Ortak Aklın Yanında, Bir Elin Nesi Var
Transkript
Ortak Aklın Yanında, Bir Elin Nesi Var
Makale ORTAK AKLIN YANINDA, BİR ELİN NESİ VAR? Doç. Dr. Hüseyin Ş. Soykan / Çelik İhracatçıları Birliği - Matil A.Ş. Genel Müdürü Çelik sektörünün içinde olanların bildiği ve söylediği bir husus dikkatimi çekmişti, ilk göz ağrım üniversiteden uzun bir çalışma sonrası ayrılıp 2000’li yılların başında, entegre taraftan sektöre giriş yaptığımda: "Ortalama beş yılda bir, bizim sektörde her şey tersine döner" demişlerdi. Yıllara bağlı bu yaşanmış tecrübeye daha sonraki dönemde kendim de şahit oldum, özellikle 2008 global kriz ve sonrasındaki dönemde. Hurdanın 750 USD fiyatını geçtiği ve nihai ürünlerin ise, 1600 USD’a çok kısa süre içinde çıkıp, akabinde, fiyatların beşte bir seviyesine düştüğünü de herkes gibi müşahede etmiştik. Son iki yılda su yüzüne çıkan, ancak dip dalgaları şeklindeki öncül göstergeleri doğru okuyabilenler için hiç de sürpriz olmayan Çin kaynaklı kriz ve beraberinde getirdiği tsunami, daha önceki yıllarda tecrübe edilen beş yıllık sarmal harekete hiç benzemiyor. Buna da şaşırmamak gerekiyor, zira Çin denen ülke, 2014 verilerine göre, kendisi hariç dünyanın tamamından daha fazla olacak şekilde 823 milyon ton çelik üretti, toplam dünya üretiminin yüzde 45’ ini tüketti ve dünyada ticarete konu olan demir cevherinin yüzde 65’ine karşılık gelen 933 milyon ton satın aldı. Yine aynı yıl içinde, 510 milyon ton ile dünyanın tamamından fazla kok kömürü üretti; 100 milyar Euro ciroya ulaşan ve 1,5 milyon çalışana sahip MCC gibi şirketleri var. Üstelik, Baosteel'in Zhanjiang'da yaptığı gibi; 14.000 dönümlük arazi üzerinde, tek yerleşkede yıllık 30 milyon ton çelik üretecek entegre tesisinin birinci etabını hayata geçirdi. Böylesine devasa ölçeğiyle, Çin çelik sektörünün verdiği her karar ve attığı her adım, dünya çelik sektöründeki taşları yerinden oynatmakta, dengeleri bozmakta, orta ve uzun vadeli plan yapmayı güçleştirmekte. Çin’e benzer şekilde dampingli ve devlet destekli hareket eden Rusya ve Ukraynalı üreticilerin ve ihracatçıların varlığı, geleneksel ihraç pazarlarımız olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki olumsuz siyasal gelişmeler ve bazı ülkelerin kendi çelik sanayilerine yönelik artan yatırımları da; sektörümüz açısından olumsuz durumu, daha da ağırlaştırmakta. Çok büyük oranda devlet tekelinde olan, üretim kadar belki de daha fazla istihdamın belirleyici olduğu ve politikalara yön verdiği, her türlü devlet yardımı ve teşvikinden yararlanan Çin çelik sektöründen kaynaklı krizin tetiklediği olumsuzlukları, dünya çelik sektörü gibi, ülkemiz de yaşamakta. Ham madde ithalatına bağımlı ve tüketimden daha fazla üretim nedeniyle birçok ürün kaleminde ihracat zorunluluğu olan çelik sektörümüz, vardiya düşüp, üretim kısmadan personel çıkartmaya, yarı mamul ithal edip haddelemeye kadar farklı seçenekleri kullanmaya çalışsa da; ekonomik olarak oldukça zor günlerden geçmekte. Borsa İstanbul’da işlem gören bazı entegre ve ark ocaklı tesislerin açıklanan 9 aylık mali verileri, yaşanan durumu anlama adına birçok ipucu vermekte. Son 3 yıllık mali verileri, satış