prınkıpo palace
Transkript
prınkıpo palace
TÜRKİYE TURİZM YATIRIMCILARI DERNEĞİ “BARLAS KÜNTAY TURİZM ARAŞTIRMA ÖDÜLÜ” KÜLTÜREL MİRAS VE TURİZM İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA PRINKIPO PALACE (BÜYÜKADA RUM YETİMHANESİ) İÇİN UYGULANABİLİR BİR YATIRIM PROJESİ ÖNERİSİ Osman Cenk DEMİROĞLU İstanbul, Ocak 2006 Babam Candaş Demiroğlu Anısına; Ada’nda Rahat Uyu… ÖZ Kültürel miras varlıkları ve kültürel turizm arasında birbirlerinin sürdürülebilmesini sağlayan karşılıklı bir etkileşim ve hassas bir denge mevcuttur. Korunmaları için gerekli fonları ve benimsenmeyi turizm sayesinde elde eden kültürel miras varlıkları, bunun karşılığında turizmin çeşitlendirilmesi ve nitelendirilebilmesi için gerekli öz kaynağın kendisi rolüne bürünmektedir. Bu çalışmanın odak noktası, 19. yüzyıl Osmanlı ahşap konut sanatının ve dünya mimari mirasının eşsiz bir temsilcisi olan Prinkipo Palace (Büyükada Rum Yetimhanesi binası) ve ikincil olarak, onun ayrılmaz bütünü olan Prens Adaları’dır. Çalışmada, yapının uluslararası düzeyde pazarlanabilir, uzman bir şirketçe işletilen, kaliteli kültür turizmi pazarına hitap eden ve yapılış nedenindeki asıl işlevi hayata geçiren bir otel ve modern sanatlar müzesi olması önerilmiştir. Sonuçta ortaya, varlığının korunması için gerekli finansmanı kendi içinde sağlayan, yatırımcısına karlılık getiren, ülkede kültür ve sanatın gelişimini destekleyen ve bölge ekonomisine ve ülke imajına katkıda bulunan bir ürün çıkmış, ancak hakkındaki mülkiyet sorunu çözülemediği takdirde ne bu projenin ne de acil yardım bekleyen bu yapının kurtarılmasının gerçekleştirilemeyeceğine dikkat çekilmiştir. İkincil bir sonuç olarak, kent dokusu – yapı ilişkisi ışığında, Adalar’ın turizm potansiyeli de değerlendirilmiş, ancak konunun çalışma kapsamını aşması nedeniyle, ilgili öneriler raporun ekinde verilerek, ileri araştırmalarla geliştirilmesinin gereği vurgulanmıştır. Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilir Turizm, Kültürel Turizm, Kültürel Miras Yönetimi, Prens Adaları, Prinkipo Palas, Büyükada Rum Yetimhanesi, Turizm Yatırım Projesi ABSTRACT There exist a mutual interaction and a sensitive balance between cultural heritage assets and cultural tourism for the sake of sustaining each other. Cultural heritage assets, which acquire the appreciation and funds essential for their preservation, in return; take the role of the original resource itself required for the diversification and qualification of tourism. The scope of this study is Prinkipo Palace (Büyükada Greek Orphanage building) that is a unique representative of the 19th century Ottoman timber housing art and world architectural heritage and secondarily; Prince’s Islands as its integral surrounding. Throughout the study, it was suggested that the property be rejuvenated as a hotel and a modern arts museum, that is internationally marketable, managed by a specialized operator, appealing to qualified cultural tourism market and realizing the original function of its existence purpose. As a result there came out a product which auto-generates the required cash flow for its sustainability, stands profitable for its investor, supports the development of culture and arts within the country, and contributes to regional economy and national image. However; it has also been noted that neither this suggestion nor the survival of the structure, who is calling for urgent backing, could be realized unless the ownership issue is brought to a resolution. As a complementary conclusion; in the light of urban texture – structure relationship, tourism potential of the Islands were also assessed, but due to the study limitations, relevant recommendations were supplied as an appendix and further research on the subject was encouraged. Keywords: Sustainable Tourism, Cultural Tourism, Cultural Heritage Management, Princes’ Islands, Prinkipo Palace, Büyükada Greek Orphanage, Tourism Investment Project ii ÖNSÖZ Dünyada ve Türkiye’de kültürel birikime olan ilgi giderek artmaktadır. Bu durumun bir göstergesi, uluslararası turizm talebinde özgün niteliklerini sürdürülebilir bir şekilde koruyan destinasyonları ziyaret etme eğilimindeki yükseliştir. Bir medeniyetler beşiği olan Türkiye, bu küresel çaptaki kültürel uyanışa, tarihin başlangıcından günümüze kadar edindiği mirasını çağdaş anlamda planlayarak, uygulayarak ve denetleyerek sunarsa, hem kendi adına sosyokültürel ve sosyoekonomik avantajlar sağlayacak hem de toplumlar arası anlayışa katkı sağlayarak uluslararası kültürel arenanın bir öncüsü olabilecektir. Turizmi on iki aya yayma ve gerek ülkesel gerekse bölgesel temellerde güçlü imajlar yaratma çabaları, kültürel turizm talebine cevap verme adına kültürel mirası bir bütün içerisinde işlevlendirerek koruma ve kültür-sanat faaliyetlerine ev sahipliği yapma odaklı projeler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu projelerden İstanbul’u “2010 Avrupa Kültür Başkenti” yapma girişimi, çekeceği tahmin edilen 10 milyon kültür turisti ile sosyal ve ekonomik açıdan büyük önem arz etmektedir. İstanbul’u içeren böylesi bir çalışmada, beşeri ve doğal zenginlikleri ile nihai ürünün oluşmasında önemli bir görevdeş olacağı şüphesiz olan Adalar destinasyonu es geçilmemelidir. Takdirinize sunulan bu araştırmada, Adalar’ın en kıymetli tarihi yapıları arasında gösterilen Rum Yetimhanesi binasını özgün otel işlevi ile yine özgün ismi olan “Prinkipo Palace” adı altında layığıyla canlandırmanın yanında, genel ülke ve bölge ekonomisine ve imajına katkı sağlamak ve Adalar’da korunmaya muhtaç diğer yapıların da gereken ilgiyi görmesine vesile olmak amaçlanmıştır. Çalışmam esnasında değerli bilgi ve kaynaklarını şahsımla paylaşan Büyükada Kültür Derneği Başkanı Sn. Özer Kangür’e ve Büyükada Turizm Danışma Ofisi’nden Sn. Dimitri Mandacıoğlu’na; projenin hayata geçirilmesine katkı sağlama niyetlerini bildiren Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi Derneği İkinci Başkanı Gülsün Erbil Hanımefendi’ye sonsuz teşekkürlerimi bir borç bilir, önsözümü son bir söz ile kapatmak isterim: “Prinkipo Palace, bir asırdır açılışını bekliyor…” Osman Cenk Demiroğlu İstanbul, 2006 iii İÇİNDEKİLER Sayfa No. ÖZ / ABSTRACT ............................................................................................ii ÖNSÖZ ..........................................................................................................iii TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ .............................................................v GİRİŞ ..............................................................................................................1 BİRİNCİ KISIM: TURİZM VE KÜLTÜREL MİRAS İLİŞKİSİ ..................... 2-17 1.1..Sürdürülebilir Turizm.................................................................................2 1.2..Kültürel Turizm...........................................................................................6 1.3. Kültürel Miras .............................................................................................9 1.4. Kültürel Mirasın Korunması ve Turizm Amaçlı Kullanımı......................11 1.5. Tarihi Mirasın Korunmasının Makro Etkileri...........................................17 İKİNCİ KISIM: PRINKIPO PALACE (BÜYÜKADA RUM YETİMHANESİ) HAKKINDA GENEL BİLGİLER ........................................................ 18-32 2.1. Konum ve Adalar İlçesi............................................................................18 2.2. Tarihçe ......................................................................................................21 2.3. Mimari Özellikler ve Önem.......................................................................26 2.4. Güncel Fiziksel Durum ............................................................................27 2.5. Mülkiyet Sorunu .......................................................................................29 ÜÇÜNCÜ KISIM: PRINKIPO PALACE’IN CANLANDIRILMASINA YÖNELİK UYGULANABİLİR BİR YATIRIM PROJESİ ÖNERİSİ ..... 33-52 3.1. Kuruluş Yeri: Adalar Destinasyonu ........................................................34 3.2. Pazar Analizi.............................................................................................42 3.3. İşletmeci Seçimi .......................................................................................44 3.4. Ürün Tanımı ..............................................................................................48 3.5. Ön Fizibilite Çalışması .............................................................................50 SONUÇ.........................................................................................................53 EKLER..........................................................................................................54 KAYNAKÇA .................................................................................................65 ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................70 iv TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa No. Tablo 1.1 : Kültürel Turizm Tipolojisi ...................................................................2 Tablo 1.2 : İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ana Teması ile Adalar’ın Turizme Yönelik Doğal ve Kültürel Öz Kaynaklarının İlişkisi ...................................................................15 Tablo 2.1 : Prinkipo Palace’ın (Büyükada Rum Yetimhanesi) Kronolojisi .......21 Tablo 3.1 : Adalar’daki Başlıca Sivil ve Dini Yapılar..........................................38 Tablo 3.2 : Adalar’ın Sağladığı Turizm Potansiyeli Açısından Seyahat Amaçlarına Göre Hedeflenebilir Pazar Dilimleri ...............43 Tablo 3.3 : Orient Express İşletmeleri ................................................................46 Tablo 3.4 : Orient Express’in Sahip Olduğu Otellerin 30.09.2005 İtibariyle 9 Aylık Performansı ...........................................................47 Tablo 3.5 : Oda Kapasitesi Varsayımları ............................................................52 Tablo 3.6 : Senaryo Nakit Akışları ......................................................................52 Şekil 1.1 : Kültürel Turist Tipolojisi .....................................................................6 Şekil 1.2 : Mirasın Sınıflandırılması ...................................................................10 Şekil 3.1 : Prinkipo Palace – Bölümler ..............................................................51 v GİRİŞ 21. yüzyılda dünyanın en büyük endüstrisi olmaya aday olan turizm; terör, doğal afetler, sağlık tehditleri, petrol fiyatlarındaki artışlar, döviz kuru dalgalanmaları ve ekonomik ve politik belirsizliklere rağmen, büyümesini sürdürmüştür. 2005 senesinde uluslararası seyahat eden 800 milyon turistin yaklaşık 21 milyonunu ağırlayarak cari dengesine 18 milyar doları aşkın bir gelir sağlayan Türkiye, Dünya Turizm Örgütü (World Tourism Organization – WTO) tarafından Akdeniz Avrupa’sının “performans yıldızı” olarak gösterilmektedir (WTO, 24 Ocak 2006). Türk turizmindeki cesaret verici bu büyüme, deniz-kum-güneş üçlüsüne dayalı kitle turizminin yanında kültür, çevre, toplantı, spor gibi diğer alternatif turizm türlerinin de destinasyon bazlı geliştirilmesi ile bölgelere ve aylara yayılarak sürdürülebilir kılınmalıdır. Türkiye’de geliştirilebilir alternatif turizm türleri arasında kültürel turlar, ülkenin arz ettiği beşeri zenginlikler ve dünya turizm talebindeki eğilimler göze alındığında gelecek vaat edicidir. Bu fırsatı iyi değerlendirmek için, uluslararası standartlarda rekabetçi ürünler geliştirmek şarttır. Geliştirilebilir bu ürünlerin hammaddesi olan somut ve soyut kültürel birikim, tarihin en eski zamanlarına tanıklık etmiş bu coğrafyada mevcuttur; ancak asıl beceri, bu birikimin içeriğindeki kültürel miras öğelerinin bir bütünsellik içerisinde işlevlendirilerek korunmasında yatmaktadır. Turizm ve kültürel miras arasında karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır. Öyle ki; turizm hareketinin oluşmasına kaynak sağlayan kültürün sürdürülebilirliği, kendi beslediği turizm tarafından sigortalanmaktadır. Bu çalışmanın amacı; kültürel miras ve turizm arasındaki etkileşimi açıklamak ve bu ilişki bağlamında olayın özeline inerek, Türk kültür turizminin ana destinasyonlarından biri olabilecek Prens Adaları’ndaki dünya mimari mirasının en değerli örneklerinden biri olan Prinkipo Palace’ı, özgün niteliklerini vurgulayıcı ve üst düzeyde pazarlanabilir bir otel ve müze projesi altında tekrar canlandırmaktır. Bu amaç doğrultusunda yapılan geniş kaynak taraması sonucunda, söz konusu yapı için en uygun ve en faydalı uygulamanın önerilmesine dikkat edilmiştir. Çalışma esnasında başvurulan yöntemlere ve kısıtlamalara yeri geldikçe değinilecektir. 1 BİRİNCİ KISIM: TURİZM VE KÜLTÜREL MİRAS İLİŞKİSİ Turizm ve kültürel miras ilişkisine değinmeden önce sürdürülebilir turizm kavramına değinmekte fayda vardır. Boyutları çok geniş olan bu konu, turizmin geliştirilmesi ve kültürel mirasın korunmasıyla doğrudan ilgili olduğu gibi, bu iki olayın birbirleriyle olan ilişkisini de açıklayıcı özelliğe sahiptir. 1.1. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM Sürdürülebilir turizm kavramının temelinde, “sürdürülebilir kalkınma” olgusu yatmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, Dünya Çevre ve Kalkınma Konseyi’nin (World Commission on Environment and Development) Brundtland (ed.) Raporu’nda (1987); “gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan, mevcut kuşakların ihtiyaçlarını karşılamak” (s. 43) olarak tanımlanmıştır. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde hayati önemi bulunan turizm endüstrisi de, kaynakların korunması ve geliştirilmesinin hedef alındığı sürdürülebilir kalkınma açısından ele alınmıştır. Çeşitli uzmanlar, plansız ve kontrolsüz turizm gelişiminin doğal ve beşeri kaynakları tehdit edebileceği görüşünde birleşerek, “sürdürülebilir turizm”, “eko-turizm”, “yeşil turizm”, “yumuşak turizm” gibi terimler altında yeni bir turizm yaklaşımı öne sürmüşlerdir. Bu uzmanlardan biri olan Butler (1991), sürdürülebilir kalkınmanın turizm bağlamında tanımını şu şekilde önermektedir: Bir alanda (toplum, çevre), diğer süreç ve faaliyetlerin muvaffak gelişim ve refahını engelleyecek derecede beşeri ve doğal çevreyi değiştirmeyen veya yozlaştırmayan, uygulanabilirliği sınırsız bir ölçek ve türde geliştirilen ve muhafaza edilen turizm (s. 203)… Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi de, turizm gelişiminin çevreyle uyumlu olması gerektiğine dikkat çekmiş ve bu konuda 10 maddelik bir rehber (Holloway, 2 1994, s. 262) sunmuştur. Buna göre, sürdürülebilir bir turizm gelişimi için yapılması gerekenler şunlardır: 1. Yeni projelere özel önem vererek, ürün ve operasyondan kaynaklanan çevresel sorunları teşhis etmek ve asgariye indirmek 2. Tasarım, planlama, inşaat ve uygulamada çevresel konulara gereken ilgiyi göstermek 3. Doğayı mümkün olan en üst değere taşıyarak, tehlike veya koruma altındaki canlı türleri ve alanlara karşı hassas olmak 4. Enerji tasarrufu yapmak, atıkları azaltmak ve geri dönüştürmek, su kaynaklarını ve kanalizasyon sistemlerini iyi yönetmek 5. Hava kirliliğini azaltmak 6. Gürültü seviyesini azaltmak, kontrol etmek ve denetlemek 7. Çevreyle dost olmayan ürünlerin kullanımını en aza indirmek 8. Tarihi ve kültürel objeleri yüceltmek ve onlara saygı göstermek 9. Yerel halkların çıkarları, tarihleri, gelenekleri, kültürleri ve gelişimlerine gereken önemi vermek 10. Yöreleri turizm gelişimine açarken, çevresel konuları en ön planda tutmak Çakılcıoğlu, bir makalesinde (13 Kasım 2005), turizm gelişiminin sürdürülebilir olarak yürütülebilmesi için takip edilmesi gereken ilkelerden bahsetmiştir: Talebe göre değil, arza göre turistik düzenlemelerin yapılması: Yeterli arz potansiyeli ve altyapısı olmayan etkinliklerin talep dalgalanmalarından etkilenmeleri çok kolaydır. Uluslararası turizm piyasasında moda olan etkinlikler yeterli arz araştırması yapılmadan uygulanmak istendiğinden, yarardan çok zarar getirir. Turizm bölgesinin arz ettiği potansiyel doğrultusunda talep oluşmalı veya oluşturulmalıdır. Kaynakların zorlanması yerine, bölgenin niteliklerine uyan kitlenin bölgeye çekilmesi gereklidir. Önceliklerin yerel halka verilmesi: Turizm emek yoğun bir sektör olduğu için ve son ürün ancak insan tarafından sağlanabildiğine göre, turizm kararlarında ve uygulama aşamasında yerel halka öncelik verilmelidir. 3 On iki ay turizm: Tek tip turizm türünün yer aldığı bölgelerde, turizm sezonu birkaç ayda toplanırken, çok çeşitli etkinliklerin olduğu bölgelerde turizm bütün bir yıla yayılabilmektedir. Turizm çeşitliliğine gidilerek, turizmin on iki ay gündemde kalması sağlanmalıdır. Toplumsal katılım: Girişimciler, işletmeler, arazi ve arsa sahipleri büyüyen bir turizm pazarı için uğraşırken; yerel yönetimler, yeterli olmayan yetkileri ve sınırlı bütçeleriyle büyümeye çalışmaktadırlar. Turizme yerel açıdan yaklaşılması çeşitli evrensel etkilerin uyumlaştırılmasına ve bütünleştirilmesine yol açar. Yerel halk, ancak kendilerinin sağladıkları potansiyelin kendilerine verilmesi ile ayakta durabilir ve turizmin gelişmesine katkı sağlayabilir. Yerel toplulukların kendi kendilerini yenileyen bir kaynak ve ağırlama öğesi olabilmesi için turizm planlama ve geliştirme sürecine katılmaları gerekmektedir. Katılmama durumunda, yerel halkın direnci artacak ve hoşgörüsü azalacaktır. Yerel halk, yaşadığı bölgenin doğal ve kültürel değerleri sayesinde ekonomik bir gelir elde ettiği zaman, kısa sürede bu değerlerin koruyucusu olacaktır. Kendi kendini geliştiren ve başarısını yaratan bir endüstri haline getirmek için; turizm, yerel halkın karar vermesine ve yerel kapasitelere dayalı yenilenebilir ve sürdürülebilir bir kaynak endüstrisi olarak planlanmalı ve yönetilmelidir. Temiz enerji kullanımı: Sürdürülebilir turizmin temel ilkelerinden biri de, temiz enerji kullanımıdır (Güneş, rüzgar, biyomas ve jeotermal enerji ). Türkiye’de mevcut yeni ve temiz enerji kaynakları arasında, yalnız güneş enerjisi ve biyomas ülkenin hemen hemen her yerinde bulunan kaynaklar durumundadır. Jeotermal, küçük akarsu, rüzgar vb. kaynaklar ise nispeten yerel niteliktedir. Yıllardır sürmekte olan enerji darboğazı içindeki Türkiye’de, bir yandan alışılagelmiş enerji kaynaklarından tasarruf olanağı yaratacak, diğer yandan odun ve tezek gibi ticari olmayan enerji kaynaklarının endüstriyel ve tarımsal kullanım alanına kaydırılmasını sağlayacak güneş enerjisinin en yararlı şekilde değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Eylem durumunda dinlenme: Sürdürülebilir turizmin özünde devingenlik ve etkinlik vardır. Eylem durumunda dinlenme (aktif tatiller) önerilmektedir. Doğa içine yayılmış az yoğun yapılardan oluşan mekanların (açık mekan ağırlıklı) oluşturulması gerekmektedir. 