türk tasavvuf kültürü ve devir nazariyesi bağlamında neşet ertaş
Transkript
türk tasavvuf kültürü ve devir nazariyesi bağlamında neşet ertaş
Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş TÜRK TASAVVUF KÜLTÜRÜ VE DEVİR NAZARİYESİ BAĞLAMINDA NEŞET ERTAŞ Neşet Ertaş In The Context of Turkish Sufi Culture and Circle Theory Ahmet KESKİN ÖZ Bu çalışmada, Türk halk müziğinin ve Abdallık geleneğinin son dönemdeki önemli temsilcilerinden biri olan Neşet Ertaş’ın eserlerinde görülen Türk tasavvuf kültürü ve özellikle de devir nazariyesi etkisi incelenmiştir. Bu çerçevede, tüm eserlerinin taranması sonucu, tasavvufi konuların yoğun olarak işlendiği tespit edilen 55 eseri üzerinden Neşet Ertaş, Türk tasavvuf kültürü ve devir nazariyesi bağlamında ele alınmıştır. Türk tasavvuf kültürünün farklı inanç ve düşünce alanlarından gelen çeşitli etkileri bağdaştırıcı (senkretik) yapısından izler taşıdığı görülen ve önemli bir kısmında insan ruhunun tasavvufi yolculuğunun (tekâmül sürecinin) anlatıldığı bu eserler aracılığıyla tasavvufun Neşet Ertaş tarafından nasıl yorumlanmış olduğu konusu incelenmiştir. Bu doğrultuda çalışmada ilk olarak, Neşet Ertaş’ın temsil ettiği Abdallık geleneğinin Türk tasavvuf kültür tarihindeki yeri ile Neşet Ertaş’ın şahsi ve sanatçı kimliği üzerinde durulmuştur. Ardından Neşet Ertaş’ın eserlerinde Türk tasavvuf kültürüne ait çeşitli unsurların nasıl kullanılmış olduğu konusu genel hatlarıyla, bu eserlerde yer alan devir nazariyesi unsurları ise daha ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Böylece çalışmada Abdallık geleneğinin Türk tasavvuf kültüründeki yeri ve önemi, Neşet Ertaş’ın eserlerinde bu kültürün ne şekilde konu edildiği, sanatçının tasavvuf unsurlarını kullanımındaki tutumu ve geleneğe olan katkısı ――――――――― 13-15 Ekim 2014 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Türk Kültürü Kongresi’nde bildiri olarak sunulan bu çalışma, bir takım dizgi hataları eşliğinde elektronik ortamda yayımlanmıştır. Görülen gereklilik üzerine çalışma, bazı ek ve düzenlemeler yapılarak yeniden yayıma hazırlanmıştır. Makalenin Geliş Tarihi: 17 Mart 2015. Makalenin Kabul Tarihi: 17 Mayıs 2015. Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı araştırma görevlisi, ahmetkeskinahmet@gmail.com. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 131 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN aydınlatılmaya çalışılmış, Türk tasavvuf kültürü ve özellikle de devir nazariyesinin 20. ve 21. yüzyıllarda bir “halk” sanatçısının eserlerine nasıl yansımış olduğu konusu örneklendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Türk tasavvuf kültürü, devir nazariyesi, devriye, Abdallık geleneği, Neşet Ertaş. ABSTRACT In this study, it is analysed the effects of Turkish sufi culture and especially circle theory in Neşet Ertaş’s works, who is one of the important representatives of Turkish folk music and Abdal tradition. In this point of view, Neşet Ertaş is examined in the context of Turkish sufi culture and circle theory, with reference to 55 elected works, which sufistic subjects reinterpreted intensely in there, among the all of his works. Through these works, which includes important signs of the syncretic structure of Turkish sufistic culture and generally explaining sufistic journey of the human spirit, it is examined that how the sufistic topics interpreted in his works. So firstly, Abdal tradition, which has prime importance for Turkish sufi culture and he represented it, also personal and artistry character of Neşet Ertaş are evaluated. Later, it is analysed, generally, how used the varied elements of Turkish sufi culture, and especially, circle theory, in his works. Thus, the importance of Abdal tradition in Turkish sufi culture, how appearing the Turkish sufi culture in Neşet Ertaş’s works, distinctive attitute and contrubition of performer to the tradition are tried to clarified, how reflected the Turkish sufi culture and especially circle theory in 20th and 21st centuries “folk” performer’s works, is exemplified. Key Words: Turkish sufi culture, circle teory, devriye, Abdal tradition, Neşet Ertaş. Giriş Türk tasavvuf kültürü ve geleneği, Türklerin İslamiyet’i kabul etmeye başlamalarını takiben, İslam medeniyeti ile daha önceki dönemlerde benimsenen Türk yaşam biçimi ve inanç sistemlerinin bütünleştirilmesi çabaları sonucunda ortaya çıkan bir kültür alanıdır. Oluşum ve gelişim evreleri asırlarca devam eden Türk tasavvuf kültürünün Orta Asya’dan Anadolu’ya yayılması sürecinde, Horasan Erenleri ya da Rum Abdalları denilen gruplar etkin bir rol üstlenmişlerdir. Günümüzde Anadolu’nun farklı bölgelerinde yaşayan Abdallar ve onlar aracılığıyla aktarımı devam eden Abdallık geleneği de söz konusu süreçte bu gruplarla birlikte Anadolu’ya taşınmıştır. Sosyokültürel gelişmeler sonucunda birtakım değişim ve dönüşümler geçiren gelenek aktarımının Anadolu’da günümüzde de canlı bir şekilde yaşatılmasında, diğer bölgelerdeki Abdal gruplarıyla birlikte, özellikle Orta Anadolu Abdallarının etkin bir yeri bulunmaktadır. Abdallık geleneği içerisinde yetişen önemli isimlerden biri de, Orta Anadolu Abdallarından olan ve 2012 yılında Hakk’a yürüyen Neşet Ertaş’tır. Türk tasavvuf kültürüne ait çok sayıda konuyu eserlerinde kendine özgü bakış açısıyla yorumlayan 132 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş ve bu düşünceleri tüm yaşamı boyunca temsil eden Neşet Ertaş’ın tasavvufu konu edindiği eserlerinde özellikle devir nazariyesinin ve bu bağlamda devriye türünün etkileri açık bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Bu tespitten hareketle gerçekleştirilen çalışmamızda genel olarak Türk tasavvuf kültürü ve geleneğine ait unsurların özel olarak da devir nazariyesinin Neşet Ertaş’ın eserlerinde ne şekilde yer aldığı konusu, sanatçının tüm eserlerinin incelenmesi sonucu tasavvufi konular üzerine kurulu olduğu tespit edilen 55 eseri üzerinden değerlendirilmiştir. Konuyla ilgili gerekli ön değerlendirmelerin, açıklamaların ve çalışma aracılığıyla ulaşılan sonuçların paylaşılmasının ardından Neşet Ertaş’ın eserlerinde tasavvufi çerçevede kullanılan terim ve kavramlarla bunların kullanım sıklıkları hakkında belirlenen istatistiki bilgiler çalışmanın sonunda bir tablo hâlinde sunulmuştur. 1. Türk Tasavvuf Kültürü ve Abdallık Geleneği Birinin yerine geçmek, birini, bir şeyi başka birinin, başka bir şeyin yerine koymak, değiştirmek anlamlarına gelen Abdal sözcüğü, Arapça bedel sözcüğünün çoğul biçimidir.1 Abdal terimi Türk tasavvuf kültüründe, dünyanın nesnel unsurlarından olabildiğince arınmış, kendini Hakk’a adamış ve ondan başkasına kulluk etmeyen, mutluluğu maddede değil manevi yaşam ve varlık algısında bulmuş, insan ve gönül temeli üzerine kurulu bir yaşam anlayışını benimsemiş kimseleri karşılamak için kullanılagelmiştir. Bu terimle aynı doğrultuda kullanılan Abdallık ise, Anadolu tasavvuf akımlarından Ahîlik, Bektâşîlik ve özellikle Kalenderîlik ile ilişkilendirilen, Abdal adı verilen kimselerin mensubu olduğu grubu karşılamak üzere kullanılmıştır.2 Neşet Ertaş bu durumu; Bizler dergâhları, ocakları kuranların torunlarıyız sözleriyle ifade etmiştir.3 Âşık Dertlî (Dertli Kemter)’in; Abdallığın binasını sorarsan/Allah bir Muhammed Ali Abdaldır/ Hakîkat ilminde aslın ararsan/Cümle ululardan ulu Abdaldır ve Şah Hatâyî’nin; Ezelden dost olanlar evliyaya/Ahiler, Gaziler, Abdallar oldu mısraları da Abdallığın Türk tasavvuf kültüründe edinmiş olduğu yeri yansıtmaktadır.4 Türk Tasavvuf Edebiyatında Abdal mahlasını kullanan çok sayıdaki isim arasından başlıcaları olarak Kaygusuz Abdal, Abdal Musa, Kalender Abdal, Muhyiddin Abdal, Pir Sultan Abdal sayılabilir. Yazılı kaynaklarda 9. yüzyıldan itibaren kullanılan Abdal’ın anlam ve kullanım alanlarıyla ilgili Erol Parlak’ın değerlendirmelerini konu için taşıdığı önem doğrultusunda aktarmak yerinde olacaktır: ――――――――― 1 2 3 4 Abdulbaki Gölpınarlı, “Abdal”, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri, s. 5. Tarihi süreçte geniş bir kullanım alanına sahip olan Abdal terimi hakkında bk. Gölpınarlı, “Abdal”, ss. 4-8; Orhan F. Köprülü, “Abdal”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: TDV Yayınları, C. 1, 1988, ss. 61-62; M. Fuad Köprülü, “Abdal”, Edebiyat Araştırmaları 2, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1989, ss. 362-417; Süleyman Uludağ, “Abdal”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: TDV Yayınları, C. 1, 1988, ss. 59-61; Salim Ayata, “Tarihi Süreçte Abdallar”, Uluslararası Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş Sempozyumu Bildirileri, I. Cilt (Ed.: Salahaddin Bekki). Kırşehir: Ahi Evran Üniversitesi Yayınları, 2013, ss. 89-107. Erol Parlak, Garip Bülbül Neşet Ertaş-1 (Hayatı), İstanbul: Demos Yayınları, 2013a, s. 88. Köprülü, “Abdal”, s. 373. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 133 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN Tarihi belgeler, Abdal teriminin yaygın olarak diğer sahalardan çok Anadolu’da kullanıldığını ortaya koymaktadır. Anadolu’da; velî, derviş, divâne, meczup, ahmak, şaşkın, serseri, dilenci vb. gibi birbirinden farklı çok çeşitli anlamlar içeren Abdal sözcüğü; Kalenderî, Haydarî, Işık, Torlak, Bektaşî gibi dinî-tasavvufi zümrelerin genel adlandırılışında, Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal, Teslim Abdal gibi tasavvuf ehli dervişler ve yol ulularının mahlaslarında, Tahtacı, Kıptî, Geygel, Deveci, Gûyende, Davulcu, Kazancı, Teberci gibi aşiret ve meslekî adlandırmalar ile Apdaldamı, Abdalan, Şeditabdallı, Abdalbodu gibi mahâl adlarında karşımıza çıkmaktadır. Bu terimin birçok ozan tarafından mahlas olarak da kullanılmasının nedeni; deyimin engin gönüllülük, dünya malına değer vermeme, dervişlik vb. anlamları da içermesindendir.5 Abdal kültür dairesi, Türklerin İslamiyet öncesi çeşitli inanç sistemleri ve değerleri ile İslamiyet sonrasında önemli mutasavvıfların ortaya koyduğu düşünceleri sentezleyen, Türk tasavvuf kültür ve geleneklerinin kökeninde yer alan algı ve olguları kendi bünyesinde bütünleştiren özgün bir yapıya sahiptir. Neşet Ertaş’ın mensubu olduğu Orta Anadolu Abdallarının da kendilerine has inanç algıları içerisinde, daha başka pek çok etkinin yanında, özellikle Alevî ve Bektâşî inanç sistemine ait unsurların önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Türk tasavvuf kültür ve geleneğini oluşturan birçok kolda olduğu gibi Abdal kültüründe de insan, sevgi, saygı ve hoşgörü temelinde yükselen bir hizmet ve muhabbet anlayışı bu düşünce sisteminin esaslarını oluşturmaktadır. Her türlü çatışmadan, kavgadan, ayrıştırmadan uzak bir yaşam biçimini benimseyen, insana hizmeti Hakk’a hizmet bilen Abdallar bu doğrultuda müziği bir hizmet alanı olarak görmekte, yaratıcıdan gelen kutlu bir görev addettikleri müzik geleneklerini tüm zorluklarına rağmen asırlardır devam eden bir özveriyle devam ettirmektedirler. Abdallık geleneği tüm bu özellikleriyle, Türk tasavvuf kültürüne ait önemli unsurların yaşatıldığı önemli gelenek alanlarından biri olarak varlığını günümüzde de sürdürmektedir.6 Abdalların usta-çırak ilişkisi içerisinde sürdürdükleri kültür aktarımında, Türk tasavvuf geleneğinin başlıca temsilcileri tarafından ortaya konulmuş olan edebi verimlerin ve bunlar aracılığıyla ifade edilen öğretilerin kendilerine sıkça yer bulduğu görülmektedir. Yine, Âşık Tarzı Türk Halk Şiirinin de bu gelenek içerisinde oldukça önemli bir ağırlığının olduğu dikkati çekmektedir. Abdallık geleneğinde Dadaloğlu’ndan Köroğlu’na, Pir Sultan Abdal’dan Karacaoğlan’a kadar, Türk halk şiirin için zirve sayılan pek çok şahsiyetin eserlerinden ya da bu eserlerde yer alan düşüncelerden izlerin bazen olduğu gibi bazen de yeniden yorumlanarak aktarılması bu durumu ortaya koyan en belirgin göstergedir.7 Bu anlamda Abdallık geleneğini, ――――――――― 5 6 7 Parlak, Garip Bülbül-1, s. 39. Abdalların inanç sistemleri, Türk kültür tarihindeki yeri ve önemi için bk. Sibel Dağ, Abdallar: Toplumsal Kültürel Kimlik ve Değişme (Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 2000: 1-63; Serdar Erkan, Kırşehir Yöresi Halk Müziği Geleneğinde Abdallar (Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 2008: ss. 7-34; Bayram Bilge Tokel, Neşet Ertaş Kitabı, İstanbul: Kapı Yayınları, 2012: ss. 43-54; Ayata, “Tarihi Süreçte Abdallar”, ss. 89-107; Parlak, Garip Bülbül-1, ss. 39-120, ss. 235-238. Abdalların etkilendikleri, eserlerini havalandırdıkları başlıca ozanlar arasında Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal gibi Türk halk şiirinin zirve isimlerinin ön planda oldukları görülmektedir. Konu hakkında bk. Parlak, Garip Bülbül-1, s. 244. 134 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş Türk halk şiiri geleneği içerisindeki süreklilik doğrultusunda gelişen, Tekke-Tasavvuf ve Âşık tarzı şiir geleneklerinin sentezlendiği bir alan olarak tanımlamak mümkündür. Abdallık geleneğinde, kendisinden önceki ozanların eserlerini havalandırma anlayışına bağlı olarak icra edilen repertuvarında Türk Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı’nın başta deyiş ve nutuk olmak üzere çeşitli tür, şekil ve içerik unsurlarının kullanılması da bu durumdan kaynaklanmaktadır. Abdallık geleneğinin son dönemdeki önemli temsilcilerinden biri olan Neşet Ertaş’ın eserlerinde Türk tasavvuf kültürüne ait izlerin yoğun biçimde hissedilmesinin bir yandan onun kendi kişilik ve sanat algısıyla, bir yandan da temsil ettiği Abdallık geleneğine ait bahsettiğimiz bu hususiyetlerle yakından ilişkili olduğunu göz önünde tutmak gerekmektedir. Bütün bu bilgiler ışığında Abdallık geleneğini günümüz şartlarında ve konumuz doğrultusunda; Abdal adı verilen temsilcilerinin gündelik yaşamın çeşitli bağlamlarında müzik ve dans icraları aracılığıyla Türk kültür tarihi bakımından önem taşıyan bazı sosyokültürel işlevleri yerine getirdikleri görülen, Türk tasavvuf kültürünün başta Alevîlik ve Bektâşîlik olmak üzere çeşitli ana akımlarıyla ilişkisi bulunan, Türk kültürünün ve tasavvufunun özünü oluşturan birçok değeri koruyarak bunları günümüzde de yaşatıp aktaran bir topluluk ve bu topluluğun yaşam biçimi olarak tanımlayabiliriz. Abdallık, yaratıcı hariç her şeyden vazgeçmiş, görünüşe (zâhir) değil görünüşün ardındaki öze (bâtın) kıymet veren, insan ruhuna zarar verebilecek her türlü olumsuz duygu, düşünce ve davranışlardan kaçınan insan modelini merkeze almaktadır. Bu anlamda Abdallık, Türk tasavvuf anlayışının merkezindeki insan-ı kâmil modeline ve yine bu çerçevede önem taşıyan ölmeden önce öl(!) çağrısına uygun bir düşünce sistemi olarak ön plana çıkmaktadır. Abdallık geleneğinin son dönemdeki önemli temsilcilerinden biri olan Neşet Ertaş ve onun eserlerinin de bu bağlamda Türk tasavvuf kültüründen pek çok unsuru, özellikle de devir nazariyesine yönelik unsurları bünyesinde barındırması bakımından incelenmesi gerekmektedir. 2. Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş Tarih boyunca âşıkların, sadıkların, dervişlerin ve muhiplerin tasavvuf algıları, tasavvuf konusundaki kavrayış ve açıklamaları farklı farklı olagelmiştir. Mutasavvıfların içinde bulundukları hâller, yaşamı ve varlığı algılama biçimleri büyük bir çeşitlilik göstermiş, buna bağlı olarak da tasavvufun çok sayıda tanımı yapılmıştır. Neşet Ertaş, mensubu olduğu gelenekten öğrendikleriyle varlık hakkında benimsemiş olduğu özgün düşüncelerini içeren sentez bir tasavvufi kavrayışı hem yaşamında hem de eserlerinde ortaya koymuştur. Tasavvufun; aklın yetmediği alanlarda ve özellikle de Tanrı kavramında gerçeği gönül yoluyla ya da irade gücüyle bulmayı amaçlayan felsefi din öğretisi8 tanımı ile Neşet Ertaş’ın benimsediği varlık algısının büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir. Tasavvufun; vahdet-i vücut anlayışı üzerinde şekillenmekle birlikte, ――――――――― 8 Orhan Hançerlioğlu, “Tasavvuf”, İslam İnançları Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi (2. Basım), , 1994a, s. 617. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 135 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN dinin yüzeysel algılanmasıyla yetinmeyerek derinliklerine inme algısına odaklanan bir sistem9 şeklindeki tanımı da yine Neşet Ertaş’la önemli ölçüde bütünleşmektedir. Neşet Ertaş’ın genel anlamda, kâinatı insan merkezli bir algıyla yorumladığı ve Türk tasavvuf kültürünün kökeninde yer alan temel düşüncelerin egemen olduğu bir tasavvufi kavrayışı benimsediği bilinmektedir. Neşet Ertaş, dünyevi/maddi açıdan oldukça büyük kazançları ve makamları elde etmesi mümkünken bunlara değer vermeyen, ihtiyaç sahiplerini gözetip onlarla “varlığını” paylaşan, gönül kırmamayı esas alan ve hayatı boyunca dervişmeşrep yaşam anlayışını benimseyen bir kişi olmuştur. Bu anlamda Neşet Ertaş, benimsediği inanç sistemini ve yaşam felsefesini yalnızca teorik olarak eserlerinde işlemekle yetinmemiş, söz konusu öğretileri yaşamının her aşamasına yansıtma gayreti içerisinde bulunmuş bir insandır. Ertaş’ın eserlerinin farklı bölümlerinde, tasavvufi konu ve görüşleri yansıtan çok sayıda unsura rastlamak mümkündür. Ancak, bu çalışmada, Ertaş’a ait olan bütün eserlerin taranması sonucu, içerisinde tasavvufi konu ve unsurları yoğun olarak içerdiği belirlenen, bir başka ifadeyle, bütün olarak tasavvufi bir algıyla şekillendirildiği tespit edilen 55 eseri örneklem olarak seçilmiştir. Çalışmanın bu kısmında, Neşet Ertaş’ın tüm eserleri arasından, doğrudan tasavvufi konuları işlediği tespit edilen, 36’sı bestelenerek türkü formuna sokulmuş, 19’u ise şiir hâlinde kalmış olan söz konusu 55 eserinde tasavvufi konuların ve özellikle devir nazariyesinin hangi şekillerde görüldüğü konusu incelenecektir.10 2.1.Neşet Ertaş’ın Eserlerinde Türk Tasavvuf Kültürünün Kullanımı Neşet Ertaş’ın eserlerinde tasavvufi çerçevede kullanılmış olduğu görülen başlıca kavramların; Ana, Arif, Allah, Aşk/Âşık, Can, Canan, Cahil/Cehâlet, Cevher/Gevher, Dost, Dünya/Kâinat/Çark-ı Dünya/Cihan/Âlem, Garip11, Gönül, Gül/GülBülbül, Hak (Haksız/Haksızlık), Hakk (Yaratıcı, Hakim), Hayvan, İbadet, İlim/Bilim, İnsan/İnsanoğlu, Kul, Mevla, Muhabbet, Öz, Ruh, Sevgi/Sevmek/Sevişmek/Seven/Sevilen, Semah, Şeytan, Şükür, Yâr, Yüz/Cemal/Çehre olduğu görülmektedir.12 Bunlar, eserler――――――――― 9 10 11 12 Hançerlioğlu, “Tasavvuf”, s. 617. Neşet Ertaş’ın tasavvufi unsurları yoğun olarak işlediği eserlerin tür, şekil ve içerik özellikleri için bk. Parlak, Garip Bülbül-1, s. 311, s. 316, s. 318, s. 322, s. 324, s. 331, s. 338, s. 349, s. 354, s. 355, s. 357, s. 360, s. 367, s. 368, s. 382, s. 383, s. 384, s. 388, s. 396, s. 399, s. 402, s. 410, s. 418, s. 424, s. 429, s. 434, s. 435, s. 436, ss. 437-438, s. 457, s. 459, s. 467, s. 468, s. 480, s. 490, s. 508, s. 515, s. 518, s. 531, s. 532, s. 533, s. 534, s. 535, s. 536, s. 537, s. 538, s. 541, s. 548, s. 550, ss. 554-555, s. 556, s. 557, s. 559, s. 569, s. 573. Neşet Ertaş, mensubu olduğu aşirete Garipler de denmesi ve babası Muharrem Ertaş’ın kendisine telkini neticesinde bu mahlası aldığını bildirmektedir. Esasında Ertaş’ın, ruhun yaratıcıdan koparak bu dünyaya düştüğünü düşünmesi ve dünyayı bir gurbet olarak algılaması nedeniyle bu terimi eserlerinde mahlas olarak kullandığı açıktır. Neşet Ertaş, gurbete düşmüş anlamını taşıyan Garip (kimi zaman Kul Garip ya da Garip Kul) mahlasını birçok şiirinde kullanmıştır. Bu anlamda Ertaş’ın sanat yaşamı, adeta tasavvufi yolculuğun bir özetidir. Konu hakkında bk. Parlak, Garip Bülbül-1, s. 29. Ana, Cahil/Cehalet, Hayvan, İbadet, Mevla, Sevgi/Sevmek/Sevişmek/Seven/Sevilen, Şeytan, Yâr, Yüz/Çehre gibi kavramlar Neşet Ertaş tarafından tasavvufi bir çerçevede kullanılmıştır. Örneğin, Ana kavramının Ertaş’ın eserlerinde Yaratıcı algısıyla bağdaşmış bir şekilde, Hayvan ve Şeytan kavramlarının ise olgunluk sürecini tamamlamayan insanı karşılamak üzere kullanılmış olduğu 136 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş de en sık tekrar ettiği görülen, Neşet Ertaş’ın tasavvufi çerçevede kullanmış olduğu temel unsurlardır. Bunun yanında, eserlerde tasavvufi çerçevede kullanılan, yukarıda aktarılanlara görece daha az sayıda geçen unsurlar ise; Âdem, Ahir, Akıl/Fikir/Mantık, Ayan, Azap, Birlik, Bâtın, Bade, Böyü-Bögü-Böcek13, Cehennem, Cem, Cennet/Cennet-i Âlâ, Dert-Derman, Devir, Derya, Divane, Don, Emanetçi (Hakk), ErenErenler-Ermiş, Evvel, Fani, Felek, Gafil-Gaflet, Gerçek14, Giryan, Göz, Hakikat, Hâl, Har, Harap, Hayır/Şer, Hayret, Hizmet, Hoşgörmek, Hoş Dil-Tatlı Dil, Huri, İbret, İkrar Ver-/Al-, İman, İrade, Kader, Kalp, Kardeş-Kardeşlik, Kelam (İyi-Hoş/Kötü), Kudret, Kispet, Kurban, Leb-Dudak, Mahluk-Mahlukat, Mahşer, Mana, Melek-Huri, Menzil, Minnet, Mevla Ana (Mevlane-Mevlana), Mey-Meyhane, Nar, Nasip, Nazar, Nimet, Nokta, Nur, Pak, Pençe, Pir, Renk, Rıza, Sabır, Sarhoş, Saygı, Ser~Baş Ver-, Sevda, Sıfat, Sırr, Sultan, Şahit, Tarif, Tekmil-Kemal, Ten, Turab, Vade, Virane, Vücut, Yaratmak-Yaratıcı-Yaradan, Yol, Yolcu, Zahir, Tatlı Dil-Güler Yüz-Gönül Alıcı~Hikmetli Söz-Dostça Bakan Göz,/Söz şeklindedir. Çalışmanın sonunda yer alacak tablo üzerinden de takip edilebileceği gibi, Ertaş’ın eserlerinde en sık tekrar eden tasavvufi unsur Hak(k)’tır. Ardından Gönül gelir. Bunları Sevgi, Can ve İnsan takip eder. Dost, Aşk, Arif, Canan, Ruh, Öz ve İlim şeklinde ilerleyen birçok tasavvufi terim ve kavram, Neşet Ertaş’ın kâinat, insan ve yaratıcı arasındaki bütünlük esasına dayanan, hak ve hukukun gözetilerek, kavgadan kaçınarak, gönül kırmadan, can yakıp kalp incitmeden, sevgi ve saygı çerçevesinde yürütülen dervişane bir yaşam algısına karşılık gelen felsefi bir anlayışın yansımalardır. Erol Parlak’ın da belirttiği gibi; Ertaş’ın yaşamsal ve sanatsal felsefesinin merkezini, kendini bilme kavramı eksenine oturan ve insan gönlünü temel alan öz bir yaklaşım belirler. Bu anlayış, kaynağını köklü inançlara ve geleneklere dayalı ilim, irfan kültüründen alır.15 Neşet Ertaş’ın eserlerinde en sık geçen tasavvufi terimlere bakıldığında, bunların önemli bir kısmının, Türk tasavvuf kültür ve geleneğinin çatısını oluşturan temel kavramlar olduğu dikkati çekmektedir. Bu durum elbette ki hem Abdallık felsefesini oluşturan temel yapı taşlarıyla, hem de Neşet Ertaş’ın kendi bireysel kimliğiyle yakından ilişkilidir. Bununla birlikte, Neşet Ertaş’ın eserlerinde geçen bazı kavramların aslında tasavvufi bir anlam alanına sahip olmamalarına karşın, Neşet Ertaş tarafından tasavvufi içeriklerle doldurulmak suretiyle, özgün bir şekilde kullanılmış olduğu dikkati çekmektedir. Tüm bu kullanımlarda, kişinin kendisini araması, tanıması, bilmesi gerektiği konusunun merkeze alındığı görülmektedir. 13 14 15 görülmektedir. Yine, Türk tasavvuf kültüründe olduğu gibi Ertaş’ın yaşam algısında da insanı sevmek, ona saygı duymak bir ibadet olarak algılanmış ve insan-ı kâmil olabilmenin en temel zorunluluklarından sayılmıştır. Dolayısıyla, çalışmamızda söz konusu bu kavramların tasavvufi bir çerçevede değerlendirilmesi zorunlu olmuştur. Bu durum, ayrıca bir incelemenin konusu olmalıdır ve bu çalışmada ayrıntılı olarak ele alınmamıştır. Bu unsurlar da Neşet Ertaş tarafından, devir nazariyesi anlayışıyla ilişkili bir şekilde, hayvanat kavramıyla bağlantılı olarak kullanılmıştır. Burada Bögü/böyü, “örümcek” veya “kurtçuk” anlamındaki küçük varlıklara karşılık gelmektedir. Gerçek kavramı da Neşet Ertaş tarafından, insanın kendi varlığını, özünü ve doğru olanı bilmesinin gerekliliği anlamıyla, tasavvufi çerçevede kullanılmıştır. Parlak, Garip Bülbül-1, s. 24. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 137 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN Neşet Ertaş’ın mensubu olduğu Abdal kültürünün ve Abdallık geleneğinin dayandığı temel anlayış kişinin kendini bilmesidir ki bu, Türk tasavvuf kültür ve geleneğine bağlı pek çok kolun da temel öğretileri arasında yer almaktadır. Kendini bilenin yaratanı bildiği, yaratanı bilenin yaratıldığını bildiği, yaratıldığını bilenin kendini bildiği16 şeklindeki döngüsel anlayışa dayalı insan-ı kâmil düşüncesi, Ertaş’ın eserlerinde sıkça karşımıza çıkmaktadır.17 Eserlerde tasavvufi çerçevede kullanılan diğer kavramların da, üzerinde durduğumuz bu temel anlayış etrafında şekillendirildiği görülmektedir. Neşet Ertaş’ın eserlerinde yer verdiği tasavvufi kavramların önemli bir kısmı, Türk tasavvuf kültürü tarihinde pek çok mutasavvıf tarafından da işlendiği bilinen, yaygın kavramlardır.18 Bu konuda genel bir değerlendirme yapacak olursak, Neşet Ertaş’ın eserlerinde yer alan tasavvufi unsurların büyük bir kısmının Türk tasavvuf kültüründeki anlam karşılıklarıyla kullanıldığını belirtmemiz gerekecektir. Bu unsurların bir kısmının ise, Abdallık ve Neşet Ertaş’a özgü inanç ve kavrayışlar doğrultusunda bazı güncelleme ya da yeniden yorumlamaların yapılması sonucu karşıladıkları yeni anlamlarıyla bu eserlerde kullanılmış oldukları anlaşılmaktadır. Söz konusu durum, Abdallık geleneğinin ve bu geleneği temsil eden Neşet Ertaş’ın Türk tasavvuf kültürünün devamlılığındaki konumunu göstermesi bakımından önemlidir. 2.2. Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş Devir nazariyesi, âlemin ve özellikle insanın varlığı, bu varlığın nasıl ve nelerden oluştuğu, nereden gelip nereye gittiği vb. konulardaki düşünceler üzerine şekillenmiş olan, tarihin farklı dönemlerinde bünyesinde insan ve kâinatın varoluşu hakkındaki çok sayıda düşünce ve görüşü toplayan felsefi bir sistemdir. Bu nedenle de devir nazariyesi, farklı araştırmacılar tarafından farklı biçimlerde açıklanmakta, bu konu üzerindeki tartışmalar günümüzde de devam etmektedir.19 Uzak Asya ve ――――――――― 16 17 18 19 Parlak, Garip Bülbül-1, s. 238. Neşet Ertaş’ın insan-ı kâmil algısı hakkında bk. Ahmet Özhan Sucu, “Neşet Ertaş’ın Şiirlerinde Tasavvufi Manada İnsan-ı Kamil Modeli ve Geleneksel Değerler”, Uluslararası Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş Sempozyumu Bildirileri, II. Cilt (Ed.: Salahaddin Bekki), Kırşehir: Ahi Evran Üniversitesi Yayınları, 2013, ss. 831-841. Türk tasavvuf kültürü literatüründe yer alan başlıca terim ve kavramlar hakkında bk. Erman Artun, Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı, İstanbul: Kitabevi Yayıncılık, 2006, ss. 168-196, Abdulbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, İstanbul: Gerçek Yayınevi (İkinci Baskı), 1985; Azmi Bilgin, “Türk Tasavvuf Edebiyatının Mahiyeti”, İstanbul Üni. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Mecmuası, C. 24, 2014, ss. 1-13. Neşet Ertaş’ın eserlerindeki “mistik” ve “tasavvufi” unsurlar hakkında bk. Süleyman Solmaz, “Neşet Ertaş’ın Türkülerinde Mistik Unsurlar ve Bunların Kültürel Bellekteki Yansımaları”, Uluslararası Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş Sempozyumu Bildirileri, II. Cilt (Ed.: Salahaddin Bekki). Kırşehir: Ahi Evran Üniversitesi Yayınları, 2013, ss. 819-829; Sucu, “Neşet Ertaş’ın Şiirlerinde…”, ss. 831-841. Devir nazariyesi ve devriyeler hakkında bk. Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, ss. 57-72; Abdulbaki Gölpınarlı, Alevi Bektaşi Nefesleri, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1992, ss. 70-82; Abdurrahman Güzel, “Tekke Şiiri”, Türk Dili Dergisi, S. 445-450, 1989, ss. 320-324; Süleyman Uludağ, “Devr”, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Marifet Yayınları, 1991a, s. 139; Süleyman Uludağ, “Devriye”, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 139; Mustafa Uzun, “Devriyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: TDV Yayınları, C. 9, 1994, ss. 251-253; Abdullah Uçman, “Devir Nazariyesi ve Osmanlı 138 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş özellikle Hint inanç sistemlerinde yer alan ve tenasüh, ruh göçü, reenkarnasyon vb. şekillerde adlandırılan algılarla devir nazariyesi, gösterdiği birtakım benzerlikler nedeniyle, zaman zaman birbirine karıştırılabilmektedir.20 İslami literatürde insan ruhunun, kaynağı olan Hakk’tan ayrılıp yine ona dönünceye değin geçirdiği olaylara devir, bunu açıklayan görüşe de devir nazariyesi (devriye kuramı, devir teorisi) adı verilmiştir. Bu düşünceye göre mutlak varlık olan Allah’ın bilgisiyle zuhur etmesi sonucu varlıkların hakikatleri, görünen âleme yansımaktadır. Bu doğrultuda varlık, dört ögeden oluşan madde âleminin (toprak, su, hava, ateş) göklerle birleşmesinden doğan üç öge (hayvan, bitki, maden) evrelerinden geçmekte ve tüm bunların ardından, hayvan derecesinin en olgunu olarak insan yaratılmaktadır. Yeryüzündeki bütün varlıklar Allah’ın bir sıfatına mazharken, insan eşref-i mahlûkat olduğu için, Allah’ın bütün sıfatlarına mazhar bir canlı derecesinde bulunmaktadır. Bu doğrultuda devir nazariyesinin özünü; âlem insandır ve insan, yaratıcının âlemdeki en güzel yansımasıdır düşüncesi oluşturmaktadır. Ancak, bu sıfatlar kendisinde tecelli edip olgunlaşıncaya kadar ilahi nur (varlık), sırasıyla toprak, maden, bitki ve hayvan evrelerinden geçerek evrenden süzülmekte, böylece de bütün kâinat ve varlıklar insanda bir devir hâlinde tecelli etmektedir. Maddi âleme yani dünyaya gelen varlık önce cansız, sonra bitki, ardından hayvan ve en sonunda da insan şeklinde görülmekte, mutlak varlığın sıfatları kâinattaki bütün varlıklardan süzülerek nihayet insan kisvesine bürünmüş biçimde tecelli etmektedir. Bu anlamda olgun, eksiksiz insan manasındaki insan-ı kâmil mertebesine çıkıp Hakk’a ulaşabilenler tam anlamıyla devrini tamamlamış olmaktadır. İşte bu devir hareketi bir daireye benzetilmekte, vücud-u mutlak’tan evrene gelinceye kadar geçen süreyi kapsayan bölüme kavs-ı nüzul (iniş yayı), dünyadan yüce âleme (vücud-ı mutlak) varıncaya kadar geçen süreyi kapsayan bölüme de kavs-ı uruc (çıkış yayı) denilmektedir. Bu dairenin başlangıç noktası Tanrı, bitişi ise insan olarak kabul edilmektedir. Devir nazariyesi, özünde bu düşünce doğrultusunda ortaya çıkıp şekillenmiş bir görüştür.21 Ruhun âlemi dolaşması, yani, evrenin ve insanın Allah’tan çıkıp tekrar Allah’a dönmesi felsefesine göre yazılan, mutlak varlıktan insana, insandan asla dönüşe kadar süren devri anlatan tasavvufi şiirlere ise devriye denilmektedir. Devir nazariyesinin işlendiği devriyeler Türk tasavvuf edebiyatının en az kaleme alınan, en karma- 20 21 Tasavvuf Edebiyatında Devriyeler”, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2005, ss. 429-479; Nejat Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, İstanbul: Kaynak Yayınları (5. Basım), 2006, s. 290; Abdurrahman Güzel, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı El Kitabı. Ankara: Akçağ Yayınları (5. Basım), 2012, ss. 384-393. Araştırmacılar, İslamiyet’teki devir anlayışlıyla bunlar arasındaki farkı açık ve keskin bir şekilde ifade etmeye çalışmışlardır. Bu konuda bk. Güzel, “Tekke Şiiri”, s. 323; Süleyman Uludağ, “Tenâsuh”, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 481; Orhan Hançerlioğlu, “Tenâsuh”, İslam İnançları Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi (2. Basım), s. 639; Ethem Cebecioğlu, “Devir”, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Anka Yayınları (3. Basım), ss. 165-166; Güzel, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı El Kitabı, s. 387. Gölpınarlı, Alevi Bektaşi Nefesleri, ss. 70-82; Cebecioğlu, “Devir”, ss. 165-166; Uçman, “Devir Nazariyesi…”, s. 433; Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, s. 290. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 139 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN şık ve araştırmacıların da üzerinde en az çalıştıkları türlerinden biridir. Arap ve Fars tasavvuf edebiyatında da görülmekle birlikte devriyelerin, en yüksek seviyesine Türk tasavvuf edebiyatında ulaştırılmış oldukları kabul edilmektedir. Hem aruz hem de hece vezniyle yazılmış olan devriyelerin, devrin değişik boyutlarda yazılan çok sayıda tür ve örneğine rastlanabilmektedir. Mutlak varlığın cansızlar âleminden ayrılıp dünyaya gelinceye kadarki yolculuğunu anlatan devriye türüne ferşiyye, dünyadan tekrar varlığa doğru yapılan (topraktan→madene, madenden→bitkiye, bitkiden→hayvana, hayvandan→insana, insandan→insan-ı kâmile) manevi yolculuğu anlatan devriye türüne ise arşiyye adı verilmektedir. Türk edebiyatında daha çok ferşiyye yazılmış, arşiyyeler ise sayıca daha az kalmıştır. Bazı devriyeler tasavvufi ve remzi ifadelerle yüklü, anlaşılması daha zor bir yapıdayken, bazı devriyeler insanın ana rahmine düşmesinden ölümüne kadar, bazen de ölümünden sonraki bazı safhaları içine alan, didaktik ve anlaşılması daha kolay bir anlatımla yazılmıştır. Bu ikinci tür devriyelerde, ana rahmine düşmesinin ardından kişinin başına gelebilecek maddi ve manevi sıkıntılara işaret edilerek bunlardan kendini korumanın yolları, kabir ve ahiret âleminin güçlükleri vb. anlatılmıştır.22 İslam felsefesinin tekvin, sudur, tecelli, vahdet-i vücut, insan-ı kâmil ve devir gibi yorumlanması zor alanlarıyla yakın ilişkisi bulunan devriye türünün az sayıdaki örneklerinin, ağırlıklı olarak Alevî, Bektâşî ve Melamî zümre mensubu şairlerce verildiği görülmektedir. Sünnî tarikat mensubu şairler de devriye örnekleri vermekle birlikte, konunun hassasiyetine binaen, bu şairler daha çok Kur’an ve sünnet çerçevesinde insanın ana rahmine düşüşü, ölüm ve kabir hayatı gibi konuları anlatan tasviri nitelikteki devriyeler yazmakla yetinmişlerdir. Türk Edebiyatı’nda devriye türünde örnek veren az sayıdaki mutasavvıfların başlıcaları arasında Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Niyazi Mısrî, Hatâyî, Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi, Eşrefoğlu Rûmî, Harabî, Neyzen Tevfik vb. yer almaktadır.23 Neşet Ertaş’ın eserlerinde karşımıza çıkan devir nazariyesi unsurlarını incelemeye geçmeden önce, Neşet Ertaş’ın devir nazariyesini bâtınî bir çerçevede yorumlamış ve üzerinde durduğu ana konuların insan-ı kâmil algısı etrafında kümelenmiş olduğunun, bu kapsamda aşağıdaki ifadelerin göz önünde tutulmasının gerekliliğini vurgulamak yerinde olacaktır: Tasavvufî devriyyeler içinde şeriatin zahirine muhalif görünen, yoruma açık ve remzî ifadelerle kaleme alınmış olanlarına, dinî-şer’î kayıtlara aykırı sözler söylemekte aşırılıktan çekinmedikleri bilinen Melâmîler’in yanında çoğunlukla Bektaşîler’in ve onların tesiri altında bulunan diğer Alevî zümrelere mensup şairlerin daha fazla rağbet ettiği görülmektedir. Bunun önemli bir sebebi konunun, insân-ı kâmil hâline yükselmeden önce, yani kavs-i nüzul ve urûc devresinde iken tabâyi-i erbaa ve anâsır-ı erbaa safhalarında cemâdat, nebatat ve hayvanata ait ――――――――― 22 23 Devriye türleri hakkında bk. Güzel, “Tekke Şiiri”, s. 320; Uzun, “Devriyye”, s. 252; Uçman, “Devir Nazariyesi…”, ss. 435-459; Güzel, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı El Kitabı, s. 385. Bu konuda bk. Güzel, “Tekke Şiiri”, ss. 322-323; Uzun, “Devriyye”, s. 252; Uçman, “Devir Nazariyesi…”, ss. 429-435; Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, s. 290; Güzel, DinîTasavvufî Türk Edebiyatı El Kitabı, ss. 388-393. 140 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş aslında beşerî olmayan çeşitli menfi tezahürlere sahne olan insan varlığını kınayıp yermeye elverişli bulunmasıdır. Bu suretle kişinin kibirlenip gururlanmamasını, yaratıcısı karşısında aczini itiraf etmesini, kusuru önce kendinde aramasını ve eksikliklerini süratle tamamlayıp asıl kaynağına yönelmesini, o yüce zâta lâyık olacak şerefe erişmesini özendirmek de mümkün olabilmektedir. Ancak devriyyelerin ekseriyetini nüzul devresini anlatan ferşiyyelerin teşkil ettiği görülmektedir. Bu ise urûcun pek nazik bir tasavvufî mesele olmasından kaynaklanmış olmalıdır. Ayrıca Bektaşî ve Alevî şairlerin devriyyelerinde İslâm inancına zıt bir anlayış olan tenasüh, hulul ve ittihada yer verildiği, Sünnî mutasavvıfların manzumelerinde ise bundan dikkatle kaçınıldığı görülmektedir.24 Abdalların inanç sistemleri içerisinde devir nazariyesine ait çok sayıda unsurun kendilerine yer bulmuş olduğu dikkati çekmektedir. Bu düşüncelerin özellikle kendini tanımak ve bilmek, kendini aramak ve bulmak, dünyada iken Hakk’ı tanımak ve ona ulaşmak, insan-ı kâmil olma yolunda çaba göstermek etrafında yoğunlaştığı görülmektedir. Bu doğrultuda kişi kendisini bilip tanımalı, kendisini tanıdıkça Hakk’ı yaşarken bulmalı, yaratıldığı gibi olgunlukla davranmalı, kısacası insan olarak geldiği hayattan yine insan gibi yaşayarak ayrılmalıdır. Buna bağlı olarak da Neşet Ertaş’ın pek çok eserinde, bazen eserin bütününde, bazen de bir kısmında, devir nazariyesi anlayışının ağırlıklı olarak bu doğrultuda, insan-ı kâmil anlayışı ekseninde yorumlandığı görülmektedir. Buna ilk olarak, Âdem Olup Şu Dünyaya Gelenler (Bilmeli) adlı eser örnek gösterilebilir: Âdem olup şu dünyaya gelenler Hayvanı görünce ibret almalı Huri kızlarının yâri olanlar İnsanlığın kıymetini bilmeli İnsanlar dünyada sürer sefayı Hayvan azap çeker, görür cefayı Boş gezmeyip çalıştırıp kafayı Bunlar neden, nedenini bilmeli Vücut ölür amma uruhlar ölmez Bunca mahlûkat var, yüzleri gülmez Cehennem azabı zordur çekilmez Azap çeken hayvanları görmeli Hayvandan doğanlar hayvan olurlar İnsandan doğanlar insan olurlar Hepisi de bu dünyaya gelirler Anaların kıymetini bilmeli ――――――――― 24 Uzun, “Devriyye”, s. 252. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 141 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN Vade tekmil olup ömür dolmadan Emanetçi emanetin’ almadan Şu ömrün’ bağının gülü solmadan Garib’im, cananın kulu olmalı.25 Görüldüğü gibi Neşet Ertaş bu eserinde, insanın kendisini ve nereden gelip nereye gittiğini bilmesi gerektiğini, bu hayatta iken insan kalabilmek için yapması gerekenlerin ne olduğunu, nefes ve nutuk söylem ve içeriklerinden izler taşıyan bir üslupla ve devir nazariyesi çerçevesinde aktarmıştır. Ortaya çıkan eserin devriye türü ile yakın bir ilişkisinin bulunduğu ve eserin, insanın manevi yolculuğunun dünyadan varlığa uzanan ikinci kısmı üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu anlamda eser, ağırlıklı olarak arşiyye özelliği taşımaktadır. Bir Anadan Dünyaya Gelen Yolcu (Yolcu) adlı eser, Ertaş’ın bütün eserleri içerisinde devriye unsurlarını en yoğun içeren eserlerinden biridir. Âdem Olup Şu Dünyaya Gelenler (Bilmeli) adlı eserle yakınlık sergileyen bu eserde de insanın yolculuğu, insan ruhunun devri, tasavvufi bir çerçevede şu şekilde anlatılmaktadır: Bir anadan dünyaya gelen yolcu Görünce dünyaya gönül verdin mi? Kimi böyü, kimi böcek, kimi kul Merak edip hiçbirini sordun mu? Vücut ölür amma uruhlar ölmez Bunca mahlûkat var hiçbiri gülmez Cehennem azabı zordur çekilmez Azap çeken hayvanları gördün mü? İnsandan doğanlar insan olurlar Hayvandan doğanlar hayvan olurlar Hepisi de bu dünyaya gelirler Ana Hak’tır, sen bu sırra erdin mi? Vade tekmil olup ömrün dolmadan Emanetçi emanetin almadan Ömrünün bağının gülü solmadan Varıp bir canana ikrar verdin mi? Garip bülbül gibi feryat ederiz Cehâlet elinden küsm-ü kederiz Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz Dünya senin vatanın mı yurdun mu?.26 ――――――――― 25 26 Erol Parlak, Garip Bülbül Neşet Ertaş-2 (Sanatı-Eserleri), İstanbul: Demos Yayınları, 2013b, s. 311. Parlak, Garip Bülbül-2, s. 349. 