yanında yavru satın almakta (%30,77’si) ve üreme mevsimi dışında ithal yumurta (%7,69) satın almaktadırlar. b) Diğer işletmelerden yavru ya da yetişkin balık alıp, satış boyuna kadar besleyen işletmeler (% 31,58). Balık yoğunluğunda kullanılan önemli ölçütler, su alanı birimine ve su hacmi birimine düşen adet balık ve ağırlık balık olarak bilinmektedir. Ayrıca su akışkanlığı (debi) dikkate alınarak kimi kaynaklarda debiye düşen alabalık miktarı, adet ve kg cinsinden ifade edilmektedir (Wiesner, 1968). Bu araştırmada, benimsenen yoğunluk yıllık üretilen balık miktarının havuz alanına bölünmesi ile kg/m2 cinsinden ifade edilmektedir. İşletmeler ortalamasında balık yoğunluğu 12,19 kg/m2 olarak hesap edilmiştir. Benzer konuda yapılan bir çalışmada bu oran 21,346 kg/m2 olarak hesaplanmıştır (Elbek, 1981). İşletmeciler genel olarak pazarlama ile ilgili sorunlarının olmadığını ifade etmişlerdir. İşletmelerde ortalama balık satış ağırlığı 207,11 gr/adet ve ortalama balık satış fiyatı 1 250 000 TL/adet olarak hesaplanmıştır. İşletmelerde ürün satış yeri incelendiğinde; işletmelerin tamamı işletme avlusunda satış yapmakta olup, bununla birlikte işletmelerin %21,05’i diğer işletmelere, %10,53’ü marketlere, %10,53’ü restoranlara, %15,79’u kamu kurumlarına ürünlerini pazarlamaktadırlar. İşletmecilerin %78,95’i ürünü peşin, %21,05’i ürünü karışık (peşin+vadeli) sattığını ifade etmişlerdir. Vadeli satış yapan işletmeler sattıkları ürünün bedelini en fazla iki ay içerisinde almışlardır. İşletmelerin kredi gereksinimleri incelendiğinde; %42,11’i kredi gereksinimi olmadığını, %57,89’u yem, yavru alımı, işletmelere yeni bina ve tesis yapmak amaçları ile kredi gereksinimleri olduklarını belirtmiştir. İşletmeler arasında herhangi bir örgütlenme (kooperatifleşme) olmamakla birlikte, işletmelerin %89,47’si üretim aşamasında karşılaşılan sorunların ortak çözümü, ortak bir ürün fiyatının belirlenmesi, girdi ihtiyacının karşılanması ve pazarlama aşamasındaki avantajları ile üretici örgütlenmesinin yararlı olacağını ve örgütlenmeyi istediklerini, %10,53’ü ise, işletmeler arasında güvenilir bir örgütlenme olmayacağı endişesi ile örgütlenmeye sıcak bakmadıklarını ifade etmişlerdir. 3.1.6. İşletmelerin Sermaye Yapısı İşletmelerde aktif sermaye; arazi, arazi ıslahı, bina ve havuz, alet-makine, damızlık balık, malzeme-mühimmat, balık ve para sermayesinden oluşurken, pasif sermaye; borçlar ve öz sermayeden oluşmaktadır. Çizelge 3’de işletmelerdeki sermaye yapısı değer ve oransal olarak verilmiştir. İşletmelerde aktif sermaye yapısı içerisinde en büyük payı %40,91’lik oranla bina ve havuz sermayesi alırken, bunu %26,45 ile balık sermayesi, %11,63 ile arazi ıslahı sermayesi, %11,10 ile arazi sermayesi, %3,08 ile alet-makine sermayesi, %3,02 ile damızlık balık sermayesi, %2,27 ile para sermayesi ve %1,54 ile malzeme-mühimmat sermayesi izlemektedir. 39 Tokat İlinde Gökkuşağı Alabalık İşletmelerinin Ekonomik Analizi Çizelge 3. İşletmelerde Sermaye Yapısı SERMAYE UNSURLARI A) AKTİF SERMAYE I) Çiftlik Sermayesi 1) Arazi Sermayesi 2) Arazi Islahı Sermayesi 3) Bina ve Havuz Sermayesi II) İşletme Sermayesi 1) Sabit İşletme Sermayesi a) Alet-Makine Sermayesi b) Damızlık Balık Sermayesi 2) Döner İşletme Sermayesi a) Malzeme-Mühimmat Sermayesi b) Balık Sermayesi c) Para Sermayesi TOPLAM AKTİF SERMAYE B) PASİF SERMAYE 1) Borçlar 2) Öz Sermaye TOPLAM PASİF SERMAYE Değeri (000 TL) Oranı (%) 6 903 947,37 7 229 105,26 25 431 578,95 11,10 11,63 40,91 1 917 552,63 1 874 736,84 3,08 3,02 990 131,58 16 444 736,84 1 408 421,05 62 164 684,20 1,54 26,45 2,27 100,00 2 556 315,79 59 608 368,41 62 164 684,20 4,11 95,89 100,00 Pasif sermaye içerisindeki öz sermaye; aktif sermayeden borçların çıkarılması ile hesaplanmıştır. Pasif sermaye içerisinde öz sermayenin payı %95,89’ken, borçlar pasif sermayenin %4,11’ini oluşturmaktadır. Benzer çalışmada pasif sermayenin dağılımı Aydın (2000)’ın yaptığı çalışmada %96,10 öz sermaye, %3,90 borçlar şeklinde hesap edilmiştir. m2) düşen gayrisafi hasıla 7 823 065 530 TL olarak hesaplanmıştır. Gayrisafi hasılanın aktif sermayeye oranı 0,57 olarak bulunmuştur. Bu işletmelerde üretim için yatırılan 100 TL’lik sermayeye karşılık 57 TL’lik gayrisafi hasıla elde edildiğini veya yatırılan sermayeye karşılık pozitif fakat tatminkâr olmayan bir gayrisafi hasıla elde edildiği anlamına gelmektedir. 3.2. İşletmelerin Yıllık Faaliyet Sonuçları 3.2.1. Gayrisafi Hasıla İşletmelerde, gayrisafi hasıla porsiyonluk balık ve yavru balık satışı ile öz tüketimden (aile ve işçilerin tüketimi) oluşmaktadır. İşletmelerde gayrisafi hasıla unsurlarının değer ve oransal durumları ile havuz alanı ve aktif sermayeye gayrisafi hasıla oranları çizelge 4’de verilmiştir. İşletmeler ortalamasında toplam gayrisafi hasıla 35 438 486 840 TL’dir. Gayrisafi hasıla içerisinde %80,25’lik payı ile büyük boy balık satışı ilk sırayı alırken, bunu %17,32 ile yavru balık satışı ve %2,43 ile öz tüketim izlemektedir. Birim üretim alanına (100 3.2.2. İşletmelerde İşletme ve Üretim Masrafları İşletmelerde işletme ve üretim masraflarına ilişkin değer ve oranlar çizelge 5’de verilmiştir. Çizelge 5.’den anlaşıldığı üzere, işletmeler ortalamasında işletme masrafları toplamı 26 036 379 780 TL, üretim masrafları toplamı 27 338 198 770 TL olarak bulunmuştur. İşletme masrafları içerisinde en büyük payı %27,98 ile yem bedeli almaktadır. İşletmelerde birim üretim (100 m2) alanına düşen işletme masrafları 5 747 545 210 TL ve üretim masrafları ise 6 034 922 470 TL’dir. Çizelge 4. İşletmelerde Gayrisafi Hasıla (GSH) GSH UNSURU DEĞERİ (000 TL) Porsiyonluk Boy Balık Satışı 28 439 473,68 Yavru Balık Satışı 6 136 842,11 Öz Tüketim (Aile ve İşçilerin 862 171,05 Tüketimi) TOPLAM GAYRİSAFİ HASILA 35 438 486,84 GSH/100 m2 Havuz Alanı 7 823 065,53 GSH/Aktif Sermaye 0,57 36 ORANI (%) 80,25 17,32 2,43 100,00 ----- F.ADIGÜZEL, M.AKAY Çizelge 5. İşletmelerde İşletme ve Üretim Masrafları MASRAF UNSURLARI 1) Yumurta ve Yavru-Büyük Boy Balık Bedeli 2) Yem Bedeli 3) İşçilik Masrafları 4) Kimyasal ve Dezenfektan Madde Bedeli 5) Isıtma-Aydınlatma-Haberleşme Masrafları 6) Bakım-Onarım Masrafları 7) Ulaşım-Pazarlama ve Diğer Cari Masraflar MASRAFLAR TOPLAMI 8) Döner Sermaye Faizi (% 22,25) 9) Genel İdare Giderleri 10) Arazi Islahı Amortismanı 11) Bina ve Havuz Amortismanı 12) Alet-Makine Amortismanı 13) Damızlık Balık Amortismanı İŞLETME MASRAFLARI Aktif Sermaye Faizi (% 5) ÜRETİM MASRAFLARI İŞLETME MASRAFLARI/100m2 ÜRETİM MASRAFLARI/100m2 DEĞERİ (000 TL) 1 422 894,74 7 284 736,84 6 320 065,79 272 894,74 1 291 578,95 653 421,05 1 707 631,58 18 953 223,69 4 217 092,27 1 063 154,61 361 455,26 762 947,37 209 822,37 468 684,21 26 036 379,78 1 301 818,99 27 338 198,77 5 747 545,21 6 034 922,47 3.2.3. İşletmelerde Saf Hasıla, Safi Kâr ve Rantabilite İşletmelerde saf hasıla, safi kâr ve rantabilite oranları çizelge 6’da verilmiştir. Saf hasıla, gayrisafi hasıladan işletme masraflarının çıkarılması ile bulunmuştur. İşletme başına düşen saf hasıla 9 402 107 060 TL’dir. Safi kâr ise, gayrisafi hasıla değerinden üretim masraflarının çıkarılması ile bulunmuştur. İncelenen işletmelerde safi kâr 8 100 288 070 ORANI (%) 5,47 27,98 24,27 1,05 4,96 2,51 6,56 72,80 16,20 4,08 1,39 2,93 0,80 1,80 100,00 TL’dir. Birim üretim alanı (100 m2) başına düşen saf hasıla 2 075 520 320 TL ve safi kâr ise 1 788 143 060 TL’dir. Rantabilite; bir işletmenin belirli bir sürede elde ettiği kârın, bu kârı elde etmek için kullanılan aktif sermayeye oranı olarak tanımlanmaktadır (Açıl ve Demirci, 1984). İşletmelerde rantabilite %13,03 olarak hesaplanmıştır. Çizelge 6. İşletmelerde Saf Hasıla, Safi Kâr ve Rantabilite FAALİYET SONUÇLARI DEĞERİ (000 TL) Gayrisafi Hasıla 35 438 486,84 İşletme Masrafları 26 036 379,78 Üretim Masrafları 27 338 198,77 Saf Hasıla 9 402 107,06 Safi Kâr 8 100 288,07 Rantabilite (%) 13,03 3.2.4. İşletmelerde Yem Dönüşüm Oranı (Parasal Olarak) Yem dönüşüm oranı, kullanılan yemin etkinliğini ifade etmektedir. Kantitatif olarak bir birimlik hayvansal ürün için tüketilen yem miktarını, parasal olarak ise birim TL’lik yeme karşılık elde edilen getiriyi ifade eder. Kantitatif olarak hesaplanan yem dönüşüm oranı yemin teknik etkinliğini, parasal olarak hesaplanan ise yemin ekonomik etkinliğini gösterir. Parasal olarak hesaplanan ölçüt, yem etkinliğini belirtmede daha çok kullanılmaktadır (Aras, 1988). İşletmelerde yem dönüşüm oranı çizelge 7’de verilmiştir. Çizelgeden görüldüğü üzere, işletmelerde ortalama yem dönüşüm oranı 486,48 olarak belirlenmiştir. Yani yapılan her 100 TL yem masrafına karşılık 486,48 TL gayrisafi hasıla elde edildiği söylenebilir. Buradan 100 TL yem gideri çıkarılırsa, 386,48 TL kazanç elde edildiği görülür. Bu 386,48 TL ise üretim masrafları ve kârı içermektedir. Çizelge 7. İşletmelerde Yem Dönüşüm Oranı (Parasal Olarak) Yem Bedeli (1) (000 TL) Gayrisafi Hasıla (2) (000 TL) 7 284 736,84 35 438 486,84 Yem Dönüşüm Oranı (2/1.100) 486,48 39 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 31-40 3.3. İşletmecilik Sorunları 3.3.1. Girdi Temini Genel itibari ile hayvancılık işletmelerinde yem en büyük masraf kalemini oluşturmaktadır. İncelenen işletmelerde de yem bedeli % 27,98 pay ile işletme masrafları içerisinde en büyük masraf unsuru durumundadır. İşletmeler kullandıkları yemi şehir dışındaki yem fabrikalarından temin etmekte olup, bu da yemin maliyetini yükseltmektedir. İşletmelerin %52,63’ü yumurta, yavru balık, büyük boy (100-150gr) balığı şehir içi veya şehir dışındaki işletmelerden satın almaktadırlar. Hem temin edilmesi zor hem de maliyeti yüksek olmaktadır. 3.3.2. Kredi ve Teşvik Durumu İşletmelerin sermaye yapıları ve işletmecilerin görüşleri dikkate alındığında işletmelerin krediye gereksinim duydukları ifade edilebilir. Kredi faiz oranının yüksek olması ve bürokratik engeller işletmelerin kredi kullanmalarına olumsuz yönde etki etmektedir. Ayrıca, işletmeciler devletin üretilen balığın kilogramı başına teşvik verdiğini ancak bunu sattıkları ürün bedelini faturalandırma şartıyla olduğunu, bunun da kendilerine ağır bir vergi yükü getireceği ve yarar sağlamayacağı düşüncesinde olduklarını bildirmişlerdir. 3.3.3. Pazarlama Durumu Üretilen balık miktarı ve il nüfusu düşünüldüğünde işletmelerin pazarlama ile ilgili sorunlarının olmadığı ifade edilebilir. Yalnız işletme sayılarının artması durumunda pazarlamanın bir sorun olarak ortaya çıkacağı unutulmamalı ve işletmelerin kuruluş aşamasında bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, üreticiler ürünlerini taze olarak satışını gerçekleştirmektedirler. Tokat İlinde balık ürünlerini işleyen veya depolayan bir kuruluş olmadığı ve bunun da işletme sayısının ve üretimin arttığı durumda olumsuz bir etki oluşturacağı düşünülmelidir. 3.3.4. Örgütlenme Durumu İşletmeler arasında herhangi bir örgütlenme olmadığı tespit edilmiştir. Girdi temini ve pazarlama aşamasında sağlayacağı avantajlar ile kooperatifleşme konusu önem arz etmektedir. Kooperatifleşme ile işletmeler girdi ihtiyacını toptan ve uygun fiyatla temin 38 edebileceği gibi, pazarlamada rekabet sorununun aşılmasına olanak sağlanacaktır. 3.3.5. Diğer Sorunlar İşletmelerin %52,63’ü kiralık arazi üzerinde faaliyette bulunmaktadırlar. Bu şekilde üretim yapan işletmeciler kira bedelinin yüksek olduğunu ifade etmişlerdir. İşletmeciler genel olarak eğitim seviyeleri düşük insanlardır. Bu da işletmenin yönetilmesinde çeşitli sorunlarla karşılaşılmasına neden olabilmektedir. Sadece bir işletmede elektrik bulunmadığı tespit edilmiş olup, işletmeler alt yapı sorunu yaşamamaktadır. Bununla birlikte, genelde işletmelerde yolun belli bir kısmının stabilize olması, elverişsiz hava şartlarında ulaşımı zorlaştırmaktadır. İşletmelerin %21,05’i kullanılan suyun yetersizliği nedeniyle, üretimi gerçekleştirmede zorluk yaşadığını ve bu nedenle kapasite artırımına gidemediklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca birkaç işletmede havuzlardaki suyun oksijen seviyesini azaltıcı yönde etki eden yosunlaşma gözlenmiştir. İşletmelerde görülen bir takım hastalık ve zararlılar, üretimi olumsuz etkilemektedir. İşletmecilerin %47,37’si mantari hastalıklarla, %10,53’ü solungaç paraziti, %5,26’sı mantari hastalıklar ve bağırsak enfeksiyonu, %5,26’sı mantari hastalıklar ve balık biti zararlıları ile karşılaştıklarını, %31,58’i ise herhangi bir hastalık ve zararlı ile karşılaşmadıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca, işletmecilerin %63,15’i yağışlardan etkilenmediklerini, %26,32’si yağışlarla birlikte sudaki bulanma sonucu üretimde olumsuzluklar yaşanabildiğini ve kafeslerde üretim yapan iki işletme (işletmelerin %10,53’ü) ise rüzgâr veya fırtına ile kafeslerin sürüklendiğini, tahribat oluşabildiğini ifade etmişlerdir. 4. Tartışma ve Sonuç İncelenen alabalık işletmelerinde işletme başına EİB cinsinden 3,04 EİB işgücü düşmektedir. Yavuz ve ark. (1995)’nın yaptıkları çalışmada 3,67 EİB, Demir (1997)’in yaptığı çalışmada 2,34 EİB ve Sayılı ve ark. (1999)’nın yaptıkları çalışmada 4,14 EİB işgücü düştüğü hesaplanmıştır. Bu durumda, yapılan çalışmadaki kullanılan işgücü varlığının diğer çalışmalara yakın olduğu söylenebilir. İşletme kapasitelerine bağlı olarak alabalık işletmelerinde işgücü ihtiyacının fazla olmadığı ifade edilebilir. F.ADIGÜZEL, M.AKAY Çalışmada işletme yöneticilerinin alabalık üretiminin yanı sıra, tarım ve diğer işlerle de uğraştıkları tespit edilmiştir. Sadece alabalık üretimi ile uğraşanların oranı %47,37, alabalık üretimi ile başka bir tarım uğraşısı bulunanların oranı %21,05 ve alabalık üretimi ile tarım dışı uğraşısı bulunanların oranı %31,58’dir. Soylu (1995)’nun çalışmasında, sadece alabalık üretimi ile uğraşanlar %28,57; kültür balıkçılığı yanısıra tarımsal uğraşısı bulunanlar %28,57 ve tarımsal uğraşı dışında bir işi bulunanlar %42,86 olarak hesaplanmıştır. Diğer çalışmaya kıyasla bu yöredeki işletmeciler için alabalık üretimi geçim kaynağı durumundadır. Kuruluş yeri bakımından incelenen işletmelerin %47,37’si dağ eteği, %31,58’i açık arazi ve %21,05’i vadi arasında faaliyette bulunmaktadırlar. Yavuz ve ark. (1995)’ı çalışmalarında işletmelerin %85,70’inin vadiler arasında ve dağ eteğinde, %14,30’unun açık arazide; Aydın (2000) çalışmasında işletmelerin %81,00’inin vadi arasında, %14,20’sinin dağ eteğinde ve %4,80’inin açık arazide alabalık üretimi yaptıklarını saptamışlardır. Buradan, alabalık üretiminin su kaynağının yeterli düzeyde bulunması koşulu ile tarıma elverişli olmayan arazilerin kullanılmasına olanak sağlayan bir üretim dalı olduğu sonucuna varılabilir. İşletmeler ortalama olarak 4,532 da’lık işletme alanına sahip olup, işletme başına bina alanı ise 138 m2 dir. Demir (1997)’e göre işletme başına ortalama kuruluş alanı 2,494 da ve işletme başına bina alanı ise 26,4 m2, Rad (1999)’a göre ortalama işletme alanı 8,610 da ve işletme başına bina alanı 199 m2’dir. Alabalık üretimi fazla bir işletme arazisi ve bina gerektirmeyen bir yapıdadır. Çalışmada incelenen alabalık işletmelerinde aktif sermaye içerisinde en yüksek orandaki sermaye unsuru olarak %40,91’lik pay ile bina ve havuz sermayesi görülmektedir. Soylu (1998)’nun yaptığı çalışmada en yüksek orandaki sermaye unsuru %39,89’luk oranla bina ve havuz sermayesi, Yavuz ve ark. (1995)’nın yaptığı çalışmada %35,40’lık oranla bina ve havuz sermayesi ve Korkmaz (2000)’ın yaptığı çalışmada %77,26’lık oranla bina ve havuz sermayesi almaktadır. Bu bakımdan alabalık üretimi kuruluş aşamasında yüksek düzeyde bir inşaat yatırımı (özellikle havuz yapımı) gerektirdiği ifade edilebilir. İncelenen işletmelerde işletme masrafları içerisinde en büyük payı %27,98 ile yem bedeli almaktadır. Çetin ve Bilgüven (1991)’e göre, %61,46 ile yem masrafı, Yavuz ve ark. (1995)’na göre %63,40 ile yem masrafı ve Aydın (2000)’a göre %50,90 ile yem masrafı alabalık işletmelerinde en büyük masraf unsuru olarak bulunmuştur. Bu durum kültür balıkçılığının işletme masrafları açısından bakıldığında diğer hayvancılık faaliyetlerine benzer yapıda olduğunu göstermektedir. Yapılan çalışmada rantabilite %13,03 olarak hesaplanmıştır. Rantabilite, Çetin ve Bilgüven (1991)’in yaptıkları çalışmada %64,24; Soylu (1994)’nun çalışmasında %31,81 ve Yavuz ve ark. (1995)’nın çalışmalarında %63,80 olarak hesaplanmıştır. İşletmelerin sorunlarının çözümüne ilişkin öneriler şöyle sıralanabilir: 1) Tokat Tarım İl Müdürlüğü’nün su ürünleri birimi çalışanları işletmelere çeşitli zaman aralıkları ile kontrol amaçlı gidildiğini bildirmişlerdir. Bununla birlikte, işletmecilerin alabalık üretimi ve işletmecilik konularında bilgilerinin yükseltilmesi amacıyla Tarım İl/İlçe Müdürlükleri ile ildeki üniversitenin ilgili bölümlerince kurs ve seminerler düzenlenmesi faydalı olacaktır. 2) İşletmelerin kredi gereksinimlerinin giderilmesine yönelik kredi sağlayan kuruluşların işletmelerin mevcut durumlarını dikkate alarak alternatif şartlar geliştirmesi yarar sağlayacaktır. 3) Balık tüketimini özendirici çalışmalar üretici ve ilgili kurumlarca birlikte yapılmalıdır. 4) Gerek işletmelerin kuruluş aşamasında, gerekse üretim aşamasında ilgili kurumlarca işletmelere yeterli düzeyde teşvik sağlanmalıdır. 5) Almus Baraj Gölü başta olmak üzere, mevcut su kaynakları bakımından zengin Tokat İli, potansiyel üretim düzeyi pazarlama organizasyonu da dikkate alınarak belirlenmelidir. 6) İşletmelerde genel olarak karşılaşılan sorunların çözümünde kooperatifleşmeye gidilmesi şarttır. Kurulacak en uygun birliktelik üretim ve satış kooperatifidir. Ancak bu kooperatifin yalnızca üreticiler düzeyinde kalmaması Tarım İl/İlçe Müdürlükleri, üniversite, mülki ve yerel mercilerin fiilen bu organizasyon içerisinde bulunması sağlanmalıdır. Böylelikle mevcut işletmelerin 39 Tokat İlinde Gökkuşağı Alabalık İşletmelerinin Ekonomik Analizi daha verimli ve istekli çalışması sağlanabilir ve yeni kurulacak işletmeler için bir güven ortamı oluşturulabilir. Kaynaklar Açıl, F., Demirci, R., 1984. Tarım Ekonomisi Dersleri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No:880, Ders Kitabı No:245, Ankara. Anonim, 2002. Tokat Tarım Master Planı. İl Tarım Kırsal Kalkınma Master Planlarının Hazırlanmasına Destek Projesi, T.C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Tokat Tarım İl Müdürlüğü, Tokat. Aras, A., 1988. Tarım Muhasebesi. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Ege Üniversitesi Basımevi, No:486, İzmir. Aydın, A., 2000. Erzurum İli Sınırları İçerisinde Projelendirilmiş Olarak Faaliyet Gösteren Alabalık İşletmelerinin (21 Adet) Yapısal ve Ekonomik Analizi. Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Su Ürünleri Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi), Erzurum. Çelikkale, M. S., Düzgüneş, E., Okumuş, İ., 1999. Türkiye Su Ürünleri Sektörü ve Avrupa Birliği ile Entegrasyonu. İstanbul Ticaret Odası, Yayın No:1999-63, İstanbul. Çetin, B., Bilgüven, M., 1991. Güney Marmara Bölgesinde Alabalık Üretimi Yapan İşletmelerin Yapısal ve Ekonomik Analizi. Su Ürünleri Sempozyumu, İzmir. Demir, O., 1997. Tortum-Uzundere Yöresinde Bulunan Alabalık İşletmelerinin Maliyet Analizi. Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi), Erzurum. Elbek, A. G., 1981. Ege Bölgesinde Tatlısu Ürünleri Üreten İşletmelerin Yapısal ve Ekonomik Analizi. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ziraat Ekonomisi ve İşletmeciliği Bölümü, (Doktora Tezi), Bornova, İzmir. Esengün, K., 1990. Tokat İlinde Meyve Yetiştiriciliği Yapan İşletmelerin Ekonomik Durumu ve İşletme Sonuçlarını Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi Üzerine Bir Araştırma. Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, (Doktora Tezi), İzmir. 40 Sonuç olarak; alabalık üretimi, ilgili kişi ve kurumlarca, alternatif bir üretim dalı ve geçim kaynağı olarak düşünülmelidir. Kıral, T., 1993. Ankara İlinde Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Besi Bölge Şefliği Tarafından Desteklenen Sığır Besiciliği İşletmelerinin Ekonomik Analizi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayını No:1289, Ankara. Korkmaz, A., 2000. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eskişehir Çifteler Su Ürünleri İşletmesindeki Alabalık Yetiştiriciliğinin Ekonomik Analizi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara. Sayılı, M., Karataş, M., Yücer, A., Akça, H., 1999. Tokat İlinde Alabalık Yetiştiriciliği Yapan İşletmelerin Yapısal ve Ekonomik Analizi. Ekin Dergisi, Yıl:3, Sayı:7, Ankara. Soylu, M., 1988. Sapanca İçsu Ürünleri Üretimi Araştırma ve Uygulama Birimi Alabalık Üretiminin Ekonomik Analizi. İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, Sayfa: 61-70, İstanbul. Soylu, M., 1994. Marmara Bölgesinde Tatlısu Ürünleri Üreten İşletmelerin Ekonomik Analizi. İ.Ü. Deniz Bilimleri ve Coğrafyası Enstitüsü Bülteni, Sayı:9, No:9, İstanbul. Soylu, M., 1995. Trakya Bölgesi Alabalık İşletmelerinin Ekonomik Analizi. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, Cilt No:12, Sayı:3-4, Sayfa: 203-217, Bornova, İzmir. Wıesner, E. R., 1968. Die Betriebs Fuhrung In Der Forcellenzucht, (Verlag Paul Parey), Hamburg. Yavuz, O., Kocaman, M., Ayık, Ö., 1995. Erzurum’da Alabalık Yetiştiriciliği Yapan İşletmelerin Yapısal ve Ekonomik Analizi. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt:26, Sayı:1, Erzurum. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 41-50 Orta Karadeniz Bölgesinde Üreticilerinin Ayçiçeği Yetiştiriciliğine Bakışları H. Sibel Gülse Bal Osman Karkacıer Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat Özet: Türkiye’de üretilen yağlı tohumlu bitkiler içerisinde ayçiçeği pamukla birlikte yağ sektörünün en önemli hammaddesidir. Karadenizbirlik’in faaliyet gösterdiği illerde 1994-2000 yılları arasında ayçiçeği ekim alanları %50,00, ayçiçeği üretimi ise % 33,61 azalmıştır. Bu azalma bölge ve Türkiye açısından önemlidir. Çünkü, araştırma bölgesindeki bu durum Türkiye’deki tablonun bir yansımasıdır. Bu çalışmada ayçiçeğindeki bu üretim azalışı dikkate alınarak Orta Karadeniz Bölgesi’ndeki ayçiçeği üreticilerinin bu ürünün yetiştiriciliği ile ilgili düşünceleri değerlendirilmiştir. Araştırmanın ana materyalini Orta Karadeniz Bölgesi’nde Karadeniz Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği’nin (KARADENİZBİRLİK) çalışma sahasında yer alan 4 ilde, ayçiçeği yetiştiren çiftçiler arasından tesadüfi örnekleme metodu ile seçilmiş 107 çiftçiden elde edilen birincil veriler oluşturmuştur.Araştırma sonucunda, incelenen işletmelerde ayçiçeği yetiştiriciliğinin üreticiye kâr bırakmadığı, üreticilerin uygulanan politikalardan ve fiyattan memnun olmadığı ve ayçiçeği tarımından soğuduğu belirlenmiştir. Çiftçilerin ayçiçeği tarımı ile ilgili düşüncelerine dayanarak, ayçiçeği buğday fiyat paritesinin 2’nin üzerinde tutulmasının, prim sistemine devam edilmesinin ve yağlı tohumlar ithalatının takvime bağlanmasının inceleme alanında ayçiçeği üretimini artırabileceği saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Ayçiçeği, çiftçi eğilimleri, Karadenizbirlik Viewpoint of Producers to Sunflower Farming in Mid-Blacksea Region Abstract: Sunflower seed is most important raw material with cotton for oil industry of Turkey. In the Karadenizbirlik operating area, during 1994-2000 period, sunflower acreage decreased by 50, 00 %, while production decreased by 33, 61 %. This reduce is most important both this region and Turkey. Because, this figure also reflect a nationwide trend in Turkey. In this study, we considered reduce in sunflower seed produce and we evaluated reflection of sunflower producer deal with sunflower seed in Middle Blacksea Region. The bulk of the data was gathered from randomly selected 107 farmers who cultivate sunflower in four different provinces constituted the operating area of the Union of Black Sea Oilseed Agricultural Cooperatives. Research results showed that sunflower farming was not profitable in the research area and farmers were unsatisfied about policy measures and the sunflowers price. Based on the farmers’ point of view, it was fixed that adjusting parity of price between sunflower and wheat at the level of more than two, continuing premium system as a policy instruments and arrangement of timing in oilseeds import would increase the sunflower production in the research area. Keywords: Sunflower, farmers’ tendency, Karadenizbirlik 1. Giriş Türkiye’de bitkisel yağ sanayi yetersiz kalan yurtiçi ham yağ üretimini ithalat ile dengelemektedir. Tüm kalkınma planlarında bitkisel yağ ve mamulleri sanayinin taleplerine cevap verebilmek amacıyla yağlı tohum üretimi ve verimini arttırmak öngörülmüştür. Bu yönde bir artış sağlanmışsa da sanayinin açığını kapatacak kadar ham yağ üretimi yapılamamıştır. Nitekim sektörün gıda sanayi ithalatı içindeki payı yaklaşık % 44'dür ve ithalat miktarının yaklaşık % 66'sını ham sıvı yağ ithalatı oluşturmaktadır. Bitkisel yağ sanayi bu durumu ile gıda sanayi sektörleri içinde en çok ithalat gerçekleştiren ve hammadde yönüyle en çok dışa bağımlı olan sektördür (Gülse, 1996). İthalat genellikle sanayinin * Bu çalışma doktora tezinin bir bölümünün özetidir. ihtiyacı olan ve rafine bitkisel yağların hammaddesini oluşturan ham yağ şeklinde yapılmakta ve bu durum bir katma değer kaybı oluşturmaktadır. Türkiye’de bitkisel yağ sanayinin hammaddesini üretebilecek uygun ekoloji ve işleyebilecek yeterli kapasiteye rağmen, böyle bir kısır döngü yaşaması arzulanmayan bir durumdur. Türkiye’nin toplam bitkisel ham yağ arzında % 44,55 ile en önemli pay ayçiçeğine aittir. Ayçiçeğini % 17,23’lük payı ile pamuk izlemektedir. Rafine yağ kullanımında da yine en önemli pay ayçiçeğinindir. Türkiye 1358 bin ton olan toplam ham yağ kullanımının % 50,37 sini ithal etmiştir. Buna toplam yağlı tohumlar ithalatı da eklendiğinde sektörün durumunu oldukça iyi açıklamaktadır. Türkiye en çok palm ve soya Orta Karadeniz Bölgesinde Üreticilerinin Ayçiçeği Yetiştiriciliğine Bakışları yağlarını ithal etmekte ve bu yağlar ağırlıklı olarak yem, boya, sabun ve margarin sanayilerinde kullanılmaktadır. Ayçiçeği ham yağının % 82,10’u sıvı yağ sanayinde kullanılmaktadır. Türkiye’de toplam sıvı yağ kullanımının %71,70’ini ayçiçeği karşılamaktadır. Ayçiçeğinin ardından tercihler mısırözü ve zeytinyağı şeklindedir (Aksoy ve Şener, 1999; Dölekoğlu, 2001). Yağ açığının kapatılabilmesi için yağlı tohum üretimine önem verilmesi gerekmektedir. Sektörün hammaddesini oluşturan yağlı tohumlardan pamuk çiğidinin bir yan ürün olması, zeytinin ise peryodisite özelliği ile yıllara göre üretiminin azalıp çoğalması ayçiçeğinin önemini ve talebini arttırmıştır. İki bin yılı verilerine göre dünyada 21 081 016 ha ayçiçeği ekilmiş ve 26 168 523 ton ürün elde edilmiştir. Dünya ortalama verimi ise 1 241 kg/ha olmuştur. Türkiye’de ise 540 000 ha alana ayçiçeği ekilmiş 825 000 ton ürün elde edilmiştir. Ortalama verim 1 527 kg/ha olarak gerçekleşmiştir (Anonim, 2002). Karadenizbirlik’in faaliyet gösterdiği 9 ilde 1994 yılından 2000 yılına kadar olan 7 yıllık dönemde ayçiçeği ekim alanı ve üretimleri önemli oranda azalmıştır. Bu 9 ilin toplam ayçiçeği ekim alanı 1994 yılında 81866 dekar iken % 50,00 oranında azalarak 2000 yılında 41071 dekar olmuştur. 1994 yılında bu 9 ilin Türkiye’nin ayçiçeği ekim alanı içindeki payı % 13,97 iken 2000 yılında % 7,58’dir. Sektörün hammaddesi olan yağ tohumlarının arttırılması yeni alanların üretime açılması ile sağlanabilecektir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile yeni alanların tarıma açılacak olması bir olumluluktur. Aynı zamanda yağlı tohum üretimi için diğer ürünlerden kısıtlama yapılarak ya da ikinci ürün uygulaması ile üretimin arttırılabileceği görüşleri vardır. Birim alandan elde edilecek ürün miktarının arttırılması ve fazla yağ oranına sahip çeşitlerin geliştirilmesinin de üretimi arttıracağı belirtilmektedir (Anonim 2001). Türkiye’de bitkisel yağ sanayinin asıl hammaddesini oluşturan, sektörü direk etkileyen hammadde boyutunun bölgesel ve makro düzeyde incelenmesi önem taşımaktadır. Bu konuda mevcut bilgi boşluğunu doldurmak amacıyla bu araştırmada, ayçiçeği ve bitkisel yağ üretimi konusunda Karadeniz Bölgesinde faaliyet gösteren ayçiçeği üreticilerinin örgütlenmesini sağlayan Karadeniz Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nin (Karadenizbirlik) Orta Karadeniz Bölgesinde faaliyet gösterdiği illerde sanayiye hammadde vererek üretim sürecini başlatan ayçiçeği üreticilerinin ayçiçeği yetiştiriciliği konusundaki düşünceleri ,buna yönelik değerlendirmeleri ve eğilimleri incelenmiştir. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal Orta Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Samsun, Amasya, Tokat ve Çorum illerinde ayçiçeği üreten işletmeler araştırmanın populasyonunu oluşturmaktadır. Araştırmanın ana materyalini işletmelerden anket yoluyla elde edilen veriler oluşturmuştur. Bunun yanı sıra, söz konusu illerin İl Tarım Müdürlükleri, İlçe Tarım Müdürlükleri, DİE, DPT, Tarım Bakanlığı’na ait konu ile ilgili veriler ile Türkiye'nin değişik yörelerinde konu ile ilgili yapılmış araştırma ve incelemelerin sonuçlarından da yararlanılmıştır. 2.2. Yöntem Bu araştırma ayçiçeği tarımının yoğunluğu dikkate alınarak gayeli olarak seçilen, Samsun’da Havza, Bafra, Çorum’da Merkez, Sungurlu, Mecitözü, Amasya’da Merkez, Tokat’ta Zile ilçelerinde yürütülmüştür. Daha sonra bu ilçelerde ayçiçeği yetiştiren köyler ve bu köylerdeki ayçiçeği yetiştiricileri tespit edilmiş, köy bazında ve işletme bazında ayçiçeği ekim alanlarına ulaşılmıştır. Bu verilerle ilk önce köy örneklemesi daha sonra da anket yapılacak işletmeler sayısının tespiti için işletme örneklemesi yapılmıştır. Örneğe alınan 7 ilçede ayçiçeği yetiştiren 118 köyden, basit tesadüfi örnekleme yöntemi ile 21 köy seçilmiş ve oransal olarak ilçelere dağıtılmıştır. Örnekleme çerçevesini oluşturan bu 21 köy toplam köy sayıları ile doğru orantılı olarak ilçelere dağıtılmıştır. 