İndir
Transkript
İndir
HER YÖNÜYLE DİYARBAKIR İLÇELERİ T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ HER YÖNÜYLE DİYARBAKIR İLÇELERİ Kulp Lice Hani Dicle Kocaköy Ergani Çüngüş Hazro Silvan Eğil Çermik DİYARBAKIR Bismil Çınar Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT Koordinatör HER YÖNÜYLE DİYARBAKIR İLÇELERİ Editörler Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Koordinatör) Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Öğr. Grv. Aysel Alyamaç Yılmaz İSBN: 000-000-000-000-0 ŞUBAT 2013 Baskı UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21 Hani Kaymakamı İsmail ŞANLI’ya katkılarından dolayı teşekkür ederiz. Kitabın yayın hakkı Koordinatör Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a aittir. Grafik & Tasarım Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir. Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir. Kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz. İÇİNDEKİLER 1..SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL VE KÜLTÜREL TURİZM POTANSİYELİ AÇISINDAN HİLAR MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ: ERGANİ / DİYARBAKIR, Prof. Dr .Zülküf GÜNELİ, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü, Doç. Dr. İclal ALUÇLU, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü 2. EĞİL İLÇESİNDE İNANÇ TURİZMİ, Prof. Dr. Kenan HASPOLAT, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi 3.LİCE İLÇESİ TARİHİ MEKÂNLARI Süreye IŞIK-Tarih öğretmeni 4. SİLVANDA VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARININ TURİZM AÇISINDAN DEĞERLENDRİLMESİ, Semra HİLLEZ, Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü-Mimar 5.SİLVAN KALESİ, Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar 6. DİYARBAKIR İLÇELERİNİN TARİHİ VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ Prof. Dr. Kenan HASPOLAT, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi 7.SİLVAN'DAKİ KÖŞK VE KONAKLAR Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar 8.TERMAL TURİZİM MERKEZİ:ÇERMİK Hamdullah IŞIK, Gazeteci-Yazar 9.SİLVAN HANLARI Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar 10.ERGANİ İLÇESİNDE BULUNAN KUTSAL MEKANLAR, Prof. Dr . Cihat GÜZEL, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi 11.MALABADİ KÖPRÜSÜ – SİLVAN Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar 12.KOCAKÖY (KARAZ) TARİHİ ve TURİSTİK YERLERİ Yahya KAMÇI., Coğrafyacı Fakültesi, LLEZ, Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü 13.KIRSAL TURİZMİN KAPSAMINDA ÇEPER KALESİ VE ÇEPER HAN'ININ DEĞERLENDİRİLMESİ Yrd. Doç. Dr. Emine DAĞTEKİN, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 14.MOR MORUTHE MEYFARKAT / MEYFARKİN (SİLVAN) VE SÜRYANİLER Horepiskopos Gabryel Akyüz 15. ÇERMİK'İN TURİZM COĞRAFYASI Yrd. Doç. Dr. Aydoğan Meşeli 16. DİYARBAKIR İLÇELERİNİN TARİHİ VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ Prof. Dr. Kenan Haspolat SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL VE KÜLTÜREL TURİZM POTANSİYELİ AÇISINDAN HİLAR MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ: ERGANİ /DİYARBAKIR Zülküf GÜNELİ Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü İclal ALUÇLU Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü ÖZET Ülkemizde kırsal yerleşmelerin turizm amaçlı kullanımının son yıllarda yaygınlık kazandığı bir gerçektir. Ancak çok az sayıdaki köyümüzün gerçek anlamda kırsal turizme açıldığını görürken, büyük bir potansiyelin varlığını da bilmekteyiz. Ülkemizde eğer kırsal turizmin geliştirilmesi isteniyorsa, yalnızca ülkemiz turizmi açısından önemini ortaya koymanın yeterli olamayacağı bilinmeli, ayrıca ülkemiz ekonomisine de ne gibi katkılarının olacağı saptanmalıdır. Hatta bu potansiyelin; kırsal peyzaj ve kırsal kültür açısından birbirinden farklı özellikler sunan coğrafi bölgelerimizden başlayarak, yörelerimize, beldelerimize ve köylerimize inerek saptanması gerekmektedir. Bu makalede, Diyarbakır'ın Ergani ilçesine bağlı Sesverenpınar (Hilar) ve yakınlarında bulunan, tarih öncesinden kalma bir höyük olan Qotaberçem (ÇayönüÇayboyu)'nın sürdürülebilir turizm potansiyeli açısından değerlendirilmesi yapılarak, bazı alternatif öneriler sunulmuştur. Böylece, köy turizmi, çiftlik turizmi, yeşil turizm, eko turizm, mağara turizmi ve tarımsal turizmin hepsini kucaklayan bir kavram olarak, kırsal turizmin önemini ortaya koymak amaçlanmıştır. Anahtar kelimeler: Kırsal Turizm, Sürdürülebilirlik, Hilar Mağaraları, Çayönü 1.KIRSAL TURİZM'İN ÖNEMİ Türkiye'de turizm, egemen biçimde deniz turizmiyle eşdeğerdir ve yıllardan beri yaz mevsimiyle sınırlı kalmıştır. Hâlbuki ülkemiz kıyılarının hemen ardındaki iç kısımlarda; dağ, yayla, orman, su zenginlikleri ile tarımsal yapı ve yerel kültür göz önüne alındığında, buralarda kırsal turizmin hemen her mevsim yapılabilmesinin son derece olanaklı olduğu hemen anlaşılır. Türkiye, doğudan batıya, kuzeyden güneye coğrafi çeşitliliği son derece fazla olan bir ülkedir. Coğrafi konumları ve kuruluş yerleri itibariyle, doğal ortamlarla bütünleşmiş köylerimizde, doğaya dayalı her türlü sportif etkinliklerin (dağcılık, trekking, yamaç paraşütü, atlı geziler, rafting…) organize edilmesi mümkündür. Kırsal turizm, kıyının gerisinde yer alarak, deniz turizminin alternatifi ya da tamamlayıcısı olabilir. Kırsal turizm, her mevsim yapılabilen bir turizm türüdür. Belirli birkaç aya ya da sadece bir mevsime sıkışan turizm, birçok çevresel, sosyo-kültürel sorunlara yol 5 açmakta, ekonomik beklentiler yerine gelmemektedir. Kırsal turizm iklimle yüzde yüz bağlantılı olmayan bir turizm türüdür. Bu nedenle mevsimlik olma özelliği yoktur. Kırsal turizm kavramında kırsalın içerdiği anlam, ülkemizde doğrudan “kırsal alanlar” olarak algılandığından, yayla turizmi, av turizmi, mağara turizmi, eko turizm ve açık hava doğa sporları kırsal turizm ile aynı olmaktadır.Yanlış olmamakla birlikte, kırsal turizmde esas amaç bir köyde, bir çiftlikte, bir dağ evinde vb.de konaklayarak, kırsal kültürle tanışarak ve kaynaşarak bir tatil geçirmek olduğundan, aralarında amaç ve etkinlikler bakımından bazı farkların olduğu da bir gerçektir. Türkiye turizminde kırsal turizme ihtiyaç var mıdır, Kırsal turizm, Türkiye turizmine nasıl katkıda bulunabilir? Ülkemizde deniz kıyılarının turizm amaçlı aşırı kullanılmasındaki dengesizliğin azaltılmasında kırsal turizmden yararlanılabilir. Ancak bu görüşe katılmayanlar da vardır. Çünkü aynı anda tüm doğal ve kültürel değerlerin turizme açılmasıyla her yerin kirleneceği, kimlik değiştireceği veya elden çıkacağı endişesine kapılınılmaktadır. Kırsal turizm, yaşadıkları çevreyi koruyarak, yerel halkın gelirini de artırmaya yönelik turizm sektörüdür. Doğayı tanıma, özgün ve aktif tatil arayışları ile rekreasyon gereksinimi kapsamında yeni bir süreçtir. Toplumların kaynaklarını koruyarak refah seviyelerini artırmaları sürdürülebilir bir toplum olmanın gerekleridir. Kalkınmada önemli bir araç olan turizm, aktivitesi de turizme kaynak olan yörenin doğal ve kültürel değerlerini bozmadan kullanmalıdır. Diğer taraftan bir yeri turizme açmamak, korumak demek değildir. Önemli olan nereden, ne zaman, başlanılacağının planlanması, işlerin plana uygun projelerle yürütülmesi ve gerekli denetimlerin yapılmasıdır. O nedenle, kıyılardaki yoğun turistik kullanımın bilinçli şekilde, iç kısımlara çekilmesinde, dağların, yaylaların, hatta ormanların turizme açılmasında, köylere turizmin sokulmasında olası tehlikeler, hiçbir zaman kıyı turizminden farklı boyutlarda değildir [10]. Sürdürülebilir turizm gelişimi günümüzde turistlerin ve ev sahibi bölgelerin/yörelerin gereksinimlerini, geleceğin olanaklarını koruyarak daha iyi hale getirerek karşılayan, kültürel bütünlüğü koruyan, gereken ekolojik süreci, biyolojik çeşitliliği ve yaşam destek sistemlerini devam ettirirken, kaynakların ekonomik ve sosyal gereksinimlerin karşılanmasını öngören bir yaklaşımdır [2]. Sürdürülebilir turizm ürünleri, yerel çevre, toplum ve kültürleri bozan değil, turizm etkinliklerinden yararlandıran ürünlerdir [8]. Ülkemizde dış turizm, son yıllarda Akdeniz Bölgesi'nde odaklanmış bulunmaktadır. Ege Bölgesi gibi, belirgin bir duraklama, hatta gerileme yasayan İzmir turizmini harekete geçirmede kongre turizmi, kültür turizmi, inanç turizmi ve termal turizmin önemli rol oynayacağı ileri sürülürken, kırsal turizmin muhakkak onların arasına girmesi gerektiğine dikkatleri çekmek gerekmektedir. 6 Günümüzde kuzey Ege kıyılarından batı Akdeniz'e uzanan dış turizm bağlantılı kıyı turizmi, ortalama dört ile sekiz ay arasında bir sezona sahiptir. Bu süre içinde yoğun turist baskısı, bilinen birçok soruna yol açmaktadır. Akdeniz kıyılarındaki turistik komplekslerin çevresinde yer alan köyler ve yaylalar, yüksek sezon dâhilinde kıyıda konaklayanlar için bir gezi yeri olarak kullanıldığı zaman, deniz turizminin tamamlayıcısıdır. Böyle ikili bir gelişme rekabet ortamı yaratarak, turizmin kalitesini yükseltmektedir. Kırsal turizmin yılın her ayında yapılabilmesi, belirli bir mevsime bağlı kalan turizm türlerini (kıyı turizmi, kış sporları turizmi vb) desteklediği gibi, onların sezonunu da uzatabilmektedir [10]. Kırsal turizm, kadının istihdamı, yerel halkta girişimcilik ruhunu ateşlemesi, yerel ekonomilere girdi ve dinamizm kazandırması, ekonomik sektörleri harekete geçirmesi, bölge ve ülke düzeyinde kırsal kalkınmaya destek vermesi bakımından, önemli bir güce sahiptir [3]. Ülkemizde turizmin yıl içindeki dağılımı kadar, her köşesine yayılmasında kırsal turizmin çok önemli bir işleve sahip olacağı kesindir. Eko-turizm olarak da bilinen kırsal turizm, doğa temelli bir turizm etkinliğinde bulunulurken, yapılan eylemin doğaya ve doğal yaşama zarar vermemesi olarak tanımlanabilir. Özellikle çok hassas ve hassas eko-sistemlere sahip yörelerde taşıma kapasitesinin üstüne çıkmadan çevreye duyarlı olarak gerçekleştirilebilecek turizm aktiviteleri eko-turizm olarak nitelenebilir. Kırsal turizm birçok turizm türüne entegre olabilir; Kırsal turizmde rekreasyonel etkinlikler çok çeşitli ve özgündür. Kırsal turizmde kırsal dünya tüm kesitleriyle turiste sunulmaktadır. Turistin kaldığı süre içinde dinlenmesi yanında, çeşitli etkinlikleri izlemesi, katılması, öğrenmesi ve spor yapması mümkün olabilmektedir. Bir kere kırsal turizmin dört mevsimde uygulanabilirliği, etkinliklerin çeşidini arttırmaktadır. Ayrıca, kırsal coğrafi ortam, açık havaya dayalı birçok rekrasyonel etkinliğin yapılabileceği eşsiz bir mekândır. Kırsal kültür ise bambaşka etkinlikleri içinde barındırır ve hepsi o yöreye özgüdür, benzerlikler yakalansa bile başka bir yerde aynısına rastlamak zordur. Zaten deniz turizminin turistleri, tüm kıyılardaki aynı mimariye sahip tesislerden, ayni animasyonlardan bıkmış olarak, gittikleri ülkelerde en azından yemek ve müzikte yöreselliği aramaktadırlar. İşte onlara asıl otantikliği sunacak kırsal turizmdir. Kırsal turizmde yol kat etmiş birçok ülkede köyler bugünkü yapıları dışında, geçmiş bir dönemin canlandırıldığı yerler haline getirilip, turizme açılabilmektedir. Kırsal turizmde konaklama, Avrupa örneklerinde gördüğümüz üzere, bu isle ilgili bir dernek, büro ya da seyahat acentesinden yapılan rezervasyonla gerçekleştirilmektedir [9]. Bir köy pansiyonu veya bir çiftlik evinde başlayan kırsal turizm, yine burada sona ermektedir. Kalınan süre içinde, yakın çevrede başka turizm türlerine ait yerlerin ziyareti ile onların etkinliklerinden de yararlanmak mümkündür. Böylece merkezde kırsal turizmin olduğu bir tatilde, istenildiği taktirde birçok turizm türüne entegrasyon söz konusu olabilmektedir . Ayrıca, yörede doğa y ürüyüşü, dağ bisikleti, balonla 7 gezinti, kamp karavan turizmi, dini turizm, kongre turizmi ve sağlık turizmi de alternatif türler olarak önerilmektedir [11]. Kırsal turizmi, kitle turizminin tam karşıtı olarak küçük gruplarla gerçekleştirilen ve yerel kaynakların geleneksel değerlerin korunarak gerçekleştirildiği lokal/ yerel etkinlikler olup, yöresel kaynakların o kesimde değerlendirilip, kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlandığı yaklaşım olarak tanımlamıştık. Diyarbakır İl'i civarında sürdürülebilir turizm potansiyeli içerme olanağı arz eden yerlerin değerlendirilmesi ve buraların, ülkemiz ve dünya kültür turizm rehberlerine işlenmesini sağlamak, hem de bölgedeki ekonomik sorunlara bir katkı sağlaması ve istihdam sorunlarını çözmekte yeni bir kaynak oluşturması imkânını yakalamak konusunda küçümsenemeyecek derecede, arkeolojik ve tarihi miras özelliği arz eden çok sayıda, tescillenmemiş sit alanı mevcuttur. Bu bağlamda; çalışmamızda bu sit alanlarından biri olan, Diyarbakır İli' nin 60 Km. Kuzey Batısında, Ergani İlçesi' nin 6 Km. Güney Batısında konumlanan, eski Hilar Köyü kayalıklarında yer alan, Hitit, Asur ve genel olarak erken Bizans dönemlerini işaret eden Hilar Mağaraları' na ve köyün hemen Kuzeyinde konumlanan, günümüzden 9000 yıl civarında bir geçmişe sahip olan Çayönü Arkeolojik Sit alanına değineceğiz. 2. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM POTANSİYELİ AÇISINDAN HİLAR MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ Diyarbakır İli sınırları içinde kalan, geçmiş dönemlerin Mezopotamya medeniyetlerinin kalıntılarının, tarihi ve arkeolojik sit alanlarının çokluğu nedeni ile, bunlara değinmek, bu yazımız içerisinde mümkün olmayacaktır. Bu nedenle makalemizin sınırlılığını, Hilar Mağaraları, Hilar Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit alanı ile sınırlı tutacağız, birçok sayıda fotoğrafla, kültür mirası kalitesini ve turizm potansiyelini vurgulamaya çalışacağız. İlimiz, Kültür ve doğa Turizmi açısından potansiyelinin çok yüksek olmasına rağmen, bu alanda hak ettiği düzeyi, bu güne kadar yakalayamamıştır. Bunun nedeni, İlimizin içinde bulunduğu coğrafyanın çok önemli ekonomik ve sosyal-politik konumu nedeniyle, İlimizle ilgili sorunların çözümüne, yetkili resmi, yarı resmi ve de sivil kurumların, çözüm sorununa farklı yaklaşımları, önemli negatif bir faktör oluşturmuştur. Tarihi ve Kültür varlıklarımız hak ettikleri ilgiyi, ilgilenmesi gereken kesimlerden görmemişlerdir. Yukarıdaki tablo henüz tam anlamıyla kaybolmamış olmasına rağmen, elimizi kolumuzu bağlayıp durmanın da yanlış olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, Bölgemizin veya ilimizin, bu potansiyelini vurgulamak, ortaya çıkarmak gayreti fevkalade önemli bir girişim olarak görüyoruz. Böylesine önemli gördüğümüz bir girişimde, mütevazı de olsa katkıda bulunmak, bizim için çok onurlu bir gayret niteliği taşımaktadır. 8 2.1. HİLAR VE ÇAYÖNÜ' NÜN KONUMU VE ÖNEMİ Hilar ( Sesverenpınar ) Köyü nün, 1 Km. kuzeyinde yer alan Çayönü Kazısı, Hilar' ın öneminin ortaya çıkmasında önemli bir dönüm noktasıdır. 1962 Yılında ilk kez ismi, Çayönü Kazısının başlatılacağı yer olarak duyulan ve tarihi değeri vurgulanan, eski ismiyle Hilar Köyü ve köylüleri; Bu Kazı Çalışmalarında emeği geçen tüm yabancı ve yerli araştırmacılar, öğretim elemanları, öğrenciler ve arkeolojik kazı işlerinde çalışan fedakâr, gayretli köylülere çok şey borçludur. Eski ismiyle Hilar, şimdiki ismiyle Sesverenpınar Köyü, Ergani İlçesi' nin 6 Km. güney batısında yer almaktadır. Hilar Köyünün, 15 Km. Kuzeybatısında yer alan Boğaz su gözesinden kaynaklanan suyun oluşturduğu akıntı, Boğaz Çayı veya Hilar Çayı adı ile Hilar' ın 1 Km. kuzeyinden geçerek doğu yönünde ilerler. Çayönü Höyüğü, hemen Hilar Çayı' nın bitişiğinde ve Çayın kuzeyinde, Hamit Ağa Oğlu, Kemal Güneli' nin Tapulu arazisi içinde yer alır. Çayönü Höyüğü kazısının, ilk hazırlıkları, “ Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi araştırmaları” projesinin hazırlandığı bir dönemde (1992 ), İstanbul Üniversitesi Öğretim üyesi Prof Dr. Halet ÇAMBEL ve Amerika Chicago Üniversitesi Öğr. Üyesi, Prof. Dr. Robert J. BRAİDWOOD tarafından ilk hazırlıklar başlatılmıştır. 1964 Yılında, kazı resmi olarak başlatılmış ve 1991 yılında Mardin Nusaybin İlçesi' nde yaşanan bir terör olayının sonucunda durdurulmuştur. Kazı yeri ve yakın çevresi, kazılar durmasına rağmen o tarihe kadar ortaya çıkan buluntular, tel çitle çevrilerek, koruma altına alınmıştır. Kazı alanını koruma altına alma konusunda, kazı başladığında asistan olan şu anda arkeoloji dünyasının yakından tanıdığı İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Mehmet Özdoğan' ın büyük çabaları ile mümkün olmuştur. Çayönü Höyüğü' nün önemi, Milattan 7250-6750 yıllarında, insanların göçebe toplumdan yerleşik toplum özeliği arz eden bir yaşam düzeyine geçtikleri ve kendi tasarım ve üretimi ilk köylerde, konutlarda yaşamaya başlamasıdır. Dolayısıyla Çayönü Höyüğü, Dünyadaki en eski yerleşik düzende yaşamın başladığı yerlerden birisidir. Çatal Höyükten 500 yıl kadar daha eskidir. Neolitik veya Cilalı Taş Devrinin, birçok açıdan (ilk tohum ekimi, yabani hayvan evcilleştirilmesi ve ilk kentlere insanoğlunu götürecek olan köy kavramı gibi) en önemli yerleşim yerlerinden biri olan, Çayönü Höyüğü, kazıyı yürüten ekip tarafından yapılan yayınlarla, arkeoloji dünyasının önemli bir kazanımı olarak, bu konudaki literatürde yerini almış ve kültür turizmi meraklılarının ilgisini kazanmıştır [1]. Çayönü Höyüğü, yakın çevredeki birçok eski yerleşimlerin merkezi konumundadır. “Bunlar ilçeden itibaren, Tilhuzur, Tilkadi, Tilhum, Zengetil, Kertil, Akçakale, Cingirşin, Elmedin, İgimi, Giryan, Sultantepe, Kalhane, höyükleriyle Gomayık (Gom- Hayık), Bervan, Ayneto, Kılleş( Hefselme Mağaraları ), Tayan, ….., Kikan, Kıyeksan, Hendekin, “ [5] harabelerinden oluşmaktadır. Söz konusu 9 harabeler, Hilar Köyüne 2 ila 25 Km. mesafede yer almaktadır. “Batı kesiminde bir zelzele neticesinde yıkılmış bulunan Amidi kalesi ile Germik şehir harabeleri de vardır. Germik' in Mar Yuşa' nın vakayi namesinde adı geçen sıcak su kaynağı ve şehri olması ihtimali vardır. Bu yer Ergani Çermik Çüngüş' ün orta kesimine düşmektedir.” Hilar' ın 2 K m. Batısında yer alan “ Kızılca denen köyün güneyindeki Gıresor ile kuzeyindeki Balahur ( Kızılyamaç ) ın da bir şehir harabesi olduğu meydandadır. Bunların Enüş Peygamber tarafından kurulduğu, Hazreti İdris' in burada yaşadığı ilk yazının onun tarafından burada yazıldığı ve ilk defa onun tarafından elbise dikildiği yine onun burada ilk defa demiri erittiği yerli efsaneler arasındadır. [5]. Bu adı sayılan eski yerleşimlerin yakın civarında bulunan birçok antik maden işleme ocakları göstermektedir ki, bölge eski ilklerin merkezi konumunda bulunmuştur. Bakır ağırlıklı olmakla birlikte, birçok metal işleme teknikleri bu yörede ortaya çıkmıştır. (Hilar' ın 25-30 Km. kuzey batısında yer alan Eski İsmi Amedi, yeni ismi Armutova Köyü civarında, eski çağlara ait antik bakır işleme ocakları mevcuttur). Çayönü Höyüğü' nün kazı ekibinin yayınlarında değindikleri buluntular, Ergani' li yazar Sayın Müslüm ÜZÜLMEZ' in, ”On Bin Yıllık Tarihin Tanığı Hilar [13] kitabında, Amerikalı coğrafyacı Ellsworth HUNTİNGTON [7] ,Hilar' ın antik çağlardaki üç önemli imparatorluğun düğüm noktasında yer aldığını( Batıda Hititler, Güneyde Asurlular, Kuzey ve Kuzeydoğuda Khaldiler) göstermektedir ki, bu konumu ile antik çağlarda, Hilar ve Çayönü yerleşkesi, 50 Km. çapında ki geniş bir alanın önemli bir merkezi konumunda olmuştur. Hilar, bu dönemlerde önemli bir geçiş yolu kavşağı konumundadır. Bölgeye sahip olabilmek için, Hilar' a sahip olmak gerekmektedir. Sayın Müslüm ÜZÜLMEZ' in iznini alarak, kitabında ek olarak sunduğu ve tercümesini kendisinin yaptırdığı, Amerikalı coğrafyacı Ellsworth HUNTINGTON' un, 1903 yılında yayınladığı, Hilar la ilgili yazının bir kısmında şöyle demektedir : “Kaya oymaların ve yazıtların bulunduğu mezar odacıklarında Hilar'ın Hitit orijinli olduğuna dair ipuçları bulduk. Buradaki sanat eserleri daha kaba olmasına karşın, Kapadokya ve Batı Anadolu'daki Hitit kalıntılarına benziyor. Örneğin, başlık, küpeler, saç örgüsü, altüst olmuş ayakkabıdaki parmaklar Hitit benzerlikleridir. Keza, biçim, dikdörtgen tablet, kanatlı daire ve ayrılmış kanat Hitit özellikleridir. Belki, Hilar, sonraki dönemlerde kuzey merkezleri Boğazköy ve Eyuk'te ortaya çıkan medeniyetlerin zirveye ulaşmış ilk kademesidir.Sonraki merkezlerde işlemeler daha hassas ve zıt yönden ilerleyen törenler, Hilar'da görülür. Boğazköy'de mağara yoktur, iç dinlenme yeri tamamen süslerle kaplanmış olup, süsler ve işlemeler Hilar'dakinin benzeridir. Sonraki dönemlerde süslemelere daha fazla, kümbete az özen gösterilir… ” “…Hilar'ın yeri, üç önemli antik imparatorluğun hüküm sürdüğü, 10 karşılaştığı ve önem verdiği bölgedir. Güneydoğuda, MÖ. 1000 yıllarında görkemli Asyalı güç Asurlar yaşadı. Kuzeybatıda, Fırat'tan Batı Anadolu'ya yayılan Hititler vardı. Bu devirde, Hititler, bize yabancı, ne Hint-Avrupa, ne de Sami olan; Asurlar ile Mısırlarla yarışan topluluklardı. Fırat'ın doğusunda Mezopotamya'dan Pers ve Rusya'ya kadar bölgede Khaldiler yaşıyordu. Khaldiler de ne Sami, ne de HintAvrupa kökenliydi. Khaldi İmparatorluğu, MÖ. 8. Yüzyılda, Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüne doğru gücünün zirvesine ulaşır. Bu devirde, Khaldiler, Asurluların en tehlikeli düşmanıydılar. Asur Kralı Büyük Tiglath Pileser II. (MÖ. 967-935) ordularının başında Khaldi İmparatorluğu'na saldırır ama sonuç alamaz. Üç imparatorluğun kesiştiği yerde kurulu olan Hilar şehri stratejik öneme sahiptir. Şehir, sadece kuzeydeki platolara giden anayolları denetiminde tuttuğu için değil, güneydeki yerleşim yerlerine tehdit oluşturduğu için önem kazanıyordu. Şehir, üç anayolu denetiminde tutuyordu. Bir tanesi güneyde Asurlara, diğeri batıda Hititlere, diğeri kuzeyde Khaldi yerleşim yerlerine ulaşıyordu. Böylesi bir şehir iyice takviye edilmiş olmalıdır. Biliyoruz ki, o, olağan sınır şehirlerinin kaderine sahip olup, saldırılara uğradı ve birkaç kez hükümdar değiştirdi. Belki, kazılar eski kaleyi ve şehri açığa çıkarır, 3 imparatorluk hakkında daha ayrıntılı bilgilere ulaşırız [7]. 1899 yazında Doğu Türkiye'de seyahat ederken, yerel halk Hilar' daki kalıntılardan söz ettiler. Hilar, Ergani yakınında, Fırat Nehri ile Dicle'nin kaynağı arasında bulunur. Yerli halk, kaya üzerinde yazıtlar ve şekiller olduğunu; şekillerin, dinsel lider gibi yüzü olan krala benzediğini, kayalardaki yazıların şimdiye kadar kimse tarafından okunmadığını söylediler. Bu bölgede herhangi bir yazıt ya da kalıntının olduğu ima edilmemiştir. O zaman, bölgeye yakın olmama karşın, ziyaret etmem olanak dışıydı. İki yıl sonra fotoğraf almak, yazıtlardan bir kopya edinmek için Hilar'a kısa bir ziyarette bulundum. Yazılar, kalıntılardan çok sonraki döneme ait Süryanicedir. Hilar'da gördüğüm kayda değer özellikler: 1-Hilar'ın yeri Mezopotamya'dan Doğu Küçük Asya'ya giden ana yolun üstünde olmasıdır. 2-Kayalardaki işlemeler Khaldi ve Hitit birleşimidir. Sonradan ziyaret ettiğim 8 ya da 10 Khaldi kalesi ile 4 veya 5 Hitit kalıntısının bileşimi Hilar'da gözüküyor; bu özellik beni oldukça etkiledi. Hilar, Harput ve Diyarbakır arasında 45 mil Harput'un güneydoğusunda, 30 mil ise Diyarbakır'ın kuzeybatısında yer almaktadır. İki şehir arasındaki, kalıntıların bulunduğu yerin doğusundan geçen şu andaki tren yolu, Hilar'ın 7 mil kuzeyinden, dağın aşağısında uzanan şehre ve harap olmuş Ergani kalesi'ne yakın geçmektedir. Sonra, bu yol Dicle nehri üzerinden geçerek Gölcük (Hazar) gölüne doğru takip eder. Yolun bu kısmı, Türkiye'deki en iyi mühendislik çalışmalarından biridir. Akdeniz ile Pers sınırı arasındaki önceki yol, Hilar'a yakın, Torosların kuzeyine doğru olan geçitlerden geçerdi. Romalılar zamanında, yol, şimdi bir göl olan Gölcük düzlüklerinden geçer ve ulaşım daha kolaydı. 11 Bir tarafında Mezopotamya, diğer tarafında Ermenistan ve Doğu Küçük Asya olan bu alçak alan, tarihte, düşünülenden daha fazla önemli olmuştur. Öyle gözüküyor ki, tarih öncesinde bu tümsekleri yapanların bilgileri, dağları aşarak Babil medeniyetini ortaya çıkarır. Büyük bir olasılıkla, Tiglath Pileser (Asur Kralı MÖ. 1115-1076) ordularının başında kuzey komşularının şehirlerini yıkmak için bu vadiden geçiyordu. Keza, Romalılar zamanında, şu anda kısmen izleri kalan bir yol Harput'tan şu andaki Gölcük'ün bulunduğu yerden geçerek zengin bakır madeni olan Ergani Maden'e ulaşıyordu. Hilar'ın birkaç mil ötesinde ikiye ayrılan yolun biri Çermik, Çüngüş, Gerger, Samsat üzerinden Suriye'ye ulaşıyor. Diğer yol güneye Diyarbakır üzerinden Mezopotamya'ya gidiyor. Günümüzde, Karadeniz'den Pers Körfezine giden ana yol buradan geçiyor. Nihayet, Doğu Türkiye'de inşa edilen demiryolu tarihi yolları izlemeli ve Hilar'ın kuzeyinden geçip, Torosları aşmalıdır. Toros dağlarının güneyinden inerek Dicle ile Fırat arasında uzanan 1000 millik geniş ova vardır. Bu geniş ova, doğu ile batı arasında uzanan bir sürü sırt ve tepeleri aşar. Alçala alçala, nihayet dağlardan taşınan alüvyonlarla oluşan ovada başlarını yükselten çıplak tepeler kalır. Torosların bu olağanüstü oluşumunun sonunda, düz damlı çamur evlerde, yoksul bir avuç Türk'ün yaşadığı bakımsız Hilar vardır. Güney Hitit yerleşimi Gerger'e bakarsak, sadece mezar odacıkları değil, basamaklar, büyük odacıklar, tünelle inilen kuyu ve kaya işlemeleri Hilar'ı hatırlatır. Orada sanat daha gelişmiş olup Asur etkisi görülür. Başka bir merkez Karadeniz yakında Amasya, başka bir açıdan Hilar ile ilişkilendirilebilir ama kesin kanıt yoktur. Amasya'daki Pontic (Pontus) krallarının kümbetleri geniş mağaralar ile dar girişler ve içte dinlenme yerinde kemerli oyuğa sahiptir. Bu oyuk, birkaç fit uzunluğunda arkaya doğru uzanmakta olup, bazı durumlarda mağaranın üst ve yan kısımları tamamen kayalarla çevrili alandan ayrılmaktadır. Daha güneydeki bazı kalelerde Khaldi ve Hitit kalıntılarının benzerlikleri, kaya kesme, derin tünelli kuyu özellikleri görülür. Hilar'daki mağara üstündeki kaba oyuğun Amasya'daki ayrıntılı büyük kemere dönüşüp dönüşmediğini incelemek ilginç bir araştırma olabilir” [7]. Yukarıda, çok önemli bir yerleşim yeri olan Hilar'ın, tarihini de önemli kaynaklardan yazmaya çalışarak, ulusal ve uluslararası alanda önemi olan bu kültürel varlığımızın tanıtımının sağlanmasında, belgelendirilmesinde ve gelecek nesillere aktarılmasında bir katkı sağlayacağının altını çizerek; kentlerin, yerleşim yerlerinin kitaplarla buluştuğunda yeniden yaşam bulacağına, yarınlara kendini taşıyacağına inanmaktayız. 2.1.1. FOTOGRAFLARLA HİLAR KÖYÜ MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ ARKEOLOJİK SİT ALANI Ülkemizde gerek kırların, gerekse kıyılardaki mevcut turistik alanların, sürdürülebilir anlayışa uygun olarak kullanılması son derece gereklidir. Yakın yıllarda sürdürülebilir turizm politikası ile hayata geçirilen bazı uygulamalar görülmektedir: Örneğin; Çoruh nehrinde rafting, Toroslarda trekking, Karadeniz kıyılarında 12 yeşil tur, Ölüdeniz-Babadağ'da yamaç paraşütü gibi. İşte bu etkinlikler kaynağını kırsal turizmden almalı, tek basına bırakılmamalıdır. Sözgelimi yabancı turiste, Toroslarda dağ yürüyüşü yapılabileceğini tanıtmadan önce, Toros yaylalarındaki doğal güzellikleri, köyleri ve geleneksel kültürü keşfetmesi önerilmelidir. Bu bölümde birçok fotoğraf ile Hilar köyü mağaraları ve Çayönü' nün de, doğal güzellikleri, köyleri ve geleneksel kültürü ile keşfedilmeyi bekleyen köylerimizden biri olduğunu ve turizm potansiyelini vurgulamaya çalışacağız. Şekil 1. Hilar (Sesverenpınar) Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit Alanı Ergani' nin 6 Km. Güneybatısına düşmektedir. Şekil 2. Hilar (Sesverenpınar) Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit Alanı Resim 1. HİLAR' a giderken karşıdan heybetli ve bir o kadar da heyecan verici bir siluet karşılar ziyaretçileri. 13 Resim 2. HİLAR' a giderken karşıdan heybetli ve bir o kadar da heyecan verici bir siluet karşılar ziyaretçileri. (Yolun kaybolduğu yerde en büyük mağara, han mağarası görülmektedir.) Resim 3. Han Mağarası önünün temizlenmesinden önceki görünümü[6]. 14 Resim 4. Han Mağarası önünün temizlenmesinden önceki görünümü Resim 5. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonraki görünümü 15 Resim 6. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonraki yakın çevresi ile birlikte görünümü Resim 7. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait mezarlardan görünüm 16 Resim 8. Han Mağarası önünün temizlenmesinden önceki hanedanlara ait mezarlardan görünüm Resim 9. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm. (Duvarlarda görünen izin olduğu yere kadar, toprak çıkarılarak alan temizlenmiştir.) 17 Resim 10. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm. Resim 11. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm. 18 Resim 12. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait kaya mezarlardan detay görünüm. Resim 13. Kaya mezarların giriş kapı detayları (Kayaların işlenmesinde yüksek kalitede estetik plastisidite mevcuttur.) Resim 14. İki katlı Kaya mezarların giriş kapı detayları (Kayaların işlenmesinde yüksek kalitede estetik plastisidite mevcuttur.) 19 . Resim 15. Han Mağarasının girişi (Mağara antik çağlarda bir nevi kervansaray olarak hizmet vermiştir.) Çağımzda köylüler içinde hayvanlarını barındırmıştır. Resim 16. Han Mağarasının temizlenme öncesi durumu 20 Resim 17. Han Mağarasının girişi Mağaranın insan eliyle kaya oyularak yapıldığı anlaşılmaktadır. Hamit Ağanın, şimdilerde harabeye dönmüş olan köy Kaya mezarlarını süsleyen estetik işlemeler ve röliefler'deki konağının su deposu olarak kullanılmak üzere zamanında Ermeni ustalara, Han Mağarasının bir kolonu kestirilerek getirilmiştir. Kesilmiş olan kolon, 1900 başlarında Hilar' ın Ağası Hamit Ağa tarafından Ermeni ustalara kestirilerek ve içi boşaltılarak, Hilar Köyündeki konağında, musluk takılı su deposu olarak kullanılmıştır. (Resim19). Resim 18. 1900 başlarında Hilar' ın Ağası Hamit Ağa tarafından Ermeni ustalara kestirdiği kolon. Resim 19. Hamit Ağa tarafından Ermeni ustalara kestirilerek ve içi boşaltılarak, Hilar Köyündeki konağında, musluk takılı su deposu [6]. 21 Resim 20. Han Mağarası civarının temizleme işleminin yapımından önceki durum. Resim 21. Kaya Mezarlar üstünde Asur Alfabesi ile yazıtlara rastlanmaktadır. Yazıların Asurca olduğunu, köyde ilk ciddi bilimsel inceleme yapan Amerikalı Ellsworth Huntington tarafından ifade edilmiştir. [7]. 22 . Resim 22. Kral ve kızının mezarı olarak bilinen, Han Mağarasının güneyinde yer alan mağara. Yosunların kapladığı kemer üstündeki boşlukta Asurca, efsaneye göre, “biz altına bakarız altın bize bakar”, yazmaktadır. Resim 23. Kral ve Kızının Kaya Mezarı' nın bir başka görünümü. Fotoğraf yosunların kayaları henüz tam kaplamamış olduğu bir dönemde çekilmiştir. 23 Resim 24. Han Mağarası' nın önü ve yakı çevresinde yapılan temizleme işleminden sonra çekilmiş olan bu resimde, Hilar Kayalıklarının, muhtemelen eski kalesinin bir bölümü olduğu sanılan, uzaktaki silueti görmektedir. 2.1.2. HİLAR ARKEOLOJİK VE DOĞAL SİT ALANI İÇİNDE KALAN DİĞER MAĞARA VE İLGİNÇ KAYA YAPILARINDAN ÖRNEKLER Resim 25. Han mağarasının güneyinde yer alan “Goşkar (Kösele ayakkabı veya çarık işleyen usta)” mağarası [6]. 24 . Resim 26. Han mağarasının güneyinde yer alan “Goşkar (Kösele ayakkabı veya çarık işleyen usta)” mağarası içinden görünüm [6]. Resim 27. Han mağarasının güneyinde yer alan “Goşkar [6]. 25 . Resim 28. Goşkar Mağarasının kuzeyinde yer alan bu kayalıklar, rüzgar aşındırması ile ortaya çıkmıştır. İlerde fonda Ergani ve Makam Dağı görülmektedir [6]. Resim 29. Goşkar Mağarasın'dan bir görünüş [6]. 26 “Çelpi” (Kırk Basamak) Mağarasına dik bir açıyla dibe doğru inmektedir. Köylüler, özellikle süt gıda ürünlerini yazın serin tutmak için burayı kullanırlardı. Resim 30. “Çelpi”(Kırk Basamak) Mağarası [6]. Hilar Köyünün güneybatısında yer alan doğal kale duvarı görünümündeki bu kayalığa “Ber Beroj”(Güneş Önü) kayalıkları diye adlandırılır. Resim 31. “Ber Beroj” kayalıklarından görünüş (Bir zamanlar köy halkı güneşli kış günlerinde, öğlenden sonra, bu kayalıklara sırtlarını dönerek güneşlenirlerdi.) 27 Resim 32. “Ber Beroj” kayalıklarında köylülerle birlikte çekilmiş fotoğraf (ortadaki kişi) Resim 33. Köyü çevreleyen duvar tipi kayalıklardan karşıya geçmek için, bu doğal pasajlar kullanılır [6]. 28 Resim 34. Hilar Kayalıklarında doğal taşlara işlenmiş merdivenlerle “seyir terasına” çıkılmaktadır [6]. Resim 35. Hilar Kayalıklarından ilginç formasyonlar. Solda Ergani ve ovası görülmektedir. 29 Resim 36. Hilar Kaylıklarından ilginç formasyonlar [6]. Resim 37. Hilar Köyü' nün sırtlarında yer alan kayalıklar ve köyden kısmi görüntü [6]. 2.2. ÇAYÖNÜ ARKEOLOJİK SİT ALANI Milattan 7250-6750 yıllarında, insanların göçebe toplumdan yerleşik toplum özeliği arz eden bir yaşam düzeyine geçtikleri ve kendi tasarım ve üretimi ilk köylerde, konutlarda yaşamaya başlamışlardır. Çayönü Höyüğü, Dünyadaki en eski yerleşik düzende yaşamın başladığı yerlerden birisidir. 6000 yıl boyunca birbirinden farklı mimari tasarımlarda binalar bulunmuştur (yuvarlak planlı kulübeler, ızgara plan, taş döşemeli vs ) Çayönü kazılarında günümüze kadar gelen taş temelli kerpiç binaların ilk örneklerine rastlanmıştır. Çayönü'nde çok sayıda küçük alet ve eser bulunmuştur. En sık av hayvanlarının kemiklerinden iğneler, saplar, oraklar çengeller ve boncuk, halka, düğme, basit kaplar ortaya çıkarılmıştır [14]. Resim 38. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve izgara temelli konut kalıntıları. 30 . Resim 39. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve ızgara temelli konut kalıntılar Resim 40. Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve izgara temelli konutların önünde muhtemelen meydan döşemesi kalıntıları 31 Resim 41. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından Görünüm Çayönü Arkeolojik Kazı Alanını etrafı tel çitle çevrilmiştir. Karşıda Hilar Kayalıklarında “Kevre Katırciya”(Katırcılar Kayalığı) görülmektedir. Köyün önemli bir ticaret yolu üstünde olduğunun işaretidir. 2.2. HİLAR ARKEOLOJİK VE DOĞAL SİT ALANI ÇEVRESİNİN DOĞAL GÜZELLİKLERİ Doğal güzelliklerin, bilinçsiz ve dengesiz kullanımı, çevrenin sürdürülebilirliğinin sağlanamamasını ve aynı zamanda turizme kaynak olması bağlamında turizm sektörünü de engelleyici olmasını getirmektedir. Kırsal kültürel zenginliklerimiz dışında, doğal güzelliklerimiz de pekâlâ birçok etkinliğe kaynak olabilir. En azından uzun doğa yürüyüşleri için köy yolları ve patikalar kullanılabilir. Aslında Avrupalı için kırsal yollar, birer doğal ve kültürel mirastır. Resim 42. Gün batımına yakın bir zamanda, bir bahar günü, güneş, bulutlar ve otlar arasında HİLAR' dan görünüm. 32 Resim 43. Bir bahar günü HİLAR yollarından görünüm. Resim 44. HİLAR'dan ERGANİ' ye bir bakış. 33 Resim 45. “YEŞİL FİLİZ VERMİŞ BAHARINDA” HİLAR' dan görünüm. Resim 46. “YEŞİL FİLİZ VERMİŞ BAHARINDA” HİLAR' dan görünüm. 34 Resim 47. HİLAR'ın yakın çevresinde, TILHUZUR (YAVANTEPE). Resim 48. “GÜN BATIMI, MEHTAP DOĞUMU” bir yaz akşamında HİLAR' dan görünüm. 35 Resim 49. HİLAR' dan görünüm. (NE FOVİSTLERİN NE EMPRESYONİSTLERİN NE DE EKSPRESİYONİSTLERİN TABLOSU DEĞİL GÖRDÜĞÜNÜZ, BİR YAZ, MAHSÜL SONUDUR ZAMAN, HİLAR' DA) 3. SONUÇ VE ÖNERİLER Yukarıda kıssaca değindiğimiz, Hilar Köyü Mağaraları ve Çayönü Arkeolojik kazı alanının öneminin boyutu aracılığı ile, İlimiz sınırları içinde kalan alanda, antik çağlara ait arkeolojik sit olabilecek çok önemli bir potansiyelinin yattığını vurgulamakta ne kadar haklı olduğumuzu ifade etmeye çalıştık. Bölgede yaşanan istihdam ve ekonomik sorunların çözümüne önemli bir kaynak oluşturabilecek ve yazları deniz ve güneş imkânından kaynaklanan tek mevsimlik turizm yanında, her mevsimde sürdürülme imkânı yüksek olan, Kültür ve Ekolojik Turizmin hizmetine, dünyada eşi olmayan, insanlık tarihinin birçok alanda ilklerini barındıran, coğrafik potansiyelimizi harekete geçirmekte, geçmişteki yanlışları ve kayıpları telafi edecek bir şekilde hazırlanmamız gerekir. Hilar Köyü Mağaraları ile ilgili olarak, 2005 Yılından beri, Kültür Bakanlığı' nın, uygulamayı finanse edeceği bir bütçe hedefleri doğrultusunda, Dicle Üniversitesi * Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyelerinden oluşan bir ekibin ( ) 2007 yılında, hazırladıkları, “Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesi”, Sit Alanı içinde kalan mağaraların temizlenme işlemlerini, mağaraların arasındaki; yürüme yolları, seyir terasları, turistik güzergâhlar, satış noktaları, köy içi yol kaplaması ve aydınlatılması, w.c. ve fosseptik, noktaları gibi düzenlemeler içermekteydi [6]. Hilar Köyü Mağaraları ve Çayönü Arkeolojik Sit alanı' nın 2011 yılındaki son durumu, projeyi yürüten, Diyarbakır Kültür Müdürlüğü ve Müze Müdürlüğü' nün uzman elemanları denetiminde, önemli bir aşamaya gelmiştir. 36 Yapılan bu çalışmalar ve düzenlemeler, Hilar Köyü' nün, düzensiz, bilinçsiz ve kontrolsüz bir nevi piknik alanı kullanımına çeki düzen getirmiş olup, yapılan düzenlemeler sonucunda, Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı, düzensiz bir piknik alanı olmaktan kurtarılmaya çalışılmıştır. Turistik ve Ekolojik bir Turizm alanı olma yönünde gelişmektedir. 1991 Yılında, durdurulmuş olan Çayönü Arkeolojik Kazıları ise, henüz başlatılmamıştır. Kazılardan şimdiye kadar ortaya çıkan buluntuların devamının da sağlanması ve geçmişin gizemini aralamanın gereği, arkeoloji bilimine yeni kazanımları kaçınılmaz yapacaktır. Kazıların en kıssa zamanda başlatılmasının gerekliliği, Sit Alanının önemi göz önünde bulundurulduğunda açıkça ortadadır. Türkiye turizminde çeşitlendirmeye yol açacak bu tür girişimler, turizmi kıyılardan iç kesimlere çekmeyi de hedeflemektedir. Kısacası ülkemizde sürdürülebilir turizm için kabul edilen çekiciliklerin tümü vardır. Bu ürünleri koruyabilmek ve bizden sonraki nesillere bırakabilmek için her yaştan her meslekten kişiye eğitim şarttır. Her yöremize ait yasayan veya yaşamayan kültür unsurlarını tanıtmak için çok iyi bir organizasyon şarttır. Bunun için köy halkının gönüllü olması ve ortak çalışma ruhu taşıması, eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yanında, turizm sektörünün de (en basta seyahat acentaları) olaya el atması ve teşvik etmesi gerekir. Planlama bir diğer çok önemli konudur. Plan kararlarına her aşamada uyulmalı, özellikle yerel yönetimler görevlerini yerine getirmelidir. Turizm olgusunun kaçınılmaz olduğu bir süreçte ekolojik tabanlı bir turizm yaklaşımı ile, hem bu alan eğitsel, bilimsel, kültürel amaçlı hizmet verecek hem de turizm sonucu oluşabilecek olası zararlaşmalar elimine edilecektir. * ( ) Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyelerinden oluşan Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesini hazırlayan bir ekip: Prof. Dr. Zülküf GÜNELİ, Yrd. Doç. Dr., Ayhan BEKLEYEN, Yrd. Doç. Dr. Neslihan DALKILIÇ, Yrd. Doç. Dr Meral HALİFEOĞLU. 37 4. KAYNAKLAR 1. Aslan, Ş., (1998), “Kuzey Mezopotamya'nın Gani Kenti ERGANİ”, Amid Gazetecilik mat. Basım yayın dağıtım. A.Ş.,Diyarbakır. 2. Çubuk, M.,(1996), “Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19.Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, s.20. 3. Dinçer, İ.,( 1996),“Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive Olması Gereken Dinamikler ve İşlevleri-Model Çalışması, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım, 19.Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, s.342. 4. Ege Coğrafya Dergisi “Aegean Geographical Journal”, VOL. 12, 1-11, 2003. 5. Güneli, Ş., (1966).,” Bütün Yönleri İle Ergani”, Modern Matbaa, Ankara. 6. Güneli, Z.,v.d., Bekleyen, A., Dalkılıç, N., Halifeoğlu, M.,(2007), “Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesi”, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü. 7. Huntington, E.,(1903), "The Hittite Ruins of Hilar, Asia Minor", Records of Past, Vol. II, Part V, May, s: 131-140' 8..Sancar Hazer, F., (1990), Sürdürülebilir kalkınma ve turizm: Özgün değerlerin korunması ve Geliştirilmesi'. Turizm ve Çevre Konferansı,3-5 Ekim 1990. Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını,. 99-133. 9. Soykan, F., (2000), Kırsal turizm ve Avrupa'da kazanılan deneyim'. Anatolia Turizm Arastırmaları Dergisi (Türkçe). Yıl: 11, Eylül-Aralık, 21-33. 10.Soykan, F., (2002), Kırsal Turizmin Sosyo-Ekonomik Etkileri ve Türkiye' . I. Türkiye Dagları Ulusal Sempozyumu, 25-27 Haziran 2002, Ilgaz/Kastamonu. 11.Oral, S., Başarır, A.,(1995), Alternatif turizmin önemi, Türkiye'de alternatif turizm çeşitleri ve Kapadokya'da uygulanabilirliği'. Kapadokya'nın Turistik, Kültürel Potansiyeli ve Pazarlama Sorunları, 22-24 Eylül 1995 Bildiriler Kitabı, 179-194, Nevşehir. 12. Özdoğan, M., v.d., Özdoğan, A., Caneva, İ., Davis, M., Koyunlu, A., (1990)., “Çayönü Kazı Ve Onarım Çalışmaları Raporu”, İstanbul. 13. Üzülmez, M., (2009), ”On Bin Yıllık Tarihin Tanığı Hilar”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2009 İstanbul. 14. (www.anadoluuygarliklari.com) 38 EĞİL İLÇESİNDE İNANÇ TURİZMİ Kenan Haspolat khaspolat@hotmail.com Eğilde Peygamber Mezarları Diyarbakır, Dicle Nehri'nin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır. Medeniyetlere ev sahipliği yapmış eski bir yerleşim yeri olan şehrimize de peygamberler gönderilmiş olması mümkündür. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de : “Allah'a andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik” (Nahl 16/63), “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan) korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir” (Fâtır 35/24), “Her milletin bir peygamberi vardır" (Yunus, 10/47) ayeti ile benzer anlamdaki diğer ayet-i celileler ve peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i şerif, şehrimizin tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan peygamber makam ve kabirlerinin mevcudiyetini mümkün kılmaktadır. 1316/1898 tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde, Nebî Zülkifl, Nebî Elyesa', Nebî Harun-ı Âsafî, Nebî Hallak, Nebî Harut, Nebî Enûş b. Şit aleyhisselâmın kabr-i şeriflerinin Diyarbakır'da bulunduğu belirtilmektedir. İlimizde bulunan peygamber makam (bir süre ikamet ettiği yer) ve kabirleri konusunda bilgi vermeden önce peygamberlik ve bu konu ile bağlantılı “resul” ve “nebî” kavramları hakkında kısa bir bilgi vermek uygun olur. Peygamberlere inanmak, iman esaslarındandır. Peygamber kelimesinin kökeni Farsça olup “Allah'tan, vahiy getiren” demektir. Resul, Yüce Allah tarafından yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir topluma veya Sevgili Peygamberimiz de olduğu gibi bütün insanlığa gönderilen kimsedir. Resul kavramı, nebi kavramına oranla daha kapsamlıdır. Her resul, aynı zamanda bir nebidir. Fakat her nebi, bir resul değildir. Nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilmeyip kendisinden önceki bir peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmekle görevli olan peygamberdir. Hz. Âdem (a.s.)'dan itibaren son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kadar pek çok peygamber ilahi vahyi tebliğ etmiştir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: “Allah'a andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik.” “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan) korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir.” “Her milletin bir peygamberi vardır". 39 Peygamberlerin sayısı hakkında Kur'an-ı Kerim'de bir rakam verilmemektedir. Fakat bu konuda hadis-i şerifler vardır. Hz. Peygambere, peygamberlerin sayısı sorulmuş, O da 124 bin (bir başka rivayette 224 bin) olduğunu açıklamıştır. Kur'ân-ı Kerim'de ismi zikredilen 25 peygamber bulunmaktadır:Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Yûsuf, Hz. Eyyub, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. İlyas, Hz. Elyesa', Hz. Zülkifl, Hz. Yûnus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhimüsselamdır. Kur'ân-ı Kerim'de haklarında bilgi verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç kişinin peygamber olup olmadıkları İslâm âlimleri arasında tartışmalıdır. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de; “Öyle peygamberler (gönderdik ki) hayat hikâyelerini önceden sana bildirdik. Yine öyle peygamberler (yolladık ki) sana onların hayat hikâyelerini anlatmadık.” buyurduğu için, peygamberlerin sayısı ile ilgili belli bir rakam tayin etmeden “Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kadar gönderilmiş olan peygamberlerin hepsine inandım. Hepsinin hak ve gerçek olduklarını kabul ettim” demek en uygun olanıdır. İlimizde bulunan peygamber makam ve kabirleri konusunda bilgi vermeden önce, büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarihî dokusu ve derinliği ile öne çıkan şehrimiz hakkında kısa bir bilgi vermek, bu makam ve kabirler konusunda daha isabetli değerlendirmede bulunmayı mümkün kılacaktır. Diyarbakır, Dicle nehrinin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır. Ergani ilçesine 8 km. uzaklıkta bulunan “Hilar Şehri Harabeleri”nde yapılan Çayönü arkeolojik kazıları dünya tarihine ışık tutmuştur. Çayönü'nde yapılan araştırmalarda yörenin tarihinin M.Ö. 7000 yıllarına kadar indiği ve ilk yerleşik tarımın burada yapıldığı ifade edilmektedir. Çayönü buluntuları bugün, Diyarbakır Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. “Her milletin bir peygamberi vardır". ayeti ve benzer anlamdaki diğer ayet-i Celileler ile peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i şerif Diyarbakır'ın tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan peygamber makam ve kabirlerinin doğruluğu mümkün gözükmektedir (1). Salname Osmanlı Devleti'nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla hazırlanan eser demektir. Biz burada 19.yüzyılda Diyarbakır'a ait salnamelerden Eğil ilçesine ait peygamberlerle ilgili bilgileri derledik (2). 40 Esami Şerifeleri Türbe ve merakıdı şerifeleri Malumat-ı saire ve mevkii mülahazat Zülküfl en-Nebi Ergani kasabasındaki Nebi-i müşarun-ileyhin diğer Aleyhisselam efendimiz makam-ı saadetlerinde vilayetde makm-ı saadetleri hazretleri medfundur varsada ala-rivayetin asıl Eğil medfun peygamberler merkadd-ı şerifeleri Erganidedir. Elyesa Aleyhisselam Eğil kasabasında efendimiz hazretleri Nebi-i müşarun-ileyhin kabri saadetleri on beş metre tülünde idüğü ve bir güne vakfı olmadığı Nebi Harun-Asafi Bu dahi Nebi-i müşarun-ileyhin bir Aleyhisselam hazretleri Nebi Hallak Aleyhiselam güne evkaf-ı şerifesi yoktur Bu dahi Nebi-i müşarun –ileyhin bir hazretleri Nebi Harut Aleyhisselam güne evkaf-ı şerifesi yoktur Eğil kasabasında Haciyan Nebi-i müşarun-ileyhin bir mahallesinde nehir kenarında güne evkaf-ı şerifesi yoktur medfundur Eizze-i kiramdan Zünnun haz Eğil kasabasında medfundur Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu :Türkiye'de en çok evliya, enbiya ve sahabe kabrine hatırasına sahip olan ilimiz Diyarbakır'dır. demiştir. 6-2-2010 41 EĞİL'DE MEDFUN PEYGAMBERLER Zülküfl en-Nebi Aleyhisselam efendimiz hazretleri ; Salnameye göre Ergani kasabasındaki makam-ı saadetlerinde medfundur. Nebi-i müşarun-ileyhin diğer vilayetde makam-ı saadetleri varsa da alarivayetin asıl merkadd-ı şerifeleri Ergani'dedir. (2) Ergani ilçesi-makam dağında makamı Eğil ilçesi-Hz.Zülkifl (AS) kabri Zülkifl (as) peygamberin mezarı Eğil ilçesinde makamı ise Ergani'de dir. Hz. Zülkifl (as).M.Ö.1200 mezar taşı kitabesi Dilersin izzet-i dareyn gür kim bahrı-yab olmağe. Yüz'ün sur merkad-ı pakı nebiyi zülkifl-ü zişane Andele hadımı duşnab ta'biri mukarrer et.. Zehl devlet o cane kim feda olmuş bu canane şeklindedir. Zülkifl (AS)'den Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "İsmâil, İdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. OnlarI rahmetimize soktuk. şüphesiz onlar salih olanlardandı" (el-Enbiyâ, 21/85, 86). Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan mahallesinde’dir. Şu an mevcut bulunan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir, Zülkifl (a.s.)'indir. Eski kabri, Eğil ilçesinin Dicle Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken, Teke Mahallesi ve adı geçen kabir, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanına nakledilmiştir”. Tarihi belgeleri daha çok Ergani makam dağıyla ilişkili olarak görüyoruz.12.yüzyılda Diyarbakıra gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl peygamberin kabrini 42 ziyaret ettiğini söyler. (Kitabu'l-İşarat ila Maraifeti'z-ziyerat). Özellikle Osmanlı belgelerinde Hz.Zülkfl(AS) makamı ile ilgili oldukça fazla belge vardır: Şemseddin Sami “Kamus-u Alamda” Ergani'de kalenin üzerinde Zülkif Peygember (AS) makamı bulunur demektedir. (3) Zülküf nebi zaviyesinin 1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır.(4) Osmanlı Tahrir defterlerinde 1518 tarihli ve 1530 tarihli tahrirde Bagür ve Ruzbegü köy ve mezraının Zülküfl nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır. 1801 tarihli Diyarbakır salnamesinde ise 5400'lük bir geliri olduğu belirtiliyor. 1886 senesi Diyarbakır'da vali olan Arifi paşa seyahatnamesinde buraya hizmet eden 4-5 haneden söz ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir. 1801–1802 tarihli Diyarbekir vilayeti salnamesinde birim belirtilmeden 5400'lük bir gelirinin olduğu görülmektedir (4) (5). Arif Paşa seyahatnamesinde Zülküf peygamber makamında Nureddin Şehid oğlu Melik Salih'in 650 (1252) tarihinde i'mal ve ihda eylediği bir tek şamdanla hazrete mensub bir asa-yı ahenin görüldü'demektedir,(6) 1926'da Ergani Zülküfl Nebi türbesinde bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği gümüş çerçeve, Uzun Hasan'ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbul'a gönderilmiştir. Arif Paşa seyahatnamesinde 1252'de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü, ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder .(4) Ali Emiri Efendi 1879'da Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman Bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih'e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade ederler. (4) Diyarbakırlı meşhur yazar Ali Emiri Osmanlı şark vilayetleri eserinde şu hatırasını anlatır: Osmanlının son dönemlerinde Diyarbakır'a denetime gelen Abidinpaşa'nın Ergani'den doğruca Maden'e geçeceğini öğrendim. Abidin Paşa Ergani'nin manevi yüceliğini bilmemektedir. Hemen Abidin Paşa'ya buradaki Zülküfl Peygamber ve onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım. Abidin Paşa şiiri okur okumaz Maden ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir, dağa tırmanır. Zülküfl peygamber makamına gider. Ali Emiri, Osmanlı'nın önemli bir paşasının Zülküfl peygamberi ziyaret etmeden Diyarbakır'dan ayrılmasına tahammül edememiştir. Ali Emiri makam dağında, Melik Salih tarafından H.650 tarihinde yapılmış bir şamdan ve İrankari başka bir şamdan'ı da ziyaret ettiğini ifade eder. (7) Zülkifl(AS) makamı Ergani'de mezarı ise Eğil ilçesindedir. Eğil ilçesindeki orijinal kabri su altında kalma riski nedeniyle Peygamberler tepesine taşınmıştı Zülkifl peygamberin naşının baraj altında kalmaması için peygamber tepesine taşınma hikâyesi:Zülküfl(AS) defininde bulunan Hüsamettin Akboz'u dinledik. 43 Zülküfl (AS)'i Dicle kenarından Seyda Molla Ömer ve 4 işçi pikapa yükledi, defin mekânında biz 35 kişi idik, iplerle zorlukla indirdik, çok ağırdı. Tekbirlerle gömdük. Ancak Seyda Ömer 4 kişi ile kolaylıkla pikapa yüklemişti. Seyda Ömer'e sordum anlattı. Zülküfl peygamberi baştan ayağına kadar kontrol ettim, daha dün vefat etmiş gibiydi. Boyu bizim kadardı, kefeni tığla örülmüş şekildeydi, hafif tozluydu, başına dokununca başını örten örtü açıldı, beyaz saç ve sakalı vardı. O güne ait gazete haberleri Hz Zülkifl kabri-EĞİL 44 Ergani-Zülküfl peygamber makamı Hz Zülkifl.M.Ö.726'da doğdu(14)Anadolu'da yaşamıştır,75 veya 95 yaşında ölmüştür. (Salebi,Ebu's-Suud.Tefsir.VI,82) (57) . Asıl ismi Bişr olup, lakâbı Zülkifl'dir. Elyesâ aleyhisselâmdan sonra, kızmadan sabır göstererek dinin emir ve yasaklarını İsrâiloğullarına bildirmeyi üzerine aldığı, kefil olduğu içim kefâlet sâhibi mânâsında Zülkifl denilmiştir. Elyesâ aleyhisselâmın amcasının oğludur. İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını tebliğ etmiştir. Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gönderdiği peygamberlerden Elyesâ aleyhisselâmın eceli gelip vefâtı yaklaşınca Allahü teâlâ rûhunu kabz edeceğini vahiyle bildirdi ve ''Mülkünü, İsrâiloğullarından gece sabaha kadar ibâdet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükm edecek birine ver.'' buyurdu. Bu peygamber kendisine verilen emri İsrâiloğullarına bildirdi. Aralarıda bir genç kalkıp: ''Bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım.'' dedi. Peygamber o gence; ''Bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur.'' dedi. Sonra ikinci defâ aynı teklifi yaptı o genç yine ''Kefil olurum.'' dedi. Üçünce defâ aynı teklif tekrarlanınca cevap veren yine o genç oldu. Bunun üzerine Elyesâ aleyhisselâm, onun yerine halife bıraktı. Bu genç Bişr idi. Bu sebeble o gence Zülkifl lakâbı verildi. Bu genç aldığı 45 vazifeyi eksiksiz olarak yerine getirmek için çalişırken İblis (Şeytan) onu kıskandı ve bu vazüfeyi yaptırmamak için çeşitli hilelere baş vurdu. Fakat bu genç İblisin hilelerine aldanmadan aldığı vazifeyi eksiksiz yerine getirdi. Bu hâlinde dolayı Allahü teâlâya şükür etti. Allahü teâlâ Zülkifl aleyhisselâma peygamberlik vazifesi verdi. Zülkifl aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını insanlara bildirdi. Tevrât'ı okuyup hükümlerini yerine getirdi. Kur'ân-ı kerimin Enbiyâ sûresi: 85-86. âyet-i kerimelerinde, Sâd sûresi: 48. âyetinde Zülkifl aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir. (44) Mezarının Eğil'de olduğu kabul edilen Zülkifl, İsrailoğulları'na gelen peygamberlerden birisidir. Zülkifl Peygamber'in adı, Kur'an'da iki kez geçmektedir. Asıl adının; Hazkıya, Hazkl, Hazkil veya Hazakel olduğu dile getirilmektedir. Bazı eserlerde, Hazkil Peygamber'in, İsrailoğulları'na gelen ayrı bir peygamber olduğu, Firavun'la mücadele ettiği ve son dönemlerinde Babil diyarına gittiği ve orada öldüğü nakledilmektedir. Zülkifl, Arapça haziya'nın karşılığıdır. Haz, nasip anlamındadır. Başka bir anlatışa göre, kendisi, Hz. Elyesa'ya iki defa kefil olduğu için Zülkifl adı ile lakaplanmıştır. Babasının adı Buzi'dir. Buzi, Elyesa Peygamber'in amcasıdır. Annesi, Zekeriya kızı Abdiye'dir. M.Ö.666'da doğmuştur. O tarihte, Elyesa'nın 60 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Doğum yeri, İsrail devletinin başşehri Samiriyye'dir. M.Ö.641'de, 25 yaşındayken, peygamber olmuştur. Zülkifl, 74 yıl yaşamış, 49 yıl peygamberlik yapmıştır. Zülkifl Peygamber döneminde, Ortadoğu, en karışık dönemlerini yaşamaktaydı. Mısır, İranlılar, Asur, Babil ve Roma devletleri arasında bu dönemlerde aralıklarla çatışmalar olmuştur. Zülkifl'in peygamberlik bölgesi, doğuda Asur, batıda Akdeniz, güneyde Mısır, kuzeyde Toroslar'dır. Zülkifl Peygamber'in M.Ö.592 tarihinde vefat ettiği rivayet edilmektedir. Taberi'de yer alan bir rivayete göre, Zülkifl Peygamber, Şam'da ikamet etmiş, oradaki insanlara dini tebliğde bulunmuş ve yine orada vefat etmiştir. Kur'an'da iki yerde Zülkifl Peygamber'den bahsedilmektedir: Enbiya Suresi 85. ayet; “İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi” biçimindedir. Sad Suresi 48. ayet ise; “İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir” şeklindedir.Zülkifl Peygamber'in Asurlar döneminde yaşadığı tarih kaynaklarından anlaşılmaktadır. Zülkifl Peygamber, amcasının oğlu olan Elyesa Peygamber'in her fırsatta yanında olmuş ve insanlardan gelen birçok olumsuz tavrı göğüslemesini bilmiştir. İsrailoğulları'na gönderilen peygamberlerden Elyesa'nın vefatı yaklaşınca, vahiyle kendisine; “mülkünü, İsrailoğulları'ndan; geceleri ibadet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hüküm verecek birine ver” diye buyrulmuştur. Bu durum, İsrailoğulları'na bildirilmiş ve aralarından amcasının oğlu olan genç, “bu işe ben kefil olurum, üzerime 46 alırım” demiştir. Elyesa, o gence; “bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur” der. İkinci defa aynı teklifi yapmış ve o genç yine, “kefil olurum” demiş ve bu durum üçüncü defa yaşanmıştır. Bunun üzerine, Elyesa Peygamber, O'nu, yerine halife bırakmıştır. Bu gencin adı, Bişr olmasına rağmen, kendisine, Zülkifl (kefil olan) lakabı verilmiştir. Kendisine peygamberlik vazifesi verilen Hz. Zülkifl, Musa Peygamber'e vahyedilen dinin, emir ve yasaklarını insanlara bildirmiş ve Tevrat'ı okuyup hükümlerini yerine getirmiştir. Ayette geçen “Zülkifl” lakabı, nasip, kısmet, haz anlamına gelir. Ancak, burada dünyevi zenginlik değil, onun üstün kişiliği ve ahiretteki derecesi kastedilmiştir. Zülkifl'in gerçek adı hakkında farklı bir rivayet daha vardır. Yahudiler, O'nun, İsrailoğulları'nın esareti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur Irmağı yakınlarında bir bölgede yapan, Hereksel olduğunu ifade etmektedirler. Bazıları da, O'nun, Eyüp Peygamber'in kendisinden sonra peygamber olan, Bisr ya da Şeref adındaki oğlu olduğunu ifade etmişlerdir. Zülkifl'in amcası oğlu Yehud'un, Eyüp Peygamber'in torunu olduğuna dair bilgiler de mevcuttur. Bir rivayete göre, İsrailoğulları arasında bir melik, öleceği sırada; gece uyumadan ibadet edecek, gün atlamaksızın oruç tutacak ve hüküm verirken kızmayacak birisinin kendisine vekil olmasını istemiş ve bu teklifi, yalnızca Zülkifl Peygamber kabul etmiş ve söylenenleri ölünceye kadar uygulamıştır. Zülkifl Peygamber'in, aşağıdaki özelliklere sahip olduğu rivayet edilmektedir: Endamlı ve alımlı, iyilikten haz duyan, nasibe boyun eğen, devamlı oruç tutan, ibadeti bedence ve kalpçe sürekli olan, asla sinirlenmeyen, adalet ile iş gören, Elyesa'nın devrettiği emaneti severek kabul eden ve neticede peygamberlikle mükâfatlandırılan, sabırlı, kapanan Mescid-i Aksa'yı (Davud'un Evi'ni) tekrar ibadete açan, İsrail kavminin çok kötü hallere düşeceğini görebilen, çiftçilik ile geçinen ve çok çalışan, kendine karşı olumsuz tavır takınanlara karşı, olumlu muamelede bulunan ve çok sabreden. Bazılarına göre, Zülkifl Peygamber'e ait mezar Ergani Kalesi'ndedir. Bu kale, neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Kaynakların çoğunda, Zülkifl Peygamber'in “makam”ının (belli bir süre kaldığı yer) Ergani'de, kabrinin ise Eğil'de bulunduğu belirtilmektedir. Zülkifl Peygamber'in Ergani'den başka Eğil'de de makamı bulunmaktadır. Zülkifl'in makamının (belli bir süre kalınan yer) olduğu dağın tam zirvesinde bir manastır bulunmaktadır. Manastır, harap bir biçimdedir, ancak, duvarları ve temeli hala sağlam durmaktadır. Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan Mahallesi'ndedir. Şu an mevcut olan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir, Zülkifl (a.s.)'indir. Zülkifl (a.s.), Yasa'nın amcası oğlu veyahut Eyüp oğlu Beşir'dendir. Nebiliğinde ihtilaf vardır. Bazıları dediler ki, yüz tane nebi, İsrailoğulları'nın öldürme tehditlerinden kaçarak Zülkifl (a.s.)'e sığınmışlardır. O da, onları himaye etmiştir. Bazıları dediler ki, salih bir adama kefalet etmiştir. Eski kabri, 47 Eğil ilçesinin Dicle Nehri Hacıyan Mahallesi'nde iken, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanında yapılmış olan türbeye nakledilmiştir”. Dicle Barajı'nın yapılmasıyla birlikte, baraj gölü havzasında kalan, Elyesa ve Zülkifl peygamberlerin naaşlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün işbirliği neticesinde, yerlerinden çıkarılması kararlaştırılmıştır. Nakil işlemi, 14–17 Eylül 1995 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Nakil için 9 kişiden oluşan yeminli bir heyet oluşturulmuştur. Heyette; Eğil Kaymakamı Selim Çapar, Müftü Ekrem Abbasioğlu, Müftülük memuru Burhanettin İncedursun, Eski Medrese Hocası Ömer Kalkan, Eski Medrese Hocası İmam Sadullah Kızılay, Kaymakamlık V.H.K.İ. Mahmut Laçin ve üç işçi (Bahattin Köksal, Mehmet Kaya ve Tahir Korkut) bulunmaktadır. Önce, Hz. Elyesa'nın kabrinin açılmasına başlanmış ve bu faaliyet iki gün sürmüştür. İkinci gün sonunda naaşa ulaşılmıştır. Heyette bulunanlar, ittifak halinde, cesedin ve kefenin hiçbir şekilde çürümediğini, daha dün ölmüş gibi durduğunu ifade etmişlerdir. Elyesa Peygamber'in naaşı, Eğil ilçesine hâkim durumda olan ve Nebi Harun (Harun-i Asefi)'un kabrinin de bulunduğu tepedeki, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yaptırdığı türbeye defnedilmiştir. Daha sonra, Hz. Zülkifl'in naaşının nakli için çalışmalara başlanmıştır. Bu peygamberin naaşının bulunduğu mezarın açılmasının çok zor olduğu ifade edilmiştir. Mezarın, dönemin çimentosu olarak bilinen kevs-i hacer (yumurta akı, kum ve kireçten oluşan karışım) adlı bir madde ile kaplı olduğu ve açılmasının çok uzun bir süre aldığı ifade edilmiştir. Aynı şekilde heyettekiler, ittifak halinde, Zülkifl Peygamber'in naaşının ve kefeninin de hiç çürümediğini ve cesedin, uykudaki bir insanı andırdığını ifade etmişlerdir. Bu naaş da aynı şekilde, hazırlanan türbeye nakledilmiştir. (1) (46) Peygamberlerin nakil heyetinde bulunanlar, cesetlerin çürümemiş olmasını, İslam Peygamberi'nin; “Allah, arza peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı” ve “Cenab-ı Hak, toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir” biçimindeki Hadislerle açıklamaktadırlar. İlçe halkı da benzer kanaatler taşımaktadır. Özellikle Zülkifl ve Elyasa Peygamber'in türbeleri ve diğer türbelerin ziyaretçileri, yılın hemen her mevsiminde olmaktadır. Her ziyaretin özellikle Perşembe günleri ve hafta sonları ziyaretçileri bulunurken, diğer günlerde çok olmasa da ziyaretçi bulunmaktadır. Eğil İlçe Müftülüğü'nce, Zülkifl Peygamber'in kabrinin bulunduğu türbenin bakımı ve gelen ziyaretçilerin bilgilendirilmesi için Elyesa Camii'nde bir imam-hatip görevlendirilmiştir. İlçe halkıyla, bu yerleşim yerinin tarihi ile ilgili görüşme yapılmış ve bazı tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır. İnsanlar, peygamberlerin burada yaşadığı ve kabirlerinin de burada bulunduğu konusunda kesin bir kanaate sahiptirler. Peygamber sayısının sadece iki olmadığı, bu sayının 7 olduğu ifade edilmektedir. Kimileri, 10 peygamber kabrinin veya makamının ilçede bulunduğunu belirtmişlerdir. Saygı ve yüceltme maksadıyla -daha çok peygamberler için- kullanılan “hazret” kavramı, mezarı / türbesi bulunan bazı kimseler (evliya, hayırsever, şeyh vs. ) için de 48 kullanılmakta ve bu da insanlarda, ilgili kişinin peygamber olduğu yönünde bir çağrışım yapmaktadır. Kelimelerin farklı kullanımı da, yanlış birtakım bilgilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Mesela; Elyesa adını, El İsa olarak telaffuz eden olduğu gibi, Zülkifl ismini, Zülküf ve –hatta farklı anlama gelen– Zülfü biçiminde söyleyenler de yoğun olarak bulunmaktadır. Yapılan enformel görüşmelerde, isminin başında Nebi veya Hazret olan herkesin peygamber olarak nitelendirilmesi söz konusudur. Civarda kabri bulunan bazı kimselerin “peygamber değil veli oldukları” belirtilmiş ve bize verilen yanıt, “ha nebi ha veli” biçiminde olmuştur. Ziyaretçilerden bir kısmı, burada kabri bulunan kişinin peygamber olduğunun farkında olduklarını, kabir başında dilekte bulunurken, orada medfun bulunan kişiden / peygamberden değil, Allah'tan dilediklerini ifade etmişlerdir. Adı geçen türbede yatan kişinin şefaatini diledikleri ifade edilmiştir. Rüya tabiri kitaplarında Zülkifl'i görmek; kefil olmaya ve rüya sahibinin, üzerine alacağı emanete işaret etmektedir. Zülkifl Peygamber türbesine gelip de, türbede yatılan gece veya sonrasında görülen rüya hayra yorumlanmaktadır. (46) Zülkifl(AS) ile ilgili diğer bilgiler aşağıda oğlu Hz Danyal bölümündedir. Elyesa Aleyhisselam efendimiz hazretleri Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i müşarun-ileyhin kabr-i saadetleri on beş metre tülünde idüğü ve bir güne vakfı olmadığı. Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur . (1) Elyesa peygamberin su altında kalan makamı -Şu anki kabri – Hz.Zülkifl ve Elyesa nebi Hz.El-yesa (as).M.Ö.1200- mezar taşı kitabesi: Ta'alallah ne dergahı ref'üş-şanı alidir . Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir Tecella-i ilahidir, beher su sat'ı nurdur. Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir. 49 Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zişanidi Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar hayırlılardan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır. M.Ö.8 asırda doğmuştur. (58) (59) Hz.Elyesa,Müslüman tarihçilere göre bir peygamberden bir peygambere geçen ahd tabutu (Allah'ın ahid sandığı) nın da muhafızı olmuştur. (8) Bu durumda Yahudilerin aradığı ahid sandığı Eğil'demi? Zülküfl ve Elyesa peygamber türbesi Elyesa aleyhisselâm İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdendir. İlyâs aleyhisselâmdan sonra gönderilmiştir. Her ikisi de Mûsâ aleyhisselâmın dinini yaymakla vazifelendirilmiş nebi idiler. İlyâs aleyhisselâm, İsrâiloğullarını Allahü teâlâya imâna ve ibâdete çağırdı. Onu dinlemediler, hattâ memleketlerinden kovdular. Ba'l adındaki puta tapmaya ısrarla devâm ettiler. Bu isyânları ve azgınlıkları sebebiyle, Allahü teâlâ onlar üzerine belâ ve musibet gönderdi. Çeşitli sıkıntılarla cezâlandırıldılar. Memleketlerinden bereket kaldırıldı. Yağmur yağmaz oldu, kıtlık başgösterdi ve mahsûl alamadılar. Yiyecek bulamaz oldular. Açlıktan leş yemeye başladılar. Sonunda İlyâs aleyhisselâmı bulup, nasihatını dinlediler. İmân ettikleri için, üzerlerinde belâlar ve musibetler kaldırıldı. Bir müddet sonra, tekrar dinden dönüp puta tapmaya ve çeşitli günahları işlemeye başladılar. Küfürde ısrâr edip, imân etmeye bir türlü yanaşmadılar. İlyâs aleyhisselâm, Allahü teâlânın izniyle Ba'ıbek'te yaşayan bu kabile arasından ayrılıp gitti. Başka beldelerde yaşayanları, Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Bu dâvetleri sırasında uğradığı bir belde halkı tarafından çok sevilip, orada kalması istendi. Bunun üzerine bir müddet kaldı. Bu sırada ihtiyar bir kadının evinde misâfir olmuştu. bu kadın Elyesa aleyhisselâmın annesiydi. Elyesa aleyhisselâm, o sırada genç olup hastaydı. Annesi, İlyâs aleyhisselâmdan, oğlunun sıhhate kavuşması için duâ istedi. İlyâs aleyhisselâm da duâ etti. Elyesa aleyhisselâm hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu. Bundan sonra İlyâs aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı. Ondan Tevrât-ı şerifi öğrendi. İlyâs aleyhisselâmdan sonra Elyesa aleyhisselâm, Allahü teâlâ tarafından peygamber olarak görevlendirildi. 50 Elyesa aleyhisselâm, İsrâiloğullarının ıslâhı için uğraştı, tebliğ vazifesi yaptı. Azgınlık ve taşkınlıklarını günden güne arttıran bu kavim, Allahü teâlânın kendilerine gönderdiği kitâbın gösterdiği yoldan ayrıldı. Kabileler, devletin başına geçmek yarışına girdi. Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleleri yüzünden birbirilerine düştüler. İsrâiloğulları arasındaki fitnenin kavga ve çekişmelerin sonu gelmez oldu. Nihâyet Allahü teâla üzerlerine Asûr devletini musallat kıldı. Esir olup zelil ve perişan bir hayat sürmeye başladılar. Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar hayırlılardan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır. (41) Eğil'de kabrinin bulunduğuna inanılan ve Kur'an'da adı geçen, İsrailoğulları'na gönderilmiş peygamberlerden biri Elyesa'dır (Elyesa b.Uhtub b.Acuz). Elyesa Peygamber'in soy kütüğü; Elyesa b. Ahtub b. Adiy b. Şütlem b. Efraim b. Yusuf b. Yakub b. İshak b. İbrahim biçimindedir. Elyesa kelimesinin aslı ve söylenişi hakkında, çok farklı görüşlerin varlığı dikkat çekmektedir. Elyesa, çok yaygın olarak kullanılan bir söyleyiş olması yanında, bazı kaynaklarda, Yesa veya Leysa olarak da geçmektedir. Eğil, aslen Asurluların kenti olup, Elyesa Peygamber'in mezarının burada bulunması, kronolojik anlamda bir uygunluk arz ettiği ifade edilmektedir. En'am Suresi, 86. ayet şöyledir: “İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık”. Sad Suresi 48. ayet ise; “İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir” biçimindedir. İslami kaynaklarda, Elyesa b. Uhtub b. Acuz olarak adı geçen bu peygamberden, Ahd-i Atik'te (Eski Anlaşma) Elişa olarak söz edilmektedir. Bu kelime, İbranice'de; “Tanrı benim kurtuluşumdur” anlamına gelmektedir. Ahd-i Atik'e göre, Elyesa Peygamber, M.Ö.8. Yüzyılda İsrail Krallığı'nda yaşayan Şafat'ın oğludur. Elyesa b. Uhtub b. Acuz'un; İlyas Peygamber'in, İsrailoğulları üzerine halifesi olduğu ve daha sonra kendisine peygamberlik verildiği ifade edilmektedir. Elyesa Peygamber'in, İlyas Peygamber devrinde yaşadığı bilinmektedir. Tutulmuş olduğu hastalıktan, İlyas Peygamber'in yaptığı dua ile kurtulduğuna ilişkin bilgiler mevcuttur. İlyas Peygamber'in tebliğ ettiği dinin esaslarına iman ettiği ve daha sonra peygamberlik vazifesi ile görevlendirildiği nakledilmektedir. Elyesa Peygamber, Hz. Musa'nın getirmiş olduğu dinin esaslarını yaymaya çalışmıştır. Elyesa Peygamber'in doğumunun, İsa Peygamber'den 8 asır önce olduğu güçlü bir ihtimaldir. Elyesa Peygamber, İlyas Peygamber'le belli bir süre birlikte olmuştur. Ba'lbek hükümdarının zulmünden kaçan İlyas Peygamber, Tevrat'ı gizli gizli öğretmekte ve kendisi de emirlerinin gereğini yerine getirmekteydi. Elyesa Peygamber, İsrailoğulları'na çok nasihat etmesine rağmen, onlardan çok azı kendisini dinlemiş ve iman etmişlerdir. Büyük bir kısmı iman etmeyen İsrailoğlları'nın başına, gerekli dersleri almamalarından dolayı, Asurluların musallat edildiği dile. getirilmektedir. 