4 Gerçek yaşamın sahnelenmesi: Kitlesel turizm, turistler için ev sahibi ülkede, gerçek ülke yaşamından çok yapay turistik çekicilikler sunmaktadır. “Sahnelendirilmiş otantiklik” (staged authenticity) olarak adlandırılan (Holloway, 1994, ss. 266-267) bu sorun, turistin gittiği yerdeki kültürü, zaman ve mekan kısıtlamalarından dolayı bir an önce tüketmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Oysaki sürdürülebilir turizmde "Arka Bölge"de yer alan etkinliklerin, yani "Gerçek Yaşamın" sahnelenmesi önemlidir. Aksi durum; kültürü ticarileşme ve sıradanlaşma sürecine sokarak sosyal tehdit yaratabilir. Toplumsal ve kültürel kimliğin korunması: Turistler gittikleri yerin kültürünü dışlamamalı, aynı zamanda yerel halk da kendi kültürünü tanıtmada zorlayıcı olmamalıdır. Yerel halk, turistlerin yaşadıkları ortamın benzerini yaratmaya da kendilerini zorunlu hissetmemelidir. Turizm yatırımlarının esnek, gelişmeye açık ve uzun vadeli olması: Turizm sektöründeki dalgalanmalarda atıl durumda kalmamak ve doğadaki dengenin bozulmaması amacıyla turistik potansiyel %100 kullanılmamalı, zaman içerisinde birbirini izleyen ve birbirini tamamlayan işlevler yaşama geçirilmelidir. Her işlevin eklenmesini izleyen süreç içerisinde özellikle kaynaklar açısından doyum noktasının, göreceli de olsa ölçülmesi gerekmektedir. Bunun sonucunda yeni işlevlerin nitelikleri daha net bir biçimde ortaya konabilecek ve uygulanıp uygulanmaması konusunda karar verilebilecektir. Mevcut yapı stokunun kullanımı: Bir bölgede turizm yatırımı yapılırken, asgari sağlık, güvenlik ve konfor altyapısının sağlanması gereği yanında yerel malzemenin kullanıldığı, yöresel mimariyi yansıtan mevcut yapı stokundan faydalanılmasına öncelik verilmelidir. Fiziksel yenileme esnasında, yapıların özgün özelliklerine asgari müdahale ile bakım ve onarım yapılmalı ve verilecek işlevlerin belirli standartlar doğrultusunda sunulabilmesi için gerekli görülen fiziksel ekleme veya değiştirmeler de yine yapının özgün özelliklerine göre geliştirilmiş ve uyarlanmış tasarımlar içermelidir. Ayrıca turistik mekan tasarlanırken gelir getirici satış noktalarının da en iyi ve en yüksek kullanım doğrultusunda oluşturulması, fiziksel yenilemenin yanında ekonomik bir yenileme de sağlayacak ve yapının kendini çeviren bir yatırım olabilmesine katkı sağlayacaktır. 5 Çalışma konusu projeyi de yakından ilgilendiren bu son ilke takip edilirse; • Bölge turizmi için eksikliği duyumsanan konaklama tesislerine öz kaynak; • Turistlerin otantik bir atmosferde ağırlanma heyecanı duyması; • Mevcut çevrenin durağan konumdan çıkarılıp devinim kazanması; • Toplumsal, kültürel ve ekonomik canlılığın doğması; • Koruma bilincinin yaygınlaşması; • Bölgede yaşayan halka, turizm yolu ile yeni kazanç kapıları • Ve yaşam kalitesinin yükselmesi sağlanır. 1.2. KÜLTÜREL TURİZM Kültürel mirasın sürdürülebilmesi için girişilen çabaları tetikleyici en önemli unsur olan kültürel turizm, bir alt kolu bulunduğu turizmin kendisi gibi, tanımlanma açısından birtakım zorluklar içermektedir. Bu zorluk, sektörün değişik algı kalıplarına hitap etmesi ve içerdiği ürün ve/veya deneyimlerin çeşitliliğinden ileri gelmektedir. Kültürel turizme yönelik yapılan bir çalışmada (McKercher ve du Cros, 2002, ss. 36), ilgili tanımlar dört başlık altında incelenmiştir: Turizm Kökenli Tanımlar: İnsanları seyahat etmeye yönlendiren kaynağın kültür tarafından biçimlendiği bir özel ilgi turizmi türü; İnsanların, mekanların ve kültürel mirasın karşılıklı etkileşimde bulunduğu turizm sistemi; Çeşitli alan ve etkinliklerin turistler için geliştirilmesi ve pazarlanması Güdüsel Tanımlar: Özellikle sivil toplum kuruluşları, kültürel turizmin tanımlanmasında seyahat motivasyonunun önemli bir öğe olarak ele alınması gerektiğini vurgulamaktadırlar. Bu kuruluşların en önemlilerinden Dünya Turizm Örgütü, kültürel turizmi; “eğitim, sanat, festival ve etkinliklere katılma, anıt ve sitleri ziyaret etme, doğa veya folkloru inceleme ve dini ziyaret gibi kültürel motivasyonlarla kişilerin hareket etmesi” olarak tanımlamaktadır. Deneyimsel veya Arzusal Tanımlar: Kültürel turizm; sosyal doku, miras ve mekanların özgün karakteri ile değişen yoğunluklarda teması veya deneyimi içerir ve derinlemesine bir anlayışı arayan bir serüvendir. 6 Operasyonel Tanımlar: En sık kullanılan tanımlama yaklaşımıdır. Zira, diğer tüm yaklaşımların içerisinde de operasyonel bir bileşen mevcuttur. Kültürel turizm tanımlanırken sınırsız sayıdaki faaliyet ve deneyime katılım vurgulanır. Turizm literatürü kültürel turizm faaliyetlerini; arkeolojik sit alanları, müzeler, kaleler, saraylar, tarihi binalar, meşhur binalar, harabeler, sanat, elişleri, galeriler, festivaller, etkinlikler, müzik, dans, folklor, tiyatro, ilkel [sic] kültürler, alt kültürler, etnik topluluklar ve dini yapılar gibi insanları temsil eden kültürel miras varlıklarının kullanımı olarak tanımlar. Açıkça görülmektedir ki, kullanılan kaynaklar ve bunları kullanan turistlere yönelik kesin parametreler çizilemediği için, kültürel turizmin kavramsal tanımı bulanık sınırlara sahiptir. Kültürel turizm bir yandan da, tarih turizmi, sanat turizmi ve etnik turizm gibi çeşitli etkinlikler için bir şemsiye rolüne bürünmüştür. Kültürel turizmi tanımlama çabasındaki diğer bir çalışma (Smith, 2003, s. 31), sınırların geniş olduğu gerçeğini kabul etmekle birlikte, içerdiği etkinliklere yönelik bir tipoloji önermektedir (Tablo 1.1). Tablo 1.1: Kültürel Turizm Tipolojisi Tipoloji Örnekler Miras alanları Arkeolojik alanlar, kasabalar, anıtlar, müzeler Performans sanatları Tiyatrolar, konser salonları, kültür merkezleri Görsel sanatlar Galeriler, heykel parkları, fotoğrafçılık müzeleri, mimari Festivaller ve etkinlikler Müzik festivalleri, spor organizasyonları, karnavallar Dini yerler Katedraller, tapınaklar, hac destinasyonları Kırsal çevreler Köyler, çiftlikler, milli parklar, eko-müzeler Yerel halklar ve gelenekler Kabileler, etnik gruplar, azınlık kültürleri Sanat ve elişleri Tekstil, çanak-çömlek, resim-heykel Lisan Öğrenme veya pratik yapma Sanayi ve ticaret Fabrika ziyaretleri, madenler Gastronomi Şarap tadımı, yerel mutfak, yemek kursları Özel ilgi faaliyetleri Resim, fotoğrafçılık, dokuma Modern popüler kültür Pop müzik, alışveriş, moda, medya, teknoloji 7 Kültürel turist tiplerini ise, bir destinasyonu ziyaret etme kararında kültürel turizmin önemi ve arzulanan deneyim derinliğinin derecesini dikkate alan bir çalışmaya göre, beş türde incelemek mümkündür: Şekil 1.1: Kültürel Turist Tipolojisi Derin Keşfeden kültürel turist Maksatlı kültürel turist Aranan Deneyim Sığ Rastlantısal İlgisiz kültürel turist kültürel turist Az Gezi turisti Çok Bir destinasyonu ziyaret kararı almada kültürel turizmin önemi Kaynak: McKercher ve du Cros, 2002, s. 140. Şekil 1.1’de gösterilen kültürel turist tiplerinin özellikleri aşağıdaki gibi tanımlanabilir (McKercher ve du Cros, 2002, s. 144): • Maksatlı (purposeful) kültürel turist: kültürel turizm, bir destinasyonu ziyaret etmedeki birincil motiftir ve bireyin derin bir kültürel tecrübesi vardır. • Keşfeden (serendipitous) kültürel turist: kültürel turizm nedenleri ile seyahat etmeyen, ancak katılım sonrası derin bir kültürel turizm deneyimi edinen turist • Gezi (sightseeing) turisti: kültürel turizm ziyaretin birincil ve asıl sebebidir ancak edinilen deneyim nispeten sığdır. • İlgisiz (casual) kültürel turist: bir destinasyonu ziyaret etmede kültürel turizm zayıf bir motiftir ve edinilen deneyim sığdır. • Rastlantısal (incidental) kültürel turist: bu tür turistler kültürel turizm nedenleriyle seyahat etmez ama bir şekilde bazı etkinliklere katılarak sığ deneyimler edinirler. Değişik amaçlardaki insanların çeşitli kaynaklara yönelik ilgisinden doğan kültürel turizm talebinin faydaları şu şekilde özetlenebilir (Dinçer ve Ertuğral, 2000); 8 • Turist deneyimlerine artı değer kazandırarak kaliteli turist ile kolaylıkla ilişki kurabilme • Çağdaş turizm tüketim kalıplarına uyarak daima yüksek tatmine yol açan yeni ürünleri ve deneyimleri araştırma • Gelişen ve dilimlendirilmiş turizm pazarının taleplerini karşılayan farklı bir ürünü oluşturma • Deniz-kum-güneş kaynaklarının haricinde geriye kalan yeni destinasyonlar için farklı bir bakış açısı yaratma • Turizmin mevsimsellik sorununu önleyici çözümler üretme: aktif tatiller, çevreci etkinlikler, kısa süreli geziler, iş gezisi yapanlara artı değer yaratma Kültürel turizmin yukarıda sayılan ve turizmde sürdürülebilirliği destekleyen tüm bu faydalarının yanında, önemli bir özelliği daha vardır: Kültürel mirası korumak ve sürdürülmesine yardımcı olmak. Turizme yönelik yasal altyapı, onun ürün oluşturmada en önemli potansiyel kaynaklarından biri olan kültürü; siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan gözaltında tutar. Yoğunlaşan çabalar, kültürel kaynakların turizm amaçlı kullanılıp kullanılmayacağından ziyade, kaynakların en az müdahale ile nasıl bir turistik ürün olarak kullanılacağı ve pazarlanmasında hangi stratejilerin izleneceği konularına odaklanmaktadır (Dinçer ve Ertuğral, 2000, s. 70). 1.3. KÜLTÜREL MİRAS Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (International Council on Monuments and Sites – ICOMOS), miras terimini; “doğal ve kültürel çevreyi içeren geniş bir kavram” olarak yorumlamıştır. Uluslararası Kültürel Turizm Beyannamesi’nde (International Cultural Tourism Charter) ifade edildiği gibi; çağdaş yaşamın bütünsel bir parçası olan miras, çok çeşitli ulusal, bölgesel, yerel ve özel kimliklerin bir esansını oluşturarak tarihi gelişimin uzun süreçlerini dışa vurur. Gelişim ve değişim için dinamik bir referans noktası ve faydalı bir araç vazifesi görür (ICOMOS, 1999). Zarar gördüğü zaman yerine konulması mümkün olmayan miras, doğal ve kültürel kaynaklar başlıkları altında tanımlanmaktadır. Kültürel kaynaklar ise, somut ve soyut olarak incelenmekte; somut kültürel miras kendi içinde taşınmaz ve taşınır olarak kategorilendirilmektedir. Şekil 1.2, mirasın genel sınıflandırılmasını göstermektedir. 9 Şekil 1.2: Mirasın Sınıflandırılması MİRAS KÜLTÜREL MİRAS Soyut Miras Taşınmaz Miras DOĞAL MİRAS Somut Miras Taşınır Miras Taşınmaz kültürel miras varlıkları denince ilk akla gelen, binalar ve arkeolojik sitlerdir. Ancak giderek artan çabalar, bu varlıkları bireysel olarak değerlendirmekten ziyade bir bütün içerisinde ele almaya odaklanmaktadır. Bu bağlamda, tarihi kentler, yollar ve coğrafyalara yönelik tümleşik planlama ve uygulamalar yapılmaya başlanmıştır (McKercher ve du Cros, 2002, s. 67). Bektaş’ın da dediği gibi; “bütün çevresi yok edilmiş tek evin korunması neyi anlatır ki?” (2001, s. 317). Taşınır kültürel miras varlıkları, taşınmazlara kıyasla çok daha kırılgandır. İnsan eliyle yapılmış kültürel değer taşıyan her türlü nesneyi içeren bu varlıklar, kolayca fiziksel zarar görebilir, çalınabilir veya asıl mekanları, içerikleri, yaşları ve yaratıcıları kaydedilmediği takdirde soyut değerlerini ve anlamlarını yitirebilir (McKercher ve du Cros, 2002, ss. 70-71). Bu sebeple; müzeler, galeriler ve kütüphanelerin varlığı ve doğru işletilmesi son derece önemlidir. Taşınmaz veya taşınır olsun, somut kültürel miras, bir toplumun, mekanların ve objelerin dokunulabilir kültürüdür. Soyut kültürel miras ise, kültürün elle tutulamayan ama etkileşimle öğrenilebilir varlıklarını temsil eder. Lisan, edebiyat, müzik, dans, oyunlar, mitoloji, gelenekler, mimari ve sanat gibi öğeleri içeren soyut miras, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından “bir toplumun kültürel ve sosyal kimliğini yansıtacak şekilde fark edilen, bir grup veya bireylerce ifade edilen geleneksel yaratımların bütünselliği” olarak tanımlanmaktadır. Soyut mirasın otantik olabilmesi, onun temsil ettiği geleneksel kültürün, folklorun ve popüler kültürün kendi mekanında, kullanıcıları tarafından asgari teknolojik etkileşimle sergilenmesini gerektirir. (McKercher ve du Cros, 2002, s. 83). 10 1.4. KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI VE TURİZM AMAÇLI KULLANIMI Bir toplumun çevreye olan saygısı ve onu koruyarak yüceltme bilinci, o toplumun gelişmişlik seviyesini gösteren en önemli kanıtlardan biridir. Artan çevre bilincinden doğan koruma isteği, sadece doğal kaynaklara değil kültürel varlıklara da yönelik olmalıdır. Kültürel koruma, toplumların tarihte kat ettikleri yolun birer kanıtı olan varlıkları bir sonraki kuşaklara aktarabilme güdüsü ile oluşan önlemci eylemlerdir (Bektaş, 2001, s. 9). Bir ülkedeki koruma eylemleri, sadece barındırdığı toplumun değerleri ile değil evrensel bir zihniyet ile, korunanın sırf o ülkenin değil dünyanın mirası olduğu kavranarak gerçekleştirilmelidir. Sonuçta bu varlıklar tüm insanlığa miras kalmıştır. Ekonomik ve sosyal refahın ve toplumlar arası anlayışın artmasında kuvvetli bir rolü olan turizm, doğru planlama, uygulama ve denetimlerle geliştirildiği vakit, doğal ve kültürel kaynakların muhafazası açısından da olumlu bir kuvvet olabilmektedir. Turizm sayesinde kültürel varlıkların ekonomik fayda yaratması ve kendilerini finansal açıdan beslemeleri sağlanabilir. Fakat yanlış politikalar da kültürel kaynakların zarar görmesi veya yitimine sebep olabilir. Bu konuda başarılı bir sonuç elde edilebilmesi için, birbirlerinden bağımsız doğmuş turizm ve kültürel miras yönetiminin, hem karşılıklı hem de bağımsız çıkarlarını dikkate alan uygulamalara gidilmesi gereklidir. Bu amaçla, toplum eğitilmeli ve devlet politikaları gözden geçirilmelidir (Holloway, 1994, s. 253; McKercher ve du Cross, 2002, ss. 910; ICOMOS, 1999). Türkiye’de kültürel korumanın devlet politikası olması, 19. yüzyıl Osmanlı dönemine rastlamaktadır. 1869’da “Asar-ı Atika Nizamnamesi” ile başlayan, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurucusu Osman Hamdi Bey’in müzecilik ve restorasyon girişimleri ile devam eden bu süreç, 1982 yılında Türkiye’nin UNESCO tarafından yürürlüğe alınan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme”yi benimsemesi ile ayrı bir önem kazanmış ve günümüze dek çıkarılan bir dizi yasal düzenleme ile ciddi bir devlet politikası haline gelmiştir (Dinçer ve Ertuğral, 2000, s. 74). 11 Türkiye’nin turizm politikası 2003 senesi ile önemli bir yeniden yapılanmaya gitmiştir. İlk olarak Kültür ve Turizm Bakanlıkları tek bir çatı altına sokulmuş ve böylece, küresel turizm rekabetinde özgün değerlerle farklılaştırılmış ürünler oluşturulmasında ve kültürel mirasın korunmasının garanti altına alınmasında ilgili yönetimi yapabilecek bir kurum oluşturulmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen, bir konuşmasında (2 Mayıs 2005), bu birleşik yapının getirdiği pratiklik sayesinde değiştirilen, kültürel mirasın korunmasına yönelik yasal düzenlemelere değinmiştir. Kültürel miras yönetiminin yerel yönetimler aracılığıyla sivil alandan yönlendirilmesini, kültür varlıklarının korunmasını ve kültürel yatırımların teşvik edilmesini, bölgesel koruma kurullarının işleyişine sürat ve esneklik kazandırılmasını ve turizm alanı tahsislerinden sağlanacak kaynakların kültür yatırımlarında da kullanılmasını içeren tüm bu düzenlemeler ile, kültürel mirasın korunmasında engel olarak görülen bürokrasi ve kaynak yetersizliği gibi temel sorunların ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Bu yapılanma ile kültürel mirasın korunması ve turizmin geliştirilmesini bir sistem bütünlüğünde toplayan Türkiye, turizm politikasının yönünü kültürel turizm ve inanç turizmi gibi farklı stratejilere de çevirerek, yüzyıllar boyunca farklı inanış ve kültürlerin bir arada barış içinde yaşayabildiği bir ülke olduğunu ispatlama niyetindedir (İsen, 2005). Bu strateji, ana turizm ürünü olan Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yolundaki genel imajına katkı sağlayacağı gibi, halkın sosyoekonomik ve sosyokültürel durumuna da olumlu etki edecektir. Bu amaçların gerçekleştirilebilmesi için 2010 senesini hedef alan iki süreç dikkat çekmektedir: “Türkiye’nin 2010 Turizm Vizyonu” ve “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti”. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 11 Ocak 2004’te Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen “Türkiye’nin 2010 Turizm Vizyonu ve II. Hamle Dönemi” konulu basın toplantısında, vizyonun içerdiği program ve projelere değinmişlerdir. Bu konuşmada paylaşılan bilgilerin çalışma konusu ile yakından alakalı olanları aşağıda özetlenmiştir: • Kültürel mirasın korunması, Türkiye’nin kültürel çeşitlilik ve zenginliğinin öne çıkarılması, 2010 turizm vizyonunun bir numaralı önceliğidir. • Vizyonunun temel taşları verimlilik, rekabet ve sürdürülebilirlik ilkeleridir. 12 • Ana ürünler, dünyadaki yeni eğilimler doğrultusunda geliştirilecektir. • 2010 yılında toplam yabancı ziyaretçi sayısı 30 milyon turiste ulaşacaktır. • Artan ziyaretçi sayılarına paralel olarak uygulanacak ürün çeşitlendirme ve zenginleştirme projeleri ile toplam gelir 30 milyar dolar olacaktır. • Nitelikli yatak kapasitesi 1 milyonun üzerine taşınacaktır. • En önemli ve öncelikli proje, İstanbul projeleridir: o Tarihi yarımada ve Haliç çevresi o Beyoğlu ve Galata o Kilyos • İstanbul’un turizm potansiyelinin doğru şekilde değerlendirilmesini amaçlayan bu projeler, Türk turizminin 2010 için hedeflediği rakamların yarısının yakalanmasına yetebilecektir. 2010 Turizm Vizyonu’nda ifade edilen bu anlayış, tohumları 2000 senesinde ekilen “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti” girişiminin de ciddiyete binmesine sebep olmuştur. İstanbul’a yönelik bu çalışmaya, Avrupa Birliği’ne üye olmayan Avrupa ülkelerinin Avrupa Kültür Başkenti olabilmesine izin veren, AB Konseyi ve Parlamentosu’nun 25 Mayıs 1999 tarihli 1419/1999/EC sayılı kararının 4. maddesine dayanılarak 2000 yılında, 13 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın koordinatörlüğünde başlanmıştır. 2003 yılından itibaren Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve yüze yakın sivil toplum kuruluşunun desteğini alan bu girişim için hazırlanan dosyanın, 13 Aralık 2005 tarihinde Avrupa Birliği Eğitim ve Kültür Müdürü Van der Pas’a teslim edilmesi ile, İstanbul resmen, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili kararın verileceği 2010 yılı için aday olmuştur. 