tutarları ile birlikte değerlendirdiğimizde, mali açıdan sektördeki kan kaybının artarak devam ettiği görülüyor kısmen, Erdemir Grubu haricinde. Borsada işlem görmeyen diğer ark ocaklı tesislerin de, benzer mali performanslara sahip olduğu sektör uzmanları tarafından çeşitli platformlarda ifade ediliyor. İşte tam da bu noktada; sürdürülebilir bir üretim ve gelecek için sektör firmalarının: Türkiye Çelik Üreticileri Derneği 47 Aralık 2015 Makale * Daha rekabetçi bir maliyet yapısına, * Daha geniş bir ürün yelpazesine ve * Ölçek ekonomisine sahip olup olmadıkları, daha da önemli hâle geliyor. Dünya Çelik Üretiminin Firmalara Göre Dağılımı Dünya Çelik Birliği'nin (worldsteel) 2014 yılı verilerine göre (Tablo 1), dünyada 10 milyon ton/yıl üzeri üretim kapasitesine sahip 39 firma mevcut ve bu firmalar, toplam dünya kapasitesinin yüzde 53,7'sini oluşturuyor. Bu firmaların 22’si Çinli, 4’ü Rus, 3’ü Hintli, 2’si G.Koreli, 2’si Japon, 2’si ABDli. Birer adet de Lüksemburg, Almanya, Brezilya ve Tayvan firması bulunmakta. Bu grup içindeki 13 tanesinin her biri, 20 milyon ton/yıl üzeri üretim kapasitesine sahip, toplamda dünya üretiminin yaklaşık üçte birine denk gelen 511 milyon tonluk miktar ile. 30-50 milyon ton/yıl üretim aralığında 9 firma ve 50 milyon ton/yıl üzeri ise, sadece 1 firma mevcut. Listede yer alan 50 firma, yaklaşık 1 milyar ton ile, dünya çelik üretim kapasitesinin yüzde 60’ını temsil ediyor. Tablo 1. Dünya çelik üretim kapasitesinin firmalara göre dağılımı, 2014 (Kaynak: Steel First) Çelik sektörümüzün 2014 yılında gerçekleştirdiği toplam 34 milyon tonluk üretimi ile bu veriler kıyaslandığında, sıralamada yer alan ilk 8 firmanın her birinin, ülkemiz toplamından daha fazla çelik ürettiği görülüyor. Bu 8 firmanın üretim toplamı ise, 376 milyon ton civarında bir miktar ile, dünya üretiminin yüzde 23’üne denk geliyor. Çelik üretiminin “şampiyonlar ligi’’ olarak ifade edilecek ilk 50 firma listesine, Dünya Çelik Birliği üyesi olarak, ülkemizden 8,49 milyon ton üretimiyle sadece Erdemir ve İsdemir’den müteşekkil Erdemir Grubu 47. sıradan girebilmekte. Bu noktada, 2000’li yıllarda İsdemir’in modernizasyon ve yassıya dönüşüm şartıyla Erdemir'e devir kararını veren siyasi iradeyi ve akabinde, taahhütleri büyük bir çabayla gerçekleştiren dönemin profesyonellerinin hakkını bir defa daha teslim etmek gerekiyor. Zira İsdemir, bu çabaların sonucunda, ülkemizin en büyük çelik üreticisi konumuna yükselmiş durumda ve Erdemir Grubu'nun gelişimine katkı veriyor. Ark ocaklı üreticilerimizden İçdaş 4,18 milyon tonluk kapasite ile, sıralamada 74., Diler Grubu 2,37 milyon ton ile, 118. ve Çolakoğlu ise 2,33 milyon ton ile, 122. olarak kendilerine yer bulabilmekte. Dünya Çelik Sektöründe Konsolidasyon Dünya çelik sektörüne yön veren firmaların tarihi gelişimine baktığımızda; özellikle Avrupa ve ABD tarafında 90’lı yıllarda başlayıp 2000’li yılların ortasında büyük ölçüde tamamlanan, Uzakdoğu’da ise 2010’lu yılları bulan bir konsolidasyon sürecinin yaşandığını görüyoruz (Şekil 1). Aralık 2015 48 Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Makale Şekil 1. Dünya çelik sektörüne yön veren