bildiri kitapçığı - palandokenkadindogum
Transkript
bildiri kitapçığı - palandokenkadindogum
BİLDİRİ KİTAPÇIĞI 3 Mart 2016, Perşembe Salon A Oturum Başkanları: Atıl Yüksel, Acar Koç 09:00-09:20 Fetal gelişim fizyolojisi Acar Koç 09:20-09:40 11-14 hafta ultrasonografisinde nelere dikkat etmeliyiz? 09:40-10:00 Cell free DNA’ nın klinik kullanmı 10:00-10:20 NİPT çağında aneuploidi taramasında genetik sonografinin yeri Atıl Yüksel Recep Has Hasan Fehmi Yazıcıoğlu 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 Kahve Molası Oturum Başkanları: Yalçın Kimya, İsmail Özdemir 11:00-11:20 Fetal kalbin değerlendirmesi Yalçın Kimya 11:20-11:40 Aort Koarktasyonu, Aort Stenozu, Hipoplazik Sol Kalp Sendromu İsmail Özdemir 11:40-12:00 Fetal Gastrointestinal sistem anomalileri İnanç Mendilcioğlu 12:00-12:20 Fetal üriner sistem anomalileri İbrahim Kalelioğlu 12:20-12:30 Tartışma 12:30-14:00 Öğle Yemeği 14:00-16:00 Sözel Bildiri Oturumu S-001 13. Gebelik haftasında tanı konulan ve doğuma kadar sebat eden spontan ovarian hiperstimulasyon olgusu Kezban Doğan S-002 Endometrial biopsi sonucu yetersiz materyal gelen olguların ofis histereskopi ile değerlendirilmesi Kezban Doğan S-003 İlk trimesterde tanısı konan alobar holoprozensefalili olgunun sunumu Eren S-004 Nadir görülen bir sendrom: Miad gebede sirenomeli Hacer Uyanıkoğlu Ceren Yıldız S-005 Spinal nöral tüp defektleri ile komplike olan geceliklerde CA 19.9’un tanısal değeri Hakan Timur S-044 Postoperative hypoxemia as an unusual cause of korsakoff’s syndrome Zeynep Özcan Dağ S-007 Bartholin kisti / absesinde farklı tedavi modalitelerinin cinsel işlev fonksiyonları üzerine olan etkileri Serdar Başaranoğlu S-008 Gebelikte 3. trimesterde ortaya çıkan fetal sol ön kol hemajiomu Yüksel Işık S-009 Postpartum hemorajide histerektomiden kaçışÖzlem Ece Başaran S-010 Hormonotherapy in the management of recurrent ovarian cancer Mehmet Kulhan S-011 Surgical site infections in a tertiary referral obstetric and gynecologic clinic center and review of the literature Hale Göksever S-012 The role of hysterectomy in the treatment of gestational trophoblastic neoplasis Gözde Kulhan S-013 Bening jinekolojik hastalıklarda endometriumda oksidatif ve antioksidatif durum Cenk Naykı S-014 İlk trimesterde tanısı konan alobar holoprozensefalili olgunun sunumu Fatih Öğünç S-015 2.Trimester gebeliklerinde acil servikal serklaj üzerine: Olgu sunumu Eren Pak S-016 Adneksiyal torsiyonlarda 5 yıllık deneyimimiz Fatih mehmet Fındık S-017 Doğum sırasında spontan pnömomediastineum gelişmesi: Olgu sunumu Feyza Nur İncesu S-018 Gebelerde safra kesesi taşlarının ve çamurunun tedavisinde ursodeoksikolik asitin etkinliği Yusuf Tanrıkulu S-019 Nadir görülen bir sendrom: Miad gebede sirenomeli Hacer Uyanıkoğlu S-020 Management of large simple and multilocular cysts in postmenopausal women Hakan Güraslan S-042 Sekonder postpartum kanamanın nadir bir sebebi, uterin arter psödoanevrizması: olgu sunumu ve literatür derlemesi Rıza Dur S-043 Ruptüre olmamış rudimenter horn gebeliğinin ilk trimesterdeki ultrasonografik tanısı: İki olgu sunumu Rıza Dur Oturum Başkanları: Berrin Kadıoğlu, Paşa Uluğ 16:00-16:20 İnkontinans cerrahisinde mini askı Esra Saygılı 16:20-16:40 Vaginal histerektomi nasıl yapılmalı? Akın Sivaslıoğlu 16:40-17:00 Askı operasyonlarında komplikasyon yönetimi Fuat Demirci 17:00-17:20 İnkontinansda medikal tedavi Hakan Nazik 17:20-17:40 Tartışma Salon B Oturum Başkanları: Gökhan Kılıç, Faruk Buyru 09:00-09:20 Myomektomi: Açık, laparaskopik, robotik. Hangisi? Serhan Cevrioğlu 09:20-09:40 Myomektomi sırasında rastlantısal sarkoma 09:40-10:00 Jinekolojik laparoskopide enerji modaliteleri Erdal Sak 10:00-10:20 Adenomyozis ve infertilite 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 Kahve Molası Gökhan Kılıç Faruk Buyru Oturum Başkanları: Sinan Berkman, Kunter Yüce 11:00- 11:15 yeri Türkiye’ de servikal tarama stratejileri ve servikal displazilerde HPV DNAtestlerinin Nejat Özgül 11:15-11:30 Anormal servikal sitoloji ve histolojiye yaklaşım 11:30-11:45 Normal ve anormal kolposkopik değerlendirmelerde temel prensipler Kunter Yüce 11:45-12:00 Erken evre servikal kanserlerde tanı ve tedavi modaliteleri 12:00-12:15 Serviks kanseri cerrahisinde LEER Ali Küçükmetin Tayfun Güngör Ali Ayhan 12:15-12:30 Tartışma 12:30-14:00 Öğle Yemeği 14:00-16:00 Kayak Molası Oturum Başkanları: Namık Demir, Selahattin Kumru 16:00-16:20 Ventrikülomegalide yaklaşım Selim Büyükkurt 16:20-16:40 Olgu Sunumları eşliğinde SSS anomalileri 16:40-17:00 Fetal cerrahi seçenekleri 17:00-17:20 Fetoskopik intrauterin spina bifida operasyonları 17:20-17:30 Tartışma Namık Demir Selahattin Kumru Ali Gedikbaşı 4 Mart 2016, Cuma Salon A Oturum Başkanları: Cansun Demir, Ali Acar 09:00-09:20 Sezaryen oranlarını azaltmak için ne yapabiliriz? Cansun Demir 09:20-09:40 Ekstraperitoneal sezaryen 09:40-10:00 Rh izoimmunizasyonunda yaklaşım 10:00-10:20 Rejyonel anestezi obstetrik komplikasyonları artırır mı? 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 Kahve Molası Ömer Erkan Yapça Paşa Uluğ Oturum Başkanları: Sezai Şahmay, Mehmet Çolakoğlu 11:00-11:20 AMH nin klinik kullanımı Sezai Şahmay 11:20-11:40 PCOS da ovulasyon indüksiyonu 11:40-12:00 IUI da ovulasyon indüksiyonu Hüseyin Görkemli 12:00-12:20 Luteal faz desteği nerede, nasıl yapılmalı 12:20-12:30 Tartışma 12:30-14:00 Öğle Yemeği Mehmet Çolakoğlu İsmet Gün H. Ahmet Alıcı 14:00-16:00 Sözel Bildiri Oturumu S-021 Nullipar kadınlarda doğumun ikinci evresinde farklı ıkınma pozisyonlarının maternal ve fetal sonuçlara etkisi Hatice Kansu Çelik S-022 Adenomyozis’in ne kadar farkındayız Hatice Yılmaz Doğru S-023 Uterus didelfis ve obstrükte hemivajenli virgo hastada hematometrokolposun himenotomi yapılmadan histeroskopik septum rezeksiyonu ile tedavisi İlhan Bahri Delibaş S-024 Endometrium kanseri risk triajı için frozen kesit ile parafin takip sonuçları ne kadar uyumludur? Kadir Çetinkaya S-025 Glyceryl trinitrate for the treatment of preterm labor Mehmet Ali Narin S-026 Ölü doğum ile komplike olan kilolu gebeliklerin maternal ve perinatal sonuçları Mehmet Çınar S-027 Abdominal myomektomi geçirenlerde komplikasyonlar ve klinik parametreler ile obezite arasındaki ilişki Mehmet Çınar S-028 Postoperative hypoxemia as an unusual cause of korsakoff’s syndrome Murat Alpua S-029 Postpartum bilateral tubal ligasyon sonrası 2 olgu: normal ve ektopik gebelik Ömer Erkan Yapca S-030 Dicle üniversitesi tıp fakültesi hastanesi’nde anormal plasentasyon cerrahisinde sıralı yaklaşım Sait İçen S-032 A big submucous leiomyoma mimicking a hematoma after myomectomy surgery Sinan Güngör S-034 Dna tamir mekanizmasında rol alan brca1 gen ifadesinin insan preimplantasyon embriyolarında araştırılması ve brca1 mutasyonlarının embriyonik gelişimdeki rolü Pınar Tulay S-035 Türk kadınlarında polikistik over sendromu ile follikül stimule edici hormon reseptor geninindeki tek nukleotid polimorfizmi arasındaki ilişki Ümit Naykı S-036 Borderline seröz over tümöründe ızole para-aortık lenf nodu metastazı ve perıtoneal psammom cısımcıklerı; olgu sunumu Nilüfer Çetinkaya S-037 Multiple tekrarlayan sezaryen doğumlar: maternal ve neonatal morbiditeyi arttırıyor mu? Senem Yaman Tunç S-038 Şiddetli preeklampsinin tanısında üriner belirteçlerin değerlendirilmesi Özlem Bozoklu Akara S-039 2. Trimester gebelikte overyan torsiyon:olgu sunumu Feyza Nur İncesu S-040 Fetal izole vsd taramasında inceleme zamanının tanı açısısından değerlendirilmesi Leyla Karaca S-041 Tot operasyonu yapılan hastalarda postoperatif cinsel fonksiyonların değerlendirilmesi Elif Ağaçayak S-006 Açıklanamayan intrauterin gelişme geriliği ve noraml gebelerde plasental paraoksonaz 2 and paraoksonaz 3 mRNA seviyeleri Levent Dikbaş Oturum Başkanları: Orhan Ünal, Yakup Kumtepe 16:00-16:15 Pre ve postmenopozal kanamalarda endometrial kalınlığın önemi Hüsnü Gökaslan 16:15-16:30 Endometrial hiperplazilerde WHO ve EIN sınıflaması, önemi vetedavi yaklaşımları Samet Topuz 16:30-16:45 Erken evre endometrium kanserinde tedavi modaliteleri Uğur Saygılı 16:45-17:00 Endometrium kanserinde fertilite koruyucu yaklaşımlar Murat Dede 17:15-17:30 Proflaktik ve tedavi edici aşılarda son durum Faruk Köse 17:30-17:40 Tartışma Salon B Oturum Başkanları: Cihat Ünlü, Yılmaz Şahin 09:00-09:20 Tekrarlayan gebelik kayıplarında endoskopinin yeri Cihat Ünlü 09:20-09:40 Müllerian anomaliler tanı ve tedavisi Yılmaz Şahin 09:40-10:00 Obezitenin fertilite ve gebelik üzerine etkileri Mehmet Güney 10:00-10:20 Gebelikte kullanılan destek tedaviler, ne kadar mantıklı? 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 Kahve Molası Senem Yaman Tunç Oturum Başkanları: Nevin Sağsöz, Süleyman Güven 11:00-11:20 İstmoselde güncel tanı-tedavi seçenekleri Süleyman Güven 11:20-11:40 Endometriozis tanısında pelvik ultrasonografinin yeri Özlem Gün Eryılmaz 11:40-12:00 Kronik pelvik ağrıya yaklaşım Güler Şahin 12:00-12:20 Gebelikte venöz tromboemboli proflaksisi 12:20-12:30 Tartışma 12:30-14:00 Öğle Yemeği 14:00-16:00 Kayak Molası Nevin Sağsöz Oturum Başkanları: Zeki Taner, İrfan Kutlar 16:00-16:20 Preeklampsi etyopatogenezi İrfan Kutlar 16:20-16:40 Erken başlangıçlı preeklampside yönetim 16:40-17:00 Amniotik sıvı fizyolojisi değişimlerinde gebelik yönetimi 17:00-17:20 IUGR’ da yönetim 17:20-17:30 Tartışma Mehmet A. Osmanağaoğlu Deniz Karcaaltıncaba Babür Kaleli 5 Mart 2016, Cumartesi Salon A Oturum Başkanları: Mustafa Küçük, Sabahattin Altunyurt 09:00-09:20 Gestasyonel diabette güncel tanı ve tedavi 09:20-09:40 Plasenta yapışma anomalileri Ali Acar 09:40-10:00 Non immun hidrops; etyoloji ve yaklaşım 10:00-10:20 1.trimestrde progesteron kullanımı 10:20-10:30 Tartışma Sabahattin Altunyurt Mustafa Küçük Nevin Sağsöz 10:30-11:00 Kahve Molası Oturum Başkanları: Macit Arvas, Ali Küçükmetin 11:00-11:15 Gestasyonel trofoblastik hastalıklarda ülkemizdeki durum ve tedavi stratejileri Sinan Özalp 11:15-11:35 Jinekolog onkolog gözüyle adneksiyel kitlelere yaklaşım İlkkan Dündar 11:35-11:55 Over kanseri tarama stratejilerinde son durumMacit Arvas 11:55-12:15 Nonepitelyal over kanserlerinde cerrahi tedavi 12:15-12:30 Tartışma 12:30-14:00 Öğle Yemeği 14:00-14:30 Akılcı İlaç OturumuOturum Başkanı: Metin İngeçKonuşmacı: Erkan Yapça 14:30-16:00 Kayak Molası Ateş Karateke Salon B Oturum Başkanları: Talip Gül, Ruşen Aytaç 09:00-09:20 İnfertil çiftin temel değerlendirmesi Ruşen Aytaç 09:20-09:40 İnfertilitede laparaskopinin rolü Talip Gül 09:40-10:00 İnfertilitede erkek faktörü ve spermiogram Mehmet Sıddık Evsen 10:00-10:20 Açıklanamayan infertiliteye güncel yaklaşım Tayfun Bağış 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 Kahve Molası Oturum Başkanları: Hasan Serdaroğlu, Ahmet Göçmen 11:00-11:20 Endometriozis ile ilişkili infertilte Erbil Doğan 11:20-11:40 Endometrioziste medikal tedavi Hasan Serdaroğlu 11:40-12:00 Endometrioziste IVF mi cerrahi mi? Ahmet Zeki Işık 12:00-12:20 Derin İnfiltran endometriozis Ahmet Göçmen 12:20-12:30 Tartışma 12:30-14:00 Öğle Yemeği 14:00-16:00 Kayak Molası Ebe-Hemşire Oturumu Oturum Başkanları: Serap Ejder Apay, Hava Özkan 16:00-16:20 Serviks kanserinde korunma ve erken tanı 16:20-16:40 Prekonsepsiyonel bakım Aslı Sis Çelik 16:40-17:00 Doğal doğuma yaklaşım Ayla Çapık 17:00-17:20 Doğum uygulamaları: Endonezya örneği 17:20-17:40 Tartışma Evşen Nazik Nurlaila Ramadhan Suid SÖZEL BİLDİRİLER S-001 ENDOMETRİAL BİOPSİ SONUCU YETERSİZ MATERYAL GELEN OLGULARIN OFİS HİSTERESKOPİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ Tuba TOMBUL, Keziban DOĞAN, Hakan GÜRASLAN, Levent YAŞAR Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi Amaç: Endometrial biyopsi sonucu yetersiz materyal gelen hastaların ofis histereskopi ile değerlendirilmesi. Yöntem: Çalışmamız , Temmuz 2014-Temmuz 2015 yılları arasında Bakırköy Dr Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde prospektif olarak planlandı. Kliniğimize çeşitli endikasyonlarla endometrial biyopsi yapılmış ve patoloji sonucu yetersiz materyal gelen 43 vaka çalışmaya dahil edildi. Ofis histereskopi öncesi tüm hastaların transvaginal usg ile endometrial kalınlıkları değerlendirildi. Ofis histereskopi sonuçları kayıt altına alındı. İstatistiksel analizler için NCSS (Nunber Cruncher Statistical System) 2007 programı kullanıldı. Bulgular: Endometrial biyopsi endikasyonları tablo 1 de sunuldu. %2,3 Sıvı Koleksiyonu Servikal Polip +PMK Servikal Polip Adneksial Kitle End Kalınlık Art Menometroraji PMK %2,3 %2,3 %4,7 %23,3 %25,6 %39,5 0 10 20 30 40 Oran (%) Tablo 1 : Endometrial Biyopsi Endikasyon Dağılımı, PMK:Postmenapozal kanama Histereskopik görüntüleme sonuçları içerisinde en sık saptanan patoloji; %44 ile atrofik endometrium, sonra sırasıyla %27 endometrial polip, %14 myom, %14 normal, %7 uterin anomali, % 4 düzensiz endometrium şeklinde idi. Bu hastaların %81.4 ünden histereskopi esnasında ikinci kez endometrial biyopsi alındı, sonuçlar tablo 2 de sunuldu. %18.6 olguda myom ve endometrial polip gibi yer kaplayıcı lezyon tespit edildiği için biyopsi alınmadı. İkinci kez biyopsi alınanların sadece %39.5 inde patoloji soncu yetersiz material olarak rapor edildi. Histereskopik Sonuçlarının Dağılımı %2,3 Tubal Metaplazi Sekretuar Proliferatif Erken Sekretuar Endometrial Polip Düzensiz… Atrofik Yetersiz Alınmadı %7,0 %9,3 %2,3 %7,0 %7,0 %7,0 %39,5 %18,6 0 10 20 30 40 Oran (%) Tablo 2 : Histereskopik Sonuçlarının Dağılımı Sonuç : Endometrial patolojisi sonucu yetersiz materyal gelen olgularda tanısal test olarak ofis kanaatindeyiz. biyopsi tekrarı yerine histereskopi ve lüzumunda histereskopi eşliğinde biyopsi yapılması S-002 13. GEBELİK HAFTASINDA TANI KONULAN VE DOĞUMA KADAR SEBAT EDEN SPONTAN OVARİAN HİPERSTİMULASYON OLGUSU Keziban Doğan, Mustafa Taze, Özlem Karaahmet Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi OLGU 35 yaşında gravida 4, para 3, yaşayan 3 (vajinal doğum), olgu gebe polikliniğimize gebelik kontrolü ve karın ağrısı şikayetiyle başvurdu. Hastanın soygeçmiş ve özgeçmişinde özellik tespit edilmedi. Anamnezinde son adet tarihine göre 13 hafta 3 günlük spontan gebelik olduğu, ve herhangi bir konik hastalığı olmadığı öğrenildi. Hastanın yapılan fizik muayenesinde kan basıncı 110/70 mm- Hg, nabız 86 atım/dakika, solunum sayısı 20/dakika idi. Hastanın nefes darlığı ve solunum sıkıntısı şikayeti yoktu. Solunum sesleri oskültasyonda normaldi, her iki akciğer solunuma eşit katılıyordu. Hafif karın ağrısı dışında şikayeti olmaya olgunun yapılan batın muayenesinde defans rebaund yoktu, pelvik muayenesinde , serviks kapalı, forme, lökore ve ya kan tespit edilmedi. Pelvik ultrasonografide 13 hafta 1 günle uyumlu, fetal kalp atımı (+) gebelik izlendi, ayrıca sağ over 110x 100 mm ve sol over 100 x 97 mm çapında olup her iki over hiperstimüle görünümde, en büyüğü 30x48 mmlik çok sayıda follikül kisti izlendi. Doppler incelemesinde ovaryan kanlanmanın normal olduğu gözlendi. Douglasda minimal mayii izlenmedi. Laboratuar tetkiklerinde Hb:10,1 g/dL, Htc % 30.4, beyaz küre 8460 /μL, trombosit 212 000/mm3 olarak bulundu. Kan üre düzeyi 19 mg/dL, kreatinin 0.7 mg/dL, AST 18 U/L, ALT 16 U/L plazma albümin düzeyi 3.3 g/dL, Na: 133 mEq/l, K: 3.9 mEq/l, olarak bulundu. Serum elektrolit düzeyleri, koagulasyon parametreleri, hepatit markerları ve tiroid fonksiyon testleri normal düzeydeydi. Golan sınıflamasına göre hafif OHSS tanısıyla kadın hastalıkları ve doğum kliniğe yatırıldı . Olgunun günlük tansiyonu, nabız sayısı, solunum sayısı, solunum sıkıntısı, kilosu, bel çevresi, aldığıçıkardığı sıvı miktarı, hemogram, elektrolit, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri takibe alınarak konservatif tedavi uygulandı. Yatışının 7. gününde olgunun şikayetinin azalması, laboratuar bulgularının bozulmaması üzerine gebe polikiniğinde takip edilmek üzere taburcu edildi.16.gebelik haftasında yapılan ultrasonografide sağ over 13x11cm ölçülürken sol over 10x9 cm ölçüldü, asit izlenmedi, labaratuar bulgularda patoloji tespit edilmedi. Hastanın ayaktan takip istemesi üzerine ayaktan takibe devam edildi. 