2006 Mart ayında jüri karşısına çıkacak ve Mayıs ayında hakkında kesin karar verilecek bu girişim ile, Türkiye’nin İstanbul aracılığıyla tanıtılması ve pazarlanması ve aynı zamanda İstanbul şehrinin geri kazanılması amaçlanmaktadır. Dosyada yer alan 76 proje için gerekli 95 milyon dolarlık bütçe İstanbul halkının katkılarıyla, seçilme durumunda bir yıl boyunca gerçekleştirilmesi planlanan 800’e yakın kültürel, sanatsal ve sosyal etkinlik ise Avrupa Komisyonu’nun "Culture 2000" programıyla finanse edilecektir. Bu girişim ile ilgili dikkat çeken diğer noktalar ise şöyle özetlenebilir (Turizmdebusabah.com, 1 Aralık 2005, 13 Aralık 2005, 26 Aralık 2005, 2 Ocak 2005, 16 Ocak 2005, 26 Ocak 2005): 13 • Türkiye’de ilk defa, kamu kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum tarafından ortaklaşa bir proje gerçekleştirilmiştir. • Genel tema olarak, Aristo’dan esinlenilerek “evrenin 4 temel unsuru” işlenmiştir. Buna göre; “toprak”, İstanbul’un kültürel zenginliğini yansıtan tarihi eserleri; “su”, İstanbul Boğazı ve Haliç’i; “hava”, minare ve çan kuleleri ile dini zenginlik ve hoşgörüyü ve “ateş” ise; gençlik, teknoloji ve modern sanatları sembolize etmektedir. Ayrıca bu dört unsur, dört mevsimi de içermektedir. • Adaylığın onaylanması ile İstanbul’un 2010 yılında turist sayısını üçe katlayarak 10 milyon ziyaretçi çekmesi beklenmektedir∗. • İstanbul'un bütün metropoliten ulaşım sisteminin tek bir merkeze bağlanması böylece şehir içi ulaşımın kolaylaştırılması planlanmaktadır • Projelerin bir kısmı kentsel dönüşümleri içermektedir. Örneğin, ilk olarak 2006 senesi içerisinde Tarlabaşı'nın belirli bir bölümünün modernleştirilmesi ve günün yaşama koşullarına uygun hale getirilmesi düşünülmektedir. • Şüphesiz ki, bu yapılanmadan en fazla faydayı alacaklar arasında İstanbul’un tarihi kültürel mirası bulunmaktadır. İlgi bekleyen varlıklar, işlevlendirilerek sürdürülebilir bir koruma altına alınacaktır. Örneğin; Aya İrini'nin arkasındaki boş alan yeniden düzenlenecek, Aya Sofya Müzesi'nin bodrum katında yer alan, ikonaların sergileneceği büyük bir müze açılacak ve Tekfur Sarayı klasik müzik inceleme merkezi haline getirilecektir. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yürütme Kurulu ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Çolakoğlu, İstanbul’u barındırdığı azınlık kültürü sayesinde, diğer kültür başkenti olmuş kentlerden farklılaştıracak projelerin de planlandığını belirtmiştir. Azınlıkların İstanbul kültür mirasının bir parçası olarak bu oluşumun içine girmeleri gerektiğini vurgulayan Çolakoğlu, örneğin, Ermeni Vakfı ve uluslararası kuruluşlar ile işbirliği yapılarak Şan Tiyatrosu'nun yeniden inşa edilip İstanbul'a kazandırılmasından söz etmektedir. Bu konuda bir başka proje ise, bu çalışmanın da proje konusu olan Büyükada Rum Yetimhanesi (Prinkipo Palace) ∗ 2005 Avrupa Kültür Başkenti Cork şehrinin (İrlanda - 120.000 nüfus) yaklaşık 2 milyon turist çektiği belirtilmektedir. 14 binasının, Fener Rum Patrikhanesi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün uzlaştırılması ile "Avrupa Yazarlar Evi"ne dönüştürülmesidir. (2010'da İstanbul Resmen Avrupa Kültür Başkenti, 14 Haziran 2005). Ancak, bu nadir yapının kurtarılmasına ve korunmasına araç olacak bu fikir, Avrupa Komisyonu’na sunulan nihai dosyadaki 76 proje arasında yer almamıştır∗ (Bkz. Ek 1). Türk turizm politikasının gidişatına ışık tutan 2010 Turizm Vizyonu ve 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi, küresel rekabetin yaşandığı turizm piyasasında kitle turizminden farklı ürünler yaratabilmek ve ana ve alt destinasyon odaklı fikirlerle markalaşmaya gidebilmek adına çok önemli atılımlardır. Ancak, ne vizyonun programında ne de kültür başkenti dosyasında, kapsam dışına alınan Büyükada Rum Yetimhanesi’ne yönelik proje hariç, Adalar destinasyonuna değinilmemektedir. Oysaki Adalar’ın arz ettiği doğal ve kültürel potansiyel, kültür başkenti projesinin ana temasıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. Tablo 1.2’de bu ilişki gösterilmeye çalışılmıştır. Tablo 1.2: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ana Teması ile Adalar’ın Turizme Yönelik Doğal ve Kültürel Öz Kaynaklarının İlişkisi “Evrenin Dört Temel Unsuru” “Unsur”a karşılık gelen öz kaynak(lar) “Toprak” Çok çeşitli mimari akımları ve üç büyük İstanbul’un kültürel zenginliğini dini temsil eden 899 adet tescilli eski eser yansıtan tarihi eserler (her 12 dönüme 1 yapı), Türk konut sanatının ve dünya ahşap mirasının en önemli örneklerinden Rum Yetimhanesi “Su” “Ada” denince akla “etrafı suyla çevrili İstanbul Boğazı ve Haliç kara parçası” gelir. Adalar da, doğal olarak, “su” unsurunu İstanbul Boğazı ve Haliç’e nazaran daha çok çağrıştırmaktır. Bu özellik ile proje temasının bu unsurundaki sinerjiyi arttıracaktır. ∗ Bu durumun muhtemel sebebi, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Fener Rum Patrikhanesi’nin uzlaştırılmasının içerdiği çeşitli zorluklar olmalıdır. Konu ile ayrıntılı açıklama, çalışmanın ikinci kısmının beşinci bölümünde, “Mülkiyet Sorunu” başlığı altında verilecektir. 15 Tablo 1.2: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ana Teması ile Adalar’ın Turizme Yönelik Doğal ve Kültürel Öz Kaynaklarının İlişkisi (devamı) “Evrenin Dört Temel Unsuru” “Unsur”a karşılık gelen öz kaynak(lar) “Hava” - Müslümanların, Hıristiyanlığın çeşitli Minare ve çan kuleleri ile mezheplerine mensup toplulukların ve dini zenginlik ve hoşgörü Musevilerin karşılıklı hoşgörü ve uyum içerisinde yaşadıkları gerçek ortam; - 2005 senesinde gündeme gelen ve bünyesinde cami, kilise ve sinagog da bulundurarak Mevlana’nın “Kim olursan gel” sözünü hatırlatan, hoşgörüyü temsil eden “Sivriada Semazen Heykeli” projesi “Ateş” Tarih boyunca birçok sanatçı ve Gençlik, Teknoloji ve edebiyatçıya ev sahipliği ve ilham Modern Sanatlar kaynaklığı; Uluslararası İstanbul Adalar Kültür ve Sanat Festivali, Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi Derneği Tabloda da açıkça görüldüğü üzere, Adalar, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olma gayretine ciddi katkı sağlayacak durumdadır. Özellikle, “su” ve “hava” unsurlarında İstanbul’un diğer bölgelerine rekabetçi üstünlük kurduğu gözlemlenen Adalar’ın esaslı bir turizm politikasının parçası olması gerekmektedir. Adalar’ın bu potansiyelini değerlendirmek, onun bölgesel ekonomik yapısını sağlamlaştıracak ve İstanbul’un kültür ve turizm ürününde katma değer yaratacaktır. Dolayısıyla, Adalar’ın potansiyelinin İstanbul’la bütünleşik bir şekilde harekete geçirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, proje konusu yapının İstanbul’la beraber tamamlayıcı dış çevresi olması nedeniyle, Adalar’a da genel ve turizme yönelik özellikleri açısından yeri geldikçe değinilecektir. Ancak, Adalar’da turizmin geliştirilmesine yönelik fikirlerin çalışma sınırları dışında olması nedeniyle, ikincil bir çalışmaya da gidilmiş ve Ek 2’de sunulmuştur. Ekte sunulan öneriler, ana çalışma içerisinde Adalar hakkında verilen bilgilere dayanmaktadır. 16 1.5. TARİHİ MİRASIN KORUNMASININ MAKRO ETKİLERİ Tarihi mirası korumak, bir bölgenin estetik yapısını düzeltmenin yanında, bölge ekonomisi ve imajına da ciddi katkılar sağlamaktadır. Florida’da tarihi mirasın korunmasının ekonomik etkisini ölçmeye yönelik yapılan bir araştırma (Center for Governmental Responsibility, University of Florida College of Law ve the Center for Urban Policy Research, Rutgers University, 2002), bu etkinin senelik 4,2 milyar dolar olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gelirin içeriğindeki başlıca unsurlar ise, miras turizmi (heritage tourism), iyileştirme çalışmaları ve gayrimenkul değerleridir. Etkiye en fazla katkıyı sağlayan miras turizmi, 3,72 milyar dolarlık turistik harcama yaratmış ve 107.607 kişiye istihdam sağlamıştır. Tarihi mirası iyileştirmeye yönelik inşaat çalışmaları ise, 350 milyon dolarlık bir iş hacmi yaratmış ve bu rakamın 200 – 250 milyon doları yerel istihdama ücret olarak harcanmıştır. Yine bu çalışmada, tarihi mirasın korunduğu bölgeler ile civar bölgelerde bulunan 28.000 gayrimenkulü içeren karşılaştırma analizleri göstermiştir ki, korunmuş bölgelerdeki mülklerin değeri diğer bölgelere kıyasla daha yüksek olmaktadır. Florida için yapılan bu çalışmanın bir benzeri de İstanbul için uygulanmıştır. Dinçer ve Ertuğral’ın (2003) gerçekleştirdiği bu araştırma, konunun özeline inerek zaten otel olan veya otele dönüştürülmüş tarihi yapıların Türk ekonomisine sağladığı katkıyı incelemiştir. 26’sı özel, 18’i belediye belgeli ve çoğunluğu 19. yüzyıl Türk konutu özelliğine sahip 44 işletme üzerinde yapılan bu araştırmaya göre; konuk profillerini eğitimli ve üst-gelir grubu Avrupalı ve Amerikalı turistlerin oluşturduğu bu oteller, mimari özellikleri ve ziyaretçileri üzerinde yarattıkları yüksek memnuniyet seviyeleri ile Türk kültürünün tanınması, turizmde ziyaretleri tekrar eden müşteriler oluşması ve ekonomiye döviz girdisi gibi ciddi katkılar sağlamaktadır. Görüldüğü üzere, tarihi yapıların otel işlevi ile kullanımı, hem hitap edilen kaliteli müşteri kitlesi sayesinde yapıların korunması için gerekli fonların içsel oluşumunu sağlamakta, hem de genel imaj ve ekonomiye olumlu katkı sağlamaktadır. Bu oteller, işletme konusunda uzmanlaşmış, geniş dağıtım olanaklarına sahip uluslararası zincirlerce yönetildiğinde ise; bu katkı, Conde Nast Traveler dergisinin 385 bin oyla “Avrupa’nın en iyi oteli” seçtiği “Four Seasons Hotel İstanbul” örneğinde olduğu gibi daha da artmaktadır. Bu tarz ödüllerin genel tanıtıma katkısı oldukça yüksektir (Turizmdebusabah.com, 4 Aralık 2005). 17 İKİNCİ KISIM: PRINKIPO PALACE (BÜYÜKADA RUM YETİMHANESİ) HAKKINDA GENEL BİLGİLER Çalışma konusu mekâna yönelik bir proje önerisi oluşturmadan önce yapı hakkında birtakım genel bilgileri belirtmekte fayda vardır. Zira bu bilgiler, projeyle ilgili teknik, ekonomik ve yasal değerlendirmeler ile pazar ve ürün araştırmalarına kaynak oluşturacaktır. Dolayısıyla, bu kısımda Prinkipo Palace (Büyükada Rum Yetimhanesi)’nin konumu, tarihçesi ve mimarisi ile fiziksel ve mülkiyetine ilişkin yasal durumunu içeren bilgilere yer verilmiştir. 2.1. KONUM: ADALAR İLÇESİ Prinkipo Palace (Büyükada Rum Yetimhanesi), İstanbul’un Anadolu yakası güney sahillerinin karşısında kalan Prens Adaları’ndan, 5,4 km2 ile en büyüğü Büyükada’nın iki zirvesinden biri İsa Tepe’nin üzerinde Hristos Manastırı’nın biraz ilerisindedir (Ek 3). Yapının konumundan bahsederken, ona ev sahipliği yapan ve kendine öz birtakım özellikler barındıran Adalar’dan da söz etmek gerekir∗. Adalar, büyükten küçüğe; Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedef Adası, Yassıada, Sivriada, Tavşan Adası ve Kaşık Adası olmak üzere dokuz parçadan oluşur (Ek 4). Ayrıca bu dokuz adaya yaklaşık 1000 sene önceki bir depremde üzerindeki manastır ile sulara gömülmüş olan ve izleri Bostancı açıklarında bulunan (Yıldız Kayalığı) Vordonos (Vordonisi) adacıklarını da eklemek gerekir (Vordoni Kayalıkları ya da “keşfedilen 10. ada”, 2005). Adalar’ın bilinen tarihi, Bizans dönemi ile başlar. Batı kaynaklarında Adalara verilen “Prens Adaları” adı, Doğu Roma İmparatorluğu devrinde, imparator ailesinden birçok şahsın buraya sürgün edilerek, Bizans tarihçilerinin 8. yüzyıldan ∗ Buradaki ve Bölüm 3.1’deki bilgiler, Adalar Kaymakamlığı’ndan derlenmiş (2005), yeri geldikçe başka kaynaklarla desteklenmiş veya zenginleştirilmiştir. 18 itibaren haklarında söz etmeye başladığı manastırlarda hapsedilmiş olmalarından gelmektedir. Adaların tarihte bilinen münferit isimleri ise; Prinkipo (Büyükada), Halki (Heybeliada), Antigoni (Burgazada), Proti (Kınalıada), Pita (Kaşıkadası), Terebintos (Sedefadası), Neandros (Tavşanadası), Plati (Yassıada) ve Oxis (Sivriada)’dır. Adaların Türk hâkimiyetine geçişi, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in 1453’teki İstanbul kuşatması sırasında Baltaoğlu Süleyman Bey’in Adaları ele geçirmesi (17 Nisan 1453) ile gerçekleşmiştir. İstanbul’un fethinden sonra, Adalar’daki manastırlar boşaltılmış, halkın çoğu İstanbul civarındaki yerleşimlere göç etmiş, Adalar da 19. Yüzyıl ortalarına kadar kendi haline terk edilmiştir. Adalar, 1839 Tanzimat Fermanı ile yabancılara mülk edinme olanağı tanıyan yasal düzenleme sonunda hızla gelişme sürecine girmiştir. İlk kez Fransızlar Adaları sayfiye yeri olarak seçmişlerdir. Adalar’ın giderek önem kazanmasına neden olan bir diğer gelişme, Adalar’la İstanbul ve Kadıköy arasında 1846’dan itibaren düzenli vapur seferlerinin başlatılması olmuştur. İstanbul’un zenginleri, azınlıklar ve yabancı uyruklular bu gelişme sürecinde Adaları bir sayfiye yeri haline getirmişlerdir. 1840 yılında Adalar nüfusu 1.816 iken 1865 yılında 6.000’e ulaşmıştır. Bu gelişme sonunda İstanbul’da kurulan ilk üç belediye dairesinden biri, 1861’de Yedinci Daire diye anılan Adalar Belediyesi olmuştur. 1867 tarihli Vilayet Nizamnamesi’yle ilk kez özel yönetimli bir vilayet durumuna gelen ve Zaptiye Nezareti’nce yönetilen İstanbul’un bir ilçesi olmuştur. Adalar’ın, yönetim durumu 1867’den günümüze kadar değişmemiş, her dönemde İstanbul’un bir ilçesi olarak kalmıştır. Kaymakamlık kurumunun yanında, 1984 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde İlçe Belediyesi kurulmuş olup, halen aynı statüde devam edilmektedir. Yönetim merkezi Büyükada olan Adalar İlçesi’nin mevcut belediye yönetimi Türkiye Cumhuriyeti’nin de iktidarında bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi’ndedir. 2000 Sayımına göre 17.738 olan Adalar nüfusu, evlerin daha çok yazlık olarak kullanılmasından dolayı Nisan ve Mayıs’tan itibaren artarak, Temmuz-Ağustos aylarında Büyükada’da 65.000 (Sedefadası dahil), Heybeliada’da 45.000, Burgazada’da 15.000 ve Kınalıada’da 25.000 olmak üzere, toplam 150.000 civarına ulaşmakta; bu nüfusa hafta içi günlerde 20–30 bin, hafta sonları ve tatil günlerinde ise 70–100 bin civarında günübirlik ziyaretçi eklenmektedir. Adalardan Büyükada, 19 Heybeliada, Kınalıada, Burgazada ve Sedefadası’nda yerleşim bulunmakta iken, Kaşıkadası özel mülkiyete, bugün için meskûn olmayan Yassıada, Sivriada ve Tavşanadası ise Hazine’ye aittir. Adalar halkı, devamlı ikamet eden ve sadece yaz aylarında ikamet edenler olarak iki gruba ayrılabilir. Devamlı ikamet eden nüfus ile yaz aylarında ikamet eden nüfusun arasındaki sosyoekonomik ve kültürel farklılık açık bir şekilde kendini belli etmektedir. Günümüzde de birçok ünlü politikacı, bilim adamı, gazeteci, yazar, televizyoncu, sanatçı Adalar’da mesken sahibidir. Bunun yanında, Adalar’ın nüfusundaki etnik farklılık ve bunun yarattığı kültürel mozaik de göze çarpmaktadır. Adalar İlçesi; başta İstanbullular için bir sayfiye, dinlenme ve eğlence yeri olarak kendini göstermeye devam etmektedir. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar Adalar halkının geçiminde ve bölgenin sosyokültürel canlılığında bir lokomotif olan turizm endüstrisinin bugünkü durumu, mevsimsellik ve kaybolan yabancı dış talep sebebiyle eski görünümünden uzaktır (Türker, 2004, s. 16). Sanayi alanında da herhangi bir kuruluş yoktur. 1820’li yıllara kadar Büyükada’da demir madeni, Heybeliada’da ise bakır ile karışık demir madenlerini işleyen tesisler kapatılmıştır. Aynı akıbetle, Değirmen Plajı mevkiinde işletilen un fabrikası ile 1894 yılında kurulan konserve sebze fabrikası da karşılaşmıştır. Günümüzde, yerleşik nüfusun bir bölümü İstanbul’da çalışmakta ve vapurla günübirliğine kente gidip gelmekte, geri kalanı ise genellikle; faytonculuk, esnaflık, bahçıvanlık, balıkçılık, inşaat işçiliği, lokantacılık, demircilik, marangozluk, çiçekçilik, kır gazinosu işletmeciliği ve hamallık gibi alanlarda uğraş vermektedir. Adalar İlçesinde, yerleşik halk yaz mevsiminde yoğun bir şekilde çalışmakta, kış mevsiminde ise çalışma hayatı oldukça durgun geçmektedir. Adalar İlçesi sayfiye yeri olarak önem taşıdığından, tarım yapmak için topraktan yararlanılmamaktadır. Çok küçük çapta sebzecilik ve çiçekçilik yapılmaktadır. Sığ olmasına karşın toprak verimlidir; zeytinlik, bağ ve bahçelik için elverişlidir. 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli miktarda şarap üretimi yapılmakta iken, 20. yüzyıl başından itibaren bağların terk edilip boş bir arazi halini alması ve yoğunlaşan yapılaşma ile ağaçlandırma bu üretimi sona erdirmiştir. 20 Adalar’da, doğal zenginliklerle beraber, çoğu dini yapılar ve sivil mimari örneklerinden oluşan 899 adet tescilli eski eser mevcuttur. Her biri kültürel hazine olan bu eserlerin en önemlilerinden biri de dünyanın en büyük ahşap yapılarından biri olan Prinkipo Palace / Büyükada Rum Yetimhanesi’dir. 2.2. YAPININ TARİHÇESİ Bu bölümde, yapının bir otel olarak doğuşundan günümüzdeki harabe haline gelişine kadar geçirdiği bir asrı aşkın süre, detaylı bir anlatımla sunulacaktır. Tablo 2.1, yapının geçmişini kronolojik olarak özetlemektedir. Tablo 2.1: Prinkipo Palace / Büyükada Rum Yetimhanesi’nin Kronolojisi 1898 – 1899 Binanın “Prinkipo Palace” adlı bir otel olmak üzere inşası 1899 – 1902 Otelin açılamaması ve binanın atıl kalması 1902 – 1903 Binanın Rumlar tarafından alınışı ve yetimhaneye çevrilmesi 1903 – 1915 Yetimhane işlevi 1915 – 1918 Kuleli Askeri Lisesi ve müttefik kuvvetlerin binaya yerleşmesi 1919 – 1920 İşgal Güçlerinin Rus göçmenleri binaya yerleştirmesi 1920 – 1964 Yetimhane işlevi (1942’den sonra karma) 1963 – 1964 Binanın can güvenliği olmaması sebebiyle boşaltılması 1991 – 1996 Binanın otel yapılmak üzere kiralanması 1997 – 2006 Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Fener Rum Patrikhanesi (güncel) arasındaki binanın mülkiyetine ilişkin davalar silsilesi 19. yüzyılın ortalarında, Osmanlı’da Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) Fermanları ile başlayan Batılılaşma süreci, Avrupalılar başta olmak üzere yabancıların İstanbul’a yoğun bir ilgi göstermesine sebep olmuştur. Bu durumun doğal bir sonucu olarak dış turizm hareketleri de canlanmış, oluşan talebe cevap vermek adına çağın modern ve konforlu otelleri, başta Pera (Beyoğlu), Adalar ve Boğaziçi olmak üzere İstanbul’un çeşitli semtlerinde bir bir belirmeye başlamıştır. 1841’de Hotel d’Angleterre’nin açılışıyla başlayan bu trendi, Grand Hotel d’Orient (1849 – Beyoğlu), Hotel de Londres (1855 – Beyoğlu), Ambassadeurs (1855 – Beyoğlu), Calypso (1858 – Büyükada), Giacomo (1860 - Büyükada), Halki Palas 21 (1862 – Heybeliada), Bosphorus Summer Palace (1894 – Tarabya), Pera Palas (1895 – Beyoğlu) ve Tokatlıyan (1897 – Beyoğlu) gibi oteller takip etmiştir (Zat, 2005). 