51 Elyesa Peygamber'in, küçüklüğünde kötürüm bir vaziyette olduğu ve o sırada İsrailoğulları'nın peygamberi olan Hz. İlyas'ın bir gün Yahudilerin azgınlığından kaçarak dul bir kadın olan Elyesa'ın annesinin evine sığındığı, kendisini koruyan bu kadının kötürüm olan oğluna (Elyesa) yaptığı dua kabul olunarak Elyesa'nın sıhhatine kavuştuğu ifade edilir. Bunun üzerine Elyesa'nın, Hz. İlyas'a iman edip ona tâbi olduğu, hizmetinde bulunduğu ve her yere onunla birlikte gittiği dile getirilir. Elyesa da, İlyas Peygamber gibi, Musa Peygamber'in dinini / kitabını yaymaya çalışmıştır. Tevrat'a göre Elyesa Peygamber, İsrail kralı Yoaş zamanında hastalanmış ve vefat etmiştir. Ahd-i Atik'te (II. Krallar, 2/1–18), Elyesa Peygamber ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır; “Tanrı'nın emri üzerine, Peygamber İlya (İlyas) tarafından kendisine halef olarak seçilmiştir. Peygamber İlyas O'nu, on iki çift öküzle çift sürerken bulmuş, cübbesini üzerine atarak peygamber olarak seçildiğini belirtmiştir. Bu sembolik hareketin ne olduğunu bilen Elişa da çiftini bırakmış, öküzlerden bir çiftini keserek veda yemeği vermiş ve İlyas'ın yanından hiç ayrılmayarak ona hizmet etmiştir. Nihayet Rab, İlyas'ı kasırga ile göklere çıkaracağı zaman, İlyas, O'ndan artık kendisini takip etmemesini istemişse de, Elişa bunu reddetmiştir. Beraberce Beyt-El'e ve Eriha'ya, oradan Erden Irmağı'na varmışlar, burada İlyas, cübbesini ırmağa vurarak sularını ikiye ayırmış ve karşı tarafa geçmişlerdir. İlyas, Rab tarafından semaya alınmadan önce Elişa'ya bir isteği olup olmadığını sormuş, Elişa da, “senin ruhundan iki payım olsun” demiş. İlyas ise, “eğer yanından alındığımda beni görürsen, isteğin yerine getirilecektir” demiş, bu esnada ateşten araba ve ateşten atlar gelerek İlyas'ı semaya çıkarmışlardır. İlyas'ın semaya çıkarılışını gören Elişa, daha sonra onun cübbesiyle suları tekrar ikiye ayırıp nehri geçmiş ve Eriha'ya dönmüştür”. Elyesa, birçok mucize gösteren bir peygamber olarak bilinir. İsrail ve Yahuda krallarının, Edom kralına karşı çıktıkları savaşta, Edom çölünde su bulması ve insanları kurtarması, ölüleri diriltmesi, zehirli yemeği zehirsiz yapması, cüzamlı hastaları iyileştirmesi, İsrail kralına, Suriyelilerin niyet ve manevralarını haber vermesi, kıtlık dönemini son buldurması, Suriye kralına öleceğini bildirmesi, İsrail kralı Ahab ve maiyetinin yok olacağını bildirmesi, Suriyelilere karşı kazanılan üç zaferi de önceden bildirmesi mucizelerinden bazılarıdır. Elyesa Peygamber'in bilinen ve yaygın mucizelerinden bir tanesi de aşağıdaki gibidir: Şehri ahalisinin içme suları acılaşmıştı. Şehir sakinleri, bu durumu Elyesa Peygamber'e bildirip, kendilerine yardımcı olmasını istemişlerdi. Bunun üzerine, Elyesa Peygamber acılaşan suyun içine bir parça tuz atıp, ''tatlı ol!'' deyince, su tatlı ve lezzetli olmuştur. Başka bir mucizesi de şöyledir: Borçlu ve dul bir kadın, Elyesa Peygamber'e gelip, fakirliğinden şikâyetçi olmuştu. Elyesa Peygamber, ''evinde neyin var?'' deyince, kadın; ''bir kaşık kadar yağım var'' demiş, Elyesa Peygamber, kadına; ''git, o yağı bir kabın içine koy'' demiştir. Kadın da gidip yağı bir kabın içine koymuş ve Elyesa Peygamber'in mucizesiyle o yağ o kadar artmıştır ki, pek çok kap yağ ile dolmuştur. Fakir kadın bu yağlarla borçlarını ödediği gibi zengin de olmuştur. 52 Elyesa Peygamber'in türbesi, 1995 yılına kadar, Eğil'in bir mahallesi olan Teke Köyü (Çarıkören Mahallesi)'ndedir. Çok eski bir caminin bitişiğinde bulunan iki kemer üzerine oturtulmuş bir türbedir. Mezarın uzunluğu 6 metre civarındadır. Türbe, daha çok Perşembe gününü Cuma'ya bağlayan gece ve hafta sonu ziyaret edilmektedir. Bahsedilen bu ziyaret yerinin, tanıtım yazısında şu ifadeler bulunmaktadır: “Bu kabir, Elyesa (a.s.)'nındır. İlyas (a.s.), kendisinden sonra İsrailoğulları'na halife olarak bırakmıştır. Elyesa, Ehtub'un oğludur. Elyesa, İlyas (a.s.)'ın amcası oğludur. Takriben, M.Ö.1200 senesinde yaşamıştır. 850 seneden beri burada yaşayan ilim adamları tarafından, Elyesa (a.s.) olarak bilinmektedir. Kufi yazı ve muhtelif taşlardaki Arapça yazılarda görüldüğü gibi, kabir Elyesa (a.s.)'ın kabridir. Eski kabri, Eğil ilçesinin Dicle Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken, Teke Mahallesi ve adı geçen kabir, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanına nakledilmiştir”. Bu peygamberle ilgili halk inanışları da bulunmaktadır. Bölge insanının anlattığına göre; Hz. Elyesa, Eğil'e gelip dinini tebliğ etmiş, ancak, kimseyi inandıramamıştır. Çok yaşlanmış ve bir gün ortadan kaybolmuş ve hiç kimse nereye gittiğini bilememiş. Bir gün, Eğil'de ölen birisini, götürüp gömmüşler. Gömdükleri yerde, Hz. Elyesa'nın mezarı varmış. Elyesa Peygamber ölüye, “buradan git, burası benim mezarım” biçiminde seslenince ölü, “ben ölüyüm gidemem”, deyince, Elyesa, “söyle, seni buradan kaldırıp başka bir yere gömsünler”, demiş. Ölü, yine, ölmüş olduğunu ve kimseye sesini duyuramayacağını söyleyince, Elyesa, “sen seslen, ben insanların duymasını sağlarım” demiş. Ölü, buranın Hz. Elyesa'nın mezarı olduğunu ve kendisini başka bir yere nakletmelerini istemiş ve bunu duyanlar, gelip ölüyü başka bir yere nakletmişler. Hz. Elyesa'nın kabrinin üstüne de kubbe yapmışlar. Bu türbeye, Perşembe günleri hasta olanlar gelir ve adak adarlar. (46) İsrâiloğulları, Elyesa aleyhisselâma bazân uyup, bildirdiği emirleri yerine getirdiler. Bâzan da muhâlefet ettiler. Elyesa aleyhisselâm vefâtına yakın Zülkifl aleyhisselâmı yanına çağırıp, kendinden sonra onu yerine halife tâyin etti. (41) Eğil ilçesi peygamberler diyarıdır ve aynı zamanda Asurluların ikametgahıdır.Eğil Dicle nehir yanında kurulmuş bir ilçedir ve peygamber mezarları da bunun yanındadır.Muhatapları Asurlularında burada olduğunu gözlüyoruz. Asur kabartmalarında Asurluların Dicle nehrini taşımacılıkta kullandığını öğreniyoruz. (42) Elyesa (AS), İlyas (AS) dan sonra peygamberliği aldığına göre Hz. İlyas'ın izini Diyarbakır'da aramalıyız 53 Hz. Ilyas (a.s) ve Diyarbakır Hz.İlyas M.Ö.9.asırda doğmuştur.Kral Ahab zamanında yaşamıştır.(58)(61) Kral Ahab ismi bize yabancı değildir. Bismil Üçtepe bulunan ve şu an British Museum'da bulunan Kurkh Monoliti önemli bir belgedir (M.Ö. 859 - M.Ö. 824'ye ait) Kurkh Monolit'inde Kral Ahab'ın adı geçer. (62) 1848 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benyamin Haşeni şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu gördü ve onlar hakkındaki gözlemlerini böyle nakletti:'Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu oda Yahudiler ve diğer dinlere mensup kişiler için kutsaldır.İnançlarına göre Hz.İlyas bu odada peygamberliğini ilan etmiştir. Duvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur. Aynı yıllarda Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyah J. J. Benjamin haham olduğundan bu Tevrat yazmasını inceleyebilme imkanına sahip oldu. Yazma Hazret-i İlyas'ın peygamberliğini ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyorduı . (43) Sinagog'un orijinal duvarı: İlyas peygamberin makam adresi: Eski adres:Şeyh Arap mahallesi,Yahudi sokak No:21 Yeni isimlerle adres: Hasırlı mahallesi,Küçükbahçecik sokak No:21'dir. Kapı orijinal kapıdır. Önünde yere konmuş bir sütun vardır. Buradan bir odaya girilir. Bu oda daha önceki sinagogun avlusudur. Kapıdan yaklaşık 4 m. ileride bulunan duvar orijinal sinagog duvarıdır. Elyesa peygamberi yetiştiren İlyas peygamberdir.Elyesa peygamberin mezarının Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde olduğunu biliyoruz.Haliyle Hz.İlyas'ın bu interlandda olması doğaldır. 54 Nebi Harun-Asafi Aleyhisselam Hazretleri (Asaf bin Behriya) Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur. (1) Diyarbakır Eğil ilçesinde Hz. Süleyman'ın katibi, veziri Nebi Harun Asefi'nin kabri vardır. .. Neml 40. ayette bahsedilen kişi budur. (9) . Dünyada ışınlama olayının ilk öncüsü Nebi Harun Asefi'dir. (10) . Eğildeki Harun-u Asefi, Hz. Süleyman'ın veziridir. . Hz. Süleyman (as) buyruğunu veziri Berhiya oğlu Asafa verirdi. Vezir Asaf'ın emrinde binlerce beyler vardı ve her biri de binlerce kişiye hükmetmekteydiler. (39) . Belkısın tahtını getiren de bu kişidir. (40) . Bugün Eğil ilçesi Hz:Asaf'ı unutmamakta ve evlatlarına Asaf ismini vermektedir. Örneğin önemli bir sima olan rahmetli Asaf Gördük bunlardan birisidir. Kabri, Eğil ilçesi ve Eğil Kalesi'nin çok rahatlıkla izlendiği yüksek bir tepenin üzerindedir. Eğil'e ulaşmadan sağa ayrılan bir yolla buraya gidilir. Ağaçlarla kaplı olan bu tepe üzerinde, Nebi Harun'un kabri ve türbesi bulunmaktadır. Nebi Harun (Harun-i Asafi)'un kabrinin hemen yanında, ayrı bir mezar daha bulunmaktadır. Bunun kabrin, Harun İbn-i Pir-i Can'a ait olduğu, kitabesinden anlaşılmaktadır. (11) Hz. Harun (Esfid Berhiya) (as) M.Ö.900 mezar taşı kitabesi: Nebiyullah Harun merkadidir. Asefi ta'bir Ah'i Musa değil lakin Mesihadır, beher te'sir. Andede nesli paki kim rüyem ismiyle tahkik et.Vekildir enbiyanın, sahibidir bil hayrı ve tavkirHarun-i Asefi Hz. Süleyman'ın veziridir. (12) Kur'an-ı Kerimde Asaf bin Behriya'dan şu şekilde bahsedilir: Neml süresi 38. ayet Elmalı tefsiri 38- (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?" 39- Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi. 40- Kitaptan ilmi olan kimse ise (Asaf bin Berhiya Hz.Süleymanın veziri ve teyzeoğlu), "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce, "Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir." İbn Abbas´ın en meşhur görüşüne göre bu kişi, Hz. Süleyman´ın veziri Asaf İbn Berhiyâ'dır ki bu, Allah'ın ısm-i azamı'nı bilen sıddîk bir kuldu. O bununla dua ettiğinde, duası kabul olunurdu. (Mefatihül gayb) (Elmalı tefsiri) Nitekim göz açıp kapayıncaya kadar kısacık bir sürede Belkıs'ın tahtı Süleyman Aleyhisselam'ın huzurdaydı. Cenabı Hakkın bu büyük ihsanına şükretti. Süleyman Aleyhisselam, Belkıs gelmeden önce bir köşk inşa ettirmişti. Köşkün 55 avlusunu billurdan yaptırarak, altından akıttığı suya balıkları koydu. Belkıs, zeminin şeffaf bir madde olduğunu fark edemediği ve sudan geçeceğini zannettiği için eteğini çekti. Kendisine, havuzun üstünün camla örtülü olduğu belirtilince, gerek mülk ve saltanat ve gerekse şahsi deha ve zekâ açısından Süleyman Aleyhisselam'ın kendisinden çok üstün olduğunu anladı. Şimdiye kadar hayatını boşa geçirmiş olduğunu, kendisine yazık ettiğini, bundan sonra Süleyman (as)'a tabi olduğunu bildirerek, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim olduğunu bildirdi. Söz konusu Belkıs'ın tahtının naklinden haber veren Kur'an-ı Kerim'in; "... Süleyman Belkıs'ın tahtını yanı başında görünce..." (Neml Suresi, 40) ayeti, uzak mesafelerden eşyanın aynen veya sureten naklinin mümkün olduğuna işaret etmektedir. HARUN-U ASEFİ (ASAF BİN BEHRİYA) Türbenin ilk hali Türbenin ikinci hali Asaf bin behriya türbesi Nebi Harun (son hali) 56 Kur'an-Kerim atlasında Asaf el Behriya ve Hz.Zülkifl kabri Eğil ilçesinde (52). Şerefname'ye göre Eğil isminin bir kaynağı, fethi zor olan bu kaleye burayı fetheden Asaf bin Behriya'nın Eğil demesiyle ilgilidir. Anlatılanlara göre, Hz. Süleyman'ın yakını (kâtibi, veziri) olan Nebi Harunu Asefi, bir orduyla gelerek Asurlular'dan Eğil Kalesi'ni almak istemiş. Çok yüksek ve sarp olduğundan dolayı kaleyi ele geçirememiş. Üçüncü kuşatmada, kaleye “eğil” diye bağırmış, kale eğilmiş ve fethedilmiş. Bu ziyaret yerine bölge halkı, Çarşamba günleri gitmekte, hasta olanlar ve daha başka dileği olanlar adak adamaktadırlar.(1) Eğil ilçesi Hz.Süleyman ve Teyze oğlu Asaf bin Behriya Asaf bin Behriya ,Hz Süleymanın veziri olup Eğil'i fetheden kişi olduğuna göre Süleyman peygamber Diyarbakır'a ve Eğil'e geldi mi? Diyarbakır'ın eski isimlerinden birisi Amid'dir. Bu ismin kaynağı nereden geliyor. Amid ismi Asur kralı Adad Niari'nin kılıcında işlenmiş olarak görülmüştür. Burada Amid kralı ifadesi var. Yani bu kılıç Hz. Davud'un kılıcımı ..Zira Hz. Davud demir döven peygamberdi . Hadad niari demir döven demektir. Amid (Diyarbakır) ismi Hz. Davud'un kılıcında mı yazılıydı. Cambridge instute of Archaeology'de İsrailoğulları kontrolünde olduğu ifadeleri var. .Asur 'un ilk dönemlerinde İkinci.Asur döneminde .Süleyman'. (AS). Davud (AS) ve Asurlular kardeşçe bir dönemi yaşıyor. Asurluların Davud ve Süleyman (AS) zamanında onların kontrolünde olduğunu, yani bunların aynı zamanda Asur kralı olduğunu anlıyoruz. I. Salman. asar da Hz. Süleyman mı.? Amed ve çevresi Asur hükümdarı 1.Salmanasar zamanında ve M.Ö.1260 yıllarında tamamıyla Asur hakimiyetine girdi. Bu ilk Asur egemenliği yetmiş yıl kadar sürdü. (34) Süleyman peygamber mi Diyarbakırı fethetti.? Eğilde teyze oğlu Asaf bin Behriyanın yatması tevafukmu. Yani Diyarbakırı fetheden Süleyman peygamber mi ? 57 Hz. Süleyman Adad NirariI'nin oğlu Salman eser I ile Kral Süleyman arasındaki benzerliklerde oldukça fazladır. “eser” kral manasına gelir. Dolayısıyla 'Kral Salman' manasındadır. Eser kelimesiyle asur kelimesinin aynı kökten olduğu da unutulmamalıdır. Semitik dillerde sesli harflerin yazılmadığı, Arapça, Akatça ve İbranicenin semitik dil olduğu göz önüne alınırsa; Arapçadaki Süleyman, Asurcadaki Salman, İbranicedeki Solomon isimlerinin aynı kökten türemiş kelimeler olduğu görülür. Kuran Arapçasında “vav” ve “ye” harfleri uzatma harfi olarak da kullanıldığını bilirsek 3 dilde de yazılım “slmn” şeklinde olur ve büyük ihtimalle bu 3 kişi aynı kişidir (Adad ile Davud isimlerinde de kullanılabilir: dd şeklinde). Ayrıca Kral Süleyman'da Kral Salman gibi geniş bir krallık kurmuştur. Babaları olan krallarda birbiriyle uyumludur. Günümüz Tevrat'ına göre düşünürseniz Kral Süleyman'ın krallığı Filistin'de küçük bir krallıktır. Kuran'da ise, o zamana kadar kimsenin görmediği kadar büyük ve zengin bir krallıktır. (33) Hz. Davut Aynı şekilde, Asur Kralı Adad Ninari I ile Kral Davud arasındaki benzerliklerde göz ardı edilmekte. Adad veya diğer bir okunuş tarzıyla Hadad, şimşek tanrısının ismidir deniliyor ve Asurlar'da bu tanrıya ait tapınağın bulunmadığı da ekleniyor. Asurca sözlükte “hadadu” kelimesi 'kükreme', 'gürleme' manasındadır. Ayrıca Asurca, Arapça gibi semitik bir dildir ve Arapçadaki demir anlamına gelen “hadid” kelimesiyle hadad kelimesi aynı köktendir. Adad Ninari I'in yaşadığı yüzyıl ile demir çağının başladığı yüzyıl aynıdır. Adad Ninari I, Mitaniler'e karşı bağımsızlık savaşını devam ettirmiştir. Mitanni hükümdarlarının lakabı Hani- Golbat'tır. Kuran'da Kral Davud ile ilgili ayetlere bakıldığında; 'gür sesli olduğu', 'demiri kolayca işlediği', bağımsızlık savaşında Calut'u öldürdüğü görülür. Asurluların Mitanilere karşı bu üstünlüğünün, Peygamber tepesinden Asur kalesi Eğil ilçesine Peygamber tepesinden bakış 58 'demir silah' kullanımına bağlı olduğunu düşünüyorum. Arapçadaki Calut, İbranicede Golyat'tır. İbranicede “c” harfi bulunmaz ve yerine “g” harfi kullanılır. Arapçadaki Mecüc'ün İbranicede Magog diye yazılması gibi. Golyat, Calut ve Golbat kelimelerinin kök bakımından benzer olup, bu kişilerin aynı olması göz ardı edilmemelidir. (33) Buradaki kabrin Hz.Musa'nın kardeşi Hz.Harun'a ait olabileceği söylemi de vardır. Hârûn (a.s.), Hz. Musa (a.s.)'ın yardımcısı olarak İsrâiloğullarına gönderilen bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 123 yaşında olduğu Kitab-ı Mukaddes'te zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman Hz. Musa (a.s.) tarafından “Hor Dağı”nın tepesine defnedilmiştir. Hor Dağı”nın nerede olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, “Hor” kelimesinin Tevrat'ta, ilimizi de içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurri'ler için kullanıldığı bilinmektedir. Hz. Hârûn'un vefat ettiği dönemde İsrâiloğullarının arz-ı mev'ûda girmelerinin yasaklanmış olduğu, bu nedenle Hor Dağı'nın arz-ı mev'ûd dışında olması gerektiği,2 bu nedenle Eğil'de bulunan bu mezarın Hz. Musâ'nın veziri Hz. Hârun'a ait olabileceği düşünülebilir. Kaynaklarda bu mezar kaynaklarda Hârûn-ı Âsafî'ye nispet edilmektedir ki “Âsaf” kelimesi İslâm dünyasında vezir karşılığı olarak kullanılan bir terim olup Hz. Hârun (a.s.)'da Hz. Musa (a.s.)'ın veziri ve yardımcısı idi. Hz. Musa ve Hz. Hârûn (a.s)'ın bölgemizde bir dönem bulunduklarını teyit eden bir bilgi de, şehrin fethinden sonra Ulu Camiye çevrilen mabedin Hz. Musa (a.s.) zamanında yapılmış olduğu konusundaki rivayetlerdir: “Müverrih-i Rûm ve ger ukalâ-ı dûrbîn-i zevî'l-mefhûm cümlesi müttefiklerdir ki bu ibâdetgâh-ı atîk tâ Hazreti Mûsâ aleyhisselâmın zamân-ı sa'âadetlerinde binâ olunmuştur”. Hârûn-ı Âsafî (a.s.)'ın türbesi, Eğil İlçesi'nde, Nebi Harun Tepesi olarak bilinen tepenin üzerinde, Nebi Zülkifl Türbesi'nin yanındadır. Nebi Harun (a.s.)'ın kabrine, türbe müştemilatında bulunan mescid kısmından geçilmektedir. Türbe, Vakıflar Genel Müdürlüğü veritabanında “Nebi (Peygamber) Harun Türbesi” adı ve 21.06.01/02 envanter numarası ile “Türkiye Kültür Mirasları” arasında kayıtlıdır. (1) Bu üç muhterem zatın Eğil'de ne işi var, gibi bir soru gelebilir. Ancak Eğil'in geçmişte Asurluların önemli bir merkezi olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu sorunun cevabi kolaylıkla bulunabilir. M.Ö. 922 yılında Asurluların Kudüs'e saldırıp bölgedeki 10 Yahudi Krallığını (Kabilesini) dağıttığını Asur ve Yahudi yazılı kaynakları (Eski Ahit) kabul etmektedir. Bir ihtimal, bu zatlar Asurlular tarafından bu tarihlerde sürgün amacıyla Kudüs'ten alınıp Eğil'e getirilmişlerdir. İkinci bir ihtimal de, bu zatların Kudüs'ten hicret ederek gelip bu topraklara yerleştiğidir. İkinci ihtimale göre, bu olayla M.Ö. 597-586 yılları arasında meydana gelmiştir. Yazılı tarihi kayıtlara göre Kuzey-Mezopotamya ve civar toprakların 59 egemenliği konusunda Asurlularla Babilliler arasında sürekli bir rekabet olmuştur. Eski Ahit (Tevrat)teki anlatımlara göre Babil kralı I. Nebukadnezar M.Ö. 587 yılında Kudüs'e saldırarak Kudüs'ü ve Yahudilerce Kutsal kabul edilen Kudüs'teki Süleyman Tapınağını yakıp yıkmış ve Kudüs'ü yerle bir etmiş, Kudüs halkını (Yahudi halkı) alıp Babil'e sürgüne götürmüştür. Bu zatların bu olaylar esnasında Kudüs'ten hicret ederek gelip Eğil'de Asurlulara sığınmış olması mümkündür. Zira bu tarihlerde Babillelir ile Asurlular arasında bir rekabet ve düşmanlığın bulunduğunu tarihler yazmaktadır. Bu zatların Eğil'e gelmelerinde bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. En Azından Harun-i Asefi bakımından bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. Zira bu zatın mezarı üzerindeki kitabede zatın Hz. Süleyman'ın katibi olduğu yazılmaktadır. Süleyman'ın tapınağı I. Nebukadnezar tarafından yıktırıldığına göre bu zatın hicret edip Eğil'de Asurlulara sığınması daha mantıkidir. (13) Nebi Hallak Aleyhiselam hazretleri Salnameye göre Eğil kasabasında Nebi-i müşarun –ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur . Kabir, Eğil ilçe girişinde, bir meşe ağacının yanındadır. Nebi Hallak kabri Nebi Harut Aleyhisselam Salnameye göre Eğil kasabasında Haciyan mahallesinde nehir kenarında medfundur. Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur. (1) Su altında kaldı. Diyarbakır salnamelerine baktığımızda Eğilde Nebi Harut isimli bir peygamberden bahsetmektedir. (Diyarbakır salnameleri. cilt:4/208) Eğildeki Harun-u Asefi (AS) Hz. Süleyman zamanında yaşamıştır. Harut ve Marut olayı da Hz. Süleyman zamanıyla ilgilidir. Hz. Süleyman cinleri hizmet ettirmiştir. Muhsine Helimoğlu Yavuz'un Diyarbakır efseneleri isimli kitabında cinlerle ilgili oldukça fazla hikaye yer almaktadır. Eğille ilgili olanları da gözönüne 60 aldığımızda Hz. Süleyman, Hz. Harut, cinler, Harun-u Asefi konuları bir tevafuk durum arzetmektedir. Sahabe ve tabiinden önemli kimseler Harut ve Marut'un melek olmayıp insan olduğunu ifade eder (Taberi,Tefsir,I,458-59) Bu iki şahıs sihirle uğraşarak,onun olumsuz yanlarından insanları korumaya çalışmışlardır. (38) Eğilde ismi geçen Nebi Harut'un bahsedilen kişilerle ilgili olup olmadığını bilmiyoruz. Yunus (AS) Yûnus (a.s)'ın Ya'kub (a.s)'ın torunlarından olduğu, Kur'ân'da şöyle haber veriliştir: "Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Davud'a da Zebûr'u vermiştik" (enNisâ, 4/163). Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)'da Yunus (a.s) ile aynı soydan, Yakub (a.s)'ın torunlarındandırlar. Yûnus (a.s)'ın nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kur'ân'da şöyle geçmektedir:"Ve onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147).O'nun peygamber olarak gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin insanları küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yûnus (a.s) onları küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce Allah'ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ezZemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, (42). Yûnus (a.s)'ın adı, Kur'ân'ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur'an'ın onuncu sûresinin adı, Yûnus sûresidir. Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah'a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti (İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152). Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)'ın zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini terletmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir: “Zünnûn (Yûnus)'a gelince, o, öfkeli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; "Senden başka hiç bir 61 ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ, 21/87). Hz. Yunus Musul'un bir şehri olan Ninova'dan ayrıldıktan sonra gemiye binmiş, gemi Dicle ortasına gelmiş, geminin durması üzerine gemi içindekiler Yunus peygamberi suçlu kabul ederek Dicle'ye atmış ve Yunus peygamberi balık yutmuştur. (14) Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye, sonra Dicle'ye, sonra Nineva'ya kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. (Taberi Tarih, c. 2, s. 43. Salebi-Arais, s. 409. İbn Esir-Kamil, c. 1, s. 363.)Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında yolculuğu da vardır. Balığın kanından çıkmayı takiben Hz.Yunus Musul'a gelmiş, Hz.Yunus'a Musul halkı üç yıl iman etmiş, ancak tekrar isyan edilmiş, Hz.Yunus Musul'u terk etmiştir. Diyarbakır'a gelmiştir. Hüsn-ü kabul nedeniyle de Diyarbakır'a duası vardır. Fis kayası Hz. Yunus'un 7 sene kaldığı bir mekândır. (Yakut-u Hamevi: Mücem ül Buldan ve Abdülgani Fahri Bulduk: Ceziretül Arabın Muhtasar Tarihi) Fiskaya'da Yunus (AS) makamı Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu konuda şöyle bir olay anlatır: Yunus Peygamber Musul'dan Diyarbakır yöresine gelir, bir süre burada kalır. O yıllarda güzelliği ile tanınmış “Amida” adında bir kız hükümdarlık etmektedir. Yunus Peygamber bu kızla konuşur, görüşür. Amida'ya kendi dinini kabul ettirir. Yunus Peygamber Diyarbakır'a yapılacak kalenin planlarım çizerek kıza verir. Kız da kara taşlarla şehrin kalesini yaptırır. Kalenin inşası tamamlanınca Yunus Peygamber: "Kal'anız mamur olsun, gönlünüz sürûr dolsun" diye dua eder. (6) Timur tarihini okuduğumuzda Hz.Yunus'un Diyarbakır merkez Sur içinde olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. 1936 baskılı Hasan Basri Konyar'a ait 'Diyarbakır Tarihi' s.203'e bakalım: Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre giren Timur Yunus ve Cercis Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer kubbe yapılması için birçok para verdi. Diyarbekir fakirlerine ihsanını esirgemedi. 18. yüzyıl büyük Osmanlı tarihçisi Avusturyalı Baron Joseph von Hammer Purgstall Timur tarihini anlatırken: 62 “Diyarbekir'in idare merkezi Amid hücum ile zapt ve yağma edildi; Timur, Yunus ve Circis peygamberlerin kabirlerini ziyaret ile üzerlerine birer kubbe inşa olunmak üzere yirmi bin kepik (lira) ita ve her geçtiği yerde fukaraya çok sadakalar dağıttı”der. (21) Diyarbakır sur içinde Hz. Yunus'un oğlu ve torunun olduğuna dair bir söylem vardır. Diyarbakır'da Nasuhpaşa Camii'nin yanında bir türbe vardır. İçinde ise iki kişiye ait kabir bulunmaktadır. Türbenin kapısında Yunus Peygamberin oğlu Ogeda ve onun oğlu olduğu ifade edilmektedir. Literatür desteğini bulamadım. Ancak bu yazıyı yazanların hangi bilimsel temeli olduğunu bilmediğimden aksini iddia edemiyorum. Bu açıdan resimleri koymakla yetineceğim. Zincirkıran türbesi ve Yunus (AS) oğlu ve torunun olduğu söylenen kabirler Eğil ilçesinde Hz. Zennun Kur'an-ı Kerimde Enbiya süresi 87.ayette “Zünnun'u (Yunus'u) da an” denmektedir (Elmalılı meali). Tefsirlerde Zünnun=Balık sahibi anlamında yorumlanmaktadır. Zünnun tefsirlerde ve islam tarihlerinde Yunus (AS) olarak anılmaktadır. Ancak A. Cemil Akıncı Hz. Yunus için halk sahibi anlamında Zennun ifadesini kullanmaktadır. Eğil bölge olarak da Hz. Yunus'un yaşadığı devletin içindedir. Hükumdar Sardanapel Hz.Yunus'a “Ben yalnız Ninova'nın değil bir ucu Fırat ötelerine, diğer ucu İran ortalarına dayanan Asur devletinin hükümdarıyım” demektedir. Hz. Yunus'un bu bölgede yaşama yönü haritasal olarak Tarih-ul Enbiya ve Rüsul isimli eserde de geçmektedir. Diyarbakır salnamesinde Hz. Zünnun'a eizze-i kiram der. Eizze-i kiramdan Zünnun hazretleri Eğil kasabasında medfundur. (1) Bu durumda Eğil'deki kabir ya Zennun isimli bir evliya kabridir veya Yunus (AS) makamıdır. Eğil'de Ocak 2006 nüfus md. kayıtlarına göre 5000 nüfuslu ilçede 6 Zennun, 160 Yunus ismi vardır. A.Cemil Akıncı (s:550) ise bu terminolojiyi şu şekilde açıklar: Hazret-i Yunus (AS)'a peygamberden yahut isminden çok halk sahibi manasına gelen Zennun diyorlardı. Hazreti Yunus (AS) bu lakaptan memnundu. 63 Nebi Zennun (Balık Adam) deyişlerinde akıllarına gelir ve yeni nurlu yoldan sapma heveslileri çıkarsa derhal vazgeçerlerdi”. Danyal (A.S) Hz.Zülkifl'in kabri Eğil'de olduğuna ve 20 yıl önce kabri taşınırken bedeni görüldüğüne göre çocukları Danyal(AS) ve Üzeyir(AS) de bu bölgede mi bulunmaktadır: Danyal peygamberin mezarı Eğil Emniyet Binası'nın arka bahçesindedir. 40 yıl önce üzerinde kubbesi varken sonradan bu kubbe yıkılmıştır. Eğil halkının bir kısmı, burada Danyal Peygamber'in kabrinin bulunduğuna inanmaktadır. Bunun yanında, Danyal Peygamber'in bir makamının da, Zülkifl, Elyesa ve Harun Asefi'nin türbelerine doğru giderken, sağ taraftaki bir dağın tepesinde olduğu da ifade edilmiştir. Belirtilen yerde herhangi bir yapı bulunmazken, burası ağaçlıklar içindedir ve makam olduğunu gösteren herhangi bir işaret bulunmamaktadır. (15) Bu hususta Prof. Dr. Mesut Erdal'ın zaman gazetesine verdiği demece bakalım. Danyal A. S. kabri Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde yapılan çalışmalarda Hz. Danyal Peygamber'e ait olduğu iddia edilen mezar bulundu. Eğil İlçe Emniyet Müdürlüğü arka bahçesinde bulunan ve bir zamanlar türbe olduğu anlaşılan kalıntı üzerin çalışma yapan akademisyen, mezarın Hz. Danyal Peygamber'e ait olduğu fikrinde birleşti. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Erdal, kalıntılarına rastladıkları mezarın, Eğil ilçesinde yaşamış muhtemel peygamberler 64 arasında bulunan Hz. Danyal'a ait olabileceğini söyledi. Hz. Danyal'in mezarı bulundu. (16) 40 yıl önce Eğil ilçesi Emniyet binası bahçesinde Danyal (AS) olduğuna dair yaşlıların imzalı ifadeleri: Zülkifl (AS), Danyal (AS) ve Eğil ilişkisine bakalım: Zülküfil peygamberin çocukları Danyal, Üzeyir, Mişael, Hananya'dır. Hz. Zülküfl Onlara önemli Tevrat levhalarını, Zebur'u ezberletiyor ve açıklamalar yapıyorlardı ve Hz. Zülküfl (AS) emirlerini tamamen yerine getiriyorlardı. Babil kralı Bahtunnasar Kudüs'e girmiş, Zülküfl peygamberi ele geçirememiş, ancak 4 çocuğunu yanına aldırmıştı. Özellikle de Danyal'la daha çok ilgilenmişti. Hz. Zülküfl Hicaz,Yemen, Mısır topraklarında bir zaman dolaştı. El attığı her insanın gözleri kör, kulakları, sağır, ağzı tutuk, kalbi katıydı. Bu sefer kuzeye çıktı Hazreti Zülkifl (AS). Şam bölgesinde kaldı, Toros eteklerine ulaştı. Şimdiki Bitlis'te epeyce oyalandı. Hatta Ergani'ye kadar ulaştı. Halkın kimisi konuşmadan haz duyuyor, kimi kaş çatıyor, öldürmeye çalışıyordu. (14) İşte bu aşamada Hz.Zülkifl Tevrat'ı ezberlettiği Danyal (AS) aramaya başlar. Neticede bulmuş ki kendi kabrine yakın bir yerde Hz. Danyal'ın kabri de bulunmaktadır. Danyal peygamber ve Diyarbakır ilişkisine dair bir veri de Danyal (AS)'ın Diyarbakır ve Eğil'in yanından geçen güzergahıyla ilgili olarak bir insiyatife sahip olmasıyla ilgili yaygın rivayetlerin olmasıdır. Allah, Hz. Danyal'dan Dicle'nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesini istemiş ve demiş ki: “Buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek. Ama fakirlerin, vakıfların malına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin.” Danyal Peygamber Basra'ya hep garibanları koruyup asasıyla yatağı çizmiş. Bunun için Dicle hep zikzaklar çizermiş. Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaradan, Basra'ya kadar çizgi çizen Danyal peygamber, Tanrı'nın buyruğuyla kimseye zarar vermemek için güzergahını sürekli değiştirir. Hz Danyal kabri ile ilgili olarak Basra bölgesinde Sus şehri söylenir. Ülkemizde de bunun Tarsus olduğu iddia edilir. Hz Danyal'ın kabrinin Sus şehrinde olduğu belgeli değildir. Hz.Ali'ye ithaf edilen belgesiz rivayete bakalım: Bazı İslami kaynaklarda, Hz. Danyal'ın cesedinin Hz. Ömer zamanında Ebu Musa el-Eşari tarafından f ethedilen Sus (Huzistanda bir kent) şehrinde kralın hazine dairesindeki 65 bir odada bulunduğu ve cenaze namazı kılınarak defnedildiği şeklinde mevsuk olmayan rivayetler nakledilmiştir. (17) Bu bilgi ispat edilemeyen bir bilgi olduğu için biz tekrar Eğil ilçesine döneceğiz. Özet olarak her ne kadar başka illerde de Danyal (AS) kabri olduğu ifade edilse de Eğil ilçesinde Danyal (AS) kabri veya makamı bulunmaktadır. Kardeşi Üzeyir peygamberin makamı da Diyarbakır'ın komşusu Adıyaman'dadır. Eğil ilçesine de yakındır. Zira Çermik ilçesinden bu makama kısa sürede ulaşılmaktadır. Adıyaman'da Kahta'dan Gerger'e giderken Alidar köyünde Üzeyir Peygamber makamı vardır. Su Tepe-Siver mezrası içinde ve ilçe merkezine 20 km mesafede,yol üzerindedir. Kabir üzeri taş ve topraklı duvarüstü ağaçla kaplı,5x5 m.ebedında iki odalı bir türbedir. Bir odası kabir, diğer odası da ziyaretçilerin ibadet yeridir. (36). Üzeyr (AS) ile ilgili olarak Kur'anda Bakara-259'da geçen hayvanının ölüp tekrar dirilmesi olayının Nusaybinde geçtiği, belirtilmektedir. (37) Nusaybin'de Diyarbakır'a yakın bir ilçemizdir. Adıyaman ve Malatya ,Diyarbakır'ın komşu illeridir. Memlüklü devleti kaynaklarında, DulkadirIiler ve diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi için "İklim AI-Ozaria (Üzeyir Ülkesi) lakabı kullanılmıştır. (51) Eğil'de diğer nebiler Hasan Basri Konyar .Diyarbakır yıllığı.1936. s:277-278'de Hz. Harun'un yanında oğlu Ruveym'in, Elyaesa (AS) yanında yeğeni Hürmüz'ün yattığını ifade eder. Kitapta 'Ağaçlıkla dağ ve tepelerden,eski ve yeni mezarlıklardan geçilerek Harun tepesine varılır...... Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitabe mevcuttur.: Haza kabril merhum Harun ibni Piri Can... İçeride Harun ile oğlu (Ruveym) e ait olduğu söylenen iki mezar vardır.' Burada Nebi Harun'unun yanında Nebi Ömer perican'ın yattığını tarihi kişilikler ifade etmektedir. (Merhum M. Salih Öge. Tekyalıdır. Kökleri Molla hasanlıdır). M. Salih Öge'ye ait bir tarihi evrakta Tekyalı Salihefendi, Nebi Harun ve Nebi Ömer'in isimlerini bir tamir sırasında mezar taşlarında okuduğunu beyan etmektedir. Bennan Basri Konyar 279. sayfada eski Zülküfül yatırını anlatırken 'Koridorun sonuna doğru küçük bir kapı görünür.Bunun tam üst dilini teşkil etmek üzere konulan kırmızı taş üzerine:Haza Merkad Nebi Zülküfül aleyhisselam ibaresi yazılmıştır. Burada yine duvar üzerine konulan küçük bir taşta Bennanın adı vardır. (Ebü İmad) ' 66 Pir Musa ve Muştak Zülküfl peygamberin mezarı nakledilirken yardımcısı olan bu iki kişinin mezarı nakledilmemiş, su altında kalmıştır. Baraj suyu azaldığında türbe bir ölçüde gözükmektedir. Bu iki kişinin manevi derecesini bilmiyoruz. SAHABE İLÇESİ EĞİL Eğil-Kalecik (Amini=Yamani=Zişat) köyü şehit sahabeleri: Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı. (18) (19) Vakidi'ye göre Eğil kalesi İyaz'ın gönderdiği Numan b. Marife tarafından alındı. (20) Kale Madenden gelen kolla , Bırkleynden gelen kolun birleşme noktasındadır. Kalecik köyünün eski ismi Amini'dir. Eğil ve Palu bölgesinde yemin edecek kişi Cami-i Amini veya Ziyaret-i Amini üzerine yemin ederdi. Bölge halkı ihtilaflı konularda Amini'de 40 sahabenin bulunduğu yere gelerek yemin ederdi. Su altında kalan kırk sahabeni bulunduğu cami ve avlusu Amini kalesi (21) Kalecik, Diyarbakır ilinin Eğil ilçesine bağlı bir köydür. Diyarbakır'ın eğil ilçesine bağlı kalecik köyü'nün tarihi hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte "eğilde bulunan asur kalesi ile aynı dönemde yapılmış ve bir gözcü kale vazifesi görmüştür." denilmektetir.Kalesi eski zamana göre çok iyi bi konuma sahip birçok tarihi kalıntılar bulnmakta ama bu konuda yetkili kişilerin her- hangi bir çalışması olmamıştır. Kalecik köyü ismini şu an dicle barajı'nın yapılmaş olmasından dolayı üç tarafı baraj gölünün doldurduğu sularla bir ada görünümünü alan kale'den alır (vikipedi). 67 Şehitler (Sahabeler ?)köyü Balım Eğil ilçesi Balım (Medmur) köyü40 şehit ziyareti. Eğil Balım köyünde 40 sahabenin mezarlarının bulunduğu iddia edilen bir mezarlık bulunmaktadır.(50) Çevrede bu alanın fethi esnasında kırk Ashabın şehit olduğu yolunda bir inanç vardır (13) (56). -Diğer Ziyaretler. -Şerbettin Ziyareti: Eğil'i Diyarbakır'a bağlayan Karayolunun Kenarında Diyarbakır Ovasının başladığı noktadadır.Harçsız taşlardan yapılmış eski bir bina ve mezardan ibarettir. Burada yatan şahsın kim olduğu bilinmemektedir.Herhangi bir kitabesi yoktur.Halk arasında ziyaret olarak bilinmektedir.Ancak mezarda yatan şahsın eski bir Osmanlı Askeri olduğuna dair rivayetler vardır. -Lal Ziyareti. Eski Eğil Akınciyan (Diyarbakır merkez Ekinciler köyü) yolu üzerindedir. Meşe ağaçları ile kaplı küçük bir tepedir. Tepenin üstünde tarihi bir binanın kalıntıları vardır. Bu mekanda yatın şahsın kim olduğu bilinmemektedir. Kitabesi yoktur. Halk arasında bu yolu kullanan kötü insanlara gece beyaz uzun elbiseleri ile göründüğü, görünen bu şahsın sağır ve dilsiz (Lal) bir şahıs olduğu, göründüğünde iyi kalpli sağır ve dilsiz insanların dilinin çözüldüğüne dair bir inanç vardır (13). -Ali yatırı: 1936 yılında H. Basri Konyar bununla ilgili şu ifadeleri kullanır. Kalenin karşısında ve Ali tepesinin yamacında Gadenfer beyin merkadı vardır. Bunun bir az ilerisinde altı dılılı dört kapılı bir türbe (Ali ) adında bir yatıra aittir. Medhallerin ikisi kemerlerile sağlamdır. Birisinin de yalnız kemersiz kısmı kalmıştır. İçinde Ali adında birinin yattığı söyleniyorsa da yeri dümdüz olmuştur. Bu yatır hakkında hiç bir malumat elde edilemedi. Yalnız bu türbeye ait eski bir kufi yazıyı muhtevi dört taş buldum. Bunları mektepte saklattım. Maarif idaresinin bu taşlar üzerinde yapacağı tetkikat, Ali yatırının çoktanberi hafızalarda silinen hüviyetini belirtmeğe yarayacaktır (30). Nisanoğlu Türbesi, Eğil'in güneyindeki sel çukuru kenarında, Diyarbakır yolunun başlangıcında, yolun sol kenarındaki meşelik içindedir. Türbenin duvarları halen daha ayaktadır. Basri Konyar, Diyarbekir Yıllığı adlı eserde, kümbetin, Nisanoğullarından İzdüddevle Nasr veya Esüdüddin'e ait olma ihtimalinden bahsetmektedir (30). 68 DİNİ YAPILAR TEKKE Tekke (doğudan görünüş) Tekke (Tonozlu avlunun doğudan görünüşü) Tekke (Taçkapı) (Avlunun tonozlu kısmı ile kubbeli Kısmını ayıran çift takviye kemeri) Eğil Tekke Köyü Dergahı (Eğil) 69 Diyarbakır Eğil İlçesi Tekke Köyü'nde bulunan bu yapının önceleri medrese olduğu sanılmış, Prof. Dr. Metin Sözen'in yaptığı araştırmalar sonunda bu yapının dergah olduğu anlaşılmıştır. Tekke Köyü Dergahının ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Bu konuda bir kitabe günümüze ulaşmadığı gibi kaynaklarda da onunla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Yapının günümüze gelen kalıntılarından dikdörtgen planlı olduğu, kare planlı bir eyvandan sonra kubbe ile örtülü küçük ve dar bir avluya girilmektedir. Girişin sağında bir,yapının kısa tarafında da tonoz örtülü iki hücre yer almaktadır. Girişin karşısında kare planlı kubbeli küçük bir mekan ve yanında yine kare planlı çapraz tonozlu ikinci mekan görülmektedir. Dergahın diğer kenarında da çapraz tonozlu, yapının kısa kenarı duvarında da boydan boya uzanan bir koridor bulunmaktadır. Dergahın bu yöndeki duvarına dışarıdan yerleştirilmiş küçük dikdörtgen bölümün ne olduğu kesinlik kazanamamıştır (45). Eğil'in Tekke Çarıkören) mahallesinde, Dicle Nehrinin kenarında bir düzlük üzerinde inşa edilmiştir. Yapının dış duvarları düzgün sıralar teşkil eden kırma taşlarla örülmüştür. Köşeler, pencere çerçeveleri, taç kapı ve çevresi, bej renkli düzgün taşlarla kaplanmıştır. Doğu cephesinde büyük bir gedik açılmış, taç kapının kuzeyinde kalan duvarın kaplaması sökülmüştür. Güneydeki mescidin yıkılan doğu duvarı alelusul onarılarak bu yüzde bir kapı ihdas edilmiştir. Kuzey duvarı boyunca yer alan üç hücrenin pencereleri harap olmuş, yerlerinde büyük gedikler açılmıştır. Doğu cephesinde yer alan taç kapı nispeten sağlam kalabilmiştir. Kırık kemerli az derin bir niş içinde yer alan giriş aralığı bir atkı taşı ile örtülüdür. Giriş aralığının üst kısmındaki kitabe levhası boştur. Kapıdan dikdörtgen bir hola, oradan taş bir merdivenle çatıya, başka bir kapı ile avluya çıkılmakta. Avlu tuğla bir kubbe ile örtülüdür. Yapının toplam yedi hücresi mevcuttur. Dördü kubbeli alana açılmaktadır. Medresenin yapımı ile ilgili herhangi bir kitabesi yoktur. Miladi 16.yüzyılda Eğil Beyleri tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Tekke (medrese) hâlihazırda Dicle Baraj gölünün suları altında kalmıştır, su seviyesi düştüğü zamanlarda üst sülieti görülmektedir (49). 70 ESKİ TÜRBELER Zat-ı Ali kümbeti (kuzeydoğudan görünüş) Nisanoğlu türbesi (güneydoğudan görünüş) ZAT-I ALİ TÜRBESİ Eğil Kalesi'nin güneyindeki Ali Tepesi'ninkuzey yamacında bulunmaktadır. Ali Tepesi'nin kuzey yamacındaki toprak yolun alt kısmında bulunan yapıdan günümüze, taş ve toprak yığınından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Yapıyı kısmen de olsa ayakta görmüş olan Ünal'ın vermiş olduğu bilgilere göre, yapıda herhangi bir kitabe ve süs unsuruna rastlanmamıştır. Plan özellikleri dikkate alınarak tanımlanmaya çalışılan yapı, Ünal tarafından XVI. yüzyılda inşâ edilmiş bir Osmanlı eseri olarak ifade edilmiştir. Yapıda birtakım incelemelerde bulunmak üzere 1987 yılında bölgeye giden Tuncer; yapıyı, ölçüsü alınamayacak ve fotoğrafları çekilemeyecek kadar yıkık bir yığın olarak gördüğünü ifade etmiştir. Doğrudan yapı üzerinde inceleme imkânı bulamamış olan Tuncer; plan ve mimari özelliklerinden hareketle yapıyı, Osmanlı dönemine ait bir eser olarak tanımlamış ve söz konusu kümbetin Eğil beylerinde Gazanfer Bey'e ait olduğunu belirtmiştir (35). EĞİL'DEKİ CAMİLER Taciyan camii Kale'nin güney eteklerindeki surlara bitişik olarak inşâ edilmiş olan Taciyan Camii birçok kaynakta farklı isimlerle anılmaktadır. “Eski Cami”, “Taciyan Camii”, “Haciyan Camii” veya “Ulu Camii” gibi isimlerle adlandırılan yapının, ilçedeki Ulu Camii'nden farklı bir yapı olduğu düşünülmektedir. 35 Caminin inşâ tarihini kesin olarak belirleyen herhangi bir belge bulunmamaktadır. Artuklular'ın Çermik ve Eğil bölgelerinde XII. yüzyılda yaşamış olduklarını göz önünde bulunduran Konyar yapıyı XII. yüzyıla tarihlereken36, Ara Altun eserin inşâ tekniği ve plan şemasından hareketle yapıyı XII. yüzyılın sonu ile XIII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemiştir . Yapıyı bir Artuklu eseri olarak tanımlaryan 71 Adil Tekin ise yapı hakkında başka da bir bilgi vermemiştir (38) Taciyan Camii ile ilgili birtakım incelemelerde bulunmuş olan Ünal; gerek plan şemasından gerekse de o dönemde bulduğu kitabe parçalarından hareketle, yapıyı XII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlemiştir. Bütün bu bilgiler ışığında Taciyan Camii'nin XII. yüzyılda yapılmış bir Artuklu yapısı olduğu kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. Çeşitli dönemlerde birçok kez tamir edilen yapı, meskun mahal alanı dışında kalınca 1950 yılından sonra kaderine terk edilmiştir. Günümüzde sadece kuzey ve güney duvarlarının kısmen ayakta olduğu yapı son derece harap bir vaziyettedir. Taciyan Camii üzerinde günümüze kadar gelebilmiş herhangi bir kitabe kalıntısına rastlanmamıştır. Ancak Metin Sözen ve Oktay Aslanapa'nın 1960-61 yılları arasında yapmış oldukları çalışmalar sırasında çekilmiş olan fotoğraflardan, yapıda var olduğu saptanan kitabelerden biri açık bir şekilde görülmektedir. Caminin kubbe kasnağını boydan boya dolanan bu kitabe, iki şerit halinde çiçekli kûfi hatlıdır. Ancak yazıları seçilemeyecek kadar aşınmış olan bu kitabe okunamamış ve kalıntıları da bugünkü yıkıntılar arasına karışmıştır. Yapıdan kalan kalıntılar arasında bulunan ve Konyar tarafından yapının batıya açılan kapısı üzerindeki kitabe olarak ifade edilen ikinci kitabeden de günümüze eski bir fotoğrafından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Günümüzde harap olan bu kitabe de okunamamıştır. Ancak çiçekli kûfi parçalarının Diyarbakır surlarındaki bir kitabe ile karşılaştırılması, kitabeyi XII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlemeye imkan vermiştir. Şerbetin camii Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Camii üzerinde yapının inşâ tarihini verecek herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Ne zaman ve kim tarafından yapılmış olduğu bilinmeyen cami hakkındaki ilk yazılı bilgiler, Evliya Çelebi'nin “Seyahatnâme”sinde yer almaktadır. 1935 yılında bölgede bir dizi çalışmalarda bulunmuş olan Konyar; camiden bir enkaz yığını olarak bahsetmiş, minaresinin de bir duvardan ibaret olduğunu söylemiştir.Halk 4.Murad'a ait olduğunu düşünmektedir. Enine dikdörtgen plan şemasıyla bugün Şerbetin Köyü'nde hizmet vermekte olan yapının, Evliya Çelebi ve Konyar'ın bahsettiği yapı olup olmadığı kesin değildir. Ancak gerek yapı üzerinde yapılmış olan araştırmalar, gerekse de Eğilli Ekrem Karakoç'tan alınmış olan bilgiler, sözü edilen yapının bu yapı olduğu ihtimalini kuvvetlendirmiştir. Karakoç'a göre yapı 1945-47 yılları arsında köylüler tarafından kazılarak ortaya çıkartılmıştır. 1950 yıllarında üst bölümü düz bir damla örtülmüştür. Uzun süre bu haliyle köylülere hizmet veren yapı, son olarak 1965 yılında köylüler tarafından yeniden onarılarak bugünkü halini almıştır. 72 Köy halkı tarafından yaptırılmış olan kazı çalışmasının amacı, altında bir kilise olduğu düşünülen enkazdan altın çıkartmaktı. Ancak yapının bir cami olduğu anlaşılınca, köylüler yapıyı onararak faal duruma getirmişlerdir. Sonuç olarak, ilk inşâ tarihi belli olmayan yapının muhtemelen ŞerbetinKöyü'nde bulunan diğer yapılar ile birlikte XVI. yüzyılın ikinci yarısında inşâ edildiği söylenebilir. (35) (30) YAHUDİ İNANÇ TURİZMİ AÇISINDAN ARAŞTIRILMASI GEREKEN UNSURLAR Şahaban'da köy çesmesinde yedi kollu şamdan Balım köyünde mezarlıkta Davut yıldızı Eğil ilçesinde Elyesa peygamberin medfun olduğunu biliyoruz. Yahudilerce son derece önemli olan Ahid sandığı da en son Elyesa peygamberdeydi. (22) Bu açıdan Yahudi âleminin çılgınca aradığı Ahid sandığının Eğil bölgesinde olma ihtimali yüksektir. Eğil ilçesi Tevratta bahsi geçen Senharip'in önemli merkezidir Tevrat 2 Krallar 19:20 Toumanoff, M.Ö. 6. yüzyıla ait bir Süryanice kaynaktan Angl Kalesi ve kentinin Asurlu Senahrip (Sîn-ahhe-eriba, Sanhêrib M.Ö. 704-681)'in kenti olarak da bilindiğini aktarır ve bu kentte bulunan Asur krallarından birine ait yazıtın Tevrat'ta adı iyi bilinen, M.Ö. 689 yılında Babil'i yakıp yıkan Senahrip'e atfedildiğini söylemektedir. Toumanoff'a göre, Angl prensliğinin Asuri olarak tanınmasında, Asur Ülkesi sınırlarına yakınlığı nedeniyle bu prensliğin coğrafi konumunun da katkısı olmuş, bu coğrafi yakınlık ve orada bir Asur yazıtının bulunmuş olması Angl Bölgesi ve Senahrip Bölgesi'nin orijin olarak da bir ve aynı yer sayılmalarına neden olmuştur. Nitekim Primary History'de ve M. Khorene'de kayda geçirilmiş bulunan Ermeni tarihinde de Angl Bölgesi'nin orijini Asur Kralı Senahrip'e dayandırılmaktadır. (23) Eğil,Tevrat ismi geçen Babili yıkan,Kudüs'e sefer düzenleyen ve Peygamber Yeşaya tarafından 'Tanrının'yeryüzündeki aracı olarak bilinen Senahrip'in bir kentidir. Senahrip Kayseri-Malatya-Diyarbakır-Ninova-Babil hakimiyetinde olan ve Mısır'la da ilişkili olan bir kişidir.İsrailoğullarına saldıran bir hükümdardır. Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde'şehrin Asur ve babil hakimiyetlerinde olduğu ifade edilir. (53) 73 Bölge bir müddet Babil egemenliğine de girmiştir. (54) Diyarbakır'daki peygamberlerin Asurlular dönemiyle ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö.1260-653 tarihleri arasında Asurlar Diyarbakır bölgesine hakim oldu. (55) Bir diğer ifadeyle bölge İsrailoğullarıyla Asurlar arasında çekişmeye sahne olmuştur. Bu durum İsrailoğullarının bölgede yaşamını yansıtmaktadır. Asurlular bu bölgede olmakla beraber İsrailoğulları da bu bölgede yaşamaktamıydı. Diyarbakır ve Malatya bölgesinde İsrailoğulları ikamet etmekteydi. Prof. Dr. Yona Sabar Diyarbakır şehrinde ezelden beri büyük bir Yahudi topluluğu yaşıyordu' demektedir. (47) Diyarbakır'lı Yahudiler Diyarbakırın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri olduğunu söylemektedir. (Tekvin''Bap 10,ayet 1'Ve onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil, ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi') (43) Diyarbakır'ın komşusu Malatya'ya uzatarak konuyu açmak istiyorum. 'Malatya'nın asıl adı Melite'dir. İbrani dilinde ilk olarak Semiramis tarafından kurulmuştur. Elazığ ile Malatya arasında ve Fırat nehrinin sol kıyısındaki Kömürhan ortalarında düz satıhlı bir kaya üzerinde Semiramis tarafından yazdırılmış İbrani dilinde bir kitabe vardır. (48) Eğil'e gelen evliyaların hemen tümü Yahudi asıllı veya İsrailoğullarından oldukları ve bu bölgeye çok önceden geldikleri biliniyor. Eğilliler kasabanın girişindeki vadiye Melek deresi der. Burada yedi İsrailoğullaına ait evliyanın yattığı söylenir. Bu ismin aynı vadideki mezarlıkta kabri olan Hz. Hellaktan mı geldiği yoksa burada yatan yedi evliyanın melekle ilgili olması dolayısıyla bu ismin aldığı sorgulanmaktadır Bu açıdan melek deresinin Yahudi evliyalara ait bir mekan olduğu yöre halkınca ifade edilmektedir. Eğildeki Zülküfl, Elyesa, Yunus, Harun-u Asefi ve Danyal peygamberler de Yahudilerce kutsaldır. EĞİL'DE HIRİSTİYAN İNANÇ TURİZMİ Hıristiyanlığın Mezopotamya'nın yukarı kısmına girişi ve yayılışı Urfa (UrHai) merkezli olmuştur. Hıristiyanlıktan önce bölge tamamen putperestlik hâkimiyeti altındaydı. İsa'nın vazetmiş olduğu yeni din, Filistin topraklarında nevş-ü nema bulurken, Urfa'da Abgar sülalesinden gelen V. Abgar Ukomo hüküm sürmekteydi. Kral V. Abgar Ukomo'nun Ortadoğu'da bulunan Bizans Kralına göndermiş olduğu elçisi Hananya (Hannan), İmparator Tiberius ile görüştükten sonra Kudüs'e uğrar. Burada yeni bir peygamberin geldiği, hastaları iyileştirdiği biçimindeki mucize söylentileri, elçinin kulağına gelir. Bu söylentileri, seyahatinin dönüşünde Kral Abgar'a anlatır. Kendisi de cüzam hastalığına yakalanmış olan kral, bunun üzerine Hananya başkanlığında yeni bir heyeti Kudüs'e göndererek, İsa'yı ülkesine davet eder. Ancak, İsa, cevabi mektubunda, görevinin; “İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına” olduğunu hatırlatarak davete eşekkür eder ve kendisine, öğrencilerinden (şakirt) 74 birini göndereceğini bildirir. Bazı kaynaklarda İsa, yüz hatlarının belirgin bir şekilde çizili olduğu bir mendili elçiye vererek, bunu krala vermesini ister. İsa'nın ölümünden sonra, Havari Toma'nın kardeşi ve 70 müjdeciden sayılan Aday (Addai veya Thaddeus), M.S. 38 yılında Urfa'ya gönderilir.Şehre gelen Aday, Filistinli bir Yahudi olan Urfa'lı Tobias'ın evinde kalır. Kral Abgar'la görüşen Aday, kralı iyileştirir ve kendisini vaftiz ederek Hıristiyanlaştırır. Kralın kabul ettiği bu yeni din, halkı arasında çok çabuk bir şekilde yayılır. Aday, öğrencileri olan Agay (Aggai) ve Mara'yı yanına alarak, Kuzey Mezopotamya'ya geçer. Kaynaklar, Aday'ın gezileri sonucunda Amid (Diyarbakır), Nusaybin, İdi, Erbil, Begermay, Keşker, Ahvaz ve civarını dolaştığını ve buralarda Hıristiyanlığı vazettiğini bildirir. Aday'ın bu misyon çalışmaları sonucunda, Diyarbakır (Amid) çevresinde Hıristiyanlık yayılmaya başlar. Miladın 1. yüzyılının ortalarında, misyon çalışmalarına Aggai devam eder. Eğil, Lice, Silvan (Meyyafarlon) dolaylarına M.S. 70-80'li yıllarda Hıristiyanlık hâkim olmaya başlar. (24) Eğil'de Hıristiyan inanç turizmi ve kiliseler Mağara kilise Eğil'de Süryanilere ait önemli bir yapı mağara kilisedir. Mağara kilise:Eğil Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde yer almaktadır. Kilise içinde Hıristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri sembolize eden haçlar kazılmıştır. Eğil’de mağara kilise Diyarbakır'ın 3. episkoposu olan Mar Aday, Urfa kralı Küçük Abgar tarafından öldürülmüş ve cesedi Eğil Kilisesi'ne gömülmüştür Buna göre Eğil'in, birçok Hıristiyan ruhaninin mezarına ev sahipliği yapması yönüyle de önemli bir merkez olduğu söylenebilir. (25) Eğil Kalesinin batı bölümünün güneyinde, kalenin içinde yer almaktadır. Kilise içinde Hristiyanlarca kutsal sayılan ve çeşitli dönemleri sembolize eden haçlar kazılmıştır. Hz. İsa (A.S.) Peygamberin öğrencilerinden (şakirtlerinden) I. Adey 75 I.yüzyılda bu bölgeye gelmiştir. Kilisenin etrafına güneydoğunun en büyük manastırlarından birini yaparak, Eğil'i episkoposluk merkezi haline getirmiştir. (26) Eğil ilçe merkezinde, kalenin Harem kısmının hemen altında takriben 250300 m2'lik alan üzerine kurulmuş kubbeli ve sütunlu bir yapıdır. Yapının mihrabı üzerindeki kubbe ses akustiği sağlamak üzere özel yapılmış seramik borularla donatılmıştır. Yapının defineciler tarafından tahrip edilen Süryanice yazılmış kitabesinden yapının M.S. 3. Yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Kilisenin kale duvarı tarafında yüksekçe bir noktada ağzı duvarla örtülü bir mağaranın içinde Hıristiyanlarca kutsal sayılın beş azizin mezarı vardır. Urfa Kralı Abgar tarafından öldürülen Diyarbakır'ın III. Epikürsü Aday'ın da burada gömülü beş azizden biri olduğu tahmin edilmektedir. Bu mezarlardan ikisi ne yazık ki defineciler tarafından 2007 yılında açılıp tahrip edilmiştir. (13) Roma Kilisesi: Bu kilise Eğil Merkez Tekke(Çarıkören) Mahallesinin Haciyan mezrasındadır. Kilise Eğil'in Mirdasi Beyleri tarafından fethinden sonra Eğil Beyi Pir Bedir tarafından medreseye dönüştürülmüştür. Kilisenin Latin Yazısı ile yazılı Kitabesinden bu yerin geçmişte kilise olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Basri Konyar'ın Diyarbakır Tarihi adlı eserinde kitabenin bir fotoğrafı vardır. Kitabe halen okunabilir durumdadır. Ne yazık ki bu kilise de Dicle Barajının suları altında kalmıştır (49)Tekke (Çarıkören) Mahallesi'ndeki Roma Kilisesi Dicle Barajı'nın suları altında kalmıştır. (27) Hıristiyanlık açısından Eğil'in inanç merkezi olması, İsa Peygamber'in öğrencilerinden (şakirt) olan Adey'in, miladi 1. yüzyıl ortalarında buraya gelmesi yönüyledir. Adey'in ölümünden sonra, öğrencisi olan Agey, Eğil ve çevresinde dinsel telkinde bulunmuştur. 325'te ilk defa yapılan ve Hıristiyanların en büyük konsili olarak bilinen İznik Konsili'ne, -bu bölgeye ilk olarak gelen Adey'le aynı adı taşıyanEğil Metropoliti Adey de katılmıştır. Eğil'in, Hıristiyanlar arasında önemli bir merkez olmasının en büyük kanıtı, buranın çoğu zaman episkoposluk merkezi olmasıdır İslamiyet'ten önce, Diyarbakır ve çevresinde ve tabi ki Eğil'de, Süryani kültürünün yoğun bir etkisinin olduğu bilinmektedir. Eğil, bu kültürün en önemli merkezlerinden birini teşkil etmektedir. Eğil manastırında bugün dahi, dünya Hristiyanlarının tanıdığı ilim ve sanat adamları yetişmiştir. Başlıcaları: a-)II.Adey: 313'te imzalanan Milano Fermanı ile Hristiyanlık Roma İmparatorluğunun resmi dini haline gelmiştir. 325 yılında İznik Konseyi toplanmıştır. İznik Konsiline Eğilli II. Adey de katılmıştır. 76 b-) Eğilli Rahip Musa/Muşe: 525Terde Diyarbakır'ın Kuzeyinde yer alan Eğil beldesinde doğdu. Süryanice ve Yunanca'yı bilen alimlerden biridir. Rahip Paphnotius'un isteği üzere, İskenderiyeli Mar Korillus'un "Kelafıra" adlı Yunanca eserini Süryanice'ye çevirmiş, Hz. Musa ile Yusuf ve eşi Asiyath'm hayatını tercüme etti. 550 yılına kadar yaşadığı bilinmektedir. c) Eğil önemli bir psikoposluk merkezidir. I.Urfa kralı Abgarın şehit ettiği Mar abay Eğilde yatmaktadır. d) Hristiyan alemince çok tanınan Efesli Yuhanna, yani Eğilli (Eğil doğumlu) Yuhanna'ya bakalım. M.S. 507 yılında Eğil'de dünyaya geldi. 558 yılında Burdaanlı Mor Yakup tarafından Efes Metropolitliğine yükseltildi. Döneminin en tanınmış metropolitlerinden, tarihçilerinden ve müjdecilerinden birisidir. Üç büyük cilt tutan ve çeşitli dillere çevrilen Kilise Tarihi, Azizlerin Yaşam Öyküleri, Bizans'ın bazı imparatorları Ortodokslara yönelik yaptıkları trajik olayları ve yazdığı diğer eserlerle ün salmıştır. Bizans İmparatoru Yustinyanos, ilim ve fazlıyla meşhur olan Mor Yuhanon'u huzuruna davet ederek onu 'Asya Eyaleti'nin merkezi Efes şehrini irşat etmek için gönderdi. Oradan da Frigya, Lidya ve Karya gibi Anadolu bölgelerini de dolaşarak henüz Hıristiyanlığı benimsemeyen kabileleri Hıristiyanlaştırdı. Bu atik çalışmaları sırasında 92 kilise ve 12 manastır inşa ettiğinden Bizans tarihinde Efesoslu Yuhanon adıyla da anılmıştır. 587 yılında vefat etmiştir. (29) e) Eğil'de doğup, bu bölgede Hıristiyanlık adına faaliyette bulunan kişilerden birisi de, Aziz Theodoto'dur. Eğil ilçesinin İnthe (Dişi) Köyü'nde, El-Kiryan ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kısa zamanda Diyarbakır ve çevresinde ün yapmıştır. Kırıkları düzeltmek, hastalara şifa vermek, kalben me'yus olanlara teselli vermek gibi meziyetleriyle tanınmıştır. Theodoto, Antakya'da, Patrik Theodoros ile birlikte Kınnısrin Manastırı'nda bulunmuş ve 667 yılında patriğin ölmesinden sonra, manastırı terk ederek Kudüs'e geçmiştir. Gerek yolculuğu sırasında ve gerekse de diğer durumlarda keramet gösterdiği ve özellikle hastaların şifa bulmasında etkin rol oynadığı rivayet edilmektedir. Daha sonra Mısır'a, oradan da Mardin'deki Karkafta Manastırı'na geçmiş, burada uzun süre kaldıktan sonra Kınnısrin Manastırı'na geri dönmüştür. Diyarbakır Metropoliti Toma'nın ölmesi üzerine, patrik ve episkoposlar, O'nun, metropolit olmasını istemişler, ancak, bunu reddetmiştir. Mar Gevergis Manastırı ve Kınnısrin Manastırı'na, daha sonra da Arknin Dağı'na ve Klevdiye'ye (Adıyaman) gitmiştir. Samisat metropolitinin, -hiç olmazsa- keşiş olması isteğini de reddetmiştir. Sonra, Miyafarkin (Silvan) ve Süfniler (Lice) bölgelerinde, Savur ilçesinin Kıllit Köyü'ndeki Mar Abay Manastırı'nda, ardından Mor Gabriel (Deyrülumur) Manastırı'nda kısa bir süre kaldıktan sonra, Mar Abay Manastırı'na yerleşmiştir. Theodoto, Araplar ve Romalılar arasında, barış görevi görmüş ve esirlerin mübadelesinde aktif rol oynamıştır. Bundan dolayı, hem Romalıların ve hem de Arap Müslümanların sevgisini kazanmıştır. İsteksiz olmasına rağmen, Patrik Yolyanos tarafından Diyarbakır metropolitliğine atanmıştır. Theodoto'nun ahlakı ve fazileti, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve hem de putperestler arasında çok yayılmış ve bundan 77 dolayı da her kesimin güvendiği bir isim olmuştur. İnsanlara hoş muamele etmesi ve hoşgörülü davranması da onun en önemli özelliklerindendir. Theodoto'nun, metropolit olduktan sonra da, birçok bölgeyi ve manastırı gezdiği ve birçok kerametler gösterdiği ifade edilmektedir. 698 yılında ölmüş ve öldükten sonra, Kıllit Köyü'nde; Patrik II. Yolyanos, Dara Metropoliti Cebrail, Diyarbakır Metropoliti Matta, Mardin Metropoliti Sercis, Turabdin Metropoliti Aho ve Miyarfarkin (Silvan) Episkoposu İlya'nın katılımıyla, adına inşa edilen manastıra gömülmüştür. Theodoto'nun ölüm günü olan 20 Eylül, anma günü olmuş ve “Yedinci Yüzyılın Azizleri” arasında yerini almıştır (25) Şahveliyan Kilisesi: Bu kilise Eğil'in 15 Km. güneyindeki Yatır (Şahveliyan) Köyündedir. Kilisenin yanında Eski Şahveliyan köyü harabeleri vardır. Kilisenin duvarları ve kubbesi halen ayaktadır. Kitabesi yoktur. Ancak bu köyün eski sakinlerinin Hıristiyan Süryaniler olduğu çevrece bilinmektedir (49). Eğil yatır köyünde kilise (Şehveliyan Süryani kilisesi 78 Şemsiler için vazgeçilmez mekân Eğil Eğil, sayısız inanç gruplarını da bünyesinde barındırır. Bunlardan biri Şemsilik (güneşe tapanlar). Eğil Kalesi'nde Şemsilerin kullandığı bir mabet var. Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda getirilmiştir. Güneşe doğru oyulan iki büyük salondan oluşuyor. (27). Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda getirilmiş ve heyeti umumiye sile murabaa yaklaşan bir mabed vardır. İki büyük salon bu taşlıklarda vücuda getirilmiştir. Yan yana iki küçük kuyuyu andıran ateş gede,güneşe doğru oyulmuştur. Burada taştan yapılmış üç halka vardır. Kurban yerleri vesaire mabede mahsus mahaller mevcuttur. (30) 79 KAYNAKLAR 1- Ali Melek. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve Kabirleri.1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009 2-Tellioğlu Ö (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb. 1999 3- Şemseddin Sami. Kamus-u alam.1889Yılı c.2.s.834' 4-Üzülmez: M .Çayönünden Erganiye.2005 S.262,254,268,269 5-.Erpolat MS: Dünden bugüne Ergani'deki ziyaret yerleri.Uluslar arası Türk Dünyası İnanç Merkezler Kongresi. Ankara.Türksev yay.2004.s::51 6- Korkusuz Ş: Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.2003.s:151,23 7- Prof. A. Yuvalo. Doç. A. Halaçoğlu. Ali Emiri Efendi. Osmanlı Doğu Vilayetleri Babıali kültür yay .İst. 2008 s.156 8- Prof. Dr. Süleyman Ateş. Kur'anda Peygamberler Tarihi.Yeni ufuklar neşriyat.İst.2004.s.213 9- -İncedursun. B. Peygamberler Diyarı Eğil. Diyarbakır.2005.s:2 10--Dikmen M. Peygamberler tarihi. Cihan yay. s.417,419 11--Yıldız C..Bir inanç merkezi olarak Eğil .Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezleri Kongresi Bildirileri. Türksev yay. Ank. 20004.s.125 12- Çiçek ZA.: Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.97,21,53 13- Gündüz N, Cengiz S. Eğil Antik Bir Kent(Açık Hava Müzesi). S.34 http://www.egilder.org/egil.htm 14- Akıncı AC .: Peygamberler tarihi.6/522,416,147 15- Yıldız M Eğil-ergani halkının dilinde medfun peygamberler.1.uluıslararası nebiler sahabiler azizler krallar kenti diyarbakır sempozyumu 2010.Diyarbakır.s.25-44 16- Timur Soykan, 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal 17- Türkiye Diyanet Vakfı.İslam Ansiklopedisi.İst.1993. 8/481 18- Dilek Z. Lice. Diyarbakır. 2002s.36 19- Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17 20- Beysanoğlu Ş.Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi.Diyarbakır Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.50 21- http://terkanlilardernegi.com/ 22- Ateş S..Kur'anda Peygamberler Tarihi.Yeni ufuklar neşriyat.İst.2004.s.2 23- (tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek 80 24- Mehmet Şimşek Diyarbakır'da Gömülü Süryani Aziziler.1.Nebiler sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2009 25-Yıldız. M Bir inanç merkezi olarak eğil*sabard. yıl:ı sayı:1 sayfa:1187 26- www.main-board.com/ 27- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman 28-Şimşek M .Süryaniler ve Diyarbakır.Kent yay.İst.2.baskı.s.59-63 29- Horiepiskopos Gabriyel Akyüz Diyarbakır Süryani Azizleri 2. Nebiler sahabiler azizler Krallar kenti Diyarbakır.2010, 30- Basri Konyar: Diyarbekir Yıllığı.1936.s:350,269,276 31-Rahmi Hüseyin Ünal. Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine Bir İnceleme. 32- Metin Sözen. Diyarbakır'da Tük mimarisi.1971 33- http://dersvekuran.blogcu.com/tarihden-ders-cikarmak-6-hz-talut-hzdavut-hz-suleyman/10638287 34-. Balta M: Kültürler kavşağında Şırnak.İst.2003 s:132 35- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Van-2007 36- Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84 37- Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar (ed). İst.2007.s.157 38- Prof. Dr. Ahmet Bedir. Kur'anı-ı Kerim Atlası.Kaynak yay.İst .2009. s. 181 39- Abdullah Aydın. Peygamberler Tarihi. Mehdi yay..s.270 40- Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.529 41- İhlas Yayınları , Peygamberler Tarihi 42- Austen Nenry Layard: Ninova ve Kalıntıları.Avesta yay. İst.2000.s.501 43- Rifat N. Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir.s:368 44- http://www.ziza.net/tr/peygamberler/ 45- www.msxlabs.org/ 81 46- M. Cengiz YILDIZ. Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler 1.Uluıslararası nebiler sahabiler azizler krallar kenti Diyarbakır sempozyumu. 47- Yona Sabar: Kürdistani Yahudilerin Halk Edebiyatı. Doz yay. İst. 2005 .s.238,302 48- İbrahim Olcaytu: Folklor defterleri-I. Kalan yay. Ank. 2000.s. 35-36 49- Ayhan KARAKAŞ Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomik ̇ Araştırmalar Dergiṡ i 14 (23): 5-18, 2012 50- http://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1m,_E%C4%9Fil 51- www.malatya.gov.tr 52- Bedir A..Kur'an-ı Kerim Atlası.Kitap yurdu yay.İst.2009 53- Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110. c.3,5/195 İstanbul.Acar matb.1999 54-(Özgültekin Ramazan ,Akman Ekrem, Demirbağ Hüseyin :Dünden bugüne Siverek.Konya.1997.s:54 55- Değertekin H. Dünden bugüne Diyarbakır.1.Diyarbakır Sempozyumu.Ankara.2000.s.27) 56- http://nedir.antoloji.com/diyarbakir-egil-balim-koyu/ 57-Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler Tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.s.371 58-Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi.YeniAsya yay.İst.2002.s.339,336 59-Mehmet Dikmen. Peygamberler Tarihi. Cihan yay.İst.2006.s.449 60-İhsan Atasoy. Peygamberler tarihi. Yeni Asya yay.İst.1994.s.416 61-Prof. Dr. Nurettin Uzunoğlu .Peygamberler Tarihi. Zembil yay. İst. 2005. s.180 62-http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav 82 Hz Musa ve Eğil Aşağıdaki dergide spekülatif bir yorum var Musa buradan geçti National geophraphic. Şubat 2012 Otomobil asfalt-stabilize karışımı dar yolu tırmana tırmana bitirip tepeye vardığında, büyük karakolun nizamiyesi beliriveriyor. Direksiyonu sağa kırıyor, nizamiyeye doğrudan girişi önleyen bariyerlerin, üst üste dizilmiş insan boyu kum torbalarının önünden geçip devam ediyoruz. Göz ucuyla bakarken bile ürkütücü. Nizamiyenin bomboş olması daha da ürkütücü; duraklamıyoruz bile. O fotoğrafın çekileceği yeri kendimiz de buluruz diye konuşuyoruz aramızda, izin almak gerekmeyebilir. Anadolu'da "Musa peygamber makamı" olduğu rivayet edilen yerlerin peşinde, onun Hızır'la buluştuğu söylenen Kur'an'daki "Mecmaül Bahreyn"i (iki denizin birleştiği yer)" burada belgeleme, Dicle'nin iki kolunun birleştiği Kralkızı Barajı'nı fotoğraflama derdindeyiz.. Ama yapamıyoruz. Orayı karakola görünmeden fotoğraflayabileceğimiz bir yükselti yok. Dönüyor, nizamiyenin az uzağında duruyoruz. "Dur! Arabadan inme! Kimsin?" Emirdeki telâştan belli, asıl ürken o; titreyen sesin görülmeyen sahibi. "Gazeteciyiz" diye bağırıyoruz kâğıdı camdan uzatarak, "Fotoğraf çekmek istiyoruz, belgemiz var!" Eteğinde nizamiye olan tepede ses yeniden duyuluyor, ama bu kez daha yukarıda bir yere konuşuyor ve artık daha az telâşlı: "Komutanım, gazeteciymişler, belgeleri varmış!" "Al, gel" diyor komutan ve sesin sahibi asker patırtıyla bayır aşağı koşup kâğıdı alıyor, tekrar tepeye tırmanıyor. Şimdi komutan da orada; tepeden biraz aşağılara inmiş, belgeyi inceliyor. Sonra sesleniyor: "Bununla olmaz, valiliğe götüreceksiniz bu kâğıdı, o da bize talimat verecek, yoksa fotoğraf çekemezsiniz, buralarda fazla da oyalanmayın!” Ve biz kontağı açarken, esprili, ekliyor: "Derginizdekilere de deyin ki 'Musa buradan geçti mi geçmedi mi, yüzbaşı bilmiyor, ama kendisi geçmemiş; hâlâ orada, Kralkızı'nda!.." Anadolu'nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı, kutsal topraklar. Adem'in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes'teki birçok peygamber burada yaşamış, "ölümsüzlük suyu" (âb-ı hayat) burada bulunmuştur. Sadece Süryaniler mi buna inanan? Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce, 83 Diyarbakır'a 23 kilometre Diyarbakır'a 23 kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı'na gider, Nebi Hallak Türbesi 4 km, Nebi Harut Türbesi'ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet amirliği bahçesindedir... Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan 2006'daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı yüksek lisans tezine göre Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok, Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri var. Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir camiyle iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde altışar metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf peygamberlerin yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa peygamberin kardeşi Harun'a ait. Kur'an ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz peltek olduğu için, Allah'ın emirlerinin İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ edildiği belirtiliyor. Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken öldüğü yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar, sonra Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti." Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet var. Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000900 arasında Hz. Süleyman'ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında burada ölmüş.” , Devamını National Geographic Türkiye'nin Şubat 2012 sayısında okuyabilirsiniz. Prof K. Haspolat. Açıklamalar İki kolun birleştiği yer: Kralkızı barajı olabilir Dicle barajının önü de olabilir. 84 Arapçada nehre bazen deniz denmektedir. (1) Büyük nehirlere de deniz dendiği unutulmuştur (2). Gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize (O zamanlar büyük nehirlere deniz deniyordu)=Dicle nehrine attılar (3). Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye,sonra Dicle'ye,sonra Nineva'ya kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında yolculuğu da vardır (4). İki denizin birleştiği yer Eğil'de midir? Kehf 60: Hani Musa genç yardımcısına: “Iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, ya da uzun zamanlar geçireceğim” demişti. Hz. Musa yardımcısı Hz. Yuşa Bin Nun ile birlikte uzun yolculuktan sonra iki denizin birleştiği yere vardılar. Bir çeşme başında dinlenmek için oturan Hz. Musa bir taşı yastık yaparak yattı. Yuşa Bin Nun Hazretleri ise abdest almaya koyuldu. Bu sırada yanlarında getirdikleri tuzlu balığa abdest suyu sıçradı, balık dirilerek bir anda denize atladı. Kehf 61: Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.. 85 Gördükleri karşısında hayrete düşen Yuşa Bin Nun Hazretleri bu olayı Hz. Musa'ya anlatmayı unuttu. Hz. Musa kalkınca yollarına devam ettiler. Yemek vakti gelince balığı yemek üzere durdular. Yuşa Bin Nun Hazretleri ancak bu durumda balığın canlanıp denize atladığını hatırladı. (Kehf 62-63) Ve hemen olayı Hz. Musa'ya anlattı. Hz. Musa Hızır (A.S)'la buluşacağı yerin balığın canlanıp denize atladığı yer olduğunu anladı, hemen geri döndüler. (Kehf 64) Böylece Hz. Hızır ile Hz. Musa Allah'ın tayin ettiği yerde buluştular. (5) Hz Musa ve Diyarbakır ilişkisi Yukarıdaki Hz.Musa ve Eğil ilişkisini teyid açısından Eğil'in çevresindeki olaylara göz atmak gerekir Hz.Musa ve Ulu cami Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz. Musa zamanında yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir. ''Hz. Musa zamanında yapılmştır. Bahçe sütünlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır. (6) Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir kitabeye dayandırmaktadır. Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum tarihçilerinin tümünün hemfikir olduğunu ifade etmektedir. Lord Kınross isimli seyyah'ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı Türkiyede bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur ' Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların (Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir' (7) Halk arasında Hz.Musa'nın Ulu camide namaz kıldığına dair geniş rivayet vardır. 2.) Hz. Musa ve Hz. Hızır'ın Bırkleyn mağarasında buluşması Hz. Musa Diyarbakır ilişkisi larak yaygın şekilde geçen halk hikayeleri vardır: Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır'ın doğusunda ve Dicle Nehri'nin kuzeyinde, Hızır İlyas Köy'ü vardır. Daha kuzeyde Kani Hızır [Hızır Pınarı] vardır. Hızır Aleyhisselam Lice'deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet'e giden Dicle ırmağı'nın kaynaklarından birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş Hızır (a.s.)'