3 hafta sonra 19.gebelik haftasında sağ overin 94x64mm ve sol overin 68x48 mm olarak ölçüldü, ayrıca douglasta mayii tespit edilmedi. Doğuma kadar geçen süreçte her iki over boyutu küçülmeye devam etti. Olgunun; 36. gebelik haftasında 2320 gr ağırlığında, 44cm boyunda kız bebeği 8/10 apgarla vajinal yoldan doğurtuldu.Doğumdan hemen sonra yapılan vajinal ultrsonografide sağ over 5x6cm boyutlarında en büyüğü 2x3cmlik 3-4 adet kistik yapı mevcuttu, benzer şekilde sol over 5x4 cm boyutlarında multikistik görünümdeydi. Doğumdan 15 gün sonra yapılan kontrol ultrasonografide her iki overin tamamen normal boyutlarda olduğu ve batında asit olmadığı tespit edildi. Şekil 1: Sağ over Şekil 2: 13 haftalık fetus S-003 SPİNAL NÖRAL TÜP DEFEKTLERİ İLE KOMPLİKE OLAN GEBELİKLERDE CA 19.9’UN TANISAL DEĞERİ Hakan Timur1, Aytekin Tokmak2, Ayşe Kırbaş1, Korkut Dağlar1, Ümran Büyükkağnıcı3, Aykan Yücel1, Nuri Danışman1 1 Perinatoloji Kliniği, 2Jinekoloji Kliniği, 3Biyokimya Laboratuarı, Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Amaç: Bu çalışmanın amacı spinal nöral tüp defektlerinin (NTD) prenatal tanısında maternal serum CA 19-9 düzeylerinin klinik önemini belirlemektir. Metot: Bu kesitsel-kontrollü çalışmaya toplam 100 kadın dahil edildi. Gebelikleri, izole meningosel veya meningomiyelosel ile komplike olan 33 hasta çalışma grubunu oluştururken, 33 normal sağlıklı gebe kontrol grubunu oluşturdu ve 34 gebe olmayan kadın validasyon grubu olarak seçildi. Her bir kadın için kaydedilen veriler; yaş, vücut kitle indeksi (VKİ), gebelik haftası, gravide, parite, yaşayan çocuk ve düşük sayısı, sigara kullanma durumu ve CA 19-9 düzeyleri oldu. Sonuçlar: Gruplar yaş ve VKİ bakımından benzerdi. Çalışma ve kontrol gruplarının kan alındığı sıradaki gebelik haftaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Diğer gruplarla karşılaştırıldığında, median parite ve yaşayan çocuk sayısının validasyon grubunda daha yüksek olduğu görüldü (p<0.05). Ortalama maternal serum CA 19-9 düzeyleri, çalışma, kontrol ve validasyon gruplarında sırasıyla 17,2±17,0 İU/mL, 7,1±5,9 İU/mL ve 4,7±3,6 İU/mL olarak belirlendi (p<0.001) (Şekil 1). Grupların demografik özelliklerinin karşılaştırılması Tablo 1’de gösterilmiştir. ROC eğrisi analizi yüksek CA 19-9 düzeylerinin NTD’yi öngörebileceğini gösterdi (EAA: 0,762, %95 GA: 0,6500,874, p<0,001). CA 19-9 için kesme değeri %70 sensitivite ve %82 spesifisite ile 9,6 İU/mL olarak hesaplandı. Sonuç: CA 19-9, spinal NTD’leri için umut verici noninvaziv bir prenatal tanı testi olabilir. Bu hastalarda kolayca uygulanabilecek basit bir marker olan CA 19-9’un, alfa feto–protein gibi diğer biyokimyasal belirteçlerle kombine edilerek NTD’deki tanısal değeri artırılabilir. NTD’lerin prenatal tanısında maternal serum CA 19-9’un klinik uygulanabilirliğini ve tanısal potansiyelini ortaya koyacak daha fazla araştırmaya gereksinim vardır. Anahtar kelimeler: CA 19-9, meningosel, meningomiyelosel, nöral tüp defektleri, spina bifida, tümör markerları. Tablo 1. Grupların demografik özellikleri ve CA 19-9 düzeylerinin karşılaştırılması. Çalışma grubu (n:33) Kontrol grubu (n:33) Validasyon grubu (n:34) -I- -II- -III- Yaş (yıl) 27.2±6.1 26.4±4.8 25.9±5.1 VKİ(kg/m2) 27.1±4.8 26.9±3.6 Ca19.9(İU/mL) 17.2±17.0 Gravide Değişken p p I-II I-III II-III 0.583 0.811 0.557 0.911 24.8±5.8 0.080 0.969 0.100 0.163 7.1±5.9 4.7±3.6 0.000 0.008 0.001 0.109 2(1–6) 2(1–4) 2(0–4) 0.313 0.935 0.184 0.205 Parite 1(0–2) 1(0–2) 2(0–4) 0.005 0.634 0.003 0.016 Yaşayan 0(0–2) 1(0–3) 2(0–4) 0.004 0.410 0.002 0.010 Abortus 0(0–4) 0(0–2) 0(0–2) 0.246 0.099 0.635 0.205 Gebelik Haftası 19.9±22 20.5±1.5 – 0.163 – – 3(9.1) 3(9.1) 0.376 – – – Sigara n(%) – 8(23.5) VKİ: vücut kitle indeksi. Veriler ortanca(minimum–maksimum) ve ortalama±standart sapma olarak sunuldu. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlıdır. S-004 BARTHOLİN KİSTİ/ABSESİNDE FARKLI TEDAVİ MODALİTELERİNİN CİNSEL İŞLEV FONKSİYONLARI ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ Serdar BAŞARANOĞLU1, Elif AĞAÇAYAK2, Ayşegül DEREGÖZÜ3, İlknur İnegöl GÜMÜŞ1, Mehmet Sıddık EVSEN2, Sedat KADANALI1 1 Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, 34484, İstanbul- TÜRKİYE 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, 21128, Diyarbakır- TÜRKİYE 3 Bahçelievler Devlet Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü, 34180, İstanbulTÜRKİYE Amaç: Kadınlarda cinsel yanıt döngüsü içerisinde yer alan istek, uyarılma, orgazm fazlarından birinde veya daha fazlasında bozukluk olması, veya disparoni cinsel işlev bozukluğu (CİB) olarak tanımlanmaktadır. Kadınlarda CİB yaş gruplarına göre farklılık göstermekle birlikte %22-93 arasında değişmektedir. Günümüzde CİB’nin değerlendirilmesinde en sık kullanılan Kadın Cinsel İşlev İndeksi (FSFI) formudur. Bu çalışmada Bartholin kisti/absesi nedeniyle tedavide gümüş nitrat (Grup-1) ve cerrahi eksizyon (Grup-2) uygulanan hastalarda cinsel işlev fonksiyonlarının sunumu amaçlandı. Materyal-metod: Çalışmada yer alan hastalara ait sosyodemografik özellikler, başvuru semptomları, yapılan ameliyat şekli ve süresi gibi bulgular hastane arşiv kayıtlarından temin edildi. Hastalara ait cinsel işlevlerin değerlendirilmesinde Kadın Cinsel İşlev İndeksi (FSFI) formu kullanıldı. FSFI total skoru 26.55’in altında olanlar cinsel işlev bozukluğu (CİB) olarak kabul edildi. Her grubun anket sonuçları kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirildi. Uygulanan cerrahi işlemlerin hasta cinsel işlev fonksiyonlarına olan etkileri kıyaslandı. Bulgular: Anket sonrası yapılan puanlama sonucu her iki grubun FSFI total skorunun 26.55’in altında olduğu ve yapılan işlemlerin post-operatif 3. ay hastalarda cinsel işlev bozukluğuna (CİB) neden olduğu belirlendi. Gruplar arasında cinsel istek, lubrikasyon ve orgazm bozukluğu arasında anlamlı fark olmadığı gözlendi (sırasıyla p=0.819, p=0.991, p=0.333). Grup-1 hastalarda uyarılma ve cinsel ağrının anlamlı olarak yüksek olduğu (sırasıyla p=0.047, p=0.001), genel tatmin bulgularının ise Grup2 hastalarda anlamlı olarak yüksek olduğu tespit edildi (p=0.001). Sonuç: Bartholin kisti/absesi nedeniyle opere edilen hastalarda hastaların cinsel istek, lubrikasyon ve orgazm değerleri arasında farklı tedavi yöntemlerinin seksüel fonksiyonları olumsuz etkilemediği gözlendi. İstatistiksel olarak anlamlı çıkan değerlerin ise (disparoni, cinsel uyarı ve tatmin) anatomik hasarın bir sonucu olabileceği kanaatini oluşturmaktadır. Kısa dönemde (post-operatif 3. ay) yapılan değerlendirme sonuçları ise hastaların tamamında cinsel işlev bozukluğu olduğunu göstermektedir. Operasyon öncesi ve cerrahi iyileşme sürecinin de hesaba katılarak uzun vadede (en az bir yıl süre sonrası) yapılacak değerlendirmelerin daha anlamlı ve objektif bulgular vereceği kanaatindeyiz. Anahtar kelimeler: Bartholin, kist, abse, seksüel fonksiyon, FSFI S-005 HORMONOTHERAPY IN THE MANAGEMENT OF RECURRENT OVARIAN CANCER Yrd.Doç.Dr.Mehmet Kulhan1* Op.Dr.N.Gözde Kulhan1 Yrd.Doç.Dr.Ümit Naykı1 Yrd.Doç.Dr.Cenk Naykı1 Doç.Dr.Paşa Uluğ1 As.Dr.Hülya Toklucu1 1 Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Erzincan *Sunumu yapacak kişi ABSTRACT Background: The treatment of patients with recurrent ovarian carcinoma after failure of first and second-line chemotherapy is still debated. Chemical agents used for third and fourth-line therapy usually yield poor results with severe toxic side effects. Objective: To summarize our experience with Tamoxifen and megestrol in the treatment of patients with recurrent ovarian cancer. Methods: From September 1995 to June 2009 we administered Tamoxifen and Megestrol to 19 patients with advanced and recurrent epithelial ovarian cancer. Results: There was no complete responder in patients taking tamoxifen. One (1/5) patient who used tamoxifen achieved a partial response lasting 12 months. There was also no complete responder in patients taking megestrol. Three patients (%21.4) who used Megestrol achieved a partial response but eleven % 78.57 (11/14) had no response from the treatment. Conclusion: Hormonotherapy has approximately %10 answer rate. There is a correlation between the answer given to hormonotherapy and the existence of hormone receptors. In general, the answer given to hormonotherapy is at a low level. At present, it is used as an alternative treatment option in the patients who do not answer to chemotherapy or who cannot tolerate the toxic effects of chemotherapy. Key words: metastatic epithelial ovarian cancer, hormone therapy, tamoxifen, megestrol chemotherapy failure S-006 SURGICAL SITE INFECTIONS IN A TERTIARY REFERRAL OBSTETRIC AND GYNECOLOGIC CLINIC CENTER AND REVIEW OF THE LITERATURE Dr. Hale Göksever Çelik1, Dr. Engin Çelik1, Dr. Selin Dikmen1, Dr. Merve Konal1, Doç.Dr. Ali Gedikbaşı1 1 Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Introductıon Surgical site infections (SSI) are infections that affect body tissues, cavities or organs manipulated in operation within 30 days after a surgical procedure. SSI have the third highest incidence among the types of infections that necessitate hospitalization comprising 14-16% of total infections. This maternal infectious morbidity is encountered 8-fold higher after cesarean delivery than after vaginal delivery. The rate of SSI is higher among women who underwent abdominal hysterectomy compared with vaginal or laparoscopic hysterectomy. The present study aimed to define characteristics of the patients who were readmitted with SSI after gynecologic and obstetric surgeries and management of these patients. We also reviewed the literature in this context. Materıal And Method We examined 120 patients with SSI that had been hospitalized and managed medically or surgically in the Department of Obstetrics and Gynecology at Kanuni Sultan Suleyman Training and Research Hospital during 2014. Results The mean age of the patients was 33.4±11.8 years. The mean BMI of the patients was 29.88±5.35. The mean hospitalization period of the patients 0.99±0.45 days preoperatively, 2.28±1.18 days postoperatively. The patients were readmitted for SSIs on the mean of 9.6±5.4 days after the first operation. The mean CRP level was 107.9±88.8. SSI were mostly encountered in patients that cesarean delivery and total abdominal hysterectomy had been underwent among the other obstetric and gynecologic surgeries. The most frequent indication in cesarean sections readmitted with SSI were previous cesarean history and fetal distress. Myoma uteri was the most frequent indication in hysterectomy cases readmitted with SSI. Dıscussıon SSI is an important postoperative complication that is associated with significant morbidity and mortality. Because of economic burden and threat to the physical and psychological health of the patients, modifiable risks should be recognized and SSI should be minimized. After SSI occurred, diagnosis and proper management is life saving. S-007 THE ROLE OF HYSTERECTOMY IN THE TREATMENT OF GESTATIONAL TROPHOBLASTIC NEOPLASIAS Op.Dr.N.Gözde Kulhan1,2* Yrd.Doç.Dr.Mehmet Kulhan1,2 Yrd.Doç.Dr.Ümit Naykı2 Yrd.Doç.Dr.Cenk Naykı2 Doç.Dr.Paşa Uluğ2 As.Dr.Hülya Toklucu2 Mehmet Sipahi3 1 Samsun Gynecology and Obstetrics Hospital, Gynaecology and Obstetrics Department Samsun, Turkey. 2 Erzincan University Medical Faculty, Gynaecology and Obstetrics Department, Erzincan, Turkey 3 Tepecik Obstetrics and Gynaecology Training and Research Hospital, Obstetrics and Gynaecology Unit, Izmir, Turkey. Abstract OBJECTIVE: Main treatment method of gestational trophoblastic neoplasms (GTNs) is cytotoxic chemotherapy. In some situations, surgical treatment including hysterectomy and metastasectomy is required. The aim of this study is to evaluate the role of hysterectomy in the treatment of GTNs. Materıals and methods: Between May 1995 and March 2014, a total of 35 patients treated for GTN in our center were retrospectively evaluated. fourteen of them had undergone hysterectomy as a part of their treatments. Chemotherapy regimens prior to hysterectomy, operation indications, posthysterectomy treatments, morbidity and mortality rates, follow-up and prognosis were evaluated. Descriptive analyses were used to present findings. Results: Mean age during hysterectomy was 41 ± 5.7 (range: 18-58). Ten (71.4%) patients received single agent or multi-agent chemotherapy prior to hysterectomy. Hysterectomy indications were resistance to chemotherapy in 7 (50%) cases, patients preference in 4 (28.5%) cases, and intractabl bleeding in 3 (21.5%) cases. All hysterectomies were carried out using abdominal way. There were no mortality and major operative morbidity. five patients maintained their chemotherapy after hysterectomy as well because they had pulmonary metastasis. Four patients received chemotherapy neither preoperatively nor postoperatively. Mean follow-up duration after hysterectomy was 92.6 ± 38.5 months (range: 39-180 months). There were no disease recurrence and death during this period. Conclusıon: Hysterectomy is a safe and effective treatment method for GTNs especially in patients who have resitant disease to conventional treatment. Keywords: Adjuvant hysterectomy; Gestational trophoblastic neoplasia S-008 Bening jinekolojik hastalıklarda endometriumda oksidatif ve antioksidatif durum Cenk Naykı1,*, Ümit Naykı1, Murat Günay2, Mehmet Kulhan1, Murat Çankaya3, A. Hümeyra Taşkın Kafa3, Gürhan Balcı4 1 Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye 2 Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye 3 Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyet Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan, Türkiye 4 Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye * Sözlü sunumu yapacak ÖZET Amaç: Bu çalışmada amacımız, bening jinekolojik hastalıklarda uterus endometriumunda oksidatif ve antioksidatif durumu ve bu hastalıkların patogenezinde oksidatif ve antioksidatif durumun rolünü araştırrnaktır. Gereç ve Yöntem: Erzincan Üniversitesi Mengücekgazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine rutin kontrol, anormal uterin kanama veya postmenapozal kanama şikayeti ile başvuran ve çalışmaya dahil edilen toplam 65 hastadan endometrial biopsi ile endometriyum örneği ve eş zamanlı venöz kan örneği alındı. Endometriyal dokuda histopatolojik inceleme ile beraber oksidatif ve antioksidatif durum değerlendirildi. Histolopatolojik sonuçlara göre hastalar gruplandı: Grup 1: sağlık kontroller (n=15), grup 2:endometriyal polipli hastalar (n=20), grup 3: myoma uterili hastalar (n=10), grup 4: kronik endometritli hastalar (n=10) ve grup 5: atrofik endometriyumlu hastalar (n= 10) şeklindeydi. Endometriyal dokuda süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon redüktaz (GR) aktiviteleri ile total oksidant statü (TOS) ve total antioksidant statü değerlendirildi. Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, antioksidant enzim aktiviteleri, TAS ve TOS açısından polip, myom kronik endometrit ve atrofi gruplarında istatistiksel olarak anlamlı olmayan değişiklikler (azalma veya artma) izlendi (p>0.05). Ek olarak, çalışmamızda, TOS ve CAT aktivitesi(r=0.542, p=0.000), TOS ve GR aktivitesi (r=0.91, p=0.019) ve aynı zamanda TOS ve TAS arasında (r=0.563, p=0.000) pozitif bir korelasyon izlendi. Sonuç: Her ne kadar, sonuçlarımız bizi bening jinekolojik hastalıklard oksidatif ve antioksidatif durumun nasıl etkilendiği konusunda net bir karara ulaştırmasa da, çalışmamızın bu konuda yapılacak ileri çalışmalara temel oluşturacağı kanaatindeyiz. Anahtar kelimeler: Süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon redüktaz, total oksidant statü, total antioksidant statü, bening jinekolojik hastalıklar S-009 İLK TRİMESTERDE TANISI KONAN ALOBAR HOLOPROZENSEFALİLİ OLGUNUN SUNUMU Uzm.Dr.A.Fatih Öğüç,Uzm.Dr.Ceren Yıldız Eren,Prof.Dr.K.Turgay Şener Eskişehir Acıbadem Hastanesi,Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği GİRİŞ Holoprozensefali, serebral hemisferlerin iki loba tam olarak ayrılamaması sonucu oluşan, ileri derecede fasiyal anomalilerle karakterize gelişimsel bir defekttir. Hastalık, şiddetine göre alobar, semilobar ve lobar tip olmak üzere üç gruba ayrılır.Alobar tipi en ağır tipi olup 16.000 doğumda 1 görülür. Siklopi ve premaksillanın agenezisi en şiddetli olgularda rastlanan fasiyal bulgular iken, mikrosefali ve hipoteleorizme hafif şiddetli olgularda rastlanır. Tek başına izole olabildiği gibi sendromlara da eşlik edebilen holoprozensefalinin prognozu, beyin ve fasiyal deformitelerin şiddetine ve ilgili anomalilerin varlığına bağlıdır. Hastaların çoğunda kromozomal bir anomali gözlenmemesine rağmen, bazı vakalarda otozomal dominant bir geçiş saptanmıştır. Maternal diabet, toksoplazmosis, hamilelikte geçirilen viral enfeksiyonlar ve kullanılan çeşitli ilaçların (fenitoin, salisilat içeren) risk faktörleri olabileceği bildirilmiştir. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, ilk trimesterde vajinal ultrasonla tanısı konan ve gebeliği sonlandırılan alolobar holoprozensefali olgusunu literatür bilgilerinin ışığı altında irdelemektir.İlk trimesterde hastalığın saptanmasında cranial yapı bir ipucu olabilirken, hastalıktan kaynaklanan risklerin en aza indirilmesi ve gebelik ilerlemeden aileye terminasyon seçeneğinin sunulması sağlanmaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM Olgu sunumu Bulgular 37 yaşında,SAT'e göre 11+3 hafta İVF ,ilk gebeliği olan hasta polikliniğimize kanama nedenli başvurdu.Yapılan ultrasonda CRL:31.6 mm 10+1 hafta ile uyumlu olarak ölçüldü.USG'de sa ve sol hemisferler ayrı olarak izlenmeyip ,orta hatta tek hemisfer ve tek ventrikül izlendi.Hasta perinatoloji ile konsülte edildi.Ailenin rızası ve isteği doğrultıusunda terminasyon yapıldı.Fetüste gross olarak hipotelorizm,mikroftalmi izlendi.Aile otopsi yapılmasına ve karyotip tayinine izin vermedi. TARTIŞMA Holoprozensefalinin ağır formlarında hastalar perinatal ya da neonatal dönemde kaybedilir.Sonuç olarak bu durum yaşamla bağdaşmayan bir anomali olduğundan erken tanısı oldukça önemlidir.USG bulgularını bilmek ilk trimesterde bile tanıyı ve müdahaleyi mümkün kılmaktadır. ANAHTAR KELİMELER Alobar holoprosensefali,erken tanı,prenatal ultrason S-010 2.TRİMESTER GEBELİKLERİNDE ACİL SERVİKAL SERKLAJ ÜZERİNE: OLGU SUNUMU Yard.Doç.Dr.Meryem GENCER,Yard.Doç.Dr.Fatma BEYAZIT,Dr.Eren PEK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum A.D. Özet:Servikal serklaj(SS) gebelik kayıplarının önlenebilmesi amacıyla uygun hastalarda doğru kullanıldığında oldukça etkindir.Profilaktik olarak gebeliğin 12-14.haftalarında uygulanabileceği gibi(preterm doğum,servikal yetmezlik,2.trimester abortus hikayesi olanlarda),acil olarakda 16-24.haftalardada uygulanabilir.Optimal şartları(koryoamniyonit riski/varlığının olmaması,membran rüptürünün olmaması,fetal anomalilerin bulunmaması)sağlanabilir olmalıdır.Değişik yöntemler(McDonald,Shirodkar,Wurm,Lash,Transabdominal serklaj)olmasına rağmen,ensık kullanılanlar McDonald ve Shirodkar’dır.