1883 yılından itibaren İstanbul’a yönelik yabancı turist akışında önemli bir yeri olan “Compagnie Internationale des Wagon-Lits et des Grand Express Europeens”, kısaca Wagon-Lits (Yataklı Vagonlar) Şirketi, Paris-İstanbul arasında işleyen “Şark Ekspresi (Orient Express)” adlı dünyaca ünlü tren seferlerinin yolcularına kaliteli konaklama sağlamak adına, “Büyük Avrupa Otelleri (Compagnie Internationale des Grand Hotels)” isimli bir yan firma kurarak Bosphorus Summer Palace’ı inşa etmiş, Pera Palas’ı ise maliklerinden satın alarak hizmete sokmuştur (Zat, 2005, ss. 65-66). Yine bu şirket, 19. yüzyılın sonlarına doğru bu çalışmanın da konusu olan Prinkipo Palace’ı, devrin önemli mimarlarından Alexandre Vallaury’ye yaptırmıştır. Yönetiminde Kont Maurice de Bochard’ın bulunduğu Büyük Avrupa Otelleri Şirketi, Prinkipo Palace’ı, “Monte Carlo” tipi lüks bir yazlık kumarhane oteli∗ tarzında 1898-1899 senelerinde 50.000 altın maliyetle yaptırmıştır. Ancak, Padişah II. Abdülhamit kumarhanenin açılışına izin vermeyince, yeterli karlılığı sağlayamayacağını düşünen şirket, oteli işletmekten vazgeçmiş ve böylece merkeze uzaklığı ve aşırı büyüklüğü nedeniyle 1902 yılına kadar alıcı bulamayan yapı kullanılamamıştır (Gülersoy, 2001, s. 6). ∗ Gülersoy, kitabında (2001, s. 7) Akilas Millas’ın verilerine tam olarak katılmayarak, binanın Büyük Avrupa Otelleri şirketi tarafından yaptırılmış lüks bir otel olmayabileceğini savunmuştur. Bu tezini üç bulgu ile desteklemektedir: (1) Pera Palace bu yapıdan çok daha lükstür. Bu yapının hiç oda banyosu yoktur ve kat banyoları da yetersizdir. (2) Tavanlarında ve duvarlarında süsleme olmaması sebebi ile bu büyük ama tiyatrosu hariç basit bir yapıdır. (3) 1902’deki satış işleminde tapu belgelerinde adı geçen şahıs Londra’da oturan bir İtalyan Kontu’dur. Merkezi Paris ve Brüksel olan Wagon Lits ile bu şahsın bir ilgisi görülememektedir. Araştırmacı, Gülersoy’un sunduğu bu antitezi destekleyen bulgu ve yorumları yetersiz ve eksik görmektedir: (1) 19. yüzyılda otelciliğin hızla geliştiği ABD’de dahi bazı odalarına banyo ekleyen ilk otel The New York Hotel (1844), tüm odalarında banyo olan ilk otel ise 1908’de açılan Buffalo Statler’dır (Rushmore ve Baum, 2001, s.3). Ayrıca, burayı satın alan Zarifi ailesinin yapıyı yetimhaneye çevirmek üzere fiziksel müdahale de bulunduğu da dikkate alındığında, lüks görülen banyo mekanlarının iptal edildiği düşünülebilir. (2) İç mekanlarda süslemeden kaçınmak, mimarın estetiği sadelikle yakalama çabasından kaynaklanabilir. Vallaury, dış cephede de bezeme yoluna gitmemiş, gereken görkemi kademeli kat planları ile düşey görsel etki yaratarak yakalamıştır (Tanyeli vd, 1998, s. 101). Ayrıca işletme izni alamayacağını anlayan şirketin inşaatın son dönemlerinde yatırımı kesmesi ile son işçiliğin gerçekleşememiş olması ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır. (3) Bahsedilen belgelerin Türkçe çevirilerinden 1902 tarihli tapu senedinde “Kont Mavriçova Bozaridi”, 1926 tarihli bir belgede “Kont Mavriçova Bozdari” ve 1902 tarihli satış vekaletnamesinde “Kont Mavriço Bozdari” olarak geçen isimlerin (Gülersoy, 2001, ss. 18-20) Büyük Avrupa Otelleri Şirketi Başkanı Kont Maurice de Bochard’ın isminin İtalyanca yazılış veya okunuşları olabileceği ihtimalini Gülersoy’un kendisi de belirtmektedir. 22 II. Abdülhamit’in açılışa izin vermeyişinin ardında kumarhane karşıtlığından daha derin sebepler olduğu da söylenebilir. İstibdat döneminde istihbaratçılık (jurnalcilik) ve tedbirciliğe ne kadar önem verildiği genel kabul görmüş tarihsel bir gerçektir. Bu durumdan o dönemin otelcilik sektörü de kimi zaman etkilenmiştir. Örneğin, padişah birbiri ardına açılan Bosphorus Summer Palace ve Pera Palace’ın isimlerinden dahi rahatsız olmuş ve 15 Şubat 1895 tarihli bir “Hususi İradesi”nde, “Palace” kelimesinin “saray” manasına gelmesinin ileride birtakım sakıncalar doğuracağı gerekçesi ile otellerin isimlerinin değiştirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Zat, 2005, s. 77). Padişahın, Prinkipo Palace’ın açılmasına izin vermeyişinin ardında da, Ada halkının genel inanışına göre; “Jön Türkler”in burada toplantılar yapmak üzere konumlandıkları istihbaratı yatmaktadır. Gülersoy (2001, s. 8), bu bilginin Adalar’da o dönem ciddi rekabet içinde olan diğer otellerce verilmiş olabileceğini öne sürmektedir. Sonuç olarak, yapı şirketin elinde kalmış ve yaklaşık iki yıl boyunca alıcı bulamamıştır. Boş duran mekanın yetimhaneye çevrilmesi fikri ise; Rıfat Behar’ın, Focus Dergisi 1996 Aralık sayısında yayınlanan “Bir Zamanlar Prinkipo Palas” adlı makalesinde yer alan bilgilere göre, yazar Ahmet Rasim’den gelmiştir (Gülersoy, 2005, s. 8’den). Bu öneriye ilk cevap veren de, 1894 depreminde Yedikule’deki hastanelerinin bahçesindeki yetimhane (Ethniko Orfanotrofio – Milli Yetimhane) ağır zarar gördüğü için zaten bir yer aramakta olan ve 19. yüzyılda Adalar’da hakim nüfus olan Rumlar olmuştur. 1901 yılında ikinci defa Patrik seçilen III. Yoakim, konuyla ilgilenmesi için Büyükada Belediye Başkanı İoannis Hocapulos’a haber göndermiş, Arap İzzet Paşa, Padişah ve Patrikhane arasında aracılık yapmış ve karşılığında kendisine “Blaque Bey” Köşkü hediye edilmiş (Gülersoy, 2001, s. 9; Türker, 2000, 2004, s. 75); ve II. Abdülhamit’in padişah olmadan önce yaşadığı mali sıkıntıların giderilmesinde önemli bir rolü olan, Düyun-u Umumiye’nin kurucusu banker Yorgo Zarifi’nin (Zarifi, 2005, s. 58) dul eşi bayan Eleni adına oğlu Leonida Zarifi 3.700 altın lira ödeyerek mülkü satın almış ve Patrikhaneye yetimhane olması kaydıyla bağışlamıştır. Bu olayların birincil kaynağı olan, Leonida Zarifi’nin dedesiyle aynı adı taşıyan oğlu, Yorgo Zarifi, hatıralarını anlattığı kitabında (2005) konudan şöyle bahseder (s. 259): 23 Daha sonra, büyük vurgunların gerçekleştirildiği bir dönemde, tüm bu ormanlık alan (Hıristos Tepesi; a.n.) yabancı işadamları tarafından satın alındı. Buraya çok büyük bir “Palace” inşa edildi. Ancak, şirket işe başlayamadan iflas etti. Babaannem Zarifi (Eleni; a.n.), tüm şirketi tasfiye memurlarından satın aldı. Babam oteli yetimhaneye dönüştürdü... Patrik Yoakim yetimhanenin açılışında bulundu. Fakat açılışı takriben yirmi sene sonra gerçekleşti, bu nedenle de konudan vakti geldiği zaman bahsetmek istiyorum.∗ Bu kaynaktaki bilgilere dayanılarak, Padişahın otelin açılışına izin vermeyişinin arkasında adanın o tarihteki yerlisi olan Rumların bir tür direncinin olduğu da söylenebilir. Zarifi Ailesi – II. Abdülhamit ilişkisi dikkate alındığında bu ihtimal daha da kuvvetlenmektedir. Binanın satış işlemi 22 Temmuz 1902 günü tamamlanmış, bunu takiben Rum Yetimhanesi olarak kullanılmasına izin veren padişah fermanı alınmış ve mülk Rum Patrikhanesi adına tescil edilmiştir (Ek 5). Açılış töreni Eleni Zarifi’nin isim günü olan 21 mayıs 1903 tarihine denk getirilmiş ve Patriğin de hazır bulunduğu kalabalık bir davete sahne olmuştur. Patrik tarafından padişaha yollanan ve yetimlerin şükran ve minnetlerini belirten telgrafa karşılık, II. Abdülhamit, yetimlere 146 altın göndermiş, binanın 1800 liralık emlak vergisi ve kuruluşun tabi olduğu her türlü vergiyi muaf kılmış, ayrıca her gün 7,5 okka et ile gerekli ekmeğin saray tarafından karşılanmasını buyurmuştur (Tuğlacı, 1994; Türker, 2000). 1905 yılında 250 çocuk için başvuru yapılan yetimhaneye kurayla 150 çocuk kabul edilebilmiş, ancak patlak veren I. Dünya Savaşı ile 1915 – 1918 yılları arasında Kuleli Askeri Lisesi binaya el koymuş ve yetimler Heybeliada Rum Ticaret Okulu’na, buraya da Bahriye tarafından el konulmasıyla Heybeliada Ruhban Okulu’na, oraya sığmayınca da Kınalıada Siniosoğlu Yetimhanesi’ne taşınmışlardır. El konulan yetimhane 1919’da İşgal Kuvvetleri tarafından zapt edilinceye kadar müttefik Alman askerlerine tahsis edilmiş, 1919’da ise Çarlık Rusya’sından kaçan eski Rus soylularına ev sahipliği yapmıştır (Gülersoy, 2001; Türker, 2000). ∗ Yazar kitabın devamını getirememiş, zaten bu kaynak da ancak 2002 senesinde torunu Yorgo Bonanos tarafından bastırılmıştır. 24 Rusların Adalar’ı bırakıp para kazanma adına Beyoğlu’na gitmeleri ile (Gülersoy, 2001, s. 11) İşgal Kuvvetleri yönetimi, 1920 yılında tekrar Rum yetimleri binaya yerleştirmiştir. Ancak savaş ve göçler sebebi ile yetimlerin sayıları hızla artmış ve 1905’te 150 çocuğu anca barındıran yetimhane 1922 yılında 1290 yetime bakmak zorunda kalmıştır. Atatürk döneminde fazla sorun yaşamayan yetimhane, 1942’de Rum kızlarının barındığı Heybeliada Rum Ticaret Okulu’nun Deniz Kuvvetlerine devredilmesi sonucu buradaki çocukların binaya taşınmasıyla karma bir yapıya sahip olmuştur. Yetimhane, 1903-1956 yılları arasında toplam 5744 çocuğu barındırmış, Kıbrıs sorunu nedeniyle Türk-Yunan ilişkilerinin gerildiği 1964 yılında ise, bir teftiş sonrası can güvenliği olmadığı gerekçesiyle 21 Mayıs günü kapatılmış ve buradaki kızlar Hıristos Manastırına, erkekler ise Aya Nikola manastırına yerleştirilmişlerdir (Türker, 2000). Kapatıldığından beri ilgi görmeyen bina, 1990’lı yıllarda “Prinkipo Palace” adı altında bir otel projesi ile gündeme gelmiştir. Projeyi geliştiren ve Patrikhane’den kiralanması sürecini başlatan bir kişi, 1991 yılında yapının incelenmesi ve belgelenmesi için bir mimarlık grubunu görevlendirmiştir. Çalışmalar sonucunda sadece kitleyi ve içindeki fonksiyonu içeren bir avam proje yapılmış ve yapıyı koruma biçimi belli olmamasına karşın 20 Mayıs 1992 tarihinde onaylanmıştır. Aradan geçen dört yılda pek bir gelişme olmamış, ancak Four Seasons Sultanahmet gibi tarihi mirasın üzerine kurulan turizm projelerine yönelik yatırım eğilimi artınca, Turizm Yatırımcıları Derneği’nin üyelerinden oluşan bir grup projeyi gerçekleştirmek adına bir anonim şirket kurmuştur (Tanyeli vd, 1998). Ancak şirketin yaptığı yazılı bir açıklamada; “yapının, yapılan araştırmalar neticesinde, yıkılmadan halka açık bir otel işletmesine dönüştürülmesinin birçok sakıncaları olacağı sebebi ile projelerden görüleceği gibi mevcut binanın tüm röleveleri alınarak bugünün anlayışı ile eskiye sadık kalınarak çağdaş ve nostaljik bir turistik tesis olarak gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır” (Ekinci, 10 Ekim 1996) diye beyanatta bulunması, Ada Dostları Derneği gibi çeşitli sivil toplum kuruluşlarının tepkisini çekmiştir. Bu sırada Türk-Yunan ilişkilerinde oluşan gerginliğe paralel olarak (Ural, 1998) Dışişleri Bakanlığı Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili bir maddesini öne sürerek, yapının özgün işlevi dışında kullanılamayacağını belirtmiştir. Buna karşılık, konuyla ilgili proje grubu, yapının özgün işlevinin otel olduğunu ispatlar bir raporu bakanlığa 25 sunmuştur. Ancak bu sefer de Vakıflar Genel Müdürlüğü, Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı’nı mazbut statüye almış ve konuyla ilgili karşılıklı davalar süregelmiştir (Tanyeli vd, 1998). Davaların güncelliğini koruması sebebiyle, bu konu tarihçe kapsamından çıkmaktadır ve 2.5. bölümde, “Mülkiyet Sorunu” başlığı altında incelenecektir. 2.3. MİMARİ ÖZELLİKLER VE ÖNEM Dünyanın en büyük ahşap yapıları arasında gösterilen Prinkipo Palace’ın arz ettiği kültürel önem hem mimari açıdan hem de mimarı açısındandır. 1850-İstanbul doğumlu Levanten bir Osmanlı vatandaşı olan mimar Alexandre Vallaury, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurucusu bulunduğu mimarlık bölümünde kesintisiz olarak 25 yıl hocalık yapmıştır. 19. yüzyılın en iyi mimarlık okulu kabul edilen Paris Ecole Nationale des Beaux-Arts’da öğrenim gören Vallaury, geleneksel Türk mimarlığını Beaux-Arts ilkeleri çerçevesinde yorumlamıştır. Osmanlı devrinin kültürel mirasın korumasındaki öncülerinden Osman Hamdi Bey tarafından "Mimar-ı Şehir" olarak anılan Vallaury, 1896 yılında Fransız hükümeti tarafından Légion d’Honneur’e layık görülmüştür (Mimarlık Müzesi, 9 Aralık 2005). Başlıca eserleri; Paris Fuarı Türk Pavyonu, Cercle d’Orient, Karaköy Osmanlı Bankası Binası, Arkeoloji Müzesi, Yeni Karaköy Hanı, Union Française, Düyun-ı Umumiye Binası, Afif Paşa Yalısı, Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binası, Pera Palas (Akpolat, 1994) ve bu çalışmanın da konusu olan Prinkipo Palace’tır (Genel görünüm için bkz. Ek 6). Ekinci (10 Ekim 1996), Alexandre Vallaury’nin yapıyı ahşaptan yapmasının nedenleri arasında, yapının içinde bulunduğu ormanla bütünleşebilmesine ve ahşabın kâgir malzemelere nazaran kolay taşınırlığına dikkat çekmiştir. Bu nedenlere, yapının 1894’teki İstanbul depreminden hemen sonra 1898-1899’da yapılması sebebiyle, güvenlik kaygısı da eklenebilir. B. Alper, yapıyı “Türk ahşap konut şeması ve teknolojisinin farklı boyutta ve farklı işlevde bir yapıya uygulanmasının görkemli bir örneği” olarak tanımlarken (Tanyeli vd, 1998, s. 101); Ekinci de, “sadece mimari kimliğiyle değil 100 yıldır ayakta duran ahşap statiği ile de Avrupa’da ve hatta dünyada eşine az rastlanır bir kültür varlığı olarak” tanımlamaktadır. 26 26 dönümlük bir bahçe içerisinde, 206 odalı lüks bir otel olarak inşa edilen, 101m uzunluğunda, 18m ila 38m genişliğinde ve bodrum katıyla beraber 24m yüksekliğindeki 5-6 katlı bu yapının, o dönemin son teknolojisi ile donatılmış Fransız mutfakları, süslemeleriyle estetiğe hitap eden 7,5m yüksekliğinde bir tiyatro salonu, restoranı ve 13 odalı yaklaşık 400m2 büyüklüğünde otel idaresi için yapılmış ancak sonraları hastane ve okul olarak kullanılmış bir binası daha vardır. Deleon (2003, s. 69), Panayia Kamariotissa Şapeli’nin de buranın ibadethanesi olduğu bilgisini verir. Otelin yetimhaneye çevrilmesi sırasında birtakım fiziksel müdahalelere uğradığı bilinir. Örneğin sonradan merdiven olarak eklenen kagir bloklar bunlara örnek gösterilebilir (Tanyeli vd, 1998, s. 100). Bunun yanında, Alper’in 1994’te yayınladığı röleve çizimlerine bakılırsa, giriş üstü katlarda, koridora bağımsız kapısı ve dışarıya bakan (bina içinde ışıklık da vardır) en az bir penceresi olan, yeterli büyüklükteki otel odası olabilir mekanların sayısının 117 olduğu göze çarpmaktadır. Özgün projesinde bu rakamın 206 olduğu göze alınırsa, yapının uğratıldığı iç tasarım değişikliğinin boyutu daha rahat anlaşılabilir. Örneğin, ikinci ve üçüncü katların güney kanatlarında bulunan 28’er metrekarelik yedi sıra odanın arasındaki duvarlar da geçişler açılmış ve ortaya 210 metrekarelik bir alan çıkarılmıştır. Gülersoy, 2001, s. 25‘te yetimhane geçmişini gösteren bir fotoğraf da, bu uygulamanın yatakhane düzenini gerçekleştirmek için yapıldığının bir kanıtıdır. Yapının halk arasında “al ya da kırmızı palas” olarak bilinen bu isminin onun özgün rengi nedeniyle söylendiği düşünülür. 1923 tarihli bir kartpostal, bu düşüncenin doğruluk payını ortaya koymaktadır (Pars, 1994a). Ancak yapı, günümüzde rengini çoktan unutmuş bir şekilde, bir var oluş savaşı vermekle meşguldür. 2.4. GÜNCEL FİZİKSEL DURUM Yapıldığı günden beri, layığıyla bir koruma ve bakım göremeyen yapı, ilk ciddi fiziksel darbeyi I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında almıştır. Bu dönemde, sırasıyla yaklaşık 15.000 Alman Askeri, yüzlerce Rus göçmen ve 1290 yetim barındırmak zorunda kalan mekan, özellikle ısınma zorluğu çeken Rusların ahşabı koparıp yakmaları gibi eylemlerle, o zamanın değerine göre 50.000 liralık hasar 27 görmüştür. 1958 yılında, Patrik Athinagoras ve yetimhane müdürü Hristo Mavrofridis’in ilgi ve çabaları ile bir nebze tadilat görmüşse de (Gülersoy, 2001; Tuğlacı, 1994; Türker, 2000), ısınma ve bakım masrafları her zaman sorun olmuş ve 1964’ten bu yana hiçbir onarım ve bakım görmemiş ve bir iddiaya göre; tamir taleplerine de izin verilmemiştir (Avrupa'nın en büyük ahşap binasıydı çürüdü, 16 Aralık 2004). Ahşap konusunda uzman bir mühendis olan Yeomans, 1997 yaz aylarında binanın onarılabilirliğini incelemiştir. Tarih Vakfı Bilgi-Belge Merkezi’nin 23 Şubat 1998’de düzenlediği, “İstanbul’da Ahşap” konulu panelde konuşan Yeomans, durumu şöyle izah etmiştir (Tanyeli vd., 1998, s. 102): Bugün binanın etrafında dolaştığınızda güney ve doğu cephelerinin en kötü durumda olduğunu görürsünüz. Buralarda birçok kaplama tahtalarının yok olduğu, pencerelerin üzerindeki lentoların ve denizliklerin yok olduğu, pencerelerin birçoğunun açık durumda olduğu ve taşıyıcı sistemin de büyük bölümünün çürümüş olduğu görülüyor. Buna karşılık batı cephesine bakıldığında, batı cephesi diğer cephelere göre çok daha sağlam görülüyor. Bunun sebebi de sanırım bu yönün iklim koşullarından ve hakim rüzgardan korunan cephe olması (ısıtma sisteminin önemi; a.n.). Bunun ötesinde asıl döşemeleri taşıyan strüktürel sistemin durumuna bakmak gerekiyor ve onlara bakıldığında, cephelerde ilk bakışta görülen elemanların taşıyıcı sistem olmadığı anlaşılıyor. Binanın plan tipi merkezi koridorlar etrafında sıralanmış odalardan oluşuyor ve taşıyıcı sistemde de esas taşıyıcı kirişler bu odaları bölen duvarlar üzerine oturtuluyor. Bu nedenle dış duvarlar o kadar önemli değil. Yalnız en problemli olan noktalar koridorun ucundaki süitlerin yer aldığı bölümler, çünkü burada taşıyıcı sistem diğer bölümler kadar düzenli olmadığından, yer yer dış duvarlara da yükler bindirilmiş. Ve maalesef şu anda doğu duvarındaki birçok pencere açık olduğundan binanın içine yağmur girmekte ve döşemeleri çürütmekte; ancak burada bu şekilde ıslanan döşeme tahtalarının altındaki taşıyıcı, döşeme elemanları kadar kötü durumda değil. Şu anda binanın en zayıf noktası çatısı. Çatının bir bölümü tamamıyla yıkılmış olduğundan kar ve yağmur içeri giriyor, ikinci zayıf nokta ise biraz önce sözü edilen katlar boyunca devam eden ışıklık. Çatısı da kötü durumda ve oradan 28 da yağmur ve kar binanın içine giriyor. Eğer bina bir ahşap strüktür olarak korunacaksa, yapılması gereken ilk iş, çatının bu zayıf noktaları üzerinde geçici çatı sistemlerinin oluşturulması ve binanın iklim koşullarından korunması. Bu yapıldıktan sonra önemli onarım işi bu dış duvardaki onarımlar; ve burada yapılacak olan onarımlar taşıyıcı yüklere destek vermeden yapılacak onarım. Esas olarak bu bir dülgerlik işidir; kolay bir iş olduğunu söylemiyorum ama basit onarım işidir. Ahşap bina orman içinde ve adanın ulaşımı güç bir noktasında olması sebebiyle, hem bir yangında yok olma tehlikesi hem de yandığı vakit tüm adayı yakabilme potansiyeli göstermektedir. Bu durumu önlemek adına 2004 senesinde yapının bahçesine çepeçevre su boruları döşenmiş ve binlerce tonluk sarnıçlar yapılmıştır (Yetimhane’ye yangın tertibatı, 2004). Ancak 3 Temmuz 2005’te Büyükada’nın Lunapark mevkiinde çıkan yangın, önlemlerin yetemediğini göstermiştir. (Yetimhane kıl payı kurtuldu, 2005). Bina hakkında çektiği “Ada’nın Ağlayan Yüzü” isimli kısa filmiyle ödüller kazanmış olan Burcu Olgunlu, kendisiye yapılan bir röportajda, binanın onarımı için 8 milyon avro gerektiği bilgisini vermiştir (Avrupa'nın en büyük ahşap binasıydı çürüdü, 16 Aralık 2004). Ek 7’de, yapının 2005 itibariyle büründüğü çürüme görüntüleri, kıyaslamalı fotoğraflarla anlatılmaya çalışılmıştır. 2.5. MÜLKİYET SORUNU Yapının bulunduğu arsanın tasarrufu 1898 tarihinde Şehzade Sultan Mehmet Han Vakfı’ndan otel ve müştemilat yapılmak üzere Kont Maurice de Bochard’a geçmiş, 1899’da tamamlanan yapı üç sene boş kalmış ve arsasıyla beraber 6 Kasım 1902 günü padişah tezkeresi ile Rum Patrikhanesi'nin mülkiyetine geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda Kuleli Askeri Lisesi, Kurtuluş Savaşı yıllarında ise işgal kuvvetleri tarafından kullanılan yapı, 1920 yılında yetimlerin yerleştirilmesi ile 1964 yılına kadar kesintisiz şekilde yetimhane olarak işlev görmüştür. O yıldan günümüze değin boş duran yapı çürümeye terk edilmiş, tamirine yönelik girişimlere de izin verilmemiştir. 29 Yapı, 1997 yılında başlayan mülkiyet hakkına ilişkin davalarla tekrar gündeme gelmiştir. 