ın Bırkleyn Mağaraları'nda Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır. (8-10) Bir olayı aydınlatmada o bölgenin efsaneleri de önem taşır.Bu bilgi bilimsel verilerle de desteklenince ön plana çıkar.Bırkleyn mağarasına en yakın iki denizin (nehrin)buluşma noktasının da Peygamberler diyari Eğile yakın bölgede Maden çayı 86 LİCE İLÇESİ TARİHİ MEKANLARI SÜREYYA IŞIK* Lice Vakıf Ahmet Bey Camii Kurduğu vakıflar sebebiyle “Vakıf Ahmet Bey” olarak anılan Atak (Entak) Emiri olan Vakıf Ahmet Bey, Diyarbakır' daki Ulu Caminin şafilere ait bölümünü 1529 yılında yaptırdıktan sonra suyu bol inkişafa müsait olan Lice'yi imar ederek civar bölgelerden getirdiği halkı burada iskân ettirmiştir.1540 yılında Lice'de “Cami i kebir” adıyla anılan Vakıf Ahmet Bey Camiini yaptırmıştır. Lice merkezdeki Vakıf Ahmet Bey Camii kare planlıdır. Artuklu mimari özelliğini taşır.6 tonozlu camiinin alt bölümü de imarethane olarak kullanılmıştır. Beyaz nahit taşlardan yapılan caminin 6 tonozundan iki tanesi yangın vb. sebeplerden dolayı yıkılmış olup 4 tanesi ayakta kalmıştır.1845 Yılında Vakıf Ahmet Beyin torunlarından Hacı Sadullah Bey tarafından cami onarılmış ve bir takım eklemeler yapılmıştır. Lice'deki Vakıf Ahmet Bey Camii müştemilatına dâhil olmak üzere bir bölümü de medrese eğitimine tahsil edilmiş ve bu sayede birçok ilim adamının (Seyda)yetişmesine vesile olmuştur. Vakıf Ahmet Bey vefat ettikten sonra o dönemin örf ve âdeti vechiyle yaptırdığı caminin iç tarafına defin edilmiştir. Vakıf Ahmet Beyden itibaren caminin güney bölümünde bulunan 2 parsellik bölüm Lice Beylerinin aile Depremde yıkılan mezarlığı olarak kullanılmıştır. Devlet Vakıf Ahmet bey camii 1925 Şeyh Sait isyanına iştirak ettikleri gerekçesiyle bu tarihi mezarlığı yerle bir etmiştir ve böylece tarihi kanıtlar yok edilmiştir. Caminin kuzey bölümünde bulunan avlunun sol tarafında büyük bir havuz sağ tarafında ise biri kapalı biri de açık olmak üzere iki gasil hane mevcut olup avlunun sağ tarafında da terakümatı dereye dökülmek üzere 12 adet tuvalet bulunmaktaydı. Orijinal yapısında minaresi bulunmayan bu camiye Liceli tüccar Hacı Hamit Toprak tarafından 1950-1960 yılları arasında bir minare yaptırılmıştır. Vakıf Ahmet Bey Lice'deki Ulu camiyi yaptırdıktan sonra aynı yıllarda büyük dedesi olan ve Lice'nin Derhust ( Dibek) Köyünde metfun bulunan Şeyh Hasan *Tarih öğretmeni sureyyaisik@gmail.com 88 Zerraki 'nin kabrinin bulunduğu yerde kapısı üzerinde kırmızı bir mermer taş üzerinde kitabesi bulunan bir cami daha yaptırmıştır. Osmanlı döneminde İstanbul'dan getirilen kutsal emanetlerden Peygamber Efendimize ait olan Sakalı Şeriflerden biri Diyarbakırlı Nakipoğullarına diğeri ise köken olarak seyit olan Lice Beylerinden Mahmut Beye teslim edilmiştir. Lice Beylerinden Mahmut Bey ve beraberindeki ulema grubu tarafından Diyarbakır 'dan teslim alınan sakalı şerif o dönemin ulaşım aracı olan at üzerinde kucaklarında taşınmak üzere Lice'ye getirilmiştir. Yol boyunca civar halkın yoğun ilgisi ve ziyaretleri nedeniyle bu yolculuk 3 gün boyunca devam etmiştir. Lice'ye avdet ettikten sonra 6 ay boyunca Mahmut Bey'in konağının selamlık bölümünde muhafaza edilerek Lice halkının ziyaretine sunulmuştur. Daha sonra Vakıf Ahmet Bey Camiinin güney duvarında özel bir yer yaptırılmak suretiyle muhafaza edilmiş ve her yıl Ramazan ayının Kadir gecesinde Lice halkının ziyaretine açılmıştır. Bu mübarek sakalı şerifin Lice'ye intikalinden itibaren Lice Beylerinin hanımları tarafından özenle hazırlanan ve hala muhafazasında kullanılan 40 adede yakın ipek bohçalara sarılmak suretiyle özel bir sandık içerisinde muhafaza edilerek günümüze ulaştırılmıştır. Bölgede vuku bulan 6 Eylül 1975 tarihli depremde Vakıf Ahmet Bey Camii büyük ölçüde tahribata uğramasına rağmen sakalı şerifin bulunduğu duvar yıkılmamıştı. Lice depremini müteakiben Lice Müftülüğünce oluşturulan ve Lice Beylerinden ve o dönemde Lice Kaymakamlığında Yazı İşleri Müdürü olan Nihat IŞIK' ın yer aldığı bir heyet marifetiyle sakalı şerif Lice'deki Yenişehir Camiine nakledilmiştir. Sakalı şerif bu tarihten itibaren hem anne hem de baba tarafından seyit soyundan gelen Nihat IŞIK tarafından tam 35 yıl boyunca Ramazan ayının Kadir Gecesinde Lice halkının ziyaretine sunulmuştur. Bu kutsal görev IŞIK Ailesi tarafından geçmişten bu güne silsile yoluyla devam etmektedir. Nihat IŞIK İbrahim Ethem IŞIK Sakal-ı Şerif Mehmet Bey Sarayı Vakıf Ahmet Bey'in torunlarından Liceli Hacı Sadullah Beyin büyük oğlu olan Mehmet Bey tarafından inşa edilmiştir.Mehmet Beyin gerek ailenin büyüğü olması ve gerekse de inşa etmiş olduğu konağın muhteşemliğinden dolayı bölge halkı 89 tarafından bu konak Mehmet Bey Sarayı (Sara Mehemed Begé) olarak adlandırılmıştır. Aile büyüklerimizin beyanlarına göre ve fotoğrafta görüldüğü gibi güney doğunun en büyük konağı vasfını taşır. Bu vesileyle bölge halkı tarafından Mehmet Bey Sarayı olarak adlandırılmıştır. Saray, Vakıf Ahmet Bey Camiinin karşısında yer alır. Bu saray o dönemde Mardin'den getirilen Süryani asıllı ünlü bir duvar ustası tarafından yapımı gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle bu yapı Mardin mimari özelliğini taşır. Sarayın yapımı 3 yıllık bir sürede gerçekleştirilmiştir. Sarayın arka duvarları siyah taşlardan ön cephedeki duvarları ise beyaz nahit taşlardan yapılmıştır. Bu taşlar Lice'nin güneyinde bulunan Derhust (Dibek) Köyünde açılan taş ocaklarından çıkarılıp ustalar tarafından yontularak katırlar vasıtasıyla Lice'ye getirilmiştir. İki katlı olarak inşa edilen bu konak haremlik ve selamlık olarak iki bölümden oluşur. Bu yapı 20 oda, 2 büyük eyvan, 2 mutfak, 4 tuvalet ve 2 balkondan müteşekkildir. Odaların tabanı tahta döşeme, eyvanların tabanı ise beyaz nahit taşlarla döşenmiştir. Eyvanlar bölgemizde kantara olarak tabir edilen kemerlerden oluşmuştur. Haremlik bölümündeki eyvan 4 kemerli selamlık bölümündeki eyvan 3 kemerden oluşmuştur. Haremlik bölümünde 2 mutfak kullanılmış. Bu mutfaklardan selamlık bölümüne götürülen yemekler ara duvarda yapılan özel dönmeli bir dolap vasıtasıyla selamlık bölümüne gönderilmiştir. Sarayın odaları muhtelif ölçülerde olup gelen konukların vasıflarına göre alt ve üst kattaki odalarda ağırlanmaları temin edilmiştir. Sarayın inşaatına başlandığında temelin sağlamlığı için Lice bahçelerinde mevcut olan ve çürümeye dayanıklı olduğu bilinen ve Urum Dudu olarak tabir edilen tut ağaçları kesilerek demir malzeme yerine kullanılmıştır. Bu konak 1925 Şeyh Sait İsyanına kadar Lice Beyleri tarafından kullanılmış olup bu tarihten sonra devlet tarafından sahiplerinin sıkıştırılması suretiyle hane halkı tahliye ettirilerek sarayın üst katı Hükümet Konağı alt katı ise Jandarma Birliği ve Ceza Evi olarak kullanılmıştır. Bu durum 1962 yılına kadar devam etmiştir. İlçede yeni Hükümet Konağı ve Jandarma binalarının yapılması üzerine bu konak boşaltılarak sahiplerine teslim edilmiştir. Ne yazık ki ilçede vuku bulan 6 Eylül 1975 tarihli depremde Mehmet Bey Sarayı yıkılmıştır. Mehmet Bey sarayı 90 Hacı Melek Bey Hamamı Lice Beylerinden Hacı Melek Bey tarafından 1860 yıllarında yaptırılmıştır. Tanzimat Fermanından sonra Osmanlı Devletinin doğu bölgelerinde askeri harekât başlatması üzerine bölgede bulunan birçok nüfuzlu aile sürgün edilmiştir. Bu nedenle Hacı Melek Bey de ailesi ile Edirne'ye sürgün edilmiştir. 30 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra çıkan af sonucu memleketi olan Lice'ye geri dönmüştür. Hacı Melek Bey ve ailesi sürgünün ilk yıllarında beraberlerinde götürdükleri para ve değerli mücevherlerden oluşan menkulleri sayesinde Edirne de rahat bir yaşam sürerler ancak zamanla paralarının tükenmesi üzerine sıkıntılı günler başlar. Beraberlerinde götürdükleri ve sülalelerini tanıtan ceylan derisi üzerine yazılmış olan şecereyi dönemin Edirne Müftüsüne gösterirler. Şecereyi okuyan müftü Hacı Melek Bey ve ailesinin köken itibariyle tescilli olarak seyit sülalesinden geldiğini görünce çok etkilenir ve bu durumu Osmanlı Devletine bildirir. Bu durum anlaşılınca Osmanlı Devleti tarafından Hacı Melek Bey'e yurtluk ve ocaklık denilen maaş bağlanır ve zamanla çıkan af sonucu memleketi olan Lice'ye geri döner. Hacı Melek Bey sürgün dönüşü Lice'de bir hamam yaptırtmıştır. Bu hamamı eşi Hafset Hanım için yaptırdığı rivayet edilir. Bu hamam, Vakıf Ahmet Bey Camiinin elli metre kadar doğusunda bulunan boşlukta ve çarşıya nazır bir yerde inşa ettirilmiştir. Hamam müştemilatı olarak; külhan, su deposu, soyunma mahalli, su şadırvanı ve yıkanma yerinde (hamam) 12 adet taş kurna (Bölgemizde kurnaya cırın denir) ve tuvaletten mütteşekil üstü kubbeli olarak inşa edilmiştir. Hamamın giriş kapısından üç basamaklı merdivenden çıkılıp soyunma yerine geçilirdi. Bu bölüm sağ ve sollu olmak üzere iki sekiden oluşurdu. Bu bölümün orta yerinde de şadırvan vardı. Oradan da bir kapıyla hamam bölümüne geçilirdi. Tek kubbeli olarak inşa edilen bu hamamın külhan bölümü arkadaydı. Hamamın terakümü bir kanalla dereye akardı. H a c ı M e l e k B e y, yaptırdığı bu hamamda kullanılan suyu, Kaniya Çırıkan (Altı gözlü çeşme)denilen ve Vakıf Ahmet Bey Camiinin ittisalinde bulunan çeşmeden getirmiştir. Hamam öğlene kadar erkeklere öğleden sonra ise bayanlara hizmet etmiştir. Ancak bu hamam 6 Eylül 1975 tarihinde Lice'de meydana gelen depremde yıkılmıştır. Hacı Melek Bey Hamamı 91 HANIM HATUN ÇEŞMESİ Vakıf Ahmet Bey'in 1540 tarihinde Lice'deki Ulu camiyi yaptırmasından sonra bu çeşme Vakıf Ahmet Bey'in kızı olan Hanım Hatun tarafından 1540-1550 yılları arasında çarşı caddesi üzerinde yaptırılmıştır. Suyu taş bir oyuktan akan bu çeşme tek gözlü ve üstü kümbetli olarak yaptırılmıştır.Bu çeşmenin yapımında bölgemizde keko taşları olarak bilinen ve Vakıf Ahmet Bey Camiinin arkasındaki kayalıklardan sökülmek suretiyle yontulan ve akarsuların oluşturduğu keko taşları kullanılmıştır.Üzerinde kitabesi bulunan bu çeşme 6 Eylül 1975 Lice depreminde yıkılmıştır. Hasan Bey Çeşmesi Lice Beylerinden Hasan Bey tarafından Lice'nin Körtük mahallesinde Ermeni kilisesinin yakınında yer alan bir bölgede yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmayan bu çeşmenin yapılış tarihi bilinmemekle beraber 1800'lü yıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Siyah taşlardan yapılan ve tek kemerli olan bu çeşme iki oyuktan oluşur. Lice halkı tarafından Kaniya Hésén Begé ( Hasan Bey Çeşmesi ) olarak anılan bu çeşme Lice depreminde hasar görmesine rağmen hala ayaktadır. Atak Kalesi (Entak) Atak Lice'nin güneydoğusunda yer alır. Bölge halkı tarafından Entak olarak bilinmektedir. Atak Lice'nin en eski yerleşim yeridir. Atak sırayla Bizans, İslam, Mervani, Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu, Safevi ve son olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Atak kalesinin hangi tarihte yapıldığı bilinmemekle beraber Roma döneminde yapıldığı ve Bizans imparatoru Justinianus tarafından 532 yılında onarıldığı sanılmaktadır. Atak kalesi 7. YY. 'da İyaz bin Ganem ve Halit bin Velit tarafından alınarak İslam hakimiyetine girmiştir. İslam kuşatması sırasında bir çok Sahabe-i kiramın burada şehit düştüğü bilinmektedir. Bölge halkı tarafından bu sahabelerin metfun bulunduğu bölgeye şüheda mezarlığı denilmektedir. Burada metfun olan sahabelerden birinin de Halit bin Velid'in kardeşi olduğu söylenmektedir. Atak (Entak) en parlak dönemini Mervaniler ve Artuklular döneminde yaşamıştır. Burada bulunan cami ve dört köşeli minare Artuklu eseridir .Dört köşeli minare Artuklu Emiri Melik Salih döneminde (1312-1365) yapıldığı sanılmaktadır. Atak yerleşiminin kuzeydoğusunda yer alan Akkilise'nin (Déra Sıpi) çok eski dönemlerde inşa edildiği bilinmektedir. Ancak zaman içerisinde bölgedeki Ermeni ve Süryani cemaatleri arasında Bu kilisenin paylaşımı konusunda çıkan ihtilaf sonucunda kilise kullanılmayarak bakımsız kalmış son olarak 1950 yılında şiddetli bir yağış sonucunda kubbenin çökmesiyle kilise yıkılmıştır. Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan doğuda Karakoyunlular aleyhine bir genişleme sağlamaya çalışırken Atak Emiri Ömer Bey'den destek alarak 92 güçlenmiştir. Bu vesileyle Uzun Hasan Atak Emiri Ömer Beyin kızı ile evlenir. Bu evlilikten Uzun Hasan'ın büyük oğlu ulan Zeynel Bey doğmuştur. Zeynel bey'in mezarı Hasankeyifte olup türbesi üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır.Uzun Hasan kendisine gösterdiği sadakattan dolayı kayınpederi olan Ömer Bey'e 1467'de Bitlis bölgesinin idaresini vermiştir. Akkoyunlu Devletinin yıkılmasından sonra Doğu ve Güneydoğu bölgesinde Safevi ve Osmanlılar arasında hakimiyet mücadelesi başlar. Yavuz Sultan Selim,Safevilere karşı bölgedeki Kürt Beylerinin desteklerini almak amacıyla İdris-i Bitlisi aracılığı ile bu beylere emirnameler göndermiştir. Bitlis emiri Şerefhan , Atak emiri Ahmet Bey, Eğil emiri Kasım Bey, Hizan emiri Davut Bey, Sason emiri Ali Bey ve İmadiye emiri Seyfettin Beyler kendi aralarında yaptıkları mülakat sonucunda Osmanlı Devletini desteklemeye karar verirler. Atak emiri Ahmet Bey Meyyafarkin kalesini Safevilerden alarak Osmanlı Devletine büyük yararlılık göstermiştir.1515 Çaldıran zaferinden sonra Diyarbakır bölgesi Osmanlı hakimiyetine girince Atak bölgesi Ekrad Sancakları (YurtlukOcaklık)dediğimiz sancak statüsünde Atak Emiri Ahmet Bey'e tevdi edilmiştir. Ayrıca Atak yerleşiminin doğu kesiminde bulunan Siné (Oyuklu) köyünde İslam halifesi Hz. Ebubekir'in torunu olan Şeyh Muhammet ismindeki zatın burada metfun olduğu ve bu türbenin yanında bulunan kabristanın Atak Beylerinin mezarları olduğu bilinmektedir. Birklin Mağaraları Mezopotamya Bölgesinin 5. Önemli uygarlığından olan Asurlular ,MÖ.12.yy ile MÖ.7.yy. arasında “ Yukarı Mezopotamya” dediğimiz bu bölgede etkili olmuştur. Diyarbakır bölgesi Asur Kralı 1. Tiglat Plaser döneminde hâkimiyet altına alınmıştır. 1.Tiglat Pleser, uzun mücadele sonucunda Nirbi ve Kirhi egemenliğine son vererek Şirişa (Lice) bölgesini hâkimiyet altına alabilmiştir. Şirişa bölgesinin alınmasıyla Diyarbakır, tamamen Asur egemenliğine girmiştir. Asur kralı 1.Tiglat Pleser Şirişa (Lice) bölgesinde kazandığı zaferleri anlatmak amacıyla çivi yazılı stelli kitabesini (kayalara oyulmuş kabartmalı heykel ve yazıt) Korha (Abalı) dağları yakınında bulunan ve Dicle Nenri'nin ikinci kolunu oluşturan Birklin çayının çıktığı mağaralara kazdırmıştır. Briklin Mağaraları Asurlulardan kalan çivi yazılı önemli kitabeleriyle ünlüdür. Diyarbakır-Lice-Bingöl karayolunun 104.kilometresinde Lice sınırları içinde Birklin Çayı'nın kenarında ve yolun doğusunda yer alır.Biriklin kelimesi anlam olarak zazaca lehçesine müstenit olarak zazaca ;ber yan veya yakın demektir. Kıl tepe veya tümsek demektir. Lin ise muhtemelen özel isim olup Asurca komutan veya bir devlet ricalinin adıdır. Bu kelimelerin birleşiminden Biriklin kelimesinin oluştuğu kanaatindeyiz. Birklin Mağaraları ilk kez Alman tarihçi LEHMANN HAUPUT tarafından incelenmiş mağaranın birinde Asur Kralı 1.Tiglat plaser'e (MÖ.1116-1090) ait stelli iki kitabe, diğer mağarada ise Asur Kralı 3. Salamansar'a ait stelli iki kitabeyi bulmuştur. 93 1.Tiglat Plaser, kitabelerinde dünyanın en güçlü kralı olduğunu, tanrıların yardımıyla Dicle Nehri yöresini zapt ettiğini ve Urartu saldırılarına karşı bu bölgeyi, nasıl koruduğundan bahseder. 3. Salamansar da yenilmez kral olduğunu, tanrıların desteği ile birçok yeri fetih ettiğini ve Fırat Nehrini atı ile nasıl geçtiğinden bahseder. Birklin Mağaraları taşıdığı tarihi önem dışında sahip olduğu doğal güzelliği ile de önemli bir gezi ve piknik alanıdır. Mağaralardan birinin astım hastalığına iyi geldiği söylenmektedir. Dakyanus Harabeleri Ve Eshab-I Kehf Mağarası Dakyanus Harabeleri Diyarbakır-Lice-Bingöl istikametine uzanan ve Lice'ye 18 km mesafede ve Lice'nin güneybatısında bulunan Fis ovası mevkiinde bir tepe üzerinde bulunur. Kesin olarak hangi dönemde yapıldığı bilinmemekle beraber bazı kalıntı ve yapı tarzları Helenistik ve Roma dönemine ait olduğunu göstermektedir. Dakyanus şehrinin 1110 rakımlı bir tepenin üzerinde ve civardaki arazilere hâkim bir noktada bulunduğu bilinmektedir. Şehir etrafının surlarla çevrili olduğu ve Dakyanusun sarayının da bu şehrin merkezinde yer aldığı mevcut kalıntılardan anlaşılmaktadır. Saray kalıntılarında 3-4 metre uzunluğunda ve yarım metre çapında sütunlar yer almaktadır. Ne yazık ki zamanla civardaki halk tarafından bu kalıntı taşları ve sütunlar yıktırılmak suretiyle taşınarak bina inşaatlarında kullanılmıştır. Bu durum tarihi kalıntıların yok olmasına sebep olmuştur. Bir tepe üzerinde ve güvenli bir yerde kurulan Dakyanus şehrinin güçlü bir haberleşme sistemine sahip olduğu rivayet edilir. Şehrin haberleşme sistemi Dakyanus'un görevlileri tarafından birbirine intikal ettirmek suretiyle dağ silsilesi yoluyla Silvan ilçesinin dağlık bölgesinde bulunan Boşat, Halda ve Taverz köylerine kadar devam ettiği söylenir.Dakyanus gücü ve nüfuzundan dolayı kendini bu bölgede ilah olarak gösterdiği rivayet edilir. Harabelerin yakınında bulunan Firdevs (Uçarlı) Köyünü cennet ve yine bu köyün İttisalinde bulunan Cinezur (Çağdaş) köyünü de cehennem olarak kullandığı yine rivayet edilir. Dakyanus şehrine 11 km. mesafede bulunan ve tam kuzey kesimine düşen bölgemizde Miyavkan dağı ile tabir edilen Rakim Dağının güney eteğinde ESHAB-I KEHF (Yedi Uyurlar) mağarası yer alır. Rivayete göre halk arasında yedi uyurlar olarak bilinen ve Dakyanus'un sarayında bürokrat çocukları olan ve onun pagan inancını benimsemeyen yedi genç, Dakyanus'un gazabından kaçarak bu günkü Dakyanus Harabeleri ile Duru (derkam) köyü arasında bulunan mağaraya kaçmışlardır. 300 yıl boyunca bu mağarada uyudukları ve bilahare kalkarak Dakyanus şehrine doğru gittikleri rivayet edilir. Her yıl mayıs ayında bölge halkı tarafından kutsal sayılan Eshab-ı Kehf mağarasının ziyaret edilmesi ve burada kurban kesilmesi adeta bir gelenek haline gelmiştir. 94 DİYARBAKIR LİCE İLÇESİ ANTAK VE SÜNİ KÖYLERİ VE KUTSAL YÖNÜ Kenan Haspolat Antak Kalesi ve sahabe mezarlığı Diyarbakır, Lice ilçe merkezinin 15 km. güneydoğusunda Kayacık ve Kabak Kaya Köyü'nde bulunan Antak Kalesi'nin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532 yılında Bizans imparatoru I.Iustinianus tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömerü'l Vakadi'nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin hicretin 17.yılında, VII. yüzyılda Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin Ganem ve Halid bin Velid tarafından Diyarbakır'ın fethinden hemen sonra Arapların eline geçtiğini yazmaktadır. Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle geçmiştir. Eski Arap kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü'l-Ezrak da Hatak olarak bu kaleden söz etmişlerdir. Bununla beraber bir çok kaynakta da Atak olarak geçmiştir. Burada bulunan Entak şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.XIII. yüzyıl) önemli bir yerleşim yeri idi. Yavuz Sultan selim'in Çaldıran Savaşı'ndan (1514) sonra kale Osmanlıların eline geçmiştir. Evliya Çelebi bu kaleden “Kale nehir kenarında yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz etmiştir. Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık bir cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı vardır. (Kent haber) Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve Halid bin Velidin seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı. İslam ordusu Hani'deyken Çeper halkı Hani'ye gelerek Müslüman olunca İslam ordusu Antak kalesine doğru yola çıktı (1) (2) Halid bin Velid kaleyi Batis bin Selimus'tan almıştır. Halid bin Velid kaleye dağ tarafından, İyaz kale kapısı tarafından saldırıya geçti. ağ tarafından kaleye girmeyi başaran Halid kale içinde şiddetli çarpışmalara girdi.İyaz da sarp yerden yolu izleyerek içeri girdi,kale içindeki direnci kırdı. Ordu kaleyi aldı. Daha sonra önceleri fetholunan Silvan'a doğru yöneldiler (1). 95 Lice-Antak'tan kaleden çekim, Okla gösterilen yer: Halid bin Velid'in otağı Antak değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan birisi de Artuklulardır. Dolayısıyle Artuklulara ait eserleri burada görebiliyoruz. Artuklulara ait cami (Arka zeminde kale) 96 Çok ciddi çatışmalar olduğundan burada çok sayıda şehit olduğunu düşünüyoruz. Definecilerin kazarken tesadüfen bulduğu sağlam cesedler söz konusudur. Bunların şehit sahabeler olduğunu tahmin ediyoruz. Yeri kesin olan 4 şehit sahabe mezarını tam lokalize ettik. Diğer sahabeler için herhalde daha fazla araştırma gerek.. Dört şehit sahabe kabri Bu köyden kaleye çıkan yol üzerindedir. Tarihi belgeler Antak'ta çok sayıda tebliğci sahabenin kaldığını göstermektedir Antak kalesinde şehit olanların yanı sıra 101 sahabenin kaldığını aşağıdaki belgeden anlıyoruz: İyaz buradan ganimetleri toplayıp çıkar. Kölesi Salim'i, yanına yüz asker bırakır, ona ebedi olarak görevlendirildiğine dair belge verir. Kalenin batı ucunda bir mescid ile Sultan türbesi bulunuyordu. Türbeden eser kalmamıştır. Mescid kuzey duvarı dışında yıkılmıştır. Türbenin yakınlarında muhtemelen fetih esnasında şehit düşenlere ait mezarlar bulunmaktadır (3) (4). Kalede yıkık cami 97 Antak eski imamı İlyas Baran gerek bu mescidin çevresinde ve gerekse çok sayıda mezar olduğunu ifade eder. Şu an mescid çevresinde sağlam 13 kabir bulunmaktadır,demektedir. 1936 yılı Diyarbekir Yıllığında Atak kalesi kasabanın eteklerine yamandığı bir sağın doruklarına kurulmuştur. Üzerinde bazı mebani vardır. Bunlar şehidlerine ait yapılardır, demektedir (5). Tarihte Antak ve Halid bin velid'in otağı (6) Hz. Ebubekir'in soyu ve Diyarbakır-Lice ilçesi-Oyuklu (Süni) köyü Lice ilçesi ile Hazro arasında arkasında mağaralar ithafen Oyuklu denen, eski isni Süni olan bir köy bulunmaktadır. Bu köyde Hz. Ebubekir soyundan insanlar yaşamaktadır. Hz.Ebubekir soyumdan Abdurrahman ibn-i Kasım Lice kazası Sünni köyüne, Hz. Ebubekir soyundan Şeyh Muhammed ve Şeyh Pir Hasan Lice kazasına gelmiştir. Diyarbakır arkeoloji müzesindeki bir belgeye göre eski yerleşim yeri olan Atak'ta Hz. Ebubekir soyundan Sultan Muhammed Han ve Şeyh Rıdvan ailesi yaşamaktaydı (7). Lice-Hazro arasında , Antaktan sonra ve Lice'nin son köyü Sünni (Oyuklu) köyü ,. 160 haneli bu köydür Hz. Ebubekir soyundandır, dışarıya kız alıp verme olmadığı için saf kalmışlardır, Arapça konuşurlar. 98 Oyuklu (Süni) köyü Oyuklu (Sine) Köyündeki mezarlar: Lice ilçe merkezine 27 km uzaklıkta olan Sine köyü Hicri dördüncü yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiş olan Hz. Ebubekir'in torunlarından Şeyh v Rıdvan b. Abdulbasıt b. Abdurrahman b. Ebubekir'in, Şeyh Muhammed b Rıdvan'ın ve bunların yakınlarının türbe ve mezarları bulunmaktadır (4). Dağın tepesinde mağaralar 99 Eğil’de mağara kilise Köyde yatan diğer ulular. 100 Hz Ebubekir soyu ve Süni ilgili 1936 yılına ait bir bilgi Lice Sini Köyü Bu halk Arapça konuşur ve kendilerini Hazreti Ebubekir'in ahfadından Şeyh Mehmedin evlatları bilirler. Konuştukları Arapça da çok ayrı bir lehçeye maliktir. Atak kalesi üstündeki şüheda mezarlarını yılda bir kere ziyaret ederler. (5) Ayrıca bu aileden Antak'a tebliğci olarak Şeyh Şemdin gitmiştir ve orada medfundur. Şeyh Şemdin türbesi KAYNAKLAR 1- Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır. 2002. s.36. 2-Kazım Baykal. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt II, sayfa 17 3- Vakidi: Tarihu Fütuhul'Cezire ve 'l Habur ve Diyarbekir ve'l Irak. Thk: Abdülaziz Fayyad, Herfuş, Daru'l-Beşair, Dimaşk. 1417&1996 s.197 4- Prof. Dr .Abdurrahman Acar. Dünden bugüne Atak kalesi Dünden bugüne Lice Sempozyumu. 2008.s.17,32 5- Hasan Basri Konyar .1936 yılı Diyarbekir Yıllığı s.358 6- http://www.licevakfi.com 7- Taşgın A: Diyarbakır arkeoloji müzesinde Atak tarihine ait bir belge. 1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004. Diyarbakır. s: 408 101 SİLVANDA VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARININ TURİZM AÇISINDAN DEGERLENDRİLMESİ Semra HİLLEZ* ÖZET Modernleşme ve bu sürecin beraberinde getirdiği üretim politikaları, gelişen iletişim ve ulaştırma araçları ile hızla artan nüfus, tüm uluslar için turizmi önemli bir sektör haline getirmiştir. Türkiye'nin artan uluslararası turizmden yeterince yararlanabilmesi için; yörelerdeki kültürel ve çevresel özellikleri ön plana çıkaracak tanıtma ve geliştirme plan ve projelerinin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çalışmamızın amacı: tarihi, kültürel, ekonomik ve turizm açısından önemli bir potansiyele sahip, Silvan yöresinde kırsal turizm ve kırsal turizmin önemli bir bileşeni olan kültür turizminde başat rol alan tarihi vakıf eserlerine dikkat çekmek ve turizm olgusu içinde daha iyi korunması ve daha verimli kullanılması amacıyla neler yapılabilir sorusuna cevap bulmaya çalışmaktır. Anahtar kelimeler: Silvan, kırsal turizm, turizm, Selahaddin Eyyubi Cami, Karabehlül Bey Cami, Vakıf, Vakıf kültür varlıkları. GİRİŞ Turizm, insanların sürekli ikamet ettikleri yer dışında yaptıkları seyahat ve gittikleri yerlerde geçici konaklamalarından doğan ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgili faaliyetlerdir. Turizmin genel kavramının içeriğinde yer alan yer değiştirme doğal, tarihi, toplumsal ve kültürel yapısı kişinin alışık olduğunun dışındaki bir başka yere gitme biçiminde kendini gösterir (Berber, 2003:206). Birinci Dünya Savaşı'na kadar lüks bir ihtiyaç olarak kabul edilen, 1960'lı yıllara kadar ise kültürel bir hareket olarak kendini gösteren turizm, günümüzde zorunlu ihtiyaçlar arasında kabul edilmeye başlanmıştır. Artık turizm dünyada hızla gelişen ve bacasız sanayi olarak adlandırılan bir sektördür. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren ülke ekonomilerinin karşılaştığı dar boğazların aşılmasında adeta bir çıkış noktası haline gelmiştir. (Kar, Zorkirisçi ve Yıldırım,2004:88). Böylece Dünyadaki turizm anlayışı değişmeye başlamış, doğa ile bütünleşme, geçmiş kültürün izlerini yerinde görme, kültürel temaslar, yaşam tarzı, inanç sistemleri, el sanatları, alış-veriş ortamları, eğlence biçimleri ilgi çeker olmuştur (Emekli,2006:54-55). Turizmin özelliği; onun kültürle olan vazgeçilmez köprüleridir. Turizm otantik yerel kültürlerin araştırılmasıdır, fakat turizm sektörü, otantik bir ortam *Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü-Mimar shillez@gmail.com 102 varmış gibi hareket eder. Aslında sosyal ve kültürel bir simülasyon söz konusudur. Turizmin varlığı otantik kültürel tecrübenin olasılığını işaret eder (Berber,2003:214). Bir yörenin turizm açısından çekici yerel kültürel değerlerini; resim, müzik, dans, endüstri, el sanatları, iş, tarım, eğitim, edebiyat, dil, bilim, yönetim, din, mutfak ve tarih özellikleri meydana getirmektedir. Bunlara yerleşmenin fizikî dokusu, mimari eserler ve yöre sakinlerini eklemek gerekir. Turizm kültürel çeşitliliğin ve özgünlüğün korunması için araç haline gelmiştir. (Çetin,2010:182). Ekonomik ve sosyal karlılığı olan turizm sektörü, büyük bir potansiyel haline gelmiş ve uluslar arasında kıyasıya bir rekabet yaşanmaya başlamıştır. Bu rekabette kullanılan en önemli araç, eldeki kaynakları kullanarak, farklı turistik ürünleri oluşturmak ve alternatif turizmi geliştirmek olmuştur. Ürün farklılaştırma stratejilerinin sonucunda farklı alternatifler gelişmeye başlamıştır. (Öztaş ve Karabulut, 2007:131-132). Turizmin gelişmesi bir bakıma turizm arzının çeşitliliğine bağlıdır (Çeken,Karadağ ve Dalgın,2007:6). Turistler, yeni ülke, bölge, destinasyon ararken, aynı zamanda o turistik yörede farklı turizm türlerini de araştırmaktadırlar (Güzel,2010:88). Zamanla kişilerin gelir seviyesinin artması, çalışma koşullarının iyileşmesi, teknolojik ilerlemeler sonucunda hız ve konforun ön plân çıkması, haberleşme ağının gelişmesi, uluslararası barışın yaygınlaşması ve kişilerin eğitim seviyelerinin yükselmesi sonucunda, farklı ihtiyaçlar ve talepler doğmuştur. Turizm talebinde meydana gelen bu değişim turizm sektörü içerisinde, dağcılık, yayla turizmi, kültür turizmi, av turizmi, su sporları, kırsal turizm gibi alternatif turizm çeşitlerinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır (Çeken, Karadağ ve Dalgın,2007:2). Alternatif turizmin, uluslar arası turizm hareketlerindeki zaman ve mekân yoğunlaşma problemine karşı bir çıkış noktası oluşturması (Güzel,2010.89), özelikle son yıllarda uluslar arası turizm hareketlerine katılanların farklı taleplerinin ortaya çıkması, Son zamanlarda turistlerin ilgisi deniz, kum, güneş odaklı turizmden ziyade alternatif turizm türleri üzerine yoğunlaşmaya başlamıştır. Bunlardan bir tanesi de kırsal turizmdir. (Çeken, Karadağ ve Dalgın, 2007: 6). KIRSAL TURİZM Avrupa Birliğinde (AB) kırsal alan çok farklı yapılara ve fonksiyonlara sahne olan kompleks alanlar olarak ele alınmaktadır. Kırsal alanlar, insanoğlunun kendi cinsiyle ve doğa ile girdiği çeşitli etkileşimlerin üzerinde yer aldığı, çoğu zaman tarım ve ormancılığın başat olduğu ama bunun yanında turizm, küçük ve orta ölçekte sanayinin ve el sanatları gibi diğer iktisâdi faaliyetlerin de önemli olduğu, üzerinde insanoğlunun köy, pazar gibi sosyal yapılar yükselttiği, ekolojik açıdan değerli ve kentli insanlarla da sürekli etkileşim halinde olunan mekânlar dır. (http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/e406957d45fcb6c_ek.pdf?tipi=14&sube=) 103 Kırsal alanlarda vurgulanan dış göç, işsizlik, düşük yaşam standartları gibi sorunlarının üstesinden gelmek için, kırsal alanlarda yaşayan insanlara sürdürülebilir ve sürekli istihdam veya gelir olanaklarının sağlanması bir koşuldur. Bunu gerçekleştirmek için, turizm özellikle de kültüre dayalı turizm türleri potansiyel olanaklardan en önemlisi gibi görünmektedir (Bahçe,2009:10). Kırsal alanlar; peyzaj özellikleri, yerel yaşam biçimleri ve özgünlükleri ile turistlerin gerçekleştirmek istedikleri aktiviteler için çekici noktalardır (Uslu ve Kiper, 2006:305). Turizm için “kırsal”ın taşıdığı anlam; deniz turizmi merkezleri dışında kalan, kentsel yerleşimlerden uzakta, kırlara özgü doğal ve kültürel yapının korunduğu, tenha, yapaylıkla tanışmamış alandır (Soykan,1999:68). Ayrıca kırsal alanlar turistlere, etnik ve coğrafi karakterinden, tarihinden, farklı kültüründen ve kırsal doğasından kaynaklanan gizemli bir çekicilik sunmaktadır. Kırsal turizmin tanımı için coğrafyacılar, sosyologlar, ekonomistler ve plancılar tarafından yürütülen tartışmalara üç ana tartışma nokta hakimdir bunlar: (1) nüfus yoğunluğu, büyüklüğü ve yerleşim, (2) arazi kullanımı ve tarım hakimiyeti, ormancılık, (3) "geleneksel" sosyal yapıları ve toplumsal kimlik sorunları ve mirastır (OECD,1994:9). Aslında kırsal turizm yeni bir olgu değildir. 19. yy.da İngiltere'de doğaya dönüş yaşanması ile başlamış ve daha sonra Avrupa'nın sanayileşmiş ülkelerinde yayılmaya başlamıştır. Bu olgunun hızlı bir şekilde yayılmasında başta şehirlerde yaşayanların sosyo-ekonomik durumunun yükselmesi, büyük şehirlerde insanın fiziksel ve psikolojik rahatsızlanmasına yol açan kirlilik ve stres gibi koşullar sebebiyle, kırlarda dinlenmeye karşı bir ilgi doğmuştur (Çeken, Karadağ ve Dalgın, 2007:6). Kırsal turizm, karmaşık bir faaliyettir: Sadece çiftlik-temelli turizm değildir. çiftlik-temelli tatilleri kapsadığı gibi, macera, doğa tatilleri ve eko turizm, yürüyüş, tırmanma ve binicilik, sağlık turizmi, av ve oltayla balık tutma, eğitici yolculuk, mimari miras ve bazı alanlarda da etnik turizmi kapsar (OECD,1994:8). Kırsal turizmde; kırsal kültürle bütünleşerek, onların kültürel yapılarını tanıyarak bir tatil geçirildiği için, “Kültür Turizmi” adı verildiği de olmaktadır. Ancak, burada kırsallığın vurgulanmasında yarar vardır, zira turizmin mekanı kırsal alanlardaki doğal ve kültürel ortamlardır. Belki “Kırsal Kültür Turizmi” denilebilir, ancak bu sefer, yalnızca kırsal kültürlerle bütünleşen turizm anlaşılır ki, bu da gerçek kırsal turizm anlayışına ters düşer (Soykan,1999.68). Kırsal turizm, sadece kırsal kalkınma ve ekonomik getirileri için değil, geleneksel yaşam tarzının ve kültürel mirasın da sürdürülebilirliği için önemli olanaklar sunmaktadır (OECD,1994:5). Bazı akademisyenler ve turizmciler tarafından yayla turizmi, çiftlik turizmi, eko turizm, doğa turizmi, kültür turizmi, kültür turizmi kapsamında değerlendirilebilecek olan inanç turizmi, tarımsal turizm gibi değişik isimlerle adlandırılsa da aslında belirtilen bu turizm türleri kırsal turizmin değişik şekillerini oluşturduğu anlaşılmaktadır. 104 KIRSAL TURİZM VE KÜLTÜREL MİRAS İLİŞKİSİ Kırsal alanlarda ortaya çıkan bir turizm çeşidi olarak kırsal turizm çok yönlü ve karmaşık bir aktivitedir. Kırsal turizm, doğa ve tarımın sunduğu imkanların kullanılması kadar sanat, tarih ve etnik yapıya endeksli bir turizm çeşididir ve kültürel miras kırsal turizm bileşenleri içerisinde önemli bir yere sahiptir (Çeken, Karadağ ve Dalgın,2007:7). Üstelik, kırsal turizmde uygulanan başlıca etkinlikler kültür turizmi kapsamında müze, ören yeri, anıt gibi tarihsel- kültürel yerleri ziyarettir (Kiper, 2006:33). İnanç turizmi kapsamında ise yöre halkının geçmişini, yaşantısını ve inançlarını yansıtan arkeolojik kalıntı ile dinsel mekânlar turistlerin ilgisine yol açarlar (Kiper, 2006:106). Yerli turistin kültürel talebi daha çok kendi dinsel öğelerini içeren ve yakın tarihi dönemlere ait olan kültürel mirasa veya eserlere yönelik olduğu ortaya çıkmaktadır. (Gülcan, 2010:112) İnanç turizmi ve kültür turizmi kırsal turizmin bileşeni olarak ayrı ayrı tanımlayacak olursak; İnanç Turizmi kutsal beldeleri ziyaret etmek, dini toplantı ve törenlere katılmak veya bunları izlemek, dini görevleri yerine getirmek veya ünlü mabetleri görmek amacı ile yapılan çok önemli boyutlara ulaşan seyahat ve konaklamaların oluşturduğu turizm çeşididir (Öztaş ve Karabulut,2007: 132). Kültür turizmi, 'çağdaş ve geçmiş kültürlere ait somut ve somut olmayan değerlerle ilgili olarak, onları görme, haklarında bilgi ve deneyim edinme amacıyla gerçekleşen ve bununla ilgili ürün ve hizmetlerin satın alınmasına bağlı olarak doğrudan ve dolaylı faaliyetlerden oluşan bir turizm olgusu' olarak tanımlanabilir. Kültürel varlıklar bir destinasyon tercihinde temel etken olabildiği gibi, tüm farklı turizm türleri için de ürünün zenginleştirici elemanıdırlar. (Gülcan,2010:111). Herhangi bir kırsal alanda, kırsal turizmin geliştirilmesi düşünüldüğünde, o yerde tarihi ve kültürel değerlerin bulunması ve korunmuş olması beklenmektedir (Kiper,2006:35). Turizm, farklı kültürlerin tanınması için önemli bir araçtır. Ancak; turizm aktiviteleri ile kültürün uyumlu birlikteliklerinin olması gerekir. Aksi takdirde turizm kültürel yapının yozlaşması için olumsuz bir aktör olabilir. Kimliği oluşturan değerlere saygının azalması ile kazanç sağlama arasındaki dengenin kurulamaması durumunda, turizm kültür üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Aksi takdirde biri diğerinin kaynaklarını sürekli olarak sömürürken diğeri de zamanla yok olacaktır. Oysa birinin yok olması, diğerinin de yaşamını tehdit etmesi anlamındadır (Uslu ve Kiper,2006:313). Kırsal turizm ve kültürel miras arasında yoğun ve karşılıklı faydaya dayanan bir ilişki mevcuttur. Öyle ki turizm, yerel kalkınma için önemli araç olan mevcut kültürel miras kaynaklarının ortaya çıkarılması, restore edilmesi ve geliştirilmesine olanak sağlamaktadır. (Uslu ve Kiper,2006:306–307). Sonuç olarak kültür turizmindeki ürünün temel bileşenlerini, kültürler arasındaki benzerlik ve farklılıkları yansıtan, kimi zaman sınırlı bir coğrafyaya ve kimi zaman da coğrafi sınırlardan bağımsız şekilde tüm insanlığa ait olan somut ve somut olmayan varlıklar/değerler oluşturmaktadır. Diğer taraftan ister somut ve isterse somut olmayan karakterdeki geçmiş ve çağdaş kültürel varlıkların bir destinasyon tercihi ve seyahat nedenini 105 oluşturmada temel etken olmadığı durumlarda bile, söz konusu varlıklar turizmin diğer türlerindeki ürünler için de zenginleştirici bir eleman olarak yer almaktadır. Kültürel varlıkların bu niteliği, yani farklı türdeki hemen tüm turizm ürünleri içinde bir şekilde yer bulması, turizm ve kültür ilişkisini daha da güçlendirmektedir (Gülcan,2010:103). Bu bağlamda Vakıf eserleri inanç ve kültür turizminin kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Ayrıca bu eserlerin döneminin inceliklerini, üsluplarını, eğitim öğretim faaliyetlerini, o dönemin yaklaşımlarını yansıtması ve kültürel turizmin önemli bir kısmını oluşturan inanç turizmi olanaklarına sahip olması Vakıf Kültür Varlıklarını ayrıcalıklı kılmaktadır. Ayrıca, soyut yada manevi kültür değerleri olarak ele alınan gelenek görenekler, folklorik değerler, dini inanış ve ibadetler, müzik, dans, yeme-içme alışkanlıkları da kültürü oluşturan diğer öğeler arasında bulunmakta ve kültürel turizmi tamamlayan unsurlar olarak ilgi çekmektedir (Emekli,2006:56). Özellikle son yıllarda önem kazanan ve alışılagelmiş isteklerin dışında gelişen alternatif turizm faaliyetlerine potansiyel alanların, yeni isteklere uygun olarak planlanması ve sahip olduğumuz doğal ve kültürel değerlerin daha özel bir seçimle mercek altına alınması gerekmektedir. SİLVANDA VAKIF ESERLERİNİN KIRSAL TURİZM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ İslam kaynaklarında adı Mafarkin, Mefarkin ve Farkin şeklinde adı geçen Silvan şehrine, Grekçede Martrypolis (şehidler şehri) Süryanice'de Mipherket, Muharikin, Muphargin ve Ermenicede Nphkert denilmiştir. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Silvan şehrinde İslam öncesinde çeşitli manastır ve kiliselerin özellikle de şehitliklerin bulunduğu kaynaklarda yazmaktadır (Savran,2004:511). Hz. Ömer zamanında İyaz bin Ganm tarafından 640 yılında fethedilen şehir için Vakidi, İsmail bin İbrahim Aleyhisselam soyundan gelen Meliklerden Ed bin Edet'in kızı Miye tarafından kurulduğunu söyler (Konyar, 1936:305). Ayrıca Hamdaniler, Büveyhoğulları, Mervaniler, Selçuklular ve Artukoğulları, Eyyubiler, Timurlar, Celayirliler, Ak ve Kara koyunlular, Safevi Türkler ve Çaldıran Zaferinden sonra Osmanlılar hüküm sürmüştür. (Konyar, 1936:308) Şehir, Artuklu hâkimiyeti ile birlikte büyük gelişme yaşamıştır. Meyyâfârikîn Anadolu'nun en mamur ve zengin yerleşim yerlerinden birisi olarak, siyasî, sosyal, ekonomik, dinî, kültürel ve ilmî gelişmeler bölgede lider konumundaydı. (Kayhan, 2009:258) Câmileri, mescitleri, sarayları, çarşıları, medreseleri, şehir kapıları, kale burçları, köprüleri, kümbet ve türbeleri ile bölgenin en önemli yapılarını bünyesinde barındırdı. (Kayhan, 2009:277). Silvan İlçesinde 11 arkeolojik sit alanı, 1 doğal sit alanı ve 23 ad. tescilli yapı bulunmaktadır. İlçe, tarihte medeniyetin gelişimi açısından önemli merkezlerden biri durumundadır. Bugün kültür envanterinde yer alan dört yöne açılan 4 kapılı Silvan Kalesi'nin İ.Ö. 77 yılında Büyük Tigran krallığının başkenti olarak inşa edildiği ve 106 Bizans döneminde onarıldığı bilinmektedir. Anadolu'nun en eski mağara yerleşimlerinden biri olan Hassuni mağaraları, mezolitik dönemde yerleşim görmüştür. Artuklu mimarisi ve taş işçiliğinin yoğun olarak görüldüğü Ulu cami önemli tarihi değerlerdendir. İlçede bulunan Malabadi Köprüsü Artuklular döneminde 1147 yılında Dicle nehri üzerinde inşa edilmiştir. Köprü 40 metre genişliğindeki kemeriyle Dünya da tek örnek olma özelliğine sahiptir (Özbek vd.,2010:10). Günümüzde bilim adamlarının yaptığı çalışmalar Silvanda 10 tebliğci sahabenin namaz kıldığı bir mescit ve türbelerinin bulunduğu yönündedir (Haspolat,2010:85). Şehrin Grekçe adından da anlaşılacağı üzere gayrı müslimler içinde dini ve tarihi öneme haiz bu kent İslam öncesi döneminde olsun Müslüman hükümdarların döneminde olsun, her zaman önemli bir merkez olmuştur. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 3. Maddesinde kültür varlıkları “tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.” olarak tanımlanmıştır. 5737 sayılı Vakıflar kanununda ise Vakıf kültür varlığı “ 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 3 üncü maddesinde kültür varlıkları olarak tanımlanan varlıklardan Vakıflar Genel Müdürlüğü ile idare ve temsil ettiği vakıflara ait olanları” ifade eder demektedir. Silvan'da Vakıf Kültür Varlığı olarak Selahaddin Eyyubi Cami ve Karabehlül Bey Cami bulunmaktadır. SELAHADDİN EYYUBİ CAMİ (ULU CAMİ, CAMİYA ACEM, ACEM CAMİ) Silvan İlçe merkezinde bulunan ve halk arasında Selahaddin Eyyubi, Camiya Acem, Acem Cami isimleriyle de anılan Ulu Camii'nin, ilk inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bu camiye Camiya Acem denilmesinin sebebi Konyar'ın (1936:312) belirttiği haliyle “edvarı kadimeye ait bir mabed olması” olabilir. Cami hakkındaki ilk yazılı kayıtlar, ilçenin önemli bir merkez olarak tarih sahnesinde yerini alacağı Türk hâkimiyetinin öncesine rastlamaktadır. Arap seyyahlardan. İbn-i Şeddat, Silvan'da 1031 tarihli musalla tipinde bir camiden söz ederken, 1046'da bölgeden geçen İranlı Seyyah Nasır-ı Hüsrev, burada bulunan avlulu bir camiden bahsetmektedir. İbnü'l Azrak ise caminin 1152'de yıkık halde gördüğü kubbesinin 1157'de onarıldığını ifade etmektedir (Durukan, 2002: 96). Bugün camide, yapım evrelerini gösteren iki kitabe bulunmaktadır. Kubbe eteğinde yer alan ilk kitabe, Artuklu hükümdarı Necmettin Alpi dönemine(11521176) aittir. Bu kitabe ve İbnü'l Ezrak'ın verdiği bilgilerden hareketle, yapının 11521157 yılları arasında yeniden inşa edilerek bugünkü şeklini aldığı kabul edilmektedir (Aslanapa, 1991: 7). Kıble duvarının doğusundaki mihrap üzerinde yer alan ikinci kitabe, Eyyubi döneminde Emir Ebul Muzafferüddin Gazi tarafından yaptırılan 1227(H.624) tarihli yapımı belgelemektedir (Durukan, 2002: 96). 107 Eyyubi dönemi onarımından 20. yüzyılın başına kadar caminin geçirdiği yapım süreci konusunda herhangi bir bilgi bulunmamakta ve bu konuda yapılacak değerlendirmeler sadece varsayım düzeyinde kalmaktadır. Yapı 21.40 x 50.00 m ölçülerinde dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. İç mekanda kıble duvarının ortasındaki mihrap önünde oluşturulan 13.60 x 13.76 m ölçülerindeki kare mekan on ayak üzerine oturtulan tromp geçişli bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeyi taşıyan ayaklar güneyde kıble duvarıyla bağlantılı ve dikdörtgen formlu, doğu ve batıda bağımsız dikdörtgen, kuzeyde haç planlıdır. Kubbeli orta mekân doğu, batıda mihraba paralel üç nef ile uzatılmıştır. Bu neflerden ortadaki diğerlerine göre daha geniş tutulmuştur. Kuzeyde, orta kubbe ve yan nefleri boydan boya kapsayan mihraba paralel bir nef uzanmaktadır. Nefleri oluşturan dikdörtgen ayaklar sivri kemerlerle birbirine bağlanmaktadır. Orta kubbe dışında, nefler doğu-batı doğrultulu beşik tonozlarla örtülmüştür. Kuzeydeki nefin kubbeye denk gelen bölümü ise üç çapraz tonozla kapatılmıştır. Yapı, Silvan'daki mimari eserlerin tümünde yaygın biçimde tercih edilen kalker taşından inşa edilmiştir. Açık sarı renk kalker, kullanım zamanına bağlı olarak doku ve ton farklılıkları göstermektedir. Düzgün kesme taş olarak kullanılan kalkerin yanında, moloz taş, tuğla ve bağlayıcı nitelikte kireç harcı da kullanılmıştır. Kalkerden süsleme malzemesi olarak da faydalanılmış ve gerek iç mekân, gerekse dış mimarideki süslemelerde farklı bir malzeme kullanımına gidilmemiştir. Tuğla üst örtüde tercih edilen bir malzemedir. Kesme taş, kaplama duvar, kapı-pencere çerçeveleri, destek sistemi, bağlayıcı sistem ve kubbe geçişlerinde kullanılmıştır. Malzemenin ton ve doku farklılığı orijinal yapım ile sonraki eklemelerin ayırt edilmesini kısmen de olsa kolaylaştırsa da yapının 20. yüzyılda geçirdiği nitelikleri belirlenemeyen onarımlar, malzeme ve teknik açısından sağlıklı bir değerlendirme yapmayı da aynı oranda güçleştirmektedir. Yapının kuzey ve güney cepheleri 20.yüzyıl boyunca gerçekleştirilen onarımlarla biçimlenmiştir. Doğu ve batı cephelere göre daha asimetrik ve hareketli bir görüntü sergileyen bu cephelerde yoğun bir süsleme programının varlığı dikkat çekmektedir. Süslemelerden bazı kesitler orijinal yapım dönemlerine ait iken, büyük bir bölümü 1911-1913 yıllarında Mardinli taş ustaları tarafından yapılmıştır. Özellikle taç kapılar bu döneme ait süslemeleriyle öne çıkmaktadır. Asimetrik bir düzenlemenin söz konusu olduğu kuzey cephede, iki giriş ve bunların arasında farklı düzenlemelere sahip pencere ve nişler yer almaktadır. Cephenin doğusundaki giriş, taçkapı tarzında düzenlenmiştir. Asıl yüzeyden çıkıntı teşkil eden dörtgen prizmal taçkapı kütlesinin ön yüzeyi plastik etkisi güçlü taş süslemelere sahiptir. Son dönem restorasyonları sırasında gerçekleştirilen süslemeler kalker üzerine oyma-kabartma tekniği ile oluşturulmuştur. Süsleme programında dilimli ve ikiz kemerler, çift sütunceler ve konsollar, damla motifleri gibi bölgede geleneksel bir form kazanan yerel düzenlemeler dikkat çekmektedir. 108 KARABEHLÜL BEY CAMİ Yapının herhangi bir yerinde inşa kitabesine ve taşçı markasına rastlanmamıştır. Avlu revaklarının kuzey kanadında görülen kufi kitabe başka bir yapıdan taşınmış olabilir. Caminin 'Sancak Beyi Kara Behlül Bey ' tarafından inşa ettirildiği, minaresinin de 1317/1899-1900 tarihlerine doğru yapıldığı öne sürülmüştür. Silvan beylerinden 'Behlül Bey bin Emir Şeyh Ahmed ' hakkında Şerefname'de (Şerefhan, 1990:300-301), özetle şu bilgiler verilmektedir: “Behlül Bey önceleri, kardeşi Şah Ömer Bey ile birlikte, Diyarbakır Beylerbeyi İskender Paşa'nın hizmetindeydi. , Osmanlı sultanı Selim Han, İskender Paşa'nın ve Kürt beylerin desteğini sağlayan Behlül Beye, Meyyafarkin Nahiyesi ile ona bağlı yerlerin Qulb Hükümeti'nden ayrılması ve ikta mülkiyeti esası üzerine kendisine verilmesini konusunda yüce emrini verdi” Behlül Bey'in hangi tarihler arasında yaşadığı kaydedilmemiş olmakla beraber, Diyarbakır Beylerbeyi İskender Paşa zamanında Silvan Bey'i olduğu açıkça belirtilmiştir. İskender Paşa 969-983/1561-1575 tarihleri arasında Diyarbakır valiliği yapmıştır. Cami gerçekten sözü edilen Behlül Bey'in eseri ise, XVI. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olmalıdır. Caminin genel karakteri ve yöredeki bu tip camilerle olan benzerliği de bu devir özelliklerine uygundur. Cami harimi içten içe 11m 63*10m20 boyutlarında dikdörtgen bir sahayı kaplamaktadır. Doğu ve batı duvarlarında birer, kuzey ve güney duvarlarında da ikişer adet pencereden ışık almaktadır.Alt sırada yer alan bu pencereler dışında, doğu, batı ve güney duvarlarının yukarı kısmında ikişer adet dar ışık deliği, mihrabın üst kısmında da bir adet öküzgözü vardır. Alt sıradaki pencerelerin hepsi içten birer atkıtaşı ile örtülüdür. Önünde yakın zamanlarda yeniden düzenlendiği anlaşılan,üç kenarı revaklı geniş bir avlusu vardır. Caminin arka kısmı geniş bir hazire ile çevrilidir. Dış duvarlarının tamamı bej renkli kesme taşlarla kaplanmıştır. Son cemaat yerini ayakta tutan üst örtüsünü (yapılan araştırmalar sonucu ahşap olduğu öğrenilmiş olup bugün betonarme olmuştur) altı adet taş sütun ayakta tutmaktadır. Son cemaat yerinin doğu ve batısındaki açıklıklar bu gün kapatılmış durumdadır. İlk yapıda bu kısımların tamamen açık oldukları ve son cemaat yerinin doğu ve batıdaki sütunları ile cami duvarı arasında birer kırık kemerin mevcut olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Sonradan bu kemerlerin içi doldurulmuş ve köşelerinde gömme sütuncuklar bulunan kırık kemerli bir kapı inşa edilmiştir. Daha sonra bu kapılarda örülerek son cemaat yerinin cami haziresi ile ilgisi kesilmiştir. Caminin kuzey duvarının batı kesiminde, hazireye açılan bir diğer geçit de sonradan kapatılmıştır. Bu dar geçitin basık kemerinin izleri hala görülebilmektedir. Yapı tek kubbeli camiler gurubundadır. Sekizgen yüksek bir kasnak üzerine oturan ehrami dış örtüsü dışında belirgin bir özelliği yoktur. Erken devirden itibaren uygulamasını gördüğümüz tek kubbeli camilerden bu tip bir örtüye sahip olanlarına Güneydoğu Anadolu'da rastlanmaktadır. Ender süsleme unsurlarından cephedeki gömme sütuncukların tezyinatı ve mihrabiye kavsaralarının iki yanındaki lale demetleri klasik devir Osmanlı süslemeleri ile benzerlik arz etmektedir. 109 ÖNERİLER Turizmin özellikle kırsal alanlarda yoğunlaşması sonucu kimi araştırmacılar turizmin pozitif bir ivme olduğunu, modern toplumlarda gittikçe homojenleşen ve özgünlüğünü kaybeden kırsal alanların farkındalığın arttığını ve yerel kimliğin sürdürülmesi ve canlandırılmasında önemli ve olumlu etkilerde bulunduğunu belirtmektedir. Bazı araştırmacılar ise kırsal alanların ve yaşam tarzlarının ürün gibi pazarlanması neticesinde yerel kimliklerinin özgünlüklerini kaybettiğini vurgulamaktadır. Olumsuz etkileri minimuma indirgemek için turizm aktivitelerinin yörenin doğal ve kültürel kaynaklarını kullanarak, gelecek nesillere de aktarılacak biçimde korunması, geliştirilmesi kapsamlarında “sürdürülebilir” turizm hareketleri önerilmektedir (Uslu ve Kiper, 2006:305). Sürdürülebilir kültürel miras turizminde başarı için dört adımın uygulanması gerekir; birinci adım, potansiyelin değerlendirilmesi, ikincisi, planlama ve organizasyon, üçüncü adım kültürel mirasın korunmasını sağlayacak önlemler dördüncü adım ise pazara sunum oluşturmaktadır. (http://www.culturalheritagetourism.org/fourSteps.htm). Anlaşılacağı üzere, kültüre dayalı bir turizm projesi geliştirme esnasında, kültürü ve kültürün unsurlarını ve kültüre alt yapı oluşturan doğal kaynakları korumak kolay değildir. Turizm gelişimi, yöneticiler, girişimciler ve halk tarafından öncelikli olarak ekonomik ele alınır. Doğal, sosyal ve kültürel koruma ve geliştirme gibi amaçlar geri planda kalır. Burada turizme açılan bir toplumun, geçmişi, bugünü ve yarınıdır; kısaca bir toplumun kimliğidir. Bu kimliğin, gereken önlemler alınmaz ise, zarar görme ihtimali yüksektir (Bahçe,2009:6). Kırsal turizm, diğer turizm türlerinde olduğu gibi, planlama ve koordinasyon gerektirir. Özellikle de çok yönlü bir koordinasyon zorunludur. Kırsal turizme açılacak alanların ve yerleşmelerin seçiminde, altyapı iyileştirmelerinde planlamayla işe başlanmalı, ulaşım, konaklama ve hizmetler, halkın eğitilmesi, kredi sağlanması, rezervasyon, örgütlenme ve tanıtım arasında bir koordinasyon kurulmalıdır (Soykan,1999:70). Literatürlerde; doğal ve kültürel mirasın korunmasında koruma kavramının geliştirme ve değerlendirme ile bütünleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca; korumanın sağlanması için yasa ve kuruluşun tek başına yeterli olamayacağı, değerlerin korunması ve yaşatılmasında çok sayıda kişi ve kuruluşları (yerel halk, sivil toplum, devlet, turizm sektörü vb) ilgilendirdiği vurgulanmaktadır (Uslu ve Kiper, 2006:306). Bu durumda önerilecek yaklaşım; turizmin geleneksel yaşantı ile bağdaştırılması ve turizm kaynaklarının bilirkişiler ve bölge halkının ortak çalışmaları ile korunması ve geliştirilmesidir. Böyle bir planlama süreci ise; tasarımcı, bütünleşik, yerel, katılımcı, rasyonel, yorumsal ve uygulanabilir olarak tanımlanmaktadır. (Soykan,2003:8). Görüldüğü gibi, çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmış ve Sahabelerin ilk mescidinin yer aldığı söylenen, çok önemli bir kent olan Silvanda tarihsel, kültürel ve dinsel değere haiz eser bulunmaktadır. Ne yazık ki, Silvan'ın kültür ve inanç turizmi açısından sahip olduğu özellikler yıllarca göz ardı edilmiş veya henüz keşfedilmemiştir. Türkiye'nin her yerinde büyük bir sorun olarak karşımıza çıkan 110 kültür envanterinin çıkarılmamış olması Silvan'ı da etkilemiştir. Gizil kalmış eserlerimizin kazandırılmasını sağlamak ve yıpranmasını, yok olmasını engellemek adına bir envanter çalışması yapılmalıdır. Bu kapsamda, sivil toplum kuruluşları, merkezi yönetimler, yerel idareler, ibadet mekanlarının mülkiyet sahibi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün devam eden envanter ve restorasyon çalışmalarına ortaklık etmelidir. Bu ortaklık, “birlik” halinde örgütlenerek, bir master planı oluşturmalıdır. Bu master plan yörenin turistik bir destinasyon olarak kullanması gereken strateji, politika, üretim ağı ve öneriler sunmalıdır. Bu plan, Çevresel, tarihi ve kültürel öneme sahip yerleri gösterecek bir kırsal turizm haritasının çıkarılmasını bünyesinde barındırmalıdır. Bu harita, turistlerin yoğun olarak bulundukları tüm alanlarda dağıtılmalıdır. Tüm turizm türleri, doğal ve kültürel kaynaklara zarar verir ve tüketir. Bu bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde olsa da, turizmin yıpratıcı özelliği göz ardı edilmemelidir. Turizm gelişiminin alt ve üst yapı gelişiminde etkili olduğu kabul edilir. Altyapının geliştirilmesi esnasında doğal kaynakların tüketileceği, doğaya zarar verileceği kesindir. Öte yandan kontrollü bir gelişim sağlanamadığı takdirde, üst yapıda gerek doğal gerekse kültürel kaynaklara zarar verebilir. Vakıf eserleri geleceğe aktarılan belge niteliğinin yanında kültür ve inanç turizmi açısından da ele alınmalıdır. Ancak, turizmin kültür varlıklarına vermiş olduğu zarar da göz önüne alınarak kullanma-korunma dengesi gözetilmelidir. Kültür varlığının turistlerin tüketim malzemesi değil, bir “miras” olduğu ve geleceğe aktarılmalarının birincil görev olduğu bilince çıkarılmalıdır. Bunun için tescil kararlarından öteye Koruma Amaçlı İmar Plânı çalışması yapılması gerekmektedir. Tespit edilen turizm değerlerinin doğru araçlarla topluma tanıtılması sırasında öncü olmalıdır. Burada önemli olan kırsal turizm etkinliğini bir endüstri haline getirmeden doğal ve kültürel kaynakların daha akılcı kullanımıyla, yöre potansiyelinin korunarak kullanılmaya yönelik olarak değerlendirilmesinde aracı olmalıdır (Kiper, 2006:334). Doğrudan ve aracılar vasıtasıyla yapılan pazarlama faaliyetleri yanında yöreye ulusal ve uluslar arası basın kuruluşları davet edilerek, yöredeki turistik potansiyelin tanıtım ve pazarlamasına yönelik programlar yapılmalıdır. Ulusal ve uluslararası tanıtımda basının rolü yadsınamaz olduğu için, televizyon, gazete ve broşürler yardımıyla Silvan merkezli turizm faaliyetleri çeşitlendirilerek, bölgemizdeki kültür ve inanç turizmi ile ilgili vakıf eserleri tanıtılabilir. Eğitim kurumlarının düzenliyor olduğu seyahatlerle ilgilenen birimler, Ulusal ve uluslararası seyahat acenteleri ile iletişim kurularak bölgemizin kültür ve inanç turizmi bakımından ne kadar zengin bir bölge olduğu anlatılabilir. Bu tür gezilerin Silvan gibi kırsal turizme yönelik zenginlikleriyle bölgede önemli yere sahip kentlere yapılması konusunda ortaklaşa çalışmalar yapılabilinir. Hatta Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün her yıl düzenliyor olduğu Vakıf Haftası etkinlikleri bu kapsamda geliştirilebilinir. 111 Dünyada kırsal turizm kapsamında seyahat eden turist sayısı artmaktadır. Bu noktada kültür ve inanç turizminde önemli bir rol oynayan vakıf eserlerinin yoğun olduğu yörelerde konaklama yapılabilecek küçük ölçekli işletmelerin sayısı, artırılabilir. Yörede turistlerin ilgisini çekecek ve yöreyi arz kaynakları bakımından zenginleştirecek altyapı, konaklama, yeme-,içme, eğlence ve rekreasyon alanları, Vakıf eserlerinin çevresinde, görsel ve estetik bütünlüğü bozmayacak şekilde planlanmalı ve üretilmelidir. Sonuç olarak kültürel turizmin sağladığı ekonomik katkıları artırmak için, turistlerin bu ilçelerde konaklamaları sağlanmalıdır. Bu nedenle öncelikle turistik tesislerin ve personelin niteliği artırılmalı, yerli halk turizm konusunda bilinçlendirilmelidir. Ülke içinde ve dışında tanıtım çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Propaganda ve reklam araçlarından yararlanarak, turistlere sunulabilecek turistik ürün ve hizmetlerin tanıtılması, eğitimden geçmiş bir personel ve halk, turiste verilen hizmetin kalitesinin artmasını sağlayacaktır. Bu konuda yerel yönetimler, kamu yönetimi, gönüllü kuruluşlar ve eğitim kurumlarının ortak çalışmaları ve birlikte hareket etmelerinin çok büyük yararları vardır. Silvan'da, aralarında 500 m. Mesafe bulunan Vakıf Kültür Varlıkları göz ardı edilmemelidir. Ancak burada hassas bir nokta vardır: yapıların, özgünlüğü korunmalı, eserlerin bünyesinde veya çevresinde gelişebilecek her türlü onarım, peyzaj, yeniden yapım ilgili kuruluşların onayına sunulmalıdır. SONUÇ Gelişen turizm olgusu Türkiye'de her ferdi turizmle ilgili hale getirdiği gibi; bölgeleri, yöreleri, illeri ve ilçeleri de turizm ve yakından ilgilenmek zorunda bırakmıştır. Türkiye'nin AB'ye üyeliği, dünya ekonomisi ile bütünleşmesi gibi gelişmeler yeni turizm akımlarının kabullenilmesini, turistik ürün çeşitlendirilmesini ve alternatif turizm faaliyetlerinin harekete geçirilmesini bir zorunluluk haline getirmiştir. Bu çerçevede Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öncülüğünde ülkemizde uygulanan turizm politikalarına yeni bir anlayış getirilerek, turizm sektörünü etkileyen tüm alternatifler dikkate alınarak yeni pazarlama stratejileri oluşturulmalıdır. Kültürel turizm temelinde oluşturulan ve kıyı turizmine alternatif olarak kırsal turizm kaynaklarını harekete geçirmeyi amaçlayan bu politikalar; İnanç turizmi, kültür turizmi, doğa turizmi, sağlık turizmi, av turizmi, mağara turizmi, dağ turizmi, spor turizmi gibi turizm türlerini kapsamaktadır. Ancak, turizm gelişimi genellikle gerek doğal gerekse sosyal ve kültürel kaynaklar için zararlı olmakta ve gelişim süreci plânların dışında gelişmektedir. Vakıf eserlerin, inanç ve kültürel miras temsiliyeti göz önüne alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetiminde bir komite kurulmalıdır. tüm paydaşların temsil edildiği bir komiteyle plânlamandan izlemeye kadar tüm süreçten sorumlu ve etkili olmalıdır. Her türlü doğal ve sosyal olay da verili bir mekân ve zamanı simgeleyen Vakıf Kültür Varlıkları, mekan ve zaman oldukça önemli parametreler haline gelmektedir. 112 Turizmin, pazarlama yönündeki değişimi arayan yıkıcı yüzü, bir yandan da turistlerin geçmişte tekrar eden olguların gözlemine duyduğu gereksinim, göz önüne alınarak master plan ortaya konulmalıdır. Bu yapı içerisinde Silvan'da turizme yönelik oluşturulacak her sistem, bir tarih bilinci ve koruma ahlakını da yaratmalıdır. Silvan yöresinde doğru bir çalışma ile bölge içinde kırsal turizmde tarihi, doğal, arkeolojik ve sosyoekonomik potansiyeli ortaya çıkacaktır. Yörede diğer turizm potansiyelinin de kültür turizmini destekleyecek şekilde organize edilmesi yörenin gözde bir turizm merkezi haline gelmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Böyle bir gelişme yörenin ekonomik gelişmesine, bölgeye yönelik yatırımların artmasına, istihdam oranının yükselmesine, özellikle genç nüfusun daha çok istihdam edilmesine ve işsizliğin azalmasına da katkı sağlayacaktır. KAYNAKÇA 1. Aslanapa, O.,(1991), Anadolu'da İlk Türk Mimarisi, Ankara. 2. Bahçe, A. S.,(2009), “Kırsal Gelişimde Kültür (Mirası) Turizmi Modeli”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 25, Aralık 2009, ss:1-12 3. Berber, S.,(2003), “Sosyal Değişme Katalizörü Olarak Turizm ve Etkileri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:9, s:205-222, Konya. 4. Çeken, H., Karadağ, L., Dalgın, T., (2007) , “Kırsal Kalkınmada Yeni Bir Yaklaşım Kırsal Turizm Ve Türkiye'ye Yönelik Teorik Bir Çalışma”, Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 8 (1), ss:1-14. 5. Çetin,T., (2010) “ Cumalıkızık Köyünde Kültürel Miras Ve Turizm Algısı”, Millî Folklor Dergisi, 2010, Yıl 22, Sayı 87, ss:181-190. 6. Durukan, A., (2002), “Silvan Ulu Camii”, Selçuklu Çağı Anadolu Sanatı, İstanbul. 7. Emekli, G .,(2006), “Coğrafya, Kültür Ve Turizm: Kültürel Turizm” Ege Coğrafya Dergisi, sayı: 15, ss: 51-59, İzmir. 8. Gülcan, B., (2010), “Türkiye'de Kültür Turizminin Ürün Yapısı ve Somut Kültür Varlıklarına Dayalı Ürün Farklılaştırma İhtiyacı”, İşletme Araştırmaları Dergisi 2/1 (2010) ss:99-120. 9. Güzel, F. Ö. (2010), “Turistik Ürün Çeşitlendirmesi Kapsamında Yeni Bir Dinamik: İnanç Turizmi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi Cilt: 2, Sayı:2, ss.87-100. 113 10. Haspolat, K. ,(2010), “Diyarbakır'ın Manevi Envanteri”, 2. Uluslararası Nebiler, Sahabiler, Azizler Ve Krallar Kenti Sempozyumu, Diyarbakır Valiliği Kültür Sanat Yayınları, ss: 57-183, Diyarbakır. 11. Kar, M., Zorkirisçi, E., Yıldırım, M., (2004), “Turizmin Ekonomiye Katkısı Üzerine Ampirik Bir Degerlendirme”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, (8), s. 89 12. Kayhan, H., (2009), “Artuklu Hakimiyetinde Meyyafarikinin Tarihi Gelişimi” Gefad, yıl:4, ss:257 – 279, Ankara. 13. Kiper, T., (2006), Safranbolu Yörükköyü Peyzaj Potansiyelinin Kırsal Turizm Açısından Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Doktora Tezi, Ankara. 14. Konyar, B. ,(1936), Diyarbekir Yıllığı, Cilt 3, Ulus Basımevi, Ankara. 15. OECD (Organısatıon For Economıc Co-Operatıon And Development) (1994), Tourism Strategies And Rural Development, Paris. 16. Özbek, A. Özönen, H., Aksoy, M. A., Çelebi, Z., (2010), Karacadağ Kalkınma Ajansı Diyarbakır-Şanlıurfa (Trc2) Bölgesi Kültür Ve Turizm Mevcut Durum Raporu. 17. Öztaş, K. Karabulut T., (2007) “Turistik Destinasyon Oluşturma Potansiyeli Açısından Göller Yöresinin Önemi”, Selçuk Üniversitesi Karaman İ.İ.B.F Dergisi, Sayı 12, Yıl 9, Haziran 2007, Ss:128-137. 19. Soykan, F., (1999), “Doğal Çevre ve Kırsal Kültürle Bütünleşen Turizm Türü: Kırsal turizm” Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, Yıl: 10, Mart - Haziran, ss. 67 - 75. 20. Soykan,F. ,(2003), Kırsal Turizm Ve Türkiye Turizmi İçin Önemi”, Ege Coğrafya Dergisi, Sayı: 12 ss:1-11, İzmir. 21. Uslu, A., Kiper, T., 2006), “Turizmin Kültürel Miras Üzerine Etkileri: Beypazarı/Ankara Örneğinde Yerel Halkın Farkındalığı” Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi 3 (3) ss:305-314 22. Savran, A., (2004), “Meyyafarikin” maddesi. DİA,cilt 29, ss:511-512, Ankara. 23. M. Emin Bozarslan Şeref Han, Şerefname, çev. , 4. Baskı, Hasat Yayınları, 1990, İstanbul. 24. http://www.culturalheritagetourism.org/fourSteps.htm . Erişim T: 09.11.2011. 25. http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/e406957d45fcb6c_ek.pdf?tipi=14& sube= Erişim T: 08.11.2011 26. http://www.turkiye-rehberi.net/harita/Silvan-Haritas%C4%B1 114 FOTOĞRAF ve ŞEKİLLER Şekil 1-Silvan haritası. (Kaynak: http://www.turkiye-rehberi.net/harita/Silvan-Haritas%C4%B1) Ş e k i l 2 - Ta r i h i E s e r l e r i n konumu Şekil 3-Albert Gabriel tarafından çizilen şehir planı (Kaynak:www.silvanresimleri.com) 115 Fotoğraf 4: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzeybatı cephe, Gertrud Bell'in 1918 fotoğrafı (Gertrud Bell fotoğrafları için kaynak : http://www.gerty.ncl.ac.uk/) Fotoğraf 5: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzeybatı cephe (Çekim yılı:2010) Fotoğraf 6: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Güneydoğu cephe (Çekim yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi) 116 Fotoğraf 1-Silvan Genel Görünüm (Kaynak: Nejat Satıcı Arşivi, www.silvanresimleri.com) Fotoğraf 2-Silvan Genel Görünüm (Kaynak: Nejat Satıcı Arşivi, www.silvanresimleri.com) Fotoğraf 3: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzey cephe, Gertrud Bell'in 1918 fotoğrafı ve günümüzdeki hali (Gertrud Bell fotoğrafları için kaynak : http://www.gerty.ncl.ac.uk/) 117 Fotoğraf 7: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Güneydoğu cephe (Çekim yılı:2010) Fotoğraf 8: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzey cephe mihraplarından süsleme detayları (Gertrud Bell'in 1918 fotoğrafı (Gertrud Bell fotoğrafları için kaynak : http://www.gerty.ncl.ac.uk/) 118 Fotoğraf 9: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami İç mekandaki Eyyubi dönemine ait mihraptan süsleme detayları. ( Çekim yılı:2010 ) Fotoğraf 10: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami Kuzeydoğu cephe, ayrıca çevresindeki yapılaşma görülmekte (Çekim yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi) 119 Fotoğraf 11: Silvan Selahaddin Eyyubi Cami çevresindeki yapılaşma (Çekim yılı:2010) Fotoğraf 12: Silvan Karabehlül Bey Cami kuzey cephe ve avludan görünüm (Çekim yılı:2008, Vakıflar Genel Müdürlüğü onarım öncesi) 120 Fotoğraf 13: Silvan Karabehlül Bey Cami kuzey cephe ve avludan görünüm (Çekim yılı:2008, Vakıflar Genel Müdürlüğü onarım sonrası) Fotoğraf 14: Silvan Karabehlül Bey Cami doğu cephe (Çekim yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivi) 121 Fotoğraf 15: Silvan Karabehlül Bey Cami batı cephe ve sokaktan görünüm (Çekim yılı:2008) Fotoğraf 16: Silvan Karabehlül Bey Cami genel görünüm (Çekim yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivi) 122 Fotoğraf 17: Silvan Karabehlül Bey Cami genel görünüm (Çekim yılı:2008) Fotoğraf 18: Silvan Karabehlül Bey Cami hazireden görünüm (Çekim yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivi) 123 Fotoğraf 19: Silvan Karabehlül Bey Cami hazireden görünüm, tarihi mezarlar yok edilmiş halde. (Çekim yılı:2008 ) Fotoğraf 20: Cami çevresindeki yapılaşma (Çekim yılı:1980'li yıllar, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivi) 124 Fotoğraf 21: Cami çevresindeki yapılaşma (Çekim yılı:2008) 125 ile Bırkleyn kolunun birleştiği nokta akla yakın gelmektedir. Diyarbakır nere Hz Musa nere demiyelim Diyarbakır Yahudilerce kutsal kentdir. Diyarbakır'lı Yahudiler Diyarbakırın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri olduğunu söylemektedir. (Tekvin''Bap 10,ayet 1'Ve onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil, ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi' Tevrat'a baktığımızdaysa, Nimrod adına rastlarız: "Ve Kuş Nimrod'un babası oldu; o, yeryüzünde kudretli adam olmaya başladı. O, Rabbin indinde kudretli aver idi; bundan dolayı: Rabbin indinde Nemrud gibi kudretli avcı, denilir. Ve, onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil ve Erek ve Akkad ve Kalne idi. " (Tevrat, Tekvin, 10/8-12). (11) (12) KAYNAKLAR 1- Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi. Yeni Asya yay.İst.2002. S.295 2- Ahmet Cemil Akıncı. Peygamberler tarihi.s.521(Hz.Musa bölümü) 3-.İhlas Yayınları Peygamberler Tarihi, 4-.Taberi tarih.c.2.s.43,Salebi-Arais.s.409.ibn.Esir-Kamil.c.1.s.363. ) 5-.http://www.insirah.com/ 6-.Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt , Sf.271 (Evliya Çelebi Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını 7- Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay.İst.2003.s.255 ' 8- Lİce.Yurt Ansiklopedisi. Diyarbakır md.c.4 9-.Muhsine Helimoğlu yavuz; diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2. Baskı, Ocak 1993 10-Prof.Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi. Kayıhan yay.İst.2005.529 11- Kitabı Mıukaddes, Kitabı Mukaddes Şirketi.İstanbul.1955 s.912- Rifat N. Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir.s:370 87 SİLVAN KALESİ Nejat SATICI Tarihi eserleriyle önemli bir turizm merkezi olan Silvan'da doğa ve inanç turizmi de ön plandadır. Silvandaki Kaleler Silvan ve çevresinde başta anıtsal değere sahip ve dünyada dolgu sistemi ile yapılan tek Kale-şehir olan Silvan Kalesi olmakla birlikte, Boşat Kalesi, Helda Kalesi, Deruni Köyünün yanındaki Şemrekh'ta bulunan Şemrekh Kalesi kalıntıları ve Roma eseri olan Başka Kalesi de bulunmaktadır. Keloşka Beynate olarak bilinen Beynat Kalesinin kimlere ait olduğu ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. SİLVAN KALESİ BOŞAT KALESİ HELDA KALESİ BAŞKA KALESİ ŞEMREKH KALESİ BEYNAT KALESİ Dünyada Dolgu Sistemi ile Yapılan Tek Kale-şehir ( Silvan) 126 Silvan Kalesi Silvan Kalesinin ne zaman kurulduğu belli olmamakla birlikte tartışmalıdır. Réck ve Lehmann-Haupt gibi bazı araştırmacılar M.Ö.80'lerde kurulan Tigranokerta kentinin Silvan olduğunu iddia etmektedirler. Moltke ise ilk önce Romalı komutan Lukullus sonrada Neron'un Komutanı Corbulo döneminde ele geçirilen ve 6. yüzyıl sonlarına değin önemini koruyan Büyük Tigran'ın İ.Ö. 80'lerde kurduğu Tigranocerta kentinin Meyafarkin ile aynı kent olduğunu yazmaktadır. Silvan'ın bir Urartu dönemi kenti olduğunu söyleyenlerin yanında Asur yerleşim merkezi olduğunu ileri sürenler de vardır.Bu bilgi ve tezler Silvan'ın köklü bir tarihe sahip olduğunu göstermektedir. Mevcut bilgilere göre Silvan Kalesi iki surla çevrili, kareye yakın bir şekildedir. Kapsadığı alan doğudan batıya 600 Metre, kuzeyden güneye 500 metredir. Yaklaşık 2.200 Metre uzunluğunda olan Silvan Kalesinin surlarında 50 burç ve kule vardır. Roma-Bizans devrine ait olduğu sanılan ve Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen Silvan kalesi Helenistik ve orta çağın en önemli merkezlerinden biri olarak tarih boyunca varlığını korumuştur. Silvan, Büyük Tigran tarafından M.Ö. 85 yılında Tigranokerta adıyla ve 300 binlik nüfusuyla bir imparatorluk başkenti olarak kuruldu. Tigranes, Tigranokerta (Tigranakert) adıyla 4 şehir kurdu. Bu şehirlerin en büyüğü olan Silvan, genişleyen büyük Tigran imparatorluğu toprakları içinde güvenlik açısından merkezi konuma sahip bir yerleşim yeri olduğu için başkent olarak seçildi. M.Ö.69'da Romalı general Lucullus, Tigranes'i yenilgiye uğratarak yeni kurduğu ve henüz tamamlanamayan 14 yıllık başkent Tigranokerta'yı yerle bir etti. M.S. 59 yılında Silvan bölgesi dahil tüm Doğu Anadolu, Roma egemenliğine girdi. 127 Tarihteki etkin ve uzun serüveninde yıkımlar ve onarımlar yaşayan Silvan Kalesi M.S. 410 yılında bir başka kurucusu olan tıp ve din adamı Mar Maruthas tarafından II. Şapur zamanında yapılan savaşta İran'da şehit düşen 40 Hıristiyan şehidinin kemiklerini getirip büyük bir merasimle Silvan'a gömdürmesinden dolayı önem kazanmıştır. Bizanslılar bundan dolayı Silvan'a şehitler şehri anlamına gelen Martyropolis adını vererek bu adı resmen kullanmışlardır. Kaleye bu dönemde de onarımlar ve eklemeler yapılmıştır. İki sur ile çevrili Silvan Kalesi VI. Yüzyılda Bizans İmparatoru I. Justinianus zamanında esaslı bir şekilde onarılmış ve surlar son şeklini almıştır. M.S.532 yılında tekrar eski heybetine kavuşan bu kale-şehir yeni kurucusu Justinianus'un adını alarak Justinianopolis adıyla Bizans'ın en önemli garnizon merkezi olarak tarihteki yerini alıyordu. 128 Müslümanlar döneminde Silvanın ortaçağın en parlak ve en gelişmiş kentlerinden biri olması ve Meyyafarkin adıyla 101 yıl Mervani Devletinin Başkenti, Artuklu Devletinin iki başkentinden biri, Hamdani devletinin hükümdarı Seyfüddevle'nin Silvan'a gömülmesini vasiyet edecek kadar sevdiği ve önem verdiği ikinci merkezi ve Meyyafarıkin Eyyübileri'nin başkenti olması Silvan'ın tarihte önemli bir rol almasına sebep olmuştur. Bu dönemde Kale-şehir yeniden yapılırcasına onarılmış, kaleye yeni burçlar ve surlar eklenmiştir. Silvan, Meyafarkin Eyyubileri yönetiminde iken Moğolların saldırısı sonucu 1258-59 yıllarında iki yıllık kuşatmadan sonra kale-şehir tamamen tahrip edilmiştir. Silvan kalesinin çeşitli burç ve kapılarında yapım ve onarım kitabeleri vardır. Bu kitabeler surlara hareketlilik kazandırmakta bu da kalenin geçirdiği dönemler hakkında bilgi vermektedir. 1899 tarihinde Silvan bölgesinde araştırma yapan Lehmann Haupt ,Silvan kalesinin kuzey kapısı yıkıntıları arasında sağlam kalmış bir duvarda rast gele konulmuş ve eski Yunanca yazılmış kitabeler görmüş ve yayınlamıştır. Lehmann Haupt, kitabenin M.S.4. yüzyıla ve Ermeni bir valiye ait olduğu görüşündedir. 1944 yılında kaleyi inceleyen Süleyman Savcı, Silvan Kalesi hakkında şu bilgileri verir. Yer yer görülen tamir ve kitabelerin işaretine göre iç içe birbirini çemberleyen her iki surun istila sadmelerine uğradığı anlaşılıyor. İlk inşaat zamanından kalıp tamir görmeyen burçlarla duvarları hep aynı tarzda yapılmıştır. Burçların dıştan uzunlukları, 10,5 metre ve enlileri de 7 metre kadardır. Yükseklikleri ise 25 metreyi geçmekte ve genellikle iki burcun arasında birer destek duvarı bulunmaktadır. İki burcun arasındaki mesafe 20 metreden fazladır. Burçlar genellikle tahribe uğramıştır. Bir kaçı müstesna olmak üzere ikinci katları da tamamen yıkıktır.Surun taşları Malta taşına benzeyen beyaz sert bir cins taş olup muntazam yontulmuştur. Yüksek suru çevreleyen ikinci dış sur daha fazla tahrip edilmiştir. İyi bakılınca öteki ile paralel yürüdüğü görülür. Birçok burcun ev haline getirildiği görülür. Zengin aileler burçların üzerine yeniden birer ev inşa ederek ikametlerine elverişli bir duruma getirmişlerdir. Bunlara Üstün ve Azizoğulları'nın evleri iyi birer örnektir. 