İki yöntemin birbirine bariz üstünlüğü belirtilmemiştir.37w1d’gebelikte şiddetli uterin kontraksiyonlar(UK)ile eylemde başvuran,öncesinde 21w3d’iken poşun tamamen prolabe olması nedeniyle acil’SS uygulanan hastamızdan bahsettik. Olgu:28 yaşındaki olgu,(G1P0A0Y0)infertilite sonrası ovulasyon indüksiyonu ve IUI ile oluşan gebeliğinde 21w3d’iken yapılan değerlendirmesinde servikal açıklık ve poşprolapsusu saptandığı için SS’açısından kliniğimize sevkedilmişti. Kliniğimizde acil şartlarda Mersilen5mm tape sutur ile McDonald serklaj uygulandı.İntra-ve-postoperatif komplikasyon gelişmeyen hasta haftalık 17-hidroksiprogesteronkaproat ve haftalık takiple taburcu edildi. Takipleri 37.w’ya kadar sorunsuzdu,ama 37.w’da şiddetli’UK’lar ile başvurdu.USG’de plasental/amniyotik herhangibir anormallik yoktu,gelişimi haftası ile uyumluydu.PM’de serklajın serviksi birmiktar yırtmış olduğu görüldü,sütur usulune uygun olarak alındıktan sonra,açıklığın5cm,efasmanın%50-60olduğu,poşun normal lokalizasyonunda(prolabe değil)ve gerginlikte olduğu,membran rüptürünün olmadığı saptandı.NST’de ritmik kontraksiyonları olan hasta doğumhaneye alındı. Ancak serklaj suturunun alınmasını takiben hastanın düzenli ağrılarının kaybolduğu ve eylemin ilerlemediği görüldü.Hastanın takibine serviste devam edildi.Serviste yatışı sırasında hastanın servikal açıklığı 3-4cm'e geriledi.Yatışının 9.gününde(38w3d’iken)hastanın uzaktan gelmesi ve daha fazla hastanede yatmak istememesi üzerine,doğum indüksiyonu başlandı.Regüler kontraksiyonları başalayan hastanın açıklığı ve efasmanı tam olduğu halde, başın inmemesi sebebiyle(CPD)hasta sezaryene alındı ve doğumu gerçekleştirildi.Yenidoğanın 3930gram olduğu ve sağlıklı olduğu görüldü. Sonuç ve Tartışma:Olgumuzda acil’SS uygulamasının,poş tamamen prolabe olduğunda bile uygulandığında,gebeliğin devamının sağlamasında etkin bir yöntem olduğunu ve gebeliğin miada kadar devamını sağladığına tanık olduk.36.w’ya kadar haftalık (im)progesteronla devam etmek yerine (vajinal)progesteron kullansaydık etkileri nasıl olurdu, gebelik miada kadar devam edermiydi soruları akla gelmektedir.Bu konuda literatürde acil’SS uygulamasından sonra özellikle hangi tip progesteronun kullanılacağı konusunda bir öneriye rastlamadık.Öykü bazlı serklajlarda daha çok 17OHP-kaproat kullanımı öne çıksada haftalık(im) yada günlük(vajinal)progesteronların farkı olmadığını bildiren yayınlarda mevcuttur.Biz,olgumuzda 5cm’açıklıkta iken SS’ın alınmasını takiben ağrılarının gerilemesini açıklayamadık.Acil olgularda klinik tecrübemiz McDonald-suturunün uygulamasının daha kolay olduğu,bu konuda tecrubeli kişiler tarafından uygulandığında daha başarılı olduğudur.Bu olgu bize ağrısız,kanamasız ve herhangi bir enfeksiyon yokluğunda olan poş prolapsuslarında mümkünse acil serklaj konulmasının fetal sağkalım açısından gerekli bir işlem olduğunu göstermiştir. S-011 ADNEKSİYAL TORSİYONLARDA 5 YILLIK DENEYİMİMİZ Fatih Mehmet Fındık Amaç: Adneksiyal torsiyonlar jinekolojik acillerin %2.7’sini oluşturan ve çoğu zaman adneks olmak üzere over ve nadiren tubanın infundibulopelvik ligament veya tubo-ovarian ligament etrafında en az 1 tam dönmesi olarak tariflenebilecek akut batın durumudur. Hastaların çoğunluğunu doğurganlık çağındaki genç kadınlar oluşturur. Etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Gebelikte adneksiyal torsiyon yüzbinde 1-5 gibi oranda nadir görülür. Uterusun büyümesi gebe hastalarda tanı koymayı zorlaştıran bir durumdur. Özellikle over fonksiyonlarının korunması gerektiği durumlarda hızlı tanı konulup tedavi edilmesi gerekir. Çalışmamızın amacı 5 yıllık sürede adneksiyal torsiyon tanısı almış ve opere edilmiş hastaların retrospektif olarak incelenmesidir. Gereç ve yöntemler: Çalışmamıza Ocak 2010 ile aralık 2014 yılları arasında adneksiyal torsiyon tanısıyla opere edilen veya başka bir nedenle opere edilip adneksiyal torsiyon görülen hastalar dahil edildi. Çalışmaya alınan 140 hastanın dosyası retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Çalışmaya alınan 140 hastanın 81’i evli (%57.9), 39’ı virgo idi (%42.1). 24 hasta gebe idi. Hastaların yaş ortalaması 29.59±11.27 iken diğer demografik verileri tablo 1’de verildi. Hastaların 89’unda (%63.6) torsiyon sağ tarafta, 51(%36.4) hastada sol taraflı idi. 91 (%65) hastada adneksler saat yönüne dönmüşken, 49 (%35) hastada saat yönü tersine dönmüş idi. Dönüş sayısı 2.56±1.15 (17) idi. 118 (%84.3) hastaya genel anestezi uygulanırken, 22 (%15.7) hastaya spinal anestezi uygulandı. 78 (%55.7) hastaya pfannensteil insizyon, 34 (%24.3) hastaya göbek altı medina, 11 (%7.9) hastaya paramedian insizyon yapılırken, 17 (%12.1) hasta laparoskopik olarak opere oldu. Hastaya yapılan operasyonlar tablo 2’de verildi. Buna göre en sık 51 (%36.4) hasta ile detorsiyon+kistektomi uygulandı. Patoloji sonucu olarak ise en sık %35.6 ile matür kistik teratom geldi. Sonuç: Adneksiyal torsiyonlar karın ağrısı şikayeti ile başvuran hastalarda düşünülmesi gereken acil bir patolojidir. Özellikle over fonksiyonlarının korunmasının istendiği durumlarda tanısının hızla koyulup tedavisinin yapılması gerekir. Yaklaşım olarak ise son zamanlarda birçok jinekolojik operasyonda tercih edilen laparoskopik yöntem ilk sırada olmalıdır. S-012 DOĞUM SIRASINDA SPONTAN PNÖMOMEDİASTİNEUM GELİŞMESİ:OLGU SUNUMU Op Dr Ersin Çintesun,Op Dr Feyza Nur İncesu Çintesun Ağrı Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği Pnömomediastineum solunum sistemi veya sindirim sistemi organlarının perforasyonu sonucunda havanın mediastende lokalize olmasıdır. İlk olarak Hamman tarafından 1939 yılnda tanımlanmıştır. Klinikte ağrı, en sık görülen semptomdur (%80-90) ve substernal lokalizasyonludur. Disfaji, boğazda takılma hissi, disfoni olabilir. Pnömotoraks, plevra boşlukta hava olması olarak tanımlanır.Travma, etken ya da cerrahi müdahale olmadan gelişen pnömotorakslara ‘spontan pnömotoraks’ denir.Pnömomediastineum doğumda nadiren görülen bir durumdur.Etyolojide astım,hiperemezis gravidarum,valsalva manevrası sayılabilir.Biz bu vaka sunumunda vajinal doğum sırasında spontan pnömomediastineum ve pnömotoraks gelişen bir vakayı sunuyoruz. Hasta 18 yaşında primipar 40 haftalık gebelik hastanemize başvurduğunda aktif sancısı var olup vajinal tuşede 2cm açıklık silinme cüzi vertex geliş idi.Hastanın fizik muayenesi normaldi.Ek hastalığı yok,gebelik takipleri sorunsuzdu.Takipleri sırasında spontan suları geldikten 6 saat sonra mediolateral epizyotomi ile normal vajinal doğumla 3550 gr canlı kız bebek dünyaya getirdi.Doğum sonrası takipleri normal olan hastanın postpartum 2. saatte hastada nefes darlığı ve göğüs agrısı olması üzerine hastadan kan gazı alındı PA akciğer grafisi çekildi (şekil1).Hasta takipneik solunum sayısı 28/dkO2 saturasyonu %95 pO2 86 PCO2 20 olarak tespit edildi.Sağda pnömotoraks şüphesi olması üzerine göğüs hastalıklarının önerisiyle toraks ct çekildi.Trakeada minimal rüptür,pnömomediastineum ve sağ pnömotoraks saptandı (şekil 2).Hastaya %100 O2 tedavisi ve 1.kuşak sefalosporinle profilaktik antibiyotik tedavi başlandı.Hastanemizde göğüs cerrahı bulunmaması üzerine 3.basamak merkeze sevki gerçekleştirildi.Dış merkezde günlük PA akciğer grafisi ile takip edilen hasta 2 gün sonra mediastineumda hava azalması üzerine taburcu edildi. Spontan pnömomediastineum doğum sırasında nadir görülen bir durum olup tespit edildiği vakit doğumun acilen gerçekleştirilmesi önerilir.Tanıda ilk basamak PA akciğer grafisi iken altın standart toraks ct’dir.Tedavi etyolojiye yönelik olup yatak istirahati,O2 tedavisi ve antibiyoterapiyi içerir. ŞEKİL 1:PA akciğer grafisi sağ pnömotoraks ŞEKİL2: A:Ok başları pnömotoraks,ok pnömomediastineum B:Oklar pnömomediastineum C:Trakea rüptürü S-013 GEBELERDE SAFRA KESESİ TAŞLARININ VE ÇAMURUNUN TEDAVİSİNDE URSODEOKSİKOLİK ASİTİN ETKİNLİĞİ Yusuf TANRIKULU1, Hüsnü ALPTEKİN2, Ahmet OKUŞ3, Ayetullah TEMİZ4 1 KTO Karatay Üniversitesi Medicana Konya Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Konya 2 Mevlana Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Konya 3 Mevlana Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Konya 4 Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Erzurum Giriş: Gebelik, safra kesesi taşı ve çamuru oluşumu için önemli bir risk faktörüdür. Gebelik döneminde artan progesterona bağlı kese motilitesinde azalma ve lipit metabolizma değişiklikleri bunda önemli rol oynar. Gebelik döneminde safra taşına bağlı görülebilen kolesistit, kolanjit ve pankreatit gibi komplikasyonlar anne ve bebekte morbidite ve mortalite artışına neden olabilir. Doğumla birlikte bu problemler büyük ölçüde düzeldiğinden, gebelikte bunlara yönelik konservatif tedavi önerilmektedir. Ursodeoksikolik asitin (UDKA) safra kese duvarındaki kasın kontraktilitesini iyileştirip, safra içindeki kolesterol oranını düşürerek kolesterol taşı oluşumunun azaltılması ve semptomlarının giderilmesinde etkili bir ilaçtır. Bu çalışmanın amacı, safra kesesi taşları ve / veya çamuru olan semptomatik gebe kadınların tedavisinde UDKA etkinliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği gebe polikliniğinde takip edilen ve safra kesesi taşı ve/veya mikrolitiazisi olup buna bağlı semptomları olan toplam 50 hasta çalışmaya alındı. Daha önceden safra kesesinde taş olduğu bilinen veya taşı >1 cm olan hastalar ile gebelik haftası >32 olan ve <12 olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastalar iki gruba ayrıldı. Grup 1'deki hastalara konservatif tedavi (iv sıvı hidrasyonu, analjezik ve spazmolitik) verildi. Grup 2'deki hastalara UDKA (10 mg/kg/gün, 2 eşit dozda) verildi. Tedaviden sonra, gruplar semptomatik iyileşme, radyolojik düzelme ve yatırılarak tedavi edilme gereksinimlerine göre karşılaştırıldı Bulgular: 2. Grupta, UDKA ile ortalama tedavi süresi 7.6 hafta idi. Tedaviden sonra, vakaların %28' inde tam iyileşme, %36' sında semptomatik iyileşme ve %32'sinde semptomatik iyileşme+kısmi radyolojik düzelme görüldü. 1. grupta ise, vakaların sadece %12' sinde tedaviye yanıt alındı. UDKA ile tedavi edilen grupta hiçbir hastada hastanaye yatış gereksinimi doğmazken, konservatif tedavi grubunda beş olgu yatırılarak tedavi edildi (p<0,05). Sonuç: UDKA gebelikte semptomatik safra kesesi hastalıklarının tedavisi için etkili bir ilaçtır. Bu ilaç hem klinik şikayetleri hemde hastaneye yatış ihtiyacını azaltır. S-014 MANAGEMENT OF LARGE SIMPLE AND MULTILOCULAR CYSTS IN POSTMENOPAUSAL WOMEN Hakan GURASLAN, Keziban DOGAN Department of Obstetrics and Gynecology, Bakirkoy Dr Sadi Konuk Teaching and Research Hospital, Istanbul, TurkeyA Backround: The adnexal cysts in postmenopausal women are associated with an increased rate of unnecessary surgical intervention due to malignancy concerns, although the majority of them are benign. Aim: To evaluate the malignancy potential of large simple and multilocular ovarian cysts in postmenopausal women and to discuss their appropriate management. Methods: This retrospective study included 204 postmenopausal patients who underwent surgery for simple adnexal cysts or cysts with isolated septal structures at the Gynecology and Obstetrics Clinic of Bakirkoy Dr Sadi Konuk Training and Research Hospital. Data obtained from patient and computer records included patient age, follow-up period, ultrasonography reports, surgery information, histopathological evaluation results, and cancer antigen 125 (CA125) levels at diagnosis and during follow-up. Results: A total of 236 cysts were identified in 204 postmenopausal women who underwent surgery. The cysts were categorized as having simple cyst morphology or complex structures without morphological abnormalities other than septa in 182 (77.1%) and 54 cases (22.9%), respectively. The mean cyst diameter was 6.6 ± 3.1 cm (range, 2.7-30 cm) with diameters ≥ 5 cm in 176 cysts (75%) and the mean morphology index was 1.2 (range, 1-6). No malignancy or borderline histology was observed in any patient. Conclusion: Among postmenopausal women, cysts that are simple or contain isolated septa, have a low-risk of malignancy even when they are larger than 5 cm. These patients may be followed up conservatively with intermittent transvaginal ultrasonography. S-015 BAŞLIK: RUPTÜRE OLMAMIŞ RUDİMENTER HORN GEBELİĞİNİN İLK TRİMESTERDEKİ ULTRASONOGRAFİK TANISI: İKİ OLGU SUNUMU YAZARLAR: Dr.Derya Akdağ Cırık, Dr.Rıza Dur, Dr.Füsun Bocutoğlu, Dr.Nazife Kartal, Dr.Metin Kaplan, Doç.Dr.Metin Altay Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Ve Doğum Eğitim Ve Araştırma Hastanesi , ANKARA ANAHTAR KELİMELER: Gebelik, Rudimenter horn, Unikornus uterus, Ultrasonografi KISA BAŞLIK: İki rudimenter horn gebeliği GİRİŞ: Kadın genital sisteminin en nadir konjenital müllerian kanal anomalisi olan rudimenter hornlu unikornuat uterus pek çok obstetrik ve jinekolojik komplikasyona yol açabilmektedir.(1). Nadir olarak görülse de ciddi morbidite ve mortaliteye sebep olabilesi sebebiyle, rudimenter horndaki ektopik gebeliğin erken tanı ve tedavisinin oldukça önemlidir. Biz de, kliniğimizde yönettiğimiz bu iki olguyu literatür bilgileri eşliğinde sunmayı amaçladık. OLGU 1 38 yaşında G5P3A1Y3 olan ve kasık ağrısı şikayetiyle başvuran hastaya yapılan transvajinal ultrasonografide, uterusun sol lateralinde uterus dışına yerleşmiş etrafı düzgün hiperekojen bir halo ile çevrili muhtemel bir myometriuma sahip 17x19 mm ektopik gebelik materyali izlendi, rudimenter horn laparaskopik olarak eksize edildi. OLGU 2 31 yaşında G3P2Y2 olan ve ektopik gebelik şüphesi ile erken gebelik servisine yatırılan hastaya yapılan ultrasonografide CRL:59 mm 12 hafta 5 gün ile uyumlu, solda rudimenter hornda ektopik gebelik izlendi ve laparaskopik olarak eksize edildi. Her iki patoloji raporu rudimenter horn’da desidua koryon villusları, endometrial biyopsi sonucu da arias stella reaksiyonu olarak geldi. TARTIŞMA: Müllerian kanal anomalilerinin fertil kadınlardaki insidansı 1/200 – 1/600’dür. (2) En nadir olanı da görülme sıklığı 1/100,000 olan rudimenter hornlu unikornuat uterustur. (3). Rudimenter hornda gebelik oluşma sıklığı 1/76.000- 1/150.000 olarak bildirilmiştir (4). Rudimenter horndaki myometrium ince olduğu için burada oluşan gebeliklerde uterin rüptür gibi ciddi komplikasyonlarla karşılaşılma ihtimali fazladır (5) Hastaların %10’unda fetus terme ulaşabilmekte; bunların sadece %2’si hayatta kalabilmektedir (6) Ultrasonografi ile olguların ancak %26’sı saptanabilmektedir (7) Ancak literatürde tanımlanmış ultrasonografik tanı kriterleri mevcuttur. Bunlar; 1)Uterusta tek taraflı olarak fallop tüplerine ait interstisiel bölgenin görülmesi, 2) Uterustan ayrı bir bölgede mobil ve myometrium ile çevirili bir gestasyonel kese görülmesi, 3)Unikornuat uterus ve gebelik kesesini ayıran bir vasküler yatak görülmesi’dir (8) Tanı laparoskopi ile kesinleştirilir. Literatürde GnRh ve metotreksat ile tedavi edilmiş vakalar yer alsa da, laparoskopik eksizyon standart ve en iyi tedavidir (9). Sonuç olarak rudimenter horn gebeliğinin erken teşhisinde zorluklar yaşanması, gözden kaçırıldığı takdirde ruptur maternal morbidite ve mortaliteye yol açabilmesi nedeniyle erken dönemde ultrasonografi ile tanı konması hayati önemdedir. KAYNAKLAR 1. Edelman ab, jensen jt, lee dm, nichols md. Successful medical abortion of a pregnancy within a non-communicating rudimentary uterine horn, am j obstet gynecol 2003; 189: 886- 7. 2. Handa y, hoshi n, yomada h, wada s, kudo m, tsuda k, et al. Tubal pregnancy in a unicornuate uterus with rudimentory horn: a case report fertil steril 1999; 72(2): 354-356. 3. the american fertility society. The american fertility society classifications of adnexal adhesions, distal tubal occlusion, secondary to tubal ligation, tubal pregnancies, mullerian anomalies and intrauterine adhesions. Fertil steril 1988;49:944-55. 4. Ural sh, artal r. Third-trimester rudimenter horn pregnancy, a case report. J reprod med 1998; 37: 919- 21. 5. Nahum gg. Rudimentary uterine horn pregnancy. The 20th century worldwide experience of 588 cases. J reprod med. 2002; 47(2):151-63 6. Rolen ac, choquette aj, semmens jp. Rudimentary uterine horn: obstetric and gynecologic complications. Obstet gynecol. 1966; 27: 806- 9. 7. Jayasinghe y, rane a, stalewski h, grover s. The presentation and early diagnosis of the rudimentary uterine horn. Obstet gynecol 2005; 105: 1456- 67. 8. Tsafrir a, rojansky n, sela hy, et al: rudimentary horn pregnancy: first trimester pre-rupture sonographic diagnosis and confirmation by magnetic resonance imaging. J ultrasound med. 2005; 24: 219- 23. 9. Cornis m, wattiez a, pouly jl. Laparoscopic management of unicorniate uterus with rudimentary horn and unilateral extensive endometriosis: case report. Hum reprod 1990; 5: 819-820. S-016 SEKONDER POSTPARTUM KANAMANIN NADİR BİR SEBEBİ, UTERİN ARTER PSÖDOANEVRİZMASI: OLGU SUNUMU ve LİTERATÜR DERLEMESİ Dr. Rıza DUR, Dr. Çağatayhan ÖZTÜRK, Dr. Sevgi Şahin, Dr. Erhan DEMİRDAĞ, Dr. Bora COŞKUN, Dr. Mustafa TATAR, Dr. Ömer Lütfi TAPISIZ, Dr. Leyla MOLLAMAHMUTOĞLU Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Ve Doğum Eğitim Ve Araştırma Hastanesi , GİRİŞ Postpartum kanama(PPK) anne ölümlerinin en önemli sebeplerindendir, erken (primer) ve geç (sekonder) olarak ikiye ayrılır, geç postpartum kanama genellikle plasental dokuların retansiyonuna veya enfeksiyona bağlı gelişir. Bu vakada, sezaryen sonrası 35. Günde gelişen, uterin arter psödoanevrizmasına bağlı geç PPK anlattık. OLGU 36 yaşında, G3, P2 hasta, makrozomik fetüs sebebiyle 39. haftasında sezaryenla doğum yaptı. 