1997 yılında hizmeti kalmayan tüm vakıfların yönetimine el koyan Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi, 22 Ocak tarihinde aldığı kararla Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı'nı da "kanunen ve fiilen hayri bir hizmeti kalmadığı" gerekçesiyle mazbut vakıflar∗ arasına almıştır. Bunun üzerine, Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı, hayır hizmeti verebilecek durumda olduğunu ve cemaat vakfı olarak Lozan Antlaşması’nın 42. maddesindeki koruyucu hükümlerden yararlanması gerektiğini savunarak, Ankara 10. İdare Mahkemesi’nde bu kararın iptali için dava açmıştır. Ancak mahkeme, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 1/D maddesinin emredici hükmünün bütün vakıflar için uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı, yine hayri hizmetlerinin devam ettiğini belirterek mahkemenin kararının bozulması talebiyle Danıştay’a temyiz başvurusunda bulunmuştur. Danıştay 10. Dairesi, temel amacı yetimhane işletmek olan vakfın yetimhane kapalı olduğu için mazbut vakıf olduğu gerekçesi ile temyiz istemini reddetmiş ve 19 Kasım 2003’te Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin kararını yasaya ve usule uygun bularak onamıştır. Bunun üzerine, davacı vakıf, karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Bir yandan vakfı mazbut statüye alan Vakıflar Genel Müdürlüğü, bir yandan da 1999 yılının Mart ayında Rum Patrikhanesi adına kayıtlı bulunan Rum Yetimhanesi binasının tapu kaydının iptali ve mazbut Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı adına tescili için Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmıştır. Mahkeme, 1936 yılında verilen beyannameye göre yetimhanenin mülkiyetinin mazbut vakıf üzerine kayıtlı olduğuna dayanarak, Patrikhane’nin mülkiyetinin iptaline karar vermiştir ve böylece yetimhane Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün varlıkları ∗ “Mazbut vakıflar, vakfı idare edenin soyu tükenip, 10 yıl idarecisiz kalması, kanunen veya fiilen hayri hizmeti kalmaması üzerine, idaresi doğrudan Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlanan vakıflardır. Bu vakıfların tüm iş ve işlemleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülür ve bu vakıfları, her alanda Vakıflar Genel Müdürlüğü temsil eder. 2762 sayılı vakıflar kanunun 1. maddesine göre mazbut vakıflar: (1) Bu kanundan önce zapt edilmiş vakıflar (2) Bu kanundan önce İdareleri zapt edilmiş vakıflar (3) Mütevelliliği bir makama şart edilmiş vakıflar (4) Mütevelliliği vakfedenlerin ferilerinden başkalarına şart edilmiş vakıflar (5) Kanunen veya fiilen hayrı bir hizmeti kalmamış vakıflardır” (Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2005b). 30 arasına girmiştir. Doğrudan sahip olduğu tek mülk olan yetimhaneyi kaybeden Patrikhane’nin alınan karara ilişkin Yargıtay’a yaptığı her iki temyiz başvurusunda da Yerel Mahkeme hükmü, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nce esas yönünden yasaya ve usule uygun bulunmakla birlikte, avukat ücretindeki yanlışlık nedeniyle usul yönünden bozulmuştur. Son olarak karar düzeltme istemleri de reddedilen Patrikhane yetkilileri 2005 Mart ayında iç hukuk yollarının tükendiğini belirtmiş, bu açıklamayı takiben Mayıs ayı içerisinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuştur (Gilson, 18 Kasım 2005; Meliton, 24 Mayıs 2004; Patrikhane ile ‘yetimhane’ sorunu, 5 Aralık 2004; Döndaş, 31 Mart 2005). Dava halen sürmektedir. 30 Temmuz 2005 günü, Danıştay 10'uncu Dairesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce mazbut statüye alınmış Kınalıada Hristos Manastırı Vakfı’na ait mekanda, her yıl Fakir ve Hasta Çocuklara Yardım için Veliler Derneği tarafından düzenlenen yaz kampının gerçekleştirilememesi üzerine çıkan gerginlikle ilgili harekete geçerek, Büyükada Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı’nın karar düzeltme talebine yönelik görüşünü değiştirmiş ve vakfın karar düzeltme talebini yerinde bulmuştur. Danıştay, Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin kararını bozmuş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kesintisiz olarak faaliyetine devam eden gayrimüslim cemaat vakıflarının yönetimine el koyamayacağına karar∗ vermiştir ('Azınlık vakıflarının yönetimine el konamaz', 30 Temmuz 2005; Danıştay, azınlık vakıflarını kurtardı, 31 Temmuz 2005; Danıştay: 'Azınlık vakıflarına el konulamaz', 30 Temmuz 2005; Vakıf uyumuna yargı desteği, 31 Temmuz 2005). Buna karşın halen vakfın kontrolünü elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğü Eylül ayında temyiz talebinde bulunmuştur. Danıştay’ın azınlık vakıflarının hukuki statüsünü ve yönetimlerine devlet tarafından el koyulması konusunu irdeleyen bu kararı, azınlık vakıflarıyla ilgili önemli ∗ Kararda: “Bu itibarla 2762 sayılı Yasa’nın Medeni Kanun öncesi mevcut vakıflardan hangilerinin mazbut vakıf sayılıp, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce idare edileceğine ilişkin 1. maddesinin birinci fıkrasının, 5404 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 1949’dan sonra ayrı vakıf türü olarak tanımlanıp, yönetim şekli belirlenen cemaat vakıfları hakkında uygulanmasına olanak bulunamamaktadır. Esasen 2762 sayılı Yasa’nın 1. maddesi, Medeni Kanun öncesi mevcut vakıfların, o tarihteki durumları itibarıyla tasnifini ve beş bentte belirtilen haller saptandığında mazbut vakıf sayılıp, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yönetilmesini öngörmekte; Medeni Kanun öncesi mevcut vakıfların, 2762 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki durumlarının değerlendirmesine olanak vermemektedir. Dolayısıyla, Medeni Kanun öncesi mevcut vakıfların, 2762 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki durumlarının, anılan yasanın birinci maddesine göre değil, diğer maddelerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.” denilmiştir (Azınlık Vakıflarının Yönetimine el konulamaz, 29 Ocak 2006). 31 bir emsal karar niteliği taşımaktadır ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin seyri bakımından da kritik öneme sahiptir. Zira Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu’na hazırlattığı ve 9 Kasım’da yayınlanan “Türkiye 2005 İlerleme Raporu”nda Vakıflar Yasası taslağını yetersiz bulurken, Danıştay’ın aldığı bu kararı din ve vicdan özgürlüğüne yönelik olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiştir (European Commission, 2005, s. 30). Mülkiyet sorunun altında sıradan bir hukuki anlaşmazlık değil, dış politika parametreleriyle doğrudan paralel bir olgu yattığı açıkça görülmektedir. Araştırmacı, konunun içerdiği hassasiyetin farkındadır. Bu husus, Türkiye’nin Yunanistan ve Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinde pazarlık gücünü arttırıcı bir koz olarak kullanılmaktadır. Elbette, Türkiye’nin kendini sağlama almak için bazı fedakarlıklara gitmesi gerekebilmektedir. Ancak, bu sefer de olan, yapıya ve dolayısıyla ulusal kültürel mirasa olmaktadır. Bu konuda, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, mülkiyetinin kaybedilmesi riski olan bir yapıya yatırım yapması beklenmemektedir. Ancak, bu kurum, kuruluş amaçlarından “mimari ve tarihi değere sahip eski eserleri muhafaza ve imar etmek” (Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2005a) ifadesine uyum göstererek, çatının tamiri gibi en azından yapının yok olmasını yavaşlatıcı, geçici önlemlere yönelik eylemde bulunmalıdır. Mülkiyete ilişkin sorunun çözümü, çalışmanın kapsamını ve araştırmacının uzmanlık alanını aşmaktadır. Dolayısıyla, sıradaki kısımda önerilecek projenin “uygulanabilir” olması için, mülkiyet sorunun çözüldüğü varsayılmıştır. 32 ÜÇÜNCÜ KISIM: PRINKIPO PALACE’IN CANLANDIRILMASINA YÖNELİK UYGULANABİLİR BİR YATIRIM PROJESİ ÖNERİSİ Çalışma konusu yapının bir işlevle canlandırılmasına yönelik çeşitli öneriler olmuştur. Bunlardan ikisi mekanın yetimler için bir merkez olmasıdır. Ayangil, (21 Şubat 2000; Tanıl, Eylül 2004) buranın UNICEF’in inisiyatifinde, Türkiye ve Yunanistan’ın “el ele verdiği” bir “Dünya Savaş Yetimleri Merkezi” olmasını; Gülersoy ise (2001, ss. 14-15), Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği gibi çevrelerin para bulmakta aracılık etmesi ile mekanın depremde yetim kalan çocuklara açılmasını önermişlerdir. Buna karşın Çelik Gülersoy Vakfı, zatın rahmetli olmasından sonra, kitapları ve makalelerini gözden geçirerek hazırladıklarını belirttikleri vasiyette, yapının acilen restore edilerek kongre sarayına dönüştürülmesinin gerektiğini belirtmiştir (Demirci, 15 Ağustos 2003). Son olarak da, binanın “İstanbul Avrupa 2010 Kültür Başkenti” çerçevesinde “Avrupa Yazarlar Evi” olması fikri öne sürülmüş, ancak bu fikir şimdilik bir projeye dönüştürülmemiştir. Yapılan bu önerilerden ilk ikisi son derece iyi niyetli ve insancıl olmakla birlikte, yapının kendi kendini koruyabilme kabiliyetini dikkate almamaktadır. Bir kumarhane oteli olarak yüksek gelir getireceği ve böylece ağır bakım masraflarını karşılayacağı varsayılarak inşa edilen bu yapı, yetimhane olarak kullanıldığında, maddi olarak dış kaynaklara bağlı olması sebebiyle, ısınma tesisatının yeterli düzeye çıkarılmamasında olduğu gibi bazı düzenlemelerden mahrum kalmış ve zamanla fiziksel zarar görmüştür. Diğer iki öneriye gelince: “Avrupa Yazarlar Evi” ile ne kastedildiği, zaman darlığı nedeniyle tam olarak öğrenilememiştir, dolayısıyla bu konuda yorum yapılmayacaktır. “Kongre sarayı” önerisi ise, yapının sürdürülebilirliğini maddi yönden sigortalaması adına olumludur ancak yetersiz bir içerikte gözükmektedir. Zira yapının, tasarımı dolayısıyla sadece bir kongre merkezi olabilmesi mümkün değildir. Araştırmacının fikri, Ekinci’nin de belirttiği gibi (10 Ekim 1996), yapının eşsizliği korunarak, kültürel saygınlık yaratan bir “evrensel turizm değeri” haline getirilmesi yönündedir. Bu fikri uygulanabilir bir projeye dönüştürmek adına; 33 işletmenin kuruluş yeri olan Adalar’ın arz ettiği turizm potansiyeli irdelenmiş, bu potansiyelle birlikte yapının bölgeden bağımsız çekim gücü ve aynı zamanda İstanbul’a yönelik turistik talepler de göz önüne alınarak bir hedef kitle belirlenmiş ve yapının amaçlanan müşteri profiline uygun bir ürün haline gelebilmesi için gerekli işletmeciye yönelik tarama yapılmıştır. Son olarak, içereceği konfor, hizmetler, tesisler ve sosyal sorumluluk misyonu açısından tanımlanan ürünün yatırıma yönelik kriterleri bir ön fizibilite çalışması ile değerlendirilmiştir. 3.1. KURULUŞ YERİ: ADALAR DESTİNASYONU Araştırmanın bu kısmında, Adalar destinasyonunun turizm potansiyeline ilişkin kaynakları oluşturan faktörlere yer verilecektir. Bu faktörlerden Adalar’ın turizme yönelik öz kaynakları hakkında fikir veren her türlü doğal ve beşeri unsur, “Destinasyon Cazibe Potansiyeli”ni; Adalar turizminin bağımlı olduğu kaynakları nitelendiren altyapı, üstyapı ve ulaşım faktörleri ise, “Destinasyon Konfor ve Elde Edilebilirlik Potansiyeli”ni belirleyecektir. Araştırmanın içinde bulunduğu bütçe ve zaman kısıtlamasından dolayı, faktörleri somutlaştıran öğelerin noksan olabilmesi ihtimali göz ardı edilmemelidir. Cazibe kaynakları, bir destinasyonun çekim gücünü etkileyebilecek her türlü doğal ve beşeri faktörlerden oluşmaktadır. Bu faktörler dört ayrı sınıf altında toplanabilir (İstanbullu, 1991, s. 7): (1) “Hidrom”, suya dayalı kaynakların tümü; (2) “Fitom”, karanın coğrafi oluşumu ile ortaya çıkış şekillerinin tümü; (3) “Antropom”, tüm yönleriyle insan, insanlar için merak konusu olan şeyler, tüm yönleriyle uygarlıklar; (4) “Litom”, insanın yaptığı, düzenlediği ve çizdiği tüm eski ve modern artistik değerlerdir. Bu sınıflandırmadaki ilk iki terim doğal kaynakları, son iki terim ise beşeri kültürel kaynakları nitelemektedir. Hidrom Adalar’da “ada” olmanın doğal bir sonucu olarak belirgin bir deniz kaynağı ve buna bağlı oluşumlar bulunmaktadır. Adalar’ı çevreleyen Marmara Denizi’nin kuzeydoğu kısmı, Türkiye’nin iki büyük sanayi şehri İstanbul ve İzmit’e yakınlığı dolayısıyla kirlilik göstermektedir. Ancak yine de Adalar çevresi, İstanbul’un kolibasili 34 oranı en düşük ve denize girilebilir yerleri arasındadır. Deniz sıcaklığı mevsimlere, dalgalılık durumu poyraz (KD), lodos (GB) ve nadiren esen ancak Adalar için en tehlikeli rüzgar olan karayele (KB) göre değişiklik gösteren Adalar denizindeki biyoçeşitlilik, son 20 senedeki kirlenme ile eski canlılığını kaybetmiş, yakın tarihte 127 olan ekonomik değere sahip canlı türü sayısı yirmilere inmiştir. Bununla beraber, Adalar’da değişik türlerde çok sayıda martı bulunmakta ve Tavşanadası hala balıkçıların en çok rağbet ettikleri yer olmaktadır. Fitom Zeytinlik, bağ ve bahçelik için toprak elverişlidir. Çok küçük çapta sebzecilik ve çiçekçilik yapılmaktadır. Adalarda çiçekçilik alanında, özellikle mimoza, gül, petunya, iberi, şebboy, sardunya, yasemin ve karanfil en çok üretilen çeşitlerdir. 1820’li yıllardan önce, Büyükada’da günümüzde “Maden” denilen yerde, demir madeni, Heybeliada’da da Çam Limanı olarak bilinen yerde ise bakır ile karışık demir madenleri işletilmiştir. Günümüzde herhangi bir işletme kalmamıştır. Adalar, birinci derece deprem kuşağında yer almakta ve Marmara fay hattının Çınarcık Havzası’nın yaklaşık 10km açığındadır. 1999 depremin de ciddi bir zarara rastlanmasa da, bir önceki yüzyıldaki 1894 depreminde ağır hasar yaşandığı bilinmektedir (Türker, 2004, ss. 28-29). Adalar’ın bu özelliği, deprem konusuyla ilgili kesimlerin oluşturduğu niş bir pazar için cazibe yaratsa da, genel turist pazarı için çekiciden ziyade son derece itici bir faktör olmaktadır. Adalar, uzaktan bakıldığında, muhtelif tepelerinden dolayı denizden çıkan sıradağlar gibi görünür. Adalar’ın en yüksek tepesi, Büyükada’nın güneyinde 202m ile yükselen Yücetepe’dir. Adalar’ın kuşbakışı görünümleri sadedir. Kıyılar, genellikle girintisi çıkıntısı fazla olmayan eğriler çizer. Koylar fazla içerlek değildir. Büyükada, düztaban bir ayak izini andırır. Heybeliada, geriye doğru bakan bir serçenin profiline benzer. Burgazada ve Kınalıada dairesel görünümlüdür. Kaşıkadası ise, adından da anlaşılacağı gibi kaşık görünümündedir. 35 Adalar’ın iklimi, genel olarak İstanbul İklimine benzer. Akdeniz ve Karadeniz İklimleri arasında bir geçiş niteliği gösterir. Akdeniz iklimi, Adalar’da da etkisini açıkça gösterir. Bu iklime özgü yaz kuraklığı, Adalar İkliminin önemli bir özelliğidir. Bu nedenle de sıcaklık, İstanbul ortalamalarına göre yüksektir. Yazları kurak, kışları ve baharları yağışlı geçer. Adaların rüzgarlar rejimi de İstanbul’la benzerlik gösterir. Durgun bir havanın ardından önce güney rüzgarları başlar, onu kuzey rüzgarları izler. Kışları Balkanlardan esen karayel, Adaları etkisi altına alır. Arada da doğu rüzgarları hakimdir. Mayıs ayından itibaren Karadeniz üstünden esmeye başlayan meltem ile Adalar’da yaz geceleri serinlik içinde geçer. Sonbahar, kış ve ilkbaharın ilk aylarında da ılık lodos eser. Adalar İkliminin bir diğer özelliği de sağlığa elverişli ve temiz oluşudur. Bu nedenle Adalar, çeşitli sanatoryumlara da ev sahipliği yapmıştır. Adaların doğal bitki örtüsü, Akdeniz iklim kuşağının tipik bitki özelliğini gösterir. Makiler ve özellikle kızılçamlar bitki örtüsünün esasını oluştururlar. Bununla birlikte, yerleşim yerlerinde kullanılan çeşitli egzotik bitkiler de adaptasyon göstererek Ada peyzajına katılmıştır. Adalar’da, şehir hayatının bir parçası olan kedi ve köpekler dışında da değişik hayvan türleri mevcuttur. Bunların arasında, faytonlar için gereken atlar, Büyükada’nın Lunapark bölgesinde turistleri gezdiren eşekler, Tavşanadası’na adını veren tavşanlar, bal üretimi için yetiştirilen arılar ve Büyükada’nın güney kısmında rastlanan türü korunmaya alınmış ibibik kuşları dahil gözlemlenmeye müsait çeşitli kuş türleri vardır. Antropom ve Litom Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu’nun 30.03.1984 gün ve 234 sayılı kararı ile “Birinci derece Doğal, Kentsel, Arkeolojik ve Tarihi Sit” alanı olarak ilan edilen Adalar’da çoğunu sivil mimari örnekleri ve dini yapıların oluşturduğu 899 adet tescilli eski eser bulunmaktadır. Bunların bir kısım Tablo 3.1’de listelenmiştir. 36 Adalar’da döneminin sivil mimari örneği olan ev, konak ve köşklerin çoğu, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yerleşenlerce yaptırılmıştır. 19. yüzyılda batılılaşma sürecinin hızlanması, mimariyi de yoğun biçimde etkilemiştir. Bu etkilenme sivil mimariyi de kapsayarak ahşap ev, köşk ve konaklara da yansımıştır. Batı eğilimli üslupların kimisi yalın, kimileri de birbiriyle karışmış olarak Ada evlerinde görülmektedir. Adalar’da o dönemde tüm dünyaya egemen olan seçmeci (eklektik), Neobarok, Neogotik, Neo-grek, Ampir ve Neo-klasik üsluplar yanında Anglo-Sakson karakteri yansıtan ahşap, sütunlu (koloniyal) konak ve köşkler de yapılmıştır. Osmanlı’nın son döneminde, İstanbul’da olduğu gibi Adalar’da da çoğunluğu yabancı (özellikle Levanten kökenli) mimarlar ile Rum ve Ermeni kökenli mimar ve kalfalar çalışmıştır. Ada evleri, o dönem Türk konut sanatının genel ve ortak üslup özelliklerini yansıtır. Kimi köşkler de yaptıranın özel beğenilerine göre biçimlenmiştir. Böylece, o dönemin yaygın üsluplarına, İngiliz mimarisinden esinlenmiş, Büyükada Çankaya Caddesi’ndeki kırmızı tuğlalı ve kuleli Mizzi Evi ile Nizam Köprüsü mevkiindeki kırmızı tuğlalı İngiliz Johns’un evi gibi konak ve köşkler de katılmıştır. İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Troçki gibi devlet adamları ile Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Rasim ve Reşat Nuri Güntekin gibi birçok edebiyatçıya evsahipliği yapmış olan Adalar sayısız müzisyene de ilham kaynağı olmuştur: Yesari Asım Arsoy, Osman Nihat, Tamburi Mustafa Çavuş, Teoman Alpay, Kanuni Necdet Varol, Arif Sami Toker, Ahmet Refik Altınay, Dramalı Hasan Güler, Artaki Candan, Şükrü Tunar, Şükrü Tunar, Şerif İçliKadri Şençalar, Necmi Rıza Ahıskan, Mustafa Nafis Irmak, Şükrü Tuna, Dikran Çuhacıyan Efendi, Constantin Sarafopulo ve Prof. Edgar Manas (Ayangil, 2005; Tuğlacı, 1995b). Adalar’da 2005 senesinde ikincisi düzenlenen ve geniş kültür-sanat etkinliklerine yer veren Uluslararası İstanbul Adalar Festivali’nin yanında, birçok sanat ve edebiyat faaliyeti düzenlenmekte ve ayrıca çok dinli yapı sonucu çeşitli bayramlar ve günler kutlanmaktadır. Bunlardan 23 Nisan ve 24 Eylül günlerinde gerçekleşen Aya Yorgi yortusu çeşitli dinlere mensup binlerce ziyaretçiyi çekmektedir. 