129 SİLVAN'DAKİ KÖŞK VE KONAKLAR Nejat SATICI Silvan şehir merkezinde ve köylerinde şehrin ileri gelenlerinin oturduğu köşk ve konakların sayısı bir hayli fazladır. Şehir merkezinde bulunanlar arasında Sadık Bey Kasrı ve Azizioğlu Konağı ikametgah olarak kullanılmaktadır. Atatürk'ün karargah olarak kullandığı Bedri Bey Konağı ise günümüzde Gazi İlkokulu olarak hizmet vermektedir. Bu tarihi eserlerle birlikte ayakta kalan Hatip Bey konağı bugün müze olarak kullanılmakta, Ünlü Zembilfroş burcuna bitişik Ziya bey konağı, Kılavuz'lara ait Silvan kalesinin güney burçlarından birinin üzerinde bulunan Reis Çello konağı, Mervani tepesinin eteklerinde bulunan Özer'lere ait Kerim Efendi Konağı, Saraçzade ailesine ait Papaz Bedrus Konağı ile geniş bir alan kaplayan ve Gazi İlkokuluna bitişi olan Aliağa Konağı bulunmaktadır. Süleyman Savcı Silvan Tarihi adlı kitabında Silvan evleri hakkında şu bilgileri vermektedir. “Birçok burcun ev haline getirildiği görülür. Zengin aileler burçların üzerine yeniden birer ev inşa ederek ikametlerine elverişli bir hale getirip yüksekte yaşamaya yeltenmişlerdir.”(1) Bu eserlerin yanında Silvan'a bağlı köylerde de köşk ve konaklar bulunmaktadır. Bunlardan Sadık beye ait olan diğer köşk Boşat köyünde, Azizoğullarına ait olan köşk ise Ferhend köyünde olup kısmen yıkık durumdadır. Ali ağa'ya ait olan Köşk Helda Köyünde olup ayakta kalan köşklerimizden biridir. Sadık Bey Kasrı Mala beg olarak bilinmektedir. Üstün ailesine ait tarihi yapı kesme taştan yapılmış, taş işçiliğinin zengin olduğu eserlerden biridir. Binanın taşları yapının yakınındaki Mehmet bey'e (Hazal'a Soro) ait bahçenin içinde kesilmiş ve istiflenmiş bir şekilde kazı sonucu tesadüfen bulunmuştur. Biçme olarak adlandırılan ve Silvan yöresine özgü renkli taşların tanesi bir kuruştan alınmış, bulunan bin adet taşa karşılık 1000 kuruş ödenerek evin yapımına başlanmıştır.Tarihi yapı tamamlandıktan sonra Mervani Tepesi eteklerindeki İpekçi ailesine ait evde ikamet eden Sadık Bey buraya taşınmış ve ikametgah olarak kullanmaya başlamıştır. Silvan'daki sivil mimarinin en güzel örneklerinden biridir. Silvan Kalesinin Kuzey-batı köşesinde olup Boşat kapısının bulunduğu yerde kale burçlarının üzerinde inşa edilmiştir. Kalenin yapımında kullanılan taşlar ile kalenin üzerinde yapılan evin taşları boyut ve renk olarak birbirinden farklıdır. XIX. Yüzyılda yapılan tarihi evin en büyük özelliği, yapının tüm köşelerinde taştan yapılmış insan kafası figürü bulunmasıdır. Evin ana çıkış kapısı, Sadık beyin, Boşat'lı Flit tarafından kapı içinde öldürülmesinden sonra 130 kapı kapatılmış ve bir daha (Bir asıra yakın) açılmamıştır. Günümüzde kapı halen kapalıdır. Silvan Kalesi üzerindeki Melik Adil Burcu ve yanındaki burcun kullanılmasıyla meydana gelen tarihi yapının kuzeybatı köşesinde Meyyafarıkin Eyyubileri hükümdarı Melik Kamil'e ait bir kitabe mevcuttur. Sadık Bey Kasrı Ana Giriş Kapı Sadık Bey Kasrı'nın iç görüntüsü Büyük Saray(Mervani Sarayı ) Yapının köşelerindeki insan başı figürü Sadık Bey Kasrı'nın dış görüntüsü Zembilfroş Burcu'nun bulunduğu yerde idi. Mervani eseri olan bu saray ünlü hükümdar Nasrüddevle tarafından yaptırıldı. Günümüze ulaşmayan Büyük Saray, muhtemelen M.S.1259 yılında yapılan Moğol saldırısında Silvan kalesi ile birlikte yakılıp yıkılmıştır. Silvan Zembilfroş Burcu 131 Azizoğlu Konağı Silvan Kalesinin güneydoğu köşesinde Burcu Şah kapısının yanındadır. Azizoğlu ailesi tarafından kullanılmaktadır. Geniş bir alan kaplayan konak sur ve burçların üzerinde yapılmıştır. Silvan yöresine özgü renkli taşların kullanıldığı ünlü konak Silvan'daki en görkemli yapılardan biridir. Silvan Azizoğlu Konağı Silvan Kalesi ve Azizoğlu Konağı Silvan Azizoğlu Konağı 132 Hatip Bey Konağı M. Kemal Atatürk tarafından ikametgah olarak kullanılan tarihi ev Yörük ailesinden alınarak müze haline getirilmiştir. Müzede Atatürk'ün kullandığı eşyalar sergilenmektedir. Sivil mimarinin güzel örneklerinden biri olan tarihi konağın yapımında Silvan yöresine özgü renkli taşlar kullanılmıştır. Konak iki katlı inşa edilmiştir. Silvan Hatip Bey Konağı Bedri Bey Konağı (Gazi İlkokulu) XVIII. Yüzyılın sonlarında yapılan Bedri Bey konağı günümüzde okul olarak kullanılmaktır. Tarihi konak Silvan Kalesi'nin batı tarafında olup Bedri Bey tarafından yaptırılmıştır. Yapıda Silvan yöresine özgü renkli taşlar kullanılmıştır. Konağın giriş kapısının taş işçiliği dikkat çekmektedir.27 Mart 1916 tarihinde 16. kolordu komutanı olarak Diyarbakır'a gelen Atatürk yaklaşık iki ay burada kaldıktan sonra ordu karargâhını Silvan'a nakletmiştir. (2) 1917 yılının Mart ayına kadar 16. Kolordu Komutanlığı görevini sürdüren Atatürk, Silvan'da iken Bedri Bey Konağı'nı komutanlık merkezi olarak kullanmıştır. Ünlü konakta Atatürk'e ait özel eşyalarının sergilendiği bir oda bulunmaktadır. Odanın kapısı yakın zamana kadar kapalı tutulmuş ve ziyaretçilere kapatılmıştır. 1930'lu yıllarda Atatürk'ün isteğiyle tarihi Silvan Bedri Bey Konağı Bedri Bey Konağı Giriş Kapısı 133 konak alınmak istenmiş ve 8000 Lira'ya alınmak üzere anlaşma yapılmıştır. Rivayetlere göre Bedri bey 1000 Lira hibe ederek konağı 7000 Lira'ya satmıştır. Bedri Bey Konağı daha sonra Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okula dönüştürülmüş ve Gazi İlk Okulu adını almıştır. Ali Ağa Konağı Silvan Kalesinin batısında olup Gazi İlkokulu'na bitişiktir. İki kısımdan oluşan konağın bir tarafı yıkık durumdadır. Günümüzde ikametgah olarak kullanılan kısım sur ve kale burçlarından birinin üzerinde yapılmıştır. Tevle denilen ve atların barındırıldığı Ali Ağa Han'ı konağın altındaki burç ile yanındaki burcun arasında yapılmıştır. Ali Ağa Konağı ve Evin Altındaki Han'ın (Tevle) Giriş Kapısı Kerim Efendi Konağı Beyaz kesme taştan yapılan bu tarihi ev özer'lere ait olup Mervani Tepesi (Kela Mira) eteklerindedir. Silvan yöresine özgü renkli biçme taşlarla yapılan konak ayakta kalan yapılardan biridir. Mervani Tepesi'nin üstündeki Baykara ailesine ait tarihi konaklar günümüze ulaşmamıştır. Ziya Bey Kasrı Silvan Kalesinin Kuzeydoğu köşesinde olup Zembilfroş burcu'nun bitişiğindedir. Silvan'daki büyük yapılardan biriydi. Ziya beyin ölümünden sonra satılan tarihi yapı korunamamış ve eski heybetini kaybetmiştir. 134 Silvan Sivil Mimari Örnekleri Reis Çelo Konağı Silvan kalesinin güney tarafında olup Mervani Çeşmesi'nin doğusundadır. Silvan'ın ileri gelenlerinden Reis Çelo adlı bir Ermeni tarafından yaptırılmıştır. XIX.yüzyılda yapılan Tarihi konak Hasan Bey tarafından ikametgah olarak kullanılmış daha sonra Kılavuz ailesine satılmıştır. Silvan yöresine özgü kesme taşlarla kale burçlarından birinin üzerine yapılan tarihi konak halen ev olarak kullanılmaktadır. Reis Çelo Konağı, Silvan'daki sivil mimarinin güzel örneklerinden biridir. Reis Çelo Konağı - Silvan 135 Silvan Sivil Mimari Örnekleri Silvan Sivil Mimari Örnekleri Papaz Bedrus Konağı Şehir merkezinde yapılan konaklardan biridir. Bahçesiyle birlikte geniş bir alan kaplayan Papaz Bedrus Konağı bir dönem Saraçzade ailesi tarafından ikametgah olarak kullanıldıktan sonra kaderine terkedilmiştir. Bakımsız olan yapıda kullanılan biçmelerin ve saçakların bir kısmı çevredeki evlerin duvar ve temel taşlarında kullanılmıştır. Sit alanına dahil edilen tarihi konak korunması gereken yapılardan biridir. Papaz Bedrus Konağı, üç kemerli bir yapı olup iki katlı inşa edilmiştir. 136 Silvan Sivil Mimari Örnekleri KAYNAKLAR 1- Savcı Süleyman ( Silvan Tarihi- Mafarkın Tarih ve Kitabeleri / Diyarbakır Matbaası 1956 / Sayfa:7 ) 2-.Akbulut İlhan (Diyarbakır/Pak Ajans1998/Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları: No:8 / Sayfa:26) 137 TERMAL TURİZİM MERKEZİ: ÇERMİK Hamdullah IŞIK* Giriş Tarihi dokusu, coğrafik yapısı, sosyokültürel ve sosyoekonomik durumu ve “Termal Kaplıcalar”ı ile Diyarbakır'ın yegâne, Güneydoğunun da; elit yerleşim merkezlerinden biri olan Çermik, çok kadim ve köklü bir tarihi geçmişe sahiptir. Son yıllarda, ilçenin yaklaşık 6 Km. kuzeyindeki sinek çayı kaynağı yanında yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu keşfedilen kaya altı sığınağındaki,“insan ve hayvan Figürleri”nin, günümüzden yaklaşık 15.000 veya 13.000 yıl öncesine ait olduğu, yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde tespit edilmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki, Çermik ve çevresi, Paleolitik dönemden ( MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesine kadar süren arkeolojik çağ) günümüze kadar yaşam ve yerleşim alanı olarak varlığını sürdürmektedir. Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı Kaya Küpleri Tarihi kaynaklara göre, 1883 yılından beri İlçe merkezi olan Çermik'in; ilk adının Aberna olduğu, sonradan sıcak su manasına gelen; Çermüg ve nihayet cumhuriyet döneminde değişerek Çermik adını aldığı bilinmektedir. 1032 km2'lik yüzölçümü bulunan İlçenin denizden yüksekliği 700 M metredir. Çermik, Diyarbakır'ın kuzeybatısında bulunup, doğudan Ergani, kuzeyden Çüngüş, batıdan Gerger (Adıyaman) ve güneyden Siverek (Ş.Urfa) ilçeleriyle komşuluk *( Gazeteci-Yazar ) hamdullahisik@gmail.com 138 yapmaktadır. İlçe merkezinin Diyarbakır'a uzaklığı 87 km.dir. Sinek çayı kıyısında uzanan Kale ve Heykel Tepesi ile çevrili olan İlçe, kuzeyden, Güneydoğu Torosların devamı olan Efsanevi “Gelincik Dağı”na 4 km. mesafededir. Gelincik Dağı Osmanlı Saray Bölmesi Osmanlı Hamamı Dünyada, ilk uygarlıkların, Mezopotamya (Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar) bölgesinde ortaya çıktığı da bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Dolayısıyla, Çermik'in tarihi, daha da önem arz etmektedir. M.Ö. 3500–1260 Hurri Mitanni döneminden, 1516-1923 Osmanlı dönemine kadar onlarca medeniyete beşiklik eden İlçe uzun yıllar Sancak olarak İdari yapıda yerini almıştır. Çermik bağrında yaşattığı tarihi eserleri ile adeta tarihin hazinesi gibidir. Halen yıllara meydan okuyan Haburman Köprüsü, Ulu Camii, Medrese Camii, Sinagog, Saray Hamamı, Osmanlı Saray evleri, tarihi çeşmeleri ve Kaplıcaları ile açık hava müzesini andıran Çermik, henüz hak ettiği ilgiyi görememiştir. Ulu Camii (Şah Ali Bey Camii) Çeteci Abdullah Paşa Medresesi 139 İlçedeki, sağlam mimari eserlere ve coğrafik güzelliklere rağmen, burada gereği gibi bir AR-GE çalışması yapılmamıştır. Çermik bölgesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca tescil edilmiş bir çok sit alanı bulunmaktadır. Bu sit alanlarından bir kaçı; Toplu Köyü Su Sarnıçları, Gelincik Dağı ve Gaban Kral Yolu, Goma Hesena Yerleşim Yeri, Keklik Köyü Heybuz Kalıntıları, Daldokan Tepesi, Karamusa Kaya Mezarları, Kırmatepe Kale Tepesi, Affan Tepesi, Sakaltutan Kaya Mezarları, Hüsnuran Kalesi, Karakaya Hanı, Şeyhandede Şelalesi, Sinek Çayı Şelalesi, İlçe ve Köylerdeki tarihi çeşmeler v.s. sayılabilir. Buralarda arkeolojik çalışmaların yapılması durumunda, çok daha önemli bulgulara rastlanacağı muhakkaktır. Çevresinden geçen birçok akarsuya sahip olan Çermik İlçesinin, yeraltı suları bakımından da, önemli bir yeri bulunmaktadır. Zengin minerallere ve tedavi etme özelliğine sahip olan “Çermik Kaplıcaları” kayda değer turizm potansiyeline sahiptir. Nitelik bakımından dünyada ilk ikiye giren Çermik Kaplıcası, iltihaplı romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit, polinevrit, kadın hastalıkları sendromları, koklama ve serpintileme tedavisi, üst teneffüs yolları hastalıkları ve deri hastalıklarını tedavi ettiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yapılan incelemelere göre kaplıcanın suyu 48 derece sıcaklığında olup kükürtlü ve radyoaktiftir. Asıl özelliği ise bileşiminde bromür iyonu ve iyodür bulunmasıdır. Çermik Kaplıcaları İlçe Belediyesi tarafından işletilmektedir. “Büyük Paşa” ve “Küçük Paşa” denilen tarihi hamamların yanında iki adet “Localı Hamam” ve bir adet “Özel Aile Kabinleri” olmak üzere beş ayrı binada hizmet verilmektedir. Kaplıcalar çevresinde turistik amaçlı birçok otel ve pansiyon bulunmakta olup, yaklaşık 800 yatak kapasitesi ile yılda 250.000 civarında ziyaretçi ağırlanmaktadır. Özel aile kabinleri dışındaki diğer hamamlarda birer havuz bulunmaktadır. Kaplıcalar Dört Mevsim ziyarete açıktır. Kaplıca suyunun grubu sodyumlu, bikarbonatlı, klorlu, iyotlu, bromürlü ve kükürtlüdür. Kuyudan çıkış sıcaklığı 51°C olup, hamamlara ulaşınca 48°C ye düşmektedir. Radyoaktivetesi 10 Eman, Ph değeri 7,6 dır. Tedavi amaçlı ve yıkanma amaçlı banyolara çok elverişlidir ancak içmeye uygun değildir. Çermik Kaplıcaları 140 1993 yılında Turizm Bakanlığınca Termal Turizm Merkezi kapsamına alınan Kaplıcalar bölgesinde, Belediyenin imkânları ile zaman zaman bazı çalışmalar yapılmakta fakat yeterli olmamaktadır.. 2011 yılında, Çermik Belediye Başkanlığı ile Kaymakamlık tarafından hazırlanarak, Karacadağ Kalkınma Ajansına sunulan ve kabul gören ''Termal Turizmin Gülümseyen Yüzü'' projesi ile Kaplıcalar mevkii çevre düzenlemesi çalışmalarına başlanmış olup, bu çalışmalar bittiğinde kaplıcalar bölgesinin çehresi önemli ölçüde değişecektir. İlçe Kaymakamlığının ayrıca Karacadağ Kalkınma Ajansı aracılığıyla hayata geçirdiği “Haburman Köprüsü Çevre Düzenlemesi” projesi de takdire şayan bir çalışmadır. Zaten devletimiz bir adım attığında, duyarlı insanlarımız iki adım atabilmektedir. Zira Kaymakamlığın çalışmalarından sonra, Haburman Köprüsü çevresinde ilçe halkı tarafından çeşitli sosyal tesislerin yapımına başlanmış olup, bu tesislerin hizmete açılması ile Çermik, çok güzel birkaç “Rekreasyon Alanı” na kavuşmuş olacaktır. Haburman Köprüsü Çevre Düzenlemesi Kaplıca Çevre Düzenlemesi Atatürk Baraj Gölü (Doğan Köyü) Şeyhandede Şelalesi 141 1990 yılından bu yana keşfedilen mermer yatakları ile yurt içi ve yurt dışı pazarlarda adından söz ettiren Çermik'in anayollardan uzaklığı nedeniyle hak ettiği yere gelemediği aşikârdır. Tarihi ve doğal güzellikleri ve yer altı kaynakları ile göz kamaştıran İlçe, hem devletimizden hem de Çermik'li müteşebbislerimizden ilgi beklemektedir. Yapılan Çalışmalar Yetersiz Belediye ve Kaymakamlık işbirliği ile, Haburman Köprüsünün restorasyonu, Kaplıca çevre düzenlemesi ve takdire şayan bazı çalışmalar yapıldı. Çermik, güzel birkaç rekreasyon alanına kavuşmuş oldu. Kaplıcalar bölgesindeki çevre düzenlemesi ve park çalışmaları da kaplıcalar bölgesine renk kattı fakat bunlar Termal Turizm Merkezi olan Çermik için çok yetersizdir… Saray Hamamı, Tekrar Hamam Olarak Kullanılsın Saray Hamamının restorasyonu konusunda, İlçe Kaymakamlığımızca hazırlanan proje kapsamında bir çalışma yürütülmekte olup, gerekli tadilatları yapıldıktan sonra, kültür hizmetine sunulması amaçlanmaktadır. Ancak vatandaşlarımız, Saray Hamamı'nın eskiden olduğu gibi yine Hamam olarak kullanılmasını istemektedirler. Bu hamamın tekrar faaliyete geçirilmesi ile hem ata yadigarı muhteşem yapı amacına uygun olarak kullanılmaya devam edilecek hem de hamam kültüründe nostalji yaşatılacaktır. 1980'li yıllara kadar ısıtma su ile işlevine devam eden Saray Hamamı, hem ilçe halkı hem de ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmekteydi. 1985 yılında dönemin Belediye Başkanı tarafından Kaplıcalar bölgesinden plastik borularla Saray Hamamına Kaplıca suyu getirildi. Çok güzel bir düşünce ve yararlı bir hizmet olmasına rağmen, o dönemlerde uygun malzeme kullanılmadığı ve yeterli izolasyon yapılamadığından, kaplıca suyu ilçeye gelene dek büyük bir ısı kaybına uğruyordu. Bu günkü teknoloji ile böyle bir sorunun yaşanmayacağı kanaati hâsıldır… Saray Hamamı İçten Görünümü Beyler Köşkü Tekke (İmarethane) Tarihi Yapılar Kamulaştırılmalıdır Çermik'in önemli tarihi eserlerinden olan ve yıllara adeta meydan okuyan Saray Mahallesindeki Osmanlı Bey Konakları, Kale Mahallesinde 142 bulunanHan'ınacilenkamulaştırılarakrestorasyonlarıiçingerekliprojelerin bir an önce hazırlanması ve hayata geçirilmesi, Termal Turizm Merkezi kapsamındaki Çermik İlçemiz için büyük bir kazanım, ecdadımıza da iade-i itibarolacaktır. Özel mülkiyette bulunan ve halen bazı ailelerin oturduğu Bey Konakları, Sinagog ve Karakaya Hanı, mülk sahipleri mağdur edilmeden bu günkü gerçek rayiç bedel üzerinden kamulaştırılıp, satın alındıktan sonra, acilen gerekli çalışmalara başlanmalıdır. İl Valimiz Sayın Mustafa TOPRAK, Çermik Kaymakamlığı ve Belediyesi tarafından tarihi mekânların kamulaştırılıp satın alınması durumunda her türlü desteği vereceklerine dair söz vermişlerdir… Bey Konakları Konuk Evi Veya Otel Yapılabilir Osmanlı Beylerinin yaşadığı ve ilk günkü görkemini hala muhafaza ettiği Bey Konaklarının, İlçe Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı işbirliği ile yapılacak kamulaştırmalar neticesinde, bu tarihi mekânların Konuk Evi ya da, Şanlıurfa Halil Rahman Gölü yakınındaki El Ruha Otel gibi Turistik bir Otele dönüştürülmesi, ilçenin cazibesini artıracak ve turizme büyük katkı sağlayacaktır... Sinagog, Müzeye Dönüştürülsün Müslüman, Hıristiyan ve Musevilerin ibadetgâhları olan Cami, Kilise ve Sinagog'un Kale Mahallesinde yaklaşık 100'er metre mesafede yan yana bulunması, zamanında bu üç dine mensup insanların dinler arası diyalog ve hoşgörü ile bir arada yaşadıklarının canlı şahitleridir. Halen bir ailenin zor şartlarda yaşadığı ve çökmek üzere olan Sinagog'un acilen kamulaştırılarak restore edilmesi gerekmektedir. Üstü toprak olan yapı birkaç tahta direkle ayakta durmaya direnmektedir. Bu kültür mirasının restore edilerek Müzeye dönüştürülmesi ilçe için kazançtır… Sinagog (Havra) Kaya Mezarı 143 Karakaya Hanı, Kır Lokantası / Kır Kahvesi Olsun Çermik ilçe merkezinin 25 km. güneybatısındaki Karakaya köyünde bulunan Han, Osmanlı Padişahlarından IV. Murat tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Zamanında birçok kervana ev sahipliği yapmış olan Karakaya Hanı, bu gün malikleri tarafından ahır olarak kullanılmaktadır. Ata yadigârı bu şaheserin içler acısı durumdan çıkarılması ve kültür hizmetine sunulması için, Karakaya Köy Muhtarlığı, Çermik İlçe Kaymakamlığı, Diyarbakır İl Valiliği ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarının acilen harekete geçmesi gerekmektedir. Mimari yönden fazla bir tahribata uğramayan Han, yapılacak restorasyondan sonra, Kır Lokantası ve Kır Kahvesi olarak kullanılması, hem köy sakinlerine istihdam oluşturacak, hem de köy bütçesine katkı sağlayacaktır… Karakaya Hanı Hüsnuran Kalesi (Karakaya Köyü) Tekke, Aş Evine Dönüştürülsün Çermik Kale Mahallesinde Haburman Köprüsüne giden yolun sağında bulunan mezarlık alan içerisinde yer alan Tekke'nin tarihi tam olarak bilinmemektedir. Yapı, eyvan tipi kümbetlerin plan özelliklerini taşımaktadır. Dolayısıyla Tekke, XIV. Yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. 1887-1888 yıllarında Diyarbakır valiliği yapmış olan Arifi Paşa, Çermik hakkındaki günlüklerinde Tekke den şöyle bahsetmektedir: “-Tekkeye inilen harâbe-zâra (viranelik) gidildi. Orada bir imâret (yoksullar için aşevi) harabesiyle yine yıkılmış türbeye manzûr-ı (bakılan yer) nazar-ı (bakmak) ibret ve telhîf (acınma) oldu.” Arifi Paşa'nın günlüğünden anlaşılıyor ki, daha önce İmarethane yani fakir, yoksul ve öğrencilere yemek verilen bir mekân olan Tekke, o dönemde de harabe ve acınacak bir durumdadır. Bu tarihi mekân aslına uygun restore edilerek Aş Evine dönüştürülebilir… 144 HeykelTepesiileKaleTepesiRevizeEdilsin 1980'liyıllardaHeykelTepeyeçamağacıdikilerekyukarıdangelebilecek taşlarasetolmasıamaçlandı.Tepedesuhavuzuyapıldı.İyibirdüşünceydifakat çamlar tutmadı. 1990'lı yıllarda bu tepenin eteğinde büyük yatay kanallar kazılarakheranyuvarlanabilecektaşlarınbukanallaradüşmesiplanlandıfayda vermedi. 2000'li yıllarda bu kez Türkiye Erozyonla Mücadele Vakfı (TEMA) tarafından meşe ağacı dikildi, çoğu da tuttu ancak, bakımsızlıktan bir kısmı hayvanlarayiyecekoldugerikalanıdasusuzluktankurudu.Enson3-4yılönce, HeykelTepeeteğindekiyataykanallarbirazdahagenişletilipderinleştirildilakin yine nafile… Anlayacağınız bu güne dek Heykel Tepesine köklü bir çözüm bulunmuş değildir. Çermik 1. derece deprem kuşağında kaldığından Heykel TepesiönündekiSarayveTepemahalleileKaleMahallesibüyükriskaltındadır. KaleveHeykelTepesiönündekimahallebüyükdepremriskinidetaşımaktadır. Allah muhafaza orta şiddetteki bir depremin meydana getirebileceği hasarı düşünmekbileistemiyorum… Heykel Tepesi Kale Tepesi 145 ÇERMİK'TE BAŞKA NELER YAPILABİLİR?... 1- İlk önce; İlçeden geçecek olan Diyarbakır - Adıyaman yolunun bir an önce yaptırılarak, İlçenin çıkmaz sokak konumundan çıkarılması gerekmektedir. Zira bu yolun açılması İlçenin yeniden keşfi manasına gelmekte olup, binlerce insanımıza iş ve aş kapısı demektir. Turistik Kaplıcaları, önemli mermer yatakları ve doğal güzellikleri ile önü sınırlarımızı aşmış bulunan ilçemiz için bu yol olmazsa olmazlardan biridir ve İlçenin kader çizgisi olacaktır. 2- Birçok akarsuya sahip olan Çermik'in coğrafik yapısı, her türlü çalışmaya müsaittir. İlçeyi kuşatan Heykel Tepesi ile Ürgüp Göreme'yi andıran Efsanevi Gelincik dağı arasından “Sinek Çayı” geçmektedir. 30- 35 yıl öncesine kadar bu çayın kenarında kurulmuş bulunan elektrik santral'i, ilçeye elektrik vermekte idi. Günümüzde de bu tür faaliyetler yapılmalı ve ”Kendi enerjini kendin üret” sloganı ile hem İlçemizde hem de yurdumuzun dört bir yanında bu tür çalışmalar teşvik edilmelidir. 3- Bunun yanında yine Heykel tepesi ile Gelincik dağı arasına teleferik kurulursa İlçeye renk katacaktır. Gelincik dağı tepesinde yapılacak olan sosyal tesisler yüzlerce insanımızı iş ve aş sahibi yapacaktır. Bu hizmetlerin, Termal Turizm Merkezi olan Çermik ekonomisine yapacağı katkıyı ve insanlarımıza açılacak iş imkânlarını tahmin etmek mümkündür. 4- Kale Barajı'nın acilen hayata geçirilmesi elzemdir. Zira bu baraj ilçenin “can suyu” olacaktır. Neden ve niçin durdurulduğu bilinmiyor. Dört yanı sularla çevrili olan ilçemizin bu sulardan yararlanamaması ilçe halkını hem maddi hem manevi sıkıntılara itmektedir. Su yönünden adeta İlçe, varlık içinde yokluk çekmektedir. 5- Yaklaşık 40 yıl önce yabancı firmalar tarafından Çermik yöresinde birçok “petrol” arama çalışmasının yapıldığı ve ne hikmetse o dönemde açılan tüm kuyuların beton dökülerek kapatıldığı söylenmektedir. Bu iddiaların bir an önce araştırılarak hakikatin ortaya çıkarılması ve yeni petrol arama çalışmalarının başlatılması gerekmektedir. Böyle bir zenginliğin ilçe ve ülke ekonomisine kazandırılması için yetkililerce derhal girişimler yapılmalıdır. 6- Çermik'in batısında bir taç gibi duran “Çermik Kalesi”nin, aslına uygun restore edilerek, kaleden sinek çayına inildiği söylenen “Gizli 146 Geçit”in açtırılıp turizme kazandırılması İlçenin cazibesine ayrı bir heyecan katacaktır. Kalenin tepesinde yapılacak sosyal tesisler adrenalin tutkunlarının uğrak yeri olacaktır. 7- Toplumsal kaynaşma açısından önemli gelenekler olan “Oğlak” ve “Körmüşkan” geleneklerinin devam ettirilmesi için, gerekli mesire alanlarının açılarak, halkın hizmetine sunulması ve bu tür etkinliklerin yerel yönetimlerce teşvik edilmesi hatta her yıl festivaller düzenlenerek şenlikler düzenlenmesi sosyal bütünleşme bakımından çok faydalı olacaktır. 8- Kaybolmaya yüz tutmuş; Dokumacılık, Kilimcilik, Semercilik, Kalaycılık, Nalcılık, Demircilik, Oyacılık, Dantelcilik v.s. gibi el sanatlarının yeniden canlanması için yetkililerce çalışmalar yapılarak, bu sanat ile ilgilenenlere cezp edici teşvikler verilmelidir. 9- Çermik ve Köylerinde bulunup, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından “Sit Alanı” olarak tescil edilen alanlarda bir an önce “Arkeolojik Çalışmalar” yapılırsa, çok önemli eserlerin gün yüzüne çıkarılacağı muhakkaktır. 10- Şeyhandede Şelalesine yol açılıp, çevre düzenlemesi yapılarak mesire alanına dönüştürülmesi gerekmektedir. Bunun yanında Yamaç paraşütçülüğü için çok uygun olan Titinik, Heykel, Aşukar ve Zeytin tepeleeinde gerekjli düzenlemeler yapılarak yamaç paraşütçülüğünün desteklenmesi ve bu konuda festivaller düzenlenmesi Termal Turizm Merkezi olan İlçeye büyük katkı sağlayacaktır. 11- Çermik'e adını veren “Kaplıcalar” ın Dünyada İtalya'dan sonra, tedavi etme özellikleri bakımından ilk sırada oldukları tıbbi araştırmalar neticesinde kanıtlanmıştır ancak bu güne dek buralarda gerekli ve yeterli çalışmalar yapılamamıştır. Günümüz koşullarına cevap verebilecek modern ve sıhhi tesislerin eksikliği İlçenin cazibesini olumsuz yönde etkilemektedir. İlçenin en büyük gelir kaynaklarından olan ve bu sayede Termal Turizm Merkezine dönüştürülen Kaplıcalara devletin el atması ve “Yap-İşlet-Devret” modeliyle, önemli turizm merkezi konumuna getirilmesi elzemdir… Yukarıda saydığımız projeler sadece bir kaçı… Çermik yer altı ve yer üstünde bulunan birçok bakir zenginliği barındırmaktadır. Bu zenginlikler keşfedilmeyi çoktan hak etmiş ancak henüz kâşifine kavuşamamıştır. Bu kâşif, devlet olacağı gibi yurt içinden ya da yurt dışından yatırım yapmaya gelecek müteşebbislerde olabilir… 147 İNSAN ODAKLI YATIRIM YAPILSIN Devletimizin GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamında yaptırdığı baraj ve göletler sayesinde, son zamanlarda bölgemizde önemli iş sahaları açılmış oldu. Önceleri Çukurova, Ege, Karadeniz gibi bölgelere pamuk, fındık ya da orman işçiliği için giden vatandaşlarımızın çoğu, artık kendi pamuğunu, tahılını ekip biçmektedir. Dolayısıyla İlimizden ve İlçemizden bölge dışına çalışmaya gidenler azınlıkta kalmıştır. Baraj ve göletlerin etkisi hemen tüm üretim alanlarında etkili olmuştur. Örneğin; seracılık, bağcılık, meyve yetiştiriciliği ve hayvancılık gibi birçok sektörde gelişmeler göstermektedir… Ancak Çermik'in en önemli gelir kaynağı olan Kaplıcaları, 1993 yılında Termal Turizm Merkezi kapsamına alındığı halde o tarihten bu yana ne devletten ne de özel teşebbüsten bir ilgi görememiştir. İlçenin bir diğer önemli ekonomisi de mermerciliktir. Büyük rezerve ve önemli iç ve dış pazara sahip olan Çermik mermeri, ne yazık ki ilçede yeterli düzeyde işlenememektedir. Çermik bölgesinden çıkarılan yüz binlerce ton mermer, yurdumuzun muhtelif bölgelerine ve birçok yabancı ülkeye gönderilmektedir. İlçenin Pamuk rekoltesi de yabana atılır gibi değil. Hasat döneminde her gün On'larca kamyon pamuk Çermik dışına gönderilmektedir. Çermik'te mermer, gıda ve tekstil için bolca hammadde bulunmasına rağmen, bu alanlarda faaliyet gösteren işletmelerin olmayışı ya da çok yetersiz oluşu, İlçe halkına “varlık içinde yokluk” yaşatmaktadır adeta… Yaz mevsiminde Çermik'in sebze ve meyveleri pazarları doldurur. Ancak arz talebin çok üzerinde olduğundan çoğu üretici mallarını çevre il ve ilçelerde pazarlamaktadır. Dışarıya götüremeyen vatandaşlarımızın ise sebzemeyveleri ilçede ya çok cüzi fiyatlarla satışa sunulmakta ya da alıcı bulamayıp çöpe gitmektedir. Tabi asıl çöpe giden; emeklerdir, alın teridir, milli servettir… Çermik'te moda haline gelen çok katlı bina yapımı kısacası betonlaşma, İlçenin simgesi durumundaki latif meyve, sebze bahçelerini yok etmeye devam etmektedir. Yapılan beton yığınları ilçede nefes alacak yer bırakmadığı gibi, ekonomik yönden de bir fayda sağlamamaktadır. Bu binaları yapan vatandaşlarımız bu imkânlarını istihdama yönelik sektörlerde kullansalardı, eminim ki ilçede işsizlik kalmazdı. Elbette bir apartmanla bir 148 fabrika kurulmaz ama “bir elin nesi var iki elin sesi var” işbirliği yapıldığı zaman bir değil birçok fabrika kurulabilir… Bu konuda önayak olan Mer-San mermer, Çelik Mermer ve Hamzalar Tekstil gibi işletmeleri ilçemize kazandıran müteşebbislerimizi yürekten kutluyor, bu önemli hizmetlerin İlçe dışında yatırım yapan diğer Çermik'li hemşerilerimize de örnek olmasını temenni ediyorum ve diyorum ki; “Henüz geç kalmadınız. Kazançlarınızı heba etmeyiniz. Emeğinizi beton yığınına değil; çocuklarımızın geleceği, gençlerimizin umudu, ihtiyarlarımızın güvencesi için insana yatırım yapınız lütfen… Mermer Ocağı Mermer Atölyesi MİSAFİRPERVERLİĞİMİZİ GÖSTERELİM Her yıl Haziran ayı başlarında Çermik Kaplıcaları sezonu açılır, Eylül ayı sonlarına kadar devam eder. Yerin yüzlerce metre altından çıkıp, 51 derece sıcaklığı ve muhteva ettiği zengin mineraller ile birçok hastalığa deva olan Kaplıcalar, Çermik için önemli gelir kaynağıdır. Çermik Kaplıcaları, dört mevsim hizmete açıktır ancak “Kaplıca Sezonu” unda yoğunluk artar. Bu dönemde, Çermik'in nüfusu neredeyse ikiye katlanır. Her bölgeden ziyaretçiler Kaplıcalara akın eder. Hastası, yaşlısı, genci, herkes ayrı bir gaye için gelir. Kimi yıllardır illetinden kurtulamadığı; romatizmal hastalığı, deri hastalığı, çocuk felci ya da kadın hastalıklarının kronik sendromları gibi marazları için bu Kaplıcalara gelir, kimi de; natürel güzelliğiyle göz kamaştıran Çermik'in doğal güzelliklerinden yararlanmak, dinlenmek, tatilini geçirmek için gelir… Ne amaçla gelirse gelsinler; “Hoş gelsinler, sefalar getirsinler”…Bu insanlar bizim misafirlerimizdir. Onlara çok iyi davranmalıyız. Ziyaretçilerimize karşı hepimiz sorumluyuz. Zira bu konuklarımız ilçemizde kaldığı sürece; her kesimden insanlarımız kazanacak hâsılı Çermik kazanacaktır. Gülü seven dikenine katlanır demişler. Bunların arasından bizleri rahatsız edecek ya da ahlaki değerlerimizi 149 zorlayacak olanlar da çıkabilecektir. Münferit olarak cezalandırmaya kalkışmayalım. Mümkünse tatlı dille, ballı sözle uyaralım. İlçemizin imajını zedeleyecek hareketlerde bulunmayalım. Çermik, rahat ve huzurlu bir ortam arayanlarınyegâneadresiolmalıdır.Sağlıkturizminde,bölgeninyegânemerkezi olanÇermikKaplıcaları;1993yılındaTurizmBakanlığı'nca“TERMALTURİZM MERKEZİ”kapsamınaalınmış,bukonudakirüştütescillenmiştir… Eski Çermik Yeni Çermik Çermik'in Turistik Merkez oluşu kâğıt üzerinde; batıdaki rakiplerinden farksızdır. Bunu sadece Sözde değil, “Öz”de de da hak ettiğini kanıtlayalım, ziyaretçilerimizde iyi intibalar bırakalım. Birey olarak yapacağımız bir yanlış bazen, O toplumun tümüne mal edilebilir. Onun için, “Yeşil Çermik”i layık olduğu konuma getirmek için yekvücut olalım. Sahip olduğumuz değerleri hep beraber koruyalım. Eksikliklerimizi birlikte tamamlayalım. Misafirlerimizin memnuniyeti için elimizden gelen her türlü toleransı gösterelim. Onlar da bırakacağımız iyi izlenimler, hedef müşteri kitlesine ulaşmada, yol haritamız olacaktır… birlikte tamamlayalım. Misafirlerimizin memnuniyeti için elimizden gelen her türlü toleransı gösterelim. Onlar da bırakacağımız iyi izlenimler, hedef müşteri kitlesine ulaşmada, yol haritamız olacaktır… 150 TARİHİMİZİKORUYALIM,UTANÇTANKURTULALIM Aslımızı bilmeden, anlamadan; neslimize iyi bir gelecek bırakmamız pek güçtür. Geçmişimizi öğrenmeliyiz, bilmeliyiz anlamalıyız ve ecdadımızın bıraktıkları miraslara saygı göstermeliyiz. Yüce Peygamberimiz; “-Aslını inkâr eden bizden değildir” hadisiyle kesin olarak geçmişimizi bilmemiz ve saygı duymamızı emretmektedir. Ceddimizi anarken, anlarken ve yaşantılarını kendimize şiar edinirken, onların miraslarına da sahip çıkmalıyız. Çermik İlçemiz, tarih ve kültür hazinesi durumunda olan kadim bir yerleşim birimidir. Attığımız her adımda, bastığımız her karış toprağında geçmişimizin izlerini taşıyan ilçemizde, hala zamana direnen ve adeta ilgililerin vurdumduymazlığına isyan edercesine dimdik ayakta kalmayı başaran birçok ecdat yadigârı tarih ve kültür mirası eserler bulunmaktadır. Bu güne dek fazla bir ilgi görmeyen ve adeta kaderine terk edilen tarihi eserlerimize, ilk kez duyarlı Kaymakamımız sayın Nesim BABAHANOĞLU sahip çıkarak, Haburman Köprüsü çevre düzenlemesini yaptırmış ve güzel bir rekreasyon alanına dönüştürülmesini sağlamıştır. Kaymakamımızın Saray Hamamı için de proje hazırlatıp, eski görkemine kavuşturulması için çalışmalar yaptıklarını biliyoruz. Bu duyarlılığın kendilerinden sonra göreve gelen Sayın Kaymakamımız Mimar Sinan BATMAZ dan da bekliyoruz. Çökmek üzere olan diğer tarihi mekânlarımızdan Sinagog, Bey Konakları, Tekke ve Karakaya Hanı ile ilçedeki birçok tarihi çeşme için de acilen çalışmalar yapılmasını bekliyoruz. Daha birkaç yıl öncesine kadar Çermik'in hemen her caddesinde, her sokağında süslü kemerli, tarihi çeşmeler bulunurdu. İlçenin su ihtiyacının büyük bölümü, bu çeşmelerden sağlanırdı. Zamanla bakımsızlıktan kuruyan çeşmelerimiz, bazı duyarsız insanlar tarafından tahrip edildi ya da tamamen yok edildi. Sırf modern bir ev yapma uğruna, ata yadigârı sebiller olan çeşmelerimiz ve birçok tarihi mekânlarımız adeta katledildi. Hiç olmazsa halen varlığını sürdüren tarihi mekânlarımızı koruyalım, utançtan kurtulalım… 151 KOCAKÖY (KARAZ) TARİHİ ve TURİSTİK YERLERİ Yahya Kamçı. ( Coğrafyacı) KARAZ, Kürtçe bağ işi anlamına gelen Kar-rez kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. İlçenin sınırları içinde çok sayıda bağın bulunması bunu kanıtlar niteliktedir. (Kocaköy'den Görünüm) İlçemizin taş çağlarından beri yoğun bir iskân dokusu ile meskun olduğu, çevrede bulunan kalıntılardan anlaşılmaktadır. Bizans, Abbasi, Mervani, Selçuklu, Artuklu, Eyyubi, Kölemen, Akkoyunlu ve Osmanlı egemenlikleri yaşanmıştır. Yaklaşık yüz elli senelik bir tapu kaydından, Karaz'ın o zamanlar Palu İlçesine bağlı bir köy olduğu anlaşılmaktadır. Gene yaklaşık yüz yıl önceki bir sâlnâmeden, ilçe merkezinin bir nahiye olduğu sonucuna varılmaktadır. Ankara'da, halen müze olarak kullanılan eski TBMM binasında bulunan haritada ilçenin ismi (Karaz iken, eski yazıdaki kaf ve sin harfleri ile) “Karas” olarak yazılıdır. (Kocaköy'den Görünüm) 170 Merkez ilçenin 4 km kadar batısından güneye doğru akmakta olan Ambar Çayı civarında çok bulunan tabii mağaralardan birkaçı ve özellikle de Uyuz Mağara, ihtiva ettikleri kalıntılardan, tarih öncesi çağlardan beri barınak olarak kullanıldıkları açıkça anlaşılmaktadır. Söz konusu vadide, ayrıca beş altı tane höyük, bir şehir kalıntısı, bir kale, ikisi yüksek uçurumlara oyulmuş ondan fazla kaya mezarı, barınak olarak kullanılmış bir suni mağara, taş havanlar, bulunmaktadır. İlçemizde on kadar höyük, iki yüzden fazla oyma mağara (bunların önemli bir kısmı Karaz,(Kaniyaala mah.ile Arkbaşı Köyü arasında 91) Şaklat ve Mendan mağara köylerinde toplanmıştır. İkincisinde ise 15, üçüncüsünde ise 10 kadar mağara bir aradadır), Ambar, Şaklat, Arkbaşı köylerimizdeki üç ayrı tip kaya mezarının mevcudiyeti ve burada sayılamayacak daha pek çok tarihi kalıntı, yörenin, dünya çapında bilinen en eski medeniyetlerden olan Çayönü ile emsal ve çağdaş olduğunu düşündürmektedir. İlçemizde Hurri-Mitanni, Urartu (bu medeniyetten kaldığı düşünülen Hatun Köşkündeki kale, kaya mezarı, tüp geçit ve ören yeri kalıntıları, Ambar vadisinin yukarı mecralarında, Hani ilçemize bağlı (Mantar Kaya Bölgesi) Yayvan Köyünün 5 km kadar batısında bulunmaktadır) Yörede, tarihi canlandıracak çok sayıda kalıntıya raslamak mümkündür. İlçede çok sayıda höyük(örn.Çaytepe Höyüğü), mağara (Karaz, Şaklat Ambar mağaraları gibi), koruganlık (Kela kafıran ile kevıri kellı), geçit (Nıkeba wehşan,Nıkeba tumas gibi), yol(riya doşırme;kokulupınar mah.halen kalıntıları bulunup, Urartular döneminde kaldığı sanılmaktadır. 171 Tarihi Eserleri ULU CAMİ: Üzerindeki kitabeden H.756 yılını göstermektedir. Bu tarihte bölgeye Artuklullar hakimdi (M.1355)Ulu Camii sütunları Fis Ovasındaki Dakyanus Harebelerinden getirilmiştir. HÂREM : Panayır olarakta bilinir. Burada çok sayıda bazltan yapılmış eşyaya rastlanılmıştır (Kokulu Pınar mahallesinde bulunmaktadır). DERUN CAMİ: Gökçen'de Derun Köyünde bulunup, Kocaköy Ulu camiye benzerlik arz etmektedir. KARAZ MAĞARALARI: Kokulupınar Mah. 5 km doğusunda,Seri Kaniyan mevkiinde 90 adet civarında olup, son zamanlara kadarda barınak olarakta kullandığı yöre sakinleri dile getirmektedir. Mağaralar yumuşak kalkere oyulmuş durumdadırlar. Bugüne kadar herhangi bir arkeolojik çalışma yapılmamıştır. MENDO MAĞARALARI: Karaz mağaralarının bir km doğusunda olup 13 adettir. DERİNDERE CİVARI: Bu alanda kortık, diyar'ı malan eski ev kalıntıları ve seramik parçalara rastlanılmıştır. ŞAKLAT KALESİ: Şaklat Köyünde bulunan yapı harç kullanılmadan yapılmıştır. ARDUÇ: Burada da kulanılmadan örülmüş sadece irili birkaç taş bulunmaktadır. KAFİRAN KALESİ: Kokulupınar mah. hemen güneyinde bulunan yapı,1514 yılından sonra Y. S. Selimin çaldıran seferi sonrasında kervanları korumak amacıyla yaptığı söylenmektedir. 172 ÇIKEYRİ: Newala harebenın doğusunda olup tarımsal etkinliklerin etkisiyle tanınamaz hale gelmiştir. CİMEKÊ: Kocaköy'ün Güneyinde ZIBEYDİ: Tepecik'te HÂREM: Kocaköy'ün Güneydoğu'sunda GUNDOR: Bozbağlar'da KALENDER KALESİ: Çaytepe'de MALA HOPO: Günalan Köyündedir. SERKURAN: Çaytepe yakınlarındadır. KANİKARWANAN:Çaytepededir. MEHMEDİYAN: Arkbaşı köyündedir. AMBAR KÖYÜ: Ambar çayı vadisi civarı HAYDERAKAN: Bozbağlar köyünde EYÜBAN: Eyüpler mah. Not 1: Bozbağlar Köyü'nde 13 adet sahabenin mezarı bulunmaktadır. Not 2: Çaytepe, Bozbağlar, Suçıktı, Navale Harabe alanlarında petrol kuyuları bulunmaktadır. LİCE'NİN (ŞİRİŞA) TARİHİ ve TURİSTİK YERLERİ Diyarbakır'ın en eski tarihe sahip ilçelerinden biri olan “Lice”nin adına ilk kez Asur kaynaklarında rastlanmaktadır. Bu kaynaklara göre bölge “ŞİRİŞA” olarak adlandırılmakta idi. Lice” adının ne zaman kullanılmaya başlandığı bilinmemekle birlikte “Holuris” ten geldiği sanılmaktadır. Holuris, İllirisis, İlice ve daha sonra Lice biçiminde değişmiştir. 173 Lice bölgesinde çok eski tarihlerde yerleşik hayatın başladığı bilinmektedir. Lice'deki Asur kitabeleri M.Ö.7000'li dönemlerdeki arkeolojik bakır çağı son Neolitik döneme tanıklık etmektedir. Yörede M.Ö. 3000'lere ilişkin ilk bilgiler Hurri – Mitanni halkına dayanmaktadır. Nirbi Prensliği'nin Lice ve Hani yörelerinde hüküm sürdüğünü Asur ve Urartu kaynaklarından öğreniyoruz. Bu dönemden sonra Lice'de çeşitli medeniyetler hakim olmuşsa da Lice daha çok Asur hakimiyetinde olmuştur. Daha sonra bölgede sırasıyla Med, Pers, Makedon, Partlar ve Roma hâkimiyeti sürmüştür. Lice M.S 622 – 639 yılları arasında Bizans ( Doğu Roma ) hâkimiyetine girmiştir. Halife Hz. Ömer zamanında Lyaz Bin Ganem ve Halid Bin Velid komutasındaki ordular Bizans'la savaşarak tüm Diyarbakır ve ilçelerini ele geçirdiler. Emevi Devleti kurulunca bölge Emevilerin hakimiyetine geçti. Daha sonrada bölgeye Abbasiler hakim oldu. Abbasilerin zayıflamasıyla Mervanilerin bölgedeki hakimiyet belirgin hale geldi. Mervaniler'den sonra Lice ve Diyarbakır Büyük Selçukluların hâkimiyetine geçti. Melik Şah'ın ölümünden sonra büyük bir otorite boşluğu yaşandı. O sırada Suriye'de yaşayan Melik Şah'ın kardeşi Tutuş kendi hükümdarlığını ilan etti. Tutuş 1098 yılında haçlılarla girdiği savaş sonrası ölünce bölge 1121 yılına kadar Ahlatşahlıların elinde kaldı. 1121 yılından sonra bölge Mardin Artukluları ile Hasankeyf Artukluları arasında el değiştirdi. 1222 yılında Diyarbakır ve çevresindeki tüm kaleler İlhanlılar tarafından yağmalanmış ve bir süre sonra Eyyubi hâkimiyetine geçmiştir. Bundan sonra bölge Eyyubi - Anadolu Selçuklu savaşlarına sahne oldu. Bölge 1259–1302 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devletine bağlı kaldı. İlhanlı hükümdarı Gazan Han (1259-1304) II. Suriye seferi sırasında Diyarbakır ve bölgesini Mardin Artuklularına bıraktı. Böylece bölgede İlhanlılara bağlı bir Artuklu yönetimi tekrar başlamış oldu. 1394'te Timur Diyarbakır'ı kuşatarak aldı. Timur daha sonra bölgenin yönetimini Kara Yülük Osman'a bıraktı. Böylelikle yöre 1401'de Akkoyunlu yönetimine girdi. Safavi'ler 1502'de Şurur Savaşı'nda Akkoyunluları yendikten sonra ülkenin her yanına hâkim oldu. Bu durum 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeye hâkim olmasına kadar devam etti. 1517 yılında Osmanlı egemenliğine giren Lice bu sırada önemli bir yerleşim yeri olup Atak sancağına bağlıydı. Bundan sonra giderek önem kazanmaya başlayan Lice 1871 yılında ilk defa Diyarbakır'a bağlı bir ilçe konumuna gelmiştir. Genç, (Dara- Hine] Hani (Hêni) ve Kulp (Pasur) Lice'nin bucakları olarak görülmüştür 1890'da da Kocaköy (Karaz) Lice'ye bucak olarak bağlanmıştır. 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye kanununun 89. maddesi sancakları kaldırmıştır. Bu konuma dayanılarak Lice, Diyarbakır iline bağlı bir ilçe olmuştur. İlçe 6 Eylül 1975 yılında büyük bir deprem felaketi geçirmiştir. 2367 kişi hayatını kaybetmiş, ilçe merkezi tümüyle hasar gördüğü için dağın aşağı tarafına yeniden inşa edilmiştir. Yine aynı depremde yaklaşık 35 köyde birçok can kaybı ve ağır hasar meydana gelmiştir. 174 ATAK'IN TARİHİ ve ATAK KALESİ (Kabakkaya, Antak) İlçe merkezinin yaklaşık 15 Km. Güneydoğusunda, Kayacık (Hézan) bucağının ise 15 Km. doğusundaki Kabakkaya (Antak) köyünde bulunan bu kalenin, kimler tarafından ve hangi tarihte kurulduğuna dair kaynaklarda bir bilgi mevcut değildir. Kale Hicret'in 17. Yılında Diyarbakır bölgesini fethetmeye gelen Iyaz Bin Ganem ve Halid Bin Velid tarafından, Diyarbakır'ın fethinden hemen sonra fethedilmiştir. (Atak Kalesi) Entak şehrinin Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X,XI,XII,XIII y.y. da) önemli kalelerden biri olduğu bilinmektedir. Kaleyi meşhur Osmanlı gezgini Evliya Çelebi'de gezmiş, görmüş ve en az kendisi kadar meşhur kitabı Seyahatname'sinde buradan: "Kale nehir kenarında, yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapı, güzel bir kaledir" diye bahseder. Ta rihi değeri çok olan bu mühim yere ait maalesef bizi tenvir edecek bir şey kalmamış. Kalenin üstünde ve garp tarafında bir yıkık Cami var. Yarım kubbe halinde ve ön tarafında mihrabı görülüyor. Şarkta ve sırtın tam üstünde Ak Kilise adlı bir harabe görülüyor. Bu civarda bu şekilde harabeler daha var. Ak Kilisenin Timur zamanında yıkıldığı söyleniyor. Kiliselerin hepsi en hakim noktalardadır. Kalenin tam dibinde küçük bir köy vardır. Yanındaki minaresinin yarısı yıkılmış olan cami kıymetlidir. Atak'ın batısındaki halk dilinde Ordu Pazarı olarak bilinen alanda 4 adet Sahabe mezarı bulunmaktadır. 175 ÇEPER KALESİ (XANA KELÊ) Diyarbakır, Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasındadır. Ovaya hakim bir konumdadır. Halk arasında bu kaleye Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i Zülkarneyn'in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir. Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla MÖ.VI. yüzyılda bölgeye hakim olan (Çeper Kalesi Persler tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Çeper Hanı Kervansaray (Han), Diyarbakır-Bingöl yolunda, 81.km, Lice yol ayırımından yaklaşık olarak 5 km kuzeyde, Biryas Köyü yakınındadır. Han 40 m 90X23 m 40 ölçüsünde dikdörtgen bir yapıdır. XVII. Yüzyılda inşa edilmiş olduğunu kabul etmemiz mümkündür. Hanın IV. Murat zamanında kaldığı rivayet edilmektedir ve Lice'nin II: Kolordu Merkezi olduğu sıralarda yapının onarıldığını söylemektedir. (Bırkleyn Mağaraları) ASHAB-I KEHF'İN LİCE'DE OLDUĞUNA DAİR DELİLLER 1.) Mağaranın durumunun Kur'an daki ifadelere (ipuçlarına) uyuyor olması. Mağaranın durumu, Kur'an-i Kerim'de Kehf Suresi 17. Ayette geçen: "(Resulüm! Orada bulunsaydın güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi. (böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı" şeklinde ki ifadelere tamamen uymaktadır. 176 2. Mağaranın hemen yanında bir Kilise kalıntısının bulunması. Yöre halkı tarafından 'Dér'i Rakim' (Rakim Kilisesi) olarak adlandırılan çok eski bir Kilisenin kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır. 3. Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı. Mağaranın ağzında Dakyanus'un ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı vardır 4. Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan bozmadır. 5. Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf ve/veya Rakim dağı adını taşıması.1977 yılına kadar Resmi kayıtlarda da Eshab-ül Kehf Dağı olarak geçen Dağın adı bu tarihte Harita Genel Müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte anılmaktadır . . 6. Mağaranın bulunduğu Dağın tepesinin bazı haritalarda 'Rakim' tepesi olarak geçmesi. Yakın tarihlere kadar birçok haritada Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf, Tepesinin ise 'Rakim Tepesi' olarak geçtiği bilinmektedir. 7. Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma İmparatorluğu hakimiyetinde bulunması. Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma İmparatorluğu genel kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa'dan sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyus=Dakyanus) döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, M.S 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. 8. Kehf Suresine konu olan 3 olaya ait bulguların da bölgemizde var olması. Kehf suresindeki başlıca üç olayın izlerine de bölgemizde rastlanmaktadır. a. Eshab-ı Kehf kıssası b. Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası c. Zülkarneyn Kıssası : Eshab-ı Kehf'in 10-12 Km. kadar kuzeyinde Zülkarneyn Mağaraları ve Zülkarneyn Kalesi Harabeleri bulunmaktadır. . 177 KIRSAL TURİZMİN KAPSAMINDA ÇEPER KALESİ VE ÇEPER HAN'ININ DEĞERLENDİRİLMESİ Emine DAĞTEKİN* ÖZET Türkiye'de tarihi ve kültürel değerlerin korunması kültürünün başlangıcı 19. yy ortalarına denk gelmesine rağmen, korumacılık bilinci halen istenilen düzeyde gelişmemiştir. Geçmişin birer aktarıcısı ve kimliğin asli unsurları olan tarihi değerler, kentlerde tüm yasal mevzuatlara rağmen bir yaşam mücadelesi vermektedir. Büyüyen şehirlerde kimi zaman rant, kimi zaman işlevsel eskime tarihsel yapıların yok oluşuna neden olmaktadır. Kırsal bölgelerde ise, gerek koruma bilincinin gelişmemiş olması gerekse de kültürel varlıkların tespit ve tescil işlemlerinin yapılmamış veya yapılmasının geciktirilmiş olması, korumaya yönelik denetlemelerin yapılmaması gibi etkenler ile anıtsal ve sivil mimarinin yok olması kaçınılmaz olmaktadır. Bingöl – Lice yol ayrımında bulunan, stratejik konjüktürde bu alanın en yüksek tepesine kurulan Çeper Kalesi ve kaleden daha alt kotlarda düz bir alan üzerinde kurulan (Xana Kele) Çeper Hanı, Çeper köy sınırları içinde yer alan ve bölgede günümüze ulaşan önemli eserlerdir. Yapıların koruma bilincinin olmadığı ve siyasi kargaşanın her an için çok canlı yaşandığı bir bölgede olmasına karşın, günümüze ulaşması sevindiricidir. Halk arasında Kaleya Xane ve Xana Kele olarak geçen bu yapılardan, kale boyutsal anlamda değişikliklere uğramasına rağmen, handa mekansal boyutlar, malzeme ve detaylar büyük oranda korunmuştur. Kalenin üzerinde kalenin taşlarından yapılan köy yerleşimi ile hanın barınak ve konaklama bölümlerinin üst örtüsündeki yıkılma, gerek kale gerekse hanın yok olma sürecini hızlandırmaktadır. Bu çalışmada; Diyarbakır Lice ilçe sınırları içinde yer alan, günümüze ulaşan ancak araştırmalara pek konu olmayan, Çeper Kalesi ve Hanı'nın mimari tanımlanması yapılarak, hanın günümüze ulaşan rölövesi ile belgelenerek, kırsal mimarinin tanıtımı ve turizme kazandırılması için korunmaya yönelik için öneriler sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Kırsal Turizm, Lice, Çeper Kalesi, Çeper Hanı, Xana Kele *Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi eminedagtekin@hotmail.com 178 ÇEPER KÖYÜ VE KALESİ Bütün halkların gözünde geleneksel mimari özel bir yere sahiptir ve haklı bir gurur kaynağıdır. Yöresel mimari, toplumun özelliklerini yansıtan, çekici bir ürün olarak kabul edilir. Ciddi görünmez ama düzenlidir. Yararcı olmasının yanı sıra, ilgi çekici ve güzeldir. Hem çağdaş yaşamın ilgi odağı, hem de toplumun geçmişinin bir belgesidir. İnsan emeğinin eseri ve zamanının ürünüdür. İnsanın dünya üzerindeki varlığının nüvesini oluşturan bu uyumlu birliktelikleri yaşatmak için çaba göstermemek insanlık mirasına yakışmayan bir davranış olurdu. Bir toplumun kültürünün temel anlatımı olan sivil mimarlık, bir yandan o kültürün bölgesiyle ilişkisini gösterirken, diğer yandan dünyanın kültürel çeşitliliğini yansıtması bakımından önemlidir. (Ahunbay, 2000). , LİCE HAZRO Şekil 1. Lice İlçe Haritası ve Çeper Hanı'nın bulunduğu alan Tarihi ve kültürel varlıkları bulundukları toplumun gücünü, zenginliğini belirleyen değerlerleridir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, tarih öncesinden günümüze kadar birçok topluluğa ev sahipliği yapmış ve günümüze zengin bir tarihi kültürel miras ulaştırmıştır. Ancak bu miras bugün çok yönlü bir bozulma sorunu ile karşı karşıyadır. . Çeper köyü, Diyarbakır Lice ilçesi sınırları içinde yer alan ve yöresel mirasın özgün örneklerinden olan Çeper Kalesi ve Han'ının bulunduğu kırsal yerleşim alanıdır. Geleneksel tarım ve sosyal yaşamı ile günümüze ulaşan köylerden biridir. Tarihi yerleşimi çok eski dönemlere dayanan, Antak Kalesi, Bırkleyn Mağaraları, arkeolojik buluntular, mağara ve sarnıçlar bakımından zengin olan bu alanda günümüze ulaşan Çeper kalesi ve hanının, korunması bölge ve ülke ekonomisine, yok olan kırsal kültüre ve turizme katkı sunacaktır. (Şekil 1). . 179 Şekil 2. Çeper Hanı ve Kale ÇEPER KALESİ Diyarbakır Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasında, ovaya hâkim bir konumdadır. Halk arasında bu kaleye Zülkarneyn, Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i Zülkarneyn`in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir. Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Ancak savunma amaçlı olan yapının, MÖ. VI yüzyılda bölgeye hâkim olan Persler tarafından kurulmuş olabileceği düşünülmektedir. . (http://www.bilinmeyendiyarbekir.com) Kale surlarının büyük bir bölümü yıkılmış, günümüze ancak sur temelleri, surlara ait dört burç kalıntısı gelebilmiştir. Kalenin içindeki ve çevresindeki köy evlerinin yapımında, kalenin düşen ve sökülen taşları kullanmışlardır. Bu durum kalenin tahribatını hızlandırmıştır. Konyar, Diyarbakır Yıllığın'da Evliya Çelebi'nin kaleden: "Makdisi tarihine göre meşhur İskender-i Zülkarneyn buradaki hayat suyunu içince iyileşmiş ve boynuzları düşmüş. Bunun üzerine 315 gün içinde bu kale tamamlanmıştır. Burç ve kuleleri büyük taşlarla yapılmış olup beşgen şeklindedir." biçiminde söz etmiştir (Konyar 1936). 180 . Resim 1. Çeper Kalesi (kale duvarı, burçlar ) ve köy yerleşimi 181 XANA KELE (ÇEPER HANI) Hanlar ve kervansaraylar Anadolu'da Selçuklular döneminden itibaren sosyal ve ekonomik hayatının vazgeçilmez kurumları arasında yer almıştır. Osmanlı döneminde geniş ticaret ağının en önemli unsuru olan hanlar, ülkenin ekonomisini canlandırmak, güvenliğini temin etmek ve sosyal hayatı geliştirmek amacı ile pek çok yerde inşa edilmiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi XIII. ve XVIII. yüzyıllarda Anadolu'ya doğudan gelen ve giden yolların kesiştiği bir merkezdi. Çeper Hanı doğudan gelen ve Erzurum'a geçen kervanların konakladığı bir alanda kurulmuştur. Yerli halk arasında Xana Kele olarak bilinen Çeper Hanı, bugünkü Diyarbakır – Lice - Bingöl yol ayrımından Bingöl'e doğru uzanan kısımdan yaklaşık 5 km kuzeyde ve Bingöl yoluna paralel olarak Kuzeybatı- Güneydoğu yönlerde dikdörtgen bir biçimde konumlanmıştır. Hanın kuzeyinde kale ve köy yerleşimi bulunmaktadır. Üst örtüde önemli tahriplere rağmen büyük oranda günümüze kadar ulaşan bir yapıdır (Şekil 2). Çeper Hanı'nın yapım tarihi ile ilgili olarak kaynaklarda Hanın, IV. Murat zamanında kaldığı ve Lice'nin II: Kolordu Merkezi olduğu sıralarda yapının onarıldığı söylenmektedir (Konyar 1936). Çeper Hanı, avlusu olmadan, dışarı ile bağlantılı olan konaklama odaları ile, bölgede rastlanan avlulu veya ahıra bakan odalardan oluşan tek kitleli hanlardan farklı bir plana sahiptir. Han ile aynı düzene sahip hanlar arasında sayılan Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı (Malatya) H.1047/M.1637-38; Bapşin ve Duhan Hanı (Bitlis) 16. Yy tarihlidir (Turan 2001). Yapılan karşılaştırmalı çalışma sonucu yapılardır. Bu durumda Çeper Hanı'nın bölgede XVI ve XVII. Yüzyılda inşa edilmiş olan hanlarla ortak mimari özellik göstermesi ve IV. Murat döneminde kullanılması gibi veriler değerlendirildiğinde XVI - XVII. yüzyıllarda inşa edilmiş olduğu düşünülmektedir. Çeper Hanının Mimari Özellikleri: ÇEPER HANI ( XANA KELE) Konaklama bölümü LİCE DİYARBAKIR BİNGÖL Şekil 3.Çeper Hanı Plan ve Kesit 182 Dikdörtgen formlu Çeper Hanı iki bölümden oluşmaktadır. Handa yolcuların konakladığı yer ile hayvanların barındığı bölüm birbirinden ayrılmıştır. Yola bakan Kuzeydoğu cephesinde yolcular için konaklama odalarına, dikdörtgen kütlenin ortasına denk gelen kemerli eyvandan ahır bölümüne geçilir (şekil 3). Han yaklaşık olarak 37.00 mX 23.40 m boyutlarındadır. Kuzeydoğuya bakan cephede beş hücre ve iki eyvan yer almaktadır. Ortadaki eyvan ahır girişi olarak kullanılmış, diğer eyvan ise sıcak yaz günlerinde ortak oturma alanı olarak kullanılmak üzere yapıldığı düşünülmektedir. Odalara açılan kapılar güvenlik açısından korumasız olarak tamamen dışa açık olarak tasarlanmıştır. Kuzeydoğu cephesinin batı köşesinde yer alan iki odada pencere açılmıştır. Odalar birbirine yaklaşık ölçülerde olup ortalama 3.65 m x 4.35 m'dir. Birinci odanın kuzey duvarında iki adet dikdörtgen niş görülmektedir (resim 2-3). Doğu köşede yazlık eyvan olarak tanımlanan mekan iki konaklama hücresi arasında yer alır. Üst örtüsü yıkılan eyvanın güney duvarında iki, doğu duvarında da bir dikdörtgen niş görülmektedir (resim 4-5). II numaralı konaklama odası güney duvarına bir dikdörtgen niş ve yarım daire profilli bir ocak; batı duvarına bir, kuzey duvarına da iki dikdörtgen niş açılmıştır. . Resim 4-5. Yazlık eyvan 183 Giriş eyvanı, Kuzeybatı yönünde yer alan giriş cephesinin ortasında yer alır. Odalara ve diğer eyvana karşın daha büyük boyutlardadır. Eyvanın güney duvarında basık kemerli ahır kapısı bulunmaktadır. Bu eyvanın tonoz örtüsü de oldukça harap durumdadır (resim 6-7). . Resim 4-5. Yazlık eyvan Üçüncü konaklama odası giriş eyvanın batısında yer alır. Eyvan ile 3. oda arasındaki kalın batı duvarı arasında bir pencere ve dama çıkış merdiveni bulunmaktadır. Giriş kapısı diğer odalar gibi cepheye açılan üçüncü odanın, doğu duvarında bir niş, batı duvarında da bir niş ve yarım daire profilli bir ocak görülmektedir. Tonoz örtüsü kısmen yıkılmıştır. . Dördüncü odanın güney, doğu ve batı duvarlarında birer niş, batı duvarında ise ocak bulunmaktadır. Cephede kapının yanı sıra bir pencerede yer almaktadır. Beşinci odanın batı ve kuzey duvarında bir niş, batı duvarında yarım daire profilli bir ocak vardır. Ahır bölümü giriş cephesinin ortasında bulunan giriş eyvanından açılan basık kemerli bir kapıdan geçilmektedir. Bu kısım, iki sıra halinde düzenlenmiş 12 adet dikdörtgen profilli paye ile üç paralel sahına bölünmüştür. Giriş kapısının karşısına rastlayan payeler arasındaki açıklık (4.35 m) diğerlerine nazaran (3.65 m) daha fazladır. Payeler yuvarlak kemerlerle birbirlerine ve doğu-batı duvarlarındaki dikdörtgen çıkıntılara bağlanmaktadır. Aynı genişlikte olan sahınların her biri kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan birer beşik tonozla örtülüdür (Turan, 2001). Güneydoğu tonozunun doğu ve batı uçları ile ortası; ortadaki tonozun doğu ve batı uçları; kuzeybatı tonozunun da doğu ucu göçmüş durumdadır. (resim 8-9). Resim 8-9. Ahır Bölümü 184 Ahırda güney duvarında yarım daire profili yedi adet, kuzey duvarında, giriş kapısının iki yanında olmak üzere üç adetten toplam altı adet ocak inşa edilmiştir. Ocaklar, paye aralarına gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Resim 10-11 Handa yer alan ocak Çeper Hanında Yapım Sistemi ve Malzeme Kullanımı Duvarlar; moloz taş, kaba yonu ve kesme kalker taşı ve bağlayıcı olarak da kireç harcı kullanılarak inşa edilmişlerdir. Yapıda hem iç hem dış mekanda özenli taş işçiliği görülmektedir. Dış duvarda düzgün sıralar halinde kaba yonu taşı, iç duvarlarda ise yerden 140-170 cm yüksekliğe kadar kesme daha üstlerde ise moloz taş görülmektedir. Duvarların kalınlığı 70-180 cm. arasında değişmektedir. Dış yüzeyde köşelerde, kapı ve pencere sövelerinde, kemerlerde bej renkli düzgün kesme taş kullanılmıştır. Yapıda bütün nişler, ocak ve üst örtü tonozları tuğladandır. Eyvanlar dışında odalarda ve ahır olarak kullanılan mekanda ocaklar yer almaktadır. Ocağın ahırda da çok sayıda yapılması insanların burada da konakladığını göstermektedir. Resim 12-13 Taş duvar örgüsü 185 Çeper Han'ında konaklama bölümü ile ahır kısmında beşik tonoz kullanılmıştır. Ahır bölümü iki sıra halinde düzenlenmiş 12 adet kemer ayağı ile üç paralel sahına bölünmüştür. Aynı genişlikte olan sahınların her biri kuzeybatıgüneydoğu yönünde uzanan birer beşik tonozla örtülüdür. Tonozlar moloz taş ile örülmüş ve sıvasızdır (resim 13). Çatıda tonozlar arasındaki çukurluklara, tonozların tepe yüksekliği hizasına kadar birbirine paralel duvarlar örülerek çatı düz bir yüzey haline getirilmiştir (resim 14- 15). Bu duvarlar arasındaki boşluklar yassı taşlarla kapatılarak üzerleri toprakla örtülmüştür. Tonozlar üzerine binen yükü azaltmak amacına yönelik bu teknik oldukça ilginçtir. İçten yarım küre şekilli kubbe, dıştan da mahruti çatı ile örtülü Selçuklu Kümbetlerinde de aynı düzen görülmektedir (Turan, 2001). Yapının döşeme sisteminde kesme taş kullanılmıştır. Resim14-15 Üst örtü DEĞERLENDİRME Kırsal turizm açısından değerlendirildiğinde; Çeper Kalesi ve Hanı yakınında yer alan kırsal yerleşim alanı ile bölgedeki kültürel miras ve kırsal yaşam ile ilgili verileri taşımaktadır. Bölgede ticari aks üzerinde yer alan Çeper kalesi, ve Çeper hanı günümüzde de ulaşım ağı üzerinde yer almaktadır. Yerleşke alanı üzerinde yer alan köy ile kırsal yaşamın devamlılığı söz konusudur. Kale ve hanın çevresinde konumlanan köy yaşamı özgün biçimi ile devam etmektedir. Çeper kalesi eteklerinde yer alan köy yerleşiminin içinde kaldığından, kale içinde kalenin taşlarından yararlanılarak, taş ve kerpiçten konutlar yapılmıştır. Bu konutlar, kalede bütünsel algılamayı zayıflatmaktadır. Kalede oluşan bu bozulmaya rağmen handa plan bazında boyut bozulması görülmemektedir. Kervansaraylar barınma ihtiyacı olan tüm yolcuların, eşya ve hayvanları ile birlikte güvenlibir şekilde konakladığı yapılardır. Çeper hanının konaklama odaları 186 ile eyvanın tamamen dışa açık olması güvenlik tasarımlarına pek uymayan bir durumdur. Hanın çevresinde bulunan taş yığınları ve yakınında yapılan evlerde aynı taşın kullanılması, yapının çevresinde ilk yapıldığı dönemde bir savunma duvarı ve farklı yapıların da olabileceği, ancak daha sonra yok olduğu izlenimi uyandırmaktadır. Han yapıldığı dönemdeki fiziksel bütünlüğünü koruyarak günümüze ulaşmasına rağmen, özellikle güneydoğu tonozunun doğu ve batı uçları ile ortası; ortadaki tonozun doğu ve batı uçları; kuzeybatı tonozunun da doğu ucundaki duvarlar tamamen yıkılmıştır. İç mekanda yer alan bacalar kapatılmıştır. Üst örtüde oluşan yıkılmalar sonucu iç mekan yağmur ve kar sularından etkilenmekte, çöken kısımlardan gelen moloz ve toprak iç mekanda döşemeye zarar vermektedir (resim 14). Yok olan kapı ve pencere elemanları ile ilgili bir veri bulunmamaktadır. SONUÇ ve ÖNERİLER Diyarbakır'ın Lice ilçesi sınırları içinde yer alan Çeper Köyü, kalesi ve hanı günümüze ulaşan ender kırsal mimari örneklerini oluşturan bir yerleşim ve yapı grubudur. Savunma amaçlı yapılan kale, içerinde yer alan köy yerleşimi ile özgün bir nitelik göstermektedir. Kalenin taşlarından yararlanılarak yapılan köy evleri, kalenin yer yer yıkımına neden olsa da izler, yok olan duvarların tamamlanmasını sağlayacak durumdadır. Ancak günümüzde kalenin burçlarında ve ayakta kalan duvarlarında yapılacak sağlamlaştırmalar ile köy, birlikte turizm için değerlendirilerek ülke ve bölge ekonomisi ve kültürel mirasa kazandırılabilir. Hanlar ve kervansaraylar son yüzyılda özgün işlevlerini kaybetmelerinden dolayı yıkıma terk edilen yapılardandır. Çeper Hanı'nın tarihi ve kültürel değerler bağlamında ve yapıldıkları dönemin izlerini günümüze kadar ulaşması bağlamında önemlidir. Ancak yapının yaklaşık 70 yıldır kullanılmadan yıkıma bırakılması, sahip olduğu mimari değerlerin ve yapı malzemelerinin giderek yok olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle bu kültürel değerin yöresel mimariye kattığı çeşitlilikte göz önünde bulundurularak acilen koruma programına dahil edilmesi ve bulunduğu alandaki talepler doğrultusunda işlevlendirilerek yaşama dahil edilmesi gerekmektedir. Koruma çalışmaları çevre ölçeğinde ve tek yapı ölçeğinde olmak üzere iki koldan aşamalı olarak başlanmalıdır. Bunun için; Kale, köy evleri ve han birlikte değerlendirilerek, arkeolojik çalışma ile bütünleme çalışmaları yapılmalıdır. Yapılacak arkeolojik çalışma özellikle haın yakın çevresinde olabileceği düşünülen ihate duvarı ve diğer yapılarında varlığı ile ilgili bilgiye de ulaşımı sağlayacaktır. 187 Kale ve handa rölöve çalışması yapılarak, restitüsyon ve restorasyon projesi hazırlanmalı, ve onarımı sağlanmalıdır. Handa yapılacak onarımda yıkımdan dolayı düşen taşlar kullanılmalı, tonoz örtü tamamlanmalıdır. Tarihi yapıların korunmasında en önemli faktör işlevlendirilerek yaşama katılması ile sağlanabilir. Bu bağlamda gerek bölgedeki idari ve yerel yönetimlerin, gerekse de sivil toplum örgütlerinin duyarlılık göstermesi, Avrupa Birliği ve Dünya Bankası Kültürel Varlıkları Koruma hibe programlarından yararlanılmaya çalışarak restorasyon giderlerinin karşılanması önerilmektedir. Verilecek yeni işlevlerde yapıların fiziksel bütünlüğü, malzemesi korunmalıdır. Çeper Hanı özgün işlevine uygun olarak konaklama amaçlı veya okul öncesi eğitim kurumu, halı- kilim nakış atölyesi ve bu ürünlerin satışının yapılmasının sağlanacağı bir işlev ile korunması, kale ve köy ise yörenin sosyal yaşamının tanıtılması ve eko turizminin geliştirilebileceği alanlar şeklinde kullanılması önerilmektedir. KAYNAKLAR 1. TURAN İdris, “'Arkeoloji ve Sanat Tarihi Açısından Lice”, Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü, Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı, yayınlanmamış Lisans Tezi, Diyarbakır, 2001. 2. AHUNBAY Zeynep, ICOMOS ve Risk Altındaki Kültürel Mirasın Korunması, Yapı dergisi 244, Ankara 3. KONYAR, Basri, Diyarbakır Yıllığı, III, Ankara,1936. 4. http://www.bilinmeyendiyarbekir.com/sultan_sasa.html 188 DİYARBAKIR İLÇELERİNİN TARİHİ VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ Kenan Haspolat BİSMİL İLÇESİ İlçe Basmil Kabilesi adı altında, Urfa ve şimdiki Arak Mezopotamya yöresinden gelenler tarafından kurulmuştur. Bismil'de çıkan eski mezar taşları 250400 yıllıktır. Halkının önemli bir kısmı da Türkmen'dir. Bunların bir kısmının Konya ve bir kısmında Musul tarafından geldikleri söylenir. Önceleri köy durumunda olan Bismil, bir ara nahiye olmuş, mermer ve Akpınar' da buraya bağlanmıştı. Sonra bu teşkilat dağıtılarak adı Şark olarak belirlenen bu nahiye merkezden idare olunmuştu.1926 yılında yapılan idari bölünmede Şark Nahiyesi'nin merkezi bu kez Seyithasan köyü olmuş, Bismil buraya bağlanmıştır. Daha sonra tekrar Bismil Nahiyesi oluşturulmuş ve Seyithasan Köyü buraya bağlanmış, 1936 yılında da Bismil Diyarbakır altıncı ilçesi olmuştur (1). Tarihe beşiklik ettiğini höyük çalışmalarından anlıyoruz. Körtik tepe'nin 12400 yıllık mazisi ve ilk tekstilin burada yapılışı, bölgede neolitik ve asur dönemi eserlerinin oluşu buranın medeniyetin beşiği ve muhtemelen Aden bahçesi olduğunu yansıtır. Geçmişte burada devecilik önemliydi. Konya ve Musul Türkmenlerinin yerleşim alanları içindedir. Dünyanın ilk seramik bölgelerindendir. Hakem-i Use'de Kuzey Mezopotamya Halef kültürü gözlenir. Bundan 4.000 yıl önce (M.Ö.2000) Asurlular ile Huriler arasında Dicle ovasının paylaşımı ve Mezopotamya üzerinde egemenlik kurma nedeniyle sürekli savaşlar meydana gelmiştir. Asurlular şimdiki ÜÇTEPE köyünde bulunan ve halen çok büyük bir kısmı tepe altında bulunan büyük bir saray yaparak burayı Hurilere saldırıda ileri üs karakolu olarak kullanmışlardır. Bu sarayın adı TUŞPA olup Asur kralı Banibal tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu Sarayın bulunması 1865 yılında ünlü İngiliz Seyyahı TAYLOR'UN Bismil'e gelerek ÜÇTEPE höyüğü üzerinde yapmış olduğu kazıda Asurca yazılı iki DİKİLİTAŞ'I bulması ile başlamıştır. İngiliz Seyyah TAYLOR, bulduğu bu DİKİLİTAŞ'LARI alarak Dünyaca ünlü en büyük müze olan BİRİTİSH Müzesine götürmüş ve halen bu kitabeler orada sergilenmektedir. İşte bu DİKİLİTAŞLAR'ın müzede sergilenmesi ile dünyanın gözü İlçemize çevrilmiştir. Bunun üzerine İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Ana Bilim Dalı Profesörlerinden Sayın Veli SEVİN'in başkanlık ettiği 12 kişilik bir kazı heyeti İlçemize gelerek bu Höyük üzerinde kazı ve incelemelere başladı. Yapılan 4 kazı sonucunda 1989 yılında dünyanın harikalarından sayılan ve 6 metre kalınlığında ve adı tarihte TUŞPA olarak geçen büyük bir Asur Sarayının kalıntıları bulundu. *Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi khaspolat@hotmail.com 222 Yine bu kazılarda Huriler, Asurlular, Romalılar ve Helenistik çağa ait birçok altın, bronz heykeller, çeşitli paralar, cam eşyalar ve çok sayıda tarihi eserler bulunmuştur. Bulunan bu eserler halen Diyarbakır Müzesinde sergilenmektedir. Ancak daha önce bulunan Dikilitaşlar(Kitabeler) ne yazık ki ülkemize getirtilememiştir. Bu höyük dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olduğu ve bulunan sarayı Asurlara ait dünyanın en büyük casusluk merkezi olduğu ortaya çıkarılmıştır. Asurlar stratejik önemi bulunan bu sarayı Şimdiki Diyarbakır'a bağlamak için Üçtepe ile Anbar beldesi arasında bulunan Dicle nehri üzerine bir karayolu köprüsü yaptırmıştır. İpek Yolunun güney kolu bu köprü vasıtası ile yapılmakta idi. Bu köprünün halen kalıntıları Dicle altında mevcut olup, taşlarının Demiryolu Köprülerinde kullandığı rivayet edilmektedir. Asurlar M.Ö. 1050 yılında Hurileri büyük bir yenilgiye uğratarak Mezopotamya'nın içlerine çekilmelerini sağlamıştır. Bu savaşta Dicle nehrinin insan kanından dolayı kırmızı aktığı rivayet edilmektedir. Asur Orduları yaptıkları her seferde hem Huri, hem de Urartu medeniyetlerine büyük zarar vermişlerdir. Asur Kralı Salmanasar'ın TUŞPA'da ortaya çıkarılan ve kendi adına diktirdiği ve halen Londra BRITISH müzesinde sergilenen iki Dikilitaşta (kitabede),"Güzel Fidanlıkları dağıttım, Dillere destan asma bağlarını tahrip eyledim, bahçeleri ve eşsiz güzellikteki sarayları atlarımızın ayakları altında ezdim, sazlık kadar sık ormanları yaktırıp kestirdim "ibaresine rastlanmıştır. Daha sonra Huriler toparlanarak Asurlulara büyük bir saldırı düzenleyerek Asurluların Diyarbakır havalisi üzerindeki hâkimiyetine son vermiştir. İşte bu nedenle halen ilçemizin bulunduğu çevre çok eskilerde de çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır .(2) Coğrafi Konum Yerleşim alanı düzlük olup, Dicle Ovasının verimli topraklarına sahiptir. Dicle nehri ilçemizin ortasından geçmektedir. Kuzeyinde ve güneyinde hafif tepelikler bulunmaktadır. İlçe Dicle ovasında kurulmuştur. Güneydoğu Toroslar ilçemizin güneyinden geçmektedir. Bu dağlara halk arasında kalleş dağlar adı verilmektedir. Çünkü Akdeniz'den ve Ortadoğu'dan gelen sıcak hava akımının İlçemize girmesini engellemektedir. Kızıltepe ve Şanlıurfa'da tropikal bitkilerin yetişmesine karşılık tam bir karasal iklim sahip olan ilçemizde bu Akdeniz'e öz Bitkiler yetişmemektedir. Akarsu ve göller İlçemizden Dicle Nehiri geçmekte olup, bu nehirle irili ufaklı birçok çay ve dere dökülmektedir. Bu çayların en önemlileri, Pamuk Çay, Göksu Çayı, Kurmuşlu Çayı, Kuru Çay, Ambar Çayı, Caferi Çayı ve Salat çayıdır. Göl yönünden oldukça şansız olan ilçemizin tek gölü mevcut olup, bu göl Çöltepe köyü yakınlarında bulunmaktadır. Çöltepe ile Gültepe arasında bulunan bu gölün kaynağı hakkında hiçbir bilgiye rastlanmamıştır. Çakıllının güneyinde ikiz göl diye anılan iki göl daha mevcuttur. Derinli yer, yer 15 metreye yaklaşan gölden sulama amacı ile yararlanılmaktadır 223 İklim İlçemiz karasal iklimin etkisindedir. Yazlar kurak ve sıcak, kışlar ise soğuk ve yağışlı geçmektedir. Son yıllarda çevremizde yapılan barajlar İlçe iklimini değiştirmiştir. Daha önce aylarca yerde kar kalmasına karşılık, son yıllarda kar yağdığı dahi görülmemiştir. Kış mevsiminde don görülmemekle beraber Aralık ve Ocak aylarında hava sıcaklığının sıfırın altına düştüğü, yaz aylarında ise 45 derecenin üstüne çıkan bir sıcaklıkla karşılaştığı görülmüştür. Özellikle Temmuz, Ağustos aylarında sıcaklık tahammül edilemeyecek duruma gelmektedir. Hatta güneşte su kaynamakta ve bu sıcaklıkta zaman, zaman yumurta bile pişirilmektedir. Sosyal Yapı Bitki örtüsü: İlçemizde orman bulunmamaktadır. Yer yer yabani ağaçlara rastlamak mümkündür. Genellikle su kenarlarında söğüt ve sazlıklar bulunmaktadır. Her nedense bir türlü ağaçla aramız düzelmemiştir. Ancak çok eski tarihlerde İlçemizin sık ormanlarla kaplı olduğu bilinmektedir. En çok rastlanan ve çabuk büyüyün ağaç cinsleri dut, akasya ve kavaktır. 