3920 gr, tek, canlı erkek bebek, 1. ve 5. dakika apgarı 9 olarak komplikasyonsuz doğurtuldu. Tahmini kan kaybı 450 ml idi. Postoperatif 2.gün taburcu edildi. Hasta 35 gün sonra, yoğun vajinal kanamayla başvurdu. Genel durumu iyi vital bulgular stabildi. Vajinal muayenede aktif kanama yoktu, kan pıhtıları mevcuttu. Yatırılan hastanın 20 dakika sonra tekrar yoğun kanaması başladı. Gerekli sıvı ve kan ürünleri replasmanına başlandı. D/C ve bakri balon uygulandı. Ultrasonografide uterus ön-sol tarafta 40x38x42mm hematom alanı ve doppler USG’de hematom alanı içerisinde psödoanevrizma izlendi. Kanamanın sürmesi, hemodinamik unstabilizasyon ( TA:80/50 mmHg, Nb:130/dk, Hb:7,6 g/dl ) ve arteriografi olmaması sebebiyle acil laparotomi uygulandı. İntraoperatif gözlemde uterus normal büyüklükte ve batıniçi organlar normaldi. Kanama izlenmemesi üzerine uterustaki alt segment transvers kesi açıldı. Sol uterin arter bölgesinde, normalin 3 katı genişliğinde, masif kanamalı psödoanevrizma rüptürü izlendi. Kanama odağı ligate edilerek kanama kontrol altına alındı. Ancak DIC gelişmesi, kanamanın sürmesi üzerine acil histerektomi uygulandı. Toplamda 6 ünite ES, 8 ünite TDP ve 2 gr fibrinojen verildi. Postoperatif sekizinci gün hasta taburcu edildi. TARTIŞMA Geç PPK ilk 24 saatten sonra başlayan ve postpartum 6 hafta içinde, en sık da 8-14. günler arası görülen kanamalardır. En sık sebepleri plasenta retansiyonu ve enfeksiyonlardır. Nadir sebepler ise uterin damarların psödoanevrizması, arteriovenöz malformasyon ve koryokarsinomdur. Sıkılığı %0,5 ile %2 arasındadır. Psödoanevrizma PPK, ağrı veya bası semptomlarıyla prezente olabilir. Tanıda USG ve BT kullanılabilir. Bizim vakamızda doppler USG’ de tipik bulguların görülmesiyle tanı konmuştur. Kanamalı bir psödoanevrizma tespit edildiğinde konservatif yöntemler denenebilir. Ancak bizim vakamızda da görüldüğü üzere kanama kontrolünde genellikle başarısızdır. Hemodinamik olarak stabil olmayan hastalarda, psödoanevrizma rüptürü vb. nedenlere bağlı geç PPK tedavisinde arter ligasyonu ve histerektomi de hayat kurtarıcı bir seçenek olarak uygulanabilmektedir. SONUÇ Uterin arter psödoanevrizma rüptürüne bağlı PPK nadir görülmektedir. Literatürde, bizim vakamızla, yayınlanmış yaklaşık 20 vaka bulunmaktadır. Hemodinamisi stabil hastalarda, birinci seçenek arteriyel embolizasyondur. Ancak yaşamı tehdit eden kanamalarda halen en güvenli seçenek histerektomidir. S-017 NULLİPAR KADINLARDA DOĞUMUN İKİNCİ EVRESİNDE FARKLI IKINMA POZİSYONLARININ MATERNAL VE FETAL SONUÇLARA ETKİSİ Özlem Moraloğlu1, Hatice Kansu Çelik1, Yasemin Taşcı1, Burcu Kısa Karakaya1, Yaşar Yılmaz1, Ebru Çakır1, Halil İbrahim Yakut2 1 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı, Egitim ve Araştırma Hastanesi, Perinatoloji Ünitesi, Ankara 2 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı, Egitim ve Araştırma Hastanesi, Neonatoloji Ünitesi, Ankara, Amaç: Nullipar kadınlarda doğumun ikinci evresi boyunca farklı ıkınma pozisyonlarının matermal ve fetal sonuçlara olan etkisini araştırmak Materyal ve Metot: Bu prospektif çalışmaya doğumun ikinci evresi boyunca randomize olarak 2 gruba ayrılan çömelme veya sırtüstü yatma pozisyonu ile ıkınan 102 nullipar kadın dahil edildi. İki grup arasında doğumun ikinci evresinin süresi, maternal ağrı skorları, perine travması, doğum sonrası kan kaybı ve yenidoğan sonuçları karşılaştırıldı. Sonuçlar: Çömelme pozisyonuna adapte olan kadınlar sırtüstü yatma pozisyonunda ıkınan kadınlara göre doğumun ikinci evresinin süresinde önemli bir azalma tecrübe ettiler ve onların ağrı (Görsel Analog Skala) skorları daha düşüktü (p<0.05). Tartışma: Sağlıklı nullipar kadınlarda, doğumun ikinci evresi boyunca çömelme pozisyonuna adapte olan kadınlar sırtüstü yatanlara göre daha kısa doğumun ikinci evresi, daha düşük maternal ağrı skorları ve daha fazla hasta memnuniyeti ile ilişkilidir. Anahtar Kelimeler: Çömelme pozisyonu, sırtüstü yatma pozisyonu, ıkınma, doğumun ikinci evresi, Görsel Analog Skala S-018 ADENOMYOZİS’İN NE KADAR FARKINDAYIZ? Yılmaz Doğru Hatice1 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, Tokat Giriş: Bu çalışmadaki amacımız bu bilgiler ışığında benign nedenler ile yapılan histerektomi materyallerinde adenomyozis sıklığını, adenomyozise en sık eşlik eden patolojileri ve preoperatif dönemde adenomyozis farkındalık oranlarını araştırmaktır. Materyal-Metod: Bu çalışmada benign nedenler ile histerektomi yapılan 311 olgunun dosyası retrospektif olarak incelendi. Dosyalardan hastaların yaş, gravide, parite, yaşayan çocuk ve abortus sayısı, hastaların şikayetleri, operasyon endikasyonları ve postoperatif histopatoloji raporları kayıt edildi. Elde edilen verilerden preoperatif dönemde adenomyozis tanısı alma oranını, histerektomi materyalinde adenomyozis oranını ve adenomyozise en sık eşlik eden patolojiler belirlendi. Sonuçlar: Olguların histerektomi endikasyonları tablo-1’de gösterilmiştir. Operasyon endikasyonlarına bakıldığında % 8,3’ünde adenomyozis var idi. Tüm olguların histerektomi materyallerine bakıldığında ise % 20,9’unda adenomyozis tespit edildi. Histerektomi materyallerinin histopatolojik incelemesinde 65 adet adenomyozis olgusuna en fazla eşlik eden uterin anomali myoma uteri % 55,38, endometrial anomali ise proliferatif endometrium % 29,23 olarak tespit edildi Tartışma: Adenomyozis, sıklıkla tanısı postoperatif dönemde histerektomi materyalinin histopatolojik değerlendirilmesi ile konan, nadirende preoperatif dönemde görüntüleme yöntemleri ve endometrial histopatolojik örnekleme ile de tanısı konabilen gözardı edilmiş bir hastalıktır. Gürbüz ve arkadaşlarının histerektomi materyalinde adenomyozis tanısı alan 650 olguyu retrospektif olarak değerlendirdikleri bir çalışmada preoperatif dönemde hiçbir olgunun adenomyozis tanısı almadığını belirtmişlerdir. Adenomyozis tanısı alan 227 (%34,9) olgunun preoperatif dönemde, normalden iri, asimetrik görünüm, heterojen görünümde myometrium ve endometrium altında kistik alanlar izlenmesi gibi ultrasonografik anormallikler izlendiğini ifade etmişlerdir. Mevcut çalışmamızda ise preoperatif dönemde adenomyozis tanısı alan tüm olguların histopatoljik tanısı adenomyozis olarak raporlandı. Ancak preoperatif dönemde adenomyozis tanısı % 8,3 iken histerektomi materyallerinde % 20,9 olarak raporlandı. Bu sonuçlar preoperatif dönemde adenomyozis tanısının göz ardı edildiğini göstermektedir. Semptomatik adenomyozis olgularında nonsteroid antienflematuar ilaçlar, levonorgestrollü rahim içi araç, GnRH agonistleri, aromataz inhibitörleri ve projestinler tedavide kullanılan medikal ajanlardır. Preoperatif dönemde adenomyozise dikkatin arttırılması histerektomi gerektirecek başka bir neden olmadığı durumlarda hastaya medikal tedavi başlanarak histerektomi gibi cerrahi bir girişim oranını azaltabileceği kanatindeyiz. Tablo-1 Histerektomi yapılma endikasyonları Endikasyon n % Myom 128 41,1 Tedaviye dirençli kanama 79 25,4 Uterin prolapsus 29 9,4 Over kisti 29 9,4 Kompleks atipili endımetrial hiperplazi 15 4,8 Tedaviye dirençli kanama adenomyozis 14 4,5 Myom adenomyozis 10 3,2 5 1,6 2 0,6 311 100 Postmenapozal kanama Adenomyozis Toplam Tablo-2 Adenomyozis’e eşlik eden patolojiler Eşlik eden histopatolojik tanı n % Myom 36 55,38 Proliferatif endometrium 19 29,23 Sekretuar endometrium 13 20 Atrofik endometrium 9 13,84 Endometrial polip 5 7,69 Kronik endometrit 5 7,69 Basit atipisiz hiperplazi 3 4,61 Kompleks atipili hiperplazi 3 4,61 Bazal endometrium 2 3,07 S-019 UTERUS DİDELFİS VE OBSTRÜKTE HEMİVAJENLİ VİRGO HASTADA HEMATOMETROKOLPOSUN HİMENOTOMİ YAPILMADAN HİSTEROSKOPİK SEPTUM REZEKSİYONU İLE TEDAVİSİ Y.Doç.Dr. İlhan Bahri DELİBAŞ Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, TOKAT Mülleryan kanalların lateral füzyon defekti sonucunda gelişen asimetrik obstrüksiyonlu hemivajen ile birlikte görülen uterus didelfis olguları nadir konjenital anomalilerdir. Bu durum 8. gestasyonel haftada Mülleryan ve mesonefrik kanalları etkileyen embriyolojik arreste bağlı olarak çoğu zaman ipsilateral renal agenez ile birliktelik gösterse de (OHVIRA sendromu) çok nadiren renal anomaliler eşlik etmeyebilir. Hastalar genellikle menarş sonrası siklik olarak şiddetlenen obstrüktif semptomlarla kliniğe başvururlar. Bazı durumlarda ise infertilite veya tekrarlayan gebelik kaybı olan hastaların değerlendirilmesi esnasında tanı alırlar. Klinik tanı zorluklar içerir ve tanı, klasifikasyon ve tedavi planlamasında ultrasonografi ve manyetik rezonans görüntülemeyi de içeren görüntüleme teknikleri gerektirir. Zamanında tanı ve müdahale ile semptomlarda ve reprodüktif prognozda iyileşme sağlandığı gibi endometriozis, pelvik adezyon ve infertilite gibi major komplikasyonların önüne geçilebilir. Obstrükte vajinal septumun eksizyonu tedavide ilk seçenektir. Fakat genç kızlarda vajen boyutlarının küçük olması ve olası yüksek septum lokasyonu, septumun makasla eksizyonunu ve vajen mukozasının anastomozunu güçleştirebilmektedir. Dahası bu girişim için himenotomi gerekmektedir. Bu sözlü bildiride vajinal septumun transvajinal rezeksiyonu yerine histeroskopi kullanarak tedavi edilen bir obstrükte hemivajen ve uterus didelfis olgusu sunulmaktadır. 15 yaşında şiddetli dismenore ve son 3 aydır devam eden karın ve sol yan ağrısı nedeniyle kliniğimize refere edilen hastada pelvik MRG de uterus didelfis ve sol hematokolpos, sol overde 4x5cm ve 2cm lik iki adet endometrioma kisti ve sol üreter ve renal pelviste grade 3 dilatasyon saptandı. Konvansiyonel transvajinal eksizyon yerine bu olguda yüksek longitudinal vajinal septumun transabdominal ultrasonografi kılavuzluğunda histeroskopik eksizyonunu kullandık. Bu şekilde klasik yaklaşımda kaçınılmaz olarak gereken himen bütünlüğüne müdahale olmadan hastanın semptomatik rahatlaması sağlandı. Postop seyirde olay olmadı ve bu girişimden sonra klinik semptomlar tamamen çözüldü. Vajinal septumun rezektoskopik eksizyonu kolay, güvenli ve himenal bütünlüğü koruduğu için genç kızlarda uygun bir yaklaşım olarak tedavi seçenekleri arasında görülebilir. S-020 ENDOMETRİUM KANSERİ RİSK TRİAJI İÇİN FROZEN KESİT İLE PARAFİN TAKİP SONUÇLARI NE KADAR UYUMLUDUR? Kadir Çetinkaya1, Fisun Ardıç2, Funda Atalay1, Ahmet Bacınoğlu1, Haluk Dervişoğlu1 1 Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği 2 Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği Özet: Amaç: Endometrium kanseri (EK)’nde halen standart cerrahi her ne kadar tam evreleme şeklinde olsa da, erken evrede lenf nodu diseksiyonu (LND)’nun yeri tartışmalıdır. O nedenle yüksek riskli hastaların tespiti önem taşımaktadır. Bu çalışmada lenf nodu metastazı (LNM) için yüksek riskli hastaların operasyon sırasında frozen kesit (FK) ile kurumumuzda hangi doğrulukta tespit edilebileceğini görmek amaçlanmıştır. Yöntem: EK’li 37 hastada intraoperatif frozen çalışıldı, histopatolojik tiplendirme, greyd, tümör çapı (TÇ), miyometrial invazyon derinliği (MİD) ve lenfovasküler emboli (LVE) parametrelerine bakıldı. Bu parametreler parafin takip (PT)‘lerindeki nihai sonuçları ile karşılaştırıldı. Sonuç: FK incelemede histopatolojik tip I tanı alan bir hasta (%2,7), PT’te tip II olarak değerlendirildi. MİD değerlendirmesinde FK incelemede bir hasta derin invazyon açısından yanlış negatif (%2,7) tanı aldı. TÇ ölçümü FK ve PT tüm hastalarda uyumlu idi. LVE bakıldığında, FK incelemede 4 hastada LVE tespit edilemedi. Tümörler diferansiasyon açısından derecelendiğinde nükleer yüksek greyd 5 hastada, yapısal yüksek greyd ise 3 hastada FK ile yanlış negatif tanı aldı. Histopatolojik tip tayini, MİD, LVE, nükleer ve yapısal greyd için testlerin doğruluğu sırası ile %94, %97, %89, %86 ve %91 olarak hesaplandı. Tüm parametreler birlikte değerlendirildiğinde EK hastalarda LNM için yüksek riskli olanı yakalama açısından FK incelemenin duyarlılık, özgüllük ve doğruluğu sırası ile %96, %100 ve %97 olarak hesaplandı. FK inceleme yüksek riskli EK’ni yakalama açısından (1/37) bir hastada (%2,7) başarılı olamadı. Karar: EK’li hastada FK incelemenin histopatolojik tip tayini, TÇ ve MİD değerlendirmesi açısından başarılı fakat LVE, nükleer ve yapısal greyd tayini için doğruluk oranın düşük olduğu izlendi. Genel anlamda ise EK tedavisinde LNM için yüksek riskli hastaları yakalama açısından yüksek tanı değeri ile FK uygulamasının kullanımda faydalı bir yöntem olduğu görüldü. Anahtar kelimeler: endometrium kanseri, risk, frozen, lenf nodu diseksiyonu, metastaz. S-021 GLYCERYL TRINITRATE FOR THE TREATMENT OF PRETERM LABOR Şafak Calıskan1, Mehmet Ali Narin2, Faruk Suat Dede3 , Raziye Narin4 , Hülya Dede5 , Ömer Kandemir3, Pasa Uluğ2 1 Clinic of Obstetrics and Gynecology, Nazilli State Hospital, Aydın, Turkey 2 Department of Obstetrics and Gynecology, Erzincan University Faculty of Medicine, Erzincan, Turkey 3 Clinic of Obstetrics and Gynecology, Etlik Zübeyde Hanım Training and Research Hospital Ankara, Turkey 4 Clinic of Obstetrics and Gynecology, Numune Training and Research Hospital, Adana, Turkey 5 Clinic of Obstetrics and Gynecology, Zekai Tahir Burak Training and Research Hospital, Ankara, Turkey Objective: This study was conducted to compare the tocolytic efficacy of glyceryltrinitrate (GTN) with that of magnesium sulfate (MgSO4) and to investigate serum nitric oxide metabolites before and after tocolysis. Material and Methods: In total, 48 women between 27 and 34 weeks’ gestation with threatened preterm labor and intact membranes were randomly allocated to receive either GTN or MgSO4 tocolysis. Main outcome measures included tocolytic efficacy and maternal side effect(s) of the tocolytic agent. Obstetric and neonatal outcomes as well as pretreatment and posttreatment nitric oxide (NO) metabolites were assessed. Results: Forty-one patients were included into the final analysis. Uterine contraction cessation times were 3.66±1.28 and 6.83±3.47 hours for GTN and MgSO4 groups, respectively. Similarly, maternal side effects were significantly lower in the GTN group than in the MgSO4 group, and no serious maternal side effects were recorded. Serum NO metabolite levels before treatment were significantly lower in the treatment groups than in the controls. Serum nitrite levels were significantly increased after tocolytic treatment both in MgSO4 and GTN groups. Conclusion: GTN effectively delays preterm delivery and reduces neonatal morbidity and mortality with less maternal side effects and seems to be an effective and safe alternative to MgSO4. Keywords: Glyceryl trinitrate, nitric oxide, magnesium sulfate, tocolysis S-022 ÖLÜ DOĞUM İLE KOMPLİKE OLAN KİLOLU GEBELİKLERİN MATERNAL VE PERİNATAL SONUÇLARI 1 Mehmet Çınar; 1Hakan Timur; 1Rıfat Taner Aksoy; 1Ali İrfan Güzel; 1Aytekin Tokmak; 1Rahime Bedir Fındık; 1Dilek Uygur. 1 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Amaç: Ölü doğum ile komplike gebeliklerin obezite ve istenmeyen klinik sonuçlar arasındaki ilişkiyi değerlendirmek. Metod: Toplam 234 gebe hasta (ölü doğum grubu, n=115 ve canlı doğum grubu, n=119) bu retrospektif çalışmaya dahil edildi. Risk faktörleri; yaş, BMI, gravida, parite, gestasyonel yaş, fetal doğum tartısı, GDM, PE, IUGR, prenatal test markırları (AFP, PAP-A, B-HCG, E3) olarak kaydedildi. Bulgular: Gruplar arasında yaş, gravida, parite ve PAP-A seviyeleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Fetal doğum tartısı, IUGR, GDM, PE, AFP, β-hcg, estriol mom seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak farklı idi (p < 0.05). Ölüdoğum grubunun subgrup analizinde; 34 hasta normal kilolu, 81 hasta fazla kilolu idi ve gruplar arasında yaş, gravida, parite açısından anlamlı farklılık yoktu (p<0.05); fetal doğum tartısı, iugr, gdm, preeklampsi oranları, afp, β-hcg, estriol mom seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi (p < 0.05). Sonuç: Fazla kilolu gebelikler kötü perinatal sonuçlara daha eğilimlidirler. Ölü doğum ile komplike kilolu gebeliklerde IUGR, GDM ve PE daha yaygın görülmektedir. Bu nedenle fazla kilolu hastalar gebe kalmadan önce kilo vermeye teşvik edilmeli; eğer gebe kalırlar ise kötü perinatal sonuçlar açısından daha yakın takip edilmeli. Anahtar kelime: ölü doğum, kilolu gebelik, obezite, prenatal test markırları. Tablo 1. Ölü doğum ile komplike olan ve olmayan gebeliklerin demografik ve klinik sonuçlarının karşılaştırılması. Variables Group 1 Group 2 (n=115) (n=119) (mean±SD) (mean±SD) Age (years) 28.48 ± 6.12 27.85 ± 3.15 0.765 GA (weeks) 32.37 ± 5.26 38.67 ± 1.35 <0.001 Gravidity 2.85 ± 1.74 2.79 ± 1.76 0.776 Parity 1.35 ± 1.28 1.28 ± 1.24 0.656 Birth Weight (g) 1827 ± 1108 3409 ± 3.44 <0.001 IUGR (%) 8.23 ± 1.42 2.28 ± 0.43 <0.001 GDM (%) 6.07 ± 0.64 2.11 ± 0.41 <0.001 PE (%) 5.07 ± 0.25 1.33 ± 0.59 <0.001 AFP (mom) 1.42 ± 0.62 1.89 ± 0.66 0.032 PAP-A (mom) 1.03 ± 0.29 2.42 ± 0.98 0.268 β-Hcg (mom) 1.47 ± 0.32 0.79 ± 0.21 <0.001 Estriol (mom) 1.29 ± 0.58 1.42 ± 0.40 0.044 BMI (kg/m2) 27.44 ± 2.02 24.67 ± 2.94 <0.001 p value GW: gestational week, IUGR: intrauterine growth restriction, GDM:gestational diabetes mellitus, PE: preeclampsia, BMI:body mass index, p<0.05 is statistically significant. Şekil 1. Ölüdoğum ile komplike gebeliklerin β-hcg, afp, estriol düzeyleri için ROK analizi. Tablo 2. AFP, β-hcg and E3 için eğri altında kalan alan (AUC), cut of değerler ve sensitivite-spesifite. Variables AUC SE 95 % CI Cut of value Sensitivity (%)-specificity (%) afp (mom) .421 .39 .32 - .47 1.175 % 55 - % 42 β-hcg (mom) .967 .11 .94 - .98 0.915 % 97 - % 67 e3 (mom) .387 .38 .30 - .45 0.985 % 56 - % 33 Tablo 3. ANOVA - Bonferroni test ile subgrup analizi. Variables Stillbirth overweight groupa (n=81) x SD Age (years) 28.7±5.8 Stillbirth