İndir
Transkript
İndir
DİYARBAKIR PEYGEMBERLER KENTİ EĞİL Hz. Zülkifl (a.s) Hz. Elyesa (s.s.) Nebi Harun (a.s) Nebi Ömer (a.s.) Nebi Hallak (a.s.) Nebi Zennun (a.s.) Nebi Harut (a.s.) Nebi Hürmüz (a.s.) 23 Km 23 Km 23 Km 23 Km 23 Km 23 Km 23 Km 23 Km Prof.Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT EĞİL VE TURİZM Editör Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Hediyedir. Satılamaz Kitabın yayın hakkı editör Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat aittir. 1 Editör Prof.Dr.Yusuf Kenan HASPOLAT MART 2013 2. BASKI Grafik & Tasarım Eda Esra ÇELİK Seda ÇELİK Baskı UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B/ Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21 Bu eserin bütün yayın hakları Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a aittir. Yayıncının izni olmaksızın kısmen ya da tamamen yayınlanamaz 2 EĞİL İLÇESİ Eğil, Diyarbakır'a bağlı bir ilçe olup, Diyarbakır il merkezinin kuzey batısında yer almaktadır. Dicle Nehri vadisinde kurulan ilçenin, Diyarbakır'a uzaklığı 52 km'dir. İlçenin yüzölçümü 450 km2'dir. Dağlık bir arazide kurulmuş olan Eğil'in kuzeyinde; Dicle ilçesi bulunmakta ve aynı zamanda Dicle Nehri ilçeden geçmektedir. Doğusunda Hani, batısında Ergani ve güneyinde ise Diyarbakır il merkezi bulunmaktadır. Maden ve Amini çayları, ilçe toprakları içinde birleşmekte ve bu birleşmeden Dicle Nehri oluşmaktadır (19). Günümüzde 26 köy ve 22 mezraya sahip olan ilçenin arazi yapısı, geniş düzlükler ve engebeli alanlardan oluşmaktadır. Engebeli bir arazide kurulan ilçe merkezi Kale, Yenişehir, Gündoğuran, Dere ve Çarkören Mahallesi olmak üzere 5 mahalleden oluşmaktadır. 2009 yılında yapılan nüfus sayımına göre ilçenin toplam nüfusu 23.239 dur. Bu nüfustan 2.577'si erkek ve 2.569'u kadın olmak üzere toplam 5.146 kişi ilçe merkezinde yaşamaktadır. 26 köyde ise 8.995'i erkek ve 9.098'i kadın olmak üzere toplam 18.093 kişi yaşamaktadır (21). Eğil, nahiye olarak 1860 yılında Palu'ya, 1866'da Mamuretü-l Aziz (Elazığ) vilayetine bağlı idi. 1871 tarihli salnamede, Diyarbakır ilinin idari teşkilatında, Eğil, Maden ilçesinin bucakları arasında yer almaktadır. Eğil, daha sonra Diyarbakır'ın merkez nahiyelerinden biri olmuştur. Eğil, 4 Ocak 1936 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan, 3197 sayılı kanunla ilçe olmuş, ancak, 1939 yılında ilçelik Dicle'ye verilmiş ve Dicle'nin adı Eğil olmuştur. 11 yıl süren bu uygulamadan sonra, 18 Aralık 1951 günlü Resmi Gazete'de yayınlanan 5851 sayılı kanunla, Diyarbakır iline bağlı Eğil ilçesinin adı “Dicle” ve bu ilçeye bağlı Dicle bucağının adı da “Eğil” olarak değiştirilmek suretiyle bu karışık durum düzeltilmiştir. 1957'de Eğil bucağı, Dicle'den ayrılarak Diyarbakır merkeze bağlanmıştır. 4 Temmuz 1987 tarih ve 3392 sayılı kanun ile Eğil, Diyarbakır'ın 12. ilçesi olmuştur. İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılık üzerine kuruludur. Tarımda, özellikle üzüm yetiştiriciliği yaygın olup, üzüm ürünleri (pekmez, pestil, sucuk vb.) üretimi yaygındır. Ayrıca İlçeye bağlı 6 köyde, yerli ve yabancı şirketler tarafından petrol çıkarılmaktadır (19). Eğil'e genel bakış (36) 3 (37) (38) (39) (40) Diyarbakır'ın şirin ilçesi Eğil, adeta Güneydoğu'nun 'krallar ve nebiler beldesi'. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Eğil, Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları, Mezopotamya'ya tepeden bakan kalesi, 8 peygamber mezarıyla keşfedilmeyi bekliyor. Bu gizli hazinenin bir parçası da Eğil. Asur Kralı Salmanassar, Hazreti Musa ve Hazreti Harun'un eşyalarını barındıran Ahid Sandığı'nın son muhafızı Elyesa Peygamber, İsrailoğulları'na gönderilen Hazret-i Zülkif ve peygamber mi, evliya mı oldukları karar verilemeyen 6 büyük isim... Bütün bunların ortak noktası, pek çok kişinin adını bile duymadığı Eğil. 5.000 yıllık tarihiyle hayranlık uyandıran Diyarbakır'ın bu şirin ilçesi, adeta Güneydoğu'nun 'krallar ve nebiler beldesi'. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Eğil, Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları, Mezopotamya'ya tepeden bakan kalesi, 8 peygamber ve evliya mezarıyla keşfedilmeyi bekliyor. Harun-u Asefi, Zennun, Danyal, Hallak, Harut ve Hürmüz gibi büyük zatlar, metfun oldukları tepeden Dicle'yi seyrediyor. Dicle Nehri'nin kenarındaki Eğil, Tevrat'ta ismi geçen, Babil'i yıkan, Kudüs'e sefer düzenleyen Kral Senharip'in kentidir. Tarihte Supani, Supa (Urartu), Artagigarta (Roma), Banaz, Basilon (Bizans), Aşipalis (Asurca), Welaraseko (Ermenice), Encil, Enigelene, Angl (Süryanice), Eagle (Rumca) ve Gêl (Zazaca) gibi birçok isim alan antik şehrin bugünkü nüfusu yaklaşık 5 bindir. İlçede yaşayan nüfusun büyük çoğunluğu Zaza'dır. Eğil'in adı Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde 'Gel' biçiminde zikredilir. 4 Bitlis hükümdarı Şeref Han tarafından 1597'de kaleme alınan ve Kürt tarihine ilişkin önemli bir kaynak olan Şerefname'de, Eğil'le ilgili ilginç bir hikâye anlatılır: "Bu Eğil, eğik bir kemer üzerinde kurulmuş, sağlam bir kaledir ve o kadar yüksektir ki ona bakan herkeste korku ve vehim hakim olur. Halkın dilinde dolaşan söylentiye göre, Allah'ın velilerinden biri oradan geçerken o kemere işaret edip Türkçe olarak 'Eğil' demiş, bunun üzerine kemer Allah'ın izniyle eğilmiş ve eğik bir durum olmuştur." İlçe, bu olaydan sonra 'Eğil' olarak anılmıştır. Asur Kalesi, Kalecik Kalesi, Selman Cibeb Kalesi, Asur kral mezarları, mağaralar, hamamlar Taciyan Camii, Nisanoğlu Türbesi, mağara, kilise, Şerbettin (Kalkan köyü) Hanı, Kasım Bey Kümbeti, Yeraltı Sarnıcı, kaleden Dicle Nehri'ne inen gizli yol, hamamlara giden yer altı dehlizleri ve kaybedilen savaşlardan sonra kralın gizlice yer altından kaçmasını sağlayan tüneller gibi onlarca zenginliğe sahip Eğil, keşfedileceği günü bekliyor. Antik şehir, yapısı itibari ile doğa sporlarına oldukça müsait bir coğrafyaya sahiptir. İlçe sahip olduğu keyifli coğrafik yapıyla; doğa sporlarına ilgi duyan turistlerin ilgisini çekmeyi hedefliyor (1). Asur Kral mezarı tüm ihtişamıyla ayakta Birçok medeniyet, uygarlık ve dine beşiklik etmiş tarihi Asur şehri, peygamber, azizler ve nebiler diyarı olarak da bilinen Diyarbakır'ın kuzeybatısında ve Diyarbakır'a 50 kilometre uzaklıkta olan Eğil ilçesindeki Asur Kalesi, ilk günkü görkemiyle Dicle Nehri'ne bakıyor. Kur'an-ı Kerim'de isimleri zikredilen Hz. Elyesa, Hz. Zülkif, Nebi Harun Asefi, Zennun, Danyal, Nebi Alak gibi önemli şahsiyetlerin kabirlerinin bulunması nedeniyle geçmişte önemli bir inanç merkezidir. Eğil tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bunlar sırasıyla Urartular, Medler, Persler, Büyük İskender, Slevoklar, Partlar, Büyük Tigran, RomaBizans, Ermeniler, Büyük Selçuklular, Nisanoğulları, Timur, Akkoyunlular, Safeviler gibi medeniyetlerdir. Hüküm süren bu medeniyetlerden günümüze hâlâ kalıntılar mevcuttur (17). Arkeoloji. Diyarbakır ve çevresinde, Orta Paleolitik Çağ'da (M.Ö.20.000-15.000) açık hava yerleşmelerinin olduğu, 1946 yılında, bu bölgede yapılan kazılardan anlaşılmaktadır. Daha sonraki bazı dönemlerde, insanların daha çok mağaralarda 5 kaldıkları ve birçok aletler kullandıkları tespit edilmiştir. Ayrıca, bu çağlarda, toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada yegane yol olduğu bilinmektedir. Diyarbakır genelinde, doğal ve yapay mağaraların toplam sayısı 3579 olarak tespit edilmiştir. Diyarbakır ve çevresinde olduğu gibi, Eğil'deki birçok mağaranın da, Ortataş Çağı'ndan kalmış olduğu anlaşılmaktadır. Yalnız, bu konuda detaylı araştırmaların yapılmamış olması, bu konularda kesin ifadeler kullanılmasını engellemektedir Bu yönüyle Eğil, Yukarı Mezopotamya Bölgesi'ndeki yerleşim birimleri içerisinde, önemli bir inanç merkezi olarak ele alınabilir. Beysanoğlu'nun eserinde, Eğil'i de içine alan kuzey bölgesinin adının Sophene olduğu ifade edilmektedir. Burası, Urartular tarafından Şupani veya Şupa olarak adlandırılmıştır. Sophene bölgesi, Tunceli'nin güneyinden başlayarak, Eğil'i de içine alacak şekilde, idari bir anlam taşıyacak biçimde kullanılmıştır. Bu bölgenin daha önceki adı ise İşşuva'dır. Çüngüş, Ergani, Maden bölgesinin kuzeyi ve kuzeybatısı, Palu, Malatya civarına kadar olan bölgeye ise Alzi adı verilmiştir. Hititler, bu bölgeyi Alşe olarak adlandırmışlardır. Burada, Arkanya ve Yanari isimli iki dağın mevcut olduğu ve iki yerleşim yerinin (Urhan, Damdamuza) bulunduğu bilinmektedir. Bu şehirlerden Urhan, Yanari Dağı'nın tepesine kurulmuştur. Urhan şehrinin adı, daha sonraları Arsinia, Arkania, Argana ve Argını olarak anılmıştır. Bunun, Ergani olduğu, dağın da Zülkif Dağı olduğu anlaşılmaktadır. Eğil, M.Ö.3500-1260 yılları arasında Subarrular, Hurriler, Mitanniler'in egemenliğinde kalmıştır. M.Ö.1260-606 yılları arasında Asurlular ve Urartular egemenlik kurmuşlardır. Eğil Kalesi, bu dönemlerde yapılmıştır. Kalenin batısında, Asur krallarından IV. Tiglatpileser'e yada III. Salmanassar'a ait olduğu tahmin edilen stel ve kitabe bulunmaktadır (19). Roma İmparatorluğu döneminde “İngilene” olarak adlandırılan Eğil' deki ilk uzun süreli uygarlık Asur uygarlığı olmuştur. Kentin şu anki tarihi dokusu Asur uygarlığının derin izlerini taşımaktadır. Asurlulardan günümüze kalan en önemli eser tarihi Eğil Kalesidir. Bunun yanında Asur Kral mezarları ve tarihi mağaralar ile yer altı tünelleri de önemli eserler arasındadır. Asurluların M.Ö. 1260-606 yılları arasında Eğil'de hüküm sürdükleri tahmin edilmektedir. Eğil'de M.Ö. 2000 yıllarından beri önce Asurlular ve daha sonra Romalılar ve Bizanslılar hüküm sürmüştür. Yanları ve etekleri yontulup aşılmaz bir kayalık olan Eğil Kalesi'ne çivi yazılı Asur yazıtları ile kabartmalardan anlaşıldığına göre burası M.Ö.715-606 yılları arasında Romalılar tarafından 'İngilene' olarak anıldığı öğrenilmektedir (23). Eğil Tarihçesi Eğil ilçesi, tarih öncesi dönemlerden başlayıp, pek çok medeniyetlere beşiklik etmiştir. Orta Paleolitik Çağda (MÖ 20.000-15.000) açık hava yerleşmelerinin olduğu, 1946 yılında bu bölgede yapılan basit kazılardan anlaşılmaktadır. Sonraki dönemlerde insanların daha çok mağaralarda kaldıkları toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada yegâne yol olduğu bilinmektedir. 6 Eğil ve Bölgede Hüküm Sürmüş Devletler ve Medeniyetler Urartular : MÖ 775-736 Medler : MÖ 625-550 Persler : MÖ 550-331 Büyük İskender : MÖ 331-323 Slevoklar : MÖ 323-140 Partlar : MÖ 140-85 Büyük Tigran : MÖ 85-69 Roma-Bizans : MÖ 69-MS 650 M.S. 350 yıllarında, Eğil'den Harput ve Dersim'e kadar olan bölge, II. Şapur olarak adlandırılan kral tarafından yağma edilmiştir. Eğil Kalesi'ne girilerek burada bulunan Ermeni ve Sup krallarının mezarları açılmış ve hazineler ele geçirilmiş, Asur Kral Mezarları da büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Ermeniler:661-750, Abbasiler: 750-869 Diyarbakır (Amid) 639 tarihinde İslam orduları tarafından fethedilmiştir. Bizanslılar II. Kez 908-1030, Büyük Selçuklular 1085-1093, Nisanoğulları 1157-1169, Timur 1394-1401, Akkoyunlular 1401-1507, Safeviler 1507-1515, Osmanlılar 1515 (22). Vakidî'ye göre, İslamın ilk döneminde Angil (Eğil) İyâz'ın görevlendirdiği Numan b. Ma'rife tarafından fethedilmiştir. Abbasiler döneminde Diyarbekir yöre halkı Ebu'l Abbas'ın halifeliğini kabul etmemiş, ayaklanmıştır. Ancak bu ayaklanma Ebu'l Abbas'ın kardeşi Mansur tarafından bastırılmıştır. Mansur Diyarbekir ve El-Cezire bölgeleri valiliği'ne getirilmiştir. 803'te Diyarbekir ve civarında çıkarılan ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılmış, bu tarihten sonra bölgeye Bizans akınları yoğunlaşmaya başlamıştır. Bağdat yönetimi Diyarbekir ve yöredeki kalelerin savunmalarını güçlendirmek amacıyla çok sayıda asker göndermiştir. Uzun süre devam eden saldırılar sonucunda 908 yılında Eğil Kalesi, Cebâbira ve Yamâni Kaleleri ile birlikte Bizanslıların eline geçmiştir. 1543 – 1604 yılları arasında yaşayan Bitlis Emiri Şeref Han'ın 1596 yılında bitirdiği Farsça yazılmış “Şerefname” adlı eseri, 1667 yılında Türkçeye, 1862 yılında Fransızcaya, 1958 yılında Arapçaya çevrilmiştir. Bu eserde verilen bilgilere göre, Eğil Beyliğinin kurucusu Mırdasîlerden Seyyid Hüseyin el A'rac (topal) oğlu Pîr Mansur'dur. Mırdasîler, Pîr Mansur zamanında Hakkari dolaylarında bulunuyorlardı. Pîr Mansur, sonradan Eğil Kalesi yakınlarındaki Pîran (Şimdiki Dicle ilçe merkezi) köyüne gelip yerleşmişti. 7 Kocaalan'da Pir Mansur kabri Pîr Mansur'dan sonra yerine Pîr Musa geçti. Mutasavvuf olan Pîr Musa, Pîran'da bir tekke yaptırmıştı. Ünü Mırdasîler ve diğer aşiretler arasında yayıldı. Onun ölümünden sonra yerine Pîr Bedir geçti. O dönemlerde dervişlik postu, saltanat tahtının ilk basamağı idi. Gittikçe müridleri çoğalan, güçlenen Pîr Bedir, Mırdasî ve diğer aşiretlerin desteğiyle Eğil Kalesi'ni ele geçirdi. Kaleyi kimden aldığı hakkında bilgi yoktur. Bunun 11. yüzyılın sonlarında, Anadolu'daki siyasi otoritenin zayıfladığı sıralarda vuku bulduğu anlaşılmaktadır. Ancak Pîr Bedir'in Eğil hâkimiyeti fazla uzun sürmemiş, bir süre sonra kale Selçuklular'ın hâkimiyetine geçmiştir. Pîr Bedir, Selçuklular'ın elinden kurtulup da kaçmaya muvaffak olunca Meyyafarikin'e gitmiştir. Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın komutanı Emir Artuk 1089 yılında Meyyafarikin'i kuşatıp almış ve Meyyafarikin hâkimiyeti sırasında Pir Bedir şehit olmuştur. Onun ölümüyle aileden kimse kalmamıştır. Fakat bir süre sonra karısının hamile olduğu anlaşılmış ve doğacak çocuk beklenmeye başlanmıştır. Onun bir erkek çocuk dünyaya getirmesi üzerine aşiret halkının Türkçe olarak “çok şükür Hüda'ya, istediğimizi bulduk” demeleri üzerine çocuğa “Bulduk”, adı verilmiş, daha sonra Eğil hükümdarının adı ve lakabı da “Buldukani” olmuştur. Ergenlik çağına gelince beylik makamına getirilen Emir Bulduk'un 11. yy sonları ile 12. yy. başlarında yaşamış olduğu tahmin edilmektedir. Mırdasî aşiretinin başına, Emir Bulduk'tan sonra Emir İbrahim, Emir Muhammed geçmiştir. Emir Muhammed'in ölümünden sonra ise aşiretin yaşadığı topraklar üç oğlu arasında paylaşılmıştır. Bunlardan Emir İsa Eğil yönetimini ele almıştır. Emir Timurtaş'ın daha babasının sağlığında Bağın kalesi ile Palu çevresine sahip olduğu görülmektedir. Emir Hüseyin'de Berdenç Kalesi ile Çermik yöresinin beyi olmuştur. Emir İsa'dan sonra oğlu Şah Muhammed Eğil 8 hükümetinin başına geçmiştir (9) (24). Bölgeye, Büyük Selçuklu Devleti, Nisanoğulları Beyliği, Akkoyunlular ve Sefeviler egemen olmuşlardır. Bölge pek çok kavime yurtluk etmiştir. Eğil 1515 yılında da Osmanlıların egemenliğine girmiştir. Eğil İlçesinin Yerlileri Mirdasiler: Mırdasilerin toprakları Amid (Diyarbekir / Diyarbakır) il sınırlarından başlayıp, batıya doğru Karacadağ'ın kuzey eteklerini izleyerek Adıyaman Gerger'i de içine alarak batıda Fırat nehrine, Fırat nehri sınır teşkil edecek şekilde kuzeye doğru çıkarak Pütürge'yi de içine alıp Elazığ, kuzeyde Munzur Dağları, Muş, Bingöl il sınırları ile doğuya doğru Zirkilerin ve Süleymani aşiretinin toprağı olan Lice (Atak) ve Silvan toprakları Mırdasilere sınır teşkil edecek şekilde yine Amid il sınırının kuzeydoğusunda son bulurdu. Mırdasiler gelip bu topraklara yerleştikten sonra kendilerine önce Piran (Dicle) ilçesini merkez seçtiler. Bu geniş topraklara yayılmış olan Mırdasilerin bölgeye geliş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte tarihii kaynaklar, dokuzuncu yüzyılın sonu ile onuncu yüzyılın başlarından beri bölgenin tarihinde rol oynadıklarını belirtmektedir. Mırdasiler bölgeye geldikleri tarihten beri etkinliklerini sürdürmektedirler. Bölgenin kültürel, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmuş, yarattıkları kültürel değerler yer yer harap da olsa günümüze kadar gelmiştir. Mırdasiler bölgede olduğu gibi Amid'in tarihine de çeşitli dönemlerde damgalarını vurdular (25). Şerefname'nin yazarı Şerefhanê Bidlisî'ye göre; Mirdasiler, Halep civarında egemen bir toplum-halk iken hâkimiyetlerini yitirince Eğil ve civarına gelip yerleşmiş ve Pîr Mansur'un himayesiyle buraya hâkim olmuşlardır. Sonraları Pîr Bedir döneminde dini ve siyasi bir topluluk olarak bölgeye hâkim oldular (26). H.Basri Konyar (12) bu hususta şunları yazar: 'müverrihler kavlince Merdasi ailesinin kökü peygamberimizin amcası hazreti Abbas'a dayanır.' Bu hususta Nedim Konuksever'in verdiği secereden bir kaçını sunalım: Peygamberimizin amcası Hz. Abbas soyunun Eğil ve civarında yaşadığını gösteren soy ağacını Nedim Konuksever Bey ve oğlunun katkısıyla sunuyorum. 9 8. yüzyıl sonunda Hz. Abbas soyundan Pir Mansur Dicle ilçesine gelir. Türbesi Dicle ilçesinin 4 km doğusunda Dere (kocaalan) köyündedir. Bugün Eğil'de olduğu gibi Dicle'de de kendilerinin Abbasi olduğunu söyleyen yani Hz. Abbas soyundan gelen insanlar mevcuttur (7). Eğil halkı her alanda olduğu gibi Eğil'in tanınmasında Devlete yardımcı olacaktır. Bunu tarihte de göstermiştir. Örneğin: Belge 1:Eğil nahiyesinde masrafının bir kısmı ahali ve kalanı devletçe karşılanmak üzere bir hükümet konağı inşa edilmesi hakkında mazbata.14 Ekim 1879. Belge 2: Eğil'de bölgenin zenginleri ve hazinenin işbirliği ile nahiye müdürüne bir konak inşa edilmesi hakkında irade. 8 Kasım 1879 Dünyanın en güçlü insanı Eğil'de: Eğil ilçesi'nin eski isimleri içinde Angel de bulıunmaktadır. Ermenice kayıtlarda Herkül ile Zaloğlu Rüstem'den ve Tevratın Samson'undan daha güçlü olan Angel, Eğil ilçesinde yaşamıştır. Elinin tırnaklarıyla kayaları çizmiş, rivayetlere göre kayaları eliyle sıkarak kül ettiği ifade edilmektedir. NÜFUS Eğil ilçe nüfusu 2011 sayımına göre 5006'dır. 1876 yılında Eğil nüfusunu diğer yerleşim yerleriyle kıyaslayıp günümüzle mukayese edecek olursak Eğil ilçe nüfusunun çok gerilerde kaldığı anlaşılmaktadır. Ancak Eğil ilçesine turizmin girmesiyle nüfusun çok artacağı tahmin edilmektedir. 10 1876 YILINDA EĞİL VE DİYARBAKIR NÜFUSU 1293 H.salnamede (34) Köy ve kasaba isimleri Hane Nüfusu Gayrımüslim Nüfus Müslim Toplam Nüfus Diyarbekir Kasabası 4119 6793 5258 12051 Katarbil Karyesi 70 236 - 236 Alipınar Karyesi 66 40 65 105 Derik Kasabası 472 320 788 1108 Siverek Kasabası 1711 1021 3278 4299 Maden Kasabası 900 1000 928 1928 Çermik Kasabası 913 741 1473 2213 Ergani Kasabası 711 780 859 1639 Çöngüş Kasabası 956 1150 672 1822 Eğil Kasabası 664 380 862 1242 Eğitim: 1287 H. Yılında (1870 yılı) Eğil Mekteb-i Rüşdiyesinde 2 öğretmen ve 28 öğrenci mevcudiyetini öğreniyoruz. O zamanki şartlara göre bu çok iyi bir rakamdır. Günümüzde Eğil ilçesine Yüksek okul ve Fakülte açılması çok yakışacaktır. EĞİLDE TARIM Eğil, iklimi ve toprağıyla birçok sebze, meyve ve şifalı otların yetişmesi için uygun şartların olduğu bir coğrafyadır. Her ne kadar karasal bir iklime sahip olsa da baraj göllerinin gelecek yıllarda bu iklimde bir yumuşama oluşturması ve bunun da tarım üzerinde etki bırakması olasıdır. Kısaca sıralarsak Eğil'de şu ürünler yetişmektedir; kayısı, vişne, çilek, armut, şeftali, elma çeşitleri, erik, nar, dut, ceviz, badem, fıstık, menengiç, böğürtlen, kuşburnu, ayva, yabani meyveler, incir, sumak, soğan, sarımsak, karpuz, kavun, kış kabağı, bal kabağı, kekik, henüz ismini bilmediğimiz birçok yabani faydalı bitki, nane, reyhan, maydanoz, turp, şeker pancarı (sarma için), patates, lahana, domates, biber, patlıcan, salatalık, tahıl ürünleri olarak ise; en çok buğday, mercimek, nohut, yetiştirilmektedir. Çok az olmakla beraber mısır ve ayçiçeği de yetiştirilmektedir. Eğil de ekonomik değeri yüksek olan pamuk yetiştiriciliği de yapılmaktadır. Ayrıca Eğil'de hayvancılıkta yapılmaktadır. Balıkçılık köylerde önemli bir geçim kaynağıdır. Bunun yanında koyun, keçi, sığır, tavuk, tavşan beslenmekte ve elde edilen yoğurt, peynir, çökelek ve tereyağı ilçe ve şehir merkezinde satılmaktadır. Bazı yerlerde az da olsa arıcılıkta mevcuttur. Eğil üzümü, kalitesi nedeniyle rahatlıkla kendine Pazar alanı bulduğu gibi üzüm ürünleri de kalite, doğallık ve nezihliği dolayısıyla çok kolay bir şekilde satılabilmekte ve bağ sahipleri11 ne maddi kazanç sağlamaktadır. Mevcut 26 köy ve 22 mezranın tümünde de bağcılık yapılmakla birlikte toprak azlığı, eğitim ve kooperatif ile altyapı eksikliği bu ürünün yetiştirilme oranını olumsuz etkilemektedir. İklim ve toprak üzüm yetiştiriciliği için son derece uygundur. Bu alanda gerekli teşvik ve yatırımlar yapıldığı taktirde üzüm ve üzüm ürünleri ilçenin gelişimine ve ekonomik büyümesine önemli katkıda bulunacak, köyden kente giderek hızlanan göçü de yavaşlatacaktır. Eğil Bademcilikte ciddi söz sahibi olabilir Eğil mutfağı: Eğil mutfağı da turizme önemli katkı sağlayabilir. Misafirlere köy kahvaltısı, yöresel yemekler, ve barajda tutulan nefis balıklar ilçe sakinlerine ciddi gelir olabilir. Aynalı Sazan . 12 Eğil mutfağından örnekler (Alabalık ve aynalı sazan baraj menşeli) TARİH VE ARKEOLOJİ TURİZMİ Eğil'in bilinen geçmişi Orta paleolitik dönem uzanıyor. Orta paleolitik dönemde mağarada bir insan resmi (4) Antik çağ ise çok parlak. Bu noktanın en önemli unsurları Asur kalesi, kaleden inen merdivenler, Asur kral mezarları, mağaralar ve steldir. Kalenin restorasyonu turizmde ciddi hamle getireceği öngörülmektedir. İlçenin tanıtılmasında buralardan başlanırsa iyi bir başlangıç yapılmış olacaktır. Asur eserlerine göz atalım: Piramitler: 13 Mağaralardan görüntüler Eğil'de Kayalardan Yapay Mağaralar: Yapay mağaraların çoğu, baraj gölü altında kalan“ Deran” denilen bölgede bulunur. Su seviyesinden kurtulan mağaralar görülebilir. Deran Bölgesindeki mağaralar; kayalara cadde açılarak, caddenin sağ ve soluna yüzlerce mağara kazılarak bir şaheser meydana getirmişler. 14 Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında Eğil kalesinin alt yanlarında derin bir vadiyi izleyen yolun her iki tarafında bir çok mağaralarla delik deşiktir. Bunların içinde yine mağara oyulurken ortaya çıkarılmış üçer sedir vardır. Methalleri küçük ve muntazamdır. Kalenin bulunduğu mevkiin şimal taradında (Sultanım) suyunun altında (Kayaz) mağaraları bulunur'der. 1936 yılında Basri Konyar mağaralar Eğil'in her tarafında mebzulen bulunur. Bazı mağaraların methallerinde sağlı sollu çok kadim bir zamana ait olduğu nakış tarzından belli insan resimleri mahkûktur. Alibeganda yer altı mağaraları ve gizli kapılar ile meşhurdur. Selman Kuyuları mevkiinde bu yer altı mağaralarından çok bulunur' demektedir. Asur Kral Kaya Mezarları: Eğil'in en güzide tarihi eserleri arasında olan Asur Kral Kaya Mezarları, II. Şapur tarafından yağmalanmasına rağmen, zamana karşı koyarak asırlardan beri dimdik durmaktadır. Asur hükümdar mezarları ve çevresindeki mağaralar silsilesi kalenin kuzeydoğusunda, Dicle Barajı'nın kıyısında bulunmaktadır. Kayalar oyularak Mısır Ehramları şeklinde inşa edilmiştir. Asur hükümdar kaya mezarlarının doğu tabanında bir tünel bulunmaktadır. Tünelin kısmen dolmasından dolayı kapalı durumdadır. Muhtemelen tünel, sığınak veya yer altı barınma yerlerine gitmektedir. Kaya mezarlarının kuzey iç kısmında çizgi şeklinde bir figür bulunmaktadır (6). Asur Kalesi tüm ihtişamıyla ayakta 15 Asur kral mezarları Su Sarnıcı: Su sarnıcı bugün Kur-an Kursu olarak kullanılan binanın güneyinde yer almaktadır. Yapı tipi İstanbul Yerebatan Sarnıcının küçültülmüş şeklidir. Sağlam durmaktadır. Eğil'in su ihtiyacı, Eğil'den çok uzaklardaki su kaynaklarından çanak-çömlek toprağından yapılan borularla getirilerek sarnıçta depolanmış, buradan da başta Kale Mahallesindeki hamam ile Kale Cami ve değişik yerlere yapılan çeşmelere akıtılmıştır. Çanak- çömlek borularının büyük bölümü, temel kazılarda ortaya çıkmaktadır. Belirgin su boruları bugünkü Hükümet Konağımızın kuzeyinde, temel kazı çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. H.Basri Konyar (12) kaledeki sarnıçlara da temas eder. Kalenin ortasında delikli bir taş gibi görülen uzun kayanın üzerinde büyük ve derin bir sarnıç vardır. Bunun etrafında da küp şeklinde küçükleri bulunur. Bunlardan başka kalenin her tarafında böyle küp şeklinde taşlar oyularak vücuda getirilmiş niceleri vardır. Kalenin müntehasında derin bir havuz mevcuttur. Yan taraflarında bu havuzla birleşen iki sarnıç görülür. Kaleler: Selman kalesi Eğil'de Selman kalesi görülmesi gereken bir mekandır. Selman kalesi (Foto: Mehmet Emin Esen) 16 Eğil Asur Kalesi: Asurlular İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından biri olmuştur. M.Ö. 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır. Fakat I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (M.Ö. 1208) sonra gerileme dönemine girdi. M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö. 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar. Asur kalesi M.Ö. 8. yüzyılın ortasından M.Ö. 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser, (Şarrukin) ve Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır'a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular. (10) M.Ö.1 Binyıl'ın başından itibaren Elazığ Palu'ya kadar yayılmışlardır. Asur hükümdarları sıklıkla fethedilen toprakların yerel halkını oradan sürerek yerlerine Asurluları yerleştirmiş ve bu bölgeleri Asurlulaştırmışlardı. Asur kalesi 17 Asur kalesi Eğil kalesinde Asur stelleri Asurluların M.Ö. 1260- 606 yılları arasında Eğil' de hüküm sürdükleri tahmin edilmektedir. Asurlular zamanında yapıldığı tahmin edilen kalenin ilginç bir yapısı vardır. Yekpare bir kaya zemin üzerine oturtulmuş olup üç tarafı derin vadilerle çevrili, öteki tarafı da oyularak, stratejisi önemli bir yapıya kavuşturulmuştur. Kalenin etrafı bugün dahi varlığını koruyan surlarla çevrilmiştir. O günün silahları göz önüne alındığında kolay fethedilebilecek bir türden olmadığı anlaşılmaktadır. Kalenin büyüklüğü 3 futbol sahasından da büyük olup, iç kısmı kısmen boş olup zamanında depo ve sığınak olarak kullanılmıştır. Eğilli Yuhanna'nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin II. Cildinde; Hunlar ile Doğu Roma (Bizans) arasında geçen savaşlarda gerek halkın, gerekse de askerlerin Eğil Kalesi'ne sığınmış olduklarını ifade edilmektedir. Kalenin üzerinde irili ufaklı yüz dolayında kuyu kazılmış ve bu kuyulardan çeşitli şekillerde yararlanılmıştır. Kayalar oyularak bugün için bilinen ve görülen 4 tünel kazılarak kaleden metrelerce uzaklıktaki vadilerde bulunan hamam, Dicle Nehri yatağına ve sıkışık anlarında düşmana görünmeden yer altından kaçarak güvenli yerlere varmak için tüneller bulunmaktadır (6). Eğil kalesinde üç tünel tespit edilmiştir. Bu tünellerden biri kalenin doğusundaki kral mezarlarının hemen yukarısından başlar ve Dicle nehrine iner. Yaklaşık 177 basamaktan ibarettir. Bu tünel tamamen kapalı değil, kaya yer yer erozyona uğradığı için dışarıya delikler açılmıştır. Tüneldeki basamakların bir kısmı da yıpranmıştır. 18 Asur kalesinden görüntüler. Kaleden inen merdivenler Diğer tünel ise kalenin batı cephesinde üstten başlar. Giriş kısmı tıkalı olduğu için iç surun Dicle nehrine bakan kısmının hemen altındaki bir delikten tünele girilebilir. Bu tünelin dışarıyla fazla teması olmadığı için erozyona hemen hemen hiç uğramamış ve basamaklar son derece muntazam gibi durmaktadır. Bu arada tüneli aydınlatmak için yer yer meşalelerin kullanıldığı, meşalelerden çıkan is izlerinden görülebilir. Bu ikinci tünel, Dicle nehrine ulaşmadan içi su dolu bir havuzla son buluyor. Son bilinen tünel ise kalenin üst kısmında kemerli kayanın hemen sağında tünelin girişi başlar ve muntazam fakat erozyona uğramış basamaklarıyla aşağıya spiral bir şekilde iner. Bu tünelin girişi tıkalı olduğu için daha ileriye inmek mümkün değil. Bu tünel de büyük bir ihtimalle kalenin güneyindeki vadinin içerisinde antik harabeye ulaşır. Bu antik binanın eski bir saray hamamı olduğu ve kralın hareminin mensuplarının hamam için bu tüneli kullandıkları rivayet edilir (7) (12). Eğil Kalesi'nin batı-ön kısmında, uzun çivi yazısı ile birlikte bir Asur Kralının figürü bulunur. Yazı tamamen okunamıyorsa da kolayca takip edilebilir. Yazı ve figür ikindiden sonra, güneşli günlerde net görülebilir. Eğil Kalesinde bulunan çivi yazısının bir kral figürü ile birlikte bulunmuş olması, kral figürü ve çivi yazısının Asurlulara ait olduğu görüşünü güçlü kılmaktadır. Marguat, kral figürünün büyük bir ihtimalle, Dicle'nin kaynağındaki III. Salmanassar'a ait olan figürüyle aynı olduğunu görüşünü güçlü kılmaktadır. Figürle ilgili Beysanoğlu şöyle bir bilgi aktarmaktadır: “Stelde Asur Krallarının hep bilinen bütün kök çizgilerini toparlanmıştır. Boyundan asılı, sol el sapına konulmuş, belden dışarı az çıkan ve böyle büyük sakal, sanma o hep oyalı gibi duran giyim. Önünde bir kitabe, yüzü doğuya dönük, sağ elinde ikizli bir 19 kabul etmez hem de sevmediği biriyle beraber olmamak için plan yapar. Barbar komutanı tanımak için onunla konuşmak istediğini elçi aracılığı ile iletir. Barbar komutan krallığın teslim olacağı sevinciyle şatafatlı bir karşılama hazırlar. Kralın kızı ihtişamlı giysi ve takılarıyla gelir, tüm askerler ve barbar komutan, bu güzellik karşısında adeta dona kalır. Eğlenceden sonra kralın kızıyla biran önce yatmak isteyen barbar komutan, askerlerini göndermeye çalışır. Ancak kralın kızı, barbar komutana kendisiyle beraber olabilmesi için bir şartının olduğunu söyler. Kız, kendisiyle savaşacak ve kendisini yenecek biriyle evlenebileceğini söyler. Bu talep karşısında şaşıran barbar komutan, kralın kızının bu teklifini alaylı bir şekilde kabul eder. Ancak kız ihtişamlı elbisesi ve takılarını çıkararak savaşçı elbisesini giyer. Daha sonra tüm askerlerin de olduğu bir ortamda barbar komutan ile kavgaya tutuşur. Kısa bir süre sonra kralın kızı barbar komutanı, kellesini gövdesinden ayırarak galip gelir. Bu davranış karşısında barbar komutanın askerleri kralın kızı karşısında diz çöker ve egemenliğini kabul eder. Kız bu kez kanlı elbiseleri ile sal ile kaleye döner ve gizli geçitten yukarı çıkar. Müjdeli haberi babasına ve halkına verir. Kral da bu haber karşısında 7 gün 7 gece süren bir kutlama yaparak, özgürlüğü halkıyla paylaşır. (5) Amini (Yemaniyye) Kalesi: Kale Eğil ilçe merkezine 4-5 km. uzaklıkta Dicle nehrinin iki kolunun (Bırkleyn ve Akdağ'dan gelen kol ile Maden'den gelen kolun) birleştiği noktada yüksekçe bir kayanın üzerinde inşa edilmiş bir kaledir. Bizanslar tarafından İran'dan gelebilecek saldırıları engellemek amacıyla bir sınır kalesi olarak inşa edilmiştir. Emeviler ve Abbasiler döneminde Bizansların saldırılarına uğrayan kale ortaçağın önemi kalelerinden biridir.(28) Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine girişen İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Vakidi'ye göre Eğil kalesi İyaz'ın gönderdiği Numan b. Marife tarafından alındı. Kale Madenden gelen kolla, Bırkleynden gelen kolun birleşme noktasındadır.(29) Eğil'li Yuhanna'nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin 2. kitabında şunlar belirtilmektedir: “395 yılında Hunlar, Beth Rohmaje memleketini zorlayarak girdiler. Ve Gayja dağı bölgesindeki memleketleri tahrip ettiler. Dönüşlerinde Eufrat (Karasu) geçidinden geçerlerken muhtelif kollardan ilerleyen Roma kuvvetleri geri çekildi. Ve bir imha muharebesiyle atıldılar. Bu zamanda Ziyat kalesinin erleri kaleye kapanmışlardı. Hunlar Amid'e girmeye muvaffak olmuşlar ve burayı almışlar, kurtulan halk da zorlukla Hunların elinden kaçarak Deba ile bunun doğusundaki Deglat suları arasında küçük, büyük Zişat ve Kral Senahrip Von Athor'un Ahgel (Eğil) Kalelerine iltica etmişlerdi. Zişat iki suyun arasında zaptı güç, yüksek ve yalnız bir kapısı olan bir kale idi. İki su bu kalenin duvarlarının hemen kuzeyinde birleşiyordu. Fakat Hunlar Deba ve Deglat sularına gelen yollardan girerek kapıyı aldılar. Bütün erler susuzluktan harap oldular ve nihayet Hunlar bütün kaleye hakim oldular. Birçok er ve halk öldürüldü. Kalanlar esir alındı. Kale o suretle yakıldı ve tahrip edildi ki, bir daha iskan edilemedi.” Zişat Kalesi'nin yerinin bugün Dicle Barajının yapıldığı mevkiden yaklaşık 1 km. kadar yukarıda bulunan Amini Kalesi olduğu tahmin edilmektedir. Deba ve Deglat Suları ise Dıpni ve Dicle sularıdır (30). 