1930-40 yılları arasında İlçemizde İpek böcekçiliğinin yapıldığı büyüklerimiz tarafında söylenmektedir İpek Böceği için binlerce dut ağacı ekilmesine rağmen gerekli koruma yapılmadığından şimdide yerlerinde yeller esmektedir. (3) Bismil İlçesi Genel Görünümleri 224 Bismil İlçesi Genel Görünümleri 225 Bismil Tepe Beldesi Genel Görünümleri Bismil ve Dicle Nehri Bismil'in yetiştirdiği ünlüler şunlardır; 1- Esma Ocak (Yazar) 2- Vasfi Öngören (Yazar) 3- Salih Çelik (Prof.) 4- Bahattin Karakoç (Milletvekili-Avukat) 5- Salih Sümer (Milletvekili-Devlet Bakanı 6. Edip Polat (Yazar) 7- Abdurrahman Efendi (1920-24 Diyarbakır Belediye Başkanı) 8- Erdal Bulut (Ses Sanatçısı) 9- Veysel Öngören (Şair) 10- Reşat Güleken (General 226 11- Şeyhmus ARSLAN (Milletvekili) 12- Muzaffer ARSLAN (Milletvekili) 13- Eşref CENGİZ (Milletvekili) 14-Kemal Güven (Prof.Dr) 15-Mehdi Eker (Gıda Yarım hayvancılık bakanı) Kültür Bismil Diyarbakır'ın diğer ilçelerinden apayrı bir kültürel yapıya sahiptir. İlçenin yerlileri Türkmen olup, Konya ve Musul tarafından geldikleri tahmin edilmektedir. Kullanılan lehçe Azeri lehçesine yakın olup, Urfa'lılarla aynı lehçeyi kullanmaktadırlar. Yapılan araştırmada Bismil'in kültürüne Bulgaristan'dan gelen soydaşlarımızın etkisi çok olmuştur. Eskiden festivaller düzenlenir ve bu festivallerde yerli halk çeşitli tiyatro oyunlarını sergiler, mehter takımı marşlar çalar, çeşitli yarışmalar düzenlenirdi. Bu yarışmaların en önemlisi At Yarışları idi. Şimdiki Cumhuriyet İlköğretim Okulunun arkasında kalan yer, Koşu yolu olarak kullanılmakta idi. Bu festivaller süresince panayırlarda ip cambazları ve sihirbazlar hünerlerini sergilerdi. En önemli festivallerden biri "En İyi Merkep Yetiştirme" festivali idi. Bismil'in o zamanki sembolü olan iri beyaz eşekler çok meşhur olup, yerel dilde bunlara Şamam Eşeği adı verilirdi. Günümüzde bu eşeklerin nesli tükenmiş olup, zamanın en iyi taşıma ve ulaşım araçları idi. Bu gün bu eşeklerin yerlerini son model mersedesler ve opeller almıştır. Okuma yazma oranı çok yüksektir. BİSMİL İLÇESİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ Mahalli Yemeklerimiz: Bismil'e özgü yemeklerimiz ve tarifleri: Bismil Tavası: Tavanın içerisine önce domates, biber ve sarımsak yerleştirilir üstüne de yassılaştırılmış kuzu belinden hazırlanmış et parçaları yerleştirildikten sonra bol miktarda pul biber eklenir ve fırına verilir. Bulgur Pilavı: Önce bir tencerede su kaynatılır, su kaynadıktan sonra içine tuz atılır suya oranla bulgur koyulur ve su kuruyuncaya kadar ateşte bekletilir. Pıllor: Un ve pekmez sadeyağla birlikte pişirilir. Bulamaç haline getirildikten sonra servis yapılır. Şorbeşir: Süt ve pirinçten yapılmış bir çeşit çorbadır. Zevke göre tatlı veya tuzlu olabilir. Kelle Paça: Küçükbaş hayvanların kafa ve ayaklarından yapılır. Hayvanların başları fırın veya tandırda tütsülenir. Genişçe bir kapta haşlanır, sarımsak ve diğer baharatlar eklenir. 227 Mumbar: Kesim hayvanlarının işkembe ve sucuklarından meydana gelen bir yemektir. İşkembe ve sucuklar iyice temizlendikten sonra içine pirinç, küçük et parçaları ve bol miktarda baharat eklendikten sonra genişçe bir kapta haşlanıp pişirilir. Şılkana: Hamur iyice cıvıklaştırılır yer ocağına saç ters çevrilerek bırakılır. İyice ısınan sacın üzerine cıvıklaştırılmış hamur kepçe ile boşaltılır, iki tarafı kızartıldıktan sonra üzerine kaynatılmış pekmez dökülür. Mehîr (Ayran aşı): Dövülmüş ve kaynatılmış buğday taneleri ayranla pişirilir çeşitli baharatlar eklenir. Özellikle nane tercih edilir. Şam böreği: Hamur açılır içine önceden hazırlanmış patates soğan karışımı veya kıyma soğan karışımı eklenip hamur kapatılır. Saçta veya tavada kızartılır. Belloe: Mercimek ve bulgur sıcak su ile yoğrulur. Karışımın içine yeşil soğan, maydanoz ve diğer baharatlardan zevke göre eklenir. Saç Ekmeği: Önce hamur yoğrulur yoğrulan bu hamurdan ince pideler yapılır, ateş üzerinde kızartılan saçın üzerine serpilir ve kızartılır. Çiğ köfte: İnce bulgura kıyılmış soğan, dövülmüş sarımsak, pul biberi, beş türlü baharat ve yeterince domates ve biber salçası eklenir. Yeterince yoğrulduktan sonra içine bulgur miktarı kadar dövülmüş veya kıyma yapılmış dana budu eklenerek tekrar yoğrulur belli bir kıvama geldikten sonra ince kıyılmış yeşil soğan ve maydanoz eklenerek tekrar yoğrulur. İçli köfte: İnce bulgur sıcak su ile yoğrulur. Hamur şekline gelen bu karışımın içine; kıyma ve soğan bırakılır, hamur kapatılıp yuvarlak hale getirildikten sonra kaynamış suda haşlanır. Zevke göre haşlanan bu köfteler yumurtaya bulanıp, kızartılır veya olduğu gibi bırakılır. Meftune: Domates, patlıcan ve kabaklar ince doğrandıktan sonra kıyma veya kuşbaşı etle birlikte tencerede pişirilir. Bol miktarda Sımak ve sarımsak eklenir. Güveç: Domates, biber, patlıcan küçük parçalara ayrılarak bir kapta pişirilir. Önceden haşlanmış kuşbaşı et ve sarımsak eklenir. Fırında veya ocakta iyice pişirilir. Babakanuç: Kesilmemiş patlıcanlar şişe takılarak fırına veya tandıra bırakılır kavrulduktan sonra kabukları soyulur. İyice dövülür, üzerine yumurta ve dövülmüş sarımsak eklenerek ateşte pişirilir. Kızartılmış Ekmek: Tandır ekmeği doğranır. Üzerine sıcak su içinde eritilmiş yağ dökülür ve karıştırılarak yenir. Murtığa: Un sadeyağda kızartılır. İçine yumurta eklenir. 228 Kuzu Dolma: Kuzu kolu (Beytülhem) haşlanır. İçine önceden hazırlanmış ve pişirilmiş iç pilav (pirinç, antep fıstığı, kuş üzümü ve çeşitli baharatlar) kuzu kolu yarılarak içine bırakılır, giriş kısmı dikilir ve tepsiye bırakılarak fırına sürülür. Sarma: Dut veya asma yaprağına iç pilavı (pirinç, küçük kıyılmış et ve çeşitli baharatlar) bırakılır. Rulo haline getirildikten sonra tencereye yerleştirilip pişirilir. Düzme: Patlıcan veya patatesten yapılan bir yemektir. Patlıcan veya patatesleri Saç Tavada Kuyruk yağı saç tavada iyice kızartılır. Posası alındıktan sonra az haşlanmış kuşbaşı et eklenir. Etler kızartıldıktan sonra ince kıyılmış sivri biber eklenir. Biberler renk değiştirdikten sonra kabuğu alınmış ve sos haline getirilmiş domates eklenir. İyice piştikten sonra iyice haşlanmış pirzolalık et eklenir. Birlikte tekrar pişirilir. Aşure aşı: En az on çeşit yemiş ve baharat(Ceviz, fındık, kuru üzüm, incir, nohut, buğday, fasulye v.b.) iç içe bırakılarak iyice pişirilir. (4) YERALTI-YERÜSTÜ ZENGİNLİKLERİ: Dicle nehri tarafından ikiye ayrılan Bismil ilçesinin Güney bölgesi, Arap platformu arazilerinden oluşur ve Anadolu'ya doğru uzanan uç noktasını meydana getirir. Kuzey bölgesi ise, III. Jeolojik Döneme ait Üst Miosen – Pliyosen yaşlı arazilerden oluşmuş. Bu araziler Güneydoğu Anadolu bölgesinin petrol sahası olup, Şelmo formasyonu adını almaktadır. Bismil'de şu anda önemli miktarda ekonomik gelir sağlayacak herhangi bir yeraltı kaynağı bulunmamaktadır. Ancak 1973 yılında, ilçenin Kuzeybatısında ve 15 Km mesafede bulunan Yasince köyünde açılan petrol kuyularından, kısa bir süre petrol üretimi gerçekleştirildi. Fakat üretim miktarının az olması nedeni ile işletme giderlerini karşılayamadığı gerekçesiyle kapatıldı. İlçenin Kuzeyinde ve 15 Km uzaklıktaki Arslanoğlu köyünde yapılan incelemelerde bulunan petrol rezervinin fazla olacağı tahmin edilmekte. Bu maden yatağı 2002 yılında işletmeye açılmış ve halen sınırlı miktarda üretim yapılmakta. Üretilen ham petrol tankerlerle Batman Rafinerisine taşınarak burada işletilmektedir. Yakın gelecekte açılacak yeni kuyularla üretim miktarının artması beklenmekte (4). 2. Abdülhamit'in petrol haritası ve Diyarbakır Bismil petrolü Güneydoğu'da petrol var mı, yok mu? Sultan II. Abdülhamit tarafından hazırlanan petrol haritasında bu soruya 100 yıl önce cevap verilmiş. İşte detaylar!... Yard.Doç. Dr. Arzu Terzi (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Tarih Bölümü öğretim üyesi) /13-Kasım-2006] 229 PETROL TESPİT EDİLMİŞ ALANLARA ÖRNEKLER 1. Diyarbakır 2. Mardin 3. Bismil 4. Hazro Çayı 5. Sinan 6. Batman çayı 7. Dicle Kastel (eski Bismil yolu üzeri), Önemli petrol alanlarındandır (5) BİSMİL'DE KALİTELİ PETROL Türkiye'nin cari açığını olumsuz etkileyen etkenlerin başında gelen yüksek petrol fiyatlarına karşı bir dizi önlemler alan hükümet, bu çerçevede TPAO'nun arama bütçesini de on kat arttırdı. TPAO, yurt dışında petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini yoğunlaştırmak için Türkmenistan ve İran gibi enerji kaynakları bakımından zengin ülkelerle yeni anlaşmalara hazırlanırken, aynı zamanda yurt içi arama faaliyetlerinden de meyve toplamaya başladı. Bu kapsamda TPAO, 30 yıl önce aranan ve terk edilen Diyarbakır-Bismil'deki kuyuda 2 bin 900 metre sondaj seviyesinde yüksek kalitede petrol keşfi yaptı. Üretime alma çalışmalarının devam ettiği kuyudan günlük üretim miktarının ne olacağının ise henüz hesaplanamadığı kaydedildi. Bu arada, bir TPAO yetkilisi de Karadeniz'deki çalışmaların artık sondaj aşamasına geldiğini bildirdi ( www.diyarinsesi.org). 230 Diyarbakır'da petrol müjdesi Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'nde açılan 2 kuyuda 41.9 gravite ile Türkiye'nin en yüksek graviteli petrolü bulundu. Bismil'in Tepe Beldesi Arpa tepe Köyü'nde Alaeddin Midilli Güney Yıldızı, petrol şirketi, yaklaşık 6 ay önce 1 nolu kuyuda günlük 400 varil petrol elde edince, sahayı genişletti. Firma, köylülerden Sadık Turgay'a ait 16 dönümlük araziye satın alarak üç ay önce Arpatepe-2 kuyusunu açarak petrol aramayı sürdürdü. Kuyuda, 2450 metre derinlikte Türkiye'nin en yüksek gravitesine sahip 41.9 gravite petrol bulundu. Firma temsilcisi Serhat Öz, elde ettikleri petrolün grevitesinin Suudi Arabistan'da çıkan petrole eş değer olduğunu söyledi. Petrolün bulunmasıyla çifte bayram yaşadıklarını belirten Öz, "İlk kuyuda günde 400 varil petrol üretimi sürüyor. Yeni keşfettiğimiz ve içinde tek damla suyun olmadığı kuyuda üretim, önümüzdeki günlerde belli olacak. Bu kuyudan çok umutluyuz. En yüksek graviteli petrolü bulduğumuz kuyuda adeta çifte bayram yapıyoruz. Bölgede önümüzdeki günlerde 10 kuyu daha açmayı planlıyoruz" dedi. Arpa tepe Köyü'nde sattığı arazisinde petrol bulunan 8 çocuk babası Sadık Turgay, köylüler olarak büyük sevinç yaşadıklarını belirterek, firmadan çeşitli isteklerde bulundu. Köylerine Sağlık Ocağı yapılmasını isteyen Turgay, "Türkiye'nin en zengin petrolü köylümüzde çıktı ama yokluklar içindeyiz. İki kuyudan da petrol çıktı, artık bu şirket köyümüze yatırım yapsın" dedi. Turgay'ın 8 yaşındaki kızı Asya Turgay'da petrol bulan firmanın okullarına bilgisayar almasını istedi. Arpa tepe köylüleri, köylerinde gençlerin issiz olduğunu, petrolün çıkmasıyla gençlerin de umutlandığını dile getirerek, "Petrol bulunca köy olarak geleceği daha da umutla bakıyoruz" dedi (10.12.2008 DHA). Bismil Tepe Beldesinde Arpa Tepe Mevkiinde Petrol Yatakları Bismil Tepe Beldesinde Arpa Tepe Mevkiinde Petrol Yatakları 231 Tarım İlçenin ana geçim kaynağı tarımdır. İlçenin ekilebilirlik tarım arazisi açısından Diyarbakır İlinin en büyük İlçesi olan Bismil'de genellikle hububat ekimi yapılmakla birlikte son yıllarda enerji imkanları sağlanması ve çevrede yapılan barajlardan dolayı, başta pamuk olmak üzere diğer endüstri bitkilerinin ekimi çok geniş alanlara yayılmıştır. Hububat ekiminin verimi genellikle yağışlara bağlı olduğundan yağışlı geçen yıllarda ürün rekoltesinde büyük artış görülmektedir. Son yıllarda sulu tarımda büyük artış gözlenmekte ve sondajlarla sulama yapılamakta ve Çukurova'ya rakip olacak şekilde pamuk rekoltesi gözle görülür biçimde artmıştır. Ancak buna paralel olarak Tekstil alanında iş yapacak sanayi tesisleri bulunmamaktadır. Ham madde yönünden oldukça zengin olan İlçemizde bu tür sanayi tesislerinin yapılması teşvik edilmelidir (3). Buğdayda Verim İyi Bismil Ziraat Odası Başkanı Mehmet Arslan, "Bu yıl buğday ve mısırda verim çok iyi" dedi. Arslan, yaptığı açıklamada, çiftçi için Bereketli bir yılın geçtiğini belirterek, özellikle mısırda dönüme bin 250-bin 300 kilo hasat elde edildiğini söyledi. Verimin yanı sıra fiyatların da çiftçinin emeğini karşılayacak oranda olduğunu kaydeden Arslan, şöyle dedi:"Bu yıl yapılan pamuk hasadının verimli olmasının sebebi çiftçinin artık verimli ve başarılı bir tarım yapmasıdır. Bu yıl elektrik dalgalanmaları olmasaydı verim daha fazla olurdu. Mısırda bin 250 ile bin 300 kilo arasında verim alınıyor. Mısırın birinci hasadı istenilenin üstünde oldu. Bu yıl güzel bir sezon yaşıyoruz. Önümüzdeki yıllarda daha fazla verimli bir hasat olmasını diliyoruz. Değişik ürünler denemek isteyen çiftçilerimize elimizden gelen desteği de vereceğiz (Diyarbakır söz 11.09.2011). Fidan Üretim Tesisi 232 Bismil Belediyesi, Belediye Orman Tesislerinde yılda 50 bin fidan üretebilecek tesis kurdu. Bismil Belediye Başkanı Cemile Eminoğlu, Bismil'in fidan üretimi bakımından iyi bir bölge olduğunu belirterek, şunları söyledi: ''İlçemiz ağaçlandırma bakımından fakir bir ilçe. Bu yıl 15 bin fidan ağacı Diyarbakır'dan aldık. Fidanları 10 bin tanesini bahçelere, 5 bin tanesi ise Dicle Parkına diktik. Vatandaşın ve okulların fidan ihtiyaçlarını karşılamak için, fidan üretim tesisi kurduk. Şu anda fidanlık tesislerimizde yetişen 25 bin fidan var. Yılda 50 bin fidan yetiştirmeyi hedefliyoruz. Fidanları çekirdekten yetiştiriliyoruz. 1 yıl poşetlerde kaldıktan sonra okullara ve vatandaşlara dağıtıyoruz. Amacımız ilçemizi yeşillendirmektir.'' Fidan üretimi konusunda uzman olan aynı zamanda belediye de Yazı İşleri Müdürü görevini yürüten Ramazan Altunç, tesiste ve uygulama bahçelerinde çalışan işçilere fidan üretimi konusunda eğitim veriyor (www.diyarbakır söz.com). Bismil'de mısır hasadı başladı Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde 1. ekim olan mısır hasatına başlandı. Bismil Kaymakamlığı'ndan yapılan açıklamada, 1 milyon 300 bin ekilebilir tarım arazisine sahip olan Bismil'de son yıllarda başlayan mısır ekiminin geniş alanlara yayıldığı belirtildi. Açıklamada, "Çevre illere oranla yüksek verim elde edilen mısır çiftçilerimizin yüzünü güldürüyor. İlçemize bağlı 30 bin dönüm araziye sahip tepe beldesinde başlanan mısır hasatında çiftçilerle yapılan görüşmelerde dönüm başına ortalama bin 200 kilo verim alındığı ve piyasa satış fiyatının 57 kuruş civarında olduğu bildirildi. Gerek rekoltenin yüksek oluşu ve gerekse fiyatının piyasada pamuğa oranla daha istikrarlı oluşu çiftçilerimizi mısır ekimine teşvik etmektedir" denildi (www.diyarinsesi.org). 233 Hayvancılık İlçemizde hayvancılık gelişmiştir. Genellikle büyükbaş hayvanlar ile küçükbaş hayvancılık gelişmiştir. Hemen, hemen her evde mutlaka eti ve sütü için hayvan beslenmektedir. Son yıllarda besicilik hızla gelişmektedir. Yapılan modern besi tesislerinde çok miktarda besi hayvanı modern usullerle yetiştirilmektedir. Genellikle bu tesisler teşviklerle yapılmıştır. Ancak bazı girişimcilerimiz kendi çabaları ile modern çiftlikler kurmuştur (4). Bismil'de “Mera Islah Projesi” Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'ne bağlı Ambar Belediyesi'nce başlatılan ''Mera Islah Projesi'' ile hayvancılığın geliştirilmesi amaçlanıyor. Ambar Belediye Başkanı Fehmi Kardeşoğlu, yaptığı açıklamada, bölgede hayvancılığın yaygın olmasına rağmen birçok mera alanının ya işgal ya da tahrip edildiğini söyledi. Meraların verimsiz olması nedeniyle hayvanlardan sağlıklı ürün elde edilemediğini kaydeden Kardeşoğlu, bu nedenle hazırladıkları “Mera Islah Projesi” nin Tarım İl Müdürlüğü'nce kabul edildiğini ve Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nca proje için ödenek ayrıldığını bildirdi. Proje kapsamında beldede 550 dönüm arazinin meraya dönüştürüldüğünü ve merada yağmurlama sistemiyle yonga ekiminin yapılacağını anlatan Kardeşoğlu, şöyle dedi: “Daha sonra meradan belde sakinleri yararlanacak. Amacımız mera alanlarını kurtarmak, hayvancılığı geliştirmek ve hayvanlardan sağlıklı ürün elde edilmesini sağlamaktır. 550 dönümlük arazi pilot olarak seçildi. Meradan sağlıklı randıman alınması durumunda bu proje yaygınlaştırılacak. Projenin, başarılı olması durumunda tüm bölgeye uygulanacak. Beldede 5 bin dönüm mera arazisi var. Bu meraların verimli olmasını sağlamak istiyoruz” (Diyarbakır söz). Bismil Kavuşan Höyükte Doğal Yaşam 234 Tepe Başhan Köyüne Yakın Bir Dağ Köyünde Dağ Keçileri Bismil ve leylek Prof. Kılıç'ın çalışmasına göre Avrupa ve Asya'daki en büyük leylek kolonisinin Diyarbakır-Bismil arasında olduğu saptanmıştır. 20 km.lik yolda 53 yuva vardır, 43'ünde üreme gerçekleşmiştir. Her leylek 1-5 arası yavru yapmaktadır. Dicle Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Avrupa ve Asya'daki en büyük leylek kolonisinin Diyarbakır'da olduğunu söyledi. Diyarbakır ve çevresinde kuş türleri konusunda araştırma yapan Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Diyarbakır'ı Bismil İlçesi'ne bağlayan karayolu civarında bulunan yüksek gerilim hatları üzerinde 53 leylek yuvası tespit edildiğini kaydetti. Şimdiye kadar kaydedilen en büyük leylek kolonisinin 30 çiftten oluştuğunu belirten Kılıç, çalışmasının sonuçlarını Avrupa'daki bilimsel kurumlara da gönderdiğini söyledi. Hava sıcaklığı leyleklere yaradı Türkiye'deki 450 kuş türünün 270'ten fazlası Diyarbakır'da yaşıyor 235 Dicle Üniversitesi tarafından yapılan bilimsel çalışmada leyleklerin küresel ısınmanın etkisi ile kış aylarını Türkiye'nin Güneydoğusunda geçirdikleri saptandı. 7 Çift leylek, 2 bin 900 kilometre kanat çırpmak yerine kış sezonunu Dicle nehri kenarında geçirdi. Güneydoğu'da kuş türleri üzerinde yaklaşık 7 yıldan buyana araştırma yapan, Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, son olarak leyleklerin göç yolları ve kış mevsimini geçirdiği yerler ile ilgili yaptığı araştırmada Sudan'dan Türkiye'ye gelen leyleklerin 2 bin 900 kilometre kanat çarptığını belirtti. Leyleklerin kışı Afrika'nın Nil nehri ilkbahar ve yaz mevsimlerini ise Dicle ve Fırat gibi sıcak sulak merkezde ürediğini belirten, Prof. Dr. Ahmet Kılıç, küresel ısınmanın etkisi ile leyleklerin son yıllarda kışı Güneydoğu'da geçirdiğini söyledi. Türkiye'deki 450 kuş türünün 270'ten fazlasının Diyarbakır'da yaşadığını ve 20 kilometre alan içerisinde en fazla leylek popülâsyonunun Diyarbakır Bismil ilçesi yaşadığını kaydeden Kılıç: “Leylekler daha önce İlkbahar ve yaz mevsimlerinde bölgemizde kalıyorlardı. Ancak son yılarda bu göçmen kuşların kış aylarında bile yuvalarını terk etmediğini saptadık. İlk başta anormal bir durum olarak karşımıza çıkıyordu ancak şimdi normalleşti. Hava sıcaklığının etkisi ile leylekler 3 bin kilometre kanat çırpıp Nil nehrine göç etmek yerine yıl boyunca Dicle nehrinde kalmayı tercih ediyor. Bu yıl farklı yerlerde 7 çift leylek tespit ettik. Bu sayının daha fazla olduğunu düşünüyoruz” dedi. Prof. Dr. Ahmet Kılıç, 20 yıl yaşayabilen leyleklerin çiftleştikleri eşleri ile bir ömür, aynı yuvada yaşama örneğini sergilediğini söyledi (www.diyarinsesi.org). Dini mekânlar Bismil'de dört ziyaret vardır: Develi, Kaypi, Karababa ve Ali Ziyareti, Sittioğlu Ziyareti Demirhan Köyündedir. Molla Arabkendi' de önemli simalardandır. Bismil/Tepe beldesi/Arabkendi köyünde Arabkendi hazretlerinin evi, tekkesi 236 Türbe Bismil Tepe beldesi, Arabkendi köyünde Arabkendi hazretleri yeğeni Şeyh Muhammed Naci'den köydeki 40 hanenin Hz.Halid Bin Velid neslinden olduğunu ifade etti Tepe beldesi/Selevdun köyü. Şeyh Cafer Bismil mağaralarıTepe/ Başhan köyü yakınında mağaraları 237 Bismil Kavuşan höyük yakınında mağaralar.(Diclenin altından geçtiği ifade ediliyor) BİSMİL ARKEOLOJİSİ Bismil Üçtepe höyüğü Üç Tepe Höyük, Diyarbakır'ın 40 km. güneydoğusunda, Diyarbakır-Bismil karayolunun kenarında, Batılılarca Kurkh denen, eski Kerh ya da Kerh-i Dicle köyünün batısında, Dicle'nin kollarından biri olan Göksu Çayı'nın kıyısında yer almaktadır. 250x200 m. boyutla-n ve 44 m. yüksekliği ile Güneydoğu Anadolu'nun en büyük höyüklerinden biridir. Diyarbakır Müze Müdürlüğü ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Veli Sevin'in ortaklaşa yürüttükleri kazıya 1988 yılında başlanmıştır. Höyük, 1865 yılında burada bulunan iki stelle Arkeoloji dünyasında iin ve önem kazanmıştır. Asur imparatorlarından II. Asur-nasir-apli (MO. 883-859) ve oğluna ait yazıt ve kabartma steller, bu gün British Museum'da sergilenmektedir. Asur ülkesinin kuzey sınırında yer alan bu bölgenin Asurluların gözünde büyük bir önem taşıdığı ve II. Asur-nasir-apli'nin burada Urartulara komşu bir sınır eyaleti oluşturup, bir saray inşa ettirdiği, stellerin üzerindeki yazıtlardan anlaşılmaktadır. Yine Üçtepe ve yakın çevresinin aynı zamanda Mitani Devleti'nin merkez bölgesi olduğu, I. Adad-nirari (M.O. 1307-1275) dönemine ait Asur belgelerinden öğrenilmektedir. Höyük Erken Kalkolitik Çağ'dan Roma İmparatorluk Dönemi'ne kadar sürekli bir yerleşime sahne olmuştur. Helenistik döneme ait bir döşeme de açığa 238 çıkarılmıştır. (6) Üçtepe hakkında netliğe kavuşturulamayan bazı problemler Orta Asur Dönemine kadar uzanmaktadır. 20 Bunlardan ilki bu şehrin o dönemki ismi ile ilgilidir. 1861 yılında, J.G. Taylor, II.Asurnasirpal'in ilk beş yılına ait anallerinde Tuşhan'daki yapıları ve Kaşyari Dağı'nın (Kasijeri) etrafındaki şehirleri yıktığını belirtmiştir. Bu analinde Üçtepe için “Kurkh” isminin kullanıldığına dikkat çekmektedir. Bir diğer sorun lokalizasyon konusunda yaşanmıştır. Buradaki sorun Tuşhan'da II. Asurnasirpal tarafından oluşturulan Kurkh Monoliti ile bir sarayın Üçtepe'dekiler ile benzer yapıda olmalarıdır. Şalmaneser III'ün (M.Ö. 859 - M.Ö. 824) Kurkh Monolit'inde Kral Ahab'ın adı geçer (8). Ancak III. Salmanassar'ın anallerinin bulunması neticesinde bu sorun aşılmıştır. Çünkü III. Salmanassar Kurkh Monolitini yaklaşık M.Ö. 853 yılında yazdırdığını anallerinde belirtmiş ve burası için Kurkh ismini kullanmıştır. Ancak Kurkh kısıtlı bir alanı tanımlamak için kullanılmış olabilir. Monolit'in dikildiği bölge ise, yani Ta'idu/Tidu, Yukarı Dicle Nehri kenarında Tuşhan ve Sinamu arasındaki Üçtepe'dir. Üçtepe'de bulunan Kurkh Monoliti, konusu itibariyle ilişki içerisinde bulunulan ülkeler ve kralları hakkında bilgi vermektedir. Monolit, Bit-Adinive Karkamış devletleri arasındaki savaşı anlatmakta ve bu savaş neticesinde meydana gelen siyasi değişiklikleri belirtmektedir. Monolitin sonlarında ise III. Salmanassar'ın, kendisine karşı oluşturulan ve içerisinde, Damascus (Şam) kralı Adad-idri, Hamat kralı İrhulini ve İsrail kralı Akhab'ın bulunduğu ittifakla mücadelesi anlatılmıştır. Literatüre Qarqar (Şam'ın kuzeyi) Savaşı olarak geçen bu savaşta her iki tarafta ağır kayıplar vermiştir (7). Ziyaret Tepe Diyarbakır'ın Bismil ilçesi, Tepe Beldesinde, Dicle ve Batman Nehirlerinin birleşme yerinin 20 km. batısında yer alan Ziyaret Tepe Höyüğünde Dr. Timothy Matney başkanlığında 1997-1998 sezonlarında yüzey araştırmaları yapılmıştır Yukarı şehir (Ana Höyük) ve Aşağı şehirden oluşan yerleşimde, Geç Neolitik, Kalkolitik döneme tarihlenen el yapımı kaba hamurlu seramik parçalan, az sayıda işlenmiş obsidien ve çakmaktaşı aletler, da ha önce Üçtepe Höyük kazılarında ele geçen Erken 2. bin dönemine ait kırmızımsı kahverengi seramiklerle benzerlik gösteren seramik parçalarının yanı sıra az sayıda "Habur Seramiği" olarak adlandırılan çizgi boyama bezemeli seramikleri, Orta Asur, Erken Demir çağ, Yeni Asur, Roma, Sasanî, Bizans ve İslamî dönem malzemeleri tespit edilmiştir. Yüzey araştırmasında bütün bu toplanan veriler, Ziyaret Tepe'de aralıksız bir yerleşimin 239 varlığını kanıtlar niteliktedir. Ancak Orta ve Erken Asur dönemlerinde önemli bir merkez olduğu, ele geçen bu dönemlere ait malzemenin yoğunluğu ve niteliğinden anlaşıldığı gibi araştırmada tespit edilen sur duvarının varlığı da bunu destekler durumdadır. Ziyaret Tepenin gelecekte yapılacak kazılarla önemli bulgular vereceği kesindir. (6) Buradan ele geçen çivi yazılı belgeler Ziyaret Tepe'nin, önemli bir Asur bölgesel merkezi olan, Tuşhan olduğunu göstermiştir. Kentin adı Mari metinlerinde, Orta ve Yeni Asur dönemi belgelerinde hem ülke (KUR), hem de kent (URU) tanımlayıcılarıyla birlikte geçmektedir. Yeni Asur devri krallarından Asurnasirpal'in düzenlemiş olduğu üç seferinden ikisine ait kayıtlar, Tuşhan'ın Yukarı Dicle yöresindeki yeri ve önemi konusunda diğer belgelerle karşılaştırıldığında daha ayrıntılı bilgi sağlamaktadır. Ziyaret Tepe Geç Asur çivi yazılı tabletler için önemli bir arşiv niteliğindedir. Buradan, Asur İmparatorluğu'na (M.Ö. 620-610) tarihlenen toplam 21 tablet bulunmuştur. Bu tabletler, Tuşhan'ın Asur Devleti'ne ait vergi toplama merkezi veya tahıl depolama istasyonu olduğunu göstermektedir. Tabletlerin çoğu, tahılların dağıtımı, şehirdeki kişilerle yapılan kontrat ve kişilerin borçlarıyla ilgilidir. Bu metinlerde ayrıca şehrin kurumlarına ilişkin bilgiler de yer almaktadır. (7) Bismil/Tepe beldesinde Ziyarettepe höyüğü Giricano Diyarbakır il sınırları içinde ve Ziyaret tepe'den daha batıda yer alan Giricano Höyük 2000 yılından itibaren 3 yıl süreyle Dr. Andreas Schacner tarafından Ilısu Barajı Kurtarma Çalışmaları bünyesinde incelenmiştir. Giricano, elde edilen bilgiler ışığında daha çok demir yatakları ve tarımsal faaliyetleri açısından, Yeni Asur Dönemi için önemli bir buluntu merkezidir. Giricano'yu asıl önemli bir merkez haline getiren Asur-bel-kala dönemine ait olan 15 adet tablettir. Bu tabletler, hububat, sığır ve gümüş satışı ile ilgilidir. Bu tabletlerde geçen yer ve şahıs adları o dönem Diyarbakır ve yakın çevresi açısından oldukça aydınlatıcıdır. Tabletlerden ticarî faaliyetlerde bulunduğu anlaşılan Kidin-Sin'in oğlu Ahuni kendisini, ilk tablette Dunnu-şa-Uzibi'li olarak tanıtırken, daha sonraki bir tablete Tuşhi/ Tuşhan'lı olarak tanıtmıştır. Tuşhan'ın Yeni Asur Devri'nde ne denli önemli bir merkez olduğuna değinmiştik. Buradan hareketle Giricano'nun Dunnuša-Uzibi olarak Tuşhan'a bağlı daha küçük bir yerleşim olması düşünülmelidir. (7) 240 Kavuşan höyük Kavuşan höyük, Diyarbakır ili Bismil ilçesinin 10 km güneydoğusunda, yenice köyü İnardı mezrası sınırları içinde, Şeyhan çayı'nın Dicle nehri ile birleştiği noktanın hemen doğusunda yer almaktadır. Höyüğün boyutları, doğu-batı yönünde 175 m, kuzey-güney doğrultusunda 75 m, yüksekliği ise üzerinde yükseldiği çakıl ve alüvyon dolgu ile birlikte kuzeyde 8 m iken alüvyonların doldurduğu güney kesimde 2 m kadardır. 1.3 hektarlık yerleşim alanına sahip olan höyük, deniz seviyesinden 538 m yüksekliktedir. Höyükteki kazı çalışmalarımız, iki yıl içinde elde edilen verilere göre şimdilik, orta çağ, geç demir çağ (?), yeni Asur dönemi, Mitani-orta Asur-erken demir çağ ile M.Ö. 111. binyıl sonu-erken 11. Binyıla ilişkin tabakalar bulunmaktadır. Höyüğün olasılıkla en erken yerleşimi olan geç kalkolitik dönem'e ait bazı buluntular ise çok sınırlı bir alanda ele geçmiştir. İlk gözlemlerimize göre, höyüğün kuzeyinde prehistorik yerleşmeler, güneyinde ise m.ö. ıı. Binyıl ve sonrasına ait kalıntılar yoğunluk kazanmaktadır. Prehistorik yerleşmenin yayıldığı kuzey kesimin, Dicle tarafından tahrip edildiğini gösteren bulgular söz konusudur. Höyükteki yerleşim dokusu, büyük bir olasılıkla M.Ö. 11.binyılın başlarında, Dicle'nin neden olduğu bir tahribata uğramış ve höyüğün üzeri çakıl, kum ve kilden oluşan bir kuşakla örtülmüş olmalıdır. f 14 açması'nda, Mitanni ve orta Asur çanak çömleği ile Doğu Anadolu bölgesi'nden gayet iyi bilinen erken demir çağ yivli keramiği bir arada görülür. Yivli malların daha çok çukurlardan ve karışık topraktan ele geçmiş oluşu bu iki kültürün ilişkisini ve ortaya çıkan değişimin Kavuşan'daki oluşumunu stratigrafik olarak saptamayı zorlaştırmaktadır. Güneyden gelen Mezopotamya etkili çanak çömleklerin yanında, el yapımı, kaba mallardan oluşan kuzey kökenli bir kültürün de höyükte temsil edildiğinin belirlenmesi, 2002 yılının önemli sonuçlarından biri olmuştur. g 14 açması'nda ise yeni Asur dönemi ile orta çağ'a tarihlenen yapı katları arasında saptadığımız triangle ware türü boya bezemeli çanak çömlekler, bu yapı katı için geç demir çağı tarihini düşünmemize olanak sağlar. Nitekim söz konusu bulgular, Diyarbakır bölgesi'nde çok iyi tanınmayan geç demir çağ için yeni bilgiler sağlayabilir (ege ün. edebiyat fak.). Bismil'de Dr.Gülniz Közbek'in kazı yaptığı Kavuşan Höyük 241 Bismil'de Dr.Gülniz Közbek'in kazı yaptığı Kavuşan Höyük Bismil'de Tapınak Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde Ilısu Baraj Gölü altında kalacak höyüklerden Hırbinmerdan'da Orta ve Geç Tunç dönemlerine ait atölyeler, tapınak ile dinsel seremonilerin yapıldığı meydandan oluşan yapılar ortaya çıkarıldı. Hırbinmerdan'da çalışan İtalyan kazı ekibinin başkanı Catania Üniversitesinden Nicola Laineri, 2003 yılından itibaren kazı çalışması yaptıkları alanda, milattan önce 2 bin 200 ile bin 600 yılları arasına tarihlenen Orta ve Geç Tunç dönemine ait bir yerleşim olduğunu bildirdi. Yerleşimde çok iyi korunmuş Orta Tunç dönemi yapıları bulunduğunu ve şimdiye kadar Mitanni dönemine ait bir tablet ile Suriye kültürü olan kahverengi ve kırmızı renkteki çok sayıda çanak çömlek bulduklarını belirten Laineri, ''Kırmızı kahverengi olarak işlenen çanak çömlekler, bize bu bölgenin kuzey Suriye ile ticaret halinde olduğunun işaretlerini veriyor. Sadece burada görülen bu teknik, 242 boyama ile değil, objelerin fırınlarda farklı ısıya maruz bırakılmasıyla oluşturulmuş. Az ısı verilen parçalar kahverengi diğerleri kırmızı renk alıyor'' dedi. Tapınak Bulundu Laineri, şimdiye kadar yaklaşık bin metrekarelik alanı gün yüzüne çıkardıklarını ve saray olduğunu düşündükleri bir yapı, çok sayıda çalışma atölyesi ile tapınak ve dinsel seremonilerin yapıldığını düşündükleri bir meydan bulduklarını ifade etti. Laineri, ''Orta Tunç dönemine ait bu bölgede, belki de en iyi durumda olan bir binayı ortaya çıkarmaya başladık. Çok güzel duvarları var, muhtemelen bir saray. Sonra merdiven bulduk. Kültepe'dekine benzeyen merdiven yukarıdaki, bu saray olduğunu düşündüğümüz yapıya çıkıyor. Kazdığımız alanda çok sayıda atölye var. Bunların bir tarafında ise tapınak ve meydan bulduk'' diye konuştu. Buldukları eserler arasında en dikkat çekici parçaların ise 25-30 santimetre ebatlarındaki kenarları süslenmiş, ortasında kadın ya da erkek figürü ile ön kısmında dışarı çıkıntı yapan küçük bir çanağın bulunduğu rölyefler olduğunu kaydeden Laineri, bunların şimdiye kadar sadece Irak'ta bir adet bulunduğunu ve bölgede çok sayıda Orta Tunç yerleşimi olmasına rağmen ilk kez Hırbinmerdan'da ortaya çıktığına dikkat çekti. Kazı ekibi başkanı Nicola Laineri, şöyle dedi: Kazıda Ortaya Çıkanlar ''25-30 santimetre boyutunda, etrafı boya ve çeşitli dekorasyonla süslü, ortasında çoğunlukla çıplak kadın figürü bulunan bu rölyeflerden 4 tane bulduk. Ayaklarında halhal olan çıplak kadın figürünü duruşuyla İştar ile ilişkilendiriyoruz. Ön kısmında işlevsel olmayan küçük çanağa su ya da şarap konularak tanrı ya da tanrıçaya sunulduğu anlaşılıyor. Bunlardan 4 tane bulduk. Bulduğumuz başka parçalardan 3 tane daha olacağını düşünüyoruz. Rölyefin üzerindeki deliklerden bunun duvara monte edildiği anlaşılıyor. Meydan dediğimiz alanda bunların yanı sıra üzerinde çok sayıda geyik motifi olan eşyalar bulduk. Bunlar dinsel ritüeller için kullanılmış olmalı. Yörede Orta Tunç dönemine ait Üçtepe, Ziyarettepe, Salattepe ve Ahmetli yerleşimleri olmasına rağmen ilk kez Hırbinmerdan'da bu rölyefleri bulduk. Bundan önce sadece Irak'ta Asur dönemine ait İştar tapınağında bir adet bulunmuştu. Orada bulunan parçada da aynı motif, aynı dekorasyon, kırmızı siyah renkli ve ortada kadın figürü bulunuyordu. Sadece altında sıvı konulduğunu düşündüğümüz küçük çanak yoktu.'' Dicle Nehri'nin hemen yanında, ovanın dağlarla buluştuğu yerleşimin önemli bir ticaret merkezi olduğunu söyleyen İtalyan arkeolog Nicola Laineri, ''Mezopotamya'da o dönemde çok büyük şehirler var. Ancak Hırbimerdan küçük bir şehir olmasına rağmen ticaret için önemli bir noktada. Burası Suriye ve Anadolu ile ticaret yapıyor. Ergani'de maden kaynakları var. Madenler buranın üzerinden Suriye arafına götürülüyor'' dedi. Laineri, bilgisayar üzerinde Hırbinmerdan kazısının 3 boyutlu rekonstrüksiyonunu oluşturarak bunu Diyarbakır Arkeoloji Müzesine teslim edeceklerini sözlerine ekledi. Ilısu Barajı inşaatının başlaması durumunda 243 Hasankeyf''in yanı sıra su altında kalacak olan Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki bazı höyüklerde tarihi kültürel varlıkların kurtarılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orta Doğu Üniversitesi ve DSİ arasında protokol imzalanarak, 2000 yılından itibaren kazılara başlanmış, İtalyan ekip ise 2003 yılında kazı çalışmasına başlamıştı. (Diyarbakır Söz Gazetesi). Kazı Çalışmaları Tarihe Işık Tutuyor Bismil İlçesi'nde Kortik tepe'deki arkeoloji çalışmalarının, Yukarı Mezopotamya tarihine ışık tutacak. Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde Ilısu Barajı altında kalacak Kortik tepe'deki arkeolojik kurtarma kazısını yürüten Prof. Dr. Vecihi Özkaya, burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine tanık olduklarını bildirdi. Diyarbakır-Batman sınırında, Dicle Nehri ve Batman Çayı'nın kesiştiği yerde bulunan Kortiktepe'deki kazılar 8 yıldır sürdürülüyor. Kortiktepe kazı ekibi ve Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özkaya, Kortiktepe kazısının, yeterince bilinmeyen yukarı Mezopotamya'nın kültürel zenginliklerini ortaya çıkararak, bilim dünyasında küresel heyecan uyandırdığını söyledi. Elde ettikleri sonuçların evrensel olduğunu ifade eden Özkaya, ''Bunlar, insanlığın ortak malı niteliğindedir. Burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine tanık oluyoruz. Kuşkusuz bu özelde bölge, genelde Anadolu topraklarının tarihi zenginliklerinin ön plana çıkması açısından çok önemli'' dedi. Özkaya, 8 yıldır süren kazı çalışmalarında 12 bin yıllık tarihi buluntuları ortaya çıkardıklarını belirterek, şöyle konuştu:''Çanak çömleksiz denilen Neolitik dönem, yani tamamen taşa dayalı üretim biçiminin yaşandığı bir dönem var burada. Bu dönem öncesine ait bazı kalıntılar da saptadık. Bölgede ve Anadolu'da bilinenin ötesinde kültür ve yerleşim tarihi açısından, hatta inanç tarihi açısından en erken ipuçları veren eserlerle karşı karşıyayız. Eserlerin çoğunluğu, literatürde intramural denilen konut tabanlarına gömülmüş mezarlarda ortaya çıkıyor.'' Toplumsal Hiyerarşi ve Sınıflama Var Yerleşimdeki buluntuların, insanlarının beslenme ve barınma kaygısını aşarak estetikle tanıştıklarını, toplumsal hiyerarşinin oluştuğunu ve hatta dinsel sınıfın ortaya çıktığını gösterdiğini ifade eden Özkaya, şunları kaydetti: ''Geçmişin günümüze taşınmasındaki en büyük araç, insanların inançları ve inançlarıyla bağlantılı yapılanmalardır. Dolayısıyla gömü ve gömüyle bağlantılı armağanlar, inanç değerlerinin bir yönlendirmesidir. Bunlara baktığımızda genel anlamda insanların beslenme ve barınma kaygısını aşarak, estetikle tanıştıklartınıgörüyoruz. Eldeki sonuçlar, üretim tekniklerinin geliştiğini, toplumsal hiyerarşi ve sınıflaşmanın oluştuğunu, en azından dinsel bir sınıfın olduğunu ortaya koymaktadır. Kuşkusuz ortak paylaşım, ortak yaşam alanları söz konusu ama bunun içinde paylaştıran ve paylaşanlar var. Bu bakımdan belki de dünyanın ilk örgütlü 244 gelişkin toplumuyla karşı karşıyayız. Bu dönemde güney ve kuzey Mezopotamya'da birçok yerleşim var ama Mezopotamya'da bu şekilde bütün ögeleri kapsayan ikinci bir yerleşim bilinmiyor.'' Ortaya çıkardıkları kültür ürünleri ve arkeolojik verilerin Kortiktepe ve eserlerin sergileneceği Diyarbakır Müzesi'ni emsalsiz kıldığını anlatan Özkaya, şöyle devam etti: ‹'Analiz numuneleri zaten tahminlerin ötesinde çok ciddi sonuçlar getirecek ama Diyarbakır Müzesi'nde teslim edilmiş eserler anlamında değerlendirirsek, yeni binaya taşınacak müzenin yarısı Kortiktepe eserleri için düzenlendi. Yine de Kortiktepe eserlerinin ancak dörtte biri orada sergilenebilecek. Şimdiye kadar Diyarbakır Müzesi'ne 1500-2 bin civarında envanterlik eser teslim ettik.'' Eserlerin özelliklerine değinen Özkaya, dönemin yalın yaşam biçimiyle bağlantılı olarak günlük hayatı ilgilendiren taş kaplar, taş baltalar, likitler denilen yontma taş aletler ile korunması ve günümüze ulaşması büyük öneme sahip kemik aletler bulduklarını bildirdi. Özkaya, ''Hayvan kemiklerine işlenmiş öylesi figürler var ki bunların günümüze kadar taşınmış olması bir yana, üzerindeki figürlerle dönemin dinsel yaşantısına ışık tutacak olması çok önemli. Bunların tamamı emsalsiz eserler. Yine sosyal anlamda zenginleşmenin bir ürünü olarak özellikle başta kadınlarda ve erkeklerde takı eserleri, yılan taşına işlenmiş çok değişik takılar söz konusu'' dedi. Yazının olmadığı bir dönemi araştırdıklarına dikkati çeken Özkaya, tasvir ve tekrarda ısrar olduğunda buna bir anlam yüklenmesi gerekliliğinin ortaya çıktığını vurguladı. Prof. Dr. Özkaya, taş ve kemik nesneler üzerinde yılan, çıyan, akrep, dağ keçisi gibi figürlerde ısrar edilmesi ve bunların yoğun kullanılmasını dinsel sembollerle açıkladıklarını bildirdi. Çevredeki zararlılardan korunmak için tılsıma başvurma ve bunların yarattığı tehditlerden kaynaklı dinsel inanç geleneklerin oluştuğuna dair ipuçları bulduklarını ve bu tür inançların uzantılarının bugün de olduğunu belirten Özkaya, şöyle konuştu: ''Ayrıca tekrarlı geometrik motifler var. Örneğin taş kaplar üzerine baktığımızda, oradaki geometrik dekorasyon sıradan olmanın ötesinde, örneğin kabın biçimi, üretim tekniği ve kullanım amacına bağlı değişkenlik gösteriyor. Dolayısıyla kendi içinde değişken tek tür figürlerde ısrar, bu eserler üzerinde tasvir edilmiş figürlerin toplumsal kabul görmüş dinsel öğeler olduğunu gösteriyor ki bunlarla bir şekilde diyalog kurduğunuzda dönemin sosyo-kültürel yapısını bütün yönleriyle çözme olanağı veriyorlar.'' Özkaya, Ilısu Barajı'nın alanı su altında bırakacağını ancak bunu fazla hissetmeden çalışmalarını bilimsel yöntemler ve büyük iş gücüyle tamamlamaya çabaladıklarını ifade ederek, ABD üniversiteleri Harvard ve Yale ile Almanya'dan bazı bilim adamlarıyla ortak çalıştıklarını söyledi (9). 245 Kazıda Ortaya Çıkarılan Bazı Tarihi Eserler Bismil/Tepe beldesinde hakemi Use 8 Bin Yıl Öncesi Hakemi Use Kazı Çalışmaları Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki Hakemi Use'de yapılan kazılarda, günümüzden 8 bin yıl öncesine ait mal giriş çıkışını kontrol altına alan bulgular ile silolar gün ışığına çıktı. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halil Tekin'in başkanlığındaki ekip tarafından yürütülen Hakemi Use kazısının bu yılki bölümü tamamlandı. Kazılarda günümüzden 8 bin yıl öncesine ait 5 tahıl silosu ile mal giriş çıkışının kontrol altına alındığını kanıtlayan kil nesneler, geometrik damga ve mühür baskılar bulundu. Kazı Başkanı Doç. Dr. Halil Tekin, Dicle Nehri üzerinde inşası süren Ilısu Barajı gölü altında kalacak kültür varlıklarını kurtarmaya yönelik proje kapsamında yürütülen Hakemi Use kazısında bu yıl da önemli buluntuların çıkarıldığını bildirdi. Kazılarda daha önce Neolitik döneme ait özellikle de tarımcı ve köy topluluğunun önemli bir evresini tespit ettiklerini belirten Tekin, Mezopotamya uygarlığının çok önemli bir döneminin varlığını Türkiye sınırları içerisinde ortaya çıkardıklarını anımsattı. Bu dönemin, arkeoloji literatüründe ''Hassuna Dönemi'' olarak bilindiğini hatırlatan Tekin, ''Tarımcı bir topluluk. Basit bir yaşam biçimi sürüyorlar. Kerpiç tam olarak henüz kullanılamamış ama onun yerine dökme çamurdan, dörtgen planlı, birkaç odadan oluşan mekanlarda yaşıyorlar ya da bu mekanları kullanıyorlar'' dedi. Ortak Depolama Alanı Tekin, Hakemi Use'nin bu yılki kazılarında oldukça ilginç mimari kalıntılara rastlandığını belirterek, şöyle dedi:''Bismil İlçesi, Tepe Beldesi sınırları içinde yer alan Hakemi Use'de günümüzden yaklaşık 8 bin yıl öncesine ait yerleşim bulunmaktadır. 2009 yılında yerleşimin orta kesimine denk düşen bir alanda yan yana 246 beş büyük silo ve bu siloların etrafını çeviren bir duvara rastlandı. Söz konusu yapılar kompleksini önemli kılan ise siloların arasında çoğu yan yana ele geçen çok sayıda kil nesneler. Bu nesnelerin bazılarının üzerinde ip izleri, bazılarında ise geometrik damga, mühür baskıları bulunuyor.''Siloların, etrafının duvarla çevrili olduğunu ve yerleşimde yaşayanların ortak depolama alanı olduğunun anlaşıldığını ifade eden Tekin, bu alana mal giriş ve çıkışlarını kayıt altına almak için kilden yapılmış nesneler kullanıldığını anlattı. Kazı Başkanı Doç. Dr. Tekin, şöyle konuştu: ''İlk yazılı belgelerin günümüzden yaklaşık 5 bin yıl önce, Sümerlerde yine depolama amaçlı binalarda sayısal işaretler olduğu hatırlanacak olunursa, Hakemi Use kazılarında ortaya çıkartılan farklı şekillerdeki kil nesneleri bir bakıma rakamların üç boyutlu hali şeklinde yorumlamak yanlış olmasa gerek.'› Literatürde Jeton Tekin, benzerlerine Yakın Doğu'nun pek çok tarih öncesi yerleşiminde de rastlanan bu kil nesnelerin arkeoloji literatüründe ''jeton'' veya ''token'' olarak isimlendirildiğini ifade etti. Henüz merkezi gücün oluşmadığı bir dönemde, topluluğun artı ürünü düzenli bir şekilde depoladığını anlatan Tekin, en önemlisinin de depoya giriş çıkışın sıkı bir kontrol altında tutulmaya başladığının anlaşıldığına dikkati çekti.Tekin, benzer sistemin günümüzde Yemen ve Libya'nın kırsal kesimlerinde bilindiğini, okuma yazma bilmeyen toplulukların ortak depolama alanlarında herkesin güvendiği bir görevlinin bulundurulduğunu aktaran Tekin, şöyle devam etti: ''Depolama alanından mal giriş ve çıkışı bu görevli tarafından denetlenmektedir. Her işlem sırasında kil, taş veya kemikten yapılmış nesneler deri veya sepet içine atılıyor, böylece topluluğa karşı günü geldiğinde hesap veriliyor. Hakemi Use'de de benzer bir sistemin olduğu anlaşılıyor. Ayrıca kapların ağız kısımlarının kil topraklarla kapanması uzak mesafeli ticarete de işaret ediyor. Malın yerine açılmadan ulaşmasını kontrol etmek için bu kil kaplamalar kullanılmış''. Arkeolojik Veriler Doç. Dr. Halil Tekin, tüm bu arkeolojik verilerin, Hakemi Use'nin, günümüzden 8 bin yıl önce karmaşık bir ticaret ve depolama sisteminin varlığına işaret ettiğini vurguladı. Tekin, Hakemi Use'nin M.Ö. 6200-5900 Hassuna dönemi yerleşimi olduğunu, dönemin Mezopotamya tarih öncesinin ilk boyalı seramiğinin kullanıldığı dönem olmasıyla dikkati çektiğini belirterek, ''Uygarlık tarihinde gerçek seramik fırının kullanılmaya başlandığı, kaliteli mühürlerin üretildiği bir dönem olarak tanınan Hassuna Dönemi'nin Türkiye sınırları içinde kazısı yapılmakta olan tek temsilcisi Hakemi Use'dir. Bugüne kadar ilkleri gün ışığına çıkaran Hakime Use'nin, önümüzdeki yıllarda da bilim dünyasına ışık tutacağını düşünüyorum'' (Diyarbakır Söz). 247 Hakemi Use Yukarı Dicle Vadisi'nde kazısı yapılmış ilk ve tek gerçek bir Hassuna/Samarra yerleşimidir. Hakemi Use bugün için Hassuna/Samarra seramiğinin Ön asya'daki kuzey sınırını oluşturmaktadır. (10) Tarihlendirme Hakemi Use'nin de içinde bulunduğu Yukarı Dicle Vadisi MÖ II. binyılın sonlarından itibaren Asur etkisine girmiştir. Dönemin çivi yazılı belgelerinde bölgenin tarihi hakkında doyurucu olmasa da bazı bilgiler bulmak mümkündür. Bu belgelerin ışığı altında Yukarı Dicle Vadisi'nin önceleri bölgeye hâkim olan Mittani ile batıdaki büyük siyasi güç Hititler arasında; daha sonraları da hızla güçlenip bu iki gücün arasında yer edinmeye çalışan Asur arasında bazı sorunlara neden olduğu anlaşılmaktadır (11). Tapınak günışığına kavuştu 248 BİSMİL HÖYÜKLERİ Uso Tepesi İl: Diyarbakır İlçe: Bismil Köy: Türü: Höyük Konum: Diyarbakır'a 59 km. uzakta. Bismil'in 9 km. doğusunda. Tepe Bucağı'na 6 km. uzaklıkta höyük, Dicle'nin sağ tarafında. Boyutları: 90X100X40 m. Özellikleri: Yayvan ve alçak bir höyük. Doğu-batı doğrultulu. Dicle'nin sağ kıyısı terası üzerinde. Üzerinde pamuk ekimi nedeniyle yoğun tahribat var. Dönem: DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Köroğlu 1998: 60 Aralıktepe (Tezekli) İl: Diyarbakır İlçe: Bismil Köy: Aralık Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'a 53 km. uzaklıkta, Bismil ilçe merkezinin 3 km. doğusunda, Bismil-Tepe yolunun solunda, Aralık köyünün yakınında, Dicle'nin sağ kıyısında. Boyutları: 60X170X40 m. Özellikleri: Yayvan ve alçak bir höyük. Höyüğün sağında toprak çekme nedeniyle tahribat var. Dönem: İTÇ (“Simple Ware”, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: V.Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Köroğlu 1998: 59; 2002: 457 249 Tepe-Ziyarettepe (Behramki) İl: Diyarbakır İlçe: Bismil Köy: Tepe Türü: Höyük Konumu: Bismil ilçesinin 12 km., Tepe köyünün 1 km. doğusunda, Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 325X300X30 m. Özellikleri: Kuzeyi ve doğusu dik, diğer yönleri yayvan höyük. Dönem: Kalkolitik (“Halaf Malı”), İTÇ (“Simple War”e, “Metallic Ware”), İTÇOTÇ Geçiş Dönemi Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992, T. Matney 1998-devam eden kazılar. Bibliyografya: Kessler 1980: 114. Matney 1999: 297-332, 2001: 547-564, 2003: 233-243, 2004: 163-173, Matney, Roaf, Macginnes: 2002, 517-548, Türkmenhacı İl: Diyarbakır İlçe: Bismil Köy: Türkmenhacı Türü: Höyük Konumu: Bismil ilçe merkezinin 3.5 km. güneybatısında, Türkmenhacı köyünün 2.5 km. kuzeydoğusunda. Karayolundan 5 km. içeride, Kazancı-Bismil arasında. Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 120X60X20 m. Özellikleri: Doğusu dik ve yüksektir, batısında tarlalar ile aynı seviyeye iner. Tüm yüzeyinde tarım yapılmakta. Dönem: İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal, Krem Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki 250 Katkılı Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Köroğlu 1998: 59; 2002: 457. Kazancı (Kürthacı) İl: Diyarbakır İlçe: Bismil Köy: Kazancı Mezra: Yeşiltepe Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'a yaklaşık 63 km. uzaklıkta. Bismil ilçe merkezinin 13 km. güneybatısında, Kazancı köyünün 1.5 km. kadar güneyindeki Yeşiltepe mezrası yakınında. Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 210X180X30 m. Özellikleri: Yayvan bir höyük. Üzeri düz, yalnızca kuzeyinde alçak bir konisi var. Üzerinde Abdülkerim adlı bir yatır var. Dönem: İTÇ (“Simple Ware”), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal, Krem Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal, Yeşil Bitki Katkılı Mal), DÇ (KremPembe Yivli Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Kessler 1980: 113; Köroğlu 1998: 59; ; 2002: 457. Balcılar (Selabdün) İl: Diyarbakır İlçe: Bismil Köy: Balcılar Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'a 77 km., Bismil ilçe merkezine 27 km. uzaklıkta; Tepe Nahiyesi'nin 12 km. güneydoğusunda, Balcılar Köyü'nün 1 km. doğusunda, Savur. 251 Çayı'nın kenarında yer alır. Boyutları: 200X150X5 m. Özellikleri: Yuvarlak bir höyüktür. Kuzeyinde konisi var, güneye doğru ise teraslar halinde alçalmakta. Dönem: İTÇ (Kiremit-Kahve Açkılı Mal), STÇ (Yeşil Bitki Katkılı Mal), DÇ (KremKahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992. Pınarbaşı (Matar) İl: Diyarbakır İlçe: Bismil Köy: Pınarbaşı Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'a yaklaşık 81 km. uzaklıkta. Bismil ilçe merkezinin 31 km., Tepe bucağının 16 km. güneydoğusunda, Diyarbakır-Savur-Mardin yolunun kuzeyinde, Pınarbaşı köyünde. Savur çayının sağında, Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 200X150X25 m. Özellikleri: Yayvan höyük. Doğusunda konisi var. Kuzeyi dik, batısı ve güneyi teraslı. Güney ve batı kısmında köy yerleşmesi görünüyor, modern köyün tahribatı ile birlikte toprak çekme nedeniyle de yoğun tahribata uğramış. 21 Dönem: Kalkolitik (“Saman Yüzlü Mal”), İTÇ (“Simple Ware”, “Metallic Ware”, Kiremit-Kahve Açkılı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal, DevetüyüKrem Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: A.T. Olmstead 1907; V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Kessler 1980: 114; Köroğlu 1998: 60; 2002: 457. 252 (12) KAYNAKLAR 1-http://diyarbakir1.tripod.com/ 2- http://www.geocities.com/ 3-http://www.bismil.bel.tr/ 4- http://bismil.gov.tr/ilcemiz.php?kat=kulturel 5- Haşim Söylemez. Aksiyon dergisi Sayı: 622 – 06.11.2006 6- Nevin Soyukaya Arm Dalı keolojik Araştırmalar Işığında Diyarbakır ve Çevresi Müze şehir. Diyarbakır.YKY yay.İst1999 7-Nurgül YILDIRIM Anadolu'da Bulunan Yeni Asurca Belgeler. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/1575/17091.pdf 8- http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav 9-Vecihi Özkaya , Aytaç Coşkun. Körtik Tepe, a new Pre-Pottery Neolithic A site in south-eastern Anatoliahttp://antiquity.ac.uk/projgall/ozkaya/ 10-http://www.arkeo.hacettepe.edu.tr/tr/hakemi-use 11- Halil Tekin Hakemi Use 2008 Yılı › Kazılar›nda Keşfedilen Geç Assur Dönemi Mezarları Edebiyat Fakültesi Dergisi / Journal of Faculty of Letters Cilt/Volume 26 Say›/Number 2 (Aral›k /December 2009 12- Nilgün Coşkun Köse. Diyarbakır-Bismil Yüzey Araştırmasında (Dicle'nin Güneyi) Saptanmış Yerleşimlerin Çanak Çömlek Malzemesinin Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji AnabiliVan-2005 253 ÇINAR İLÇESİ İlçemiz Diyarbakır havzasının güney kesiminde Diyarbakır Mardin arasında yer almaktadır. İlçenin kuzeybatısında Diyarbakır İl Merkezi, batısında Şanlıurfa/Siverek ve Viranşehir; Güney ve Güneybatısında Mardin/Mazıdağı ve Derik; Doğusunda ise Mardin/Savur ve Diyarbakır Bismil İlçeleri vardır. 1.952 Km2'lik yüzölçümüyle coğrafi alan itibariyle Diyarbakır'ın en büyük ilçesidir. Rakımı 660 metre olan İlçenin Diyarbakır Merkezine olan uzaklığı 32 km.dir. İlçede kışın kabarıp yazın kuruyan akarsulardan başka önemli akarsu olarak Göksu Çayı ile Dilaver Çayı vardır. Durgun su kaynakları olarak ise Beşpınar,Yukarı Ortaviran ve Künreş Göletleri ve Göksu Barajı vardır. İlçemizde yazları sıcak ve kurak kışları soğuk ve yağışlı olan karasal bir iklim hakim olup, yıllık ortalama yağış miktarı 400 metreküptür. İlçeye bağlı Ballıbaba Köyü yakınlarında zengin fosfat yataklarına rastlanmıştır. İlçe merkezi 6 mahalleden oluşup 1 Belde, 72 Köy, 58 mezra ve 14 Kom'dan oluşan bir ilçe şeklindedir. İlçede geniş araziler bulunmaktadır, bu sebeple ilçemizde tarım ve hayvancılık ilçe ekonomisinin en önemli bölümlerini oluşturmaktadır. İlçe topraklarının % 46'sı tarıma elverişli bölümden oluşmaktadır. Bölgede açılan Göksu Sulama Barajının hizmete girmesiyle sulu tarımda da büyük ilerleme kaydedilmiştir. Çınar ilçesinde başlıca tarım ürünleri Pamuk, Pirinç, Buğday, Arpa, Mercimek ve Nohut'tur. Yine ilçemiz sınırları içerisinde bir bölümü kalan Karacadağ bölümü de yaşayan Halk özellikle Hayvancılıkla uğraşarak geçimlerini sağlamaktadır. İlçe Merkezinin ortasında Özellikle sınır Ticaretinin çok gelişmiş olduğu Irak ve Suriye'den gelen araçların Transit yol olarak kullandıkları yol olan ve Mardin'i Diyarbakır'a bağlayan yol geçmektedir. Çınar ilçesinin merkezinde ve bazı bölgelerinde yeşil Akdeniz maki tipi ağaçlık bölgeler bulunmaktadır. Çınar son yıllarda açılan barajlarla birlikte ileriki yıllar için Yeşil bir çehreye hazırlanmaktadır. Çınar İlçe sınırından geçen Dicle Nehri kıyılarında ve Reşan çayı etrafında bulunan kısımlarda birçok çeşit ağaca rastlamak mümkündür. (1) Çınar ilçesinin tarihçesi, Diyarbakır İli tarihçesine paralel bir durum arz eder. İlçe birçok uygarlığa yerleşim merkezi olmuştur. İlçedeki bazı köy isimlerinden İlçemizin çok eski bir yerleşim birimi olduğu ortaya çıkmaktadır. İlçemize bağlı 'Huri-Hurik' (Sırımkesen Köyü) ile Beneklitaş Köyüne doğru geçit veren 'Bestahuriyan' (Huriler Deresi)'nin Milattan önce 1500 - 3000 yılları arasında bu yöreye egemen olan 'Huri Devleti' zamanından izler taşıdığı anlaşılmaktadır. Yöreye sonraları Mitaniler, M.Ö. 1250 lerde ise Asurların egemen oldukları anlaşılmaktadır. Yöre, daha sonra Medler, Persler, Makedonya, Selevkoslar ve Partların egemenliğine girmiştir. M.Ö.3. yüzyılda Roma egemenliğine girmiş ve Roma egemenliği, M.S.4.yüzyıla kadar sürmüştür. Hazreti Ömer döneminde 639 da İslam Egemenliğine, 1085'te Sultan 'Berkyaruk' zamanında Selçukluların egemenliğine girdi. Daha sonra İnaloğulları, Artukoğulları ve Eyyubilerin Egemenliğinde kalan yöre daha sonra Anadolu Selçukları,İlhanlı ve Timur egemenliğine girdi. Yönetimi Timur'dan alan Akkoyunlular 1502 de Safavi Hükümdarı Şah İsmail'e yenilince, 254 yörenin hakimiyeti Safevilere geçtiyse de halk bu hakimiyeti tanımayıp Yavuz Sultan Selim'e bağlılıklarını belirtti. Çaldıran Seferinden sonra 1515 te Osmanlı İmparatorluğuna bağlanan bölgede 1.Dünya Savaşından sonra düşman işgali olmamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır merkeze bağlı şirin bir köy olan Çınar 23 Haziran 1937 yılında, 3223 sayılı kanun ile bağımsız ilçe haline gelmiştir. Önceleri adı Melkis olup merkezi daha sonra Hanakpınar Köyü yakınlarına taşınan ilçenin, 1937 den önce adı 'Akpınar' ve 'Hanakpınar' olarak bilinmekteydi. İlçe 1939 -1950 arasında Bulgaristan ve Kudüs'ten gelen göçmenlerin bölgeye yerleşmeleri ile büyümüş ve gelişmeye başlamıştır. 2000 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre, nüfusu 58.583, köy sayısı 92'yi bulan ilçe, Diyarbakır İlinin şirin ilçelerinden biri olmuştur. (2) Çınar İlçesi ve Tarihi Önemi Kurh monolitinde ..Assur-nasiraplinin 882 yılındaki seferi anlatılıyor. Muhtemelen Mardin-Diyarbakır yolu kullanılıyor. Kaşyari-Mazıdağı'nı geçtiğini, Kinibu'yu aldığını, şehrin yöneticisinin derisini Damdamusa kenti duvarına astığını,Mariru kentini tahrip ettiğini, Nirbu ülkesindeki Tela'ya geldim, güçlü duvarlarını tahrip ettim. Oradan Tuşhan'a geldim ve sarayımı yaptım ifadeleri vardır. Eşleştirme olarak Çınar çevresindeki höyükler ele alınmıştır. İncirtepe=Kinabu Sıhra=Şıhratepe Tavşantepe=Damdamusa Tuşhan=Üçtepe Aktepe=Tela Asur devletinin kuzey sınırı olarak Dicle nehri mütalaa ediliyor ve Asur kentlerinin Diclenin güneyinde olduğu düşünülüyor. Tavşantepe'de Orta asur dönemi seramiklerini ön planda görüyoruz. Ancak 1 adet Mitanni seramiği de mevcuttur, bir kadehe rastlıyoruz. Yani Orta Asur dönemi öncesi Mitanni dönemi söz konusu . Tavşantepe'nin çevresinde verimli Kikan ovası var. Bu muhtemelen Asur kralı Kikia'dan geliyor. İlk Tunç çağına ait seramikler de mevcut. Erken demir çağına ait idol başları da var. II. Asur-nasirapli'nin Kurh monoliti ve kalhu yazıtında Damdamusa için (URU) kent tanımlaması var. (3) 255 Tavşantepe höyüğünden çıkarılan eserler 256 Çınar ilçesi genel görünüşü (1967 Adil Tekin) Çınar ilçesi genel görünüşü (1970 Adil Tekin) Çınar ilçesi genel görünüşü (1973 Diyarbakır 1973 il yıllığı) 257 Çınarda Höyükler 1-Pornak Höyüğü: Beşpınar köyü Murattaşı (pornak) mezrasındadır. yüksekliği fazla olmayan ama geniş bir alan kaplayan höyük hakkında kesin bir bilgi yoktur, höyüğün toprağından faydalanmak isteyen köylülerce yapılan kazılarda çanak ve çömlek parçalarına ve sikkelere rastlanmışlardır. 2-Kazıktepe höyüğü: Kazıktepe köyündedir.uzaktan bakıldığında bir piramidi andıran bir görünüşe sahiptir.. 3-Şığre-Tepe Höyüğü: Yuvacık köyüne bağlı tekkaynak mezrasındadır. pornak höyüğü biçimindedir. 4-Tavşantepe Höyüğü: Altınakar köyü yakınındadır. pornak höyüğüne benzemektedir. 5-İncirtepe Höyüğü: Pornak ve Tavşantepe höyüğüne benzemektedir. 6-Aktepe Höyüğü: Aktepe köyündedir.pornak,tavşantepe ve intirtepe höyüklerine benzemektedir. Pornak, tavşantepe, incirtepe ve aktepe höyükleri aynı hizada olduklarından eskiden haberleşme aracı olarak ta kullanıldığı düşünülebilir.(2) Çınar İlçesi Tavşantepe höyüğü 258 ÇINAR HÖYÜKLERİ Hücceti İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: Hücceti Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'ın 27 km. güneydoğusunda, Hücceti köyünün 1 km. kadar güneybatısında, Dicle'nin sağ kıyısında. Boyutları: 50X40X5m. Özellikleri: Yayvan ve alçak höyük. Üzerinde tarım yapılmakta ve bu nedenle yoğun tahribat vardır.18 Dönem: Kalkolitik (“Halaf Malı”, “Ubeyd Malı”, “Saman Yüzlü Mal”, “Coba Malı”), İTÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), OTÇ (Kahve Astarlı Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal, Krem Astarlı Mal), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, “Nuzi Malı”). Araştırmalar: P. Benedict 1963; V. Sevin 1986-1992,. Bibliyografya: Köroğlu 1998: 8 Şükürlü İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: Şükürlü Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'ın 17 km. güneydoğusunda, Şükürlü Köyü'nün 1.5 km. batısında, TRT istasyonunun 500 m. Doğusunda, Dicle'nin sağ kıyısında. Boyutları: 70X80X5 m. Özellikleri: Höyüğün üzeri bazalt yapı taşları ile kaplı durumda. Yerleşimler geniş bir alana yayılmış ve tahribat çok fazla. Dönem: Kalkolitik (“Ubeyd Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal), DÇ (KremKahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: K. Kökten 1946; V. Sevin 1986-1992. 259 Kazıktepe İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: Kazıktepe Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'ın yaklaşık 20 km. güneydoğusunda. Çınar ilçe merkezinin yaklaşık 30 km. kuzeybatısında, Kazıktepe köyünün 500 m. güneybatısında, Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 90X1.80X35 m. Özellikleri: Sivri konili höyük. Doğusu ve güneyi teraslı. Höyük yüzeyinde zirveye yakın kesimde horasan harçlı duvar izleri, eteklere doğru küçük ve orta boy bazalt duvar taşları, doğu kesimde ise geç bir yerleşimin kalıntıları görülebilir. Dönem: İTÇ (“Metallic Ware”, Kiremit-Kahve Açkılı Mal), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal, Krem Astarlı Mal), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: J. G. Taylor 1866; A. Dönmez ve W. C. Brice 1947; P. Meriggi 1965; V.Sevin 1986-1992, . Bibliyografya: Meriggi, 1967: 289; Kessler 1980: 112; Köroğlu 1998: 57-58; 2002: 457. Murattaşı (Pornak) İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: Beşpınar Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır-Batman karayolunun üzerinde. Çınar ilçe merkezinin 8 km. kuzeybatısındaki Beşpınar köyünün 2 km. kuzeydoğusunda, Murattaşı mezrasında. Dicle'nin sağ kıyısında. Boyutları: 250X175X20-30 m. Özellikleri: Kuzeyi dik ve bu kesimde Dicle'ye bakan geniş bir girinti yer almakta. Höyüğün çevreleyen bazalt sur izleri var. Dönem: İTÇ (“Metallic Ware”, Kiremit-Kahve Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), İTÇOtÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri 260 Mal, Kiremit Astarlı Mal, Devetüyü-Krem Mal, “Habur Malı”), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: J. G. Taylor 1866; K. Kökten 1946; P. Benedict 1963; V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Benedict, 1980, s:131; Kessler 1980: 113; Köroğlu 1998: 57; 2002: 457. Sıhratepe İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: SıhraTürü: Höyük Konumu: Çınar ilçe merkezinin 8 km. kuzeyinde, Sıhratepe köyünün 2 km. güneydoğusunda. Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 140X80X40 m. Özellikleri: Sivri ve alçak höyük. Dönem: Kalkolitik (“Halaf Malı”, “Ubeyd Malı”, “Saman Yüzlü Mal”, “Coba Malı”), İTÇ (“Simple Ware”, Kiremit-Kahve Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), OTÇ (Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal, Krem Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkıl, Açkılı Mal), DÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: A.T. Olmstead 1907; P. Meriggi 1965; V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Meriggi, 1967, S:289; Kessler 1980: 113 Tavşantepe İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: Altunakar Türü: Höyük Konumu:. Çınar ilçe merkezinin 3 km. kuzeyinde, Altınakar köyünün 1 km. kadar güneyinde, Tavşantepe mezrasının doğusunda. Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 150X125X30 m. Özellikleri: Yayvan, doğusu dik höyük. Eteklerinde taştan ev izleri görülür. Çok yoğun tahribat var. 261 Dönem: İTÇ (“Simple Ware”, “Metallic Ware”), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkıl, Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: P. Meriggi 1965; V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Meriggi, 1967, S:289; Kessler 1980: 113; Köroğlu 1998: 58; 2002: 457. Harita No: 1, 2, 4-7. Resim No: 14 3.17. Höyükdibi (Melkiş) İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: Höyükdibi Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'ın yaklaşık 25 km. güneyinde. Çınar ilçe merkezinin 13.5 km. batısında, Höyükdibi mahallesinde, Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 90X70X15-20 m. Özellikleri: Yayvan ve alçak höyük. Üzerinde modern mezarlık, güney eteğinde ise modern köy evleri yer alır. Toprak alımı nedeniyle tahribat yoğun. Dönem: Kalkolitik (“Ubeyd Malı”), İTÇ (Kiremit-Kahve Açkılı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: P. Meriggi 1965; V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Meriggi, 1967, S:289; Kessler 1980: 112; Köroğlu 1998: 57; 2002: 457. Harita No: 1-4, 6, 7. Resim No: 15 22 Aktepe İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: Aktepe Türü: Höyük 262 Konumu: Çınar ilçe merkezinin 20 km. doğusunda, Aktepe köyünün kuzeyinde höyük. Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 140X100X25 m. Özellikleri: Yayvan höyük. Kuzeyi dik ve bir kaynak suyu tarafından, doğusu Kazancı-Çınar karayolu tarafından sınırlandırılmış. Doğu-batı yönlü uzanmakta. Dönem: Kalkolitik (“Halaf Malı”), İTÇ (“Simple Ware”, “Metallic Ware”, KremKahve Bitki Katkılı Mal, Kahve-Kiremit Üçgen Tutamaklı Mal), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri Mal, Kiremit Astarlı Mal, DevetüyüKrem Mal, Krem Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Açkılı Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal, Krem Astarlı Bitki Katkılı Mal, “Nuzi Malı”), DÇ (Krem-Pembe Yivli Mal, Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal) Araştırmalar: A.T. Olmstead 1907; V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Kessler 1980: 113; Köroğlu 1998: 59; 2002: 457. İncirtepe (Tilarap) İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy: İncirtepe Türü: Höyük Konumu: Diyarbakır'a 45 km. uzaklıkta, Çınar ilçe merkezinin yaklaşık 15 km. doğusunda. İncirtepe Köyü'nün hemen batısında höyük. Dicle'nin güney kıyısında. Boyutları: 200X135X15-20 m. Özellikleri: Sivri höyük. Doğu-batı doğrultulu, güneyi biraz daha dik, batısında, kuzeyinde ve doğusunda geniş bir terası var. Köy evleri doğudaki teras üzerine doğru yükselmekte. Üzerinde modern bir mezarlık bulunmaktadır. Dönem: İTÇ (“Simple Ware”, “Metallic Ware”, Kiremit Kahve Açkılı Mal, KremKahve Bitki Katkılı Mallar), İTÇ-OTÇ Geçiş Dönemi (Boya Bantlı Mal), OTÇ (Gri Astarlı Mal, Kahve Astarlı Mal, Gri Mal, Kiremit Astarlı Mal, Kiremit Mal, Devetüyü-Krem Mal, Krem Astarlı Mal, “Habur Malı”), STÇ (Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal), DÇ (Krem-Pembe Yivli Mal, 263 Krem-Kahve Bitki Katkılı Mal) Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya:. Köroğlu 1998: 58-59; 2002: 457. Pir İbrahim İl: Diyarbakır İlçe: Çınar Köy:Türü: Höyük 23 Konumu: Çınar ilçe merkezinin 5 km. güneydoğusunda, Diyarbakır-Mardin karayolunun ve Göksu'nun sol tarafında, Göksu baraj alanı içinde. Boyutları: 80X60X10 m. Özellileri: Alçak bir höyük. Doğusu yayvan ve buğday tarlarına doğru uzanmakta. Dönem: OTÇ (Devetüyü-Krem Mal), STÇ (Yeşil Bitki Katkılı Mal). Araştırmalar: V. Sevin 1986-1992. Bibliyografya: Köroğlu 1998: 8 (11) Çınar İlçesi Tarihi Kaleleri Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde Romalılar dönemine ait ''Zerzevan Kalesi'' bulunmaktadır. Diyarbakır-Mardin kara yolunda, Demirölçek köyü yakınlarındaki yüksek bir tepede Romalılar dönemine ait Zerzevan Kalesi, yaklaşık 100 su sarnıcı ile kilise yer alıyor. Mardin ve Diyarbakır'a 50, Çınar ilçesine de 17 kilometre mesafede, Romalılar dönemine ait olduğu bilinmektedir. 264 Çınar Mir Hıdır kalesi (Mardan şehri) Yakınında da Ura şehri Çınar Mir Hıdır kalesi (Mardan şehri) Yakınında da Ura şehri TARİHİ KÖPRÜLER Bağacık Köprüsü barajın yapılması ile sulara gömülmüştür. Göksu Barajı'nın sularının azaldığı yaz mevsiminde köprünün bir kısmı görünebilmektedir. Bu köprünün tek gözlü yapısı vardır. Köprünün Artuklulara ait olduğu ifade edilmektedir..Ayrıca Diyarbakır'dan Karacadağ'a gidildiğinde Çınar'ın Karacadağ kısmında yer alan iki köprü bulunmaktadır. İlk köprü yıkılmış ise de kalıntıları büyük ölçüde mevcuttur. İkinci köprü faal haldedir. (4) Dilaver köprüsü Diyarbakır valilerinden Diyarbakırlı paşa yaptırdı).H.1262'de ise Hacı Ragıp bey kendi parasıyla tamir ettirdi. 265 Diyarbakır Çarıklı köyünden Ovabağ istikametine çıkan ve Derik ilçesine giden ipek yolunun tarihi köprüleri: Karaköprü (Karasu Köprüsü) (Merkez) Diyarbakır-Mardin yolunda Karasu üzerinde bulunan bu köprüyü XVII.yüzyılda Sultan IV.Murad yaptırmıştır. Köprü 73.70 m. uzunluğunda, 5.65 m. de genişliğindedir. Altı gözden meydana gelen köprünün en geniş kemer açıklığı 8.90 m.dir. Düzgün kesme taştan yapılmış olan köprünün kemerleri yuvarlak olup, tampon duvarı ile kemerler aynı doğrultudadır. Köprü ayaklarında selyaranlar üçgen şeklindedir. Köprü değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğinden uzaklaşmıştır.(5) Tarihi Konaklar Tarihi konaklar. Çınar'ın Güzel Şeyh Köyü'nde yer alan ve kısmen yıkık olan Konak, Cumhuriyetin ilk yıllarında korumasız kalmıştır. 2. Sultan Abdulhamid Dönemi'nde, 1905 Yılında yapılan Konak, beyaz taştan ve süslemeli biçimde yapılmış, ilçenin nadir yapılarındandır. Çınar'da bulunan eski konak, Şeyhlere ait gösterilmektedir. Üç katlı duvarları taştan ve iç kısımları kerpiçten yapılmış konağın günümüzde ilkkatı ayakta kalmıştır. Konak oldukça bakımsızdır.. (4) Çınar'da çarşı içinde çeşme Güzel şeyh kasrı 266 Çınar İlçesi Merkezden Görüntüler. (6) 267 Göksu Barajı Görüntüleri: (N.satıcı) Göksu Barajı, Diyarbakır'da, Göksu Çayı üzerinde, sulama amacıyla 19871991 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Kaya gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 1.632.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 52,00 m., normal su kotunda göl hacmi 62,00 hm3, normal su kotunda göl alanı 3,90 km2'dir. Baraj 3.582 hektarlık bir alana sulama hizmeti vermektedir. (2) Doğanın Bir Parçası Kuşlar: Dicle Üniversitesinden Dr.Karakaş,Dr.Biricik ,Türkiye Ulusal Kuş Halkalama programı ve Southeastern European Mird Migration Network bölgemizde kuşlarla ilgili çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Dr. Karakaş Diyarbakır Çınar-Göksu baraj gölünde 141 kuş türü tespit etmiştir. Bu çalışma sonuçlarıyla Anadolu'nun Asya,Avrupa ve Afrika kıtalarının buluşma noktasında olmasından zengin bir kuş faunası vardır. Bahar aylarında çok sayıda göçmen kuş buradan geçer. Çınar Göksu barajında kuşlar Çınar Göksu barajında 141 kuş türü saptanmıştır.18'i yöre için yerli,21'i kış göçmeni,69'u yaz göçmeni,20'si transit göçer olarak saptanmıştır.Özellikleri olan kuşlar olarak Tepeli batağan, kulaklı batağan, karaboyun batağan, karabatak, gri bakıkçıl, erguvani balıkçıl,, büyük akbalıkçıl,küçük akbalıkçıl, öküz balıkçılı, akleylek, bozkaz, akalınlı büyük kaz,angıt,külrengi ördek,bağırtlak,ıslıkçı,kaşık gaga, elmabaş ördek, tepeli ördek, akgöz, akgaga, karaçaylak, doğu atmacası, çakırkuşu, mavi doğan kızıl şahin,küçük kartal, şah kartalı,büyük bağırgan, balık kartalı, kerkenez, uludoğan, çil keklik, sakarmeki, turna, uzunbacak, kolyeli k. yağmurkuşu, kızkuşu, küçük kum kuşu, akarın yeşilbacak, bataklık çulluğu, kocagöz, çayır balabanı,bataklık kırlangıcı, gülen martı, küçük martı, gümüşi martı, büyük karabaş martı, palamut kuşu, akbıyık deniz kırlangıcı, adi deniz kırlangıcı, akalın deniz kırlangıcı, kadı kuşu, kaya güvercini, tahtalı güvercin, tahtalı güvercin kumru, üveyik, bataklık baykuşu, cüce baykuş, kukumav kuşu, çoban aldatan, akarın ebabil, akkuyruk sokumlu ebabil, gri ebabil, gri yalıçapkını, arı kuşu, kuzgun, ibibik, küçük ağaçkakan, boğmaklı tarla kuşu, küçük boğmaklı tarla kuşu, bozkır toygarı, küçük bozkır toygarı, çöl toygarı, tepeli toygar, tarla kuşu, kulaklı tarla kuşu, is kırlangıcı, 268 is kırlangıcı,kır incir kuşu,ağaç incir kuşu,sarı kuyruk sallayan,dağ kuyruksallayanı, akkuyruk sallayan, bozboğaz, kızıl çalı bülbülü, narbülbülü, buğdaycıl, akgerdan, bahçe kızılkuyruğu, kuyrukkakan, toprak renkli ,kuyrukkakan, çöl kuyrukkakanı, karatavuk, ökse otu ardıcı, setti bülbülü, ırmak ardıçkuşu, bıyıklı ardıçkışu, saz ardıçkuşu, büyük saz ardıçkuşu, beyaz mukallit, zeytinlik mukalliti, gri mukallit, akgerdan ötleğen, çalı ötleğeni, bahçe ötleğeni, cif caf, söğüt bülbülü, ardıç bülbülü, altın tavukcuk, gri sinekkapan, yarım band sinekkapan,, mavi baştankara , büyük baştankara, sarıasma, çekirgekuşu, karalın çekirgekuşu, Kızılbaşlı çekirgekuşu, saksağan, kızılgaga dağkargası, cüce karga, ekin kargası, sığırcık, ev serçeri, dağ serçesi, bataklık serçeri, ispinoz, Florya, saka, ketenkuşu, çöl sakrağı, bataklık kirazkuşu, karabaş kirazkuşu, tarla kçrazkuşu, (10) Yeşil alanlar:1949 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Güneyden Dicle'ye doğru sıralanmış olan Çınar ilçesi dağlarında da meşelikler vardır.(7) Çınar ilçesinin merkezinde ve bazı bölgelerinde yeşil Akdeniz maki tipi ağaçlık bölgeler bulunmaktadır. Çınar son yıllarda açılan barajlarla birlikte ileriki yıllar için Yeşil bir çehreye hazırlanmaktadır. Çınar İlçe sınırından geçen Dicle Nehri kıyılarında ve Reşan çayı etrafında bulunan kısımlarda birçok çeşit ağaca rastlamak mümkündür. Dini Mekanlar Şeyh Abdurrahman Aktepi Hasankaleli İbrahim Hakkı Hazretleri ve Marifetname eseri çok meşhurdur. Gerek tasavvuf ve dini ilimler ve gerek astronomi ve tıpla ilgili konuları kendi döneminde ele alışı enteresandır. Bugün Tillo bölgesi de İbrahim Hakkı hazretleriyle inanç turizmine önemli renk katmaktadır. Ancak Diyarbakır'da Çınar ilçesinde aynı özellikleri taşıyan Şeyh Abdurrahman Aktepi hazretlerini ne yazık ki Türkiye ve İslam alemi fazla tanımamaktadır. Bu mübarek zatı elden geldiğince tanıtmak bir vefa gereğidir. Diyarbakır Çınar'da Alatosun köyü türbesi,Aktepe Şeyh Hasan-i Nürani türbesi, Altınaakar köyünde bir türbe (Şeyh Kasım) dini mekanlardır. Çınar Aktepe köyünde Şeyh Hasan nurani'nin büyük evladı olan Şeyh Abdurrahman Aktepi 18541910 yılları arasında yaşamıştır. Çınar Aktepe geçen asırda İslami bir üniversite hükmündeydi. Burada bir cami minaresi ve medrese kalıntısı ile medrese öğrencilerinin (80 öğrenci) mezarı bulunmaktadır. Minare 850 yılında yapılmıştır. Öğrenciler veba salgını sonucu vefat etmişlerdir. Eserlerinden başlıcaları “Revdül Neim” Divana Ruhi, Kitabül Ebriz, Keşfül Zelam, Diyarbakıra Özgü Takvim, Astronomi, (bir diğer astronomi eserinde çevrimliğini yapmıştır) 269 Fıkıh, Arapça Gramer, Hastalıklar İçin Şifa Kitabı, Eserlerinde öne çıkan Revdül Neim eserinde peygamberimizin özellikleri ile onun miraca çıkışı konu edinmektedir. Manzum dizeler halinde kaleme alınan kitap 360 sayfadır, Hicri 1302 yılında kaleme alınmıştır. Diğer Kürtçe eseri ise Diwana Ruhi'dir. Bu eser Şeyh Abdurrahman'ın şiirlerinden oluşmaktadır. Tüm bunların yanında Keşfül Zelam 35, Kitabül Ebris ise 81 sayfadan oluşmaktadır. Ayrıca astronomi ile ilgili eseri hazırlarken ceviz ağacından dünya şeklinde bir küre hazırlamış ve bu küre halen sağlam olarak durmaktadır. Eserleriyle ilgili yorum 1.Divan:471 beyittir, 70 sayfadır 2.Kitab-u Ravd'un Naiym:Konusu Hz.Muhammed'in(SAV) miracı ve hayatı hakkındadır.4531 beyitli olup 306 sayfadır. 