2 H.S.GÜLSE BAL, O.KARKACIER Daha sonra 21 köydeki 869 ayçiçeği üreticisinin 1999 yılındaki ayçiçeği ekim alanları tespit edilerek örnekleme çerçevesi oluşturulmuştur. Örnekleme çerçevesinde yer alan işletmelerin ayçiçeği ekim alanı dikkate alınarak varyasyon katsayısı hesaplanmıştır. Varyasyon katsayısı %81,02 bulunmuştur. Varyasyon katsayısının yüksek çıkması ya da ayçiçeği ekim alanlarının dağılımının heterojen olması tabakalı örnekleme yönteminin kullanılmasını gerektirmiştir (Çiçek ve Erkan, 1996). Bu amaçla %95 güven aralığında ve ortalamadan %5 sapma ile yapılması gereken anket sayısı belirlenmeye çalışılmıştır. Örneklemede NEYMAN yöntemi kullanılmış ve örnek hacmi aşağıdaki formül yardımı ile tespit edilmiştir. n D ( Nh * Sh) 2 ( Nh) 2 * D 2 Nh * (Sh) 2 , x * 0,05 t Formülde; n = Örnek işletme sayısını, Nh = h’ıncı tabakaya ait örnekleme çerçevesindeki işletme sayısını, Sh = h’ıncı tabakadaki verilerin standart sapmasını, Sh2 = h’ ıncı tabakadaki verilerin varyansını N = Toplam işletme sayısını X = Ayçiçeği ekim alanlarının aritmetik ortalamasını t = güven aralığı için t tablo değerini D = ortalamadan %5 sapmayı (izin verilen hata payını) ifade etmektedir. Belirlenen örnek hacminin tabakalara dağılımında ise, n ( Nh * Sh) * n Nh * Sh formülünden yararlanılmıştır (Çiçek ve Erkan, 1996). Araştırmada ana kitleyi meydana getiren işletmeler ayçiçeği ekim alanlarının gösterdiği dağılıma göre; 20 dekardan küçük alanlar, 21-50 dekar ayçiçeği ekim alanına sahip alanlar ve 51 dekardan daha fazla ayçiçeği yetiştirenler olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Araştırmada kabul edilen hata payı %5 olup, %95 güven aralığında örnek işletme sayısı birinci grupta 31, ikinci grupta 35 ve üçüncü grupta 41 olmak üzere toplam 107’dir. Yapılan anket çalışmasında, üreticilerin ayçiçeği yetiştiriciliğine ilişkin görüşleri alınmış, bu veriler özetleyici istatistikler yardımıyla çizelgelerde verilmiştir. Ayrıca ayçiçeği üretim faaliyetinde maliyet analizi yapılarak kârlılık durumu ortaya konulmuştur. 3. Bulgular ve Tartışma Araştırmada görüşülen çiftçiler uzun yıllardır ayçiçeği üreticisi olan çiftçilerdir. Çiftçilerin ayçiçeği üreticiliğinde bu uzun döneme yayılan tecrübelerine dayanan cevaplarıyla bölgede ayçiçeği yetiştiriciliği irdelenmeye çalışılmıştır. Üreticilere neden ayçiçeği yetiştirdikleri sorulduğunda Çizelge 1’deki sonuçlara ulaşılmıştır. Çizelge 1 incelendiğinde her üç grup için de üreticilerin ayçiçeği yetiştirmelerinde en önemli etkenin münavebe olduğu görülmektedir. İşletme geneli itibariyle üreticilerin % 69,16’sı münavebeden dolayı ayçiçeği yetiştirdiklerini belirtmişlerdir. Çiftçilerin % 57,94’lük kısmı ise arazi ve iklime uygun olduğu için ayçiçeği yetiştirdiklerini ifade etmişlerdir. Kooperatife üye olduğu için ayçiçeği üretenlerin oranı %9,35’tir. Bu ayçiçeği üreticilerinin entegrasyona ve ortağı oldukları kooperatife bakışlarını yansıtan önemli bir sonuçtur. Ayçiçeği üreticileri bölgede çoğunlukla başka alıcı olmadığı ve kooperatif üyesi oldukları için münavebeye uygun düşen arazi kadar kooperatife taahhütte bulunmakta ve o kadar alanda ayçiçeği yetiştirmektedirler. 1999 yılı için de üreticilerin hepsi taahhüt ettikleri kadar alanda ayçiçeği yetiştirdiklerini belirtmişlerdir. Ayçiçeği kuvvetli ve derine gidebilen kök sistemi nedeniyle kurağa nispeten dayanıklı bir bitki olarak bilinmektedir. Tabla teşekkülü ve çiçeklenme devresi en kritik dönem olup ihtiyacı olan suyun % 60’ını bu dönemde kullanmaktadır. Topraktan fazla miktarda besin maddesi kaldırdığı belirtilen ayçiçeğinin üst üste ekimden kaçınılması belirtilerek, aşağıdaki münavebe sistemlerinden biri önerilmektedir (Anonim, 2001): 3 Orta Karadeniz Bölgesinde Üreticilerinin Ayçiçeği Yetiştiriciliğine Bakışları Çizelge 1. İncelenen İşletmelerde Üreticilerin Ayçiçeği Yetiştirme Sebepleri 1. Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam (107) Üreticilerin Ayçiçeği Yetiştirme Sebepleri sayı % sayı % sayı % sayı % Münavebe için Zorunlu 19 61,29 24 68,57 31 75,61 74 69,16 Arazi ve iklim bu ürüne uygun 19 61,29 27 77,14 16 45,71 62 57,94 Alışkanlık 4 12,90 2 5,71 1 2,4 7 6,54 Kârlı 8 25,81 6 17,14 9 21,95 23 21,49 Kooperatife üyeyim 3 9,68 4 11,43 3 8,57 10 9,34 Diğer 4 12,90 2 5,71 5 16,13 11 10,28 Not: Üreticiler birden çok seçeneğe cevap verdikleri için toplamda sayılar normal anket sayılarını, yüzdeler ise 100’ü aşmaktadır. - Ayçiçeği-buğday-mısır (susam, soya)Arpa (buğday) - Yem bitkileri – buğday – ayçiçeği buğday (arpa) - Buğday-şeker pancarı-ayçiçeği-arpa - Buğday - ayçiçeği - şeker pancarıkarpuz - Şeker pancarı – buğday – baklagiller – ayçiçeği Araştırma bölgesinde ise üreticiler buğday-ayçiçeği-buğday, buğday-pancarbuğday-ayçiçeği, buğday-arpa-ayçiçeğisoğan, buğday-ayçiçeği-arpa-nohut, ayçiçeğibuğday-arpa-ayçiçeği, buğday-ayçiçeği-arpa, buğday-ayçiçeği-kavun gibi münavebe sistemlerini uyguladıklarını belirtmişlerdir. Günümüze kadar geçen dönem birkaç yıl hariç ayçiçeği üreticileri açısından pek iç açıcı olmamış ve daha öncede belirtildiği gibi üreticilerin ayçiçeği üretiminden caydırmıştır. 1999 yılında başlayan prim ödemeleri üreticiler için bir umut olmuştur. İlk kez 1999 yılında ayçiçeği fiyatı dünya fiyatları baz alınarak 130 bin TL/kg olarak açıklanmıştır. İlave olarak 5 cent/kg destekleme primi verilmiştir. 5 cent’lik prim ödemesiyle 1999 yılı ayçiçeği fiyatı 151 bin TL/kg olmuştur (Anonim, 2001). Bu fiyat düzeyi üreticiye kâr bırakmamış emeğinin karşılığını alamayan üretici ayçiçeği tarımından soğumuştur. Üreticiler ancak 200 bin TL/kg düzeyinde karlı olabileceklerini belirtmişlerdir. Nitekim Çizelge 2’de verilen ayçiçeği üretim maliyeti, brüt üretim değeri ve kârlılık durumu üreticileri haklı çıkarmaktadır. İncelenen işletmelerde brüt üretim değerinden toplam masrafların çıkarılmasıyla bulunan net kâr tüm işletme gruplarında işletmelerin zarar ettiklerini göstermektedir. İşletmeler ortalamasında zarar -4,18 milyon TL/da bulunmuştur. Harcanan 1 TL’ye karşılık elde edilen geliri gösteren oransal kâr tüm işletme gruplarında 1’den küçüktür ve işletmelerin zarar ettiğini göstermektedir. İşletmeler ortalaması için bu değer 0,88’dir. Zarar işletmeler büyüdükçe azalmaktadır. Araştırma bölgesinde üreticilerin ileriki yıllarda ayçiçeği yetiştirip yetiştirmemek konusundaki düşünceleri Çizelge 3’te verilmiştir. Buna göre bölgedeki ayçiçeği üreticilerinin % 83,18’i ileri yıllarda yine ayçiçeği yetiştireceklerini, % 16,82’si ise ayçiçeği yetiştirmekten vazgeçeceklerini belirtmişlerdir. Ayçiçeği yetiştireceğini belirten üreticilerin çoğu münavebe zorunluluğundan, arazisi ve iklim bu ürünü yetiştirmeye uygun olduğu için ayçiçeği yetiştirmeye devam edeceklerini ifade etmişlerdir. Ayçiçeği yetiştirecek üreticilerin de %37,38’i 2000 yılı için yetiştirdikleri miktarı azaltacaklarını ifade etmiştir. Çizelgeye göre bir sonraki yıl hiç ayçiçeği yetiştirmeyeceğini, ya da daha az yetiştireceğini belirten üreticilerin toplam oranı %54,20’dir. Üreticiler bu davranışlarını emeklerini karşılamayan düşük fiyata bağlamışlardır. Üreticilerin ayçiçeği yetiştiriciliğine olumsuz tepkilerinin işletme büyüklüğü ile doğru orantılı olduğu saptanmıştır. Birinci grup işletmelerde 2000 yılında ayçiçeği ekmeyeceğim veya az ekeceğim diyen üreticilerin oranı % 29,03 iken, bu oran ikinci grupta % 54,29, üçüncü grupta ise % 73,17’dir. Bu durum orta büyüklükteki ve büyük işletmelerin diğer ürünlere kayarak tepkilerini gösterebilme avantajına sahip olmasıyla açıklanabilir. 4 H.S.GÜLSE BAL, O.KARKACIER Çizelge 2. İncelenen İşletmelerde Dekara Ayçiçeği Üretim Maliyeti, Üretim Değeri ve Kârlılık Durumu (Milyon TL/da ve % olarak) İŞLETME GRUPLARI 1. Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) İşlt. Ort. (107) Maliyet Unsurları Değeri % Değeri % Değeri % Değeri 1.1.ve 2.sürümler 3,55 8,60 3,44 10,21 3,31 10,09 3,36 9,95 2.Tırmık, kazayağı vb. (3. sürüm) 2,73 6,60 2,99 8,88 3,10 9,46 3,05 9,03 3.Ekim 3,06 7,41 3,03 9,01 3,27 9,96 3,19 9,47 4.Gübreleme 3,79 9,18 3,48 10,34 3,37 10,29 3,43 10,17 5.İlaçlama 1,71 4,13 0,86 2,55 1,01 3,06 1,02 3,03 6.Çapalama 6,66 16,12 6,19 18,37 5,62 17,15 5,84 17,31 7.Sulama 0,97 2,34 0,19 0,55 0,35 1,07 0,36 1,06 8.Hasat 3,81 9,22 2,26 6,70 2,01 6,15 2,21 6,55 9.Nakliye 0,83 2,02 0,49 1,47 0,34 1,04 0,42 1,24 10.Alet.Mak.Tam.Bak. 0,07 0,16 0,08 0,25 0,08 0,25 0,081 0,24 11.Döner Serm.Faizi * 7,33 17,76 6,22 18,45 6,06 18,48 6,20 18,37 12.Değişken Mas.Top.(1+. ..+10) 27,17 65,78 23,01 68,34 22,46 68,52 22,95 68,03 13.Yönetim Giderleri 0,82 1,97 0,69 2,05 0,67 2,06 0,69 2,04 14.Tarla Kirası 0,45 1,08 0,00 0,00 0,07 0,22 0,08 0,24 15.Bina Serm.Amort. 0,44 1,06 0,21 0,61 0,28 0,85 0,28 0,82 16.Alet Mak.Serm.Amort. 2,04 4,95 1,39 4,14 1,14 3,48 1,32 3,90 17.Bina Serm.Faizi ** 0,77 1,86 0,41 1,22 0,59 1,81 0,56 1,67 18.Alet Mak.Serm.Faizi ** 2,04 4,95 1,39 4,14 1,14 3,48 1,32 3,90 19.Bina Serm.Tam.Bak.Mas. 0,03 0,07 0,29 0,85 0,27 0,81 0,24 0,72 20.Vergi 0,21 0,52 0,07 0,20 0,09 0,29 0,10 0,30 21.Sabit Mas. Top. (13+..+20) 6,80 16,46 4,45 13,21 4,26 13,00 4,59 13,60 22.ÜretimMasTop.(11+12+21) 41,30 100,00 33,68 100,00 32,78 100,00 33,74 100,00 Brüt Üret.Değ. (Milyon TL/da) 31,80 28,14 29,82 29,56 Üretim Maliyeti (Milyon TL/da) 41,30 33,68 32,78 33,74 Net Kar (fark)( (Milyon TL/da) -9,50 -5,54 -2,96 -4,18 Verim (kg/da) 210,57 186,34 197,47 195,76 Üretim Maliyeti (Milyon TL/kg) 0,196 0,181 0,166 0,172 Satış Fiyatı (Milyon TL/kg) 0,151 0,151 0,151 0,151 Net Kar (Milyon Tl/kg) -0,045 -0,030 -0,015 -0,021 Oransal Kar 0,77 0,84 0,91 0,88 (*) Bu değer değişken masraf toplamına, TC Ziraat Bankası yıllık faiz oranının yarısının uygulanmasıyla bulunmuştur. 1999 Yılı için TC Ziraat Bankasının faiz oranı %54’tür. (**) İlgili binalar ve ilgili alet makine için faiz hesaplanırken %5 esas alınmıştır, faiz hesaplamada ayçiçeğinin brüt üretim değerine katkısı dikkate alınmıştır. Çizelge 3. İncelenen İşletmelerde Araştırma Bölgesindeki Ayçiçeği Üreticilerinin 2000 Yılı İçin Ayçiçeği Yetiştirmek Konusundaki Düşünceleri 1. Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) Sayı % sayı % sayı % sayı % Aynı 12 38,71 6 17,14 4 9,76 22 20,56 Çok 10 32,26 10 28,57 7 17,07 27 25,24 Az 3 9,68 16 45,72 21 51,22 40 37,38 Ayçiçeği Ekecek Üretici 25 80,65 32 91,43 32 78,05 89 83,18 Ayçiçeği Ekmeyecek Üretici 6 19,35 3 8,57 9 21,95 18 16,82 TOPLAM 31 100,00 35 100,00 41 100,00 107 100,00 Ayçiçeği üretimi aşamasında üreticilerin karşılaştıkları sorunlar Çizelge 4’te verilmiştir. Ayçiçeği üreticilerinin ayçiçeği % 69,16’sı ayçiçeği üretiminde emeklerinin karşılığını alamadıklarını belirtmişlerdir. Ayçiçeği üreticileri finansman sorunu ve pazar alternatifleri olmamasını diğer önemli sorunları olarak belirtmişlerdir. Üreticilerin 5 Orta Karadeniz Bölgesinde Üreticilerinin Ayçiçeği Yetiştiriciliğine Bakışları üyesi oldukları kooperatifte etkinliklerinin olmaması, ödemelerin geç ve vadeli olması üreticileri bıktırmakta alternatif pazar yada ürün arayışına yöneltmektedir. Bu sorunlar özellikle küçük işletmelerde daha yoğun yaşanmaktadır. Çizelge 4. İncelenen İşletmelerde Ayçiçeği Üretimi Aşamasında Üreticilerin Karşılaştıkları Sorunlar Ayçiçeği Üretimi Aşamasında 1. Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) Üreticilerin Karşılaştıkları Sorunlar sayı % sayı % sayı % sayı % Emeğimizin karşılığını alamıyoruz 20 64,52 25 80,65 29 70,73 74 69,16 Finansman sıkıntısı 22 70,97 19 54,27 24 58,54 65 60,75 Pazar alternatifimiz yok 17 54,84 15 42,86 17 41,46 49 45,79 Piyasa belirsizliği 11 35,48 9 25,71 12 29,27 32 29,91 Kooperatiften umduğumuzu bulamıyoruz 17 54,84 13 37,14 12 29,27 42 38,89 İstediğimiz kadar girdi temin edemiyoruz 1 3,23 ------3 7,32 4 3,74 Girdileri zamanında temin edemiyoruz ------1 2,86 1 2,44 2 1,87 Diğer 5 16,13 9 25,71 5 12,20 19 17,76 Not: Üreticiler birden çok seçeneğe cevap verdikleri için toplamda sayılar normal anket sayılarını, yüzdeler ise 100’ü aşmaktadır. Ayçiçeği üreticilerine tohumlarını seçerken neye dikkat ettikleri sorulduğunda Çizelge 5’teki sonuçlara ulaşılmıştır. Ayçiçeği yetiştiriciliği ve üretimde önemli etkisi olan tohumluk kullanımında üreticilerin % 71,96’sı tohum seçerken tohumun verim durumuna dikkat ettiklerini belirtmişlerdir. Bunu destekleyen ve üreticilerin % 62,62’sinin de belirttiği 2. seçenekte tohumluğun yöreye uygun olmasıdır. Tohumlukları aldıkları yer konusundaki tercihleri incelendiğinde üreticilerin tamamı sertifikalı tohumluk kullanmakta olup genel olarak bunların %88,79’u tohumluğunu kooperatifler, %11,21’i ise tohum firmasından aldıkları saptanmıştır. Ayçiçeği üreticilerinin % 66,67’si tohumluğa ilişkin en önemli sorunlarını tohumun pahalılığı olarak ifade etmişlerdir. Çizelge 5. İncelenen İşletmelerde Ayçiçeği Üreticilerinin Tohum Seçiminde Dikkat Ettikleri Hususlar Üreticilerin tohum seçiminde 1 Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) dikkat ettikleri hususlar Sayı % sayı % sayı % sayı % Verim Durumuna 24 77,42 25 71,43 28 68,29 77 71,96 Yöreye Uygun Olmasına 17 54,84 21 60,00 29 70,73 67 62,62 Sertifikalı olmasına 10 32,26 20 57,14 19 46,34 49 45,79 Kooperatifin Verdiğini Ekerim 9 29,03 4 11,43 4 9,76 17 15,89 Tohum Çeşidine 1 3,23 4 11,43 3 7,32 8 7,48 Ucuz Olmasına ------------1 2,44 1 0,93 Pahalı Olmasına ------------1 2,44 1 0,93 Diğer 4 12,90 6 17,14 9 21,95 19 17,76 Not: Üreticiler birden çok seçeneğe cevap verdikleri için toplamda sayılar, normal anket sayılarını, yüzdeler ise 100’ü aşmaktadır. Üreticilerin % 98,13’ü ayçiçeği ekimini mibzerle yapmakta, nisan ayı sonu ile mayıs ayı başı arasında ekim yapılırken, hasat ağustos sonu ve eylülde olmaktadır. Ayçiçeği üreticilerinin tamamı hasat ettikleri ürünü kooperatife teslim etmişlerdir. Üreticilerin %100’ü ürünlerini zamanında satabildiklerini belirtmiştir. % 6,54’ünün ürününü hasattan sonra bekletecek deposu vardır ama bu üreticiler de ürünlerini bekletmeden sattıklarını ifade etmişlerdir. Çiftçiler ürünlerine peşin para ödenmesi, pazarlık şanslarının olması ve bir rekabet ortamı olabilmesi için özel sektör satıcılarının gerekli olduğunu düşünmektedirler. Ancak bu alıcıların güvenilir olmaması ve ürüne düşük fiyat vermesini özel sektörün dezavantajları olarak belirtmişlerdir. 6 H.S.GÜLSE BAL, O.KARKACIER Ayçiçeği üreticileri kooperatifin tüccara göre daha iyi fiyat verdiğini, hazır alıcı olduğunu ve güvenilir olduğunu belirtmişlerdir. Geç ve vadeli yapılan ödemeler, beklenenden düşük fiyat ve tekel konumunda olması ise kooperatifin aksayan yönleridir. Üreticilere ürünlerinin bedeli 3 taksitle ödenmiştir, hiçbiri bu ödeme şeklinden memnun olmadıklarını, ürün bedellerinin peşin ödenmesini istediklerini belirtmişlerdir. Ayrıca çok geç açıklanan fiyatların ekim zamanı açıklanması gerektiğini düşünmektedirler. Türkiye’de ayçiçeği destekleme fiyatı 1986 yılında, diğer bazı desteklenen ürünlerle birlikte ekim döneminden önce açıklanmıştır. Buna ilaveten sezon boyunca kademeli fiyat artışı uygulanmıştır. 1987 yılı ayçiçeği ekim alanı 1980-2000yıllarını kapsayan 20 yıllık dönemin en yüksek değeri olan 775 bin ha olmuştur. Bu sonucun desteklemenin uygulama şeklindeki değişimden kaynaklandığı söylenebilir ve bu uygulamayla ayçiçeği üretiminde artış sağlanabilir (Anonim, 1999; Anonim 2002). Ayçiçeği üreticileri belirtilen avantajlarından dolayı ürünlerini kooperatife satmakta ancak, kooperatifin dezavantajlarını da önemle vurgulamaktadırlar. Üreticilere ürünlerini daha iyi şartlarda satmaları için neler yapılabileceği ile ilgili düşünceleri sorulduğunda ise kendi kooperatifleri, üretici birliği ve sendika şeklinde örgütlenme, rekabet ortamı yaratılması, düzenli bir ürün politikasının uygulanması, sözleşmeli çalışılması şeklinde önerilerde bulunmuşlardır. Ayçiçeği üreticileri mevcut durumu ile ayçiçeği üretiminin kârlı olmadığını önceden daha kârlı olduğunu vurgulamışlardır. Destek verilirse daha fazla ayçiçeği üretmeyi ister misiniz ? denildiğinde ayçiçeği üreticilerinin % 85,05’i destekleme şartları iyi olursa üretimlerini artıracaklarını belirtmişlerdir. Bu sonuca göre uygulanacak iyi bir destekleme politikası inceleme alanında ayçiçeği üretiminin artırılmasına ve hammadde darboğazının giderilmesine katkı sağlayabilecektir. Çizelge 6’daki sonuçlar çizelge 3’teki bölge ayçiçeği üreticilerinin 2000 yılına ilişkin ayçiçeği üretim planları ile karşılaştırıldığında; önceki yıllardakiyle aynı miktarda ya da daha az ayçiçeği yetiştireceğini belirten %57,94 oranındaki üreticinin destekleme ile ayçiçeği üretimini artırması mümkündür. Böylelikle ayçiçeği üretiminde son yıllarda görülen önemli azalışın önlenmesi sağlanabilir. Çizelge 6. İncelenen İşletmelerde Üreticilerin Verilecek Bir Destekle Bağlantılı Olarak Üretecekleri Ayçiçeği Miktarı Konusundaki Düşünceleri 1 Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) Sayı % sayı % sayı % sayı % Evet Üretirim 29 93,55 27 77,14 35 85,37 91 85,05 Hayır Üretmem 2 6,45 8 22,86 6 14,63 16 14,95 TOPLAM 31 100,00 35 100,00 41 100,00 107 100,00 Araştırma bölgesindeki ayçiçeği üreticilerin destek verilirse soya ve kanola gibi diğer yağ bitkilerini yetiştirip yetiştirmeme konusundaki düşünceleri Çizelge 7’de yansıtılmıştır Buna göre üreticilerin %41,12’si buna evet cevabını verirken, % 58,88’i hayır demiştir. Ancak hayır diyen üreticilerin büyük çoğunluğunun bu ürünleri tanımadığı tespit edilmiştir. Bu ürünlerin deneme ve yayımları yapıldığında üreticiler tarafından benimseneceği ve üretilme olasılığının artacağı söylenebilir. Çizelge 7. İncelenen İşletmelerde Ayçiçeği Üreticilerinin Destek Verildiği Takdirde Soya ve Kanola Yetiştirmek Konusundaki Düşünceleri 1 Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam (107) Sayı % sayı % sayı % sayı % Evet yetiştiririm 13 41,94 18 51,43 13 31,71 44 41,12 Hayır yetiştirmem 18 58,06 17 48,57 28 68,29 63 58,88 TOPLAM 31 100,00 35 100,00 41 100,00 107 100,00 7 Orta Karadeniz Bölgesinde Üreticilerinin Ayçiçeği Yetiştiriciliğine Bakışları Araştırma bölgesi ayçiçeği üreticilerinin kredi kullanım durumlarına ilişkin veriler Çizelge 8 ve 9’ da verilmiştir. 107 ayçiçeği üreticisinin 46’sı yani %42,99’u ayçiçeği üretiminde kredi kullanmışlardır. Kredi kullanan üreticilerin %89,13’ü aldığı kredinin ihtiyacını karşıladığını belirtmiştir. Aldığı kredinin yetmediğini belirten üreticiler ihtiyacını bankalar, akrabalar veya tefecilerden karşılamış yada mallarını sattıklarını ifade etmişlerdir. Çizelge 8. İncelenen İşletmelerde Ayçiçeği Üreticilerinin Kredi Kullanım Durumu 1 Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) Sayı % sayı % sayı % sayı % Evet 17 54,84 14 40,00 15 35,59 46 42,99 Hayır 14 45,16 21 60,00 26 63,41 61 57,01 TOPLAM 31 100,00 35 100,00 41 100,00 107 100,00 Çizelge 9. İncelenen İşletmelerde Ayçiçeği Üreticilerinin Kullandıkları Kredinin İhtiyaçlarını Karşılama Durumu Sorunlar 1 Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) Sayı % sayı % sayı % sayı % Evet karşıladı 16 94,12 13 92,86 12 80,00 41 89,13 Hayır karşılamadı 1 5,88 1 7,14 3 20,00 5 10,87 TOPLAM 17 100,00 14 100,00 15 100,00 46 100,00 Araştırmada ayçiçeği üreticilerinin kredi temininde karşılaştıkları sorunlar ise Çizelge 10’da verilmiştir. Üreticilerin % 70,67 gibi önemli bir oranının kredi teminindeki en önemli sorunu faizlerin yüksek oluşudur. Ayrıca bunun devamı olan bir sorunda geri ödemedeki zorluk olarak belirtilmiştir. Çizelge 10. İncelenen İşletmelerde Ayçiçeği Üreticilerinin Kredi Kullanımında Karşılaştıkları Sorunlar 1 Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) sayı % sayı % sayı % sayı % Faizler yüksek 27 79,41 13 76,47 13 54,17 53 70,67 Geri ödemek zor 5 14,71 2 11,76 7 29,17 14 18,17 Kredi miktarı düşük ------2 11,76 4 16,67 6 8,00 Teminat göstermek zor 2 5,88 ------------2 2,67 Not: Kredi kullanan üreticiler birden çok seçeneğe cevap verdikleri için toplamda sayılar normal anket sayılarını, yüzdeler ise 100’ü tutmamaktadır. Ayçiçeği üreticileri uzun yıllardır bu ürünün üreticisi olmalarına rağmen eksiklik duydukları bilgiler ve bu bilgileri edindiği kaynaklar Çizelge 11 ve 12’de verilmiştir. Üreticilerin % 44,86’sı bir eksikliklerinin olmadığını, % 55,14’ü ise çeşitli sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir. Üreticiler ekim, gübreleme ve ilaçlamada daha fazla sorun yaşamaktadırlar. Ayçiçeği üreticilerinin eksikliğini duydukları bilgileri edindikleri bilgi kaynakları Çizelge 12’de görülmektedir. Ayçiçeği üreticilerinin % 52,33’ü ihtiyaç duydukları bilgiyi Karadenizbirlik’ten almaktadırlar. Bunun yanı sıra üreticilerin %24,30 diğer çiftçilerden bilgi edindiklerini belirtmişlerdir. Geri kalan üreticiler tarım ilçe müdürlüğü ve tarımla ilgili özel firmalar gibi kaynaklardan yararlanmaktadır. Bu durum İşletme grupları itibariyle incelendiğinde, küçük işletmelerin Karadenizbirlik ’ten bilgi alanlarının oranı % 41,94 iken büyük işletmelerde bu oran % 63,42’dir. Buradan büyük işletmelerin küçük işletmelere oranla daha çok kurumsal bilgi kaynaklarını tercih ettiği söylenebilir. 8 H.S.GÜLSE BAL, O.KARKACIER Çizelge 11. İncelenen İşletmelerde Ayçiçeği Yetiştiricilerinin Eksiklik Duydukları Bilgiler 1 Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) Sayı % sayı % sayı % sayı % Ekimde 8 25,81 9 25,72 6 14,63 23 21,50 Gübrelemede 4 12,90 3 8,57 5 12,19 12 11,21 Hasatta 2 6,45 2 5,71 4 9,76 8 7,48 İlaçlamada 3 9,68 4 1143 3 7,32 10 9,35 Pazarlamada 1 3,23 2 5,71 3 7,32 6 5,61 Sorunu olan 18 58,07 20 57,14 21 51,22 59 55,14 Sorunu olmayan 13 41,93 15 42,86 20 48,78 48 44,86 TOPLAM 31 100,00 35 100,00 41 100,00 107 100,000 Çizelge 12. İncelenen İşletmelerde Ayçiçeği Üreticilerinin Bilgi Kaynakları Üreticilerin Bilgi 1 Grup (31) 2. Grup (35) 3. Grup (41) Toplam(107) Kaynakları Sayı % sayı % sayı % sayı % Karadenizbirlik 13 41,94 17 48,57 26 63,42 56 52,33 Diğer Çiftçiler 9 29,03 11 31,43 6 14,63 26 24,30 Tarım İlçe Müdürlüğü 5 16,13 5 14,28 5 12,19 15 14,02 Tarım Firmaları 1 3,23 1 2,86 2 4,88 4 3,74 Diğer 3 9,67 1 2,86 2 4,88 6 5,61 TOPLAM 31 100,00 35 100,00 41 100,00 107 100,00 4. Sonuç ve Öneriler Ayçiçeği Türkiye’de üretilen yağlı tohumlu bitkiler içindeki konumu ile pamukla birlikte Türkiye genelinde yağ sektörünün en önde gelen hammaddesidir. Türkiye’nin tüm bölgelerinde ayçiçeği üretimi yapılmakta birlikte, üretim alanları özellikle Trakya ve Marmara Bölge’sinde yoğunlaşmaktadır. Türkiye’de Bitkisel yağ ve mamulleri sanayinin gıda sanayi dış ticaretindeki payı , ihracatta % 10,31, ithalatta % 34,90’dır. Türkiye’nin yağlı tohumlar ithalatı son 20 yılda reel olarak %602,76 artmıştır (Anonim, çeşitli yıllar). Bu konumuyla sektör gıda sanayi içinde en fazla ithalat gerçekleştiren sektördür. Türkiye’de yıllardır yağ bitkileri üretimi ile ilgili tutarlı ve istikrarlı bir politika ve planlamanın olmayışı, mevcut potansiyelden yeterince yararlanmayı olumsuz etkileyerek bitkisel yağ açığının ve sanayinin dışa bağımlılığının artmasına neden olmuştur. Bu çalışmada temel olarak Orta Karadeniz Bölgesinde ayçiçeği yetiştiren işletmelerin bu ürünün yetiştiriciliği ile ilgili düşüncelerini analiz edilmiştir. Çalışmanın yapıldığı 1999 yılı itibariyle Karadenizbirlik bünyesindeki illerin Türkiye ayçiçeği ekim alanlarındaki ve üretimindeki payı sürekli azalma eğiliminde olduğu görülmektedir. Nitekim bölgenin Türkiye ayçiçeği ekim alanlarındaki ve üretimindeki payı 1994 yılında sırasıyla %13,97 ve %12,43’tür. 1999 yılında %9,46 ve %8,01’dir. Araştırma sonucunda bölgede ayçiçeği üreticilerinin %54,20’si bu ürünün üretimini azaltacağını veya hiç ayçiçeği yetiştirmeyeceğini belirtmiştir. Bu eğilimin kaynağı üreticiler fiyatları düşük bulması ve emeklerinin karşılığını alamamalarıdır. Kooperatifin garanti ve güvenilir bir pazar olsa bile vadeli ve geç ödemeler yapması, fiyatların geç açıklanması, çiftçileri bezdirdiği başka ürün ve pazar arayışlarına yönelttiği saptanmıştır. Bu durum ürünlerini tüccara satan ayçiçeği üreticilerini düşük fiyat ve dolandırılma riski ile karşı karşıya bırakmıştır. Bu şartlar altında yağlı tohumlar üretimini artırmak ve büyüyen ithalatı frenleyebilmek için bazı çalışmalar yapılması bir zorunluluktur. Türkiye’nin ayçiçeği üretimine önemli oranda katkı sağlayabilecek bu potansiyel bölge için ve ülke geneli için yağlı tohumlar üretimini teşvik edici bazı politikalar uygulanırsa ayçiçeği tarımı yaygınlaşabilecektir. Ayçiçeği için önerilebilecek politika seçeneklerinden ilki öncelikle ayçiçeği buğday paritesinin ayarlanmasıdır. Ayçiçeği-buğday taban fiyat paritesinin 2’nin altına düşmesinin ayçiçeği ekim alanlarının daralmasına yol açmaktadır. Fiyatlar açıklanırken bu orana dikkat edilmelidir. Ayçiçeği lehine olması gereken fiyat farkı azaldıkça üretici, üretimi 9 Orta Karadeniz Bölgesinde Üreticilerinin Ayçiçeği Yetiştiriciliğine Bakışları risksiz ve kolay olan buğdayı tercih etmekte ve yağlık ayçiçeği üretimini ülke ihtiyacına yönelik artırmayı amaçlayan destekleme alımları amacına ulaşmamaktadır. Aşırı kuraklığın yaşandığı, yetersiz fiyat uygulandığı ve ayçiçeği-buğday paritesinin düzgün ayarlanmadığı yıllarda üretim oldukça düşüktür. Türkiye’nin net ithalatçısı olduğu ayçiçeğine yönelik bir üretim politikası yoktur. Yağlı tohumlar ilk defa 1969 yılında destekleme kapsamına alınmıştır. Ayçiçeği 1980-1994 yılları arasında bazı yıllar hariç sürekli desteklenmiştir. 1994 yılında kooperatiflerin destekleme dışında bırakılmaları ve birliklerin destekleme alımı yapmayıp yalnızca kendi tesislerinin ihtiyacı kadar ürün alması sonucu yağ fabrikaları ayçiçeği alım fiyatlarını düşürmüş üreticiler mağdur olmuştur. İlk defa 1999 yılında ayçiçeği fiyatları dünya fiyatları baz alınarak açıklanmış ve ilave 5 cent/kg destekleme primi verilmiştir. Prim sistemi üretimi teşvik ettiği, desteklemenin doğrudan üreticiye yapılmasıyla üreticilerin gelirini yükselttiği, sanayicinin dünya fiyatlarından hammadde elde etmesini sağladığı için inceleme alanında ayçiçeği üretimini artırmada kullanılabilecek diğer bir politikadır. Yağlı tohumların ve ayçiçeği üretiminin arttırılması için yeni alanların üretime açılması (GAP ile yeni alanların tarıma açılacak olması bir olumluluktur), birim alandan elde edilecek Kaynaklar Aksoy, Ş. ve A. Şener, 1999. TEAE, Yağlı Tohumlar ve Bitkisel Yağlar Durum ve Tahmin Raporu: 1997/1998, Yayın No: 18, Ankara Anonim, Çeşitli Yıllar (1982-2002), DPT Yıllık Programları, Ankara. Anonim, 2001. DPT, Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyon Raporu Sanayi Bitkileri Alt Komisyon Raporu TC Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları No: DPT: 2648 ÖİK:656, Ankara. Anonim, 2002. DİE. Tarım İstatistikleri Özeti 19812000, DİE Yayınları Yayın No: 2430, ISBN 97519-2697-1, Ankara. Çiçek, A. ve O. Erkan, 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:12, Ders Notları Serisi No:6, Tokat. ürün miktarının arttırılması ve fazla yağ oranına sahip çeşitlerin geliştirilmesi, yağlı tohum üretimi için diğer ürünlerden kısıtlama yapılması önerileri yapılmaktadır. Türkiye’de üretim uygun alanlarda ayçiçeği ve kanola gibi yağ bitkileri üretimine ağırlık verilebilir. Bu ürünlere yönelik iyi hazırlanmış yayım ve eğitim programları ile verim ve üretim artışı sağlanabilir. Yağlı tohumlu bitkilerin üretiminde kullanılan girdilere uygulanan vergiler azaltılarak ürün maliyetleri düşürülüp dış pazarlarla rekabet şansı yaratılabilir. Dünya ayçiçeği üretiminde söz sahibi olan Rusya ve Ukrayna’nın düşük fiyatlı ayçiçeği ihracatı, gelecekte de Türkiye’nin ayçiçeği üretimine ciddi rakip olarak görünmektedir. Ayçiçeği tohumuna %29 yağına ise %39 üst sınır olmak üzere gümrük vergisi uygulanabilmektedir. Üreticilerin bu oranda vergilerle korunduğu dönemlerde bile Karadeniz ülkeleri ihracatçıları buna fiyatları düşürerek karşılık vermişler ve bu ülkelerin ürünleri tükenene kadar bu uygulamalardan beklenen fayda elde edilememiştir. Yağlı tohumlar ithalatı bir takvime bağlanarak, üretim dönemindeki kısıtlamalarla ayçiçeği üreticilerinin, diğer dönemlerde de sanayicinin korunması ayçiçeği üretiminin artırılmasına katkı sağlayabilir. Dölekoğlu, T., 2001. TEAE, Yağlı Tohumlar ve Bitkisel Yağlar Durum ve Tahmin Raporu: 2001/2002,Yayın No: 73, Ankara. Gülse, H.S., 1996. “Türkiye’nin Tarıma Dayalı Sanayi Sektöründe Yapısal Değişmeler Ve İzlenen Politikalar”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Ana Bilim Dalı (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Tokat Koç, A. ve Diğerleri, 1999. Yağlı Tohumlar Pazarı: Uluslar arası fiyatlar ve alternatif Politikaların Arz, Talep ve İkame Ürünler Üzerine Etkileri, TEAE Yayınları No 31, ISBN: 975-407-047-4, Ankara. 