başlıca firmaların tarihi gelişimi (Kaynak: OECD) Konsolidasyon kavramı altında, yatay ve dikey şirket birleşmelerini-evliliklerini, kümelenmeyi ve şirket satın almalarını ayrı başlıklar hâlinde tasniflendirmek ve incelemek mümkün. Kıta Avrupa’sında ilk konsolidasyon örneği, Alman Krupp Stahl’ın 1993-1998 yılları arasında, önce Hoesch ve sonra Thyssen ile birlikteliğinin ardından ortaya çıkan ve 2014’te 16,3 milyon kapasiteye ulaşan Thyssen Krupp Stahl’dır. Benzeri bir örnek, Hoogovens ve Boel’in British Steel ile, 1997’de meydana getirdiği Corus'un 2008’de Hintli Tata Steel tarafından satın alınması işlemidir. Bu operasyona bir başka açıdan baktığımızda, sömürge durumuna düşen bir ülkenin, kendini istila eden bir ülkeden yaptığı bu satın alma, kaderin bir cilvesi olsa gerek. Asıl çarpıcı örnek ise, herkesin bildiği gibi, elbette ki Arcelor Mittal. İspanyol ve Fransız ekseninde Arbed, Sidmar, Klockner, Aceralia bir tarafta; Usinor ve Cockerill Sambre öbür tarafta olmak üzere, 2000’li yılların başında ortaya çıkan Lüksemburg merkezli Arcelor, o tarihlerde dünyanın en prestijli çelik üreticisi konumundaydı. İşte tam da bu pozisyonda Arcelor, birkaç yılını geçirmişken; 90’lı yılların küçük bir çelik üreticisi olan ve sonra dünyanın her tarafında yaptığı satın alma operasyonları ile, çok hızlı bir şekilde büyüyen Hintli Mittal firmasının, 2005 yılında radarına girdi. Başlangıçta kimsenin ihtimal vermediği ve alaysı bir ifadeyle karşıladığı, ki bunların içinde sonradan işsiz kalan Arcelor Başkanı da vardı, Mittal’in hisse değişimi yoluyla satın alma hamlesi 2006’da sonuç verdi ve böylece 100 milyon ton/yıl üretim ölçeğinde dünyanın en büyük firması meydana geldi. ArcelorMittal, konsolidasyonun tüm alt başlıklarının gerçekleştiği yegâne örnek olarak, ayrı bir değerlendirmeyi hak ediyor, elbette.. Avrupa çelik endüstrisinde bu gelişmeler yaşanırken, Kuzey Amerika kıtasında, konsolidasyon nispeten 90’lı yılların sonunda başladı. 2000 yılında ABD ve Kanada’da, 10-15 milyon ton/yıl üretim yapan 3 adet olmak üzere; toplam 27 çelik üreticisi mevcuttu. 2013 yılı verilerine göre, üretici sayısı 11’e düştü. Bunlardan ArcelorMittal USA, 30 milyon ton/yıl üzeri, Nucor ve US Steel ise, 20-30 milyon ton/yıl oranında üretim hacmine sahip… US Steel, önce Avrupa’dan Kosice ve daha sonra National ile 2007’de Stelco’yu alarak, mevcut büyüklüğüne ulaştı. Uzak Doğu’daki şirket konsolidasyonları ise, Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarından daha sonra meydana geldi. Japonya’da NKK ve Kawasaki, 2003’de JFE adı altında birleşti. Daha ses getiren birleşme ise, 2012 yılında Nippon Steel ile Sumitomo Metal arasında gerçekleşti ve 2014 yılı verilerine göre, 47,5 milyon tonluk kapasiteyle, ArcelorMittal’den sonra, dünyanın 2. büyük üreticisi konumuna yükseldi. 