3.Kitab'ul İbriz.Arapça yazılmıştır 81 sayfadır. Kur'anın Kelamullah olduğunu anlatır. 4.Kiştab-u Keşf Zulam fi akaid-i fark-el İslam:Konusu mezhebler arasındaki farklardır. 25 sayfadır. Arapça yazılmıştır 5.Minhac-ul Usul: Konusu fıkıhtır. Arapça yazılmıştır ve 50 sayfadır. 6.Astronomi ile ilgili yazılmış eser 7.Aktepe köyü ve civarı için 1 yıllık namaz vakitlerini belirtir bir takvim.18 sayfalık mükemmel bir eserdir. 8.Sarf ve nahiv hakkında yazılmış bir eser. 9.Tıb hakkında bir eser. 10.1894 tarihli ayrı bir manzumesi ve 17. yüzyıl Osmanlı şairlarinden Nabi'nin yazdığı bir Gazel'e üç mısra ekleyerek yazdığı Türkçe bir Muhannes'i vardır. (8) Abdurrahman Aktepe ve kardeşi Muhammed Can Aktepe'de 1200 yıllık minare 270 Çınar-Aktepe köyü Yeşil Camii Aktepe türbesi Abdurrahman Aktepe'nin küresi – Aktepe'nin Astronomi eserleri Altınakar türbesi 271 Şeyh Ahmet Türbesi/Çınar Türbe, Çınar İlçesi Meydan köyündedir. Türbede Şeyh Ahmet, hanımıFerda ve oğulları Şeyh Vecik ve Şeyh Macid metfundur. Türbe, 1950'liyıllarda Şeyh Ahmet'in oğlu Nesih tarafından yaptırılmıştır. Köşeli taşlarlardan yapılı türbe yuvarlak ve kubbeli olup Osmanlı mimari sitilindedir. Şeyh Ahmet, Çevrede büyük bir din alimi ve tarikat şeyhi olarak tanınmaktadır. Pîr İbrahim Ziyareti/Çınar.Çınar kasabasının 6 km. Güneydoğusunda, Göksu Çayının doğu kıyısında, oldukça yüksek bir mağaradadır. Buraya, ancak bir kişinin tırmanabileceği, özel olarak yapılmış ince bir yoldan varılır. Yatırın bulunduğu mağara 30 metre yüksekliktedir. Kalker olan büyük ve yüksek bir kaya parçası oyularak meydana getirilmiştir. Pîr İbrahim'in taştan yapılmış mezarı mağaranın orta kısmındadır. Üstü yeşil bir örtüyle örtülmüştür. Kimliği hakkında bir bilgi edinilememiştir. Şeyh Kasım Türbesi/Çınar Şeyh Kasım el-Hadi el-Toğari “Şeyh Kasım (Altun AKARLI) aslen Şırnak'ın Derşev köyündendir. Gençliğinde Çınar'ın Aktepe köyüne gelip yerleşmiştir.Burada Şeyh Hasan Nurani'nin yetişmiş ve onun halifesi olmuştur.Nakşibendi tarikatına mensup olan Şeyh Kasım iyi bir alim idi. “ Şeyh Kasım Enveri Türbesi: Türbe. Diyarbakır ili Çınar İlçesi Altınakar köyündedir.Türbede Şeyh Kasım ve oğulları Şeyh Mııhammed Neytullah ve Şeyh Mııhammed Sait ve o ailelere mensup 3 Hatun Türbesi vardır. 1880 yılında türbe Seyh Kasım Enveri'nin oğlu tarafından yaptırılmış daha sonra kendisi de oraya defnedilmistir. türbe Osmanlı mimarı stilinde yapılmış olup, kesme taşlan kubbesi ve dört köşelidir, içeri sinde 6 mezar bulunmaktadır. Müştemilatında başka bir şey yoktur. Seyh Kasım Enveri Nakşibendi tarikatına mensup olup birçok alim yetiştirmiştir. (9) Yezidiler Doç. Dr. Ahmet Taşğın'ın çalışmasına göre 1985 yılında Çınar ilçesinde Gürses köyü: 400 kişi Yezidi idi Çınar'da terkedilmiş bir yezidi köyü 272 Hipodrum Alanında Yer Alan Ahırlar Çınar ilçesinden Görüntüler (Hipodrum) 14 milyon dolara mal olan tesis, Türkiye'nin 8. hipodromudur Diyarbakır'daki hipodrom, bin 500 dönüm arazi üzerine kurulan Türkiye'deki en büyük hipodrom arazisidir. Alanda bin 600 metre uzunluğunda kum pisti yer alıyor. Bu nedenle yarışlar normal standartlarda gerçekleştirilebilir. Hipodrom alanında yer alan ahırlar, at hastanesi, doping kontrol bölümü, eyerleme ve jokey binası mevcuttur Tarım Çınar'da toplam 1.952.000 dekarlık alanın 903.900 dekarlık (%46) bölümü tarıma elverişlidir.87.070 dekarlık alanda ise sulu tarım yapılmaktadır. Pamuk, pirinç, buğday, arpa, mercimek ve nohut yetişmektedir. Sulu arazide pamuk, karpuz, susam yetiştiriliyor. 2003've kısmen sebze üretimi yapılmaktadır. Sulanan alanın 35.000 dekarlık alanı Göksu barajından sağlanmaktadır Karacadağ bölgesinde hayvancılık yapılmaktadır Domalan mantarı geçim kaynağı olabilir" Diyarbakır'ın Bismil ve Çınar ilçelerinde bol miktarda bulunan domalan mantarı üzerinde yaptığı araştırmalarla TÜBİTAK tarafından projeleri onaylanan Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr Abdulnasır Yıldız, bu mantar çeşidinin Diyarbakır'da ucuz, ancak Avrupa'da satışının pahalı olduğuna vurgu yaptı. 273 Konya'da domalan mantarının Almanya gibi Avrupa ülkelerine gönderildiğini ifade eden Prof. Dr. Abdulnasır Yıldız, "Domalan mantarı özellikle yağışların fazla olduğu dönemlerde oldukça yaygın olarak yetişen bir mantar çeşidi. Diyarbakır'ın Çınar ve Bismil ilçelerinde köylü vatandaşlar tarafından toplanan bu mantar kilosu 5 TL'ya satılıyor. Ancak Konya'da tüccarlar tarafından bu mantar çeşidi Almanya'ya gönderilerek burada kilosu 100 avro'ya satılıyor. Mantar çeşitleri içerisinde besin değeri yüksek ve lezzetli olan domalan mantarı iyi bir organizasyonla Avrupa ülkelerine gönderilebilir. Bu mantar çeşidi ciddi anlamda bir antibiyotik özelliği de taşımaktadır" şeklinde konuştu. Ekonomik olarak düşünüldüğünde domalan mantarının pazar bulunması halinde köylü vatandaşlar için büyük bir gelir kaynağı olabileceğini ifade eden Prof. Yıldız, "Domalan mantarının ekonomik olarak getirisi iyi olan bir mantar çeşidi olduğunu söyleyebiliriz. Konya'daki tüccarlar bunu iyi şekilde pazarlıyorlarsa, biz niye yapamayalım. Bu mantarların köylüler tarafından toplandıktan sonra bir kurum veya kuruluş aracılığı ile gerekli izinler alınarak pazarlamasının yapılması mümkün görünüyor. Bunun yapılması halinde ekonomik anlamda önemli katkıların olacağını düşünüyorum" ( D.söz25.07.2009) Çınar'da musiki Çınar'da halk oyunları kursu açıldı. DİYARBAKIR - En son 1994 yılında Diyarbakır'da açılan yöre oyunları yetiştiriciliği kursu Çınar İlçe Halk Eğitim Merkezi'nde geçtiğimiz ay açıldı.- En son 1994 yılında Diyarbakır'da açılan yöre oyunları yetiştiriciliği kursu Çınar İlçe Halk Eğitim Merkezi'nde geçtiğimiz ay açıldı.( www.diyarinsesi.org) Çınar Halk Oyunları Bölge Şampiyonu Çıktı (21-Mayıs 2009) 274 Malatya'da düzenlenen ve Diyarbakır Çınar, Kırıkkale, Van, Elazığ, Hakkari, Kilis ve Bingöl Gençlik Merkezlerinin katıldığı Türk Halk Müziği ve Türk Halkoyunları yarışmasında Çınar Gençlik Merkezi yarıştığı 8 dalın 7 sinde birinci olarak Bölge Şampiyonu oldu. Haziran ayı içerisinde Bodrum ve Antalya'da yapılacak olan Türkiye Finallerine katılma hakkı elde eden Gençlik Merkezi sporcularını İlçe Kaymakamı Dr. Hasan Tanrıseveni tebrik ettik. Çalıştırıcılarına ve sporcularına bu başarıdan dolayı teşekkür eden Kaymakam Tanrıseven, "Gençlik Merkezimiz Türkiye Şampiyonluğu başarısını elde etmiş bir ekip ve çok kısa bir süre önce kurulmasına rağmen her yıl başarılarına bir yenisini eklemeleri bizleri mutlu ediyor emeği geçen herkesi kutluyorum" dedi.( www.diyarinsesi.org KAYNAKLAR 1-www.cinar.gov.tr 2- www.vikipedi.org 3- Serdar Özbilen,. Prof. Vecihi Özkaya., Tavşantepe I.D.Ü.Arkeoloji bölümü yüksek lisans tezi. Diyarbakır. 2005. 4- Mehmet Ali Abakay. Çınar ilçesi, Diyarbakırda Çevre Ve Doğa sempozyumu, 2011 s.342 5- www.kenthaber.com 6- www.bydgi.com 7- Cahit Beğenç: Diyarbakır ve Raman. Ulus Basımevi. Ankara.1949.s.39 8- M. Şefik Korkusuz:Diyarbakır Velileri.s:48 9- Abdullah Demir Dinî Ve Tarihî Değerleriyle Diyarbakır Diyarbakır, 2009 10- Recep karakaş .Diyarbakır Çınar Göksu barajı avifaunası.Yüksek lisans tezi. D. Ü. Biyoloji Yüksek lisans tezi. Diyarbakır 1999 11-.Nilgün Coşkun Köse. Diyarbakır-Bismil Yüzey Araştırmasında (Dicle'nin Güneyi) Saptanmış Yerleşimlerin Çanak Çömlek Malzemesinin Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji Anabilim Dalı Van-2005 275 KULP İLÇESİ Coğrafi Yapısı Silvan'ın kuzeyinde yer alan bu ilçemiz kış aylarında uzun süre kar altında kalır. Volkanik ve birinci derecede deprem bölgesi olan sarp bölgede kurulmuştur. Kulp ilçesi ilçe merkezi haricinde bir belde, 3 bucak, 50 köy ve 89 mezradan oluşmaktadır. Ancak resmiyette yer almayan yerleşim birimi olarak 46 adet mezra bulunmaktadır. (1) Güneydoğu Anadolu'nun kuzeydoğu ucunda bir geçiş bölgesi içindedir. Sarp kayalarla dolu bir ölçe görünümündedir. Arazi önceleri ormanlılarla kaplı iken zaman geçtikçe yeşil örtü azalmıştır. İlçenin en yüksek yeri Muş yönünde bulunan Andok dağıdır. 2830 metre olan bu dağdan başka yüksekliği 2000 metreyi aşmayan Berbihiv, Melul, Gohermi dağları da ilçemizin sınırları içindeki diğer dağlardır. İlçede bitki örtünse gelince: üst-flora olarak meşe hakimdir. Altflorada kekik, karaçalı, sütleğen, sığır kuyruğu ve çayır otları bulunmaktadır. Bölge arazisi ikinci zamana ait olup kalkerli ve sisli bir yapı gösterir. Çoğunlukla bazalt, granit, granölit ve rusubi kayalar hakimdir. Akarsular Belli başlı akarsuları şunlardır: Kulpun doğu eteğinden geçen kulp çayı, batısından şakiran çayı, Kulp-Lice sınırını çizen sarım çayı, Sason sınırını çizen Aygün çayı önemli akarsulardır. Kulp çayı Goharmi Dağlarından doğar, Muş yönünden gelen ikinci bir kolla Yeşilvar mevkiinde birleşir. İklimi Kış ayları soğuk, kar ve karla karışık yağmur yağışlı; yazları kurak, gündüzleri sıcak, geceleri biraz serin olur. Yıllık yağış miktarı 1150 mm.dir En yağışlı ay 195 mm. İle ocak, en yağışsız ay 0,0 mm ile Ağustos aylarıdır. Yıllık ortalama yağışlı gün sayısı 78,5 gündür. Bölge iklimi olarak sınırlarında bulunduğu Doğu Anadolu ve Güneydoğu bir geçiş özelliği taşır. http://www.kulp.bel.tr/ Çok eski bir ilçe merkezidir. 1540 tarihli tahrir defterinde Kulp'u Diyarbekir eyaletine bağlı 11 Ocaktan biri olarak görmekteyiz. Daha eskilerde Muş vilayetine bağlı kalmış, 1297 yılına dek Lice sancağına bağlı bir bucak iken, aynı yıl ilçe haline gelmiştir. Eski adı Pasur idi. "Pa" baş anlamındaydı. Pasur'un anlamı da Başkale olarak anlaşılıyor. Kulp adı ise mahalli söylentilere göre vaktiyle Kafrom Kalesi'nde oturup, bölgeye egemen olup "KULPO" isimli bir derebeyinden kalmadır. Tarihin ilk çağlarında bu bölgeye Sümerler yerleşmiş, daha sonra bir süre de Etiler egemen olmuşlardır. Ardından konuklar ve Kimriler yerleşmişlerdir. Bölgede bu dönemden itibaren egemen olan Asurlular'ın egemenliği M.Ö. 606'da son bulunca önce Medler'in, sonra Persler'in eline geçmiştir. M.S. 226'da Romalılar'ın, 637 yılında ise Halid bin Velid tarafından işgal edilmiştir. Bir süre Cizre'ye, sonra Diyarbakır'a ve Silvan'a bağlanmış, Şeyhoğulları , Büveyhoğulları, Mervanoğulları eline geçmiş, 329 1515 yılında burayı Osmanoğulları almıştır. Kulp ilçesinin bağlı bulunduğu Diyarbakır merkez ilçeye olan uzaklığı 127 km. olup, yılın her mevsiminde ulaşım rahatlıkla sağlanabilmektedir. Kulp ilçesi; Merkez, Yeni; Yeşilköy ve Tepecik Mahallelerinden oluşmaktadır. Bu mahallelerin muhtarlıkları da ayrı ayrıdır. Kulp ilçesi, ilçe merkezi haricinde bir belde (Ağaçlı), 3 bucak (Ağaçlı, Hamzalı, Aygün) 50 köy ve 89 mezradan oluşmaktadır. Ancak resmiyette yer almayan yerleşim birimi olarak 46 adet mezra bulunmaktadır (2). Kulp'taki Ruslar'a karşı müdafaa: Rusların Diyarbakırı ele geçirmek için üç yol seçeneği vardı a) Bitlis yolu b) Bingöl yolu c) Kulp yolu. En önemlisi Kulp yolu idi. Buradan geçilirse Diyarbakır ele geçmiş demekti. Bu açıdan Ahmet İzzet paşa ve M.Kemal düşmanı kulp boğazına çekmeyi planladı. 8. Fırkamız hazırlanmıştı.14 yaşından büyüklerin çatışmaya alındığı 7 aşiret Konuklu Şeyh Muhammed Emin komutanlığında savaşa katıldı Boğazın iki yakasına siperler kazıldı Ruslar Pomak mevkiine gelince ateş başladı. Ruslar büyük zayiat vererek çekildi.16.000 esir alındı. Kulpta 6500 şehit verdik. Bu noktada buraya bir anıt çok yakışır. M.Kemal üç yerde çadır kurdu: Kulp, Şenyayla ve M. Kemal çeşmesi denen mevkide. M.Kemal paşa ordusunun ikmalini yapmak üzere Kulp-Şenyayla yolunu yaptırdı. 3 ayda Kulp ve köylülerin yardımıyla yol bitti. Erzurum'da Ruslara karşı kazanılan zaferle Aziziye tabyasında şehitlerimize gösterilen anıt ve saygıyı Kulp'ta da bekliyoruz. Rus savaşlarında Kulp bilinmez. Erzurum Aziziye hafızalardadır. Aziziyede Nene hatunlu Erzurumlu karşısında Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı - sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alıdı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi (3) (4). 700 askerin yattığı Kulp şehitliği (5) (6) Kulp ilçesi genel görünüş (1973) (7) 330 Doğal Güzellikler Andok Dağı Diyarbakır'ın ve Muş ili sınırları içerisinde bulunan Andok 2840 m yüksekliği ile ilimizdeki en yüksek dağdır. Andok dağı (Resim) , oldukça etkileyici bir floraya sahip olmakla birlikte onlarca doğal su kaynağı bulunmaktadır. Andok Dağı ve Çevresi Böylesine etkileyici özellikleri olan Andok, yüksek irtifa dağcılığı için en önemli tırmanma parkurudur. Daha önceleri Türkiye Dağcılık Federasyonu faaliyet programında yer alan Andok, son yıllarda güvenlik nedeni ile tırmanışlara kapatılmış durumda. Yinede tırmanmak isteyenler için her yıl 15 Temmuz'da, zirvesinde bulunan Şeyh Muhammede Andok'un türbesine ziyaret gerçekleştiren binlerce kişiyle aynı anda çıkılabilir. İşte böylesine güzel ve tarih kokan bu mekânları gezip yerinde görmek ve spor yaymak için, hiç durmayın hemen yola koyulun (8). 331 Kaleleri Kefrum Kalesi, Diyarbakır'ın Kulp İlçesine bağlıdır. Doğu Roma eseridir. Kale iki göünüşüyle iki parça şeklinde ayaktadır. Göz tahminlerine göre kalenin yüksekliği 25 veya 30 metre civarındadır. 13 tane kuyu - bulunmaktadır. Bu kuyular taşın içine kazılarak yapılmış ve 4 metre derinliğindedir. Yöre insanı bunlara sarnıç demektedir. Bu sarnıçlar içine yağmurlarla su dolmaktadır. Bu suyun üzeri ise tamamen çimenle kaplanır insanlar bunu bir mucize olarak bilirlermiş. Bu çimenler suyu dış etkenlerden korumaktadır (9). Ciksi (Ağaçlı) Kalesi Ağaçlı Beldesi'nin kuzeyindeki tepede bulunan kale günümüzde harap haldedir. Kale Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiştir. Kale doğal bir tepe üzerine taşlarla inşa edilmiştir. Sur duvarları,kuleler ve burçlarla desteklenmiştir. Kulp Beyliğine bağlı kalelerden biridir. Evliya Çelebi Seyahatname'sinde Ağaçlı'daki ustaların demircilikte ileri olduklarını belirterek imal ettikleri kılıçları beldenin batısındaki mevkiinde kurulan panayırda geçen kervanlara sattıklarını belirtmektedir. Kulb (Kefrun) Kalesi İlçenin 10 km. güneydoğusunda yer alır. Doğal bir kayalık üzerinde inşa edilen kale Doğu Romalılar döneminde güvenlik amacıyla müstahkem bir kale konumuna getirilmiştir. Kulp'a adını veren Derebeyi Kulpo'nunda bu kaleyi kullandığı bilinmektedir. Eyyubiler ve Artuklular döneminde kullanılan kale daha sonraki dönemlerde Kulp Beyliği'nin merkez kalesi olarak kullanılmıştır. Gomabelek Kalesi (Belek-i Ordu Kalesi) Kulp ilçesine 5 km. uzaklıkta olan Kale, Bağcılar Köyü'nün Gomabelek Mezrası'nda bulunmaktadır. Pers döneminde inşa edilen kale, daha sonraki dönemde de kullanılmıştır. Mevcut buluntulardan Ortaçağ Dönemi'nde de kullanıldığı anlaşılan yapı, moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Şekran Çayı'na hakim bir tepede kurulan kale Kefrun Kalesi'yle karşılıklıdır. Osmanlılar döneminde Kulp Beyliği'ne bağlı kalelerden biri olan Gomabelek Kalesi günümüzde tamamen yıkılmıştır. Yapının kuzeyindeki mezarlık günümüzde mevcuttur(10). Kulp -Demirli (11) 332 Korukçu mağaraları Kulp Şekran çayı (7) Salkımlı (11) Şekran Çayı Kaynağını tamamıyla Kulp ilçesi sınırları içerisindeki İslamköy ile Ağıllı Köyü'ne bağlı Geli (Vadi) mezrasından alır. Kulp'un 6 km kadar güneyinde Kulp Çayına karışır. Kaynak noktasına doğru Çemigeldano ismini alan çay, aşağı kısımlarda Narlıca köyünden itibaren Şekran Çayı olarak adlandırılır. Sulu tarımın yapılmasına büyük katkı sağlayan çay aynı zamanda önemli bir mesire yeridir. 333 Kulp Çayı Kulp'un en büyük akarsularından biridir. Akarsu kaynağını Kulp-Muş sınırlarındaki Andok Dağından alır. Alaca ve Yaylak köylerinden çeşitli kollarla beslenir. Akarsu üzerinde Silvan Barajı yapılmıştır. Çayda lezzetli balıklar yetişir(10). Kulpta ve Sason çayında rafting (5) (6) Taşköprü: İlçemize 30 km. uzaklıkta bulunan Taşköprü Köyü'nde kayalarda mağara devri izlerine rastlanılmaktadır. Ayrıca bölgede Sarım Çayı boyunca yüksekliği 200 metreye ulaşan bir boğaz bulunmaktadır. Aynı bölgede Sarım Çayı üzerinde bir de bölgeye adını veren ve Kulp İlçesini Silvan İlçesine bağlayan tarihi bir Taşköprü mevcuttur. Tarihi Taşköprüden Bir Görünüm(5)(6) Kulp ormanları 1937 yılına ait bir kitapta ormanı bol olan Kulp görülmeğe değer denmektedir 1936 yıllarında Diyarbakır'da 1.933.250 dönüm orman olduğu ifade edilmektedir. Ancak tam kadastro yapılmadığı için kesin rakam verilememektedir. Ormanlıklar Eğil, Lice, Kulp ve Çermik ilçelerindedir. Ormanlarda en çok meşe, kara ağaç ve ardıç yetişir. Toprağın bünyesi çam yetiştirmeğe de elverişlidir. (18).949 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Diyarbakır'ın ormanları daha ziyade kuzeydeki dağlık kısımlardadır. Çermik, Kulp, Eğil, Ergani, Silvan, Lice ilçelerinin dağlık çevreleri hep ormanlarla kaplıdır (19) Yüz sene evveline kadar. Diyarbakır bölgesinin büyük bir kısmı ormanlıktı. Kulp ve dağlık mıntıkaları baştan başa meşe ormanıyla örtülü idi. Köylerimiz bağ ve bahçelerle donatılmıştı(20). 334 İlçe bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Nitekim ilçe yüz ölçümünün arazi dağılışına baktığımız zaman arazinin % 59'unu meşelik ve fundalık alanların oluşturduğunu görmekteyiz. Özellikle Mazı Meşesi ve Palamut Meşesi türleri çok yaygındır. Ayrıca Lübnan Meşesi ile Saplı Meşe türlerine de rastlanır. Meşe ormanları yıllarca insanlar tarafından tahrip edilmelerine rağmen geniş bir yayılım sahasına sahiptir. Ayrıca akarsu vadileri boyunca Kavak ve Söğüt türlerine sıkça rastlanır. İlçedeki diğer ağaç türleri: Badem, Akçaağaç, Alıç, Ardıç ve cevizdir. Bozkır formasyonu olarak, Geven, Sağırkuyruğu, Çobanyastığı, Kekik, Karaçalı ve Sütleğen gibi türlere rastlanır. İlçede bozkırların geniş yer kaplaması hayvancılığın gelişmesini sağlamıştır. Ayrıca ilçede Sarıçam ormanlarının kalıntılarına rastlanmaktadır. Bu da ilçede daha eski dönemlerde sarıçam ormanlarının bulunduğunun kanıtıdır Kulp Haber Gazetesi. 09.06.2006 Meşelik Ormanlardan Bir Görünüm (5) (6) Ekonomik Yapısı 1937 yılına ait bir kitapta Yeşil bahçeleri olan hani, ormanı bol olan Kulp görülmeğe değer denmektedir (18) İlçe ekonomisi coğrafyanın tarıma elverişli olmamasından ötürü hayvancılığa, arıcılığa, ipek böcekçiliğine dayalıdır. Bir kesim de Kulp Çayı'dan yapılan balıkçılıkla geçimini sağlamaktadır. Kulp balığı bölge de tatlı su balıklarından en leziz olanıdır. Bölgenin dağlık olması büyükbaş hayvancılığı tetiklemiştir. Ayrıca ilçede dut ağaçlarının yoğun olarak bulunması sadece dut yaprağı ile beslenebilen ipek böceklerinin yetişmesine ve Ceviz, küçük tatlı soğan, ve yerli elma, armut ve bol miktarda üzüm de ilçede yetişmektedir(21). A) Kulp ilçesi Tarımsal Faaliyetler 1967 il yıllığına göre; Kulp, meyvecilik ileri idi. Ceviz vadilerde hakiki orman halini alır. Dut da böyledir. erik, elma, armut, kaysı, badem, şeftali, zerdali, karadut, ayva ve vişne çok olur Kulp'un Hiyan, Şeyhhamza, Cimmar, Bıhemdan, Fırke, Temiran, Çavuşan, Barın, Milikan, Gedirn,, Şeyhbudan ve Hacenan köyleri;,; bağcılık çok ileriydi. üzümlerin bir kısmından pekmez, pestil ve sucuk yapılırdı (12). 335 1- Tarım Ürünleri Kulp İlçesi'nde gerek arazi kullanım açısından gerekse de ekonomik geçim kaynağı olması açısından ele alınması gerekli olan en önemli faaliyet hayvancılıktır. Gerek Meşelik-Fundalık alanları (%59) gerekse de çayır ve mera alanlarının (%28.7) oldukça geniş yer kaplamasıyla tarım yapılabilecek arazilerin (%4.8) çok sınırlı olması nedeniyle ilçede hayvancılık yıllardan beri en yaygın geçim türüdür. Kulp'ta tarım yapılan arazinin toplam arazi içerisindeki oranının % 4.8'dir. Tarımsal faaliyetler; tahıl tarımı, baklagil tarımı ve endüstri bitkileri veya yem bitkileri tarımı olarak belirlenebilir. Bu faaliyetler hem sulu hem de kuru tarım alanlarında gerçekleştirilebilmektedir. Ancak Kulp'ta var olan tarım arazilerinin 3 büyük çoğunluğu sulu tarım arazileridir. Bunda yüzey suları ve kaynakları potansiyelinin yüksek olmasının etkisi vardır. İlçede yaygın olarak tahıl ürünleri olan buğday, arpa, çavdar, darı ve yulaf ekilir. Söz konusu tahıllar genelde ailelerin kendi ihtiyaçlarında ve yerel ihtiyaca yönelik olarak üretilir. Tahıl ürünleri yerli tohum kullanılarak kıraç arazilerde yetiştirilir. Bu durum birim başına alınan verimin düşmesine neden olmaktadır. Buna rağmen son yıllarda gübreleme, ithal tohumlar ve diğer çalışmalarla tahıl verimlerinin artırılmasına çalışılmıştır. Extantif yöntemlerle yapılan tahıl tarımı üretimi iklimin kontrolündedir. Özellikle ilkbahar yağışlarının fazla olduğu yıllarda verim artarken, kurak geçen yıllarda ise birim başına düşen verim azalmaktadır. İlçede en fazla üretilen tahıl buğdaydır. Daha çok kuru tarım alanlarında yaygın olarak ekilir. Halkın temel besin kaynağı olması ve iklim şartları ile toprak özellikleri bakımından fazla seçici olmaması nedeniyle buğday tarımı en fazla yapılan tahıl tarımıdır. Bir diğer tahıl türü olan arpa daha çok buğdayın yetişmediği ya da toprak veriminin düşük olduğu ayrıca yükseltinin daha fazla olduğu yerlerde yetişme imkânı bulmuştur. Hayvan yemi olarak kullanılan arpa ilçede hayvancılık faaliyetlerinin çok yoğun yapılması nedeniyle buğdaydan sonra en fazla yetiştirilen tahıldır. Kulp'ta yoğun olarak yetiştirilen bir diğer tahıl ise çavdardır. Sıcaklık koşullarının az olduğu yüksek yerlerde ve verimsiz arazilerde yetişebildiği için üretimi fazladır. Özellikle 1500 metre üzerindeki yükseltilerde yetişme imkânı vardır. Bazı yerlerde yerel olarak buğday ve yulaf ile karıştırılarak öğütülür ve ekmeği yapılır. Kulp'ta yetiştirilen diğer tahıl ürünleri ise yulaf ve darıdır. Bunlar da özellikle sapları hayvanlar tarafından çok sevildiğinden kurutularak kışın hayvanlara verilir. Bu nedenle ekim alanları fazladır. Çok eski dönemlerde buğdayın yerine temel besin maddesi olarak yulaf ve darı kullanılırdı. Bu nedenle ekim alanları buğdaydan daha fazla idi. Ancak zamanla giderek buğdayın ekmek yapımında yaygın olarak kullanılmasıyla ekim alanları ve üretimleri azalmıştır. Son yıllarda nerdeyse tükenme aşamasına gelmişlerdir. Ayrıca Şekran Çayı vadisinde çok az miktarda çeltik tarımı da yapılmaktadır. Yine son yıllarda özellikle silajlık mısır üretimi de yapılmaya başlanmıştır. 336 İlçede baklagillerden fasulyenin ayrı bir önemi vardır. Bahçe alanlarında sulama yapılarak üretilen fasulye Diyarbakır'a getirilerek satılır. Fasulyenin hem yaş hem de kuru olarak tüketim alanı bulması ve sulu arazilerin yaygınlığı nedeniyle ilçede fasulye üretimi (özellikle bir türü olan Ayşe Teyze fasulyesi) oldukça yaygındır. İlçede bir diğer baklagil olan nohut üretimi de fazladır. Nohut yetiştirilmesi için fasulye gibi sulu arazi imkânı bulunduğu için ilçede yaygın olarak üretilmektedir. Fasulye ve Nohut'un yanında baklagillerden Mercimek, Susam, Yonca, Fiğ ve Korunga yetiştirilir. Özellikle Yonca ve Korunga hayvan yemi olarak yetiştirildiği için oldukça yaygındır. Genellikle sulu arazilerde yeşil iken kesilip kurutulduktan sonra kışın hayvanlara yem olarak verilirler. Taban suyunun yüksek olduğu vadi tabanlarında yetiştirilirler. İlçede yumrulu bitkilerden Patates ve Soğan endüstri bitkilerinden de Tütün ve Pamuk yetiştirilir. Patates kumlu topraklardan olan gevşek toprakları seven bir 4 bitkidir. Verimsiz arazilerde de yetişme imkânı bulmaktadır. Tüketim alanı çok geniş olan patates özellikle Diyarbakır'a gönderilerek orada satılır. Yerel tüketim alanlarında özellikle, ova köylerine götürülerek Buğday ile takas edilir. Bu nedenle yetişme alanı ve üretim miktarı fazladır. Bir diğer yumrulu bitki olan soğan Diyarbakır ilçelerinde en fazla Kulp'ta yetiştirilir. Yetiştirilen soğanlar Diyarbakır sebze halinde satılır. Soğan da patates gibi sulama imkânlarının olmadığı ova köylerine satılarak buğday alınır. Endüstri bitkilerinden olan Tütün en fazla sulama imkânlarının fazla olduğu vadi tabanlarında yetiştirilir. Ancak ekimi devlet tarafından sınırlandırıldığı için fazla yaygın değildir ve yıllara göre çok büyük farklılıklar gösterir. Bunların dışında ilçede sulama imkânlarının olduğu yerlerde özellikle yerleşim alanlarının çevresindeki bahçelerde sebze ve meyve yetiştirilir. İlçede her türlü sebze ve meyve yetiştirilebilmektedir. Yetiştirilen sebze ve meyveler ya yaş olarak ya da kurutularak yerel pazarlarda satılır. İlçede karışık olan çok çeşitli sebzelerin ekildiği alana bostan denmektedir. Özellikle her ailenin kendisine ait bostanı mevcuttur. Ayrıca çevresi çitlenerek koruma altına alınan meyve bahçeleri çok yaygındır. Bu bahçeler genellikle yerleşmelerin içinde yapılır. 2- Hayvancılık: Kulp ilçesinde gerek arazi kullanımı açısından gerekse de geçim kaynağı olması açısından ele alınması gerekli olan en önemli faaliyet hayvancılıktır. Gerek Meşelik-Fundalık alanları (% 59) gerekse de çayır ve mera alanlarının (% 28,7) oldukça geniş yer kaplamasıyla tarım yapılabilecek arazilerin (% 4,8) çok sınırlı olması nedeniyle ilçede hayvancılık yıllardan beri en yaygın geçim türüdür. Hayvancılık için uygun fiziki koşullar beşeri faktörlere etkide bulunarak halk arasında çok yaygın bir alışkanlık haline gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu nedenle ilçede hayvancılık çok çeşitlenmiştir. 337 a) Küçükbaş Hayvancılık: Türkiye genelinde en fazla küçükbaş hayvancılık Güneydoğu Toroslarının eteklerinde yapılmaktadır. Güneydoğu Toroslarda çayır ve mera alanlarının geniş yer kaplaması yazın çok yoğun yaylacılık faaliyetlerine sahne olmaktadır. Buralarda kervanlarla koyun ve kıl keçisi beslenir. Ayrıca Güneydoğu Toroslarda meşe alanlarının geniş yer kaplaması kış aylarında hayvanlara yem olarak verilmesi nedeniyle hayvancılık gelişmiştir. İlçede hayvancılık ekonomik faaliyetler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Bir bakıma bölgenin doğal özellikleri ve gelenekleri hayvancılığın ayrı bir kol olarak gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bölgede yüzyıllardan beri göçebe aşiretler hayvan beslemekte ve bölgenin hayvansal ürünler ihtiyacını önemli ölçüde karşılamaktadır. Bölgede büyük ve geniş kuyruklu Karaman, Ak Karaman, İvesi denilen farklı koyun ırkları beslenmektedir. Ayrıca Mor Karaman koyunu da Güneydoğu Toroslarda beslenmektedir. Küçükbaş hayvancılık Birleşmiş Milletlerce uygulanan çeşitli ambargolar ve bölgedeki çeşitli olaylar nedeniyle küçükbaş hayvancılık eski önemini kaybetmiştir. İlçede en fazla beslenen hayvan Kıl Keçisidir. İlçenin meşelik ve fundalık alanlarında otlatılan kıl keçisinin sütü ve peyniri çok lezzetlidir. Ancak yeni yetişen meşe fidanlarını kemirdiği için meşe ormanlarının tahrip olmasına, ormanların kendi kendini yenileyememesi nedeniyle zamanla ortadan kalkmalarına neden olmuştur. Keçinin hem süt hem de yönünden faydalanılmaktadır. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü'nün sayımına göre ilçede 1985 yılında 51380 adet keçi beslenirken 1990 yılında 64.000'e yükselmiştir. Bu tarihten sonra ilçede hayvan sayımı yapılamamıştır. Ancak tahmini değerlerle ilçede hayvancılıkla yoğun olarak uğraşan Ağıllı, Çağlayan, Akdoruk, Yaylak, Ağaçkorur, Alaca, Dolun, İslamköy ve Elmalı köylülerinin göç etmek zorunda kalmasıyla ilçede beslenen keçi sayısının bir hayli düştüğünü söyleyebiliriz. Keçiden sonra ilçede en fazla beslenen küçükbaş hayvan koyundur. Koyun göçebe olarak yaşayan Yörükler tarafından kervanlar ve sürüler halinde beslenir. Yerel dilde Koçer olarak nitelendirilen Yörükler (göçer) kışın ilçenin güney kesimlerinde konaklarken ilkbahar aylarıyla birlikte daha serin olan yüksek alanlara hareket etmektedirler. Bunların sabit bir konak yerleri yoktur. Sürekli yerlerini değiştirerek koyunlarını otlatırlar. Tarım İl Müdürlüğü'nün sayımına göre ilçede 1985 yılında 32780 baş koyun beslenirken, bu sayı 1990 yılında 50.000'e çıkmıştır. Yine son yıllardaki yaylacılık faaliyetlerindeki yasaklamalar beslenen koyun sayısını da düşürmüştür. b) Büyükbaş Hayvancılık: İlçede büyükbaş hayvan olarak Sığır, Dana, Manda, Öküz, Boğa, At, Katır ve Eşek beslenir. En fazla beslenen büyükbaş hayvan Sığır ve Danadır. Sığır ve dana özellikle ilçe merkezi ile nispeten düzlük alanlarda kurulmuş olan köylerde 338 yoğun olarak beslenir. Yine mera arazisi az olan köylerde de büyükbaş hayvanlar beslenir. Ayrıca yakın geçmişe kadar karabasanla çift sürüldüğünden büyükbaş hayvanlar; tarım alanlarının geniş yer kapladığı yerleşimlerde yoğun olarak besleniyordu. İlçede yakın geçmişe kadar ulaşım At, Katır ve Eşekle sağlanırdı. Ayrıca yaylacılık faaliyetlerinde yük taşımacılığı söz konusu hayvanlarla yapılıyordu. Bu nedenle ilçede özellikle Katır ve Eşek çok fazla beslenmektedir. Kısacası hayvancılık halkın tüm gelenek ve yaşam alışkanlıklarında öncelikli faaliyettir. Yıllardır devam eden bu gelenek ve alışkanlıklar halk arasında kendine özgü bir anlayış yaratmıştır. Bu durum ilçede çok belirgindir. c) Kümes Hayvancılığı: İlçede kümes hayvancılığı da yapılmaktadır. Bunlardan Tavuk, Horoz, Hindi, Kaz ve Ördek beslenmektedir. Söz konusu hayvanlar büyük çiftliklerden ziyade yerel tarzda geçim türü şeklinde beslenmektedir. Bu da yerel ihtiyaca yönelik beyaz et yumurta temini için yapılmaktadır. Diyarbakır tarım il Müdürlüğü sayımına göre ilçede 1985 yılı itibariyle 78300 Tavuk, 1000 Ördek, 1200 Kaz ve 2000 Hindi beslenmiştir (5) (6). d) Arıcılık: 1936 yılında H.Basri Konyar'ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Vilayetin Çermik ve Kulp mıntıkalarında oldukça nefis bal istihsal olunmaktadır.Bereketli senelerde bir kovandan vasati 5-6 kilo bal istihsal olunur, denmektedir (13) İlçede çeşitli bitki örtüsüne bağlı olarak arıcılık gelişmiştir. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü'nün sayımına göre 1985 yılında ilçede 690 adet sepet kovanı, 300 adet fenni kovan bulunmaktadır. İlkbahar Ayları Bal Arıcılığı İçin En İdeal Dönemdir. e) İpek Böcekçiliği: Kulp ilçesi ipekböcekçiliği alanında Türkiye'de İstanbul ve Bursa'dan sonra üçüncü sırada bulunmaktadır. İlçe ve köylerde bulunan dut ağaçları ipekböceği kozasının tek ideal yiyeceğidir. 25 yıl önce ipekböcekçiliğinin sona erdiği ilçede, 2002 yılında başlayan canlanma ile 2003 yılında 30 ton yaş koza elde edilmiştir. İlçemiz Kaymakamlığı ipek böceği üreticiliğinin arttırılması hususunda hassasiyet göstermektedir. Halkımıza ipek böceği tohum paketi temininde yardımcı olmaktadır. 339 Kulpta 50 bin Dut fidanı dağıtıldı İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi Projesi kapsamında Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde 50 bin adet dut fidanı dağıtımı yapıldı. Fidan dağıtımı halktan büyük ilgi gördü. İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi Projesi kapsamında Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde 50 bin adet dut fidanı dağıtımı yapıldı. Fidan dağıtımı halktan büyük ilgi gördü. Kulp ilçesinde İpek Böcekçiliği Cazibe Merkezi projesi kapsamında ilçe merkez ve köylerinde ipek böceği yetiştiriciliği yapan yaklaşık bin üreticiye toplam 50 bin adet dut fidanı dağıtıldı. Dut fidanı dağıtımı; ipek böceği üretimi yapan ve yapacak potansiyele sahip üreticilere dağıtıldı. İlçede yıllık yaş koza üretiminin 40 ton olduğu bildirilirken dağıtılan fideler vasıtasıyla yaş koza üretiminin büyük artış göstermesi hedefleniyor (ww.diyarinsesi.org. 08 Nisan 2009). El Sanatları Halı Dokuma Atölyesinden Bir Görünüm (5) (6) Kulp işi ipekli dokumalar (11) 340 Yer altı Zenginlikleri Kulpta altın Zengin yeraltı kaynakların bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde madencilik sektörü konusu, Diyarbakır'da masaya yatırıldı. Diyarbakır'da 4 Aralık Dünya Madenciler Günü nedeniyle Maden Mühendisleri Odası tarafından 'Bölge Madenciliğinin Değerlendirilmesi' başlıklı bir panel düzenlendi. Maden Tetkik Arama (MTA) 10.Bölge Müdürü Ekrem Tosun, madencilik sektöründe bölgenin gelişme kaydettiğini, yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından bölge illerinde ciddi tespitler yapıldığını ifade ederek, " Kulp, Siirt, Bitlis'te altın yatakları tespiti yapılmıştır. Bu madenlerin tam manası ile işletilmesi halinde bölgeye ciddi anlamda katkı sunacaktır" dedi. D söz. 07.12.2007 Dini Mekanlar Peygamberimizin amcası Hz. Abbas soyundan olan ve Hz.Muaviye zamanından önce gelen Şeyh Ömer efendi-i Düderiye Diyarbakır Kulp içinde yaşamıştır.Onun soyundan insanlar da Kulp'ta yaşamaktadır.17.yüzyıl başlarında Musul kentinde ikamet eden ve Hz.Hüseyin'in sülalesinden gelen seyyid Şeyh Hasan ailelerine yapılan baskı ve zulümden kurtulmak için eşi,oğulları Mahmut,Sadık,Hakkı ile Seydiler harabesi olarak bilinen Hazro ve Lice arasına göçetmiştir.Daha sonra oğullarından Hakkı Lice'ye,Sadık Kulp'un Hevedan mıntıkasına karpuzlu köyüne yerleşmiştir. Kulp İlçesi Dini Mekanları İlçede halk tarafından ziyaret edilen ulamaların yattığı türbeler şunlardırlar; Şeyh Êlî Türbesi : Kulp çayı kenarında, Şirnas köyü yolu üzerinde olup, halk tarafından ziyaret edilmektedir. Şeyh Şabedin Türbesi : İlçemizin Yeşilköy mahallesinde bulunan ünlü bir ziyarettir. Şeyh Salıhê Eskârê : Kulp'a bağlı Eskâr köyünde bulunmaktadır. Hem Müslümanlar, hem de gayri müslümler adına yemin ederler. Şeyh Ettar Türbesi : Kulp'un Badıkân bölgesindedir. 17 Mart (Hıvdê edarê) şenliklerinde ziyaret edilir. İmam-ı Gazalî Türbesi : Badıkan bölgesinde Büyük Kaya İmamı : Badıkan bölgesi Şeyh Muhammedê Duderi Türbesi : Şeyh Kalê Bahaddin Duderyan köyü. Şeyh Ebubekir Türbesi : Özbek (Şeyhbuba) köyü (14). 341 Yaylak-Smetak Tarihi Kilisesi (5) (6) Ermeni kaynaklarda Khulp(Kulp)Tigranakert (Silvan)-Artaşat ticaret yolu bu bölgeden geçmekteydi. Geç ortaçağ döneminde Khulp'un, “Nahia” ismi kullanılmaktaydı. Indzakar Surb/Aziz Gevorg manastır-ziyaretgâhıyla, yaklaşık 140 evdi. Kulp-Pasur Evliyası Şeyh mer-i DUDERÎ ve oğlu Şeyh Muhammed-i DUDERÎ İslam âlimleri ve meşayıh, yüzyıllarca insanların İslam'ı anlamasında ve yaşamasında hayati bir vazife icra etmişlerdir. Nebevi güneşle nurlanan bu kandiller bulundukları mahalleri aydınlatmış ve Allah'ın diniyle halkı ihya etmişlerdir. İşte Kulp ve etrafında bu vazifeyi gören zatların başında gelen Şeyh Ömer ve oğlu Şeyh Muhammed de bu davanın bahtiyar taşıyıcılarındandırlar. Şeyh Ömer-i Duderî Şeyh Ömer'in kendisiyle anıldığı Kulp'un eski adı Pasur'dur. Pasur, çevresinde hendeği bulunan kale anlamına gelmektedir. Ayrıca Pasur'un Başkale anlamına geldiğini söyleyenler de vardır. Kürdçe'de ise “Peya-Sor” yani “ Kızıl yamaç” anlamına gelmektedir. Bu ismi de hemen yanındaki kızıl yamaçlı Andok Dağı'ndan almıştır. Başka bir rivayete göre Pasur adı, “Baya-Sar” yani “Soğuk rüzgâr” anlamına da gelmektedir. Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Kulp vaktiyle Kefrum kalesinde oturup bölgeye egemen olan Kulpo isimli derebeyinden adını almıştır. 1540 tarihli Tahrir Defterinde Kulp Diyarbakır eyaletine bağlı bir ocaklık olarak görülmektedir. Bu da Kulp isminin daha eskilere dayandığını göstermektedir. Miladi 637 yılında Hz. Ömer döneminde Diyarbakır ve etrafı ashab-ı kiramdan Hazret-i Halid Bin Velid'in de aralarında bulunduğu sahabeler tarafından fethedilmiştir. Bir rivayete göre Halid Bin Velid, komutanlarından Hâkim Bin Haşim'i Silvan'ı almakla görevlendirdi. Silvan, Müslümanların eline geçince derebeylerin zulmünden rahatsız 342 Şeyh Ömer-i Duderî Şeyh Ömer'in kendisiyle anıldığı Kulp'un eski adı Pasur'dur. Pasur, çevresinde hendeği bulunan kale anlamına gelmektedir. Ayrıca Pasur'un Başkale anlamına geldiğini söyleyenler de vardır. Kürdçe'de ise “Peya-Sor” yani “ Kızıl yamaç” anlamına gelmektedir. Bu ismi de hemen yanındaki kızıl yamaçlı Andok Dağı'ndan almıştır. Başka bir rivayete göre Pasur adı, “Baya-Sar” yani “Soğuk rüzgâr” anlamına da gelmektedir. Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Kulp vaktiyle Kefrum kalesinde oturup bölgeye egemen olan Kulpo isimli derebeyinden adını almıştır. 1540 tarihli Tahrir Defterinde Kulp Diyarbakır eyaletine bağlı bir ocaklık olarak görülmektedir. Bu da Kulp isminin daha eskilere dayandığını göstermektedir. Miladi 637 yılında Hz. Ömer döneminde Diyarbakır ve etrafı ashab-ı kiramdan Hazret-i Halid Bin Velid'in de aralarında bulunduğu sahabeler tarafından fethedilmiştir. Bir rivayete göre Halid Bin Velid, komutanlarından Hâkim Bin Haşim'i Silvan'ı almakla görevlendirdi. Silvan, Müslümanların eline geçince derebeylerin zulmünden rahatsız olan Pasur halkı bir heyetle İslam orduları komutanına giderek Müslümanlığı kabul etmiştir. Bu dönemde sadece Ermeniler Müslüman olmayarak kendi dini inançlarını devam ettirmişlerdir. Kulp'ta Şeyh Ömer-i Duderî'nin yanısıra, 5 km uzaklıkta Şeyh Ali, Özbek Köyünde Şeyh Ebubekir, Karpuzlu Köyünde Şeyh Mahmud gibi zatların türbeleri bulunmakta olup bunlar Kulp ve etrafının maneviyat kandilleridirler. Hicri 1230 tarihlerinde Kulp'un Bab-ı Canıka köyünde dünyaya gelen Şeyh Ömer, Yusuf'un, o da Molla Feyat'ın, o da Molla Resul'un, o da Molla Ömer'in, Molla Ömer Şeyh Muhammed Cımşaî'nin oğlu olup neseb itibariyle Şemdin Ağayê Arab vasıtasıyla peygamber Efendimiz'in amcası Hazret-i Abbas'a ulaştıkları söylenir. Bu aile Hazret-i Ali (r.a) zamanında önce Siird'in Tillo kasabasına gelir. Oradan bir kısmı Pervari'nin bir köyüne giderken, bir kısmı da önce Şemdinli'ye, ardından Kozluk'a gelir. Diğer bir kısmı ise Diyarbakır'ın Silvan ilçesinin Cımşa (Zivertırk) köyüne gelir ve buradan Kulp'un Bab-ı Canıka köyüne geçerler. Bunların nihai durağı ise Kulp'un Duderya Köyü olur. Duderya ismi kimilerine göre köydeki iki kapılı (du deri) mağaradan gelirken, bazıları ise ismin, bu bölgenin hem Kadiri hem de Nakşibendî tarikatının sancaktarlığını yaptığından ileri geldiğini ve “İki derya” manasında olduğunu söyler. Anlatıldığına göre Şemdin Ağa Batman'ın Kozluk (Hezo) ilçesinde yaşamakta olan bir zat olup, avcılığıyla bilinir ve avcılığa da yalnız Cuma günleri çıkarmış. Diğer günlerde devamlı camide ibadet ve ezkarla meşgul olan bu zat Cuma günleri camide görülmediğinden Cuma kılmadığı gerekçesiyle şikâyet edilir ve yörenin tanınmış müftüleri toplanıp hakkında ölüm kararı verirler.Ölüm kararının icrasından bir müddet evvel Kozluklu (Hezo) biri hacca gider. Orada parasız kalır ve bir müddet üzgün dolaşırken rastladığı bir zat neden üzgün olduğunu sorar. O da parası bittiği için üzgün olduğunu söyler. O zat kendisine nereli olduğunu sorunca Kozluklu olduğunu söyler. Bunun üzerine o zat Şemdin Ağa'yı tanıyıp tanımadığını sorar. Kozluklu zat da 343 tanıdığını söyler. Bunun üzerine o zat Kozluklu'ya Kabe'de beklemesini ve her Cuma Kabe'ye gelen Şemdin Ağa'nın kendisine yardım edebileceğini söyler. Cuma olunca Kozluklu Şemdin Ağa gelir. Kozluklu Hacı yanına gidip derdini anlatır ve Şemdin Ağa tarafından ihtiyacı giderilir. Ancak Şemdin Ağa Hacı'dan kendisini Cuma günü Kâbe'de gördüğünü söylememesini tembihler ve hayatı boyunca kimseye anlatmayacağına dair söz alır. Hac sonrası bir gün bu Hacı Efendi yaz mevsiminde bahçesinden biraz meyve toplayıp Şemdin Ağa'ya sunmak için yola çıkar. Ancak Şemdin Ağa Kozluk'un en meşhur camisinin önünde şehid edilmiştir. Bunun üzerine o zat durumu oradakilere anlatır. O gün bugündür Şemdin Ağa Kozluk'ta maneviyat öncüsü olarak nam salmış ve halk tarafından günümüze kadar yadedilegelmiştir. Önünde şehid edildiği cami Şemdin Ağa Camisi olarak Kozluk'ta halen meşhurdur. Hatta bu zat halen halk arasında Kozluk'un tartışmasız maneviyat sembolüdür. İşte bu mübarek soydan olan Şeyh Ömer ilk tahsilini Kalıkê Melle Manco adlı zattan alır. Daha sonra Serhad'a giderek tahsilini tamamlar. İlmini bitirdikten sonra tasavvuf ameli için Silvan'ın Bahçe şeyhlerine gider. Bahçe Köyünde şeyhi kendisine Telan'a gitmesini salık verince Telan'a gider. Telan'da iki haftalık süluktan sonra hilafet alır. Mürşidi Şeyh Kasım-ı Telanî'dir. Kadirî halifesi olarak memleketine dönen Şeyh Ömer bir sene boyunca hilafetini izhar etmez. Daha sonra mürşidinin emriyle hilafetini açıklar ve irşada başlar. Şeyh Ömer, meşhur 93 harbine bazı rivayetlere göre bin, bir kısım rivayetlere göre ise altı bin talebe ve müridiyle beraber katılır. Pasin, Hasankale ve Erez nehrine kadar Ruslarla cihad ederek kahramanlıklar sergiler. Bu başarılarından ötürü Osmanlı padişahı II. Abdulhamid tarafından sancak-ı şerif ile taltif edilir. Rivayete göre Şeyh Ömer o savaşta yaralanmış ve hayatı boyunca tazelenen yarası nedeniyle şehid düşmüştür. Yine, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına Hamidiye alay komutanı olarak katılan Şeyh Ömer'in Kulp'tan altı bin askerle savaşa katıldığı ve bunlardan sadece altısının dönebildiği rivayet edilmektedir. Şeyh Ömer bu savaş sonrası Miralay (Albay) rütbesiyle de taltif edilmiştir. Şeyh Ömer'e verilen sancak vefatından sonra oğlu Şeyh Zülküf'e ondan da Şeyh Muhammed Emin Duderî'ye kalır. 9 kez evlenen Şeyh Ömer'in 6 erkek, 4 kız olmak üzere toplam 10 çocuğu dünyaya gelir. Erkek çocukları Kadirî halifeliği almış bulunan Zülküf, meşhur Şeyh Muhammed Emin-i Duderya, İbrahim, Şerif, Siracüddin ve çocukken vefat eden Abdülhadi'dir. Çok sayıda halife bırakan Şeyh Ömer'in bilinen halifeleri Erzurumlu Şeyh Mahmud, Kulp'un Şerefki köyünden Şeyh Mahmud ve Mardinli Şeyh Muhammed'tir. Hicri 1311 yılında yetmiş yaşını aşkın iken vefat eden Şeyh Ömer Duderya'daki türbesine gömülür. Türbesi halen yöre halkı arasında maneviyat vesilelerindendir. 344 Şeyh Muhammedê Duderî Şeyh Ömer'in çocuklarından Şeyh Muhammed Emin-i Duderî Kulp ve etrafında Şeyh Muhammedê Duderya namıyla meşhur zatlardandır. Duderya'da dünyaya gelen Şeyh Muhammed bir kısım zatlardan ilim tahsilinde bulunduktan sonra Muşlu Hacı Tayyib Efendi'den icaze alır. Bundan sonra babası ve kardeşleri gibi Kadirî tarikatının merkezlerinden olan Telan'a giderek amel için müracaat eder. Ancak Telan şeyhleri ağabeyine hilafet verdikleri için kendisini kabul edemeyeceklerini iletirler. Zira onlar bir anda bir aileden iki kişiye hilafet vermemektedirler. Bundan sonra meşhur Nakşibendî şeyhi Şeyh Muhammed Kufrevî'nin yanına giden Şeyh Muhammed, kısa bir zamanda kendisinden hilafet alıp Kulp'a döner.Şeyh Muhammed Şeyh Said Efendi'nin kıyamında ve Dersim hadisesinde sürgün edilen meşayıhtandır.Şeyh Said Hazretlerinin kıyamı hengâmında kendisi Ankara'ya, ailesinin geri kalan fertleri ise Uşak, Burdur, Kütahya ve Bolu'ya sürgün edilmişlerdir. Bu sürgününün ardından Kulp'a gelip 8-9 yıl müftülük yapan Şeyh Muhammed, 1937 yılında tekrar ailesiyle beraber Aydın'a sürgün edilir. 1940-41 yıllarında Aydın'da sürgünde iken vefat eder. Vefatından önce çocuklarına “Birkaç sene sonra serbest kalacaksınız, memlekete giderken cenazemi burada bırakmayın” diye vasiyette bulunan Şeyh Muhammed'in vasiyeti 1947 yılının Haziran ayında yerine getirilir. Cenazesini almak için Aydın valisine başvuran ailesi il valisinden Şeyhin cesedinin 6-7 yıldır öldüğünden çürümüş olduğu cevabını alır. Ancak kendileri ısrar eder. Bunun üzerine mezarı açılır ve kefeninin dahi çürümediği hayretle müşahade edilir. Cenazesi Diyarbakır'ın Rağıbiye camisine getirilerek kılınan cenaze namazının ardından Kulp'un Duderya köyünde babası Şeyh Ömer'in yanına defnedilir. Bir kez evlenen Şeyh Muhammed-i Duderî'nin 5 erkek, 3 kız olmak üzere 8 çocuğu dünyaya gelmiştir. Bizler de hayatları âlemlerin yaratıcısı olan Allah'a iman ve teslimiyetle geçen, imanlarını yaşamada ve halka İslam'ı tebliğ etmede nice eziyet ve baskılara maruz kalan, cihad meydanlarında izzetle İslam bayrağını dalgalandıran bu kudsîleri rahmetle anıyor ve Allah'tan İslam'ın aziz günlerini bizlere göstermesini diliyoruz (16). 345 Kulp sahabeleri Kulp halid bin Velid tarafından fethedilmiştir (7) Köyün Eski Adı “İnıka”dır. İlçe merkezine uzaklığı 48 Km olan köye ulaşım Kulp-Muş karayolundan ayrılan stabilize ve tesviye yollar ile sağlanabilmektedir. Köye bağlı dokuz mezra (gostik, ak ocak, kara bucak, gündüzlü, avgerm, metera, dereli, kepir tepe, yonca tarla) bulunmaktadır. Kayacık köyü Kulp'un doğusuna düşmektedir. Doğusunda Akçesir köyü, kuzeyinde Muş il sınırı ve sıra dağlar, güneyinde ise Yuvacık köyü bulunmaktadır. Köyün coğrafi yapısı dağlık ve engebelidir. Ayrıca köyde yatır kültürü anlamında köyde “Kutsal Tarla” denilen bir yer vardır. Halk arasındaki inanışa göre bu kutsal tarlada sahabe döneminden gelmiş ve burada savaşıp şehit olmuş kırk kişinin mezarı bulunmaktadır. Şeyh Muhammed Sahabi Türbesi Kayahan köyünde yer almakatdır. Köylülerin dediğine göre bu zat Sahabi neslinden olup zamanında burada yapılan savaşlarda şehit düşmüştür. Köy ahalisi tarafından buraya Perşembe ve Cuma günleri rutin ziyaretler yapılarak dua edilmektedir. Ayrıca köy sınırları içerisinde Şeyh Muhammed Seydaki, Şeyh Muhammed Navgori ve Şeyh Muhammed Belaşah türbeleri de bulunmaktadır (5) (6). Veysel karani Türbesi Veysel Karani Yemende doğmuş, Mekke, Medine, Bağdat, şam ve Kufe'yi gezmiştir. Kabri ile ilgili olarak Yemende Zebid kasabasının dışında Meşhed-i şerifte, Mardin'de; Şam'da, Bursa'da Atıcılar mevkiinde, Garzan'da, Hicaz'da, Horasan'da, Hindistan'da Beyrut'ta, Siirt Baykan'da ve Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde olduğu bildirilmektedir (7). 346 KAYNAKLAR 1- http://kulp.meb.gov.tr/ 2- http://www.kulp.bel.tr/3--Sarısu. A.Mustafa Kemal paşa Kulpta .Kara Amid dergisi.Atatürk Yılında Diyarbakır.s52,.54 4- Beysanoğlu Ş.:M.kemal Atatürk'ün Diyarbakır'daki Kafkas cephesi Komutanlığı. Atatürk Araştırma merkezi dergisi.c.II.Mart 1986.sayı.5 s.496 5-Adem Karakuş, Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Coğrafya Anabilim Dalı, “Kulp İlçesi Beşeri ve Ekonomik Coğrafya Özellikleri” adlı 2001 tarihli bitirme tezi. 6-www.kulpmerkezilkogretimokulu 7-Diyarbakır 1973 il yıllığı 8- Abdurrahman Ekin diyarbakır'da doğa sporları.Diyarbakır'da tarım Doğa Çevre sempzoyumu.2010.c.2 9- http://kulpilcesi.blogspot.com/ 10- Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız. Kulp Diyarbakırda Çevre Ve Doğa .2011 c.2.s.379 11- Çelik M. M. Fotoğraflarla Kulp.İst.2009.s.53,55,58,84 12- Diyarbakır İl yıllığı-1967.s.352 13- H. Basri Konyar'ın 1936 Diyarbakır yıllığı s.155 14- //www.yesilkoytepecik.com/ 15- Küçük130 //akunq.net/tr/?attachment_id=7505 16- Necat Özdemir . Kulp-Pasur Evliyası http://www. dogruhaberga ze te si.com/masterdeneme.aspx?id=1956&haberid=123 17- Yrd. Doç Dr .Ergun Çelik :Veysel karani HazretleriUluslar arası Siirt Sempozyumu.Birleşik matb.İzmir..2007.s.199 18-Usman Eti. Diyarbekir.Diyarbekir matb.1937.s.20,28,49 19- Cahit Beğenç: Diyarbakır ve Raman.Ulus Basımevi.Ankara.1949.s.39 20-A.Bila 1301 21- www.vikipedi.org 347 EĞİL İLÇESİ Eğil, Diyarbakır'a bağlı bir ilçedir. Diyarbakır il merkezinin kuzey batısında yer almaktadır. Dicle Nehri vadisinde kurulan ilçenin, Diyarbakır'a uzaklığı 52 km'dir.. İlçenin yüzölçümü 450 km2'dir. Dağlık bir arazide kurulmuş olan Eğil'in kuzeyinde, Dicle ilçesi bulunmakta ve Dicle Nehri geçmektedir. Doğusunda Hani, batısında Ergani ve güneyinde ise Diyarbakır il merkezi bulunmaktadır Maden ve Amini çayları, ilçe toprakları içinde birleşmekte ve Dicle Nehri'ni oluşturmaktadırlar. (19) Günümüzde 26 köy ve 22 mezraya sahip olan ilçenin arazi yapısı geniş düzlükler ve engebeli alanlardan oluşmaktadır. Engebeli bir arazide kurulan ilçe merkezi Kale, Yenişehir, Gündoğuran, Dere ve Çarkören Mahallesi olmak üzere 5 mahalleden oluşmaktadır.2009 yılında yapılan nüfus sayımına göre ilçenin toplam nüfusu 23.239 dur. Bu nüfustan 2.577'si erkek ve 2.569'u kadın olmak üzere toplam 5.146 kişi ilçe merkezinde yaşamaktadır. 26 köyde ise 8.995'i erkek ve 9.098'i kadın olmak üzere toplam 18.093 kişi yaşamaktadır. (21). Eğil, nahiye olarak 1860 yılında Palu'ya, 1866'da Mamuretü-l Aziz (Elazığ) vilayetine bağlıdır. 1871 tarihli salnamede, Diyarbakır ilinin idari teşkilatında, Eğil, Maden ilçesinin bucakları arasında yer almaktadır. Eğil, daha sonra Diyarbakır'ın merkez nahiyelerinden biri olmuştur. Eğil, 4 Ocak 1936 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan, 3197 sayılı kanunla ilçe olmuş, ancak, 1939 yılında ilçelik Dicle'ye verilmiş ve Dicle'nin adı Eğil olmuştur. 11 yıl süren bu uygulamadan sonra, 18 Aralık 1951 günlü Resmi Gazete'de yayınlanan 5851 sayılı kanunla, Diyarbakır iline bağlı Eğil ilçesinin adı “Dicle” ve bu ilçeye bağlı Dicle bucağının adı da “Eğil” olarak değiştirilmek suretiyle bu karışık durum düzeltilmiştir. 1957'de Eğil bucağı, Dicle'den ayrılarak Diyarbakır merkeze bağlanmıştır. 4 Temmuz 1987 tarih ve 3392 sayılı kanun ile Eğil, Diyarbakır'ın 12. ilçesi olmuştur. İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılık üzerine kuruludur. Tarımda, özellikle üzüm yetiştiriciliği yaygın olup, üzüm ürünleri (pekmez, pestil, sucuk vb.) üretimi yaygındır. İlçeye bağlı 6 köyde, yerli ve yabancı şirketler tarafından petrol çıkarılmaktadır (19). Eğil'e genel bakış 348 Eğil'e genel bakış Diyarbakır'ın şirin ilçesi Eğil, adeta Güneydoğu'nun 'krallar ve nebiler beldesi'. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Eğil, Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları, Mezopotamya'ya tepeden bakan kalesi, 8 peygamber mezarıyla keşfedilmeyi bekliyor. Bu gizli hazinenin bir parçası da Eğil. Asur Kralı Salmanassar, Hazreti Musa ve Hazreti Harun'un eşyalarını barındıran Ahid Sandığı'nın son muhafızı Elyesa Peygamber, İsrailoğulları'na gönderilen Hazret-i Zülkifl ve peygamber mi, evliya mı oldukları karar verilemeyen 6 büyük isim... Bütün bunların ortak noktası, pek çok kişinin adını bile duymadığı Eğil. Beş bin yıllık tarihiyle hayranlık uyandıran Diyarbakır'ın bu şirin ilçesi, adeta Güneydoğu'nun 'krallar ve nebiler beldesi'. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Eğil, Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları, Mezopotamya'ya tepeden bakan kalesi, 8 peygamber ve evliya mezarıyla keşfedilmeyi bekliyor. Harun-u Asefi, Zennun, Danyal, Hallak, Harut ve Hürmüz gibi büyük zatlar, metfun oldukları tepeden Dicle'yi seyrediyor. Dicle Nehri'nin kenarındaki Eğil, Tevrat'ta ismi geçen, Babil'i yıkan, Kudüs'e sefer düzenleyen Kral Senharip'in kenti. Tarihte Supani, Supa (Urartu), Artagigarta (Roma), Banaz, Basilon (Bizans), Aşipalis (Asurca), Welaraseko (Ermenice), Encil, Enigelene, Angl (Süryanice), Eagle (Rumca) ve Gêl (Zazaca) gibi birçok isim alan antik şehrin bugünkü nüfusu yaklaşık 5 bin. Şehirde ikamet edenlerin büyük çoğunluğu Zaza. Eğil'in adı Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde 'Gel' biçiminde zikredilir. Bitlis hükümdarı Şeref Han tarafından 1597'de kaleme alınan ve Kürt 349 tarihine ilişkin önemli bir kaynak olan Şerefname'de, Eğil'le ilgili ilginç bir hikâye anlatılır: "Bu Eğil, eğik bir kemer üzerinde kurulmuş, sağlam bir kaledir ve o kadar yüksektir ki ona bakan herkeste korku ve vehim hakim olur. Halkın dilinde dolaşansöylentiye göre, Allah'ın velilerinden biri oradan geçerken o kemere işaret edip Türkçe olarak 'Eğil' demiş, bunun üzerine kemer Allah'ın izniyle eğilmiş ve eğik bir durum olmuştur." İlçe, bu olaydan sonra 'Eğil' olarak anılmış. Asur Kalesi, Kalecik Kalesi, Selman Cibeb Kalesi, Asur kral mezarları, mağaralar, hamamlar Taciyan Camii, Nisanoğlu Türbesi, mağara, kilise, Şerbettin (Kalkan köyü) Hanı, Kasım Bey Kümbeti, Yeraltı Sarnıcı, kaleden Dicle Nehri'ne inen gizli yol, hamamlara giden yer altı dehlizleri ve kaybedilen savaşlardan sonra kralın gizlice yer altından kaçmasını sağlayan tüneller gibi onlarca zenginliği sahip Eğil, keşfedileceği günü bekliyor. Antik şehir, doğa sporlarıyla da turistlerin ilgisini çekmeyi hedefliyor(1). Asur Kalesi tüm ihtişamıyla ayakta Birçok medeniyet, uygarlık ve dine beşiklik etmiş tarihi Asur şehri, peygamber, azizler ve nebiler diyarı olarak da bilinen Diyarbakır'ın kuzeybatısında ve Diyarbakır'a 50 kilometre uzaklıkta olan Eğil ilçesindeki Asur Kalesi, ilk günkü görkemiyle Dicle Nehri'ne bakıyor. Kur'an-ı Kerim'de isimleri zikredilen Hz. Elyesa, Hz. Zülkif, Nebi Harun Asefi, Zennun, Danyal, Nebi Alak gibi önemli şahsiyetlerin kabirlerinin bulunması nedeniyle geçmişte önemli bir inanç merkezidir Eğil..Ev Sahipliği Yapmadığı Medeniyet Kalmamış. Sırasıyla Urartular, Medler, Persler, Büyük İskender, Slevoklar, Partlar, Büyük Tigran, Roma-Bizans, Ermeniler, Büyük Selçuklular, Nisanoğulları, Timur, Akkoyunlular, Safevilerin hüküm sürdüğü Eğil ve bölgesinde hâlâ söz konusu medeniyetlerden kalıntılar mevcut(17). 350 Arkeoloji. Diyarbakır ve çevresinde, Orta Paleolitik Çağ'da (M.Ö.20.000-15.000) açık hava yerleşmelerinin olduğu, 1946 yılında, bu bölgede yapılan kazılardan anlaşılmaktadır. Daha sonraki bazı dönemlerde, insanların daha çok mağaralarda kaldıkları ve birçok aletler kullandıkları tespit edilmiştir. Ayrıca, bu çağlarda, toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada yegane yol olduğu bilinmektedir. Diyarbakır genelinde, doğal ve yapay mağaraların toplam sayısı 3579 olarak tespit edilmiştir. Diyarbakır ve çevresinde olduğu gibi, Eğil'deki birçok mağaranın da, Ortataş Çağı'ndan kalmış olduğu anlaşılmaktadır. Yalnız, bu konuda detaylı araştırmaların yapılmamış olması, bu konularda kesin ifadeler kullanılmasını engellemektedir Bu yönüyle Eğil, Yukarı Mezopotamya Bölgesi'ndeki yerleşim birimleri içerisinde, önemli bir inanç merkezi olarak ele alınabilir. Beysanoğlu'nun eserinde, Eğil'i de içine alan kuzey bölgesinin adının Sophene olduğu ifade edilmektedir. Burası, Urartular tarafından Şupani veya Şupa olarak adlandırılmıştır. Sophene bölgesi, Tunceli'nin güneyinden başlayarak, Eğil'i de içine alacak şekilde, idari bir anlam taşıyacak biçimde kullanılmıştır. Bu bölgenin daha önceki adı ise İşşuva'dır. Çüngüş, Ergani, Maden bölgesinin kuzeyi ve kuzeybatısı, Palu, Malatya civarına kadar olan bölgeye ise Alzi adı verilmiştir. Hititler, bu bölgeyi Alşe olarak adlandırmışlardır. Burada, Arkanya ve Yanari isimli iki dağın mevcut olduğu ve iki yerleşim yerinin (Urhan, Damdamuza) bulunduğu bilinmektedir. Bu şehirlerden Urhan, Yanari Dağı'nın tepesine kurulmuştur. Urhan şehrinin adı, daha sonraları Arsinia, Arkania, Argana ve Argını olarak anılmıştır. Bunun, Ergani olduğu, dağın da Zülkifl Dağı olduğu anlaşılmaktadır Eğil, M.Ö.3500-1260 yılları arasında Subarrular, Hurriler, Mitanniler'in egemenliğinde kalmıştır. M.Ö.1260-606 yılları arasında Asurlular ve Urartular egemenlik kurmuşlardır. Eğil Kalesi, bu dönemlerde yapılmıştır. Kalenin batısında, Asur krallarından IV.Tiglatpileser'e ya da III.Salmanassar'a ait olduğu tahmin edilen stel ve kitabe bulunmaktadır (19). Roma İmparatorluğu döneminde “İngilene” olarak adlandırılan Eğil' deki ilk uzun süreli uygarlık Asur uygarlığı olmuştur. Kentin şu anki tarihi dokusu Asur uygarlığının derin izlerini taşımaktadır. Asurlulardan günümüze kalan en önemli eser tarihi Eğil Kalesidir. Bunun yanında Asur Kral mezarları ve tarihi mağaralar ile yer altı tünelleri de önemli eserler arasındadır. Asurluların M.Ö. 1260- 606 yılları arasında Eğil' de hüküm sürdükleri tahmin edilmektedir. Eğil M.Ö. 2000 yıllarından beri önce Asurlular ve daha sonra Romalılar ve Bizanslılar hüküm sürmüştür. Yanları ve etekleri yontulup aşılmaz bir kayalık olan Eğil Kalesi'ne çivi yazılı Asur yazıtları ile kabartmalardan anlaşıldığına göre burası M.Ö.715-606 yılları arasında Romalılar tarafından 'İngilene' olarak anıldığı öğrenilmektedir (23). Eğil Tarihçesi Eğil ilçesi, tarih öncesi dönemlerden başlayıp, pek çok medeniyetlere beşiklik etmiştir. Orta Paleolitik Çağda ( M.Ö. 20.000 - 15.000 ) açık hava yerleşmelerinin 351 olduğu, 1946 yılında bu bölgede yapılan basit kazılardan anlaşılmaktadır. Sonraki dönemlerde insanların daha çok mağaralarda kaldıkları toplayıcılık ve avcılığın geçimi sağlamada yegâne yol olduğu bilinmektedir. Eğil'deki birçok mağaranın “Ortataş” çağından kalmış olduğu anlaşılmaktadır. Beysanoğlu eserinde; Eğil'i de içine alan kuzey bölgesinin adının Sophane olduğunu ifade etmektedir. Eğil; çeşitli medeniyet ve dönemlerde değişik adlarla anılmıştır. Urartular; Supani veya Supa, Romalılar döneminde; Arkochthiokerta, Artagigarta, Bizanslılar Döneminde; Banaz, Basilon, Phrourion daha sonra da İngila adını vermişler. Eğil Bölgesi İngilen/İngiline, Encil, Geil, Ekle, Agel adları şeklinde geçer. Eğil'in adı Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Gel” biçiminde geçmektedir. Bölgede yaşayan insanların bir bölümü, bugün hala “Gel” biçiminde, diğer bir bölümü de “Ekle” biçiminde kullanmaktadır. Şeref Han'ın Şerefname adlı eserinde, Eğil'le ilgili şöyle bir bilgi mevcuttur. “Bu Eğil, eğik bir kemer üzerinde kurulmuş, sağlam bir kaledir ve o kadar yüksektir ki; ona bakan herkese korku ve vehim hâkim olur. Halkın ağzında ve dilinde dolaşan söylentiye göre, “Allah'ın velilerinden biri oradan geçerken o kemere işaret edip Türkçe olarak 'Eğil' demiş bunun üzerine kemer Allah'ın izniyle eğilmiş ve eğik bir durum olmuştur” (Eğil Kaymakamlığı, 2011). Bugünkü “Eğil” ismi bu olaydan sonra “Eğil” olarak değişmiş olabilir. Eğil, MÖ 3500-1260 yılları arasında Subarular, Huriler, Mitanniler'in egemenliğinde kalmıştır. Asur Krallarından I. Adad- Nirari (MÖ 1310-1281)'nin Mitanni ülkesine saldırarak, Mitanni Kralı I. Sattura ile oğlu Vasatta'yı yendiğini Asur tabletlerinde belirtilmiştir. (Beysanoğlu) Asurlular, 1260-606 yılları arasında bu bölgede uzun süre egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Eğil Kalesi bu dönemlerde yapılmış olabilir (Eğil Kaymakamlığı, 2011). Eğil ve Bölgede Hüküm Sürmüş Devletler ve Medeniyetler Urartular : MÖ 775-736 Medler : MÖ 625-550 Persler : MÖ 550-331 Büyük İskender : MÖ 331-323 Slevoklar : MÖ 323-140 Partlar : MÖ 140-85 Büyük Tigran : MÖ 85-69 Roma-Bizans : MÖ 69-MS 650 MS 350 yıllarında, Eğil'den Harput ve Dersim'e kadar olan bölge, II. Şapur olarak adlandırılan kral tarafından yağma edilmiştir. Eğil Kalesi'ne girilerek burada bulunan Ermeni ve Sup krallarının mezarları açılmış ve hazineler ele geçirilmiş, Asur Kral Mezarları da büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Ermeniler:661-750 352 Abbasiler: 750-869 Diyarbakır (Amid) 639 tarihinde İslam orduları tarafından fethedilmiştir. Eğil ise İyaz'ın görevlendirmiş olduğu Numan B. Marife tarafından ele geçirilmiştir. Eğil Beyliğini 1030-1085 yıllarında kuran Pir Mansur oğlu Pir Bedir'dir. Bizanslılar II. Kez 908-1030 Büyük Selçuklular 1085-1093 Nisanoğulları 1157-1169 Timur 1394-1401 Akkoyunlular 1401-1507 Safeviler 1507-1515 Osmanlılar 1515 (22) Vakidî'ye göre, İslamın ilk döneminde Angil (Eğil) İyâz'ın görevlendirdiği Numan b. Ma'rife tarafından fethedilmiştir. Abbasiler döneminde Diyarbekir yöre halkı Ebu'l Abbas'ın halifeliğini kabul etmemiş, ayaklanmıştır. Ancak bu ayaklanma Ebu'l Abbas'ın kardeşi Mansur tarafından bastırılmış, Mansur Diyarbekir ve El-Cezire bölgeleri valiliği'ne getirilmiştir. 803'te Diyarbekir ve civarında çıkarılan ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılmış, bu tarihten sonra bölgeye Bizans akınları yoğunlaşmaya başlamıştır. Bağdat yönetimi Diyarbekir ve yöredeki kalelerin savunmalarını güçlendirmek amacıyla çok sayıda asker göndermiştir. Uzun süre devam eden saldırılar sonucunda 908 yılında Eğil Kalesi, Cebâbira ve Yamâni Kaleleri ile birlikte Bizanslıların eline geçmiştir. 1543 – 1604 yılları arasında yaşayan Bitlis Emiri Şeref Han'ın 1596 yılında bitirdiği Farsça yazılmış “Şerefname” adlı eseri, 1667 yılında Türkçeye, 1862 yılında Fransızcaya, 1958 yılında Arapçaya çevrilmiştir. Bu eserde verilen bilgilere göre, Eğil Beyliğinin kurucusu Mırdasîlerden Seyyid Hüseyin el A'rac (topal) oğlu Pîr Mansur'dur. Mırdasîler, Pîr Mansur zamanında Hakkari dolaylarında bulunuyorlardı. Pîr Mansur, sonradan Eğil Kalesi yakınlarındaki Pîran (Şimdiki Dicle ilçe merkezi) köyüne gelip yerleşmişti. Pîr Mansur'dan sonra yerine Pîr Musa geçti. Mutasavvuf olan Pîr Musa, Pîran'da bir tekke yaptırmıştı. Ünü Mırdasîler ve diğer aşiretler arasında yayıldı. Onun ölümünden sonra yerine Pîr Bedir geçti. O dönemlerde dervişlik postu, saltanat tahtının ilk basamağı idi. Gittikçe müridleri çoğalan, güçlenen Pîr Bedir, Mırdasî ve diğer aşiretlerin desteğiyle Eğil Kalesi'ni ele geçirdi. Kaleyi kimden aldığı hakkında bilgi yoktur. Bunun 11. yüzyılın sonlarında, Anadolu'daki siyasi otoritenin zayıfladığı sıralarda vuku bulduğu anlaşılmaktadır. Ancak Pîr Bedir'in Eğil hakimiyeti fazla uzun sürmemiş, bir süre sonra kale Selçuklular'ın hakimiyetine geçmiştir. Pîr Bedir, Selçuklular'ın elinden kurtulup da kaçmaya 353 Kocaalan'da Pir Mansur kabri muvaffak olunca Meyyafarikin'e gitmiştir. Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın komutanı Emir Artuk 1089 yılında Meyyafarikin'i kuşatıp almış ve Meyyafarikin hakimiyeti sırasında Pir Bedir şehit olmuştur. Onun ölümüyle aileden kimse kalmamıştır. Fakat bir süre sonra karısının hamile olduğu anlaşılmış ve doğacak çocuk beklenmeye başlanmıştır. Onun bir erkek çocuk dünyaya getirmesi üzerine aşiret halkının Türkçe olarak “çok şükür Hüda'ya, istediğimizi bulduk” demeleri üzerine çocuğa “Bulduk”, adı verilmiş, daha sonra Eğil hükümdarının adı ve lakabı da “Buldukani” olmuştur. Ergenlik çağına gelince beylik makamına getirilen Emir Bulduk'un 11. yy sonları ile 12. yy. başlarında yaşamış olduğu tahmin edilmektedir. Mırdasî aşiretinin başına, Emir Bulduk'tan sonra Emir İbrahim, Emir Muhammed geçmiştir. Emir Muhammed'in ölümünden sonra ise aşiretin yaşadığı topraklar üç oğlu arasında paylaşılmıştır. Bunlardan Emir İsa Eğil yönetimini ele almıştır. Emir Timurtaş'ın daha babasının sağlığında Bağın kalesi ile Palu çevresine sahip olduğu görülmektedir. Emir Hüseyin'de Berdenç Kalesi ile Çermik yöresinin beyi olmuştur. Emir İsa'dan sonra oğlu Şah Muhammed Eğil hükümetinin başına geçmiştir. (9) (24) Bölgeye , Büyük Selçuklu Devleti, Nisanoğulları Beyliği, Akkoyunlular ve Sefeviler egemen olmuşlardır. Pek çok kavime yurtluk etmiştir. Eğil 1515 yılında da Osmanlıların egemenliğine girmiştir (23). 354 Çaldıran'da Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki etkinliklerini yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakırı Sefevilerin kuşatmasından kurtarmak için harekete geçtiler.Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi Kasım Beg Diyarbakırın kurtarılmasında çok büyük yararlıklar göstediler.(Tacüt Tevarih c.4.s.250) (24). Şerefname'de belirtildiği üzere, “Diyarbakır 1507 yılında Şah İsmail-i Safevî tarafından istila edildiği zaman Eğil Beyi Şeyh Muhammed oğlu Kasım Bey kendisine bağlılığını sunmamış, boyun eğmemiş, tersine son derece muhalefet etmiştir. Kasım Bey'in, cesarette, bilimde, edebiyatta, güzel ahlakta, iyi karakterde tek olması ve çok iyi bir yönetici olması nedeniyle Akkoyunlular kendisini komutan ve çocuklarından birine mürebbi olarak tayin etmişler, bu yüzden kendisine Lala Kasım denmiştir. Safevilere karşı muhalefeti nedeniyle Diyarbakır Valisi Ustaclu Muhammed Han büyük bir orduyla üzerine yürümüş ve Eğil Kalesi'ni kendisinden alarak, Şii Mansur Bey'e vermiştir. Yedi yıl süren bu yönetimden sonra Eğil Kalesi Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'in yardımı ve desteğiyle Lala Kasım tarafından geri alınmıştır.” Lala Kasım Bey tarafından, Diyarbakır'da Lala Bey Camii ve yakınlarından biri için Lala Bey Türbesi yaptırılmıştır. 1518 tarihinde yapılan ilk tapu tahririne göre, Eğil Beyi Kasım Bey'in Harput'un Ebutahir nahiyesi gelirlerinden 127145 akçelik hası vardı. Eğil sancak beyi hasları toplam sancak hasılatının % 8,2'sini oluşturmaktaydı. Eğil Beyi Lala Kasım Bey ?1535'de öldü. Çocuğu yoktu. Vasiyetine uyularak Eğil beyliğinin yönetimi Kanuni Sultan Süleyman Divanı'nca kardeşinin oğlu Murad Bey'e verildi. “Murad Bey, 1561 yılında amcası Kasım Bey'in mezarının yakınında büyük bir imaret kurdu; onun yanında da bir han ve bir konak yaptırdı. Bu konakta giden gelenlere her gün yemek verirdi. Bu hayır imareti, Han-ı Şerbetin olarak bilinmektedir (Tekyeli.Eğil Tarihi.) (24) (20). Eğil ilçesinin yerlileri Mirdasiler Mırdasilerin toprakları Amid (Diyarbekir / Diyarbakır) il sınırlarından başlayıp, batıya doğru Karacadağ'ın kuzey eteklerini izleyerek Adıyaman Gerger'i de içine alarak batıda Fırat nehrine, Fırat nehri sınır teşkil edecek şekilde kuzeye doğru çıkarak Pütürge'yi de içine alıp Elazığ, kuzeyde Munzur Dağları, Muş, Bingöl il sınırları ile doğuya doğru Zirkilerin ve Süleymani aşiretinin toprağı olan Lice (Atak) ve Silvan toprakları Mırdasilere sınır teşkil edecek şekilde yine Amid il sınırının kuzeydoğusunda son bulurdu. Mırdasiler gelip bu topraklara yerleştikten sonra kendilerine önce Piran (Dicle) ilçesini merkez seçtiler. Bu geniş topraklara yayılmış olan Mırdasilerin bölgeye geliş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte tarihi kaynaklar, dokuzuncu yüzyılın sonu ile onuncu yüzyılın başlarından beri bölgenin tarihinde rol oynadıklarını belirtmektedir. Mırdasiler bölgeye geldikleri tarihten beri etkinliklerini sürdürmektedirler. Bölgenin kültürel, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmuş, yarattıkları kültürel değerler yer yer harap da olsa günümüze kadar gelmiştir. 355 Mırdasiler bölgede olduğu gibi Amid'in tarihine de çeşitli dönemlerde damgalarını vurdular (25). Şerefname'nin yazarı Şerefhanê Bidlisî'ye göre; Mirdasiler, Halep civarında egemen bir toplum-halk iken hâkimiyetlerini yitirince Eğil ve civarına gelip yerleşmiş ve Pîr Mansur'un himayesiyle buraya hâkim olmuşlardır. Sonraları Pîr Bedir döneminde dini ve siyasi bir topluluk olarak bölgeye hâkim oldular. (26) H.Basri Konyar (12) bu hususta şunları yazar: 'müverrihler kavlince Merdasi ailesinin kökü peygamberimizin amcası hazreti Abbas'a dayanır' Bu hususta Nedim Konuksever'in verdiği secereden bir kaçını sunalım: Peygamberimizin amcası Hz. Abbas soyunun Eğil ve civarında yaşadığını gösteren soy ağacını Nedim Konuksever Bey ve oğlunun katkısıyla sunuyorum. 8. yüzyıl sonunda Hz. Abbas soyunden Pir Mansur Dicle ilçesine gelir. Türbesi Dicle ilçesinin 4 km doğusunda Dere(kocaalan) köyündedir. Bugün Eğil'de olduğu gibi Dicle'de de kendilerinin Abbasi olduğunu söyleyen yani Hz. Abbas soyundan gelen insanlar mevcuttur (7). Eğil halkı her alanda olduğu gibi Eğil'in tanınmasında Devlete yardımcı olacaktır. Bunu tarihte de göstermiştir. Örneğin: Belge 1:Eğil nahiyesinde masrafının bir kısmı ahali ve kalanı devletçe karşılanmak üzere bir hükümet konağı inşa edilmesi hakkında mazbata.14 Ekim 1879. Belge 2: Eğil'de bölgenin zenginleri ve hazinenin işbirliği ile nahiye müdürüne bir konak inşa edilmesi hakkında irade. 8 Kasım 1879 (27) 356 Dünyanın en güçlü insanı Eğil'de Eğil ilçesi 'nin eski isimleri içinde Angel de bulıunmaktadır. Ermenice kayıtlarda Herkül ile Zaloğlu Rüstem'den ve Tevratın Samson'un dan daha güçlü olan Angel, Eğil ilçesinde yaşamıştır. Elinin tırnaklarıyla kayaları çizmiş, kayaları eliyle sıkarak kül ettiği ifade edilmektedir (13). DOĞA TURİZMİ Deniz şehri Diyarbakır Eğil ilçesi ve Kocaköy'ün bulunduğu mekan tarihte Tetis deniziydi. Tarihte Basra körfezi Ergani, Lice-Genç ilçesine kadar uzanıyordu, burası denizdi. Eğil ilçesinde bir ilkel istiridye Eğil baraj gölünden görüntüler 357 SU SPORLARI Bu sporların içinde ilk planda yüzme gelmektedir. Ülkemizde her yerde yüzme mümkündür. Ancak tarihi mekanlar önünde örneğim Asur kral mezarları önünde yüzmek bir orijinallik unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. Eğil baraj gölünden görüntüler Tracking, yamaç paraşütü ve kanolar ise dikkate alınması gereken diğer spor alanlarıdır. Eski Eğil su altında kalmıştır. Su altı sporları için bu güzel bir potansiyeli getirisi sağlamaktadır.. Dalgıçlar için ise Eğil de değişik bir alem vardır. 1986 yılı eski Eğil (Foto: Prof. Dr. Emrullah Güney) 358 Eğil'de Asur kano spor kulübü kurulmuştur Diyarbakır doğa sporları kulübü başkanı Abdurrahim Ekin'in önerisi: Diyarbakır'da sıcaklıkların temmuz, ağustos aylarında 40–50 dereceye ulaştığında serinlemek ve doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık ve durgunsu kano gibi aktivitelerle güzel vakit geçirmek isterseniz. Bence fazla düşünmeyin ilk adres ilk adres Eğil (3). Eğilde baraj kıyısında eko turizm 359 Ulaşım aracı feribot kullanılmaktadır (4) Eğil halkı turizme ayak uydurdu Eğil Baraj gölü çevresinde inşa edilen bungalov evleri doğa ile iç içe bir yaşam konforuna sahip. Proje kapsamında baraj gölü kıyısında 7 tanesi 30 metrekare, 2 tanesi de 50 metrekare olmak üzere toplam 9 adet bungalov tipi ev inşa edilecek. Bungalov evler 1 salon bir oda, Amerikan tipi mutfak, WC ve Banyo'dan oluşacak. Bungalov evler yamaca açılan paletler üzerine ve teraslandırılmış şekilde Eğilli taş ustaları tarafından yapılan ve 4 aşamadan oluşan toplam 6 metre yüksekliğe ve 170 metre uzunluğa sahip bir alan üzerine inşa edildi. Bu çalışmayla birlikte Eğil Baraj Gölü kıyısında 2010 yılı içerisinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından sağlanan ödenekle 20 Kamelya, 1 kır kahvesi, 1 adet restoran ve 9 adet bungalov tipi ev ile çevre düzenlemeleri çalışmaları tamamlanmış oldu. Projenin tamamlanması ile Eğil'e gelen günübirlik ziyaretçilerin ve konaklamak isteyenlerin beklentileri büyük oranda karşılanmış olacak. 'Deniz Otobüsü', 'Jet Ski' ve 'Sürat Teknesi' projesi de söz konusu. Göl kenarında 12 tekne, 1 jet ski, 10 adet deniz bisikleti ve kano ile yerel işletmecilerin hizmet vermeye başladığı göl kenarında 4 adet restaurant bulunuyor (5). 