10 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 51-56 Regional Analysis of Monthly Rainfalls over Amasya Province via L-Moments Method Kadri Yürekli Gaziosmanpasa University, Faculty of Agriculture, Department of Farm Structure and Irrigation, 60240, Tokat Abstract: The study aims to perform regional frequency analysis of monthly rainfalls measured over Amasya province by using L-moment approach. Initially, Amasya province was formed two groups (as first and second) of rain gauge stations (sites) in the province to satisfy the homogeneity condition by using discordancy measure. Thereafter, heterogeneity (H) test was applied to assess whether the regions proposed as homogeneous according to discordancy measure of site characteristics are reasonably treated as a homogeneous region. This test confirmed the delineated regions as homogeneous. Choosing the best fit frequency distribution for the data from the sites of the selected regions was based on the Z-statistic. According to this statistic, the best fit distributions were estimated, generalized extreme value type I (GEV) for the first region, and Pearson type three (P3) or generalized extreme value type I for the second region. Key Words: Monthly rainfall, L-moment, homogeneous region, heterogeneity measure, Z-statistic L-Moment Yöntemi ile Amasya İlindeki Aylık Yağmurların Bölgesel Analizi Özet: Bu çalışma, Amasya ilinde ölçülen aylık yağmurların bölgesel frekans analizini yapmayı amaçlamaktadır. Öncelikle, Amasya ili, homojenlik (discordancy) ölçüsü kullanılarak, homojenlik koşulunu yerine getirmek amacıyla ildeki yağmur istasyonları iki gruba (birinci ve ikinci olarak) ayrılmıştır. Daha sonra, homojenlik ölçüsüne göre homojen olarak önerilen bölgelerin, gerçekten homojen olup olmadığını değerlendirmek için heterojenlik testi uygulanmıştır. Bu test seçilen bölgelerin homojen olduğunu göstermiştir. Seçilen bölgelerin istasyonlarından elde edilen veriler için en uygun frekans dağılımının seçimi Z-istatistiğine göre belirlenmiştir. Bu istatistiğe göre, birinci bölge için genelleştirilmiş ekstrem tip I (GEV) , ikinci bölge için ise Person tip 3 (P3) yada genelleştirilmiş ekstrem tip I frekans dağılımları en uygun dağılımlar olarak belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Aylık yağmur, L-moment, homojen bölge, heterojenlik ölçüsü, Z-istatistiği 1. Introduction Having information about distributions of precipitation depths is very important for the design of water-related structure, which protects agricultural land and downstream cities from flood and drought and supply agricultural water demand. But, a reliable design quantile estimate is commonly impossible. The selected quantile of under-or over design criterion concerning with hydraulic structures is exposed to risk as the return period is determined according to cost and economic-strategic significance of the structure. Selecting a reliable design quantile, which affect on design, operation, management and maintain of a hydraulic structure, considerably depends on statistical methods used in parameter estimation belonging to probability distribution (Hosking and Wallis, 1993). Therefore, defining a true distribution concerning with hydrological and meteorological events keeps on being major problem for researchers. Additionally, both the identification of appropriate statistical distribution for describing the observations and the estimation of the parameters of a selected distribution are complicated as many hydrologic and meteorological time series are too short for a reliable design quantile estimation (Hosking, 1990). In the recent, researchers interested in hydrology and meteorology fields have focused on L-moment approach introduced Hosking (1990) and increasingly used in regional frequency analysis. The advantages of this method over conventional moments are that they are relatively insensitive to outliers and do not have sample size related bounds. Moreover, the parameter estimations are more reliable than the conventional method of moment estimates, particularly from small samples, and are usually computationally more tractable than maximum likelihood estimates. On the other hand, estimators of L-moments are virtually unbiased (Hosking, 1990; Park et al., 2001). The overall objective of this study is to establish a monthly rainfall magnitude with any return period of occurrence. In order to achieve Regional Analysis of Monthly Rainfalls over Amasya Province via L-Moments Method this by using monthly rainfalls over Amasya Province, delineating homogeneous regions based on discordancy measure of site characteristics and identification of suitable regional frequency distribution were included in the study. 2. Material and Method Amasya region, selected as the study region, is bounded by latitudes 40º N and 41º 15' N, and longitudes 35º E and 36º 15' E, covering 551993 ha. Cropland, grassland and forest occupy about 57.2%, 12.6% and 40%, of the region, respectively. Due to abundance of dry farming in the region, Wheat is the major food crop. The major sources of irrigation are rainfall, canals and groundwater (Anonymous, 1991). Monthly rainfall amounts over Amasya province were used as a material in the study. There are ten rainfall gauge stations, which belong to Turkish State Meteorological Service (Figure 1). The activity of some stations on rainfall measurement has been stopped. The record lengths and elevations of the stations over the study area vary, from 67 to 16 years, and from 200 to 800m, respectively. 2.1 The Method of L-Moments L-moments, as defined by Hosking (1990), are linear combinations of probability weighted moments (PWM). Greenwood et al. (1979) summarizes the theory of PWM and defined as Figure 1. Rainfall Gauge Stations over Amasya Province 52 β r E XFX (x) (1) th Where β r is the r order PWM and FX (x) is the cumulative distribution function r (cdf) of X. Hosking and Wallis (1997) defined unbiased sample estimators of PWMs as (bi) and, obtained unbiased sample estimators of the first four L-moments by PWM sample estimators. Unbiased sample estimates of the PWM for any distribution can be computed from; n r b r n 1 j1 x n j r n 1 r j (2) Where xj is an ordered set of observations x1 x2 x3 …xn. For any distribution the first four L-moments are easily computed from PWM using; 1 = b1, 2 = 2b2 - b1, 3= 6b3 - 6b2 + b1, 4= 20b4 - 30b3 + 12b2 - b1 (3) Sankarasubramanian and Srinivasan (1999) define the L-moment ratios (Lcoefficient of variation, L-skewness and Lkurtosis, respectively) 2 = 2/1, 3 = 3/2, 4 = 4/2 (4) K.YÜREKLİ Rainfall amounts vary spatially within the region covered by a given storm. Therefore, the study region should be partitioned into hydrologically homogeneous regions in which rainfall amounts recorded at the rainfall gauge stations are assumed to be identical to obtain reliable results in hydrologic studies related to rainfall (Okman, 1994). 2.2 Screening of Data The aim of this stage is to form groups of stations that satisfy the homogeneity condition, that stations with frequency distributions that are identical apart from a station–specific scale factors. This is usually carried out by dividing the sites into disjoint groups. Hosking and Wallis (1997) present a discordancy measure. In this approach, the L-moments ratio (Lcoefficient of variation, L-skewness and Lkurtosis) of a site is used to describe that site as a point in three-dimensional space. A group of homogeneous sites will form a cluster of such points. If any point does not appear to belong to the cluster of such points on the L-moment diagram, that is, is far from the center of the cluster, the site related to that point should be removed from the region due to nonhomogeneity condition. Discordancy measure (Di) of a site can be calculated by N u N 1 u i (5) i 1 N S (N 1) 1 (u T i u)(u i u) (6) i 1 1 D i (u i u) T S 1 (u i u) 3 i i (7) i T Let u i 2 , 3 , 4 be a vector related to L-moment ratios of site i. Where N is the number of sites. Generally, any site with Di > 3 is considered as discordant. In such a case, the site may properly belong to another region. For this reason, the method fit the fourparameter Kappa distribution to the regional average L-moment ratios to generate 500 homogeneous regions with population parameters equal to the regional average sample L-moment ratios. The properties of the actual region are compared to the simulated homogeneous region. The heterogeneity (H) statistic and V statistic for the sample and simulated regions take the form, respectively: H (Vobs μ V )/σ V (8) N i R 2 n i ( 2 2 ) V i 1 N ni i 1 1/2 (9) ni is record length at site i, 2i is the sample Lcoefficient of variation (L-Cv), 2R is the regional average sample L-Cv, V is the mean of simulated V values, V is the standard deviation of simulated V values. The value of H-statistic indicate that the region under consideration is acceptably homogeneous when H<1, possibly heterogeneous when 1 H <2, and definitely heterogeneous when H 2 (Hosking and Wallis, 1997). 2.4 Choosing the Best Fit Frequency Distribution In regional frequency analysis, a single frequency distribution is fit to the data from several sites in a homogeneous region. Hosking and Wallis (1997) proposed an appropriate method for goodness of fit criterion based on Lkurtosis. This statistic is termed as the Zstatistic: Z DIST (τ DIST τ 4 β 4 )/ σ 4 (10) 4 N sim 1 β 4 N sim (τ 4 m τ 4 ) (11) m 1 2.3 Heterogeneity Test for Regions Heterogeneity (H) test by Hosking and Wallis (1993), which compares the inter-site variation (dispersion) in sample L-moments for the group of sites, is used to assess whether the regions proposed as homogeneous according to discordancy measure of site characteristics are reasonably treated as a homogeneous region. 1/2 N sim σ 4 (N sim 1) -1 (τ 4 m τ 4 ) 2 N sim β 24 m 1 (12) Where DIST refers to a candidate statistical distribution, τ DIST is the population 4 53 Regional Analysis of Monthly Rainfalls over Amasya Province via L-Moments Method L-kurtosis of selected distribution, τ 4 is the regional average sample L-kurtosis, β 4 is the bias of regional average sample L-kurtosis, 4 is the standard deviation of regional average sample L-kurtosis, and Nsim is realizations of a region with N sites. The four parameter Kappa distribution is used to simulate 500 regions similar to the actual region to estimate β 4 and 4 . The Z DIST 1.64 should be for an appropriate regional distribution. But, the distribution giving the minimum Z DIST is considered as the best-fit distribution for the region. 2.5 Regional Estimates Based on Growth Curves Data from different sites should be combined to appraise the parameters of the related distribution. Although alternative approaches exit for this reason, the index-flood method supported by Hosking and Wallis (1997) was used in the study. The method may be written as following Qi ( F ) i q ( F ) (13) i, is the at-site mean, q(F) is regional growth curve. The regional frequency analysis of monthly rainfall depths over Amasya province was achieved by using the FORTRAN routines developed by Hosking (1996). 3. Results and Discussion In order to achieve regional frequency analysis of monthly rainfall from different rainfall gauge stations over Amasya province, some basic L-moment statistics, which are Lmean (1), L-coefficient of variation (2), Lskevness (3) and L-kurtosis (4), belonging to that stations were estimated (Table 1). Hosking (1990) imply that L-moment ratios of a series are bounded, L-coefficient of variation (L-CV), L-skewness and L-kurtosis satisfy 0 < 2 <1, 1< 3 < 1, and 1 (5 32 1) 4 1 , 4 respectively. As it can be seen in Table 1, these conditions have been fulfilled. The results of discordancy measure (Di) recommended to form groups of homogeneous stations were given in Table 1. The values of that measure were estimated between 0.27 and 2.06 for the stations in the first region. The value was 1.0 for the stations in the second region. The selected regions may be accepted as homogeneous, owing to the Di values for the stations in the first and second regions < 3. Table 1. Discordancy Analysis Results of Rainfall Gauge Stations over Amasya Province Region I II Rainfall Gauge Station AMASYA, Merzifon, Gümüshaciköy, Gümüş, Suluova, Doğantepe, Göynücek Aydınca, Alıcık, Taşova 1 35.640 32.890 37.560 41.770 31.360 33.670 36.160 92.310 68.480 32.660 The results related to assessment of dispersion of the at-site L-moment ratios for the entire study area and for two delineated regions based on discordancy measure were in Table 2. These values of heterogeneity indicate that the entire study area is definitely heterogeneous since H-statistic is greater than 2. But, the estimates belonging to the H-statistic for two delineated regions indicate that the regions are 54 2 0.1017 0.1096 0.1217 0.0811 0.1193 0.1120 0.0920 0.1180 0.1351 0.1699 3 0.1068 0.0947 0.0297 -0.1823 0.0840 0.1473 0.0872 0.1682 0.2527 -0.0294 4 0.1139 0.1278 0.1461 0.2173 -0.0202 0.0939 0.1090 0.0392 0.1394 0.0539 Di 0.33 0.27 1.64 2.06 2.06 0.32 0.94 0.38 1.00 1.00 acceptably homogeneous due to H-statistic < 1. The parameter estimations of regional kappa distribution from which homogeneous regions with sites having records lengths the same as those of the observed data are generated and group average L-moments required for calculation of H-statistic are also presented in Table 2. K.YÜREKLİ The identification of an appropriate regional distribution for each of the two regions was based on the Z-statistic. The Z-statistics concerning with some statistical distributions for the delineated regions were shown in Table 3. According to the analysis of results of goodness of fit test (Z-statistic), generalized extreme value type I (GEV) for the first region, and Pearson type three (P3) or generalized extreme value type I for the second region should be considered as the best-fit distributions, respectively as these distributions give the minimum Z-statistic. But, except these distributions, the values of Z-statistic related to GNO (generalized normal) and P3 distributions for the first region, and GNO and GPA distributions for the second region were less than the critical Z-statistic value (1.64). Therefore, these distributions may be used in regional frequency analysis for the regions. The regional growth curve estimations related to some nonexceedence probability levels based on the distributions selected for the two regions as the best-fit distributions were given in Table 4. As can be seen the table, the regional growth curve estimations based on P3 and GEV statistical distributions belonging to second region were almost identical. This advocates the Z-statistics related to statistical distributions (P3 and GEV) selected for second region. Table 5 shows the quantiles of some probability levels from the selected distributions for the regions. Table 2. The Results Related to Heterogeneity of The Selected Regions Group Average L-Moments Parameters of Regional Kappa Distribution Region R R R 3 k h 2 4 All Sites 0.1148 0.0852 0.1029 0.8894 0.2190 0.2221 0.2129 I 0.1085 0.0835 0.1046 0.8986 0.2036 0.2155 0.1903 II 0.1544 0.0960 0.0919 0.8209 0.3285 0.2660 0.3558 , location parameter , scale parameter k and h, shape parameters HStatistic 2.59* -0.05 0.62 Table 3. The Simulation Results for The Z-statistic Statistical Region Z-value Distribution GLO 3.87 GEV 1.04** I GNO 1.38 P3 1.17 GPA -4.50 GLO 1.70 GEV 0.73 II GNO 0.82 P3 0.72** GPA -1.22 Table 4. Estimations of Growth Curve for The Regions According to Some Probability Level Probability Level Region 0.01 0.02 0.05 0.1 0.2 0.5 I-GEV 0.622 0.657 0.712 0.765 0.834 0.983 0.473 0.520 0.596 0.669 0.764 0.972 II-GEV II-P3 0.477 0.522 0.595 0.667 0.763 0.973 55 Regional Analysis of Monthly Rainfalls over Amasya Province via L-Moments Method Table5.Quantile Estimations from The Selected Distribution for The Regions Probability Level Region 0.01 0.02 0.05 0.1 0.2 0.5 I-GEV 25.14 26.55 28.77 30.91 33.70 39.72 22.96 25.25 28.94 32.48 37.09 47.19 II-GEV II-P3 23.16 25.34 28.89 32.38 37.04 47.24 4. Conclusion Many studies reported in the literature indicate that there are the advantages of using a regional frequency analysis. Therefore, the regional L-moment algorithm was applied to monthly rainfall data sequences over Amasya province in the study. With the reason, Amasya province was divided in two sub-regions as first References Anonymous, 1991. Amasya İli Arazi Varlığı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yayinları, 101p, Ankara. Greenwood, J.A., J.M. Landwehr, N.C. Matalas and J.R. Wallis, 1979. Probability Weighted Moments: Definition and Relation to Parameters of Several Distributions Expressable in Inverse Form. Water Resources Research, 15, 1049-1054. Hosking, J.R.M., 1990. L-Moments: Analysis and Estimation of Distributions Using Linear Combinations of Order Statistics. Journal of The Royal Statistical Society Series B, 52, 105-124. Hosking, J.R.M. and Wallis, J.R. 1993. Some Statistics Useful in Regional Frequency Analysis. Water Resources Research, 29, 271-281. Hosking, J.R.M., 1996. Fortran Routines for Use with the method of L-Moments, Version 3, Research Report RC 20525, 33p, New York-USA. 56 and second regions according to L-moment ratios belonging to rainfall gauge stations over the province. The generalized extreme value type I (GEV), and Pearson type three (P3) and GEV statistical distributions for the first and second sub-regions were selected as best fit regional distributions, respectively. Hosking, J.R.M. and Wallis, J.R., 1997. Regional Frequency Analysis: An Approach Based on LMoments. Cambridge University Press, 224 p., USA. Okman, C., 1994. Hydrology. University of Ankara Faculty of Agriculture, Publication No, 1388, 359p, Ankara. (in Turkish). Park, J.S., Jung, H.S., Kim, R.S. and Oh, J.H., 2001. Modelling Summer Extreme Rainfall over the Korean Penissula Using Wakeby Distribution. International Journal of Climatology, 21, 1371-1384. Sankarasubramanian, A. and Sirinivasan, K., 1999. Investigation and Comparison of Sampling Properties of L-Moments and Conventional Moments. Journal of Hydrology, 218, 13-34. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 57-65 Tokat Yöresinde Hayvan Barınaklarından Kaynaklanan Çevre Kirliliği ve Çözüm Olanakları Sedat Karaman Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 60240, Tokat Özet: Hızla gelişen hayvancılık işletmelerindeki modernleşme ve yoğun işletmecilik, bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir. Aynı zamanda önemli bir ekonomik potansiyel olan atıklar, hayvan sayısı ile birlikte çevre için büyük sorun olmaktadır. Gerekli önlemler alınmadığı taktirde hayvancılık işletmelerinde ortaya çıkan atıklar, potansiyel kirletici olarak yer altı ve yer üstü su kaynaklarını kirletebilir. Bu amaçla özellikle hayvancılık işletmelerinde oluşan atıkların olumsuz çevre koşulları yaratmaması için alınması gerekli depolama ve projeleme kriterlerinin incelenmesi gerekmektedir. Bu araştırmada Tokat yöresindeki hayvan barınaklarından kaynaklanan çevresel etkiler değerlendirilerek, hayvansal atıkların yaratmış olduğu olumsuzluklar ve bu atıkların çevre kirliliği yaratmadan ortamdan uzaklaştırılma yöntemleri incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Hayvan barınakları, çevre kirliliği Environmental Pollutions Caused by Animal Barns in Tokat Province and Solution Possibilities Abstract: The modernization and intensive management in fast developing animal enterprises come up with some problems. The number of animal with the wastes while being an important economical potential is one of the big problem for environment. The waste water from animal enterprises as a potential pollutant investigations can pollute the surface and underground water resources without taking required precautions. For this purpose, investigation of needed technical and legal precautions with criteries for storing and designing is needed because of especially the wasted from animal enterprise not causing negative environment condition. In this article, negative effects of harmful wastes from animal enterprise were indicated in Tokat Province. In addition, the needed precautions for the purpose waste materials not causing environmental pollution. Keywords: Animal house, environmental pollution 1. Giriş Çevre kirliliği; hava, su, toprak gibi ortamlardaki doğal dengelerin insan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan madde ve enerji artıklarıyla olumsuz yönde bozulması olarak tanımlanır. Gittikçe artan çevre kirliliğinin önlenebilmesi için bir çok bilim dalının katkılarıyla yerel ve dünya çapında çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar çevre kirlenmesini farklı boyutlarda ele almakta ve çözüm yolları önermektedir (Özek, 1994). Gün geçtikçe artan nüfusun hayvansal kaynaklı protein gereksinimini yeterli düzeyde karşılayabilmek amacıyla, hayvancılığın yoğun şekilde yapılması zorunlu hale gelmiştir. Ancak bu durum yerleşim merkezlerine yakın işletmelerde çevre kirliliği açısından bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir (Ergül, 1989). Barınak dışında ortaya çıkan zararlı atıklar; gübrenin uygun depoda toplanmaması, ölen hayvanların çukurlarda gömülerek üzerine kireç dökülmemesi, işletmede yeterli kapasitede projelenmiş kesimhane ve yem depolarının olmaması gibi nedenler ve bu olumsuz koşulların yarattığı koku ve görüntü kirliliğini kapsayan çevre kirliliği şeklinde oluşmaktadır. Bu amaçla hayvancılık işletmelerinde oluşan atıkların olumsuz çevre koşulları yaratmaması için alınması gerekli yasal ve teknik önlemler ile depolama ve projeleme kriterlerinin incelenmesi gerekmektedir (Mutlu, 1999). Hayvansal üretim yapan işletmelerden çıkan atıklar ile slaj gibi tarımsal ürünlerin depolanması sonucu oluşan sızıntılar su kirliliğine neden olur. Hayvancılık işletmelerinin ortaya çıkardığı kirlilik kaynaklarının endüstriyel ve kentsel kirlilik kaynaklarından farklı olarak noktasal kirlilik kaynakları olmayıp daha geniş alanlara yayılmış olması, bu kaynakların neden olduğu su kirliliğinin boyutlarının bilinmesini daha da güç kılmaktadır. Dağınık kirlilik kaynakları olarak nitelendirilen hayvansal atıklar, yüzey sularına veya infiltrasyonla toprakların alt katmanlarına ve yer altı sularına ulaşarak su kaynaklarının kalitesini bozmakta, kullanılamaz duruma getirmektedir (Özek,1994; Ongley, 1996). Organik atıklar yüksek biyokimyasal oksijen gereksiniminden dolayı su kirliliği oluştururlar. Ayrıca hayvansal atıklar patojen kirlenmenin olası bir kaynağı olabildiği gibi, Tokat Yöresinde Hayvan Barınaklarından Kaynaklanan Çevre Kirliliği ve Çözüm Olanakları suda potansiyel azot ve fosfor kaynaklarıdır (Özek, 1994). Hayvansal üretimin çevre üzerine yaptığı en olumsuz etki, bulaşıcı hastalık etkenlerinin kaynağını oluşturmasıdır. Bu etkenlerin çevreye yayılma yolları doğrudan atım ve dolaylı atım şeklinde olmaktadır. Ahırlardan uzaklaştırılan atıkların depolandıkları çukurlar, insan ve hayvanlar için hastalık kaynağı olarak büyük tehlike oluştururlar. Hayvanlardan kaynaklanan bazı hastalık etkenlerinin doğada yaklaşık 1 hafta ile 3 yıl canlı kalabilmeleri, çevrede oluşacak kirliliğin çok uzun zaman etkin olabileceğini göstermesi bakımından önemlidir (Ergül, 1989). Hayvan barınaklarından kaynaklanan kirlilikte, miktarı ve etkileri açısından ilk incelenmesi gereken etmenin gübre olduğu görülmektedir. Bir hayvansal atık materyali olarak tanımlanabilen gübre, barınaklarda iç ve dış ortamda büyük oranda çevre kirliliği yaratmaktadır. Gübre taşıma sistemi, iç ortamdaki kokunun ve kirliliğin yayılımı ile doğrudan ilgilidir. Dış ortamda gübrenin yanlış taşınması, uygun şekilde depolanmamasından kaynaklanan etkiler de kirliliği birinci dereceden etkileyen ve artıran nedenlerdir. Gübrenin olumsuz çevre koşulları ve sağlıksız bir yaşam ortamı yaratmaması için uygulanması gereken işlemler, alınması gereken önlemler, yasal ve teknik standartlar, depolama ve projeleme kriterleri bilinmelidir. Hayvan barınaklarda üretilen gübre çeşitli formlarda ve zarar düzeyindedir. Bunların zararları çevreye, hayvana ve insana olan etkileri bilinmeli, gereken uygun projeleme ve uygulamalarla etkileri en az düzeye indirilmelidir. Aksi halde barınaklar birer kirletici kaynağı olarak faaliyet gösterir (Anonymous, 1996a; Mutlu, 1999). Barınak içi çevre; sıcaklık, nem havalandırma ile çeşitli gaz ve tozlardan oluşurken, kesim ve ölü hayvanlara uygulanan işlemler nedeniyle ortaya çıkan mezbaha ürünleri ise dış çevreyi oluşturmaktadır. Barınak dışında işletme avlusunda bulunan diğer yardımcı yapılar (gübrelik, yem deposu, kesimhane vb.) hayvan barınağı ile birlikte tarımsal işletmeyi oluşturduğundan, yardımcı yapılarda uygulanan işlemler sonucunda çevre kirliliği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle tarımsal yapı içerisinde ve dışında insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyen zararlı atıkların uzaklaştırılması, bu sağlanamıyorsa çevreye 58 zarar vermeyecek tolerans değerlerinin altında tutulması gereklidir (Okuroğlu,1987a; Alagöz ve ark., 1996). Besi ve süt sığırcılığı bakımından büyük önem taşıyan Tokat ilinde sığır sayısı 246 222 adet olup 2 817 ton et, 98 944 ton süt üretimi gerçekleştirilmektedir (Anonim, 2002). Yoğun şekilde besi ve süt sığırcılığı yapılan Tokat ili, doğal kaynakları yönünden çok yönlü tarım faaliyetlerine uygun ve bu durumuyla yüksek tarımsal potansiyele sahiptir. Yörede hayvan yetiştiriciliği içinde besi ve süt sığırcılığının gelecekte de büyük önem taşıyacağı açıktır. Diğer yandan hızla gelişen hayvancılık işletmelerindeki modernleşme ve yoğun işletmecilik, bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu araştırmada Tokat yöresindeki hayvan barınaklarından kaynaklanan çevresel etkiler ve ilgili yapıların mevcut durumları yerleşim planlaması ilkeleri de göz önüne alınarak değerlendirilmiş, hayvansal atıkların çevre kirliliği yaratmadan ortamdan uzaklaştırılması için alınması gereken önlemler tartışılmıştır. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal Tokat yöresinde hayvancılık işletmelerindeki barınaklardan kaynaklanan çevresel etkiler ve ilgili yapıların özelliklerini incelemek, yeterliklerini ve geliştirilebilme olanaklarını saptamak amacı ile farklı yapı ve teknik özelliklere sahip değişik kapasiteli ahırlara sahip 76 işletme araştırma materyalini oluşturmaktadır. Bu işletmelerden anket ve arazi çalışmaları şeklinde sağlanan bilgiler ise analiz edilen materyali oluşturmuştur. 2.2. Yöntem Araştırma yöresindeki hayvancılık işletmelerinin arazi büyüklükleri, sermaye değerleri ve tarımsal gelirlerine ilişkin önceden yapılmış istatistiksel bilgilerin olmayışı ve yerleşim yerlerinin farklı topoğrafik yapıya sahip olmaları nedeniyle hayvancılık işletmelerinin seçiminde olasılıklı örnekleme yöntemi uygulanamamıştır. İşletmelerin seçiminde özellikle büyükbaş hayvan barınaklarının çevreye etkisinin daha fazla olacağı düşüncesi ve yörede ahır sayısının fazla olması nedeniyle kümesler ve ağıllar dahil edilmemiştir. Araştırmanın yürütülmesine olanak sağlayacak verilerin elde edilmesi amacı S.KARAMAN ile işletmeler ile ilgili gerekli bilgiler toplanmış, anket çalışması yapılarak çekilen fotoğraflar, çizilen kroki, kesit, görünüşler ve gözlemlerle gerekli veriler sağlanmıştır. Elde edilen veriler, literatür bilgileri ışığı altında değerlendirilmiştir. 