2014 yılı itibarıyla, 83.000 çalışana, Japonya’da 16 adet ve dünyanın 15 farklı ülkesinde üretim tesislerine sahip bu yeni şirket, geçen yıl 45 milyar USD satış yapıp, 3 milyar USD net kâr elde etti. Uzak Doğu’nun diğer ülkesi Çin’de ise, 2008’de Tangsteel ve Handan Steel’in birleşmesiyle, 47 milyon ton ile dünyanın 3. büyük üreticisi Hebei doğdu. En büyük üreticiler sıralamasında ilk 10’da 6 ve ilk 20’de 10 firması bulunan Çin çelik sektöründe; 2014 yılı verilerine göre, ilk 10 firmanın toplam üretim Türkiye Çelik Üreticileri Derneği 49 Aralık 2015 Makale içindeki payı yüzde 40 ve ilk 18 firmanın payı ise, yüzde 50 civarında gerçekleşti. Çin devletinin açıkladığı güncel konsolidasyon planına göre; 2020 yılında, ilk 10 şirketin Çin toplam üretiminin yüzde 70’ini gerçekleştirmesi ve 100 milyon ton/yılı aşan üretimiyle dünyanın en büyük üreticisinin bir Çinli firma olması hedeflenmekte. Özellikle son 15 yılda yaptıklarını görünce, Çinlilerin bu hedeflerine ulaşmaları kimseye sürpriz olmasa gerek. Türkiye'deki Çelik Üretiminin Firmalara Göre Değerlendirilmesi Dünyada bu gelişmeler yaşanırken; ülkemizde ise, son 10 yılda çelik üretiminde hızlı artışlar oldu, gerek kapasite artışı ve gerekse yeni yatırımların sonucu olarak. 2005 yılında 21 milyon ton çelik üreten Türkiye, 2014 yılında 34 milyon tona ulaştı. 50.2 milyon ton kurulu kapasiteye sahip olduğu ifade edilen çelik sektörümüzde 4 farklı bölgede kümelenmiş toplam 31 firma mevcut (Şekil 2). Kurulu kapasiteye göre firmaların dağılımı ise: · 2 milyon ton/yıl ve üzeri = 10 adet · 1 milyon ton/yıl -2 milyon ton/yıl arası = 8 adet · 0,5 milyon ton/yıl – 1 milyon ton/yıl arası = 6 adet · 0,05 milyon ton/yıl – 0,5 milyon ton/yıl arası = 7 adet Türkiye Çelik Haritası / Steel Map of Turkey 2014 Marmara Region 14.5 mt EREĞLİ Çolakoğlu Erdemir Diler TEKİRDAĞ Kaptan ÇANAKKALE İçdaş KARABÜK Kroman KOCAELİ BURSA Asil Çelik BİLECİK Çemtaş Bilecik D.Ç. Yeşilyurt KIRIKKALE MKEK SİVAS Sivas D.Ç. Tosçelik İZMİR Habaş Ege Çelik İzmir D.Ç. Sider Ede Çebitaş Özkan Egedemir SAMSUN Kardemir Black Sea Region 8.6 mt Yolbulan - Baştuğ İzmir Region 11.3 mt Koç Çelik Platinum OSMANİYE İSKENDERUN İsdemir İskenderun Region 15.8 mt Kapasite / Capacity (t/y) MMK Nursan 50.000 - 500.000 Yazıcı 500.000 - 1.000.000 Ekinciler 1.000.000 - 2.000.000 Egemen 2.000.000 ve üzeri/above Şekil 2. Türkiye çelik haritası, 2014 (Kaynak: TÇÜD) Ölçek ekonomisi büyüklüğü olarak standart kabul edilen 10 milyon ton/yıl üretim kapasitesini bir kenara bırakarak ifade edilecek olursa, 5 milyon ton/yıl üzeri üretime sahip bir tek Erdemir Grubu söz konusu, Erdemir ve İsdemir tesislerinden müteşekkil olarak. 4 milyon ton/yıl ve üzeri kapasiteli iki ark ocaklı olan Habaş ve İçdaş ile 3 milyon ton/ yıl üzeri Çolakoğlu dışında, diğerleri 2 milyon ton/yıl altında. 1 milyon ton/yıl kapasitenin altında tam 13 firma faaliyet göstermekte. Firmalarımızın 3’ü entegre, 3’ü indüksiyon ve 24 tanesi de ark ocaklı üretim yapan tesislere sahip. Çözüme Giden Yol: Konsolidasyon Dünyadaki mevcut ekonomik şartlar ve özellikle Çin kaynaklı kriz nedeniyle bir türbülansa girmiş olan çelik sektörümüzün, mevcut hâliyle maliyetlerini aşağı çekip, tekrar rekabetçi bir konuma gelebilmesi konusunda, kimi çevrelerde belirli tereddütler söz konusu. Nitekim SteelOrbis tarafından 19 Kasım 2015’de düzenlenen 10. Çelik Konferansı’nda da, daha çok sorunlar üzerinde durulması ve kimi panelistlerce dillendirilmiş bazı somut çözüm önerileri üzerinde