142 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş İnsanca yaşayıp insanca ölmenin, tasavvuftaki karşılığıyla insan-ı kâmil olmanın öğütlendiği eserde bir anadan dünyaya gelen yolcu olarak tanımlanan bireye dünyaya meyletmemesi, etrafında bu kadar börtü böceğin ve hayvanın varlığını sorgulamasının gerekliliği hatırlatılmaktadır. İnsan-ı kâmil olamayan, yani devrini tamamlayamayan mahlûkatın aslında dünyada cehennemi yaşadığını, cehennem azabının zor olduğunu ve çekilemeyeceğini, insanın etrafına baktığında azap çeken hayvanları görülebileceğini ve bu nedenle de devrini tamamlamasının gerekliliğini anlatan Ertaş’ın bu eseri, baştan sona devriye unsurlarıyla şekillendirilmiştir. Eserin başlangıç, ilerleyiş ve sonuç kısımlarında tüm insanların bir yolcu olarak bu şekilde gelip gittiği, dünyanın insanın gerçek vatanı olmadığı ve devrinin sürdüğü anlatılırken, eserin hem genel yapısı ve hem de içerik özellikleriyle devriye niteliği taşıdığı görülmektedir. İnsan-ı kâmil olmayı öğütleyen bu devriyeyi Ertaş’ın gelenekten öğrendikleriyle kendi yaratım kapasitesini bütünleştirmesinin özgün bir örneği ve dolayısıyla da “çağdaş” bir devriye metni olarak tanımlamak mümkündür. Bu eserde insanın tasavvufi yolculuğunun, daha çok dünyaya geldikten sonraki aşamaları işlendiğinden, eserin arşiyye türünün özelliklerini yansıttığını belirtmek gerekmektedir. Dinle Sana Bir Sözüm Var adlı eserde kimseyi hor görmeme, yerip kötülememe, herkesin eşit yaratıldığını bilme, gönül bilmeyenlerde gönül olamayacağı, gönlün Hak olduğu, gönül kıranın Hakk’ı kırmış olacağı, gönül kırmanın insan doğup hayvan olarak dünyadan gitmeye yol açacağı ve bu şekilde yaşayanların cehenneme gireceği, hayvanların yerinin cehennem olacağı düşüncesi ele alınmaktadır. Tüm insanlar gurbette olduğu için hepsinin Garip olduğunu, insanlara başka isim verilmemesi gerektiğini belirten Ertaş, tüm bunları belirttikten sonra bunları eserin sonunda devir nazariyesi çerçevesinde şu şekilde yorumlamıştır: … Kerameti sende bilip Bilmeden günahkâr olup İnsan doğup hayvan ölüp Cehenneme girme gardaş Bak hayvanların hâlına Gitmiş cehennem yoluna Kaderin Garip kuluna Başka isim verme gardaş.27 Gözleri Kör Değil Kulağı Sağır (Cennette İnsan) adlı eserde de yine insan-ı kâmil olmanın önemi Neşet Ertaş tarafından devir nazariyesi çerçevesinde şu şekilde yorumlanmaktadır: ――――――――― 27 Parlak, Garip Bülbül-2, s. 383. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 143 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN Gözleri kör değil, kulağı sağır Bütün kâinatı bilmekte insan Hayvan cehennemde, cezası ağır Huriler içinde, cennette insan Cennettir bu dünya, insan olana Cehennem de burada hayvan olana Gönül Hak’tır kıymetini bilene Onu saygı ile almakta insan Temizlenmiş ruhu, ak olmuş iken Allah’ın katında pak olmuş iken Ruhu can ile can, Hak olmuş iken Neden başkasına minnette insan Şüphesiz Allah’ın gökler ve yerler Garib’im biliyor; sağırlar, körler Arayan Mevlası’n bulurmuş derler Arayıp kendini bulmakta insan Tanıyıp kendini bilmekte insan.28 Eserin özünü oluşturan arayıp kendini bulmakta insan ifadesi ile Ertaş, kendini bulan kâmil insanın dünyada cenneti yaşayacağını, devrini tamamlayamayanların ise dünyada hayvan olarak cehennemi yaşamayı sürdüreceğini, insanın kâinatın özü, yaratılmışların en şereflisi iken başkasına minnet etmemesi gerektiğini ifade etmektedir. Eserde, devir nazariyesinin sudur, tecelli, vahdet-i vücut, insan-ı kâmil ve devir gibi ana temel kavramlarına bir arada yer verilmiştir ve bu eser de yine insanın dünyadan yüce varlığa uzanan tekâmül sürecinin anlatılmış olduğu bir arşiyye örneğidir. Tüm bu özellikleriyle bu eseri de “çağdaş” bir devriye metni olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Hakk’ın Var Ettiği Cansız Ruhum Ben adlı eserde de insanın dünyaya gelişi, ana rahmine düşme süreci ve ondan sonraki yolculuğu, bu yolculukta yapması gerekenler, tasavvufi bir üslup ve didaktik bir tavırla devir nazariyesi çerçevesinde Neşet Ertaş tarafından şu şekilde işlenmiştir: Hakk’ın var ettiği cansız ruhum ben Hakk’ın emri ile girdim bir cana O an hissettirdi canı cananı Şu beni rahminde yoğuran ana ――――――――― 28 Parlak, Garip Bülbül-2, s. 418. 144 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş İrahminden ben anama uyarak Onun duyduğunu ben de duyarak Birer birer günlerimi sayarak Getirdi dünyaya, doğuran ana Bir ruh iken, girdim bir can içine Karıştım o anda her can içine İncittim bir canı, dedi; suçu ne? O anda şu bana bağıran ana Aslı toprak, bütün canlar Hak; dedi Canlar aynı candır, ruhlar çok; dedi Suçlu ruhtur, canın suçu; yok dedi Şu beni yanına çağıran ana O zaman kendimi bildirdi bana Ben nasıl kıyarım, Hak olan cana? Gayrı memesini vermedi bana Şu beni sütünden doyuran ana Kendini bildiysen, işte yol; dedi Git Garib’im, can yoldaşın’ bul; dedi Kendini bilene, malum hâl; dedi Bunları hep bana duyuran ana.29 Görüldüğü gibi bu eserde Neşet Ertaş, insanın yaratılışını ve bu anlamda bütün tasavvufi yolculuğunu ana kavramı etrafında toplayarak ele almaktadır. Bu küçük çalışmada genel amaç tartışmalı bir alan olan mitoloji-inanç ilişkilerini irdelemek olmadığından, burada yalnızca, Neşet Ertaş’ın erken dönem mitoloji ve inanç sistemlerinden izler taşıyan bu eserinin, Abdallık geleneği içerisinde şekillenmiş olan ve Türk tasavvuf anlayışıyla, Türk mitolojisiyle ve çeşitli evrensel düşüncelerle gösterdiği yakın ilişkisi bakımından oldukça dikkat çekici bir örnek olarak vurgulanması yerinde olacaktır. Çünkü, Ertaş’ın bu eserinde ele aldığı konu hem Tük mitolojisinin, Türk sosyolojisi ve teolojisinin hem de evrensel düzeydeki bazı düşüncelerin tarihi gelişimi bakımından önem taşımakta ve bunlarla paralel özellikler taşımaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, Türk kültüründe en erken dönemlerde ataerkil değil anaerkil bir yapının varlığına dönük çeşitli düşüncelerin bulunduğunun, ayrıca, dünya mitoloji ve inançlarında da genel olarak kâinatın dişiliği ile ilgili ciddi kabullerin olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. İnsanlar Kendini Bilebilseydi, Ertaş’ın insan-ı kâmil öğretisine dönük oluşturduğu ve devir nazariyesi unsurlarıyla örülü bir başka eseridir. Eserin bütününde, insanların kendilerini bilmeleri durumunda kâinattaki tüm olumsuzlukların ortadan ――――――――― 29 Parlak, Garip Bülbül-2, s. 424. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 145 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN kalkacağı, insan doğanın insan ölmesi durumunda dünyada hayvanın kalmayacağı, tüm canların Hak olarak bilinmesi gerekliliği gibi konular ele alınmaktadır. Neşet Ertaş’ın yorumladığı biçimde aşağıda aktarılan tüm bu konular, aynı zamanda devir nazariyesinin ve devriyelerin de önemli konularıdır: İnsanlar kendini bilebilseydi Dünyada haksızlık, kavga olmazdı İnsan doğan yine insan ölseydi Belki de dünyada hayvan kalmazdı Hayvanlar yabanda, sürüsüyünen Geçinemez biri birisiyinen İnsan cennetinin hurisiyinen Sevişseydi, Hak yabana salmazdı.30 Sakın Ol Ha İnsanoğlu (İncitme Canı İncitme) adlı eserde insanın tasavvufi yolculuğunun sürekliliği içerisinde uyulması gereken başlıca kurallar, Neşet Ertaş tarafından yine didaktik bir üslupla yorumlanmıştır. Her canın Hakk’a bağlı ve dolayısıyla her canın Hak(k) olduğunu, eğer insan olarak ölüp tekrar insan olarak yaşama dönmek isteniyorsa insanın can incitmemesi gerektiğini vurgulayan Ertaş, tekrar insan olarak dünyaya gelmenin şartı olarak, Alevî ve Bektâşî geleneğinin ana öğretilerinden olan incinsen de incitme(!) düşüncesini can incitme(!) şeklinde her bölümde tekrar etmekte, böylece de devir nazariyesi algısını şu şekilde ortaya koymaktadır: …. Bir gün olup öleceksin Ettiğinden bulacaksın Tekrar geri geleceksin İncitme canı incitme … Bir gün olup öleceksen Eğer geri geleceksen Tekrar insan olacaksan İncitme canı incitme Garip, canın’ yakma nara Cehennemde düşe’n dara Bak; ibret al, hayvanlara İncitme canı, incitme.31 Şeytanın Atına Binip Yeldirme adlı eser, Ertaş’ın devir nazariyesi konusundaki görüşlerini net ve özetleyici bir şekilde yansıtmaktadır: …. ――――――――― 30 31 Parlak, Garip Bülbül-2, s. 436. Parlak, Garip Bülbül-2, s. 468. 