3.Araştırma Sonuçları, Tartışma ve Öneriler İncelenen hayvancılık işletmelerinde işletme avlusunun büyüklüğü 310-2400 m2 arasında olup, ortalama 1450 m2’dir. İşletmelerin % 77’si düz, % 9’u engebeli, % 14’ü eğimli arazilerde kurulmuştur. Barınaklar ve yardımcı tesisler işletmelerin % 14’ünde kendi deneyimlerine göre, % 32’sinde çevredeki işletmelerden etkilenerek, % 54’ünde kamu kuruluşları tarafından desteklenerek yapılmıştır. İncelenen barınakların tamamı kapalı tip ahırlardır. İşletmelerin % 84’ü, yerleşim birimleri içerisinde bulunmakta olup, çevresindeki yerleşim alanlarıyla çevresel sorunlar yaratmaktadır. İşletmelerin % 16’sı ise toplu yerleşim merkezlerinden 1-6 km uzaklıklarda kurulmuştur. Yörede yeni yapılacak hayvan barınakları yerleşim yerlerinden, göl ve benzeri su kaynaklarından, işletmedeki su şebekelerinden yeterli uzakta olmalıdır. Hayvancılık işletmeleri yerleşim bölgelerinden en az 500 m, göl ve benzeri su kaynaklarından en az 300 m, sulama ve drenaj kanallarından en az 100 m, su sağlayan sıhhi tesisatlardan ise en az 30 m uzakta olmalıdır (Anonymous, 1996b; Mutlu, 1999). Çevre kirliliğine etkisinin önem kazandığı günümüzde hayvancılık işletmelerinde gübrenin nasıl değerlendirileceği ve ortadan kaldırılacağı önemli bir konu olmuştur. Gübrenin neden olduğu kirlilik sorunu önemli olduğundan, gübre yönetimi hayvancılık işletmelerinin önemli bir kısmı olmuştur. Bu durum gübrenin toplanması, nakliyesi, depolanması ve kullanımının sağlık koruma ve kirlilik kontrol programları ile birlikte düşünülmesi gerektiğini göstermiştir (Erensayın, 1992). Gübrelikler hayvan gübrelerinin işletmenin çalışma koşullarına göre bir süre muhafaza ve olgunlaşmasını sağlamak üzere yapılan yapılardır (Anonim, 1987). Hayvancılık işletmelerinde yer altı ve yüzey su kaynaklarının korunması, istenmeyen koku ve kirlilik kontrolünün sağlanmasında gübre depoları büyük önem taşımaktadır. İşletmelerde gübreden gelir sağlanmak isteniyorsa, sağlık sorunu oluşturmayacağı uygun ortamda depolanması gerekir. İncelenen işletmelerin çoğunun kuruluşunda yalnızca hayvan barınaklarının planlanması ve inşası düşünülmüş olup yardımcı bölmeler, özellikle katı ve sıvı gübreliklerin depolandığı yapılar ihmal edilmiştir. Gübrelik, incelenen işletmelerde en çok ihmale uğrayan ve üzerinde en az durulan konudur. İşletmelerin % 35’inde gübreliğin olmadığı belirlenmiş olup, bu işletmelerde gübre boş araziye dökülerek, açıkta ve yığınlar halinde biriktirilmektedir. Gübrenin gelişigüzel depolanması hayvan ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilediği gibi, gübre temizliğinde mekanizasyona geçilmemesi nedeni ile işgücü gereksinimini artırmakta, istenilen nitelikte gübre elde edilemediğinden gübre satışından elde edilen geliri de düşürmektedir. Bütün bunlar ahırlarda istenmeyen sağlık sorunları yaratmakla birlikte, işletmelerin rantabilitesini de düşürmektedir. Rasgele üstü açık depolanan atıklar çevreye kötü kokular yayarak hava kirliliğine neden olmakta, başta sinek olmak üzere haşerelerin çoğalmasını kolaylaştırarak çevre sağlığının bozulması ve çeşitli bulaşıcı hastalıkların yayılmasına zemin hazırlamaktadır. İşletmelerin % 65’inde üç tarafı kapatılarak ahır yanına yapılmış idrar ve gübrenin birlikte toplandığı gübre biriktirme tesisi bulunmakta olup duvarları % 98’inde taş, % 2’sinde brikettir. Gübreliklerin ortalama eni 5,1 m, boyu 8,3 m, yüksekliği 1,5 m’dir. Taban % 34’ünde beton, % 27’sinde taş, % 39’unda toprak olup hiç birisinde eğim verilmemiştir. Araştırma yöresindeki işletmelerde gübreye uygulanan işlemler ve gübre deposu uygun şekilde yapılmalı, gübre ileride değerlendirilmek üzere kapalı depo içerisinde tutulmalıdır. Bu nedenle her işletmede ahırın günlük temizliği sırasında dışarıya çıkartılan gübrenin değerini azaltmadan belirli sürelerde uygun şekilde depolayabilecek gübrelik planlanmalıdır. Ahır yapı unsurları, mekanizasyon göz önüne alınarak planlandıktan sonra gübrenin depolanması için gerekli tesislerin yapılması gerekir. Gübreliklerin yapısal özelliklerinin belirlenmesinde yer altı ve yer üstü su kaynaklarının kalitelerinin korunumu ile koku etkisinin azaltılması amaçlanmalı, zemini sızdırmaz olmalı, sızma oluşursa sıvı atıklar potansiyel kirlilik etkisi yaratmadan boşaltılmalıdır. Gübre depolama 59 Tokat Yöresinde Hayvan Barınaklarından Kaynaklanan Çevre Kirliliği ve Çözüm Olanakları tesislerinin kapasitesi yüzeysel akıntı ve toprağa karışma yoluyla su kirlenmesini önleyecek şekilde olmalı, temiz yüzey sularının karışmasını engellemek için çevirme kanalları yapılmalı, taban suyun yüksek olduğu yerlerde yer altı suyunun kirlenmesini önlemek amacıyla toprak üstü depoları tercih edilmeli, doldurma ve boşaltmada topoğrafyadan yararlanılmalı, inşaat tekniğine uygun ve en az 3 aylık hacmin depolanacağı şekilde yapılmalıdır (Alagöz ve ark.,1996; Anonymous 1996b; Mutlu, 1999; Öztürk, 2003). Katı atıklar yanında barınaklarda oluşan sıvı atıklar da hijyenik ortamın bozulmasına ve dolayısıyla hastalık, koku vb. çevre kirliliğine neden olduğundan, sıvı atıkların barınak içerisinde birikmeden barınak dışına atılması ve şerbet çukurlarında toplanması gerekmektedir. Ortamdan uzaklaştırılacak sıvı atıkların yüzey sularına veya yer altı sularına karışmamasına dikkat edilmeli, yer altı tanklarına drene edilerek biriktirilmelidir (Harner et al., 1997). Hayvancılık işletmelerinde katı atıkların depolanması olumsuz çevre koşullarının önlenmesinde önemli bir etmen olduğundan, gübre depolarının yerleşim alanlarına, komşu işletmelere ve konutlara olan uzaklıkları da önemlidir. Günümüzde çevre korumaya karşı ilginin artması, üreticilerin bu etmenleri göz önüne alacak düzenlemeleri yapmalarını ve gerekli teknik bilgileri kullanmalarını zorunlu kılmaktadır (Anonymous, 1996a). Ancak işletmelerin çoğunda ahır yerinin seçiminde göz önüne alınması gereken temel prensiplere uyulmamakta, yer seçimi ve barınak konumlandırılmasında hatalar yapılmaktadır. İşletmelerde yapılar belirli düzene göre yerleştirilmemiştir. Ahırların büyük kısmı işletme avlusu içinde yer almış olup, konutlarla bütünleşmiş durumdadır. Ayrı konuta sahip işletmelerde ahırla konut arasındaki uzaklık 234 m arasında değişmekte olup ortalama 14 m’dir. Katı ve sıvı atık birikimlerinin yapıldığı yerlerin genelde ahırlarla sırt sırta konumlandırıldığı belirlenmiştir. İşletmelerde atık yığınları komşu işletmelere oldukça yakın olup, çevresel sorunlara neden olmaktadır. Hayvancılık işletmelerinde oluşan katı ve sıvı atıkların iyi bir şekilde depolanmasının yanında göl, nehir, dere, sulama ve drenaj kanalı gibi yapılara olan uzaklıkları da önemlidir. İşletmelerde atık yığınlarının söz konusu yapılara olan uzaklıkları 2-600 m arasında 60 değişmekte ve ortalama 210 m olmaktadır. Gübre yığınlarının mevcut su şebekesine uzaklığı 8-600 m arasında değişmekte olup ortalama 37 m’dir. Gübre depolarının süt sağım ünitelerine olan ortalama uzaklığı ise 27 m olarak belirlenmiştir. Yeni yapılacak gübre depoları kokuyu en aza indirecek, iş gücü gereksinimini en alt düzeyde tutacak bir konuma yerleştirilmeli, göl ve benzeri su kaynaklarına, akarsulara ve yer altı sularına karşı potansiyel kirliliği en aza indirecek şekilde konumlandırılmalı, güneşte ve su basacak yerlerde bulunmamalı, kuyu ve benzeri yerlerden en az 30 m, süt sağım ünitelerinden en az 15 m uzaklıkta yapılmalıdır (Anonim, 1988; Anonymous, 1996a; Anonymous, 1996b; Gür,1993; Mutlu, 1999). İşletmelerde ortaya çıkan hayvansal atıkların depolama süresi, 3-8 ay arasında değişmekte olup ortalama 5 aydır. Barınaklarda oluşan hayvansal atıkların miktarı, hayvanların barınaklarda kalma süreleri ile doğrudan ilgilidir. Hayvanların barınaklarda kalma süreleri arttıkça, barınak içi çevre koşullarının denetimi ve çevre koşullarının optimum düzeylerde kalması zorlaşmaktadır. Yörede küçük hayvancılık işletmelerinde atık sorunu olmayıp ortaya çıkan gübre toprak ıslah edici bir materyal olarak kabul edilmesine karşın hayvancılığın hızla gelişmesi ile hayvansal gübrenin dağılımı sorun olmuştur. Bağ, bahçe ve tarla verimliliği için aranan bir madde olan gübrenin, işletmenin kendi arazisinde kullanılması uygun olur. İncelenen işletmelerde gübre genellikle tarım alanlarında organik madde içeriğini artırma amacı ile değerlendirilmekte, ancak gübreyi depolarken gübrenin olgunlaşıp tarım alanları için yararlı hale gelmesini sağlayacak önlemler alınmamaktadır. Bu durum gübre kalitesini düşürmekle birlikte, koku ve görüntü kirliliği gibi çevre sorunlarını da beraberinde getirmektedir. İşletmelerin % 87’sinde katı atıklar tarım alanlarına serilerek, % 5’inde komşu çiftliklere verilerek, % 7’inde satılarak değerlendirilmektedir. Gübreliği bulunmayan işletmelerin % 98’inde gübre araziye yığılmaktadır. Gübre bu işletmelerin % 3’ünde taş döşeme üzerine, diğerlerinde toprak zemine yığılmakta, iki işletmede ise doğrudan nehre boşaltılmaktadır. Yörede atık suların direk araziye boşaltılması son derece yanlış bir uygulamadır. Atık sular düşük killi toprağa S.KARAMAN sahip işletme arazilerinde bir yerüstü su kaynağına ulaşıp onu kirletinceye kadar toprak yüzeyinde akışına devam etmekte, geçirgen toprağa sahip arazilerde ise su toprak boyunca aşağılara doğru sızarak yer altı suyunu kirletmektedir (Bonner et al., 1995; Barker, 1996). Ayrıca gübrenin direk toprağa verildiği durumlarda kokma, bitkilerde kuruma ve yanıklar görülmektedir. Gübrenin üzerinin plastikle örtülerek kapatılıp bekletildikten sonra araziye atılması durumunda ise toprak ve bitki daha az zarar görmektedir. Bu nedenle gübrenin gübreliklerde olgunlaştırıldıktan sonra kullanılması gerekmektedir. Gübre ve idrar tarım işletmelerinde birlikte ve belirli ölçülerde kullandıklarında bir atık değil, bitkisel üretimi artırma amacıyla değerlendirilen bir ticari madde olarak önem kazanırlar. Bu şekildeki kullanımda organik maddeler açısından toprağın dengesi korunur. Toprağın fiziksel yapısını düzeltmek ve bitkisel üretime destek amacıyla gübre ve idrar kullanımı belirli ölçüleri aştığında üretim miktarı, ürün niteliği, toprak yapısı, yer altı ve yer üstü suları olumsuz yönde etkilenmeye başlar. Önceleri çayır-mera ya da tarla gibi arazilerde kullanılan gübrelerin oluşturduğu sorunlar üzerinde fazla durulmamıştır. Ancak günümüzde hızlı bir şekilde gelişme göstermesi, hayvansal atıkların bir sorun olarak karşımıza çıkmasına neden olmuştur. Hayvancılık işletmelerinde her türlü atığın, gübre ile idrardan kaynaklanan kirli suların geçirgen topraklardan sızarak taban suyuna ulaşması önemlidir. Bu karışma eğimli arazilerde ve yağışlı havalarda yüzey suları için de söz konusu olur ve akarsu başka bölgeye taşıdığı kirliliği o bölgedeki taban suyuna da geçirebilir. Kirlenen taban suları özellikle nitrat bakımından zenginleşirken, yüzey suları fosfor ve nitrojen içerikleri bakımından yüksek değerlere ulaşmaya başlar. Balık ölümlerinin en önemli nedenlerinden biri, suya gübre ile gelen organik maddelerin çürümeleri sırasında kullanılan oksijenin su içi oksijen miktarlarını azaltmasıdır. Diğer yandan yüzey sularına karışan gübre ve idrar sızıntıları ortamdaki alglerin ve otların çoğalmasını hızlandırmakta, daha sonra bunlar çürüyerek ve çürürken de oksijen kullanarak ek bir kirlenmeye neden olmaktadır (Ergül, 1989; Alagöz ve ark., 1996). Araştırma yöresindeki işletmelerde dikkatli ve bilinçli olmak koşuluyla, atık sular özellikle çayır ve yem bitkileri gibi yüksek miktarlarda bitki besin maddelerine gereksinim duyan ürünlerin yetiştirilmesinde de kullanılabilir. Hayvancılık işletmelerinde atık suların depolama ve yönetimi, basit bir şekilde yapılmış havuzlarda biriktirilmesi ile sağlanabilir. Yapılan araştırmalar, hayvancılık işletmelerinde ortaya çıkan atık suların havuzlarda uygun şekilde depolanması ve yönetimi sayesinde, çayır ve yem bitkilerinin sulama suyu ve bitki besin maddesi gereksiniminin karşılanması için kullanılmasının bitki kalitesinde ve üretimde olumsuz etkiye neden olmadığını, hatta içerdiği bitki besin maddeleri nedeniyle elde edilen ürün miktarının doğal su kaynakları kullanarak yapılan sulamalarla elde edilenden daha fazla olduğunu göstermiştir. Uygulamada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, bitkinin gereksinim duyduğu ve aynı zamanda çevre kirliliğine neden olmayacak miktarda atık suyun tarımsal üretimde kullanılmasıdır. Azot ve fosfor, atık suyun uygulama miktarını etkileyen en önemli iki elementtir. Yüksek konsantrasyonlarda azot ve fosfor içeren atık sular diğer kullanılabilir su kaynaklarıyla karıştırılarak kullanılmalıdır. Ayrıca havuzlarda biriktirilen atık sular, besin maddesi konsantrasyonu yönünden farklılık gösterdiğinden, sulama suyu ve besin maddeleri gereksinimini karşılamak için kullanılmadan önce analiz edilerek uygulama oranının belirlenmesi gerekir (Hermanson ve Thomason, 1992; Bonner et al. 1995; Barker, 1996; Kurunç ve Karaman, 2004). İşletmelerde bir diğer önemli konu ise koku kirliliğidir. Karaman (1996), Tokat yöresindeki besi sığırı ahırlarında farklı zamanlarda yaptığı ölçüm sonuçlarına göre karbondioksit, amonyak ve hidrojen sülfür gazlarının hayvan sağlık ve verimi olumsuz yönde etkileyecek düzeyde olduğunu belirlemiştir. Barınaklarda oluşan kokular bakıcıların ve hayvanların sağlığı için son derece önemlidir. Yörede yoğunlaşan hayvan yetiştiriciliğinin yerleşim alanları çevresinde yaydığı koku nedeni ile bir takım sorunlar yaratmaktadır. Bu olumsuz çevre faktörünün etkisi, hakim rüzgar yönü ile birlikte işletme yapıları ve diğer komşu işletmelere ait yapılar arasında mevcut yükseklik farkının olup olmaması ile yakından ilgilidir. Yörede incelen işletmelerin çoğunda yer seçimine ve barınak 61 Tokat Yöresinde Hayvan Barınaklarından Kaynaklanan Çevre Kirliliği ve Çözüm Olanakları konumlandırılmasına özen gösterilmemiştir. Barınaklar genellikle konutlara bitişik olarak yapılmış olup işletme yapıları ile komşu işletme yapıları arasında yükseklik farkı bulunmamaktadır. İşletmelerin % 46’sında konut ahır kokusundan etkilenmektedir. Yörede evlerin zemin katları genellikle hayvan barınağı olarak kullanıldığından, barınaktan çevreye yayılan kötü kokulu yüksek oranda amonyak ve karbondioksit içeren kirli hava, üst kattaki konutun iç atmosferinin de kirlenmesine yol açmaktadır. Ayrıca kokunun oluştuğu barınakların yerleşim yerlerine yakın olması, burada yaşayanları da rahatsız etmektedir. Özellikle hidrojen sülfür ve amonyak gazının daha belirgin bir etkisi vardır. Koku daha çok gübre ve idrardan olmak üzere hayvanlardan, bozulmuş yem yığınlarından, yemin hazırlanması, depolanması, işlenmesi vb. kaynaklanmaktadır. Bu kaynaklar üzerinde oluşan koku, rüzgarın etkisi ile daha uzak yerlere taşınabilmektedir. Açık gübreliklerde gübre boşaltma ve doldurmalarda, kompostun tarlaya serilmesi sırasında daha yoğun koku oluşmaktadır. Gübre kokusunun yayılma fazlalığı, kötü bakım teknikleri ve gübredeki işletim işleri ile yakından ilgilidir. Yığılan gübrede yüksek ısı ve nem etkisi ile bakteriyolojik parçalanma oluşarak amonyak çıkışı artmakta, çevreye rahatsız edici kesif bir koku yayılmakta, yayılan bu kötü koku sonucunda sinek, böcek vb. haşereler çoğalmaktadır. Rüzgar yönü, hızı, nem, topoğrafya, sıcaklık ve diğer meteorolojik olaylar koku yayılmasına, görüntü ve çevre kirliliğinin oluşmasına neden olmaktadır. Yöredeki işletmelerin çoğunda kuzey doğu şeklinde olan hakim rüzgar yönü, barınaklardaki kokuyu yerleşim yerlerine taşıyacak şekilde olmamalıdır. Barınaklar ve gübreliklerin yerleşim birimi ve işletme yapılarından daha yüksek yerlerde yapılmaması ve yaklaşık 2-4 m uzaklık bırakılması ile istenmeyen koku sorunu çözümlenebilir. Konutların zemin katları hayvan barınağı olarak kullanılmamalı, konutlar ayrı bir yerde ve barınaklarda oluşacak atıklardan etkilenmeyecek şekilde konumlandırılmalıdır. Gübreliklerin yapılacağı yerlerdeki hakim rüzgarlar göz önüne alınarak, altlık ve gübre çevreye pis koku yaymayacak şekilde konutlardan uzak ve üstü kapalı 62 yerlerde depolanmalı, bu olanaksız ise açıkta depolanan gübrenin üzeri örtülmelidir. Karaman (1996) yaptığı araştırmada, Tokat yöresindeki besi sığırı ahırlarında çevre koşularının hayvanların sağlık ve verimlerini olumsuz yönde etkileyecek derecede kötü olduğunu belirlemiştir. İşletmelerin barınak içi çevre koşulları ve çevre yerleşim planlaması yönünden yetersiz olması hayvan ölümlerinin artmasına neden olmakta, barınak içinde oluşan hayvansal katı ve sıvı atıkların uygun şekilde iç ortamdan uzaklaştırılmaması, barınak içi mevcut boşaltım sistemlerin yetersiz olması ve uygun depolanmaması, insan ve hayvan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. İşletmelerde yetiştirme periyodu döneminde ölüm oranı % 1-10 arasında değişmekte olup ortalama % 4,7’dir. Hayvanların sağlık kontrollerinin yapılmaması, iç ve dış parazitlerden temizlenmemesi, hastalıklara karşı aşılatılmaması sonucu verim düşmekte ve ölüm oranı artmaktadır. Ölen hayvanların işletmelerden uzaklaştırılması, uygun yerlere gömülmesi ve kesilerek etinin tüketilmesi şeklindedir. İşletmelerde ölü hayvanlar koku, sinek ve sağlık riskleri taşıdıklarından, sağlık koruma ve hastalık kontrolü amacı ile hızla barınaklardan çıkarılması, yakılarak, çürütme çukurlarına atılarak veya derine gömülerek imha edilmeleri gerekir. Sağlık önlemlerini yerine getirmek için işletmelerde hasta hayvanların imha edildiği imha çukurları veya yakma fırınları bulunmalıdır. İncelenen işletmelerde hayvan ve çalışanların sağlığını koruma amacı ile barınak tabanının kireçlenmesi, periyodik olarak yapılan ilaçlamalar ve temizlikler şeklinde önlem alınmaktadır. İşletmelerin % 26’sında bu konuda herhangi bir önlem alınmamıştır. İşletmelerdeki barınaklarda yemden, altlıktan, yapı malzemelerinden, hayvanların dışkı, tüy, kıl ve deri döküntüleri ile vücut salgılarından oluşan tozlar da önemli oranda çevre kirliliği yaratmaktadır. Araştırma yöresindeki işletmelerde barınaklarda yemden kaynaklanan tozun önlenmesi için otomatik ve yarı otomatik yemlikler kullanılmalı, hayvanlara pelet yemler verilmeli, bağıl nemin % 50’den aşağı düşmesi önlenmeli, bu amaçla barınak içine nemlendiriciler yerleştirilmelidir. Barınaklarda toz üretiminde hayvanların cinsi, yaşı, yemleme şekli, barındırma şekli, hayvan yoğunluğu, kullanılan altlığın çeşidi ve tazelik S.KARAMAN durumu, hayvanların ve bakıcıların aktiviteleri, ışıklandırma periyodu, sıcaklık, bağıl nem, havalandırma miktarı ve hızı etkili olmaktadır. Toz hastalık etkeni mikroorganizmaların bir yerden diğer bir yere taşınmalarında aracı durumdadır. Bu nedenle iri toz parçacıkları fazla sayıda mikroorganizma taşıdıklarından önemlidir. Tozlar sıvı moleküllerini tutabilme yeteneğine sahip olup, bazı virüs ve bakterileri taşıyabilmektedirler. Çevrenin toz ile kirlenmesinin hayvan barınaklarında çalışanlar üzerinde alerjiler oluşturması söz konusudur. Alerjik etkenler; allergen bakteri, mantar, organik toz gibi maddelerdir ve hayvancılık yapılan her yerde havada uçuşur durumda bol miktarda bulunurlar. Bunlar dokunma ve solunum yoluyla insan ve hayvana geçerek etki gösterirler (Owen,1982; Okuroğlu, 1987a; Okuroğlu, 1987b; Ergül, 1989). Yörede önemi henüz yaygınlaşan slaj kullanımı hızla gelişmekte olup, 2003 yılı verilerine göre 6622 işletme tarafından 115 342 ton mısır slajı üretilmiştir. İşletmelerin % 85’inde slaj açıkta yığınlar halinde üzeri örülerek biriktirilmekte, diğerlerinde ise toprak üzerine üç tarafı kapatılarak ahır yanına yapılmış yapılarda depolanmaktadır (Anonim, 2004). Yemlerin silo edilerek saklanmasında atık madde olarak oluşan silo suyu, siloya doldurulan yeşil yemin hücre suyu ile yeme bağlı sudan oluşur. Miktarı silo yeminin kuru maddesine bağlı olup, silonun yağmur alması bu miktarın artmasına neden olur. Silo suyu oluşumu silolanan yeme göre farklılık gösterir. Silo suyu bozulmuş organik maddelerce yoğun olduğundan, aerob mikrobiyal parçalanma için önemli miktarda oksijene gereksinim duyulur. 100 m3 silo sızıntı suyu, kirlilik açısından 250 000 m3 ev atık suyu karşılığı bir etkiyi sahiptir. Genelde silo sızıntı suyu insan ve hayvan sağlığı için zararlı olmakla birlikte, akarsu veya göllere karışması durumunda önemli ölçülerde balık ölümlerine yol açar. Silo sızıntı suyu taban suyuna ulaştığında içme suyu için de büyük tehlike oluşturur. Taban suyunun bozulması geniş oranda toprak yapısına ve toprağın yüklendiği silo suyuna bağlıdır. Bu nedenle tabanı iyi yalıtılmamış toprak siloların etkisi daha büyüktür. Yörede yeni yapılacak yeşil yem siloları kaynak ve kuyulara en az 100 m uzaklıkta yapılmalıdır. Silo suyunun bir yerde toplandıktan sonra tarlaya organik madde kaynağı olarak serpilmesi düşünülebilir. Sığır gübresine oranla yarı yarıya nitrojen içeren silo suyundaki fosfat ve potasyum miktarı, sığır gübresindeki ile eşit düzeyde olmasına karşın, toprak reaksiyonlarını bitkiler tarafından değerlendirilen besin maddelerini ve toprak strüktürünü olumsuz yönde etkilemesi olasıdır. Bu nedenle silo suyunu fazla miktarda ve bitkilerin gelişme dönemlerinde gübre olarak tarlaya serpmemelidir. Silo suyu çeşitli besin maddeleri içermesine karşın yemlemede kullanılması önerilmez. Silo suyunun dinlenme havuzlarına alınarak saklanması ise pahalı bir yöntem olduğundan akarsu, toprak ve bitkilere en az zarar verecek şekilde değerlendirilmesine çalışılır (Kılıç, 1986; Ergül, 1989). İşletmelerin % 94’ünde samanlık, % 71’inde yaş şeker pancarı posasını muhafaza edebilmek için posa havuzu bulunmaktadır. Bu durum işletme ekonomisi, yem kalitesi ve çevresel yönünden olumlu etki yapmaktadır. Samanlıkların duvarları çoğunluğunda taş olup tabanları % 28’sinde taş, % 49’unda beton, % 23’ünde topraktır. Samanlığı bulunmayan işletmelerde saman avluda veya servis yapılarına yakın bir arsa üzerinde yığınlar halinde üzeri plastik, ot veya çamur örtülerek saklanmalıdır. Hayvan barınaklarında yem depoları, barınağa yakın fakat konuta uzak olmalı, yeterli boyutta ve uygun konstrüksiyona sahip, doldurma boşaltılması kolay, çevre kirliliği yaratmayacak şekilde ve yemi depolayabilecek özellikte olmalıdır (Alagöz ve ark., 1996). İşletmelerin hiçbirisinde kesimhane ünitesine rastlanmamıştır. Kesim işleri genelde şehir merkezlerindeki mezbahalarda yapılmaktadır. Hayvanların kesimleri işletmelerde yapılacaksa, ayrı bir kesim binası projelenmeli, kesimhane içerisinde kesim yeri, bekleme odası, duş, tuvalet, soğuk hava deposu bulunmalı, duvarları fayans yapılmalı, drenajı iyi olmalı, kesimden sonra malzeme uygun şekilde ortamdan uzaklaştırılarak çevre kirliliği yaratılmamalıdır (Alagöz ve ark., 1996). Kesimhanelerin planlanmasında yapı özellikleri, maliyet, temizlik koşulları ekipmanların çalışanlar için uygunluğu, bakım kolaylığı, yerel ve merkezi yönetimlerin koyduğu kurallar gibi etmenler göz önünde bulundurulmalıdır (Özen,1986). Kesimhanelerin projelenmesinde yapısal özellikler yanında çevre kirliliği bakımından yer seçimi de önemlidir. Doğal hayatın 63 Tokat Yöresinde Hayvan Barınaklarından Kaynaklanan Çevre Kirliliği ve Çözüm Olanakları etkilenmemesi için yeşil alanlar ile kesimhane arasında 20 m’lik uzaklık bulunmalıdır (Öztürk, 2003). 4. Sonuç Yapılan tahminlere göre 10 000 adet büyükbaş hayvan bir günde yaklaşık 300 ton gübre üretmektedir (Anonim, 1992). Bu atıkların giderilmesi ve hatta bitkisel üretim için yararlı olarak kullanılmasında en etkili yol, gübrenin tarımsal alanlarda ve tekniğine uygun olarak tarımsal amaçlı kullanımıdır. Hayvancılık işletmelerinde çevre sorunlarına neden olan atıklar, aynı zamanda önemli bir ekonomik potansiyeldir. Hayvansal kaynaklı atıkların çoğunun gübre ve yem üretimi gibi alanlarda kullanımı olasıdır. Bu nedenle hayvansal atıkların değerlendirilmesi yoluna gidilmesi ile çevre baskısı azaltıldığı gibi, atıl durumda bulunan ekonomik kaynak değerlendirilmiş olacaktır. Son yıllarda hayvan gübresine uygulanan işlemlerle (havalandırma, biogaz üretimi, kompost yapma ve kurutma) çevreye daha az zarar vermesi ve tarlada organik gübre olarak daha etkin olması olanakları yaratılmaktadır. Nitekim belirtilen işlemlerle çevreye yayılan pis koku azaltılmakta, hastalık etkenleri öldürülmekte, atık madde, hidrojen içeriği belirli düzeyde tutulmakta veya düşürülmekte, gübre ağırlığı ve hacmi bakımından önemli ölçülerde bir azalma sağlanmaktadır (Ergül, 1989). İşletmelerde atık gazlardaki toz emisyonlar ve kokulu salgılar, işletme koşullarında gösterilecek özenle azaltılmaya çalışmalı, atık gazlar baca üzerinden atmosfere atılmalı, kullanıma uygun olanlar depolanmalı, biogaz olanakları araştırılmalı, sıvı dışkılar uygun şekilde toplanmalı ve depolanmalı, gübre depolama alanları üç aylık atıkların depolanabileceği boyutlarda projelendirilmelidir. Bu şekilde yerleşim yerinde veya yakınlarında olan yerlerde bulunan hayvan barınaklarının çevre kirliliği yaratması önlenebilir (Anonim, 1988; Alagöz ve ark., 1996; Mutlu, 1999). Yöredeki İşletmelerin çoğunda işletme yapısı içerisinde mevcut yapıları kapsayacak yerleşim planının olmaması sonucu oluşan çevresel etmenler, tesisler arasının ağaçlandırılması, işletmelerin çitlerle çevrilmesi, işletmelerde oluşan yem, çöp ve hayvansal atıkların kapalı yapılar içerisinde depolanarak görüntü kirliliğinin önlenmesi, konutlardan boşaltılan atık suların 64 kuyu, çeşme vb. karışmadan tahliye edilmesi için kapalı borulu sistemin kullanılması gerekmektedir (Mutlu, 1999). Uygun şekilde tasarlanarak yapılmış atık su havuzları, yıl boyunca biriktirilen atık suyun doğru yerde ve doğru zamanda kullanılmasını olanaklı kılarak yalnızca çevre kirliliğinin önlenmesine yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda hayvanlar ve çevredeki diğer canlılar için de daha sağlıklı bir ortamın oluşmasını sağlarlar. Bu tür bir sistem işletmeye ek bir maliyet getirse de, atık suyun sulama mevsiminde planlı ve uygun bir şekilde kullanılması, işletmenin sulama suyu ve gübre masraflarını düşürerek bu ek maliyeti fazlasıyla karşılayabilmektedir (Hermanson ve Thomason, 1992). Geçmişte atık suların depolama ve yönetimi ile ilgili yasal düzenlemeler olmamakla birlikte çevre korumanın öncelikli yere sahip olduğu günümüz toplumlarında ve hayvancılık işletmelerinden kaynaklanan atıkların depolama, yönetim ve değerlendirilmesiyle ilgili birtakım yasal düzenlemeler ortaya konulmuştur. Bugün birçok ülke, sahip olduğu yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirletilmesini yönetmeliklerle yasaklamıştır (Bonner et al., 1995; Barker, 1996). 6.05.1930 tarih ve 1489 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıha Kanunu’nun 246. maddesinde yirmi binden fazla nüfusu olan şehirlerde, caddelerde veya belediyelerce belirlenecek alanlar içinde hayvan barınağı bulundurulması yasaklanmaktadır. 11.08.1993 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun zararlı kimyasal maddelerle ilgili 13. maddesine göre havada, suda veya toprakta kalıcı özellik gösteren ve ekolojik dengeyi bozan kimyasal maddelerin üretim, ithal, taşıma, depolama ve kullanımında çevre korunması esasları göz önüne alınmalıdır. Bu tür maddelerin üretimi, ithal, taşıma depolama ve kullanımına ilişkin sınırlamaların, yönetmelikle belirleneceğini ifade edilmektedir. Yasa, yönetmelik ve tüzüklerin bu konuda yeterliliği değerlendirme konusu yapılırsa, hayvan barınaklarının çevre üzerine yapacağı olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması olasıdır. Ancak sorun yasa, yönetmelik ve tüzüklerde belirtilen önlemlerin uygulamaya konulmasında ortaya çıkmaktadır. Bu konuda yapılabilecek pek çok işlemler ve alınması gerekli önlemler bulunmaktadır (Alagöz ve ark., 1996). S.KARAMAN Kaynaklar Alagöz, T., Kumova, Y., Atılgan, A. ve Akyüz, A., 1996. Hayvancılık Tesislerinde Ortaya Çıkan Zararlı Atıklar ve Yarattığı Çevre Kirliliği Üzerine Bir Araştırma. Tarım-Çevre İlişkileri Sempozyumu Mersin Üniv. Müh. Fak., Mersin. Anonim,1987,Hayvan Barınakları-Havalandırma Kuralları TS 5016. Türk Standartları Enstitüsü, Ankara. Anonim, 1988. Türk Çevre Mevzuatı. Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara. Anonim, 1992, Agro-Chemicals News in Brief. Vol:15, 48 p October-December. Anonim, 2002, Tarımsal Yapı. T.C. Başkanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Ankara. Anonymous, 1996a. Manure Stroge Safety. Standart of ASAE, 466, p:640-642 Anonymous, 1996b. Design of Anaerobic Lagoons For Animal Waste Management. Standart of ASAE, EP470, p:642-647 Anonymous, 2004, Tokat Tarım İl Müdürlüğü, Proje İstatistik Şube Müdürlüğü, İstatistik Bilgileri.Tokat. Barker, J.C. 1996. Lagoon Design and Management For Livestock Waste Treatment and Storage. North Carolina State Univ. Coop. Ext. Serv. EBAE 10383. Raleigh, North Carolina. 8 P. Bonner, J., Thomas, J., Crenshaw, M., McKinley, B. and Burcham. T.N. 1995. Managing Animal Waste Nutrients. Mississippi State Univ. Coop. Ext. Serv., Mississippi. No: 1937. 12 p Erensayın, C., 1992. Tavukçuluk;Bilimsel-Teknik-Pratik. 72 DTFO matbaası, Ankara Ergül, M., 1989. Hayvansal Üretim ve Çevre Kirliliği. Yem Sanayi Derg., Sayı, 64, Ankara. Gür, K., 1993. Tarımda Çevre Sağlığı Problemleri ve Çözüm Yolları. Ziraat Müh. Derg., 265, Ankara. Harner, J.P., Murphy, J.P., David, V., 1997. Manure Stroge Structures for Kansas Dairies. Proceeding of the 5. International Symposium (May 29-31). Bloomington, Minnesota. Hermanson, R.E. and Thomason, E.L. 1992. Managing Livestock Manure To Protect Groundwater. Washington State Univ.Coop. Ext. Serv. Extension Bulletin No:1717. Pullman, Washington. 6 p. Karaman, S., 1996, Tokat ilinde Kamu Kuruluşları desteğiyle yapılan Besi Sığırı Ahırlarının Yapısal ve Çevre Koşulları Yönünden Durumu ve Geliştirme olanakları Üzerine bir Araştırma. Atatürk Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarımsal Yapılar ve Sulama ABD, Doktora Tezi, Erzurum. Kılıç, A., 1986.Silo Yemi Bilgehan Yayınevi, İzmir. Kurunç, A. ve Karaman, S., 2004. Hayvancılık İşletmelerinde Atık Suların Havuzlarda Depolanması. Tarım Sanayi Çevre, 3.Ulusal Gübre Kongresi Bildiri Kitabı, 11-13 Ekim 2004, Tokat. Mutlu, A., 1999. Adana İli Çevresindeki Hayvancılık Tesislerinde Ortaya Çıkan Atıkların Yarattığı Çevre Kirliliği Üzerinde Bir Araştırma. Çukurova Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarımsal Yapılar ve Sulama ABD, Yüksek Lisans Tezi, 99s, Adana, Okuroğlu, M.,1987a. Hayvan Barınaklarında Zararlı Gazlar, Toz ve Etkileri. Et ve Balık Endüstrisi Derg.,8 (49), Ankara. Okuroğlu, M.,1987b. Kümeslerde Toz ve Tozun Zararları. Yem Sanayi Derg., 55, Ankara. Ongley, E.D., 1996. Control of Water Pollution From Agriculture. FAO Irrigation and Drainage 55, Roma. Owen, J.E., 1982. Dust-The Problem and Possibilities, Farm Building Progress, 67, p:3-6. Özek, E., 1994. Tarımdan Kaynaklanan Çevre Kirlenmesi ve Simülasyon Çalışmaları. Ankara Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Zootekni ABD, Yüksek Lisans Tezi, 79 s, Ankara. Özen, N., 1980. Tavukçuluk. Ondokuz Mayıs Üniv Ziraat Fak., No: 11, Samsun. Öztürk, T., 2003. Tarımsal Yapılar. Ondokuz Mayıs, Üniv. Ziraat Fak. Ders Kitabı, No: 49, Samsun. 65 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 67-76 Tokat Yöresindeki Kafes Sistemli Kümeslerin Yapısal ve Çevre Koşulları Yönünden Durumu ve Geliştirilme Olanakları* Sedat Karaman1 1 Gazanfer Ergüneş2 Sefa Tarhan2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 60240, Tokat 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Makineleri Bölümü, 60240, Tokat Özet: Günümüz tarım sektörü içinde tavukçuluk, gerek sermaye kullanımı ve gerekse ekonomiye katkısı bakımından önemli bir yere sahiptir. Özellikle ülkemizdeki tarımsal faaliyetler içinde teknolojik gelişmeleri yakından takip edebilen tavukçuluk sektörü dünyada önemli bir yer tutmaktadır. Tavukçulukta verimliliğin artırılmasında üzerinde durulması gereken konulardan birisi de, barınma koşullarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik çalışmaların devam ettirilmesidir. Tokat yöresindeki tavuk kümeslerinin mevcut durumu, özellikleri, yeterlilikleri ve iyileştirme olanaklarını sağlamak amacı ile yapılmış olan bu çalışmada faaliyet gösteren ve tamamı kafes sistemli olan 9 kümes incelenmiştir. Kümeslerin bir kısmında tavuklar için uygun çevre koşullarının sağlanamadığı ve kümes planlamasında gerekli ilkelerin yeterince göz önüne alınamadığı saptanmıştır. Araştırma yöresi hakkında genel bilgiler ve araştırmadan elde edilen verilerin ışığı altında kümeslerin geliştirilme olanakları açıklanarak önerilerde bulunulmuş ve bölge için uygun görülen kümes tiplerine ilişkin planlar hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Yumurta tavuğu kümesleri, çevre koşulları, yapı elemanları, mekanizasyon The Status and Development Possibilities of Structural and Environmental Conditions of Caged Houses in Tokat Area Abstract: Poultry production has an important place in current agricultural sector in terms of both capital use and contribution to economy. Poultry production is one of the agricultural activities closely following and quickly adapting to technological developments in Turkey. Housing conditions of poultry is a very important factor that can affect the productivity in poultry production. Therefore, the technological developments and scientific researches on structural configuration and indoor environment of poultry houses are still continuing and attracting the attentions of researchers and producers. This research considered 9 poultry houses having cage system used for laying hens to analyze the current conditions, specifications, adequately and improvement possibilities of egg production facilities in Tokat Province. It was determined that some poultry houses did not have appropriate indoor environmental conditions and did not adequately follow fundamental structural planning basics. Improvement possibilities and appropriate poultry housing plans for laying hens for Tokat area were presented based on the research findings and regional facts. Keywords: Laying hen houses, environmental conditions, building structures, mechanization 1.Giriş Tavukçuluğun ülke ekonomisi bakımından önemli bir üretim kolu olduğu kabul edilen önemli bir gerçektir. Kısa sürede üretime geçebilme niteliğinde olan tavukçuluk, hayvansal protein üretiminin artırılmasında önemli bir yer tutmaktadır. Tavuk yetiştiriciliğinde başlıca amaç, diğer hayvancılık dallarında olduğu gibi belli bir gidere karşılık en yüksek ve en ekonomik verimi elde etmektir. Bu da ancak üstün verim yeteneğine sahip hayvanların uygun çevre koşullarına sahip barınaklarda yeterli düzeyde beslenmesi ve bakımı ile sağlanabilir (Karaman, 1991). Çevre koşullarının hayvan barınaklarının yapım şekillerine olan etkileri önemlidir. Hayvan barınaklarının yapımında amaç; hayvanları uygun olmayan çevre koşullarından koruyarak yüksek verim elde etmek için uygun bir yaşama ortamı sağlamak ve rasyonel bir yemleme ile gerekli işgücünü en az düzeye indirmektir. Yapıların bu iki özelliği birlikte karşılayacak ve hayvanlar için en uygun çevre koşullarını sağlayacak şekilde projelenmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur (Okuroğlu, 1981). Ülkemizde hayvan barınaklarının projelenmesinde boyutlandırma ve iç ayrıntı konularına gereği gibi önem verilmemesi sonucu olarak, hayvan barınaklarında uygulanan teknikler çoğunlukla bu konuda ileri teknoloji uygulayan ülkelerdeki yöntemlerin aynen *Gaziosmanpaşa Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonunca desteklenmiştir. Tokat Yöresindeki Kafes Sistemli Kümeslerin Yapısal ve Çevre Koşulları Yönünden Durumu ve Geliştirilme Olanakları aktarılması şeklinde olmuştur. Bölge ve işletme koşullarına en uygun barınak tiplerini saptayıp bunları geliştirmeye yönelik özgün araştırmalar yetersizdir. Tavukçuluğun çoğunluğunun bilim ve teknikten uzak bir şekilde yapıldığı ülkemizde, hayvan barınaklarının uygun çevre koşullarını sağlayacak şekilde planlanması, projelenmesi veya mevcut barınakların iyileştirilmesi zorunludur. Böylece hayvanlar elverişsiz çevre koşullarından korunarak hayvanlar için uygun üretim ortamı sağlanır ve çevre koşullarının zararlı etkileri önlenmiş olur. İklim koşullarının yöreden yöreye farklılık gösterdiği ülkemizde uygun barınak içi çevre koşullarının sağlanabilmesi için, çeşitli iklime sahip yörelerin özel koşullara uygun barınak planlarının hazırlanması ve mevcutlarının iyileştiril mesi zorunludur. Çevre koşullarının hayvanlar üzerindeki etkilerini ekonomik sınırlar içerisinde düzenleyebilecek uygun barınak tipleri, değişik iklim bölgelerinde yapılacak araştırmalar sonucunda belirlenebilir (Öneş ve ark., 1991; Özdemir, 1991). Tokat ilinde kümesler konusunda bugüne kadar yapılmış herhangi bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bölgede tavuk yetiştiriciliği gün geçtikçe gelişmekte, yeni kümesler yapılmakta, ancak istenilen verim düzeyine ulaşılamamaktadır. 