uzlaşılamaması da, bu durumu teyit eder nitelikte. Sektörün artık, yeni hükûmetin de kurulduğunu dikkate alarak, sorunlarını tespit edip, gerekli tedbirleri almak adına çözüm önerilerini birlikte ortaya koymasının ve bunu siyasi mahfillere de taşımasının vakti gelmiş demektir. Bu çerçevede; bir önceki yazımızda detaylı şekilde değerlendirdiğimiz, girdi maliyetleri üzerindeki Devlet kaynaklı tüm ilave yüklerin ve fonların acilen kaldırılması yanında, özellikle yapısal ve teknolojik dönüşüm bağlamında, çeşitli örnekler üzerinden bazı somut önerileri dillendirmek ve detaylandırmak gerektiği inancındayım: Konsolidasyon kavramı altında; sektörümüzün dinamiklerini de dikkate alarak, çözüme giden bir yolu tarif etmeye çalıştığımızda, aşağıdaki başlıklar karşımıza çıkıyor: Aralık 2015 50 Türkiye Çelik Üreticileri Derneği laştıkları sorunları çözmek adına, bir ortak alım şirketi olarak, Sacsan A.Ş.’yi kurarlar. Artan tonajların ortak alımından elde edilen düşük maliyetlerin etkisiyle, bankalar nezdinde kredibiliteleri de artan sac tüccarlarının bu ortak şirketinin durumu, 1994 krizine kadar başarılı bir şekilde devam eder. Başka sektörlerden güncel ve başarılı bir örnek olarak; 2005 yılında makine sanayiindeki şirketlerin girişimiyle kurulan, 112 ortağa ve 60 aktif üyeye sahip OSO Line Ortak Satın Alma Organizasyonu A.Ş. verilebilir. Yüksek girdi maliyetlerinin temel bir sorun olduğu makine imalat sektöründe OSO A.Ş.; üreticilerin satın alma departmanlarını bir merkezde toplayarak elde ettiği pazarlık gücüyle; maliyetleri düşürücü bir aracı görevi üstlenmekte. Hâlen 26 tedarik kolunda 30 tedarikçi ile çalışan OSO A.Ş., ortaklarına yüzde 3-86 bandında iskontolar sağlamakta. Ortak satın alma faaliyetinin dünyada da çok başarılı birçok örneği söz konusu. Bunlardan hemen akla ilk gelenler, İngiliz hükûmetinin desteklediği ESPO (Eastern Shires Purchasing Organization) ve 28 AB ülkesindeki 120.000 şirketin katıldığı Euro-Tenders. Tüm bu organizasyonların, ülkemizdeki ve tabii ki sektörümüzdeki ilgili ve yetkililer tarafından bir model olarak detaylı incelenmesinde fayda var. Konuyu sadece alım tarafıyla sınırlamamak, satış tarafına yansıtmak da mümkün olabilir. 2.Ortak Yatırım: Çelik tedarik zincirinin halkaları arasında kurumsal iş birliklerinin gelişiminde, Dünya'da düzenli bir artış söz konusu. Maliyet, rekabet, ve sürdürülebilir bir gelecek açısından menfaat birlikteliğine dayanan böylesi adımları, birkaç örnekle somutlaştıralım. Dünyanın en büyük cevher üreticilerinden Brezilyalı Vale (CVRD) ülkesinde, G.Koreli iki çelik üreticisi POSCO ve Dongkuk Steel ile ortaklaşa 2008'de Compamia Siderurgia do Pecem'i (CSP) kurar. Toplam tutarı 4.87 milyar USD’yi bulan 3 milyon ton/yıl kapasiteli entegre tesis yatırımına 2012 ortasında başlayan CSP, tesisi 2016'da devreye almayı planlıyor. POSCO mühendislik şirketinin ana yüklenici olduğu bu tesiste, ham madde olarak CVRD’den gelecek demir cevherinden üretilecek slablar, G.Kore'de Dongkuk Steel tarafından haddelenecek ve nihai ürünler tüketici sektörler ile buluşacak. İlginç değil mi? Hiçbir önemli ham madde kaynağına sahip olmamasına ve bu nedenle