20 Selman (Cebabir) Kalesi: Kale Eğil'in Güneyinde Eğil ilçe merkezinden 10 km. uzaklıkta Dicle Nehrinin kenarında nehre hakim bir tepede kurulmuştur. Ne zaman kurulduğu bilinmeyen kale Amid'den (Diyarbakır) Elaziz'e (Elazığ) giden ticaret yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılmıştır (15). Baykuş Kalesi: Eğil Kalesi'nin takriben 1500 metre güneyinde Dicle Nehri'nin kenarında yüksekçe bir tepe üzerinde bulunan bir kaledir. Halk arasında “Kela Kundi” olarak bilinmektedir. Kale üzerindeki yıkık binaların temeli seçilebilmektedir. Kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığına dair elimizde kaynak bulunmamaktadır (17). Baykuş kalesi Kerrebiri Kalesi: Eğil Kalesi'nin kuzeyinde 5 km. uzaklıkta Dicle Nehri'ne hakim, yüksekçe bir kayanın üzerinde ağırlığı tonlarla ölçülebilen harçsız taşlardan yapılmış bir kaledir. Kalenin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığına dair elimizde bilgi yoktur. Ancak halk arasında kale ve yakınındaki iki su kuyusunun Acemler (İranlılar) tarafından yapıldığına dair bir inanç vardır. Konak Harabeleri: Eğil'in 10 km. güneyinde Konak köyünde bulunan harabelerdir. Bu köy ve civarında kireç taşı oyulmak suretiyle yapılmış ve tarih öncesi çağlara ait ondan fazla mağara ve açık yerleşim alanı vardır. Köşk-Kuçek Harabeleri: Eğil ilçe merkezinde, kalenin tam batısında “Dîyarê Koşk” olarak anılan bir tepe ile bu tepenin devamında batıdaki DiyarbakırErzurum kervan yolunun üzerindeki “Kuçek” olarak anılan su kuyusu ve Han'a kadar devam eden ve takriben 5 bin dönümlük bir alana yayılan eski bir şehre ait harabeler vardır. Bu harabelerin üstü zamanla toprakla dolmuştur. Toprakla dolan bu alanlar Eğilliler tarafından üzüm bağı haline getirilmiştir. Çoğu kimse harabelerin farkında bile değildir. Ancak bağların sürümü esnasında bolca çanak çömlek parçaları çıkmakta, eski şehir harabelerindeki binaların temelleri çıkmaktadır. Şehrin kim tarafından ve ne zaman kurulduğu? Ne zaman terk edildiği? Bilinmemektedir. Halk arasında şehrin bir depremle yok olduğu inancı vardır. Dîyarê Koşk olarak bilinen 21 tepede de eski bir şato veya köşk olması muhtemel bir binanın izleri vardır. Harabelere ait su kaynağı takriben 50-60 yıl önce kazılmak suretiyle gün yüzüne çıkarılmıştır. Halk arasında “I (Eko'nun Çeşmesi)” olarak bilinmektedir. Mınar Harabeleri: Eğil ilçe merkezinin takriben 5-6 km. batısında aynı adla anılan köyün bulunduğu alanda eski bir yerleşim yerinin kalıntıları vardır. Bu yerleşim yerinin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığı, ne zaman terk edildiğine dair elimizde yeterince kanıt yoktur (2). Tekke Hamamı: Eğil'in Tekke mahallesinde, Dicle Nehri kenarındaki “İni hasa” adı ile anılan su kaynağının 100 metre kadar güneyindedir. Soyunma kısmı ve külhan dışındaki kesimlerin düzeni zorlukla seçilebilmektedir. Çöken kubbe ve tonozlar mekânı tamamen doldurmuştur. Doğu duvarı sağlam kalmıştır. Duvar dıştan gözenekli düzgün kesme taşlarla kaplanmıştır. Soyunma kısmının batı duvarına bitişik, neye yaradığı anlaşılmayan tonozlu bir mekân vardır. Bu tonoz içine açılan bir kapıdan soyunma kısmına girilmektedir. Bir kenarı 6 m uzunluğunda kare bir mekân olan soyunma kısmı izlerden anlaşılacağı üzere bir kubbe ile örtülmüştür. Kırma taşlarla inşa edilmiş duvarların her birinde, üçer geniş niş görülmektedir. Köşelerde, kubbe yuvarlağına geçişi sağlayan trompları çerçeveleyen kırık kemerler yontulmuş bazalt taşındandır. Soyunma kısmının kuzey duvarındaki üç nişten ortadakinin içine açılan bir kapıdan ılıklığa geçilmektir. Bu kesimi molozlar doldurduğundan kapının yeri tayin edilememektedir. Köşelerde görülebilen pandantif izlerine bakılırsa ılıklık, birbirinden takviye kemerleri ile ayrılmış üç küçük kubbe ile örtülmüştü. Soyunma kısmı, ılıklık ve sıcaklığın oluşturduğu eksen üzerinde yer almadığından, ılıklık ile soyunma kısmının bağlantısını sağlayan kapı, batıdaki 1 numaralı kubbe altına açılıyor olmalıydı. Sıcaklığın dört eyvanlı bir plana sahip olduğu ana hatları ile seçilebilmektedir. Köşelerde küçük halvet hücreleri ile klasik düzeni tekrar eden plan şemasında dikkat çeken husus, batıdaki eyvanda görülen çıkıntıdır. Hangi amaçla yapıldığı tahmin edemediğimiz bu çıkıntının izleri halen görülebilmektedir. Doğu batı yönlü kırık kemerli bir tonozla örtülü olan külhan hamamın nispeten sağlam kalabilmiş tek kesimidir. Kuzey ve Güney duvarlarında açılan gediklere rağmen tonozu ayakta kalabilmiştir. Yapı çok harap durumdadır. Verdiğimiz plan bir anlamda kroki, bir anlamda da kuramsal bir plandır. Özellikle sıcaklık ve ılıklığın düzeni kesin olarak saptanamamaktadır. Bu hamam da “haçvari tonozlu ve köşe hücreli “tipe dâhil hamamlardandır. Boyutları mütevazı ölçülerde olmakla birlikte, mekânları dağılımı dengelidir. Bu hamam da Dicle Baraj Gölü suları altında kalmıştır. Deran Hamamı: Eğil ilçe merkezinde Eğil Kalesinin güneyinde kale ile Nebi Harun tepesini bir birinden ayıran vadinin içindedir. Dikdörtgen yapılı kubbeli, Kırmızı tuğladan yapılmış tarihi bir hamamdır. Suyunu “İni cer”(Aşağı çeşme ya da Ermeni Çeşmesi adı ile bilinen pınar) adlı pınardan sağlamaktadır. Eğil Kalesinden bu 22 hamama basamaklı gizli bir geçit ile inilmektedir. Geçit molozlarla dolmuş kullanılamaz vaziyettedir. Hamam 1900'lü yılların başına kadar faal iken sonradan terk edilmiştir. Ne yazık ki bu tarihi hamamda Dicle Barajı gölünün suları altında kalmıştır. Baraj suyunun azalması ile zaman zaman Sülieti göl yüzeyine çıkmaktadır (17). H.Basri Konyar 1936 yılında hamamı şu şekilde tanımlar: Ali tepesi ile Harun tepeleri arasındaki boğaz Deran boğazıdır, bu yüzden hamama bu ad verilmektedir. Kalenin bulunduğu mevki ile karşısındaki tepeler arasında derin bir vadi vardır. Bu vadinin içinde (eski çeşme) denilen ve suyu mükemmel olan bir mevkiden geçildikten sonra yolun sağında bulunan hamama gelinir. Kıymetli bir eseri mimaridir. İki büyük kemeri ve bu kemerlerin üstünden tuğla ile örülü mukavves aksamı baki kalmıştır. Bu iki kemerin altı, kale içinden açılmış geniş merdivenli bir tünelle kesbi irtibat eder. Elli yıl önceye değin bu hamam işliyordu. Heyeti umumiyesi, yatağı geniş bir dere üstüne oturtulmuştur. Buradan aşağısı temaşasına doyulmaz güzel manzaralara maliktir (12). Kale Hamamı: Hamamın kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Ancak 18.yüzyıla kadar faal olduğu söylenmektedir. Suyunu hamamın bulunduğu noktadan en az 2-3 Km. uzaklıkta Sultan Hanım Çeşmesi ve Konak çeşmesinden aldığı bu iki su kaynağından bu hamama kadar takip edilebilen su kanaletlerinden anlaşılmaktadır (2). Kalkan'da kalıntıları kalmış bir hamam ve kalıntıları kalmış imaret hane bulunmaktadır (32). Günümüzde kale hamamı (16) 23 Şerbetin Hanı: Şerbetin Köyü özellikle Eğil beyleri döneminde önemli bir yerleşim yeridir. Bir dönem Eğil Beyliği'nin merkezi olarak kullanılmıştır. Köy, Amid (Diyarbakır) Elaziz (Elazığ) Kervan yolunun üzerinde ikinci menzildir. 1658 yılında köye uğrayan Evliya Çelebi köy hakkında bilgi vermektedir. Köyde bir imaret, bir han, bir cami, bir türbe ve birçok dükkânın olduğunu belirtmektedir. Günümüzde köyde birçok tarihi eser bulunmaktadır. Diyarbakır hanları içinde Evliya Çelebinin ilk ziyaret ettiği hanlardan birisi Eğil yakınlarındaki Şerbetin hanıdır. Bugün son derece mütevazi duruma düşmüş Şerbetin hanının 1655'lerdeki durumunu anlamak için Evliya Çelebi'yi dinleyelim: 'Diyarbekir sınırları içindeki harabe Şerbetin kasabası menziline vardık. Burası bir zamanlar çok bayındır imiş. Hala iki yüz evi, bir camii, büyük bir hanı ve mütevazi büyüklükte birkaç dükkanı olan bir kasabacıktır. Eski bir tekkesi olup şimdiki Eğil beyinin babası Kaçar Bey burada gömülüdür. Aşevinin yemeği, gelen-giden yolcular için bol miktardadır. En uygun yere yapılmış eski bir dinlenme yeridir.'demektedir. Lala Kasım Bey ve Murat Bey kümbeti ve Şerbetin hanı görülmeye değer mekanlardır. Ancak Şerbetin hanının kamulaştırılması, kafeterya, lokanta, tarihi eşya satımı gibi unsurlara hizmet etmesi yararlı olacaktır. Çaldıran'da Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki etkinliklerini yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakır'ı Sefevilerin kuşatmasından kurtarmak için harekete geçtiler. Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hâkimi Kasım Beg Diyarbakır'ın kurtarılmasında çok büyük katkılar göstermişler. (Tacüt Tevarih Lala kasım bey ve Murat Bey kümbeti c.4.s.250) (24) Şerefname'de belirtildiği üzere, “Diyarbakır 1507 yılında Şah İsmail-i Safevî tarafından istila edildiği zaman Eğil Beyi Şeyh Muhammed oğlu Kasım Bey kendisine bağlılığını sunmamış, boyun eğmemiş, tersine son derece muhalefet etmiştir. Kasım Bey'in, cesarette, bilimde, edebiyatta, güzel ahlakta, iyi karakterde tek olması ve çok iyi bir yönetici olması nedeniyle Akkoyunlular kendisini komutan ve çocuklarından birine mürebbi olarak tayin etmişlerdi. Bundan dolayı kendisine Lala Kasım denmiştir. Safevilere karşı muhalefeti nedeniyle Diyarbakır Valisi Ustaclu Muhammed Han büyük bir orduyla üzerine yürümüş ve Eğil Kalesi'ni kendisinden alarak, Şii Mansur Bey'e vermiştir. Yedi yıl süren bu yönetimden sonra Eğil Kalesi Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'in yardımı ve desteğiyle Lala Kasım tarafından geri alınmıştır.” Lala Kasım Bey tarafından, Diyarbakır'da Lala Bey Camii ve yakınlarından biri için Lala Bey Türbesi yaptırılmıştır. 1518 tarihinde yapılan ilk tapu tahririne göre, Eğil Beyi Kasım Bey'in Harput'un Ebutahir nahiyesi gelirlerinden 127145 akçelik hası vardı. Eğil sancak beyi hasları toplam sancak hasılatının % 8,2'sini oluşturmaktaydı. 24 Eğil Beyi Lala Kasım Bey 1535'de öldü ve Kasım Beyin çocuğu yoktu. Vasiyetine uyularak Eğil beyliğinin yönetimi Kanuni Sultan Süleyman Divanı'nca kardeşinin oğlu Murad Bey'e verildi. “Murad Bey, 1561 yılında amcası Kasım Bey'in mezarının yakınında büyük bir imaret kurdu; onun yanında da bir han ve bir konak yaptırdı. Orada giden gelenlere her gün yemek verirdi. Bu hayır imareti, Han-ı Şerbetin olarak bilinmektedir (Tekyeli. Eğil Tarihi.) (24)(20). Murad Bey'in birkaç yıllık yönetiminden sonra oğulları Ali Han ve Kasım Bey peş peşe Eğil hükümdarlığı yaptılar. Ancak genç yaşta öldüler. Kasım Bey iki çocuk bıraktı: Cafer Bey ve Gazanfer Bey. 1572 yılında Cafer Bey, II. Selim'in çıkardığı ferman gereğince, küçük yaşta Eğil hükümdarlığı görevine getirildi (9). Lala Kasım Bey Kümbetleri yeniden onarılıyor. Şerbetin hanından görüntüler KASIM BEY TÜRBESİ Kasım Bey Türbesi Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü'nün güney-doğusundaki bir tümsekte inşâ edilmiş olan yapı üzerinde herhangi bir inşâ kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Ancak Diyarbakır'daki almaşık duvarlı yapıların XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olmaları ile baldaken tipli kümbetlerin XIV. yüzyıl sonrasında ortaya çıkmış olmaları bu yapıyı XIV. veya XVI. yüzyıla tarihlemeye imkan vermektedir. Kaldı ki Şerefnâme'ye göre yapı, 1562 yılında vefat eden Şah Mehmet oğlu Kasım Bey adına, yeğeni İsa Bey oğlu Murat Bey tarafından inşâ ettirilmiştir. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar'ın ifadesine göre Eğilli Zülküf Bey'in nezdinde olduğu ifade edilen yapının mezar taşı, 1935 yılından bu yana bulunamamıştır. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde söz konusu taşın günümüzde Zülküf Bey'in torunu Ekrem Karakoç tarafından himaye edildiği anlaşılmıştır. Bizzat tarafımızdan müşahede edilen ve yıkandıktan sonra fotoğrafları çekilen mezar taşı üzerindeki yazılar ise şimdilik kısmen okunabilmiş ve buranın H. 973 yılında vefat eden Murat Bey'e ait olduğu anlaşılabilmiştir. Kasım Bey Kümbeti üzerinde herhangi bir inşâ veya onarım kitabesi bulunmamaktadır. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar tarafından Eğilli Zülküf Bey'in nezdinde olduğu söylenmiş olan yapının mezar taşı üzerindeki yazılardan, yapının H.973 yılında vefat eden Murat Bey'e ait olduğu anlaşılmaktadır. 25 CAFER BEY TÜRBESİ Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü'ndeki Kasım Bey Kümbeti'nin 3-4 m. kadar kuzeyinde yer alan yapı üzerinde, herhangi bir inşâ ve onarım kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Çokgen gövdeli ve piramidal külahlı kümbetlerin erken devir Osmanlı Mimarisi'nden başlayarak geç dönemlere kadar uygulandığı düşünülürse, yapının bir Osmanlı eseri olduğu hemen hemen kesindir. Ancak yapının kim tarafından hangi tarihte yapıldığı ile ilgili bilgiler kesin olmamakla birlikte, konuyla ilgili bilgiler ilk defa Konyar tarafından verilmiştir. Konyar, yapının Cafer Paşa'ya ait olduğunun rivayet edildiğini söylemişse de söz konusu rivayetin kaynağı hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Konyar'ın vermiş olduğu bilgilerden hareket eden Ünal, bölgenin muhafazakâr tutumunu da göz önünde bulundurarak, yapının XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olabileceğini söylemiştir. Eğil beylerinden Zülküf Bey'in oğlu Fevzi Karakoç'taki soy kütüğünü inceleyen Beysanoğlu; kümbetin İsa oğlu Murat Bey'in torunu Cafer Bey'e ait olduğunu, bunun da söz konusu soy kütüğünde kayıtlı olduğunu belirtmiştir. Bütün bu bilgiler yapının 1585-1587 yılları arasında Diyarbakır'da valilik yapmış olan Cafer Paşa adına XVI. yüzyıl sonlarında inşâ edilmiş bir Osmanlı yapısı olduğunu akla getirse de, Şerefname'deki bilgiler yapının Eğil beylerinden Kasım Bey'in oğlu Cafer Bey'e ait olduğunu ortaya koymaktadır (16). Dicle Barajı ve Hidroelektrik Santrali Yeri : Diyarbakır ili sınırları içerisinde, Eğil ilçesinin 7 km güneydoğusunda Dicle nehrinin ana kollarından olan Maden ve Dibni çaylarının birleşip Dicle nehrini meydana getirdiği mevkiden 800 metre ve Kralkızı Barajının 22 km mansabında 640 m talveg kotunda inşa edilmiştir. AMACI: Sulama + Enerji + İçmesuyu İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL: 2000 Barajın Yeri Akarsuyu Amacı (58) Diyarbakır Maden Çayı + Dibni Çayı Sulama + Enerji + İçmesuyu İnşaatın (başlama-bitiş) yılı ....... - 2000 Gövde dolgu tipi Kil Çekirdekli Kaya Dolgu Gövde hacmi 3,10 hm3 Yükseklik (talvegden) 75 m 3 Normal su kotunda göl hacmi 595 hm 2 Normal su kotunda göl alanı 24 km Sulama alanı .................. ha Güç 110 MW Yıllık Üretim 298 Gwh 26 Dicle barajı (F.Türkoğlu) Eğil ilçesinde yeni petrol yatakları bulundu. Eğil yolu üzerinde sol kolda petrol alanları kendini göstermeye başladı. TPAO'nun Diyarbakır'ın Eğil İlçesi'nde açtığı kuyuda petrol bulundu. Kuyudaki petrolün kalitesinin 26 gravite olduğu belirtildi. TPAO yetkilileri, sahada 16 milyon varil petrol rezervinin bulunduğunu tahmin ettiklerini söyleyerek, çalışmaların devam ettiğini belirtti. Eğil İlçesi Taşdam Köyü'nde 2 yıl önce başlatılan çalışmalar 50 dönüm arazi üzerinde devam ediyor. Açılan kuyularda 1800 metre derinlikte petrol yataklarına rastlandığı bildiriliyor. TPAO yetkilileri, bulunan petrolün gravitesini 26 olduğunu belirterek, bölgede 16 milyon varil petrol rezervinin bulunduğunu tahmin ettiklerini söyüyor (33). 27 KAYNAKLAR 1- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman 2-Gündüz N,Cengiz S. Gil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi). http://www.egilder.org/egil.htm 3-Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları.diyarbakır'da tarım çevre doğa sempozyumu 1-3 haziran 2010 4-Okan Polat. Eğil.Petek Life.2010 Okan Polat.Eğil.Petek Life.2010 5-http://www.gazetediyarbakir.com/haber-263-Diyarbakirda-Bir-SakliCennet.html 6-www.main-board.com/ 7- Aydın N:Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi.s.36-39 8-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir belediye yay.Ank.2003.2/.629.,1/77 9-tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek 10-http://tr.wikipedia.org/wiki/Asurlular 11-http://www.turkcebilgi.com/asurlular/ansiklopedi. 12- Konyar. B. Diyarbekir Yıllığı.1936.s.270,271,275,,277,281,350 13-Diyarbakır Valiliği:2000'e beş kala Diyarbakır.1995 s.147,131,382 14-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir belediye yay. Ank. 2003.2/.629.,1/77 15- Bruinessen, MV Boesch, oten. H. Evliya Çelebi Diyarbekir'de. İletişim yay. İst. 2003 .s.243 16-www.egil.gov.tr 17- Şilan Özhan Asur Kalesi tüm ihtişamıyla ayakta (Diyarbakır/DİHA).147-2011 16- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Van-2007 17- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyalve Ekonomik Ara t rmalar Dergisi 14 (23): 5-18, 2012 18-(ww.diyarinsesi.org) 19- Yrd. Doç. Dr. M. Cengiz Yıldız *Bir İnanç Merkezi Olarak Eğil* Sabard. Yıl:I Sayı:1 Sayfa:1- 187 28 20. http://www.bydigi.net/candi-gisti/118518-osmanli-oncesi-diyarbakir-dekurd-beylikleri.html 21- Yıldız İ.Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri.Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 haziran 2010 22- http://www.main-board.com/ 23--www.kenthaberkurulu.com 24- Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17 25-Nusret Aydın Diyarbekir ve Mırdasiler Tarihi Avesta Basın Yayın.2012 26- Mirdasiler Üzerine Söyleşi 26 Mayıs 2009 Haber Diyarbakır 27- Ekici C (ed) :Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.Devlet Arşivleri genel md. 2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank. 2006. 28- Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız. Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri. Diyarbakır'da Çevre ve Doğa. Ank. 2011. s.377 29- Prof. Dr. Kenan Haspolat Eğil Turizmin Geleceği. Eğil Sempozyumu.2010 30-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek 31- http://www.dsi.gov.tr/bolge/dsi10/diyarbakir.htm 32- http://tr.wikipedia.org/wiki/Kalkan,_E%C4%9Fil 33-02 Mart 2009 http://www.alternaturk.org/ 34- Şengül Baydur Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç Salnamelere Göre Diyarbakır Vilayeti'nde Dini Ve Sosyal Yapı(Yüksek Lisans Tezi ) T.C Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı Dinler Tarihi Bilim Dalı. Elazığ-2007 s.14,18 35- Mahmut Yılmaz Eğil'de Üzüm Ve Üzüm Ürünleri.Diyarbakır'da Yerüstü kaynakları (Prof. Dr. K. Haspolat. ed). İst.2012. 36 - wowturkey.com 37 - panoramio.com 38 - akoder.net. 39 - todayszaman.com 40 - erganihaber.net 29 EĞİL İLÇESİNDE İNANÇ TURİZMİ Prof. Dr. Kenan Haspolat Eğilde Peygamber Mezarları Diyarbakır, Dicle Nehri'nin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır. Medeniyetlere ev sahipliği yapmış eski bir yerleşim yeri olan şehrimize de peygamberler gönderilmiş olması mümkündür. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de: “Allah'a andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik” (Nahl 16/63), “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan) korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir.” (Fâtır 35/24), “Her milletin bir peygamberi vardır." (Yunus, 10/47) Ayeti ile benzer anlamdaki diğer ayet-i celileler ve peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i şerif, şehrimizin tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan peygamber makam ve kabirlerinin mevcudiyetini mümkün kılmaktadır. 1316/1898 tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde, Nebî Zülkifl, Nebî Elyesa,' Nebî Harun-ı Âsafî, Nebî Hallak, Nebî Harut, Nebî Enûş b. Şit aleyhisselâmın kabr-i şeriflerinin Diyarbakır'da bulunduğu belirtilmektedir. İlimizde bulunan peygamber makam (bir süre ikamet ettiği yer) ve kabirleri konusunda bilgi vermeden önce peygamberlik ve bu konu ile bağlantılı “resul” ve “nebî” kavramları hakkında kısa bir bilgi vermek uygun olur. Peygamberlere inanmak, iman esaslarındandır. Peygamber kelimesinin kökeni Farsça olup “Allah'tan, vahiy getiren” demektir. Resul, Yüce Allah tarafından yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir topluma veya Sevgili Peygamberimiz de olduğu gibi bütün insanlığa gönderilen kimsedir. Resul kavramı, nebi kavramına oranla daha kapsamlıdır. Her resul, aynı zamanda bir nebidir. Fakat her nebi, bir resul değildir. Nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilmeyip kendisinden önceki bir peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmekle görevli olan peygamberdir. Hz. Âdem (a.s.)'dan itibaren son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kadar pek çok peygamber ilahi vahyi tebliğ etmiştir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: “Allah'a andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik.” “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan) korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir.” “Her milletin bir peygamberi vardır". Peygamberlerin sayısı hakkında Kur'an-ı Kerim'de bir rakam verilmemektedir. Fakat bu konuda hadis-i şerifler vardır. Hz. Peygambere, peygamberlerin sayısı sorulmuş, O da 124 bin (bir başka rivayette 224 bin) olduğunu açıklamıştır. Kur'ân-ı Kerim'de ismi zikredilen 25 peygamber bulunmaktadır:H z. Âdem, Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Yûsuf, Hz. Eyyub, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davut, Hz.Hz. Süleyman, Hz. İlyas, Hz. Elyesa', Hz. Zülkifl, Hz. Yûnus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhimüsselamdır. Kur'ân-ı Kerim'de haklarında 30 bilgi verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç kişinin peygamber olup olmadıkları İslâm âlimleri arasında tartışmalıdır. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de; “Öyle peygamberler (gönderdik ki) hayat hikâyelerini önceden sana bildirdik. Yine öyle peygamberler (yolladık ki) sana onların hayat hikâyelerini anlatmadık.” buyurduğu için, peygamberlerin sayısı ile ilgili belli bir rakam tayin etmeden “Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kadar gönderilmiş olan peygamberlerin hepsine inandım. Hepsinin hak ve gerçek olduklarını kabul ettim” demek en uygun olanıdır. İlimizde bulunan peygamber makam ve kabirleri konusunda bilgi vermeden önce, büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarihî dokusu ve derinliği ile öne çıkan şehrimiz hakkında kısa bir bilgi vermek, bu makam ve kabirler konusunda daha isabetli değerlendirmede bulunmayı mümkün kılacaktır. Diyarbakır, Dicle nehrinin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır. Ergani ilçesine 8 km. uzaklıkta bulunan “Hilar Şehri Harabeleri”nde yapılan Çayönü arkeolojik kazıları dünya tarihine ışık tutmuştur. Çayönü'nde yapılan araştırmalarda yörenin tarihinin M.Ö. 7000 yıllarına kadar indiği ve ilk yerleşik tarımın burada yapıldığı ifade edilmektedir. Çayönü buluntuları bugün, Diyarbakır Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. “Her milletin bir peygamberi vardır". Ayeti ve benzer anlamdaki diğer ayet-i Celileler ile peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i şerif Diyarbakır'ın tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan peygamber makam ve kabirlerinin doğruluğu mümkün gözükmektedir (1). Salname Osmanlı Devleti'nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla hazırlanan eser demektir. 19. yüzyıl salnamelerine göre eğil'de medfundur peygamber isimleri: Esami Şerifeleri Türbe ve merakıdı şerifeleri mevki Malumat-ı saire ve mülazahat Eğil medfundur Peygamberler Zülküf1 en-Nebi Aleyhisselam efendimiz hazretleri Elyesa Aleyhisselam efendimiz hazretleri Nebi Harun-Asafi Aleyhisselam hazretleri Nebi Halaki Aleyhisselam hazretleri Nebi Harut Aleyhisselam Eizze-i kiramdan Zünnun haz Ergani kasabasındaki makam-ı saadetlerinde medfundur Neb-i müşarun-ileyhin diger vilayetde makam-ı saadetleri varsada ala-rivayetin asıl merkadd-ı şerifeleri Erganidedir. Neb-i müşarun-ileyhin kabr-i Eğil kasabasında saadetleri onbeş metre tülünde idüğü ve bir güne vakfı olmadığı Neb-i müşarun-ileyhin bir güne Bu dahi evkaf-ı şerifesi yoktur. Neb-i müşarun-ileyhin bir güne Bu dahi evkaf-ı şerifesi yoktur. Eğil kasabasında Haciyan mahalle- Neb-i müşarun-ileyhin bir güne sinde nehir kenarında medfundur. evkaf-ı şerifesi yoktur. Eğil kasabasında medfundur. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu :Türkiye'de en çok evliya, enbiya ve sahabe kabrine hatırasına sahip olan ilimiz Diyarbakır'dır. demiştir. 6-2-2010 31 EĞİL'DE MEDFUN PEYGAMBERLER Hz.Zülkifl (AS) Zülküfl En-Nebi Aleyhisselam Efendimiz Hazretleri; Salnameye göre Ergani kasabasındaki makam-ı saadetlerinde medfundur. Nebi-i Müşarun-İleyhin diğer vilayetde makam-ı saadetleri varsa da ala-rivayetin asıl merkad-ı şerifeleri Ergani'dedir (2). Ergani ilçesi-makam dağında makamı Ergani-Zülküfl peygamber makamı Zülkifl (as) peygamberin mezarı Eğil ilçesinde makamı ise Ergani'dedir. Hz. Zülkifl (as). M.Ö.1 200 mezar taşı kitabesi; Dilersen izzeti Dareyn yer kim bağriyap olmağa Yüzün sür Marked-i Paki Nebiyyi Zülkifil Zi Şane Ondaki Hadım-i Düşnabe tabiri mukareret Zehi devlet O Cane kim feda olmuş u Canane Şeklindedir. Zülkifl (AS)'den Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "İsmâil, İdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onlari rahmetimize soktuk. süphesiz onlar salih olanlardandı" (el-Enbiyâ, 21/85, 86). Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan Mahallesi'ndedir. Şu an mevcut bulunan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir, Zülkifl (a.s.)'indir. Eski kabri, Eğil ilçesinin Dicle Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken, Teke Mahallesi ve adı geçen kabir, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanına nakledilmiştir”. Tarihi belgeleri daha çok Ergani makam dağıyla ilişkili olarak görüyoruz. 12.yüzyılda Diyarbakır'a gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl peygamberin kabrini ziyaret ettiğini söyler. (Kitabu'l-İşarat ila Maraifeti'z-ziyerat). Özellikle Osmanlı belgelerinde Hz.Zülkfl (AS) makamı ile ilgili oldukça fazla belge vardır: Şemseddin 32 Sami “Kamus-u Alamda” Ergani'de kalenin üzerinde Zülkif Peygember (AS) makamı bulunur demektedir. Zülkifl Nebi zaviyesinin 1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır (4). Osmanlı Tahrir defterlerinde 1518 tarihli ve 1530 tarihli tahrirde Bagür ve Ruzbegü köy ve mezranın Zülküfl Nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır. 1801 tarihli Diyarbakır salnamesinde ise 5400'lük bir geliri olduğu belirtiliyor. 1886 senesi Diyarbakır'da vali olan Arifi Paşa seyahatnamesinde buraya hizmet eden 4-5 haneden söz ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl Peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir. 1801–1802 tarihli Diyarbekir vilayeti salnamesinde birim belirtilmeden 5400'lük bir gelirinin olduğu görülmektedir (4) (5). Arif Paşa seyahatnamesinde Zülkifl Peygamber makamında Nureddin Şehid oğlu Melik Salih'in 650 (1252) tarihinde i'mal ve ihda eylediği bir tek şamdanla hazrete mensub bir asa-yı ahenin görüldü demektedir. (6) 1926'da Ergani Zülkifl Nebi türbesinde bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Sivas eski valilerinden birinin gönderdiği gümüş çerçeve, Uzun Hasan'ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbul'a gönderilmiştir. Arif Paşa seyahatnamesinde 1252'de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü, ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder.(4) Ali Emiri Efendi 1879'da Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman Bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih'e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade ederler (4). Diyarbakırlı meşhur yazar Ali Emiri Osmanlı şark vilayetleri eserinde şu hatırasını anlatır: Osmanlının son dönemlerinde Diyarbakır'a denetime gelen Abidin Paşa'nın Ergani'den doğruca Maden'e geçeceğini öğrendim. Abidin Paşa Ergani'nin manevi yüceliğini bilmemektedir. Hemen Abidin Paşa'ya buradaki Zülküfl Peygamber ve onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım. Abidin Paşa şiiri okur okumaz Maden ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir, dağa tırmanır. Zülküfl peygamber makamına gider. Ali Emiri, Osmanlı'nın önemli bir paşasının Zülküfl peygamberi ziyaret etmeden Diyarbakır'dan ayrılmasına tahammül edememiştir. Ali Emiri makam dağında, Melik Salih tarafından H.650 tarihinde yapılmış bir şamdan ve İran kari başka bir şamdan'ı da ziyaret ettiğini ifade eder.(7) Zülkifl (AS) makamı Ergani'de mezarı ise Eğil ilçesindedir. Eğil ilçesindeki orijinal kabri su altında kalma riski nedeniyle Peygamberler tepesine taşınmıştı Zülkifl Peygamberin naşının baraj altında kalmaması için peygamber tepesine taşınma hikâyesi: Zülküfl (AS) defininde bulunan Hüsamettin Akboz'u dinledik. Zülküfl (AS)'i Dicle kenarından Seyda Molla Ömer ve 4 işçi pikapa(araç) yükledi, defin mekânında biz 35 kişi idik, iplerle zorlukla indirdik, çok ağırdı. Tekbirlerle gömdük. Ancak Seyda Ömer 4 kişi ile kolaylıkla pikapa yüklemişti. Seyda Ömer'e sordum anlattı. Zülküfl peygamberi baştan ayağına kadar kontrol ettim, daha dün vefat etmiş gibiydi. Boyu bizim kadardı, kefeni tığla örülmüş şekildeydi, hafif tozluydu, başına dokununca başını örten örtü açıldı, beyaz saç ve sakalı vardı. 33 O güne ait gazete haberleri Hz Zülkifl kabri-Eğil: 34 Hz. Zülkifl M.Ö.726'da doğdu.(14) Anadolu'da yaşamıştır, 75 veya 95 yaşında vefat etmiş olduğu sanılmaktadır. (Salebi,Ebu's-Suud.Tefsir.VI,82)(57). Asıl ismi Bişr olup, lakâbı Zülkifl'dir. Elyesâ Aleyhisselâmdan sonra, kızmadan sabır göstererek dinin emir ve yasaklarını İsrâiloğullarına bildirmeyi üzerine aldığı, kefil olduğu için kefâlet sâhibi mânâsında Zülkifl denilmiştir. Elyesâ aleyhisselâmın amcasının oğludur. İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını tebliğ etmiştir. Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gönderdiği peygamberlerden Elyesâ Aleyhisselâmın eceli gelip vefâtı yaklaşınca Allahü Teâlâ ruhunu kabz edeceğini vahiyle bildirdi ve ''Mülkünü, İsrâiloğullarından gece sabaha kadar ibâdet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükm edecek birine ver.'' buyurdu. Bu peygamber kendisine verilen emri İsrâiloğullarına bildirdi. Aralarında bir genç kalkıp: ''Bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım.'' dedi. Peygamber o gence; ''Bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur.'' dedi. Sonra ikinci defâ aynı teklifi yaptı o genç yine ''Kefil olurum.'' dedi. Üçünce defâ aynı teklif tekrarlanınca cevap veren yine o genç oldu. Bunun üzerine Elyesâ aleyhisselâm, onun yerine halife bıraktı. Bu genç Bişr idi. Bu sebeple o gence Zülkifl lakâbı verildi. Bu genç aldığı vazifeyi eksiksiz olarak yerine getirmek için çalışırken İblis (Şeytan) onu kıskandı ve bu vazifeyi yaptırmamak için çeşitli hilelere başvurdu. Fakat bu genç İblisin hilelerine aldanmadan aldığı vazifeyi eksiksiz yerine getirdi. Bu hâlinde dolayı Allahü teâlâya şükür etti. Allahü teâlâ Zülkifl aleyhisselâma peygamberlik vazifesi verdi. Zülkifl Aleyhisselâm Mûsâ Aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını insanlara bildirdi. Tevrât'ı okuyup hükümlerini yerine getirdi. Kur'ân-ı Kerimin Enbiyâ sûresi: 85-86. âyet-i kerimelerinde, Sâd sûresi: 48. âyetinde Zülkifl Aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir (44). Mezarının Eğil'de olduğu kabul edilen Zülkifl, İsrailoğulları'na gelen peygamberlerden birisidir. Zülkifl Peygamber'in adı, Kur'an'da iki kez geçmektedir. Asıl adının; Hazkıya, Hazkl, Hazkil veya Hazakel olduğu dile getirilmektedir. Bazı eserlerde, Hazkil Peygamber'in, İsrailoğulları'na gelen ayrı bir peygamber olduğu, Firavun'la mücadele ettiği ve son dönemlerinde Babil diyarına gittiği ve orada vefat ettiği nakledilmektedir. Zülkifl, Arapça Haziya'nın karşılığıdır. Haz, nasip anlamındadır. Başka bir anlatışa göre, kendisi, Hz. Elyesa'ya iki defa kefil olduğu için Zülkifl adı ile lakaplanmıştır. Babasının adı Buzi'dir. Buzi, Elyesa Peygamber'in amcasıdır. Annesi, Zekeriya kızı Abdiye'dir. M.Ö.666'da doğmuştur. O tarihte, Elyesa'nın 60 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Doğum yeri, İsrail devletinin başşehri Samiriyye'dir. M.Ö.641'de, 25 yaşındayken, peygamber olmuştur. Zülkifl, 74 yıl yaşamış, 49 yıl peygamberlik yapmıştır. Zülkifl Peygamber döneminde, Ortadoğu, en karışık dönemlerini yaşamaktaydı. Mısır, İranlılar, Asur, Babil ve Roma devletleri arasında bu dönemlerde aralıklarla çatışmalar olmuştur. Zülkifl'in Peygamberlik bölgesi, doğuda Asur, batıda Akdeniz, güneyde Mısır, kuzeyde Toroslar'dır. Zülkifl Peygamber'in M.Ö.592 tarihinde vefat ettiği rivayet edilmektedir. 35 Kur'an'da iki yerde Zülkifl Peygamber'den bahsedilmektedir: Enbiya Suresi 85. ayet; “İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi” biçimindedir. Sad Suresi 48. ayet ise; “İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.” şeklindedir. Zülkifl Peygamber'in Asurlar döneminde yaşadığı tarih kaynaklarından anlaşılmaktadır. Zülkifl Peygamber, amcasının oğlu olan Elyesa Peygamber'in her fırsatta yanında olmuş ve insanlardan gelen birçok olumsuz tavrı göğüslemesini bilmiştir. İsrailoğulları'na gönderilen peygamberlerden Elyesa'nın vefatı yaklaşınca, vahiyle kendisine; “mülkünü, İsrailoğulları'ndan; geceleri ibadet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hüküm verecek birine ver,” diye buyrulmuştur. Bu durum, İsrailoğulları'na bildirilmiş ve aralarından amcasının oğlu olan genç, “bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım” demiştir. Elyesa, o gence; “bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur” der. İkinci defa aynı teklifi yapmış ve o genç yine, “kefil olurum” demiş ve bu durum üçüncü defa yaşanmıştır. Bunun üzerine, Elyesa Peygamber, O'nu, yerine halife bırakmıştır. Bu gencin adı, Bişr olmasına rağmen, kendisine, Zülkifl (kefil olan) lakabı verilmiştir. Kendisine peygamberlik vazifesi verilen Hz. Zülkifl, Musa Peygamber'e vahyedilen dinin, emir ve yasaklarını insanlara bildirmiş ve Tevrat'ı okuyup hükümlerini yerine getirmiştir. Ayette geçen “Zülkifl” lakabı, nasip, kısmet, haz anlamına gelir. Ancak, burada dünyevi zenginlik değil, onun üstün kişiliği ve ahiretteki derecesi kastedilmiştir. Zülkifl'in gerçek adı hakkında farklı bir rivayet daha vardır. Yahudiler, O'nun, İsrailoğulları'nın esareti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur Irmağı yakınlarında bir bölgede yapan, Hereksel olduğunu ifade etmektedirler. Bazıları da, O'nun, Eyüp Peygamber'in kendisinden sonra peygamber olan, Bisr ya da Şeref adındaki oğlu olduğunu ifade etmişlerdir. Zülkifl'in amcası oğlu Yehud'un, Eyüp Peygamber'in torunu olduğuna dair bilgiler de mevcuttur. Bir rivayete göre, İsrailoğulları arasında bir melik, öleceği sırada; gece uyumadan ibadet edecek, gün atlamaksızın oruç tutacak ve hüküm verirken kızmayacak birisinin kendisine vekil olmasını istemiş ve bu teklifi, yalnızca Zülkifl Peygamber kabul etmiş ve söylenenleri ölünceye kadar uygulamıştır. Zülkifl Peygamber'in, aşağıdaki özelliklere sahip olduğu rivayet edilmektedir: Endamlı ve alımlı, iyilikten haz duyan, nasibe boyun eğen, devamlı oruç tutan, ibadeti bedence ve kalpçe sürekli olan, asla sinirlenmeyen, adalet ile iş gören, Elyesa'nın devrettiği emaneti severek kabul eden ve neticede peygamberlikle mükâfatlandırılan, sabırlı, kapanan Mescid-i Aksa'yı (Davud'un Evi'ni) tekrar ibadete açan, İsrail kavminin çok kötü hallere düşeceğini görebilen, çiftçilik ile geçinen ve çok çalışan, kendine karşı olumsuz tavır takınanlara karşı, olumlu muamelede bulunan ve çok sabreden gibi vasıfları bilinmektedir. Bazılarına göre, Zülkifl Peygamber'e ait mezar Ergani Kalesi'ndedir. Bu kale, neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Kaynakların çoğunda, Zülkifl Peygamber'in “makam”ının (belli bir süre kaldığı yer) Ergani'de, kabrinin ise Eğil'de bulunduğu belirtilmektedir. 36 Zülkifl Peygamber'in Ergani'de makamı bulunmaktadır. Zülkifl'in makamının (belli bir süre kalınan yer) olduğu dağın tam zirvesinde bir manastır bulunmaktadır. Manastır, harap bir biçimdedir, ancak, duvarları ve temeli hala sağlam durmaktadır. Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan Mahallesi'ndedir. Şu an mevcut olan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir, Zülkifl (a.s.)'indir. Zülkifl (a.s.), Yasa'nın amcası oğlu veyahut Eyüp oğlu Beşir'dendir. Nebiliğinde ihtilaf vardır. Bazıları dediler ki, yüz tane nebi, İsrailoğulları'nın öldürme tehditlerinden kaçarak Zülkifl (a.s.)'e sığınmışlardır. O da, onları himaye etmiştir. Bazıları dediler ki, salih bir adama kefalet etmiştir. Eski kabri, Eğil ilçesinin Dicle Nehri Hacıyan Mahallesi'nde iken, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanında yapılmış olan türbeye nakledilmiştir”. Dicle Barajı'nın yapılmasıyla birlikte, baraj gölü havzasında kalan, Elyesa ve Zülkifl peygamberlerin naaşlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün işbirliği neticesinde, yerlerinden çıkarılması kararlaştırılmıştır. Nakil işlemi, 14–17 Eylül 1995 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Nakil için 9 kişiden oluşan yeminli bir heyet oluşturulmuştur. Heyette; Eğil Kaymakamı Selim Çapar, Müftü Ekrem Abbasioğlu, Müftülük memuru Burhanettin İncedursun, Eski Medrese Hocası Ömer Kalkan, Eski Medrese Hocası İmam Sadullah Kızılay, Kaymakamlık V.H.K.İ. Mahmut Laçin ve üç işçi (Bahattin Köksal, Mehmet Kaya ve Tahir Korkut) bulunmaktadır. Önce, Hz. Elyesa'nın kabrinin açılmasına başlanmış ve bu faaliyet iki gün sürmüştür. İkinci gün sonunda naaşa ulaşılmıştır. Heyette bulunanlar, ittifak halinde, cesedin ve kefenin hiçbir şekilde çürümediğini, daha dün ölmüş gibi durduğunu ifade etmişlerdir. Elyesa Peygamber'in naaşı, Eğil ilçesine hâkim durumda olan ve Nebi Harun (Harun-i Asefi)'un kabrinin de bulunduğu tepedeki, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yaptırdığı türbeye defnedilmiştir. Daha sonra, Hz. Zülkifl'in naaşının nakli için çalışmalara başlanmıştır. Bu peygamberin naaşının bulunduğu mezarın açılmasının çok zor olduğu ifade edilmiştir. Mezarın, dönemin çimentosu olarak bilinen kevs-i hacer (yumurta akı, kum ve kireçten oluşan karışım) adlı bir madde ile kaplı olduğu ve açılmasının çok uzun bir süre aldığı ifade edilmiştir. Aynı şekilde heyettekiler, ittifak halinde, Zülkifl Peygamber'in naaşının ve kefeninin de hiç çürümediğini ve cesedin, uykudaki bir insanı andırdığını ifade etmişlerdir. Bu naaş da aynı şekilde, hazırlanan türbeye nakledilmiştir (1) (46). Peygamberlerin nakil heyetinde bulunanlar, cesetlerin çürümemiş olmasını, İslam Peygamberi'nin; “Allah, arza peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı” ve “Cenab-ı Hak, toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir,” biçimindeki Hadislerle açıklamaktadırlar. İlçe halkı da benzer kanaatler taşımaktadır. Özellikle Zülkifl ve Elyasa Peygamber'in türbeleri ve diğer türbelerin ziyaretçileri, yılın hemen her mevsiminde olmaktadır. Her ziyaretin özellikle Perşembe günleri ve hafta sonları ziyaretçileri bulunurken, diğer günlerde çok olmasa da ziyaretçi bulunmaktadır. 