2000 yılında Tokat ilinde yumurta tavuğu sayısı 425 915 adet olup 3 871 ton yumurta üretimi gerçekleştirilmiştir (Anonim, 2002). Yörede hayvan yetiştiriciliği içinde yeni gelişmekte olan tavukçuluğun gelecekte büyük önem taşıyacağı açık bir gerçektir. Bölge ve ülke kalkınmasında gelecekte büyük katkıları olabilecek tavukçuluğun bilimsel düzeyde ve gereği gibi yapılmasını sağlayacak olanakların araştırılması gerekmektedir. Bu araştırmada Tokat ilinde bulunan ve tamamı kafes sistemli olan yumurta tavuğu kümeslerinin yapı ve ekipman tasarımı ile kullanılan sistemlerin (yemleme, gübre idaresi, sulama vb.) tavuk yetiştiriciliğine uygunluğu, karşılaşılan sorunlar ile çözüm yollarının belirlenmesi ve elde edilen veriler ışığı altında yörede gelecekte yapılacak kümeslerin planlanmasında genel ilkeleri belirleyerek, yörenin iklim koşullarına uygun kümes planları hazırlanması amaçlanmıştır. 68 2.Materyal ve Yöntem 2.1.Materyal Tokat yöresi tavukçuluk işletmelerindeki kümeslerin çeşitli özelliklerini incelemek, yeterliklerini ve geliştirilebilme olanaklarının saptamak amacı ile farklı yapı ve teknik özelliklere sahip değişik kapasiteli 9 adet kafes sistemli kümes araştırma materyalini oluşturmaktadır. Bu işletmelerden anket ve arazi çalışmaları şeklinde sağlanan bilgiler ise analiz edilen materyali oluşturmuştur. 2.2.Yöntem Araştırmanın yürütülmesine olanak sağlayacak verilerin elde edilmesi amacı ile yöredeki tavuk işletmeleri ile ilgili gerekli bilgiler toplanmış, bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda yörede ticari amaçlı tavukçuluk işletmelerinin sayısının az olduğu ve aralarında farklılıklar bulunduğu saptandığından, tüm kümeslerin araştırma materyali olarak alınmasına karar verilmiştir. Araştırmanın arazi çalışmalarında işletmelere gidilerek kümesler yapı ve ekipman tasarımı ile malzeme yönünden incelenmiş, gerekli veriler ve kümeslerin teknik özellikleri işletmelerde çekilen fotoğraflarla, çizilen kroki, kesit ve görünüşlerle, yapılan anket ve gözlemlerle sağlanmıştır. Arazi çalışmaları sonucunda elde edilen veriler, büroda literatür bilgileri ışığı altında değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler sonucunda yöre koşullarına uygun kafesli tip kümes planları geliştirilmiştir. Barınak içi çevre koşulları konusunda fikir edinmek amacıyla kümeslerin tamamında kış mevsimi boyunca datalogerler ile sıcaklık, bağıl nem ve lüksmetre ile aydınlatma şiddeti ölçümleri yapılmıştır. Kümesler için ısı ve nem dengesi hesaplamaları ile ısı iletim katsayısının hesaplanması Esmay (1974), Anonymous (1976), Mutaf ve Sönmez (1984), Maton et al. (1985), Öneş ve Olgun (1986), Anonymous (1987a), Anonymous (1987b) ve Ekmekyapar (1981), Ekmekyapar (1981) da verilen ilkelere göre yapılmıştır. Havalandırma sistemlerinin planlanması ve aydınlatma durumunun değerlendirilmesinde, Anonymous (1976), Anonymous (1980), Anonymous (1981), Anonymous (1987a) ve Ekmekyapar (1993)’da verilen esaslar göz önünde tutulmuştur. Kümeslerde taban alanı, yapı elemanları, kümes ekipmanlarının mevcut durumlarının S.KARAMAN, G.ERGÜNEŞ, S.TARHAN değerlendirilmesi ve yöre koşullarına uygun kümes planlarının hazırlanmasında Anonymous (1987a), Noton (1982), Balaban ve Şen (1988) ve Ekmekyapar (1993)’ da verilen esaslar göz önüne alınmıştır. 3. Bulgular ve Tartışma Araştırma Tokat yöresinde yumurta tavukçuluğu yapan toplam 5 işletmeye ait 9 kümeste yürütülmüştür. İşletmelerden 2’si Merkez İlçe, 1’i Yeşilyurt ve 2’si Turhal ilçesindedir. İşletmelerden biri dışında tamamı toplu yerleşim merkezlerine 3-15 km arasında değişen uzaklıklarda kurulmuştur. Kümeslerin 2’si 1992, 3’ü 1997, 4’ü 1998 yılında inşa edilmiştir. İncelenen işletmelerde avlu düzenlemesi sırasında, avlu yerinin seçimine etki eden topoğrafik koşullar, su kaynağına yakınlık, avlunun konumu ve rüzgar gibi etmenler göz önüne alınmıştır. İşletmelerin tamamında işletme avlusunun topoğrafik yapısı düz olup avlu alanı 1500-6000 m2 arasında değişmektedir. Bölgede en fazla yetiştirilen tavuk cinsi Lohman ve ISA-Brown’dur. Kümeslerdeki tavuk sayısı 6 500-15 000 adet arasında olup ortalama 8 400’dür. Tamamı katlı kafes tipinde olan kümeslerin 2’si doğu-batı, 7’si kuzey-güney doğrultusunda yönlendirilmiştir. Kümes yerinin seçiminde göz önünde bulundurulması gereken temel prensiplere olanaklar ölçüsünde uyulmuştur. İncelenen kümeslerin 2’si ileriki yıllarda kolaylıkla gelişmeye olanak vermeyecek şekilde diğer işletme yapıları ile çevrilmiştir. Yörede yeni yapılacak kümesler, işletmenin gelecekteki gelişme olanakları göz önünde bulundurularak ve büyük bir yıkıma neden olmadan büyümesini sağlayacak şekilde yapılmalıdır. 3.1. Yapı Malzemesi ve Yapı Elemanları Kümeslerin yapımında kullanılan başlıca yapı malzemeleri tuğla, taş, toprak, beton ve kiremittir. Malzemenin kolay sağlanabilme kolaylığı, fiyatı, bölgede yapı konusundaki teknik bilgi ve alışkanlıklar bu malzemenin kullanılma oranlarını etkilemektedir. Kümeslerin tamamı, kapasitelerinin büyük olmaları nedeniyle karkas yapı sisteminde ve tek katlı yapılmış olup, taban malzemesi olarak toprak üzeri taş blokaj, grobeton ve tesviye betonu uygulanmıştır. Yetiştirme periyodu sonunda kümeslerin ilaçlı su ile yıkanarak dezenfekte edilebilmesi ve günlük temizlik için beton zemin önemlidir (Uğurlu ve Kara, 1999). Yöredeki kümeslerin tamamında duvar yapı malzemesi olarak tuğla kullanılmış olup yalıtım malzemesi uygulanmamıştır. Bununla birlikte kümeslerin iç ve dış duvarları sıvalı ve badanalıdır. Kümeslerde tuğla kullanılmasının nedeni yörede tuğla yapımına uygun toprakların bol olması ve bu malzemenin kolay ve ucuz bunabilmesidir. Kümeslerin duvar genişlikleri sıva ile birlikte ortalama 23 cm’dir. Yan duvar yükseklikleri 2,7-3,3 m arasında değişmekte olup ortalama 3,15 m’dir. Kümeslerin 2’sinde çelik konstrüksiyonlu çatı, diğerlerinde ahşap konstrüksiyonlu çatı sistemi kullanılmıştır. Çelik konstrüksiyonlu çatı sistemi yapı genişliklerinin fazla olması, yapım kolaylığı ve dayanıklı olduğu için tercih edilmiştir. Kümeslerin 5’inde çatıda yalıtım amacı ile hiçbir önlem alınmamıştır. Bu kümeslerde örtü altında tahta döşemenin bulunması ve yalıtım malzemeleriyle takviyesi önerilir. Kümeslerin 1’inde çatıda yalıtım malzemesi olarak 5 cm kalınlığında cam yünü, 3’ünde 5 cm kalınlığında strafor kullanılmıştır. Kümeslerin 4’ünde buhar perdesi olarak ziftli kağıt kullanılmıştır. Ilıman iklime sahip olan bölgelerdeki kümeslerde tavan yapılmasına gerek yoktur. Ancak kışın soğuk geçen yörelerde ve çatı yalıtımının yeterli olmadığı kümeslerde ısı kaynaklarından ekonomik bir şekilde yararlanılması düşünülebilir. Örtü malzemesi olarak kümeslerin 3’ünde eternit, 7’sinde Marsilya kiremit kullanılmıştır. Çatı örtü malzemesi, işletmenin mali gücüne ve çevrede yaygın olarak bulunan malzeme çeşidine bağlı olarak kiremit, oluklu veya düz sac veya eternit olabilir. İşçiliğinin kolay olması ve ucuzluğu nedeniyle eternit ve sac son yıllarda daha çok tercih edilmektedir. Ancak bu malzemelerden özellikle sac çevre koşulları yönünden yetersiz olup, yağışlı havalarda yüksek oranda ses yapmakta ve çok fazla ısı iletmektedir. Beşik çatı tipinde yapılmış olan çatıların ortalama eğimi 210 olarak saptanmıştır. Ekmekyapar (1981) ülkemiz hayvan barınakları için uygun çatı eğimini 170-230 olarak önermekte olup, çatı eğim açıları uygun sınırlar içerisindedir. Kümeslerde pencere genişlikleri 100-160 cm, yükseklikleri 50-60 cm arasında değişmekte olup demir profil ve tek camlıdır. 69 Tokat Yöresindeki Kafes Sistemli Kümeslerin Yapısal ve Çevre Koşulları Yönünden Durumu ve Geliştirilme Olanakları Kapılar demir profilden yapılmış olup yeri, boyutları ve açılış yönleri tekniğe uygun değildir. Pencereler soğuk havalarda havalandırma sırasında kümese giren temiz havanın önce tavana yönelmesini ısındıktan sonra tavukların üzerine gelmesini sağlayacak şekilde planlanmalıdır (Alagöz, 1983). Kümes işinin elle yapıldığı işletmelerde kapı genişliği 75-110 cm, yüksekliği 200 cm olmadır. İşlerin makine ile yapıldığı kümeslerde kapı boyutları 240 cm genişliğinde ve 200 cm yüksekliğinde olabilir (Ekmekyapar, 1981). 3.2. Kümes Taban Alanının Düzenlenmesi ve Kümes Ekipmanları Kümes planlamasında en önemli özellik kümes taban alanının planlanmasıdır. Taban alanının planlanması, tavukların üretimleri ve özel bölmelerin planlanması üzerine etkilidir. Kümeslerin mekanizasyon durumuna göre genişlik 10-13 m, uzunluk 40-52 m arasında değişmekte olup ortalama genişlik 12 m, ortalama uzunluk 48 m’dir. İncelenen kümeslerde servis yollarının genişliği 90-130 cm arasında değişmekte ve ortalama 105 cm olmaktadır. Servis yolu genişliklerini Maton et al.(1985) 80-120 cm, Sainsbury ve Sainsbury (1988) 100 cm, Ekmekyapar (1981) 90-125 cm olarak önermektedirler. Bu nedenle servis yolu genişliklerinin uygun sınırlar içerisinde olduğu söylenebilir. Servis yolu genişliğinin büyük tutulması yumurta toplama işlemini kolaylaştıracağı gibi, aynı zamanda kümes içerisinde hava akımının da yeterli oranda sağlanmasına yardım edecektir. Tüm kümeslerde galvanizli telden yapılmış iki taraflı ve katlı tip kafes bulunmakta olup birim alanda daha fazla tavuk barındırılmakta, böylece ısı dengesi daha kolay sağlanabilmekte ve tavuk başına bina yapım gideri azalmaktadır. Araştırma yapılan kümeslerin 4’ünde 3 adet kafes bloğu, 5’inde 4 adet kafes bloğu yerleştirilmiş olup tamamı 4 kattan oluşmuştur. Kafes blok sayısının belirlenmesinde kümes kapasitesi etkili olmaktadır. Büyük kapasiteli kümeslerde kafes blok sayısının az olması yapı uzunluğunun artmasına neden olmakta, kafes blok sayısının fazla olması ise kümes içerisinde uygun iklim koşullarının sağlanmasını zorlaştırması ve yapı genişliğini artırması nedeni ile maliyeti yükseltmektedir. Genellikle 20 000- 40 000 tavuk kapasiteli kümeslerin yapımında, 5-6 bloklu yapı tasarımı kümes 70 boyutları açısından daha uygun olmaktadır (Uğurlu ve Kara, 1999). Kullanılan kafesler, kafes yapımı ile uğraşan firmalardan getirtilerek monte edildiğinden yapı malzemeleri, yapım şekli ve boyutları ile yemlik ve sulukların özellikleri literatürlerde verilen değerlere uygunluk göstermektedir. Kümeslerde kafeslerin ortalama genişlik, derinlik, ön yükseklik ve arka yükseklikleri sırası ile 45, 46, 38, 33 cm’dir. Kafeslere 4-6 tavuk konulmaktadır. Ortalama kafes taban eğimi % 8 arasında olup Ekmekyapar (1993) tarafından önerilen değerlere uygundur. Kafesler kümes tabanında 25-40 cm derinliğindeki gübre çukurları üzerine, en alttaki kafesin yerden yüksekliği 2045 cm olacak şekilde yerleştirilmiştir. Kümeslerde kış aylarında yerleşim sıklığının ısı dengesinin sağlamasında önemi büyüktür. Kümeslerde kafes yerleşim sıklığı 455-642 cm2 arasında değişmekte olup her bir tavuk için ortalama 424 cm2’dir. Kafes yerleşim sıklığını her bir tavuk için Maton et al. (1985) 450-500 cm2, Ekmekyapar (1981) 400-600 cm2 olarak önermektedirler. Elde edilen sonuçlara göre kümeslerin 4’ünde yerleşim yeri sıklığının fazla olduğu söylenebilir. Kümeslerde yapılan gözlemlerden ve uygulama sonuçlarından elde edilen bilgiler sonucunda, yerleşim yeri sıklığının fazla olması sonucunda tavuklarda kanibalizm hastalığı görüldüğü, hayvanların yem yemek için birbirlerini ezdiği ve bu yüzden fazla sayıda ölümler görüldüğü saptanmıştır. Bu nedenle söz konusu kümeslerde yerleşim yeri sıklığının azaltılması gerekmektedir. Kümeslerde birim tavuğa düşen yapı hacmi 0,16-0,27 m3’tür. Hartung (1994) kafes tavukçuluğunda tavuk başına barınak hacminin en az 0,15 m3 olması gerektiğini bildirmiştir. Buna göre kümeslerin 8’inde barınak hacimlerinin yeterli olduğu söylenebilir. Bazı kümeslerde yerleşim yeri sıklığının fazla olması, tavuk başına düşen kümes hacminin azalmasına yol açmaktadır. Kümeslerde yemleme otomatik yem arabaları ile, tavukların sulaması iki kafes sırasının arasına yerleştirilen damla suluklar ile yapılmaktadır. Otomatik yem arabalar ile yapılan yemlemenin gürültülü çalışması ve yem dağıtımının homojen yapmaması gibi sorunları vardır. Yumurtalar ise günde 2-3 defa elle toplanmaktadır. Gübre kümeslerin 2’sinde kafes altında biriktirilerek belirli aralıklarla S.KARAMAN, G.ERGÜNEŞ, S.TARHAN temizlenmekte, 4’ünde kazıyıcı sistemle, 3’ünde hareketli bant sistemi ile temizlenmektedir. Kazıyıcı bant sistemi temizlik ve gürültüye neden olduğundan, yeni yapılacak kümeslerde hareketli bant sisteminin kullanılması önerilir. Kümes başına düşen işçi sayısı kümeslerin 6’sında 1, 3’ünde 2 adettir. Kümeslerin tamamında kümese bir antreden veya yumurta odasından geçildikten sonra girilebilmektedir. Kümeslerin 7’sinde yardımcı tesisler kümes kısımlarına eklenmiştir. İşletmelerin tamamında yumurta odası ve idare binası bulunmaktadır. Kümeslerin 4’ünde gübrenin kümes dışına gelişigüzel bırakılması kümeslerin çevresinde kirlilik ve koku sorununu oluşturmaktadır. Bunun yerine gübrenin kapalı alanlarda depolanması etkili bir çözüm şekli olacaktır. İşletmelerin tamamında yeterli büyüklükte yem depolama alanı bulunmasına karşın, ikisi hijyenik koşullardan uzaktır. 3.3. Kümes İçi Çevre Koşullarının Düzenlenmesi Kümes içi çevre sıcaklığının durumunu belirlemek amacıyla incelenen kümeslerde kış ayları boyunca ölçülen sıcaklıklar ortalaması 10,5-20,9 oC, kümes içi ortalama günlük sıcaklıklar da 9,3-21,4 oC arasında bulunmuştur. Kümeslerde ölçülen en düşük ve en yüksek sıcaklıklar ise 6,3 oC ve 27,5 oC’dur. Elde edilen sonuçlardan iç sıcaklıkların uygun sınırlar içerisinde kaldığı söylenebilir. Nitekim Okuroğlu ve Delibaş (1986), yumurta tavukları için optimum sıcaklık aralığının hafif ırklarda 12,8-21,1 oC, ağır ırklarda 12,8-18,3 oC olabileceğini, Spratt (1993) ise kafeste barındırılan tavuklar için uygun sıcaklığı 21 oC olarak önermektedir. Kümeslerde sıcaklığın uygun sınırlar içerisinde olması, kümeslerdeki sıcaklığı düşürmemek amacı ile havalandırma açıklıklarının tamamen veya kısmen iptal edilmesi veya pencere ve kapıların kışın havalandırma amacı ile hiç kullanılmaması sonucudur. Yapılan regresyon ve korelasyon analizleri sonucunda ahır içi sıcaklığının dış sıcaklıktan önemli derecede etkilendiği belirlenmiştir (P<0,01). Kümeslerde ortalama bağıl nem değerleri % 56,91-78,86, günlük ortalama bağıl nem değerleri de % 56,81-82,90 arasında belirlenmiş olup ölçülen en düşük ve en yüksek bağıl nem değerleri % 38,6 ve % 99’ dur. Elde edilen sonuçlardan kümeslerin bir kısmında bağıl nemin yüksek olduğu söylenebilir. Nitekim Ekmekyapar (1993) optimum sıcaklık koşullarında yumurta tavuğu kümeslerinde % 65-75 arasında bağıl nem sağlanması ve % 80’in üzerine çıkmaması gerektiğini belirtmektedir. Kümeslerde saptanan bağıl nem düzeyinin yüksek olmasının nedeni kış aylarında havalandırmanın kısılmasından kaynaklanmaktadır. Yüksek bağıl nemden tavukların zarar görmemesi için bağıl nemin optimum düzeyde tutulması gereklidir. Bu amaçla barınaklarda yeterli havalandırma ve nem yalıtımı sağlanmalıdır. Kümeslerde yapı elemanlarının ısı geçirgenlikleri doğrudan barınak içi sıcaklığını etkileyen bir etmendir. Araştırma yapılan kümeslerde ısı dengesinin sağlanmasında etkili olan yapı elemanlarının yalıtım durumunu ortaya koymak amacı ile hesaplanan ısı geçirme katsayıları, kullanılan malzemeye bağlı olarak duvarlarda 1,715-1,741 Kcal/m2oCh, çatıda 0,58-4.87 Kcal/m2oCh, kapılarda 2,74-5,18 Kcal/m2oCh olup, tek camlı pencerelerin ısı geçirme katsayıları ise 5,06 Kcal/m2oCh olarak belirlenmiştir. Okuroğlu (1981) duvarların toplam ısı geçirgenliğinin 0,488-0,813 Kcal/m2oCh, çatı ve tavanının toplam ısı geçirgenliğinin 0,326-0,488 Kcal/m2oCh olacak şekilde yalıtılmaları gerektiğini, Noton (1982) kümeslerde ek ısı kullanılmadan ısı dengesinin sağlanabilmesi için çatıların yalıtım değerini 0,43 Kcal/m2oCh olarak önermektedirler. Elde edilen sonuçlardan görüldüğü gibi yöredeki kümeslerde çatılarda genellikle yalıtıma dikkat edilirken duvar ve pencerelerin yalıtımı ihmal edilmekte, bu da ortalama ısı geçirme katsayısının yükselmesine neden olmaktadır. Elde edilen sonuçlara göre incelenen kümeslerin bir kısmında yapı elemanlarının ısı geçirme katsayılarının çeşitli araştırıcılar tarafından önerilen ve yapı elemanlarından kaybolan ısı miktarının en az düzeyde kalmasını sağlayabilecek değerlerden büyük olduğu, dolayısı ile ısı ve nem dengesinin sağlanamadığı görülmektedir. Kümeslerin 5’inde yapı elemanları ve havalandırmayla kaybolan ısı miktarı, hayvanlar tarafından yayılan duyulur ısı miktarından fazladır. Ayrıca hayvanlar tarafından yayılan duyulur ısının yapı elemanlarından kaybolma miktarı da yüksektir. Kümeslerin 2’sinde bu nedenle çok soğuk günlerde soba yakılmaktadır. Diğer kümeslerde 71 Tokat Yöresindeki Kafes Sistemli Kümeslerin Yapısal ve Çevre Koşulları Yönünden Durumu ve Geliştirilme Olanakları ısı dengesinin sağlanması kafesli kümeslerde diğer sistemlere göre birim alanda daha fazla tavuk barındırılması nedeniyle kümes içerisinde biriken ısının daha fazla olmasından ileri gelmektedir. Söz konusu kümeslerde uygun sıcaklık ve bağıl nemi sağlamak için ısı kaybını azaltacak önlemlerin alınmasının zorunlu olduğu açıktır. Kümeslerde tavuklar tarafından kümes içine verilen ısı, havalandırma ve yapı elemanları yoluyla kaybolan ısıyı karşılayamamakta ve ısı açığı 8765-26537 Kcal/h arasında olmaktadır. Isı açığı olan kümeslerde yapay ısı kaynağı kullanmak, hayvan sıklığını artırmak, kümes içi bağıl neminin belirli bir sınıra kadar yükselmesine izin vermek, kümes içi sıcaklığını optimum sıcaklığın alt sınırına kadar düşürmek veya yapı elemanlarını yalıtım değeri yüksek malzemelerle destekleyerek yapı elemanları yolu ile olan ısı kaybını azaltmak gibi önlemler alınabilir (Okuroğlu, 1981). Kışın kümeslere alınan soğuk hava, barınak içi ısı kaybında önemli bir etkendir. Havalandırmayla olan ısı kaybını azaltmak için kışın kümeslere alınan soğuk havanın çatı boşluğundan dolaştırılarak ısınmasının sağlanması ve barınak içi bağıl neminin belirli bir sınıra kadar yükselmesine izin verilerek havalandırmanın kısılması ile ısı kaybının azaltılması düşünülebilir. Kümes yalıtımının en önemli amacı yaz aylarında yüksek sıcaklığın etkisini azaltmak, kış aylarında ise ekstrem düşük sıcaklıklardan korunmaktır. Kümeslerin iç sıcaklığını istenilen sınırlar içerisinde tutmak ve havalandırma sisteminin yeterli bir şekilde çalışmasını sağlamak amacı ile yapılacak yalıtımın çatıda yapılması yeterli olacaktır. Kafes sistemli kümes planları üzerinde yapılan ısı dengesi hesaplarında çatıdan kaybolmasına izin verilecek minimum ısı miktarının Şubat ayında olduğu saptanmıştır. Hesaplamalar sonucunda soğuk iklime sahip Artova, Sulusaray, Yeşilyurt gibi ilçelerin dışındaki tüm ilçelerde genellikle yalıtım malzemesine gerek duyulmadığı, yalnızca çatı örtü malzemesinin bu iş için yeterli olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum kafesli kümeslerde diğer sistemlere göre birim alanda daha fazla tavuk barındırılması nedeniyle birim kümes içerisinde biriken ısının daha fazla olmasından ileri gelmektedir. Tokat yöresinde kurulacak kümeslerin uzun eksenlerinin doğu-batı yönünde yapılması, özellikle yaz aylarında 72 kümeslerin daha iyi havalandırılmasını sağlayacağı gibi barınak içerisinin güneş enerjisinden yeteri kadar yararlanabilmesini, dolayısı ile kış aylarında ısı kaybını da azaltacaktır. Kümeslerde optimum çevre koşullarını sağlamak, sıcak mevsimlerde tavukları serinletmek veya diğer mevsimlerde sıcaklık veya bağıl nemin tavuklar üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak, tavuklar tarafından barınak içine verilen zararlı gazları dışarı atmak için havalandırma yapılmalıdır (Ekmekyapar, 1993, Anonymous, 1980). Kümeslerde doğal havalandırma uygulanmakta olup hava giriş açıklığı olarak karşılıklı yerleştirilen pencerelerden yararlanılmaktadır. Çıkış açıklığı olarak 6 kümeste, çatıda mahya çevresine belirli aralıklarla yerleştirilmiş sac veya tahtadan yapılan ve kesit alanları 0,35-1,25 m2, toplam kesit alanı ise 3,8-9,75 m2 olan bacalardan, 3’ünde ise mahya boyunca yerleştirilmiş 50-60 cm genişliğinde sürekli açıklık şeklindeki havalandırma fenerinden yararlanılmaktadır. Kümeslerin 6’sında kışın havalandırma açıklıklarının yarıya kadar ve soğuk günlerde tamamının kapatılması sonucu oluşan havalandırma yetersizliği nedeniyle nem yoğunlaşması görülmüştür. Nem dengesine ilişkin hesaplamalar sonucunda kış mevsimine uygun bir havalandırma sağlamak için gerekli minimum havalandırma miktarı 7615-18674 m3/h olmaktadır. Minimum havalandırma için havalandırma bacası toplam kesit alanları kümeslerde barındırılan tavuk sayısına bağlı olarak 4-11 m2 arasında hesaplanmıştır. Araştırma yöresinde geçiş mevsimlerinde uygun çevre koşullarının sağlanabilmesi için gerekli havalandırma miktarı, barındırılması gereken tavuk sayıları göz önüne alındığında 11715-29809 m3/h arasında değişmektedir. Isı dengesine göre yapılan hesaplamalarda kümeslerde geçiş mevsimleri için gerekli havalandırma bacası kesit alanları da 8-18 m2 arasındadır. Havalandırma bacası toplam kesit alanları olması gereken değerlerlerle karşılaştırıldığında, genellikle yetersiz büyüklükte olduğu görülmektedir. Mevcut durumda kümeslerde yeterli havalandırma olanağının bulunmadığı söylenebilir. Kümeslerde pencerelerin ve hava çıkış açıklıklarının yetersizliği ya da tavukların soğuktan zarar göreceği endişesiyle kapatılması S.KARAMAN, G.ERGÜNEŞ, S.TARHAN sonucu havalandırma yetersizdir. Bu nedenle kümes içinde koku, yüksek nem ve sıcaklıklar ortaya çıkmakta, yapı elemanlarının sağlamlığının ve stabilitesinin bozulmasına neden olmaktadır. Kümes içinde biriken fazla nemin kümes dışına atılabilmesi ve kümes içinde temiz havanın girmesine olanak sağlayan uygun büyüklükte hava giriş açıklıkları ve havalandırma bacalarının yapılması gerekir. Soğuk havalarda kapı ve pencere açıklıklarından giren havanın ayarlanması ve kontrolü zordur. Aynı zamanda içeri giren soğuk hava, kümes içerisindeki fazla nemin kapı ve pencerelerde yoğunlaşmasına ve donmasına neden olur. Bu nedenle yeni yapılacak kümeslerde havalandırma amacı ile hava giriş açıklıklarının yapılması gerekir. Yörede yeni yapılacak kümeslerin havalandırılmasında kirli havanın kümes dışına atılmasında fener çatı sistemi inşa edilmelidir (Noton, 1982; Öztürk, 1992). Kümeslerde etkili yükseklik ve havalandırma bacalarının mahyadan olan yüksekliği Ekmekyapar (1993) tarafından önerilen değerler uygundur. İncelenen kümeslerde emici tip mekanik havalandırma sisteminin uygulanması göz önüne alınarak, toplam maksimum havalandırma kapasitesi 18712-56872 m3 ve hava giriş açıklıklarının toplam alanı ise 1,7-5,8 m2 olarak hesaplanmıştır. Kümes içi hava akım hızının ölçülmesinden elde edilen verilerin değerlendirilme sonucunda, tavukların düzeyindeki hava akım hızları 0,13-0,24 arasında ortalama 0,16 m/s olarak saptanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre kümeslerde hava akım hızlarının hayvan sağlık ve verimi yönünden zararlı düzeyde olmadığı söylenebilir. Nitekim uygun sıcaklık koşullarında hava akım hızını Ekmekyapar (1993) 0,12-0,5 m/s olarak bildirmektedir. Kümeslerde doğal ve yapay aydınlatma birlikte uygulanmaktadır. Doğal aydınlatmada iyi bir ölçüt olan pencere alanının barınak taban alanına oranı % 2-4 arasında değişmekte olup önerilen değerlerinin altındadır. Kümeslerde pencere açıklıkları toplam alanının çok az olması nedeniyle doğal aydınlatma yetersizdir. Ekmekyapar (1993) pencere alanı toplamının barınak taban alanına oranının, soğuk bölgelerdeki kümeslerde % 5, ılık bölgelerdeki kümeslerde %10-15 ve sıcak bölgelerdeki kümeslerde % 20-30 arasında olması gerektiğini belirtmektedir. Yapılan ölçümler sonucu kümeslerde içeri yayılan ışık şiddeti 921 lüks arasında olup ortalama 15 lüks’tür. Kümeslerde doğal ve yapay aydınlatma birlikte yürütülmekte, yapay yolla aydınlatılmada 2,6-3 m yüksekliğe asılan 40-60 W’lık normal ampuller ve kullanılmaktadır. İncelenen kümeslerde yapay aydınlatmanın gücü 2’sinde yeterli diğerlerinde yetersizdir. Kümeslerinde kümes taban alanının her 20 m2’si için en az 40 Watt’lık lambalar kullanılmalıdır (Ekmekyapar, 1993). Kümeslerde doğal ve yapay aydınlatma süresi 14-17 saattir. 4. Sonuç Ülkemizde hayvansal protein üretimindeki yetersizlikler ve aynı zamanda tavuk ürünlerinin bölge ülkelerine ihraç olanaklarının artması nedeniyle ülkemizde birim alanda daha fazla üretim yapmaya olanak sağlayan kafesli sistemler inşa edilmelidir (Öztürk, 1992). Kafes tavukçuluğunda diğer yetiştiricilik şekillerine oranla birim alanda daha fazla tavuk barındırılmakta, tavuklar daha az yem tüketmekte ve daha fazla yumurta üretmekte, hastalık ve zararlılar daha iyi kontrol edilebilmekte, yumurtlamayan tavuklar daha iyi seçilebilmekte, bakım için gerekli iş gücü daha az olmaktadır. Kafes tavukçuluğunun bu üstünlükleri göz önüne alınarak yörede kafes tavukçuluğu özendirilmelidir. Yörede kafes tavukçuluğunun artması için tavuk yetiştiricileri, yetiştiricilik yönü ve tekniği konusunda ilgili kuruluşlar tarafından aydınlatılmalı, tavuk yetiştiricilerine özellikle kafes tavukçuluğu yapacak olanlara düşük faizli, yeteri miktarda kredi olanakları sağlanmalıdır (Okuroğlu, 1981). Yörede yumurta tavuğu kümeslerinin ekonomik işletmeciliğe olanak sağlaması için kapasitenin 5000 veya daha fazla olması uygun olmaktadır. Araştırmada elde edilen sonuçlar ve Tokat yöresindeki tavukçuluk işletmelerinin mevcut koşullarıyla literatürlerde verilen ilkeler göz önünde tutularak tasarlanan kümes planları Şekil 1 ve 2’de verilmiştir. 73 Tokat Yöresindeki Kafes Sistemli Kümeslerin Yapısal ve Çevre Koşulları Yönünden Durumu ve Geliştirilme Olanakları Kaynaklar Alagöz, T.,1983, Çukurova Tavukçuluk İşletmelerinde Kümeslerin Durumu, özellikleri ve Bölge İklim Koşullarına Uygun Kümes Planlarının Geliştirilmesi Üzerine Bir araştırma (Doktora Tezi). Ç.Ü. Fen Bilimleri Enst., Adana. Anonim, 2002, Tarımsal Yapı. T.C. Başkanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Ankara. Anonymous, 1976, Structures and Environment Handbook. Midwest Plan Service, Iowa State University, Ames. Iowa. Anonymous, 1980, Agricultural Engineers Yearbook. American Society of Agricultural Engineers, St.Joseph, Michigan. Anonymous, 1981, Design of Buildings Structures for Agriculture(Livestock Buildings). British Standard Institution, BS 5502, Section 2.22, London. Anonymous, 1984, Handbook of Building Plans. Midwest Plan Service, MWPS-20, Ames, Iowa. Anonymous, 1987a, Structures and Environment Handbook. Midwest Plan Service, MWPS-1, Ames, Iowa. Anonymous, 1987b, Hayvan barınakları-Isı tecridi ve ısıtma kuralları. Türk Standartları Enstitüsü, TS 5081, Ankara. Balaban, A. ve Şen, E., 1988, Tarımsal Yapılar. Ankara Üniv. Ziraat Fak. Yayınları, 845, Ankara. Ekmekyapar, T., 1981, Tarımsal İnşaat Ders Notları. Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Ders Notları, Erzurum. Ekmekyapar, T., 1993, Hayvan Barınaklarında Çevre Koşullarının Düzenlenmesi. Atatürk Üniv., Ziraat Fak., Yay., No: 306, Erzurum. Esmay, M.L., 1974, Principals of Animal Environment. The Avi Publishing, Company Inc., West port, Connecticut. Esmay, M.L and Dixon, J.E.,1986, Environmental Control for Agricultural Buildings. The Avi Publishing Company Inc., Westport, Connecticut. Hartung, J., 1994, Environment and animal health in Livestock Housing. E. C.M. Wathes, D.R. Charles, University Press, Cambridge. Karaman, S., 1991, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ziraat İşletmesindeki Yumurta Tavukçuluğu Yapılan Kümeste Kış Mevsimine İlişkin Çevre Koşulları Üzerine Bir Araştırma. 4.Ulusal Tarımsal Yapılar ve Sulama Kongresi Bildirileri, Erzurum. 