146 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş Bu dünyaya gelen her can ölecek Sıfat değiştirip geri gelecek Kimi insan, kimi hayvan olacak Hayvanın yüzüne bakılmaz gardaş.32 Bu eserde Ertaş’ın, hemen hemen bütün eserlerinde olduğu gibi, devir nazariyesi algısını insan-ı kâmil düşüncesiyle bütünleştirerek aktardığı görülmektedir. Aşağıdaki ifadeleri, konuyla bağlantısı bakımından dikkate almak yararlı olacaktır: …Tasavvuftaki devir de, başta Allah’ın bilgi ve iradesi ondan sonra da bu bilgi ve iradeden insana kadar gelen yaratma manasında bir maddi oluşum söz konusudur. Bu madde, cansızlarda varlığını korumak, bitkilerde büyümek, hayvanilerde (canlılarda) duymak, seslenmek, hareket etmek suretiyle can kazanır. Fakat cansızlara, bitkilere, hayvanlara ait olan bu canlılık (ruh-ı cemâdi, ruh-ı nebâti, ruh-ı hayvâni) geçici, fanidir. Ana rahminde insana verilen ruh ise (ruh-ı insanî) ölümsüzdür. Ölümden sonra kıyamete kadar berzah âleminde kalacak, daha sonra hesap günü yapıp ettiklerinin sonucu olarak lütfa (cennete) veya azaba (cehenneme) düçar olacaktır.33 Görüldüğü gibi Ertaş bu eser aracılığıyla, Hakk’ın binası olan insanın kemâle erme yolunda çaba sarf etmeme ve devrini tam olarak gerçekleştirememe durumunda bu dünyada cehennemi yaşayan bir “hayvan”a dönüşeceğini belirtmektedir. Aradım Şeytanı Buldum adlı eserde ise şeytan kavramının aslında aslını yitirmiş insan olduğu düşüncesi vurgulanmaktır. Buna göre şeytan yoktur, ancak, insanlıktan uzaklaşan insanların sıfatının şeytana dönüşmesi söz konusudur. Yani insan-ı kâmil olamayanların, devrini tamamlayamayanların bir kısmı şeytan sıfatını almaktadır. Ertaş bu düşünceyi devir nazariyesi çerçevesinde, devir ifadesini de kullanarak şu şekilde yorumlamıştır: Şeytan dediğimiz yalanmış Ne yazık ki insanlar kanmış Yalanı benimseyen nâra yanmış Devri sıfat, hayvanmış şeytan.34 Ertaş’ın devir anlayışını yansıtan ilginç örneklerden biri de, Güneş Gibi Ayan Olan adlı eseridir. Ertaş bu eserinde insanın bu âlemdeki yolculuğunu ele alırken devrini tamamlayamayan varlıkların da devirlerini tamamlamaları durumunda insan olabileceklerini ifade etmektedir ki bu durum, tekâmül anlayışının özünü oluşturmaktadır: …. Yakışmaz insana yalan Doğru söyler insan olan Bağrı yerde gezer yılan Ondan ibret almıyoruz ――――――――― 32 33 34 Parlak, Garip Bülbül-2, s. 480. Cebecioğlu, “Devir”, s. 166. Parlak, Garip Bülbül-2, s. 515. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 147 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN Kimi böyü, kimi böcek Onlar da insan olacak Azap çeker ölenecek Ondan ibret almıyoruz Kimi tazı, kimi tavşan Kimi kedi, kimi sıçan Hep insandı, uçan kaçan Ondan ibret almıyoruz Kimi eşek, kimisi at Garib’im, belli hakikat Cehennemdir hep mahlûkat Ondan ibret almıyoruz.35 İnsanlığın Kıymetini Bilmedi adlı eser, Ertaş’ın benzer özellikler taşıyan bir diğer eseridir. Buna göre hayvanların hayvan olma sebepleri, insan-ı kâmil olma yolundan uzaklaşan insanların çeşitli eylemlerine karşılık gelmektedir ve insan olarak dünyaya gelmenin kıymetini bilmeyenler, devirlerini hayvan olarak sürdüreceklerdir: İnsanlığın kıymetini bilmedi Onun için hayvan oldu hayvanlar Kibirli gezerdi, dosta gülmedi Onun için hayvan oldu hayvanlar Go gaybet ederdi, yalan söylerdi Çalardı rızasız lokmayı yerdi Gönülleri yıkar kalp incitirdi Onun için hayvan oldu hayvanlar Sıcak yatağında dölek yatmazdı İşi gücü şerdi, hayır etmezdi Cananının dediğini tutmazdı Onun için hayvan oldu hayvanlar Garib’in sözleri, hepisi doğru Hep hayvanlar için cehennem narı Kölesi bellerdi gül yüzlü yarı Onun için hayvan oldu hayvanlar.36 ――――――――― 35 36 Parlak, Garip Bülbül-2, s. 548. Parlak, Garip Bülbül-2, s. 557. 148 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş Sonuç Neşet Ertaş alçakgönüllülüğü, insan sevgisini, gönül kırmamayı ve haksızlığa karşı ses vermeyi temele alan, Türk tasavvuf tarihinin oluşum ve gelişim çağlarında önemli görevler yüklenen Abdallık geleneğini hem bütün yaşamı boyunca ve hem de eserleri aracılığıyla başarılı bir şekilde temsil etmiş bir kişidir. Yapıtlarında tasavvufi unsurlara geniş ölçüde yer verdiği görülen Neşet Ertaş’ın bu eserlerinde genel olarak, olgun insan olma yolunda insanın kendine dönük arayış ve mücadeleleri konu edilmektedir. Neşet Ertaş’ın eserlerinde yer bulan tasavvufi unsurlara bakıldığında, bunların Türk tasavvuf kültürünün özünde yer alan başlıca düşünceleri kaynak olarak benimsediği ve bunların Türk tasavvuf kültüründe sık kullanılan terim ve kavramlarla önemli ölçüde örtüştüğü görülmektedir. Yine bu eserler incelendiğinde Neşet Ertaş’ın, Abdallık geleneğinde olduğu gibi, kâinatı zahiri ve bilinen kavrayışın ötesinde, insan merkezli felsefi bir yol olarak benimsediği dikkati çekmektedir. Eserlerinde yer alan tasavvufi terim ve kavramlar incelendiğinde, Ertaş’ın büyük oranda bâtınî anlayışla eserlerini şekillendirmiş olduğu da dikkati çekmektedir. Bu doğrultuda Neşet Ertaş’ın tasavvuf anlayışının, Türk tasavvuf kültürünün özünü oluşturan ve çeşitli inanç ya da tarikatlara ayrıştırılarak açıklanması mümkün olmayan, evrensel ve aşkın bir kavrayış olarak belirdiğini söylemek mümkündür. Bu durum, Neşet Ertaş’ın en dikkat çekici inanç özelliklerindendir ve sanatına da bu şekilde yansımıştır. Ertaş’ın tasavvufu işlediği eserlerinde özellikle, sudur ve tecellî görüşlerinden doğan ve insan-ı kâmil algısı üzerine inşa edilen devir nazariyesinin kendine sıklıkla yer bulduğu ve bu anlamda tasavvuf felsefesi doğrultusunda oluşturulan devriyelerle Neşet Ertaş’ın bazı eserlerinde işlenen konuların önemli ölçüde benzerlik gösterdiği görülmektedir. Ertaş’ın eserlerinde ağırlıklı olarak, bireyin dünyaya tekrardan insan olarak gelebilmesinin, yani insan-ı kâmil olabilmesinin ancak insanca yaşama özen göstermekle mümkün olacağı konusu ele alınmıştır. Söz konusu eserlerde, Hak’tan geldiğini ve yine ona gideceğini bilen insanın bu şekilde yaşayıp insan-ı kâmil olarak dünyadan ayrılması durumunda tekrar özüne, yani Hakk’a kavuşarak sürekli devreden bir sistem içerisinde sonsuz varlığının mümkün olacağı anlatılmaktadır. Aksi takdirde düşük/düşkün insan bir sonraki yaşamında hayvan sıfatında dünyaya gelecek, azap âlemi olan olan hayvan dünyasının bir ögesi olarak varlığını bu şekilde sürdürecektir. Neşet Ertaş’ın devir nazariyesini işlediği eserlerinde üzerinde en fazla durduğu konu da bu olmuştur. İncelediğimiz eserlerin pek çoğunda, Türk tasavvuf kültürünün önemli türleri arasında yer alan vücudnâme, devriye, hikmet, nasihatnâme, nutuk vb. türlerin üslup ve anlatım özellikleri bakımından yer yer etkileri dikkati çekmektedir. Bu eserleri günümüz şartlarında doğrudan Türk tasavvuf edebiyatı türleri ile özdeş ve addaş biçimde değerlendirmek ya da bu eserlerle söz konusu türlerin klasik örneklerinin hangi noktalarda benzerlikler, hangi noktalarda farklılıklar sergilediklerini belirlemek çok kolay değildir. Eldeki verilerle bu konuda kapsamlı bir değerlendirme yapmanın yanlış olacağını belirtmek ve şimdilik bu eserleri, Abdallık geleneğin yüzyıllar içerisinde geçirdiği dönüşümler sonucunda Türk tasavvuf kültür ve geleSûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 149 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN neği tarihinden süzülen, söz konusu türlerin klasik örneklerinin çeşitli ölçülerdeki devamlılığını temsil eden eserler olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Neşet Ertaş’ın eserlerinde yer alan devir nazariyesi unsurlarının önemli bir kısmının, olgun insan olmanın önemi ve insanın bu yolda başarısız olması