37 Eğil İlçe Müftülüğü'nce, Zülkifl Peygamber'in kabrinin bulunduğu türbenin bakımı ve gelen ziyaretçilerin bilgilendirilmesi için Elyesa Camii'nde bir imam-hatip görevlendirilmiştir. İlçe halkıyla, bu yerleşim yerinin tarihi ile ilgili görüşme yapılmış ve bazı tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır. İnsanlar, peygamberlerin burada yaşadığı ve kabirlerinin de burada bulunduğu konusunda kesin bir kanaate sahiptirler. Peygamber sayısının sadece iki olmadığı, bu sayının 7 olduğu ifade edilmektedir. Kimileri, 10 peygamber kabrinin veya makamının ilçede bulunduğunu belirtmişlerdir. Ziyaretçilerden bir kısmı, burada kabri bulunan kişinin peygamber olduğunun farkında olduklarını, kabir başında dilekte bulunurken, orada medfun bulunan kişiden / peygamberden değil, Allah'tan dilediklerini ifade etmişlerdir. Adı geçen türbede yatan kişinin şefaatini diledikleri ifade edilmiştir. Rüya tabiri kitaplarında Zülkifl'i görmek; kefil olmaya ve rüya sahibinin, üzerine alacağı emanete işaret etmektedir. Zülkifl Peygamber türbesine gelip de, türbede yatılan gece veya sonrasında görülen rüya hayra yorumlanmaktadır. (46) Zülkifl (AS) ile ilgili diğer bilgiler aşağıda oğlu Hz Danyal bölümündedir. Elyesa Aleyhisselam Efendimiz Hazretleri: Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i Müşarun-İleyhin kabr-i saadetleri on beş metre büyüklüğünde ve bir güne vakfı olmadığı. Nebi-i Müşarunİleyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur, ifadesi bulunmaktadır(1). Elyesa peygamberin Şu anki kabri su altında kalan makamı Hz.El-yesa (as). M.Ö. 1200 - mezar taşı kitabesi Ta'alallah ne dergahı ref'üş-şanı alidir Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir Tecella-i ilahidir, beher su sat'ı nurdur. Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir. Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zişanidi Hz.Zülkifl ve Elyesa nebi Elyesa Aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar hayırlılar38 . 39 dan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır. M. Ö. 8 asırda doğmuştur. (58) (59) Hz.Elyesa, Müslüman tarihçilere göre bir peygamberden bir peygambere geçen ahd tabutu (Allah'ın ahid sandığı)nın da muhafızı olmuştur. (8) Bu durumda Yahudilerin aradığı ahid sandığı Eğil'demi? Zülküfl ve Elyesa peygamber türbesi Elyesa Aleyhisselâm İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdendir. İlyâs Aleyhisselâmdan sonra gönderilmiştir. Her ikisi de Mûsâ Aleyhisselâmın dinini yaymakla vazifelendirilmiş nebi idiler. İlyâs Aleyhisselâm, İsrâiloğullarını Allahü Teâlâya imâna ve ibâdete çağırdı. Onu dinlemediler, hattâ memleketlerinden kovdular. Ba'l adındaki puta tapmaya ısrarla devam ettiler. Bu isyanları ve azgınlıkları sebebiyle, Allahü Teâlâ onlar üzerine bela ve musibet gönderdi. Çeşitli sıkıntılarla cezalandırıldılar. Memleketlerinden bereket kaldırıldı. Yağmur yağmaz oldu, kıtlık baş gösterdi ve mahsul alamaz yiyecek bulamaz oldular. Açlıktan leş yemeye başladılar. Sonunda İlyâs Aleyhisselâmı bulup, nasihatini dinlediler. İman ettikleri için, üzerlerinde belalar ve musibetler kaldırıldı. Bir müddet sonra, tekrar dinden dönüp puta tapmaya ve çeşitli günahları işlemeye başladılar. Küfürde ısrar edip, iman etmeye bir türlü yanaşmadılar. İlyâs Aleyhisselam, Allahü Teâlânın izniyle Ba'ıbek'te yaşayan bu kabile arasından ayrılıp gitti. Başka beldelerde yaşayanları, Allahü Teâlâya imân ve ibâdet etmeye davet etti. Bu davetleri sırasında uğradığı bir belde halkı tarafından çok sevilip, orada kalması istendi. Bunun üzerine bir müddet kaldı. Bu sırada ihtiyar bir kadının evinde misafir olmuştu. Bu kadın Elyesa Aleyhisselâmın annesiydi. Elyesa Aleyhisselâm, o sırada genç olup hastaydı. Annesi, İlyâs Aleyhisselâmdan, oğlunun sıhhate kavuşması için dua istedi. İlyas Aleyhisselâm da dua etti. Elyesa Aleyhisselâm hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu. Bundan sonra İlyas Aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı. Ondan Tevrât-ı şerifi öğrendi. İlyâs Aleyhisselâmdan sonra Elyesa Aleyhisselâm, Allahü Teâlâ tarafından peygamber olarak görevlendirildi. 40 Elyesa Aleyhisselâm, İsrâiloğullarının ıslahı için uğraştı, tebliğ vazifesi yaptı. Azgınlık ve taşkınlıklarını günden güne arttıran bu kavim, Allahu Teâlânın kendilerine gönderdiği kitâbın gösterdiği yoldan ayrıldı. Kabileler, devletin başına geçmek yarışına girdi. Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleleri yüzünden birbirilerine düştüler. İsrâiloğulları arasındaki fitnenin kavga ve çekişmelerin sonu gelmez oldu. Nihâyet Allahü Teâla üzerlerine Asur devletini musallat kıldı. Esir olup zelil ve perişan bir hayat sürmeye başladılar. Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar hayırlılardan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır (41). Eğil'de kabrinin bulunduğuna inanılan ve Kur'an'da adı geçen, İsrailoğulları'na gönderilmiş peygamberlerden biri Elyesa'dır (Elyesa b.Uhtub b.Acuz). Elyesa Peygamber'in soy kütüğü; Elyesa b. Ahtub b. Adiy b. Şütlem b. Efraim b. Yusuf b. Yakub b. İshak b. İbrahim biçimindedir. Elyesa kelimesinin aslı ve söylenişi hakkında, çok farklı görüşlerin varlığı dikkat çekmektedir. Elyesa, çok yaygın olarak kullanılan bir söyleyiş olması yanında, bazı kaynaklarda, Yesa veya Leysa olarak da geçmektedir. Eğil, aslen Asurluların kenti olup, Elyesa Peygamber'in mezarının burada bulunması, kronolojik anlamda bir uygunluk arz ettiği ifade edilmektedir. İlyas Peygamber'in tebliğ ettiği dinin esaslarına iman ettiği ve daha sonra peygamberlik vazifesi ile görevlendirildiği nakledilmektedir. Elyesa Peygamber, Hz. Musa'nın getirmiş olduğu dinin esaslarını yaymaya çalışmıştır. Elyesa Peygamber'in doğumunun, İsa Peygamber'den 8 asır önce olduğu güçlü bir ihtimaldir. Tevrat'a göre Elyesa Peygamber, İsrail kralı Yoaş zamanında hastalanmış ve vefat etmiştir. Ahd-i Atik'te (II. Krallar, 2/1–18), Elyesa Peygamber ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır; “Tanrı'nın emri üzerine, Peygamber İlya (İlyas) tarafından kendisine halef olarak seçilmiştir. Peygamber İlyas O'nu, on iki çift öküzle çift sürerken bulmuş, cübbesini üzerine atarak peygamber olarak seçildiğini belirtmiştir. Bu sembolik hareketin ne olduğunu bilen Elişa da çiftini bırakmış, öküzlerden bir çiftini keserek veda yemeği vermiş ve İlyas'ın yanından hiç ayrılmayarak ona hizmet etmiştir. Nihayet Rab, İlyas'ı kasırga ile göklere çıkaracağı zaman, İlyas, O'ndan artık kendisini takip etmemesini istemişse de, Elişa bunu reddetmiştir. Beraberce Beyt-El'e ve Eriha'ya, oradan Erden Irmağı'na varmışlar, burada İlyas, cübbesini ırmağa vurarak sularını ikiye ayırmış ve karşı tarafa geçmişlerdir. İlyas, Rab tarafından semaya alınmadan önce Elişa'ya bir isteği olup olmadığını sormuş, Elişa da, “senin ruhundan iki payım olsun” demiş. İlyas ise, “eğer yanından alındığımda beni görürsen, isteğin yerine getirilecektir” demiş, bu esnada ateşten araba ve ateşten atlar gelerek İlyas'ı semaya çıkarmışlardır. İlyas'ın semaya çıkarılışını gören Elişa, daha sonra onun cübbesiyle suları tekrar ikiye ayırıp nehri geçmiş ve Eriha'ya dönmüştür”. Elyesa, birçok mucize gösteren bir peygamber olarak bilinir. İsrail ve Yahuda krallarının, Edom kralına karşı çıktıkları savaşta, Edom çölünde su bulması ve insanları kurtarması, ölüleri diriltmesi, zehirli yemeği zehirsiz yapması, cüzamlı 41 hastaları iyileştirmesi, İsrail kralına, Suriyelilerin niyet ve manevralarını haber vermesi, kıtlık dönemini son buldurması, Suriye kralına öleceğini bildirmesi, İsrail kralı Ahab ve mahiyetinin yok olacağını bildirmesi, Suriyelilere karşı kazanılan üç zaferi de önceden bildirmesi mucizelerinden bazılarıdır. Elyesa Peygamber'in bilinen ve yaygın mucizelerinden bir tanesi de aşağıdaki gibidir: Şehri ahalisinin içme suları acılaşmıştı. Şehir sakinleri, bu durumu Elyesa Peygamber'e bildirip, kendilerine yardımcı olmasını istemişlerdi. Bunun üzerine, Elyesa Peygamber acılaşan suyun içine bir parça tuz atıp, ''tatlı ol!'' deyince, su tatlı ve lezzetli olmuştur. Başka bir mucizesi de şöyledir: Borçlu ve dul bir kadın, Elyesa Peygamber'e gelip, fakirliğinden şikâyetçi olmuştu. Elyesa Peygamber, ''evinde neyin var?'' deyince, kadın; ''bir kaşık kadar yağım var'' demiş, Elyesa Peygamber, kadına; ''git, o yağı bir kabın içine koy'' demiştir. Kadın da gidip yağı bir kabın içine koymuş ve Elyesa Peygamber'in mucizesiyle o yağ o kadar artmıştır ki, pek çok kap yağ ile dolmuştur. Fakir kadın bu yağlarla borçlarını ödediği gibi zengin de olmuştur. Elyesa Peygamber'in türbesi, 1995 yılına kadar, Eğil'in bir mahallesi olan Teke Köyü (Çarıkören Mahallesi)'ndeydi. Çok eski bir caminin bitişiğinde bulunan iki kemer üzerine oturtulmuş bir türbedir. Mezarın uzunluğu 6 metre civarındadır. Türbe, daha çok Perşembe gününü Cuma'ya bağlayan gece ve hafta sonu ziyaret edilmektedir. Bahsedilen bu ziyaret yerinin, tanıtım yazısında şu ifadeler bulunmaktadır: “Bu kabir, Elyesa (a.s.)'nındır. İlyas (a.s.), kendisinden sonra İsrailoğulları'na halife olarak bırakmıştır. Elyesa, Ehtub'un oğludur. Elyesa, İlyas (a.s.)'ın amcası oğludur. Takriben, M.Ö.1200 senesinde yaşamıştır. 850 seneden beri burada yaşayan ilim adamları tarafından, Elyesa (a.s.) olarak bilinmektedir. Kufi yazı ve muhtelif taşlardaki Arapça yazılarda görüldüğü gibi, kabir Elyesa (a.s.)'ın kabridir. Eski kabri, Eğil ilçesinin Dicle Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken, Teke Mahallesi ve adı geçen kabir, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanına nakledilmiştir”. Bu peygamberle ilgili halk inanışları da bulunmaktadır: Bölge insanının anlattığına göre; Hz. Elyesa, Eğil'e gelip dinini tebliğ etmiş, ancak, kimseyi inandıramamıştır. Çok yaşlanmış ve bir gün ortadan kaybolmuş ve hiç kimse nereye gittiğini bilememiş. Bir gün, Eğil'de ölen birisini, götürüp gömmüşler. Gömdükleri yerde, Hz. Elyesa'nın mezarı varmış. Elyesa Peygamber ölüye, “buradan git, burası benim mezarım” biçiminde seslenince ölü, “ben ölüyüm gidemem”, deyince, Elyesa, “söyle, seni buradan kaldırıp başka bir yere gömsünler”, demiş. Ölü, yine, ölmüş olduğunu ve kimseye sesini duyuramayacağını söyleyince, Elyesa, “sen seslen, ben insanların duymasını sağlarım” demiş. Ölü, buranın Hz. Elyesa'nın mezarı olduğunu ve kendisini başka bir yere nakletmelerini istemiş ve bunu duyanlar, gelip ölüyü başka bir yere nakletmişler. Hz. Elyesa'nın kabrinin üstüne de kubbe yapmışlar. Bu türbeye, Perşembe günleri hasta olanlar gelir ve adak adarlar (46). 42 İsrâiloğulları, Elyesa aleyhisselâma bazen uyup, bildirdiği emirleri yerine getirdiler. Bazen de muhalefet ettiler. Elyesa Aleyhisselâm vefatına yakın Zülkifl Aleyhisselâmı yanına çağırıp, kendinden sonra onu yerine halife tayin etti.(41) Eğil ilçesi peygamberler diyarıdır ve aynı zamanda Asurluların ikametgâhıdır. Eğil Dicle nehri yanında kurulmuş bir ilçedir ve peygamber mezarları da bunun yanındadır. Muhatapları Asurlularında burada olduğunu gözlüyoruz. Asur kabartmalarında Asurluların Dicle nehrini taşımacılıkta kullandığını öğreniyoruz (42). Elyesa (AS), İlyas (AS) dan sonra peygamberliği aldığına göre Hz.İlyas'ın izini Diyarbakır'da aramalıyız Hz. İlyas (a.s) ve Diyarbakır: Hz. İlyas M.Ö.9.asırda doğmuştur. Kral Ahab zamanında yaşamıştır.(58)(61) Kral Ahab ismi bize yabancı değildir. Bismil Üçtepe'de bulunan ve şuan British Museum'da bulunan Kurkh Monoliti önemli bir belgedir. (M.Ö. 859 - M.Ö. 824'ye ait) Kurkh Monolit'inde Kral Ahab'ın adı geçer (62). 1848 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benjamin Haşeni şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu gördü ve onlar hakkındaki gözlemlerini böyle nakletti: 'Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu da Yahudiler ve diğer dinlere mensup kişiler içinkutsaldır. İnançlarına göre Hz.İlyas bu odada peygamberliğini ilan etmiştir. Duvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur. Aynı yıllarda Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyah J.J.Benjamin haham olduğundan bu Tevrat yazmasını inceleyebilme imkanına sahip oldu. Yazma Hazret-i İlyas'ın peygamberliğini ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyordu (43). Sinagog'un orijinal duvarı 43 İlyas peygamberin makam adresi: Eski adres: Şeyh Arap mahallesi, Yahudi sokak No:21 Yeni isimlerle adres: Hasırlı mahallesi, Küçük bahçecik sokak No:21'dir. Kapı orijinal kapıdır. Önünde yere konmuş bir sütun vardır. Buradan bir odaya girilir. Bu oda daha önceki sinagogun avlusudur. Kapıdan yaklaşık 4 m.ileride bulunan duvar orijinal sinagog duvarıdır. Elyesa Peygamberi yetiştiren İlyas Peygamberdir. Elyesa peygamberin mezarının Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde olduğunu biliyoruz. Haliyle Hz.İlyas'ın bu interlandda olması doğaldır. Nebi Harun-Asafi Aleyhisselam Hazretleri (Asaf bin Behriya) Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i Müşarun-İleyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur. (1) Diyarbakır Eğil ilçesinde Hz. Süleyman'ın katibi, veziri Nebi Harun Asefi'nin kabri vardır. Neml 40. ayette bahsedilen kişi budur. (9) Dünyada ışınlama olayının ilk öncüsü Nebi Harun Asefi'dir. (10) Eğildeki Harun-u Asefi, Hz. Süleyman'ın veziridir. Hz. Süleyman (as) buyruğunu veziri Berhiya oğlu Asafa verirdi. Vezir Asaf'ın emrinde binlerce beyler vardı ve her biri de binlerce kişiye hükmetmekteydiler. (39) Belkısın tahtını getiren de bu kişidir. (40) Bugün Eğil ilçesi Hz. Asaf'ı unutmamakta ve evlatlarına Asaf ismini vermektedir. Örneğin önemli bir sima olan rahmetli Asaf Gördük bunlardan birisidir. Kabri, Eğil ilçesi ve Eğil Kalesi'nin çok rahatlıkla izlendiği yüksek bir tepenin üzerindedir. Eğil'e ulaşmadan sağa ayrılan bir yolla buraya gidilir. Ağaçlarla kaplı olan bu tepe üzerinde, Nebi Harun'un kabri ve türbesi bulunmaktadır. Nebi Harun (Harun-i Asafi)'un kabrinin hemen yanında, ayrı bir mezar daha bulunmaktadır. Bu kabrin, Harun İbn-i Pir-i Can'a ait olduğu, kitabesinden anlaşılmaktadır (11). Hz.Harun (Esfid Berhiya) (as) M. Ö. 900 mezar taşı kitabesi: Nebiyullah Harun merkadidir Asefi ta'bir Ah'i Musa değil lakin Mesihadır, beher te'sir Andede nesli paki kim rüyem ismiyle tahkik et Vekildir enbiyanın, sahibidir bil hayrı ve tavkir Harun-i Asefi Hz.Süleyman'ın veziridir (12). Kur'an-ı Kerimde Asaf bin Behriya'dan şu şekilde bahsedilir: Neml süresi 38. ayet Elmalı tefsiri; 38- (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?" 39- Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi. 40- Kitaptan ilmi olan kimse ise (Asaf bin Berhiya Hz.Süleymanın veziri veeyzeoğlu), "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanı başına yerleşivermiş görünce, Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye 44 beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir." İbn Abbas´ın en meşhur görüşüne göre bu kişi, Hz. Süleyman´ın veziri Asaf İbn Berhiyâ'dır ki bu, Allah'ın ismi azamı'nı bilen sıddîk bir kuldu. O bununla dua ettiğinde, duası kabul olunurdu (Mefatihül gayb) (Elmalı tefsiri). Nitekim göz açıp kapayıncaya kadar kısacık bir sürede Belkıs'ın tahtı Süleyman Aleyhisselam'ın huzurdaydı. Cenabı Hakkın bu büyük ihsanına şükretti. Süleyman Aleyhisselam, Belkıs gelmeden önce bir köşk inşa ettirmişti. Köşkün avlusunu billurdan yaptırarak, altından akıttığı suya balıkları koydu. Belkıs, zeminin şeffaf bir madde olduğunu fark edemediği ve sudan geçeceğini zannettiği için eteğini çekti. Kendisine, havuzun üstünün camla örtülü olduğu belirtilince, gerek mülk ve saltanat ve gerekse şahsi deha ve zekâ açısından Süleyman Aleyhisselam'ın kendisinden çok üstün olduğunu anladı. Şimdiye kadar hayatını boşa geçirmiş olduğunu, kendisine yazık ettiğini, bundan sonra Süleyman (as)'a tabi olduğunu bildirerek, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim olduğunu bildirdi. Söz konusu Belkıs'ın tahtının naklinden haber veren Kur'an-ı Kerim'in; "... Süleyman Belkıs'ın tahtını yanı başında görünce..." (Neml Suresi, 40) ayeti, uzak mesafelerden eşyanın aynen veya sureten naklinin mümkün olduğuna işaret etmektedir. ASAF BİN BEHRİYA (as) Nebi Harun (son hali) 45 Kur'an-Kerim atlasında Asaf el Behriya ve Hz. Zülkifl kabri Eğil ilçesinde (52) Şerefname'ye göre Eğil isminin bir kaynağı, fethi zor olan bu kaleye burayı fetheden Asaf bin Behriya'nın Eğil demesiyle ilgilidir. Anlatılanlara göre, Hz. Süleyman'ın yakını (kâtibi, veziri) olan Nebi Harun-u Asefi, bir orduyla gelerek Asurlular'dan Eğil Kalesi'ni almak istemiş. Çok yüksek ve sarp olduğundan dolayı kaleyi ele geçirememiş. Üçüncü kuşatmada, kaleye “eğil” diye bağırmış, kale eğilmiş ve fethedilmiş. Bu ziyaret yerine bölge halkı, Çarşamba günleri gitmekte, hasta olanlar ve daha başka dileği olanlar adak adamaktadırlar (1). Eğil ilçesi Hz.Süleyman ve Teyze oğlu Asaf bin Behriya Asaf bin Behriya, Hz. Süleyman'ın veziri olup Eğil'i fetheden kişi olduğuna göre Süleyman Peygamber Diyarbakır'a ve Eğil'e geldi mi? Diyarbakır'ın eski isimlerinden birisi Amid'dir. Bu ismin kaynağı nereden geliyor? Amid ismi Asur kralı Adad Niari'nin kılıcında işlenmiş olarak görülmüştür. Burada Amid kralı ifadesi var. Yani bu kılıç Hz. Davud'un kılıcımı, zira Hz. Davud demir döven Peygamberdi. Hadad Niari demir döven demektir. Amid (Diyarbakır) ismi Hz. Davud'un kılıcında mı yazılıydı? Cambridge instute of Archaeology'de Asur 'un ilk dönemlerinde İsrailoğulları kontrolünde olduğu ifadeleri var. İkinci Asur döneminde; Süleyman (as), Davud (as), Asurlular kardeşçe bir dönemi yaşıyordu. Asurluların Davud ve Süleyman (AS) zamanında onların kontrolünde olduğunu, yani bunların aynı zamanda Asur kralı olduğunu anlıyoruz. 46 I.Salman Asar da Hz. Süleyman mı? Amed ve çevresi Asur hükümdarı 1.Salman Asar zamanında ve M.Ö.1260 yıllarında tamamıyla Asur hakimiyetine girdi. Bu ilk Asur egemenliği yetmiş yıl kadar sürdü (34). Süleyman peygamber mi Diyarbakır'ı fethetti. Eğil'de teyze oğlu Asaf bin Behriyanın yatması tevafuk mu? Yani Diyarbakır'ı fetheden Süleyman Peygamber mi ? Hz. Süleyman: Adad NirariI'nin oğlu I Salman Eser ile Kral Süleyman arasındaki benzerliklerde oldukça fazladır. “Eser” kral manasına gelir. Dolayısıyla 'Kral Salman' manasındadır. Eser kelimesiyle Asur kelimesinin aynı kökten olduğu da unutulmamalıdır. Semitik dillerde sesli harflerin yazılmadığı, Arapça, Akatça ve İbranicenin semitik dil olduğu göz önüne alınırsa; Arapçadaki Süleyman, Asurcadaki Salman, İbranicedeki Solomon isimlerinin aynı kökten türemiş kelimeler olduğu görülür. Kuran Arapçasında “vav” ve “ye” harfleri uzatma harfi olarak da kullanıldığını bilirsek 3 dilde de yazılım “slmn” şeklinde olur ve büyük ihtimalle bu 3 kişi aynı kişidir (Adad ile Davud isimlerinde de kullanılabilir: dd şeklinde). Ayrıca Kral Süleyman'da Kral Salman gibi geniş bir krallık kurmuştur. Babaları olan krallarda birbiriyle uyumludur. Günümüz Tevrat'ına göre düşünürseniz Kral Süleyman'ın krallığı Filistin'de küçük bir krallıktır. Kuran'da ise, o zamana kadar kimsenin görmediği kadar büyük ve zengin bir krallıktır (33). Hz. Davut: Aynı şekilde, Asur Kralı Adad Ninari I ile Kral Davud arasındaki benzerliklerde göz ardı edilmekte. Adad veya diğer bir okunuş tarzıyla Hadad, şimşek tanrısının ismidir deniliyor ve Asurlar'da bu tanrıya ait tapınağın bulunmadığı da ekleniyor. Asurca sözlükte “hadadu” kelimesi 'kükreme', 'gürleme' manasındadır. Ayrıca Asurca, Arapça gibi semitik bir dildir ve Arapçadaki demir anlamına gelen “hadid” kelimesiyle hadad kelimesi aynı köktendir. Adad Ninari I'in yaşadığı yüzyıl ile demir çağının başladığı yüzyıl aynıdır. Adad Ninari I, Mitaniler'e karşı bağımsızlık savaşını devam ettirmiştir. Mitanni hükümdarlarının lakabı HaniGolbat'tır. Kuran'da Kral Davud ile ilgili ayetlere bakıldığında; 'gür sesli olduğu', 'demiri kolayca işlediği', bağımsızlık savaşında Calut'u öldürdüğü görülür. Asurluların Mitanilere karşı bu üstünlüğünün, 'demir silah' kullanımına bağlı olduğunu düşünüyorum. Arapçadaki Calut, İbranicede Golyat'tır. İbranicede “c” harfi bulunmaz ve yerine “g” harfi kullanılır. Arapçadaki Mecüc'ün İbranicede Magog diye yazılması gibi. Golyat, Calut ve Golbat kelimelerinin kök bakımından benzer olup, bu kişilerin aynı olması göz ardı edilmemelidir (33). 47 Peygamber tepesinden Asur kalesi Eğil ilçesine Peygamber tepesinden bakış; Buradaki kabrin Hz. Musa'nın kardeşi Hz. Harun'a ait olabileceği söylemi de vardır. Harun (a.s.), Hz. Musa (a.s.)'ın yardımcısı olarak İsrâiloğullarına gönderilen bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 123 yaşında olduğu Kitab-ı Mukaddes'te zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman Hz. Musa (a.s.) tarafından “Hor Dağı”nın tepesine defnedilmiştir. “Hor Dağı”nın nerede olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, “Hor” kelimesinin Tevrat'ta, ilimizi de içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurri'ler için kullanıldığı bilinmektedir. Hz. Harun'un vefat ettiği dönemde İsrâiloğullarının arz-ı mev'ûda girmelerinin yasaklanmış olduğu, bu nedenle Hor Dağı'nın arz-ı mev'ûd dışında olması gerektiği, bu nedenle Eğil'de bulunan bu mezarın Hz. Musâ'nın veziri Hz. Hârun'a ait olabileceği düşünülebilir. Kaynaklarda bu mezar kaynaklarda Hârûn-ı Âsafî'ye nispet edilmektedir ki “Âsaf” kelimesi İslâm dünyasında vezir karşılığı olarak kullanılan bir terim olup Hz. Hârun (a.s.)'da Hz. Musa (a.s.)'ın veziri ve yardımcısı idi 48 Hz. Musa ve Hz. Hârûn (a.s)'ın bölgemizde bir dönem bulunduklarını teyit eden bir bilgi de, şehrin fethinden sonra Ulu Camiye çevrilen mabedin Hz. Musa (a.s.) zamanında yapılmış olduğu konusundaki rivayetlerdir: “Müverrih-i Rûm ve ger ukalâ-ı dûrbîn-i zevî'l-mefhûm cümlesi müttefiklerdir ki bu ibâdetgâh-ı atîk tâ Hazreti Musa Aleyhisselâmın zaman-ı saadetlerinde binâ olunmuştur”. Hârûn-ı Âsafî (a.s.)'ın türbesi, Eğil İlçesi'nde, Nebi Harun Tepesi olarak bilinen tepenin üzerinde, Nebi Zülkifl Türbesi'nin yanındadır. Nebi Harun (a.s.)'ın kabrine, türbe müştemilatında bulunan mescid kısmından geçilmektedir. Türbe, Vakıflar Genel Müdürlüğü veritabanında “Nebi (Peygamber) Harun Türbesi” adı ve 21.06.01/02 envanter numarası ile “Türkiye Kültür Mirasları” arasında kayıtlıdır (1) Bu üç muhterem zatın Eğil'de ne işi var, gibi bir soru gelebilir. Ancak Eğil'in geçmişte Asurluların önemli bir merkezi olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu sorunun cevabi kolaylıkla bulunabilir. M.Ö. 922 yılında Asurluların Kudüs'e saldırıp bölgedeki 10 Yahudi Krallığını (Kabilesini) dağıttığını Asur ve Yahudi yazılı kaynakları (Eski Ahit) kabul etmektedir. Bir ihtimal, bu zatlar Asurlular tarafından bu tarihlerde sürgün amacıyla Kudüs'ten alınıp Eğil'e getirilmişlerdir. İkinci bir ihtimal de, bu zatların Kudüs'ten hicret ederek gelip bu topraklara yerleştiğidir. İkinci ihtimale göre, bu olayla M.Ö. 597-586 yılları arasında meydana gelmiştir. Yazılı tarihi kayıtlara göre Kuzey-Mezopotamya ve civar toprakların egemenliği konusunda Asurlularla Babilliler arasında sürekli bir rekabet olmuştur. Eski Ahit (Tevrat)teki anlatımlara göre Babil kralı I. Nebukadnezar M.Ö. 587 yılında Kudüs'e saldırarak Kudüs'ü ve Yahudilerce Kutsal kabul edilen Kudüs'teki Süleyman Tapınağını yakıp yıkmış ve Kudüs'ü yerle bir etmiş, Kudüs halkını (Yahudi halkı) alıp Babil'e sürgüne götürmüştür. Bu zatların bu olaylar esnasında Kudüs'ten hicret ederek gelip Eğil'de Asurlulara sığınmış olması mümkündür. Zira bu tarihlerde Babilliler ile Asurlular arasında bir rekabet ve düşmanlığın bulunduğunu tarihler yazmaktadır. Bu zatların Eğil'e gelmelerinde bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. En Azından Harun-i Asefi bakımından bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. Zira bu zatın mezarı üzerindeki kitabede zatın Hz. Süleyman'ın katibi olduğu yazılmaktadır. Süleyman'ın tapınağı I.Nebukadnezar tarafından yıktırıldığına göre bu zatın hicret edip Eğil'de Asurlulara sığınması daha mantıkidir (13). Nebi Hallak kabri 49 Nebi Harut Aleyhisselam: Salnameye göre Eğil kasabasında Haciyan mahallesinde nehir kenarında medfundur. Nebi-i Müşarun-İleyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur. (1) Su altında kaldı. Diyarbakır salnamelerine baktığımızda Eğil'de Nebi Harut isimli bir peygamberden bahsetmektedir (Diyarbakır salnameleri. cilt:4/208) Eğildeki Harun-u Asefi(AS) Hz. Süleyman zamanında yaşamıştır. Harut ve Marut olayı da Hz. Süleyman zamanıyla ilgilidir. Hz. Süleyman cinleri hizmet ettirmiştir. Muhsine Helimoğlu Yavuz'un Diyarbakır efsaneleri isimli kitabında cinlerle ilgili oldukça fazla hikaye yer almaktadır. Eğille ilgili olanları da gözönüne aldığımızda Hz. Süleyman, Hz. Harut, cinler, Harun-u Asefi konuları bir tevafuk durum arz etmektedir. Sahabe ve tabiinden önemli kimseler Harut ve Marut'un melek olmayıp insan olduğunu ifade eder.(Taberi,Tefsir,I,458-59) Bu iki şahıs sihirle uğraşarak, onun olumsuz yanlarından insanları korumaya çalışmışlardır.(38) Eğil'de ismi geçen Nebi Harut'un bahsedilen kişilerle ilgili olup olmadığını bilmiyoruz. Yunus (AS) Yûnus (a.s)'ın Yakub (a.s)'ın torunlarından olduğu, Kur'ân'da şöyle haber veriliştir. "Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Davud'ada Zebûr'u vermiştik" (enNisâ, 4/163). Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)'da Yunus (a.s) ile aynı soydan, Yakub (a.s)'ın torunlarındandırlar. Yunus (a.s)'ın nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kur'ân'da şöyle geçmektedir:"Ve onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147). O'nun peygamber olarak gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin insanları küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yunus (a.s) onları küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce Allah'ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ezZemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, (42). Yunus (a.s)'ın adı, Kur'ân'ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur'an'ın onuncu sûresinin adı, Yûnus sûresidir. Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah'a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti (İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152). 50 Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)'ın zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini terletmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir: "Zünnûn (Yûnus)'a gelince, O, öfkeli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; "Senden başka hiç bir İlâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ, 21/87). Hz. Yunus Musul'un bir şehri olan Ninova'dan ayrıldıktan sonra gemiye binmiş, gemi Dicle ortasına gelmiş, geminin durması üzerine gemi içindekiler Yunus peygamberi suçlu kabul ederek Dicle'ye atmış ve Yunus peygamberi balık yutmuştur (14). Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye, sonra Dicle'ye, sonra Nineva'ya kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. (Taberi Tarih, c. 2, s. 43. Salebi-Arais, s. 409. İbn Esir-Kamil, c. 1, s. 363.) Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında yolculuğu da vardır. Balığın kanından çıkmayı takiben Hz. Yunus Musul'a gelmiş, Hz. Yunus'a Musul halkı üç yıl iman etmiş, ancak tekrar isyan edilmiş, akabinde Hz. Yunus Musul'u terk etmiştir. Diyarbakır'a gelmiştir. Hüsn-ü kabul nedeniyle de Diyarbakır'a duası vardır. Fis kayası Hz. Yunus'un 7 sene kaldığı bir mekândır. (Yakut-u Hamevi: Mücem ül Buldan ve Abdülgani Fahri Bulduk: Ceziretül Arabın Muhtasar Tarihi) Fiskaya'da Yunus (AS) makamı Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu konuda şöyle bir olay anlatır: Yunus Peygamber Musul'dan Diyarbakır yöresine gelir, bir süre burada kalır. O yıllarda güzelliği ile tanınmış “ Almida ” adında bir kız hükümdarlık etmektedir. Yunus Peygamber bu kızla konuşur, görüşür. Almida'ya kendi dinini kabul ettirir. Yunus Peygamber Diyarbakır'a yapılacak kalenin planlarını çizerek kıza verir. Kız da kara taşlarla şehrin kalesini yaptırır. Kalenin inşası tamamlanınca Yunus Peygamber: "Kal'anız mamur olsun, gönlünüz sürûr dolsun" diye dua eder (6). Timur tarihini okuduğumuzda Hz. Yunus'un Diyarbakır merkez Sur içinde olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. 1936 baskılı Hasan Basri Konyar'a ait 'Diyarbakır Tarihi' s.203'e bakalım: Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre giren Timur Yunus ve Cercis Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer kubbe yapılması için birçok para verdi. Diyarbekir fakirlerine ihsanını esirgemedi. 51 18. Yüzyıl büyük Osmanlı tarihçisi Avusturyalı Baron Joseph von Hammer Purgstall Timur tarihini anlatırken: “Diyarbekir'in idare merkezi Amid hücum ile zapt ve yağma edildi; Timur, Yunus ve Circis peygamberlerin kabirlerini ziyaret ile üzerlerine birer kubbe inşa olunmak üzere yirmi bin kepik (lira) ita ve her geçtiği yerde fukaraya çok sadakalar dağıttı”der (21). Diyarbakır sur içinde Hz.Yunus'un oğlu ve torunun olduğuna dair bir söylem vardır. Diyarbakır'da Nasuh Paşa Camii'nin yanında bir türbe vardır. İçinde ise iki kişiye ait kabir bulunmaktadır. Türbenin kapısında Yunus Peygamberin oğlu Ogeda ve onun oğlu olduğu ifade edilmektedir. Literatür desteğini bulamadım. Ancak bu yazıyı yazanların hangi bilimsel temeli olduğunu bilmediğimden aksini iddia edemiyorum. Bu açıdan resimleri koymakla yetineceğim Zincirkıran türbesi ve Yunus (AS) oğlu ve torunun olduğu söylenen kabirler: Eğil ilçesinde Hz. Zennun: Kur'an-ı Kerimde Enbiya süresi 87. ayette “Zünnun'u (Yunus'u) da an” denmektedir (Elmalılı meali). Tefsirlerde Zünnun=Balık sahibi anlamında yorumlanmaktadır. Zünnun tefsirlerde ve islam tarihlerinde Yunus (AS) olarak anılmaktadır. Ancak A. Cemil Akıncı Hz. Yunus için halk sahibi anlamında Zennun ifadesini kullanmaktadır. Eğil bölge olarak da Hz. Yunus'un yaşadığı devletin içindedir. Hükümdar Sardanapel Hz. Yunus'a “Ben yalnız Ninova'nın değil bir ucu Fırat ötelerine, diğer ucu İran ortalarına dayanan Asur devletinin hükümdarıyım” demektedir. Hz. Yunus'un bu bölgede yaşama yönü haritasal olarak Tarih-ul Enbiya ve Rüsul isimli eserde de geçmektedir. Diyarbakır salnamesinde Hz. Zünnun'a eizze-i kiram der. Eizze-i kiramdan Zünnun hazretleri Eğil kasabasında medfundur. (1) Bu durumda Eğil'deki kabir ya Zennun isimli bir evliya kabridir veya Yunus(AS) makamıdır. Nebi Zennun 52 Eğil'de Ocak 2006 nüfus md. kayıtlarına göre 5000 nüfuslu ilçede 6 Zennun, 160 Yunus ismi vardır. A.Cemil Akıncı (s:550) ise bu terminolojiyi şu şekilde açıklar: “Hazret-i Yunus (AS)'a peygamberden yahut isminden çok halk sahibi manasına gelen Zennun diyorlardı. Hazreti Yunus (AS) bu lakaptan memnundu. Çünkü ilahi gazab olayı her (Balık Adam) deyişlerinde akıllarına gelir ve yeni nurlu yoldan sapma heveslileri çıkarsa derhal vazgeçerlerdi”. Danyal (AS) : Hz.Zülkifl'in kabri Eğil'de olduğuna ve 20 yıl önce kabri taşınırken bedeni görüldüğüne göre çocukları Danyal (AS) ve Üzeyir (AS) de bu bölgede mi bulunmaktadır? Danyal Peygamberin mezarı Eğil Emniyet Binası'nın arka bahçesindedir. 40 yıl önce üzerinde kubbesi varken sonradan bu kubbe yıkılmıştır. Eğil halkının bir kısmı, burada Danyal Peygamber'in kabrinin bulunduğuna inanmaktadır. Bunun yanında, Danyal Peygamber'in bir makamının da, Zülkifl, Elyesa ve Harun Asefi'nin türbelerine doğru giderken, sağ taraftaki bir dağın tepesinde olduğu da ifade edilmiştir. Belirtilen yerde herhangi bir yapı bulunmazken, burası ağaçlıklar içindedir ve makam olduğunu gösteren herhangi bir işaret bulunmamaktadır.(15) Bu hususta Prof. Dr. Mesut Erdal'ın zaman gazetesine verdiği demece bakalım : Danyal A. S. Kabri Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde yapılan çalışmalarda Hz. Danyal Peygamber'e ait olduğu iddia edilen mezar bulundu. Eğil İlçe Emniyet Müdürlüğü arka bahçesinde bulunan ve bir zamanlar türbe olduğu anlaşılan kalıntı üzerin çalışma yapan akademisyen, mezarın Hz. Danyal Peygamber'e ait olduğu fikrinde birleşti. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Erdal, kalıntılarına rastladıkları mezarın, Eğil ilçesinde yaşamış muhtemel peygamberler arasında bulunan Hz. Danyal'a ait olabileceğini söyledi. Hz. Danyal'in mezarı bulundu. (16) 53 40 yıl önce Eğil ilçesi Emniyet binası bahçesinde Danyal (AS) olduğuna dair yaşlıların imzalı ifadeleri: Zülkifl (AS), Danyal (AS) ve Eğil ilişkisine bakalım: Zülküfil Peygamberin çocukları Danyal, Üzeyir, Mişael, Hananya'dır. Hz. Zülküfl Onlara önemli Tevrat levhalarını, Zebur'u ezberletiyor ve açıklamalar yapıyorlardı. Hz. Zülküfl'in (AS) emirlerini tamamen yerine getiriyorlardı. Babil Kralı Bahtunnasar Kudüs'e girmiş, Zülküfl peygamberi ele geçirememiş, ancak 4 çocuğunu yanına aldırmıştı. Özellikle de Danyal'la daha çok ilgilenmişti. Hz. Zülküfl Hicaz, Yemen, Mısır topraklarında bir zaman dolaştı. El attığı her insanın gözleri kör, kulakları, sağır, ağzı tutuk, kalbi katıydı. Bu sefer kuzeye çıktı Hazreti Zülkifl (AS). Şam bölgesinde kaldı, Toros eteklerine ulaştı. Şimdiki Bitlis'te epeyce oyalandı. Hatta Ergani'ye kadar ulaştı. Halkın kimisi konuşmadan haz duyuyor, kimi kaş çatıyor, öldürmeye çalışıyordu.(14) İşte bu aşamada Hz. Zülkifl Tevrat'ı ezberlettiği Danyal (AS) aramaya başlar. Neticede bulmuş ki kendi kabrine yakın bir yerde Hz. Danyal'ın kabri de bulunmaktadır. Danyal Peygamber ve Diyarbakır ilişkisine dair bir veri de Danyal (AS)'ın Diyarbakır ve Eğil'in yanından geçen güzergâhıyla ilgili olarak bir insiyatife sahip olmasıyla ilgili yaygın rivayetlerin olmasıdır. Allah, Hz. Danyal'dan Dicle'nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesini istemiş ve demiş ki: “Buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek. Ama fakirlerin, vakıfların malına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin.” Danyal Peygamber hep garibanları koruyup asasıyla yatağı çizmiş. Bunun için Dicle hep zikzaklar çizermiş. Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaradan, Basra'ya kadar çizgi çizen Danyal peygamber, Tanrı'nın buyruğuyla kimseye zarar vermemek için güzergâhını sürekli değiştirir. Hz Danyal kabri ile ilgili olarak Basra bölgesinde Sus şehri söylenir. Ülkemizde de bunun Tarsus olduğu iddia edilir. Hz. Danyal'ın kabrinin Sus şehrinde olduğu belgeli değildir. Hz. Ali'ye ithaf edilen belgesiz rivayete 54 bakalım: Bazı İslami kaynaklarda, Hz. Danyal'ın cesedinin Hz. Ömer zamanında Ebu Musa el-Eşari tarafından fethedilen Sus (Huzistanda bir kent) şehrinde kralın hazine dairesindeki bir odada bulunduğu ve cenaze namazı kılınarak defnedildiği şeklinde mevsuk olmayan rivayetler nakledilmiştir (17). Bu bilgi ispat edilemeyen bir bilgi olduğu için biz tekrar Eğil ilçesine döneceğiz. Özet olarak her ne kadar başka illerde de Danyal (AS) kabri olduğu ifade edilse de Eğil ilçesinde Danyal (AS) kabri veya makamı bulunmaktadır. Kardeşi Üzeyir peygamberin makamı da Diyarbakır'ın komşusu Adıyaman'dadır. Eğil ilçesine de yakındır. Zira Çermik ilçesinden bu makama kısa sürede ulaşılmaktadır. Adıyaman'da Kahta'dan Gerger'e giderken Alidar köyünde Üzeyir Peygamber makamı vardır. Su Tepe-Siver mezrası içinde ve ilçe merkezine 20 km mesafede, yol üzerindedir. Kabir üzeri taş ve topraklı duvar üstü ağaçla kaplı, 5x5 m. ebadında iki odalı bir türbedir. Bir odası kabir, diğer odası da ziyaretçilerin ibadet yeridir. (36) Üzeyir (AS) ile ilgili olarak Kur'an da Bakara-259'da geçen hayvanın ölüp tekrar dirilmesi olayının Nusaybin'de geçtiği, belirtilmektedir. (37) Nusaybin'de Diyarbakır'a yakın bir ilçemizdir. Adıyaman ve Malatya, Diyarbakır'ın komşu illeridir. Memluklu devleti kaynaklarında, Dulkadiroğulları ve diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi için "İklim AI-Ozaria (Üzeyir Ülkesi) lakabı kullanılmıştır (51). Eğil'de diğer nebiler Hasan Basri Konyar Diyarbakır yıllığı.1936. s:277-278'de Hz. Harun'un yanında oğlu Ruveym'in, Elyesa (AS) yanında yeğeni Hürmüz'ün yattığını ifade eder. Kitapta 'ağaçlıkla dağ ve tepelerden, eski ve yeni mezarlıklardan geçilerek Harun tepesine varılır. Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitabe mevcuttur.: Haza kabril merhum Harun ibni Piri Can, içeride Harun ile oğlu (Ruveym)e ait olduğu söylenen iki mezar vardır. 'Burada Nebi Harun'unun yanında Nebi Ömer Perican'ın yattığını tarihi kişilikler ifade etmektedir. (Merhum M. Salih Öge Tekyalıdır Kökleri Molla Hasanlıdır). M. Salih Öge'ye ait bir tarihi evrakta Tekyalı Salih Efendi, Nebi Harun ve Nebi Ömer'in isimlerini bir tamir sırasında mezar taşlarında okuduğunu beyan etmektedir. Bennan Basri Konyar 279.sayfada eski Zülküfül yatırını anlatırken 'Koridorun sonuna doğru küçük bir kapı görünür. Bunun tam üst dilini teşkil etmek üzere konulan kırmızı taş üzerine: Haza Merkad Nebi Zülküfül aleyhisselam ibaresi yazılmıştır. Burada yine duvar üzerine konulan küçük bir taşta Bennan'ın adı vardır. (Ebü İmad) ‘ Pir Musa ve Muştak Zülküfl Peygamberin mezarı nakledilirken yardımcısı olan bu iki kişinin mezarı nakledilmemiş, su altında kalmıştır. Baraj suyu azaldığında türbe bir ölçüde gözükmektedir. Bu iki kişinin manevi derecesini bilmiyoruz. 55 HZ. NUH VE EĞİL İLİŞKİSİ Hz. Nuh'un kabri Cizre'dedir. Ancak Nuh'un gemisinin ise Cudi Dağında olduğunu biliyoruz. Cizre yakınlarında Cudi Dağı olmakla beraber Cudi Dağının yeri hakkında çok farklı söylemler vardır. Suudi Arabistan, Musul, Şanlıurfa, Amid, Kuzey Mezopotamya gibi. Konu Amid olunca Diyarbakır'daki Cudi dağı nerededir? sorusu akla geliyor. Hz Nuh ve mezarı (Cizre) Eğil baraj havzasında sudan yaklaşık 200 m yukarıdaki mağaralar Nuh tufanı sonra su erozyonuyla oluşan mağaralardır. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden konuyla ilgili uzman, Doç. Dr. Fuat Toprak'a bu mağaraların ne olduğu sordum. Su erozyonu sonrası olabileceğini ifade etti. Sümer topraklarında tıkanma olunca su membaına doğru geriye dönüş yapacak ve suyun seviyesi yükselecektir. Yükselen su da erozyon yaparak mağara oluşumuna neden olacaktır. Gemi de haliyle Sümer topraklarından geriye doğru gelerek suyun doğuş kaynağı olan Birkleyn mağaraları ve Kralkızı mağaralarına doğru gelecek ve orada bir mekan da kalacaktır. Eğil baraj havzası Hz. Nuh'un geçtiği güzergâhtadır. Baraj gölündeki mağaralar su seviyesinden yaklaşık 200 metre yukarıdadır. Bu mağaralar su erozyonuyla oluşmuştur. Yani çok önceleri Dicle Nehri seviyesi bu düzeye ulaşmıştır. Dicle'nin çıkış kaynağı Maden çayı ve Bırkleyn mağaralarıdır. Maden'den gelen kol Eğil önünden geçer, Bırkleyn'den gelen kol da akarak Dicle 56 barajı önüne gelir, burada iki kol birleşir. Sümer topraklarından tufan nedeniyle gelen su, geri istikamete Dicle'nin çıkış kaynağına kadar dayanır. Dolayısıyla Eğil ilçesi önünde ve Bırkleyn kolu önünde su erozyonu yaparak mağara oluşturur. Nuh'un gemisi de muhtemelen su akıntısı nedeniyle geriye doğru sürüklenerek Dicle'nin çıkış kaynağına doğru gelir. Bu bölge Ergani-Dicle-Lice arası bölgedir. Yani Cudi dağı bu bölgede olabilir. Cudi dağıyla ilgili mekân söylemleri olarak a) Amid b) Şanlıurfa c) Cizre d) Musul e) Suudi Arabistan'dır. Bu durumda, Roma tarihine, İncile, İslami kaynaklara bakarak Cudi'nin yerini arayalım. Sonuç olarak baktığımızda Cudi'nin Amid'de olduğu ağır basıyor. Amid olarak da kanaatimce Dicle-Lice arasındaki dağlardır. Amerikan ve İngiliz arkeologlardan kurulu, başlarında Sir Charles Leonard Woolley'in bulunduğu bir araştırma ekibi, 1923 yılından başlayarak, kazı mevsimlerinde 6 yıl müddetle kazıyla Sümer topraklarında tufanın izini buldu. Gılgamış destanında da tufan anlatılmaktadır. Yani arkeoloji ile mitoloji aynı noktada buluşuyor. Tufan öyküsünün anlatıldığı Akad kil tableti Tufanı anlatan XI. tablete bakalım: Tufan başlıyor, altı gün yedi gece sürüyor. Yedinci gün gemiden çıkarak Tanrılara kurban sunuyor. (73) Tufanın başlangıcı Sümer'de, gemi ise Dicle İlçesi-Lice İlçesi arasındadır? İslami kaynaklar gemi Cudi'de durdu der. Ancak Cudi nerede? Bu hususta çok söylem var. 57 Şimdi Cudi'yi arayalım Nuh tufanı sonrası Diyarbakır: Cudi Dağının 'Amid yöresinde bir dağ 'olduğunu 'İbnül Cevzi Zadü'l–Mesir, IV,112; Beyzavi, Envar, III,237' isimli eserler vurgulamaktadır. Elmalı tefisir de aynı hususun altını çizer, Elmalı Tefsiri: c:4. Hud süresi '44-47- Derken aralarına dalga giriverdi, bunun üzerine o da boğulanlardan oluverdi. Ve denildi. Ey yer, suyunu yut! Ey gök, sen de kes artık! Bu emirlerin ifade ettiği heybeti ve kudreti tasavvur etmeli. Yere, göğe böyle emir veren ve onlara hükmeden ilâhî saltanatın azamet ve büyüklüğünü düşünmeli. Bu kudrete kim karşı durabilir? Sular çekildi ve emir icra edildi. Yani azap emri, azap hükmü yerine getirildi. Boğulacaklar boğuldu, kurtulacaklar kurtuldu. İş bitirildi. Gemi de Cudi üzerine oturdu. Cudi: Engince bir dağdır ki, Musul'da denilmiş, El-Cezire'de, Âmid'de, Şam'da denilmiş. Ebu Hayyan diyor ki, Cezire'de veya Âmid'de denilmesi Musul'a yakınlığı dolayısıyladır. Çok eski arap şairlerden İbn Kaysel Rukiyyet ile Ümmeye b. Ebü`s-Salt`ın şiirlerinde geçen Cebeli Cudi'nin artık Arabistan`da değil el-Cezire`de bulunan dağ olduğu anlaşılmalıdır. Ebu Hayyan, Cudi`nin Cezire`de veya Amid`de bulunduğu yönündeki rivayetleri Musul`a yakınlığına bağlar. Çok eski arap şairlerden Tefsirciler Cudi dağının Cezire'de olduğunu ifade eder. Cezire Kuzey Mezopotamya'dır. Amid (Diyarbakır)'ın da dahil olduğu bu bölge Mezopotamya'nın kuzeyini yansıtır. Amid ismi de spesifik olarak geçer. Literatür olarak Amid diyenler: Ebu Cafer Muhammed b.Cerir et_taberi, Camiul Beyan'an Tevili Ayil Kur'an (Tahkik: Abdullah b. Abdu'l Muhsin et-Türki), XII.424 vd, Kahire.2001 Zemahşeri, Keşşaf, II, 383 İbni Kesir, Tefsir IV, 323 Ebu's Suud, İrşad III, 49 Kasımi, Mehasin, IX, 344 Konyalı Tefsir, VI,2349 Bilmen Tefsir III, 1476 Mevdudi, Tefhim, II, 371 (74) Kuzey Mezopotamya (Cezire) diyen kaynaklar; Ebu Cafer İbn Cerir: Cudi dağı Cezirede bir dağdır. Mucahid, Cudi Dağı Cezirede bir dağdır.(74). Amid ve Cezire isminin doğrudan geçtiği kaynaklar. Elmalı: Cudi engince bir dağ ki, Musul'da, Cezire'de veya Amid'de denilmiştir. (24). Cudi için günümüzde bazı yazarlar Urfa'da demektedir. Bölgede Cudi ile ilgili bunu başka bir söylem de var: Tektek Dağları, Harran'la Viranşehir ovaları arasında kuzeyden güneye doğru uzanan kıvrım dağlarıdır. Cudi dağı Tektek dağlarının içinde Urfa ve Ceylanpınar arasındadır. (75) (76). Roma tarihleri ve İncil'e göre Nuh'un gemisi Diyarbakır'dadır. İncilin Süryani 58 versiyonu Pchitta 'Gemi Cardo Dağı'nın tepesinde durdu der. (77) Grek ve Latin kaynakları geminin durduğu yerin Gordyne dağları olduğunu vurgular (78). Strabo'ya göre bu dağlar Diyarbakır-Muş arası dağlardır (79) (80). Strabon, Gordyaei'ye dahil yerleşmeleri Sareisa, Satalca ve Pinaca şeklinde saymaktadır. (81) (164). Hadrien Bru, Hellenistik dönemde Gordyene'nin üst Dicle bölgesi olduğunu vurgular.(164) Bu bölgeler Ergani ile Dicle ilçesi arası bölgedir. Pliny, Naturalis Historia (Natural History) adlı kitabında. Pliny, Natural History VI.xviii.46. bölümünde. Dicle nehrinin Gordyaei dağlarından geçtiğini yazmıştır. Yani Nuh'un gemisini Dicle nehri yakınında aramamız yerinde olacaktır. Diyarbakır Gordyaei dağlarının bulunduğu yerdedir. Bu durumda Grek ve Latin kaynaklara göre geminin durduğu yer Kulp-Lice-Ergani dağlarıdır. Elmalı tefsirinde geminin durduğu yer olarak Amid denmesi, ikinci bir seçenek olarak da Cezire (Kuzey Mezopotamya) denmesi de bu olayla paralellik arz eder. Bu durumda Cudi a) Diyarbakır-Muş arasında olacak b) Erganiye yakın olacak c) Dicle kenarında olacak Burası Dicle ilçesi-Hani arasındaki bölge midir? Eğil önünden geçen Dicle havzasında, vadi boyunca olan çok sayıda mağara tufanın etkisiyle oluşmuştur. Gemi, Dicle boyunca çıkış kaynağına sürüklenerek bu bölgeye mi geldi? Yani geminin son durağı Ergani-Dicle-Lice dağları mıdır? Eğil baraj gölünde gördüğümüz mağaralar Tufan sonucu oluştu. Gemi de bu bölgeye yakın bir mekâna geldi sonucuna ulaşabilir. SAHABE İLÇESİ EĞİL DİYARBAKIR'IN SAHABELER TARAFINDAN FETHİ: Hz. Ömer Halifeliği sırasında Bizans imparatoru Heraklius (610-641) bulunuyordu. İslam orduları Yermük Savaşıyla Heraklius'u yenerek Suriye'yi fethetti. Hz. Ömer Kuzey Mezopotamya Bölgesinin fetih işini İyas Bin Ganm'a verdi. İyas, sekiz bin kişilik bir orduyla harekete geçti, ordusunda bine yakın Sahabe vardı. Kuşatma beş ay sürdü. Fetihte İyaz b. Ganm Mardin Kapıyı, Said b.zeyd Urfa Kapıyı, Muaz b.Cebel Dağ Kapıyı, Halid b.Velid Yeni Kapıyı tutmuştu. Halid Bin Velid sur dibinde yaptığı keşiflerde surun doğu vadisine bakan yönünde şimdiki dairesinin bahçeler cihetinde gördüğü gizli su deliğini genişleterek oradan içeri girebileceğini keşfetti. Şehre menfezden ilk giren Halid b Velid oldu. Onu Amir b. El Ahvas, Huzeyfe b.Sabit, İmran b. Bişr, Selame b.Yes'ub, Macid b.Talha, el-Müsenna b. Asım, Salim b. Adiy, Malik b. Hafs, Hattab b.Cabir, Eflah b. Saade ve diğer Sahabiler takip etti. Yüz kadar Sahabe şehre girmeyi başardı. Bunların beraberinde kılıç ve hançerlerinden başka silahları yoktu. Halid'in adamlarından on kişi kapıya yüklenerek kapıyı kırdılar, kilitleri söktüler, zincirleri keserek kapıyı açtılar. Öte yandan Iyaz da, Halid kendisinden ayrılır ayrılmaz kapının önüne gelmişti. 59 Fetih kapısı Böylece Amed, 639'da feth edildi. Halkın silahları toplatıldı. Kendilerine iyi muamele edildi. Halkın İslam Dinini kabul etmesi için zorlanılmadı. Buna rağmen halk kendi isteğiyle İslamiyet'i kabul etti. İlk iş olarak şehrin Ortasındaki Mar-Tamu (Sain-Toma) Kilisesinin bir kısmı, sonradan tamamı camiye (bugünkü Ulu camii) çevrildi ve Müslümanların ibadetlerine ayrıldı. (Vakidi.s.183) Vakidi aynı zamanda gizli su deliğinin tespitinide şu şekilde aktarır, “Amid'in kuşatması sırasında çadırını Su Kapısı civarında (bu günkü Kıtılbil ve Yeni köyde karargâh yeri olmuş) kurmuş olan Halid b. Velid her gün yanındaki askerlerle şehrin o yanlarında gözcülük yapıyordu. Human adında bir kölesi vardı. Bu köle her gün arpa unundan yapılma olan birkaç ekmeği iftar için Halid b. Velid'in çadırına bırakırdı. İki üç gün ekmek bulamayan Halid b. Velid 'azık mı tükendi nedir üç akşamdır ekmek yok' diye sordu. Kölesi de her akşam ekmeği bıraktığını söyledi ve çadırı gözetlemeye koyuldu. Human, kale duvarının dibinden bir köpek gelerek çadırına girip ekmeği kaçırdığını gördü. Köpeği takip edip, köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel çukuru yolundan içeri girdiğini tespit etti. Bunun üzerine Human koşup durumu Halid b. Velid'e haber verdi. Halid b. Velid gidip baktı ve duruma çok sevindi. 'Mahiyetimde su yolundan şehre girmek için Allah uğruna kendimi koydum. Benimle içeri girmek için sizden yüz kişi isterim.'dedi. Çıkan yüz kişiyle doğruca Iyaz b. Ganem'in yanına gidip keyfiyeti bildirdi. O'da ordusuna kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez hemen harekete geçmelerini teklif etti. Halid b. Velid gece yarısı yüz kişiyi alıp su yoluna gitti. İlkin Halid b. Velid, ikinci Amr b. Avsah, üçüncü Huzeyfe b. Sabit, dördüncü Amr b. Beşir ve diğerleri içeri girdiler. Doğruca şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Uykuda olanlar uyandı uyanık olanlar da korkudan titremeye başladılar. Halid b. Velid, icab eden yerleri tutturdu ve on çeri gönderip surun kapısını açtırdı. Melike Meryem, İslam askerlerinin şehre girdiğini anlayınca kıymetli eşyaları ve mahiyeti ile birlikte kendi sarayında bulunan azim ve gizli yolla Ermen kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı Ruma gitti. Yer altından giden bu gizli yolun Seyrantepe'ye çıkmakta olduğu bu gün bile halk arasında söylenmekte ve bazı izlerine rastlanmaktadır (114) (115). 60 Sahabeler Kenti Diyarbakır: Manevi Bir Değer Olarak Hz. Süleyman ve Haziresi (116) Hz. Süleyman Camisi ve haziresi, Diyarbakır'ın en önemli manevi mekânlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu mekâna manevi değer katan en önemli unsur, Diyarbakır'ın (Amid) Müslümanlar tarafından fethinde görev alan önemli komutanlardan Halid b. Velid'in oğlu olan Süleyman b. Halid'in ve arkadaşlarının kabirlerinin burada bulunmasıdır. Hiç şüphesiz bu fetih hareketinin diğer en önemli özelliği ise, şehri kuşatan ordunun birinci kuşak sahabelerden oluşmasıdır. Anadolu'nun İslamlaşmasında Diyarbekir bölgesinin Müslümanlar tarafından fethinin önemi büyüktür. Diyarbakır Kentinin (Amid), çok erken dönemlerde Hz. Peygamberin vefatından yaklaşık yedi yıl sonra (h.639) İslam'la tanıştığını görmekteyiz. Bu fethin gerçekleşmesi sırasında birçok sahabe şehit olmuştur. Diyarbakır fethine katılan sahabelerin birçoğunun daha sonra yanlarına ailelerini de getirdikleri kaydedilmiştir. Fetih esnasında 40 şehidin yanı sıra, fetihten sonra buraya yerleşen ve daha sonra eceliyle ölen 500 sahabe kabri bulunmaktadır. Örneğin İyaz'ın ailesinin 641'de Diyarbakır'a göç ettiği dile getirilmiştir. Diyarbakır'daki Eyyubi (Eba Eyyup) ailesinin bu sülaleden geldiği bilinmektedir. 61 Türbede bulunan şehitlerin isimlerini 1631-1633 yılları arasında Diyarbakır valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşa'nın türbeleri onarmasından sonra astığına dair manzume de görmekteyiz. 1801-1802 yıllarına ait Diyarbakır salnamelerine göre, (4/208) Hz. Süleyman Camii haziresinde şu sahabelerin yattığı belirtilmiştir: Hz. Halid b. Velid'in oğlu Hz. Süleyman, Hz. Rıdvan, Hz. Mesut, Hz. Beşir, Hz. Hamza, Hz. Amer, Hz. Sabit, Hz. Zeyd, Hz. Halid, Hz. Numan, Hz. Muhammed, Hz. Abdullah, Hz. Hasan, Hz. Ka'b Zişan, Hz. Fudayl, Hz. Malik, Hz. Fahr, Hz. Ebul Hamd, Hz. Ebu Nasr, Hz. Mugire (R. A) (116). Diyarbakır'da şehit Sahabelerin yanı sıra 500 Sahabe de tebliğci olarak kalmıştır. Aşağıdaki Osmanlı belgesinden bunu görüyoruz. Aynı husus Vakidi'de ve salnamelerde de geçer. 1218 (1803/1804 ) Tarihli Belge Diyarbakır Ulu Camii şafiler bölümünde ceylan derisine yazılı belge Bu belge, Ulu Camii Şafii bölümü imam odasında duvara asılı ceylan derisi üzerine yazılı olup, Diyarbakır Müftülük katib-i Seyyid Feyzullah Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Belgenin en son paragrafında Diyarbakır'ın Müslümanlar tarafından fethi ile ilgili önemli bilgilere yer verilmiştir: “Sonra ashabın büyüklerinden ve Resulullah (sav) bayraktarlarından biri olan ve bilahare vefatı üzerine aynı caminin müştemilatında defnolunan Sultan Sa'sa (ra), bu kaleye emir tayin edildi. Ve emrine şehrin asayişini muhafaza için de arkadaşlarından beş yüz kişi verildi. Adı geçen komutan ise (İyaz bin Ganem) ordusunun kalan neferleri ile aynı kaleye bağlı çevredeki diğer beldeleri İslam'a kazandırmak üzere fethi için gazveye yürüdü. Ancak kaleye emir olarak tayin olunan ve adı geçenkomutan (Sultan Sa'sa) savaş sırasında aldığı yaralardan dolayı bir süre sonra vefat edip insanların gözünden saklı bir vaziyette ve aynı caminin mülhakatında defnedildi” (117). 62 Diyarbakır'da diğer sahabe kabirleri1 Hz.Süleyman (Nasriyye/Kale) Camii 2. Sultan Sa'sa Türbesi Kalıntıları 1926 yılında cesedi, Rıdvan Ağa mezarlığına taşındı. Türbe, restorasyonla eski günlerine dönülebilecektir. Diyarbakır'da (Çeşitli Mekanlarda) Metfun Bulunan Sahabeler: -Malik-i Eşter (Radiyallahu Anh) Bu mekanda parmağı medfundur. Mekan Balıkçılarbaşı Aşefçiler Sokaktadır. -Mir Seyyaf (Radiyallahu Anh) Hasırlı Mah. Karadeniz 2 Sk Mir Seyyaf Diyarbekir'in fethi esnasında şehid düşen sahabedir. (118),(119) Diyarbakır salnamesinde Sahabe-i kiram olduğu belirtilir ve Karadeniz nam mevkide medfun olup, türbesi mamurdur denmektedir. 63 Sahabe Abdurrahman: İsmetpaşa ilkokulunun karşısında EHİDER'in içinde sağ taraftadır. Bu mekan 1522 tarihlerine ait Örfizade vakfiyesinde geçmektedir. Sahabe Abdurrahmanla ilgili bir belge (120) aşağıda gösterilmiştir. Peygamber Efendimiz'in amcasının oğlu Hz. Ali'nin abisi İmam Ukayl'ın Diyarbakır'da medfun olduğu kesinleşti. 64 İMAM UKAYL: Diyarbakır'da fabrika köyünün üst kısmında İmam Ukayl türbesi vardır. Halk bu türbenin Hz. Ali'nin abisi olduğuna inanır. Salnamede kendisi için (RA) ifadesi kullanılır. Diyarbakır salnamelerinde (IV/208) Fabrika köyünde İmam Akil köyünde İmam Akil (Ukayl) (RA) yattığı ifade edilir. Salnamede: 'İmam Akil (RA) efendimiz hazretleri: Diyarbekir'in Garb nahiyesinde İmam Akil karyesinde medfundur,' şeklin-de ifade vardır. Diyarbakır'da İmam Ukayl Mescidi vardır. Kasap Hacı Hüseyin Vakfı, İmam Ukayl Mescidinin yemek masrafları için kurulmuş bir vakıftır. (121) Ukayl Mescidi, Pamukçular Çarşısı yakınlarında idi. 19. Yüzyılda işlek olan yer, 1915'te yanmıştır.(122) İmam Ukayl türbesi Aşağıdaki belgelerde Peygamberimizin amcaoğlu Hz. Ukayl ve Diyarbakır ilişkisi anlatılıyor. Tarihçi Erpolat hocamızın verdiği belgelere göz atalım: Kısa belgenin ilk cümlesi şöyledir; "Marûz-i çâker-i kimseleridir ki İbn 'Am Cenâb-ı Resûl-i Kibriya Hz. Ukayl (RA) Teala Efendimizin Diyarbekir Vilayeti dahilinde Amid nahiyesinde vaki Mescid-i Şerifleriyle Türbe-i saadetlerine merbut Tilvelik? ve Dumlan? karyeleri hasılatının... (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade-Evkaf katalogu, vesika no: 6 iki adet belge) 65 Uzun belgede Hz. Ukayl'ın imam olduğu bilgisi de var. "İbn 'Amr Cenab-ı Resul-i Kibriya İmam Ukayl (RA) Hazretlerinin Diyarbekir vilayeti dahilinde..." mescit ve türbesinin vakfnın gelirinden bahsederken Hz. Ukayl'in imamliğına da vurgu yapılıyor. Diyarbakır Valiliği ile Dicle Üniversitesinin birlikte hazırladığı Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Kitabı, Hz. Ali'nin ağabeyi, Peygamberimizin amcaoğlu İmam Ukayl'ın türbesinin Diyarbakır'da olduğunu teyid edici belgelere ulaşıldı. Kitap(123) Belgeler ektedir 1.Belge BOA,İ.EV.446/6 a.22.10.1906 Hz. Peygamber (SAV)'in amcasının oğlu Akil (RA)'ın Diyarbekir vilayetinin Amid Nahiyesinde bulunan mescidi ile türbesinin bağlı bulunduğu vakfın diğer vakıflar gibi müdahaleden istisna tutulması konusunda Maliye Nezareti tarafından Sadaretten izin talebini içeren belge İkinci belge: BOA,İ.EV.44/6 b.24.06.1907: Hz. Peygamber (SAV)'in amcasının oğlu Ukayl (Akil) (RA)'in Diyarbekir vilayetinin Amid nahiyesinde bulunan mescidi ile türbesinin bağlı bulunduğu vakfın gelirleri arasında Tilvelik ve Dolman köylerinin öşür hâsılatından daha önceki senelerden bakiye kalan 1197 kuruşun ödenmesi konusunda Diyarbakır Defterdarlığının gönderdiği yazı üzerine konunun sadrazam tarafından padişaha arz edildiği ve padişahın irade-i seniyyesini belirten baş kitabet dairesinin notu yer almaktadır. 66 Diyarbakır Valiliği ile Dicle üniversitesinin müştereken hazırladığı 'Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır' kitabı yeni sahabe kabirleri ve onlarla i l g i l i d e t a y l a r ı v e r i y o r. B e l g e : 1.BOA.Y.MTV. 170/26-a (22 Kasım 1897) Diyarbakır valisi Mehmet Halid Bey imzasıyla padişaha gönderilen peygamber ve sahabe kabirleriyle ilgili belgede 'Diyarbekir şehri Bağdat caddesi (Gazi caddesi) üzerinde birçok sahabe kabirleri olduğundan, bu makamları ziyarete gelen yoksul ziyaretçiler ve gezginleri misafir ederek yemek veren Diyarbakır Nakibüleşraf Kaymakamı Hacı Mesud Efendiye aylık 1200 kuruş ihsan edilmesi buyrulmaktadır. Gazi caddesinde Sultan Sa'sa dışında sahabe bilmiyoruz. Dağkapı'da Sahad bin Vakkas (İbavender) Hazretleri de bulunmaktadır. Ancak belge Gazi caddesinde birçok sahabe kabrinden bahsetmektedir. Acaba diğer sahabe kabirleri nerededir? Fetih Komutanları: 1. İyaz b. Ğanm: İyaz b. Ganm, Hz. Ömer'in emriyle, Şam ordusu içinde müstakil olarak oluşturulan ordunun başında Diyarbakır'ı fetheden komutandır. İyaz fetih için önce Malik el-Eşteri Diyarbakır'a göndermiş, sonra kendisi gelmiş ve ordusu şehri değişik cephelerden kuşatırken, kendisi de şehri Babu tell (Tepe KapıMardin Kapı) tarafından kuşatmıştır. İyaz b. Ganm'in Diyarbakır'dan ayrılmasına rağmen, sonraki yıllarda Diyarbakır'da etkinliği bulunan şehrin eşrafından Ebu Eyyüb ailesinin onun soyundan geldiği belirtilir. 67 2.Halid b. Velid: Ünlü sahabelerden Halid b. Velid'in Diyarbakır'ın fethine katılıp katılmadığı konusunda farklı görüşler bulunsa da fethe katıldığına dair çok sayıda rivayetin olmasından onun bu fetih olayına katıldığı kabul edilebilir. Klasik İslam tarihi kaynaklarından Vakidi, Belâzûrî, Yakubi, İbnü'1-Esir, Halid b. Velid'in elCezire'nin ve Diyarbakır'ın fethine katıldığını naklederler. Bazı tarihçiler onun ElCezire'nin fethine katıldıktan sonra bölgeye vali olarak atandığını ifade etmişlerse de onun burada kalmadığı hakkında rivayetler bulunmaktadır. Belâzûrî, Halid b. Velid'in el-Cezire fethinin birçok merhalesine katıldığım söylerken, Vakidi, onun Amid gibi zor ve çok iyi korunmuş bir şehrin fethinde onun, gizli su yoluyla şehre girenlerin öncüsü olduğunu zikreder. Rivayete göre Halid, surun Babu'1-ma (Dicle, Yeni Kapı) tarafında sur dibindeki keşiflerinden birinde gizli bir su yolunu (tünel) bulmuş ve komutan İyaz b. Ganm ile istişare ederek yüz kişi ile buradan şehre girmiştir. Halid b. Velid hakkında Diyarbakır'a komutan olarak değil komutan yardımcısı olarak geldiği belirtilir. O, Müslüman orduları başkomutanlık görevinden bölgenin fethinden önce ayrılmıştır. Buraya ancak bir alt kademe komutanı olarak gelmiştir. Çünkü bölgenin fethinden sorumlu genel komutan İyaz b. Ganm'dir. 3. Said b. Zeyd: Hz. Peygamberin yakın arkadaşlarından Said b. Zeyd'in Diyarbakır fethine katıldığına dair Vakidi'de bir kayıt bulunmaktadır. Onun bu fetihte bir komutan olarak Rum Kapı (Urfa Kapı) dan şehri kuşattığı belirtilir. 4. Muaz b. Cebel: Vakidi, Hz. Peygamberin önde gelen sahabelerinden Muaz b. Cebel'in Diyarbakır'ı kuşatan ordunun içinde bir komutan olarak, Diyarbakır'ı, Babu'l-Cebel (Dağ kapı) yönünden kuşattığını belirtmektedir. Diyarbakır'da Mezarı Bulunan komutan Sa'sa b. Amr b. Savhan elAbdi: Diyarbakır şehrinin fethi sırasında şehit düştüğü belirtilen sahabeler arasında yakın zamana kadar müstakil türbesi olduğu bilinen tek isim Hz. Sa'sa b. Amr'dır. Fakat Sa'sa bu şehrin fethi sırasında şehit olmayıp, fetihten sonra İyaz b. Ganm tarafından şehre vali ve amil olarak atanmış ve bir müddet sonra vefat etmiştir. Türbesi kendi adını taşıyan Cami'de idi. Hz. Sa'sa (r.a) Camii ve türbesi, şehrin ortasında Ulu Camii ile Hasan Paşa hanı arasında yer alıyordu (124). Diyarbakır İslam'ın Şanlı Tarihini Barındırıyor: Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu Diyarbakır'ın Anadolu'nun İslam'a açılan ilk kapısı olduğunu söyledi. Bu topraklar üzerinde ilk ezanın Diyarbakır'dan Anadolu insanın yüreğine aktığını ifade eden Bardakoğlu, şöyle konuştu: "Anadolu ilk kez Diyarbakır'dan başlayarak Müslümanlaştı. İlk ezan bu topraklar üzerinden insanların yüreğine aktı. Diyarbakır güçlü bir kültür, tarih ve ilim mirasına sahiptir. Ayrıca İslam'ın şanlı tarihini barındıran bir şehrimizdir. Bizler Diyarbakır'ı bu güzelliklerle biliyoruz. İnsanı da özellikleri itibarıyla müstesnadır. "Diyarbakır ülkemizin en çok sahabeyi bağrında barındıran, belki de en çok evliya makamına sahip ilidir." dedi. 68 Vakidi buranın fethine katılan sahebe isimlerini şu şekilde zikreder: Hakem b Hişam, İlyes'e b Halef, Er-Raziki b.Ganm, Sehl b Sabit, El Haris b Zerarh (Seraketü'l Ensari ), Ukbe b.Kamil (Malik), Ka'k b. Esed, Sarim b. El. Eş'es, Nu'man b. Amir, Talha b.Ye'sub, İbrahim b.İlyes'e b.Halef (126). Diyarbakır'dan sonra İslam ordusu önce Eğil kalesini sonra Hani bölgesini aldı. İslam ordusu henüz Hani'deyken Zülkarneyn (Çeper) kalesi halkı Hani'ye gelip Müslüman oldu. Bunun üzerine ordu Lice'nin daha önceki yerleşim yeri olan Antak kalesine yöneldi. Antak kale komutanı Batis bin Selimus idi. Halid bin Velid dağ tarafından, İyaz kale kapısı tarafından saldırıya geçti. Dağ tarafından kaleye girmeyi başaran Halid kale içinde şiddetli çarpışmalara girdi. İyaz da sarp yerden yolu izleyerek içeri girdi. Kale içindeki direnci kırdı. Ordu kaleyi aldı. Daha sonra önceleri fetholunan Silvan'a doğru yöneldiler (127). Antak Kalesi ve Sahabe Mezarlığı: Diyarbakır Lice ilçe merkezinin 15 km. güneydoğusunda Kayacık ve Kabak Kaya Köyü'nde bulunan Antak Kalesi'nin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532 yılında Bizans imparatoru I.Iustinianus tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömerü'l Vakadi'nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin hicretin 17. yılında, (VII. Yüzyılda) Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin Ganem ve Halid bin Velid tarafından Diyarbakır'ın fethinden hemen sonra Arapların eline geçtiğini yazmaktadır. Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle geçmiştir. Eski Arap kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü'l-Ezrak da Hatak olarak bu kaleden söz etmişlerdir. Bununla beraber birçok kaynakta da Atak olarak geçmiştir. Burada bulunan Entak şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.-XIII.yüzyıl) önemli bir yerleşim yeri idi. Yavuz Sultan selim'in Çaldıran Savaşı'ndan (1514) sonra kale Osmanlıların eline geçmiştir. Evliya Çelebi bu kaleden “Kale nehir kenarında yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz etmiştir. Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık bir cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı vardır (128). Kocaköy sahabelerinin Bozbağlar ve Suçıktı Köyleri civarında olduğu ve 33 şehit sahabe olduğunu öğreniyoruz. (129) Kocaköy ilçesi civarında da çatışmalar olmuştur. Kulp İlçesi de Halid bin Velid tarafından fethedilmiştir.(130) Kulp Kayacık Köyü Sahabeleri,Köyün Eski Adı “İnıka”dır. İlçe merkezine uzaklığı 48 Km olan köye ulaşım Kulp-Muş karayolundan ayrılan stabilize ve tesviye yollar ile sağlanabilmektedir “Kutsal Tarla” denilen bir yer vardır. Halk arasındaki inanışa göre bu kutsal tarlada sahabe döneminden gelmiş ve burada savaşıp şehit olmuş kırk kişinin mezarı bulunmaktadır (131). 69 Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve Halid bin Velidin seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı. İslam ordusu Hani'deyken Çeper halkı Hani'ye gelerek Müslüman olunca İslam ordusu Antak kalesine doğru yola çıktı. Halid bin Velid kaleye dağ tarafından, İyaz kale kapısı tarafından saldırıya geçti. ağ tarafından kaleye girmeyi başaran Halid kale içinde şiddetli çarpışmalara girdi.İyaz da sarp yerden yolu izleyerek içeri girdi,kale içindeki direnci kırdı. Ordu kaleyi aldı. Halid bin Velid kaleyi Batis bin Selimus'tan almıştır. Halid bin Velid'in otağı Dört şehit sahabe kabri Çok ciddi çatışmalar olduğundan burada çok sayıda şehit olduğunu düşünüyoruz. Definecilerin kazarken tesadüfen bulduğu sağlam cesedler söz konusudur. Bunların şehit sahabeler olduğunu tahmin ediyoruz. Yeri kesin olan 4 şehit sahabe mezarını tam lokalize ettik. Diğer sahabeler için herhalde daha fazla araştırma gerek.. Bu köyden kaleye çıkan yol üzerindedir. Tarihi belgeler Antak'ta çok sayıda tebliğci sahabenin kaldığını göstermektedir Antak kalesinde şehit olanların yanı sıra 101 sahabenin kaldığını aşağıdaki belgeden anlıyoruz: İyaz buradan ganimetleri toplayıp çıkar. Kölesi Salim'i, yanına yüz asker bırakır, ona ebedi olarak görevlendirildiğine dair belge verir. (Vakidi: Tarihu Fütuhul'Cezire ve 'l Habur ve Diyarbekir ve'l Irak. Thk: Abdülaziz Fayyad, Herfuş, Daru'l-Beşair, Dimaşk. 1417&1996 s.197) Kalenin batı ucunda bir mescid ile Sultan türbesi bulunuyordu. Türbeden eser kalmamıştır. Mescid kuzey duvarı dışında yıkılmıştır. Türbenin yakınlarında muhtemelen fetih esnasında şehit düşenlere ait mezarlar bulunmaktadır. Bu köyden 20 km. ötede Süni (Oyuklu) köyünde de Hz. Ebubekir nesli yaşamaktadır... Hz. Ebubekir’in torunları 70 Eğil-Kalecik (Amini=Yamani=Zişat) köyü şehit sahabeleri: Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı. (18)(19) Vakidi'ye göre Eğil kalesi İyaz'ın gönderdiği Numan b.Marife tarafından alındı.(20) Kale Madenden gelen kolla, Bırkleyn'den gelen kolun birleşme noktasındadır. Kalecik köyünün eski ismi Amini'dir. Eğil ve Palu bölgesinde yemin edecek kişi Cami-i Amini veya Ziyaret-i Amini üzerine yemin ederdi. Bölge halkı ihtilaflı konularda Amini'de 40 sahabenin bulunduğu yere gelerek yemin ederdi. Su altında kalan kırk Amini kalesi (21) sahabeni bulunduğu cami ve avlusu Kalecik, Diyarbakır ilinin Eğil ilçesine bağlı bir köydür. Diyarbakır'ın Eğil İlçesine bağlı Kalecik Köyü'nün tarihi hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte "Eğil'de bulunan Asur Kalesi ile aynı dönemde yapılmış ve bir gözcü kale vazifesi görmüştür."denilmektedir. Kalesi eski zamana göre çok iyi bir konuma sahip birçok tarihi kalıntılar bulunmakta ama bu konuda yetkili kişilerin herhangi bir çalışması olmamıştır. Kalecik köyü ismini şu an Dicle Barajı'nın yapılmış olmasından dolayı üç tarafı baraj gölünün doldurduğu sularla bir ada görünümünü alan kale'den alır (vikipedi). Şehitler (Sahabeler) Köyü Balım: Eğil ilçesi Balım (Medmur) köyü 40 şehit ziyareti 71 Eğil Balım Köyünde 40 sahabenin mezarlarının bulunduğu iddia edilen bir mezarlık bulunmaktadır. (50) Çevrede bu alanın fethi esnasında kırk Ashabın şehit olduğu yolunda bir inanç vardır (13) (56). EĞİL'DE DİNİ YAPILAR, TEKKE Tekke (doğudan görünüş)(31) Tekke (Tonozlu avlunun doğudan görünüşü) Tekke (Taçkapı) (Avlunun tonozlu kısmı ile kubbeli Kısmını ayıran çift takviye kemeri) 1971 Eğil'de tekke (32) Eğil Tekke Köyü Dergâhı (Eğil): Diyarbakır Eğil İlçesi Tekke Köyü'nde bulunan bu yapının önceleri medrese olduğu sanılmış ancak Prof. Dr. Metin Sözen'in yaptığı araştırmalar sonunda bu yapının dergâh olduğu anlaşılmıştır. Tekke Köyü Dergâhının ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Bu konuda bir kitabe günümüze ulaşmadığı gibi kaynaklarda da onunla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. 72 Yapının günümüze gelen kalıntılarından dikdörtgen planlı olduğu, kare planlı bir eyvandan sonra kubbe ile örtülü küçük ve dar bir avluya girilmektedir. Girişin sağında bir, yapının kısa tarafında da tonoz örtülü iki hücre yer almaktadır. Girişin karşısında kare planlı kubbeli küçük bir mekân ve yanında yine kare planlı çapraz tonozlu ikinci mekân görülmektedir. Dergâhın diğer kenarında da çapraz tonozlu, yapının kısa kenarı duvarında da boydan boya uzanan bir koridor bulunmaktadır. Dergâhın bu yöndeki duvarına dışarıdan yerleştirilmiş küçük dikdörtgen bölümün ne olduğu kesinlik kazanamamıştır (45). Eğil'in Tekke (Çarıkören) mahallesinde, Dicle Nehrinin kenarında bir düzlük üzerinde inşa edilmiştir. Yapının dış duvarları düzgün sıralar teşkil eden kırma taşlarla örülmüştür. Köşeler, pencere çerçeveleri, taç kapı ve çevresi, bej renkli düzgün taşlarla kaplanmıştır. Doğu cephesinde büyük bir gedik açılmış, taç kapının kuzeyinde kalan duvarın kaplaması sökülmüştür. Güneydeki mescidin yıkılan doğu duvarı alelusul onarılarak bu yüzde bir kapı ihdas edilmiştir. Kuzey duvarı boyunca yer alan üç hücrenin pencereleri harap olmuş, yerlerinde büyük gedikler açılmıştır. Doğu cephesinde yer alan taç kapı nispeten sağlam kalabilmiştir. Kırık kemerli az derin bir niş içinde yer alan giriş aralığı bir atkı taşı ile örtülüdür. Giriş aralığının üst kısmındaki kitabe levhası boştur. Kapıdan dikdörtgen bir hola, oradan taş bir merdivenle çatıya, başka bir kapı ile avluya çıkılmakta. Avlu tuğla bir kubbe ile örtülüdür.Yapının toplam yedi hücresi mevcuttur. Dördü kubbeli alana açılmaktadır. Medresenin yapımı ile ilgili herhangi bir kitabesi yoktur. Miladi 16.yüzyılda Eğil Beyleri tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Tekke(medrese) hâlihazırda Dicle Baraj gölünün suları altında kalmıştır, su seviyesi düştüğü zamanlarda üst sülieti görülmektedir (49). Eski Hz Elyesa/AS) kabri ve Tekke 73 ESKİ TÜRBELER (1971 yılı) Zat-ı Ali kümbeti (kuzeydoğudan görünüş) Nisanoğlu türbesi (güneydoğudan görünüş) (31) NisanoğluTürbesi: Nisanoğlu Türbesi, Eğil'in güneyindeki sel çukuru kenarında, Diyarbakır yolunun başlangıcında, yolun sol kenarındaki meşelik içindedir. Türbenin duvarları halen daha ayaktadır. Basri Konyar, Diyarbekir Yıllığı adlı eserde, kümbetin, Nisanoğullarından İzdüddevle Nasr veya Esüdüddin'e ait olma ihtimalinden bahsetmektedir. (30) Kesmetaş kaplaması yer yer dökülmüş, kubbesi göçmüş olmakla beraber duvarları halen ayaktadır (26). Günümüzde Nisanoğlu türbesi Nisanoğlu Türbesi'nin Güneybatıdan Bir Görüntüsü (35) ZAT-I ALİ TÜRBESİ Eğil Kalesi'nin güneyindeki Ali Tepesi'nin kuzey yamacında bulunmaktadır. Ali Tepesi'nin kuzey yamacındaki toprak yolun alt kısmında bulunan yapıdan günümüze, taş ve toprak yığınından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Yapıyı kısmen de olsa ayakta görmüş olan Ünal'ın vermiş olduğu bilgilere göre, yapıda herhangi bir kitabe ve süs unsuruna rastlanmamıştır. Plan özellikleri dikkate alınarak tanımlanmaya çalışılan yapı, Ünal tarafından XVI. yüzyılda inşâ edilmiş bir Osmanlı eseri olarak ifade edilmiştir. Yapıda birtakım incelemelerde bulunmak üzere 1987 yılında bölgeye giden Tuncer; yapıyı, ölçüsü alınamayacak ve fotoğrafları 74 çekilemeyecek kadar yıkık bir yığın olarak gördüğünü ifade etmiştir. Doğrudan yapı üzerinde inceleme imkânı bulamamış olan Tuncer; plan ve mimari özelliklerinden hareketle yapıyı, Osmanlı dönemine ait bir eser olarak tanımlamış ve söz konusu kümbetin Eğil beylerinde Gazanfer Bey'e ait olduğunu belirtmiştir (35). 