74 Maton, G., Daelemans, J., Lambrect, D., 1985, Housing of Animals, Construction and Equipment Animal Houses. Elsevier Publ., Amsterdam. Mutaf, S. ve Sönmez, R., 1984, Hayvan barınaklarında iklimsel çevre ve denetimi. Ege Üniv., Ziraat Fak., Yay., 438 s 10-131, İzmir. Noton, H.N., 1982, Farm building. The Collage of Estate Management, Publ. London. Okuroğlu, M.,1981. Doğu Anadolu Bölgesi Ticari Tavukçuluk İşletmelerinde Kümeslerin Durumu, Özellikleri ve Geliştirme Olanakları Üzerine Bir Araştırma (Doktora tezi). Atatürk Üniv. Fen Bilimleri Enst. Kültürteknik Anabilim Dalı, Erzurum. Okuroğlu, M. ve Delibaş, L., 1986, Hayvan Barınaklarında uygun çevre koşulları. Hayvancılık Sempozyumu, 5-8 Mayıs, Tokat, s. 43-53. Öneş, A. ve Olgun, M., 1986, Tokat yöresinde kurulacak hayvan barınaklarında uygun çevre koşullarının sağlanmasına ilişkin planlama kriterlerinin saptanması, Hayvancılık Sempozyumu, 5-8 Mayıs, 1986, Cumhuriyet Üni Tokat Ziraat Fak. Tokat. Öneş, A., Mutaf, S., Olgun, M. ve Çilingir, İ., 1991, Ülkemizde hayvan barınaklarının durumu ve geliştirme olanakları. II.Hayvancılık Kongresi, 1719 Haziran, TMMOB Ziraat Müh. Odası, Ankara. Özdemir, N., 1991, Türkiye’de hayvancılığın bugünkü durumu, gelişmesi için önerilen acil tedbirler. Tigem Derg., (35). Öztürk, T., 1992, Samsun ilindeki yumurta tavuğu kümeslerinin yapısal ve fonksiyonel özellikleri (Doktora tezi). Ankara Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı, Ankara. Sainsbury, D., Sainsbury, P., 1988, Livestock Health and Housing. Alden Pres, Oxford. Spratt D., 1993, Basic Husbandry for Layers Ministry of Agriculture and Food Factsheet, AGDEX, Ontorino. Uğurlu, N ve Kara, M., 1999, Konya ili yumurta tavuğu kümeslerinde yapı ve ekipman tasarımı, karşılaşılan sorunlar ve çözüm olanakları. S.Ü. Ziraat Fak. Derg., 3(19):47-63. S.KARAMAN, G.ERGÜNEŞ, S.TARHAN 75 Tokat Yöresindeki Kafes Sistemli Kümeslerin Yapısal ve Çevre Koşulları Yönünden Durumu ve Geliştirilme Olanakları 76 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 77-83 Reyhan (Ocimum basilicum L.) Genotiplerinde Uygun Biçim Yüksekliklerinin Belirlenmesi İsa Telci Gaziosmanpaşa üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 60240, Tokat Özet: Vejetasyon boyunca birden fazla hasat edilen bitkilerde, biçim yüksekliği bitkilerin sonraki gelişimini ve verimi etkileyen önemli bir faktördür. Denemede, üç Reyhan (Ocimum basilicum L.) genotipinde (Zonguldak, Antalya ve Mersin), üç farklı biçim yüksekliğinin (5 cm, 10 cm ve 15 cm) etkileri araştırılmıştır. Araştırma, 2001 ve 2002 vejetasyon dönemlerinde Tokat Kazova ekolojik koşullarında yürütülmüştür. Deneme sonuçlarına göre, biçim yüksekliklerinin incelenen özelliklere etkisi önemli olmuş ve 10 ve 15 cm yüksekteki biçimlerin toplam kuru herba ve kuru yaprak verimleri için uygun olduğu belirlenmiştir. 5 cm yükseklikte yapılan biçimler, verim ve uçucu yağ oranlarını düşürmüştür. Ayrıca, Zonguldak orijinli 1 nolu genotip ile Mersin orijinli 3 nolu genotipin, Tokat ekolojik koşulları için uygun genotipler olduğu belirlenmiştir. Anahtar kelimeler: Reyhan, Ocimum basilicum L., biçim yüksekliği, genotip Determination of suitable harvesting height in basil (Ocimum basilicum L.) genotypes Abstract: In the crops harvested twice or more in one vegetation, harvesting height is an important factor effecting subsequent growing and herbage yields of plants. It was aimed in the research to determine suitable harvesting height and adaptation capability of three local basil (Ocimum basilicum L.) genotypes (Zonguldak, Antalya ve Mersin) in Tokat ecological conditions. Three different harvesting heights (5 cm, 10 cm and 15 cm) were evaluated in the research. The research was conducted in 2001 and 2002 vegetation periods. According to the results, harvesting height affected significantly all studied characters, and it was determined to be suitable 10 and 15 cm harvesting heights for total dried herbage yields and total drog leaf yields. Plants harvested in 5 cm height gave lower herbage yield and essential oil contents. It was concluded that two local genotypes (Zonguldak and Mersin) could be sucessfully grown Tokat ecological conditions Key word: Basil (Ocimum basilicum L.), harvesting height, genotype 1. Giriş Lamiaceae familyasına ait Ocimum türleri Türkiye’de reyhan veya fesleğen olarak bilinmektedir (Baytop, 1994). Dünyada 65’in üzerinde türe sahip olan (Paton et al., 1999), Ocimum cinsi, Asya, Afrika ve Orta Amerika’da doğal yayılış göstermektedir (Darrah., 1998). Bunlardan O. bacilium L. türü morfolojik özellikleri (Simon et al. 1999; Labra et al., 2004) ve kimyasal içerikleri (Marotti et al., 1996, Vieira and Simon, 2000) bakımından geniş varyasyon göstermektedir. Bu varyeteler değerli uçucu yağlarından ve güzel kokularından dolayı baharat, ilaç, gıda, parfümeri sanayilerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Reyhan uçucu yağları, antifungal (Zallo et al, 1998), insektisit (Deshpande and Tipnis, 1997) antioksidant (Bassiouny et al. 1990) gibi biyolojik etkilerinden dolayı, giderek artan bir öneme sahiptir. Ayrıca reyhanın mor renkli çeşitleri gıda sanayisi için önemli bir antosiyan kaynağıdır (Simon et al., 1999). Bu nedenlerden dolayı reyhan ıslahı (Khosla et al. 1989) ve yetiştiriciliği üzerindeki çalışmalar artarak devam etmektedir. Türkiye’de bu konuda yapılan sınırlı çalışmalarda; Vömel ve Ceylan (1977) reyhanın Ege koşullarındaki adaptasyonunu araştırmış ve 360 kg/da kuru herba verimi elde etmiştir. Nacar (1997) 2 yabancı ve 4 yerli orijinli reyhan genotiplerinin Çukurova koşulları için bitki sıklıklarını incelediği çalışmada, 2.5-3 ton/da yeşil herba, 500-750 kg/da kuru herba ve 120-200 kg/da kuru yaprak verimi elde etmiştir. Baharat bitkileri üretiminde amaç kaliteli ve yüksek verim almaktır. Bu amaca, istenen özelliklere uygun çeşitlerin geliştirilmesi, uygun iklim koşullarının ve yetiştirme tekniklerinin belirlenmesiyle ulaşılabilir. Çok yıllık ya da bir vejetasyon döneminde birden fazla ürün alınan bitkilerde, biçim yüksekliğinin ayarlanması sonraki gelişme dönemleri için önemlidir (Tosun 1967). Yüksek biçimler Reyhan (Ocimum basilicum L.) Genotiplerinde Uygun Biçim Yüksekliklerinin Belirlenmesi gereksiz verim kayıplarına neden olurken, aşırı kısa yapılan biçimlerde, yeni oluşan tomurcuklar zarar göreceğinden biçim sonrası gelişmeyi olumsuz etkiler. Bu çalışmada, üç farklı reyhan genotipinin Tokat koşullarına adaptasyonu ve uygun biçim yüksekliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Metot Deneme 2001 ve 2002 yılı vejetasyon dönemlerinde Tokat-Kazova ekolojik koşullarında yürütülmüştür. 35.3-37.9 kuzey enlemleri ile 39.5º-40.5º doğu boylamlarında ve Tokat Merkez ilçe sınırlarında yer alan Kazova, iklim özellikleri bakımından Karadeniz iklimiyle karasal iklim arasındaki geçit bölgede yer almaktadır (Tuğay ve Akdağ, 1989). Deneme yıllarına ve uzun yıllar ortalamasına ait bazı önemli iklim özellikleri Çizelge 1’de, deneme alanına ait toprak özellikleri Çizelge 2’ de verilmiştir. Denemede Türkiye’de sınırlı alanlarda yetiştirilen yerel genotipler kullanılmıştır. Tohumlar bitkilerin yetiştirildiği yörelerdeki çiftçilerden alınmıştır. Genotiplere ait ön çalışmalarla berlilenen bazı özellikler aşağıda özetlenmiştir. Genotip I: Morfolojik olarak, yabancı literatürde “sweet basil” olarak bilinen çeşitlere çok benzemektedir. Fakat metil kavikolca zengindir ve kaliks koyu renklidir. Verimli ve uçucu yağ oranı yüksektir. Bu genotip Zonguldak kökenlidir. Genotip II: Kısa boylu, etli ve büyük yapraklı olup, gövde ve dallar iyi gelişmiştir. Yapraklar alt kısımda yoğundur. Yabancı literatürde “lettuce” grubunda yer alır. Antalya orijinlidir. Genotip III: Yüksek boylu, büyük habitüslü bir genotiptir. Melissa kokuludur. Büyük habitüslü uzun boylu ve dallanma oranı diğerlerine göre daha düşüktür. Kalix ve brakte yapraklar üzerinde belirgin ve yoğun tüyler mevcuttur. Baharat olarak kullanımdan ziyade uçucu yağ sanayii için daha önemlidir. Mersin ilinden temin edilmiştir. Çizelge 1. Deneme yerine ait iklim özellikleri Aylar Yağış (mm) 2001 2002 Uzun yıllar Mayıs 92.2 16.8 39.7 Haziran 5.6 57.6 62.0 Temmuz 1.0 37.6 61.1 Ağustos 1.2 11.2 40.5 Eylul 20.4 11.4 10.8 Top./ort. 120.4 133.8 214.1 Ortalama aylık sıcaklık (C) 2001 2002 Uzun yıllar 14.4 15.6 6.9 20.2 18.8 12.5 22.7 23.2 16.4 23.3 21.4 19.6 19.6 18.8 22.0 20.0 19.7 15.5 Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü iklim verileri, Tokat Çizelge 2. Deneme alanının toprak özellikleri Bünye Topam tuz (%) pH Kireç Killi-tınlı 0.023 7.7 7.8 Sera koşullarında tohumlardan fideler yetiştirilmiş ve daha sonra tarlaya şaşırtılmışlardır. Tohumlar her iki yılda da Mart ayının son haftasında, torf, çiftlik gübresi, tarla toprağı ve perlitten (1:1:1:1) hazırlanan fide ortamlarına ekilmiştir. Fideler 10-15 cm büyüklüğe geldiğinde, önceden hazırlanmış, 5 kg/da N ve 5 kg/da P2O5 ile gübrelenmiş, 40x30 cm aralıklarda (15 Mayıs) tarlaya dikilmişlerdir. Gerekli bakım, sulama ve çapalama işlemleri yapılmıştır. Bitkiler çiçeklenme dönemine geldiğinde üç farklı yükseklikte (5, 10 ve 15 cm) biçilmişlerdir. 78 P2O5 (kg/da) K2O(kg/da) Organik madde (%) 1.18 27.9 1.8 Biçimler 3 Temmuz, 5 Ağustos ve 12 Eylül tarihlerinde yapılmıştır. Her biçimde aşağıdaki özellikler incelenmiştir. 1. Bitki boyu (cm): Biçimden önce her parselden rastgele seçilen 10 bitkinin boyu ölçülerek ortalaması alınmıştır. 2. Yeşil herba verimi (kg/da): Parsellerin kenar tesirleri alındıktan sonra kalan alanlardaki bitkilerin farklı yükseklerde biçilip hemen tartılmasıyla elde edilmiştir. 3. Kuru herba verimleri (kg/da): Yeşil herba için tartım yapıldıktan sonra, 500 g örnek 35 ºC’de sabit ağırlığa gelinceye kadar İ.TELCİ kurutularak % nem ve kuru herba oranı belirlenmiştir. Bu oranlardan faydalanılarak kuru herba verimleri hesaplanmıştır. 4. Kuru yaprak verimleri (kg/da): Kuru herba verimi için alınan ve 35 ºC kurutulup nem oranı belirlenen örnekte, yaprak ve saplar ayıklanarak yaprak oranları (%) belirlenmiştir. Bu oranlardan faydalanılarak, kuru yaprak verimleri hesaplanmıştır. 5. Uçucu yağ oranı (ml/100 g): Uçucu yağ oranları, 35 ºC’de kurutulmuş yapraklarda Schilcher aparatı ile volümetrik olarak belirlenmiştir (Schilcher, 1964). Reyhan gibi bir vejetasyon döneminde birden fazla hasat edilen bitkilerde, biçim dönemlerinin etkilerini de belirlemek amacıyla, denemeden elde edilen veriler “tesadüf bloklarında bölünen bölünmüş parseller deneme deseni”ne göre analiz edilmiştir. Toplam yeşil herba, kuru herba ve kuru yaprak verimleri, biçim dönemlerinden elde edilen verilerin birleştirilmesiyle belirlenmiştir. Toplam verimler ise “tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme deseni”ne göre analiz edilmiştir. Varyans analizleri sonucu önemli çıkan özellikler LSD değerlerine göre gruplandırılmıştır (Düzgüneş ve ark. 1987). Analizler MSTATC programından yararlanılarak gerçekleştirilmiştir. 3. Bulgular ve Tartışma İncelenen özelliklerde ortalama değerler ile varyans analiz sonucu, önemli çıkan interaksiyonlar Çizelge 3 ve 4’te verilerek sonuçlar tartışılmıştır. 3.1. Bitki boyu Bitki boyları biçim dönemlerine göre önemli farklılıklar göstermiş ve her iki yılda da birinci biçim dönemlerindeki bitki boyları (1. yıl 55.1 cm, 2. yıl 44.9 cm) ikinci (1. yıl 34.6 cm, 2. yıl 33.2 cm) ve üçüncü (1. yıl 29.9 cm, 2. yıl 29.4 cm) biçimlerde, elde edilen bitki boylarından yüksek olmuştur (Çizelge 3). Denemede, ilk biçim için gelişme periyodu Mayıs ve Haziran aylarına rastlamıştır. Bu dönemdeki yağışlar (Çizelge 1) ve gün uzunluğu (Clark and Menary, 1979; Karaguzel et. al. 2005) bitki boylarının yüksek olmasına neden olmuştur. Her iki yılda da 3 nolu genotip diğer iki genotipten önemli derecede (p<0.01) yüksek bitki boyuna sahip olmuştur. Bu genotip, morfolojik ve kimyasal olarak “lemon basil” olarak bilinen limon kokulu genotiplere benzemektedir. Literatür kayıtlarından limon kokulu (citralca zengin) çeşitlerin yüksek boylu varyeteler olduğu bilinmektedir (Simon et al., 1999). Deneme süresince, 10 cm (1. yıl 41.5 cm, 2. yıl 38.1 cm) ve 15 cm (1. yıl 45.7 cm, 2. yıl 40.6 cm) yüksekliklerden hasat edilen bitkilerde bitki boyları, 5 cm de hasat edilenlerden (1. yıl 32.3 cm, 2 yıl 28.7 cm) önemli (p<0.01) oranda yüksek olmuştur (Çizelge 3). Bir vejetasyon döneminde birden fazla hasat yapılabilen bitkilerde biçim yüksekliğinin, bitkilerin sonraki gelişimini etkilediği bilinmektedir (Tosun, 1967). Reyhanda alt yaprak koltuklarındaki tomurcuklar seyrek ve az gelişmişken, üst kısımlarda daha yoğun ve iyi gelişmiştir. 5 cm biçim yüksekliğinde, üst boğumlardaki yoğun ve iyi gelişmiş tomurcuklar hasat edildiğinden ve alt tomurcukların gelişimi yavaş olduğundan dolayı bitki gelişimi ve buna bağlı olarak bitki boylarının kısaldığı söylenebilir. Yüksek biçimlerde, hasat edilmeyen alt yaprakların genç sürgünlere sağladığı fotosentez ürünleri, 10 ve 15 cm yükseklikteki bitki boyunun yüksek olmasının diğer bir nedeni olabilir. Araştırmada bitki boyu bakımından 2001 ve 2002 yıllarında biçim dönemi x genotip ve biçim dönemi x biçim yüksekliği interaksiyonları önemli (1. yıl, p<0.01, 2. yıl p< 0.05) bulunmuştur (Çizelge 3). 3 nolu genotip özellikle ilk yıl, birinci biçim gelişme dönemlerindeki iklim koşullarına diğer genotiplerden daha olumlu tepki vermiş ve bu dönemde bitki boyu daha yüksek (1 yıl 72.4 cm, 2. yıl 63.1 cm) bulunmuştur. Fakat bu genotip yaz sıcaklıkları ve ışık yoğunluğundan daha fazla etkilenmiş ve bitki boyları ikinci ve üçüncü biçimde, birinci biçimlere nispeten kısa olmuştur (Çizelge 3). Biçim dönemi biçim yüksekliği interak-siyonlarında, 1 biçimde bitkiler eşit muameleye tabi tutulduğundan, biçim yüksekliğinin asıl etkileri sonraki biçimlerde (2 ve 3. biçimlerde) ortaya çıkmıştır. Çizelge 3. Bitki boyu (cm), yeşil herba (kg/da) ve kuru herba (kg/da) verimlerinin değişimi 79 Reyhan (Ocimum basilicum L.) Genotiplerinde Uygun Biçim Yüksekliklerinin Belirlenmesi Bitki boyu 2001 2002 Yeşil herba verimi 2001 2002 Kuru herba verimi 2001 2002 1 2 3 55.1 a 34.6 b 29.9 b 44.9 a 33.2 b 29.4 b 340.0 b 739.0 a 345.5 b 329.7 b 751.3 a 356.9 b 51.3 b 113.4a 58.5 b 53.0 b 115.0 a 64.6 b Lsd 16.8** 10.5** 174.4* 158.2** 31.2** 30.3** 1 2 3 37.5 b 33.2 b 48.8 a 30.6 b 29.5 b 47.2 a 514.5 a 345.3 b 558.8 a 472.1 432.0 533.7 79.8 ab 56.2 b 87.1 a 76.4 69.8 84.4 Lsd 10.3** 8.1** 165.7* ns 24.3* ns 32.3 c 41.5 b 45.7 a 28.7 b 38.1 a 40.6 a 342.0 c 472.0 b 606.1 a 394.0 b 484.0 a 536.0 a 55.3 c 77.2 b 90.7 a 64.6 b 81.6 a 84.5 a 2.9** 2.6** 75.8** 79.4** 8.6** 9.5** 38.6 32.9 63.1 402.0 215.5 401.3 335.1 254.6 399.3 56.6 30.8 66.5 51.2 36.3 65.8 Biçim dönemi Genotip Biçim yüksekliği 5 10 15 Lsd Biçim dönemi x genotip 1x1 52.1 1x2 40.5 1x3 72.4 2x1 2x2 2x3 34.8 30.6 38.5 30.5 28.0 41.0 780.0 523.0 913.0 729.0 671.3 853.6 125.6 81.6 133.0 117.8 102.8 124.3 3x1 3x2 3x3 25.7 38.5 35.4 22.9 27.6 37.6 361.4 296.0 362.0 352.3 370.1 348.3 57.3 56.3 62.0 60.3 70.5 63.1 Lsd 10.2** 7.82* ns 121.6 26.4** 13.1** Biçim dönemi x biçim yük. 1x1 54.6 1x2 56.6 1x3 53.8 41.9 43.6 49.1 384.0 347.0 288.2 353.6 345.0 292.0 63.0 51.0 40.0 59.1 52.3 41.8 2x1 2x2 2x3 22.6 37.5 43.7 23.4 37.9 38.2 436.3 733.1 1047.0 570.0 738.6 945.1 65.8 117.0 157.5 85.3 119.5 140.2 3x1 3x2 3x3 19.6 30.5 39.6 20.9 32.8 34.4 200.0 335.8 483.6 258.8 368.3 443.6 37.1 63.6 74.8 49.3 73.0 71.7 131.3** 137.6** 14.9** 16.5** Lsd 5.1** 4.7* * p<0.05; **p<0.01; ns: önemli değil 3.2. Yeşil herba, kuru herba ve kuru yaprak verimleri Yeşil herba, kuru herba ve kuru yaprak verimleri biçim dönemlerine göre önemli bir şekilde değişmiş (p<0.01) ve deneme boyunca ikinci biçimlerden elde edilen verimler birinci ve üçüncü biçimlerden elde edilen verimlerden daha yüksek olmuştur. İkinci biçimlerde yıllara göre yeşil herba, kuru herba ve kuru yaprak verimleri sırayla birinci yıl 739, 113.4 ve 85.3 kg/da, ikinci yıl 751.3, 115.0 ve 85.6 kg/da olarak belirlenmiştir (Çizelge 3ve Çizelge4) Birinci ve üçüncü biçim dönemlerindeki 80 verimler, ikinci biçim değerlerinin yaklaşık yarısı kadardır. Birinci biçim döneminde bitkilerin tarlaya şaşırtılması sonucu genelde bir ana gövde gelişmiş ve dallanma az olmuştur. Biçimler reyhanda yaprak koltuklarındaki tomurcukların gelişimini yani dallanmayı teşvik etmektedir. Birinci biçimden sonra, alt yaprak koltuklarındaki tomurcukların gelişmesi sonucu bitkilerde çok sayıda gövde oluşmuş ve ikinci biçim verimlerinin yüksek olmasına neden olmuştur. Ayrıca ikinci gelişme dönemindeki hava sıcaklığı bu dönemdeki verim yüksekliklerinin diğer bir nedeni olabilir İ.TELCİ (Nacar, 1997). İkinci biçimden sonra sonbahara doğru sıcaklıkların düşmesi, gece gündüz sıcaklığının artması düşük sıcaklığa oldukça duyarlı olan reyhanda (Lachowicz et. al. 1997) üçüncü biçim verimlerini düşürmüştür. Çizelge 4. Kuru yaprak verimi (kg/da) ve uçucu yağ oranlarının değişimi Kuru yaprak verimi 2001 2002 Biçim dönemi 1 28.0 b 27.8 c 2 85.3 a 85.6 a 3 47.8 b 51.8 b Uçucu yağ oranı 2001 2002 0.59 b 0.83 a 0.95 a 0.62 b 0.88 a 0.89 a Lsd 33.0** Genotip 1 58.4 a 2 43.0 b 3 59.2 a 12.4** 0.18** 0.16** 57.5 55.8 52.0 1.31 a 0.63 b 0.45 b 1.32 a 0.64 b 0.45 c Lsd ns 0.30** 0.13** Biçim yüksekliği (cm) 5 37.6 c 44.1 b 10 56.8 b 59.9 a 15 66.2 a 61.3 a Lsd 7.0** 0.7** 0.70 b 0.83 a 0.84 a 0.06** 0.74 b 0.82 a 0.83 a 0.07** Biçim dönemi x genotip 1x1 32.8 29.3 1x2 20.0 23.0 1x3 31.1 30.8 0.88 0.52 0.39 0.98 0.50 0.38 2x1 2x2 2x3 92.8 94.3 98.8 86.9 77.3 102.0 1.32 0.68 0.49 1.46 0.70 0.50 3x1 3x2 3x3 49.6 44.6 47.3 51.0 55.6 49.0 1.71 0.67 0.46 1.32 0.69 0.48 Lsd 20.9** ns 0.10** 0.20** 11.4* Biçim dönemi x biçim yük. 1x1 32.8 31.1 1x2 28.5 28.3 1x3 22.6 24.1 2x1 2x2 2x3 49.8 89.6 116.5 61.6 91.5 103.6 3x1 3x2 3x3 30.3 52.3 59.5 29.5 60.0 56.1 Lsd 12.1** 12.0** * p<0.05; **p<0.01; ns: önemli değil Verim değerleri bakımından (yeşil herba, kuru herba ve kuru yaprak) 2001 yılında, genotipler arasındaki fark önemli olurken (p<0.05), 2002 yılında önemsiz bulunmuştur. Deneme boyunca, en yüksek verimler, yüksek verimli Lemon basil grubunda yer alan 3 nolu Mersin’den temin edilen genotipten alınmıştır. Ancak diğer verimli Anise grubunda (Simon et al. 1999, Marotti et al. 1996) yer alan 1 nolu genotip ile aynı grubu oluşturmuştur. İkinci yıl 2 nolu genotip ilk yıla göre daha yüksek verim vermiş ve verimler bakımından üç genotip arasındaki fark önemsiz olmuştur. Bu genotip verim bakımından yıllara göre önemli değişim göstermiştir. Verimlerin biçim yüksekliğine göre değişimi her iki yılda da önemli bulunmuştur. 5 cm yükseklikte biçilen bitkilerden düşük verim alınırken, yüksek verimler 15 cm yükseklikteki biçimlerden alınmıştır. Ancak, ikinci yılda 10 ve 15 cm yükseklerdeki biçimlerden elde edilen verimler istatistiksel olarak aynı grupta yer almıştır. Vejetasyon dönemi boyunca birden fazla biçim yapılan bitkilerde biçim yükseklikleri, bitkilerin daha sonraki gelişme durumlarını ve verimleri etkilemektedir (Tosun, 1967). Toprak yüzeyine yakın (5 cm) biçimlerde; 1) yeni bitki oluşturacak tomurcukların çoğunun zarar görmesi, 2) hasattan kalan alt sürgünlerin daha yavaş gelişmesi ve 3) daha az dal ve sürgün oluşturması, verimlerin düşük olmasına neden olmuştur. Reyhan genotiplerinde 5 cm’nin üzeri bölgelerde tomurcuklar daha yoğun ve daha iyi gelişmiştir. 10 ve 15 cm yüksekliklerde yapılan biçimlerde, tomurcukların daha hızlı gelişmesi ve daha fazla dal oluşturması, verimlerin yüksek olmasına neden olmuştur. Deneme boyunca genotipler, yeşil herba verimi ve kuru yaprak verimi bakımından birinci yıl biçimlere göre düzenli bir değişim gösterirken, ikinci yıl farklı olmuş ve genotip x biçim dönemi interaksiyonları önemli bulunmuştur. Kuru herba verimi bakımından, her iki yılda da biçim dönemi x genotip interaksiyonları önemli olmuştur (Çizelge 3 ve Çizelge 4). Bazı reyhan genotiplerinin gelişme dönemindeki değişen iklim koşullarına hassas olduğu bilinmektedir (Marotti et al., 1996). Dolayısıyla incelenen genotipler vejetasyon boyunca, biçim dönemlerindeki değişen iklim koşullarına farklı tepki göstermiştir. İncelenen tüm verimlerde biçim dönemi biçim yüksekliği interaksiyonu önemli çıkmıştır. Bitkiler 1. biçim döneminde eşit koşullarda yetiştirilip hasat edilmiştir. Bu 81 Reyhan (Ocimum basilicum L.) Genotiplerinde Uygun Biçim Yüksekliklerinin Belirlenmesi nedenle birinci biçimdeki verim farklılıkları, yüksekliğe bağlı olarak bitkilerin hasat edilmeyen kısımlardan kaynaklanırken, biçim yüksekliklerinin asıl etkileri ikinci ve üçüncü biçimlerde gözlenmiştir. 3.3. Uçucu yağ oranları Uçucu yağ oranları bakımından her iki yılda da biçim dönemleri, genotip ve biçim yüksekliklerinin uçucu yağ oranlarına etkileri önemli bulunmuştur. Deneme yıllarında birinci biçim uçucu yağ oranları (1. yıl % 0.59; 2. yıl % 0.62), ikinci (1. yıl % 0.83, 2. yıl 0.88) ve üçüncü (1. yıl % 0.95, 2. yıl 0.89) biçim uçucu yağ oranlarından önemli seviyede düşük bulunmuştur (Çizelge 4). Genotipler arasındaki farklılıklar her iki yılda da önemli olup, en yüksek uçucu yağ oranları 1 nolu genotipten elde edilmiştir. Bitkilerde uçucu yağ sentezi iklim ve bitkinin genetik (Simon et al. 1999, Marotti et al. 1996) yapısına göre değiştiği bilinmektedir. Denemede, biçim dönemlerindeki farklı iklim koşulları, biçim dönemleri arasındaki farklılığa neden olmuştur. Birinci biçimden sonraki periyotta sıcaklığın ve ışık yoğunluğunun yüksek olması (Clark and Menary 1982), ikinci ve üçüncü biçimlerde uçucu yağ oranını artırmıştır. Genotipler arasındaki farklılık ise, bitkilerin genetik yapılarından kaynaklanmıştır. Biçim yüksekliklerinin uçucu yağ oranlarına etkisi önemli olup, deneme boyunca 5 cm yükseklikten biçilen örneklerde uçucu yağ oranları (1. yıl % 0.70, 2. yıl % 0.74), 10 cm (1. yıl % 0.83, 2. yıl % 0.82) ve 15 cm (1. yıl % 0.84 ve 2. yıl % 0.83) yükseklikte biçilen örneklerden elde edilen uçucu yağ oranlarından düşük olmuştur (Çizelge 4). İlk oluşan alt yaprakların hasat edilmesi ve yaşlı yapraklarda uçucu yağ oranının düşük olması (Stangele and Biskup 1993), 5 cm yükseklikteki biçimlerde uçucu yağ oranlarının düşük olmasına neden olmuştur. Her iki yılda da, uçucu yağ oranı bakımından genotipler biçim dönemlerine farklı tepki göstermiş ve biçim dönemi x genotip interaksiyonu önemli bulunmuştur. Deneme boyunca üç genotipte de birinci biçimden sonra uçucu yağ oranları artmıştır. Ancak bu artış, 1 nolu genotipte 1 yıl üçüncü biçimde (%1.71), 2. yıl ikinci biçimde (% 1.46) diğer genotiplere 82 nispeten daha belirgin olmuştur (Çizelge 4). Yukarıda açıklandığı gibi, bitkilerde uçucu yağ sentezi bitkilerin genetik yapılarına ve bu genetik yapıların müsaadesi sınırında iklim koşullarına bağlıdır. Uçucu yağ oranları bakımından bazı aromatik bitkiler çevre koşullarına daha hassas iken, bazıları iklim koşullarından daha az etkilendiği bilinmektedir (Marotti et al. 1996). Çizelge 5. Toplam herba verimleri (kg/da) Toplam yeşil herba verimi 2001 2002 Genotipler 1 2 3 Lsd 5 1 15 Lsd 1543a 1037b 1673a 228** 1206c 1415b 1817a 204** 1415ab 1296b 1600a 191** 1181c 1451b 1680a 212** Toplam kuru herba verimi 2001 2002 Toplam kuru yaprak verimi 2001 2002 239ab 188b 261a 57** 166b 231a 272a 48** 175a 129b 177a 36** 113b 169a 198a 47** 229ab 211b 253a 43* 195b 244a 254a 51** 165 156 172 ns 132b 176a 183a 39** 3.4. Toplam herba verimleri Birden fazla biçim yapılan bitkilerde toplam verimler önemli olduğundan biçimlerin birleştirilmesi sonucu elde edilen sonuçlar Çizelge 5’te verilmiştir. Buna göre en yüksek verimler 3 nolu genotiplerden elde edilmesine rağmen yeşil herba ve kuru herba verimleri bakımından her iki yılda da, 1 ve 3 nolu genotipler aynı istatistiki grupta yer almıştır. Farklı biçim yüksekliklerine göre; en yüksek toplam verimler 15 cm yükseklikte biçilen bitkilerden elde edilmiştir. Bu sonuçlar Ege bölgesi (Vömel and Ceylan, 1977) ve Çukurova (Nacar, 1997) gibi sıcak ve 3 ten fazla biçim alınan bölgelerde elde edilen verimlerden düşük olurken, Avrupa’da yapılan çalışmada elde edilen verimlerden (460-910 kg/da taze herba) yüksek bulunmuştur (Havla ve Pukka, 1987). Sonuç olarak, iki yıl süreyle farklı biçim yüksekliklerinin belirlenmesine çalışıl-dığı bu araştırmada incelenen genotipler vejetasyon dönemlerindeki biçim ve biçim yüksekliklerinden etkilenmiştir. 15 cm yüksekliklerde yapılan biçimlerden yüksek toplam kuru herba ve kuru yaprak verimi alınmış, ancak 10 cm yükseklikteki biçimlerle aynı gurupta yer almıstır. İncelenen genotiplerden 1 ve 3 nolu genotiplerin Tokat ekolojik koşulları için uygun genotipler olduğu belirlenmiştir. İ.TELCİ Kaynaklar Bassiouny, S.S., Hassanien F. R., Ali, F.R. and Kayati, S. M. E. 1990. Efficiency of antioxidants from natural sources in bakery products, Food Chemistry, 37, 297-305 Baytop, T., 1994. Türkçe Bitki Adları Sözlüğü T.D.K. Yay. No: 578, 508s., Ankara, 1994. Clark, R. J. and Menary, R. C., 1979, Effects of photoperiod on the yield and composition of peppermint oil. J. Amer. Soc. Hor. Sci. 104, 5, 699702. Clark, R. J. and Menary, R. C., 1982. Environmental and cultural factors affecting the yield and composition of peppermint. VII. International Congress of Essential oil. Fedarum, 14: 74-79. Darrah H.H. 1998. The cultivated Basil. Buckeye Printing. Independence. Deshpande, R.S. and Tipnis, H.P. 1997. Insecticidal activity of Ocimum basilicum L. Pesticides 11: 1– 12. Düzgüneş, O., Kesici,T., Kavuncu, O. ve Gündüz, F., 1987. Araştırma Deneme Metotları (İstatistik Metotlar II). Ankara U. Zir. Fak. Yay. No: 1021, 381s., Ankara. Havla, S. and Pukka, L., 1987. Studies on fertilization of dill (Anethum graveolens L.) and basil (Ocimum basilicum L.). Journal of Agricultural Sciences in Finland, 59, 11-17. Karaguzel, O., Baktir, I. Cakmakci, S., Ortacesme, V., Aydinoglu, B. and Atik, M.2005. Responses of Native Lupinus Varius (L.) to Culture Conditions: Effects of Photoperiod and Sowing Time on Growth and Flowering Characteristics Scientia Horticulturae, 103-339-349. Khosla, M., K., Bradu, B. L. and Gupta, S. C., 1989. Polyploidy Breeding in Ocimum For Evolving High Yielding, Better Quality Strains of Essential Oil Importance. 11. th international congress of essential oils, fragrances and flovours (12-16 November 1989). Vol: 3 (Biosciences), Oxfort &IBH pub. Co. Labra, M.; Miele, M. Ledda, B. Grassi, F. Mazzei, M. and Sala, M. 2004. Morphological characterization, essential oil composition and DNA genotyping of Ocimum basilicum L. cultivars Plant Science, 167: 725-731. Lachowicz, K.J., Jones, G.P., Briggs, D.R., Bienvenu, F.E., Palmer, M.V., Mishra, V., Hunter, M.M., 1997. Characteristics of plants and plant extracts from five varieties of basil (Ocimum basilicum L.) grown in Australia. Journal-of-Agricultural-and-FoodChemistry. 1997, 45: 7, 2660-2665. Marotti M., Piccaglia R., Giovanelli E., 1996. Differences in essential oil composition of basil (Ocimum basilicum L.) Italian cultivars related to morphological characteristic. Journal of Agricultural and Food Chemistry. 44, 3926-3929. Nacar, Ş. 1997. Farklı Yörelerden Sağlanan Fesleğen (Ocimum basilicum L.) Bitkilerinde Değişik Dikim sıklıklarının verim ve Kaliteye Etkisi. C.U. Fen Bilimleri Enst. (Doktora Tezi), 159 sy. Adana. Paton, A., Harley, R.M. and Harley, M.M., 1999. Ocimum—an overview of relationships and classification. In: Holm, Y. and Hiltunen, R., Editors, 1999. Ocimum. Medicinal and Aromatic Plants—Industrial Profiles, Harwood Academic, Amsterdam. Simon, J. E., Morales, M. R., Phippen, W.B., Vieira R. F. and Hao, Z., 1999 Basil: A Source of Aroma Compounds and a Popular Culinary and Ornamental Herb. Prespecctives on new crops and new uses (Ed: J. Janick ASHS press, alexandria, V.A. Schilcher, H., 1964. .Zur Wertbestimmung von Flores Chamomillae im Apothekenund ndustrielaboratorium. Deutsche Apotheker-Zeitung 104 (30), 1019–1023 Stangele, M. and Biskup, E., 1993. Sesonal Variation of Essential Oil of European Pennyroyal (Mentha pulegium L.). Acta Horticulture 344, 41-51. Tosun, F. 1967. Bazı Çok Yıllık Buğdaygil Ve Baklagil Yem Bitkilerinde Biçme Aralık Ve Yüksekliğinin Gövde Ve Kök Gelişmesine etkisi. A.Ü. Z. F. Ziraai Araş. Ens Araştırma Bülteni No: 23. Tuğay, M. E. ve Akdağ, C., 1989. Türkiye’nin iklim ve Tarım Bölgeleri. Sivas Yöresinde Tarımı Geliştirme Sempozyumu (30 Mayıs-1 Haziran 1988) Bildiri Kitabı, sayfa: 37-47, Sivas Hizmet Vakfı Yayınları No: 1 Sivas. Vieira, R. F. and Simon, J. E. 2000. Chemical characterization of basil (Ocimum spp.) found in the markets and used in traditional medicine in Brazil, Economic-Botany. 