normal weight groupb Control Fd Pd groupc Bonferroni Test (p)e (n=119) (n=34) x SD x SD 28.0±7.0 28.6±6.0 0.139 0.0871 a-b p>.958g a-c p>.977 b-c p>.599 GA (weeks) 32.2±5.3 32.4±4.9 38.6±1.3 1193 <.001 a-b p>.05g a-c p<.001 b-c p<.001 Gravidity 2.8±1.71 2.9±1.88 2.8±1.75 0.091 0.0914 a-b p>.958g a-c p>.943 b-c p>.677 Parity 1.37±1.27 1.24±1.30 1.29±1.25 0.135 0.874 a-b p>.682g a-c p>.693 b-c p>.736 Birth weight 1803±1135 1840±985 3410±343 7.478E7 <.001 a-b p<.001g (g) a-c p<.001 b-c p<.001 IUGR (%) 9.6±2.4 7.3±2.2 2.3 ± 0,1 1.39 <.001 a-b p<.001g a-c p<.001 b-c p<.001 GDM (%) 8.3±3.3 5.4±1.6 2.1 ± 0.4 0.15 0.071 a-b p<.001g a-c p=.001 b-c p<.001 PE (%) 6.8±2.2 4.8±1.2 1.3 ± 0.5 0.15 0.009 a-b p=0.01g a-c p<.001 b-c p=0.01 AFP (mom) 1.3±0.5 1.6±0.5 1.9±0.6 3.43 <.001 a-b p<.001 g a-c p<.001 b-c p<.001 β-hcg (mom) 1.52±0.31 1.8±0.57 0.79±0.21 13.9 <.001 a-b p<.001 g a-c p<.001 b-c p<.001 Estriol 1.14±0.49 1.80±0.59 1.41±0.40 4.6 <.001 a-b p<.001 g (mom) a-c p<.001 b-c p<.001 a stillbirth overweight group, b stillbirth normo-weight group, c control group, d F and p values were calculated from ANOVA test, e Bonferroni post-hoc test was used after ANOVA test, f Chi-square value was calculated by using Kruskal Wallis test , g p value was calculated by using post-hoc test for non-parametric methods that is corrected Mann- Whiyney test using Bonferroni correction ( for a-b, a-c and b-c p< .0016 accepted to be statistically different according to Bonferroni correction) Tablo 4. Logistic regression analizi ve sonuçlar. Overweight stillbirth – Control group Normal weight Stillbirth – Control group Variables Walt OR (%95 CI) p Walt OR (%95 CI) p AFP 4.98 1.95 (0.70 – 5.55) 0.029 4.79 1.52 (0.59 – 3.98) 0.039 β-Hcg 16.33 6.21 (2.48 – 8.28) <.001 14.23 5.47 (1.18 – 7.75) <.001 E3 3.21 1.36 (0.43 – 4.07) <.001 2.82 0.35 (0.14 – 3.98 ) <.001 p<0.05 is statistically significant. S-023 ABDOMİNAL MYOMEKTOMİ GEÇİRENLERDE KOMPLİKASYONLAR VE KLİNİK PARAMETRELER İLE OBEZİTE ARASINDAKİ İLİŞKİ 1 1 1 1 1 1 Mehmet ÇINAR.; Rifat Taner AKSOY; Ali Irfan GÜZEL; Aytekin TOKMAK; İrfan Özer; Nafiye Yilmaz; 1 Melike Doğanay. Amaç: Abdominal myomektomi geçiren 273 hastada komplikasyonlar ve klinik parametreler ile obesite arasındaki ilişkiyi araştırmak. Metod: Hastalar BMI≤30 kg/m2 ve BMI > 30 kg/m2 olacak şekilde iki gruba ayrılarak demografik, pre-op ve post-op klinik parametreleri karşılaştırıldı. Bulgular: Yaş, gravid, myom çapı (DOF), post-op hb, hastanede kalış süresi ve komplikasyonlar obez ve non-obez iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi (p<0.05). Obez gruptaki hastaların DOF ve komplikasyonları (kanama, post-op ateş, yara yeri enfeksiyonu, ileus gibi) daha fazla idi. Sonuç: Çalışmamızın bulgularına göre; abdominal myomektomi geçiren hastalarda obezite klinik sonuçları etkilemektedir. Anahtar kelimeler: myom, abdominal myomektomi, obesite Tablo 1. Hastaların klinik ve demografik bulguları. Variables Patients with BMI≤30 (n:183) P 36.0±4.0 Patients with BMI>30 (n:90) 41.7±4.1 Age (years) Gravidity (min-max) 2 (1-4) 3 (1-5) <0.001 Parity (min-max) 1 (1-4) 2 (1-5) <0.001 Abortion 0.0±1.0 1.0±1.0 <0.001 BMI (kg/m2) 27.0±2.2 31.9±1.5 <0.001 DOF (cm) 6.0±2.0 7.0±2.0 <0.001 Pre operative Hb (g/dL) 12.7±1.3 12.4±1.3 0.052 Post operative Hb (g/dL) 11.1±1.6 10.4±1.6 0.002 Urea (mg/dL) 26.3±7.6 25.7±7.2 0.546 Creatinine (mg/dL) 0.7±0.1 0.7±0.1 0.439 AST(U/L) 18.0±3.7 19.5±6.7 0.234 ALT(U/L) 15.1±6.0 17.6±10.2 0.053 Platelet (x103/µL) 271.5±89.8 283.7±84.2 0.261 WBC (x103/µL) 7.1±2.6 7.1±2.7 0.391 AFP (mg/L) 2.1±1.8 2.4±1.6 0.075 NLR 2.2±1.1 2.0±1.0 0.187 DHS (days) 2.8±1.0 3.3±1.8 0.001 <0.001 BMI: body mass index, DOF: diameter of fibroid,, Hb; hemoglobin, AST; aspartate transaminase, ALT; alanine transaminase; WBC; white blood cell, AFP; alpha-fetoprotein, NLR; neutrophil/ lymphocyte ratio, DHS; duration of hospital stay. p<0.05 is considered statistically significant., Tablo 2. Hastaların BMI ile demografik ve klinik parametrelerinin korelasyonu. Variables CC P Age 0.484 0.000 Gravidity 0.248 0.000 Parity 0.212 0.000 Abortion 0.150 0.013 DOF 0.239 0.000 Preoperative Hb -0.127 0.036 PO Hb -0.188 0.002 PO Gravidity -0.230 0.000 PO Abortion -0.150 0.013 Urea -0.020 0.742 Creatinine 0.043 0.483 AST 0.072 0.235 ALT 0.123 0.043 Platelet 0.098 0.107 WBC -0.052 0.391 CA125 -0.032 0.599 CA19.9 -0.030 0.622 AFP 0.108 0.075 NLR -0.080 0.188 ES TX 0.131 0.030 DHS 0.211 0.000 PO complicaiton 0.187 0.002 DOF; diameter of fibroid, Hb; hemoglobin, PO; postoperative, AST; aspartate transaminase, ALT; alanine transaminase; WBC; white blood cell, AFP; alpha-fetoprotein, NLR; neutrophil/ lymphocyte ratio, ES TX; erythrocyte transfusion, DHS; duration of hospital stay. CC; correlation coefficient, p<0.05 statistically significant. Tablo 3. Gruplar arasında ameliyat endikasyonları, myom yeri ve komplikasyonların karşılaştırılması. Variables Indication for surgery Pain Infertility Menometrorrhagia Malignancy suspicious Pelvic pressure Total POF Subserosal Submucousal Intramural Total Early Complication Haemorrahge Bowel Injury PO Fever Hysterectomy Haematoma Total Late Complication Wound Infection Dehiscence Ileus Total Es Tx (Unit) 0 ≥1 Total Blood Group ARH+ BRH+ Patients with BMI≤30 n(%) Patients with BMI>30 n(%) P value 57 (31.2%) 20 (10.9%) 51 (27.9%) 1 (0.5%) 54 (29.5%) 183 (100%) 16 (17.8%) 8 (8.9%) 39 (43.3%) 1 (1.1%) 26 (28.9%) 90 (100%) 0.013 47 (25.7%) 3 (1,6%) 133(72.7%) 16 (17.8%) 2 (2.2%) 72 (80%) 0.337 9 (64.4%) 1 (7.1%) 2 (14.3%) 1 (7.1%) 1 (7.1%) 14 (100%) 10(71.4%) 0 4(28.6%) 0 0 14(100%) 0.046 0 1 (50%) 1 (50%) 2(100%) 11 (45.8%) 1 (4.2%) 12(50%) 24(100%) <0.001 175(95.6%) 8 (4.4%) 183(100%) 80 (88.9%) 10 (11.1%) 90 (100%) 64 (34.5%) 31 (17.0%) 27 (30%) 23 (25.6%) 0.142 0.430 0RH+ ABRH+ ARHBRH0RHABRH- 52 (28.5%) 3 (1.6%) 8 (4.5%) 15 (8.3%) 9 (5.0%) 1 (0.6%) 183(%100) Total 22 (24.5%) 4 (4.4%) 1 (1.1%) 8 (8.9%) 4 (4.4%) 1 (1.1%) 90 (100%) POF; place of fibroid, Es Tx; erythrocyte suspension transfusion, PO; postoperative. Data are presented as n (%). Pearson Chi Square test and Fisher Exact test were used. p<0.05 is considered statistically significant. Tablo 4. Myomektominin erken ve geç komplikasyonları için risk faktörleri Outcome: Complication SE Wald P OR 95% CI DOF 0.114 0.832 0.362 1.109 0.888–1.386 Nulliparity 0.434 0.015 0.904 1.054 0.450–2.469 CA-125 0.010 6.541 0.011 1.025 1.006–1.044 Non–subserosal 0.677 6.833 0.009 5.875 1.557–22.160 PAS 0.459 0.004 0.947 1.031 0.419–2.537 BMI 0.087 17.787 0.000 1.446 1.218–1.717 BMI: body mass index, DOF: diameter of fibroid, PAS: previously abdominal surgery, p<0.05 is considered statistically significant., S-024 POSTPARTUM BİLATERAL TUBAL LİGASYON SONRASI 2 OLGU: NORMAL VE EKTOPİK GEBELİK Ömer Erkan Yapça Yrd.Doç.Dr., Atatürk Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD. Giriş: Bilateral tubal ligasyon fertilizasyon isteğini tamamlamış çiftlerde özellikle 35 yaş üzerinde sıklıkla tercih edilen bir kontrasepsiyon yöntemidir ve çoğunlukla sezaryen sırasında bilateral tubaların bağlanması yoluyla uygulanmaktadır. Diğer bir yöntem isteğe bağlı olarak mini phannenstiel insizyon ve laparoskopik tubal ligasyon şeklindedir. Litaretürde ligasyon sonrası normal ve ektopik gebelik vakaları bildirilmiştir. Özelliklede ligasyon sonrası 24 ayı geçen vakaların extrauterin gebelik yönünden daha dikkatli incelenmesi gerekmektedir. Amaç: Postpartum tubal ligasyon sonrası normal ve ektopik gebelik gelişen 2 olguyu sunmaktır. Olgu 1: 32 yaşında gravida:4, parite:3 olan 3. sezaryenı sırasında 11 ay önce tubal ligasyon yapılan hasta adet gecikmesi ve bulantı şikayeti ile başvurdu. Ultrasonografik muayene sonucu 6 hafta 3 günlük gebelik tespit edildi. Şu anda 26. gebelik haftasında olup gebelik takipleri olağan seyretmektedir. Hasta ısrarla kendisine böyle bir durumun olabileceği konusunda bilgi verilmediğini söylemektedir. Olgu 2: 39 yaş gravida:6, parite:4 olan hasta son gebeliğini 66 ay önce sezaryen ve tubal ligasyon operasyonu ile sonlandırdığını, diğer gebeliklerin normal doğumla olduğunu belirtmiş olup karın ağrısı ve lekelenme tarzı kanama şikayeti ile başvurdu. Ultrasonografi de endometrium 7mm, sağ adnexial alanda 18x24 mm gestasyonel kese ve yolk sac kesesi izlenmiş olup Bhcg:6182 olması üzerine hasta hospitalize edilerek tek doz 1mg/kg methotrexate tedavisi başlandı. 4.gün Bhcg:7619, 7.gün: 5814 gelmesi üzerine externe edilerek ayaktan takibe alındı. 38. gün Bhcg değeri negatifleşen hastanın takiplerinde sorun olmadı. Sonuç: Tubal ligasyon postpartum, mini phannenstiel yada laparoskopik yolla uygulanmakta olup hangi yöntem uygulanırsa uygulansın nadirde olsa intrauterin ve extrauterin gebelik gelişebilme ihtimali hastaya bildirilmeli, ligasyon yapılmış hastalarda normal ve ektopik gebelik ayırıcı tanılar arasında yer almalıdır. S-025 DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ'NDE ANORMAL PLASENTASYON CERRAHİSİNDE SIRALI YAKLAŞIM MEHMET SAİT İÇEN1, MEHMET SIDDIK EVSEN1, FATİH MEHMET FINDIK1, ELİF AĞAÇAYAK1, NURULLAH PEKER2, AHMET YALINKAYA1, TALİP GÜL1 1. Dicle Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı, Diyarbakır 2. Diyarbakır Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Diyarbakır Amaç: Hastanemizde operasyon öncesi plasenta akreata/inkreata/perkreata (PA) tanısı konan ve uterus koruyucu tedavi isteyen uygun hastalarda yapılan sıralamalı cerrahi işlemlerini sunmayı amaçladık. Giriş: Anormal plasentasyon gebeliğin önemli bir komplikasyonu olup hem maternal hem de fetal morbidite ve mortalite için yüksek risk taşımaktadır. Uterusun korunması için konservatif yöntemler olarak; uterin arter ligasyonu, plasental yatağın primer sütürasyonu, bilateral hipogastrik arter ligasyonu veya plasentanın uterus içinde bırakılması işlemleri uygulanmaktadır (1). Sezeryan sayısı arttıkça risk artmaktadır (2). Maternal morbidite ve mortaliteyi azaltmak için genellikle 34 -35. gebelik haftasında sezeryan histerektomi önerilmektedir (3). Bilateral hipogastrik arter ligasyonu diğer tedavilere cevap vermeyen olgularda seçenek olarak kullanılmalıdır (4). Kliniğimizde PA tanısı sadece Ultrasonografi (USG) ile konmakta olup Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) veya diğer ileri düzey görüntüleme yöntemleri kullanılmamaktadır. Uterus koruyucu cerrahiye karar verir iken hastanın yaşı, fertilite arzusu, invazyonun alanı ve derinliği önem kazanmaktadır. Tüm hastalara preoperatif dönemde tüm riskler anlatılıp hepsinden mutlaka histerektomi imzası alınıp sonraki gebeliğinin (histerektomi yapılmayıp tekrar gebe kalır ise) riskli olduğu anlatılıp isteyenlerden tuba ligasyonu imzası da alınmaktadır. Tüm hastalara preoperatif kan hazırlığı (en az 3 ünite eritrosit süspansiyonu) yapılmaktadır. Uterus koruyucu cerrahi olarak bu hastalara; kanama yatağının primer sütürasyonu, bilateral uterin arter ligasyonu ve bilateral hipogastrik arter ligasyonu işlemlerini tek veya kombine şekilde uygulamaktayız. Batına girişte phannenstiel insizyon tercih edilmektedir. Plasenta çıkışından sonra uterus serviks bölgesinden foley sonda ile bağlanmaktadır. Uterin arter ligasyonu yapıldıktan sonra plasenta yatağın primer sütürasyon işlemi uygulanmaktadır. Sütürasyon işlemi sonrasında foley sonda açılmakta ve kanayan bölgelere tekrardan sütürasyon işlemi gerçekleştirilmektedir. Bu işlemler sonrasında kanaması olmayan hastalara ek bir cerrahi işlem yapılamamakta, kanaması devam eden hastalara hipogastrik arter ligasyonu eklenmektedir. Kanaması devam eder ise histerektomi tercih edilmekte olup kanaması durmuş olan hastalarda en son üreter kontrolü yapılıp sezeryan kesi hattı usulüne uygun olarak kapatılmakta ve işleme son verilmektedir. Sonuç: Sıralamalı cerrahi ile özellikle fertilite arzusu olan birçok hastada uterusun korunması mümkün olmaktadır. Fakat ileriye yönelik gebelik oranlarının değerlendirilmesi için süreye ihtiyaç olduğu muhakkaktır. KAYNAKLAR 1. Evsen MS, Sak ME, Soydinç HE, Nur CF, Mehmet O, Gül T. Retrospective analysis of placenta accreta: management strategies--evaluation of 41 cases. Ginekol Pol. 2012 Jul;83(7):501-4 2. Wu S, Kocherginsky M, Hibbard JU. Abnormal placentation: twenty-year analysis. Am J Obstet Gynecol 2005;192:1458-61 3. Shamshirsaz AA, Salmanian B, Fox KA, et al. Maternal morbidity in patients with morbidly adherent placenta treated with and without a standardized multidisciplinary approach. Am J Obstet Gynecol 2015;212:218.e1-9 Evsen MS, Sak ME, Soydinç HE, Basaranoglu S, Bakir C, Sak S, Gül T. Internal iliac artery ligation for severe postpartum hemorrhage. Ginekol Pol. 2012 Sep;83(9 S-026 A BIG SUBMUCOUS LEIOMYOMA MIMICKING A HEMATOMA AFTER MYOMECTOMY SURGERY Emre Sinan GÜNGÖR*¹, Ali Galip ZEBİTAY¹, Gülşah KESKİN¹, Mustafa Kemal ÜNVER¹, Fatma Ferda VERİT¹ ¹Obstetrics and Gynecology, Süleymaniye Maternity Research and Training Hospital, İSTANBUL Corresponding Author: Emre Sinan GÜNGÖR, M.D. Süleymaniye Maternity Research and Training Hospital; Zeytinburnu, İstanbul, TURKEY Uterine fibroids are the most common tumors of uterus. Determination of the treatment options depends on the ability of imaging modalities to accurately detect fibroid tumors. Herein we present a huge submucosal myoma mimicking hematoma after myomectomy operation. A 43 year-old, sexually inactive woman was admitted, with main complaint of heavy menstrual bleeding and lower abdominal pain for a few months. Her physical examination showed a markedly pale woman. . Because the patient was virgo, transvaginal ultrasound could not be done. Abdominopelvic ultrasound showed two intramural myomas measured 62*58 mm and 50*40 mm. The sonologist thought that the patient was having vaginal bleeding because of intramural myomas and planned myomectomy. Because the patient was virgin, myomectomy was planned and performed. After the operation, the patient applied to our clinic two times with the complaint of vaginal bleeding. Abdomino-pelvic ultrasound showed a lesion measured 76*63*53 mm on the anterior side of the uterus and was thought to be hematoma. The patient was hospitalized to do simple hysterectomy because her complaints continued after medical therapy. After hysterectomy, a longitudinal anterior uterine incision was done and a submucousal myoma filling the whole cavity was seen. Ultrasound examination is the first line imaging investigation especially for gynecologic diseases. Especially transvaginal ultrasound seems to be the best way to determine the number and the localization of the myomas. But if the patient is virgin, as in our case, it is impossible to perform it. Diagnostic tools, including transrectal ultrasound or magnetic resonance imaging may play significant roles in determining precise preoperative diagnosis and should be kept in mind to prevent false or inadequate diagnoses and surgeries. S-027 TÜRK KADINLARINDA POLİKİSTİK OVER SENDROMU İLE FOLLİKÜL STİMULE EDİCİ HORMON RESEPTOR GENİNİNDEKİ TEK NUKLEOTİD POLİMORFİZMİ ARASINDAKİ İLİŞKİ Ümit Naykı1,*, Altuğ Koç2, Cenk Naykı1, Özge Özer Kaya2, Mehmet Kulhan1,Murat Günay3 1 Erzincan Üniversitesi , Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye 2 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genetik Araştırmalar Bölümü, İzmir, Türkiye 3 Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Bikoiya Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye * Sözlü sunumu yapacak ÖZET Amaç: Bu çalışmanın amacı, Türk kadınlarında polikistik over sendromu (PKOS) ile folikul stimule edici hormon reseptör (FSHR) gen Asn680Ser polimorfizmi arasındaki ilişkiyi ve bu polimorfizmin sıklığına incelemektir. Gereç ve Yöntem: Doğu Anadolu Bölgesinden 100 PKOS’lu ve 100 normal kadın çalışmaya dahil edildi. Hastalardan, kan şekeri ve insulin tayini, hormonal ve genetik inceleme için venöz kan örnekleri alındı. FSHR’nin Asn680Ser polimorfizmi polimeraz zincir reaksiyonu (PCR), amplifikasyon ve direkt DNA sıralama yöntemleri ile analiz edildi. Her 2 grup, vücut kitle indeksi (BMI), modifiye Feriman-Gallway skorlaması (mFG), açlık kan şekeri, açlık insulini, insulin direnci (HOMA-IR), hormon ve lipid profili açısından karşılaştırıldı. Sonrasında, PKOS’lu hastalar FSHR polimorfizminin genetik varyantları açısından Asn680Asn, Asn680Ser ve Ser680Ser olmak üzere 3 alt gruba ayrıldı. Bu alt gruplarda bahsedilen parametreler açısından karşılaştırıldı. Bulgular: PKOS’lu kadınlar ve kontrolleri arasındaki FSHR’nin Asn680Ser polimorfizminin allelik sıklığı açısından anlamlı bir fark bulunmadı. Bu 680. kodondaki tek nükleotid polimorfizmi ayrıntılı incelendiğinde ise, Asn680Asn, Asn680Ser, ve Ser680Ser alt grupları arasında genotip sıkılığı açısından bir fark saptanmadı. Aynı zamanda; BMI, mFG skoru, açlık glukoz ve insulin düzeyleri, HOMA-IR, ve follikül stimule edici hormon (FSH), lüteinize edici hormon, prolaktin hormon (PRL) ve total testosteron düzeyleri açısından da farklı Asn680Ser polimorfizmi taşıyan PKOS’lu hastalar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuç: Türkiye’nin doğusundaki kadınlarda PKOS ile FSHR geninin Asn680Ser polimorfizmi arasında ilişki saptanmamıştır. Ayrıca, bu tek nukleotid polimorfizmi BMI, insulin direnci ve PKOS ile bağlantılı hormonlarla da ilişkili görünmemektedir. Anahtar kelimeler: Polikistik over sendromu, follikül stimule edici hormon reseptörü, tek nükleotid polimorfizmi S-028 MULTİPLE TEKRARLAYAN SEZARYEN DOĞUMLAR: MATERNAL VE NEONATAL MORBİDİTEYİ ARTTIRIYOR MU? Senem Yaman Tunç1 (Yrd. Doç. Dr.), Elif Ağaçayak1(Yrd. Doç. Dr.), Serdar