1936 yılında H.Basri Konyar bununla ilgili şu ifadeleri kullanır. Kalenin karşısında ve Ali tepesinin yamacında Gazanfer Beyin merkadı vardır. Bunun bir az ilerisinde altı dılılı dört kapılı bir türbe (Ali ) adında bir yatıra aittir. Medhallerin ikisi kemerler ile sağlamdır. Birisinin de yalnız kemersiz kısmı kalmıştır. İçinde Ali adında birinin yattığı söyleniyorsa da yeri dümdüz olmuştur. Bu yatır hakkında hiç bir malumat elde edilemedi. Yalnız bu türbeye ait eski bir kufi yazıyı muhtevi dört taş buldum. Bunları mektepte saklattım. Maarif idaresinin bu taşlar üzerinde yapacağı tetkikat, Ali yatırının çoktan beri hafızalarda silinen hüviyetini belirtmeğe yarayacaktır (30). Diğer Ziyaretler. Şerbettin Ziyareti: Eğil'i Diyarbakır'a bağlayan karayolunun kenarında Diyarbakır Ovasının başladığı noktadadır. Harçsız taşlardan yapılmış eski bir bina ve mezardan ibarettir. Burada yatan şahsın kim olduğu bilinmemektedir. Herhangi bir kitabesi yoktur. Halk arasında ziyaret olarak bilinmektedir. Ancak mezarda yatan şahsın eski bir Osmanlı askeri olduğuna dair rivayetler vardır. Lal Ziyareti Eski Eğil Akınciyan (Diyarbakır merkez Ekinciler köyü) yolu üzerindedir. Meşe ağaçları ile kaplı küçük bir tepedir. Tepenin üstünde tarihi bir binanın kalıntıları vardır. Bu mekanda yatın şahsın kim olduğu bilinmemektedir. Kitabesi yoktur. Halk arasında bu yolu kullanan kötü insanlara gece beyaz uzun elbiseleri ile göründüğü, görünen bu şahsın sağır ve dilsiz (Lal) bir şahıs olduğu, göründüğünde iyi kalpli sağır ve dilsiz insanların dilinin çözüldüğüne dair bir inanç vardır (13). EĞİL'DEKİ CAMİLER Taciyan camii Cami Eğil kalesinin hemen altında yani kalenin güneyindeki vadinin yamacına yapılmıştır. Kasaba halkı Eğil'i 11. yüzyılda fetheden Eğil beylerinden Pir Bedir'in camiyi yaptırdığını söylemektedir. (63) Kale'nin güney eteklerindeki surlara bitişik olarak inşâ edilmiş olan Taciyan Camii birçok kaynakta farklı isimlerle anılmaktadır. “Eski Cami”, “Taciyan Camii”, “Haciyan Camii” veya “Ulu Camii” gibi isimlerle adlandırılan yapının, ilçedeki Ulu Camii'nden farklı bir yapı olduğu düşünülmektedir. Caminin inşâ tarihini kesin olarak belirleyen herhangi bir belge bulunmamaktadır. Artuklular'ın Çermik ve Eğil bölgelerinde XII. yüzyılda yaşamış olduklarını göz önünde bulunduran Konyar yapıyı XII. yüzyıla tarihlereken, Ara 75 Altun eserin inşâ tekniği ve plan şemasından hareketle yapıyı XII. yüzyılın sonu ile XIII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemiştir. Yapıyı bir Artuklu eseri olarak tanımlayan Adil Tekin ise yapı hakkın da başka da bir bilgi vermemiştir. Taciyan Camii ile ilgili birtakım incelemelerde bulunmuş olan Ünal; gerek plan şemasından gerekse de o dönemde bulduğu kitabe parçalarından hareketle, yapıyı XII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlemiştir. Bütün bu bilgiler ışığında Taciyan Camii'nin XII. yüzyılda yapılmış bir Artuklu yapısı olduğu kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. Çeşitli dönemlerde birçok kez tamir edilen yapı, meskun mahal alanı dışında kalınca 1950 yılından sonra kaderine terk edilmiştir. Günümüzde sadece kuzey ve güney duvarlarının kısmen ayakta olduğu yapı son derece harap bir vaziyettedir. Taciyan Camii üzerinde günümüze kadar gelebilmiş herhangi bir kitabe kalıntısına rastlanmamıştır. Ancak Metin Sözen ve Oktay Aslanapa'nın 1960-61 yılları arasında yapmış oldukları çalışmalar sırasında çekilmiş olan fotoğraflardan, yapıda var olduğu saptanan kitabelerden biri açık bir şekilde görülmektedir. Caminin kubbe kasnağını boydan boya dolanan bu kitabe, iki şerit halinde çiçekli kûfi hatlıdır. Ancak yazıları seçilemeyecek kadar aşınmış olan bu kitabe okunamamış ve kalıntıları da bugünkü yıkıntılar arasına karışmıştır. Yapıdan kalan kalıntılar arasında bulunan ve Konyar tarafından yapının batıya açılan kapısı üzerindeki kitabe olarak ifade edilen ikinci kitabeden de günümüze eski bir fotoğrafından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Günümüzde harap olan bu kitabe de okunamamıştır. Ancak çiçekli kûfi parçalarının Diyarbakır surlarındaki bir kitabe ile karşılaştırılması, kitabeyi XII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemeye imkan vermiştir. Günümüzde Taciyan camii ( fotoğraf. Burhan Çelik ) Caminin kubbe kasnağını boydan boya dolanan bu kitabe, iki şerit halinde çiçekli kûfi hatlıdır. Ancak yazıları seçilemeyecek kadar aşınmış olan bu kitabe okunamamış ve kalıntıları da bugünkü yıkıntılar arasına karışmıştır. Yapıdan kalan kalıntılar arasında bulunan ve Konyar tarafından yapının batıya açılan kapısı 76 üzerindeki kitabe olarak ifade edilen ikinci kitabeden de günümüze eski bir fotoğrafından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Günümüzde harap olan bu kitabe de okunamamıştır. Ancak çiçekli kûfi parçalarının Diyarbakır surlarındaki bir kitabe ile karşılaştırılması, kitabeyi XII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemeye imkan vermiştir. Günümüzde Taciyan camii ( fotoğraf. Burhan Çelik ) Şevket Beysanoğlu'nun Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi adlı eserinde belirtildiği üzere, burada 1971 yılı Eylül ayında inceleme yapan Prof. Dr. Ara Altun'a göre, “Üslubu yönünden XII. Yüzyılın sonlarına tarihlendirmek mümkün ise de inşa tekniği ve plan formu ile camiyi Artuklular'a ve XII. yüzyılın sonu ile XIII. yüzyılın ilk çeyreğine sokmak mümkündür. Bu şekli ile Artuklular'ın bu bölgede geliştirdiği cami tipinin küçük ölçüde bir denemesi olarak görülebilir.” Rahmi Hüseyin Ünal'a göre ise, “Yapı, Artuklu camilerinde görülen plan şemasının kısaltılmış bir uygulaması niteliğindedir. Kıble duvarına paralel, tonozla örtülü iki veya daha çok sahını ve mihrap önü kubbesi ile temayüz eden bu plan tipi, elverişsiz arazi koşulları nedeni ile burada tam olarak uygulanmamıştır. Genel olarak Şam Emeviye Camii'ne bağlanan bu tipin örneklerini özellikle Güneydoğu Anadolu yöresinde görmekteyiz. Caminin ayakta kalabilmiş kesiminde taşçı markasına rastlamadık. Dıştan kubbe kasnağını dolanan çiçekli kufi çift kitabe şeridinin parçaları, kubbe tamamen çöktüğü için etrafa yayılmış durumdadır. Eskilerden öğrenildiğine göre, Taciyan Camiinde 1850'li yıllara kadar ibadet edilmiştir (65). Kalıntılarından mihrap önünün kubbeli olduğu ve enine dikdörtgen plan şekli gösterdiği anlaşılmaktadır. Bunun dışındaki bölümleri tonozlarla örtülüdür. Kubbe kasnağındaki iki dizi halindeki iri çiçekli kûfili kitabe yapının başlıca özelliğidir. (35) Köşeler, pencere kenarları, mihrap duvarları, kemerler ve kubbe kasnağı çevresinde çok düzgün kesme taş tromplar bölgesi ile kubbede tuğla kullanılmıştır. Diğer kısımlarda nispeten düzgün taş ve yer yer bunların soyulmasından ortaya çıkmış moloz dolgu görülmektedir. Bugünkü durumu ile ortada mihrap ön bölümü tromplu bir kubbe ile örtülü, enine dikdörtgen plan veren tonozla örtülü tek nefli bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Yapının merkezinde kare alanı örten kubbe tam bir daire biçiminde değildir. Kubbe eteğini içten bir sıra düzgün kesme taşın dolaştığı görülmekte kubbe ise tuğla örgüyle meydana getirilmektedir. Kubbeyi taşıyan dört kemerden güneydeki 77 düzgün kesme taş bir duvar dolgusuna sahiptir ve burada altta sivri kemerle biten, basit yarım daire mihrap nişi yer almaktadır (64 ). Şerbetin camii Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Camii üzerinde yapının inşâ tarihini verecek herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Ne zaman ve kim tarafından yapılmış olduğu bilinmeyen cami hakkındaki ilk yazılı bilgiler, Evliya Çelebi'nin “Seyahatnâme”sinde yer almaktadır. 1935 yılında bölgede bir dizi çalışmalarda bulunmuş olan Konyar; camiden bir enkaz yığını olarak bahsetmiş, minaresinin de bir duvardan ibaret olduğunu söylemiştir. Halk 4. Murad'a ait olduğunu düşünmektedir. Enine dikdörtgen plan şemasıyla bugün Şerbetin Köyü'nde hizmet vermekte olan yapının, Evliya Çelebi ve Konyar'ın bahsettiği yapı olup olmadığı kesin değildir. Ancak gerek yapı üzerinde yapılmış olan araştırmalar, gerekse de Eğilli Ekrem Karakoç'tan alınmış olan bilgiler, sözü edilen yapının bu yapı olduğu ihtimalini kuvvetlendirmiştir. Karakoç'a göre yapı 1945-47 yılları arsında köylüler tarafından kazılarak ortaya çıkartılmıştır. 1950 yıllarında üst bölümü düz bir damla örtülmüştür. Uzun süre bu haliyle köylülere hizmet veren yapı, son olarak 1965 yılında köylüler tarafından yeniden onarılarak bugünkü halini almıştır. Köy halkı tarafından yaptırılmış olan kazı çalışmasının amacı, altında bir kilise olduğu düşünülen enkazdan altın çıkartmaktı. Ancak yapının bir cami olduğu anlaşılınca, köylüler yapıyı onararak faal duruma getirmişlerdir. Sonuç olarak, ilk inşâ tarihi belli olmayan yapının muhtemelen Şerbetin Köyü'nde bulunan diğer yapılar ile birlikte XVI. yüzyılın ikinci yarısında inşâ edildiği söylenebilir (35) (30). Günümüzde Şelbetin camii (35) 78 DİYARBAKIR'DA DİĞER KUTSAL MEKÂNLAR: ENUŞ PEYGAMBER Diyarbakır Ergani İlçesi'nde Hz. Adem'in 6. göbek torunu Hz. Şit'in oğlu Enuş Peygamber yatmaktadır. Salname; Osmanlı Devleti'nde bir yıllık, olayları göstermek amacıyla hazırlanan eser demektir. Biz burada 19. yüzyılda Diyarbakır'a ait salnamelerden Ergani ilçesine ait Peygamberlerle ilgili bilgilere bakacağız (2). Esami Şerifeleri Enuş Peygamber Aleyhisselam Hazretleri Türbe ve merakıdı şerifeleri Malumat-ı saire ve mülahazat mevkii İbn-i Şit Ergani nahiyesinde Kızılca Nebi-i Müşarun-İleyh Ebna-yı Efendimiz Karyesinde medfundur. Beni Beşerden Türbedeki taşın üzerinde 'Yerd Bin-i Mehlail, b. Kinan, b. Enuş, b.Şit, b. Adem yazılıdır. Enüş Peygamberin Mezar Taşı ve Şeceresini Gösteren Bilgiler Luka İnciline göre peygamberler zinciri: Adem, Şit, Enoş, Kainan, Mahalaleel, Yared, Hanok, Metuşelah, Lamek, Nuh, Sam şeklindedir. (66) Enüş Peygamberin Türbesi 79 Şit Aleyhisselam, Adem Aleyhisselam'dan sonra gönderilen - ikinci Peygamberdir. Adem Aleyhisselam'in oğludur. Babasi vefat edince kendisine peygamberlik ve ayrıca 50 Suhuf kitap verildi. Şit Aleyhisselam vefat etmeden önce yerine oğlu Enus'u halife tayin etti (67). Enuş (Yaneş) Peygamber Hz. Şit'in en sevdiği çocuğu idi. Hz. Enus, Hz. Şit 105 yaşında iken doğmuştur. Annesi ise Hazura Hanımdır. Hz. Enuş Na'me isimli hanımla evlenmişti. (68) Adem (a.s)'a kadar olan nesebi şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan Enuş - Şit (a.s) - Adem (a.s). İdris Aleyhisselamin pek çok evladı olmuştur. Tevrat'ta Enuş Peygamber: Tevrat Tekvin Bab 4: Ve Şit yüz beş yaşında Enoş'un babası oldu. Ve Enoş doksan yaşında, Kenan'ın babası oldu ve Kenan'ın babası olduktan sonra Enoş sekizyüzonbeş yıl yaşadı, oğullar ve kızlar babası oldu. Ve Kenan yetmiş yaşında, Mahallel'in babası oldu. Kenan'ın bütün günleri dokuzyüzon yıl oldu ve öldü (69). 80 Enûş; Babası Şit (a.s.) öldükten sonra devletin idare ve siyasetinde, emri altında bulunan tebeasmı idarede onun yolundan ayrılmadı, idare ve siyasette de herhangi bir değişiklik yapmadı. Tevrat ehline göre, Enûş yedi yüz beş (doğrusu dokuz yüz beş) yıl yaşamış ve Enûş, babası Şit (a.s.) altı yüz beş yaşında iken dünyaya gelmiştir. İbn Abbâs bu hususta şunları söylüyor: «Şit (a.s.)'in Enûş'tan başka da pek çok çocukları vardı; Şit (A.s.), Enûş'u kendisine vasi tayin etti. Sonra Enûş'tan doksan yaşında iken Şit (a.s.)'in kızı Nimet'ten yani kız kardeşi ile olan evliliğinden Kaynân ve bir birçok çocukları dünyaya geldi. Enûş'da oğlu Kaynân'i kendisine vasi tayin etti : Kaynân'ın da Mehlâil adında bir oğlu ve daha pek çok çocukları dünyaya geldi. Kaynân, oğlu Mehlâil'i kendine vasi tayin etti. Mehlâil'den de Yerd, yani Yârd ve pek çok çocuk dünyaya geldi. Mehlâil de oğlu Yârd'î kendisine vasi seçti. Yârd'dan Hanûh, yani İdrîs (a.s.) ile pek çok çocuk dünyaya geldi. Yerd'de oğlu İdrîs (a.s.)'ı kendine vasi tayin etti. Hanûh' tan ise Metûşalah ve pek çok çocuk dünyaya geldi ve oğlu Metûşalah'ı kendisine vasi yaptı.» Tevrat'ta zikredildiğine göre, Mehlâil doğduğu zaman Hz. Âdem üçyüzdoksanbeş, Kaynân ise yetmiş yaşlarında idi. Mehlâil'in oğlu Yerd dünyaya geldiği zaman Âdem (a.s.) dörtyüzaltmış yaşındaydı. Mehlâil babası (Kaynân'ın) yolundan yürüdü; fakat bununla beraber bir takım hadiseler onun zamanında baş gösterdi (70). Enüş Peygamberin medfun olduğu bölge Hilar-Çayönü Bölgesine yaklaşık 5 km. ötededir. Çayönü ise dünyada ilk tarımın yapıldığı arkeolojik bir bölgedir. Kızılca (Otluca) denilen köyün güneyindeki Gire Sor ile kuzeyindeki Balahur (Kızılyamaç)'ın da bir şehir harabesi olduğu meydandadır. Bunların Enüş peygamber tarafından kurulduğu, Hz. İdris'in burada yaşadığı ve ilk yazının onun tarafından burada yazıldığı ve ilk defa demiri erittiği yerli efsaneler arasındadır. Maden ve Amedi köyü civarında, Kalhane köyünde bakır, Girgis köyü ile Zülküfl dağının kuzey batı eteklerinde altın, Hilar'da cam, Gire Sor'da demir madenleri işletildiği söylenir. Bunların birçoğunun eritme ocakları ile maden sahaları da halen bilinmektedir (71). Şehmus Aslan Enüş peygamber için şunları yazar; 'Şit Peygamberin oğlu, Hz. Adem'in torunudur. Gökbilimi hakkında derin bilgisi olan bir zattır. 960 yıl ömür yaşamıştır. Bundan dolayıdır ki Hilar, Kızılca, Kikan üçgeni dünyanın ilk yerleşim olarak kabul edilir. Yani insanın yaratılışı ve çoğalımı burada başlayıp sonra dünyaya dağılmıştır (72). HZ. İBRAHİM VE DİYARBAKIR Peygamber Kabri, Peygamberlerin medfun olduğu mekânlardır. Makamlar ise peygamberin yaşamı süresince bulunduğu ve ilgili olan mekanlardır. Hz. İbrahim kabri Kudüs yakınlarında Hebrondadır. Makamları ise müteaddit olabilir. Örneğin Şanlıurfa'da makamı vardır. Hz. İbrahim'in Diyarbakır bölgesinde de makamları vardır. Potansiyel olarak Çınar ve Ergani ilçeleri ön planda gözükmektedir. 81 Çınar'ın Pir İbrahim Mağarası ve Çeme Reş civarında da oldukça ilginç mağaralar vardır (90). Bu bölge Hz. İbrahim'in yaşadığı bölge olma ihtimalini taşıyor. Hz. İbrahim Ur şehrinde doğmuştur. Ur şehri nerededir? Şat-ül arap'ta Ur şehri var, ancak bu şehir Hz. İbrahim'in doğduğu şehir olmasa gerek. Başka bir Ur şehri olsa gerek. Hz. İbrahim Ur şehrindedir. Doğduğu Ur şehrinin Şatülarapta olmasında mantıksal sıkıntı var. Zira Hz İbrahim Ur Şehrinden Harran'a geliyor, buradan Filistin'e gidiyor. Eğer doğduğu Ur şehri Şatülarap'taysa neden üçgen şeklinde rota izlensin, neden hipotenüsten yani Şatülarap-Filistin yolu izlenmesin. Bu durumda Ur şehrinin Güneydoğuda olması gerekir. Ancak Hz İbrahim Ur şehrinden, Nemruttan kaçarak Harran'a gittiği için Ur şehrinin Harran'dan çok uzak olması, yani Nemrut'un hemen yakalayabileceği mesafede olmaması gerekir. Şimdi arkeolojik bilgilerimizi gözden geçirelim. İkinci Ur şehri nerede? 'İ.Ö.2000'lerde, III. Ur çağında Nuzi ve Mari, daha geç çağda Hitit ve Ugarit metinlerinde Ur-a'nın tüccarlarının Ugarit'e geldiklerinde (Akdeniz kıyılarına yakın bir kent devleti) orada devamlı kalamayacakları, kış mevsiminde kendi şehirleri olan Ur-a'ya gidecekleri yazılıyor. Hz. İbrahim'in Harran'a geldiği kesindir. Ur-a'nın da bu civarda olması gerekir (91)(92). Ancak Nemrut'un yakalayamayacağı mesafede Ur şehri olmalıdır. Ur'a Harran'dan çok uzak güneydoğu Anadolu bölgesindedir. Ugarit ve Ebla metinlerinde güneydoğuda ikinci bir Ura şehrinden bahsedilir. Yani Hz İbrahim Güneydoğuludur. Ura şehrinin Diyarbakır yakınlarında olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle Asur tarihine bakıyoruz; Asur-Nazirpal burada aldığı esirlerle Amida üzerine döndü. Şehri zorla alamayacağını anlayan imparator kuşatmayı terkedip Kaşyan boğazlarına daldı, Urâ şehrini kendisine bağladı.(93) Bu tarihi cümle Ura şehrinin Amid'e yakın olduğunu gösteriyor. Bu şehir Çınar ilçesi Mir Hıdır kalesi yakınındadır, harabe şehir olarak da adlandırılıyor. Hz. İbrahim'in makamı olarak Ergani ilçesi de ön plandadır: Bu noktada önce Elazığlıları dinleyelim. Hz. İbrahim'in babası Azer'in mezarının Elazığ'ın Sivrice ilçesi sınırları içerisindeki Hazar Baba Kayak Merkezi'nin üst kısmında, O'nun kız kardeşi olan Hacıhan'ın Türbesi de yine Sivrice ilçesinin Kürk Köyünde bulunuyor. Araştırma esnasında görüşlerine başvurulan Elazığ eski Müftüsü Doç. Dr. Fikret Karaman, Sivrice Belediye Başkanı K. Metin Öztürk, Sivrice Halk Eğitimi Müdürlüğü ve Sivrice Müftülüğü yetkilileri de bu bilgileri doğrulayıcı nitelikte duyumlara sahip olduklarının bilgilerini vererek “Yöre halkı, buradaki mezarın Hz. İbrahim'in babası Azer'e ait olduğuna inanmaktadır.” dediler. Kaynak:www.elaziz.net Efsaneye göre gölün güneyindeki Hazar Baba Dağı, Hz. İbrahim'in babası Âzer'in yaylağıdır. Yaz mevsiminde bu dağda, Âzer'in aşireti ile efsanede adı zikredilmeyen bir başka aşiret arasında çıkan bir kavga sonucu, (Âzer) Hazar Dağı'nın sarp bir tarafına sığınır ve dağdaki bir mağarada şehit olur. Mağaranın içindeki mezarın Azer'e ait olduğuna inanılmaktadır. 82 Âzer ismi zamanla ''Hazar" şekline dönüşmüş ve göl adını buradan almıştır. Kaynak: Harput Efsaneleri (Meftune Güler). Azer Baba Sivrice'deyse buradan yaklaşık 40 km ötedeki Ergani ilçesi Hz. İbrahim'in neden mekanı olmasın? İ.Ö.2400'lerde Sami asıllı I.Sargon, Sümer Kralı Urzababa'ya başkaldırıp kendisini kral yapıyor. Sümer'in şehir beyliklerini birer birer idaresi altın alıyor. Sargon yönetim sınırlarını Kuzey Mezopotamya'ya kadar uzatıyor ve kendisine Sümer ve Akkad'ın Kralı ünvanını veriyor. Sargon'dan sonra kral olan Naramsin Diyarbakır'a kadar geliyor. Sargon'un evlatları, Ay tanrısı için bir Ur şehri kuruyor. Ugarit metinlerinde Ur-ha şahıs olarak bulunuyor.(94) Bu açıdan Hz. İbrahim'in hayat hikayesinde geçen Ur veya Ur ha ismi ile Ergani arasında bir paralellik vardır. Hz.İbrahim'in oğlu Medyen'in torunu Amid'in Ergani'ye yakın Diyarbakır'ı kurması da kronolojik bir paralellik arzeder. Ergani'nin ismi Urhan'ın, önceleri veya sonraları Urha olma ihtimali de olabilir. Ur bir Hitit ticaret kolonisidir. (94) Büyük Eti İmparatorluğu dağılınca büyüklü küçüklü beyliklere ayrıldı. Ergani bu beyliklerden biridir (95). 'İ.Ö.2000'lerde, III. Ur çağında Nuzi ve Mari, daha geç çağda Hitit ve Ugarit metinlerinde Ur-a'nın tüccarlarının Ugarit'e geldiklerinde (Akdeniz kıyılarına yakın bir kent devleti) orada devamlı kalamayacakları, kış mevsiminde kendi şehirleri olan Ur-A'ya gidecekleri yazılıyor. Hz. İbrahim'in Harran'a geldiği kesindir. Ur-a'nın da bu civarda olması gerekir' (94) (96). Akad kralının yaşadığı çağda kuzeyde Ur şehrinin yapılmış olması muhtemeldir. (94) Akadların bölgeye geldiğini ve Ergani (Urhan) kalesinin mazisinin de o tarihlere uzadığını öğreniyoruz (97). Ergani'nin önce Ur sonra Urhan olması muhtemeldir. Hz. İbrahim Ur'dan Harran'a göç etmiştir. Eşyanın tabiatı gereği bir zulümden kaçan kişinin, kaçtığı yere yakın bir yere göç etmemesi yani Harran'la arasındaki mesafenin de 20-25 km. gibi olmaması gerekir. Bu açıdan Harran-Ergani mesafe zulümden kaçan bir peygamber için daha mantıklı bir mesafedir. M.Ö.2300-2260 tarihleri arasında Akad kralı Naram Sin (Nemrut) Diyarbakır bölgesine saldırarak verimli topraklarıyla bir buğday ambarı halinde bulunan şimdiki Pir Hüseyin köyünü ülkesine kattı. (Pir Hüseyin, Lice'ye giderken Mermer Bucağına bağlı bir köydür. Yeni ismi Alibardak'tır) Pir Hüseyin'de bulunan bu zaferi anlatan Naram-Sin'in kitabeli steli İstanbul Şark eserleri müzesinde No:1027'dedir.(98) Güneydoğu'da Ur şehrini kuan Akad kralı Naramsin'e ait Kocaköy'de Pir Hüseyindeki stel (99). 83 Halep'in 55 km güneybatısında 1975'de Ebla'da yapılan kazı sonuçlarına Güneydoğu'da ikinci bir Ur şehrinin olduğu söz konusudur. Hz İbrahim'in yaşadığı dönem olarak Akad Hanedanlığı dönemi, Sargon ve torunu Naramsin dönemleri yani MÖ.2350-2225 olduğu önerilmektedir. (100) Sargon'un Ergani'yi (Urhan)'ı aldığını, Kocaköy'de torunu Naramsin'ine ait stelin ise Türkiye'de tek belge olduğunu bilmekteyiz. Ay ve güneş tanrılarına ait resimlerin Ergani(Urhan)'da Hilar'da olduğunu ve yine burada kurban kesme olayının varlığı bizi Hz. İbrahim'e götürüyor. Hilar'da 70 kesik çocuk kafatası o zamanlardan kalma bir kurban ritüelimi ihtimalini güçlü kılmaktadır. Hz İbrahim'in döneminde ay ve yıldıza tapınmanın tezahürü olarak Hilar mağaralarında ay ve yıldız resimleri vardır. 84 Naramsin, Nemruttur: "Naram-Sin hükümranlığının bir döneminde, o güne kadar sadece tanrı ayrıcalığı olan bir sıfat benimsemiştir. Kendi yazıtlarında adının önüne 'ilahi' işaret koymuş; yani çivi yazısıyla isminin önüne 'tanrı' yazdırmıştır. Ona adanan metinlerin dili, daha cüretkâr sayılabilir ve bu metinlerde, köleleri ona, 'ilahilik' atfetmekle kalmayıp, 'Agade tanrısı' ünvanını vermişlerdir" (101). Antik Çağ Yakın Doğu Arkeoloji uzmanı Hans J. Nissen, bu konuda şunları söylüyor: "Elimizdeki belgelere göre, hiçbir kuşkuya düşmeden kanıtlanabilecek tek nokta, ilk kez Naram-Sin'de gözlenmiş olan kendi kendini 'tanrı katı'na yüceltmedir. Birçok yazıtta, hükümdarın adının karşısına bir tanrı için kullanılacak belirleyici işaret konulmuştur. Uyrukları, Naram-Sin'den, birçok kutsama ve bağlılık yazıtında 'Akad'ın tanrısı 'diye söz ederler"(102). Adıyaman'da ki Nemrud M.Ö.50-M.S. 250 yılında yaşadı. Yani Hz. İbrahim'den 2500 yıl sonra yaşamıştır. Hz. İbrahim devrindeki Nemrut, Naramsin'dir. Naramsin kral unvanının yanında tanrı unvanını da kullanan hükümdar olması bakımında mezopotamya siyasi tarihinde bir ilktir. Naramsin'in tanrısal vasıfları, Naramsin Stelin adlı kabartma eserde (naramsin'in zafer steli) daha da beliginleştirilmiş ve somutlanmıştır (103). Naramsin'in,Nemrut olduğu kabul ediliyor. Simak Tepesi'nde, Pir Hüseyin Köyü'ne bakan bir İlk-Orta Tunç Çağı mezarlığı tespit edilmiştir. Bir höyük ile aşağı şehirden oluşan 19 hektarlık Pir Hüseyin, İTÇ III'te de büyük bir yerleşimdir. Burada yapılan kapsamlı bir yüzey araştırmasında, höyüğün çevresinde birkaç yerde su kaynakları bulunmuştur. Çanakçömleklerin çoğu MÖ 3. ve 2. binyıllara aittir. Burası, araştırmada bugüne kadar bulunan 70 yerleşim içinde en büyük olanıdır. Bölgedeki büyük yerleşimlerden biri olması nedeniyle, Pir Hüseyin'de bulunan (104) bir stelin temelinde adı geçen Naramsin Tapınağı'nın da burada olması muhtemeldir. Bu tapınağın anlamı ne olabilir? M.Ö.2400'lerde Sami asıllı I.Sargon, Sümer kralı Urzababa'ya başkaldırıp kendini kral yapıyor. Yerli halk olan Sümerlilerin dostluğunu kazanmak için Ur'da ay tanrısının mabedine başrahibe yapıyor. Sargon'dan sonra kral olan Naramsin Diyarbakır'a kadar geliyor. Sargon'un kızı ile başlayan, Ay tanrısı mabedinin baş rahibeliği, daha sonraki krallar zamanında bir gelenek oluyor. Sargon ve sonra gelen krallar kuzeyde (yani bölgemizde) kendilerini daha güçlü yapmak için Ay tanrısı için bir Ur şehri yapmış veya bir şehri Ur olarak adlandırmışlardır (94). Bu durumda Ur şehrini tapınağın olduğu bölgede aramak mantıklı oluyor. Yani ilimizde Kocaköy'deki Naram-Sin tapınağı, Ur şehrinin olduğu bölgeyi düşündürüyor. Ergani ilçesi Hz. İbrahim'in babasının dini olan aya tapanlara ev sahipliği yapmıştır. Ergani ilçesinde Hilar'da Kaya kabartmalarının yanında bulunan 85 mağaralarda, çok eskiden, Aya tapan Sâbi'ler ve Güneş'e tapan Şemsi'lerin yaşadığı; hatta Hilar isminin de, Ay'a tapanlardan ötürü, Ay'la ilişkilendirilerek, Hilal'dan geldiği söylenmektedir. Sümerler Ayı tanrı olarak değerlendirip, Ay'a taparlarmış. (105) Ugarit ve Ebla metinlerinde güneydoğuda ikinci bir Ura şehrinden bahsedilir. Yani Hz. İbrahim Güneydoğuludur. Ura şehrinin Diyarbakır yakınlarında olduğunu anlıyoruz. Tarihi bir belgeye bakacak olursak: Asur-Nazirpal burada aldığı esirlerle Amida üzerine döndü. Şehri zorla alamayacağını anlayan imparator kuşatmayı terk edip Kaşyan boğazlarına daldı ve Urâ şehrini kendisine bağladı (93). Hurri ülkesi ve Hz.İbrahim: Diyarbakır bir Hurri ülkesidir. Aşağıdaki veriler Hz. İbrahim'in Diyarbakır bölgesinde yaşadığını yansıtır. Hitit tabletinden (kaynak: Hitit Mitolojisi-Güngör Karauğuz, alıntılar), daha sonra aynı konudaki Tevrat tan çıkan sonuç: İbrahim Peygamber, Hurri Kökenlidir. Hurri-Mitani Krallığında çok zengin bir tüccardır. İbrahim Peygamber, Tevrat'ın dışında başkaca bir kaynak olan Hurri efsanesi, Appu ve iki oğlu yazıtı bunu doğrulamaktadır. Tevrat'taki hikaye ile Hurri efsanesi birebir aynıdır. Appu ve iki oğlu- hikayesi Hurri kaynaklarında vardır. Hurri kaynaklarında geçen bu hikaye çoktan beri mit şeklinde anlatıla gelen bir yönü vardır. I. Şuppiluliuma işgal ettiği Hurri-Mittani ülkesinde, Mittani kralı ile yaptığı yazılı antlaşmada Şuta isimli şehrin sakinleri değerli eşyalar ile birlikte, Hatti ülkesine getirildiği yazılıdır. Burası Dicle ile Habur arasındaki bölgeye verilen isimdir (106). Bölge Diyarbakır civarıdır. Diyarbakır da bir Hurri-Mitanni ülkesidir. Karacadağ'da Metinan bölgesi Mitanilerin, Hani ilçesinde Hur ve Hurik bölgesi Hurilerin önemli mekanıdır. Diyarbakır İçkalenin de Huriler tarafından yapıldığı ifade edilir. Hurilerde İbrahim peygamber: Hitit tabletinden (kaynak: Hitit MitolojisiGüngör Karauğuz alıntılar) Appu isimli bir adam yaşardı. O bütün ülkede en zengin adamdı. Onun çok sayıda sığır ve koyunları vardı. Hububatın harmanlıktan sonra yığıldığı gibi gümüş, altın ve lapulazuli taşı yığmıştı. O' nun hiç bir şeye ihtiyacı yoktu, fakat tek bir şeye ihtiyacı vardı; O' nun ne erkek çocuğu, ne de kız çocuğu vardı.(1 11 5-2) Appu'nun karısı hizmetçilerine sormaya başladı. O daha önce hiç başaramadı. O 'nun şimdi başarılı olacağını düşünmüyorsunuz öyle değil mi? (I 2730) Appu bunu işittiğinde, Ona yanıt vermeye başladı. Tanrılar bana zenginlik verdi. Onlar bana sığır ve koyun verdi. Benim tek bir şeyim noksan, ne bir erkek çocuğum, nede kız çocuğum var. Güneş Tanrısı bunu işittiğinde, ona söylemeye başladı: İçki iç, eve git ve karınla yat. Tanrılar, sana bir erkek çocuk verecek. (11- 1-9) 86 Appu bunu işittiğinde, eve gitti. Fakat Güneş Tanrısı gökyüzüne döndü. Şimdi Teşup, üç DANNA mesafeden gelen Güneş Tanrısını gördü ve vezirine şöyle söylemeye başladı. Bak kim geliyor? Ülkelerin koyun çobanı Güneş Tanrısı! Ülkede herhangi bir yer mahvolabilir mi? Her hangi bir yerdeki müstahkem şehirler mahvolabilir mi? Her hangi bir yerdeki askerler bozguna uğratılabilir mi? (10- 18) Ey göğün Güneş Tanrısı niçin gelmiyorsun? Tekrar söylemeye başladı. Appu'nun karısı gebe kalmaya başladı. Appu'nun karısı bir erkek çocuk doğurdu. Dadı çocuğu kaldırdı ve Appu'nun dizlerine çocuğu yerleştirdi. Tekrar ikinci defa Appu'nun karısı gebe kalmaya başladı. Onuncu ay geldi ve kadın bir erkek çocuk doğurdu. Dadı çocuğu kaldırdı ve O na İyi ismini koydu. 15 (III17-20) Appu Efsanesi yada Apuri ile ses benzerliğinden yola çıkarak Peygamber Efsanesi, Hurriler arasında sarsılmaz bir dini inanç olarak var olsa gerek ki, Hitit kralı buna atıf yaparak, anlaşmaya bağlı kalmalarını, yoksa tüm halkı kısır bırakmakla korkutuyor. Açıkça kitapta ve tablete göre; Appu ve iki oğlu efsanesi, bir Hitit değil, Hurri Efsanesidir. Yer olarak ta, Dicle ile Habur arası (Şudul-Şuta da) geçmektedir. Hz. İbrahim Soyu ve Diyarbakırlılar: Diyarbakır ahalisi Hz. İbrahim soyundandır. Literatürlere göz atalımızda Diyarbakır şehri adını Hz. İbrahim'in oğlu Medyen'in oğullarından Belenda'nın oğlu Amid'den gelmektedir'. Diyarbakır (Amid) ismi Hz. İbrahim'in torunu Amed b Bülendiden gelir. Hz. İbrahim'in Hacer ve Sara isimli hanımlarının ölümünden sonra evlendiği Katura isimli hanımın oğlu Medyan'ın torunu Amed'in Diyarbakır'ın kurulmasındaki rolü vardır. (el-Bekri: Mu'acem ma İsta'cem min Esmai'l-Bilad vel-Mevazi(Thk.Mustafa es-Sakka), Beyrut, 1983. c1/1. s:93 (Sait Paşa: Mirat-ül İber 1/266) (Yakutül Hamevi: Mücemül Buldan c: 1 Amid maddesi) (107). Medyen kimdir? sorusu için Hz. Hacer ve Sara öldükten sonra Hz. İbrahim Katura ile evlenmiştir. Bundan Yaksan, Zemran, Medyan, Yasbuk, Sulh, Büsr adlı oğulları olmuştur (108). Bu evlatlardan Yaksan'ı Mekke'ye; Madun ve Madyan'ı ise Medyene, diğer evlatlarını ise Horasan'a göndermiştir (109). Yani Diyarbakır'ı (Amid), Medyen'in torunu Amid kurmuştur. Üçüncü hanım Katura'dan gelen Amid'in Diyarbakır kuruluşunda rolünü vurguladık. Bu durum M.Ö. 2000'lerden öncedir. Hz. İbrahim'in Hacer ve Sara'dan evlatlarının Hz. İsmail ve İshak olduğunu biliyoruz. Silvan ilçesinin Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail neslinden Üded oğlu Üd isimli kralın kızı Maya tarafından kurulduğu belirtilmektedir.(110) M.S. 639'da sahabe ordusunun girişinden sonra Hz. İsmail neslinden Bekir bin Vail'in Diyarbakır'a yerleşerek çoğunluğu teşkil edip şehre Diyarbekir ismini verdiğini gözlüyoruz. Mustafa Celaleddin'in Osmanlıca yazılı Meyyafarakin isimli eserde Diyarbakır'da Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İshak (AS) neslinden Ersalus oğlu Teymus'un Diyarbakır'da ikameti ve şehrin yeniden inşası belirtilir (110). 87 ASHABI KEHF MAĞARASI VE LİCE İLÇESİ Kur'an-ı Kerim'de Kehf süresinde inançları gereği zalim bir hükümdarın zulmünden kaçan 7 büyük Ulu ve köpekleri Kıtmir'in bir mağaraya sığındığı ve burada 300 yıl yaşadığı anlatılır. Kıssada mağaranın özelliklerini güneş ışınlarının geçiş şeklinden anlamaktayız. Dünyada 34 yerde Ashab-ı Kehf mağarasının varlığı bildiriliyor. Her bölge bu mağarayı doğal olarak kendine mal etmek istemektedir. Zaten Kur'anı-ı Kerim de mağaranın yerinden çok insanların dikkatini ibretli olaya çekiyor ve konunun tartışılmasını da istemiyor. Dünyada güneş ışığının bu şekilde geçtiği binlerce mağara bulunabilir. Burada önemli olan bir nokta da olayın diğer figüranlarının ve mekânlarının da buna uyum göstermesi zorunluluğudur. Olayı ayrıca Tarihi belgeler de teyit etmelidir. Diyarbakır Lice ilçesindeki aşağıda tanıtacağımız mağara bu özelliklere sahiptir. Ashab-ı Kehf mağarası Ashab-ı Kehfin Lice'de olduğuna dair deliller: 88 1. Mağaranın durumunun Kur'an da ki ifadelere (ipuçlarına uyuyor olması): Mağaranın durumu, Kur'an-ı Kerim'de Kehf süresi 17. ayette geçen: Resulüm orada bulunsaydın güneşi görürdün. Güneş doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi (böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)' şeklindeki ifadelere tamamen uymaktadır. 2. Mağaranın hemen yanında bir kilise kalıntısının bulunması: Yöre halkı tarafından 'Deri Rakim' (Rakim kilisesi) olarak adlandırılan çok eski bir kilisenin kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır. Şevket Beysanoğlu Bey bu kilise kalıntılarının fotoğraflarını da yayınlamıştır. 3. Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı: Mağaranın ağzında Dakyanus'un ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı vardır. 4. Birçok müfessir tarafından Dakyanus'un hem şehir hem de kral olarak alınması: Dakyanus birçok araştırmacı ve müfessir ve kabul gördüğü gibi hem Eshabı Kehf olayının yaşadığı şehrin, hem de bu Allah dostlarına zulmeden Kralın ismidir. Lice'de bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice'deki Dakyanus Antik kenti gibi, Kralının adının da Dakyanus olması sadece bir tesadüf olabilir mi? 5. Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan bozmadır: Şevket Beysanoğlu Bey Fis adının aslında Efsus'tan bozma olduğunu belirtmektedir. 6. Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf veya Rakim adını taşıması: 1977 yılına kadar resmi kayıtlarda Eshab-ül Kehf Dağı olarak geçen dağın adı, bu tarihte Harita Genel Müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte değiştirilmiş ve İnceburun Dağları adını almıştır. 1976 yılında 1.Uluslararası Türk Folklor kongresine bildiri olarak sunulan ve daha sonra Kongreye sunulan diğer eserlerle birlikte kitap haline getirilen “Eshab-ı Kehf'in yeri” konulu çalışmasını kaleme alan Şevket Beysanoğlu Bey bu dağdan RAKİM dağı olarak bahsetmiş, parantez içinde de Eshabı Kehf dağı olduğunu belirtmiştir. 7. Mağaranın bulunduğu dağın tepesinin bazı haritalarda 'Rakim'tepesi olarak geçmesi: Yakın tarihlere kadar birçok haritada mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf, tepesinin ise Rakim tepesi olarak geçtiği bilinmektedir. 8. Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma imparatorluğu hâkimiyetinde bulunması: Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma imparatorluğu genel kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa'dan sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyanus= Dakyanus) döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, M.S. 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır. Selevkoslar dönemine ait olabileceğini iddia edenler varsa da 89 Dakyanus kentinin Roma mimari yapılarını barındırması bu iddiamızı güçlendirmektedir (82). Mağarada1200 yıllarına ait Melik Adil'e ait kitabe Kitabeyle ilgili yorum: Bu hususta Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Tanrıverdi şu yorumda bulunur. Kur'an-ı Kerimde bahsedilen mağaranın 7 kişiyi rahatlıkla içine alacak şekilde olduğunu ifade buyurulur. Ancak bu mağara neden küçük denecek olunursa Selahaddin Eyyubi döneminde mağaranın yarısının yıkılıp aşağıya Derkam köyüne düştüğünü, mağara unutulmasın diye S. Eyyubi'nin kardeşi Melik Adil'in Kehf mağarasını tamir ettiğini bu yazıda görüyoruz. Melik Adil'in, yani Eyyubilerin Lice, Antak hâkimi olduklarını, Antak'taki minaredeki yazıdan da anlıyoruz. Melik Adil Kehf mağarasını da tamir ederek buraya yazısını bırakmıştır. Bu yazı Ashab-ı Kehf'in Diyarbakır Lice'de oluşunun en önemli belgesidir. 1183'de Diyarbakır Selahaddin Eyyubi tarafından alındı. Kardeşi Melik Adil 1200-1218 yılında bölge sorumlusu oldu. 1200 yılına ait maziye karşın ülkemizdeki diğer bölgelerde Eshab-ı Kehf belgeleri daha yenidir. Ünlü tarihçi Abdulrezzak Semerkandi'nin 530 yıl önce bir eserinde (Matlaun Saadeyn) çok ilginç bir cümle:, "Eserinde diyor ki; (Sultan Üveys, Lice'deki Ashab-ı Kehf'e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası'na vardı). Yani 1500 yıllarına ait bir belgeye de tarih kitaplarında rastlıyoruz. Lice'de Dakyanus harabelerinin olduğu Dakyanus kalesi –Dakyanus harabesi 90 1973 il yıllığı Dakyanus harabeleri Yencülüs dağı Olayın bir de mantıki boyutuna bakalım: Dakyanus'un sağ ve sol tarafında oturan vezirlerin çocukları olan gençler, putperestliğe ve Kral'ın yaptıklarına karşı çıktılar. Bundan haber alan Kral, gençleri huzuruna getirterek kendisine ve putlara secde etmelerini istedi ve bunu kabul etmeyince onlara, kendisinin Ninova'dan (Musul) dönünceye kadar bir süre verdi. Şayet seferden döndükten sonra gençler, putlara secde etmezlerse onları katlettireceğini söyledi. Dakyanus Eshab-ı Kehf gençlerine düşünmeleri ve söylediklerine uymaları için kısa mühlet vererek Ninova (Musul) şehrine birkaç gün içinde gidip geldi. Efsus şehri Eskişehir veya Mersin civarında olsaydı Dakyanus'un birkaç günde Ninova'ya gidip gelmesi mümkün değildi (83). Bu ancak Diyarbakır olabilir. Diyarbakır'la Musul (Ninova) sürekli alışveriş içindedir. Buraya iptidai bir sal olan keleklerle yolculuk ve taşımacılık yapılmaktadır. Bu basit salla Diyarbakır –Musul arası yolculuk süresi 3 gündür. Keleklerle saatte 5 km yol alınmaktadır. Diyarbakır-Musul yolu 400 km.dir (84). Karayolu ile ise tarihçilere göre (İstahri ve Ebu'l Fida) Diyarbakır-Musul arası 4 gündür. (85). Olayın bir de halk tarafından benimsenme yönü vardır. Eshab-ı Kehf sakinlerinin isimlerini dünyada 34 yerde olduğu ifade edilir. Eshab-ı Kehf'in köpeğinin ismi olan Kıtmir'i sadece Diyarbakır'da görmekteyiz. 91 Ülkemizde Efes, Tarsus, Afşin ve Diyarbakır Lice'de Ashab-ı Kehf mağaraları vardır. Dünyada 34 yerde Ashab-ı Kehf'e sahip çıkılmaktadır. Ancak Dünyada Lice ve Kocaköy dışında hiçbir yer bu kadar saygı gösterip çocuklarına bir köpek ismi olan Kıtmir'i çocuklarına koymamaktadır. Eshab-ı Kehf'in Diyarbakır'da olduğuna dair önemli bir delil de Hani ve Lice 'de Yemlihan isminin sık oluşudur. Bunu Şazenüs ismi takip etmektedir. Diyarbakır'da önemli kişiliklerin bu isimleri taşıdığını gözlemekteyiz. Kıtmir bir köpek ismi olduğu halde çocuğuna bu ismi koyanlar da görülmektedir. Ocak 2006 itibariyle 5000 nüfuslu Lice'de nüfus müdürlüğü kayıtlarına göre Yemlihan 168, köpek ismi olmasına rağmen saygı alameti olarak 11 Kıtmir ismini görüyoruz. Bu durum Eshab-ı Kehf anlayışının bölgede ne kadar hâkim olduğunu yansıtır. Fis (Efsus) ovasının başında bir yerleşim yeri olan 5000 nüfuslu Kocaköy'de telefon rehberinde 2 Kıtmir ismin görüyoruz. (Diyarbakır 2001 yılı telefon rehberi. (s:239). Lice ilçesinde Eshabı Kehf'le ilgili 1863 yılına ait bir belge 1861-63 İngiltere'nin Diyarbakır konsolosu J. G. Taylor, Diyarbakır Lice ilçesini ziyaret eder. Anıları: Hani'nin güneydoğusunda Lice'yi Diyarbakır ovasından ayıran dağ silsilesinin tepesindeki (İnceburun dağları) Köşk-ü Kak ve Afisos (Efes kelimesinin bozulmuş şekli) Daknaos (Dakyanus) kalıntılarına gelir. Kalıntılar, eski Fes şehrine yani Procopious'un bahsettiği Phison'a (Roma Bizans dönemi Dakyanus kenti) aittir. Bunların yanında yer alan küçük köyün ismi ise Fes,Afis,Affision'dur (Lice'ye bağlı Ziyaret köyü). Köy halkı arasındaki inanışa göre,bu kalıntılar ile bunların hemen yanında yer alan küçük mağara 7 uyurlar ile onların koruyucusu olan Kelb-i Kehf'e aittir. Zekai Erdal. Taylor'a göre Lice ve çevresi Dünden Bugüne Lice Sempozumu Bildirileri. Mardin Artuklu ün-Şarkiyat derneği yay. 2012. s.117 DİYARBAKIRDA KUTSAL EMANETLER Sakal-ı şerifler: Diyarbakır'da üç sakal-ı şerif mevcuttur. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethettiğinde mukaddes emanet tesliminde Mekke Emiri Şerif Hüseyin ve yanında Mekke Müftüsü Şeyh Hüseyin-i Diyarbekri vardır. Bu müftünün El Hamis adlı tarih kitabı vardır. İsminden de belli olduğu üzere bu müftü Diyarbakırlıdır. Diyarbakır'da kutsal emanetlerin en önemlisi Sakal-ı Şeriftir. Diyarbakır'da kutsal emanetlerden birincisi Nakipoğlu ailesinden Esma Ocak Hanım Efendide, ikincisi Lice'de Işık Ailesinde, üçüncüsü ise asırlarca Diyarbakır Ulucami bünyesinde 92 kalıp şu an İl Müftülüğü korumasındadır. Sakal-ı Şerifler Kutsal günlerde ziyarete açılmaktadır. Nakipoğulları ailesinden Esma Ocak Hanım Efendi bizi aydınlattı. Nakiplerden olan Ragıp Efendi (Aşefçilerde Ragıbiye camiini yaptırmıştı ve avluda mezarı vardır), Ragıp Efendi, Mesud efendinin babasıdır. Mesud Efendi Mekke Kadısı olmuştur. Mekke Valisi değerli çalışmalarından dolayı Sakal-ı Şerifi onlara hediye etmiştir. Sakal-ı Şerif evlatlarından Esma Ocak Hanım Efendiye geçmiştir. Kadir Gecelerinde açılan Sakal-ı Şerifi, hanımefendi bize lutfetti. Esma Ocak ve ailedeki Sakal-ı Şerif Diyarbakır İl müftülüğündeki sakal-ı şerif 93 Lice-Nihat Işık-Sakalı şerif Peygamberimizin tabutu üzerine sarılmış bir şal: Çermik Ulu Camide halk arasında kutsal emanet olarak bilinen peygamberimizin tabutu üzerine sarılmış lacivert renkli bir şal parçası bulunmaktadır. Bu şal ilçede yaşayan Mütevelliler Kabilesi tarafından korunmakta ve her sene Kurban Bayramının arifesinde ikindi namazından sonra tekbirlerle yerinden alınarak camide bulunan cemaate gösterilmektedir. 70x75 cm ölçülerinde olan bu kutsal emanette şu yazılar okunmaktadır: “Allah Celle Celaluh, Allah, Lailahe-illallah Muhammed'ün Resullullah (86). Kabenin kapısının örtüsü Hz. Ömer soyundan Cemalettin Özaydın'ın evinde. (Ekinciler Cad. Evran apt. kat. 2. No: 6) Hz. Süleyman'ın sarığı (Hz Süleyman soyundan Fatih Yıldız'ın evinde. Kaynak. Yrd. Doç. Dr. Murat Özaydın) İbrahim Yavuz'da bulunan kutsal emanetler; 'Kâbe'nin örtüsünün bir parçası 94 Sahabe Vali Sultan Sa'sa'nın tesbihinden bir tane Diyarbakır'da Şeyh Zeynelabidin beyde bulunan hırka-i şerif Diyarbakır'da "Hırka-i Şerif" heyecanı (87) 95 Mahfaza içinde saklanan cübbe-i şerif parçası Ali Kemal Aksu emanetle birlikte Zülküfl Peygamberin kabrine gönderilen hediyeler. Ergani Zülküfl peygamber Türbesine Uzun Hasan'ın bağışladığı şamdanlar ve bir zamanlar Sivas valilerinden birinin gönderdiği bir gümüş pencere çerçevesi Evkaf dairesince alınmış İstanbul'a gönderilmiştir. Mezarın üstündeki ipekli örtülerin antika olanları 1926'da Diyarbekir Evkaf dairesine gönderilmiştir. Mescit duvarı Artuklu hükümdarlarından Fahrettin Karaaslana ait ve üzerinde Fahreddin ibaresi bulunan güzel bir nesih kitabe vardı (88). Ergani doğumlu Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Zülküfl Nebi zaviyesine şamdanlar hediye etmiştir. Bu şamdanların şu an Ankara Etnoğrafya müzesinde olduğu ifade edilmektedir. 1926'da burada bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği gümüş çerçeve, Uzun Hasan'ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbul'a gönderilmiştir. Arif Paşa seyahatnamesinde 1252'de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü, ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder. Ali Emiri Efendi 1879'da Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman Bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih'e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade ederler (89). 96 BEŞİNCİ HAREM-İ ŞERİF -ULU CAMİİ Diyarbakır Ulu Camisi ibadet mekânını enine kesen üç nef ve orta mekânın diğerlerinden daha farklı yükseklikte oluşundan ötürü Şam Emevi Camisi'ni andırmaktadır. (159). Şam Emevi Cami, erken İslam Cami mimarisine uygun şekilde enine planda genişlemektedir. Çünkü ilk İslam Mescidi olan Medine'deki Peygamber Mescidi'de bu planda inşa edilmişti. Kıbleye doğru enine gelişen bir dikdörtgen namaz kılma yeri ve arkasında uzanan geniş bir açık avlu. Bu camiyi görenler, ardından Diyarbakır Ulucami'ye giderlerse Şam'dakinin neredeyse aynısı ile karşılaşırlar.(158) Bu iki caminin önemli özelliği Harem-i Şerif oluşlarıdır. Diyarbakır Ulu Camii 4 dine ibadetgâhlık yapmış Mukaddes Mabed (5.Harem-i Şerif)dir. Diyarbakır ulu camiinin önemli manevi bir özelliği vardır: Anadolu'nun ilk camisi olup, Diyarbakır'ın fethinden bugüne hiç bir zaman düşman işgaline uğramamıştır. Ulu camii 5 Harem-i şerif'den birisidir. Bunlar: 1. Mescid-i Haram 2. Mescid-i Nebi 4. Şam Emevi Camii 3. Mescid-i Aksa 5. Ulu Camii (Diyarbakır) Resim 1. Diyarbakır Ulu Camiinden bir görüntü Resim 2. Hz.Musa zamanına ait olan Ulu Caminin orta kısmı 97 Aynı noktaya Lord Kınross isimli seyyah da parmak basar. Lord Kınross isimli seyyah'ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı Türkiye'de bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur: 'Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların (Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir' (162). Ulu camii hükümdarları da ağırlamıştır. Kanuni birinci İran seferinden dönerken 5 Ekim 1535'de Diyarbakır ulu camiinde Cuma namazını kıldı (163). E Ğ İ L ' D E YA H U D İ İ N A N Ç T U R İ Z M İ A Ç I S I N D A N ARAŞTIRILMASI GEREKEN UNSURLAR Balım köyünde mezarlıkta Davut yıldızı - Şahaban'da köy çesmesinde yedi kollu şamdan Eğil ilçesinde Elyesa Peygamberin medfun olduğunu biliyoruz. Yahudilerce son derece önemli olan Ahid sandığı da en son Elyesa peygamberdeydi. (22) Bu açıdan Yahudi âleminin çılgınca aradığı Ahid sandığının Eğil bölgesinde olma ihtimali yüksektir. Eğil ilçesi Tevrat'ta bahsi geçen Senharip'in önemli merkezidir. (Tevrat 2 Krallar 19:20). Toumanoff, M.Ö. 6. yüzyıla ait bir Süryanice kaynaktan Angl Kalesi ve kentinin Asurlu Senahrip (Sîn-ahhe-eriba, Sanhêrib M.Ö. 704-681)'in kenti olarak da bilindiğini aktarır ve bu kentte bulunan Asur krallarından birine ait yazıtın Tevrat'ta adı iyi bilinen, M.Ö. 689 yılında Babil'i yakıp yıkan Senahrip'e atfedildiğini söylemektedir. Toumanoff'a göre, Angl prensliğinin Asuri olarak tanınmasında, Asur Ülkesi sınırlarına yakınlığı nedeniyle bu prensliğin coğrafi konumunun da katkısı olmuş, bu coğrafi yakınlık ve orada bir Asur yazıtının bulunmuş olması Angl Bölgesi ve Senahrip Bölgesi'nin orijin olarak da bir ve aynı yer sayılmalarına neden olmuştur. Nitekim Primary History'de ve M. Khorene'de kayda geçirilmiş bulunan Ermeni tarihinde de Angl Bölgesi'nin orijini Asur Kralı Senahrip'e dayandırılmaktadır (23). Eğil, Tevrat'ta ismi geçen Babili yıkan, Kudüs'e sefer düzenleyen ve Peygamber Yeşaya tarafından 'Tanrının' yeryüzündeki aracı olarak bilinen Senahrip'in bir kentidir. Senahrip Kayseri-Malatya-Diyarbakır-Ninova-Babil hakimiyetinde olan 98 ve Mısır'la da ilişkili olan İsrailoğullarına saldıran bir hükümdardır. Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde şehrin Asur ve Babil hâkimiyetlerinde olduğu ifade edilir. (53) Bölge bir müddet Babil egemenliğine de girmiştir (54). Diyarbakır'daki Peygamberlerin Asurlular dönemiyle ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö.1260-653 tarihleri arasında Asurlular Diyarbakır bölgesine hâkim oldu.(55) Bir diğer ifadeyle Bölge İsrailoğullarıyla Asurlar arasında çekişmeye sahne olmuştur. Bu durum İsrailoğullarının bölgede yaşamını yansıtmaktadır. Asurlular bu bölgede olmakla beraber İsrailoğulları da bu bölgede yaşamakta mıydı? Diyarbakır ve Malatya bölgesinde İsrailoğulları ikamet etmekteydi. Prof. Dr. Yona Sabar Diyarbakır şehrinde ezelden beri büyük bir Yahudi topluluğu yaşıyordu demektedir (47). Diyarbakırlı Yahudiler Diyarbakır'ın Tevrat'ta bahsi geçen Kalne şehri olduğunu söylemektedir. (Tekvin''Bap 10, ayet 1 Ve onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil, ve Erek, ve Akkad ve Kalne idi') (43). Diyarbakır'ın komşusu Malatya'ya uzatarak konuyu açmak istiyorum. 'Malatya'nın asıl adı Melite'dir. İbrani dilinde ilk olarak Semiramis tarafından kurulmuştur. Elazığ ile Malatya arasında ve Fırat nehrinin sol kıyısındaki Kömürhan ortalarında düz satıhlı bir kaya üzerinde Semiramis tarafından yazdırılmış İbrani dilinde bir kitabe vardır (48). Eğil'e gelen evliyaların hemen tümü Yahudi asıllı veya İsrailoğullarından oldukları ve bu bölgeye çok önceden geldikleri biliniyor. Eğilliler kasabanın girişindeki vadiye Melek Deresi der. Burada yedi İsrailoğullaına ait evliyanın yattığı söylenir. Bu ismin aynı vadideki mezarlıkta kabri olan Hz. Hellaktan mı geldiği yoksa burada yatan yedi evliyanın melekle ilgili olması dolayısıyla bu ismin aldığı sorgulanmaktadır. Bu açıdan Melek Deresinin Yahudi evliyalara ait bir mekân olduğu yöre halkınca ifade edilmektedir. Eğildeki Zülküfl, Elyesa, Yunus, Harun-u Asefi ve Danyal peygamberler de Yahudilerce kutsaldır. DİYARBAKIR'DA DİĞER YAHUDİ DEĞERLERİ Yahudi Kaynaklarında Dicle ve Fırat; Kuzey Mezopotamya (Dicle-Fırat Arası) Yahudilerin Aden Cenneti: Tevrat'a göre Cennet yeryüzündedir. Dicle ile Fırat arasındaki bölgedir. (E.Cothenet,Paradis,VI.1178).Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ta bugün Türkiye sınırları içinde bulunan birçok yerin ismi geçmektedir. Bu yerlerin başında Dicle ve Fırat nehirleri gelmektedir. Tevrat'a göre, Tanrı Âdem'i yarattıktan sonra "doğuya doğru Aden'de" bahçe yaratmış ve Âdem'i buraya yerleştirmiştir. Buradan bir ırmak çıkmış ve daha sonra bu ırmak dört kola ayrılmıştır. Bu dört koldan ikisi Dicle ve Fırat'tır. Dicle ve Fırat nehirleri kaynaklarını Doğu Anadolu bölgesinden alan iki akarsuyumuzdur. 99 Bu iki nehrin bulunduğu bölge Yahudiler açısından kutsaldır. Dicle'nin çıkış kaynağı ise Lice ilçesinde Bırkleyn mağarasıdır. Dicle'nin çıkış kaynağı Lice ilçesinde Bırkleyn mağarası Tevrat'ta Yaratılış: Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir. Asur'un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat'tır, denmektedir. Tevrat'a göre cennet Türkiye'dedir. Ancak kesin mekan neresi? Aden cenneti Anadolu'dadır. Eski Ahit/Tekvin/BAP 2.RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Babilliler, İsrail topraklarını işgal edince, o zaman popüler olan Grekçe kullanılmaya başlandı. Grekçe Doğu=Anatolia'dır. *RAB Tanrı doğuda (Anatolia)'da, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. *Daha güncel olarak *RAB Tanrı doğuda (Anadolu)'da, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Yahudiler buraya Aden bahçesi der. İslami kaynaklarda Adn diye geçmektedir. Firdevs cenneti Süryanilerin bölgeye verdiği isimdir. 'Hz. Musa zamanında Tevrat tek nüsha halindeymiş. Ahid sandığından çıkarılıp halka okunurmuş. Asurlular ve Babilliler'in saldırısıyla İsrail Krallığı ve Yahuda Krallığı ortadan kaldırılır. Süleyman mabedi yıkılır. Tevrat kaybolur. Yahudiler Babil'e sürülür. İ.Ö. Pers kralı Keyhüsrev'in izniyle Yahudiler tekrar Filistin'e döner. Tevrat yeniden kaleme alınır. O sıra Yahudiler Filistin dışında yaşamaktaydılar. Akdeniz havzasının kullandığı Yunancayı kullandıklarından Tevrat Yunanca metin olarak yazıldı. Bu metinde 'Ve Rab doğuya doğru Aden'de bir bahçe dikti'. Buradaki doğu,Anadolu'dur. Batı dillerinde “Anatolie”, Yunanca Ana-tole deyişinden gelir ve Doğu anlamına gelir. Yukarıda doğu yerine “Anadolu” kelimesini koyalım. 'Ve Rab Anadolu'ya doğru Aden'de bir bahçe dikti ve Adem'i oraya koydu.” Kutsal kitabın Fransızca çevirisinde bu doğuya değil doğu'da şeklinde geçer. Yani 'Ve Rab Anadolu'da Aden'de bir bahçe dikti ve Adem'i oraya koydu' 100 Cennet Anadolu'da ama nerede? Dicle ve Fırat Nehirleri ve arasında kalan bölge (Aden Bahçesi)'dir. (Tevrat: Yaratılış (Tekvin) 2:13) Tekvin 2: 8-14 şu şekilde devam eder ve Adem'in yaşadığı ortamı ve yeri tarif eder. Ve Rab (Allah) şarka (doğuya) doğru Aden'de (Aden: zevk) bir bahçe dikti ve yaptığı adamı oraya koydu. Ve RAB (Allah) görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında hayat ağacını, iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi sulamak için Aden'den bir ırmak çıktı ve oradan bölündü ve dört kol oldu. Birinin adı Pişon'dur; kendisinde altın olan bütün Havila diyarını kuşatır; ve bu diyarın altını iyidir; orada ak günnük ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı Gihon'dur; bütün Kuş ilini kuşatan odur. Ve üçüncü ırmağın adı Dicle'dir; Aşur'un önünden akan odur. Ve dördüncü ırmak Fırat'tır. Ve RAB Allah adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden bahçesine koydu. Aden bahçesi tam nerede? Cennet Nerede? Cennet olarak geçen bu bölge üç dinde, Antik Yunan ve Roma'da müşterek olarak Dicle ve Fırat bölgesini yansıtır. Bu nehirlerin doğduğu yer parametredir. Dicle ve Fırat arasında olan ve nehirlerin doğuş mekânlarına uyan tek yer Diyarbakır'dır. Dicle ve Fırat nehri arasında kalan tek il Diyarbakır'dır. Solda Çermik ve Çüngüş ilçelerini sulayan ve sınır olan Fırat nehri sağda ise Dicle nehri gözüküyor. Dicle ve Fırat'ın arasında olan tek il ise Diyarbakır'dır. Önemli olan nehirlerin çıkış kaynağındaki, aradaki bölge olmadır. Şatü'l-Arab bitiş kaynağıdır. Yani Şatü'l-Arab'a iki nehir arasında kalan bölge, tanıma uymuyor. Tek ayrıcalıklı yer Diyarbakır'dır. 101 Çermikte Sinagog: İlçede Yahudilerden kaldığı söylenen eski bir sinagog vardır. Bu gün ev olarak kullanılmasına rağmen, halen bazı duvarları özelliğini ve tarihi bir görünümünü korumaktadır. Sinagog, dışarıda büyük bir avlu ve içeride bulunan genişçe bir odadan oluşmaktadır. İçerideki büyük odanın batı tarafında “hitabet yeri bulunmaktadır. Odanın duvarları siyah ve beyaz bir taştan yapılmıştır. Çermikte sinagog - Çermikte sinagog kitabesi EĞİL'DE HIRİSTİYAN İNANÇ TURİZMİ Hıristiyanlığın Mezopotamya'nın yukarı kısmına girişi ve yayılışı Urfa (UrHai) merkezli olmuştur. Hıristiyanlıktan önce bölge tamamen putperestlik hâkimiyeti altındaydı. İsa'nın vazetmiş olduğu yeni din, Filistin topraklarında nevş-ü nema bulurken, Urfa'da Abgar sülalesinden gelen V. Abgar Ukomo hüküm sürmekteydi. Kral V. Abgar Ukomo'nun Ortadoğu'da bulunan Bizans Kralına göndermiş olduğu elçisi Hananya (Hannan), İmparator Tiberius ile görüştükten sonra Kudüs'e uğrar. Burada yeni bir peygamberin geldiği, hastaları iyileştirdiği biçimindeki mucize söylentileri, elçinin kulağına gelir. Bu söylentileri, seyahatinin dönüşünde Kral Abgar'a anlatır. Kendisi de cüzam hastalığına yakalanmış olan kral, bunun üzerine Hananya başkanlığında yeni bir heyeti Kudüs'e göndererek, İsa'yı ülkesine davet eder. Ancak, İsa, cevabi mektubunda, görevinin; “İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına” olduğunu hatırlatarak davete teşekkür eder ve kendisine, öğrencilerinden (şakirt) birini göndereceğini bildirir. Bazı kaynaklarda İsa, yüz hatlarının belirgin bir şekilde çizili olduğu bir mendili elçiye vererek, bunu krala vermesini ister. İsa'nın ölümünden sonra, Havari Toma'nın kardeşi ve 70 müjdeciden sayılan Aday (Addai veya Thaddeus), M.S. 38 yılında Urfa'ya gönderilir. Şehre gelen Aday, Filistinli bir Yahudi olan Urfa'lı Tobias'ın evinde kalır. Kral Abgar'la görüşen Aday, kralı iyileştirir ve kendisini vaftiz ederek Hıristiyanlaştırır. Kralın kabul ettiği bu yeni din, halkı arasında çok çabuk bir şekilde yayılır. Aday, öğrencileri olan Agay (Aggai) ve Mara'yı yanına alarak, Kuzey Mezopotamya'ya geçer. Kaynaklar, Aday'ın gezileri sonucunda Amid (Diyarbakır), Nusaybin, İdil, Erbil, Begermay, Keşker, Ahvaz ve civarını dolaştığını ve buralarda Hıristiyanlığı vazettiğini bildirir. 102 Aday'ın bu misyon çalışmaları sonucunda, Diyarbakır (Amid) çevresinde Hıristiyanlık yayılmaya başlar. Miladın 1. yüzyılının ortalarında, misyon çalışmalarına Aggai devam eder. Eğil, Lice, Silvan (Meyyafarlon) dolaylarına M.S. 70-80'li yıllarda Hıristiyanlık hâkim olmaya başlar (24). Eğil'de Hıristiyan inanç turizmi ve kiliseler Mağara kilise: Eğil'de Süryanilere ait önemli bir yapı mağara kilisedir. Mağara kilise: Eğil Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde yer almaktadır. Kilise içinde Hıristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri sembolize eden haçlar kazılmıştır. Eğil'de mağara kilise Diyarbakır'ın 3. Episkoposu olan Mar Aday, Urfa kralı Küçük Abgar tarafından öldürülmüş ve cesedi Eğil Kilisesi'ne gömülmüştür. Buna göre Eğil'in, birçok Hıristiyan ruhaninin mezarına ev sahipliği yapması yönüyle de önemli bir merkez olduğu söylenebilir.(25) Eğil Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde yer almaktadır. Kilise içinde Hıristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri sembolize eden haçlar kazılmıştır. Hz. İsa (A.S.) Peygamberin öğrencilerinden (şakirtlerinden) I.Adey I.yüzyılda bu bölgeye gelmiştir. Kilisenin etrafına güneydoğunun en büyük manastırlarından birini yaparak, Eğil'i episkoposluk merkezi haline getirmiştir (26). Eğil ilçe merkezinde, kalenin Harem kısmının hemen altında takriben 250300 m2'lik alan üzerine kurulmuş kubbeli ve sütunlu bir yapıdır. Yapının mihrabı üzerindeki kubbe ses akustiği sağlamak üzere özel yapılmış seramik borularla donatılmıştır. Yapının defineciler tarafından tahrip edilen Süryanice yazılmış kitabesinden yapının M.S. 3. Yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Kilisenin kale duvarı tarafında yüksekçe bir noktada ağzı duvarla örtülü bir mağaranın içinde Hıristiyanlarca kutsal sayılın beş azizin mezarı vardır. Urfa Kralı Abgar tarafından öldürülen Diyarbakır'ın III. Episkopusu Aday'ın da burada gömülü beş azizden biri olduğu tahmin edilmektedir. Bu mezarlardan ikisi ne yazık ki defineciler tarafından 2007 yılında açılıp tahrip edilmiştir (13). 103 Roma Kilisesi: Bu kilise Eğil Merkez Tekke (Çarıkören) Mahallesinin Haciyan mezrasındadır. Kilise Eğil'in Mirdasi Beyleri tarafından fethinden sonra Eğil Beyi Pir Bedir tarafından medreseye dönüştürülmüştür. Kilisenin Latin Yazısı ile yazılı Kitabesinden bu yerin geçmişte kilise olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Basri Konyar'ın Diyarbakır Tarihi adlı eserinde kitabenin bir fotoğrafı vardır. Kitabe halen okunabilir durumdadır. Ne yazık ki bu kilise de Dicle Barajının suları altında kalmıştır.(49) Tekke (Çarıkören) Mahallesi'ndeki Roma Kilisesi Dicle Barajı'nın suları altında kalmıştır (27). Hıristiyanlık açısından Eğil'in inanç merkezi olması, İsa Peygamber'in öğrencilerinden (şakirt) olan Adey'in, miladi 1. yüzyıl ortalarında buraya gelmesi yönüyledir. Adey'in ölümünden sonra, öğrencisi olan Agey, Eğil ve çevresinde dinsel telkinde bulunmuştur. 325'te ilk defa yapılan ve Hıristiyanların en büyük konsili olarak bilinen İznik Konsili'ne, -bu bölgeye ilk olarak gelen Adey'le aynı adı taşıyanEğil Metropoliti Adey de katılmıştır. Eğil'in, Hıristiyanlar arasında önemli bir merkez olmasının en büyük kanıtı, buranın çoğu zaman episkoposluk merkezi olmasıdır. İslamiyet'ten önce, Diyarbakır ve çevresinde ve tabi ki Eğil'de, Süryani kültürünün yoğun bir etkisinin olduğu bilinmektedir. Eğil, bu kültürün en önemli merkezlerinden birini teşkil etmektedir. Eğil manastırında bugün dahi, dünya Hıristiyanlarının tanıdığı ilim ve sanat adamları yetişmiştir. Başlıcaları: a-) II.Adey: 313'te imzalanan Milano Fermanı ile Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğunun resmi dini haline gelmiştir. 325 yılında İznik Konseyi toplanmıştır. İznik Konsiline Eğilli II. Adey de katılmıştır. b-) Eğilli Rahip Musa/Muşe: 525 Terde Diyarbakır'ın Kuzeyinde yer alan Eğil beldesinde doğdu. Süryanice ve Yunanca'yı bilen alimlerden biridir. Rahip Paphnotius'un isteği üzere, İskenderiyeli Mar Korillus'un "Kelafıra" adlı Yunanca eserini Süryanice'ye çevirmiş, Hz. Musa ile Yusuf ve eşi Asiyath'm hayatını tercüme etmiştir. 550 yılına kadar yaşadığı bilinmektedir (28) . c) Eğil önemli bir psikoposluk merkezidir. I.Urfa kralı Abgarın şehit ettiği Mar abay Eğilde yatmaktadır. d) Hristiyan alemince çok tanınan Efesli Yuhanna,yani Eğilli (Eğil doğumlu) Yuhanna'ya bakalım; M.S. 507 yılında Eğil'de dünyaya geldi. 558 yılında Burdaanlı Mor Yakup tarafından Efes Metropolitliğine yükseltildi. Döneminin en tanınmış metropolitlerinden, tarihçilerinden ve müjdecilerinden birisidir. Üç büyük cilt tutan ve çeşitli dillere çevrilen Kilise Tarihi, Azizlerin Yaşam Öyküleri, Bizans'ın bazı imparatorları Ortodokslara yönelik yaptıkları trajik olayları ve yazdığı diğer eserlerle ün salmıştır. Bizans İmparatoru Yustinyanos, ilim ve fazlıyla meşhur olan Mor Yuhanon'u huzuruna davet ederek onu 'Asya Eyaleti'nin merkezi Efes şehrini irşat etmek için gönderdi. Oradan da Frigya, Lidya ve Karya gibi Anadolu bölgelerini de 104 dolaşarak henüz Hıristiyanlığı benimsemeyen kabileleri Hıristiyanlaştırdı. Bu atik çalışmaları sırasında 92 kilise ve 12 manastır inşa ettiğinden Bizans tarihinde Efesoslu Yuhanon adıyla da anılmıştır. 587 yılında vefat etmiştir (29). e) Eğil'de doğup, bu bölgede Hıristiyanlık adına faaliyette bulunan kişilerden birisi de, Aziz Theodoto'dur. Eğil ilçesinin İnthe (Dişi) Köyü'nde, El-Kiryan ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kısa zamanda Diyarbakır ve çevresinde ün yapmıştır. Kırıkları düzeltmek, hastalara şifa vermek, kalben me'yus olanlara teselli vermek gibi meziyetleriyle tanınmıştır. Theodoto, Antakya'da, Patrik Theodoros ile birlikte Kınnısrin Manastırı'nda bulunmuş ve 667 yılında patriğin ölmesinden sonra, manastırı terk ederek Kudüs'e geçmiştir. Gerek yolculuğu sırasında ve gerekse de diğer durumlarda keramet gösterdiği ve özellikle hastaların şifa bulmasında etkin rol oynadığı rivayet edilmektedir. Daha sonra Mısır'a, oradan da Mardin'deki Karkafta Manastırı'na geçmiş, burada uzun süre kaldıktan sonra Kınnısrin Manastırı'na geri dönmüştür. Diyarbakır Metropoliti Toma'nın ölmesi üzerine, patrik ve episkoposlar, O'nun, metropolit olmasını istemişler, ancak, bunu reddetmiştir. Mar Gevergis Manastırı ve Kınnısrin Manastırı'na, daha sonra da Arknin Dağı'na ve Klevdiye'ye (Adıyaman) gitmiştir. Samisat metropolitinin, -hiç olmazsa- keşiş olması isteğini de reddetmiştir. Sonra, Miyafarkin (Silvan) ve Süfniler (Lice) bölgelerinde, Savur ilçesinin Kıllit Köyü'ndeki Mar Abay Manastırı'nda, ardından Mor Gabriel (Deyrülumur) Manastırı'nda kısa bir süre kaldıktan sonra, Mar Abay Manastırı'na yerleşmiştir. Theodoto, Araplar ve Romalılar arasında, barış görevi görmüş ve esirlerin mübadelesinde aktif rol oynamıştır. Bundan dolayı, hem Romalıların ve hem de Arap Müslümanların sevgisini kazanmıştır. İsteksiz olmasına rağmen, Patrik Yolyanos tarafından Diyarbakır metropolitliğine atanmıştır. Theodoto'nun ahlakı ve fazileti, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve hem de putperestler arasında çok yayılmış ve bundan dolayı da her kesimin güvendiği bir isim olmuştur. İnsanlara hoş muamele etmesi ve hoşgörülü davranması da onun en önemli özelliklerindendir. Theodoto'nun, metropolit olduktan sonra da, birçok bölgeyi ve manastırı gezdiği ve birçok kerametler gösterdiği ifade edilmektedir. 698 yılında ölmüş ve öldükten sonra, Kıllit Köyü'nde; Patrik II. Yolyanos, Dara Metropoliti Cebrail, Diyarbakır Metropoliti Matta, Mardin Metropoliti Sercis, Turabdin Metropoliti Aho ve Miyarfarkin (Silvan) Episkoposu İlya'nın katılımıyla, adına inşa edilen manastıra gömülmüştür. Theodoto'nun ölüm günü olan 20 Eylül, anma günü olmuş ve “Yedinci Yüzyılın Azizleri” arasında yerini almıştır (25). Şahveliyan Kilisesi: Bu kilise Eğil'in 15 Km. güneyindeki Yatır (Şahveliyan) Köyündedir. Kilisenin yanında Eski Şahveliyan köyü harabeleri vardır. Kilisenin duvarları ve kubbesi halen ayaktadır. Kitabesi yoktur. Ancak bu köyün eski sakinlerinin Hıristiyan Süryaniler olduğu çevrece bilinmektedir (49). 105 Eğil yatır köyünde kilise (Şehveliyan Süryani kilisesi) Şemsiler için vazgeçilmez mekân Eğil: Eğil, sayısız inanç gruplarını da bünyesinde barındırır. Bunlardan biri Şemsilik (güneşe tapanlar). Eğil Kalesi'nde Şemsilerin kullandığı bir mabet var. Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda getirilmiştir. Güneşe doğru oyulan iki büyük salondan oluşuyor. (27) Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda getirilmiş ve heyeti umumiye sile murabaa yaklaşan bir mabed vardır. İki büyük salon bu taşlıklarda vücuda getirilmiştir. Yan yana iki küçük kuyuyu andıran ateş gede, güneşe doğru oyulmuştur. Burada taştan yapılmış üç halka vardır. Kurban yerleri vesaire mabede mahsus mahaller mevcuttur (30). 106 DİYARBAKIR'DA DİĞER GAYRİMÜSLİM MANEVİ DEĞERLER Diyarbakır'ın Manevi Önemi: Diyarbakır surlarında şu an 83 burç vardır. Ancak M.S. 349 yılında yapıldığında 72 müjdeci temsilen 72 burç yapılmıştır. Diğer burçlar sonra ilave edilmiştir. Bu hususta Diyarbakır'la ilgili seyahatnamelerde Tavernier, Buckhinhamve Lord Kinros'un hatıralarına bakılabilir. Diyarbakır surları-Dağkapı ve Urfakapı Diyarbakır'daki surlarda 4 kapı (Mardin kapı, Rum kapı, Dağ kapı, Yeni kapı): Mezkur dört kapının dört İncilin adına yapılmış olmasına dair bir anane vardır ki bu anane, İncil'ci Marcus'un sembolü olan bir öküz başının Rum kapısı üzerinde mevcut olması ile kuvvet bulmuştur (132). Ermeni Hristiyanları anlayışına göre ( Mıgırdıç Margosyan) Diyarbakır ve Hz. Âdem: 'Âdem ile Havva'nın cennetten kovulduktan sonra ilk defa ayak bastıkları topraklar Dicle kıyılarıdır. Çoluk çocuk elbirliğiyle bir şehir kurup Adem'in dem'ini de ters çevirerek adını Amed koymuşlar. Bağlar semtinde, o zamanlar Adem'in bağları varmış. (Hürriyet ilköğretim ilkokulu karşısı) (133). Ermeniler Diyarbakır'a Dikranegert ismini koymuşlardır. Bu isim Milattan önce burada yaşamış Kral Tigran'la ilişkilidir. (134) Yani Diyarbakır ilk insanın yaşadığı mekân olarak kabul ediliyor. Bunun başka bir anlamı Aden cennetinin kurulduğu ve kurulacağı mekân bu ildir. Ermenilere göre, İncil'de geçen “cenneti sulayan dört ırmak” Kür, Araz, Dicle ve Fırat nehirleridir. Bu nehirlerin geçtiği topraklar, Tanrı tarafından Ermenilere verilmiştir. (135) Bu nehirler arasında ise Aden cenneti vardır. Bu açıdan Diyarbakır Bölgesinin Kudüs kadar önemi bulunmaktadır. Surp Gıragos Hızır İlyas 107 Surp Gragos'un önemi: 1. Türkiye Ermenileri Patrikliği Patrik Genel Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan, Van'daki Ahdamar Adası'ndaki Surp Haç Kilise'si kadar Ermeniler için önemli olan Diyarbakır'daki Surp Giragos Ermeni Kilise'si de önemlidir. 2. Kilise vakfı yönetim kurulu üyesi Tekin Papuççuyan, Kilisenin Diyarbakırlı Ermenilerin yanı sıra dünya Ermenileri için çok önemli manevi değeri olduğunu dile getirdi. (136) 3. 1600'lü yıllarda Diyarbakır'a gelen Polonyalı Gezgin Simeon kilise hakkında şunları ifade ediyor: “Bir gün Surp Giragos Kilisesine gittiğim vakit, kilisenin beş horanının önünde ayrı ayrı ayin yapıldığını gördüm. Orada Vartabet, keşiş ve piskoposlardan başka 25 papaz saydım, demektedir. 4. Ermeni Patrikhanesi Genel Vekili Başpiskopos Aram Ateşyan kilisenin Ermenilerin ruhani doğuş yeri olduğunu ifade etti (137). Süryanilere göre Diyarbakır: Diyarbakır'la ilgili olarak, Süryani tarih kitaplarında oldukça fazla bilgilere ulaşmak mümkündür. Süryaniler, bu şehri “mübarek” olarak övmüşlerdir. Çünkü bu şehirde birçok âlim ve azizin mezarları bulunmaktadır. Onun adına Musul yakınlarındaki Elfef Dağında manastır inşa edilen Mor Mattai Diyarbakırlıdır. Bundan da öte, bu şehirde meşhur rahipler ve azizler yatmaktadır. Büyük öğretmen Suruçlu Mor Yakup (ö. 522), büyük metropolit Mor Diyonsiyos İbül Saliba (ö. 1171) gibi, birçok ilim ve din adamı ve hayırseverler Diyarbakır'da yetişmişlerdir. İshakuni Ailesi de bu şehirde yerleşmiş seçkin ailelerdendir. Antakya Metropolitliği görevinde bulunan VII. Ananasyos (Ebul Faraç lakabı ile bilinir. ) Diyarbakırlı Kemda Ailesine mensuptur. (ö. 1128). Garip oğlu II. İbrahim (patrik.) (ö. 1312), Kamşef oğlu II. Yeşu (1662) vb. (138) Leon Briro tarafından 1107 yılında kaleme alınan bir eserde 'Diyarbakır'a bağlı olan ünlü mübarek Şraohiya köyünden Hürmüz oğlu Ablahad'tır ifadesi geçmektedir (139). Bu durumda 1107 yılında Hıristiyanlarca kutsal bir köyün varlığını öğreniyoruz. Türkiye'de Hz. İsa'nın diliyle ibadet yapılan tek kilise Diyarbakır'dadır. Diyarbakır'da Ortodoks Süryanilere ait olan bu kilise IV. Yüzyıldan kalmıştır. Kilise birkaç kez yanmış, yıkılmış ve birçok kez onarılmıştır. Diyarbakır'daki Meryem Ana Kilisesi ilk kiliselerdendir ve Hz. İsa'nın dili konuşulmaktadır. Diyarbakır Suriçi'nde 4 bin yıllık eski bir putperestlik mekânı ve milattan sonra 3. yüzyıldan bu yana, yani bin 700 yıldır kesintisiz olarak kullanılıyor. Milattan sonra 34 yılında Hıristiyanlığı kabul eden ilk Hıristiyanlar Arami-Süryanilerin Kilisesi 'Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi" Diyarbakırlı Süryaniler bin 700 yıldır kendi kadim mekânlarında Hz İsa'nın konuştuğu dille Arami'ce konuşup ibadetlerini yapıyorlar (140). 108 Diyarbakır'da Hıristiyanlar Hz. İsa'nın konuştuğu orijinal dili konuşur ve ibadeti bu dilledir. Süryanice dili dünyanın en eski dillerinden olup dünyanın ilk alfabesi Süryani alfabesidir. Ayrıca Hz. İsa'nın, Meryem Ananın ve elçilerin Süryanice konuşmaları ve İncil'in Matta bölümünün Süryanice yazılması da önemli bir olaydır.(141). Hz. İsa'nın (İslam inancında Hz. İsa'ya benzer kişinin) çarmıha gerildiği haçın bir parçası Diyarbakır'da dır (142). İslam anlayışına göre Hz. İsa ve çarmık: İsrailoğulları, İsa (a.s.)'yı ve ona tâbi olanları durdurmak için pek çok yol denediler; sonunda Hz. İsa'yı öldürmeğe karar verdiler. Ancak Allah, onların planlarını etkisiz hâle getirdi. Yahudiler, İsa (a.s.)'a benzeyen birini yakalayıp astılar ve "Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" dediler (en-Nisâ, 4/157). Öte yandan Kur'anı Kerîm, asıl durumu su şekilde açıklar: "Hâlbuki onlar İsa'yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. Ayrılığa düştükleri şeyde, doğrusu şüphededirler. Onların bu öldürme olayına ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Kesin olarak onu öldürmediler, bilakis Allah, onu kendi katına yükseltti. Allah güçlüdür, hâkimdir." (en-Nisâ, 4/157158). İsa (a.s.) ayette de belirtildiği gibi, öldürülmeden göğe yükseltilmiştir. (143). Hıristiyan anlayışına göre çarmık ve haç: Diyarbakır'da inanılmaz bir sır çıktı. Hz. İsa'nın çarmığa gerildiği hacın bir parçası sadece dünya kiliseleri arasında Diyarbakır Meryem Ana Kilisesi'nde olduğu ortaya çıktı. Süryani Can Şakarer, "Herkesin bildiği gibi Hz. İsa Kudüs'te çarmığa gerildi. Hz. İsa'nın ölümünden sonra Bizans Kraliçesi Elen Hıristiyanlığı kabul eden Kraliçe Elen, Hz. İsa'nın haçını bulmak için Kudüs'e gitti. Hz. İsa'nın haçını bulduktan sonra İstanbul'a getiren Kraliçe Elen, öldükten sonra haç bir vatandaş tarafından bölgeye getirilmiştir. Haçın parçasını sadece özel günlerde ziyarete açıyoruz “diye de ifade etti.(144). Haç, Diyarbakır'da bulunan Meryem Ana Kilisesi'ne 300 yıl önce getirilmiştir. (23)” Diyarbakır'da İki Havari: Hz İsa'nın 12 Havarisinin birinin (Mar Tumanın mezarı) Diyarbakır merkez Meryem Ana Kilisesinde vaftiz yerinin sağında olduğunu Süryaniler ifade eder. Süryani kaynaklara göre Diyarbakır Meryem Ana Kilisesinde Havari Saint Thomas'ın mezarı 109 Hz. İsa'nın 12 Havarisi de bizim kutsallarımızdandır. Bunlardan birisi Diyarbakır'da metfundur. Horepiskopos Gabriel Akyüz: Havari Toma veya Thomas Hind taraflarına gidip, oralarda şehid edilmiş, 4. yüzyılda Urfa'ya getirilmiştir. Kemikleri sonra Diyarbakır Meryem Ana Kilisesine getirilmiştir. Mezarı şu an ayin yerinin sağ tarafındadır. Diyarbakır'da ayakta kalmış Süryani kilisesi Meryem ana İkinci havari Çınkuş, Şınkuş. Diyarbekir (Diyarbakır) Vilayeti'nin Arğni Sancağı'nın Cermuk (Çermik) Kazası'nda, Yeprat'ın (Fırat) sol kıyısında bulunan şehir. 1914'te yaklaşık 4 bin Ermeni nüfusa sahipti. Şehirde, Surb (Aziz) Karapet (Apostolik), Surb Poğos (Katolik) ve bir de Protestanlara ait olmak üzere 3 kilise, her kilisenin, kendisine bağlı birer okulu vardı. Ünlü Sirahayats Surb Astvadsadsin Manastırı da Çınkuş yakınlarındaydı. Surb Minas ziyareti (ananeye göre İsa'nın havarilerinden Aziz Tadeos/Tadeus tarafından kurulmuştur.) (145). Süryaniler için Diyarbakır'ın önemi: Süryanilerin sayıları giderek azalmıştır. Bugün sadece 4 aile kalmıştır. İ.s. 100. yılda Hıristiyanlığın Mezopotamya'ya yayılışının kapısı Diyarbakır olmuştur. Erbil vakayinamesi yazarı Mşiha, Hıristiyanlığın Diyarbakır'dan Dicle'nin öbür tarafına geçtiğini ve birçok aşiret reisinin Hıristiyan olduğunu, Mezopotamya coğrafyasına giden ilk misyonerliğin buradan başladığını söylenir. Süryanilikte Aden (Ferdeyso) Bahçesi: Konuyla ilgili olarak Deyrulzaferan Manastırı Metropoliti Saliba 'nın görüşü şu şekildedir: Konu için Deyrulzaferan kilise sitesine baktığımızda; Kilise Babalarına göre, Aden Bahçesi Allah'ın iki nehir (Dicle ve Fırat) arasında yarattığı ruhani bir yerdir. Özellikle Dicle ve Fırat arasındaki coğrafya insanlık tarihinde çok önemlidir. Farklı mezheplerimizle biz Süryaniler için kutsal bir yerdir. Çünkü kilise babaları, 'fardayso' olarak bilinen Aden Bahçesini burada gösteriyor. Aden Bahçesi, iki anlamda kullanılıyor. Kavramsal olarak, yani Adem ve Havva'nın Allah tarafından yerleştirildiği yer. Ruhsal anlamda ise, fani dünyadan göç eden insanın kıyamet öncesinde gideceği yer. 110 Aşağıda arz edileceği üzere Hassuni mağaraları da kilise mağaralardandır. Kapadokya'ya rakiptir. İsa Peygamber'in öğrencilerinden (şakirt) olan Adey'in, miladi 1. yüzyıl ortalarında buraya gelmesi, irşada bulunması altı çizilecek bir noktadır. Hassuni Mağaraları Mezolitik dönemde ilk defa yerleşime sahne olmuş, daha sonra Hıristiyanlığın ilk yıllarında ve Ortaçağda da yerleşim özelliğini sürdürmüştür. İncil'de bahsedilen önemli şehir Tigranocorte, Silvan'dır.(149). Silvan İlçesinin Tigranocorte (Digranacert) olma ihtimali yüksektir. Ancak Diyarbakır Ermenileri Diyarbakır'ın Digranagerd oluşunda ısrarlıdır, bu arada yaşamış Kral Dikran onuruna çocuklarına Dikran ismini koyarlar. Çulcu Dikran, Yemenici Dikran, Kuyumcu Dikran, Taşçı Dikran, Sobacı Dikran, Kazancı Dikran, Demirci Dikran, Deli Dikran . İncil'de Tigranocorte olarak geçen Silvan Ermenilerin rüyasıdır. Büyük Tigran krallığının başkentidir. Silvan'ı başkent yapan II. Tigran'ın sikkedeki resmi 111 Yani Allah'ın iradesini tamamlayan iyi insanların, azizlerin ruhani meskenidir. Fardayso veyahut Aden Bahçesi; kavramsal olarak Ferdeyso (Aden Bahçesi) kelimenin tam anlamıyla Bethnahrin'in (Mezopotamya) ta kendisidir. Silvan ve Hıristiyanlar: Hz. İsa zamanından sadece bir duvarı kalan kilise şu an Silvan'da Belediye Camiinin duvarını teşkil etmektedir. (146). Sadece bir duvarı orijinal kiliseye aittir. Bu bilginin kaynağı İbnül Ezrak'ın Meyyafarakin (Silvan)'la ilgili verdiği malumatta geçer.