ithalata bağımlı olmasına rağmen; geliştirdikleri teknolojiler ve ürünler ile, çelik endüstrisinde müstesna bir yeri olan Japonya’dan çarpıcı bir iş birliği örneği ise, Steel Plantech (SPCO) firması. Geçmişleri 70-140 yıl arasında değişen Kawasaki, Hitachi, Sumitomo ve JFE Engineering, eşit hissedar olarak, 2001 yılında SPCO’yu kurdu. Japon çelik endüstrisinin mühendislik, tasarım ve yeni teknoloji çalışmalarını yürüten SPCO; çoğu mühendis, 400’den fazla çalışanıyla, adeta ortak aklın ve çalışmanın ne gibi faydalar sağlayacağını tüm Türkiye Çelik Üreticileri Derneği 51 Aralık 2015 Makale 1.Ortak Alım: 2013 yılında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile sektör tarafından kamuoyuyla paylaşılan "Türkiye Demir Çelik ve Demir Dışı Metaller Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı" önemli hedefler içeriyordu. Buna bağlı "Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) Demir-Çelik ve Demir Dışı Metaller Eylem Planı Yol Haritası’’nın Demir-Çelik Sektöründe Güç Birliği ve Sinerjinin Değerlendirilmesi başlıklı 1. Maddesinde: “Çelik üretici firmalarca, bulundukları bölgelerde, yurt dışından hurda alımı yapacak bölgesel şirketler kurulmasını özendirecek mekanizmalar 2013-2014 yılında geliştirilecektir” diye iddialı bir hedef yazmakta. Diğer yandan, yurt içi üretimi hiç bulunmayan veya yetersiz olan ürünlerde yatırımların hayata geçirilmesi hedefi altında ise, demir-çelik üretiminde kullanılan ana ferro alyajların üretimine yönelik fizibilite değerlerinin 2013 yılında hazırlanması da ifade edilmişti. Çelik İhracatçıları Birliği, öncelikle ferro alyajlar, elektrod, refrakter, rulman ve antrasit ile kalsiyum florürün ortak satın alınması için, bir dizi çalışma gerçekleştirdi. Yapılan ilk değerlendirmelere göre, üretici firmalar tarafından 2014 yılında bahse konu ürünler için yaklaşık 1,5 milyar USD tutarında bir alım yapılmış olup; bu amaçla kurulacak bir ortak alım şirketinin yüzde 5-10 oranında bir maliyet avantajı sağlaması durumunda, sektör geneli için 75-150 milyon USD tasarruf gerçekleştirilmesi ve maliyet düşüşü sağlanmasının imkân dâhilinde olduğu ortaya konmuştu. İlk girişim olarak, İskenderun bölgesindeki 6 çelik üreticisinin ilgi göstermesiyle, unvanı, faaliyet konusu, sermayesi, ana sözleşmesi ve yönetim şeklini içeren ön fizibilitesi hazırlanmış Çelik Girdi Tedarik Şirketi ÇEGİTAŞ’ın, ikinci aşamada hurda tedariki alanında da faaliyet göstermesi hedeflenmişti. Hurdanın tonu başına yüzde 2-3 kâr hedefi ile faaliyet gösterecek ÇEGİTAŞ'ın, ortak satın alma yoluyla, yine hurdanın tonu başına 10 USD tasarruf sağlanması durumunda, 7,15 milyar USD'lik hurda ithal eden sektöre katkısının 200-250 milyon USD’yi bulması hesaplanmıştı. Üstelik maliyet düşüşü yanında; ithal edilen girdilerin kalitelerinin artmasına, kalitesi artmış girdi kullanılarak yapılacak bir üretimin ise, verimlilik artışına ve çevre kirliliğinin azaltılmasına katkıda bulunacağı da ortada iken. Meydana gelecek ortak çalışma kültürü ve sinerji sayesinde; sektörümüzün dünya ham madde piyasalarında etkinliğini ve çelik piyasalarında rekabet gücünü artıracak bu ortak satın alma girişimi, gerek