37 Tablo 3.1: Adalar’daki Başlıca Sivil ve Dini Yapılar Büyükada (dini eski eserler): Büyükada (tarihi binalar): Aya Yorgi Manastırı ve Kilisesi Prinkipo Palace (Rum Yetimhanesi) Hristos Manastırı ve Kilisesi Hacapulos Köşkü Aya Nikola Manastırı ve Kilisesi (Hükümet Konağı, eski Emperyal Oteli) Kadınlar Manastırı (yok olmuştur) Sabuncakis Köşkü Aya Dimitri Kilisesi Agopyan Köşkü Panayia Kilisesi (eski Hotel des Princes ve Çankaya Oteli) San Pacificio Latin Kilisesi Sonranios Köşkü Aya Todori Şapeli Mizzi Köşkü (Al Palas) Surp Asdvadzade Kilisesi Vatikan Konutu Hased le Avraam Sinagogu Kırmızı Köşk Hamidiye Cami Arap İzzet Paşa Köşkü (Ünlü Rus devlet Aya Fotini Ayazması adamı Troçki burada 4 sene yaşamıştır) Aya Paraskevi Ayazması Farra Köşkü Aya Konstantin Ayazması Seferoğlu Malikanesi (iki yıl önce yanmıştır) Con Paşa Köşkü Heybeliada: Yalman Yalısı Ruhban Okulu Hamson Evi Terki Dünya Manastırı Kuyumcuyan Yalısı Heybeliada Sanatoryumu Fabiato Köşkü (Turing Büyükada Kültür Evi) Aya Triada Manastırı Ayios Spiridon Manastırı Burgazada: Panaia Kamarariyotisa Kilisesi Ayios Manastırı Hristos (Makarios) Manastır Kilisesi Ayios loanis Kilisesi ve Ayazması Ayia Effemia Ayazması Ayios Yeorios Manastırı ve Kilisesi Ayia Paraskevi Ayazması Sankt Georges Katolik Manastırı Deniz Lisesi (ilk yapımı 1773’e dayanır) Kınalıada: Vordonisi (batık ada, derinlik 5-6m): Metamorfosis Manastırı Patrik Fotios manastırı (9. yy) Vartanios Manastırı Kilisesi İkiz Sirakyan Evleri Sivriada: Nedüryan Evi Baş Melek Mikail manastırı kalıntıları Yassıada: Tavşanadası: Eski Bizans Zindanları (4 yeraltı odası) Hagios Ioannes Manastırı kalıntıları Sir Henry Bulwer Şatosu (19. yy) 38 Çok kültürlü bir yapı teşkil eden Adalar, bunun doğal bir sonucu olarak, zengin bir mutfak kültürü ile birlikte önemli bir sosyalleşme aracı olarak güçlü bir sofra kültürü de arz etmektedir (Kutucular, 2005). Buraya kadar, Adalar’ın turizme yönelik öz kaynaklarını oluşturan cazibe faktörleri irdelenmiştir. Bir destinasyonda turizm hareketinin oluşabilmesi için bağımlı olunan diğer birtakım faktörler de vardır (İstanbullu, 1991, s.6). Bu faktörlerden “konfor” kaynağını sağlayan altyapı ve üstyapının Adalar’daki mevcut durumu, aşağıda özetlenmiştir: Elektrik: Adalar’ın elektrik ihtiyacı, Bostancı’dan Kınalıada’ya, Küçükyalı’dan Burgazada’ya, Dragos’tan Heybeliada ve Büyükada’ya, Kartal’dan Büyükada’ya olmak üzere beş ayrı deniz kablosu ile karşılanmaktadır. TEDAŞ’ın sorumluluğunda olan ilçede, Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedefadası’nda elektrik mevcuttur. Caddeler ve sokaklarda fotosel ile aydınlatma sisteminden yararlanılmaktadır. Su: Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedefadası, karada 4305m, denizde ise 13900m olmak üzere toplam 18205m boyunca döşenmiş borularla, İSKİ’nin Asya yakasındaki isale şebeke sistemine bağlıdır. Yıllık 17,5 milyon m3 su verilen Adalar’ın şehir şebekesi oldukça eskimiştir. Kanalizasyon: Kanalizasyon akıntıları, arıtma istasyonlarından geçirildikten sonra, borularla açık alanlarda denizin dibine akıtılmakta, kirlenme önlenmektedir. Ulaşım: Adalar arası ulaşım onları anakaraya bağlayan vapur ve deniz otobüsleri ile yapılırken, her adanın kendi içindeki ulaşım, özel motorlu taşıt yasağı olduğundan, faytonlar ile yapılmaktadır. Sedefadası ve Kınalıada’daki yerleşim tek merkeze sıkıştığından buralarda fayton veya herhangi bir iç ulaşım aracına gerek duyulmamıştır. Adalar Belediyesi; faytoncu, seyis ve atların kaçak ve sağlıksız yapılarda barınmasını ve at pisliğinin Adalar genelinde koku ve görüntü kirliliği yaratmasını önlemek adına, Büyükada ve Heybeliada’da prefabrik yeni ahırlar, seyis barınma yerleri ile çöp ve hayvan pisliği toplama merkezleri oluşturmaya yönelik bir proje hazırlamaktadır. 39 Sağlık Hizmetleri: Büyükada’da sağlık ocağı, devlet hastanesi, belediye sağlık işleri bölümü, SSK polikliniği; Heybeliada’da Sanatoryum; Burgazada ve Kınalıada’da ise birer sağlık ocağı bulunmaktadır. Acil durumlarda ve gerektiğinde diğer hastanelere hasta sevki yapmak için kara ve deniz ambulansları da bulunan Adalar’da toplam eczane sayısı 14’tür. Çöp Toplama ve İmha: Önceleri ciddi boyutlarda yangın tehlikesi ve kirlilik sorunu yaratan Adalar’daki çöp döküm sahaları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden Tuzla transfer istasyonuna çöplerin nakli yönünde alınan izin sonrası kapatılmış ve rehabilite edilmiştir. İtfaiye Birimleri: Olası yangınlara, Orman İşletme Şefliği, Adalar İtfaiye Müdürlüğü ve askeri birlikler müdahale etmektedir. Önceleri son derece yetersiz olan itfaiye altyapısı, 2003’teki Burgazada yangını sonrası iyileştirilmiştir. Ayrıca, 2004 senesi içerisinde, Adalar’ın en değerli tarihi eseri olarak kabul edilen ve tamamıyla ahşap olduğu için olası bir yangında kül olması an meselesi olan eski Rum Yetimhanesi için gerekli yangın tertibatının da düzenlenmesine çalışılmıştır. Isınma: Adalar’da ısınma sobalarla sağlanmaktadır. Adalar Belediyesi, kirliliği önlemek ve halka daha iyi hizmet verebilmek için, gerekli doğalgaz altyapısını oluşturmaya yönelik çabalarını hızlandırmıştır. Güvenlik Birimleri: Güvenliğin İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı Büyükada, Heybeliada, Burgazada ve Kınalıada Polis Merkezi Amirlikleri (Büyükada Polis Merkez Amirliğine bağlı Sedefadası Polis Noktası) ile Sahil Güvenlik Komutanlığınca sağlandığı Adalar’da hırsızlık hariç diğer asayiş olaylarında azalma görülmekte ve terör, kaçakçılık ve siyasi olaylar meydana gelmemektedir. Konaklama ve Yeme-içme: Adalar’da tatilcilere sunulan konaklama arzı önceleri yıl boyunca açık ev pansiyonları ve çeşitli oteller ile sağlanırken, günümüzde bu yapı şekil değiştirmiştir. Kaymakamlık istatistiklerine göre; Adalar’da bulunan 20.000 civarında konutun % 90’a yakın kısmı yazlık olarak kullanılmaktadır. İkinci konutlar dışında, geceleme yapmak isteyen tatilcilerin konaklama ihtiyacını karşılayan bazı tesisler ise şunlardır: Büyükada; Hotel Splendid Palace, Hotel Prenses, Saydam Planet Hotel, Yıldızlar Oteli, Büyükada Resort, Club Mavi, Villa 40 Rıfat, İdeal Pansiyon, Al Palas; Heybeliada; Merit Halki Palas, Halki Prenset Pansiyon; Burgazada; Mehtap 45, Öğretmen evi. Bu tesislerin yanında, Adalar’da mönüleri deniz mahsulleri ağırlıklı birçok birinci sınıf lokantayla beraber açık havada hizmet veren kır gazinoları mevcuttur. Sportif ve Kültürel Tesisler: Adalar’da 6 adet su sporları kulübü ve bunların bünyesinde 4 olimpik açık, 3 yarı olimpik açık ve 2 yarı olimpik kapalı havuz bulunmaktadır. Adalar’da havuzlar dışındaki diğer spor tesisleri; 1 çim futbol sahası, 3 toprak futbol sahası, 3 halı saha, 1 kapalı spor salonu, 6 basketbol sahası, 8 tenis kortu ve bisiklet parkurlarıdır. Bisiklet sporuna son derece müsait olan Adalar’da, birkaç bisiklet kiralama dükkânı da bulunmaktadır. Özellikle yazları birçok kültür ve sanat etkinliğine sahne olan Adalar’da, biri kapalı ikisi yazlık olmak üzere üç adet sinema vardır. Bunun yanında; Büyükada Kültürevi, Cafe Turing, Büyükada Kültür Derneği, Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi, İnönü Müze-Evi, Hüseyin Rahmi Gürpınar Müze-Evi ve Sait Faik Müzesi ile tüm adalarda bulunan Su Sporları Kulüplerinin tesisleri; müzik, güzel sanatlar ve edebiyat ile ilgili etkinlik ve çalışmaların yapıldığı yerlerdir. Konfor kaynaklarından başka, Adalar’da turizm hareketinin oluşabilmesi için bağımlı olunan bir diğer unsur da, “elde edilebilirlik”, diğer bir deyişle; destinasyona yönelik ulaşım imkan ve şartlarıdır. İstanbul anakarasına yakınlığı 2,3km ile 25km arasında değişen Adalar’a ulaşım, coğrafi konumu nedeniyle, vapur ve deniz otobüsleri ile denizyolundan ve özel durumlarda nadiren helikopter ile yapılmaktadır. Adalar’a sefer yapan İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi (İDO), “yaz” ve “kış” olmak üzere yılda iki kez tarife düzenlemektedirler. Bu düzenli vapur ve deniz otobüsü seferlerinden başka, özel sektöre ait deniz taşıtları da, özellikle yoğun yaz mevsiminde, Adalar ve İstanbul arası ulaşım hizmeti vermektedir. Adalar’a ulaşımın büyük bir kısmını sağlayan vapur ve deniz otobüslerini, konfor açısından karşılaştırmak gerekirse, daha hızlı ve modern olmalarından ötürü deniz otobüslerinin ağır bastığı görülür. Ancak, vapurlar, yabancı turistlere daha otantik görünmektedir. 41 3.2. PAZAR ETÜDÜ Bir yandan dünya turizm talebindeki eğilimler hızla değişirken, bir yandan da İstanbul’daki otel yatırımları artmaktadır. Talepte farklılaşan eğilimlere bakıldığında, özellikle Avrupa’da kültürel turizme yönelik ilginin arttığı gözlemlenmektedir. Bu durumu, aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür (Yenen, 30 Ekim 2003): 1. Kıdemli vatandaş (senior citizen) sayısı giderek artan Avrupa’da, boş zaman ve harcanabilir geliri yüksek olan “Üçüncü Yaş” gruplarının gündemlerinde kültürel amaçlı turlar bulunmaktadır. 2. Kültürel özgünlüğünü koruyan destinasyonlar, otantik deneyimler arayan turistlere son derece cazip gelmektedir. 3. Avrupalı turistlerin %30’u seyahat kararı alırken kültürel miras sitelerini seçmekte, bu oran önemli kültürel etkinliklerde %45-50’ye çıkmaktadır. 4. Kültürel turizmi hedefleyen bölgeler turizm ürünlerinin kalitesini yükseltmektedir. 5. Kültürel amaçla seyahat eden turistlerin yüksek gelir düzeyleri ekonomik açıdan ciddi faydalar sağlamaktadır. 6. Kültürel turizm, uzun dönemde kitle turizmine oranla sürdürülebilir turizm amacına çok daha fazla hizmet etmektedir. Talepte bu değişim yaşanırken, İstanbul turizm piyasası da bir gelişim göstermektedir. Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Oktay Varlıer’in verdiği bilgilere göre (Gemici, 2 Ağustos 2005); 2005’de ev sahipliği yapılan UEFA Şampiyonlar Ligi Finali ve Formula 1 Turkish Grand Prix gibi uluslararası organizasyonlarla önemli tanıtımı yapılan ve sene içerisinde 4,5 milyon turist aldığı tahmin edilen İstanbul’da, toplam 25 bin yatak kapasiteli 60 yeni otel yapılmaktadır. Bu rakamın, İstanbul’un yaklaşık 90 bin olan yatak kapasitesine eklendiğinde, 2010 senesi için hedeflenen 10 milyon turiste yetemeyebileceği görülmektedir. Zira toplam 115 bine çıkacak olan yatak arzı, ortalama 5 günlük kalış süresinden hesaplandığında∗, senede yaklaşık 8,4 milyon turisti ağırlayacak kapasitededir. Hedeflenen kaliteli kültür turistlerinin 4 ve 5 yıldızlı niteliklerde ve hatta otantik ∗ 115.000 yatak x 365 gün = 41.975.000 toplam geceleme kapasitesi / ortalama 5 günlük kalış süresi = senelik 8.395.000 turist ağırlama kapasitesi 42 özelliğe sahip otelleri tercih edeceği de düşünülürse, bu açığı kapatmaya yönelik yatırımların gerekliliği daha da ortaya çıkmaktadır. Istanbul’da yapılmakta olan otel yatırımlarına ilişkin bir başka gözlem de, işletme hakları için Four Seasons, Kempinski, Marriott, Radison SAS, Accor, Ramada ve Sungate gibi uluslararası otel zincirlerinin rekabet ettiğidir. 1980’li yıllardan itibaren risklerini azaltma ve genişlemelerini hızlandırma adına işletme anlaşması ve franchising gibi stratejileri izleyen bu şirketlerin yatırımcısına sağladığı avantajlar ise aşağıdaki gibidir (Önkal, 2003): • Marka tanınırlığı; hazır müşteri kitlesi • İşletme uzmanlığı; yüksek ciro ve yatırım karlılığı • Dış finansman sağlanmasında oluşan kolaylık • Dünya çapında yaygın dağıtım kanalları ve pazarlama programları Yukarıda sayılan arz ve talep eğilimleri, yabancı zincirlerce yönetilen ve tarihi miras değeri taşıyan otellerin yakaladıkları finansal ve imaja yönelik başarılar ve Adalar’ın turizm potansiyeli dikkate alınarak; Prinkipo Palace’ın, özgün öğeleri ön plana çıkarılan, kültür ve sanat faaliyetlerini ön planda tutan, lüks seyahat pazarında konumlandırılmış, konunun uzmanı bir zincir tarafından yönetilen bir otel olarak tanımlanması uygun görülmüştür. Uygun işletmecinin seçimine geçilmeden önce, İstanbul hariç sadece Adalar’ın sağladığı turizm potansiyeli açısından, otelin seyahat amaçlarına göre hedefleyebileceği pazar dilimleri gösterilecektir (Tablo 3.2). Tablo 3.2: Adalar’ın Sağladığı Turizm Potansiyeli Açısından Seyahat Amaçlarına Göre Hedeflenebilir Pazar Dilimleri Pazar Dilimi Potansiyel Kaynak Faktörleri Kültür Farklı kültürleri yansıtan tarihi yapılar ve yaşam; Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi; Büyükada Kültür Derneği; Uluslararası İstanbul Adalar Festivali; Sanatsal yaratıcılığı besleyen adasal ilham; Çeşitli din ve mezheplerine yönelik tarihi mekanlar; Ada mutfağı ve sofra kültürü 43 Tablo 3.2: Adalar’ın Sağladığı Turizm Potansiyeli Açısından Seyahat Amaçlarına Göre Hedeflenebilir Pazar Dilimleri (devamı) Kongre – Teşvik Mülkün kapalı gruplara uygunluğu, adanın yüksek güvenlik gerektiren toplantılara elverişliliği Düğün – Balayı Hıristiyan ve Musevi düğünleri için gerekli ibadethaneler; Destinasyon ve Mülkün düğün gruplarına, balayı çiftlerine ve romantik kaçışlara uygunluğu Rekreasyon Spa (mümkünse), deniz kenarı tesis (mümkünse) Ekoturizm Adalar’ın geleneksel ürünlerinin canlandırılması: Şarap, zeytin, meyve-sebze, çiçek, bal; Orman turizmi; Kuş gözlemciliği Spor Futbol Kamp turizmi (yakın mesafe futbol sahası), At binme, Her türlü su sporu 3.3. İŞLETMECİ SEÇİMİ Yapılan yoğun tarama sonucu, Orient Express Hotels şirketinin, önerilen otelin işletmecisi olması uygun görülmüştür. Şirket profili ve uygunluk etkenleri verilmeden önce, günümüzde “Orient Express” markasını kullanan iki kurum olması sebebiyle, konuya açıklık getirmek gereklidir. ABD’de yatakları ve lokantaları ile lüks trenler işleten George Pullman’dan esinlenen Belçikalı Georges Nagelmackers, 1876 yılında aynı uygulamayı Avrupa’da gerçekleştirmek üzere “La Compagnie Internationale des Wagons-Lits” (kısaca, Wagon Lits) şirketini kurmuştur. Çeşitli milli demiryolu şirketlerinin sağladığı vagonların işletmesini yaparak hızla büyüyen şirket, 1883’te kendi treni “Express d'Orient”i işletmeye başlamış ve bu tren, Paris’ten kalkıp Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde mola vererek, Varna üzerinden buharlı bir gemi ile ve 14 saatlik yolculukla İstanbul’a ulaşmıştır. Demiryolunun 1889’da tamamlanması ile İstanbul’a doğrudan seferler yapmaya başlayan “Express d'Orient”in adı, 1891 yılında resmen “Orient Express” olarak değiştirilmiştir. 1919’da ise, şirket, Güney Avrupa Rotasını izleyerek Paris – İstanbul seferleri yapan “Simplon Orient Express” trenini devreye sokmuştur. O tarihten itibaren 58 yıl boyunca kesinitli de olsa İstanbul’a yönelik seferlerini sürdüren Wagons-Lits şirketi, 1971’de yaşadığı finansal kriz nedeniyle 44 trenlerini satmaya veya kiralamaya başlamış, 1977 yılında ise İstanbul’a yönelik son seferini gerçekleştirmiştir. Günümüzde, sadece Avusturya Devlet Demiryolları’nın sahip olduğu tarifeli bir Paris-Viyana trenin işletmesini yapan Wagon-Lits şirketi, “Orient Express” markasının isim hakkını elinde tutmaktadır (Smith, 8 Ocak 2006). Bu arada, 1976 yılında Venedik’teki Cipriani Oteli’ni satın alarak turizm piyasasına giren Sea Containers şirketinin başkanı James Sherwood, 1977 yılında Monte Carlo’da katıldığı bir açık artırmada, Wagon Lits’nin iki trenini satın almış ve 4,5 senelik bir restorasyon ve planlama çalışmasından sonra, bu trenleri “Venice Simplon Orient Express” (kısaca VSOE) adı altında işletmeye başlamıştır (Sherwood, 1990). Daha sonra bu oluşum, Sea Containers Ltd’nin bir departmanı olmaktan çıkmış ve “Orient-Express Hotels Ltd” adı altında, Londra merkezli ve Bermuda sicilli bir şirket olmuştur. Sonuç olarak; 19. yüzyılda İstanbul’a sefer yapan Orient Express trenlerinin sahibi ve Pera Palace, Bosphorus Summer Palace ve Prinkipo Palace’ı iştiraki Büyük Avrupa Otelleri şirketi ile inşa eden kurum, Wagon Lits; 1997’den beri İstanbul’a aralıklarla sefer yapan Venice-Simplon Orient Express trenlerinin sahibi ve 21. yüzyılda Prinkipo Palace’ın canlandırılmasında rol oynaması uygun görülen kurum ise, Orient Express Hotels Ltd’dir. 2000 senesi ile New York Borsası’nda (NYSE) hisseleri işlem görmeye başlayan Orient-Express Hotels, günümüz itibariyle 25 ülkede sahibi veya ortağı bulunduğu 49 iştirakini (Tablo 3.3; resimler için bkz. Ek 8) işletmektedir. Lüks seyahat piyasasında bir stratejik pazarlama ortaklığı olan “Luxury Alliance”ın 6∗ üyesinden biri olan şirket, Tatler Travel tarafından “2005’in En İyi Otel Grubu Ödülü”nü almış, 2004 senesinde ise, 19 oteli US Conde Nast Traveler’ın “Altın Listesi”nde yer almıştır. Orient Express, Şubat 2005’te St. Petersburg’daki 1824 yapımı Grand Hotel Europe’un çoğunluk hissesini ve tam işletme kontrolünü aldıktan sonra, Haziran ayında, 1999 senesinde satın aldığı ve 30 milyon dolarlık restorasyona tabi tuttuğu 36’sı süit 54 odalı Hotel Caruso’nun (İtalya) açılışını yapmıştır (Orient Express Hotels Ltd, 7 Ocak 2006). ∗ Diğer üyeler: Relais & Chateaux, The Leading Hotels of the World, Crystal Cruises, Silversea, Adventure Collection. 45 Tablo 3.3: Orient Express İşletmeleri Avrupa – Oteller Güney Afrika – Oteller Hotel Caruso, Ravello, İtalya The Mount Nelson Hotel, Cape Town Hotel Cipriani, Venedik The Westcliff, Johannesburg Hotel Splendido, Portofino, İtalya Orient-Express Safaris, Okavango Delta Villa San Michele, Floransa Hotel La Residencia, Mallorca Asya – Oteller Hotel Ritz, Madrid Jimbaran Puri Bali Grand Hotel Europe, St Petersburg La Résidence d'Angkor Hôtel de la Cité, Carcassonne, Fransa Napasai Lapa Palace, Lizbon La Résidence Phou Vao Le Manoir aux Quat'Saisons, İngiltere The Governor's Residence Reid's Palace, Madeira, Portekiz Ubud Hanging Gardens Kuzey Amerika - Oteller Restoranlar Bora Bora Lagoon Resort, Fransız ‘21’ Club, New York Polinezyası Harry’s Bar (özel kulüp), Londra Charleston Place, SC La Samanna, French West Indies Trenler Keswick Hall, Charlottesville, Virginia Venice Simplon-Orient-Express Maroma Resort & Spa, Riviera Maya, Eastern & Oriental Express Meksika British Pullman The Inn at Perry Cabin, Chesapeake Bay Northern Belle Windsor Court Hotel, New Orleans The Royal Scotsman PeruRail Güney Amerika – Oteller Copacabana Palace, Rio de Janeiro Kurvaziyer ve Kanal Botları Hotel Monasterio, Cusco, Peru Afloat in France La Cabaña, Buenos Aires, Argjantin Road To Mandalay Machu Picchu Sanctuary Lodge, Peru Bora Bora Cruises Miraflores Park Hotel, Lima, Peru Gayrimenkul Geliştirme Avusturalya – Oteller Cupecoy Yacht Club, St Martin The Observatory Hotel, The Rocks, Sydney Keswick, Virginia Lilianfels Blue Mountains, Katoomba Riviera Maya, Meksika St Michaels, Chesapeake Bay 46 2004 yılı sonunda, 369 milyon dolar ciro ve 28,2 milyon dolar net kar açıklayan Orient-Express Hotels, nadir mülkler söz konusu olduğunda genişlemeye gideceğini belirtmektedir. Şirket, iştiraklerinin sahibi veya ortağı olmasını, öz sermaye gelirlerinin, sırf işletme ücretlerinden kaynaklan gelirlerden daha yüksek olmasına; mülk değerlerindeki artışların, şirketin bu varlıklara karşılık fon kaldırabilmesi ve dolayısıyla genişlemesini sağlamasına; ayrıca nadir mülklerin rekabeti asgariye indirmesine bağlamaktadır (Orient Express Hotels Ltd, 7 Ocak 2006). 