Başaranoğlu2(Yrd. Doç. Dr.) , Sibel Sak3 (Yrd. Doç. Dr.), Abdulkadir Turgut1 (Doç. Dr.), Evindar Elçi1 (Asistan doktor), Talip Gül1 (Prof. Dr.) 1 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Diyarbakır 2 Fatih Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İstanbul 3 Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hhastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Şanlıurfa AMAÇ: Bu çalışmanın amacı multiple tekrarlayan sezaryen olgularında artan sezaryen sayısının maternal ve neonatal morbiditeye etkisini değerlendirmektir. YÖNTEM: Ocak 2013- Eylül 2014 arasında hastanemizde alınan multiple tekrarlayan sezaryen doğumlar retrospektif olarak analiz edildi. Çalışmaya toplam 1133 hasta alındı ve hastalar 4 gruba ayrıldı; grup 1 geçirilmiş 2 sezaryen (n=329), grup 2 geçirilmiş 3 sezaryen (n=225), grup 3 geçirilmiş 4 sezaryen (n=447), grup 4 geçirilmiş 5 ve üzeri sezaryen (n=132). Hastaların klinik, demografik, intraoperatif ve postoperatif verileri hasta dosyaları incelenerek kaydedildi. BULGULAR: Gruplar arasında ortalama maternal yaş, gravida, parite, 1. ve 5. dakika Apgar skorları, hastanede kalış süresi ve operasyon süresi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Ayrıca şiddetli adezyon, mesane yaralanması, prematür doğum (<37 hafta) açısından da fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Gruplar arasında plasenta previa, plasenta akreata, sezaryen histerektomi, uterin skar rüptürü, kan transfüzyonu ihtiyacı, preoperatif ve postoperatif hemoglobin düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmedi (p˃0.05). SONUÇ: Bulgularımıza göre multiple tekrarlayan sezaryen doğumlar yaşamı tehdit etmemesine rağmen maternal morbiditeyi arttırıyor gibi görünmektedir. Ayrıca prematür doğumlara yol açarak neonatal morbiditeye katkıda bulunmaktadır. Multiple tekrarlayan sezaryen doğumların maternal ve neonatal etkilerini değerlendirmek için uzun-dönem prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. ANAHTAR KELİMELER: Multiple tekrarlayan sezaryen, maternal morbidite, neonatal morbidite S-029 ŞİDDETLİ PREEKLAMPSİDE ÜRİNER BELİRTEÇLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Özlem Bozoklu Akkar1, Çağlar Yıldız1, Enver Sancakdar2, Savaş Karakuş1, Ali Yanık1, Meral Çetin1, Ali Çetin1 1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Sivas 2 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Ana Bilim Dalı, Sivas Amaç: Preeklampsi, tüm gebeliklerin %2-8’inde görülen, maternal morbidite ve mortaliteye yol açan önemli bir sağlık problemidir. Gebeliğin ikinci yarısında yeni başlangıçlı hipertansiyon ve proteinüri veya end-organ disfonksiyonuna neden olan progresif multisistem bir hastalıktır [1, 2]. Şiddetli preeklampside, şiddetli hipertansiyon (sistolik ≥160 mmHg veya diastolik ≥110 mmHg) ve end-organ (SSS, hepatik, hematolojik, renal, pulmoner) hasarını gösteren semptom ve bulgular görülür [3]. Gebelikte oluşan akut renal hasarın %40’ı şiddetli preeklampsi, eklampsi ve HELLP sendromuna bağlı gelişmektedir [4]. Preeklampsiye bağlı gelişen renal hasar hastalığa bağlı morbidite ve mortalite oranlarını artırmaktadır. Şiddetli preeklampsinin bulgularından biri olan renal hasarı erken dönemde gösterebilecek üriner parametreleri inceleyerek hastalığa bağlı morbidite ve mortaliteyi azaltmayı amaçladık. Materyal ve Metod: Şiddetli preeklampsi tanısı konan ve ekspektan tedaviye uygun olan 18-45 yaş arası 31 olgunun idrar protein, albümin, ürik asit, kalsiyum, sodyum ve kreatinin seviyeleri bazal olarak, 4, 12 ve 24. saatlerde ölçüldü. İdrar protein/kreatinin, albümin/kreatinin ve kalsiyum/kreatinin oranları hesaplandı ve bu parametrelerin farklı zamanlardaki değerleri kendi içlerinde karşılaştırıldı. Bulgular: 4. Saatteki PKO bazal ve 12. saatteki PKO’dan istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu (p<0.05). 12. Saatteki PKO, 4. saatteki PKO’dan ve 24. Saatteki PKO bazal, 4 ve 12. saatteki PKO’dan istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p<0.05). 4. Saatteki AKO bazal ve 12. saatteki AKO’dan anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). 24. saatteki AKO ise bazal, 4 ve 12. saatteki AKO’dan anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05). [Figür 1]. Bazal, 4, 12 ve 24. saatteki idrar ürik asit seviyeleri yönünden ise , farklı zamanlarda ölçülen düzeyler arasında fark yoktu (p>0.05) [Figür 2]. Bazal idrar kalsiyum ve sodyum düzeyleri 4, 12 ve 24. saatlerdeki seviyelerinden istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu (p<0.05). 12. Saatteki idrar kalsiyum ve sodyum düzeyleri 4 ve 24. saatlerdeki seviyelerden istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0.05). [Figür 3]. Bazal KKO, 4. ve 24. saat KKO’larından istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0.05). 12. Saatteki KKO, 24. saatteki KKO’dan istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0.05) [Figür 4]. Sonuç: Bazal, 4 ve 12. saatlerdeki ölçümler 24. saatteki ölçümlerle karşılaştırıldığında renal hasarın takibinde bir avantaj sağlamadığı görüldü. Bu durumda, şiddetli preeklampside, 24 saatlik idrar ölçümlerinin önemi devam etmektedir. Referanslar: 1. Bakacak M, Kılınç M, Serin S, et al. Changes in Copper, Zinc, and Malondialdehyde Levels and Superoxide Dismutase Activities in Pre-Eclamptic Pregnancies. Med Sci Monit 2015;21:2414-20. 2. Valent AM, DeFranco EA, Allison A, et al. Expectant management of mild preeclampsia versus superimposed preeclampsia up to 37 weeks. Am J Obstet Gynecol 2015;212(4):515.e1-8. 3. American College of Obstetricians and Gynecologists; Task Force on Hypertension in Pregnancy. Obstet Gynecol. 2013;122(5):1122-31. 4. J. Prakash. The kidney in pregnancy: A journey of three decades.Indian J Nephrol. 2012 May-Jun; 22(3): 159–167. Figür 1. Preeklamptik olguların bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar protein/kreatinin ve albümin/kreatinin oranlarındaki değişimler. Figür 2. Preeklamptik olguların bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar ürik asit değerlerindeki değişimler. Bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar ürik asit değerleri arasında anlamlı farklılık yoktu (p>0.05). Figür 3. Preeklamptik olguların bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar kalsiyum ve sodyum seviyelerindeki değişimler. Figür 4. Preeklamptik olguların bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar kalsiyum/kreatinin oranındaki değişimler. S-030 2.TRİMESTER GEBELİKTE OVERYAN TORSİYON:OLGU SUNUMU Op Dr Feyza Nur İncesu Çintesun,Op Dr Ersin Çintesun Ağrı Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği Gebelikte over torsiyon oldukça nadir olup insidansı 1/1000dir. Overlerin palpasyonu ve ultrasonografik görüntülemesi gebe olmayan kadınlara göre gebelikte daha zor olduğundan tanıyı koymak güçleşebilir. Bu vaka sunumunda 16 hafta tekiz gebelikte sağ overyan torsiyon olgusunu sunmayı amaçladık. Hasta 24 yaşında primigravid 16 hafta gebe sağ alt kadran ağrısı,bulantı,kusma ile başvurdu.Hastanın ultrasonografi incelemesinde uterusta ölçümleri 16 hafta ile uyumlu canlı tek fetus ve sağ overde 12x10 cm basit yapıda kist, sol over doğal olarak ve batında orta derecede serbest sıvı izlendi.Doopler incelemede sağ overde kanlanma izlenmemesi üzerine radyoloji konsültasyonu istendi.Radyoloji raporu da sağ over torsiyon uyumlu gelmesi üzerine hastaya spinal anestezi altında phannestiel insizyon ile laparotomi gerçekleştirildi.Batın gözleminde uterus 4 aylık cesamette sağ overde yaklaşık 12 cmlik hemorajik nekroze görünümlü kist ve 3 kez torsiyone olmuş nekroze over dokusu, batında 300 cc hemorajik vasıfta sıvı tespit edildi.Over detorisyone edildi,kist kapsülü soyularak kist eksize edilerek kalan over dokusu onarıldı.Over kanlanması için 10 dakika beklendi.Overin kanlanmasının normale dönmesiyle operasyona son verildi(Şekil 1).Postoperatif fetal kalp atımı olduğu teyit edildi.Hastaya postoperatif 17 hidroksiprogesteron kaproat tek doz uygulandı.Hastanın takiplerinin sorunsuz seyretmesi üzerine 2.günde taburcu edildi.Patoloji raporu hemorajik kist olarak bildirildi. Gebelikte over torsiyonu en sık 1.trimesterde görülmektedir.En önemli risk faktörü ovaryan hiperstimülasyondur.Tedavi overin en kısa zamanda detorsiyone edilmesidir. ŞEKİL 1:A:Sağ overde kistik yapı ve torsiyone over.B:Torsiyone sağ overde detorsiyon sonrası kanlanma mevcut.C:Kist eksizyonu sonrası sağ over ve kist dokusu. S-031 FETAL İZOLE VSD TARAMASINDA İNCELEME ZAMANININ TANI AÇISISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Leyla Karaca, Mecit Kantarcı GİRİŞ-AMAÇ: VSD en sık görülen doğuştan kalp anomalisidir. Bu çalışmanın amacı gebelik sırasında izole VSD tanısı almış olan bebeklerin sıklığını, gebelik yaşı ile tespit edilme oranları arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. GEREÇ-YÖNTEM: 2008 ve 2015 yılları arasında doğu Anadolu bölgesinde rutin gebelik yada ayrıntılı sonografik değerlendirme sırasında tespit edilen ızole VSD li olgular takip edilmiştir. Hastalara yapılan rutin sonogram sonrasında fetal ekokardiografi ile teşhiş doğrulanmış ve hastaların postnatal takipleri yapılmıştır. BULGULAR: Rutin muayene ile gelen hastalar 12 haftalıktan 38 haftalık döneme kadar her dönemde kalp anomalisi açısından dikkatli bir sonografik değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu zaman zarfında 15 450 hasta incelenmiş olup bunların yaklaşık 167 de ( % 1,1 ) de izole VSD tanısı konulmuştur. Başka organ ve diğer kalp anomalileri ile birlikteliği olan hastalar çalışma dışında bırakılmıştır. Vakaların yaklaşık % 11‘ü 16 ila 19 gebelik haftaları arasında, vakaların 35’ü 20 ila 26 gebelik haftaları arasında ve %54’ü de 27 ila 35 gebelik haftaları arasında yapılan incelemelerde tespit edilmiştir. SONUÇ: Fetal kalp değerlendirilmesinde 20 ila 26 haftalar arasında en uygun tanı dönemi olduğu literarür çalışmalarında bildirilmektedir. Bizim çalışmamızda ikinci trimester yanısıra 3. trimestırda izole VSD nin daha çok tespit edildiğini gördük. Ancak bu durum cihaz teknik özelikleri, uygulayıcının çekim tekniği ve tecrübesi ile yakın bir ilişki göstermektedir. S-032 TOT OPERASYONU DEĞERLENDİRİLMESİ YAPILAN HASTALARDA POSTOPERATİF CİNSEL FONKSİYONLARIN Elif Ağaçayak1, Serdar Başaranoğlu2, Mustafa Yavuz1, Senem Yaman Tunç1, Sibel Sak3, Abdülkadir Turgut1, Ayşegül Deregözü4, Talip Gül1 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı 2 Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı 3 Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı 4 Bahçelievler Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği ÖZET Amaç: Bu çalışmada amacımız sistosel ve stres üriner inkontinans nedeniyle ön onarım ve transobturator tape uygulanan hastaların postoperatif cinsel fonksiyonlarını değerlendirmektir. Materyal-Metod: Çalışmamıza 2009 Ocak-2014 Ocak yılları arasında Dicle üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve doğum polikliniğine idrar torbasında sarkma ve idrar kaçırma şikayeti olan 52 hasta dahil edildi. Geçirilmiş histerektomisi olanlar, operasyona eşzamanlı histerektomi ve rektosel onarımı yapılanlar ve menapozdaki hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Hastalar telefonla aranarak çalışma hakkında bilgi verildi ve sorgulama anketi için hastaneye çağrıldı. Hastalara operasyondan önce ve operasyondan sonra Pelvik organ prolapsusu/İdrar inkontinansı cinsel fonksiyon sorgulaması anketi uygulandı. Bulgular: Çalışmamızda hastaların yaş ortalaması 42.04 ±7.50, hastaların ortalama vücut kitle indexleri 30.1±3.7 izlendi. Ortalama takip süremiz 31.5±11.3 ay idi. Hastaların 22 (%42.3)’sinin şikayetleri postoperatif tamamen geçmişti. 2 (%3.8) hastada şikayetler arttı. Postoperatif şikayetlerle disparoni arasında pozitif korelasyon izlendi (r: 0.355** p:0.010). 5 (%9.6) hastada postoperatif komplikasyon gelişti. Bu komplikasyonlar 2(%3.8) hastada idrarını rahat yapamama, 1(%1.9) hastada meş erezyonu, 2(%3.8) hastada denova üriner inkontinans gelişti. Pelvik organ prolapsusu/İdrar inkontinansı cinsel fonksiyon sorgulaması anketi sonucunda total olarak seksüel fonksiyonlarda anlamlı düzelme izlendi (p:0.000). Sonuç: Sonuç olarak idrar kaçırma bayanların seksüel hayatını olumsuz etkilemektedir. İdrar kaçırma için yapılan transobturator tape operasyonu sonrası kadın seksüel fonksiyonlarda düzelme izlenmektedir. S-033 AÇIKLANAMAYAN İNTRAUTERİN GELİŞME GERİLİĞİ VE NORMAL GEBELERDE PLASENTAL PARAOKSONAZ 2 AND PARAOKSONAZ 3 mRNA SEVİYELERİ Levent Dikbaş1*, Ömer ErkanYapça2, Neslihan Dikbaş3 1 Y.Doç.Dr., Sağlık Hizmetleri MYO, Iğdır Üniversitesi 2 Y.Doç.Dr., Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD, Atatürk Üniversitesi 3 Doç.Dr., Tarımsal Biyoteknoloji, Atatürk Üniversitesi ÖZET İntrauterin gelişme geriliği (Intrauterine Growth Restriction; İUGR), modern obstetrik uygulamalara rağmen perinatal mortalite ve morbiditenin en önemli sebeplerinden birisi olmaya devam etmektedir. Amerikan Obstetrisyen ve Jinekologlar Birliği (ACOG), IUGR u tahmini fetal ağırlığın gestasyonel yaşa göre 10. persentilin altında olması şeklinde tarif etmektedir. Hastalığın etyolojisi ve etyopatogenezi ile ilgili birçok çalışma yapılmasına rağmen, hastalığın önlenmesi ve tedavisi hala tam olarak başarılamamıştır. İUGR nin en yaygın sebebi olan uteroplasental yetmezliğin etyolojisinde oksidatif stresin anahtar rol oynadığı düşünülmektedir. Bizim çalışmamız oksidatif stresin yol açtığı plasental doku harabiyetini önlenmek için, insan vücudundaki antioksidan paraoksonaz grubu enzimlerden Paraoksonaz 2 (PON2) ve Paraoksonaz 3 (PON3)’ün İUGR li hastalardaki seviyelerini değerlendirmektedir. Bunun için 22 İUGR li gebe ile (Grup 1), sağlıklı 16 gebenin (Kontrol grubu) postpartum plasental doku örneklerinde PON2 ve PON3 ün mRNA ekspresyonlarını karşılaştırdık. Ham bulgular, hedef genlerin (PON2, PON3), kontrol geniyle ( β aktin; housekeeping geni) karşılaştırılması ve up yada down regülasyondaki ≤ 2 lik fold change cut off değerinin esas alındığı ΔΔCt yöntemiyle normalize edilmiştir. ΔΔCt metoduna göre PCR dan elde edilen sonuçlar, Gene Globe Data Analyses Center (Qiagen, Valencia, CA, USA) da analiz edilmiştir. Kontrol ve hasta grubunda her gen için hesaplanan 2^(-ΔCt) değerlerinin aritmetik ortalaması, student t- testi ile karşılaştırılarak p değerleri hesaplandı. p˂0.05 olan değerler anlamlı olarak kabul edildi. İUGR grubunda PON2 mRNA (fold change: -1.27) ve PON3 mRNA (fold change: -1.13) nın kontrol grubuna göre daha az oranda eksprese olduğunu tespit ettik. PON2 mRNA’ daki azalma PON3 e göre daha belirgindi. Ancak hasta grubu ile kontrol arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (PON2 ve PON3 mRNA için p değerleri sırasıyla 0.33, 0.77). Buna göre İUGR de PON2 ve PON3’ün antioksidan etkisinin diğer mekanizmalara göre tek başına anlamlı olmadığı düşünülebilir, ancak bu hipotezin kabul edilebilmesi için daha geniş vaka serilerine ihtiyaç vardır. POSTER BİLDİRİLERİ P-001 SERVİKAL YETMEZLİKLİ HASTADA ACİL SERKLAJ :OLGU SUNUMU Selim GÜLÜCÜ1 , Zulal DUMAN2 , İlhan Bahri DELİBAŞ1 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hast. ve Doğum AD, TOKAT 2 Özel Medikal Park Hastanesi, TOKAT ÖZET Giriş: Servikal yetmezlik, genellikle 2.trimesterde gerçekleşen uterin serviksin ağrısız progresif dilatasyonu ile karakterize bir durumdur. Bunun sonucunda membran prolapsusu, erken membran rüptürü, 2. trimester gebelik kaybı veya şiddetli prematür doğumlar meydana gelebilmektedır. Klinik pratikte, daha önce tanı almamış servikal yetmezlik vakalarının servikal efasman ve dilatasyon gerçekleştikten sonra başvurduğu durumlarda ekspektan yaklaşım veya acil kurtarma serklajı seçenekleri arasında hızlı karar vermek gerekmektedir. Olgu: 28 yaşında primigravid 21 hafta 3 günlük gebeliği olan hasta rutin kontrol için başvurduğu dış merkezden servikal açıklık ve prolabe poş nedeniyle hastanemize sevk edildi. Yapılan spekulum muayenesinde vajene prolabe poş ve tuşede 3 cm servikal açıklık % 80 efasman izlendi. Uterin kaynaklı kanama, membran rüptürü, koryoamnionit ekarte edildikten sonra acil kurtarma serklajı yapılması planlandı. Genel anestezi altında McDonald yöntemiyle Mersilene™ sütur ile acil serklaj uygulandı. İşlem öncesinde tek doz indometazin 100 mg suppozituar ve 17αhidroksiprogesteron kaproat im. uygulandı. Hastaya oral progesteron 200mg 3x1 tedavisi başlanarak postoperatif 2. günde komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Hasta 27. gebelik haftasında aktif kontraksiyonlar ile kliniğe başvurdu. Aktif eylem tanısı konan hastaya serklaj sutürleri alındıktan 3 saat sonra spontan vajınal yolla 5-7 Apgar skorlu 1030gr ağırlığında erkek bebek doğurtuldu. Sonuç: İkinci trimesterde servikal dilatasyonla başvuran ve servikal yetmezlik tanısı konan hastalarda, amniyotik kesenin vajene prolabe olduğu vakalarda dahi, acil kurtarma serklajı ıle fetal viabilite ve prognoz açısından yüz güldürücü sonuçlar elde edilebilmektedir. Kanaatimizce aydınlatılmış onam sonrası uygun hastalarda bu uygulamaya başvurmaktan geri durulmamalıdır. P-002 ANGULAR PREGNANCY; CASE REPORT Ali Acar1, Fedi Ercan1, Muslum Sarikaya1, Fatma Kiliç1 1 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey Objective: In this case, we present a case of an angular pregnancy and discuss the diagnostic and treatment strategies employed. Additionally, this case is to clarify the terms interstitial, and angular pregnancy. Case Report: A 41-year-old woman, gravida 3, para 2 was referred with vaginal spotting, to Necmettin Erbakan University, Meram