durumunda gerçekleşecek olanları anlatmak amacıyla, insana birtakım öğütler vermek amacıyla, işlevsel bir şekilde kullanılmış olduğu görülmektedir. Burada, insandan insan-ı kâmile, oradan da mutlak varlığa, yani tekrar başlangıç noktasına ulaşma macerasının anlatıldığı devriyelerin (arşiyye) sayısının Türk edebiyatında sayıca az olmasına karşın, Ertaş’ın devir tasavvufunu işlediği eserlerinde daha çok arşiyye tür özelliklerinin kullanılmış olması dikkat çekici bir durumdur. Bu, Ertaş’ın eserlerinde yer alan devir nazariyesi algısının yüzeysel olmayan bir nitelik taşıdığı gerçeğini ve bu eserlerdeki devriye türünün üslup ve içerik özelliklerinin Türk tasavvuf kültürü bakımından daha ayrıntılı şekilde incelenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Neşet Ertaş’ın eserlerindeki tasavvufi konuları ve özellikle de devir nazariyesine yönelik kullanımları, Türk tasavvuf kültür ve geleneğinin çeşitli dönemlerindeki birikimlerinden, hatta tüm bu dönemlere kaynaklık eden ana membadan damıtılmış unsurlar olarak tanımalamak yerinde olacaktır. Neşet Ertaş’ın tasavvufi içerikli eserlerini oluştururken, gelenekteki yerleşik ilahi, nefes, nutuk, devriye vb. türlerin şekil ve içerik özelliklerinden belirli oranlarda yararlandığı, fakat bunları gelenekteki yerleşik niteliklerinden biraz daha farklı şekilde, kendi özgün ve serbest üslubuyla biçimlendirerek kullandığı görülmektedir. Bu durum hem onun bireysel yönüyle, hem de bağlı bulunduğu geleneğin Türk tasavvuf kültürü bakımından taşımakta olduğu art ve eş zamanlı önemle yakından ilgilidir. Bu yönüyle Neşet Ertaş’ın eserlerini, Türk tasavvuf kültür ve geleneğinin 20. ve 21. yüzyıllara kadar devretmiş bulunan dikkat çekici örnekleri olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. 150 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş Tablo 1: Neşet Ertaş’ın Eserlerinde Yer Alan Başlıca Tasavvufi Unsurlar (Kullanım Sıklığına Göre) Terim/Kavram Eserlerde Yer Alma Sayısı Hak(k) (Yaratıcı, Hâkim) Gönül Sevgi/Sevmek/Sevişmek/Seven/Sevilen Can Ana İnsan/İnsanoğlu Garip Dünya/Kâinat/Çark-ı Dünya/Cihan/ Âlem Dost Yâr Hayvan Muhabbet Aşk/Âşık Kul Arif Allah Canan Cahil/Cehâlet Şeytan Gül/Gül-Bülbül Mevla Ruh Yüz (Cemal/Çehre) Öz Hak Kalp Semah İlim/Bilim İbadet Şükür Cevher/Gevher Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 95 77 75 67 65 64 56 41 40 31 29 27 25 21 20 19 19 18 18 16 11 17 16 15 14 14 14 13 11 11 10 151 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN KAYNAKÇA AKMAN, Haşim, (2012). Gönül Dağında Bir Garip Neşet Ertaş Kitabı. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (2. Baskı). ARTUN, Erman, (2006). Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı. İstanbul: Kitabevi Yayıncılık. ARTUN, Erman, (2011). Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı Metin Tahlilleri. Adana: Karahan Kitabevi (2. Baskı). AYATA, Salim, (2013). “Tarihi Süreçte Abdallar.” Uluslararası Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş Sempozyumu Bildirileri, I. Cilt (Ed.: Salahaddin Bekki). Kırşehir: Ahi Evran Üniversitesi Yayınları, ss. 89-107. BİLGİN, Azmi, (2014). “Türk Tasavvuf Edebiyatının Mahiyeti.” İstanbul Üni. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Mecmuası, C. 24, ss. 1-13. BİRDOĞAN, Nejat, (2006). Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik. İstanbul: Kaynak Yayınları (5. Basım). CEBECİOĞLU, Ethem, (2005a). “Devir” Maddesi. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü. İstanbul: Anka Yayınları (3. Basım), ss. 165-166. CEBECİOĞLU, Ethem, (2005b). “Tasavvuf” Maddesi. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü. İstanbul: Anka Yayınları (3. Basım), ss. 629-634. CEBECİOĞLU, Ethem, (2005c). “Tenâsüh” Maddesi. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü. İstanbul: Anka Yayınları (3. Basım), ss. 629-634. DAĞ, Sibel, (2000). Abdallar: Toplumsal Kültürel Kimlik ve Değişme. (Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). ERAYDIN, Selçuk, (2001). Tasavvuf ve Tarikatlar. İstanbul: Marmara Üni. İlahiyat Fakültesi Yayınları (6. Basım). ERKAN, Serdar, (2008). Kırşehir Yöresi Halk Müziği Geleneğinde Abdallar. (Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). GÖLPINARLI, Abdulbaki, (1977). “Abdal” Maddesi. Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri, ss. 4-8. GÖLPINARLI, Abdulbaki, (1985). 100 Soruda Tasavvuf. İstanbul: Gerçek Yayınevi (İkinci Baskı). GÖLPINARLI, Abdulbaki, (1992). Alevi Bektaşi Nefesleri. İstanbul: İnkılap Kitabevi. GÜZEL, Abdurrahman, (1989). “Tekke Şiiri.” Türk Dili Dergisi, S. 445-450, ss. 251-454. GÜZEL, Abdurrahman, (2012). Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı El Kitabı. Ankara: Akçağ Yayınları (5. Basım). 152 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Türk Tasavvuf Kültürü ve Devir Nazariyesi Bağlamında Neşet Ertaş HANÇERLİOĞLU, Orhan, (1994a). “Tasavvuf” Maddesi. İslam İnançları Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi (2. Basım), ss. 617-618. HANÇERLİOĞLU, Orhan, (1994b). “Tenâsuh” Maddesi. İslam İnançları Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi (2. Basım), ss. 639. KOCATÜRK, Vasfi Mahir, (1955). Tekke Şiiri Antolojisi. Türk Edebiyatında Dinî ve Tasavvufi Şiirler. Ankara: Buluş Kitabevi. KÖPRÜLÜ, M. Fuad, (1989). “Abdal” Maddesi. Edebiyat Araştırmaları 2.İstanbul: Ötüken Neşriyat, ss. 362-417. KÖPRÜLÜ, Orhan F., (1988).“Abdal” Maddesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yayınları, C. 1, ss. 61-62. ÖZCAN, Öner, (2001). Neşet Ertaş. Yaşamı ve Bütün Türküleri. İstanbul: Simurg Yayınları. PARLAK, Erol, (2013a). Garip Bülbül Neşet Ertaş-1 (Hayatı). İstanbul: Demos Yayınları. PARLAK, Erol, (2013b). Garip Bülbül Neşet Ertaş-2 (Sanatı-Eserleri). İstanbul: Demos Yayınları. SCHIMMEL, Annemarie, (2000). Tasavvufun Boyutları. İstanbul: Kırkambar Kitaplığı. SOLMAZ, Süleyman, (2013). “Neşet Ertaş’ın Türkülerinde Mistik Unsurlar ve Bunların Kültürel Bellekteki Yansımaları.” Uluslararası Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş Sempozyumu Bildirileri, II. Cilt (Ed.: Salahaddin Bekki). Kırşehir: Ahi Evran Üniversitesi Yayınları, ss. 819-829. SUCU, Ahmet Özhan, (2013). “Neşet Ertaş’ın Şiirlerinde Tasavvufi Manada İnsanı Kamil Modeli ve Geleneksel Değerler.” Uluslararası Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş Sempozyumu Bildirileri, II. Cilt (Ed.: Salahaddin Bekki). Kırşehir: Ahi Evran Üniversitesi Yayınları, ss. 831-841. TOKEL, Bayram Bilge, (2012). Neşet Ertaş Kitabı. İstanbul: Kapı Yayınları. UÇMAN, Abdullah, (2005). “Devir Nazariyesi ve Osmanlı Tasavvuf Edebiyatında Devriyeler.” Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, ss. 429-479. ULUDAĞ, Süleyman, (1988). “Abdal” Maddesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yayınları, C. 1, ss. 59-61. ULUDAĞ, Süleyman, (1991a). “Devr” Maddesi. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Marifet Yayınları, s. 139. ULUDAĞ, Süleyman, (1991b). “Devriye” Maddesi. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Marifet Yayınları, s. 139. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 153 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Ahmet KESKİN ULUDAĞ, Süleyman, (1991c). “Tasavvuf” Maddesi. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Marifet Yayınları, s. 470. ULUDAĞ, Süleyman, (1991d). “Tenâsuh” Maddesi. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Marifet Yayınları, s. 481. UZUN, Mustafa, (1994). “Devriyye” Maddesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yayınları, C. 9, ss. 251-253. YAMAK, Yamaner Hasibe, (2003). Neşet Ertaş’ın Hayatı ve Eserleri. (Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). ZEREN, İsmet, (Derleyen) (2012). Neşet Ertaş. Yürü Bre Fani Dünya. Medya Antolojisi. İstanbul: Günyüzü Yayıncılık. 154 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12