sektör içi bireysel iş yapmanın öncelenmesi ve gerekse kamu tarafının özendirici mekanizmalar geliştirememiş olması nedeniyle, maalesef hayata geçirilemedi. Aslında sektörümüzde çok daha öncelerde, 90’lı yılların başında yaşanmış bir benzeri hikaye var. Bir zamanlar çelik sektörünün kalbinin attığı Perşembe Pazarı’nda yerleşik yassı sac ticareti yapan kimi tüccarlar, işleri büyütüp Perşembe Pazarı’na sığmaz olunca; Anadolu yakasına Kozyatağı’na Perdemsac Plaza'yı kurup taşınır ve akabinde yurt dışından sac alma işlemlerinde karşı- Makale dünyaya göstermekte. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda; sektörün geçmişinde mevcut yatırıma ortak olma ya da ortaklaşa sıfırdan yeni yatırım yapma konusunda 3 farklı teşebbüs yaşandığı biliniyor. Bu örneklerin ilki, 1974 yılında kurulan ve 1979’da çelik üretimine başlayan, ülkemizin vasıflı çelik üreticisi Asil Çelik ile ilgili. Özel sektör tarafından kurulmasına rağmen; 1982 yılında devlete geçen ve uzun bir süre MKEK tarafında idare edilen Asil Çelik, 2000 yılının ortasında, kamunun yüzde 97 civarındaki hissesinin Yazıcı-Güriş-Parsan ortak girişim grubu (OGG) tarafından satın alınmasıyla, tekrar özel sektörün eline geçti. Daha sonra yapılan modernizasyon ve ilave yeni yatırımlarla yoluna devam eden Asil Çelik, çeşitli dönemlerde bazı zorluklar yaşasa da, sektördeki ilk iş birliği olarak yoluna devam etmekte. Sektördeki ortak yatırımın ikinci örneği, ülkemizin en büyük üreticisi Erdemir’in özelleştirilmesine yönelik kurulan, Ereğli OGG denemesiydi. Erdemir’deki kamu hissesinin yönetim hakkıyla beraber blok özelleştirilmesi öncesi; bazı çelik üreticileri, holdingler ve TOBB’dan oluşan 12 iş organizasyonu, Ereğli OGG’yi kurarak, ihale sürecine dâhil oldu. 2005 sonuna doğru gerçekleşen ihalede; son iki firma arasına kalan Ereğli OGG, açık artırmada 2 milyar 770 milyon USD teklif veren OYAK’ın teklifini karşılayamayarak, başladığı yolculuğu sonuca ulaştıramamış oldu. Üçüncü ve daha yakın tarihli son örnek ise, sektörün bir çevre yatırımı olan Marzinc. Ark ocaklarıyla çelik üretiminde ortaya çıkan baca tozlarının, AB müktesebatına paralel olarak çıkarılan düzenlemelerde tehlikeli atık olarak sınıflandırılması sonrası, bir vesileyle bir araya gelen Çolakoğlu, Diler, İçdaş, Kaptan ve Kroman firmaları, 2007 yılında, eşit hissedar olarak Marzinc Marmara Geri Kazanım Sanayi A.Ş.’yi kurdu. Kuruluşundan üretime geçtiği 2013 yılına kadar tam merkezinde bulunduğum Marzinc, baca tozlarının geri kazanım yoluyla metalik çinko, kurşun ve kadmiyum ham maddesine dönüştürülerek bertaraf edilmesine yönelik dünyanın en ileri teknolojine sahip yatırımı için, ülkemizde bir yatırımın başına gelebilecek her türlü şansızlıkları bir arada yaşamasına rağmen, nihayet 2012 yılı sonunda Karabük’te gerçekleştirildi. Kısa sürede yakaladığı yüksek FAVÖK marjı ile dikkat çeken bu mütevazı girişim, ticari boyutunun çok ötesinde anlamlar taşıyan ve bugün örnek olarak gösterilen bir sektörel ortak yatırım hâline geldi, oldukça uzayan yatırım sürecindeki zorluklara ve karamsar tabloya rağmen; birkaç inanmış adamın muazzam gayreti ve kararlılığı sayesinde. Yaşadığım 6 yıla geri dönüp baktığımda gördüğüm tek şey, Marzinc'in, “birbirine külünü bile vermez” veyahut “ortak menfaat için bile olsa, iş birliği yapıl(a)maz” algısına verilmiş iyi bir cevap olarak sektördeki yerini aldığıdır. 