54, 207-216 Vömel, A. Ceylan, A. 1977. Ege bölgesinde Bazı tıbbi Bitkilerin Yetiştirme Denemeleri. Doğa, 1, 79-83. Zollo, P.H.A., Biyiti, L., Tchoumbougnang, F., Menut, C., Lamaty, G. and Bouchet, P., 1998. Aromatic plants of tropical Central Africa. Part XXXII. Chemical composition and antifungal activity of thirteen essential oils from aromatic plants of Cameroon. Flavour and Fragrance Journal 13, pp. 107–114 83 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 85-93 Orta Karadeniz Bölgesinde Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi Zeki Mut1 1 Nevzat Aydın2 Hasan Özcan2 H. Orhan Bayramoğlu2 Ondkuzmayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Samsun 2 Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Samsun Özet: Bu araştırma, 2003-2004 yetiştirme sezonunda 25 ekmeklik buğday genotipi (20 ileri hat ve 5 çeşit) ile Samsun ve Gökhöyük (Amasya) lokasyonlarında Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre 4 tekrarlamalı olarak yürütülmüştür. Araştırmada çeşitlerin tane verimi, bitki boyu, bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı, protein oranı ve Zeleny sedimantasyon değeri incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, iki lokasyonun ortalaması olarak genotiplerin tane verimleri 284.4 - 490.6 kg/da, bitki boyları 66.9 – 98.8 cm, bin tane ağırlıkları 28.4 – 38.9 g, hektolitre ağırlıkları 68.4 – 74.9 kg, protein oranları %10.4 – 13.6 ve Zeleny sedimantasyon değerleri 25.0 – 50.6 ml arasında değişmiştir. En yüksek tane verimi Samsun lokasyonunda 16, 22 ve 23 nolu genotiplerden, Gökhöyük lokasyonunda ise 1, 6, 7, 9, 10, 12 ve 16 nolu genotiplerden elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Ekmeklik buğday, tane verimi, kalite Determination of Yield and some Quality Traits of Bread Wheat (Triticum Aestivum L.) Genotypes in the Middle Black Sea Region Abstract: This research was carried out on 25 bread wheat genotypes in a Randomized Complete Block Design with four replications in 2003-2004 growing season in Samsun and Amasya locations. In trial, data on seed yield, plant height, 1000 kernel weight, test weight, protein content and Zeleny sedimentation were recorded. According to the results including two location averages; grain yields, plant height, 1000 kernel weight, test weight, crude protein content and Zeleny sedimentation value of genotypes, were between 284.4490.6 kg/da, 66.9 – 98.8 cm, 28.4 – 38.9 g, 68.4 – 74.9 kg, 10.4 – 13.6% and 25.0 – 50.6 ml, respectively. The highest seed yield was obtained from 16, 22 and 23 numbered genotyped in Samsun location, while 1, 6, 7, 9, 10, 12 and 16 numbered genotypes gave the highest grain yield in Gökhöyük location. Key words: Bread wheat, grain yield, quality 1. Giriş Türkiye, yıllık 9.4 milyon hektarlık alanda buğday tarımı ve yaklaşık 19 milyon ton buğday üretimi ile Dünya’da 7. sırada yer almaktadır (Anonymous, 2004). Buna rağmen, bazı yıllar değişik tüketici kesimlerinin amacına uygun standartları sağlayamamasından dolayı kaliteli ekmeklik buğday ithal etmektedir. Türkiye coğrafi konumu ve topoğrafik yapısı nedeniyle çok değişik iklim kuşaklarına sahiptir. Bu iklim kuşaklarında çok sayıda agroekolojik bölgeler ve bu bölgelere göre tarım sistemleri oluşmuştur (Mızrak, 1983). Bu nedenle yetiştirilen çeşitlerin tane verim ve kalite karakterlerinde değişimler meydana gelmektedir. Islah çalışmalarında temel amaç verim ve kalite özelliklerinin iyileştirilmesidir. Dünyada, son 30 – 35 yılda buğday veriminde sağlanmış olan % 100’lük bir artışın, % 60’ının yüksek verim potansiyeline sahip yeni ıslah çeşitlerinin, % 40’ının ise kültürel uygulamalardaki gelişmelerin bir yansıması olduğu kabul edilmektedir (Roth ve ark., 1984; Balla ve ark., 1987). Ülkemizde buğday ekiliş alanları son sınırlarına ulaşmış hatta buğday yetiştirilmesine elverişli olmayan marjinal alanlarda bile buğday yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bu nedenle buğday üretimimizin artırılması birim alandan alınan verimin yükseltilmesine bağlıdır. Birim alandan alınan verimin artırılması yüksek verimli, üstün kaliteli, biyotik ve abiyotik stres şartlarına dayanıklı çeşitlerin ıslahı ve uygun kültürel teknikler kullanılarak yetiştirilmeleri ile mümkündür. Buğdayda yüksek verim elde etmek için, genotipin yüksek verim potansiyeline sahip olması yanında sulanan veya yeterli yağış düşen alanlarda yetiştirilmesi gerekmektedir (Cook ve Veseth, 1991). Sulanan veya nemli bölgelerde yüksek verim için önemli özelliklerin başında yatmaya dayanıklılık gelirken, kurak alanlarda kuraklığa dayanıklılık gelmektedir (Poehlman, 1987). Buğdayın ekmek olma kalitesinin kalıtımını inceleyen Zanetti ve ark., (2001) Zeleny sedimantasyon değerini, protein oranını ve bin Orta Karadeniz Bölgesinde Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi tane ağırlığını önemli kalite kriterleri olarak ele almışlardır. Buğdayda yüksek protein oranı yanında proteinin kalitesi de önemlidir. Buğday proteinin kalitesinin belirlenmesinde kullanılan önemli yöntemlerden biri de sedimantasyon değeridir (Zeleny, 1947). Farklı ekmeklik buğday genotiplerinde yapılan bazı fiziksel ve kimyasal kalite analizleri sonucunda, Orta Karadeniz Bölgesi iklim koşullarına ve farklı tüketici gruplarının isteklerine uygun, yüksek verimli genotiplerin belirlenmesi bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. 3. Materyal ve Metot 3.1. Araştırma Yerlerinin Toprak Özellikleri Çalışma, 2003-2004 yetiştirme döneminde Samsun’da Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nün arazisinde ve Amasya’da Gökhöyük Tarım İşletmesi arazisinde yürütülmüştür. Samsun’da yürütülen denemenin arazisinin toprak bünyesi killidir. Fosfor içeriği yüksek olan toprakların (19.30 kg/da), organik madde miktarı orta (% 2.69), potasyum yönünden ise zengin (95.01 kg/da) olduğu belirlenmiştir. Gökhöyük lokasyonun toprak bünyesi ise killi-tın bir yapıya sahiptir. Fosfor içeriği (7.80 kg/da) ve organik madde miktarı orta seviyede (% 2.09), potasyum yönünden ise zengindir (255.80 kg/da). 3.2. Araştırma Yerlerinin İklim Özellikleri Samsun ilinin uzun yıllar ortalaması ile 2003-2004 yetiştirme dönemi karşılaştırıldığında, uzun yıllar ortalama sıcaklık değeri 12.7 °C iken, denemenin yürütüldüğü dönemde ortalama sıcaklık 13.3 °C olarak saptanmıştır. Uzun yıllar ortalamasına göre toplam yağış miktarı 587 mm iken, denemenin yürütüldüğü yetiştirme döneminde düşen yağış miktarı 829 mm olarak gerçekleşmiştir (Çizelge 1). Amasya ilinin uzun yıllara ait ortalama sıcaklık değeri 11.9 °C iken, denemenin yürütüldüğü yılda ortalama sıcaklık değeri 11.7 °C olarak saptanmıştır. 86 3.3. Materyal Denemede 20 adet ekmeklik buğday hattı ve 5 adet tescilli çeşit kontrol olarak kullanılmıştır (Çizelge 2). Verim denemesi seviyesindeki ekmeklik buğday hatları Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Buğday Islah projesinden temin edilmiştir. Tescilli çeşitler, bölgede yaygın olarak ekilmeleri (Kate A-1 ve Pandas), yüksek verim potansiyeline sahip olmaları (Sakin ve Canik 2003) ve kalite özellikleri (Bezostaja 1) dikkate alınarak seçilmiştir. 3.4. Metot Ekim sıklığı m2’de 500 tohum olacak şekilde ayarlanmış ve ekimler parsel ekim mibzeri ile 6 m uzunluğundaki parsellere 20 cm sıra arası mesafe olacak şekilde 6 sıra olarak yapılmıştır. Ekim, Samsun lokasyonunda 3 Aralık 2003, Gökhöyük lokasyonunda 21 Ekim 2003 tarihinde yapılmıştır. Denemeler Tesadüf Blokları Deneme Deseninde 4 tekerrürlü olarak kurulmuştur. Dekara 12 kg saf N hesabıyla gübre kullanılmış ve azotun yarısı ekimle diğer yarısı ise sapa kalkma dönemi öncesinde verilmiştir. Dekara 6 kg P2O5 ekimden önce taban gübresi Diamanyum fosfat (DAP) olarak verilmiştir. Samsun’daki deneme alanı toprakları fosfor bakımından zengin olduğu için fosforlu gübre uygulanmamıştır. Lokasyonlarda sulama işlemi yapılmamıştır. Yabancı otları kontrol etmek için herbisit kullanılmıştır. Hasat, parsel biçerdöveri ile yapılmıştır. Araştırmada başta tane verimi olmak üzere bitki boyu, bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı, protein oranı ve Zeleny sedimantasyon değeri belirlenmiştir. Protein oranı Kjeldahl yöntemine (Pelshenke, 1964), sedimantasyon değeri ise Zeleny yöntemine göre saptanmıştır (Zeleny, 1947). İstatistiki analizlerde SAS istatistik programında Proc GLM analiz yöntemine göre yapılmıştır (SAS, 1998). Lokayonların birleştirilmesinde homojenlik testi yapılmış ve ortalamalar, Duncan çoklu karşılaştırma testine göre karşılaştırılmıştır. Z.MUT, N.AYDIN, H.ÖZCAN, H.O.BAYRAMOĞLU Çizelge 1. Uzun Yıllar ve 2003-2004 Yetişme Dönemine İlişkin İklim Verileri İklim Fak. Yıllar ve Lokasyon Samsun Yağış Amasya (mm) Uzun Y. Samsun Uzun Y. Amasya Samsun Ort. Amasya Sıcaklık Uzun Y. Samsun (°C) Uzun Y. Amasya Samsun Ort. Nis. Amasya Nem Uzun Y. Samsun (%) Uzun Y. Amasya Ekim 194.7 67.3 87.4 30.0 17.5 15.6 15.9 14.5 69.3 58,3 75.8 62.9 2003 Kasım Aralık 64.0 104.0 24.0 66.6 78.6 73.3 40.0 48.8 11.5 9.3 8.0 3.9 11.9 8.9 8.6 4.7 79.7 64.6 64,9 64,7 70.4 66.8 67.4 69.9 Ocak 84.2 65.0 58.4 48.9 8.1 2.1 6.9 2.5 61.3 61.6 68.0 68.5 Şubat 43.9 20.0 48.8 38.0 7.5 4.6 6.6 4.4 66.3 54.3 70.4 63.3 2004 Nisan Mayıs 101.0 56.2 60.0 10.0 58.3 50.6 49.0 51.7 11.4 15.0 13.3 16.9 11.1 15.3 13.5 17.8 77.5 83.1 49.2 50.9 79.5 80.6 57.8 56.9 Mart 66.2 27.0 52.7 43.7 8.5 8.3 7.8 8.3 75.4 53.0 75.8 59.1 Haziran 77.6 35.0 47.9 35.1 20.0 20.6 20.0 21.5 81.4 52.8 76.3 54.5 Temmuz 37.2 4.0 31.3 15.8 23.7 23.2 23.1 23.9 72.5 47.1 73.4 53.6 10 aylık Top/Ort. 829 379 587 401 13.3 11.7 12.7 11.9 73.1 55.7 73.4 61.4 Çizelge 2. Denemede Kullanılan Çeşit ve Hatların Melez Bilgileri Genotip No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 Melez KALYOZ-9 8023.16.1.1/KAUZ SHARK/F4105W2.1 SPN/NAC//ATTILA BEZOSTAJA 1 (Anadolu TAE) TAM200*2/MO88 TAM200*2/RABE ID800994.W/FALKE AGRI/NAC//KAUZ KATE A-1 (Trakya TAE) SKAUZ//HATUSHA (TOP SIEVE) VORONA/KAUZ//1D13.1/MLT Cor71-11460/3/Pkg/Lov13//Jsw3/4/Jing411 Genotip No 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 Melez IRENA/WEAVER PANDAS (Çukurova TAE) HATUSHA/MTG//TX81V6614 Bul3129.65/Sdv1. Bul3129.65/Sdv1. KAUZ/3/SAPI/TEAL//HUI SAKİN (Karadeniz TAE) ID80.628//ALUCAN/YAV Bez/Agd//Pbd Bez/Agd//Pbd Lov29/3/Ftg/spwx//Afgh H996/Mex 120/4/Lov29/3/jsw6/Lov13//Jsw3 CANİK 2003 (Karadeniz TAE) Çizelge 3. Samsun ve Amasya (Gökhöyük) Lokasyonlarında Yetiştirilen Ekmeklik Buğday Genotiplerinin İncelenen Özelliklerine Ait Varyans Analiz Sonuçları Samsun lokasyonu Özellik Tane Bitki Bin tane Hektolitre Protein Sedimantasyon verimi boyu ağırlığı ağırlığı oranı değeri Varyasyon SD Kareler Kareler Kareler Kareler Kareler Kareler Kaynakları ort. ort. ort. ort. ort. ort. Blok 3 4816 215.3** 50.4** 55.5** 0.33 15.8* Çeşit 24 15607** 264.0** 53.3** 28.3** 2.27** 179.6** Hata 72 3446 16.0 5.7 5.1 0.17 1.79 Amasya lokasyonu Blok 3 25249* 160.9** 24.6** 24.6** 4.93* 5.22 Çeşit 24 22440** 157.2** 39.8** 39.8** 10.9** 246.7** Hata 72 6569 22.2 3.1 3.1 1.66 2.85 Birleştirilmiş Loaksyon (L) 1 686401** 15225** 1061.1** 10993** 25.30 4.8 Blok 6 15033** 188.1** 40.5** 25.3** 0.30 5.2* Çeşit (Ç) 24 15701** 356.2** 60.7 23.9** 3.65** 389.2** LxÇ 24 22344** 64.9** 22.5 14.68** 0.86** 37.2** Hata 144 4996 19.1 4.4 3.40 0.14 2.3 * işaretli değerler P<0.05, ** işaretli değerler P<0.01 olasılıkla önemlidir 3. Bulgular ve Tartışma 3.1. Tane Verimi Araştırmada elde edilen tane verimine ait ortalama değerler Çizelge 4’de verilmiştir. Her iki lokasyonda da tane verimi bakımından genotipler arasında istatistiki olarak çok önemli farklar belirlenmiştir (Çizelge 3). Çeşit ve hatların tane verimleri Samsun lokasyonunda 237.0-480.3 kg/da, Gökhöyük lokasyonunda 327.3-605.3 kg/da arasında değişmiştir. Samsun lokasyonunda ortalama tane verimi 338.3 kg/da olurken, Gökhöyük lokasyonunda 456.4 kg/da 87 Orta Karadeniz Bölgesinde Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi olarak gerçekleşmiştir. Denemede kullanılan Bezostaja 1 (5), Kate A-1 (10), Pandas (15), Sakin (20) ve Canik 2003 (25) çeşitlerinin iki lokasyonun ortalaması olarak ortalama tane verimleri sırasıyla 284.4, 427.4, 374.4, 401.0 ve 366.8 kg/da’dır. Samsun lokasyonu, Amasya lokasyonuna göre daha fazla yağış almasına rağmen tane verimi daha düşük olmuştur. Yetişme sezonu boyunca Samsun lokasyonundaki yüksek yağış yanında (Çizelge 2), yatma ve hastalık epidemisi tane veriminin önemli seviyede düşük olmasına ne olmuştur. Samsun lokasyonunda 1 (80S), 2 (60S), 11 (60S), 12 (60S), 13 (60) ve 15 (100S) numaralı hatlar kahverengi pasa hassas genotipler olarak belirlenmiştir. Ayrıca bu lokasyonda yüksek yağıştan dolayı genotiplerin çoğunda belli oranda külleme hastalığı (1, 2, 3, 4, 6, 7, 9, 11, 17, 18, 19 ve 24 nolu hatların skoru 7, 8 nolu hattın skoru 9) görülmüştür. Poehlman (1987), yatma ve hastalığın verimi önemli seviyede düşürdüğünü bildirmiştir. Samsun’da tane verimi bakımından 16, 21, 22 ve 23 nolu genotipler ilk sıralarda yer alırken, Gökhöyük’de 1, 6, 7, 9 ve 12 nolu genotipler ilk sırada yer almıştır. Lokasyonların ortalamasına göre en yüksek tane verimi 6, 7, 10, 12, 16, 21, 22 ve 23 nolu genotiplerden elde edilmiştir. Verim bakımından ilk 5’e giren çeşit her iki lokasyonda da farklı olmuştur. Bu durum çeşit x lokasyon interaksiyonunun önemli olduğunu göstermektedir. Verim bitkinin genetik potansiyeli, çevre faktörleri ve yetiştirme tekniklerinin birlikte etkileri sonucu ortaya çıkmaktadır. Tane verimindeki farklılıklar büyük oranda çeşitlerin genetik özelliklerinden kaynaklanmaktadır (Kırtok ve ark., 1988; Sharma, 1992; Öztürk ve Akkaya, 1996; Ağdağ ve ark., 1997; Dokuyucu ve ark., 1997; Anıl, 2000). Çizelge 4. Ekmeklik buğday genotiplerinin tane verimi ve bitki boyuna ilişkin ortalama değerler * Genotip Tane Verimi (kg/da) Bitki Boyu (cm) No Samsun Amasya Ortalama Samsun Amasya Ortalama 1 237.0 h 551.5 a-c 394.3 b-d 88.8 e-h 77.6 b-d 83.2 c-f 2 372.8 b-d 371.5 fg 372.1 b-d 87.5 f-ı 70.0 d-f 78.8 f-h 3 352.0 c-e 452.5 b-g 402.3 b-d 92.5 d-g 77.5 b-d 85.0 b-e 4 350.8 c-e 461.8 b-g 406.3 b-d 86.3 g-j 68.8 ef 77.5 g-ı 5 241.5 gh 327.3 g 284.4 e 106.3 a 91.3 a 98.8 a 6 277.0 d-h 605.3 a 441.1 a-c 81.3 I-k 66.3 fg 73.8 ı 7 342.0 c-f 548.0 a-c 445.0 a-c 93.8 c-f 72.5 c-f 83.1 c-f 8 245.3 f-h 499.5 a-f 372.4 b-d 78.8 kl 67.5 ef 73.1 ı 9 269.8 e-h 562.0 ab 415.9 a-d 87.5 f-ı 77.5 b-d 82.5 d-f 10 340.8 c-f 514.0 a-e 427.4 a-c 97.5 b-d 81.3 b 89.4 b 11 335.0 c-g 473.5 a-f 404.3 b-d 87.5 f-ı 70.0 d-f 78.8 f-h 12 350.0 c-e 549.8 a-c 449.9 ab 93.7 c-f 81.3 b 87.5 b-d 13 305.0 c-h 363.0 fg 334.0 de 85.0 h-k 67.5 ef 76.3 g-ı 14 317.3 c-h 414.3 c-g 365.8 b-d 83.8 h-k 68.8 ef 76.3 g-ı 15 355.8 c-e 393.0 d-g 374.4 b-d 80.0 jk 68.8 ef 74.4 hı 16 453.3 ab 528.0 a-d 490.6 a 87.5 f-ı 72.5 c-f 80.0 e-g 17 276.5 d-h 395.3 d-g 335.9 de 95.0 c-e 75.0 b-e 85.0 b-e 18 361.8 b-e 363.5 fg 362.6 cd 98.8 b-d 73.8 b-f 86.3 b-d 19 349.8 c-e 391.8 d-g 370.8 b-d 73.8 l 60.0 g 66.9 j 20 348.8 c-e 453.3 b-f 401.0 b-d 103.8 ab 75.0 b-e 89.4 b 21 382.5 bc 491.3 a-f 436.9 a-c 92.5 d-g 75.0 b-e 83.8 c-e 22 480.3 a 387.8 e-g 434.0 a-c 100.0 bc 68.8 ef 84.4 b-e 23 449.5 ab 404.5 d-g 427.0 a-c 102.5 ab 73.8 b-f 88.1 bc 24 353.3 c-e 470.0 a-f 411.6 a-d 92.5 d-g 78.8 bc 85.6 b-d 25 309.5 c-h 433.3 b-g 362.6 cd 93.8 c-f 75.0 b-e 84.4 b-e Ortalama 338.3 456.4 397.1 90.8 73.4 82.1 D.K. (%) 17.4 17.7 17.8 4.41 6.42 5.33 * Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasında 0.01 önem düzeyine göre fark yoktur 88 Z.MUT, N.AYDIN, H.ÖZCAN, H.O.BAYRAMOĞLU 3.2. Bitki Boyu Denemeye alınan genotiplerin bitki boyuna ilişkin ortalama değerler Çizelge 4’de verilmiştir. Çizelge 4’de görüleceği üzere, lokasyonların ortalamasına göre bitki boyu 66.9–98.8 cm arasında değişmiştir ve genotipler arasındaki fark istatistiki olarak çok önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Yağışın daha yüksek olduğu Samsun lokasyonundaki bitki boyu ortalaması 90.8 cm olurken, Amasya lokasyonunda bu değerin 73.4 cm olduğu tespit edilmiştir. Her iki lokasyonda da en yüksek bitki boyu 5 nolu genotipte, en düşük bitki boyu ise 19 nolu genotipte ölçülmüştür. Bitki boyu, tahıllarda verim, verim unsurları ve kalite özellikleri yanında üzerinde en fazla durulan morfolojik özelliklerden birisidir (Kırtok ve ark., 1987; Genç ve ark., 1993; Kün, 1996). Buğdayda bitki boyu çeşidin genetik yapısı, ekim sıklığı, ekim zamanı, gübreleme, yağış durumu ve toprak özelliklerine bağlı olarak değişmektedir (Gençtan ve Sağlam, 1987; Doğan ve Yürür, 1992; Çölkesen ve ark., 1993; Kün, 1996). Samsun lokasyonunda 4 (4), 6 (7), 7 (8), 9 (4), 14 (6), 15 (4), 16 (6), 17 (4), 18 (5) ve 19 (4) nolu genotipler, Amasya lokasyonunda ise 3 (5), 15 (4) ve 23 (4) nolu genotipler yatmıştır. Özellikle fazla yağış alan bölgelerde ve verimli topraklarda uzun boylu çeşitler kolayca yatmakta, bunun sonucunda verim ve kalite düşmektedir (Kün, 1996). Bununla birlikte, buğdayda bitki boyu kadar sap sağlamlığı da yatmayı etkileyen önemli bir faktördür (Kün, 1988). Nitekim, Samsun lokasyonunda 22 nolu hat uzun boylu olduğu halde yatmamış ve en yüksek tane verimine sahip olmuştur. Tosun (1987), kaliteli ve tane verimi yüksek buğday çeşitlerinde bitki boyunun ortalama 80-90 cm olduğunu bildirmiştir. Diğer taraftan Demir ve ark. (1987), yatmadığı taktirde uzun boylu çeşitlerden yüksek verim alınabileceğini, ancak kısa boylu çeşitlerin yatmaya dayanıklı olması nedeniyle yüksek azot dozunun uygulandığı durumlarda veya verimli topraklarda daha kararlı bir durum gösterdiklerini bildirmektedirler. 3.3. Bin Tane Ağırlığı Genotiplerin bin tane ağırlığına ait ortalama değerler Çizelge 5’de verilmiştir. Bin tane ağırlığı bakımından genotipler arasındaki fark her iki lokasyonda da % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Bin tane ağırlıkları Samsun lokasyonunda ortalama 30.2 g, Amasya lokasyonunda ise ortalama 34.8 g olarak saptanmıştır. Lokasyonların ortalamasına göre genotiplerin bin tane ağırlıkları 28.4-38.9 g arasında değişmiştir (Çizelge 5). En yüksek bin tane ağırlığı Samsun lokasyonunda 38.1 g ile 22 nolu genotipten, Amasya lokasyonunda ise 43.9 g ile 24 nolu genotipten elde edilmiştir. Lokasyonların ortalamasına göre 22 , 23 ve 24 numaralı hatların denemede yer alan çeşitlerden daha yüksek bin tane ağırlığına sahip oldukları belirlenmiştir. Genetik yapı ve ekolojik faktörler bin tane ağırlığı üzerine etkili iki önemli faktördür. Başaklanma sonrası çevre koşullarını daha iyi değerlendiren çeşitlerin bin tane ağırlığının daha yüksek olduğu bildirilmektedir (Korkut ve Ünay, 1987). Bin tane ağırlığı tahıllarda tane verimini etkileyen önemli özelliklerden biridir (Tosun ve Yurtman, 1973; Gençtan ve Sağlam, 1987; Korkut ve ark., 1993). Bin tane ağırlığında görülen farklılığa genotiplerin genetik yapısı kadar çevre koşulları da etkili olmuştur. Samsun lokasyonundaki yüksek yağış, yatma ve hastalık epidemisi nedeniyle tane verimi yanında bin tane ağırlığını da önemli seviyede düşük olmuştur. 3.4. Hektolitre Ağırlığı Ekmeklik buğday genotiplerine ilişkin ortalama hektolitre ağırlıkları Çizelge 5’de verilmiştir. Her iki lokasyonda hektolitre ağırlığı bakımından genotipler arasında %1 seviyesinde önemli farklılıklar saptanmıştır (Çizelge 3). Lokasyonların ortalamasına göre hektolitre ağırlıkları 68.4 ile 74.9 kg arasında değişmiştir. Hektolitre ağırlığı Samsun lokasyonunda (63.9 kg), Gökhöyük lokasyonuna (78.9 kg) oranla daha düşük gerçekleşmiştir (Çizelge 5). En yüksek hektolitre ağırlığı Samsun lokasyonunda 69.3 kg ile 22 nolu genotipte, Amasya lokasyonunda ise 82.3 kg ile 7 nolu genotipten elde edilmiştir. Lokasyonların ortalamasına göre denemede yer alan Bezostaja 1 (5), Kate A-1 (10), Pandas (15), Sakin (20) ve Canik 2003 (25) çeşitlerinin hektolitre ağırlıkları sırasıyla 71.1, 72.5, 69.5, 70.2 ve 70.0 kg’dır. 6, 7, 16, 22, 23 ve 24 numaralı hatların, kontrol çeşitlerden daha yüksek hektolitre ağırlığına sahip oldukları tespit edilmiştir. Tanenin şekli, yoğunluğu, büyüklüğü ve homojenliği çeşidin 89 Orta Karadeniz Bölgesinde Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi hektolitre ağırlığını belirleyen en önemli özelliklerdir (Özkaya ve Kahveci, 1990). Ekmeklik buğdaylarda un randımanını etkileyen hektolitre ağırlığı çeşit, çevre şartları, kültürel uygulamalar, yatma, hastalık ve zararlı gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir (Şener ve ark., 1997; Atlı ve ark., 1999; Sade ve ark., 1999). Ekmeklik buğdayda yapılan bir çalışmada hektolitre ağırlığının 74.7 - 79.8 kg arasında değiştiği belirtilmiştir (Ercan ve ark., 1988). Samsun lokasyonunda hektolitre ağırlığı beklenen değerin çok altında olmuştur. Samsun lokasyonundaki hektolitre ağırlığı değerlerinin düşük olmasına olumsuz çevre şartlarının, özellikle de fazla miktarda düşen yağışın etkisi büyük olmuştur. Schular ve ark. (1994) tanelerin buruşmasına neden olan hastalık ve yatma gibi çevresel etmenlerin hektolitre ağırlığını etkilediğini bildirmiştir. Çizelge 5. Ekmeklik buğday genotiplerinin bin tane ağırlığı ve hektolitre ağırlığına ilişkin ortalama değerler* Genotip Bin Tane Ağırlığı (g) Hektolitre Ağırlığı (kg) No Samsun Amasya Ortalama Samsun Amasya Ortalama 1 26.2 jk 36.4 c-e 31.3 f-h 60.2 g 80.7 a-d 70.5 g-l 2 35.0 a-c 36.8 cd 35.9 b-d 65.0 b-e 79.0 c-g 71.9 c-h 3 33.2 b-e 36.8 cd 35.0 cd 63.3 d-g 78.5 d-h 70.9 f-k 4 29.7 e-k 35.7 c-g 32.7 ef 64.2 c-f 79.0 c-g 71.6 d-j 5 30.5 d-ı 41.3 b 35.9 b-d 61.5 e-g 80.7 a-d 71.1 e-j 6 28.9 f-k 34.5 d-h 31.7 e-g 64.8 b-e 80.8 a-c 72.8 a-f 7 27.4 h-k 33.5 e-k 30.5 f-ı 67.5 a-c 82.3 a 74.9 a 8 26.2 jk 34.5 d-h 30.4 f-ı 60.1 g 77.8 f-h 69.0 kl 9 26.3 jk 32.0 h-k 29.2 hı 59.5 fg 79.1 c-g 69.3 j-l 10 27.1 I-k 36.0 c-f 31.6 f-h 64.8 b-e 80.2 b-e 72.5 b-f 11 27.3 h-k 31.2 I-k 29.3 g-ı 60.2 g 76.6 hı 68.4 l 12 30.0 d-j 33.3 f-k 31.7 f-h 63.3 d-g 78.8 c-g 71.1 f-k 13 30.6 d-ı 32.0 h-k 31.3 f-h 62.8 d-g 79.2 c-g 71.0 f-k 14 25.7 k 31.1 jk 28.4 ı 62.7 d-g 80.2 b-e 71.5 d-j 15 31.5 c-g 32.8 g-k 32.2 ef 63.8 c-g 75.3 ı 69.5 j-l 16 29.9 e-j 30.6 k 30.3 f-ı 68.4 ab 79.6 b-f 74.0 a-c 17 30.6 d-ı 32.1 h-k 31.4 f-h 62.6 d-g 74.4 f-h 70.0 h-l 18 32.5 c-f 32.4 h-k 32.5 ef 65.6 b-d 76.6 hı 71.1 f-k 19 27.7 g-k 33.9 d-j 30.8 f-h 63.1 d-g 78.3 e-h 70.7 f-k 20 31.3 c-h 36.8 cd 34.1 de 63.1 d-g 77.3 gh 70.2 h-l 21 30.1 d-j 34.3 d-h 32.2 ef 64.3 c-f 79.5 b-g 71.9 d-ı 22 38.1 a 36.3 c-e 37.2 a-c 69.3 a 79.1 c-g 74.2 a-b 23 36.5 ab 38.2 c 37.4 ab 68.4 ab 78.2 e-h 73.3 a-e 24 34.0 b-d 43.9 a 38.9 a 67.2 a-c 81.6 ab 74.4 ab 25 29.0 f-k 34.1 d-ı 31.3 f-h 62.2 d-g 77.4 f-h 70.0 h-l Ortalama 30.2 34.8 32.5 63.9 78.9 71.3 D.K. (%) 7.90 5.06 6.47 3.52 1.63 2.58 * Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasında 0.01 önem düzeyine göre fark yoktur 3.5. Protein Oranı Buğdayda kalitenin belirlenmesinde kullanılan en önemli özelliklerden biri de protein oranıdır. Denemelerde kullanılan genotiplerin ortalama protein oranlarına ilişkin değerler Çizelge 6’da verilmiştir. Protein oranı bakımından çeşit ve hatların ortalama değerleri arasındaki farklar her iki lokasyonda ve lokasyon ortalamasına göre istatistiki olarak % 1 seviyesinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Lokasyonların ortalamasına göre ortalama protein oranı % 11.3 iken, Samsun lokasyonununda bu değer % 11.0, Amasya 90 lokasyonunda % 11.7 olarak gerçekleşmiştir. Denemede yer alan çeşitlerin protein ortalaması % 10.4 (Kate A-1) ile % 12.3 (Bezostaja 1) arasında değişmiştir. Samsun ve Gökhöyük lokasyonunda en yüksek protein oranı sırasıyla % 13.6 ve % 13.7 ile 18 nolu genotipten elde edilirken, en düşük protein oranı ise Samsun lokasyonunda % 10.1 ile 16 nolu genotipten, Amasya lokasyonunda ise % 10.6 ile 7 nolu genotipten elde edilmiştir. 17 ve 18 nolu genotipler kontrol çeşitlerden daha yüksek protein oranına sahip olmuşlardır. Z.MUT, N.AYDIN, H.ÖZCAN, H.O.BAYRAMOĞLU Protein oranı, buğday kalitesini belirlemede kullanılan kriterlerin başında gelmektedir (Atlı ve ark., 1999). Ünal (1979), buğdayda protein oranının çeşide ve daha çok çevre koşullarına bağlı olarak % 6 - 22 arasında değiştiğini bildirmiştir. Protein oranı bakımından genotipler arasında önemli farkların olduğu birçok araştırıcı tarafından da bildirilmiştir (Gökmen ve Sencar, 1989; Budak ve ark., 1997; Atlı, 1999). Çeşidin dışında yağış miktarı, yağışın aylara göre dağılımı, sıcaklık, toprak özellikleri, kültürel uygulamalar ve süne-kımıl gibi zararlılar da protein oranı ve kalitesini etkilemektedir (Bushuk, 1982; Atlı, 1999; Çağlayan ve Elgün, 1999). Tane verimi bakımından ilk sıralarda yer alan genotipler protein oranı bakımından son sıralarda yer almıştır. Tane verimi ve protein oranı arasındaki benzer ilişki birçok araştırıcı tarafından da bildirilmiştir (Tuğay, 1978; McClung ve ark., 1986; Cook ve Veseth, 1991; Costa ve Kronstad, 1994). Çizelge 6. Ekmeklik buğday genotiplerinin protein oranı ve sedimantasyon değerlerine ilişkin ortalama değerler * Genotip Protein Oranı (%) Sedimantasyon Değeri (ml) No Samsun Amasya Ortalama Samsun Amasya Ortalama 1 10.3 ıj 11.4 g-j 10.8 h-k 33.0 h 36.5 fı 34.8 hı 2 10.4 g-j 12.5 b 11.4 c-f 34.0 h 38.0 eg 36.0 gh 3 10.4 g-j 11.5 f-j 11.0 g-k 43.0 cd 45.0 c 44.0 b 4 10.3 h-j 11.8 d-h 11.0 f-k 36.0 g 36.5 fı 36.3 gh 5 10.9 d-ı 12.3 bc 11.6 cd 44.0 bc 56.3 a 50.1 a 6 10.9 e-ı 11.1 j-m 11.0 g-k 39.5 f 36.8 fh 38.1 f 7 11.1 d-g 10.6 m 10.8 h-k 41.8 de 41.0 d 41.4 cd 8 10.7 f-j 10.7 l-m 10.7 j-l 41.8 de 44.8 c 43.3 b 9 10.4 g-j 11.6 e-j 11.0 f-k 27.5 ıj 35.3 hj 31.4 j 10 10.1 j 10.7 m 10.4 l 29.5 ı 34.0 ıj 31.8 j 11 10.9 e-ı 11.6 e-j 11.3 d-h 32.8 h 28.0 k-n 30.4 jk 12 10.6 g-j 11.1 j-m 10.8 h-k 29.5 ı 27.0 mn 28.3 l-n 13 10.8 e-j 12.0 b-f 11.4 c-f 29.5 ı 27.5 l-n 28.5 lm 14 11.3 c-f 11.7 e-ı 11.5 c-e 34.8 gh 33.8 j 34.3 ı 15 11.0 d-g 12.1 b-e 11.5 cd 45.3 b 40.0 de 42.6 bc 16 10.1 j 11.2 ı-l 10.7 k-l 26.0 jk 24.0 o 25.0 o 17 12.1 b 13.4 a 12.7 b 40.3 ef 34.8 hj 37.5 fg 18 13.6 a 13.7 a 13.6 a 38.8 f 35.5 gj 37.1 fg 19 11.4 c-e 12.1 b-e 11.8 c 32.8 h 30.3 k 31.5 j 20 10.5 g-j 11.6 e-ı 11.1 e-j 25.5 k 30.0 kl 27.8 mn 21 11.3 c-f 10.9 k-m 11.1 e-j 28.0 ı 25.5 no 26.8 n 22 11.0 d-h 12.3 b-d 11.6 cd 42.5 cd 38.3 ef 40.4 de 23 10.9 d-ı 11.5 f-j 11.2 d-ı 39.8 ef 39.8 de 39.8 e 24 11.9 bc 11.3 h-j 11.6 cd 49.0 a 52.3 b 50.6 a 25 11.6 b-d 11.9 c-g 11.7 c 29.5 ı 29.5 k-m 29.5 kl Ortalama 11.00 11.7 11.3 35.8 36.1 35.9 D.K. (%) 3.77 2.70 3.25 3.74 4.7 4.24 * Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasında 0.01 önem düzeyine göre fark yoktur 3.6. Sedimantasyon Değeri Buğday genotiplerine ait ortalama sedimantasyon değerleri Çizelge 6’da verilmiştir. Sedimantasyon değeri bakımından her iki lokasyonda da genotipler arasındaki farklılık istatistiki olarak önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Sedimantasyon değerleri lokasyonlar ortalamasına göre 25.0 ml ile 50.6 ml arasında değişmiştir (Çizelge 6). En yüksek sedimantasyon değeri Samsun lokasyonunda 24 nolu genotipten (49.0 ml), Amasya lokasyonunda ise 5 nolu genotipten (56.3 ml) elde edilmiştir. En düşük sedimantasyon değerleri Samsun lokasyonunda 25.5 ml iken, Amasya lokasyonunda 24.0 ml olarak saptanmıştır. Denemede yer alan genotiplerin ortalama sedimantasyon değerleri Samsun’da 35.8 ml, Gökhöyük’de ise 36.1 ml olarak tespit edilmiştir. Ayrıca 3, 5, 7, 8, 15, 22 ve 24 numaralı hatlar her iki lokasyonda da sedimantasyon değeri bakımından ilk sıralarda bulunmaktadırlar. 91 Orta Karadeniz Bölgesinde Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi İki lokasyonun ortalaması olarak tane verimi bakımından ilk sıralarda yer alan 16, 12 ve 21 nolu genotipler sedimantasyon değeri bakımından son sıralarda yer almıştır. Bezostaja 1 (5) çeşidi tane verimi bakımından son grupta yer almasına karşılık sedimantasyon değeri bakımından ilk grupta yer almıştır. Bu durum tane verimi ile kalitenin birlikte artırılmasının zor olduğunu göstermektedir. Denemede kullanılan Bezostaja 1 (5), Kate A-1 (10), Pandas (15), Sakin (20) ve Canik 2003 (25) çeşitlerinin sedimantasyon değerleri sırasıyla 50.1, 31.8, 42.6, 27.8 ve 29.5 ml olmuştur. Tane verimi bakımından üst sıralarda yer alan 3, 7, 22 ve 24 numaralı hatlar Zeleny sedimantasyon değeri bakımından 40 ml’nin üzerinde değerlere sahip olmuşlardır. Bu sonuç oldukça ümitvardır ve yüksek verim ile kaliteyi belirli bir oranda kombine etmek isteyen ıslahçılar açısından da oldukça önemlidir. Sedimantasyon değeri bakımından farklılıklar genotipe bağlı olmakla birlikte bu özellik üzerinde iklim faktörlerinin de etkisi bulunmaktadır (Atlı, 1999). Ayrıca Çağlayan ve Elgün (1999) sedimantasyon değerinin çeşit, çevre ve yetiştirme tekniği yanında süne ve kımıl zararına bağlı olarak da değişebileceğini bildirmişlerdir. 4. Sonuç 2003-2004 yetiştirme döneminde Samsun ve Amasya lokasyonlarında denemeye alınan Kaynaklar Ağdağ, M., Dok, M., Doğan H.M., Torun M. ve Çebi, H., 1997. Orta Karadeniz Geçit Bölgesi İçin Uygun Buğday Çeşitlerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma. Türkiye II. Tarla Bitkileri Kongresi. 2225 Eylül, 21-25, Samsun. Anıl, H., 2000. Samsun Ekolojik Şartlarında Yetiştirilen Bazı Ekmeklik Buğday Çeşitlerinde Verim, Verim Unsurları ve Kalite Kriterlerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma. Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniv. FBE, Samsun. Anonim, 2004. http://www.fao.org Atlı, A., 1999. Buğday ve Ürünleri Kalitesi. Orta Anadolu’da Hububat Tarımının Sorunları ve Çözüm Yolları Semp., 8-11 Haziran, 498-506, Konya. Atlı, A., Koçak, N. ve Aktan, M., 1999. Ülkemiz Çevre Koşullarının Kaliteli Makarnalık Buğday Yetiştirmeye Uygunluk Yönünden Değerlendirilmesi. Orta Anadolu’da Hububat Tarımının Sorunları ve Çözüm Yolları Sempozyumu, 8-11 Haziran, 345-351, Konya. Balla, L., Szunics, L. ve Bedo, Z., 1987. Hızlandırılmış Buğday Islah Yöntemleri . TÜBİTAK Türkiye Tahıl Sempozyumu, 6-9 Ekim, 415-428, Bursa. 92 25 ekmeklik buğday genotipinden, Samsun’da 16, 22 ve 23 nolu, Gökhöyük’de ise 1, 6, 7, 9, 10, 12, 16 nolu genotipler tane verimi bakımından ilk sıralarda yer almıştır. İki lokasyonun ortalamasına göre tane verimi bakımından en yüksek değerler 6, 7, 9, 12, 16, 21, 22 ve 24 nolu genotiplerden elde edilmiştir. Bezostaja 1 (5), Kate A-1 (10), Pandas (15), Sakin (20) ve Canik 2003 (25) çeşitlerinin tane verimleri sırasıyla 284.4, 427.4, 374.4, 401.0 ve 362.6 kg/da olmuştur. 16 nolu genotip tane verimi bakımından her iki lokasyonda da ilk sıralarda yer almasına rağmen, kalite özellikleri bakımından son sıralarda yer almıştır. 22 nolu hat tane verimi bakımından Amasya lokasyonunda son sıralarda yer almasına karşılık, Samsun lokasyonunda ilk sırada yer almıştır. Bu genotipin tane verimi yanında bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı, protein oranı ve Zeleny sedimantasyon değerlerinin de ortalamanın üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Tane verimi bakımından Gökhöyük’de üst sıralarda yer alan 24 nolu hat ise Zeleny sedimantasyon değeri bakımından ilk grupta yer almıştır. Diğer kalite unsurları bakımından da iyi durumda olan bu hat oldukça ümitvar görülmektedir. Yüksek verim ve kaliteye sahip hatların geliştirilmesi için öne çıkan hatların farklı çevrelerde denenmesinde fayda vardır. Bu yöndeki çalışmalar devam edecektir. Budak, H., Karaltın, S. ve Budak, F., 1997. Bazı Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum aestivum L. Em Thell) Fiziksel Ve Kimyasal Yöntemlerle Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi. Türkiye 2. Tarla Bitkileri Kongresi, 22-25 Eylül, 534-536, Samsun. Bushuk, W., 1982. Grains and Oilseeds. 3. Edition. Canadian International Grains Institute, Winnipeg, Manitoba. Cook, R.J. ve Veseth, R.J., 1991. Wheat Health Management. The American Phytopathological Society, St. Paul, Minnesota 55121, USA. Costa, J.M. ve Kronstad, W.E. 1994. Association of Grain Protein Concentration and Selected Traits in Hard Red Winter Wheat Populations in The Pacific Northwest. Crop Sci. 34: 1234-1239. Çağlayan, M. ve Elgün, A., 1999. Değişik Çevre Şartlarında Yetiştirilen Ekmeklik Buğday Hat ve Çeşitlerinin Bazı Teknolojik Özellikleri Üzerinde Araştırmalar. Orta Anadolu’da Hububat Tarımının Sorunları ve Çözüm Yolları Sempozyumu, 8-11 Haziran, 513-518, Konya. Z.MUT, N.AYDIN, H.