2005 3. çeyrek raporuna göre, 1 milyar doları mülklerinin net defter değeri olmak üzere 1,4 milyar dolar bilanço değeri olan şirketin, Eylül ayı sonu itibariyle sahip olduğu otellerinin gösterdiği performans Tablo 3.4’te gösterilmiştir (Orient Express Hotels Ltd, 2 Kasım 2005). Tablo 3.4: Orient Express’in Sahip Olduğu Otellerin 30.09.2005 İtibariyle 9 Aylık Performansı Ortalama Günlük Oda Fiyatı $ (ADR) Avrupa Kuzey Amerika Diğer Tümü 565 330 270 392 Satılan odalar (x 1000) Avrupa Kuzey Amerika Diğer Tümü 140 112 142 394 Mevcut Oda başına Gelir $ (RevPAR) Avrupa Kuzey Amerika Diğer Tümü 343 224 155 240 Doluluk Oranı* (%) Avrupa 61 Kuzey Amerika 68 Diğer 57 Tümü 61 * Doluluk Oranı = RevPAR / ADR 47 Orient Express Hotels hakkında verilen bilgilere dayanılarak, önerilen projenin işletmecisi olarak seçilmesindeki kriterler aşağıda maddelenmiştir: • Dünya genelinde, tarihi ve kültürel miras değeri taşıyan nadide yapıları restore ederek işlevlendirmede gösterdiği performans • Lüks seyahat pazarındaki marka gücü • Geniş ve butik dağıtım kanalları • Operasyonel uzmanlık • Kredibilite • Birçok otel zincirinin aksine, işletmenin yanında yatırımı da üstlenebilme; ulusal ekonomiye yabancı sermaye girdisi • “Orient Express mirası”na olan özel ilgisi nedeniyle; özgün bir Wagon Lits oteli olan Prinkipo Palace’a göstereceği muhtemel yakınlık • “Orient Express” ve “Prinkipo Palace” markalarının tarihsel özgünlük açısından uyumu 3.4. ÜRÜN TANIMI Bu bölümde, yapının mimarisine en az müdahale mantığı çerçevesinde; hitap edilen pazar, işletmecinin standartları ve “Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik”te yer alan “Özel Tesisler”in (42. madde) niteliklerine uygun olarak; Prinkipo Palace’ın ürün tanımı yapılacaktır. İsim Tesisin özgün ismi olan “Prinkipo Palace” aynen kalmalıdır. “Prinkipo” sözcüğü, Yunanca kökenlidir ve Büyükada’nın eski ismi olarak, “Prens” anlamına gelmektedir. Fransızca kökenli “Palace” sözcüğü ise, Türkçe’ye de “Palas” olarak geçmiş ve Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlük’ünde (2005), “Lüks otel veya gösterişli yapı” olarak yer almaktadır. Tesisin ismi verildiği zamanlarda, “Palas” sözcüğünün henüz Latin harfleriyle yazılmış olması mümkün olmadığı için, orijinal olarak “Palace” halinde korunması önerilmektedir. Tesis isminde, diğer zincirlerin aksine “Orient Express” ibaresi kullanılmayacaktır. Bu, şirketin her tesis için izlediği genel politikadır ve internet 48 sitelerinde bunun sebebini şöyle belirtmektedirler: “vizyon sahibi turistler, bilinen özel bir tesisi, bir zincir markasına tercih edecektir” (2005). Başlıca Konfor Unsurları, Tesisler ve Hizmetler • Yangın, ısınma ve banyo gibi tesisatlar, yapıya müdahale içermelerine rağmen düzenlenmelidir. Bu türden düzenlemeler lüks değil standarttır. • Ana merdivenin çevrelediği boşluğa, Pera Palace’ınkine benzer bir asansör yerleştirilmelidir ve çatı içerisinden en üst katın uçlarına koridor geçilmelidir. • Adalar, Türk ve Dünya mutfaklarının sunulduğu bir restoran ve gastronomi kursları; düğün ve davetlerde uzman ziyafet ekibi • Şarap Kültürü: Adalar’da ağaçlık olmayan nadir arazilerden birine sahip bu tesisin bahçesinde bağcılık potansiyeli araştırılmalı, üretim mümkünse butik üretime başlanmalı ve markalandırılarak pazarlanmalıdır. Ayrıca bu konuda Bozcaada için uygulanan teşviklerin bir benzerinin çıkarılması için kamuoyu oluşturulmalıdır (Oğhan, 13 Aralık 2005). • Bağcılık gibi, zeytincilik, sebze-meyve üretimi, çiçekçilik ve balcılık potansiyeli de araştırılmalı ve bunlar ekoturistik ürünler haline getirilmelidir. Ayrıca arazinin çeşitli mekanlarına kuş evleri yapılarak, gözlemcilere ve genel ambiyansa bir katkı sağlanabilir. • Yapının hemen yakınındaki futbol sahası kiralanmalı ve başta Türk ve Yunan kulüplerine olmak üzere kamp turizmi açısından pazarlanmalıdır. • Adalar’ın en önemli eksiği olan ulaşım faktörlerinden zarar görmemek için özel faytonlar ve tekne(ler) bulundurulmalı, gerektiği takdirde hizmet verebilecek bir helikopter firmasıyla anlaşma sağlanmalıdır. • Yapının giriş katının güney ucunda bulunan mutfak bölümünün bir spaya çevrilip çevrilemeyeceği araştırılmalıdır. • Halı, sanat ürünleri, antika, kitap, mücevher vb eşyalar satan butik dükkanlar bulunmalıdır. • Ana girişin sağında kalan salona bir okuma ve dinlenme lounge’ı yapılmalıdır. • Bahçeye estetiğe zarar vermeyen ısıtılabilir bir havuz yapılmalıdır. • Tenis, voleybol ve basketbol oynanabilecek çok amaçlı bir saha bulundurulmalıdır. • Orman içinde at binme parkurları oluşturulmalıdır. 49 Marina ve deniz kenarı tesis Bu konuyla ilgili, tesise en müsait yerde bulunan Aya Nikola mevkiindeki sahil şeridi incelenmelidir. Ancak buraya daha önce böyle bir yatırımın yapılmak istendiği fakat bürokratik engellere takıldığı da bilinmektedir (Benmayor, 16 Aralık 2004). Gerçekleşemeyen bu projenin, 1991-1996 arasındaki Prinkipo Palace projesinin bir uzantısı olması da muhtemeldir. Sosyal Sorumluluk Misyonu İşletme, yarattığı fonların bir bölümünü (örneğin vergi öncesi karın %6’sı gibi), Türk ve Yunan Çocuk Esirgeme Kurumlarına bağışlayacaktır. Böylece, hem tarihte en uzun hizmeti verdiği işleve bir gönderme yapılacak, hem de uluslararası ilişkilere katkı sağlanacaktır. Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi Büyükada’daki Taş Mektep binasında (Ek 9), öncü Türk sanatını dünyaya tanıtma, dünya çağdaş sanatına ev sahipliği yapma ve doğa ile insani öze katkıda bulunma amaçlarıyla faaliyet gösteren Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi Derneği bu projenin kapsamına alınmalı ve “Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu”ndan yararlanılarak, gerçek bir müzeye dönüştürülmelidir. İlk etapta Taş Mektep binasının 650.000 Avroluk bütçesine sponsor olunmalı (Modern-ist, 2005) ve daha sonra, arazide bulunan ikincil yapı da müze için kullanılmalıdır. Bunun karşılığında Modern-ist, tesiste 12 ay boyunca kültür-sanat faaliyetleri düzenlemeli ve özellikle tiyatro salonunun atıl kalmaması adına sahne sanatlarına yönelik projelere önem vermelidir. Sanatsal faaliyetlerin Adalar’ın imajına yapacağı katkı da bu şekilde desteklenmiş olacaktır (Smith, 2003, s. 138). 3.5. ÖN FİZİBİLİTE ÇALIŞMASI Çalışmada önerilen projenin doğuracağı finansal sonuçları ölçmek (Kahraman, 1997, ss. 145-173) adına; projeden kaynaklanan nakit akışlarının yaratacağı yatırım karlılığı (ROI), net bugünkü değer (NPV), geri ödeme süresi ve iç karlılık oranını (IRR) saptamaya yönelik öncü nitellikte bir fizibilite çalışması yapılmıştır. Zaman 50 darlığı, veri yetersizliği ve maddi kısıtlamalar nedeniyle, bu çalışma bir takım varsayımlar ve az kaynaklı verilerle sınırlandırılmıştır: • Amortisman, faiz, teşvik ve vergi kalemleri dikkate alınmamaktadır. • Amortisman, faiz ve vergi öncesi karın (EBITDA), toplam gelirlere oranı, uluslararası standartlara dayandırılarak, %20 olarak belirlenmiştir. • Yatırım süresi 2 senedir ve yatırım maliyeti 1996’daki projenin 1,25 katıdır: 20 milyon dolar (Tanyeli vd, 1998, s. 102). • Yapının Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 25 sene için restore et-işlet-devret modeli ile veya Fener Rum Patrikhanesi’nden 49+49 yıllık kira sözleşmesi ile alındığı varsayılmıştır. • Yatırımın ekonomik ömrü 25 senedir. • İşletmenin ulaşacağı maksimum doluluk oranı, mevsimsellik faktörü göz önünde bulundurularak, Orient Express’in genel ortalamasının altında kalacaktır ve her sene sabit %50’dir. • Ortalama günlük oda fiyatları (ADR) bulunurken, oda kapasitesi 117 yerine, mevcut plandaki ara bağlantılar kullanılarak 46 küçük oda (24m2 – 33m2); 15 büyük oda (37m2 – 57m2) ve 26 süit (81m2 – 210m2) olarak belirlenmiştir. Bu kapasite hesabı, Alper’in (1994) makalesinde yer alan rölevelerden yararlanılarak oluşturulmuştur. Yapının iç tasarımına hiçbir müdahalede bulunulmamıştır. Şekil 3.1, Tablo 3.5’in anlaşılması için yaratılmıştır. Şekil 3.1: Prinkipo Palace - Bölümler 51 Tablo 3.5: Oda Kapasitesi Varsayımları Bölüm / Kat 1. Bölüm 2. Bölüm 3. Bölüm 4. Bölüm 5. Bölüm TOPLAM 1. Kat 2. Kat ve 3. Katlar Çatı Katı 140m2 süit, 2 2 51m2 oda, 4 42m2 oda, 2 115m2 160m2 süit, 30m2 oda, süit 45m2 oda, 40m2 2 2 33m oda oda, 32m oda 2 2 2 2 11 28m oda, 22 28m oda, 2 24m oda, 2 25m YOK 2 2 25m , 24m oda 2 2 2 2 4 57m oda, 2 210m süit, 2 84m süit, 2 81m 53m2 oda, 3 süit YOK 28m2 oda 2 100m2 süit, 2 2 140m2 süit, 2 126m2 süit 125m2 süit, 2 2 37m oda 120m süit 2 2 2 2 100m süit, 125m süit, 2 140m süit, 2 126m süit 2 2 130m süit 120m süit 2 2 2 2 2 2 24m – 33m odalar: 46 oda; 37m – 57m odalar: 15 oda; 81m – 210m süitler: 26 süit • Orient Express otelleri üzerinde yapılan tarama sonucu, ortalama günlük oda fiyatları; küçük odalar için 250 dolar, büyük odalar için 400 dolar ve süitler için 1500 dolar olarak belirlenmiştir. Buna göre, toplam oda sayısı 87, ağırlıklı ortalamalı günlük oda fiyatı; (46 x 250 + 15 x 400 + 26 x 1500) / (46 + 15 + 26) = 650 dolardır ve Avrupa ortalamasının üstündedir • Diğer gelirler, oda gelirinin %50’si kadar öngörülmüştür. • İskonto oranı; piyasa cari dolar faizi + LIBOR’dur; 0,0325 + 0,0475 = 0,08 Bu varsayımlar ışında projenin oluşturduğu nakit akışları şöyledir: Tablo 3.6: Senaryo Nakit Akışları Seneler Nakit Akışları İndirgenmiş NPV ROI IRR Geri Ödeme 1 -$10.000.000 -$9.259.259 $10.502.665 0,59 0,14 11 yıl 2 3 -$10.000.000 $3.096.113 -$8.573.388 $2.457.794 4 $3.096.113 $2.275.735 5 $3.096.113 $2.107.162 6 ila 27 $68.114.475 $21.494.621 Tablo 3.6’da görüldüğü üzere, proje, iki seneye yayılmış 20 milyon dolarlık bir yatırıma %8’lik bir fırsat maliyeti karşılığında 10,5 milyon dolar miktarında ve %59 oranında bir kar sağlamakta, yarattığı fonlarla kendini 11 senede çevirebilmekte ve tamamı 25 sene vadeli, senelik %14 faizli dolar kredisi ile finanse edilse dahi, başa baş çıkabilmektedir. Ancak bunun global bir hesap olduğu unutulmamalı ve ileri fizibilite çalışmaları ile test edilmelidir. 52 SONUÇ Çalışmada önerilen projenin uygulanması, yatırımcısına getireceği karlılık ve prestijin yanında; acil yardım bekleyen kıymetli bir kültürel miras varlığının layık olduğu özgün işleviyle kurtarılmasını, Adalar’ın uluslararası nitelikte pazarlanabilir bir destinasyon olması için ilk adımın atılmasını, İstanbul ve Türkiye imajının güçlenmesini, kültür ve sanata yönelik ilginin artmasını ve demografik yapısı mevsimsellik gösteren Adalar’da bölgesel ekonominin güçlenmesini sağlayacaktır. Ancak Gülersoy’un deyimiyle (2001, s. 9) 1900’lerin başında da “damgalı / şaibeli” hale gelen bu nadir yapı için çalışmada önerilen proje, mülkiyet sorunu çözülmediği sürece bir ütopyadan öteye gidemeyecektir. Çünkü ilk zamanlarda olduğu gibi hiçbir yatırımcı haklı olarak bu projenin altına girmek istemeyecektir. Görülen olan odur ki, yapının ömrünün ilk yıllarında Devlet-Patrikhane-Yatırımcı üçgeninde yaşadığı olaylar, kendini bu kez farklı bir boyutla ironik bir şekilde yinelemektedir. Ancak burada üzerinde düşünülmesi gereken soru; tekerrür edenin “tarih mi, yoksa hatalar mı” olduğudur. Bu proje bir yana dursun; yapılması gereken ilk iş, ilgili organların, kurumlar üstü bir oluşum başlatması ve yapının gördüğü hasarların hızlanmasını önleyici iyi niyetli uygulamalar yapılmasını sağlaması olmalıdır. Bu konuda Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Adalar Kaymakamlığı ve Adalar Belediyesi’ne önemli bir görev düşmektedir. Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği ve Türkiye Mimarlar Odası ile konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları da, Türk otelciliği ve mimarisinin İstanbul Adaları’ndaki eşsiz bir temsilcisi olan bu yapının akıbetiyle ilgili takipte bulunmalıdır. Çalışmadan elde edilen ikincil bir sonuç da Adalar’la ilgilidir. Zengin doğal ve kültürel kaynaklarını yaz aylarında yazlıkçı ve günübirlikçilere cömertçe sunan Adalar, turizme yönelik gerçek potansiyelini tam olarak kullanamamakta ve İstanbul’a gelen yabancı ziyaretçilerden yeterli payı alamamaktadır. Oysaki Adalar akılcı planlama, uygulama ve denetimler ile İstanbul’dan ayrı bir marka olabilecek kapasitedir. Çalışma ekinde, konuyla ilgili bir takım öneriler verilmiştir, ancak akademik, resmi ve profesyonel çevrelerin ileri araştırmalar yapması da gereklidir. 53 EKLER Sayfa No. EK 1: 30 Ocak 2006 günü İstanbul Kültür Sanat Vakfı’ndan gelen e-posta ......55 EK 2: Adalar Turizm Potansiyelinin Harekete Geçirilmesine Yönelik Öneriler.56 EK 3: Yapının Konumu .........................................................................................59 EK 4: Prens Adaları Uydu Görüntüsü..................................................................59 EK 5: 1902 tarihli tapu senedinin Türkçe çevirisi ...............................................60 FOTOĞRAFLAR EK 6: Yapının Genel Görünümü...........................................................................61 EK 7: Çürüme Fotoğrafları ...................................................................................62 EK 8: Bazı Orient Express Otelleri.......................................................................63 EK 9: Modern-ist İstanbul Modern Sanatlar Müzesi ...........................................64 54 EK 1: 30 Ocak 2006 günü İKSV’den gelen e-posta Sevgili Osman Cenk Demiroğlu, Büyükada Yetimhanesi'nin Avrupa Yazarlar Evi yapılmasına yönelik proje İstanbul 2010 kitabında şimdilik yer almamıştır. İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olduğunda AB Eğitim ve Kültür Müdürlüğü'ne sunulan kitapta yer alan projeler çoğalacak ve belki bu projenin de gerçekleştirilmesi mümkün olacaktır. İyi çalışmalar, Emine Çaykara İstanbul 2010 YK Koordinasyon 55 EK 2: ADALAR TURİZM POTANSİYELİNİN HAREKETE GEÇİRİLMESİNE YÖNELİK ÖNERİLER 1. 2. Altyapı ve Ulaşımın İyileştirilmesine Yönelik Öneriler: 1.1. Anakara ile bağlantıyı sağlayan deniz otobüsü ve vapurların konfor düzeyleri ve sefer sayıları artırılmalıdır. İstanbul’un tarihi yarımadasında hizmet vermekte olan “Bus Turistik” benzeri bir uygulamaya gidilerek sadece turistlere hizmet veren vapur ve deniz otobüsleri tahsis edilebilir ve hatta nostaljik bir hava katması bakımından “yandan çarklı” vapurların (süratinin artması için gerekli teknolojik düzenleme yapılmış olarak) hizmet vermesi sağlanabilir. 1.2. Otellerde olduğu gibi destinasyonlarda da “ilk izlenim”, turistlerin belleğinde yarattığı yadsınamaz etki bakımından çok önemlidir. Dolayısıyla, her adanın “kapısı” sayılabilecek vapur iskeleleri ile “lobisi” konumundaki çevre yapılar estetik açıdan en iyi görünüme kavuşturulmalıdır. Bu konuda belediyenin yaptığı çalışmalar cesaret vericidir. 1.3. Adalar’da iç ulaşım hizmetini veren faytoncular, “tur lideri” rolüne bürünmektedir. Bu olaya ya bir son verilmeli ya da mümkünse, faytoncular eğitime alınarak yabancı dil ve kültür düzeyleri artırılmalıdır. Ayrıca, faytonlara estetik açıdan çekidüzen verilmelidir. 1.4. Münferit gezi yapmak isteyen ziyaretçilerin ihtiyaçları dikkate alınmalı ve yön levhaları artırılarak ziyaretçi profiline uygun yabancı dillerle zenginleştirilmelidir. 1.5. Temiz enerji kullanımını sağlama adına, doğalgaz projesinin bir an önce hayata geçirilmesiyle beraber, rüzgar tribünleriyle üretilen hidrojen enerjisi seçeneği de adaların rüzgar potansiyeli açısından değerlendirilmelidir. Talebi Yönlendirmeye İlişkin Öneriler: 2.1. Adalar’da özellikle yaz aylarının hafta sonlarında aşırı yoğun bir günübirlikçi akını olmaktadır ve bu günübirlikçilerin çoğunda sosyoçevresel bir bilinç gelişmemiştir. Bu durum, Adalar’ın taşıma kapasitesini zorladığı için geri dönülemez zararlara yol açabilir. İnsanların böylesi bir bilinci geliştirmeleri, toplumsal yapının düzelmesine paralel olarak uzun vadede gerçekleşeceğinden, gelişmiş ülkelerin bu gibi durumlarda uyguladığı kısa vadeli çözüm yöntemleri kullanılabilir. Bu yöntemlerden bazıları; kaynağa erişimi dönemsel olarak veya tamamen durdurmak, kaynağın tanıtımını yapmamak (yön levhalarını kaldırma, rehberlerde referans vermeme), sınırlı gezi izni vermek ve fiyatlandırma mekanizmasını kullanarak belli satın alma gücü seviyesinin altındaki pazar dilimlerini kaynağa gelmekten caydırmaktır. 2.2. İstanbul’a yabancı turist getiren seyahat işletmeleri (özellikle de düşük ve ara sezonlarda gezmeyi tercih eden üçüncü yaş gruplarına hitap edenler), günlük tur programlarına Adalar’ı da katmalıdır. Böylece, hem bu işletmelerin ürünleri hem de turistlerin deneyimleri zenginleşecek ve Adalar’da turizmin 12 aya yayılması açısından önemli bir yol kat edilecektir. TÜRSAB’ın konuyla ilgili olarak üyelerini bilinçlendirmesi ve teşvik etmesi gerekmektedir. 56 2.3. 3. 4. Adalar’ın uluslararası turizm pazarında gerek turistler gerekse tur operatörleri tarafından daha iyi tanınması için, kamu-özel sektör ortaklıklı bir destinasyon yönetim şirketi kurulmalı ve bu şirket Adalar’ı uluslararası turizm fuarlarında temsil ederek ilgili taraflarla müzakerelerde bulunmalıdır. Ayrıca, Adalar destinasyonunu tüm turistik ürünleriyle beraber tanıtan ve çevrimiçi rezervasyon ile satın alma imkanları veren bir internet sitesi kurulmalıdır. Kültürel Turizmin Geliştirilmesine Yönelik Öneriler: 3.1. Başta Rum Yetimhanesi olmak üzere, Adalar’da bulunan tarihi ve kültürel anıtlar ile ünlü kişilere ev sahipliği yapmış mekanlar restore edilmeli ve bir işlevsellik kazandırılarak kültür turizminin hizmetine sunulmalıdır. Ayrıca, batık ada Vordonisi’de tespit edilen manastır ile Sedefadası açığındaki Bizans batığı da, bir sualtı sergisine dönüştürülerek, konuya meraklı “özel ilgi” turistlerine sunulmalıdır. 3.2. Etnik turizm, insanların, atalarının ya da kökenlerinin bulunduğu ülkeleri ziyaret etme amacıyla gerçekleştirdiği bir turizm türüdür (İçöz, 2003, s. 9). Kültürlerini muhafaza eden çeşitli toplulukları barındıran Adalar’ın etnik turizme yönelik bu potansiyeli, orijin ülkelerdeki “outgoing” acentalarıyla temasa geçilerek değerlendirilmelidir. 3.3. Yıllarca sanat ve edebiyata ilham kaynağı olmuş Adalar’da, “sanat turizmi”nin layığıyla gelişebilmesi için; Büyükada Kültür Derneği, Modern-ist Modern Sanatlar Müzesi Derneği ve Turing gibi kurumlar desteklenmeli, ayrıca bu yolda çok önemli bir araç olan “Uluslararası Adalar Festivali”nin içeriğinin daha da zenginleşebilmesi ve yurtdışında yoğun olarak pazarlanabilmesi için gerekli stratejiler oluşturulmalıdır. 3.4. Adalar’daki, birçoğu yüksek tarihi değer de ihtiva eden, dini yapıların fiziki durumları elden geçirilmeli ve özellikle ilgili bayram ve festival dönemlerinde pazarlanmalıdır. Ancak, tam manasıyla bir “inanç turizmi” düzenlemesi yapılabilmesi için Heybeliada Ruhban Okulu hakkındaki siyasi sorunun çözülmesi beklenmelidir. Aksi takdirde, Ruhban Okulu kapalı tutulur iken, Ortodokslara yönelik bir pazarlama çabasına girmek tutarsızlık yaratır. 3.5. Yukarıda sıralanmış turizm türlerine oluşacak talebin konaklama ihtiyacının bir kısmı hâlihazırdaki oteller ile mevcut yapı stokundan (“S” sınıfı) otellere dönüştürülebilir tesislerle karşılanabilir. Bunun yanında, Adalar’ın geleneksel ancak günümüzde seyrekleşmiş olan ev pansiyonculuğu da teşvik edilerek tekrar canlandırılmalıdır. Böylece, Adalar halkı için ek bir gelir kaynağı yaratılabilir ve sosyokültürel etkileşimin sahnelenmiş otantikliğe başvurulmadan oluşması sağlanabilir. Ekoturizmin Geliştirilmesine Yönelik Öneriler: Uluslararası turizm pazarında yükselen bir eğilim olan “ekoturizm” için, Adalar’da doğayla bütünleşmeyi ve onu yüceltmeyi sağlayacak alanlar oluşturulabilir. Turistler bu alanlarda, Adalar’ın turizmle bağdaşabilir ziraat ürünlerine uygun olarak, balıkçılık, bağcılık, çiçekçilik, bostancılık ve zeytincilik faaliyetlerine katılabilir. Böylece, ilgili ürünlerin hem üretiminin hem de tüketiminin hızlanması sağlanarak, yerel halkın geçim kaynaklarına ciddi bir katkıda bulunulabilir ve Adalar ile özdeşleşen, markalaşmış şarap ve zeytinyağı gibi ürünlerin ortaya çıkmasına önayak olabilir. Ayrıca, bu turistlere “at binme”, “kuş gözlemleme” ve “botanik turları” gibi çeşitli doğa odaklı hizmetler de verilebilir. Bu tarz alanların düzenlenmesinde dikkat edilmesi gereken iki husus ise; üstyapı ve altyapı tesislerinin çevreye zarar vermeyip yarar 57 getiren bir sistem bütünlüğünde oluşturulması ve ziraatı yapılacak ürünlerin fiyatlarının, turizmin enflasyonist etkisini hissettirmeyecek şekilde ayarlanmasıdır. 5. 6. Yeni Üstyapı Gelişimine Bağlı Turizm Düzenlemeleri: 5.1. Özellikle yüksek güvenlik gerektiren toplantılar için son derece uygun olan Adalar’da, kongre faaliyetleri, turizmi 12 aya yayma adına faydalı bir araç olabilir. Bu turizm türünün gerçekleşebilmesi için bir “kongre ve sergi sarayı”na ihtiyaç olacaktır. Bu tarz bir üstyapı, modern donanımlı geniş bir kapalı alan gerektirecektir. Büyükada’daki yarım kalmış bir otel inşaatı olan “Lido”, konumu ve fiziki büyüklüğü itibariyle bu iş için uygun olup, projenin hayata geçirilmesiyle mevcut görüntü kirliliği de ortadan kaldırılacaktır. 