360 Eğil, yamaç paraşütü, kano, trekking, yüzme gibi birçok spor dalı için bakir bir alan. Türkiye'nin birçok yerinde yüzmek mümkündür. Ancak tarihî mekânlarla iç içe, Asur kral mezarlarının önünde yüzmek herkese nasip olmaz. Ayrıca eski Eğil su altında kaldığı için dalgıçlar için su altında keşfedilmeyi bekleyen bir dünya vardır. Eğil asur kano spor kulübü. Diyarbakır'ın Eğil İlçesi Kaymakamlığınca ilk kez paramotor uçuşu gerçekleştirildi. Eko turizm ve Turizm Altyapısı Geliştirme Projesi kapsamında Eğil Kaymakamlığınca ilçeye 1 adet iki kişilik paramotor, 1 adet tek kişilik paramator ile 1 yamaç paraşütü satın alındı. Uçuş denemelerini yerinde inceleyen Kaymakam Murat Büyükköse, aralıklarla sürecek olan uçuşların 2-3 hafta süreceğini söyledi.Eğitim ve 361 denemeler sonrası isteyen vatandaşların ücret karşılığı uzman öğretmen eşliğinde paramotor uçuşları yapacağını belirten Büyükköse, ilçenin son projelerle doğa sporlarının birçoğunun yapıldığı doğal turizm cennetine dönüşmesini ve ilçenin turizmle refaha kavuşmasını arzuladıklarını ifade etti.Kaymakam Büyük köse, yapılan ilk deneme uçuşları ve eğitimlerin başarılı olduğunu belirterek, Diyarbakır'da paramotor uçuşlarının ilk olarak Eğil ilçesinde yapıldığını kaydetti (18). Eğil'in yakın bir zamanda önemli bir İnanç, Doğa, Tarih Turizmi ile Eko turizm merkezi olacaktır Buna paralel olarak ilçe ekonomisinin çok daha iyi bir seviyeye ulaşacaktır. Eğil baraj gölü mağaraları hen ziyaret hem de dini arkeolojik dünya açısından önem arz eder. Sümer tabletlerine göre tufan Dicle'de olmuştur. Bu açıdan Eğil de tufan etkisinde kalmış, su erozyonu sonuca çok yüksek seviyelerde mağaralar oluşmuş, tufana ait orijinal yapılar ortaya çıkmıştır. Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar. Bunun dışında baraj havzasında ilginç yapıları ziyaret etmeden gitmemeliyiz. Baraj dışında da orijinal yapıları görebiliriz. Bunun için Selman köyüne giderken sol tarafa dikkatle bakmalıyız. 362 Kuş gözlemciliği için de Eğil ilçesinde önemli bir alt yapı vardır. Türkiye'deki 450 kuş türünün 270'ten fazlasının Diyarbakır'da yaşamaktadır Bu noktada iskeleden sola doğru baraj gölünde gezintiye çıkalım. İlginç kuş mağaralarını görebiliriz. Kartallar da ayrı bir güzellik Eğil de doğa ayrı bir harika... Eğil Yatır köyü şelalelesi (Askeri İpek) Eğil baraj gölü gece görüntüsü mehtap 363 Ekolojik turizmde önemli bir husus organik tarım ve hayvancılıktır. Organik hayvancılıkta büyük ilerleme var. Hayvan yemi olarak silajlık mısır ekimi yapılıyor. Silajlık mısır ekimi tarlası: Pamuk üretimide eğilde yapılan tarım olarak dikkat çekicidir. ( Foto. M. Ali Abakay ) 364 EĞİL VE DOĞA Eğilde doğal hayat, doğal güzelliklerde ayrı bir gizem ve renk cümbüşü sunmaktadır bizlere. Eğil'de kaya harikaları Selman yolunda doğal güzellikler: 365 a Fok balığı ve yavruları görünümündeki kayalar Bir kaplumbağa 366 Farklı görüntüde kaya görüntüleri 367 Farklı görüntüde kaya görüntüleri Eğil-Şölen yolu doğal kayalıklar Kalecik köyünden Dicle ye bakış 368 Kalecik köyünden Dicle ye bir başka açıdan bakış EĞİLDE KÜLTÜR Eğil mutfağı da turizme önemli katkı sağlayabilir. Misafirlere köy kahvaltısı, yöresel yemekler, balıkçılık ciddi gelir getirir . Eğil mutfağından örnekler: (Alabalık ve aynalı sazan baraj menşeli) Yerel musiki ve halk oyunları da ayrı bir çeşnidir. TARİH VE ARKEOLOJİ TURİZMİ Eğil'in bilinen geçmişi Orta paleolitik dönem uzanıyor. 369 Orta paleolitik dönemde mağarada bir insan resmi (4). Antik çağ ise çok parlak.Bu noktanın en önemli unsurları Asur kalesi,kaleden inen merdivenler,Asur kral mezarları,mağaralar ve steldir .Kalenin restorasyonu turizmde ciddi hamle getirecektir. Önce Asur eserlerine göz atalım: Piramitler Mağaralardan görüntüler 370 Eğil baraj gölündeki kayadan kral mezarları görüntüleri Asur Kral Kaya Mezarları : Eğil'in en güzide tarihi eserleri arasında olan Asur Kral Kaya Mezarları, II. Şapur tarafından yağmalanmasına rağmen, zamana karşı koyarak asırlardan beri dimdik durmaktadır. Asur hükümdar mezarları ve çevresindeki mağaralar silsilesi kalenin kuzeydoğusunda, Dicle Barajı'nın kıyısında bulunmaktadır. Kayalar oyularak Mısır Ehramları şeklinde inşa edilmiştir. Asur hükümdar kaya mezarlarının doğu tabanında bir tünel bulunmaktadır. Tünelin kısmen dolmasından dolayı kapalı durumdadır. Muhtemelen tünel, sığınak veya yer altı barınma yerlerine gitmektedir. Kaya mezarlarının kuzey iç kısmında çizgi şeklinde bir figür bulunmaktadır (6). Asur kral mezarları Su Sarnıcı: Su sarnıcı bugün Kur-an Kursu olarak kullanılan binanın güneyinde yer almaktadır. Yapı tipi İstanbul Yerebatan Sarnıcının küçültülmüş şeklidir. Sağlam durmaktadır. Eğil'in su ihtiyacı, Eğil'den çok uzaklardaki su kaynaklarından çanak-çömlek toprağından yapılan borularla getirilerek sarnıçta depolanmış, buradan da başta Kale Mahallesindeki hamam ile Kale Cami ve değişik yerlere yapılan çeşmelere akıtılmıştır. Çanak- çömlek borularının büyük bölümü, temel kazılarda ortaya çıkmaktadır. Belirgin su boruları bugünkü Hükümet Konağımızın kuzeyinde, temel kazı çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır (6). 371 Eğil'de Kayalardan Yapay Mağaralar: Yapay mağaraların çoğu, baraj gölü altında kalan “Deran” denilen bölgede bulunur. Su seviyesinden kurtulan mağaralar görülebilir. Deran Bölgesindeki mağaralar; kayalara cadde açılarak, caddenin sağ ve soluna yüzlerce mağara kazılarak bir şaheser meydana getirmişler. Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında Eğil kalesinin alt yanlarında derin bir vadiyi izleyen yolun her iki tarafında bir çok mağaralarla delik deşiktir. Bunların içinde yine mağara oyulurken ortaya çıkarılmış üçer sedir vardır. Medhalleri küçük ve mıntazamdır. Kalenin bulunduğu mevkiin şimal taradında (Sultanım) suyunun altında (Kayaz) mağaraları bulunur'der .1936 yılında Basri Konyar mağaralar Eğilin her tarafında mebzulen bulunur. Bazı mağaraların methallerinde sağlı sollu çok kadim bir zamana ait olduğu nakış tarzından belli insan resimleri mahkuktur. Alibeganda yer altı mağaraları ve gizli kapılar ile meşhurdur. Selman kuyuları mevkiinde bu yer altı mağaralarından çok bulunur' demektedir (12). Asur kalesinden görüntüler. Kaleden inen merdivenler 372 . Eğil barajından görüntüler (Foto. Burhan Çelik) Merdivenler (Foto. Burhan Çelik) Kale Eğil barajından gözetleme kulelerinden görüntüler (Foto. Burhan Çelik) 373 . Eğil barajından göneş batışı seyretmek bir başkadır (foto. Burhan Çelik) 374 H.Basri Konyar (12) kaledeki sarnıçlara da temas eder::kalenin ortasında delikli bir taş gibi görülen uzun kayanın üzerinde büyük ve derin bir sarnıç vardır. Bunun etrafında da küp şeklinde küçükleri bulunur. Bunlardan başka kalenin her tarafında böyle küp şeklinde taşlar oyularak vücude getirilmiş niceleri vardır. Kalenin müntehasında derin bir havuz mevcuttur. Yan taraflarında bu havuzla birleşen iki sarnıç görülür. esim a k Asur (eğil) kalesi görünüm (foto. Burhan Çelik) Asur (eğil) kalesi (foto. Burhan Çelik) Asur (eğil) kalesi görünüm 375 . Asur steli Selman kalesi Eğil'de Selman kalesi görülmesi gereken bir mekandır. Selman kalesi (Foto: Mehmet Emin Esen) Eğil Asur Kalesi: Asurlular İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından biri olmuştur. M.Ö. 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır. Fakat I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (M.Ö. 1208) sonra gerileme dönemine girdi. M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö. 9. 376 yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; M.Ö. 8. yüzyılın ortasından M.Ö. 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser, II. Sargon (Şarrukin) ve Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır'a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular (10). M.Ö.1 Binyıl'ın başından itibaren Elazığ Palu'ya kadar yayılmışlardır. Asur hükümdarları sıklıkla fethedilen toprakların yerel halkını oradan sürerek yerlerine Asurluları yerleştirmiş ve bu bölgeleri Asurlulaştırmışlardı (11). Asurluların M.Ö. 1260- 606 yılları arasında Eğil' de hüküm sürdükleri tahmin edilmektedir. Asurlular zamanında yapıldığı tahmin edilen kalenin ilginç bir yapısı vardır. Yekpare bir kaya zemin üzerine oturtulmuş olup üç tarafı derin vadilerle çevrili, öteki tarafı da oyularak, stratejisi önemli bir yapıya kavuşturulmuştur. Kalenin etrafı bugün dahi varlığını koruyan surlarla çevrilmiştir.O günün silahları göz önüne alındığında kolay fethedilebilecek bir türden olmadığı anlaşılmaktadır.Kalenin büyüklüğü 3 futbol sahasından da büyük olup, iç kısmı kısmen boş olup zamanında depo ve sığınak olarak kullanılmıştır. Eğilli Yuhanna'nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin II. Cildinde; Hunlar ile Doğu Roma (Bizans) arasında geçen savaşlarda gerek halkın, gerekse de askerlerin Eğil Kalesi'ne sığınmış olduklarını ifade edilmektedir. Kalenin üzerinde irili ufaklı yüz dolayında kuyu kazılmış ve bu kuyulardan çeşitli şekillerde yararlanılmıştır. Kayalar oyularak bugün için bilinen ve görülen 4 tünel kazılarak kaleden metrelerce uzaklıktaki vadilerde bulunan hamam, Dicle Nehri yatağına ve sıkışık anlarında düşmana görünmeden yer altından kaçarak güvenli yerlere varmak için tüneller bulunmaktadır (6). Eğil kalesinde üç tünel tespit edilmiştir. Bu tünellerden biri kalenin doğusundaki kral mezarlarının hemen yukarısından başlar ve Dicle nehrine iner. Yaklaşık 177 basamaktan ibarettir. Bu tünel tamamen kapalı değil, kaya yer yer erozyona uğradığı için dışarıya delikler açılmıştır. Tüneldeki basamakların bir kısmı da yıpranmıştır. Diğer tünel ise kalenin batı cephesinde üstten başlar. Giriş kısmı tıkalı olduğu için iç surun Dicle nehrine bakan kısmının hemen altındaki bir delikten tünele girilebilir. Bu tünelin dışarıyla fazla teması olmadığı için erozyona hemen hemen hiç uğramamış ve basamaklar son derece muntazam gibi duruyor. Bu arada tüneli 377 aydınlatmak için yer yer meşalelerin kullanıldığı,meşalelerden çıkan is izlerinden görülebilir. Bu ikinci tünel, Dicle nehrine ulaşmadan içi su dolu bir havuzla son buluyor. Son bilinen tünel ise kalenin üst kısmında kemerli kayanın hemen sağında tünelin girişi başlar ve muntazam fakat erozyona uğramış basamaklarıyla aşağıya spiral bir şekilde iner.Bu tünelin girişi tıkalı olduğu için daha ileriye inmek mümkün değil. Bu tünel de büyük bir ihtimalle kalenin güneyindeki vadinin içerisinde antik harabeye ulaşır. Bu antik binanın eski bir saray hamamı olduğu ve kralın hareminin mensuplarının hamam için bu tüneli kullandıkları rivayet edilir (7) (12). Eğil Kalesi'nin batı-ön kısmında, uzun çivi yazısı ile birlikte bir Asur Kralının figürü bulunur. Yazı tamamen okunamıyorsa da kolayca takip edilebilir. Yazı ve figür ikindiden sonra, güneşli günlerde net görülebilir. Eğil Kalesinde bulunan çivi yazısının bir kral figürü ile birlikte bulunmuş olması, kral figürü ve çivi yazısının Asurlulara ait olduğu görüşünü güçlü kılmaktadır. Marguat, kral figürünün büyük bir ihtimalle, Dicle'nin kaynağındaki III. Salmanassar'a ait olan figürüyle aynı olduğunu görüşünü güçlü kılmaktadır. Figürle ilgili Beysanoğlu şöyle bir bilgi aktarmaktadır: “Stelde Asur Krallarının hep bilinen bütün kök çizgilerini toparlanmıştır. Boyundan asılı, sol el sapına konulmuş, belden dışarı az çıkan ve böyle büyük sakal, sanma o hep oyalı gibi duran giyim. Önünde bir kitabe, yüzü doğuya dönük, sağ elinde ikizli bir balta tutmaktadır. (52)1936'da Konyar kaleyi şu şekilde tasvirde bulunur:.Diclenin buradan manzarası insanı vehme fakat bu şahane manzara karşısında tehayyüre sevkeder. E.çelebi şöyle der. Kalenin zemini Şat kenarında yalçın kayalar üzerinde vaki olmuş havadar, bahçeli,bağlı,toprak örtülü, hanelerdir (12). 1865 yılında Eğilde araştırmalar yapan J.G. Taylor kale hakkında şunları yazmaktadır: " Dicle'nin Ergani-Maden kolunun sağ tarafındaki kıyısında, dik, yüksek, kayalık bir dağ üzerinde inşa edilmiştir. Doğusunda heybetli bir gül eski çift duvarlı bir kalenin kalıntıları bulunur. Hisar-Hisn Kefte olduğu gibi- kayalardan oluşmuş, 177 basamaktan oluşan, gizli bir merdivenle Dicle'ye bağlanır. Batı ucunda, üzerinde kalenin inşa edilmiş olduğu bölüm bulunur. Bu kısım tam anlamıyla korumayı sağlamak üzere ana dağdan ayrılmıştır. Kayanın bir bölümü, göze batacak şekilde, caddeye doğru uzanır. Kayanın ön kısmında, uzun çivi yazısı ile birlikte (6x4 ft. Büyüklüğündeki mihrap üzerinde) bir Asur Kralının nerdeyse silinmiş figürü bulunur, Yazı tamamen okunmamakla birlikte, kolaylıkla takip edilebilmektedir" (13) (14). Surlar Eğil kalesi üç surla çevrilmiştir .Dış sur vadinin hemen yanı başında başlar.İkinci sur ise güneydeki vadinin sıfır noktasıyla iç kalenin surlarına hemen hemen eşit uzaklıkta,doğudan batıya doğru kaleyi çevreler. Taciyan camisini güney cephesi bu ikinci sur kalıntısının üzerine gelecek şekilde inşa edilmiştir Bir rivayete göre dış sur ile caminin üzerinde inşa edildiği orta sur arasındaki kısım kalenin ticaret merkeziymiş. Bütün dükkanlar ve alışveriş merkezleri oradaymış. Orta sur ile iç 378 kale surlarının arası ise halkın yerleşim alanıymış.İç kalede ise batı uçta harem bölümü vs ,kalenin diğer tarafları ise askeri kışlalar,depolar ve saraylardan ibaretmiş (7). Kralkızı Efsanesi Baraj Gölü'nün hemen üstüne bulunan ve 3 ayrı gizli geçitle çıkılan Eğil Kalesi ve Kralkızı figürü ile anlatılan efsanesi, Eğil İlçesi'nin gizemini bir kat daha arttırıyor. Rivayete göre zamanın birinde kentte hüküm süren bir kral, ve dillere destan güzelliğe sahip kızıyla yaşadığı bilinirmiş. Bunu duyan barbar bir komutan, kalabalık ordusuyla birlikte krallığı yerle bir edip güzel kızla evlenmek için Eğil Kalesi'ni işgal etmiş. Uzun süren savaş sonucunda Eğil Kralı, halkının artık zarar görmesini istemediği için yenilgiyi kabul eder. Ancak kralın güzel kızı, hem yenilgiyi kabul etmez hem de sevmediği biriyle beraber olmamak için plan yapar. Barbar komutanı tanımak için onunla konuşmak istediğini elçi aracılığı ile iletir. Barbar komutan krallığın teslim olacağı sevinciyle şatafatlı bir karşılama hazırlar. Kralın kızı ihtişamlı giysi ve takılarıyla gelir, tüm askerler ve barbar komutan, bu güzellik karşısında adeta dona kalır. Eğlenceden sonra kralın kızıyla biran önce yatmak isteyen barbar komutan, askerlerini göndermeye çalışır. Ancak kralın kızı, barbar komutana kendisiyle beraber olabilmesi için bir şartının olduğunu söyler. Kız, kendisiyle savaşacak ve kendisini yenecek biriyle evlenebileceğini söyler. Bu talep karşısında şaşıran barbar komutan, kralın kızının bu teklifili alaylı bir şekilde kabul eder. Ancak kız ihtişamlı elbisesi ve takılarını çıkararak savaşçı elbisesini giyer. Daha sonra tüm askerlerin de olduğu bir ortamda barbar komutan ile kavgaya tutuşur. Kısa bir süre sonra kralın kızı barbar komutanı, kellesini gövdesinden ayırarak galip gelir. Bu davranış karşısında barbar komutanın askerleri kralın kızı karşısında diz çöker ve egemenliğini kabul eder. Kız bu kez kanlı elbiseleri ile sal ile kaleye döner ve gizli geçitten yukarı çıkar. Müjdeli haberi babasına ve halkına verir. Kral da bu haber karşısında 7 gün 7 gece süren bir kutlama yaparak, özgürlüğü halkıyla paylaşır (5). Amini (Yemaniyye) Kalesi: Kale Eğil ilçe merkezine 4-5 km. uzaklıkta Dicle nehrinin iki kolunun (Bırkleyn ve Akdağ'dan gelen kol ile Maden'den gelen kolun) birleştiği noktada yüksekçe bir kayanın üzerinde inşa edilmiş bir kaledir. yolun 379 sağında bulunan hamama gelinir. Kıymetli bir eseri mimaridir. İki büyük kemeri ve bu kemerlerin üstünden tuğla ile örülü mukavves aksamı baki kalmıştır. Bu iki kemerin altı, kale içinden açılmış geniş merdivenli bir tonelle kesbi irtibat eder. Elli yıl önceye değin bu hamam işliyordu. Heyeti umumiyesi, yatağı geniş bir dere üstüne oturtulmuştur. Buradan aşağısı temaşasına doyulmaz güzel manzaralara maliktir (12). Bizanslar tarafından İran'dan gelebilecek saldırıları engellemek amacıyla bir sınır kalesi olarak inşa edilmiştir. Emeviler ve Abbasiler döneminde Bizansların saldırılarına uğrayan kale ortaçağın önemi kalelerinden biridir (28). Diyarbakır'ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Vakidi'ye göre Eğil kalesi İyaz'ın gönderdiği Numan b.Marife tarafından alındı. kale Madenden gelen kolla , Bırkleynden gelen kolun birleşme noktasındadır (29). Eğilli Yuhanna'nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin 2. kitabında şunlar belirtilmektedir: “395 yılında Hunlar, Beth Rohmaje memleketini zorlayarak girdiler. Ve Gayja dağı bölgesindeki memleketleri tahrip ettiler. Dönüşlerinde Eufrat (Karasu) geçidinden geçerlerken muhtelif kollardan ilerleyen Roma kuvvetleri geri çekildi. Ve bir imha muharebesiyle atıldılar. Bu zamanda Ziyat kalesinin erleri kaleye kapanmışlardı. Hunlar Amid'e girmeye muvaffak olmuşlar ve burayı almışlar, kurtulan halk da zorlukla Hunların elinden kaçarak Deba ile bunun doğusundaki Deglat suları arasında küçük, büyük Zişat ve Kral Senahrip Von Athor'un Ahgel (Eğil) Kalelerine iltica etmişlerdi. Zişat iki suyun arasında zaptı güç, yüksek ve yalnız bir kapısı olan bir kale idi. İki su bu kalenin duvarlarının hemen kuzeyinde birleşiyordu. Fakat, Hunlar Deba ve Deglat sularına gelen yollardan girerek kapıyı aldılar. Bütün erler susuzluktan harap oldular ve nihayet Hunlar bütün kaleye hakim oldular. Bir çok er ve halk öldürüldü. Kalanlar esir alındı. Ve kale o suretle yakıldı ve tahrip edildi ki, bir daha iskan edilemedi. ” Zişat Kalesi'nin yerinin bugün Dicle Barajının yapıldığı mevkiden yaklaşık 1 km. kadar yukarıda bulunan Amini Kalesi olduğu tahmin edilmektedir. Deba ve Deglat Suları ise Dıpni ve Dicle sularıdır (30). Selman (Cebabir) Kalesi: Kale Eğil'in Güneyinde Eğil ilçe merkezinden 10 km. uzaklıkta Dicle Nehrinin kenarında nehre hakim bir tepede kurulmuştur. Ne zaman kurulduğu bilinmeyen kale Amid'den (Diyarbakır) Elaziz'e (Elazığ) giden ticaret yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılmıştır. (15) Baykuş Kalesi: Eğil Kalesi'nin takriben 1500 metre güneyinde Dicle Nehri'nin kenarında yüksekçe bir tepe üzerinde bulunan bir kaledir. Halk arasında “Kela Kundi” olarak bilinmektedir. Kale üzerindeki yıkık binaların temeli seçilebilmektedir. Kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığına dair elimizde kaynak bulunmamaktadır (17). 380 Baykuş kalesi (2) Kerrebiri Kalesi: Eğil Kalesi'nin kuzeyinde 5 km. uzaklıkta Dicle Nehri'ne hakim, yüksekçe bir kayanın üzerinde ağırlığı tonlarla ölçülebilen harçsız taşlardan yapılmış bir kaledir. Kalenin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığına dair elimizde bilgi yoktur. Ancak halk arasında kale ve yakınındaki iki su kuyusunun Acemler (İranlılar) tarafından yapıldığına dair bir inanç vardır. Konak Harabeleri Eğil'in 10 km. güneyinde Konak köyünde bulunan harabelerdir. Bu köy ve civarında kireç taşı oyulmak suretiyle yapılmış ve tarih öncesi çağlara ait ondan fazla mağara ve açık yerleşim alanı vardır. Köşk-Kuçek Harabeleri Eğil ilçe merkezinde, kalenin tam batısında “Dîyarê Koşk” olarak anılan bir tepe ile bu tepenin devamında batıdaki Diyarbakır-Erzurum kervan yolunun üzerindeki “Kuçek” olarak anılan su kuyusu ve Han'a kadar devam eden ve takriben 5 bin dönümlük bir alana yayılan eski bir şehre ait harabeler vardır. Bu harabelerin üstü zamanla toprakla dolmuştur. Toprakla dolan bu alanlar Eğililer tarafında nüzüm bağı haline getirilmiştir. Çoğu kimse harabelerin farkında bile değildir. Ancak bağların sürümü esnasında bolca çanak çömlek parçaları çıkmakta, eski şehir harabelerindeki binaların temelleri çıkmaktadır. Şehrin kim tarafından ve ne zaman kurulduğu? Ne zaman terk edildiği? bilinmemektedir. Halk arasında şehrin bir depremle yok olduğu inancı vardır. Dîyarê Koşk olarak bilinen tepede de eski bir şato veya köşk olması muhtemel bir binanın izleri vardır. Harabelere ait su kaynağı takriben 50-60 yıl önce kazılmak suretiyle gün yüzüne çıkarılmıştır. Halk arasında “I (Eko'nun Çeşmesi)” olarak bilinmektedir. 381 Mınar Harabeleri Eğil ilçe merkezinin takriben 5-6 km. batısında aynı adla anılan köyün bulunduğu alanda eski bir yerleşim yerinin kalıntıları vardır. Bu yerleşim yerinin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığı, ne zaman terk edildiğine dair elimizde yeterince kanıt yoktur (2). Ulu Cami (Taciyan Camisi) Cami Eğil kalesinin heme altında yani kalenin güneyindeki vadinin yamacına yapılmıştır. Kasaba halkı Eğil'i 11. yüzyılda fetheden Eğil beylerinden Pir Bedir'in camiyi yaptırdığını söylemektedir. (7) Diyarbakır Eğil ilçesinin güneydoğusunda bulunan Ulu Cami'nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bu bakımdan kimin tarafından ve ne zaman yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak mimari yapısından ve süslemelerinden XII.-XIII. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Artuklu dönemine ait olan bu yapı küçük ölçüde olup, günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir. Kalıntılarından mihrap önünün kubbeli olduğu ve enine dikdörtgen plan şekli gösterdiği anlaşılmaktadır. Bunun dışındaki bölümleri tonozlarla örtülüdür. Kubbe kasnağındaki iki dizi halindeki iri çiçekli kûfili kitabe yapının başlıca özelliğidir. (16) Köşeler, pencere kenarları, mihrap duvarları, kemerler ve kubbe kasnağı çevresinde çok düzgün kesme taş tromplar bölgesi ile kubbede tuğla kullanılmıştır. Diğer kısımlarda nispeten düzgün taş ve yer yer bunların soyulmasından ortaya çıkmış moloz dolgu görülmektedir. Bugünkü durumu ile ortada mihrap ön bölümü tromplu bir kubbe ile örtülü, enine dikdörtgen plan veren tonozla örtülü tek nefli bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Yapının merkezinde kare alanı örten kubbe tam bir daire biçiminde değildir. Kubbe eteğini içten bir sıra düzgün kesme taşın dolaştığı görülmekte kubbe ise tuğla örgüyle meydana getirilmektedir. Kubbeyi taşıyan dört kemerden güneydeki düzgün kesme taş bir duvar dolgusuna sahiptir ve burada altta sivri kemerle biten, basit yarım daire mihrap nişi yer almaktadır (13 ). Şevket Beysanoğlu'nun Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi adlı eserinde belirtildiği üzere, burada 1971 yılı Eylül ayında inceleme yapan Prof. Dr. Ara Altun'a göre, “Üslubu yönünden XII. Yüzyılın sonlarına tarihlendirmek mümkün ise de inşa tekniği ve plan formu ile camiyi Artuklular'a ve XII. Yüzyılın sonu ile XIII. Yüzyılın ilk çeyreğine sokmak mümkündür. Bu şekli ile Artuklular'ın bu bölgede geliştirdiği cami tipinin küçük ölçüde bir denemesi olarak görülebilir.” Rahmi Hüseyin Ünal'a göre ise, “Yapı, Artuklu camilerinde görülen plan şemasının kısaltılmış bir uygulaması niteliğindedir. Kıble duvarına paralel, tonozla örtülü iki veya daha çok sahını ve mihrap önü kubbesi ile temayüz eden bu plan tipi, elverişsiz arazi koşulları nedeni ile burada tam olarak uygulanmamıştır. Genel olarak Şam Emeviye Camii'ne bağlanan bu tipin örneklerini özellikle Güneydoğu Anadolu yöresinde görmekteyiz. Caminin ayakta kalabilmiş kesiminde taşçı markasına rastlamadık. Dıştan kubbe kasnağını dolanan çiçekli kufi çift kitabe şeridinin parçaları, kubbe tamamen çöktüğü için etrafa yayılmış durumdadır. Eskilerden öğrenildiğine göre, Taciyan Camiinde 1850'li yıllara kadar ibadet edilmiştir (9. 382 Fotoğrafta Eğil Taciyan Camii kubbe kasnağında günümüzde olmayan KitabeParçası görülmektedir. Taciyan camii Tekke (2) Eğil Tekke Köyü Dergahı Eğil'in Tekke (Çarıkören) mahallesinde, Dicle Nehrinin kenarında bir düzlük üzerinde inşa edilmiştir. Yapının dış duvarları düzgün sıralar teşkil eden kırma taşlarla örülmüştür. Köşeler, pencere çerçeveleri, taç kapı ve çevresi, bej renkli düzgün taşlarla kaplanmıştır. Doğu cephesinde büyük bir gedik açılmış, taç kapının kuzeyinde kalan duvarın kaplaması sökülmüştür. Güneydeki mescidin yıkılan doğu duvarı alelusul onarılarak bu yüzde bir kapı ihdas edilmiştir. Kuzey duvarı boyunca yer alan üç hücrenin pencereleri harap olmuş, yerlerinde büyük gedikler açılmıştır. 383 Doğu cephesinde yer alan taç kapı nispeten sağlam kalabilmiştir. Kırık kemerli az derin bir niş içinde yer alan giriş aralığı bir atkı taşı ile örtülüdür. Giriş aralığının üst kısmındaki kitabe levhası boştur. Kapıdan dikdörtgen bir hola, ordan taş bir merdivenle çatıya, başka bir kapı ile avluya çıkılmakta. Avlu tuğla bir kubbe ile örtülüdür. Yapının toplam yedi hücresi mevcuttur. Dördü kubbeli alana açılmaktadır. Medresenin yapımı ile ilgili herhangi bir kitabesi yoktur. Miladi 16. yüzyılda Eğil Beyleri tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Tekke (medrese) hâlihazırda Dicle Baraj gölünün suları altında kalmıştır, su seviyesi düştüğü zamanlarda üst sülieti görülmektedir. (17) Tekke Hamamı: Eğil'in Tekke mahallesinde, Dicle Nehri kenarındaki “İni hasa” adı ile anılan su kaynağının 100 metre kadar güneyindedir. Soyunma kısmı ve külhan dışındaki kesimlerin düzeni zorlukla seçilebilmektedir. Çöken kubbe ve tonozlar mekânı tamamen doldurmuştur. Doğu duvarı sağlam kalmıştır. Duvar dıştan gözenekli düzgün kesme taşlarla kaplanmıştır. Soyunma kısmının batı duvarına bitişik, neye yaradığı anlaşılmayan tonozlu bir mekân vardır. Bu tonoz içine açılan bir kapıdan soyunma kısmına girilmektedir. Bir kenarı 6 m uzunluğunda kare bir mekân olan soyunma kısmı izlerden anlaşılacağı üzere bir kubbe ila Örtülmüş. Kırma taşlarla inşa edilmiş duvarların her birinde, üçer geniş niş görülmektedir. Köşelerde, kubbe yuvarlağına geçişi sağlayan trompları çerçeveleyen kırık kemerler yontulmuş bazalt taşındandır. .. Soyunma kısmının kuzey duvarındaki üç nişten ortadakinin içine açılan bir kapıdan ılıklığa geçilmektir. Bu kesimi molozlar doldurduğundan kapının yeri tayin edilememektedir. Köşelerde görülebilen pandantif izlerine bakılırsa ılıklık, birbirinden takviye kemerleri ile ayrılmış üç küçük kubbe ile örtülmüştü. Soyunma kısmı, ılıklık ve sıcaklığın oluşturduğu eksen üzerinde yer almadığından, ılıklık ile soyunma kısmının bağlantısını sağlayan kapı, batıdaki 1 numaralı kubbe altına açılıyor olmalıydı. Sıcaklığın dört eyvanlı bir plana sahip olduğu ana hatları ile seçilebilmektedir. Köşelerde küçük halvet hücreleri ile klasik düzeni tekrar eden plan şemasında dikkat çeken husus, batıdaki eyvanda görülen çıkıntıdır. Hangi amaçla yapıldığı tahmin edemediğimiz bu çıkıntının izleri halen görülebilmektedir. Doğu batı yönlü kırık kemerli bir tonozla örtülü olan külhan hamamın nispeten sağlam kalabilmiş tek kesimidir. Kuzey ve Güney duvarlarında açılan gediklere rağmen tonozu ayakta kalabilmiştir. Yapı çok harap durumdadır. Verdiğimiz plan bir anlamda kroki, bir anlamda da kuramsal bir plandır. Özellikle sıcaklık ve ılıklığın düzeni kesin olarak saptanamamaktadır. Bu hamam da “haçvari tonozlu ve köşe hücreli “tipe dâhil hamamlardandır. Boyutları mütevazı ölçülerde olmakla birlikte, mekânları dağılımı dengelidir. Bu hamam da Dicle Baraj Gölü suları altında kalmıştır. Deran Hamamı: Eğil ilçe merkezinde Eğil Kalesinin güneyinde kale ile Nebi Harun tepesini bir birinden ayıran vadinin içindedir. Dikdörtgen yapılı kubbeli, Kırmızı tuğladan yapılmış tarihi bir hamamdır. Suyunu “İni cer” ( Aşağıçeşme ya da Ermeni Çeşmesi adıile bilinen pınar ) adlı pınardan 384 sağlamaktadır. Eğil Kalesinden bu hamama basamaklı gizli bir geçit ile inilmektedir. Geçit molozlarla dolmuş kullanılamaz vaziyettedir. Hamam 1900'lü yılların başına kadar faal iken sonradan terk edilmiştir. Ne yazık ki bu tarihi hamamda Dicle Barajı gölünün suları altında kalmıştır. Baraj suyunun azalması ile zaman, zaman Sülieti göl yüzeyine çıkmaktadır (17). H.Basri Konyar 1936 yılında hamamı şu şekilde tanımlar:Ali tepesile Harun tepeleri arasındaki boğaz Deran boğazıdır, bu yüzden hamama bu ad verilmektedir. Kalenin bulunduğu mevki ile karşısındaki tepeler arasında derin bir vadi vardır. Bu vadinin içinde (eski çeşme) denilen ve suyu mükemmel olan bir mevkiden geçildikten sonra yolun sağında bulunan hamama gelinir. Kıymetli bir eseri mimaridir. İki büyük kemeri ve bu kemerlerin üstünden tuğla ile örülü mukavves aksamı baki kalmıştır. Bu iki kemerin altı, kale içinden açılmış geniş merdivenli bir tonelle kesbi irtibat eder. Elli yıl önceye değin bu hamam işliyordu. Heyeti umumiyesi, yatağı geniş bir dere üstüne oturtulmuştur. Buradan aşağısı temaşasına doyulmaz güzel manzaralara maliktir (12). Kale hamamı Deran Hamamı (2) Kale Hamamı: Hamamın kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Ancak 18.yüzyıla kadar faal olduğu söylenmektedir. Suyunu hamın bulunduğu naktadan en az 2-3 Km. uzaklıkta Sultan Hanım Çeşmesi ve Konak çeşmesinden aldığı bu iki su kaynağından bu hamama kadar takip edilebilen su kanaletlerinden anlaşılmaktadır (2). . Kalkan'da kalıntıları kalmış bir hamam ve kalıntıları kalmış imaret hane bulunmaktadır. (32) NisanoğluTürbesi: Nisanoğlu Türbesi, Eğil'in girişinde Eğil-Diyarbakır yolunun sol kısmında bulunmaktadır. Kesmetaş kaplaması yer yer dökülmüş, kubbesi göçmüş olmakla beraber duvarları halen ayaktadır. Dicle Barajı'nın suları altında kalan Tekke Medresesi, tarihi değirmen ve izi kalmayan Zat-ı Ali Kümbeti de ilçemizin tarihi zenginliklerindendir (6). Şerbetin hanı: Şerbetin Köyü özellikle Eğil beyleri döneminde önemli bir yerleşim yeridir. Bir dönem Eğil Beyliği'nin merkezi olarak kullanılmıştır. Köy, Amid (Diyarbakır) Elaziz (Elazığ) Kervan yolunun üzerinde ikinci menzildir. 1658 yılında köye uğrayan Evliya Çelebi köy hakkında bilgi vermektedir. Köyde bir imaret, bir 385 han, bir cami, bir türbe ve bir çok dükkânın olduğunu belirtmektedir. Günümüzde köyde birçok tarihi eser bulunmaktadır. Diyarbakır hanları içinde Evliya Çelebinin ilk ziyaret ettiği hanlardan birisi Eğil yakınlarındaki Şerbetin hanıdır. Bugün son derece mütevazı duruma düşmüş Şerbetin hanının 1655'lerdeki durumunu anlamak için Evliya çelebiyi dinleyelim: Diyarbekir sınırları içindeki harabe Şerbetin kasabası menziline vardık. Burası bir zamanlar çok bayındır imiş. Hala iki yüz evi, bir camii, büyük bir hanı ve mütevazı büyüklükte birkaç dükkânı olan bir kasabacıktır. Ve eski bir tekkesi olup şimdiki Eğil beyinin babası Kaçar bey burada gömülüdür. Aşevinin yemeği, gelengiden yolcular için bol miktardadır. En uygun yere yapılmış eski bir dinlenme yeridir.' demektedir. (15) Lala Kasım bey ve Murat bey kümbeti ve Şerbetin hanı görülecek mekânlardır. Ancak şerbetin hanının kamulaştırılması, kafeterya, lokanta, tarihi eşya satımı gibi unsurlara hizmet etmesi yararlı olacaktır. Lala kasım bey ve Murat bey kümbeti Çaldıran'da Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki etkinliklerini yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakırı Sefevilerin kuşatmasından kurtarmak için harekete geçtiler. Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi Kasım Beg Diyarbakırın kurtarılmasında çok büyük yararlıklar göstediler. (Tacüt Tevarih c.4.s.250). (7) Şerefname'de belirtildiği üzere, “Diyarbakır 1507 yılında Şah İsmail-i Safevî tarafından istila edildiği zaman Eğil Beyi Şeyh Muhammed oğlu Kasım Bey kendisine bağlılığını sunmamış, boyun eğmemiş, tersine son derece muhalefet etmiştir. Kasım Bey'in, cesarette, bilimde, edebiyatta, güzel ahlakta, iyi karakterde tek olması ve çok iyi bir yönetici olması nedeniyle Akkoyunlular kendisini komutan ve çocuklarından birine mürebbi olarak tayin etmişler, bu yüzden kendisine Lala Kasım denmiştir. Safevilere karşı muhalefeti nedeniyle Diyarbakır Valisi Ustaclu Muhammed Han büyük bir orduyla üzerine yürümüş ve Eğil Kalesi'ni kendisinden alarak, Şii Mansur Bey'e vermiştir. Yedi yıl süren bu yönetimden sonra Eğil Kalesi Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'in yardımı ve desteğiyle Lala Kasım tarafından geri alınmıştır.” Lala Kasım Bey tarafından, Diyarbakır'da Lala Bey Camii 386 ve yakınlarından biri için Lala Bey Türbesi yaptırılmıştır. 1518 tarihinde yapılan ilk tapu tahririne göre, Eğil Beyi Kasım Bey'in Harput'un Ebutahir nahiyesi gelirlerinden 127145 akçelik hası vardı. Eğil sancak beyi hasları toplam sancak hasılatının % 8,2'sini oluşturmaktaydı. Eğil Beyi Lala Kasım Bey 1535'de öldü. Çocuğu yoktu. Vasiyetine uyularak Eğil beyliğinin yönetimi Kanuni Sultan Süleyman Divanı'nca kardeşinin oğlu Murad Bey'e verildi. “Murad Bey, 1561 yılında amcası Kasım Bey'in mezarının yakınında büyük bir imaret kurdu; onun yanında da bir han ve bir konak yaptırdı. Orada giden gelenlere her gün yemek verirdi. Bu hayır imareti, Han-ı Şerbetin olarak bilinmektedir (8). Murad Bey'in birkaç yıllık yönetiminden sonra oğulları Ali Han ve Kasım Bey peş peşe Eğil hükümdarlığı yaptılar. Ancak genç yaşta öldüler. Kasım Bey iki çocuk bıraktı: Cafer Bey ve Gazanfer Bey. 1572 yılında Cafer Bey, II. Selim'in çıkardığı ferman gereğince, küçük yaşta Eğil hükümdarlığı görevine getirildi.(9)Lala Kasım Bey Kümbetleri yeniden onarılıyor. Şerbetin hanından görüntüler KASIM BEY TÜRBESİ Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü'nün güneydoğusundaki bir tümsekte inşâ edilmiş olan yapı üzerinde herhangi bir inşâ kitabesi bulunmamaktadır . Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Ancak Diyarbakır'daki almaşık duvarlı yapıların XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olmaları ile baldaken tipli kümbetlerin XIV. yüzyıl sonrasında ortaya çıkmış olmaları bu yapıyı XIV. veya XVI. yüzyıla tarihlemeye imkan vermektedir. Kaldı ki Şerefnâme'ye göre yapı, 1562 yılında vefat eden Şah Mehmet oğlu Kasım Bey adına, yeğeni İsa Bey oğlu Murat Bey tarafından inşâ ettirilmiştir. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar'ın ifadesine göre Eğilli Zülküf Bey'in nezdinde olduğu ifade edilen yapının mezar taşı , 1935 yılından bu yana bulunamamıştır. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde söz konusu taşın günümüzde Zülküf Bey'in torunu Ekrem Karakoç tarafından himaye edildiği anlaşılmıştır. Bizzat tarafımızdan müşahede edilen ve 387 yıkandıktan sonra fotoğrafları çekilen mezar taşı üzerindeki yazılar ise şimdilik kısmen okunabilmiş ve buranın H.973 yılında vefat eden Murat Bey'e ait olduğu anlaşılmaktadır. Kasım Bey Kümbeti üzerinde herhangi bir inşâ veya onarım kitabesi bulunmamaktadır. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar tarafından Eğilli Zülküf Bey'in nezdinde olduğu söylenmiş olan yapının mezar taşı üzerindeki yazılardan, yapının H.973 yılında vefat eden Murat Bey'e ait olduğu anlaşılmaktadır. CAFER BEY TÜRBESİ Eğil'in Şerbetin Köyü'nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü'ndeki Kasım Bey Kümbeti'nin 3-4m. kadar kuzeyinde yer alan yapı üzerinde, herhangi bir inşâ ve onarım kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Çokgen gövdeli ve piramidal külahlı kümbetlerin erken devir Osmanlı Mimarisi'nden başlayarak geç dönemlere kadar uygulandığı düşünülürse, yapının bir Osmanlı eseri olduğu hemen hemen kesindir. Ancak yapının kim tarafından hangi tarihte yapıldığı ile ilgili bilgiler kesin olmamakla birlikte, ilk defa Konyar tarafından verilmiştir. Konyar , yapının Cafer Paşa'ya ait olduğunun rivayet edildiğini söylemişse de söz konusu rivayetin kaynağı hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Konyar'ın vermiş olduğu bilgilerden hareket eden Ünal, bölgenin muhafazakar tutumunu da göz önünde bulundurarak, yapının XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olabileceğini söylemiştir. Eğil beylerinden Zülküf Bey'in oğlu Fevzi Karakoç'taki soy kütüğünü inceleyen Beysanoğlu; kümbetin İsa oğlu Murat Bey'in torunu Cafer Bey'e ait olduğunu, bunun da söz konusu soy kütüğünde kayıtlı olduğunu belirtmiştir. Bütün bu bilgiler yapının 1585-87 yılları arasında Diyarbakır'da valilik yapmış olan Cafer Paşa adına XVI. yüzyıl sonlarında inşâ edilmiş bir Osmanlı yapısı olduğunu akla getirse de, Şerefname'deki bilgiler yapının Eğil beylerinden Kasım Bey'in oğlu Cafer Bey'e ait olduğunu ortaya koymaktadır (16). Dicle Barajı ve Hidroelektrik Santrali YERİ : Diyarbakır ili sınırları içerisinde, Eğil ilçesinin 7 km güneydoğusunda Dicle nehrinin ana kollarından olan Maden ve Dibni çaylarının birleşip Dicle nehrini meydana getirdiği mevkiden 800 metre ve Kralkızı Barajının 22 km mansabında 640 m talveg kotunda inşa edilmiştir. AMACI : Sulama + Enerji + İçmesuyu İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 2000 388 (58) Barajın Yeri Akarsuyu Dicle Barajı HES (31) Diyarbakır Maden Çayı + Dibni Çayı Sulama + Enerji + Amacı İçmesuyu İnşaatın (başlama-bitiş) yılı ....... - 2000 Gövde dolgu tipi Kil Çekirdekli Kaya Dolgu Gövde hacmi 3,10 hm3 Yükseklik (talvegden) 75 m Normal su kotunda göl 595 hm3 hacmi Normal su kotunda göl 24 km2 alanı Sulama alanı .................. ha Güç 110 MW Yıllık Üretim 298 GWh Dicle barajı (F.Türkoğlu) Eğil ilçesinde yeni petrol yatakları bulundu. Eğil yolu üzerinde sol kolda petrol alanları kendini göstermeye başladı. TPAO'nun Diyarbakır'ın Eğil İlçesi'nde açtığı kuyuda petrol bulundu. Kuyudaki petrolün kalitesinin 26 gravite olduğu belirtildi. TPAO yetkilileri, sahada 16 milyon varil petrol rezervinin bulunduğunu tahmin ettiklerini söyleyerek, çalışmaların devam ettiğini belirtti. Eğil İlçesi Taşdam Köyü'nde 2 yıl önce başlatılan çalışmalar 50 dönüm arazi üzerinde devam ediyor. Açılan kuyularda 1800 metre derinlikte petrol yataklarına rastlandığı bildiriliyor. TPAO yetkilileri, bulunan petrolün gravitesini 26 olduğunu belirterek, bölgede 16 milyon varil petrol rezervinin bulunduğunu tahmin ettiklerini söyüyor . (33) 389 KAYNAKLAR 1- Aziz İstegün Krallar Ve Nebiler Beldesi 07/01/2011 Zaman 2-Gündüz N,Cengiz S. Gil Antik Bir Kent (Açık Hava Müzesi). http://www.egilder.org/egil.htm 3- Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları.diyarbakır'da tarım çevre doğa sempozyumu 1-3 haziran 2010 4- Okan Polat. Eğil.Petek Life.2010 Okan Polat.Eğil.Petek Life.2010 5- http://www.gazetediyarbakir.com/haber-263-Diyarbakirda-Bir-SakliCennet.html 6- www.main-board.com/ 7- Aydın N: Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi.s.36-39 8-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir belediye yay.Ank.2003.2/.629.,1/77 9-tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek 10-http://tr.wikipedia.org/wiki/Asurlular 11--http://www.turkcebilgi.com/asurlular/ansiklopedi 12-- Konyar. B. Diyarbekir Yıllığı.1936.s.270,271,275,,277,281,350 13-Diyarbakır Valiliği:2000'e beş kala Diyarbakır.1995 s.147,131,382 14-Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir belediye yay.Ank.2003.2/.629.,1/77 15- Bruinessen, MV Boesch, oten. H .Evliya Çelebi Diyarbekir'de.İletişim yay.İst.2003.s.243 16--www.egil.gov.tr 17- Şilan Özhan Asur Kalesi tüm ihtişamıyla ayakta (Diyarbakır/DİHA).14-72011 18- Mehmet Latif Demir. Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Van-2007 19- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomi̇k Araştırmalar Dergi̇si 14 (23): 5-18, 2012 20- (ww.diyarinsesi.org) 21- Yrd. Doç. Dr. M. Cengiz Yıldız **Bir İnanç Merkezi Olarak Eğil *Sabard. Yıl:I Sayı:1 Sayfa:1- 187 22. http://www.bydigi.net/candi-gisti/118518-osmanli-oncesi-diyarbakir-dekurd-beylikleri.html 390 23- Yıldız İ.Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri.Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 haziran 2010 24- http://www.main-board.com/ 25--www.kenthaberkurulu.com 26- Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17 27- Nusret Aydın Diyarbekir ve Mırdasiler Tarihi Avesta Basın Yayın.2012 28- Haber Diyarbakır Mirdasiler Üzerine Söyleşi Röportaj 26 Mayıs 2009 29- Ekici C (ed) :Osmanlı belgelerinde Diyarbakır. Devlet Arşivleri genel md.. 2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank.2006. 30- Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız. Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri. Diyarbakır'da Çevre ve Doğa. Ank. 2011.s.377 31- Prof. Dr. Kenan. Haspolat Eğil Turizmin Geleceği.Eğil Sempozyumu.2010 30-(tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek 32- http://www.dsi.gov.tr/bolge/dsi10/diyarbakir.htm 33- http://tr.wikipedia.org/wiki/Kalkan,_E%C4%9Fil 34- http://www.alternaturk.org/02 Mart 2009 391 HANİ İLÇESİ Kuruluş tarihi çok eski olan Hani ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmektedir. Hani ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. Yüzyılda başlar. Urartu devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşme merkezi olan Hani'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle koşut gitmiştir. (14)1937 yılına ait bir kitapta Yeşil bahçeleri olan Hani, ormanı bol olan Kulp görülmeğe değer denmektedir (15). Diyarbakır ilinin bir ilçesidir. İlçenin asıl ismi Hini´dir. Hini Zazaca´da Çeşme demektir. Binhini çeşme altı bahçeleri meşhurdur. Hini merkezdeki halkın % 90 ı zaza'dır. Köylerinde Kürtçe konuşulur. Hini Zazalarin eski yerleşim yeridir. İnanç bakımından da Zerdüştlük, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in izleri belirgin bir şekilde görülür. Hini´nin en büyük ziyaretleri olan, Salıkaf, Cafer-i Tayyar Yatırı ve Seyyid Bedrettin ve Dımıştad yatırının Sünni İslam'ın bölgeye gelmeden öncesi 392 olduğu bilinmektedir. Kuruluş tarihi çok eski olan Hini ilçesi ile ilgili ilk bilgiler. MÖ. 8. yüzyılda başlar. Urartu devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hini'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle paraleldir. 1875'te Palu'ya bağlı bir bucak olan Hini, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır. Hini'de belediye 187 8'de kurulmuştur. MÖ. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar ile yaptıkları savaşta yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hini, Cumhuriyet döneminde Lice'ye bağlı bir ilçe idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu. Denizden 1200 metre yüksekte, dağlık bir bölge olan Hini, Artuklulardan kalma Hatuniye Medresesi, Ayn-Kebir Su Kaynağı, Yasin Minaresi ve Cafer-i Tayyar Yatırı ile tarihi bir zenginliğe sahiptir. Silvan'dan sonra nüfus yoğunluğu en çok olan ilçedir. Kilometrekareye 63 kişi düşer. Ayrıca 100 km'ye ortalama 4 köy düşer. Köyler ilçenin kuzeyindeki küçük ova çevresinde toplanmıştır. Dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk, yaş ve kuru meyveler ile birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır. Dicle Nehri Hini'ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık yetiştirilmektedir. (vikipedi). Hani ilçemize bağlı Huri (Gömeç ) ve Hurrik (Aka) köyleri o zamandan kalmadır. Bu bölgeye tarihte Hanigalbat denmekteydi. Hani kazası da bu ismi o zamandan almaktadır (1). Cumhuriyet dönemi Hani ilçesi Hani (1967) Hani–1970 Adil tekin 393 Hani–1973 İl Yıllıklarında Hani: Hani hakkında tespit ettiğimiz bilgileri, Osmanlı Salnamelerinden ve Cumhuriyet Dönemi il yıllıklarından verirken, tekrar bilgiler, bilgiler arasında birbirini tekzip eden açıklamalar bulunabilir. Bu konunun araştıranı olarak, objektif kalma adına yazılanları vermek zorunda olduğumuzu belirtelim. 1967 Yıllığı: ” Diyarbakır'a 94 km uzaklıktadır. İlçenin yüzölçümü 415 km karedir. Toplam nüfusu 13.231 olup bunun 3.573 ü ilçe merkezinde, 9.658 i köylerdedir. Nüfus yoğunluğu 32 dir. 1965 nüfus sayımı geçici neticelerine göre ise ilçenin toplam nüfusu 15.831 dir. Bu nüfusun 4.766 sı ilçe merkezinde, 11.065 i köylerde oturmaktadır. İlçenin 17 köyü, bu köylere bağlı 12 mezrası ve merkezde 4 mahallesi vardır.” Yıllıkta geçen köylerle mezraların eski ve yeni isimleriyle nüfusları tablo olarak verilmiştir. 1973 Yıllığı: ”Hani kasabası, Diyarbakır havzasının kuzey kenarında, yükseltisi 900 m.ye yaklaşan bir alanda kurulmuştur. 15 km.lik bir şoseyle Diyarbakır-Genç-Bingöl yoluna bağlıdır. İl merkezine uzaklığı 8o km.dir. Çok eski bir yerleşme merkezi olan Hani'de belediye teşkilâtı 1887 tarihinde kurulmuştur. Kasabanın nüfusu: 1970 genel nüfus sayımına göre 5.500 dür. Bunun 2.806 sı erkek, 2.694 ü kadındır. Çarşı, Dereğan, Hamşik ve Zive isminde 4 mahallesi ve 900 hanesi vardır. Daha önceleri Lice'ye bağlı bir bucak merkezi iken 1958 de ilçe olmuştur. Hani ilçesinin yüz ölçümü 415 kilometrekaredir. Toplam nüfusu 18.192 olup bunun 12.692 si köylerde yaşar.” Yıllığın ilçeye ayrılan bilgileri, ilçeye bağlı köylerle meraların eski-yeni isimleri ve kadın-erkek nüfuslarını gösteren tablo ile sınırlıdır. 1995 İl Yıllığı: “ Tarihçesi: Kuruluş tarihi çok eski olan Hani ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hani ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. yüzyılda başlar. Urartu Devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşme merkezi olan Hani'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle koşul gitmiştir (16). 394 TARİHİ MEKÂNLAR Hatuniye medresesi Hatuniye medresesinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Selçuklu tarzının kıymetli eserlerinden biridir. Sancar Şah'ın validesi tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir Mardin'e bağlı Kızıltepe'deki Hatuniye kalesiyle aynı dönemde inşa edildiği tahmin edilmektedir (3). 395 Hatuniye medresesi içinden görünüm Hatuniye'de taş işçiliği 396 Hatuniye'de havuz ve çeşme Medresenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte yapının Artuklu Beyi Necmettin Alpi'nin kızı Zeynep Hatun tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Zeynep Hatun'un Çermik'te kendi parası ile M. 1179-1180 tarihinde yaptırdığı köprüden hareketle Hatuniye medresesini 12.yüzyılın son çeyregine tarihlendirmek mümkündür. A. Durukan yapının süslemeleri ile Artuklu medreseleri içinde özel bir konuma sahip olmasından ötürü bir bayan tarafından yaptırılma ihtimalinin arttığını belirtmektedir. Kazım Baykal yapının Sancar Sah'ın Annesi tarafından yaptırıldığını ileri sürmektedir. M. Sözen, tarihi konusunda kesin bilgiler bulunmayan medreseyi üslubu ve süslemelerinden hareketle 13.yüzyıl sonu 14.yüzyıl basına tarihlendirirken A. Gabriel yine süslemelerinden hareketle yapıyı 14.-15.yüzyıla tarihlendirmektedir. A. Durukan ve R. Hüseyin Ünal ise medreseyi plan, mimari ve süsleme özelliklerinden hareketle 12.yüzyılın sonu, 13.yüzyılın basına tarihlendirmektedir. Ara Altun ise medresenin Necmettin Alpi'nin kızı Zübeyde Hatun'a ait olduğunu düşündürebilecek verilerden yoksun olunması nedeniyle medreseyi bu konuda kesin düşünülmemesi gerektiğini vurgulayarak, yapının 13.yüzyılın sonlarında yapılmış olabileceğini ileri sürmektedir. Fügen İlter Artuklu yapılarını incelediği doktora tez çalışmasında Artuklu yapıları içinde ele aldığı yapıyı güney duvarındaki kitabesine göre Necmettin Alpi'nin esi Sitti Radviye adına 1206–1207 (H.602) tarihinde yaptırıldığını belirtmektedir. 324 397 Vakıflar Genel Müdürlüğü'ndeki 1974 tarihli anıt fişinde yapının Zeynep Hatun tarafından M.1292 tarihinde yaptırıldığı belirtilmektedir. Medrese açık avlulu, revaksız, üç eyvanlı ve tek katlı medreseler grubundandır. Düzgün ve simetrik bir plana sahiptir. Ortadaki avluya güney, doğu ve batıdan açılan birer eyvan bulunmaktadır. Güneydeki eyvan asıl mescit niteliğinde özenle ele alınmıştır. Sarı renkli kalker tas ile inşa edilen medrese bugün harap durumda olmakla birlikte gerek plan seması gerekse süslemeleri açısından Artuklu mimarisinin önemli yapıtlarından biri durumundadır. 1977 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temizlenerek ortaya çıkarılan medrese büyük çaplı bir restorasyona tabi tutulmuştur. Bu restorasyon sırasında özellikle dıs mimarideki süslemeler oldukça başarısız uygulamalarla yenilenmiştir. Yenilenen süslemeler orijinal kompozisyonlar hakkında fikir vermekten uzak kötü taklitler olarak kalmıştır. (13) Şeyh Caferi Tayyar Mescidi ve Türbesi Bu eserin kimin tarafından ve hangi tarihte inşa edildiğine dair bilgi bulunmamaktadır. Türbenin başında Hicri 372 tarihli bir sancak bulunmaktadır Bu eser Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1982 yılında onarılmıştır. Türbe Diyarbakır ili Hani ilçesi Zirve mahallesindedir. 1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde, Diyarbakır'da kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya'ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda “Peygamber Efendimizin amcasının oğlu Cafer-i Tayyar Hazretlerinin Hani'de medfun olduğu ve türbelerinin bakımlı, tefrişli ve süslü olduğu belirtilmektedir. Türbede bulunan zat ile ilgili olarak iki rivayet anlatılmaktadır. Bunlardan birincisi türbede Cafer-i Tayyar'ın torunu olan bir zatın medfun olduğu seklindedir. Diğeri ise, türbede Cafer-i Tayyar'ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe bazı ifadelere göre Emevî eseridir. Bir diğer rivayete göre ise de kurt İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli taş duvarlı bir bina olan türbenin müştemilatında H. 372/982 tarihli bir sancak vardır. Halk türbeyi türbede yatan zatın Sahabi ve Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekle Kur'an-ı Kerim okuyup dua etmekledir. Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğünün tarafından yapılmıştır. 398 Emeviler zamanından kaldığı söylenmektedir. Türbenin içinde 372/982 tarihli bir sancak bulunmaktadır (4). Hani ilçesinde sahabe Caferi Tayyarın 7. göbek torunu cafer-i Tayyar Hani-Seyyid Ali türbesi ( Hatuniye medresesi müderrisi ) 399 SEYİT ALİ TÜRBESİ Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'nde bulunmaktadır. Seyit Ali Türbesi, Kârazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri108 tarafından H.1297/M.1879 yılında inşâ ettirilmiştir. Giriş kapısı üzerindeki inşâ kitabesinde de söz konusu inşâ tarihi doğrulanan yapının üzeri vaktiyle beşik tonoz örtülüydü. Ancak 1975 yılındaki Lice Depremi sırasında tonoz yapısı ve batı duvarı büyük bir hasara uğrayınca yapı, 1977 yılından sonra halk tarafından onarılarak üzeri düz betonla örtülmüştür. Beyaz kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan yapının kesme taş malzemeleri, Hani ilçesinin Çardak Köyü ile Dicle ilçesinin Dede Köyü'nden getirtilmiştir. Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'ndeki Seyit Ali Türbesi üzerinde iki kitabe bulunmaktadır Yapıdaki ilk kitabe giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Taş üzerine kazıma tekniği ile hak edilmiş olan kitabe metni üç satır halinde ele alınmıştır. Günümüze harap bir vaziyette ulaşmış olan kitabe okunamamıştır. 108 Şeyh Ahmed Efendi, Nakşibendi Tarikatı öğretilerini Anadolu'da yaymak maksadıyla Palu'ya gönderilen Şeyh Ali ve Çınar'a gönderilen Şeyh Hasan-ı Nurani ile birlikte Suriye'den bu bölgelere tayin edilmişlerdir. Hatuniye Medresesi'nin hemen batısında bulunan ve Şeyh Ahmed Efendi'ye ait olan ev arsası da, torunu olan ve bir dönem Hani Belediye Başkanlığı yapmış Sıdık Berk tarafından1980 yılında V.G.M. 'ye hibe edilmiştir. (17) Ulu camii Ayn-ı Kebir su kaynağının kenarındadır. Bu su Hani dağının eteklerinden kaynar ve dokuz kemerli bentlerden gelerek büyük havuzu oluşturur. Havuza akan su yedi gözelidir. Caminin batı cephesine yerleştirilmiş taç kapıdan, günümüzde avlu olarak kullanılan bir mekâna girilir. Ortada, iki dikdörtgen paye, yanlarda, duvarlara kemer gözü, avluyu ikiye böler. Kuzeydeki bölmenin üstü açıktır. Güneydekinin 400 beton bir çatı ile örtülü olup, silindirik sütunlar üzerine oturan üç kemer gözü ile cepheye açılır.Kırık kemerlerin güneye bakan yüzleri, bir dizi silme ile belirgin bir hale sokulmuştur. Avlunun kuzeybatı köşesinde, ilki batı, ikincisi kuzey duvarına yerleştirilmiş kapılar mevcuttur. Bu kapılar, cami hariminin iki ayrı bölümüne açılmaktadır. Batı kapı, üç dilimli bir kemer içine açılmaktadır. Kapıda üç adet yıldız şekilli gülbezek ve bir onarım kitabesi vardır. Cami harimi iki bölümden oluşuyor. Bu iki bölüm birbirine bağlantılıdır ve toprak damla örtülüdür. Batıdaki bölüm kıble duvarına paralel üç neften meydana gelmiştir. Bu nefler, ikişer dikdörtgen paye ve yan duvarlara oturtulmuş üç kemer gözü ile birbirinden ayrılmaktadır. Kemerlerin üst kısmında bir dizi dikdörtgen pencere göze çarpar. Bu pencerelerin sonradan yapılan onarımlardan birinde inşa edildiği sanılmaktadır. Çatı yenilenirken duvarların da yükseltilmesi ve kemerler üzerine dolgu duvar yerine, arası boş destekler inşası uygun görülmüştür. Kıble duvarına açılan dört pencere, içten sade, dıştan ise biri kırık, diğeri basık içice iki kemerle örtülü bulunmaktadır. Mihrabı altıgen plandır. Hiçbir özelliği bulunmayan bir mihraptır. Minaresi, kare prizma şekilli olup girişi çatıdadır. Doğu harimi iki neften oluşmaktadır. Bu nefler kıble duvarına paraleldir. Nefleri, silindirik gövdeli basık iki sütun ile yan duvarlar üzerine oturtulmuş olan üç kemer gözü birbirinden ayırır. Kuzeydeki nefin içine ahşap bir maksure inşa edilmiştir. Caminin bu kısmı da geniş çapta tadilata uğramış görünüyor. Kuzey duvarının dışında mevcut kemerler, harimin bu istikamette devam ettiğini belirlemektedir. Kıble duvarındaki beş pencere ile bu kapı yuvarlak kemerlerle örtülüdür. Bu duvarın üst kısmında bulunan basık kemerli iki pencere ise, petek biçimi birer alçı şebeke ile kapatılmış bulunmaktadır. Kıble duvarında da içleri örülmüş üç kemer dikkati çekmektedir. Cami muhtelif dönemlerde köklü onarımlara, değişikliklere maruz kalmış olduğundan, ilk şekli hakkında kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Caminin Artuklulardan kalma olduğu kabul edilmekle beraber, bunu kesinleştiren bir belge ya da kitabe yoktur. Caminin h. 1067 (m.1656–57) ve 1093 (m.1682) tarihlerinde onarım gördüğü mevcut kitabelerden anlaşılmaktadır. (4) 1316 (1801–1802) tarihli Diyarbakır Salnamesi'nde, Diyarbakır'da kabri bulunan Peygamber, Sahabe ve Evliya'ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizzei Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretlerinin, Hani'de medfun olduğu belirtilmektedir. (4). Şeyh Ahmed karazi 401 . Şeyh Ahmed karazi ve yanında yatan metfun şeyhler Ahmed Kârazî Diyârıbekrî On dokuzuncu yüzyılda Anadolu'da yetişen evliyadan. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin halîfelerinden Şeyh Muhammed Hânî'nin talebesidir. İsmi, Ahmed olup, Kârazî ve Diyârıbekrî nisbeleriyle bilinir. Diyarbakır'a bağlı Kâraz'da doğdu ve orada vefât etti. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. . Küçük yaştan itibaren zamanının usûlüne göre ilim tahsîl eden Ahmed Kârazî ilmî yönden kendini yetiştirdi. Tasavvufa karşı büyük alâka duydu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfelerinden Şeyh Hâlid-i Cezerî'nin sohbetlerinde bulundu. Onun terbiyesinde yetişti. Birçok mânevî derecelere kavuştu. Bu sırada hocası Hâlid-i Cezerî vefât ederek Cezîre (Cizre) taraflarında Bâsır denilen yerde defnedildi. Onun yerine geçen dâmadı Şeyh Sâlih, Hâlid-i Cezerî'nin talebelerine şöyle bir mektup yazdı: "Hemen herkesin Bâsıra'ya, Şeyh Hâlid'in kabrini ziyârete gelmesi gerekir. Her kim gelmeyecek olursa, bu tarîkattan kovulmuştur." Şeyh Sâlih'in mektubunda bildirdiği husûsa karşı çıkan, Şeyh Hâlid'in talebeleri bir araya geldiler. Bunlar arasında Ahmed Kârazî de vardı. Bu talebeler Şeyh Sâlih'in bu isteğini ve düşündüklerini bir mektup yazarak Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfelerinden Muhammed Hânî'ye bildirdiler. Bunun üzerine Şeyh Muhammed Hânî, Şeyh Sâlih'e mektup yazıp, anlatılan işlerden kendisini şiddetle sakındırdı. Böyle bir 402 şeyi yapmamasını istedi ve bu işin dînî yönden mahzûrlarını anlattı. Yaptığı işin yanlış olduğunu anlayan Şeyh Sâlih fikrinden vaz geçti. Bu hâdiseden sonra memleketinden ayrılan Ahmed Kârazî Şam'a giderek Muhammed Hani'ye talebe oldu. Onun bereketli sohbetlerinde bulunarak ilim ve feyzinden istifâde etti. Hocasının iltifât ve ihsânlarına kavuştu. Kısa zaman içinde tasavvuf yolunda ilerleyip kemâle, olgunluğa ulaştı. Muhammed Hânî hazretleri ona hilafet verdi. Daha önce ayrılmış olduğu vatanına yani Diyarbakır taraflarına, insanlara İslâmiyet'in emir ve yasaklarını anlatmak ve onların dünya ve ahirette kurtuluşlarına vesile olmakla vazifeli olarak gönderdi. Memleketine dönen Şeyh Ahmed Kârazî Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye kolunun yayılması için gayret sarf etti. Sohbetlerine uzaktan yakından gelen insanlar onun ilim ve feyzinden istifâde ettiler. Pek çok kimse onun vasıtasıyla saadet yoluna kavuştu. İlmiyle amel eden fazilet sahibi bir velî olan Ahmed Kârazî'nin birçok kerâmetleri görüldü. Ömrünü İslâmiyeti öğrenmek ve öğretmekle geçiren, tek gayesi Allahü teâlânın rızasına kavuşmak olan Ahmed Kârazî memleketinde vefat etti. (5) Seyyid bedreddin türbesi 403 1316 (1801–1802) tarihli Diyarbakır Salnamesi'nde, Diyarbakır'da kabri bulunan Peygamber, Sahabe ve Evliya'ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin Kuddise Sirruhû Hazretlerinin, Hani'de medfun olduğu belirtilmektedir. Türbe, Diyarbakır ili, Hani ilçesi Develi mahallesindedir. Türbede Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç kardeşinin yattıkları ifade edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türbe havlu türünden eşyalar ve müştemilatında bahçesi ile bir mezarlık vardır. Seyyid Bedrettin'in veli bir kimse olduğu inancı vardır. Bakımını çevre halkı tarafından yapılmaktadır. (4) SEYİT BEDRETTİN CAMİİ MİNARESİ Hani'nin Doğan Mahallesi'nde yer almaktadır. Doğan Mahallesi'ndeki bir bahçe içerisinde yer alan Yasin Camii'nden günümüze sadece minare yapısı ulaşabilmiştir. Minarenin doğusunda olduğu ifade edilen camiden ise hiçbir ize rastlanmamıştır. Yasin minaresi'nin üzerinde yapının inşa tarihini verecek herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Yapı üzerinde 1935 yılında incelemelerde bulunmuş olan Konyar ile 2001 yılında yapıda bir tez araştırması yapan Kılavuz; kaidenin üst bölümündeki yazı kuşağı ve inşâ tarzından hareketle, yapıyı XII. yüzyılın sonu ile XIII. yüzyılın başına tarihlemişlerdir. Kaynaklardan üç katlı olduğu anlaşılan minarenin bugün sadece kaide kısmı ayakta Hani ilçesi Seyyid Bedreddin kalabilmiştir. Bu bölümün üzeri 1964 türbesinin yanında yılındaki onarımlar sırasında V.G.M. Emevilerden kalma minare tarafından betonarme ile kapatılmıştır. (17) (Cami depremde yıkılmış) 404 Hani ilçesi- kalesi şehit sahabeleri İyaz bin Ganem Diyarbakır'ın fethinden sonra Haniye sonra Meyyafarakin'e (Silvan'a) gitti (6). İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı (7). Kaleyi ve sahabe tarih ve mezarlarını bulmada Tarihçi Erdal Akat çok yardım ettiler. Burada 3 şehit sahabe ve 13 eceliyle ölmüş sahabe mezarı bulunmaktadır. Bunları bize gösterdi. Tarihçi Erdal Akat Seyid Bedrettin ve yanındakilerin şehit sahabeler olduğunu ifade etti. Daha başka şehit sahabe olup olmadığını şu anki şartlarda bilmiyoruz. Şehirde tebliğ için bırakılan sahabe mezarlarını Dereli mahalle mezarlığında bulduk. Ölüm tarihleri H.40. Diyarbakır'ın fethi de H.17'dir. Hani kalesi Ankabirin biraz üstünde başlıyor. Önünde de bir kilise var. Ancak bunlar şimdi yok. Mekân tespitini Tarihçi Erdal Akat gösterdi. Ayrıca kaynak olarak 1993 yılında vefat eden 107 yaşındaki Emine Narine ninenin kale lokalizasyon bilgilerini aktardı. Dereli mezarlığında girişte sahabe mezarları Bu mezarlığın arkasında ise çeşitli, döneme ait şehitler yatmaktadır. Mezar taşlarında ölüm H.40 ifade edilmektedir (Diyarbakır H.17'de fetholdu). Ayrıca Anıl köyünde de 2 sahabe kabri vardır Kiliseler 1878 yılında. Ermeniler genellikle zanaatlar (özellikle dokumacılık ve kunduracılık), bağcılık ve ticaretle uğraşmaktaydı. 2 Ermeni topluluğunun aittir. (Apostolik ve Protestan) birer kilisesi (Apostoliklerin, Surb Astvadsadsin) vardı (11) şu anda yok olmuş durumdadır. 405 Ekonomi İlçemizin geçim kaynaklarından biride hayvancılıktır, ilçemizde yılık ortalama 6.500 küçükbaş hayvan canlı olarak ihraç edilmektedir. Hani çarşısı İlçemizin geçim kaynaklarından biride hayvancılıktır, ilçemizde yılık ortalama 6.500 küçükbaş hayvan canlı olarak ihraç edilmektedir. Ancak yerli ırkların bölgede hakim olması nedeniyle verim düşüktür. Şu anda ilçemizin Mevcut hayvan varlığında Sığır 8.430 Adet, Koyun 12.000 Adet, Keçi 9.500 Adet, Tek Tırnaklı 1.100 Adet, Kanatlılar 20.000 Adet, ayrıca Kara Kovan 350 Adet, Fenni Kovan 70 adet mevcuttur. (1) Basri Konyar 1936'da hani ekonomisini şöyle anlatır: Buğday, arpa, pamuk, darı, mahalli mahsulâtın başlıcalarını teşkil eder. Civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin etmektedir. Üzüm ve meyve bahçeleri çoktur. Üzüm mühim bir varidat temin eder. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Koyun, at, öküz, eşek dahi beslenmekte ve mahsulatı hayvaniyeden istifade edilmektedir. Nahiyenin ihracatı hububat, pamuk, yaş ve kuru meyvalarla, k ereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır demektedir. (8) Hani'de bağ bozumu Diyarbakır'ın Hani ilçesinde her yıl geleneksel olarak yapılan ve ilçede yaygın olan üzüm bağlarının hasat ve bağ bozumu yapılmaktadır. Kışa hazırlanan köylüler bağlardan topladıkları üzümleri pekmez, sucuk ve pestil yapıyor. Köylüler kışın vazgeçilmez besin kaynağı olan pestil, sucuk ve pekmezi hazırlamak için kendilerine ait üzüm bağlarında çalışıyor. Bağ sahipleri her yıl eylül ve ekim ayı sonlarında üzüm salkımlarını bağ bıçağı ve bağ makaslarıyla kestikten sonra sepet ve tenekelere dolduruyor. İşlenen üzümler daha sonra pekmez ve pestil yapılacağı alana getirilerek torbalarda eziliyor. Üzümün suyu ateşte kazanlarda kaynatılarak şire 406 haline getiriliyor. Bir defa kaynatıldıktan sonra ayrı kazanlara konulup tekrar kaynatılan şire daha sonra pekmez halini alıyor. Şirenin bir kısmına ise bazı mayalar katılarak pestil ve sucuk haline getiriliyor. Bezlere serilen şire güneşte kurutularak pestil elde edilirken, ipe dizilen ceviz içleri şire kazanlarına batırılmak suretiyle cevizlerin üzeri kaplanarak sucuk elde ediliyor. (19) HANİ'DE ORMAN 1936 yılı Konyar 'Hani için 1936'larda civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin etmektedir. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Nahiyenin ihracatı kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır ifadesini kullanır. (8 1995 yılı Hani'de dağlık kısımlarda meşelikler odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli ölçüde söğüt ağaçları vardır, ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır. (12) SERGEN-MERMER YATAKLARI Diyarbakır'da 4 mermer bölgesi vardır a) Hani-Dicle-Eğil b) Lice-Kulp-Silvan c) Ergani-Çermik-Çüngüş d) Hazro Mermer desenleri 1- Hani-Dicle-Eğil-Kocaköy bölgesinde 27 mermer deseni 2- Lice-Kulp-Silvan bölgesinde 7 mermer deseni 3- Ergani-Çermik-Çüngüş bölgesinde 19 mermer deseni 4- Hazro bölgesinde 5 mermer deseni tespit edilmiştir. (10) 407 Hani ilçesi mermerleri Diyarbakır İli Hani İlçesi'nin 8 km güneyindeki Koki ve Şaklat köylerini içine alan çalışma alanı ve yakın çevresinde 10'dan fazla mermer işletmesi bulunmaktadır. Yıllık toplam olarak 300 000 m³' ten fazla üretim yapılan bu bölgede, Alt Miyosen yaşlı Fırat formasyonuna ait resifal kireçtaşı üretilmektedir. Fırat Formasyonu dış görünüşü kirli beyaz, açık gri ve krem renklidir. Mermer ocakları, masif yapılı, renk ve doku özelliklerinin homojenlik gösterdiği, standart ebatlarda blok almaya uygun olan resifal kireçtaşlarının bulunduğu alanlarda açılmış durumdadır ; Üretimin yaklaşık yarısı Blok olarak ihraç edilmektedir. Diğer yarısı da fabrikalarda işlenip yurt içi ve yurt dışı Pazarlara sürülmektedir. Yöreden yapılan ihracatın % 95'i Uzak Doğu'ya özellikle de Çin Halk Cumhuriyeti ve Tayvan'a yapılmaktadır. Ancak sertliği ve işleme proseslerine olan dayanıklılığı fazla olan mermerler kendisine Avrupa piyasalarında yer bulabilmektedir. Bu da özellikle fosil içeriğinin fazla olmasına ve bu fosillerin blok içerisinde homojen dağılmasına bağlıdır. Çünkü yöredeki mermerlerin fosil içeriği arttıkça hem sertliği hem de işleme proseslerine olan dayanımı artmaktadır. Mermerlerin bol fosilli oldukları saptanmıştır. Alg, mercan, foraminifer (bentik+az plantik) fosillerince zengin, az intraklastlı resifal kireçtaşlarıdır. (18) Mermer ocaklarının uzaktan görünümü 408 DOĞAL GÜZELLİKLER Aynkebir doğal güzelliklere bir örnektir. Aynkebir Havuzu: Aynkebir su havuzu Ulu Camii ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu su, Hani Dağı'nın eteklerinde kaynar ve 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz oluşturur. Havuza 7 gözden su akmaktadır. Aynkebir Havuzu Aynkeris Şifalı Suyu: İlçe merkezinden 2 km. mesafededir, sarılık hastalığına iyi geldiği sanılmaktadır. Pek çok kişi ziyarete gelip yıkanmaktadır. Yıllık ziyaretçi sayısı 10.000 kişi dolayındadır. 409 Diyarbakır'daki şifalı suya 10 bin ziyaretçi Diyarbakır'da Hani ilçesinde bulunan "Ankaris" suyunun sarılık, karaciğer hastalıklarına iyi geldiği ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu gerekçesiyle her yıl 10 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Hani İlçesi'nden yaklaşık 2 km uzakta bulunan “Ankaris” şifalı suyu, ziyaretçilerin akımına uğruyor. Kaynağının nereden geldiği bilinmeyen suyun, sarılık, karaciğer hastalıklarına iyi geldiği ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu biliniyor. Yapı yerinin küçük olması ve üzerinde bir tesisin olmamasından dolayı yaz aylarında uzun kuyruklar oluşurken, yöreye akın eden yerli ve yabancı turistler, şifalı olduğu inanılan suda yıkanıp içiyorlar. Her yıl yaklaşık 10 bin ziyaretçi ilçeye giderek içmeleri ziyaret ettiği öğrenilirken, şifalı su üzerinde kurulacak tesislerin ziyaretçi sayısında artış yaşatacağı ifade ediliyor. (9) Koki Çayı Mesiresi: İlçe merkezinden 8 km. mesafededir. Burada kaynayan suda bol miktarda alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp su akmaktadır. Sergen köyünde peri masaları 410 Hani Sergen köyü doğal güzellikler GABON KÖPRÜSÜ Gabon Köprüsü; Hani ilçesinin 300m. güneyinde, eski Hani-Diyarbakır yolu üstündeki Gabon Boğazı üzerinde bulunmaktadır .. Kalan iki ayak kalıntısı ve üzerinde bulunduğu arazi yapısı göz önüne alındığında tek gözlü bir yapı olduğu hemen anlaşılan köprünün bir Artuklu eseri olması muhtemeldir. Kalan ayak kalıntılarından sivri kemerli tek bir gözden ibaret olduğu anlaşılan yapı, doğu-batı doğrultusundaki bir eksen üzerinde uzanmaktadır. Batıdaki ayak ve gerisindeki tempan duvarı kısmen de olsa ayakta olan yapının doğudaki ayağı ise tamamen yıkılmış ve çayın içerisine göçmüş durumdadır Taş kaplamaları dökülmüş olan köprünün kemer kısmının düzgün kesme taş, tempan duvarının ise moloz taştan inşâ edildiği anlaşılmıştır. KOKİ KÖYÜ KÖPRÜSÜ Hani'nin 7 km. güney-doğusundaki Koki Çayı üzerinde yer almaktadır. Yapım tekniği ve malzemesi dikkate alındığında bir Selçuklu veya Osmanlı dönemi eseri olduğu düşünülen yapının, Artuklular tarafından yapılmış olabileceği de muhtemeldir. 411 Türk-İslam eserleri içerisinde değerlendirilen yapının bu anlamdaki en belirgin özelliği sivri bir köprü kemeri ile boşaltma gözlerine sahip oluşudur. Bahsiedilen bu özelliklere yapıda kullanılmış olan ince harç derzleri de eklenirse yapının,XIII. yüzyılın sonu veya XIV. yüzyılın başlarında yapılmış bir Artuklu eseri olduğu biraz daha kuvvetli bir ihtimaldir. Hani ve Hazro ilçeleri arasındaki ulaşımı sağlayan köprü, 1995 yılında Koki Köyü ahalisinden Hasan Bora tarafından onarılarak tabliyesi betonarme ile kapatılmıştır. Günümüzde hâlâ ayakta olan köprüdeki değişiklikler de bu dönemden kalmadır. Gabon köprüsü (17) Hani-Koki köprüsü 412 KAYNAKLAR 1 - www.hani.gov.tr 2– 1973 Diyarbakır İl Yıllığı 3- www.kenthaber.com 4- Abdullah Demir. Ali Melek. Dinî ve tarihî değerleriyle Diyarbakır Diyarbakır, 2009 5- Hadâik-ul-Verdiye; s.273. http://kitap.mollacami.com/evliyalar/konu-3222.htm . 6- Sait Paşa.:Miratül İber.Basım .H.1305.6/92 7- Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır.2002s.36.Kazım Baykal. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17 8- H. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı.1936.s.363 9- Nihat Akyıldırım – İLKHA. 23 Ekim 2010 10- Erkanol D, Akalın N, Aydındağ A, Ertuğrul Si Bakır MF. Diyarbakır ili mermer potansiyeli. UDUSİS-Diyarbakır–2010.s.93-94 11- Küçük Ermeni Ansiklopedisi, III. cilt, Yerevan, 1999. http://akunq.net/tr/?attachment_id=7505 12- .2000'e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği.1995.s.388 13- Gülsen Bas. Diyarbakır'daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme. Doktora Tez. T.C.Yüzüncü Yıl Ün Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim dalı Van2006 14- http://www.turkmania.com/ 15- Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir matb. 1937.s.49 16-Mehmet Ali Abakay Hani ilçesi Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.2 17- Mehmet Latif Demir .Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran . Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Van-2007 18- Mehmet Aykut Yıldırım, Prof. Dr. Sedat Temur. Diyarbakır İli Hani İlçesi Mermerlerinin Jeolojisi Ve Teknolojik Özellikleri. T. C. Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yüksek Lisans Tezi 2006 19- www.diyarinsesi.org03 Ekim 2012. 413 ÇERMİK İLÇESİ Çok eski bir tarihe geçmişe sahip olan Çermik bölgesi, çağımızda anayol kavşaklarından uzakta kaldığından bağrında sakladığı çok güzel ve sağlam mimari eserlerine rağmen henüz gereği gibi araştırılmadan durmaktadır. Bu siteyle bir amacımız da güzel yurdumuzun bu şirin ve tarihi köşesini her yönüyle tanıtmaya çalışmaktır. Çermik bölgesi ilk çağlardan günümüze kadar değişik medeniyetlere beşiklik etmiştir. Dünyada ilk uygarlıkların Mezopotamya (Dicle ve Fırat arasındaki topraklar) bölgesinde ortaya çıktığını düşünürsek, Çermik'in tarihi daha bir önem kazanmaktadır. Çermik'in geniş tarihçesi Harput ve Diyarbakır'dan bahseden kaynaklardan daha geniş bir şekilde incelenebilir. Çünkü batıdan derin ve yol vermez yatakla Fırat'ın Malatya bölgesinden ayırdığı Çermik bölgesi, tarih boyunca bu iki ana şehre (Harput ve Diyarbakır) hakim olan devletlerin idaresinde kalmıştır. Çermik tarihi gelişimi içinde kronolojik olarak şu medeniyetlerin etki alanında kalmıştır. 1-) Hurri Mitanni Dönemi (M.Ö. 3500-1260) 2-) Asurlular Dönemi (M.Ö. 1260-775) 3-) Urartular Dönemi (M.Ö. 775-736) 4-) Asurlular Dönemi (ikinci defa) (M.Ö. 736-653) 5-) İskitler Dönemi (M.Ö. 653-625) 6-) Medler Dönemi (M.Ö. 625-550) 7-) Persler (M.Ö. 530-331) 8-) Büyük İskender (M.Ö. 331-323) 9-) Selevkoslar (M.Ö. 323-85) 10-) Armenia (M.Ö. 85-69) 11-) Arsaklar (M.Ö. 66-M.S. 395) Arsaklılar Dönemi: Çermik bölgesi, İslamiyet'ten önce Azerbaycan ve Doğu Anadolu'da hüküm süren Arsaklı Devletinin Alenik eyaletine bağlı bir sancaktır. Bunu 7. asır müellifi Mövses'in “Armenya Coğrafyası” adlı Muş Ovasında Khoren denilen bölgede doğup büyüyen ve Arsaklılar dönemindeki düzeni tanıtan 7. asır müellifi Mövses “ Armenya Coğrafyası” adlı kitabında, Siirt'ten Birecik'e ve Çermikten Cizre'ye kadar olan Yukarı-Dicle Bölgesi ile Fırat Nehri solundaki yerleri içeren alan bölge Alenik Eyaleti olarak tanımlanmakta ve buradan “Cermug” adıyla bahsedilmekte ve 7. sancak olduğu 414 belirtilmektedir. 