ÖZCAN, H.O.BAYRAMOĞLU Çölkesen, M., Arslan, S., Eren, N. ve Öktem, A., 1993. Şanlıurfa’da Sulu ve Kuru Koşullarda Farklı Dozlarda Uygulanan Azotun Diyarbakır 81 Makarnalık Buğday Çeşidinin Verim ve Verim Unsurlarına Etkisi Üzerine Bir Araştırma. Makarnalık Buğday ve Mamülleri Sempozyumu, 30 Kasım – 3 Aralık, 486-495, Ankara. Demir, İ., Bilgen, G., Altınbaş, M., Çelik, N. ve Abdel, S.M., 1987. İleri Buğday Varyetelerinin Agronomik ve Kalite Karakterleri. TÜBİTAK Türkiye Tahıl Sempozyumu, 6-9 Ekim, TOAG, 49-58, Bursa. Doğan, R. ve Yürür, N., 1992. Bursa Yöresinde Yetiştirilen Buğday Çeşitlerinin Verim Komponentleri Yönünden Değerlendirilmesi. Uludağ Üniv. Ziraat Fak. Dergisi, 9:37-46, Bursa. Dokuyucu, T., Akkaya A., Nacar, A ve İspir, B. 1997. Kahramanmaraş Koşullarında Bazı Ekmeklik Buğdayların Verim, Verim Unsurları ve Fenolojik Özelliklerinin İncelenmesi. Türkiye II. Tarla Bitkileri Kongesi, 22-25 Eylül, 16-20, Samsun. Ercan, R., Seçkin, R. ve Velioğlu, S., 1988. Ülkemizde Yetiştirilen Bazı Buğday Çeşitlerinin Ekmeklik Kalitesi. Gıda Dergisi, 13(5):107-114. Genç, İ., Yağbasanlar T. ve Özkan, H., 1993. Akdeniz İklim Kuşağına Uygun Makarnalık Buğday Çeşitlerinin Belirlenmesi Üzerinde Araştırmalar. Makarnalık Buğday Mamülleri Sempozyumu, 30 Kasım – 3 Aralık, 127 – 141, Ankara. Gençtan, T. ve Sağlam, N., 1987. Ekim Zamanı Ve Ekim Sıklığının Üç Ekmeklik Buğday Çeşidinde Verim ve Verim Unsurlarına Etkisi. Türkiye Tahıl Sempozyumu, 6-9 Ekim, 171-183, Bursa. Gökmen, S. ve Sencar, Ö., 1989. Tokat Yöresinde Sonbaharda Ekilen 28 Buğday Çeşit Ve Hattında Verim ve Verim Öğeleri Üzerinde Araştırmalar. C.Ü. Üniv. Tokat Ziraat Fak. Dergisi, 1: 357-368. Kırtok, Y., Genç, İ. ve Çölkesen, M., 1987. ICARDA Kökenli Bazı Arpa Çeşitlerinin Çukurova Koşullarında Başlıca Tarımsal Karakterleri Üzerinde Araştırmalar. TÜBİTAK Türkiye Tahıl Sempozyumu, 6-9 Ekim, TOAG, 83-90, Bursa. Kırtok, Y., Genç, İ., Yağbasanlar T., Çölkesen, M. ve Kılınç, M., 1988. Tescilli Bazı Ekmeklik (T. aestivum L. em Thell) ve Makarnalık (T. durum Desf.) Buğday Çeşitlerinin Çukurova Koşullarında Başlıca Tarımsal Karakterleri Üzerinde Çalışmalar. Çukurova Üniv. Ziraat. Fak. 3 (3):96-105. Korkut, K.Z. ve Ünay, A., 1987. Tahıllarda Başak Taslağı Gelişimi İle Verim Öğeleri Arasındaki İlişkiler Üzerine Araştırmalar. TÜBİTAK Türkiye Tahıl Sempozyumu, 6-9 Ekim, TOAG, 329-336, Bursa. Korkut, K.Z., Sağlam, N. ve Başer, İ., 1993. Ekmeklik ve Makarnalık Buğdaylarda Verimi Etkileyen Bazı Özellikler Üzerine Araştırmalar. Trakya Üniv. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 2 (2): 111-118. Kün, E., 1988. Serin İklim Tahılları, Ank. Üniv. Ziraat Fak. Yay. No: 1032, Ders Kitabı No: 299, Ankara. Kün, E., 1996. Tahıllar-I (Serin İklim Tahılları). Ankara Üniv. Ziraat Fak. Yay., Yayın No:1451, Ankara. McClung, A.N., Cantrell, R.G., Quick, J.S. ve Gregory, R.S., 1986. Influence of Rht1 Semidwarf Gene on Yield, Yield Components and Grain Protein in Durum Wheat. Crop Sci. 26: 1095-1099. Mızrak, G., 1983. Türkiye İklim Bölgeleri ve Haritası. Orta Anadolu Bölge Zirai Araştırma Enstitüsü Yayın No:52, Ankara. Özkaya, H., ve Kahveci, B., 1990. Tahıl ve Ürünleri Analiz Yöntemleri. Gıda Teknolojisi Derneği Yayınları No: 14, Ankara. Öztürk, A. ve Akkaya, A., 1996. Kışlık Buğday Genotiplerinde (Triticum aestivum L.) Tane Verim Unsurları ve Fenolojik Dönemler Üzerine Bir Araştırma Atatürk Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi, 27 (2):187-202. Pelshenke, P. 1964. Standard-Methoden für Getreide, Mehl und Brot. Im Verlag Moritz Schaefer, Detmold. Poehlman, J.M., 1987. Breeding Field Crops, Van Nostrand Reinhold Company Inc. 115 Fifth Avenue New York. Roth, G.V., Marshall, H.G., Hatley, O.E. ve Hill, R.R., 1984. Effect of Management Practices on Grain Yield, Test Weight and Lodging of Soft Red Winter Wheat. Agron. J., 76:379- 383. Sade, B., Topal, A. ve Soylu, S., 1999. Konya Sulu Koşullarında Yetiştirilebilecek Makarnalık Buğday Çeşitlerinin Belirlenmesi. Orta Anadolu’da Hububat Tarımının Sorunları ve Çözüm Yolları Sempozyumu, 8-11 Haziran, 91-96, Konya. SAS Institute. 1998. INC SAS/STAT users’ guide release 7.0, Cary, NC, USA. Schular, S.F., Bacon, R.K. ve Gbur, E.E. 1994. Kernel and Spike Character İnfluence on Test Weight of Soft Red Winter Wheat. Crop Sci. 34: 1309-1313. Sharma, R.C., 1992. Analysis of Phytomass Yield in Wheat. Agonomy Journal. 84(6): 926-929. Şener, O., Kılınç, M., Yağbasanlar, T., Gözübenli, H. ve Karadavut, U., 1997. Hatay Koşullarında Bazı Ekmeklik (Triticum aestivum L. Em Thell) ve Makarnalık Buğday (Triticum durum Desf) Çeşit ve Hatlarının Saptanması. Türkiye II. Tarla Bitkileri Kongresi, 22 – 25 Eylül, 1-5, Samsun. Tosun, O. ve Yurtman, N., 1973. Ekmeklik Buğdaylarda (Triticum aestivum L. em Thell) Verime Etkili Morfolojik ve Fizyolojik Özellikler. Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Yıllığı, 23: 418-434. Tosun, O., 1987. Türkiye’nin Tahıl Yetiştirme Sorunları ve Bunların Çözüm Yolları. TÜBİTAK Türkiye Tahıl Sempozyumu, 6-9 Ekim, TOAG, 3-8, Bursa. Tuğay, M.E., 1978. Dört Ekmeklik Buğday Çeşidinde Ekim Sıklığı ve Azotun Verim, Verim Komponentleri ve Diğer Bazı Özellikler Üzerine Etkileri. Ege Üniv. Ziraat Fak. Yayınları No: 316. Ünal, S., 1979. Buğdaylarda Kaliteyi Etkileyen Faktörler ve Birbirleri Arasındaki İlişkiler. Gıda Dergisi, 4(2): 72-79. Zanetti, S., Winzeler, M., Feuillet, C., Keller, B. ve Messmer, M., 2001. Genetic Analysis of BreadMaking Quality in Wheat and Spelt. Plant Breeding 120, 13-19. Zeleny, L. 1947. A Simple Sedimentation Test for Estimating the Bread-Baking and Gluten Qualities of Wheat Flour. Cereal Chem., 24, 465-475. 93 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2005, 22 (2), 95-103 Uğrak Havzası Arazisinin Toprak Etüd, Haritalama ve Sınıflandırılması İrfan Oğuz1 1 Alper Durak2 Tekin Susam3 Hikmet Güleç 4 Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü, 60250, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü, 60240, Tokat 3 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, 60240, Tokat 4 KH Genel Müdürlüğü, Etüt Proje Daire Başkanlığı, Toprak Etüt Şübe Müdürlüğü, Ankara 2 Özet : Bu çalışmada Tokat – Uğrak Havzası Topraklarının önemli fiziksel, kimyasal ve morfolojik özellikleri incelenmiş, CBS ortamında CBS ve uzaktan algılama olanakları da kullanılarak, detaylı toprak haritası oluşturulmuştur. Toprak etüt el kitabında belirtilen tanımlayıcı kriterlerin yardımı ile yapılan arazi çalışmalarında üç fizyografik ünitede, seri kategorisinde ayırt edilen Tekneli, Semertaş, Tavşandere ve Uğrak serileri Entisol, Acıkiraz Serisi ise İnceptisol ordosunda sınıflandırılmış ve sorunları rapor halinde hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Uğrak Havzası, Tokat, Toprak Etüt, Toprak Haritalama, Toprak Sınıflama, CBS, UA Soil Survey, Mapping and Classification of the Uğrak Basin Soils Abstract: In this study, physical, chemical and morphological properties of Uğrak Basin soils were determined and detailed soil map was prepared, by used GIS and remote sensing possibilities. Five soil series have been, described and mapped, on three different physiographic units. Field work was based on the criteria of Soil Survey Manual. Tekneli, Semertaş, Tavşandere ve Uğrak Series were defined and classified as Entisol, Acıkiraz Series was classified as Inceptisol. Key Words: Uğrak Basin, Tokat, Soil Survey, Soil Mapping, Soil Classification, GIS, RS 1. Giriş Gittikçe artan nufusu beslemede darboğazlara girmemek için tarımsal tekniklerin geliştirilmesi gerekmektedir. Geliştirilen tarımsal tekniklerin uygulanması ise iyi bir tarımsal planlamayla mümkün olabilmektedir. Önemli bir doğal kaynak olan toprağın sürdürülebilir kullanımında modeller ortaya koyabilmek için öncelikle onu iyi tanımlamak ve sahip olduğu özellikleri iyi bilmek gerekmektedir. Bir taraftan nufus artışı ve bağlı olarak artan gıda ihtiyacı baskısı ve diğer taraftan toprağın sürdürülebilir kullanımı için yönetimi gereği, planlamaya ve bu planlamalar ise toprak haritalarına duyulan ihtiyacın her geçen gün artmasına neden olmaktadır. Bu çalışmada, önceden yapılmış olan havza haritalarının (Anonim, 1970) günümüz ihtiyaçlarına tam olarak cevap verememesi nedeniyle Dünyada yaygın olarak kullanılan toprak taksonomisinin bir uygulaması amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Metot Çalışma, Uğrak ve Tekneli köyleri yerleşim alanında yer alan toplam 7 km2 alan kaplayan Uğrak Havzasında yürütülmüştür. Bu alanda serbest tarama yöntemiyle açılan sondalarla tespit edilen her farklı toprak serisine ait tipik profillerden horizon esasına göre alınan toprak örnekleri araştırma materyali olarak kullanılmıştır. Çalışmada geometrik düzeltmesi yapılmış olan, 5.8 metre çözünürlüklü IRS-1C uydu görüntüsü ile 30 m çözünürlükteki LANDSATTM uydu görüntülerinin birleşiminden oluşan kompozit uydu görüntüsünden yararlanılmıştır (Anonimous, 1996). Çalışma üç aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada araştırma sahasının 1:25 000 ölçekli topoğrafik haritası sayısallaştırılmış ve bu haritadan yararlarak fizyografik üniteler tespit edilmistir. İkinci aşamada topoğrafik haritadan yararlanılarak seçilen fizyografik ünitelerde ön arazi çalışmalarıyla farklı toprak çeşitleri seri düzeyinde tanımlanarak isimlendirilmiş, serilerin var olan ve olabilecek fazlarını da içeren “arazi haritalama lejantı” geliştirilmiştir. Belirlenen serileri simgeleyecek tipik profillerden horizon esasına göre alınan toprak örneklerinde gerekli analizler laboratuvarda yapılmıştır. Daha sonra toprak sınırları uydu görüntüsünden ve topoğrafik haritadan yararlanılarak haritaya işlenmiştir. Üçüncü aşamada topoğrafik harita üzerine çizilen toprak sınırları arazide kontrol edilerek sınırlar kesinleştirilmiştir. Uğrak Havzası Arazisinin Toprak Etüd, Haritalama ve Sınıflandırılması Etüt ve haritalamada temel haritalama ünitesi olarak toprak serileri ve bunların önemli fazları kullanılmıştır. Çalışma alanında belirlenen farklı toprak serilerinin morfolojik özelliklerinin tanımı ve sınıflandırılması amacıyla her toprak serisini en iyi şekilde karakterize edebilecek örnek toprak profilleri tanımlanmıştır. Arazide topraklar morfolojik olarak incelenirken, renk belirlenmesinde Munsell renk skalası, CaCO3 kontrolünde % 10’luk HCl kullanılmıştır. Toprak serilerinin tanımlanması ise, Toprak Etüd El Kitabı (Soil Survey Staff, 1999) esasları dikkate alınarak yapılmıştır. Toprak serilerinin fiziksel ve kimyasal özelliklerinin belirlenmesi ve arazide tespit edilen değerlerin doğrulanması amacıyla her tipik toprak profilinden alınan toprak örneklerinde aşağıdaki analizler yapılmıştır; Tekstür tayini; Bouyoucos hidrometre metodu ile, % kireç; Scheibler kalsimetresi metodu ile, pH; doygunluk çamurundan Beckman Zerometrik pH metresi ile, organik madde; Walkley-Black metodu ile, KDK amonyum asetat ve Na-asetat ekstraksiyon yöntemi ile, değişebilir Na ve K amonyum asetat ekstraksiyonu ile ve değişebilir Ca ve Mg sodyum asetat ekstraksiyonu yöntemi ile belirlenmiştir (Tüzüner, 1990). 2.1. Coğrafi Konum Uğrak Havzası Tokat – Sivas karayolu üzerinde yer almakta olup Tokat il merkezine 16 km mesafededir (Şekil 1). Türkiye 4451414 N koordinatları arasında yer almaktadır. Havzanın genişliği 1.6 km, uzunluğu ise 4.5 km dir. Havza en düşük yükseltisi 1100 m, en fazla yükseltisi ise 1485 m dir. Etüt sahası içerisinde Tekneli ve Uğrak köylerine ait araziler bulunmaktadır. 2.2. Fizyografya Uğrak Havzası arazisi, havzadan geçen Hakan Deresinin taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş taban arazi, havzayı dört taraftan kuşatmış dağların oluşturduğu dik eğimli arazi ve dik eğimli ve taban arazi arasında yer alan etek arazi olarak üç fizyografik üniteden oluşmuştur. 2.3. İklim Uğrak Havzasında yarı kurak iklim koşulları hakim olup yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlıdır. Ortalama yıllık yağış 492.1 mm, ortalama sıcaklık 8.1 Cº, en yüksek kar derinliği 86 cm olup karla örtülü gün sayısı en fazla 124 gündür (Oğuz ve Balçın, 2004). Tokat bölgesi iklim verileri dikkate alındığında çalışma bölgesi nem rejimi ustic, toprak sıcaklık rejimi ise mesic’ tir. 2.4. Jeoloji Havza jeolojik birimleri mağmatik, metamorfik ve sedimenter kayaçlardan oluşmaktdır. Metamorfik kayaçlar üst ve alt kretase yaşlı şist, gnays ve kalkerlerden oluşmaktadır. Sedimenter birimler ise, oligosen ve miosen yaşlı jips, kalker, kumtaşı, şeyl gibi minerallerle temsil edilirler. Volkanik birimler ise, andezit, bazalt ve diyabaz kayaçları şeklinde görülmektedir (Oğuz ve Balçın, 2004). Tokat Uğrak Şekil 1. Araştırma alanı yer buldur haritası Yeşilırmak Havzası içerisinde yer alan Uğrak Havzası 7 km2 alan kaplamakta olup, 285043 E – 4453929 N, 287122 E – 4455137 N, 286529 E – 4451635 N ve 288166 N – 96 3. Bulgular ve Tartışma 3.1 Uğrak Havzası Topraklarının Morfolojik Özellikleri, Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları Toprakların morfolojik özellikleri, her bir seriyi temsil eden tipik profillerin açıklama ve tanımlamalarını kapsamaktadır. Bu bölümde arazide tespit edilen her farklı toprak serisi bulunduğu fizyografik ünitenin başlığı altında açıklanıp tanımlanmış, önemli bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları verilmiştir. İ.OĞUZ, A.DURAK, T.SUSAM, H.GÜLEÇ 3.1.1 Çok Dik Eğimli Araziler Üzerinde griye kadar değişmektedir. Kireç profilde derinlere gidildikçe artmaktadır. Baskın katyon Oluşmuş Topraklar Bu ünitedeki topraklar çalışma havzasını Ca ve Mg olup pH 7.70 – 7.86 arasında çeviren dağların eğimli bölgelerinde değişmektedir. KDK 29.63 – 34.99 cmolkg-1 oluşmuşlardır. Eğim % 20 – 25’ e kadar arasındadır. Kil miktarı derine inildikçe çıkmaktadır. azalmaktadır. Tekstür A ve C horizonlarında Bu fizyografik ünite üzerinde Tekneli ve killitındır. Semertaş Serileri tespit edilerek tanımlanmış ve Seriyi tanımlamak için örnek profil çukuru haritalanmıştır. Tekneli Köyünün kuzeybatısında Çamlı Tepe yamaçlarında mera arazisinde açılmıştır. Ana Tekneli Serisi (T) Bu seri toprakları % 10 – 12 eğimli, materyal kireçtaşıdır. Tekneli Serisi örnek kireçtaşı üzerinde oluşmuş A ve C horizonlu, toprak profilinin fiziksel ve kimyasal analiz sığ topraklardır. Renk profil boyunca donuk sonuçları Çizelge 1’ de verilmiştir. sarımsıkahverenginden parlak kahverengimsi Konum: Oldukça dik eğimli arazi Profil Tanımlaması 1 Nolu Profil: Eğim: % 10 – 12 Koordinat: 287630 E, 4451368 N Bitki örtüsü: Mer’a Yükseklik: 1330 m Ana kaya: Kireç taşı Horizon Derinlik, cm Tanımı A 0 – 20 Donuk sarımsıkahverengi (10 YR 4/3) nemli, kahverengi (7,5 YR 4/4) yaş, killitın, zayıf çok küçük granüler, kıvam nemli iken gevşek, yaş iken az yapışkan, çok plastik, dalgalı sınır C 20 – 45 Parlak kahverengimsigri (5 YR 7/1) nemli, grikahverengi (7,5 YR 6/2) yaş, killitın, zayıf çok küçük granüler, kıvam nemli iken gevşek, yaş iken az yapışkan, çok plastik, geçişli dalgalı sınır R 45 + Kireç taşı Çizelge 1. Tekneli Serisi Örnek Toprak Profilinin Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları Değişebilir Katyonlar, cmolkg-1 Organik Madde, % 0-20 20-45 45+ Kireç, % Derinlik cm A C R Kum pH Horizon Bünye, % 7.70 7.86 32.4 42.8 1.24 0.92 39.01 41.00 Kil Silt 37.10 35.89 Semertaş Serisi (S) Bu seri toprakları % 20 – 25 eğimli, kireçtaşı üzerinde oluşmuş A ve C horizonlu, sığ topraklardır. Renk profil boyunca donuk sarıportakal renginden donuk sarıkahverengine kadar değişmektedir. Kireç profilde derinlere gidildikçe artmaktadır. Baskın katyonlar Ca ve Mg olup pH 7.73 – 8.07 arasında değişmektedir. KDK 19.93 – 23.58 cmolkg-1 arasındadır. Tekstür A ve C horizonlarında kumlu killi tındır. Seriyi tanımlamak için örnek profil çukuru Uğrak Köyünün güney yamaçlarında mer’a 23.89 23.11 Ca + Mg 31.53 24.86 K 0.71 0.32 Na 0.35 0.36 KDK 34.99 29.63 arazisinde açılmıştır. Ana materyal kireçtaşıdır. Semertaş Serisi örnek toprak profilinin fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Çizelge 2’ de verilmiştir. Profil Tanımlaması 2 Nolu Profil: Koordinat: 285729 E, 4454748 N Yükseklik: 1168 m Konum: Oldukça dik eğimli arazi Eğim: % 25 – 30 Bitki örtüsü: Mer’a Ana kaya: Kireç taşı 97 Uğrak Havzası Arazisinin Toprak Etüd, Haritalama ve Sınıflandırılması Horizon A C Derinlik, cm 0 – 10 10 – 30 Tanımı Soluk kahverengi (10 YR 6/3) nemli, kahverengi (7,5 YR 4/4) yaş, kumlukillitın, zayıf küçük yarı köşeli blok, kıvam kuru iken sert, yaş iken az yapışkan, plastik, kesin dalgalı sınır Donuk sarıkahverengi (10 YR 5/4) nemli, donuk kırmızıkahverengi (5 YR 5/4) yaş, kumlukillitın, zayıf küçük granüler, kıvam kuru iken yumuşak, yaş iken az yapışkan, plastik Kireç, % 0-10 10 + 7.73 8.07 38.0 50.8 Organik Madde, % pH A C 3.92 1.28 Kum Derinlik, cm 0 – 15 Bw 15 – 40 C 40 + 98 Kil Silt Ca + Mg 49.54 49.53 3.1.2 Etek Araziler Üzerinde Oluşmuş Topraklar Bu ünitedeki topraklar Uğrak Havzasının orta kesimlerinde yer almaktadır. Havzayı çeviren tepelik kısmın iç tarafında kalan daha düşük eğimli ve orta derin topraklardır. Bu fizyografik ünite üzerinde Acıkiraz Serisi ile Tavşandere Serisi yer almaktadır. Acıkiraz Serisi (A) Bu seri toprakları % 4 - 6 eğimli, kireçtaşı üzerinde oluşmuş A, B ve C horizonlu, ortaderin topraklardır. Renk profil boyunca kahverengi ve donuk kırmızıkahverengi olarak değişmektedir. Profil Tanımlaması 3 Nolu Profil: Koordinat: 286853 E, 4452770 N Yükseklik: 1250 m Konum: Etek arazi Horizon Ap Değişebilir Katyonlar, cmolkg-1 Bünye, % Derinlik cm Horizon Çizelge 2. Semertaş Serisi Örnek Toprak Profilinin Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları 23.22 23.22 27.24 27.55 21.02 16.97 K Na KDK 1.23 0.81 0.57 0.35 23.58 19.93 Kireç profilde derinlere gidildikçe azalmaktadır. Baskın katyonlar Ca ve Mg olup pH 7.79 – 8.15 arasında değişmektedir. KDK 41.61 – 62.09 cmolkg-1 arasındadır. Kil miktarı Bw horizonunda artmakta A ve C horizonlarında derine inildikçe değişmemektedir. Tekstür A ve B horizonlarında kil, C horizonlarında ise killi tındır. Seriyi tanımlamak için örnek profil çukuru Tekneli ile Uğrak Köylerinin orta kesiminde anız tarla üzerinde açılmıştır. Acıkiraz Serisi örnek toprak profilinin fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Çizelge 3’ te verilmiştir. Eğim: % 4 – 6 Bitki örtüsü: Anız tarla Ana kaya: Kireç taşı Tanımı Kahverengi (7.5 YR 4/2) nemli, donuk kırmızıkahverengi (5 YR 4/3) yaş, kil, orta orta yarı köşeli blok, kıvam nemli iken çok sıkı, yaş iken az yapışkan, plastik, kesin dalgalı horizon sınırı Donuk kırmızıkahverengi (5 YR 4/3) nemli, donuk kırmızıkahverengi (5 YR 4/3) yaş, kil, orta küçük yarı köşeli blok, kıvam nemli iken gevşek, yaş iken az yapışkan, plastik, kesin düz horizon sınırı Kahverengi (10 YR 4/5) nemli, donuk kırmızıkahverengi (5 YR 4/3) yaş, killitın, zayıf çok küçük yarı köşeli blok, kıvam nemli iken çok gevşek, yaş iken az yapışkan, az plastik, kesin düz horizon sınırı İ.OĞUZ, A.DURAK, T.SUSAM, H.GÜLEÇ Çizelge 3. Acıkiraz Serisi Örnek Toprak Profilinin Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları Kireç, % Organik Madde, % Ap 0-15 7.79 8.6 1.05 37.45 40.28 22.28 Ca + Mg 55.64 Bw C 15-40 40+ 7.74 8.15 1.3 33.6 0.52 0.55 33.30 34.99 42.47 33.71 24.23 31.30 55.83 40.12 Horizon Derinlik, cm pH Değişebilir Katyonlar, cmolkg-1 Bünye, % Kum Kil Derinlik, cm 0 – 29 C 29 – 85 K Na KDK 0.43 0.41 62.09 0.33 0.15 0.42 0.36 58.45 41.61 miktarı derine inildikçe anlamlı olarak değişmemektedir. Tekstür yüzey horizonunda kumlu killitın, alt toprakta ise tındır. Seriyi tanımlamak için örnek profil çukuru Tokat – Sivas karayolunun havzayı kesen noktasının 50 m sol tarafında anız tarla üzerinde açılmıştır. Ana materyal kireçtaşıdır. Tavşandere Serisi örnek toprak profilinin fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Çizelge 4’ te verilmiştir. Tavşandere Serisi (T) Bu seri toprakları % 4 - 6 eğimli, kireçtaşı üzerinde oluşmuş A ve C horizonlu, orta derin topraklardır. Renk profil boyunca donuk kırmızıkahverengi ile donuk sarıkahverengi olarak değişmektedir. Kireç profilde derinlere gidildikçe artmaktadır. Baskın katyonlar Ca ve Mg olup pH 7.84 – 8.02 arasında değişmektedir. KDK 43.12 – 58.38 cmolkg-1 arasındadır. Kil Profil Tanımlaması 4 Nolu Profil: Koordinat: 286428 E, 4453538 N Yükseklik: 1176 m Konum: Etek arazi Horizon A Silt Eğim: % 4 – 6 Bitki örtüsü: Anız tarla Ana kaya: Kireç taşı Tanımı Donuk kırmızımsıkahverengi (5 YR 4/3) nemli, kahverengi (7,5 YR 4/3) yaş, kumlukillitın, orta küçük granüler, kıvam nemli iken gevşek, yaş iken az yapışkan, plastik, kesin dalgalı horizon sınırı Donuk sarıkahverengi (10 YR 5/3) nemli, donuk kahverengi (7,5 YR 5/3) yaş, tın, orta orta yarıköşeli blok, kıvam nemli iken çok gevşek, yaş iken yapışkan, plastik A C 0-29 29 + 7.84 8.02 6.8 22.5 Organik Madde,% Kireç, % pH Derinlik. cm Horizon Çizelge 4. Tavşandere Serisi Örnek Toprak Profilinin Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları Bünye, % Değişebilir Katyonlar, cmolkg-1 1.15 0.65 kum 52.55 32.01 3.1.3 Hafif Eğimli Araziler Üzerinde Oluşmuş Topraklar Uğrak Havzasında yer alan düze yakın araziler Hakan Deresinin taşıdığı alüvyonların, erozyonla gelen kolüvyal materyalle beslenmesinden oluşmuştur. Uğrak Köy merkezi ve civarında yer alan düz ve düze yakın arazilerde Uğrak Serisi tanımlanmış ve haritalanmıştır. Kil Silt 27.19 26.43 20.26 41.57 Ca + Mg 52.03 40.15 K 0.44 0.15 Na 0.33 0.46 KDK 58.38 43.12 Uğrak Serisi (U) Bu seri toprakları % 3 - 4 eğimli, Hakan Deresinin taşımış olduğu alüvyonlar üzerinde oluşmuş A ve C horizonlu, derin topraklardır. Renk profil boyunca kahverengi ve donuk kahverengi olarak değişmektedir. Kireç profilde derinlere gidildikçe artmaktadır. Baskın katyonlar Ca ve Mg olup pH 7.89 – 8.11 arasında değişmektedir. KDK 27.43 – 36.56 cmolkg-1 arasındadır. Kil miktarı 99 Uğrak Havzası Arazisinin Toprak Etüd, Haritalama ve Sınıflandırılması derine inildikçe azalmaktadır. Tekstür A horizonunda kil, C horizonunda kumlu killi tındır. Seriyi tanımlamak için örnek profil çukuru Uğrak köy merkezinin yakınlarında, Hakan Profil Tanımlaması 5 Nolu Profil: Koordinat: 285364 E, 4453922 N Yükseklik: 1118 m Konum: Hafif eğimli taban arazi Horizon Ap Derinlik, cm 0 – 15 C 15 – 105 Deresinin 20 m güneyinde anız tarla üzerinde açılmıştır. Ana materyal alüvyon malzemedir. Uğrak Serisi örnek toprak profilinin fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Çizelge 5’ te verilmiştir. Eğim: % 3 – 4 Bitki örtüsü: Mer’a Ana kaya: Alüvyon Tanımı Kahverengi (7.5 YR 4/4) nemli, kahverengi (7,5 YR 4/3) yaş, kil, orta orta yarıköşeli blok, kıvam nemli iken çok sıkı, yaş iken az yapışkan, plastik, kesin dalgalı horizon sınırı Donuk kahverengi (7.5 YR 5/3) nemli, donuk kahverengi (7,5 YR 5/3) yaş, kumlukillitın, zayıf küçük granüler, kıvam nemli iken çok gevşek, yaş iken az yapışkan, plastik Çizelge 5. Uğrak Serisi Örnek Toprak Profilinin Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları Değişebilir Katyonlar, cmolkg-1 Derinlik, cm pH Kireç, % A C 0-15 15+ 7.89 8.11 11.3 13.5 Organik Madde, % Horizon Bünye, % 1.12 0.58 Kum 35.98 54.80 3.2 Uğrak Havzası Topraklarının Sınıflandırılması Uğrak Havzasında belirlenen 5 toprak serisi Soil Survey Staff (1999)’a göre ordo, alt ordo, büyük grup, alt grup düzeyinde sınıflandırılmıştır (Şekil 2 ve Çizelge 6). Çalışma alanının toprak sıcaklık rejimi mesic, toprak nem rejimi ise ustic olarak belirlenmiştir. Uğrak Havzasında yer alan toprak serilerinden Acıkiraz Serisi B horizonu içermekte olup diğer toprak serileri ise gerek erozyon ve gerek birikme süreçlerinin etkisiyle zayıf profil gelişimi göstermektedir. Tekneli, Semertaş, Tavşandere ve Uğrak serileri Ochric epipedon dışında hiçbir pedojenik gelişme göstermeyen genç topraklar olmaları nedeniyle Entisol ordosunda, alüvyal kaynaklı olan Uğrak Serisi Fluvent, genç erozyon yüzeylerinde oluşan Tekneli, Semertaş ve Tavşandere Orthent alt ordolarında sınıflandırılmışlardır. Uğrak Havzası ustic nem rejimine sahip olması nedeniyle Tekneli, Semertaş ve Tavşandere serileri Ustorthent, 100 Kil 46.41 28.04 Silt 17.61 17.15 Ca + Mg 31.98 25.58 K 0.86 0.39 Na 0.43 0.35 KDK 36.56 27.43 Uğrak Serisi ise, Ustifluvent büyük grubunda yer almaktadır. B horizonu gelişimi görülen Acıkiraz Serisi İnceptisol ordosunda, ustept alt ordosunda ve haplustept büyük grubunda yer almaktadır. Havzada yer alan tüm toprak serileri farklı özellik içermemelerinden dolayı Typic olarak alt grup içerisinde sınıflandırılmıştır (Çizelge 6). Uğrak Havzası arazi kullanım türleri haritası Şekil 3’ de verilmiştir. Şekil 3’ ye göre havzada funda, kuru tarım ve mera arazi kullanım türleri olduğu görülmektedir. Havzada kuru tarım tüm toprak serilerinde yapılmakta olup, serinin sahip olduğu özelliklere göre değişen miktarlarda ürün verimi elde edilmektedir. Mer’a bitki örtüsü ise, Tekneli ve Semertaş serilerinde yer almaktadır. Havzada yer alan Funda arazi, orman degredasyonundan geri kalan zayıf vejetasyondan meydana gelmiştir. Havzada funda arazi Tavşandere ve Tekneli serileri üzerinde yer almaktadır. İ.OĞUZ, A.DURAK, T.SUSAM, H.GÜLEÇ Uğrak Havzası toprak derinlik haritası Şekil 4’ te verilmiştir. Havza toprakları çok sığ, sığ, orta derin ve derin topraklardan meydana gelmiştir. Uğrak Havzası arazi kabiliyet sınıfları haritası Şekil 5’ te verilmiştir. Havzada II, III, IV, VI ve VII. Sınıf araziler yer almaktadır. Havzada I. Sınıf tarım arazisi bulunmamaktadır. Uğrak Havzası temel toprak haritası Şekil 6’ da verilmiştir. Çizelge 6. Uğrak Havzası Toprak Serilerinin Toprak Taksonomisine Göre Sınıflandırılması Toprak Serisi Ordo Alt Ordo Büyük Grup Alt Grup Tekneli Entisol Orthent Ustorthent Typic Ustorthent Semertaş Entisol Orthent Ustorthent Typic Ustorthent Tavşandere Entisol Orthent Ustorthent Typic Ustorthent Uğrak Entisol Fluvent Ustifluvent Typic Ustifluvent Acıkiraz İnceptisol Ustept Haplustept Typic Haplustept Şekil 2. Uğrak Havzası Toprak Seri Haritası Şekil 3. Uğrak Havzası Arazi Kullanım Türleri Haritası Şekil 4. Uğrak Havzası Toprak Derinlik Haritası Şekil 5. Uğrak Havzası Arazi Kabiliyet Sınıfları Haritası 101 Uğrak Havzası Arazisinin Toprak Etüd, Haritalama ve Sınıflandırılması Şekil 6. Uğrak Havzası Temel Toprak Haritası 4. Sonuç Uğrak Havzası toprakları yerinde oluşmuş, derin, sığ ve çok sığ derinlikte ve Hakan Deresinin taşımış olduğu alüvyonların kısmen koluvyal malzemeyle beslenmesinden oluşmuş, derin taşınmış topraklardan meydana gelmiştir. Yüksek arazi fizyografik ünitesi, havzanın kuzey ve güney kesiminde yer almakta olup Tekneli ve Semertaş Serileri olarak ayırt edilmişlerdir. Tekneli Serisine ait topraklar, havzanın kuzeyinde kireçtaşı üzerinde oluşmuş, sığ topraklardır. Profildeki kireç ana materyalden gelmektedir. Profil gelişiminin tam olarak gerçekleşmemesinin nedeni, erozyon yüzeylerinde bulunmalarından kaynaklanmaktadır. Bünye tüm profil boyunca killi tındır. Semertaş Serisine ait topraklar havzanın güneyinde yer almakta olup, kireçtaşı üzerinde oluşmuş, sığ, topraklardır. Uzun zaman geçmesine karşın, iyi bir profil gelişimi göstermeyişlerinin temel nedeni, erozyon 102 yüzeylerinde yer almalarıdır. Bünye tüm profil boyunca kumlukillitındır. Etek arazi fizyografik ünitesinde, Acıkiraz ve Tavşandere Serileri belirlenmiştir. Her iki seri de havzanın orta kesimlerinde oluşmuş olup Tavşandere Serisi Uğrak Köyü, Acıkiraz Serisi ise Tekneli Köyü yakınlarında yer almaktadır. Acıkiraz Serisi havzanın orta kesimlerindedir. Bu seriye ait topraklar orta derin olup, B horizonuna sahiptirler. Kireçli ana materyalden gelişen C horizonunun kireç içeriği yüksek olup A ve B horizonunda kireç içeriği düşüktür. Bünye A ve Bw horizonlarında kil, C horizonunda kumlukillitındır. Tavşandere Serisi havzanın orta kesimlerinde yer almakta olup, kireçtaşı üzerinde oluşmuş A ve C horizonlu, orta derin topraklardır. Tavşandere Serisinin kireç içeriği profilde derinlere gidildikçe artmaktadır. Bünye A horizonunda kumlukillitın, C horizonunda tındır. İ.OĞUZ, A.DURAK, T.SUSAM, H.GÜLEÇ Taban arazi fizyografik ünitesinde, Uğrak Serisi belirlenmiştir. Uğrak Serisi Uğrak köyü yerleşim alanı içerisinde yer almaktadır. Uğrak Serisi, Hakan Deresinin taşımış olduğu alüvyonlar üzerinde oluşmuş A ve C horizonlu, derin topraklardır. Kireç profilde derinlere gidildikçe artmaktadır. Bünye A horizonunda kil, C horizonunda kumlukillitındır. Uğrak Havzası topraklarının hatalı tarımsal uygulamalardan kaynaklanan erozyon sorunu bulunmakta, özellikle eğimli alanlarda yer alan Tekneli ve Semertaş serilerinde olmak üzere toprak işleme ve aşırı hayvan otlatma uygulamalarına bağlı olarak kuru tarım ve mera alanlarında toprak kalınlığı oldukça azalmıştır. Kaynaklar Anonim, 1970. Yeşilırmak Havzası Toprakları. Köy İşleri Bakanlığı Yayınları; 151. Genel Müdürlük Yayınları; 241, Ankara. Anonimous, 1996. ArcView Spatial Analyst, USA Oğuz İ., Balçın M., 2004. Tokat Uğrak Havzası Yağış ve Akım karakteristikleri. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı 2003. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, APK Daire Başkanlığı, Toprak ve Su kaynakları Araştırma Şübe Müdürlüğü, Ankara. Havzada mer’a ve kuru tarım alanlarında bitki besin elementleri ve özellikle organik madde miktarı oldukça yetersizdir. Acıkiraz Serisinde yüksek kil içeriği toprak işleme ve bitki kök gelişimi bakımından ciddi sınırlamalara neden olmaktadır. Tekneli ve Semertaş serilerinin yüksek kireç içeriği özellikle meyvecilik amaçlı kullanımda demir eksikliğine bağlı belirtilerin görülmesine neden olmaktadır. Tekneli ve semertaş serileri başta olmak üzere yetersiz toprak derinliği önemli bir toprak sorunu olarak söz konusudur. Uğrak Havzasında I. Sınıf arazi bulunmamakta olup, II, III, IV, VI ve VII. Sınıf araziler bulunmaktadır. Soil Survey Staff., 1999. Soil Taxonomy. A basic System of Soil classification for Making Interpreting Soil Surveys. 2nd (Ed) USDA-SCS Agric. Handb. 436. Tüzüner, A., 1990. Toprak ve Su Analiz Laboratuvarları El Kitabı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara. 103