5.2. Yatları ağırlayan oteller olarak tanımlanabilen marina yatırımları, Adalar’da turizmin 12 aya yayılabilmesi ve yüksek gelir grubuna dahil kaliteli yabancı turistlerin destinasyona çekilebilmesi açısından son derece önemlidir. Günümüzde, Akdeniz havzasında gezen yüz binlerce yat bulunmaktadır. Bu yatların oluşturduğu kışlama pazarından pay alabilmek için, anakaraya fiziksel yakınlığı ama psikolojik uzaklığı ile yatçılara çekici gelebilecek Adalar’da çevreyle dost, birkaç butik marina yatırımı gerçekleştirilebilir. 5.3. Sivriada Semazen Heykeli Projesi: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ortaya attığı bu proje, Adalar’daki turizm hareketini hızlandırmanın da ötesine geçip İstanbul ve Türkiye’nin imajına ciddi oranda katkı sağlayacak bir litom olabilecekse de, kamunun değişik kesimlerinden kişilerin tepkisini çekmiştir. Bu tepkilerin başında ise, “semazen figürünün İstanbul’u değil, Konya’yı temsil ettiği” ve “böylesi bir projenin Sivriada’daki tarihi kalıntılara zarar vereceği” yönündeki savlar gelmektedir. Araştırmacı, her iki görüşe de karşıdır. Semazen figürü, İstanbul’u simgelediği için değil, “hoşgörü”yü simgelediği için seçilmiştir ve dolayısıyla da bu proje ilk önce üç dinin birlikte uyum içinde yaşadığı Adalar’ın halkı tarafından desteklenmelidir. Ayrıca bu projenin getirisinin ne denli büyük olacağı, New York’taki Özgürlük Heykeli’nin∗ istatistikleri incelendiğinde anlaşılabilir. Projenin adadaki tarihi kalıntılara zarar vermesi meselesi ise pek söz konusu değildir. Zira adadaki az kalıntıdan en önemlisi olan yaklaşık 1000 yıllık, Baş Melek Mikail’e adanmış manastır, Haydarpaşa mendireğinin yapımı için adadan taş koparılması sırasında ağır tahrip görmüştür. Bu proje de muhtemelen manastırın restore edilmesine vesile olacaktır. Sivriada ile birlikte atıl bir şekilde kaderine terk edilmiş olan Yassıada için ise, bir temalı park projesi düşünülebilir. Eğlence trenleri gibi unsurlarla birlikte yerel ve evrensel temaları eğitici bir şekilde barındırabilecek bu eğitim-eğlence (“edutainment”) tesisi de, bir litom olarak ciddi bir çekim yaratacaktır. 5.4. Kınalıada’daki antenlerin sökülüp ortaya boş arazi çıkarılması durumunda, turizmi 12 aya yayacak ve “karlı dağ” manzarasıyla bir litom faktörü olacak, örnekleri dünyadaki birçok modern şehirde bulunan, ufak ya da orta ölçekli bir “kuru kayak pisti (dry ski slope)” uygulamasına gidilmesi önerilmektedir. Son olarak iki diğer alternatif turizm çeşidine değinilecektir: Balon gezileri ve Golf turizmi. Balon gezilerinin geliştirilmesi, Adalar’ın jeomorfolojik yapısının kuşbakışı görünümünün ilgi çekebilme potansiyelinden dolayı önerilir iken; uygun eğim ve ölçekte arazi bulunmadığı ve bulunsa dahi, düzenlenmesi için ağaç kesimi, işletilmesi için aşırı su tüketimi gerektiren golf turizminin geliştirilmesi önerilmemektedir. ∗ Bu heykel, New York ile alakası olmayan, aslında Süveyş Kanalı’nın girişine konmak için parası Osmanlı tarafından ödenmiş ve Fransızlarca inşa edilmiş bir yapıdır. 58 EK 3 : Yapının Konumu Kaynak: Google Earth, 2005. EK 4: Prens Adaları Uydu Görüntüsü Kaynak: Google Earth, 2005. 59 EK 5: 1902 tarihli tapu senedinin Türkçe çevirisi LİVASI: Şehremenati KAZASI: Adalar KARYESİ: Büyükada MEVKİİ: Hıristos Manastırı KAPI NO.: 13, 15 CİNSİ: Mukaddem arsa üzerine mebnibir bab otel ve müştemilatı olan bir bab hane, Elveym, ba irade-i senniye Rum Eytemhanesi ittihaz olunan, maa müştemilat bir bab Eytemhanenin mülk ebniyesi. HUDUDU: Canibi Yumni Hıristos Manastırı Çamlığı, yesarı Manastırı, mezkur Çamlığı, arkası, bazen Hıristos ve bazen Aya Nikola Manastırı Çamlıkları, cephesi yeni küşat olunan müceddet tarik ile mahdut. MİKTARI: 26355 Atik zira-ı. 370.000 pul (y. n.; 3.700 altın lira) CİHET-İ İTA-İ SENET: Balada muharrer hudud zemini Şehzade Sultan Mehmet Han Hazretleri Vakfına senevi mukataalı ve Ağustos 311 tarihli ve 28 numaralı sened-i hakani mucibince 26355 zira arsa üzerine mebni bir bab kebir otel ve müştemilatı olan bir bab hane, İtalya devleti tabasından Kont Mavriçova Bozdari [sic], veled-i Anayali mutasarrıf iken, ebniye-i mezkurenin Rum Eytemhanesi ittihaz olunmasına müsaade-i senniye-i canib-i Padişah-i erzan ve şayan buyurulmasına binaen, takdir eden 3700 adet Osmanlı Lirası bedel mukabilinde Rum milleti namına muameleyi ferağiyesinin icrasına mumaileyh Kont Mavriçova Bozaridi [sic] tarafından Londra Sefareti .... Şehbenderliğinden ita ve Hariciye Nezaret-i Celilesinden tasidiki icra kılınan bir kıta vekaletname mucibince, tebaa-i Devlet-i Yunaniye’den Mösyö Leonida Zarifi tarafından vekalet-i mezkure iktizası ile, bilvekale millet-i müşarunileyha namına kattiyen ferağ edeceğinden, olvecihle muamele-i ferağiyesinin fası zımmında işbu ilmuhaber, bittanzim ita kılındı. K.Evvel 1318. İki adet mühür ile 1 adet resim pul Kaynak: Gülersoy, 2001, s. 18. 60 EK 6: Yapının Genel Görünümü Kaynak: Büyükada Kültür Derneği Internet Sitesi, 2005. http://www.buyukada.org/resimler/yetimhane1.jpg Kaynak: T.C. Adalar Kaymakamlığı Resmi Internet Sitesi, 2005. http://www.adalar.gov.tr/resimler60.htm 61 EK 7: Çürüme Fotoğrafları Giriş Cephesi 1990 Fotoğraf: Oğuz Ceylan 2005 Fotoğraf: Alp Sunalp İdare Binası 1990 Fotoğraf: Oğuz Ceylan 2005 Fotoğraf: Alp Sunalp Kaynak: Mimarlık Müzesi, (2005). Alexandre Vallaury. Galeri. http://www.mimarlikmuzesi.org/galeri_resimler.asp?sayfa=5&id=12&exid=3#18 62 EK 8: Bazı Orient Express Otelleri Lapa Palace, Lizbon Reid’s Palace, Madeira, Portekiz Grand Hotel Europe, St. Petersburg Ritz, Madrid Copacabana Palace, Rio de Janeiro Villa San Michele, Floransa (Mikelanjelo yapıtı) Kaynak: Orient Express Hotels. (2005). Image Library. http://www.orient-expressimages.com 63 EK 9: Modern-ist İstanbul Modern Sanatlar Müzesi Büyükada Taş Mektep Binası (Kadıyoran yokuşu) Modern-ist’in ilk etkinliği (Eylül, 2005) “X-trem-ist”ten bir görüntü 64 KAYNAKÇA 2010'da İstanbul Resmen Avrupa Kültür Başkenti. (14 Haziran 2005). Dünya Gazetesi. http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=222 799 Adalar Kaymakamlığı. (7 Ocak 2006; son ziyaret tarihi). Adalara Genel Bakış; Tarihçe; Coğrafi Durum; Nüfus; Yönetim; Sağlık Hizmetleri; Eğitim; Gençlik ve Spor; Kültür; Sosyal Yapı; Ekonomi; Alt Yapı; Adalar Mimarisi. Ana Menü. http://www.adalar.gov.tr Akpolat, M. S. (1994). Vallaury, Alexandre. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 7. İstanbul: Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı ortak yayını. Alper, B. (1994). Büyükada’nın kırmızı sarayı da yok oluyor. Arkitekt, 64(415), 44-53 Avrupa'nın en büyük ahşap binasıydı, çürüdü. (16 Aralık 2004). Akşam Gazetesi – Kültür Sanat. http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/12/16/kultursanat/kultur sanat1.html Ayangil, R. (2005). Ada Şarkıları Faslı. P Dünya Sanatı Dergisi, no: 38-39, 120-137. Ayangil, R. (21 Şubat 2000). Öneri – dünya savaş yetimleri merkezi kurulsun!. http://ayangil.org/php/modules.php?name=News&file=article&sid=8 Azınlık vakıflarının yönetimine el konamaz. (30 Temmuz 2005). CNN TÜRK.com. http://www.cnnturk.com/HABER/haber_detay.asp?PID=318&HID=1&haberID= 114352 Azınlık Vakıflarının Yönetimine el konulamaz. (29 Ocak 2006; son ziyaret tarihi). Hukuklife. http://www.hukuklife.com/news_detail.asp?newsid=220 Bektaş, C. (2001). Koruma ve Onarım, gözden geçirilip genişletilmiş yeni basım. Cengiz Bektaş Tüm Yapıtları: 2. İstanbul: Literatür Yayınları No: 57. Benmayor, G. (16 Aralık 2004). KKTC'de 83 milyon dolarlık yatırımla turizme dönüyorum. Hürriyetim - Ekonomi. http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~ 4@ tarih~2004-12-16-m@nvid~510930,00.asp Bruntland, G. (ed.) (1987). Our common future: The World Commission on Environment and Development. Oxford: Oxford University Press. Butler, R. W. (1991). Tourism, environment and sustainable development. Environmental Conservation, 18(3), 201-209. Center for Governmental Responsibility, University of Florida College of Law ve The Center for Urban Policy Research, Rutgers University. (2002). Economic 65 Impacts of Historic Preservation in Florida. Florida Department of State, Division of Historical Resources. (Available online at) www.law.ufl.edu/cgr/pdf/historic_report.pdf Çakılcıoğlu, M. (13 Kasım 2005; son ziyaret tarihi). Sürdürülebilir Turizm. Kentsel Araştırma Gönüllüleri. http://www.kentli.org/makale/meh_sur.htm Danıştay, azınlık vakıflarını kurtardı. (31 Temmuz 2005). Milliyet İnternet – Siyaset. http://www.milliyet.com.tr/2005/07/31/siyaset/siy03.html Danıştay: 'Azınlık vakıflarına el konulamaz'. (30 Temmuz 2005). HaberX. http://www.haberx.com/n/203016/danistay-azinlik-vakiflarina-el-konulamaz.htm Deleon, J. (2003). Büyükada Anıtlar Rehberi / A Guide to the Monuments. İstanbul: Remzi Kitabevi. Demirci, Ş. (15 Ağustos 2003). ‘İstanbul’a sahip çıkın’. Milliyet Internet – Güncel. http://www.milliyet.com.tr/2003/08/15/guncel/gun09.html Dinçer, F. İ. ve S. M. Ertuğral. (2000). Kültürel Mirasın Korunması ve İstanbul İlindeki Tarihi Yapıların Turizm Amaçlı Kullanımı Üzerine Bir Deneme. Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 11 (Eylül-Aralık), 69-78. Dinçer, F. İ. ve S. M. Ertuğral. (2003). Economic Impact of Heritage Tourism Hotels in Istanbul. The Journal of Tourism Studies, 14(2), 23-34. Döndaş, İ. (31 Mart 2005). Bartholomeos AİHM'ye gidiyor. Sabah. http://www.sabah.com.tr/2005/03/31/gnd104.html Ekinci, O. (10 Ekim 1996). Prinkipo Palas’ta mimari sorumluluklar. Cumhuriyet, s. 14 European Commission. (9 Kasım 2005). Turkey 2005 Progress Report. Brussels. europa.eu.int/comm/enlargement/report_2005/pdf/package/sec_1426_final_en _progress_report_tr.pdf Gemici, H. (2 Ağustos 2005). Şimdi İstanbul’da Otel Açmak Moda. Turizm Gazetesi. http://www.turizmgazetesi.com/news/news.aspx?id=23698 Gilson, G. (18 Kasım 2005). Turkey violates religious rights. Athens News, Article code: C13157A051, page: A05. http://www.athensnews.gr/athweb/nathens. print_unique?e=C&f=13157&m=A05&aa=1&eidos=S Gülersoy, Ç. (2001). Büyükada Yetimhanesi. Büyükada Monografileri 1. İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu. Holloway, J. C. (1994). The Business of Tourism, 4th ed. London: Pitman Publishing ICOMOS (1999). International Cultural Tourism Charter. 12th General Assembly, Mexico. http://www.international.icomos.org/charters/tourism_e.htm 66 İçöz, O. (2003). Seyahat Acentları ve Tur Operatörlüğü Yönetimi, 4. b. Ankara: Turhan Kitabevi. İsen, M. (2 Mayıs 2005). Asya Kalkınma Bankası Toplantısı – Türk Günü’nde yapılan konuşma. http://www.adbistanbul.org/onsite/konusma_MUSTAFA_ ISEN.pdf İstanbullu, F. (1991). Yabancı Tur Operatörleri ve Türk Turizmi. TÜRSAB Turizm Araştırmaları Dizisi. İstanbul: Çiftay Matbaacılık. Kahraman, N. (1997). Turizm Yatırım Projeleri Analizi. Ankara: Siyasal Kitabevi. Kutucular, S. (2005). Dedemin Sofrası: Büyükada Yemekleri, 3. baskı. İstanbul: İki A Yayın Dağıtım. Kültür ve Turizm Bakanlığı. (11 Ocak 2004). Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması. Türkiye’nin 2010 Turizm Vizyonu ve II. Hamle Dönemi Konulu Basın Toplantısı. http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx? F6E10F8892433CFF1A9547B61DAFFE2AE1D77730CC5A4452 Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu. Kanun No.: 5225. Resmi Gazete. 21 Temmuz 2004 McKercher, B. ve H. du Cross. (2002). Cultural Tourism: The Partnership Between Tourism and Cultural Heritage Management. Binghamton NY: Haworth Press. Meliton (Philadelphia Rum Ortodoks Metropoliti). (24 Mayıs 2004). Lozandan Bugüne Rum Vakıfları. “Cemaatler ve Cemaatlerin Hukuki Sorunları” konulu toplantıda yapılan konuşma. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı. http://www.tesev.org.tr/etkinlik/cemaat_meliton_sunum.php Mimarlık Müzesi. (9 Aralık 2005; son ziyaret tarihi). Alexandre Vallaury. Koleksiyon. http://www.mimarlikmuzesi.org/biyografi.asp?id=59 Modern-ist. (2005). İstanbul Modern Sanatlar Müzesi. http://www.modern- ist.org/modernist.html Oğhan, Ş. (13 Aralık 2005). Bozcaada ‘organik şarap adası' olacak. Hürriyet. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=3640374&tarih=2005-12-13 Orient Express Hotels Ltd. (2 Kasım 2005). News Release. Hamilton, Bermuda. http://media.corporate-ir.net/media_files/nys/oeh.a/OEHq320051.pdf Orient Express Hotels Ltd. (7 Ocak 2006; son ziyaret tarihi). Corporate Overview. Investor Relations Site. http://www.orient-expressinvestorinfo.com/ Önkal, M. (2003). Accommodation II Ders Notları. Boğaziçi Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, Turizm İşletmeciliği Lisans Programı. 67 Patrikhane ile ‘yetimhane’ sorunu. (5 Aralık 2004). NTVMSNBC. http://ntv msnbc.com/news/299100.asp Rushmore, S ve E. Baum. (2001). Hotels & Motels: Valuations and Market Studies. Illinois: The Appraisal Institute. Sherwood, J. B. (1990). Venice Simplon Orient-Express: The World’s Most Celebrated Train, 3rd ed.’a Önsöz. London: Weidenfeld & Nicholson. Smith, M. (8 Ocak 2006; son güncellenme tarihi). The truth behind the legend: The Orient Express. A history of the Orient Express. http://www.seat61.com/ OrientExpress.htm#Chronology Smith, M. K. (2003). Issues in Cultural Tourism Studies. London: Routledge. Tanıl, E. (Eylül, 2004). Genlerimizdeki Vurdumduymazlık. Internet Penceresinden. http://www.atlas.net.tr/index.asp?page=ipencere&id=2 Tanyeli, U., B. Alper, D. Yeomans, M. Alper, E. Erdoğmuş, O. Ekinci, Z. Ahunbay, F. Çiçekoğlu, N. Sakaoğlu ve C. Binan. (1998). Tarih Vakfı Bilgi-Belge Merkezi’nde düzenlenen “İstanbul’da Ahşap” konulu panel notları. İstanbul, no: 25 (Nisan-Haziran), 98-108. Tuğlacı, P. (1995a). Rum Yetimhanesi. Tarih Boyunca İstanbul Adaları, 2.b. Cilt 1. İstanbul: Say Yayınları. Tuğlacı, P. (1995b). Türk Musikisinde Adalar. Tarih Boyunca İstanbul Adaları, 2.b. Cilt 1. İstanbul: Say Yayınları. Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik. Karar sayısı: 2005/8948. Resmi Gazete. 21 Haziran 2005. Turizmdebusabah.com. (1 Aralık 2005). İstanbul’da ‘kültür başkenti’ heyecanı. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/ devam_popup.asp?ID=24320 Turizmdebusabah.com. (13 Aralık 2005). İstanbul, Avrupa'nın kültür başkenti olmaya aday. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmde busabah.com/devam_popup.asp?ID=24157 Turizmdebusabah.com. (2 Ocak 2006). Proje için kim, ne dedi? Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/devam_popup.asp? ID=24594 Turizmdebusabah.com. (26 Aralık 2005) Çolakoğlu “Kültür Başkenti İstanbul”u anlattı. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebu sabah.com/devam_popup.asp?ID=24455 68 Turizmdebusabah.com. (26 Ocak 2006). Türkiye'den kültür başkenti atağı. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/devam_ popup.asp?ID=25015 Turizmdebusabah.com. (4 Aralık 2005). ‘Four Seasons bomba gibi geliyor’. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/ devam_popup.asp?ID=23901 Turizmdebusabah.com. (16 Ocak 2006; son ziyaret tarihi). Avrupa Kültür Başkenti İstanbul 2010. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http:// www.turizmdebusabah.com/extras/istanbul2006.asp Türk Dil Kurumu. (29 Aralık 2005; son ziyaret tarihi). Palas. Güncel Türkçe Sözlük. http://www.tdk.gov.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=palas&submit1=Ara Türker, O. (2000). Büyükada Rum Yetimhanesi. Tarih ve Toplum, 34(200), 38-40. Türker, O. (2004). Prinkipo’dan Büyükada’ya. İstanbul: Sel Yayıncılık. Ural, M. (1998). Rum Yetimhanesi’nin Kaderi. İstanbul, no: 25, 94-97. Vakıf uyumuna yargı desteği. (31 Temmuz 2005). Radikal-çevrimiçi. http://www. radikal.com.tr/haber.php?haberno=160158 Vakıflar Genel Müdürlüğü. (2005a). Cemaat ve Esnafa Mahsus Vakıflar. Cemaat Vakıfları. http://www.vgm.gov.tr/vakiflarhk/cemaat.asp Vakıflar Genel Müdürlüğü. (2005b). Mazbut Vakıflar. Anasayfa. http://www.vgm.gov .tr/vakiflarhk/mazbut.cfm Vordoni Kayalıkları ya da “keşfedilen 10. ada”. (2005). Adalı Dergisi, (Ocak), 8. World Tourism Organization. (24 Ocak 2006). International Tourism Up By 5.5% To 808 Million Arrivals In 2005. Newsroom, News Releases. Madrid. http://www.world-tourism.org/newsroom/Releases/2006/january/06_01_24.htm Yenen, Ş. (30 Ekim 2003). Yeniden kültür turizmi. Turizmde Bu Sabah. Boyut Yayın Grubu. http://www.turizmdebusabah.com/devam_popup.asp?ID=12488 Yetimhane kıl payı kurtuldu. (2005). Ada Gazetesi, sayı: 2 (1-15 Temmuz), 1 ve 4. Yetimhane’ye yangın tertibatı. (2004). Adalı Dergisi, (Ağustos), 4. Zarifi, Y. L. (2005). Hatırlarım: Kaybolan Bir Dünya İstanbul 1800-1920. (Çev. K. Skotiniyadis). İstanbul: Literatür Yayınları No: 57. (orijinal baskı tarihi 2002). Zat, V. (der.). (2005). Eski İstanbul Otelleri. İstanbul: Bilge Karınca. 69 ÖZGEÇMİŞ 1 Ocak 1980 günü, İstanbul’da doğan Osman Cenk Demiroğlu, 1998 senesinde Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Boğaziçi Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu’nun Turizm İşletmeciliği lisans programında eğitimine devam etmiştir. “Türkiye’deki 3, 4 ve 5 Yıldızlı Otellerin Internet Sitelerinin İçerikleri” konulu bitirme ödevi ile 2004 senesinin Mart ayında mezun olan Demiroğlu, eğitimi esnasında profesyonel hayatta da birtakım çalışmalarda bulunmuştur. 2000 ila 2004 senelerini kapsayan bu dönemde, İstanbul Levent’te önerdiği bir iş otelinin pazar ve fizibilite etütlerini yapan ve ilgili otel zincirinin yetkilileriyle irtibat içerisinde projenin geliştirilmesini sağlayan Demiroğlu, 2002 senesinde ise bir anonim ortaklık altında kendi işini kurmuş ve Bodrum’da 5 yıldızlı bir tatil köyünün yatırımına ilişkin çeşitli üst düzey görevler üstlenmiştir. 2004 senesi ile şirketten ayrılan Demiroğlu, turizm eğitimine devam etmek üzere İstanbul Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bilim Dalı’nda yüksek lisans programına başlamıştır. Bölümü adına Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği 2. İpek Yolu Çalıştayı’na katılarak bölümün diğer üç öğrencisiyle birlikte hazırladığı “Sürdürülebilir Turizm Kavramı Açısından Taraklı, Göynük ve Mudurnu’daki Yerel Halkın Turizme Bakış Açısının İncelenmesine Yönelik Bir Anket Çalışması” adlı raporunu yazılı haliyle sunmuştur. 2005 yılı Aralık ayında, otel değerlemesi alanındaki teknik bilgisini zenginleştirmek adına, Bilgi Üniversitesi Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı sertifika programını başarıyla tamamlayan Demiroğlu, halen “Dockominium Modelinin Türkiye’deki Marinalara Uygulanabilirliği” konulu yüksek lisans tezi üzerinde çalışmakta ve kariyerine turizm alanında faaliyet gösteren bir akademisyen olarak devam etmek arzusundadır. İlgilendiği başlıca araştırma konuları arasında; yatırım yönetimi, kültürel miras yönetimi, destinasyon geliştirme ve turizm sosyolojisi yer almaktadır. Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği üyesi olan Demiroğlu, çok iyi derecede İngilizce ve orta derecede Almanca bilmektedir. 70