490-507 yıllarında Yukarı-Dicle ve Fırat Bölgesi'nin en iyi yerli kaynağı ola Süryani Papazi Amidli Maryesua, “Vakayinamesi'nde” 498 yılı Eylül ayında kopan korkunç yer oynamasını anlatırken diyor ki:”Yeryüzünde gökten gelen korkunç bir ses duyuldu. Öyle ki, bu gürültüden yeryüzü temelinden sarsılmış gibi oldu. Her bucaktan (Amid şehrine) tehlike şayiaları ve haberler geldi. Fırat Irmağı ve Aberne ( Çemik ) sıcak su kaynağında mucizevi bir alamet görülmüştü. Bu rivayete göre, o gün bu sıcak sular kaynaklarından kurumuşlardı. 12-) Roma Dönemi (395-639) 13-) İslam Devleti Dönemi (639-661): Hz. Ömer döneminde İslam kumandanlarından Hz. İyaz b. Gunm 639 yılında Diyarbakır bölgesini almıştır. 14-) Emeviler (661-750) 15-) Abbasiler (750-869) 16-) Şeyhoğulları (869-899) 17-) Abbasiler (ikinci defa) (899-930) 18.-) Hamdani (930-978) 19-) Büveyhoğulları (978-984) 20-) Mervanioğluları (984-1085) 21-) Selçuklular (1085-1095): Çermik'in içinde bulunduğu Diyarbakır ve yöresi 1085 yılında Melikşah'ın komutanlarından Fahrüddevle tarafından Mervan oğullarından alınmıştır. 22-) İnaloğulları (1095-1142) 23-) Nisanoğulları (1142-1185) 24-) Artuklular (1185-1232): Artuklular Çermik'te bugün de hala ayakta duran Haburman Köprüsünü , henüz Amid'e hakim olmadan önce yaptırmışlardır. Bu köprü ile Tebriz-Ahlat yolunu, Çermik-Karacadağ üzerinden Urfa-Halep yoluna bağlamış oluyorlardı. 26-) Anadolu Selçukluları (1240-1302) 27-) Artuklular (ikinci defa) (1302-1394) 28-) Timur (İlhanlılar) (1394-1401) 29-) Karakoyunlular (1401-1420) 30-) Akkoyunlular (1420-1507): (Buldukoğulları-Mirdasi Beyleri Dönemi) : 415 Osmanlıların fethinden önce Çermik Sançağı ve çevresindeki beylerinin sülalesi Bitlis Beyi Şeref Han'ın 1597 yılında bitirdiği “Şerefname” adlı eserinde “Buldukoğullarına” dayandığını belirtmektedir. 1507 yılında Safevilerin bölgeyi işgal etmelerine kadar Çermik yöresi bu beylerin denetiminde Akkoyunlu devletinin idaresinde kalmıştır. 31-) Safeviler (1507-1516): İran Safevi hükümdarı Şah İsmail 1507 yılında Çermik bölgesine hakim olmuştur. Safeviler Çermik'te Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'dan kalma “Kanun-i Hasan Padişah” a itaat ederek bu kanunları yine yürürlükte bırakmışlardır. Çermik beyi Mehmet Bey, Çermik'in Osmanlı fethi sırasında Çermik için bu kanunlara ek olarak Yavuz Sultan Selim'den bir “OcaklıkTemliknamesi” alıp sonradan bunu Kanuni Sultan Sülayman'ada tasdik etmiştir. İşte o tarihten itibaren “ Yurtluk-Ocaklık” olmak üzere mülkiyet olarak Buldukoğulları'ndan Mehmet Bey'in ailesinde kalmıştır. Ancak buradaki Hrıstiyanlardan alınan vergiler Diyarbakır Divanına ait olup her yıl Diyarbakır hazinesine teslim edilmiştir. 32-) Osmanlılar Dönemi (15 Aralık 1516-1923): Yavuz Sultan Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında meydana gelen Çaldıran Savaşında Diyarbakır Safevi valisi Muhammed Han da ordusuyla birlikte Şah İsmail ordusuna katıldı. Savaşta Şah İsmail'in yenilmesi ve Muhammed Han'ın ölmesi üzerine bunu fırsat bilen Diyarbakır halkı ayaklandı. Safevi askerleri Diyarbakır'dan kovuldu. İleri gelenler bölgede tanınan ve sevilen Yavuz Sultan Selim de sevgi ve saygısını kazanan bilim ve devlet adamı “ Mevlana İdris-i Bitlisi” ye başvurarak Sultan Selim'e bağlanmak ve Osmanlı birliğine katılmak isteklerini bildirerek bu konuda yardım ve aracılığını bildirdiler. Bölgede bulunan diğer boy beyleri de bu görüşe katılınca İdris-i Bitlisi durumu Yavuz Sultan Selim'e iletmiştir. Yavuz Sultan Selim, Diyarbakır'ı tekrar ele geçirmek için harekete geçen Şah İsmail'e engel olmak ve Diyarbakır halkının isteğini yerine getirmek için 10 Eylül 1515 tarihinde Diyarbakır'a girmiştir. Diyarbakır halkı Osmanlı padişahını ve ordusunu davul zurnalarla, kurbanlar keserek sevinç gösterileriyle karşılamışlardır. Böylece Diyarbakır savaş yapılmadan Osmanlı birliğine katılmış oldu. Yavuz Sultan Selim tarafından Bıyıklı Mehmet Paşa Diyarbakır Eyaleti Beylerbeyliğine getirildi. Osmanlı ordusu Diyarbakır'a girdiği sırada Çermik, Harput gibi bir çok kaleler henüz Safevilerin elinde bulunuyordu. 1516 da Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında Diyarbakır Beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa, Kara Han komutasındaki Safevi ordusunu Koçhisar altında “Dede Kargın” savaşında mağlup ederek Mardin, Urfa ve Siirt kalelerini Safevilerden almıştır. Bunun üzerine halk Bıyıklı Mehmet Paşa'ya “Fatih Paşa” ünvanını vermiştir. Yavuz Sultan Selim Şam'dan Mısır'a doğru yürüdüğü sırada (15 Aralık 1516) Diyarbakır tarafından gelen ulaklar (haberciler) Yavuz'a “Kale-i Savur ve Kale-i Çermik” in alındığını müjdelediler. 416 Hoca Sadeddin ise Çermik Kalesini Kemah'ın ilk Osmanlı hakimi Karaç'ın oğlu Ahmet Bey ile Mirdasi Beylerinin aldığını bildirmektedir. Bu bilgilerden Çermik'in Diyarbakır'dan en az 15 ay sonra 1516 Aralık başlarında Kemah Kalesi'nden gelen kuvvetler tarafından Safeviler'in elinden alındığını öğreniyoruz. Osmanlıların Hicri 924 (Mi.1518) Mart'ında yazılan ilk “Diyarbakır Eyaleti Tahrir Defteri'nde Şah Ali Bey'in Mirliva Çermik olduğu, bunun kardeşi Pir Ali Bey'in tımarlı sipahi sayıldığı ve Modanlı Aşireti'nin göçer olarak bu sancakta bulunduğu yazılıdır. “Kavanin-i Al-i Osman” adlı eserde ise, “Çermik Diyarbakır Eyaletine bağlı olarak 294.000 akçelik Yurtluk-Ocaklık tarikiyle tasarruf olunan ekrad sancaklarından biri olarak bahsedilmektedir. “Memalik-i Osmaniye” 'nin tarihi ve “Coğrafya Lugatı” adlı eserde de Çermik'in Ergani sancağına bağlı bir kaza merkezi olduğu, bağlık, bahçelik ve üzümün bol ve çeşitli olduğu belirtilmektedir. Bundan başka kasabada bir ılıcanın bulunduğu pek çok kimsenin şifa bulmak için buraya geldiği ve dertlerine şifa buldukları, bu vesile ile büyük bir ticaretin meydana geldiği ve Çermik'te yaklaşık 20.000 kadar nüfusun bulunduğu kaydedilmektedir. Hicri 1297 (M.1879) yılına ait “Vilayet-i Diyarbekir Salnamesi”'nde Çermik yine bir kasaba durumundadır. Bu tahrire göre Çermik'te “913 hane, 3 han, 3 dükkan, 1 hamam, 2 kudret hamamı, 5 rüştiye mektebi, 1 medrese, 4 dink, 2 dink arsası, 1 Ermeni Kilisesi, 1 Protestan Kilisesi, 12 ahır, 3 samanlık, 2 oda, 15 arsa, 83 çeşme, 1gusülhane, 2 su kuyusu, 3 köprü, 22 bahçe, 2 sebzelik, 30 bostanlık, 915 bağ, 2 boyahane, 4 debbağhane, 3 çömlekhane, 9fırın, 9 kahvehane, 8 değirmen, 1075 tarla, 27 kavakılık, 1 yoncalık, 1 söğütlük, 1meşelik, 3 mera, 2 müslüman kabristanı, 1Ermeni mezarlığı, 1 Yahudi mezarlığı, 4 mahalle ve 3478 icmal-i meskunat vardır. Çermik 1883'te Diyarbakır vilayetine bağlı Ergani Sancağı'nın bir kazası olmuştur. O dönemde Çüngüş nahiyesi ile beraber 119 köyden oluşmakta idi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Çermik Diyarbakır iline bağlı bir ilçe haline getirilmiştir (24) Osmanlı İmparatorluĝu öncesinde Diyarbakırda Kürd Beylikleri Çermik beyliği: Çermik beyliğinin kurucusu, Mırdasî Emir Muhammed'in oğlu Emir Hüseyin'dir. Bu Emir, babasının sağlığında Berdenc kalesi ve Çermik yöresi valisi bulunuyordu. Babası ölünce, bu bölgede, beyliğini kurdu. Ölünce yerine oğlu Emir Seyfeddin, bu da ölünce oğlu Şah Yusuf, bunun da ölümüyle oğlu Velat Bey, sonra da Şah Ali Bey ve bunun da ölümüyle beyliğin yönetimi oğlu Muhammed Bey'e geçti. Muhammed Bey, Çermik yöresini Kızılbaşların elinden kurtarmış, Diyarbakır'ın Osmanlı Birliğine katılışı sırasında da Yavuz Sultan Selim'den bir sultanlık emirnamesi alarak beyliğini sürdürmüştür. (25) 417 Çermik, Doğu Anadolu coğrafi bölgesinin "Yukarı Fırat Bölümünde", Güneydoğu Torosların kenar kıvrımları kuşağı üzerinde ve Torosların güney eteklerinde yer almaktadır. Jeolojik yönden, Anadolu bloku ile Arap blokunun karşılaşma kuşağı üzerinde bulunan ilçenin kuzeyinde Maden dağları, kuzeybatısında Gelincik dağı , kuzeydoğusunda Karababa dağları, güneyinde Petekkaya sırtları ve Karacadağ volkanından çıkan lavların kuzey sınırında yer alan tepelik alanlar ile doğusunda ilçeyi Ergani ovasından ayıran az yüksek tepelik alanlar bulunmaktadır. Çalışma alanının kuzeyinde dağlık alanlar yoğun bir yer tutar. Güneydoğu Anadolu Bindirme Kuşağının geçtiği bu dağlık alanlar içinde, dik eğimli yamaçlar, dar ve derin vadiler yer almaktadır. Çermik çevresindeki bazı dağlık alanların üst kesimlerinin plato özelliği gösterdiği gözlenmektedir. Çermik kuzeyindeki Hennarek Dağı; batısındaki Gelincik dağı gibi dağların üzerinde görülen plato karakterli düzlük alanlara genel olarak 1100 m-1300 m ler arasında rastlanmaktadır. Dağlık alanlar ve platolar bir kenara bırakılırsa, araştırma alanının önemli bir bölümünün tepelik ve az eğimli düz veya düze yakın arazilerden oluştuğu görülür. Az eğimli düzlük alanlar, daha çok Çermik'in doğu ve güneydoğusunda yayılış4 gösterirken; batı kısmında %5 ile % 30 arasında değişen yamaç eğimlerine sahip tepelik alanlar hakimdir. Çermik çevresinde gelişmiş olgun ve tabanlı vadiler hemen hiç yoktur. Yörede Sinek Çayı olarak anılan Çermik suyu ve ona katılan yan kollar genelde “V” profilli genç vadiler durumundadırlar. Birikinti konileri de özellikle Çermik çayına dağlık ve tepelik alandan gelerek karışan, yatak eğimleri fazla yan derelerin ağızlarında yer almaktadır. (27) İLÇE EKONOMİSİ İlçemizin ekonomisi, büyük ölçüde termal turizme, tarım-hayvancılığa ve mermerciliğe dayalıdır. İlçedeki termal kaplıcalar, yılda 200 ile 250 bin ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Özellikle, haziran-eylül döneminde önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Bu da ilçe halkı için önemli bir gelir kaynağıdır. Çermik'teki köy çiftçi aile sayısı 4500, ilçe merkezi çiftçi sayısı 800, toplam çiftçi aile sayısı 5300'dür. Çiftçi kayıt sistemi ile resmi olarak kayıt altına alınan çiftçi aile sayısı 3384'dür. İlçemizin ekilebilir tarım alanı 362.160 dekardır. İlçenin toplam alanının 145.720 dekarını çayır-mera, 213.340 dekarını orman, 310.475 dekarını tarıma elverişsiz alan oluşturmaktadır. Çermik'e bağlı 1 belde, 76 köy ve bu köylere bağlı 38 mezra bulunmaktadır. Köy hane sayısı 4545 olup, nüfusun % 88'i tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. 418 İlçemizde özellikle pamuk, buğday, arpa, darı, mercimek, nohut ve yem bitkileri yetiştirilmektedir. Bazı köylerde ise pirinç, Antep fıstığı, üzüm yetiştiriciliği ve seracılık giderek yaygınlaşmaktadır. Hayvancılıkta ise genellikle küçükbaş hayvancılık yaygındır. Ancak büyükbaş hayvancılık ve arıcılık da önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Çermik'in önemli gelir kaynaklarından biri de mermerciliktir.1990 yılından sonra bölgedeki mermer yataklarının işlenmesiyle hem yeni iş sahası açılmış hem de ilçeye ekonomik canlılık gelmiştir. Yurt dışında yaklaşık 7.000 Çermikli hemşerilerimiz bulunmaktadır. Hemşerilerimiz daha çok Almanya, Hollanda, Belçika Avusturya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde çalışmaktadırlar. Bu vatandaşlarımız gerek Çermik'teki yakınlarına gönderdikleri döviz ile gerekse yıllık izinlerinin çoğunluğunu Çermik'te geçirdikleri zaman ilçe ekonomisine büyük katkı sağlamaktadırlar. İLÇENİN ARAZİ DAĞILIMI İLÇENİN YÜZ ÖLÇÜMÜ 1.032.000 Da KAVAKLIK- SÖĞÜTLÜK 305 Da KORULUK - ORMAN 213.340 Da ÇAYIR-MERA (***) 145.720 Da TARIMA ELVERİŞSİZ ARAZI 310.475 Da EKİLEBİLİR ARAZİ362. 160 Da EKİLİ ARAZİ 347.160 Da (***) Tabloda miktarı verilen mera alanlarından; Kadastro görmüş köylere ait yaklaşık 41.185 dekarlık alan kayıt altına alınmıştır. TARIM Tarım, ilçenin önemli gelir kaynaklarındandır. Son yıllarda GAP kapsamında yaptırılan göletler sayesinde sulu tarıma geçilmiş, ürün çeşitliliği ve verimlilik artmıştır. İlçemizde ekilebilir arazi miktarı 362.160 dekardır. Bu arazilerin 51.800 dekarı sulu, 310.360 dekarı susuz arazilerdir. İlçemizde toplam çiftçi aile sayısı 5300'dür. Çiftçi ailelerinin çoğunluğu 1-50 dekar arası arazi miktarına sahiptir. Bu araziler, küçük aile işletmesi şeklinde değerlendirilmektedir. 419 İlçemizde özellikle pamuk, buğday, arpa, mercimek, mısır, nohut, ayçiçeği ve yem bitkileri yetiştirilmektedir. Ayrıca meyvecilik ve sebzecilik de önemli gelir kaynaklarındandır. Meyvecilikte; Antep fıstığı ve üzüm yetiştiriciliği önemli bir konumda bulunmaktadır. Bölgede bol miktarda bulunan menengiç ağaçlarına yapılan Antep fıstığı aşılamasıyla fıstıkçılık gelişme göstermektedir. Bağcılık da önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. İsmail Çayırı mevkiinde yetiştirilen pirinç bölgenin en kaliteli ürünlerinden biridir. Beybağı bölgesi ile Karakolan Köyü ve Bahçe Köyünde yapılan seracılık oldukça gelişmiş durumdadır. Seracılığın daha da geliştirilmesine çalışılmaktadır. İŞLETME BÜYÜKLÜĞÜNE GÖRE ARAZİ DAĞILIMI İşletme Büyüklüğü (Dekar) Çiftçi Aile Sayısı 0-50 3600 50-100 1100 100 - 500 570 500-1000 20 1000-3000 10 İLÇENİN KÜLTÜRÜ YAPILAN ÖNEMLİ ÜRÜNLERİN TAHMİNİ EKİLİŞ VE VERİM MİKTARLARI ÜRÜN CİNSİ EKİLİŞ (Da) VERİM (Kg/Da) TAHILLAR BUĞDAY 126.140 270 68.500 300 220 200 DARI 1.500 200 ÇELTİK 3.600 250 21.377 295 3.200 85 980 53 ARPA YULAF ENDÜSTRİ BİTKİLERİ PAMUK AYÇİÇEĞİ SUSAM 420 . YEMLİK - YEMEKLİK TARLA ÜRÜNLERİ MISIR FASULYE (KURU) 1850 200 420 200 NOHUT 28.000 80 MERCİMEK 21.000 75 YONCA (KURU OT) 850 900 FİĞ 300 135 BURÇAK 650 105 SOĞAN (KURU) SARIMSAK (KURU) 1.600 20 2.000 400 KAVUN 3.250 1.250 KARPUZ 4.750 1.450 6.800 --- BaĞ 40.500 280 MEYVE NADAS 9.150 15.000 ----- DİĞER EKİLİŞLER SEBZE TOPLAM KURU ARAZİ 310.360 TOPLAM SULU ARAZİ 51.800 TOPLAM TARIM ARAZİSİ 362.160 (***) Tabloda miktarı verilen pamuk alanının yaklaşık 21.377 dekarında üretimde bulunan çiftçilerimiz kayıt altına alınarak pamuk destekleme priminden faydalanmaktadırlar. Ayrıca toplam 362.160 dekar tarım arazisinin yaklaşık 288.945 dekarı “Doğrudan Gelir Desteklemesi ve Çiftçi Kayıt Sistemi Projesi” çerçevesinde resmi olarak kayıt altına alınmış ve 288.945 dekar tarım arazisi desteklemeden faydalanmıştır. Tabloda verilen sulu arazinin 11.000 dekarı devlet, geriye kalanı halk eliyle sulanmaktadır. İLÇENİN SERA VARLIĞI SERA ADEDİ SERA CİNSİ 95 ÖRTÜ ALTI TÜNEL SERA İSKELETİ YETİŞTİRİLEN ÜRÜN ALAN (m2/Adet) METAL 421 SEBZE 90 HAYVANCILIK İlçenin doğu ve güneydoğusundaki arazilerin elverişli olması nedeniyle küçükbaş hayvancılık yaygındır. Diğer bölgelerimizde ise büyükbaş hayvancılık çoğunluktadır. Yörede genellikle koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği yapılmaktadır. Devletin verdiği teşviklerle hayvancılık iyi bir gelişme göstermiş, süt inekçiliği de yaygınlaşmıştır. Bölgemizde yaz mevsiminin oldukça sıcak geçmesi nedeniyle hayvancılıkla uğraşan ailelerin çoğu; Erzurum, Bingöl, Tunceli, Elazığ yaylalarına gitmektedirler. İlçemiz ve köylerinde Tarım Müdürlüğü tarafından 1991-2003 yılları arasında toplam 285 baş ineğe suni tohumlama çalışması yapılmıştır. Ayrıca Yayıklı Köyü Boğa istasyonunda 3122 baş inek tabii olarak tohumlanmıştır. Suni ve tabii tohumlama çalışmaları ile gebe bırakılarak et ve süt verimi yüksek hayvanlar elde edilmeye çalışılmaktadır. Büyükbaş hayvanlar; kültür ırkı, melez ve yerli ırk türlerinden oluşmaktadır. İlçe merkezi ve birçok köyümüzde 10-100 başlık işletmeler halinde faaliyetini sürdüren yaklaşık 50 besi ahırı mevcuttur. 1500 baş civarında büyükbaş hayvan bu ahırlarda beside bulunmaktadır. Besicilerimiz daha çok kurban bayramlarında değerlendirmek üzere hayvan yetiştirseler de zaman zaman İstanbul, Ankara ve Adana gibi büyük illerin mezbahalarında da hayvanlarını pazarlamaktadırlar. Tarım Bakanlığımızca son yıllarda uygulanan hayvancılık desteklemelerinde özellikle yem bitkileri ve suni tohumlama teşvikleri besiciliğin gelişmesinde önemli etken olmuştur. İlçemizde yöremize özgü koyun, keçi ve inek sütlerinin karışımı veya ayrı ayrı sütten Çermik Tuluk Peyniri yapılmaktadır. Tuluk peyniri daha çok çevre il ve ilçelere gönderilmektedir. İLÇENİN HAYVAN VARLIĞI BÜYÜKBAŞ Kültür Irkı 18.889 4210 Melez Yerli Irk KOYUN KIL KEÇİSİ AT KATIR TAVUK 6140 8539 128.002 27.176 400 90 35.000 KAZ ÖRDEK HİNDİ 500 200 1500 422 ARICILIK İlçemizin bitki örtüsü arıcılığa elverişlidir. Ancak iklimin uygun olmaması sebebiyle fazla gelişme göstermemiştir. Daha çok küçük aile işletmeciliği ve özel girişim şeklinde yapılmaktadır. Yaz aylarında serin bölgelere gidilmektedir. İlçede 2600 fenni, 320 yerli kovan olmak üzere toplam 2920 kovan bulunmaktadır. İlçede üretilen bal iç piyasada tüketilmektedir. ORMANCILIK İlçedeki toplam orman alanı 31.997 hektardır. Genellikle meşe ve koruluk olup palamut ve mazı ağaçları da çoğunluktadır. Son yıllarda ağaçlandırma çalışmaları yapılarak ormanlık alan sahası artırılmaktadır. MERMERCİLİK Çermik çevresindeki mermer yatakları 1990 tarihinde keşfedilmiş ve o tarihte yalnızca bir mermer ocağı açılarak bu işe girişilmiştir. Büyük bir rezervi ve önemli bir potansiyeli bulunan Çermik mermerinin işletilmesine kısa sürede birçok yeni ocak açtırılarak devam edilmiş bugün bu sayı 11'e ulaşmıştır. Çermik'in Toplu Köyü yakınında 6, Petekkaya Köyü civarında da 3, Artuk köyü yakınında 1, Kalaç köyünde 1 ocakta çalışmalar yapılmaktadır. Toplam 173.000 metrekarelik alanı kapsayan ilçe mermerinin 113.000 metrekarelik alanında faaliyetler sürdürülmektedir. 9 ocaktan yaklaşık günde bin ton ham mermer çıkarılarak yurt içi ve yurt dışına gönderilmekte olup, ancak bunun çok az bir kısmı ilçedeki tek mermer atölyesinde işlenmektedir. (26) 2012'de Diyarbakır'ın Çermik ilçesinde ''Yabani Antep Fıstığı Aşılama'' projesi kapsamında, 30 bin menengiç ağacı aşılandı. Önceki yıllarda aşılanmış menengiç ağaçlarından bu yıl yaklaşık 600 ton yaş Antepfıstığı toplanması hedefleniyor.'› 423 Çermikte Yetiştirilen Badem Ağacı Çermik Köprüleri Diyarbakır iline bağlı Çermik ilçesi, Ergani ovasının batısında, çevresi Güneydoğu Toroslara ait dağlık ve tepelik alanlarla kuşatılmış bir mevkide yöresel adı "Sinek çayı" olan ve Fırat nehrine karışan Çermik çayı kenarında, çevreye hakim Kale tepesinin (755 m) doğu eteğinde, deniz seviyesinden ortalama 685 m yükseklikte kurulmuştur. Jeolojik yönden, Anadolu bloku ile Arap blokunun karşılaşma kuşağı üzerinde bulunan ilçenin kuzeyinde Maden dağları (2050 m) Kuzey batısında Gelincik dağı (1350 m), kuzeydoğusunda Karababa dağları (1160 m) Güneyinde Petekkaya sırtları ve Karacadağ volkanından çıkan lavların kuzey sınırında yer alan tepelik alanlar ile doğusunda ilçeyi Ergani ovasından ayıran az yüksek tepelik alanlar bulunmaktadır. Çermik aynı zamanda Dicle havzası ile Fırat havzasını birbirinden ayıran su bölümü çizgisi üzerindedir. Kuzey-güney yönünde çekilecek bir hattın doğusunda kalan akarsular sularını Dicle'ye, batısında kalanlar ise sularını Fırat'a gönderirler (5)Diyarbakır kutsal kitaplarda ismi geçen iki nehire ev sahiplik yapar. Birincisi Diyarbakır'ın içinden geçen Dicle nehri, diğeri ise Çermik ve Çüngüş ilçelerimizin sınır çizgisini çizen Fırat nehri. Bir diğer ifadeyle Fırat nehri Çermik ilçemize ekonomik kazanç sağlayan bir nehirdir. 424 Çermik ilçesi Fırat nehri ve Atatürk barajı görüntüleri. Fırat nehri Gerger ile Çermik ilçeleri arasından geçer. Fırat nehri görüntüsü Çermik ilçemizde bulunan diğer akarsuları şu şekilde özetleyebiliriz Göz Suyu: İlçenin güneydoğu tarafındaki “Göz” adı verilen kaynaktan çıkmaktadır. Evsel bahçeleri sulamasında kullanılan Göz Suyu, Sinek Çayı'na dökülür. Sinek Çayı: İlçenin kuzeybatısında bulunan Gelincik Dağı eteğindeki Sinek köyünden adını almıştır. Çayın kaynağı bu köyün sınırları içerisinden doğar. Çermik Kalesinin bulunduğu tepenin batı eteklerinden geçerek, Cavsak suyunu alır. Karakaya Köyü altında Kızılçubuk Çayı ile birleşerek, Konaklı Köyü önünde Fırat nehrine karışır. Beylik Madrap Suyu: Malönü denilen yerden doğar. Suları daha çok çeltik sulamasında kullanılır. 425 Medya Çayı: Bu çayın suları Yeniköy, Elma dere ve Sumaklı Köylerinin yakınlarından geçer. Bu köylerin topraklarının sulamasında kullanılır. (6) Sinek çayının çıkış kaynağı Sinek çayı kayaaltı mağarası tarihe tanıklık etmektedir.M.Ö.13.000 yılına endekslenen bu mağarada 11 avcı 14 av resmi,Anadolu'nun en eski avcılarının burada yaşamış olduğunu göstermektedir Sinek çayı aynı zamanda bir estetik kaynağıdır.Bir şelale bize ilham kaynağıdır. Sinek şelalesi Sinek şelalesi Bu kadar akarsudan zengin bir ilçe gerek tarihi ve gerekse yeni köprülerle de donanmıştır. Bu makalede bu köprülerin üzerinde duracağız 426 Sinek Köprüsü-I Eski Çermik Çüngüş patikası üzerinde, Çermik'in kuzeybatı çıkışında Sinek Çayı üzerinde yer almaktadır. 1975 yılında sel nedeniyle yıkılmış olan bu tarihi köprüden günümüze ayak kısımları ulaşmıştır. Yonu ve moloz taşlardan yapılan köprü, Tarihi “Gaban Kral Yolu”bağlantısı durumundadır. Köprünün yapım tarihi bilinmemektedir. Bu köprü yıkıldıktan sonra, yanına bir Asmalı Köprü yaptırılarak, uzun süre bu köprüden geçişler sağlandı. Zaman içerisinde tahrip olan ve yükü taşıyamaz duruma gelen Asmalı Köprü'nün bitişiğinde 1999 yılında yeni betonarme bir köprü yaptırılarak ulaşım sorunu tamamen çözülmüş oldu. Sinek Köprüsü-II Çermik-Çüngüş karayolunun 6. km sinde, ana yolun 1 km. güneyinde Sinek çayı üzerinde yer almaktadır. Sivri kemerli ve tek gözlü olan köprü, yonu taşlardan yapılmıştır. Köprünün memba yönünden bakılınca sol tarafında yaklaşık bir metre yükseklikte basık kemerli bir hafifletme gözü bulunmaktadır. Köprü 1975 yılında onarım görmüş ve günümüzde halen aktif olarak kullanılmaktadır. (1) Çermik sinek -1 köprüsü (kalıntı) - Asma köprü-yeni köprü 427 Çermik Sinek-1 köprüsü Çermik sinek-2 köprüsü İlçeyi ortadan kesen Sinek çayı nedeniyle yeni köprülerin yapılması zorunlu olmuştur Çermik içinde Sinek çayı üzerinde yeni bir köprü 428 . Haburman'ıın görevini üstlenen yeni köprü ve Sinek çayı Tarihte Bağdat-Diyarbakır-Malatya kervan yolu vardır. Bunlardan birincisi Harput üzeridir. Diyarbakır'a ait tepe hanı ve Şerbetin hanı ile Harput Malatya arası kömürhan bu yolun ara duraklarıdır. Başka bir Malatya güzergahı Diyarbakır-Malatya doğrudan güzergahıdır. Bu yolda Diyarbakır'a ait Han-ı Gevran ve Karakaya hanları ile malatya'nın güneydoğusunda Görk hanı ile Sevserek hanı bu yolun duraklarıdır. Çermikteki Haburman köprüsü de bu güzergahı bağlayan köprüdür (2). Haburman(Çermik)Köprüsü Diyarbakır Çermik ilçesi, Haburman Köyü yakınlarında, Diyarbakır-Malatya yolu üzerinde, Sinek Çayı üzerindedir. Köprünün beş satırlık kitabesinden Zübeyde Hatun tarafından 1179'da yaptırıldığı öğrenilmektedir. Zübeyde Hatun Artuklu Necmüddin Albi'nin (1152–1176) kızı olup, bu köprüyü kendi parası ile yaptırmıştır. Köprünün üzerinde ikisi köprünün yapılışı ile ilgili, diğeri de onarımına ait üç kitabe bulunmaktadır. Köprünün yapılışı ile ilgili Artuklu nesih yazısıyla yazılmış olan kitabe, güney ve batıdaki kemerlerin yanındadır. “BismillahirRahmanirRahim. (Haz)a ma tetavva'at bi'amelihi Zübeyde Hatun İbneti El-Emir ül-Ecel, Necmettin Albi ibn Timurtaş hamahal-lah. Fi seneti Hamse ve Seb'ine ve Hamsemi'e”. 575 (1179) Köprünün doğu ve güney yüzündeki kitabeler aşındığından okunamamıştır. Köprü değişik zamanlarda onarılmış, son onarımını da Çermik Kaymakamı Hikmet Bey ile Belediye Başkanı Rıfat Bey 1927 yılında yaptırmıştır. Köprü, yontma beyaz taştan olup, 108.00 m. uzunluğunda, 5.50 m. genişliğindedir. Üç gözlü olan köprünün en büyük kemer açıklığı 19.55 m., kilit taşına kadar olan yüksekliği de 11.20 m.dir (3). 429 Haburman köprüsü 1971 (Adil Tekin) Restorasyon sonrası Haburman köprüsü 430 Haburman köprü üzerindeki kitabesi Köprü su üzerinde düz bir aksla devam etmeyip, boşaltma kemerinin de yer aldığı doğu kısmı kırılmaktadır. Yanlara eğimle inen, ortadaki büyük ana kemer ile her iki yanındaki birer boşaltma gözünden oluşan yapı, üç gözlü bir köprüdür. Korkuluğu bulunmayan yapı, 1927 yılında onarılmış ve bu onarımı belirten bir kitabe köprü üzerine yerleştirilmiştir (İlter, 1978). Toplam uzunluğu 95,5 m, genişliği 5,5 m.dir. İki kademeli üçgen gövdeden oluşan sel yaranların üstü de aynı biçimde yükselen külahlarla tamamlanmıştır. Özenli bir taş işçiliğinin sergilendiği sel yaranların önüne yakın zamanda eklenen duvarla destek verilmiştir Kalker taşın hâkim olduğu yapının kemer iç yüzeylerinde ve tempan duvarlarının dökülen taş kaplamalarının altından tuğla örgülerin görülmesi, taşın bazı yerlerde kaplama amacıyla kullanılmış olabileceğini düşündürmektedir (4). Nişnik Köprüsü İlçemiz Çukur Mahallesi eski Siverek yolunda Hamambaşı Çayı üzerinde bulunmaktadır. Bu tarihi köprü, ana kaya üzerine kurulan kesme taştan sivri kemer ile araları moloz taştan oluşmakta olup, iki gözlüdür. Köprünün bir gözü taş ve kayalarla kapanmış durumdadır. Yaklaşık 7 m. Uzunluğunda ve 1,20 cm. genişliğinde olan Nişnik Köprüsünün yanına yüksekliği daha fazla olan betonarme bir köprü yapılmıştır. Yeni köprü, eski köprünün siluet ve kullanım işlevini olumsuz etkilemiştir (1). 431 Çermik İlçesi Tarihi Evleri Çermik Beyler sarayı Diyarbakır, Çermik ilçesinin kuzeyindeki Saray Mahallesi'nin üst kesiminde bulunan bu sarayı XVI. yüzyılda Çermik Ocaklı Beyleri yaptırmıştır. Tepenin üstünde yer alan, yüksek ve kalın duvarları ile Ortaçağ şatolarını andıran sarayın harem ve selamlık daireleri, mescidi, hamamı ve zindanları bulunmaktadır. Beyaz ve siyah mermerden yapılmış olan harem ve selamlık bölümleri sarayın en ilginç bölümüdür. Buradaki görkemli giriş kapısı, köşk, hazine odaları da iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir. Saray içerisinde renkli mermerden taş sütunlar ve bezemeli pencereleri bulunmaktadır (8).Yüksek müstahkem ve kalın duvarlarıyla Ortaçağ şatolarını andırmaktadır. Yazlık ve kışlık “Harem Daireleri” ile “Selamlık Daireleri” bulunan, Saray Mescidi”, “Hamam” ve “Zindan”larıyla meşhur olan bu saray, zevkle yaptırılmış çok güzel bir mimari eserdir. Hacı Ali Bey'in pek süslü pencereler, renkli ince taş direkler ve aklı karalı taşlarla üçer kemerli Harem ve Selamlık olarak yaptırmış olduğu bu sarayın demdir cümle kapısı, köşkü hazine odaları, zindan ve mutfak takımları görülmeye değer niteliktedir. Hacı Ali Bey Sarayı Görüntüler 432 Hacı Ali Bey Sarayı Görüntüler Tarihi Çermik evlerinden görüntüler 433 Yapı malzemesi olarak Diyarbakır'daki gibi siyah (bazalt) ve beyaz (kalker) taşla yapılmış. Ancak taşın üzerine beyaz badana sürülerek malzeme kötü bir görüntüye bürünmüş. Ev içinde sutun ve süslemeler 434 Evdeki taş ve demir süslemeler Çermik saray hamamı Diyarbakır Anadolu coğrafyası içerisinde, tarihsel süreç içerisinde pek çok medeniyete ev sahipliği yapan kentlerden biridir. Kentte, hemen her döneme ait din, dil ayrımı olmadan yanyana bulunan kilise, cami, han, hamam, mahalle gibi sosyal ve ortak yaşam alanları görmek mümkündür. Bunlar arasında yıkanma mekanları olarak yapılan hamam yapıları, yapıldıkları dönemin sanat, estetik, teknik özelliklerine ve yıkanma kültürüne, dikkat çeken yapılardır. Kentin mahalle veya ticaret alanı içerisinde veya büyük konak ve saraylarda çok sayıda hamam yapılmıştır. Bunlar genel (halk) hamamı ve özel hamam olarak iki farklı grup altında toplanır. Halk hamamları herkesin gidip yararlandığı, özel hamamlar ise ev ve saray hamamlarıdır. Halk hamamları, “Çifte Hamamlar”(kadın ve erkek için) ve “Tek Hamamlar” (muayyen zamanlarda kadınlar, diğer zamanlarda erkekler kullanır) olmak üzere ikiye ayrılır. Bunların dışında bir vakıf, veya mimari külliyenin bir parçasını içeren genel hamamlar da bulunmaktadır. Hamamlarda beş ana mekana rastlanmaktadır. Bunlar; Soğukluk Bölümü; hamama gidenlerin üzerindekileri çıkarıp giyindikleri bekleme mekanıdır. Soyunmalık Bölümü; Camekân Bölümü olarak da adlandırılmaktadır. Ilıklık Bölümü; Soğuk ve sıcak alana geçişte bulunan ve vücudun ısıya alıştırıldığı mekandır. Sıcaklık Bölümü; hamamın yıkanma bölümüdür. Sıcaklık sofası çevresinde eyvan ve halvetler yer alır. Eyvan genel yıkanma yeri iken, halvetler önü havlu veya ahşap malzeme ile kapatılan özel yıkanma odalarıdır. Külhan ve su deposu Bölümü; sıcaklığa bitişik olan mekanlar olup, hamamın ısıtma sisteminin merkezidir. Külhanda yakılan ateş su deposunda yer alan su kazanını ısıtır. Isınan su hamama borular vasıtası ile ulaşır. Külhanda yakılan ateşin ısısı sıcaklık bölümünün döşemesi altından ilerler ve duvarlar arasında bulunan tütekliklerden dışarı çıkar. Diyarbakır hamamlarında giriş kapısı vurgulanmakla beraber, cephe duvarları sade ve moloz taş ile inşa edildiği için diğer anıtlar gibi 435 dikkati çekmezler. Ancak kent içinde çok büyük parselleri işgal eden bu yapılar, sokağa verdikleri cephe duvarı ile bilinmelerine fırsat verirler. İçerde geniş ferah tutulan hacimler ile homojen bir aydınlatma ve geniş hareket alanları, giyinme, soyunma ve dinlenme alanları ile mükemmel bir işlevsellik söz konusudur. Çermik hamamı bölümlerinden görüntüler 436 Çermik hamamı bölümlerinden görüntüler Diyarbakır çermik ilçesinde bulunan bu hamamın kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan XVI.-XVII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Bu hamam haç biçimli, dört eyvanlı, köşe hücreli hamamlar plan gurubundandır. Oldukça büyük ölçüde yapılan bu hamam soğukluk, ılıklık ve halvet bölümlerinden oluşmuş, her bölümün üzeri içten pandantifli, dıştan kasnaklı kubbelerle örtülmüştür.(8)Saray Hamamı oldukça geniş bir alan üzerine kurulmuş olup, içerisinde soyunma, yıkanma ve dinlenme bölümleri bulunuyor. 437 Çermik Hamamı Vakfı Hamamın yapım tarihi bilinmemektedir. Giriş kapısının iç kısmında iki kitabesi okunmayacak kadar yıpranmıştır. XVI. yüzyılda yapılmış olma ihtimali üzerinde durulmaktadır. Vakıfla ilgili ilk kayıt 1540 tahririnde yer almaktadır. Bu kayda göre vakfın geliri bir değirmenin işletilmesinden sağlanmaktadır. Gelirin nereye harcandığı kaydedilmemiştir. (TD 351, s.218) 1564'te gelir kaynağında ve miktarda herhangi bir değişme olmamıştır. Bu dönemde, 1540'tan farklı olarak gelirin bir kişiden oluşan personelin maaşına ve değirmenle, hamamın tamiratına harcandığını görmekteyiz (15) (16). Tarihi Tekke Haburman köprüsünün kuzeyindedir.4 köşe ve tonozlu bir yapıdır. Eskiden imarethane olarak kullanılmıştır. Karakaya Hanı Çermik ilçe merkezinin 25 km. güneybatısında yer alan Karakaya köyünde bulunmaktadır. Han,kuzey-güney yönünde uzanan genel hatlarıyla dikdörtgen bir yapıdadır. Taş kapısı güney kısmındadır. Yapı iki sıra halinde düzenlenmiş sekiz adet taş paye ile üç sahana bölünmüştür. Kuzey-güney yönünde uzanan sahanlar hafif sivri 438 kemerli tonozlarla örtülüdür. Yapının tamamı düzgün sıralar halinde dizilmiş kırma taşlarla inşa edilmiştir. Tonozların inşasında ise yassı taş plakalar kullanılmıştır. Yapılan araştırmalarda avlusuz Selçuklu Hanlarının geç devir eseri olduğu belirtilen Karakaya Hanı XIII yy sonları ile XIV yy başlarına tarihlenmektedir. Cephesi ve kuzey duvarı kısmen harap olmuş ve yer yer onarılmıştır. Yapının cephe duvarının bat, kesimi ve batı duvarının tamamı evlerle sarılmış durumdadır. Han, kuzey-güney yönünde uzanan, genel hatları ile dikdörtgen bir yapıdır. Taç kapısı, güneydoğu köşesi ve kuzey duvarı yer yer yıkılmıştır. Söveleri kısmen sağlam kalabilmiş genişçe bir taç kapıdan içeriye girilmektedir. Orta sahan ve sahanlar arasındaki kemerli geçitlere açılan taç kapı, cephe duvarının ortasına yerleştirilmiştir. Yapı iki sıra halinde düzenlenmiş sekiz adet taş paye ile üç şahma bölünmüştür. Kuzey-güney yönünde uzanan sahanlar hafif sivri kemerli tonozlarla örtülüdür. Kırık kemerlerle örtülmüş dar aralıklarla birbirinden ayrılan payeler, dikkat çekecek ölçüde kalın ve uzundur. Cephe duvarı ile girişteki ilk iki payenin arası diğer açıklıklara nazaran daha geniş tutulmuştur. Yapının tamamı, düzgün sıralar halinde dizilmiş kırma taşlarla inşa edilmiştir. Giriş kapısının söveleri ve girişin iki yanındaki genişçe açıklıkları örten kemerler kesme taştandır. Tonozların inşasında, yassı taş plakalar kullanılmıştır. Hanın bugünkü durumu, önünde başka hacimlerin (avlu, hücre) bulunmadığına göstermektedir. Mütevazi tonoz açıklıklarına oranla hayli kaim tutulmuş olan payeler, ustaların inşa tekniği yönünden tam bir güven içinde bulunmamaları ile açıklanabilir. Zira bu açıklıktaki tonozlar için böylesine enli payelere (1 m 35) ihtiyaç yoktur. (10) Giriş Tavan İç kısım İkinci bölüm 439 Arka kısım Yan kısım Karakaya Hanından Görüntüler Çermik Kalesi Diyarbakır, Çermik ilçesinin batısındaki bir tepe üzerinde kale kalıntıları bulunmaktadır. Bu kalenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Ancak, Osmanlılar burayı ele geçirdikleri zaman yörede yaşayan halkın büyük çoğunluğu bu kalede idi. Çermik'in fethinden sonra halk burasını terk ederek ovaya inmiştir. Çermik Kalesi Osmanlı fethi sırasında top ateşleri ile yıkılmış ve yeniden onarılmasına da gerek görülmemiştir. Kale, yüksek ve oldukça kayalık bir yerde olup, kalenin içerisinden Sinek Çayı'na kayaların oyulması sureti ile 150-170 m. uzunluğunda bir yer altı geçiti yapılmıştır. . Günümüzde harap halde olan kalenin kitabesi bulunamamıştır. Yalnızca İçkale'nin kapısı birkaç sarnıç, dört su kuyusu ve bir de eski bir kiliseye ait duvar kalıntısı dikkati çekmektedir. Kale içerisinde Berber Dükkanı diye isimlendirilen, kayalara oyulmak sureti ile 3.00x4.50 m. ölçüsünde bir mekan ortaya çıkarılmıştır. Bu mekanın yüksekliği 1.55 m. olup, kuzey, güney ve batısında oturma yerleri bulunmaktadır. Kalede çok sayıda ok uçlarının bulunması yerleşimin oldukça eski yıllara kadar indiğinin kanıtıdır (8). Çermik Kalesi 440 Ta r i h i Ç e ş m e l e r . İlçede birçok tarihi çeşme vardır. Bu çeşmelerin çoğu Osmanlılar devrinden kalmadır. Çok sayıda çeşmenin bulunuşu, ilçenin su bakımından zengin olmasıyla alakalıdır. “Diyabekir Vilayet Salnameleri”'ne göre ilçede 83 tane çeşme bulunmasına rağmen, bugün bunların çoğu bakımsızlıktan ve eski eserlerin değerlerinin bilinmemesi yüzünden harap bir vaziyette bulunmaktadır. Osmanlılar zamanından günümüze kadar gelebilen çeşmeler şunlardır: Hanım Çeşmesi : Saray Mahallesi'ndeki hamamın arka tarafında bulunan çok eski bir çeşmedir. Kemere değin yere gömülmüş olan çeşmenin kabartma ve küfiye benzeyen kitabesini mahallelilerden biri “pislik içinde bulunan bir yerde Lafza-i Celal'in bulunması günahtır” , düşüncesiyle bu kitabeyi çekiçle kırarak okunamaz bir hale getirmiştir. Bu yüzden çeşmenin ne zaman yapıldığı bilinememektedir. Kırzıoğlu'na göre, bu çeşme ve kuzey tarafındaki eski konaktan kalma izler bunun Osmanlı ve Akkoyunlu hakimiyetlerinden çok öncelerinden, en azından 12.yy.'dan kalma olduğunu sezdiriyor. Bu çeşmenin başında kadınlar, cuma gecelerinde mum diker ve dilekte bulunurlar. . Bandeler Çeşmesi : Çukur Mahallede, Bandeler Sokağında bulunmaktadır. XVIII. yy.'dan kalma bir çeşmedir. Çeşmenin üzerindeki 27x48 cm. ölçülerindeki akmermerden nesihle kabartmalı olarak yazılan eski kitabelerden kalan son beyitte şunlar okunmaktadır: “Çeküp cana Lebib abı safa ile dedi tarih, içilmek Ab-ı Kevser'den nasib eyle ana Mevla. 1182 (1768)” Bu kitabenin üzerine konulan 35x48 cm ölçülerindeki tamir kitabesinde ise, şunlar okunmaktadır: “Bu hayrat-ı mücelle civar merhum Becan'dır. İcabet Hazreti Zat-i Cenabi Kibriya'nındır. Sene 1322 (1904) Bandizade.” Ali Dede Çeşmesi : Çermik'in Çukur Mahallesi'nde bulunmaktadır. Üzerinde herhangi bir kitabe veya yazı çoktur. Çok güzel dik kemerli ve 1.5 m kadar çukura gömülmüş olan aktaştan yapılmış eski bir çeşmedir. Güneye bakan kemerinin derinliği 265 cm'dir. . Süt Çeşmesi : Çermik'in güneybatı tarafındadır. Üzerinde kitabe bulunmasına rağmen çeşmenin yapılış tarzından çok eski olduğu anlaşılmaktadır. Halk arasında yaygın olan inanışa göre bu çeşmeden su içen kadınların sütü çoğalır. Bu yüzden sütü gelmeyen veya az olan kadınların bu çeşmeye gelip suyundan içerler. Bu yüzden çeşmeye de süt çeşmesi denilmektedir. Diğer bazı çeşmeler şunlardır: Kayme Çeşmesi Harefene Çeşmesi Piri Çeşmesi Yel Çeşmesi Hasan Hüseyin Çeşmesi Çelenkler Çeşmesi Abdest Çeşmesi Çırrik Çeşmesi Aşur Çeşmesi İmirza Çeşmesi (14). 441 Alidede çeşmesi Aşur çeşmesi Abdullah Paşa Medresesi Çeteci Abdullah Paşa Medresesi adı ile de bilinen medrese, Çermik ilçesi'nde, çarşı içinde Ulu Cami`ye giden yol üzerinde bulunmaktadır. Medresenin 1756 tarihinde Çeteci Abdullah Paşa tarafından yaptırıldığı kitabesinden anlaşılmaktadır. Çeteci Abdullah Paşa aslen Çermikli'dir. Diyarbakır'da beş kez valilik yapmıştır. Hattat, şair, âlim, fazıl ve cömert biri olarak nitelenen Abdullah Paşa 1760 yılında vefat etmiş, Dağ Kapı dışındaki mezarlığa defnedilmiştir. Bu mezarlık kaldırıldığı için bugün tam olarak nerede medfûn olduğu bilinmemektedir. Abdullah Paşa'ya “Çeteci” lakabının Emîrü'l-Hac görevi sırasında urbân eşkıyasına karşı başarılı mücadelesinden dolayı verildiği tahmin edilmektedir. Rahmi Hüseyin Ünal, Çeteci Abdullah Paşa Medresesi'nin mimarisi hakkında şu bilgileri vermektedir: “Medrese, genel hatlarıyla dikdörtgen bir plana sahiptir. Revaklar ve bunlar gerisinde yer alan hücreler, merkezi avlunun üç kenarına sıralanmış, avlunun kuzey kenarı boş bırakılmıştır. Revakların avluya bakan yüzleri koyu gri renkli bazalt ve bej renkli kesme taşlarla örülmüş almaşık duvar düzenindedir. Avluya bakan revak kemerlerinin araları camlı bölmelerle kapatılmıştır. Revaklar sekiz taş pâye üzerine oturmaktadır. Avlunun güneydoğu ve güneybatı köşelerindeki pâyeler haç kesitli, diğerleri T şekillidir. Pâyeleri duvarlara ve birbirlerine bağlayan kemerler sivridir ve revakların cephe duvarları gibi almaşık düzendedir. Revakların üzeri, pandantifler üzerine oturan on bir küçük kubbe ile örtülüdür. Pâyeleri duvarlara bağlayan kemerlerden bazılarının içi sonradan örülmüştür. Medrese hücrelerinin düzeni, onarımlar sırasında hayli değiştirilmiştir. Kuzeydoğu köşesindeki hücre ile batı kanadındaki üç hücrenin avluya bakan duvarları sonradan kaldırılmıştır. Güneydoğu ve güneybatı köşelerinde harap olan hücreler yeniden inşa edilmemiş, bu hücrelerin revaka açılan kapıları örülmüştür. Yapının dış duvarları muhtemelen kırma taşlarla örülmüş, üzerleri sıvanmıştır. Doğu kanadındaki iki hücre ile güney kanadında, mescidin iki yanında yer alan üç hücre, asli 442 hüviyetlerini az çok korumuş durumdadırlar. Mescidin sağ ve solundaki hücrelerin revaka açılan kapıları, demir parmaklıklarla kapatılarak bu hücreler bir anlamda mescide ilave edilmişlerdir. Hücrelerin hepsi beşik tonozlarla örtülüdür. Buna göre medrese Abdullah Paşa'nın yardımıyla 1170/1756 yılında inşa edilmiştir. Bu kapı ve iki yanındaki pencereler birer basık kemerle örtülüdür. Mescidin kuzey cephe duvarı, revakların avluya bakan yüzleri gibi almaşık düzende kesme taşlarla kaplanmıştır. Mescid, farklı şekilde örtülmüş iki hacimden oluşmaktadır. Kuzeyde yer alan dikdörtgen hacim, pandantifler üzerine oturan bir kubbe ile örtülüdür. Mescidin iki yanındaki hücrelerin bu kubbeli mekânla bağlantıları sağlanmıştır. Güneyde yer alan mekân, yarım sekizgeni andıran bir plana sahiptir ve dilimli bir çeyrek küre ile örtülüdür. Bu mekân medresenin güney duvarında bir çıkıntı teşkil etmekte, yarım sekizgen profilli mihrab da bu mekân içinde yer almaktadır. Mihrap nişi mukarnas bir çerçeve içine alınmış ve mukarnas bir kavsara ile örtülmüştür. Üç dilimli bir sağır kemer kavsarayı ihata etmektedir. Nişin iki yanındaki silindirik profilli gömme sütuncukların basit mukarnaslarla süslü birer başlığı vardır. Mihrap nişi ve çerçevesi sonradan badana edilmiştir. Avlunun üç kenarını dolanan hücreler ve dışa doğru köşeli bir çıkıntı teşkil eden mescit-dershane hücresi, medresenin belirgin özelliklerini teşkil etmektedir”. Medrese, caddeye bakan kuzey cephesi önüne dükkânlar inşa edildiğinden bugün caddeden görünmemektedir. Yakın zamanda avlusu düzenlenmiş, revak aralarında ve revakların avluya bakan yüzünde onarım ve değişiklikler yapılmıştır. 1974 yılında, ilçenin Kur'ân Kursu binası olarak kullanılmıştır. Çermik Cami Yaptırma Derneği tarafından onartılan medresenin tamamı bugün cami olarak kullanılmaktadır. (Bkz Medrese Cami) Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü aittir Medrese, Vakıflar Genel Müdürlüğü veritabanında “Çeteci Abdullah Paşa Medresesi Camii” adı ve 21 02 01/05envanter numarası ile “Türkiye Kültür Mirasları” arasında kayıtlıdır (11). 443 Çeteci Abdullah Camii (medresesi) Çermik Camileri 1873 yılında Çermik'te 6 cami,3 mescit,5 mektep,1 rüştiye vardı (12). Çermik Ulu Cami Diyarbakır Çermik ilçesi, Kale Mahallesi'ndeki Ulu Cami 1148 yılında yaptırılmıştır. Mihrap önündeki orta kemerin üzerinde yer alan kitabede Caminin Hasankeyf Artuklularından Fahrettin Kara Arslan zamanında (1108–1148) yapıldığı anlaşılmaktadır. Anadolu Selçuklularından III. Alaadddin (1297–1302) camiyi onardığı sırada minaresi de onarılmıştır. Dikdörtgen planlı Caminin batı cephesinde geometrik süslemeler bulunmaktadır. Minarenin kaidesinde Selçuklu özelliği taşıyan kabartma motifler ve yazılar vardır. Caminin mihrap ve minaresi Artuklu mimarisine uygun olarak yapılmıştır. Ulu Caminin doğusuna Çermik Sancak Beyi Şah Ali Bey, 1517'de dikdörtgen planlı ve kubbeli bir yapı eklemiştir. Bu yapı eski camiyle birleştirilmiştir Yapı malzemesini ağırlıklı olarak kireç taşı oluşturmaktadır. Çermik Ulu Cami bir Artuklu eseri olarak tonozlu eski bir cami ve daha sonra buna eklenen tek üniteli bir caminin birleştirilmesiyle günümüze kadar gelebilen nadir eserlerdendir (13). 444 Cami-İ Kebir Vakfı Sultan Alaaddin, Cami-i Çermik (TD 998,s.123), Cami-i Atik adlarıyla tanınan Cami, Çermik'in batısında Kale Mahallesi'nde bulunmaktadır. Bugünkü yapı, iki farklı bölümden meydana gelmektedir. Cami orta sahanında yer alan kitabeye göre tarihlendirilmektedir. Bu kitabede tarih olmamasına rağmen Fahreddin Kara Aslan adı geçmektedir ki, Hasankeyf Artukluları'nın dördüncüsü olup, 1144'te tahta geçmiş ve 1167'de vefat etmiştir. Esas yaptırıcı olarak da İlaldı adı geçmektedir. Bazı tarihçiler İlaldı'nın İnanoğulları'ndan Ebu Mansur İlaldı b. İbrahim olduğunu iddia etmektedir. En eski kitabesi 1144-45 yıllarına tarihlendirilmekte. Buna göre cami bu tarihten önce yapılmış olmalıdır. Aynı yerin karşısında bulunan başka bir kitabeye göre Cami, Haci Halid b. Ebubekir Ali b. Haci Ömer b. Mahmud tarafından 1242-43 yılında onarılmıştır Cami, Moğol saldırısında tahrip olmuştur. Anadolu Selçuklu sultanlarından 3. Alaaddin tarafından onarılıp minare ve vakıf kaydı yapılmıştır. Rahmi Hüseyin Ünal, 'Diyarbakır İlindeki Bazı Türk İslam Eserleri Üzerine Bir İnceleme' adlı çalışmasında caminin batısındaki taç kapının üzerine ve kavsarası içine yazılmış yazılarda "Evkaf El-Emir Alaaddin" ibaresine değinmektedir (s.12). Yapı üzerinde yapılan en son değişiklik doğusunda yer alan 1957 tarihli minaredir. Cami bugün faal durumdadır. Cami vakfı ile ilgili bilgi 1518 tahririne dayanmaktadır. Bu tahrire göre vakıf gelirleri gayrimenkul kiralarından ve köy hasılından (ekininden) oluşmaktadır. Bu köyün Sultan Alaaddin tarafından vakfedildiği de belirtilmektedir. Bu dönemde giderlerin tamamının personel maaşlarına ait olduğu ve gelir miktarı ile aynı olup hesaplarda fazlalık oluşmadığı görülmektedir. (MM 100, s.24). 1523 tahririnde cami vakfının gelir kaynaklarında sayıca herhangi bir artış ve eksilme yok, ama sağlanan gelirde bir düşme söz konusudur (TD 998, s.123).1540 tarihli tahrirde vakfın 1518'e göre iki yeni gelir kaynağı ile desteklendiği görülmektedir. Bunlar bir bağ ve nakit para cinsinden kaynaklardır. Bu kaynaklar ile gelirde bir artış oluşmuştur (TD 351. Bu yeni gelirleri vâkıfı Sultan Hatun, hayatta oldukça tevliyeti (vakfın yönetimi) kendinde olma ve tamamını imam ve müezzine sarf etmek şartıyla vakfetmiştir. 1564 tahririne bakıldığında vakfın büyük bir büyüme süreci içine girdiği görülmektedir. Gelir gider hesapları açısından her ne kadar vakıfta bir fazlalık oluşmuş olsa da, bu fazlalık rakabeye (mülk sahibine) sarf olunmaktadır (TD 552, s.49a).16. yüzyılın son çeyreğine gelince, bu döneme ait ilk kaynakta vakfın giderlerinin düştüğü ve görevli sayısının da azaldığı görülmekte (MM 4540, s.22). Daha sonrasına ait kaynakta ise, giderlerde bir miktar artış görülmektedir. Fakat 1564'e göre düşüklük hali devam etmektedir (MM 7457, s.19).16. yüzyılı takip eden dönemlerde de vakıf faaliyetini sürdürmüştür. Belgeler 19. yüzyılın sonlarına kadar vakfın faal olduğunu göstermektedir. Bugün Cami-i Kebir yerinde, ama camiye ait vakıf yok, kuş olup uçmuş (15) (16). 445 Şah Ali Bey Camisi Diyarbakır Çermik ilçesi Kale Mahallesi'nde bulunan Şah Ali Bey Camisi, Ulu Cami'nin doğusuna bitişiktir. Şah Ali Bey tarafından 1517'de yapılmıştır. Caminin son cemaat yeri, giriş kapısı ve pencerelerin dış yüzleri kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır. Son cemaat yeri üç kubbelidir. Cami, mihrap duvarına paralel üç nefe ayrılmıştır. Mihrap önündeki bölüm kubbeyle diğerleri tonozla örtülüdür. Bu kubbe sekizgen kasnaklı olup, dıştan piramidal külahlıdır.. (8). Çermik Ulu Camii Çermik Çarşı camii Kitabe 446 . Çermik Çarşı camii Çermik Hanbaşı camii Çermik Hanbaşı Camii 447 Kiliseler 1873 yılında Diyarbakır'da 11 kilise ,Çermik'te 1 Ermeni kilisesi,1 protestan kilisesi,1 Yahudi kilisesi mevcuttu (12)Bugün ancak bir kilise kalıntısıyla karşı karşıyayız Kale mahallesinde bulunan Ermenilerce yapılan bir kilisenin sadece kalıntıları mevcuttur. Çermikteki Ermeni Kilisesi Kalıntıları Sinagog Seyahatnamelere Göre Çermik Yahudileri Haham David'in 1827 yılında saptadığı verilere göre Diyarbakır Merkezde 40 aile ve iki sinagog bulunmaktadır Cermuk (Çermik)'de yine 40 aile ve iki sinagogun bulunduğunu söylemektedir 1880 yılında Çermik'i ziyaret eden seyyah M. Edelman ise yaklaşık üç yüz hanenin Yahudilere ait olduğunu belirtmiştir. 1884 yılında Çermik'3ç hareketinin olduğu söylenebilir (19). İlçede Yahudilerden kaldığı söylenen eski bir sinagog vardır. Bu gün ev olarak kullanılmasına rağmen, halen bazı duvarları özelliğini korumakta ve tarihi bir görünümdedir Sinagog, dışarıda büyük bir avlu ve içeride bulunan genişçe bir odadan oluşmaktadır. İçerideki büyük odanın batı tarafında “hitabet yeri bulunmaktadır. Odanın duvarları siyah ve beyaz bir taştan yapılmıştır (20) Kitabesinden M.1416 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır (11). Sinagog dış duvarları 448 Kapı girişi İç duvar Kitabe Sinagogtaki Sütunlar 449 Türbeler Şeyh Fevzi Türbesi (Çermik) Diyarbakır, Çermik ilçesi Tepe Mahallesi, Heykel Önü Mezarlığı'nda Şeyh fevzi'nin türbesi bulunmaktadır. Hz. Muhammed'in şeceresinde 25. kuşağının 14. halkası olan Sin ve Seydost torunlarından olan Şeyh Fevzi'nin (1931-1978) türbesinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Halk tarafından ziyaret edilmektedir. Şeyh Fevzi Seyyid (Hz. Muhammed'in torunu) silsilesinin, 25 kuşağındandır. Silsilenin 14.halkası olan “Sin ve Seydoş” torunlarındandır. Ataları, 13. yüzyıl başlarında Bağdat'tan gelerek, Mardin! in Derik İlçesine bağlı Kümtere Köyüne yerleşmişlerdir. Şeyh Feyzi 1931 yılında bu köyde doğmuştur. Abdulhalim bin Seyyid Emin'in oğludur. Yedi erkek kardeşin dördüncüsüdür. Henüz Yedi yaşında iken geçirdiği rahatsızlık sonucu gözlerini kaybetmiştir. Amâ olmasına rağmen, Kur'an eğitimini almış ve “Hafız Kur'an” olarak kendini yetiştirmiştir. Bölgenin en büyük Seyyid Aşireti; “Mala Bub” a mensup olan Şeyh Feyzi; Babası Seyyid Abdulhalim' in 1946 yıllında Çermik'e gelerek belli bir süre ikamet etmesi üzerine, buradan evlenmiş artık geri dönmemiştir. Bilgisi, ahlakı, hoşgörüsü ve muhabbeti ile yöre halkının sevgi ve saygısına mazhar olmuş bir zat idi. İlim, irfan ve takva sahibi olan Şeyh Feyzi, maneviyattın aynasıydı. Mübarek gün ve gecelerde cemaatini toplayarak, zikir ve ibadet ederdi. Düşkünlerin, biçarelerin, mazlumların dert babasıydı.1978 yılında Çermik'te vefat eden Şeyh Feyzi; İlçede, Tepe Mahallesi “Heykel önü“Kabristanında metfundur. Türbesi, Cuma akşamları ve kutsal günlerde halk tarafından ziyaret edilmektedir. Şeyh Feyzi Efendi Çermik Seyhandede Köyü Ziyareti/Çermik Diyarbakır Çermik ilçesi Seyhandede Köyü'nde türbesi bulunan kişinin yaşadığı dönem ve yaşamı ile ilgili yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Sultan IV. Murad döneminde yaşadığı sanılmaktadır. Türbe basit bir yapı olup, halk tarafından ziyaret edilmektedir. Seyhandede Köyü yakınlarında bulunan ve bu kişiye ait olduğu söylenen değirmen taşı da bölge halkı tarafından kutsal sayılmaktadır. Yöredeki bir 450 inanışa göre Türbede gömülü olan kişinin savaş zamanında bu değirmen taşına binerek savaşırmış (11). Hacı baba türbesi-Siverek yolu üzerindedir. Şeyh Fevzinin babasının halifesidir. Hz.Eyüp'ün mezarı Hasud köyündedir. 1518 Tarihli tahrirde malikane-divani sistemine dahil yirmi iki köy vardı. Bunlardan ikisi hristiyan, üçü viran ve geri kalanlar ise Türk köyleri idiler. Hasud köyünün tamamı bir vakfa bağlıdır. Bu köyün yıllık geliri olan 9,000 akçeyi defterde belirtildiği üzere günlere taksim ettiğimizde her güne tam 25 akçe düşer. Bu 25 akçe ise şöyle tevzi ediliyordu: 2 akçe camiye harcanacak 2 akçe imam ile müezzin arasında bölüşülecek, 1/2 Akçe peygamber hz. Eyyub' un kabrine, 1 1/2 akçe nezaret (?) 'e ve 19 akçe yemeklere harcanacaktı (D, s.68). 451 defterde kaydedildiğine göre bu köy Çüngüş'ün kuzeyinde olup peygamber Eyyub'un vakfı, ve anlaşıldığı kadarıyla kabrin kendisi de bu köyün yakınlarında idi. Peygamber hz Eyyub'un olduğu sanılan bu mezar şüphesiz bir çok ziyaretçileri bu köye celb ediyordu. Dolayısıyla köy sakinlerinin temin ettiklerine ilaveten yemekler için 19 akçe harcanması hayret verici olmalı. Bu köyün, kabre olan yakınlığından dolayı gelişmiş olması muhtemeldir. ( Kr. Dursun beg, “Tarih-iEbu'l Feth”, TOEM, 1330, s.66) (21). Çüngüş ilçesinde Hasud köyünü bulamadık. Ancak buraya yakın bir ilçe olan Çermik'te Hasud köyünün var olduğunu biliyoruz..Eyüp peygamberin mezarının burada olup olmadığı araştırmaya muhtaçdır. Bulunduğu takdirde İnanç turizmi açısından önemli bir nimete kavuşmuş olacağız. Çermik Hasud köyü 452 . ÇERMİK VE DOĞA 453 454 Çermik Petekkayadaki doğal yapı güzellikleri 455 Gelincik Dağı Çermik kasabasının batı-kuzeyinde bir dağ vardır. Buna gelincik dağı denir.İnanışa göre,vaktiyle buradan bir gelin alayı ağır ağır geçerken çocuklardan biri altını pislemiş, annesi başka bir şey bulamadığı için yavrusunun pisliğini yufka ile temizlemeye kalkışınca Tanrının gazabına uğramış ve bütün alay gelinle birlikte taş kesilmiş. Uzaktan insan dizisi gibi görünen bu taş yığınları halen durur. Gelincik Dağı efsanesinde yeni bir iddia Herkes tarafından bilinen Gelincik Dağı ile ilgili yeni bir efsane iddia edildi. İşte bilinmeyen Gelincik Dağı ile ilgili yeni efsane; "Yıllar önce Ermeniler, Zazalar ve Türkler iç içe yaşıyorlardı. Kürtler ise başka yerde başka yörede yaşıyorlardı. Türk olan bir aile, altı erkek bir de Sara adında kız çocuğuna sahipmiş. Toplam 7 kardeşlermiş. O yörede, "7 kardeşler" olarak isimleri geçiyordu. Rivayete göre, yedi kardeş, geçimini sağlamak için kömür işi ile uğraşıyorlardı. Dağda genç ağaçları kesip, bunları ocaklar da kömüre dönüştürüyorlardı. Yedikardeşlerin komşusu olan Ermeni asıllı Rodoko, Yedi kardeşlerin kız kardeşi olan Sara'yı, oğlu Petro'ya istemiş. Ancak, kardeşler Rodoko'ya, "Hayır" cevabını vermişler.Rodoko, "Niçin olmaz? Nedeni nedir?" sora bilir miyim diye kardeşlere sormuş. Kardeşler, "Çünkü biz Müslüman'ız. İmkânsız bir istek. Ancak, kapıyı aralık bırakmışlar de "Oğlunuz Müslüman olursa, kardeşimizi veririz. Başka türlü olamaz" demişler.Roboko ne kadar çaba gösterse de her defasında "Hayır" cevabını almış. Bu nedenle de Yedi Kardeşin Rodoko ile araları açılmış. Rodoko bunun üzerine, "Madem bunlar kız kardeşlerini oğluma vermiyorlar, ben de elimden gelen kötülüğü yaparım" demiş. Ve birilerinin aracılığıyla "Hormon" bozukluğuna neden olan Sara'ya ilaç içiriyor. Sara günden güne erirken, hastalığı yüzünden karnı şişiyordu. Rodoko bu durumu değerlendirip, etrafa dedikodu yayıp, Sara'nın hamile kaldığını yaymış. Bu kardeşlerin kulağına gidince, Sara'ya dönüp, "Sen bunu bize nasıl yaparsın?" diye sormuşlar. Sara, ağabeylerine, "Ben masumum. Kesinlikle böyle 456 bir şey yapmadım, tamamen iftiradır. Karnımın neden şiştiğini de bilmiyorum.» Sara ne kadar yalvarıp yakarsa da ağabeylerini inandıramıyor. Ağabeyleri kendi aralarında toplanırlar ve aralarında Hüseyin'in Sara'yı, dağda öldürmesine karar veriyorlar. Hüseyin kardeşini öldürmek için teşebbüs etse de ona kıyamıyor ve köye dönüyorlar. Kendisinden büyük olan ağabeyleri, Hüseyin'e Sara'yı neden öldüremediğini sorarlar. Hüseyin de ağlayarak kıyamadığını söyler. Ertesi gün dağda meşe ağaçlarının kesimi için hazırlanırlar. Sara'ya da "sen de bizimle gel, soframızı hazırlarsın" dediler. Sara, "Tamam abi" der. Kervanlarla yola çıkarlar, ıssız bucaksız bir ormana giderler. Kardeşler aralarında hangisi Sara'ya öldürmeye kalkışırlarsa kalkışsınlar, kıyamazlar. Büyük ağabeyleri, "En iyisi biz bunu uykuda bırakıp gidelim" der ve bir ağaca kerbeneyi iple bağlarlar. Rüzgâr estikçe, "tak, tuk" ses çıkmasını sağlarlar. Sara, bunu ağabeylerinin ağaç kestiğini zaneder. Sara uyandığında etrafına bakar, ormanda hiç kimsenin olmadığını fark eder. Ağabeylerine seslenir, ancak cevap alamaz. Tek başına kalmıştır. Sara, "Koca ormanda ne yaparım? Ağabeylerim beni bırakıp gitmişler" der ve ağlamaya başlar. Aç ve susuz kalan Sara, karnını doyurabilmek için ot ve yaprak yemiş. O şekilde karnını doyuruyormuş. Bu durumda iken Sara'nın hastalığı ilerlemiş. Artık takati kalmamış ve inim inim inlemeye başlamış. Bu sırada dağda bir delikanlı şifalı otlar toplarken, Sara'nın iniltisini işitmiş ve o yöne doğru gitmiş. Bakar ve genç Sara'yı görür.Bu gencin adı Soro'ymuş. Soro, dağda şifalı otlar toplar, ilaç yapıp doktorluk yaparmış. Soro, genç Sara'ya, "Bu ıssız bucaksız ormanda ne arıyorsun? Bu ne haldir?" diye sorar. Sara, Soro'ya, başından geçenleri tek tek anlatır. Abilerinin kendisini terk ettiğini söyler. Ve "Karnım şişti. Abilerim de benim hamile olduğumu zan ettiler. Beni öldürmeye kalkıştılar. Beni öldürmeye kıyamayınca, terk ettiler" der. Bu olaya çok üzülen Soro, genç Sara'yı alıp sarayına götürmüş ve "Hastalığının ne olduğunu biliyorum. Sende hormon bozukluğu var. Dağdan topladığım şifalı otlarla yapacağım ilaçla tedavi edeceğim" diyerek, Sara'ya moral vermiş. Soro'nun 6 ay tedavi ettiği Sara, eski haline gelmiş. Soro, Sara'ya evlenme teklifi almış ve evlenmişler. Bu evlilikten Helin ve Huday isminde çocukları olmuş. Bu arada kardeşlerini dağda bırakan 6 kardeş kendi aralarında yine toplanmışlar. Büyük ağabey, kardeşlerden Hüseyin'e, "Üç gün yol yaptığımız ormana git bak bakalım Sara yaşıyor mu, ölmüşmüş mü?" diyerek, Hüseyin'i bir süre sonra ormana gönderir. Hüseyin ormanı arar, tarar ama kız kardeşi Sara'yı bulamaz ve geri döner. Ağabeylerine de, "Sara'yı bulamadım. Ölmüştür. Cesedini de yırtıcı hayvanlar yemiştir" der. Bu nedenle de Sara'nın yaşadığını bilmiyorlar.Yıllar sonra Sara eşi Soro'ya, "Abilerimi merak ediyorum. Her ne kadar ağabeylerim bu işi başıma getirseler de belki onlar haklıydılar. Onlar, beni yüzlerine bir kara leke sürdüğüm zan ediyorlardı. Ben onları çok görmek istiyorum. Çoluk çocuklarımızla birlikte gidelim" demiş.Soro, eşi Sara'nın isteğini kabul etmiş ve yola çıkmışlar. Üç gün yol yapıp Sin Ak mevkiine gelmişler. Uzaktan davul-zurna sesleri geliyormuş. "Düğün var her halde" demişler. Köye varırlar. Sara, ağabeylerini göremez. Düğüne gitmeyenlerden ağabeylerini sorar. Köylüler, "sen kimsin" derler. Sara, "Ben, 7 kardeşlerden Sara'yım" der. Köylüler, "Sen ölmedin mi? Abilerin senin öldüğünü biliyorlar. Onlar 457 düğüne gitmişler" cevabını verirler.Sara köyün dışında ağabeylerinin düğünden dönmesini bekler. Bu sırada birden gök gürültüsü, şimşek çakmalar başlar. Her taraf karanlığa bürünmüştür. Herkes korkamaya başlar. Aradan üç gün geçer, ama düğünden dönen olmamıştır. Bunun üzerine Sara ve eşi Soro, düğün yerine giderler. Bakarlar ki, düğünde olanların hepsi taş olmuş. Sara, "İnanılır gibi değil. Bunda bir hikmet var" der ve dolaşmaya başlar.Sara, kutsal kitaplardan birini yerde görür. Eline alır ve bir yaprağının kopmuş olduğunu fark eder. Tekrar sağa sola bakar ve yerde kitap sayfasını görür. Bir kadın o kutsal olan yapraklar kendi pisliğini silmiş. Bu nedenle de Cenabı Allah (C.C.) tarafından düğüne katılanlar lanetlenip, taş edilmiştir. (Daha önceki Gelincik Dağı efsanesinde bu durum, bir çocuğun annesi tarafından ekmekle temizlendiği şeklinde biliniyordu.) (22) (Remzi ALTUNBAĞ Gelincik Dağı efsanesinde yeni bir iddia 28 Mayıs 2012, Çermik gazetesi) Şeyhandede şelalesi (Foto.Abbas Oruç) İlçe Su Sporları açısındanda uygundur 458 Sinekçayı ve rafting Haburman köprüsü önünde su sporları yapılmaktadır Kaplıca Turizmi Açısından Çermik Çermik kaplıcasının ne zaman ortaya çıktığı kesin tarih olarak bilinmemektedir. Bununla beraber kaplıcanın çok eski tarihlerden bu yana faaliyette olduğu bilinmektedir. Süryani Tarihçi Mar Yeşua'nın, 494-506 yılları arasında ki döneme tanıklık yaparak kaleme aldığı Vakayüname'sine göre Çermik'in ismi o sıralarda Aberne'dir. Sonraları Sıcak su anlamına gelen Çermüg ismini almıştır. Çermik Kaplıcalarının yaygın olarak bilinen bir efsanesi de vardır. Bu efsaneye göre; Güney Doğu Anadolu'da hüküm süren Kralın Melike Belkıs adında güzel bir kızı varmış. Bu kız bir gün hastalanmış ve vücudunda birtakım yaralar çıkmıştır. Zamanın 459 hekimleri, Melike Belkıs'ı tedavi etmek için çok çaba sarf etmişler, gerekli ilaçları kullanmışlar, fakat bir türlü hastalığına çare bulamamışlardır. Hastalık ilerlemiş Melike Belkıs'ın vücudunu kurtlar sarmış ve vücudundan pis kokular gelmeye başlamıştır. Bundan ötürü de Melike Belkıs saraya girememiştir. Bu durumdan son derece rahatsız olan kral kızını saraydan çıkarmış, yanına muhafızlar vererek ormana bırakmıştır. Melike Belkıs ormanda gezerken bugünkü kaplıcanın bulunduğu yere gelmiş ve buradaki sıcak suya rastlamıştır. Yorgunluğunu gidermek için ayaklarını sıcak suyun içine sokmuş, bir süre sonra suya değen yerleri iyileşmeye başlamıştır. Melike Belkıs bunun üzerine sıcak suda yıkanmış ve tekrar eski sağlığına kavuşmuştur. Melike Belkıs'ın muhafızları, bu haberi hemen saraya iletmişler, bu haber üzerine kral bugünkü “Büyük Paşa” denilen kaplıcanın üzerine bir hamam yaptırmıştır. Bu efsaneye göre kaplıcanın Arapların Çermik'i fethinden önce yapıldığı sanılmaktadır. Çermik sıcak su kaynağının ise, çok daha eskiden beri var olduğu ve bir ara kuruduğu, Yukarı Dicle ve Fırat Bölgesinin en iyi yerli kaynağı olduğu Amidli Mar-Yeşuva'nın “Vakayinamesi”'nden öğrenilmektedir. Çermik kaplıcalarından, iltihaplı romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit, polinevrit, kadın hastalıklarında, üst teneffüs yolları hastalıkları ve deri hastalıklarının tedavisinde faydalanılmaktadır. Burada yapılan incelemelere göre kaplıcanın suyu 48 C sıcaklıkta olup, kükürt ve radyoaktif içermektedir. Bunun yanı sıra bileşiminde bromür iyonu ve iyodür bulunmaktadır (8). 460 Çermik İlçesinden genel görüntüler Çermikte Arkeoloji Turizmi Çermik ilçesi Sinek çayının çıktığı Kayaaltı mağarasında Prof.Dr.Oktay Belli'nin bulduğu av resimleri(11 avcı,14 av) arkeolojiye ışık tuttu.M.Ö.13.000 Anadolu arkeolojisi önemli bir veri kazandı Sinek çayı Kayaaltı mağarasında M.Ö.13.000'e ait av resimleri (7). 461 Anadolu'da resmi saptanan en eski av resminin mağara duvarlarına işlenmiş görüntüleri (7). Resimlerin yapıldığı alanda, kaya yüzeyindeki çıkıntıların büyük bir özenle düzeltildiği görülmekledir. İnsan ve hayvan resimlerinin yapıldığı kaya yüzeyinin doğu kısmı cilalanmış gibidir; bu yüzden en çok resim de bu kesime yapılmıştır. Kuzeybatı kesimde yer alan resimlerin üzeri yukarıdan yağmur sularının getirdiği kalker tabakası ile yer yer kapanmıştır. Kaya yüzeyine toplam 16 adet hayvan figürü ile 11 adet insan figürü çizilmiştir; ancak bazı figürlerin üzeri ince bir kalker tabakası ile kapandığından, aslında resimlerin daha fazla olduğu tahmin edilmekledir. Hayvan türlerinin 462 hemen hepsi, Arkeozoolog Doç. Dr. Vedat Onar tarafından saptanmıştır.'' Hayvanların 14 tanesi dağ keçisi, 1 tanesi oğlaktır; 1 tanesinin ise türü kesin olarak belli olmamaktaysa da, bunun kedigillerden bir hayvan türüne ait olduğu sanılmaktadır. Hayvan figürlerinin yapımında iki farklı yöntem uygulanmıştır; bunlardan ilkinde figürlerin gövdeleri tümüyle dövme tekniği ile oyulmuş, ikincisinde ise figürlerin gövdelerinin dış konturlan kalın ve derin bir çizgi ile belirtilmiştir. Gövdelerinin içi tümüyle dövme tekniği ile yapılan hayvan sayısı birkaç tanedir ve bunlar diğer hayvanlara kıyasla çok daha hareketli olarak betimlenmiştir. Ancak bunların hangi hayvan türünü yansıttığı kesin olarak belli değilse de, yukarıda da belirttiğimiz gibi birinin kedigillerden bir türe ait olduğu sanılmaktadır. Diğer hayvan ve insan figürleri ise ortalama 1 cm genişliğinde ve 0,5 cm derinliğinde kazıma tekniği ile yapılmıştır. Ancak vücut konturlarının içine kalker dolduğu için, bazı resimlerin gövde hatlan tam belli olmamaktadır. Kaya yüzeyine yapılan resimlerin ana konusunu, çeşitli av hayvanları ile bunları yay ve ok ile avlayan insan figürleri oluşturmaktadır. Hayvan figürlerinin en önemli özelliği, hemen hepsinin soldan sağa doğru (batıdan doğuya doğru) yapılmış olmalarıdır; oysa insan figürleri hem soldan sağa hem de sağdan sola doğru ok atarken gösterilmiştir. Dağ keçilerinin yükseklikleri 18 -25 cm, genişlikleri de 30 – 36 cm arasında değişmektedir. Hayvan resimleri büyük yapılmasına karşın gövde oranlarının uyumlu olduğu görülmektedir. İnsan figürlerinin uzunlukları 0,9 – 14 cm arasında değişmektedir. İnsanların yuvarlak olarak gösterilen baş kısmında ayrıntılar işlenmemiştir. Bacakları ayrık olarak işlenen insanların gövde oranlan uyumludur. İnsanların hemen hepsinin ince ve uzun boylu oldukları görülmektedir. Her avcı insanın ileriye doğru uzatmış olduğu sol kolu, yarım ay biçimli yay ve ok birleşik olarak gösterilmiştir. Yay ve okun oldukça abartıldığı görülmektedir. Avcının arkaya doğru uzattığı sağ kolu da yukarıya doğru kıvrık olarak gösterilmiştir. Sanki avına ok atan insan figürü, canlı bir gözleme dayanılarak gerçekçi bir yöntemle çizilmiştir Aslında Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı Resimleri'nin en belirleyici özelliğini, yay ve ok taşıyan 11 avcı oluşturmaktadır. Oğlak ve dağ keçilerinin gövde oranları oldukça uyumludur; ayrıca bazı hayvanların ön ve arka ayaklarının kıvrımlı olarak gösterilmesi, bunların sanki koşar durumda betimlendiklerini göstermektedir. Özellikle hayvanların baş kısmı, göz ve çenenin altında sakalları ile boynuzları çok büyük özenle çizilmiştir. Bölgede bol olarak bulunan dağ keçileri, su içmek için Sinek Çayı Kanyonu'na, özellikle suyun en soğuk ve lezzetli olduğu kaynak kısmına inmektedir. Avcılar da hayvanları avlamak için, Sinek Çayı kaynağında bunlara tuzak kurmuştur. İnsanlar, avlarının başarılı geçmesi için, Sinek Çayı kaynağının yanındaki bu kayaaltı sığınağının duvarlarına, avlayacağı hayvanın gövdesine ok saplanmış olarak çizmiştir. Böylece kayaaltı sığınağını bir kült merkezi olarak kullanan avcı insanlar, aynı zamanda avın başarılı geçeceğine büyûsel olarak inanmış olmalıydılar (7). 463 Gözerek Kaya Küpleri Gözerek köyü tepeleri görülmeye değer tarihi kalıntılarla doludur. Kale sur kalıntılarının yanında setler halinde hazırlanmış ve kayalara oyulmuş küpler insanı büyüler. Geçmişte içlerine şarap depolandığı zannedilen bu küplerin ortalama çapları 1.5–2 m' dir. Bir plana göre yapılmış olan bu küplerden bölgede 100'den fazla vardır. Haburman köyü çevresindeki kayalara oyulmuş yapılar ise içlerinde taştan yatakları ve oturma yerleri ile kaya mezarlarını andıran ilginç mağaralar bulunmaktadır. Gaban Kral Yolu İlçe merkezinin kuzeybatı çıkışında Sinek Köprüsü-I'in devamında Gelincik Dağı eteklerinde yer alan “Gaban Kral Yolu” tarihi ticaret yollarının bir kolu olarak düşünülmektedir. Yol iri taşlarla kaplanarak kimi yerlerde ise mevcut kayalar düzeltilerek yapılmıştır. Dağın yamacını takip ederek devam eden yolda eğimin arttığı yerlerde teraslama yapılarak geniş merdivenler oluşturulmuştur. Günümüzde de halen kullanılmaktadır. Gaban kral yolu Daldokan Tepesi Çermik'in 7 km. batısında, Göktepe köyü yolu üzerinde kayalık bir alanda yer almaktadır. Kayalık alanın güneyinde yerleşme izleri ile birlikte yoğun seramik parçaları bulunmaktadır. Alandaki kayalığın üzerinde, biri 4 x 3 x 2 ebatlarında oda sarnıç ile ağız çapı 0.5 m olan kayaya oyulmuş sarnıç tespit edilmiştir. Bu sarnıçların içi tamamen sıvanmıştır. Ayrıca kayalığın hemen doğusunda dik bir kaya üzerine yapılmış bir adet oda mezar mevcuttur. Alanda toplanan seramikler M.Ö.2000–1000 ve Roma Dönemlerine tarihlenmektedir. 464 Daldokan Tepesi Goma Hesena Yerleşim Yeri Çermik İlçe merkezine 10 km. uzaklıktaki Keklik köyünün 1 km. kuzeyinde bulunmaktadır. Bu alanda yoğun şekilde yerleşim kalıntıları tespit edilmiştir. Özellikle yerleşimin güney yamacında M.Ö. 2000-1000 yıllarına tarihlenen seramik parçaları bulunmuştur. Goma Hesena Yerleşim Yeri 465 Heybuz Kalıntıları İlçemiz Keklik köyünün güneybatı kısmında yer almaktadır. Arazi yapısı nedeniyle bölgede iki yerleşim yeri tespit edilmiştir. Biri tepede diğeri tepe yerleşiminin güney ve güneybatısında bulunmaktadır. Bu alanda iki adet taştan yapılmış üzüm sıkma teknesi bulunmuştur. Ayrıca alanda yapılan yüzey araştırmaları sonunda M.Ö.1000 ve M.S. Geç Dönemlere tarihlenen seramik parçaları bulunmuştur. Karamusa Köyü Kaya Mezarları ve Karatepe Höyüğü İlçemizin 3 km kuzeyinde yer alan Karamusa köyünün yaklaşık 200 m batısında dik kayalık bir yamaçta bir kaya mezarı bulunmaktadır. Mezarın iç kısmında kuzey, doğu ve batı duvarında kayaya oyulmuş nişler içerisinde birer gömü teknesi bulunmaktadır. Bu mezar, Roma Dönemi Kaya Mezarlarına en güzel örneklerden biridir. Karatepe Höyüğü Karamusa Köyü'nün yaklaşık 300 m güneyinde yer almaktadır. Doğu, batı ve güney tarafları dik bir yamaç olan Höyük, kaya üzeri yerleşimidir. Güney eteğinde bir pınar bulunmaktadır. Yüzeyinde Kalkolitik Döneme ait seramik, çakmaktaşı, değişik aletler, baltalar ve ıdol buluntuları ile önemli bir yerleşim yeri olduğu tespit edilmiştir. Kırmatepe Köyü Kale Tepesi Çermik ilçe merkezinin güneydoğusunda bulunan, İlçeye 13 km. uzaklıktaki Kırmatepe köyünün 1-2 km. yakınındaki Kale Tepesi üzerinde beş adet su sarnıcı ve Geç Döneme ait harabe evler bulunmaktadır. Affan Tepesi Höyüğü İlçe merkezine 10 km. mesafedeki Affan Çayı'nın güneyinde yer alan Affan Höyüğü, tepesi ve kuzey yüzü kayalık ve taşlık olup, güney yüzünde ise yoğun seramik parçaları mevcuttur. Kuzey eteğinde mezarlar bulunmaktadır. Bu mezarlar kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, etrafı kaba duvarlarla örülüdür. Yüzeyden ve mezarlardan toplanan seramik parçalarının M.Ö.3000-1000 yıllarına ait olduğu tespit edilmiştir. Sakaltutan Mevkii Kaya Mezarları Çermik-Çüngüş karayolunun 7. km sinde, yolun hemen üst kısmında yer alan kayalıklarda 25 m2 lik bir alanı kapsayan, iki tanesi açılmamış, üç tanesi ise açılmış ve içerisinde üçer adet mezar sekisi bulunan toplam beş adet kaya mezar bulunmaktadır. Mezar odaları dikdörtgen biçimli bir girişe sahiptir. Üzerlerinde herhangi bir bezeme ya da figür bulunmamaktadır (1). 466 KAYNAKLAR 1-Hamdullah Işık ,Murat Bozdoğan Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012 2-.Rahmi Hüseyin Ünal. Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam anıtları üzerine bir inceleme. Erzurum.1975.s.172-173 3- www.kenthaber.com 4-Yrd. Doç. Dr. Neslihan Dalkılıç, Yrd. Doç. Dr. F. Meral Halifeoğlu. Diyarbakı Merkez Ve İlçelerinde Yer Alan Tarihi Köprüler.1.Nebiler Sahabiler, Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2009 5-Aydoğan Meşeli .Çermik Ve Yakın Çevresinin Morfografik Özellikleri. D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 5,54-66 ,2005 6- http://cermik.meb.gov.tr 7-Prof. Dr. Oktay Belli' Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yeni keşifler:Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı resimleri- Arkeoloji Sanat Derg.120.sayı 8- www.kenthaber.com 9- Öğrt. Gör. Dr. Emine Dağtekin Eski Diyarbakır'da Hamam Mimarisi Ve Hamam Kültürü.1.uluslararası Diyarbakır Nebiler sahabiler Azizler Krallar kenti sempozyumu.2010 10- Rahmi Hüseyin Ünal: Diyarbakır İlindeki Bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine Bir İnceleme.Erzurum.1975.s.124 11- Ali Melek Abdullah Demir. Dini Değerleriyle Diyarbakır.2009.s.148 12- Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX. 13- Yrd. Doç. Dr. Mücahit Yıldırım Diyarbakır Camileri ve Mimar Sinan Ekolü ,Birinci .Uluslararası Nebiler sahabiler Krallar Azizler kenti sempozyumu 14- www.bydigi.com/ 15-Müslüm Üzülmez 16. Yüzyılda Çermikte Faaliyette Bulunan Vakıflar Yeniyurt Gazetesi 02 Mayıs 2011, 16-Alpay Bizbirlik' 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbekir Beylerbeyliği'nde Vakıflar (Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2002, s.59-61, 149-150, 412-413 17-Dr. Emrullah Güney. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da göçer konar aşiretlerin kışlak ve yaylakları.Diyarbakır.1993.s.51 18-Mehmet Ali Abakay . Çermik Çüngüş İlçesinde Dünden Bugüne Bağcılık. http://www.edebiyatdostlari.com/makaleler/5141 19- Yrd.. Doç. Dr. M. Hadi Tezokur. Diyarbakır Yahudileri 2. Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar kenti sempozyumu.2010 467 20-Rıfat Bali. Şevket Beysanoğlu, Emin Nedret İşli, M. Sabri Koz (ed). Diyarbakır Yahudileri Müze Şehir.Diyarbakır.YKY yay.İst.1999 21-Prof. Dr. M. Mehdi İlhan:Amid (Diyarbakır)TTK.2000.s:116-117 22-Remzi Altunbağ Gelincik Dağı efsanesinde yeni bir iddia 28 Mayıs 2012, Çermik gazetesi 23-Haspolat K. Diyarbakır'da Tarım Ve Hayvancılığa Genel Bir Bakış. Diyarbakır Valililiği-Dicle Üniversitesi Diyarbakır'da Tarım Çevre Ve Doğa Sempozyumu 1–3 Haziran 2010 24-http://www.turkiyerehberi.com 25- Şeref Han, Mehmet Emin Bozarslan, Şerefname, çevirisi, c.1, sh. 216-217 26-www.cermik.gov.tr 27- Aydoğan Meşeli Çermik Ve Yakın Çevresinin Morfografik Özellikleri. D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 5,54-66 (2005) 468