3.Şirket Birleşmeleri: Gerek dünyada, gerekse ülkemizde yaşanan güncel gelişmelerin etkisi yanında; Aralık 2015 52 Türkiye Çelik Üreticileri Derneği kuruluşundan bugüne kadar devam etmekte olan yapısal ve teknolojik zorluklara çözüm arayışında olan çelik sektörümüz, her geçen gün daha da kötü bir noktaya doğru yol almakta, maalesef. Bu çerçevede; verimli, rekabetçi, ithal ikamesi sağlayıcı, ihracat gelirini ve katma değerini artıran, sürdürülebilir ve kurumsallaşma gibi özelliklere sahip dünya şirketleri hâline dönüştürülmesi elzem hâle gelmekte. Sektörün kendi iradesiyle ve devletin de katkısıyla gerçekleşebilecek bu yeniden yapılandırmanın başlangıç yeri olarak da, mevcut çelik üreticilerinin konsolide olarak global ölçeği yakalayan 2-3 adet büyük işletmeler hâline gelmesiyle mümkün olacağı, son zamanlarda sektördeki ve kamu tarafında etkili konumdaki bazı kişilerce dile getirilmekte. Bu amaçla; dünyadaki benzeri gelişmeler taranıp incelenmekte, Çin, G.Kore ve Japonya’daki dev çelik firmalarına ziyaretler yapılmakta ve sektörün nabzını tutan Bakanlıklar ile fikir alışverişinde bulunulmakta. Dünya çelik üretimi değer zinciri incelendiğinde, ortaya çarpıcı bir gerçek çıkıyor: Katma değer, üretimden ziyade ham madde tarafına kaymakta. Ham madde tarafında ise, tam bir konsolide yapı söz konusu. Dünya çelik üretiminin yüzde 70’inin gerçekleştirildiği entegre üretim için ihtiyaç duyulan yaklaşık 2 milyar ton/yıl cevherin yüzde 65’den fazlası: CVRD, BHP, Rio Tinto ve Fortesco firmalarından tedarik edilmekte. Benzeri bir durumun, orta vadede hurda tarafında da meydana geleceği beklentisi hâkim, zira sektörün nabzının attığı yakın tarihli bazı uluslararası toplantı ve konferanslarda, hurda şirketleri arasında konsolidasyona yönelik girişimlerde bulunulduğu seslendirilmekte. Dünyadaki örneklerinde olduğu gibi; konsolide olmuş böylesine büyük yapıların, rekabetçi ham madde alımlarından aktif satışlara, üretim maliyetlerinin düşürülmesinden yurt dışında yatırımlar yapılmasına, teknolojik olarak kendilerini zamanında yenileyebilmelerinden profesyonel yönetimlere geçişe kadar, farklı alanlarda başarılar elde ettikleri ortada. Dolayısıyla, kamu otoritesinin de olmazsa olmaz yönlendirici-kolaylaştırıcı-destekleyici bir tavır çerçevesinde rol almasının beklendiği böylesine bir dönüşüm için, elbet bu alanda uzmanlaşmış yerel ya da uluslararası firmalardan danışmanlık alınması ve tüm yönleriyle değerlendirme şart gözüküyor. Müteşebbislerimizin hür iradesiyle ortak aklı harekete geçirmeleri bağlamında; atalarımız boşuna söylememiş yüzyıllar öncesinden, “Bir elin nesi var? İki elin sesi var” diye. Sözlükteki açıklamasını, buraya aynen aktarıyorum: “İnsanın gücü sınırlıdır. Bunun için büyük işlerin üstesinden tek başına gelemez. Bu tür işleri başarabilmek için başkalarıyla iş birliğine, dayanışmaya girer. Güçleri birleştirerek zor işlerin altından böylelikle kalkar…”