(147). Burada camdan bir kapta İsa Mesih'in kanı vardı. Hz İsa devrinde kalan bir kilisenin Silvan'da oluşu Hıristiyan dünyası açısından önemlidir. Silvan'da bulunan Süryani mabetleri konusunda, Zekeriya Kazvini, Yakuti'nin eserine atıfta bulunarak, Aziz Petrus ve Aziz Pavlos adında büyük bir kilisenin inşa edildiğini belirterek, “kentte Mesih devrinde bir kilise vardı. Bu büyük kilisede siyah mermerden (bazalt) bir çanak içinde camdan bir kapta Yeşu Nunoğlu'nun kanı vardı. (aslında bu kan İsa Mesih'in kanıdır). Bu kan her hastalığın devasıdır. Bu kanı abraş (cüzam) hastalığına yakalananlara sürünce hastalıktan kurtulur ve hiçbir iz kalmazmış. Bu kanı Marutha Büyük Rumya'dan geldiği ileri sürülmektedir. (148) (165). Yakut el Hamevi,Batlamyus'a dayanarak Meyafarikin'in kurulduğu yerde geçmişi milattan önceye dayanan büyük bir köyün bulunduğunu,halkının hristiyanlığı ilk benimseyenler arasında yer aldıklarını,söz konusu köyde inşası Hz İsa dönemine dayanan bir de kilisenin mevcut olduğunu aktarmaktadır. İbni Şeddad da Meyafarkinde Hz.İsa döneminde inşa edilen bir kilisenin varlığından bahseder.Bu durumda Meyafarkin'in ,hristiyanlığın yayıldığı ilk yerleşim yerlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır (166). 112 Şehitler şehri (Martiropolis) Silvan M.S. 410 yılında Mar Marutha isimli rahip İran'a elçi olarak gider. İran Şahının rızasıyla eskiden II. Şapur ordusunun katlettiği Hıristiyan askerleri arasındaki 'Kırklar' adlı şehitlerin kemiklerini Silvan'a gömmüştür. Bu yüzden şehre Bizanslılar Silvan'a Martiropolois (Şehitler şehri) ismini verir. Mar Marutha da havarilerden sonraki 318 piskopostan biri oldu. Mar Marutha Bizans imparatoru ve İran kralından yardım aldı. Silvan şehrini yaptı. Getirdiği kemikleri yaptığı kemerlerin arasına koydu (150). Saint George(Cercis): Cercis, Müslümanlar ve Süryanilerce kullanılan bir isimdir. Hıristiyanlar ona Saint George der. Cercis Filistinde Remle'de doğmuştur. M.S. 284-305 yıllarında hüküm süren Roma imparatoru Diocletion (veya Dadan)'a putperestliği bırakmasını istemiş ve ondan işkence görmüştür. Bu işkencelerle dört defa öldürülür, üç defa dirilir. Dördüncüde şehit olur. Bu arada çeşitli mucizeler gösterir. Binlerce kişi Cercis'in dinine girer. Bunlar arasında kralın karısı da vardır. İmparator, Cercisi ve inananları öldürür, ancak bir afetle kendisi de yok edilir. İslami kaynaklarda üç defa öldürüldüğü halde dirilmesi, ölüleri mezardan çıkarıp diriltmesi, kökünden kesilmiş ağaçları tekrar yeşertmesi, parçalanmış hayvanları canlandırması, ikinci ölümünde göğün kararması, dirilmesinde güneşin tekrar ortaya çıkması nedeniyle nebi olduğu düşünülmektedir.(151). Evliya çelebi seyahatnamesinde Silvan'ın Cercis Nebi talimatıyla kurulduğunu ifade eder. 'Şehrin ilk banisi Musul Kalesi içinde medfun bulunan Cercis Nebi ümmetlerinden Handik Nam Meliktir ki talimi ile bina etmiştir.' 'Eğer bu rivayet hakikat ise: kasaba milattan sonra (300) tarihine doğru inşa edilmiştir. Çünkü Cercis Peygamber bu tarihlerde yaşamaktaydı '(152). Saint George (Cercis) Hıristiyan Aleminde çok itibar edilen bir yüce kişidir. Birçok kilise Saint George olarak adlandırırlar. İngilizler onu vatanlarının manevi koruyucusu olarak sayar. Asker olup bir hükümdar kızını ejder elinden kurtardığı bir efsaneden dolayı, Çarlık Rusya'sı, Saint George'nin bu ejder olayını konu alan tasvirini, resmi sembol edinmiştir. Avrupa'da St. George ile baharın gelişi ve tabiatın yeniden canlanması arasında ilgi kurulmakta, bu sebeple çeşitli törenler yapılmaktadır. Ukrayna'da bitkilerin St. George gününde yeşermeye başlamasını sağlayan yöntemler geliştirilmekte, Baltık ülkelerinde sürülerin vahşi hayvanlardan korunması için St. George'un ikonuna başvurulmaktadır. Saint George (Cercis)'in mezarının Diyarbakır'da olduğu belirtilmektedir. 1936 baskılı Hasan Basri Konyar'a ait 'Diyarbakır Tarihi' s. 203 'e bakalım: 'Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre giren Timur Yunus ve Cercis Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer kubbe yapılması için birçok para verdi. Aynı bilgi Joseph Von Hammaer'in Osmanlı tarihi eserinde de vardır. Ek bilgi olarak birçok paranın 20. 000 kepik olduğu cümlesi vardır. 113 Saint George kilisesi: Muhtemelen Timur'un kubbesini yaptırdığı Cercis (Saint George) makamı (Zemin katın altında olması muhtemeldir.) Hz. Cercis (Saint George)'un Diyarbakır ve çevresinde yaşadığına dair çok sayıda bilgi vardır. Diyarbakır'ın Hz. Cercis'le çok ilişkisi vardır: 1. Diyarbakır'ın Silvan İlçesi Cercis Nebi'nin emriyle inşa veya ihya edilmiştir.(Evliya çelebi seyahatnamesi). 2. Diyarbakır'da ve bölgede Cercişoğulları ismiyle geniş bir sülale mevcuttur. Örneğin, Mardin'de Cercis Murat Konağı vardır. Savur'da tarihi kilise avlularından mezar taşlarında Cercis ismini okumak mümkündür. Gerek bu sülale, gerek Cercis Nebi zamanına denk gelen Diyarbakır İçkale'de ki Saint George kilisesi ve gerekse Silvan'ın Cercis Nebi'nin talimatıyla restore edilmesi dünyanın aradığı Cercis'in(Saint George) Diyarbakır'da olduğunu gösterir. 3. Komşu illerde Cercis Efsanesi vardır. Diyarbakır bu efsaneler halkasının ortasındadır. Müslümanların yanı sıra Mardin'de Süryanilerin de çocuklarına Cercis ismini koyduğunu görüyoruz. Bu noktada Mardin Şeriye sicilleri yardımcı olmaktadır. (252 nolu defter'de182/468, 191/503,191/505), (242 no'lu defterde 6/6,53/72) 195 no'lu defterde (2/5,5/15,10/30,68/126) (153) Saint George (Cercis) ile Diyarbakır ilişkisini teyid açısından Hz. Cercis'in komşu illeri etkilemesi gerekir. Örneğin Mardin Hz. Cercis'den çok etkilenmiştir. Hıristiyan ve Müslümanlar çocuklarına Cercis ismini çok koymuştur. Bunu Mardin Şeriyye sicillerinde oldukça fazla görüyoruz. Savur'da kilise avlularında mezar taşlarında Cercis ismini görüyoruz. 114 Malatya, Diyarbakır'a komşu bir ildir. Bu bölge de Hz. Cercis'den etkilenmiştir. 'Malatya'ya 5 km. Bey Dağının göğsündeki bir kilise bu gün Müslümanlarca da çokça ziyaret edilmektedir. Burada Cercis Peygamberin kabri olduğu söylenirse de aslında böyle bir şey yoktur. Burada halk kurbanlar keser, çocuklarına Cercis ismi koyar.' Diyarbakır çevresinde de Cercis Nebi ile ilgili efsaneleri duyuyoruz. Örneğin Urfa'da da Cercis Nebi ile ilgili efsaneler anlatılır (155). Ergani: Ergani'de Surp (Aziz) Nişan adlı kiliselerdeki bir leğen parçasının kutsal olduğunu, Hz. İsa'nın şakirtlerinin ayağını yıkadığı leğene ait olduğunu söylerler. Bu nedenle kutsaldır. Ergani'deki Meryem Ana Kilisesi Gugas İncciyan'ın Ermenice yazdığı Dünya coğrafyası adlı eserin tercümesinde, Ergani'deki Meryem Ana Kilisesinin Hz. İsa'nın talebelerinden Tateos adına kurulduğunu, manastırın kapısındaki yazıtın buranın kutsal bir mekan olduğunu belgelediğini ifade eder. 1612'de Diyarbakır'a gelen Polonyalı seyyah Simeon buranın mucize yaratan bir tapınak olduğunu ifade eder. Kilise o zamanlar 360 odalı imiş. (156) İlk Çekiliş Tarihi: Ocak 1909 Fotoğrafı Çeken: Gertrude Bell 2010 yılındaki durum Çüngüş Ermeni sitelerine göre manastır, ''Çenkuş, 11. yüzyılda, Ermenilerin en yoğun oldukları yerleşim yerlerinden biriydi. 1900'lerde halen görünür durumda olan malların yıkıntıları da bunun en önemli kanıtıydı. 1895 yılına kadar Çankat piskoposluk makamının bulunduğu bir şehirdi (157). Ünlü Sirahayats, Surb Astvadsadsin Manastırı da Çenkuş yakınlarındaydı. Surb Minas ziyareti (ananeye göre İsa'nın havarilerinden Aziz Tadeos/Tadeus tarafından kurulmuştur.) de tanınmıştı. Yakınlardaki Adiş (Atiş) Köyü'nde de çok sayıda Ermeni yaşamaktaydı (157).. 115 Çüngüş Ermeni Katolik Kilisesi KAYNAKLAR 1-Ali Melek. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve Kabirleri.1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009 2-Tellioğlu ö. (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999 3- Şemseddin Sami. Kamus-u alam.1889Yılı c.2.s.834' 4-Üzülmez:M .Çayönünden Erganiye.2005 S.262,254,268,269 5-Erpolat M.S:Dünden bugüne Ergani'deki ziyaret yerleri.Uluslar arası Türk Dünyası İnanç Merkezler Kongresi.Ankara.Türksev yay.2004.s::51 6-Korkusuz Ş:Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.2003.s:151,23 7-Ali Emiri Efendi. Osmanlı Doğu Vilayetleri (Hazırlayanlar. Prof. A. Yuvalo. Doç. A.Halaçoğlu). Babıali kültür yay.İst.2008s.156 8- Prof. Dr. Süleyman Ateş. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar neşriyat. İst. 2004.s.213 9- -İncedursun. B. Peygamberler Diyarı Eğil.Diyarbakır.2005.s:2 10--Dikmen M. Peygamberler tarihi.Cihan yay.s.417,419 11--Yıldız C..Bir inanç merkezi olarak Eğil .Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezleri Kongresi Bildirileri.Türksev yay.Ank.20004.s.125 12- Çiçek ZA.:Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97,21,53 116 13- Gündüz N,Cengiz S. Eğil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi). S.34 http://www.egilder.org/egil.htm 14- Akıncı AC.:Peygamberler tarihi.6/522,416,147 15- Yıldız M Eğil-ergani halkının dilinde medfun peygamberler.1.uluıslararası nebiler sahabiler azizler krallar kenti diyarbakır sempozyumu 2010.Diyarbakır.s.2544 16- 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan 17- Türkiye Diyanet Vakfı.İslam Ansiklopedisi.İst.1993. 8/481 18- Dilek Z. Lice. Diyarbakır.2002s.36 19- Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17 20- Beysanoğlu Ş.Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi.Diyarbakır Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.50 21- http://terkanlilardernegi.com/ 22- Ateş S..Kur'anda Peygamberler Tarihi.Yeni ufuklar neşriyat.İst.2004.s.2 23-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek 24-Mehmet Şimşek Diyarbakır'da Gömülü Süryani Aziziler.1.Nebiler sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009 25-Yıldız. M Bir inanç merkezi olarak eğil*sabard. yıl:ı sayı:1 sayfa:1- 187 26- www.main-board.com/ 27- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman 28-Şimşek M .Süryaniler ve Diyarbakır.Kent yay.İst.2.baskı.s.59-63 29- Horiepiskopos Gabriyel Akyüz Diyarbakır Süryani Azizleri 2. Nebiler sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2010, 30- Basri Konyar:Diyarbekir Yıllığı.1936.s:350,269,276 31-Rahmi Hüseyin Ünal.Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine Bir İnceleme. Atatürk Ün Basımevi.Erzurum.1975 32- Metin Sözen. Diyarbakır'da Tük mimarisi.1971 33- http://dersvekuran.blogcu.com/tarihden-ders-cikarmak-6-hz-talut-hzdavut-hz-suleyman/10638287 34-. Balta M:Kültürler kavşağında Şırnak.İst.2003 s:132 35- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Van-2007 36- Bayram Altan: Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84 37- Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar(ed). İst. 2007. s.157 117 38- Prof. Dr. Ahmet Bedir. Kur'anı-ı Kerim Atlası. Kaynak yay.İst.2009.s.181 39- Abdullah Aydın. Peygamberler Tarihi.Mehdi yay..s.270 40- Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi.Kayıhan yay.İst.2005.529 41- Peygamberler Tarihi, İhlas Yayınları 42- Austen Nenry Layard: Ninova ve Kalıntıları. Avesta yay.İst.2000.s.501 43- Rifat N.Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir.s:368 44- http://www.ziza.net/tr/peygamberler/ 45- www.msxlabs.org/ 46- M. Cengiz Yıldız. Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler 1.Uluıslararası nebiler sahabiler azizler krallar kenti Diyarbakır sempozyumu 47- Yona Sabar: Kürdistani Yahudilerin Halk Edebiyatı.Doz yay.İst.2005.s.238,302 48- İbrahim Olcaytu: Folklor defterleri-I. Kalan yay.Ank.2000.s.35-36 49- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si 14 (23): 5-18, 2012 50- http://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1m,_E%C4%9Fil 51- www.malatya.gov.tr 52- Bedir A..Kur'an-ı Kerim Atlası. Kitap yurdu yay.İst.2009 53- Tellioğlu Ö. (ed):Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl.: 1869-1905. cilt:4/208. 2/110. c.3,5/195 İstanbul.Acar matb.1999 54-(Özgültekin Ramazan, Akman Ekrem, Demirbağ Hüseyin :Dünden bugüne Siverek. Konya.1997.s:54 55- Değertekin H. Dünden bugüne Diyarbakır.1. Diyarbakır Sempozyumu. Ankara. 2000.s.27) 56- http://nedir.antoloji.com/diyarbakir-egil-balim-koyu/ 57-Prof.Dr.İsmail Yiğit. Peygamberler Tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.s.371 58-Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi.Yeni Asya yay.İst.2002.s.339,336 59-Mehmet Dikmen. Peygamberler Tarihi.Cihan yay.İst.2006.s.449 60-İhsan Atasoy. Peygamberler tarihi.Yeni Asya yay.İst.1994.s.416 61-Prof.Dr.Nurettin Uzunoğlu. Peygamberler Tarihi.Zembil yay.İst.2005.s.180 62-http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav 63- Aydın N:Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi.s.36-39 64-Diyarbakır Valiliği:2000'e beş kala Diyarbakır.1995 s.147,131,382 65-www.kenthaberkurulu.com 66- Maurice Bucaille.Kitab-ı Mukaddes,Kur'an ve Bilimİzmir.1981.s.133 67-( Heyet, Peygamberler tarihi ansiklopedisi cilt: 1, Hakikat kitabevi,) 68- Ahmet Cemil Akıncı Kısas-ı Enbiya.c:1. 118 69- Ethem Zemgin: Kürdistan'da Mitoloji ve Dini İnançlar.Doz yay.İst.2005.s.1856 70- İbnül Esir. El Kamil fitttarih.c.1 Bahar yay1/49-50. 71- Şerafettin Güneli:Ergani:1966.s:18 72- Şehmus Aslan:Kuzey Mezopotamyanın Gani kenti Ergani. Diyarbakır.1966 s:67 73- Muazzez İlmiye Çığ. Giigameş. Kaynak yay..2006.İst.s.83 74- Yrd. Doç. Dr. Nesim Doru (ed), Uluslararası Şırnak ve çevresi Sempozyumu. Bünyamin Açıkalın. Tefsir literatüründe Nuh(AS) kıssası.2010.s.38 75- Oymak M:Urfa ve Hz. Eyyub. .Ş. urfa. 2005.s:73 76-Dr.Faruk Öncel. Yeni bir iddia.06.08.2010 Diyarbakır söz 77-R.P.Giuseppe Campanile. Kürdistan tarihi. Avesta yay. Diyarbakır.2009.s.23 78- Cemşit Bender. Kürt mitolojisi. Berfin yay.İst.2007.s.111 79-http://www.bookrags.com/wiki/Corduene 80-W.Minosrky.The Bois DN.Mac Kenzie..Kürtler.Kürdistan.Doz yay.2Baskı.;st.2004.s.43 81- Sophene & Corduene Geography Of Strabo, 14. Kitap, s. 161–62, Suriye başlıklı bölüm 82- Zeki Dilek. Lice.Diyarbakır.2002. 83- Ahmet Eyicil. Afsin Ashab-ı Kehf s.272 84- Orhan Avcı. Irak'ta Türk Ordusu. Vadi yay.İst.2004.s.84-85 8 5 - D o ç . D r. C e m Z o r l u . İ l k İ s l a m c o ğ r a f y a c ı l a r ı n a g ö r e Diyarbakır1.Uluslararası. Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.20–22 Mayıs 2004. Diyarbakır. 2004.s.854 86- Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012. s. 49 87- Osman İçli – İlkha 03 Ağustos 2012 88- M. S. Erpolat. Dünden Bugüne Ergani'deki Ziyaret Yerleri. Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezler Kongresi. Ankara. Türksev yay. 2004. s:517 89- Müslüm Üzülmez. Çayönünden Erganiye. 2005 S 268, 269 90- Hamza Aksal. Diyarbakır'ın Büyüleyici Mağaraları.Mizgin Dergisi.Sayı.15 91- Muazzez İlmiye Çığ: İbrahim Peygamber.6.Basım. Kaynak Yay.2006.S.77 92-Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde Başlar. Kabalcı Yay.İst.1999.S.476 93-Halis [Ataksoy Diyarbakır Tarihinde komuk Eliyayma Hazırlayan: Yılmaz Ataksorçeltüt Matbaacılık Sanayi Ve Ticaret A.Ş.İstanbul — 1988.S.33 94- Muazzez İlmiye Çığ.İbrahim Peygamber.Kaynak yay.6.basımİst.2006..s77.79 95- http://zanakoc.tripod.com/id15.html 119 96- Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde başlar. Kabalcı yay.İst.1999.s.476 97- Müslüm Üzülmez. Çayönünden Erganiye Uzun bir Yürüyüş.İst.2005.s.49 98- Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi.2003.I/52 99- Dr. Adil tekin:Diyarbakır.D.Ü.matb.1997 100- Doç i. Eyüp Ay. Hz. İbrahim kıssasına arkeolojik bir projeksiyon. IV. Kur'an haftası Kur'an sempozyumu.17 Ocak 1998.Ankara.s.188,194 101- Joan Oates, Babil, çev. Fatma Çizmeli, Arkadaş Yy, Ankara,2004. 102- Hans J.Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, Çev. Zühre İlkgelen, Arkeoloji Ve Sanat Yy, İstanbul, 2004. 103- http://www.uludagsozluk.com/k/naramsin/ 104-http://cat.une.edu.au/page/diyarbakir%20small%20streams 105- Müslüm Üzülmez. Güneş Ay ve Hilar. Ergani Haber Gazetesi3 Mart 2006, Sayı: 225 106- http://site.mynet.com/mehtun16/alternatif/id3.htm 107-Cuma Karan:Diyar-I bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans tezi.2003.Diyarbakır.s:1 108- A. Cemil Akıncı. Peygamberler Tarihi. 2/286 109-- Zekeriya Kitapçı. Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler. Yedi Kubbe Yay. 5. Baskı. Konya. 2008. s. 155 110- Zeynel Abidin Çiçek: Diyarbakır'ın Fethi, Tarihi ve Kültürü. . 2007. s. 12 111- Seyyid Osman Ustaoğlu: Tarikatlar ve Silsileleri. Ank. 1/28 112-Bahaeddin Yediyıldız. Osmanlı Öncesi Diyarbakır'ına Genel Bir Bakış. Osmanlıdan Cumhuriyete Diyarbakır. Diyarbakır Valiliği. 2008. s. 17–19 113- Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi. 1987. Neyir Matb. 1/219, 176 114- Beysanoğlu Şevket Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır”, Cilt-1 s:155156 115-Resul Çoban hz. süleyman camii(Lisans Tezi) D.Ünv. İlahiyat Fak. Diyarbakır / 2004 116- Celal Çayır. Manevi Bir Değer Olarak Hz. Süleyman Ve Haziresi 2. Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2011 117-Zeynel Abidin Çiçek Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü, Diyarbakır, 2007.s.21 118- Mustafa Akif Tütenk. Kara-amid dergisi.Yıl2.Sayı.4.1960 119-Diyarbakır salnameleri 4/208) 120- Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Ve Sahabe1. Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2010 121- Yrd. Doç. Dr. Alpay Bizbirlik. 16.Yüzyıl Ortalarında Diyarbekri Beylerneyliğinde Vakıflar TTK. Ank. 2002.s.338 120 122- Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik. XIX. yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır TTK Ank. 1995.s.72 123- Kenan Yakuboğlu, M. Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır. Diyarbakır valiliği. Dicle Üniversitesi.2011. 124- Yrd. Doç. Dr. Mehmet Azimli ilk islam fetihleri bağlamında diyarbakırın fethine katılan sahabilerle ilgili bazı mülahazalar.I. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır sempozyumu.2004.s.820 125- Ahmet Demir:İslamın Anadoluya Gelişi.2004s:109 126-Cuma Karan:Diyar- bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans tezi.2003.Diyarbakır.s:84 127- Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır.2002s.36 128- www.Kenthaber.com 129- Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy kaymakamlık yayını..2008.s.27 130-2000'e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği.1995.s.394 131-www.kulpmerkezilkogretimokulu Âdem Karakuş ve Erkan Göngörmüş'. Kulp. 2001.yüksek lisans tezi. Dicle Ün. Eğitim Fak. 132-L. İnciciyan. XVII. Yüzyılda Diyarbakır. Kara-Amid Dergisi. Haziran. 1979 133-Mıgırdıç Margosyan: Biletimiz İstanbula Kesildi. Aras yay.5.Baskıİst.2003.s.106 134-Mıgırdıç Margosyan. Tesbih Taneleri. Aras Yay. İst. 2007 s. 25 135-Akın Gölcük. Kentsel Planlama Sürecinde Kent Formundaki Değişimlerin Diyarbakır Kenti Örneğinde Araştırılması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Adana, 2010 136-11 Ekim 2011www. focushaber 137-D. söz. 19. 06. 2011 138-http: //www. suryanilik. com/suryanikaynakdbakir. htm 139-M.şiha Zha: Erbil Vakayinamesi. 2002. s. 64 140-Diken 141-P. Gabriel Akyüz. Hristiyanlık Tarihinde Süryanilerin İnancı ve Özellikleri Tarihte Süryaniler. Uluslararası Türk Dünyası İnanç merkezler, Kongresi. Türksev Yay. Ank. 2004. s. 83 142-- Zana Yavuz. Akşam. 12. 02. 2008 143-- http: //www. islamiyet. gen. tr/ 144- www. diyarinsesi. org 145-Kısaltılmış Ermeni Ansiklopedisi, IV. cilt, Yerevan, 2003; Bati Ermenistan Ve Bati Ermenileri Sorunlari Araştirmalar Merkezi http: //akunq. net/tr/?attachment_id=7505 146-Yaşar Parlak. Silvan Tarihi. 1980 147-Şevket beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi. Neyir Matb. 1987. 1/26 121 148-Vikont Filip de Tırazi, Doğu ve Batı Süryanileri Altın Çağları, Çev. Murat Kara, Nsibin Yay. İsveç 1994, s. 27 149-Canan Seyfeli. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır. 2004.. s: 764 150-Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi. 2003. I/ 26 151-Ramazan Hub. Hızır. Kırk Kandil yay. İst. 2000 152-Süleyman Savcı: Silvan Tarihi. 1956. s: 5 153-Doç .Dr. Ahmet Kankal. Prof. Dr. Kenan Z. Taş (ed)195, 242,252 nolu Mardin Şer'iyye belge ve özetleri ve Mardin.2006 154- İbrahim Olcaytu: Folklor defterleri-I. Kalan yay.Ank.2000.s.35-36 155- Mehmet Kurtoğlu:Urfa Efsaneleri.Kent yay.İst.2005.s.72 156- Müslüm Üzülmez: Çayönünden Erganiye. 2005. s: 251, 276 157- http: //team-aow. discuforum. info/t685-Cermug-Cermik-Kazas. htm 158- http://www.gezikitap.com/ 159- www.kenthaber.com 160- Beysanoğlu Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt, Sf.271 161-Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını 162-Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay.İst.2003.s.255 ' 163- Hayri Yoldaş. Celal Güzelses. Diyarbakır.2005.s.6 164-Hadrien Bru. The Historical geography of Midyat and its Environs during classical antiquity. Uluslararası Midyat sempozyumu. (ed.Doç.İ. Özcoşar) Mardin.2012 165-Mehmet Şimşek.Doğu-Batı Süryani Kilise Tarihinde Silvan/Maipherkat Ve Mar Marutha.Silvan Sempozyumu.2012 166-Mehmet Mahfuz Söylemez.İslam coğrafyacılarına göre meyafarikin.Uluslar arası Silvan Sempoyumu. 2012.s.89,94 122 ANILARDA PEYGAMBER KABİRLERİ VE DİNİ MEKÂNLAR (RESTORASYON ÖNCESİ) Su altında kalan peygamber kabirleri, yıkılmış türbeler makalemizin konusudur. Eğil'deki medfun peygamberlere ait bir Osmanlı belgesine göz atalım. Emekli imam Halit Akboz'dan aldığım belgede; 1888 tarihinde büyük bir ilim adamı ve şair; Eğil 'de bulunan Elyesa (A.S), Zülkifil (A.S) ve Harun-i Asefi Berhiya (A.S) onları ziyaret ederek, bu 3 Peygamberin kitabelerini şiir şeklinde yazmıştır. Dedem Hasan Bey Eğil Abbasi Zadelerinden, Rüştiye Mektebinde okuyup mezun olmuş. Kendisi adı belli olmayan bu alim zavatten bize intikal etmiş olan şiir elimizdedir. Bu şiire göre Hz Elyesa, Hürmüz, Zülkif, Düşnap, Harun-i Asefi Berhiya, Ruveym peygamberleri görüyoruz. Bende Halit Akboz, emekli İmam Hasan Akboz'un torunuyum. Bu yazıyı görerek muhafaza etmiştim yazının içeriği şudur; Hz. Elyesa (A.S) Ta'Allah Ne Dergahi Refi Şan İ Aliydir Nebiyyüllah Merkadi Elyesa kadr ile galidir Tecella-i ilahidir beher su sat-i nurdur Ziba-i kalbi kasidir hayat-i cismi balidir Fütuh-i müşkilat odur hariminde Sahabesi Biradır zadesi Hürmüz azizi zi şanidir Hz. Zülkifil (A.S) Dilersen izzeti Dareyn yer kim bağriyap olmağa Yüzün sür Marked-i Paki Nebiyyi Zülkifil Zi Şane Ondaki Hadım-i Düşnabe tabiri mukareret Zehi devlet O Cane kim feda olmuş u Canane Hz. Harun-i Asefi Dir Behriya (A.S) Nebiyyullah Harun Markedidir Asefi tabir Aği Musa değil lakin Mesih Hadır beher tesir Onda da Nesli Paki kim Ruveym ismiyle tahkik et Vekildir Enbiyanın sahibidir bilhayır ve tevkir Ketebahu Hasan Bey Akboz Eğil Abbasi zadelerinden Osmanlı Türkçesinden Çeviren Hasan Bey Akbozun Torunu, Emekli İmam Hatip Halit Akboz 123 1936 Yılına ait bir kitapta klasik olarak bilmediğimiz nebi isim analizi var. Kur'an da ismi geçen Hz Zülkif, Hz Elyesa ve Hz Asaf bin Behriya dışındaki diğer isimlere bakalım: Eğil'de diğer nebiler; Eğilli çok yaşlılar ve onların dedeleri Rüveym, Hürmüz, Düşnap isimli nebilerden bahsetmektedir. Hasan Basri Konyar, Diyarbakır yıllığı.1936. s:277-278'de Hz. Harun'un yanında oğlu Ruveym'in, Elyaesa (AS) yanında yeğeni Hürmüz'ün yattığını ifade eder. Hürmüz: Bu hususta Hasan Basri Konyar'ın 1936 yılında yazdığı Diyarbekir yıllığı isimli eserden alıntılar yapalım(s:277-278): 'Her perşembe ziyaret edildiği rivayet edilen ve Beni İsrail peygamberlerinden İlyasa ait olduğu söylenen bu yatır Eğilin bir mahallesi olan Tekke köyündedir. Hariminde kardeşi oğlu Hürmüze ait olduğu söylenen bir kabir vardır. Peygamberin kabri sol taraftadır. Gösterilen hürmetlice bir mezar Peygamberin yeğeni Hürmüzün imiş' Bu bilgilerle Hürmüz'ün çok önemli bir şahsiyet olduğunu algılıyoruz. Nebiliği ile ilgili başka verileri araştırmak gerekir. Ancak nebi olduğunu tarihi kişilikler ifade etmektedir. (Merhum M.Salih Öge.Tekyalıdır.Kökleri Molla hasanlıdır) Nebi Hürmüzün, nebi olduğunu mekanını ve peygamber yeğeni olduğunu Tekyalı M.Salih efendi de tarihi evrakta beyan etmektedir. Ruveym: Bu hususta Basri Konyar'ın eserinde şu cümleler var(s:277): 'Ağaçlıkla dağ ve tepelerden,eski ve yeni mezarlıklardan geçilerek Harun tepesine varılır. Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitabe mevcuttur. Haza kabri merhum Harun ibni Piri Can, içeride Harun ile oğlu (Ruveym)e ait olduğu söylenen iki mezar vardır. 'Burada Nebi Harun'unun yanında Nebi Ömer Perican'ın yattığını tarihi kişilikler ifade etmektedir. (Merhum M.Salih Öge.Tekyalıdır.Kökleri Molla hasanlıdır).M.Salih Öge'ye ait bir tarihi evrakta Tekyalı Salih Efendi, Nebi Harun ve Nebi Ömer'in isimlerini bir tamir sırasında mezar taşlarında okuduğunu beyan etmektedir. 124 Bennan: Basri Konyar 279.sayfada eski Zülküfül yatırını anlatırken 'koridorun sonuna doğru küçük bir kapı görünür.Bunun tam üst dilini teşkil etmek üzere konulan kırmızı taş üzerine: Haza Merkad Nebi Zülküfül aleyhisselam ibaresi yazılmıştır. Burada yine duvar üzerine konulan küçük bir taşta Bennanın adı vardır. (Ebü İmad) ' Pir Musa ve Muştak: Zülküfl peygamberin mezarı nakledilirken yardımcısı olan bu iki kişinin mezarı nakledilmemiş, su altında kalmıştır. Baraj suyu azaldığında türbe bir ölçüde gözükmektedir. Bu iki kişinin manevi derecesini bilmiyoruz. Ecz.Abdulkadir Nur Gördük şiirinde Eğil peygamberlerini tanımlıyor: Elyesa ve Zükifl adı Kuran da geçen, Peygamber ikiside, Yaradan sevgilisi. Zennun, Hallak, Danyal,Harun, Hürmüz nebiler Eğil ilçemizdedir, hem mübarek hepisi. Türbelerin restorasyondan önceki hali Elyesa ve Zülkifl peygamberlerin, kabirlerin taşınmasından sonraki mekânları 125 Hz. Elyesa su altında kalan kabir 126 127 Haciyan'da Hz. Zülkifl mezar kitabesi Restorasyon öncesi Ergani'de Hz Zülkfil makamı 1936 yılı Eğil Tekke mahallesinde peygamber mezarları (Basri Konyar.) Ergani makam dağında Hz.Zülkifil makamı (1936 yılı) Fotoğraf: Basri Konyar'ın Diyarbakır Tarihi kitabı. HARUN-U ASEFİ (ASAF BİN BEHRİYA) Asaf bin Behriya 128 Asaf bin behriya (en eski hali) Türbenin ilk hali Türbenin ikinci hali Asaf Bin Behriya Türbesi Eğil'deki Peygamber türbe kitabeleri Hz.El-yesa (as).M.Ö.1200 Ta'Alallah ne dergahı ref'üş-şanı alidir. Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir Tecella-i ilahidir, beher su sat'ı nurdur. Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir. Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zi şanidir 129 Hz.Zülkifl (as).M.Ö.1200 Dilersin izzet-i dareyn gür kim bahrı-yab olmağe Yüz'ün sur merkad-ı pakı nebiyi zülkilfü zişane Andele hadımı duşnab ta'biri mukarrer et. Zehl devlet o cane kim feda olmuş bu canane Hz.Harun (Esfid Berhiya) (as) M.Ö.900 Nebiyullah Harun merkadidir Asefi ta'bir Ah'i Musa değil lakin Mesihadır, beher te'sir Andede nesli paki kim rüyem ismiyle tahkik et. Vekildir enbiyanın, sahibidir bil hayrı ve tavkir Kabirleri 850 yıl önce bulunmuştur. Harun-i Asefi Hz.Süleyman'ın veiziridir. Hz.Musa'nın kardeşi Harun (as) ise Uhud dağında medfundur. (Zeynel Abidin Çiçek:Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97) Hz.Danyal (AS) Emniyet binası arka bahçede Danyal peygamber kabri (40 yıl önce üstü kubbeliydi), türbe şeklindeydi, ne yazık ki sonradan yıktırılmıştır. 130 Hz Musa ve Eğil: Aşağıdaki dergide spekülatif bir yorum var: Musa buradan geçti National geophraphic. Şubat 2012 Otomobil asfalt-stabilize karışımı dar yolu tırmana tırmana bitirip tepeye vardığında, büyük karakolun nizamiyesi beliriveriyor. Direksiyonu sağa kırıyor, nizamiyeye doğrudan girişi önleyen bariyerlerin, üst üste dizilmiş insan boyu kum torbalarının önünden geçip devam ediyoruz. Göz ucuyla bakarken bile ürkütücü. Nizamiyenin bomboş olması daha da ürkütücü; duraklamıyoruz bile. O fotoğrafın çekileceği yeri kendimiz de buluruz diye konuşuyoruz aramızda, izin almak gerekmeyebilir. Anadolu'da "Musa peygamber makamı" olduğu rivayet edilen yerlerin peşinde, onun Hızır'la buluştuğu söylenen Kur'an'daki "Mecmaül Bahreyn"i (iki denizin birleştiği yer)" burada belgeleme, Dicle'nin iki kolunun birleştiği Kralkızı Barajı'nı fotoğraflama derdindeyiz. Ama yapamıyoruz. Orayı karakola görünmeden fotoğraflayabileceğimiz bir yükselti yok. Dönüyor, nizamiyenin az uzağında duruyoruz. “Dur! Arabadan inme! Kimsin?" Emirdeki telâştan belli, asıl ürken o; titreyen sesin görülmeyen sahibi. "Gazeteciyiz" diye bağırıyoruz kâğıdı camdan uzatarak, "Fotoğraf çekmek istiyoruz, belgemiz var!" Eteğinde nizamiye olan tepede ses yeniden duyuluyor, ama bu kez daha yukarıda bir yere konuşuyor ve artık daha az telâşlı: "Komutanım, gazeteciymişler, belgeleri varmış!” "Al, gel" diyor komutan ve sesin sahibi asker patırtıyla bayır aşağı koşup kâğıdı alıyor, tekrar tepeye tırmanıyor. Şimdi komutan da orada; tepeden biraz aşağılara inmiş, belgeyi inceliyor. Sonra sesleniyor: "Bununla olmaz, valiliğe götüreceksiniz bu kâğıdı, o da bize talimat verecek, yoksa fotoğraf çekemezsiniz, buralarda fazla da oyalanmayın!" Ve biz kontağı açarken, esprili, ekliyor: "Derginizdekilere de deyin ki 'Musa buradan geçti mi geçmedi mi, yüzbaşı bilmiyor, ama kendisi geçmemiş; hâlâ orada, Kralkızı'nda!.." Anadolu'nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı, kutsal topraklar. Adem'in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes'teki birçok peygamber burada yaşamış, "ölümsüzlük suyu" (âb-ı hayat) burada bulunmuştur. Sadece Süryaniler mi buna inanan? Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce, Diyarbakır'a 23 kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı'na gider, Nebi Hallak Türbesi 4 km, Nebi Harut Türbesi'ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet amirliği bahçesindedir... 131 Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan 2006'daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı yüksek lisans tezine göre Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok, Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri var. Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir camiyle iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde altışar metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf peygamberlerin yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa peygamberin kardeşi Harun'a ait. Kur'an ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz peltek olduğu için, Allah'ın emirlerinin İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ edildiği belirtiliyor. Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken öldüğü yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar, sonra Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti." Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet var. Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000-900 arasında Hz. Süleyman'ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında burada ölmüş." Devamını National Geographic Türkiye'nin Şubat 2012 sayısında okuyabilirsiniz. Prof K.Haspolat. Açıklamalar: İki kolun birleştiği yer: Kralkızı barajı olabilir 132 Dicle barajının önü de olabilir Arapçada nehre bazen deniz denmektedir. Bünyamin Ateş Peygamberler Tarihi.Yeni Asya yay.İst.2002. S.295 Büyük nehirlere de deniz dendiği unutulmuştur. Ahmet Cemil Akıncı.Peygamberler tarihi.s.521(Hz.Musa bölümü) Gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize (O zamanlar büyük nehirlere deniz deniyordu)=Dicle nehrine attılar. Peygamberler Tarihi, İhlas Yayınları Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye,sonra Dicle'ye,sonra Nineva'ya kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır(Taberi tarih.c.2.s.43,SalebiArais.s.409.ibn.Esir-Kamil.c.1.s.363. )Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında yolculuğu da vardır. İki denizin birleştiği yer Eğil'demidir. Kehf 60: Hani Musa genç yardımcısına: “Iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, ya da uzun zamanlar geçireceğim” demişti. Hz. Musa yardımcısı Hz. Yuşa Bin Nun ile birlikte uzun yolculuktan sonra iki denizin birleştiği yere vardılar. Bir çeşme başında dinlenmek için oturan Hz. Musa bir taşı yastık yaparak yattı. Yuşa Bin Nun Hazretleri ise abdest almaya koyuldu. Bu sırada yanlarında getirdikleri tuzlu balığa abdest suyu sıçradı, balık dirilerek bir anda denize atladı. Kehf 61: Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu. Gördükleri karşısında hayrete düşen Yuşa Bin Nun Hazretleri bu olayı Hz. Musa'ya anlatmayı unuttu. Hz. Musa kalkınca yollarına devam ettiler. Yemek vakti gelince balığı yemek üzere durdular. Yuşa Bin Nun Hazretleri ancak bu durumda balığın canlanıp denize atladığını hatırladı. (Kehf 62-63) Ve hemen olayı Hz. Musa'ya anlattı. Hz. Musa Hızır (A.S)'la buluşacağı yerin balığın canlanıp denize atladığı yer olduğunu anladı, hemen geri döndüler. (Kehf 64) Böylece Hz. Hızır ile Hz. Musa Allah'ın tayin ettiği yerde buluştular. http://www.insirah.com/ 133 Hz Musa ve Diyarbakır ilişkisi: Yukarıdaki Hz. Musa ve Eğil ilişkisini teyid açısından Eğil'in çevresindeki olaylara göz atmak gerekir. Hz.Musa ve Ulu cami: Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz. Musa zamanında yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir.''Hz.Musa zamanında yapılmştır. Bahçe sütunlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır. Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt , Sf.271 (Evliya Çelebi Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını) Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir kitabeye dayandırmaktadır. Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum tarihçilerinin tümünün hemfikir olduğunu ifade etmektedir. Lord Kınross isimli seyyah'ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı Türkiye'de bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur; 'Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların (Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir.' Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay.İst.2003.s.255 ' Halk arasında Hz. Musa'nın Ulu camide namaz kıldığına dair geniş rivayet vardır. Hz.Musa ve Hz.Hızır'ın Bırkleyn mağarasında buluşması: Hz.Musa Diyarbakır ilişkisi olarak yaygın şekilde geçen halk hikayeleri vardır: Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır'ın doğusunda ve Dicle Nehri'nin kuzeyinde, Hızır İlyas Köy'ü vardır. Daha kuzeyde Kani Hızır [Hızır Pınarı] vardır. Hızır Aleyhisselam Lice'deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet'e giden Dicle ırmağı'nın kaynaklarından birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş. Hızır (a.s.)'ın Bırkleyn Mağaraları'nda Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır (Lİce.Yurt Ansiklopedisi. Diyarbakır md.c.4). Muhsine Helimoğlu yavuz; diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2. Baskı, Ocak 1993 (Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.529) Bir olayı aydınlatmada o bölgenin efsaneleri de önem taşır. Bu bilgi bilimsel verilerle de desteklenince ön plana çıkar. Bırkleyn mağarasına en yakın iki denizin (nehrin)buluşma noktasının da Peygamberler diyari Eğile yakın bölgede Maden çayı ile Bırkleyn kolunun birleştiği nokta akla yakın gelmektedir. 134 Diyarbakır nere Hz Musa nere demiyelim Diyarbakır Yahudilerce kutsal kentdir Diyarbakır'lı Yahudiler Diyarbakır'ın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri olduğunu söylemektedir. (Tekvin''Bap 10,ayet 1'Ve onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil,ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi' Kitabı (Mıukaddes,Kitabı Mukaddes Şirketi.İstanbul.1955 s.9). (Rifat N.Bali: iyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir.s:370) Tevrat'a baktığımızdaysa, Nimrod adına rastlarız: "Ve Kuş Nimrod'un babası oldu; o, yeryüzünde kudretli adam olmaya başladı. O, Rabbin indinde kudretli aver idi; bundan dolayı: Rabbin indinde Nemrud gibi kudretli avcı, denilir. Ve, onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil ve Erek ve Akkad ve Kalne idi. " (Tevrat, Tekvin, 10/8-12). 135 .EĞİL İLÇESİNDE EKOTURİZM Eğil ilçesi Diyarbakır ilinin kültürel ve doğal zenginliği en fazla olan ilçelerinden biridir. Peygamberlerin kabirleri, antik kalesi, baraj gölü sayesinde mesire alanı olarak günübirlik ziyaret edilebilecek, Diyarbakır iline yakın en güzel doğal mekândır. Turizm, çoğu ülkede düşüşte olan geleneksel sanayileri tamamlamak, izole edilmiş iş alanları ve kırsal kesimi geliştirme aracı ve kırsal sosyo ekonomik gelişme ve yenileşme için etkili bir katalizör olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda Eğil ilçesinin sahip olduğu tarihi ve doğal güzelliklerini ortaya çıkarmak, bu güzelliklerin tanıtımını ve buraya gelecek olan misafirlerin ihtiyaçlarını karşılayabileceği küçük konaklama işletmeleri, baraj gölü çevresinde yiyecek içecek tesisleri ve halka açık mesire alanları ve yöresel ürünlerin tanıtılıp satıldığı alışveriş mekânları oluşturmak önem taşımaktadır. Eğil'de, Dicle Nehrinin, şimdi Dicle baraj gölünün doldurduğu kanyon buranın en kayda değer doğal güzelliklerinin bulunduğu bir mekândır. Eğil Feribot iskelesinden kalkan teknelerle günübirlik bir taraftan Kralkızı barajına kadar diğer taraftan Dicle-Hani Karayolu köprüsüne, köprünün kuzeyinde Akdağ eteklerine kadar gidip gelmek mümkün. Bu kısa tur esnasında kanyonun sağlı solu yamaçlarında Güneydoğuda pek de alışık olmadığımız bir manzarayı, yeşil bir bitki örtüsünü, meşe ormanını görmek mümkün. Keza kanyondaki dik kayalıklar özellikle Dağcılık sporu ile uğraşanlara eşsiz fırsatlar sunmaktadır. Tırmanma ve yürüyüşler yapmaya everişli imkânlar sunmaktadır. Yine baraj gölü özellikle su sporları ile uğraşanlar için bulunmaz bakir bir alandır. Bu alanda yüzme, her türlü su sporu yapma, yarışmalar düzenlemeye müsaittir. Özellikle yeterince tanıtılmadığı için inanç turizmi bakımından da yeterli ilgi görmemektedir. (66) DOĞA TURİZMİ Eğil ilçesi ve Kocaköy'ün bulunduğu mekan tarihte Tetis deniziydi. Tarihte Basra körfezi Ergani, Lice-Genç ilçesine kadar uzanıyordu, burası denizdi. Eğil ilçesinde bir ilkel istiridye 136 Baraj Şehri Diyarbakır Her ne kadar şu an Diyarbakır'da deniz olmasa da ona vekaleten baraj gölleri vardır. Eğil baraj gölünden görüntüler Kalecik köyünden baraj görüntüsü Diyarbakır doğa sporları kulübü başkanı Abdurrahim Ekin'in önerisi: Diyarbakır'da sıcaklıkların Temmuz, Ağustos aylarında 40–50 dereceye ulaştığında serinlemek ve doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık ve durgunsu kano gibi aktivitelerle güzel vakit geçirmek isterseniz. Bence fazla düşünmeyin ilk adres Eğil (69). Her ne kadar şu an Diyarbakır'da deniz olmasa da ona vekaleten baraj gölleri vardır 137 SU SPORLARI Bu sporların içinde ilk planda yüzme gelmektedir. Ülkemizde her yerde yüzme mümkündür. Ancak tarihi mekânlar önünde örneğin Asur kral mezarları önünde yüzmek bir orijinallik unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. Tracking, yamaç paraşütü ve kanolar ise dikkate alınması gereken diğer spor alanlarıdır. Eski Eğil su altında kalmıştır. Su altı sporları için bu güzel bir potansiyeli getiridir. Dalgıçlar için Eğil de değişik bir âlem vardır. Dalgıçlar için tekke Eğil Tekkesi'nin hareketlilik ve malzeme kalitesi bakımından en önemli cephesi, doğu cephesidir. Düzgün sıralar halinde yerleştirilmiş kırma taş malzemeyle inşâ edilmiş olan bu cephedeki giriş kapısı ve pencere kenarlıkları düzgün kesme taş malzemeden inşâ edilmiştir. Cephenin beden duvarı tamamen ayakta olmakla birlikte, güney-doğu bölümünde bulunan eyvanın doğu cephesinde büyük bir gedik açılmıştır. Yıkık durumdaki bu bölümün kuzeyinde etrafı kesme taşlarla örülmüş dikdörtgen çerçeveli bir pencere açılığı bulunmaktadır. Burası giriş eyvanının hemen güneyindeki hücreyi aydınlatmaktadır. Doğu cephenin hemen hemen orta kısmına gelecek bir yerde inşâ edilmiş olan taç kapı düzgün kesme taş malzemeden inşâ edilmiştir. Kapı, fazla derin olmayan kırık kemerli bir niş içerisine yerleştirilmiştir. Düz atkılı bir taşla son bulmuş olan kapı açıklığının üst kısmında, içi boş bir kitabelik bulunmaktadır. Güneyden dışa taşıntı yapmış mescit bölümünün doğu duvarınaaçılmış olan kapı açıklığı, cepheye ayrı bir hareketlilik katmıştır. (64) Eğil'de Asur kano spor kulübü kurulmuştur. Kanocular, Eğil'de sık görülür. Jet ski turları ve kullanımı baraj gölünde başlamıştır. 138 Eğil kaymakamı feribot sürerken Bir motor gezisi Su sporlarının içinde ilk planda yüzme gelmektedir. Ülkemizde her yerde yüzme mümkündür. Ancak tarihi mekanlar önünde örneğim Asur kral mezarları önünde yüzmek bir orijinallik unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. 139 Tracking, yamaç paraşütü ve kanolar ise dikkate alınması gereken diğer spor alanlarıdır. Eski Eğil su altında kalmıştır. Su altı sporları için bu güzel bir potansiyeli getirisi sağlamaktadır. Dalgıçlar için ise Eğil de değişik bir alem vardır. Eğil'de Asur kano spor kulübü kurulmuştur Gezi tekneleri Eğil halkı turizme ayak uydurdu 140 137 Eğil baraj gölü görüntüsü Eğil Asur kano spor kulübü. 138 141 Diyarbakır'da paramotor uçuşlarının ilk olarak Eğil ilçesinde yapıldı. (18.05.2011) Diyarbakır'ın Eğil İlçesi Kaymakamlığınca ilk kez paramotor uçuşu gerçekleştirildi. Eko turizm ve Turizm Altyapısı Geliştirme Projesi kapsamında Eğil Kaymakamlığınca ilçeye 1 adet iki kişilik paramotor, 1 adet tek kişilik paramator ile 1 yamaç paraşütü satın alındı. Uçuş denemelerini yerinde inceleyen Kaymakam Murat Büyükköse, aralıklarla sürecek olan uçuşların 2-3 hafta süreceğini söyledi. Eğitim ve denemeler sonrası isteyen vatandaşların ücret karşılığı uzman öğretmen eşliğinde paramotor uçuşları yapacağını belirten Büyükköse, ilçenin son projelerle doğa sporlarının birçoğunun yapıldığı doğal turizm cennetine dönüşmesini ve ilçenin turizmle refaha kavuşmasını arzuladıklarını ifade etti. Kaymakam Büyükköse, yapılan ilk deneme uçuşları ve eğitimlerin başarılı olduğunu belirterek, Diyarbakır'da paramotor uçuşlarının ilk olarak Eğil ilçesinde yapıldığını kaydetti (71). Peygamber tepesi seyir terası Bungalov evlerde seyir terası 142 139 Diyarbakır doğa sporları kulübü başkanı Abdurrahim Ekin'in önerisi: Diyarbakır'da sıcaklıkların temmuz, ağustos aylarında 40–50 dereceye ulaştığında serinlemek ve doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık ve durgunsu kano gibi aktivitelerle güzel vakit geçirmek isterseniz. Bence fazla düşünmeyin ilk adres ilk adres Eğil'dir.(23) Eğil baraj gölü mağaraları hem ziyaret hem de dini arkeolojik dünya açısından önem arz eder. Sümer tabletlerine göre tufan Dicle'de olmuştur. Bu açıdan Eğil de tufan etkisinde kalmış, su erozyonu sonuca çok yüksek seviyelerde mağaralar oluşmuş, tufana ait orijinal yapılar ortaya çıkmıştır. Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar: Bunun dışında baraj havzasında ilginç yapıları ziyaret etmeden gitmemeliyiz... 143 Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar. Bunun dışında baraj havzasında ilginç yapıları ziyaret etmeden gidilmemelidir. Selman yolu doğal harikaları: 144 Baraj dışında da orijinal yapıları görebiliriz. Bunun için Selman köyüne giderken sol tarafa dikkatle bakmalıyız. Selman yolunda doğal güzellikler Fok balığı ve yavruları görünümündeki kayalar Bir kaplumbağa 145 . Farklı görüntüde kaya görüntüleri Eğil-Şölen yolu doğal kayalıklar Selman 146 . 147 . Eğilde kral mezarı ve Gözetleme kuleleri Kuş gözlemciliği için de Eğil ilçesinde önemli bir alt yapı vardır. Türkiye'deki 450 kuş türünün 270'ten fazlasının Diyarbakır'da yaşamaktadır. Bu noktada iskeleden sola doğru baraj gölünde gezintiye çıkalım. İlginç kuş mağaralarını görebiliriz. Kartallar da ayrı bir güzellik katar. Kral kızı ve Eğil baraj kuş çalışmalarına göre 163 kuş türü saptamıştır. 35'i yerli, 58'i yaz göçmeni, 28'i kuş konuğu, 38'i geçiş dönemlerinde yöreyi kullanmıştır.55 tür bölgede kuluçla yapıyor, 42 tür muhtemelen kuluçka Yapmakta, 66 tür kışlama ve geçiş döneminde yöreyi beslenme ve dinlenme alanı olarak kullanmaktadır (6). 148 Eğil baraj havzasında kuş mağaraları Eğil baraj gölü-kartallar Şelaleler Kar Mevkiinden Bir Şelale 149 Eğil'de muhtelif yerlerde şelaleler doğaya ayrı bir güzellik katar Ağaçta Kuş yuvaları Orman Kenti Eğil Geçmişte Diyarbakır ormanlıktı. Diyarbakır şehrinin hemen civarında (Seyrantepe'den) başlayan ormanlık saha, kuzeye yani Eğil'e doğru gittikçe genişler ve yükselirdi (42) (43). 1936 yıllarında Diyarbekir'de 1.933.250 dönüm orman olduğu ifade edilmektedir. Ormanlıklar Eğil, Lice, Kulp ve Çermik ilçelerindedir.(44) Ekseriya ağaçlar Eğil'de kesilip Diyarbekir'e sevk edilir. Orada biçilir (12). 1949 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Eğil ormanlarından kesilen odunlar keleklerle Diyarbakır'a nakledilir (45). demektedir. Eğil'de Tarihi Kelekçilik Kelek; keçi ve koyun tulumları nefesle şişirilip yan yana bağlandıktan sonra, üzerine sırıklardan yaklaşık 75'er cm ara ile sağlı sollu kirişler konularak, onun da üstüne ince çubuklar dizerek oluşturulan dört köşe sala verilen isimdir. Kelekin tarihçesi 2500 yıl öncesine, Asurlular'a uzanmaktadır. Kelek Mezopotamya'da özellikle Dicle'de kullanılmıştır (18). Dicle üzerinde şişirilmiş tulumların kesilmiş 150 ağaç direkleriyle desteklenmesinden meydana getirilen kelekçilik çok eski tarihten beri yapılmakta idi. Dicle nehri üzerinde ve Diyarbekir'den itibaren kelekler vasıtasıyla çeşitli emtia nakledilmekte idi (27). Diyarbakır salnamelerinde Eğil kelekçiliğine temas edilir. Dicle'de sefine seyri-kabil olmadığından merâkib-i nehriye ittihâz olunmuştur. Kelekler üflenip nefesle şişirilen ve üzeri hatab veyahud derikle setr olunan yekdiğere merbut seksenden yüz elli iki yüze kadar tulumlardan ibaret ve kelekcilerin nefesiyle kâimdir. Bu keleklerle Diyarbekir'den Musul'a kadar gidilir. Eğil nahiyesinden Diyarbekir'e mütemadiyen hatab nakil etmekte olan kelekler dahi insan ve eşya nakleden keleklerden farksızdır (2). Eğil'in kuzeyindeki ormanlardan kesilen ağaçlar keleklerle Diyarbakır'a getirilmekte ve eskiden de bir istasyon yeri olan Kavs noktasında kelekler kıyıya yanaştırılmakta ve yükler karaya çıkarılmakta idi. (28) Tekyeli İbrahim Kaçar'ın naklettiğine göre 1970'li yıllara kadar Eğil vecivarındaki meşe ormanlarından toplanan odunlar 8x9 sıralı 72 keçi tulumundan, 12x9 sıralı 108 keçi tulumuna kadar yapılan keleklerle Diyarbakır'a Fiskaya mevkiinde bulunan iskelelere getirilip satılırmış. Tekyeliler kendi kelekleri dışında, Diyarbakır'da bulunan tüccarların kelekleriyle de odun taşımacılığı yapmışlar, sefer başına ücret almışlardır. Nehir güzergâhında Şe'in, Kerané Dız, Gülbahçe, Çortan, Kâr a Ramoy, Filâtan, Âmini tehlikeli noktalarmış. Tekye ve civarından, Ekim sonundan Mayıs sonuna kadar kelekçilik yapılırmış. İlkbaharda suların bol olması nedeniyle Tekye'den Diyarbakır'a sabah erkenden çıkan kelekler ikindiye kadar Diyarbakır'a ulaşırmış. Sonbaharda ise suların azlığı nedeniyle bu seferler 1-2 günü alırmış. Tulumlar, yaz aylarında kurutulmuş nar kabuğu, meşe mazısı ve özel tuzlar serpilerek serin yerlere kaldırılırmış. Bu özel tertipler, yünden örülmüş tulum bağlama ipleri ve benzeri malzemeler Diyarbakır'da eski Belediye civarında bulunan dükkânlarda satılırmış. (18) 1936 yılında Konyar Eğil kelekçiliğini anlatıyor: Eğil'in bir buçuk saat ilerisinde Şain mevkii -Diyarbekir odunlarının keleklerle taşındığı yerdir''Dicle, Eğile çok faideler temin eder. Odunculuk ve tahtacılık bu ırmak sayesinde oldukça inkişaf eder. Tahtalık ağaçlar maden köylerinden ve Hazrodan alınır. Ve ekseriya Eğilde kesilip Diyarbekir'e sevkedilir. Orada biçilir. Diyarbekirde kale içinde görülen tahtalar hep eğilin sevkiyatıdır. Harpten evvel elli altmış bin kütük bulunurdu. Şimdi yılda on iki bin kütük gelmektedir' (12). Eğil'de kelekler (Foto:Prof Emrullah Güney) 151 . Yatır Mağraları Yatır'da sarnıçlar DOĞA VE EĞİL - EĞİL VE DOĞA 152 Altınsarısı Renkte Eğil'de Günbatımı Orta Paleolitik Çağda (MÖ 20.000-15.000) açık hava yerleşmelerinin olduğu, 1946 yılında bu bölgede yapılan basit kazılardan anlaşılmaktadır. Sonraki dönemlerde insanların daha çok mağaralarda kaldıkları toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada yegane yol olduğu bilinmektedir. Köy etrafındaki birçok mağaranın “Ortataş” çağından kalmış olduğu anlaşılmaktadır. (vikipedi) Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında “Eğil kalesinin alt yanlarında derin bir vadiyi izleyen yolun her iki tarafında bir çok mağaralarla delik deşiktir. Bunların içinde yine mağara oyulurken ortaya çıkarılmış üçer sedir vardır. Medhalleri küçük ve muntazamdır. Kalenin bulunduğu mevkiin şimal tarafında (Sultanım) suyunun altında (Kayaz) mağaraları bulunur, der. 1936 yılında Basri Konyar, mağaralar Eğilin her tarafında mebzulen bulunur. Bazı mağaraların methallerinde sağlı sollu çok kadim bir zamana ait olduğu nakış tarzından belli insan resimleri mahkûktur. Alibegan'da yer altı mağaraları ve gizli kapılar ile meşhurdur. Selman kuyuları mevkiinde bu yer altı mağaralarından çok bulunur' demektedir (12). Eğil'de Doğa 153 Baraj Üzerinde Mor Lacivert Bulutlar Yağmura Belsi İken Çakan Şimşek Görünümü Farklı Açıdan Eğil Baraj Gölü'nün İlginç Biçimi Eğil ilçe merkezi ve köylerinin bulunduğu alanın %65 dağlıktır. Eğil'in Deniz seviyesinden yüksekliği 823 metredir. Dağlık arazi palamut meşesi, melengiç, dişbudak, ardıç, Kuşburnu yabani ceviz, yabani badem, sumak, yabani incir, yabani asma gibi bitki örtüsü ile kaplıdır. Eskiden Dicle Nehrinin, şimdi Dicle baraj gölünün doldurduğu kanyon Eğil'in en kayda değer doğal güzelliklerinin bulunduğu bir mekândır. Kanyon bir “Y”harfi şeklindedir. Maden'den gelen Dicle ırmağı “Y” harfinin bir kolunu, Akdağ-Bırkleyn'den gelen Dicle Irmağı “Y” harfinin diğer kolunu teşkil etmektedir. Dicle Barajının seti bu “Y” harfinin orta yerine isabet etmektedir. Eğil Feribot iskelesinden kalkan teknelerle günübirlik bir taraftan Kralkızı barajına kadar diğer taraftan Dicle-Hani Karayolu köprüsüne, köprünün kuzeyinde Akdağ eteklerine kadar gidip gelmek mümkün. Bu kısa tur esnasında kanyonun sağlı solu yamaçlarında Güneydoğuda pek de alışık olmadığımız bir manzarayı, yeşil bir bitki örtüsünü, meşe ormanını görmek mümkün. Keza kanyondaki dik kayalıklar özellikle Dağcılık sporu ile uğraşanlara eşsiz fırsatlar sunmaktadır. Tırmanma ve yürüyüşler yapmaya everişli imkânlar sunmaktadır. Yine baraj gölü özellikle su sporları ile uğraşanlar için bulunmaz bakir bir alandır. Bu alanda yüzme, her türlü su sporu yapma, yarışmalar düzenlemeye müsaittir. Özellikle yeterince tanıtılmadığı için inanç turizmi bakımından da yeterli ilgi görmemektedir. 154 . Bütün bu doğal ve tarihi güzelliklere rağmen ne yazık ki Eğil'de turizm yeterince gelişmemiştir. Yeterli barınma ve dinlenme tesisleri yoktur. Turizm yatırımları yapılmamıştır. Yeterince tanınmamıştır. Bakir bir yerdir. (66) Dağcılık sporu ve Eğil Dağcılık sporu ve tırmanmaya elverişli alanlardan bir görüntü Trekking Eğil'de doğa yürüyüşü yapmaya elverişli mekanlardan biri 155 Hediyeler Üzüm, pestil, bal, önemli hediyelerdir. Badem çok ciddi bir ufuk getirebilir. Menengiç ağaçlarının aşılanmasıyla fıstıkçılık önemli bir zenginlik getirir. Ancak çevrede Urfa, Gaziantep, Siirt fıstıkçılığı çok geliştiğinden bademcilik rakipsizdir. Bu potansiyeli tarihten beri mevcuttur. Basri Konyar, Eğil'in yeşilliğini anlatırken '1936'larda ormanlıklı boğazlar geçildikten sonra bağ ve bademliklerle süslü sırtların yamaçlarından geçilir. Artık Eğile yaklaşılmıştır. Ehemmiyete şayan olan gelir her nevi hububat ile pek çok olan bağları mahsulüdür. Üzümden bastık denilen çok makbul pestillerle cevizli sucuklar yapılır. Yağları da nefistir. Ova köyleriyle kasabada kilim, keçe, tüylü kebe ile oyalı velenseleri kadınlar yapar. Renkler, çok tabii ve imtizaçlıdır. Hayvanatı, hayvancılığı da ilerdedir, (12) der. Eğil balı orijinaldir, üzümü ve pestili hediye olarak satılabilir (46). 1937 yılına ait bir kitapta İstasyon boyunda ve bağlar denilen yerde üzüm bağları vardır, denmektedir. Eğil'de geniş üzüm bahçeleri, Ergani'de geniş üzüm bağları olduğu ifade edilmektedir (44). Diyarbakır salnamelerinde (5/245) 'Eğil ahalisinin pestil ve sucuk mamulâtı pek lezizdir' yazılıdır. 1869-1905 salnamelerinde Eğil'in etrafı üzüm bağlarıyla muhattır, (5/310) denmektedir (2). 2002 yılında Eğil ilçesinde üzüm üretimi- DİE (2002). İLÇELER Merkez Eğil Meyve Meyve Veren Veren Yaştaki (Ha) Yaştaki (Ha) Sofralık Üzüm (Ton) Kurutmalık Üzüm (Ton) Elde Edilen Kuru Üzüm (Ton) 600 155 1800 470 188 1100 204 5500 500 100 Eğil'in doğal bitki örtüsü ormandır. Bu ormanlar meşe ağaçlarının oluşturduğu topluluklardan oluşmaktadır. Bunun yanında nar, hurma, elma, armut, erik, badem gibi meyve ağaçları ve üzüm bağları da bulunmaktadır (63). Badem doğal olarak yetişmektedir. Bu noktada Türkiye'de söz sahibi olabilir. Hediye olarak badem satışları yapılabilir Menengiç ağaçlarının aşılanmasıyla fıstıkçılık da gelişmektedir 156 Eğil Tarım Hayvancılığı ve Turizm Potansiyeli İlçemizin toplam tarım arazisi 137.600 dekardır. Bu arazinin 120.000 dekarı kuru tarım arazisi, 17.600 dekarı sulu tarım arazisidir. İlçemizde 80.100 adet küçükbaş hayvan, 10.100 adet büyükbaş hayvan bulunmaktadır.( 46) Hayvancılık ürünü olarak tereyağı, kaymak, peynir hediye ürünü olabilir. Eğil'de pamukçuluk da yapılmaktadır. Pamuk Bereketiyle Eğil'i farklı Kılmaktadır. Üreticinin Beyaz Bereketle Olan Sevinci Ailesi ile Bir arada Görülmekteİlçede her çeşit tahıl sebze, kavun, incir ve üzüm yetiştirilmektedir. Özellikle bağcılık oldukça gelişmiş olup, yaş üzüm bölgenin önemli bir ihtiyacını karşılamaktadır. Bağcılığın yanı sıra badem ve antepfıstığı yörenin önemli geçim kaynaklarındandır. Ayrıca Dicle Nehri'nde balıkçılık yapılmaktadır. Eğil'de her tür kümes, küçük ve büyükbaş hayvan yetiştirilmektedir. Ayrıca ilçede odunculuk ta uğraşılan bir başka meslek dalıdır. Günümüzde Eğil'de Hayvancılık Örnekleri: Köy tavukçuluğu- Eğil-Amini köyü Küçükbaş Hayvan- Peygamber Tepesi 157 Büyükbaş Hayvan Besiciliği Merada Otlayan Küçükbaş Hayvanlar Hayvancılık Modern Biçimde Tesislerde-Çiftliklerde Yapılmaya Başlanmıştır Modern arıcılık 158 Geleneğe Bağlı Eğil'de Bir Düğün Def ve Kaval Uyumu Acıda da Tasada da Yüreklerin Bir Çarptığı Eğil'de Mahalle Düğünü EĞİL'DE NELER YAPILABİLİR? Kalecik Köyü Pestili ve Kesmesi 159 ÜZÜM ÜRÜNLERI 1. Pestil (Bastık-Bastuk) Şıra kazana konulur ve isteğe bağlı olarak kaynatılmadan önce süt veya ayran karıştırılabilir. Kaynatılmaya başlanan şıraya daha sonra un karıştırılarak bulamaç elde edilir. Ceviz ağacından yapılmış olan kürekle bulamaç karıştırılırken yıkanmış susam bulamaca karıştırılır ve kıvamını buluncaya kadar karıştırılmaya devam edilir. Daha sonra bakraçlara doldurulan bulamaç, düz damda serilmiş olan dikdörtgen şeklindeki çarşaflara (savanlara) dökülüp mala-kevgir yardımıyla düzgünce-ince bir şekilde, bulamacın her yana eşit olarak yayılması sağlanır. Savanın üzerine ceviz, badem, kayısı çekirdeği atılır. Pestilin savanlardan soyulması zamanı geldiğinde ise pestilin serili olduğu çarşaf, diğer temiz bir çarşafın üzerine ters çevrilir ve su ile ıslatılır. Daha sonra yumuşayan pestil çarşaftan çıkartılır. 2. Pekmez Kazana doldurulan şıraya süt karıştırılarak kaynatılmaya başlanır. Kaynadıkça şıranın üstünde köpük oluşmaya başlar. Bu köpük süzgeç ile alınır. Daha sonra kazanın üzerinde karşılıklı olarak iki kişi su geçiren bir bez tutar ve kaynayan şıra bir kepçe ile bu beze doldurulup kaynayan şırada oluşan tortular bu sayede alınır. Böylece pekmez daha saf ve kaliteli hale gelir. Kaynayan pekmez kıvamına gelince ocaktaki ateş söndürülür ve soğumaya bırakılır. Soğuyan pekmez plastik bidonlara doldurulur. Pekmez çeşitli şekillerde hazırlanıp tüketilebilir. Pekmez kaynarken kurutulmuş incir karıştırıp pekmezi daha sonra reçel gibi tüketmek de mümkündür. Kışları kar yağınca pekmeze kar karıştırıp cevahir denilen dondurmaya benzer güzel bir tatlı oluşturulup tüketilebilir. Yumurtalı, tereyağlı pekmez de yapılmaktadır. 3. Pekmez Helvası Şıra kazana konulduğu esnada yine pestil ve pekmezde olduğu gibi süt konulabilir. İki saate yakın kaynatılır ve pekmezde olduğu gibi kazan üstünde bir bezi iki kişi karşılıklı tutarak kaynayan pekmez beze konulup tortuları alınır. Kaynatılmaya devam edilirken bir yandan un ilave edilir diğer yandan ceviz ağacından yapılmış kürek ile karıştırmaya devam edilir. Bir saat daha kaynatıldıktan sonra ateş söndürülüp oluşan helva kürekle leğenlerde soğutulmaya bırakılır. Yirmi dört saat geçtikten sonra helva tüketilmek üzere plastik bidonlara veya keçi-koyun postuna konularak korunur. 4. Kesme Üzüm şırası kaynatılır, kazanın altındaki ateşin harareti söndürülüp şıranın sıcaklığı alınır ve daha sonra temiz bir çarşafla süzülür, tekrar kazana doldurulup iki saate yakın kaynatılır. Ateşin harareti alınıp un getirilir. Ceviz ağacından yapılmış kürekle erkekler kazandaki kaynayan şırayı karıştırırken bayanlar da avuçlarıyla unu azar azar kaynayan şıraya koyar. Kaynayan şıranın üzerinde beyaz baloncukların oluşması helvanın kıvamına geldiği ve ateşin söndürülmesi gerektiği anlamına gelir. Daha sonra helvayı kazandan çıkarmak için kullanılan çelik bir kürek, helvanın 160 yapışmaması için şıraya veya pekmeze batırılır. Erkekler kürek ile helvayı kazandan çıkarıp leğene koyarken kadınlar ise küreğin etrafına yapışan helvayı temiz bir mala ile temizler. Helvanın koyulduğu leğenler temiz bir örtü ile örtülüp gece soğuğuna bırakılır. Sabah erken saatlerde (seher vakti) leğenler damlara veya güneş alan yüksek bir yere çıkarılır ve bolca un serilmiş örtünün üzerine leğenler ters bırakılarak kalıp çıkarılır, ekmek bıçağı ile helva dilimler şeklinde kesilir. Üzerine un serilmiş çarşaflara bu kalıplar tek tek yerleştirilir ve kuşların zarar vermemesi için birileri bekçilik yapar. Birkaç gün boyunca bu kalıplar daha iyi kurumaları için çevrilir. Kesmeler kuruyunca toplanıp sepetlere veya sandıklara bırakılır. Pestil için hazırlanan bulamaçtan da kesme yapılabilir. 5. Dövülmüş Pekmez Pekmez normalinden biraz daha fazla kaynatılır, soğuduktan sonra bidona konulup soğukların gelmesine kadar (kırk gün) dinlendirilir. Daha sonra bir leğene bırakılıp yirmi gün boyunca sabah, akşam yarım saat ellerle çırpılır. Bilahare susam, ceviz, kurutulmuş incir bırakılabilir. Böylece dövülmüş pekmez tahin gibi tüketilmeye hazır hale gelmiş olur. 6. Sucuk Eğil'de ceviz, badem, meşe palamutlu veya sade sucuklar yapılmaktadır. En çok bademden sucuk yapılmaktadır. Bademler yumuşamaları için iki gün suya bırakılır ve daha sonra ipe geçirilerek güneşte biraz kurutulur. Hazır hale gelen bademler helvaya veya bulamaca tekrar tekrar batırılıp kurutulmaya bırakılır. Sucuk bağ bozumunun eğlence boyutunu da yansıtır çünkü ince fıstık, meşe ağacı dalları ile çeşitli şekillerde (insan, at, el vb) figürler yapılarak bunlardan da sade sucuklar yapılır. Özellikle fıstık ağacından yapılanların çok güzel bir kokusu olur. 7. Kurutulmuş Üzüm Çekirdeksiz veya kara üzümler toplanır. Kaynatılan su, bir metal leğendeki salkım üzümlerin üzerine boşaltılır ve üzüm derhal çıkarılıp başka bir leğene bırakılır ve üzerine yağ (çoğunlukla tere yağı) dökülür. Daha sonra yağını yiyen salkımlar güneş alan bir yerde serilmiş olan temiz bezin üzerine serilerek kurutulmaya bırakılır. Kuruyan üzüm taneleri çöplerinden ayrılıp ağaç dallarından yapılmış sepetlere bırakılır. (72) Eğil'de El Sanatları: Halı Dokuyan Kadın ve Semercilikte Usta Yaşlı Adam 161 Eğil Mutfağı Her Yörenin Kendisine Göre Damak Tadı Vardır. Eğil'de Balık Vazgeçilmezdir. Tandır Ekmeği'nin Eşliğinde Eşsiz Tatlarla Birleşen Damak Zevki Sunar. Baraj gölü yanında uygun konaklama Eğil Baraj gölü çevresinde inşa edilen bungalov evleri doğa ile iç içe bir yaşam konforuna sahip Proje kapsamında baraj gölü kıyısında 7 tanesi 30 metrekare, 2 tanesi de 50 metrekare olmak üzere toplam 9 adet bungalov tipi ev inşa edilecek. Bungalov evler 1 salon bir oda, Amerikan tipi mutfak, WC ve Banyo'dan oluşacak. Bungalov evler yamaca açılan paletler üzerine ve teraslandırılmış şekilde Eğilli taş ustaları tarafından yapılan ve 4 aşamadan oluşan toplam 6 metre yüksekliğe ve 170 metre uzunluğa sahip bir alan üzerine inşa edildi. 162 Bu çalışmayla birlikte Eğil Baraj Gölü kıyısında 2010 yılı içerisinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından sağlanan ödenekle 20 Kamelya, 1 kır kahvesi, 1 adet restoran ve 9 adet bungalov tipi ev ile çevre düzenlemeleri çalışmaları tamamlanmış oldu. Projenin tamamlanması ile Eğil'e gelen günübirlik ziyaretçilerin ve konaklamak isteyenlerin beklentileri büyük oranda karşılanmış olacak. 'Deniz Otobüsü', 'Jet Ski' ve 'Sürat Teknesi' projesi de söz konusu. Göl kenarında 12 tekne, 1 jet ski, 10 adet deniz bisikleti ve kano ile yerel işletmecilerin hizmet vermeye başladığı göl kenarında 4 adet restaurant bulunuyor (70). Ziyaret tepesi, ziyaretçilerini bekliyor iyarbakır'ın Eğil ilçesinde bulunan ve Kur'an'ı Kerim'de adı geçen peygamberlerden Hz. Zülkifl(a.s) ve Hz. Elyesa(a.s) ile Nebi Harun'un kabirlerinin olduğu Ziyaret Tepesi yeni haliyle ziyaretçileri bekliyor. Eğil Kaymakamlığı'nın hazırladığı ve Karacadağ Kalkınma Ajansı'nın finansmanını sağladığı projeyle Ziyaret Tepesi, peygamber kabirlerine yakışır hale getirildi. Peygamber kabirleri, cami, abdest alma yeri ve dinlenme yerlerinin inşa edildiği tepeye Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek verdi. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü koordinesinde yapılan çalışmalar tamamlandı. Kur'an-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerden Hz. Zülkifl(a.s) ve Hz. Elyesa(a.s) ile Nebi Harun'un kabirlerinin bulunduğu Ziyaret Tepesi, daha önce taş ve çakıl içinde olduğu için ziyaretçiler büyük sıkıntı çekiyordu. Proje kapsamında manevi bir belde haline getirilen tepede ziyaretçiler için her şey düşünülmüş. İki katlı caminin yanına inşa edilen geniş bir avludan Eğil ilçesindeki baraj gölü üzerinde feribotları, Asur, Roma ve Selçuklular tarihi mekanlarını aynı anda izlenebiliyor. Eğil'de peygamber kabirlerinin alt bölümünde bulunan Dicle Barajı Gölü'nü de turizme kazandırma çalışmaları devam ediyor. Gölün kenarına 30-50 metrekareden oluşan 9 bungalov tipi ev inşa edildi. Yeme içme mekanlarını hizmet vermeye başladı. Ziyaretçi için piknik alanları, çardaklar yapılırken su sporları yapmak isteyenlere imkan sağlanıyor. Sürat motorları, jet skiler, gezinti tekneleri gelenlere hizmet veriyor (www.diyarinsesi.org). 163 ESKİ EĞİL'DEN NOSTALJİLER 1986 yılı eski Eğil(Foto:Prof.Dr.Emrullah Güney) Baraj altında kalan bir su kaynağı 164 Eğil, dağlık arazi palamut meşesi, melengiç, dişbudak, ardıç, Kuşburnu yabani ceviz, yabani badem, sumak, yabani incir, yabani asma gibi bitki örtüsü ile kaplıdır. Eskiden Dicle Nehrinin, şimdi Dicle baraj gölünün doldurduğu kanyon Eğil’in en kayda değer doğal güzelliklerinin bulunduğu bir mekândır. Kanyon bir “Y”harfi şeklindedir. Maden’den gelen Dicle ırmağı “Y” harfinin bir kolunu, Akdağ Bırkleyn’den gelen Dicle Irmağı “Y” harfinin diğer kolunu teşkil etmektedir. Dicle Barajının seti bu “Y” harfinin orta yerine isabet etmektedir. Eğil Feribot iskelesinden kalkan teknelerle günübirlik bir taraftan Kralkızı barajına kadar diğer taraftan DicleHani Karayolu köprüsüne, köprünün kuzeyinde Akdağ eteklerine kadar gidip gelmek mümkün. Bu kısa tur esnasında kanyonun sağlı solu yamaçlarında Güneydoğuda pek de alışık olmadığımız bir manzarayı, yeşil bir bitki örtüsünü, meşe ormanını görmek mümkün. Keza kanyondaki dik kayalıklar özellikle Dağcılık sporu ile uğraşanlara eşsiz fırsatlar sunmaktadır. Tırmanma ve yürüyüşler yapmaya everişli imkânlar sunmaktadır. Yine baraj gölü özellikle su sporları ile uğraşanlar için bulunmaz bakir bir alandır. Bu alanda yüzme, her türlü su sporu yapma, yarışmalar düzenlemeye müsaittir. Özellikle yeterince tanıtılmadığı için inanç turizmi bakımından da yeterli ilgi görmemektedir. Bütün bu doğal ve tarihi güzelliklere rağmen ne yazık ki Eğil’de turizm yeterince gelişmemiştir. Yeterli barınma ve dinlenme tesisleri yoktur. Turizm yatırımları yapılmamıştır. Yeterince tanınmamıştır. Bakir bir yerdir. Eğil ilçesi Diyarbakır ilinin kültürel ve doğal zenginliği en fazla olan ilçelerinden biridir. Peygamberlerin kabirleri, antik kalesi, baraj gölü sayesinde mesire alanı olarak günübirlik ziyaret edilebilecek, Diyarbakır iline yakın en güzel doğal mekândır. Tarihin tüm zamanlarına tanıklık eden eserleri vardır. Fakat bu eserlerin turizme kazandırılması, iç ve dış turizm pazarına tanıtılması ve sunumu konusunda yerel paydaşlarla somut projeler üretmek gerekmektedir. “Ekoturizm ve Turizm Altyapısının Geliştirilmesi Projesi” yürütülmektedir. Bu kapsamda Eğil baraj gölü çevresine Bungalov tipi evler yapılmaktadır. Aynı zamanda proje ile dağ yürüyüşü için mağaralara giden yoların genişletilmesi, sahil şeridinin düzenlenmesi, ahşap seyir teraslarının yapılması, gece turizmi için geniş ölçekli ışıklandırma çalışmaları ve alternatif spor faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi adına yamaç paraşütü ve kano sporu alt yapı geliştirilmesi çalışmaları yürütülecektir Proje ile ilçede ekoturizm uygulaması sağlanarak esnafa ve yerel halka ekonomik anlamda faydalar sağlanacak olup ilçenin turizm alanındaki gelişimine ivme kazandırılarak ilçenin bu alanda hak ettiği seviyeye ulaşması sağlanacaktır. Bölge insanını gelen ziyaretçilerle buluşturmak için hediyelik eşya, yöresel ürünler vb. alışverişlerini yapabilecekleri pazaryerleri oluşturulmalıdır(Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si 14 (23): 5-18, 2012 ) 165 KAYNAKLAR 1-Yıldız M. Eğil-Ergani halkının dilinde medfun peygamberler.1.uluıslararası nebiler sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 2010. Diyarbakır. s.25-44 2-Tellioğlu Ömer (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl.: 1869-1905. cilt:4/208. 2/110. c.3,5/195 İstanbul.Acar matb.1999 3-Dilek Z. Lice. Diyarbakır. 2002 s. 36 4-Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17 5-Beysanoğlu Ş.Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi. Diyarbakır Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.50 6- Ateş S. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar neşriyat.İst.2004.s.2 7-Aydın N: Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi.s:23,45,88,89,53,55 8- Çiçek ZA :Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97 9- Layard AN.:Ninova ve Kalıntıları. Avesta yay.İst.2000.s.501 10-http://www.islamiyet.gen.tr/peygamberlerimiz/hz_zulkifl.php 11-http://peygamberhayati.blogcu.com/hz-elyesa-a-s/2194439 12- Konyar B. Diyarbekir Yıllığı.1936.s.270,271,275,,277,281,350 13- İncedursun B. Peygamberler Diyarı Eğil.Diyarbakır.2005.s:2 14- Dikmen M. Peygamberler tarihi.Cihan yay.s.417,419) 15- Melek A. Diyarbakır İl Müftüsü. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve Kabirleri 1.Uluslararası Nebiler sahabeler Azizler Krallar kenti. Diyarbakır.2010. 16- www.main-board.com/ 17- Yıldız C. Bir inanç merkezi olarak eğil.sbard. yıl:ı sayı:1 sayfa:1- 187 18-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek 19-Bruinessen, MV Boesch, Oten. H. Evliya Çelebi Diyarbekir'de. İletişim yay. İst.2003.s.243 20-Akyüz G. Diyarbakır Süryani Azizleri.2.Uluslarası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Sempozyumu.Diyarbakır.2010. 21-Şimşek M. Süryaniler ve Diyarbakır. Kent yay.İst.2.baskı.s.59-63 22-Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.2.Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu 23- Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları. diyarbakır'da tarım çevre doğa sempozyumu 1-3 haziran 2010 24-http://www.kenthaber.com 166 25-Diyarbakır Valiliği:2000'e beş kala Diyarbakır.1995 s.147,131,382 26-www.msxlabs.org 27-Avcı O. Irakta Türk Ordusu.1914-1918 Basım 2004 s:85. 28-Güney E :Dicle ırmağında kelek taşımacılığı. Coğrafya araştırmaları. C.1, sayı. 2. s.323,1990 29-Bali R. Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir.s:36,370 30- http://terkanlilardernegi.com/ 31-Gündüz N, Cengiz S. Eğil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi). http:// www. egilder.org/egil.htm 32-Prof. Dr. Süleyman Ateş. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar neşriyat. İst.2004.s.213 33-Yiğit İ.:Peygamberler Tarihi.Kayıhan yay.İst.2005.s.368,371 34-Akıncı AC. Zülkifl peygamber .Peygamberler. Tarihi. İst.1985.c.6. 35-Bedir A..Kur'an-ı Kerim Atlası. Kitap yurdu yay.İst.2009 36-Özgültekin Ramazan, Akman Ekrem, Demirbağ Hüseyin: Dünden bugüne Siverek. Konya. 1997.s:54 37-Günaltay MŞ: İslam Öncesi Arap Tarihi. Özkan matb. Ankara. 2006s.3233) 38-Olcaytu İ. Folklor defterleri-I. Kalan yay.Ank.2000.s.35-36 39-Güneli Ş. Bütün Yönleriyle Ergani.Ank.1966..13 40-Değertekin H. Dünden bugüne Diyarbakır.1.Diyarbakır Sempozyumu. Ankara. 2000. s.27) 4 1 - S a b a r Y . : K ü r d i s t a n i Ya h u d i l e r i n H a l k E d e b i y a t ı . D o z yay.İst.2005.s.238,302 42-Altunboğa B.:Diyarbakır Folklorundan kesitler.Büyükşehir belediye yay. İst.1999.s.30,31 43-Diken Ş. Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım.İletişim yay.İst.2003.s.83,131 44-Eti U. Diyarbekir. Diyarbekir matb. 1937.s.20,28,47,48,54 45-Beğenç C :Diyarbakır ve Raman.Ulus Basımevi.Ankara.1949.s.39 46-www.egil.gov.tr 47-Tarih: 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan 48- Altan B. :Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84 49-Azimli M. İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar (ed). İst.2007.s.157 50-www.malatya.gov.tr 167 51-Ekici C. (ed) :Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.Devlet Arşivleri genel md. 2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank.2006. 52-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir belediye yay.Ank .2003.2/.629.,1/77 53-http://tr.wikipedia.org/wiki/Asurlular 54-http://www.turkcebilgi.com/asurlular/ansiklopedi 55-Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl.:1869-1905. cilt: 4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999 56- Akıncı AC. :Peygamberler tarihi.6/522,416 57- Korkusuz Ş. :Seyahatnamelerde Diyarbekir:Kent yay.s:23 58-Özgür T. Ceylan. YDsi 10 Bölge Müdürlüğü İşletmedeki Tesisler. Diyarbakır'da tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran.201 59- www.diyarbakir.gov.tr 60-www.kenthaberkurulu.com 61-http://www.main-board.com/ 62-http://www.diyarbekir.com/ 63-Yıldız İ. Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri. Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 haziran 2010 64-Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler EnstitüsüSanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Van-2007 65-Recep Karakaş .Diyarbakır Dicle Eğil barajı avifaunası. Doktora tezi. D.Ü. Bİyoloji Yüksek lisans tezi.Diyarbakır 2002 66-Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomik̇ Araştırmalar Dergiṡ i 14 (23): 5-18, 2012 67-http://nedir.antoloji.com/diyarbakir-egil-konak-koyu/ 68-Cnn.turk 69-Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları. Diyarbakır'da tarım çevre doğa sempozyumu 1-3 haziran 2010 70-http://www.gazetediyarbakir.com/haber-263-Diyarbakirda-Bir-SakliCennet.html 71-(ww.diyarinsesi.org) 72-Mahmut Yılmaz Eğil'de Üzüm Ve Üzüm Ürünleri.Diyarbakır'da Yerüstü kaynakları(Prof.Dr.K.Hasplat.ed). İst.2012. 73-(www.egil.gov.tr) 168