Medical Scholl, Depertmant of Obstetric and Gynecology. A transvaginal scan was performed and showed a gestational sac with a regular outline eccentrically located in the right uterine angle. At 5+4 weeks’ gestation 2D sonography revealed a thin (<5 mm) myometrial layer surrounding the gestational sac. The gestational sac was located close to the internal ostium of the right tuba uterina (Figure 1, a and b). This was indicative of a right angular ectopic pregnancy. Repeat ultrasound scan 7 days later confirmed right angular location of the gestational sac, with a gestational sac diameter of 16 mm and a myometrial thickness of 2 mm. Her serum human chorionic gonadotropin (hCG) level was 10,560 mIU/mL. At this time, detailed discussion was had with the patient outlining the risks of morbidity and mortality for her and the likely poor prognosis for the pregnancy. After a detailed discussion, as the patient want to terminate the pregnancy. Gentle suction curettage under general anesthesia was done. The patient was followed-up with regular serial serum β- hCG measurements until the level was below 5 mIU/mL (Figure 2). The patient’s postcurettage course was uneventful, and her serum hCG level normalized within 2 weeks. A transvaginal ultrasound scan control 2 weeks later revealed a normal uterine wall, with normal uterine adnexa. Results: The terms “interstitial,” and “angular” pregnancies have been used inconsistently throughout the medical literature for decades. Precisely identifying the location of the gestational sac allows for appropriate management and helps prevent possible subsequent morbidities. Although this case report has its limitations the authors nevertheless believe that this case contributes to the literature by clarifying the terms and elucidating their salient features. The gestational sac may descende into the uterine cavity. But still 23% of cases are associated with uterine rupture. Patients at risk should be explained. Therefore, It should be given the option of terminating the pregnancy. Keywords: Ectopic pregnancy, angular pregnancy, interstitial pregnancy Figure 1: Angular pregnancy. a and b, Two-dimensional sonogram and power Doppler sonogram. The gestational sac (GS) is located within the uterine cavity, although it appears to be deviated toward the left uterine angle. Note the thin myometrial layer (measuring 2,7 mm). Figure 2: Serum β -hCG after suction curettage. P-003 GENETİC AMNİOCENTESİS RESULTS: ANALYSİS OF THE 3721 CASES Ali Acar1, Fedi Ercan1, Selman Yildirim2, Huseyin Gorkemli1, Kazim Gezginc1, Osman Balci1, Harun Toy1, Aysegul Zamani2, Sevcan Sarikaya1, Berkan Sayal1, Muslum Sarikaya1, Metin Capar3, Mehmet Cengiz Colakoglu1 1 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey 2 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Medical Genetics, Konya Turkey 3 Ozel Medicana Konya Hospital, Clinic of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey Objective: To retrospectively investigate the 7-year experience of prenatal diagnosis of fetal chromosome aberrations by second-trimester genetic amniocentesis. Material and Method: Data were collected at Meram Medical Faculty Obstetric and Gynecology Department between January 2007 and January 2014 from cytogenetic analyses of cultured amniocytes from second-trimester amniocentesis. The main indications for amniocentesis included advanced maternal age, abnormal maternal serum screening results, and abnormal ultrasound findings. Chromosome aberrations included autosomal aneuploidies, sex chromosome aneuploidies, polyploidies, and rearrangements. Results: A total of 3702 amniocenteses were performed and analyzed for chromosome aberrations. Among these, 1677 (45.1%) were for abnormal maternal serum screening results, 1332 (35.8%) for advanced maternal age, 586 (15.8%) for abnormal ultrasound findings, and 126 (3.3%) for other reasons. Chromosome aberrations were detected in 131 (3.6%) cases, including fetuses of 53 older mothers, 37 mothers with abnormal serum screening results, 34 mothers with abnormal ultrasound findings, and 7 mothers with other reasons for amniocentesis (Table 1). Of fetuses with chromosome aberrations, 106 (80.9%) had numerical chromosomal disorder (Table 2). The other 25 (19.1%) cases included structural chromosomal disorder. Conclusions: For daily practice, our data could offer a database for proper genetic counseling, such as termination issues and future pregnancies. Keywords: Amniocentesis, prenatal diagnosis, chromosome aberration Tablo 1. Genetik amniyosentez uygulanan 3721 hastanın kromozom anomalilerinin ve hücre kültürü başarısızlıklarının işlem endikasyonlarına göre dağılımı. SONUÇLAR n AMNİYOSENTEZ ENDİKASYONLARI Anormal maternal İleri anne Anormal serum taraması yaşı ultrason bulguları Diğer Sayısal Anomaliler Yapısal Anomaliler Toplam Kromozomal anomali Üreme olmayan Normal karyotip Toplam 105 (%80.76) 25 (%19.24) 131 (%3.54) 27 40 32 6 9 13 2 1 37 53 34 7 26 (%0.69) 3564 (%95.77) 3721 (%100) 4 6 12 4 1636 1273 540 115 1677 (%45.1) 1332 (%35.8) 586 (%15.8) 126 (%3.3) Tablo 2. Sayısal anomalilerin tipleri ve tüm anomaliler içindeki görülme sıklıkları SONUÇLAR 47,XY+21( Regüler Tip Down Sendromu) 47,XX+21 ( Regüler Tip Down Sendromu) 47,XX+18 (Edwards Sendromu) 47,XY+18 (Edwards Sendromu) 45,X (Turner Sendromu) 69,XXX (Triploidi) 47,XY+13 (Patau Sendromu) 47,XX+13 (Patau Sendromu) 47,XXY (Klinefelter Sendromu) 47,XYY 47,XXX 47,XX+mar 46,XY[18]/47,XY+mar[1]/48,XY+mar+mar[1] 47,XXY[5]/46,XY[26] 46,XX[6]/47XX+mar[2] 45,X[30]/46,XY[9] 47,XXY[7]/46,XY[90] (%7) 47,XX+21[26]/46,XX[17] (Mozaik Down Sendromu) 47,XY+mar[1],46,XY(24) 46,XX[12]/47,XX+mar[38] XY (%72), XXY (%28) Toplam Sayısal Anomaliler N 35 27 8 4 6 4 4 1 2 1 1 3 1 1 1 1 1 1 1 1 1 105 (%80.76) P-004 DOĞUM SIRASINDA SPONTAN PNÖMOMEDİASTİNEUM GELİŞMESİ:OLGU SUNUMU Op Dr Ersin Çintesun,Op Dr Feyza Nur İncesu Çintesun Ağrı Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği Pnömomediastineum solunum sistemi veya sindirim sistemi organlarının perforasyonu sonucunda havanın mediastende lokalize olmasıdır. İlk olarak Hamman tarafından 1939 yılnda tanımlanmıştır. Klinikte ağrı, en sık görülen semptomdur (%80-90) ve substernal lokalizasyonludur. Disfaji, boğazda takılma hissi, disfoni olabilir. Pnömotoraks, plevra boşlukta hava olması olarak tanımlanır.Travma, etken ya da cerrahi müdahale olmadan gelişen pnömotorakslara ‘spontan pnömotoraks’ denir.Pnömomediastineum doğumda nadiren görülen bir durumdur.Etyolojide astım,hiperemezis gravidarum,valsalva manevrası sayılabilir.Biz bu vaka sunumunda vajinal doğum sırasında spontan pnömomediastineum ve pnömotoraks gelişen bir vakayı sunuyoruz. Hasta 18 yaşında primipar 40 haftalık gebelik hastanemize başvurduğunda aktif sancısı var olup vajinal tuşede 2cm açıklık silinme cüzi vertex geliş idi.Hastanın fizik muayenesi normaldi.Ek hastalığı yok,gebelik takipleri sorunsuzdu.Takipleri sırasında spontan suları geldikten 6 saat sonra mediolateral epizyotomi ile normal vajinal doğumla 3550 gr canlı kız bebek dünyaya getirdi.Doğum sonrası takipleri normal olan hastanın postpartum 2. saatte hastada nefes darlığı ve göğüs agrısı olması üzerine hastadan kan gazı alındı PA akciğer grafisi çekildi (şekil1).Hasta takipneik solunum sayısı 28/dkO2 saturasyonu %95 pO2 86 PCO2 20 olarak tespit edildi.Sağda pnömotoraks şüphesi olması üzerine göğüs hastalıklarının önerisiyle toraks ct çekildi.Trakeada minimal rüptür,pnömomediastineum ve sağ pnömotoraks saptandı (şekil 2).Hastaya %100 O2 tedavisi ve 1.kuşak sefalosporinle profilaktik antibiyotik tedavi başlandı.Hastanemizde göğüs cerrahı bulunmaması üzerine 3.basamak merkeze sevki gerçekleştirildi.Dış merkezde günlük PA akciğer grafisi ile takip edilen hasta 2 gün sonra mediastineumda hava azalması üzerine taburcu edildi. Spontan pnömomediastineum doğum sırasında nadir görülen bir durum olup tespit edildiği vakit doğumun acilen gerçekleştirilmesi önerilir.Tanıda ilk basamak PA akciğer grafisi iken altın standart toraks ct’dir.Tedavi etyolojiye yönelik olup yatak istirahati,O2 tedavisi ve antibiyoterapiyi içerir. ŞEKİL 1:PA akciğer grafisi sağ pnömotoraks ŞEKİL2: A:Ok başları pnömotoraks,ok pnömomediastineum B:Oklar pnömomediastineum C:Trakea rüptürü P-005 GEBELİKTE PERİNEAL-İNGUİNAL HERPES ZOSTER İNFEKSİYONU: NADİR BİR OLGU SUNUMU Dr. Murat Bulanık1, Prof. Dr. Nevin Sağsöz1, Dr. Sabri Kurtay1, Yrd. Doç. Dr. Yüksel Işık1 1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı ÖZET: Herpes Zoster (zona) infeksiyonu yaşam boyu görülme sıklığı % 0,3-0,8 olan, varisella zoster virusunun (VZV) primer olarak nöral dokuyu tuttuğu fakat komplikasyonları olabilen bir enfeksiyondur. Mortalitesi yüksek olan neonatal suçiçeği infeksiyonu ise doğum sırasındaki bulaş sonucu ortaya çıkar. Maternal zona infeksiyonu konjenital varisella infeksiyonu ile ilişkili değildir ve gebelikte oluşan zona hastalığında fetal bulaş riski oldukça düşüktür. Bulaş için yakın temas veya açık cilt lezyonlarına maruziyeti gerekir, bu nedenle zona hastalığı primer sezeryan endikasyonu değildir. Yazımızda, doğum için hospitalize edilen hastada stresse bağlı herpes zoster gelişen bir olgu sunulmuştur. 18 yaşında, G1 P0 olan 39 hafta gebe, kliniğimize sancı şikâyetiyle başvurdu. Yapılan pelvik muayenede 2 cm açıklık, % 60 silinme mevcuttu, ultrasonda 39 hafta ile uyumlu, vertex prezentasyonda tek canlı fetus izlendi. Hospitalize edilen hastanın takibinde sağ kasıkta ağrı şikayeti olması üzerine yapılan muayenede sağ inguinal bölgeden perineye uzanım gösteren yaygın veziküler lezyonlar saptandı. Anamnezde hastaneye yatmadan önce herhangi bir şikayeti olmayan hastanın, hastaneye yattıktan sonra sadece sağ kasık bölgesinde ağrı olduğu ve ağrıdan sonra döküntülerinin ortaya çıktığı öğrenildi. Hastanın sistemik muayenesinde ek bir patolojik bulgu saptanmayan hastaya zona tanısı konuldu. Hastanın genital lezyonlarında aşırı ağrı olması ve doğum stressinin fazla olması nedeniyle doğumu tolere edemeyen hastada sezaryen ile doğuma karar verildi. Sezeryan ile 10/10 APGARlı 3850 gram ağırlığında erkek bebek doğurtuldu. Hastaya antiviral tedavi olarak Asiklovir 5x800 mg peroral ve Rifampisin 3x1 ile döküntülü alanların pansumanı uygulandı. Yenidoğanda dermatolojik veya sistemik bulgu saptanmadı. Hasta genel durumu iyi vital bulguları stabil olarak postoperatif 2. gününde taburcu edildi. Anahtar kelimeler: varicella zoster virus, herpes zoster, gebelik, psikolojik stres P-006 ANGULAR PREGNANCY; CASE REPORT Ali Acar1, Fedi Ercan1, Muslum Sarikaya1, Fatma Kiliç1 1 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey Objective: In this case, we present a case of an angular pregnancy and discuss the diagnostic and treatment strategies employed. Additionally, this case is to clarify the terms interstitial, and angular pregnancy. Case Report: A 41-year-old woman, gravida 3, para 2 was referred with vaginal spotting, to Necmettin Erbakan University, Meram Medical Scholl, Depertmant of Obstetric and Gynecology. A transvaginal scan was performed and showed a gestational sac with a regular outline eccentrically located in the right uterine angle. At 5+4 weeks’ gestation 2D sonography revealed a thin (<5 mm) myometrial layer surrounding the gestational sac. The gestational sac was located close to the internal ostium of the right tuba uterina (Figure 1, a and b). This was indicative of a right angular ectopic pregnancy. Repeat ultrasound scan 7 days later confirmed right angular location of the gestational sac, with a gestational sac diameter of 16 mm and a myometrial thickness of 2 mm. Her serum human chorionic gonadotropin (hCG) level was 10,560 mIU/mL. At this time, detailed discussion was had with the patient outlining the risks of morbidity and mortality for her and the likely poor prognosis for the pregnancy. After a detailed discussion, as the patient want to terminate the pregnancy. Gentle suction curettage under general anesthesia was done. The patient was followed-up with regular serial serum β- hCG measurements until the level was below 5 mIU/mL (Figure 2). The patient’s postcurettage course was uneventful, and her serum hCG level normalized within 2 weeks. A transvaginal ultrasound scan control 2 weeks later revealed a normal uterine wall, with normal uterine adnexa. Results: The terms “interstitial,” and “angular” pregnancies have been used inconsistently throughout the medical literature for decades. Precisely identifying the location of the gestational sac allows for appropriate management and helps prevent possible subsequent morbidities. Although this case report has its limitations the authors nevertheless believe that this case contributes to the literature by clarifying the terms and elucidating their salient features. The gestational sac may descende into the uterine cavity. But still 23% of cases are associated with uterine rupture. Patients at risk should be explained. Therefore, It should be given the option of terminating the pregnancy. Keywords: Ectopic pregnancy, angular pregnancy, interstitial pregnancy Figure 1: Angular pregnancy. a and b, Two-dimensional sonogram and power Doppler sonogram. The gestational sac (GS) is located within the uterine cavity, although it appears to be deviated toward the left uterine angle. Note the thin myometrial layer (measuring 2,7 mm). Figure 2: Serum β -hCG after suction curettage. P-007 GENETİC AMNİOCENTESİS RESULTS: ANALYSİS OF THE 3721 CASES Ali Acar1, Fedi Ercan1, Selman Yildirim2, Huseyin Gorkemli1, Kazim Gezginc1, Osman Balci1, Harun Toy1, Aysegul Zamani2, Sevcan Sarikaya1, Berkan Sayal1, Muslum Sarikaya1, Metin Capar3, Mehmet Cengiz Colakoglu1 1 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey 2 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Medical Genetics, Konya Turkey 3 Ozel Medicana Konya Hospital, Clinic of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey Objective: To retrospectively investigate the 7-year experience of prenatal diagnosis of fetal chromosome aberrations by second-trimester genetic amniocentesis. Material and Method: Data were collected at Meram Medical Faculty Obstetric and Gynecology Department between January 2007 and January 2014 from cytogenetic analyses of cultured amniocytes from second-trimester amniocentesis. The main indications for amniocentesis included advanced maternal age, abnormal maternal serum screening results, and abnormal ultrasound findings. Chromosome aberrations included autosomal aneuploidies, sex chromosome aneuploidies, polyploidies, and rearrangements. Results: A total of 3702 amniocenteses were performed and analyzed for chromosome aberrations. Among these, 1677 (45.1%) were for abnormal maternal serum screening results, 1332 (35.8%) for advanced maternal age, 586 (15.8%) for abnormal ultrasound findings, and 126 (3.3%) for other reasons. Chromosome aberrations were detected in 131 (3.6%) cases, including fetuses of 53 older mothers, 37 mothers with abnormal serum screening results, 34 mothers with abnormal ultrasound findings, and 7 mothers with other reasons for amniocentesis (Table 1). Of fetuses with chromosome aberrations, 106 (80.9%) had numerical chromosomal disorder (Table 2). The other 25 (19.1%) cases included structural chromosomal disorder. Conclusions: For daily practice, our data could offer a database for proper genetic counseling, such as termination issues and future pregnancies. Keywords: Amniocentesis, prenatal diagnosis, chromosome aberration Tablo 1. Genetik amniyosentez uygulanan 3721 hastanın kromozom anomalilerinin ve hücre kültürü başarısızlıklarının işlem endikasyonlarına göre dağılımı. SONUÇLAR n Sayısal Anomaliler Yapısal Anomaliler Toplam Kromozomal anomali Üreme olmayan Normal karyotip Toplam 105 (%80.76) 25 (%19.24) 131 (%3.54) 26 (%0.69) 3564 (%95.77) 3721 (%100) AMNİYOSENTEZ ENDİKASYONLARI Anormal maternal İleri anne Anormal serum taraması yaşı ultrason bulguları 27 40 32 Diğer 6 9 13 2 1 37 53 34 7 4 6 12 4 1636 1273 540 115 1677 (%45.1) 1332 (%35.8) 586 (%15.8) 126 (%3.3) Tablo 2. Sayısal anomalilerin tipleri ve tüm anomaliler içindeki görülme sıklıkları SONUÇLAR 47,XY+21( Regüler Tip Down Sendromu) 47,XX+21 ( Regüler Tip Down Sendromu) 47,XX+18 (Edwards Sendromu) 47,XY+18 (Edwards Sendromu) 45,X (Turner Sendromu) 69,XXX (Triploidi) 47,XY+13 (Patau Sendromu) 47,XX+13 (Patau Sendromu) 47,XXY (Klinefelter Sendromu) 47,XYY 47,XXX 47,XX+mar 46,XY[18]/47,XY+mar[1]/48,XY+mar+mar[1] 47,XXY[5]/46,XY[26] 46,XX[6]/47XX+mar[2] 45,X[30]/46,XY[9] 47,XXY[7]/46,XY[90] (%7) 47,XX+21[26]/46,XX[17] (Mozaik Down Sendromu) 47,XY+mar[1],46,XY(24) 46,XX[12]/47,XX+mar[38] XY (%72), XXY (%28) Toplam Sayısal Anomaliler N 35 27 8 4 6 4 4 1 2 1 1 3 1 1 1 1 1 1 1 1 1 105 (%80.76) P-008 PRİMER SJÖGREN SENDROMUNUN KADIN CİNSEL FONKSİYONU ÜZERİNE ETKİSİNİN KADIN CİNSEL FONKSİYON İNDEKSİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ: VAKA-KONTROL ÇALIŞMASI Yazarlar: Çağlar Yıldız1, Savaş Karakuş1, Özlem Bozoklu Akkar1, Ali Şahin2, Birkan Bozkurt3, Ali Yanık1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi 58140, Sivas 1: Kadın Hastalıkları ve Doğum A.D. 2:Romatoloji B.D. 3: Genel Cerrahi A.D. Amaç: Female Sexual Function Index (FSFI) kullanılarak Primer Sjögren sendromu (pSS) tanısı olan hastaların cinsel fonksiyonlarının sağlıklı kadınlarla karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: Vaka-kontrol şeklinde planlanan bu çalışmaya 31 (ortalama yaş, 46.0 ± 10.2 yıl) pSS tanısı olan hasta ve 27 (ortalama yaş, 44.2 ± 8.5 yıl) sağlıklı kadın alındı. Katılımcıların cinsel fonksiyonları 19 soruluk FSFI ile değerlendirildi. Sonuçlar: pSS hasta grubunda ortalama hastalık süresi 35.9 yıl olarak bulundu. pSS tanısı olan hastalarda vajinal enfeksiyon öyküsü sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı (26/31, 83.9% vs. 7/27, 25.9%; sırasıyla; P < 0.001), ancak vajinal kültür sonuçları açısından gruplar arasında fark saptanmadı. Servikal smear sonuçlarına göre pSS hastalarında atrofi ve inflamasyonun sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak fazla olduğu saptandı (p=0.001). FSFI total skoru ortalaması pSS grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu (18.9 ± 9.9 vs. 25.1 ± 5.1; sırasıyla; P = 0.004). Benzer şekilde, FSFI’ın istek hariç diğer alt bölümlerinin tümünün skorları (uyarılma, vajinal ıslanma, orgasm, cinsel tatmin ve ağrı) pSS hastalarında düşük bulundu. FSFI total skoru ve ağrı hariç diğer alt bölüm skorları hastalardaki pSS’nin süresi ile negatif korele olarak bulundu. Sonuç: pSS kadınlarda cinsel disfonksiyona sebep olmaktadır. Hastalık süresi arttıkça kadın cinsel fonksiyonu olumsuz olarak etkilenmektedir. pSS’lu kadın hastalarda cinsel işlev yönünden değerlendirilmeleri ve bu noktadaki eksiklikler için gerekli önlemlerin alınması bu hastaların hayat kalitesini artırmak ve tedavide olumlu sonuçlar elde etmek için gereklidir. Anahtar kelimeler: Sjögren sendromu, Cinsel fonksiyon P-009 PREMENOPOZAL KADINLARDA OVER KANSERİ AYIRICI TANISINDA TÜBERKÜLOZ Akbay Serap1, Bayramoğlu Hatice1, Selçuk İlker2, Güngör Tayfun3 1. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji Kliniği 2. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Kliniği 3. Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Kliniği Amaç: Adneksiyel kitlelerin ayırıcı tanısında dikkatli bir değerlendirme ile malignite ihtimali dışındaki seçenekler de akılda tutulmalıdır. Materyal metod: 46 yaşında 2 çocuklu kırsaldan kente 20’li yaşlarda taşınmış olan bir hasta polikliniğine kasık ağrısı şikayeti ile başvurmuştur. Yapılan transvaginal sonografide sol adneksiyel 10cm solid kistik, içerisinde mural nodül olan kitle saptanırken, sağ overde de 5cm anekoik kist izlendi, Douglas’ta belirgin sıvı yoktu. Hastanın preoperatif değerlendirilen tümör belirteçlerinden sadece Ca125 değeri yüksek olup, 118 IU/mL olarak ölçüldü. Ailede malignite öyküsü olmayıp, hastanın 1 yıl önce yapılan mamografisi normaldi. Bu bulgularla hasta laparotomiye alındı. İntraoperatif uterus tüp ve overler konglemerat halindeydi, Douglas ve fossa ovarikalar oblitere görünümdeydi. Frozen section sonucu kazeöz granülom olarak geldi ve işlem total abdominal histerektomi ve bilateral salpingo-ooferektomi olarak sonlandırıldı. Nihai patoloji sonucu da kazeöz granülamatöz ooforit kuvvetle tüberküloz olarak geldi. Hasta enfeksiyon hastalıkları değerlendirmesi ile postoperatif üçüncü gününde taburcu edildi. Tartışma: Tüberküloz halen sıklıkla gözlenmekte olup akciğer dışında vücudun diğer bölgelerini de tutabilmektedir. Genç erişkin bayanlarda infertiliteye neden olabileceği gibi over kanseri ile karışabilecek kompleks bir adneksiyel kitle ve asit ile de semptom verebilir. Sonuç: Premenopozal kadınlarda adneksiyel kitlelerin ayırıcı tanısında özellikle tüberküloz akılda tutulmalıdır, preoperatif tanı koymak zor olsa da intraoperatif olarak kazeöz granülomların görülmesi tanıyı sağlayacaktır. P-010 METASTAZ MI? İKİ FARKLI PRİMER Mİ? JİNEKOLOJİK ONKOLOJİDE EŞ ZAMANLI TÜMÖRLER Bayramoğlu Hatice1, Akbay Serap1, Selçuk İlker2, Güngör Tayfun3 1. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji Kliniği 2. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Kliniği 3. Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Kliniği Amaç: Jinekolojik kanserlerde birden çok organ tutulumu çoğunlukla metastaz ile olmakla beraber, eş zamanlı olarak farklı kanserlerin görülmesi de akılda tutulmalıdır. Materyal metod: 53 yaşında 3 çocuklu bir kadın postmenopozal kanama ve kasık ağrısı şikayeti ile jinekolojik onkoloji polikliniğine refere edilmiştir. Şikayetleri son 3 aydır olan hastanın yapılan transvaginal sonografisinde sağ adneksiyel 12x10cm solid kistik kitle tespit edilmiş olup, endometrial kalınlık 15mm olarak değerlendirilmiştir. Hastanın Ca125 değeri 93 IU/mL ve Ca 19.9 değeri 44 IU/mL olup normalden yüksektir. Hastaya yapılan endometrial biyopsinin sonucu endometrioid tümör grade 1 olarak geldi ve bu bulgularla hasta laparotomiye alındı. Sağ adneksiyel kitlenin frozen inceleme sonucu malign epitelyal tümör olarak geldi ve bunun üzerine hastaya total abdominal histerektomi, bilateral salpingo-ooferektomi, omentektomi ve pelvik-paraaortik lenfadenektomi yapıldı. Nihai patoloji sonucu endometrial endometrioid tümör grade 2, tümör çapı 4cm ve <1/2 myometrial invazyon; sağ overde endometrioid karsinom, grade 1, intakt kapsül ve 112 reaktif lenf nodu olarak geldi. Bu bulgularla hasta jinekolojik onkoloji poliklinik takibine alınmak üzere taburcu edildi. Tartışma: Endometrioid endometrium kanserleri en çok görülen endometrium tümör tipi olmakla beraber genellikle erken evrede tanı alırlar. Ancak grade arttıkça bu tümörlerde de agresif bir davranış paterni izlenmektedir. Jinekolojik onkolojide en sık birlikteliği izlenen primer tümörler over ve endometriumun endometrioid tümörleri olup bu tümörlerin metastaz veya eşzamanlı iki primere mi ait olduğunun ayırıcı tanısı için iyi bir patolojik değerlendirme şarttır. Sonuç: Jinekolojik onkoloji pratiğinde eş zamanlı tümörler görülebilmektedir. Bunların metastazdan patolojik olarak ayrımının yapılması bu hastaların takibinde adjuvant tedavi dahil birçok parametre açısından yol gösterici olacaktır. P-011 PRİMER SJÖGREN SENDROMUNUN KADIN CİNSEL FONKSİYONU ÜZERİNE ETKİSİNİN KADIN CİNSEL FONKSİYON İNDEKSİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ: VAKA-KONTROL ÇALIŞMASI Yazarlar: Çağlar Yıldız1, Savaş Karakuş1, Özlem Bozoklu Akkar1, Ali Şahin2, Birkan Bozkurt3, Ali Yanık1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi 58140, Sivas 1: Kadın Hastalıkları ve Doğum A.D. 2:Romatoloji B.D. 3: Genel Cerrahi A.D. Amaç: Female Sexual Function Index (FSFI) kullanılarak Primer Sjögren sendromu (pSS) tanısı olan hastaların cinsel fonksiyonlarının sağlıklı kadınlarla karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: Vaka-kontrol şeklinde planlanan bu çalışmaya 31 (ortalama yaş, 46.0 ± 10.2 yıl) pSS tanısı olan hasta ve 27 (ortalama yaş, 44.2 ± 8.5 yıl) sağlıklı kadın alındı. Katılımcıların cinsel fonksiyonları 19 soruluk FSFI ile değerlendirildi. Sonuçlar: pSS hasta grubunda ortalama hastalık süresi 35.9 yıl olarak bulundu. pSS tanısı olan hastalarda vajinal enfeksiyon öyküsü sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı (26/31, 83.9% vs. 7/27, 25.9%; sırasıyla; P < 0.001), ancak vajinal kültür sonuçları açısından gruplar arasında fark saptanmadı. Servikal smear sonuçlarına göre pSS hastalarında atrofi ve inflamasyonun sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak fazla olduğu saptandı (p=0.001). FSFI total skoru ortalaması pSS grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu (18.9 ± 9.9 vs. 25.1 ± 5.1; sırasıyla; P = 0.004). Benzer şekilde, FSFI’ın istek hariç diğer alt bölümlerinin tümünün skorları (uyarılma, vajinal ıslanma, orgasm, cinsel tatmin ve ağrı) pSS hastalarında düşük bulundu. FSFI total skoru ve ağrı hariç diğer alt bölüm skorları hastalardaki pSS’nin süresi ile negatif korele olarak bulundu. Sonuç: pSS kadınlarda cinsel disfonksiyona sebep olmaktadır. Hastalık süresi arttıkça kadın cinsel fonksiyonu olumsuz olarak etkilenmektedir. pSS’lu kadın hastalarda cinsel işlev yönünden değerlendirilmeleri ve bu noktadaki eksiklikler için gerekli önlemlerin alınması bu hastaların hayat kalitesini artırmak ve tedavide olumlu sonuçlar elde etmek için gereklidir. Anahtar kelimeler: Sjögren sendromu, Cinsel fonksiyon P-012 ÇOĞUL GEBELİKLER VE PLASENTA PREVİA’NIN EŞLİK ETMEDİĞİ TRANSVERS SİTUS OLGULARININ RETROSPEKTİF İNCELENMESİ Bora COŞKUN, Emre BAŞER, Şafak ÖZDEMİRCİ, Erhan DEMİRDAĞ, Rıza DUR, Ömer Lütfi TAPISIZ, E. Serdar YALVAÇ, Leyla MOLLAMAHMUTOĞLU Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara, TÜRKİYE Çoğul gebelikler ve plasenta previa’nın eşlik etmediği transvers situs olgularının, olası etiyolojik nedenlerinin, maternal ve fetal postpartum sonuçlarının değerlendirilmesi 2011 Ocak-2012 Aralık tarihleri arasında hastanemizde doğumları gerçekleştirilen olgular retrospektif olarak incelendi. Bu kayıtlardan çoğul gebelikler ve plasenta previa’nın eşlik etmediği 50 adet transvers situs tanısı ile doğumu gerçekleşen hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların demografik özellikleri, olası transvers situs etiyolojileri, postpartum maternal ve fetal sonuçları tanımlayıcı istatistiksel analizler kullanılarak değerlendirildi. olgularımızda artmış olması bu olgularda daha dikkatli olunmasını gerektiğini göstermektedir. Sonuçta; transvers situs etiyolojisinde önemli yer tutan plasenta previa ve çoğul gebelik olgularının dışlandığı çalışmamızda uterin hacmi etkileyen faktörlere ek olarak BMI’in ≥25 kg/m2 ve gravidanın ≥3 olması önemli birer etiyolojik faktör olarak saptandı. Bu hastalarda transvers situs insidansının artabileceği akılda tutulmalı ve bu tanı ile takip edilerek doğumu planlanan hastalarda neonatal morbidite/mortalitenin artabileceği unutulmamalıdır. Tablo 1. Hastaların demografik özellikleri Bu tarihler arasında hastanemizde 29741 doğum gerçekleşmiştir. Bu doğumlar içinde plasenta previa’nın ve çoğul gebeliğin eşlik etmediği transvers situsların oranı %0,17 (50/29741)’dır. Hastalarımızın yaş ortalaması 29.7±6.3 olup ≥35 yaş olan 15 (%30) hasta bulunmakta idi. Hastaların BMI ortalaması 29.7 ±5.3 kg/m2 olup %82 hastanın BMI’nin ≥25 kg/m2 olduğu saptandı. Gebelik haftasına göre hastaların dağılımı <37, ≥37 hafta olarak ayrıldığında sırası ile %24 (12/50), %76 (38/50) hasta olduğu belirlendi. Çalışmaya dahil edilen hastaların demografik özellikleri Tablo 1’de detaylı olarak görülmektedir. Transvers situs muhtemel etiyolojileri incelendiğinde hastaların %52 (26/50)’sinin ≥3 gravida, %6 (3/50)’sı uterin anomali, %8 (4/50)’i myoma uteri ve %6 (3/50)’sının fetal anomaliye sahip olduğu belirlendi (Tablo 2). Çalışmaya dahil edilen tüm olguların doğumları sezaryen ile gerçekleşti (%100). Postpartum maternal sonuçlar incelendiğinde herhangi bir komplikasyon olmadığı saptandı. Fetal sonuçlara bakıldığında; %16.3 (8/49)’ünün yenidoğan yoğun bakım ihtiyacı duyduğu, bir adet intrapartum fetal kayıbın olduğu ve %12 (6/50) yenidoğanda komplikasyon görüldüğü saptandı (Tablo 3). Tablo 2. Transvers situs olası etiyolojik faktörler Gravida (≥3) %52 (26/50) Prematürite (<37 hafta) %20 (10/50) Uterin anomali %6 (3/50) Myoma Uteri %8 (4/50) Polihidramnios (≥200mm) %4 (2/50) Fetal anomali %6 (3/50) Tablo 3. Maternal ve fetal postpartum sonuçlar Transvers situs fetal longitudinal aksın uterusun uzun aksına dik yerleşmesini ifade eder. Erken gebelikte sık olmakla birlikte yaklaşık olarak 300 doğumda bir görülür (1).Tanıda Leopold manevrası faydalı olabilir ancak sensivitesi %70’tir (2). Ultrason hem tanı konmasında hem de etiyolojik faktörlerin saptanmasında çok yararlıdır. Erken gebelik haftalarında transvers situsta olan fetüsların bir çoğu ilerleyen gebelik haftalarında baş veya makat prezantasyona döner. Olinyole ve ark.’nın yaptığı bir çalışmada 24-28. gebelik haftalarında transvers situsta olan 146 fetusun %15’inin termde persiste olduğunu rapor edilmiştir (3). Benzer şekilde Phelan ve ark. 29 gebede yaptığı bir çalışmada 24’ünün yani %83’ünün verteks veya makat prezentasyona döndüğünü bulmuştur (4). Etiyolojide gravida ve fetal konfor önemli rol oynamaktadır. Bizim çalışmamızda gravida ≥3 oranı %52 (26/50) saptanmıştır. Prematürite transvers situs için en yaygın risk faktörüdür. Bizim çalışmamızda da <37 hafta hastaların oranı %20 (10/50) olarak saptandı. Diğer risk faktörleri ise yüksek parite, plasenta previa, dar pelvis, uterin anomaliler ve tümörler, polihidramnios, fetal anomali, çoğul gebeliklerdir (1). Bizde çalışmamızda plasenta previa ve çoğul gebeliklerle birlikte olmayan transvers situsları inceledik. Olası etiyolojik faktörler arasında literatür ile uyumlu şekilde gravida, uterin anomaliler, myoma uteri ve fetal anomalinin olduğu belirlendi. Gelişmekte olan ülkelerde; görüntüleme yöntemleri, acil sezaryen ve neonatal yoğun bakıma ulaşım imkanları yeteri kadar olmadığından transvers situs ile ilişkili mortalite ve morbidite oranları daha yüksektir (5). Seffah ve ark.’nın Gana’da 152 hasta ile yaptığı çalışmada; 2 maternal ölüm, 25 ölü doğum, 37 yenidoğan yoğun bakım ihtiyacı olduğu saptanmıştır (6). Gelişmiş ülkelerde plasenta previa, umbilikal kord prolapsusu, fetal travma ve prematürite transvers situsun majör komplikasyonları iken gelişmekte olan ülkelerde uzamış eyleme bağlı uterin rüptür maternal perinatal mortalite ve morbiditeye sebep olan en önemli komplikasyondur (7). Bizim çalışmamızda herhangi bir maternal komplikasyonla karşılaşılmadı. Bunun da hastaların erken tanı alarak uygun zamanda, uzamış eylem çekmeden doğumlarının gerçekleşmesi ile açıklanabileceği düşüncesindeyiz. Ancak çalışmamızda bir adet fetal kayıp ve %14 fetal komplikasyon izlendi. Normal doğum sırasında karşılaşılacak fetal morbidite/mortalite oranlarının transvers situslu NICU: Yenidoğan yoğun bakım ünitesi RDS: Respiratuar Distres Sendromu BPD: Bronkopulmoner Displazi ROP: Prematür retinopatisi PFO: Patent foramen ovale *: Bir adet fetal distres nedeni ile C/S’ye alınan yenidoğan intrapartum ex olmuştur (30 GW, 1060 gr), bu olgu bu gruba dahil edilmemiştir. REFERANSLAR 1. Gemer O, Segal S. Incidence and contribution of predisposing factors to transverse lie presentation. Int J Gynaecol Obstet 1994; 44:219. 2. Nassar N, Roberts CL, Cameron CA, Olive EC. Diagnostic accuracy of clinical examination for detection of non-cephalic presentation in late pregnancy: cross sectional analytic study. BMJ 2006; 333:578. 3. Oyinloye OI, Okoyomo AA. Longitudinal evaluation of foetal transverse lie using ultrasonography. Afr J Reprod Health 2010; 14:129. 4. Phelan JP, Boucher M, Mueller E, et al. The nonlaboring transverse lie. A management dilemma. J Reprod Med 1986; 31:184. 5. 7:66. Hankins GD, Hammond TL, Snyder RR, Gilstrap LC 3rd. Transverse lie. Am J Perinatol 1990; 6. Seffah JD. Maternal and perinatal mortality and morbidity associated with transverse lie. Int J Gynaecol Obstet 1999; 65:11. 7. Gemer O, Kopmar A, Sassoon E, Segal S. Neglected transverse lie with uterine rupture. Arch Gynecol Obstet 1993; 252:159. P-013 ANGULAR PREGNANCY; CASE REPORT Ali Acar1, Fedi Ercan1, Muslum Sarikaya1, Fatma Kiliç1 1 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey Objective: In this case, we present a case of an angular pregnancy and discuss the diagnostic and treatment strategies employed. Additionally, this case is to clarify the terms interstitial, and angular pregnancy. Case Report: A 41-year-old woman, gravida 3, para 2 was referred with vaginal spotting, to Necmettin Erbakan University, Meram Medical Scholl, Depertmant of Obstetric and Gynecology. A transvaginal scan was performed and showed a gestational sac with a regular outline eccentrically located in the right uterine angle. At 5+4 weeks’ gestation 2D sonography revealed a thin (<5 mm) myometrial layer surrounding the gestational sac. The gestational sac was located close to the internal ostium of the right tuba uterina (Figure 1, a and b). This was indicative of a right angular ectopic pregnancy. Repeat ultrasound scan 7 days later confirmed right angular location of the gestational sac, with a gestational sac diameter of 16 mm and a myometrial thickness of 2 mm. Her serum human chorionic gonadotropin (hCG) level was 10,560 mIU/mL. At this time, detailed discussion was had with the patient outlining the risks of morbidity and mortality for her and the likely poor prognosis for the pregnancy. After a detailed discussion, as the patient want to terminate the pregnancy. Gentle suction curettage under general anesthesia was done. The patient was followed-up with regular serial serum β- hCG measurements until the level was below 5 mIU/mL (Figure 2). The patient’s postcurettage course was uneventful, and her serum hCG level normalized within 2 weeks. A transvaginal ultrasound scan control 2 weeks later revealed a normal uterine wall, with normal uterine adnexa. Results: The terms “interstitial,” and “angular” pregnancies have been used inconsistently throughout the medical literature for decades. Precisely identifying the location of the gestational sac allows for appropriate management and helps prevent possible subsequent morbidities. Although this case report has its limitations the authors nevertheless believe that this case contributes to the literature by clarifying the terms and elucidating their salient features. The gestational sac may descende into the uterine cavity. But still 23% of cases are associated with uterine rupture. Patients at risk should be explained. Therefore, It should be given the option of terminating the pregnancy. Keywords: Ectopic pregnancy, angular pregnancy, interstitial pregnancy Figure 1: Angular pregnancy. a and b, Two-dimensional sonogram and power Doppler sonogram. The gestational sac (GS) is located within the uterine cavity, although it appears to be deviated toward the left uterine angle. Note the thin myometrial layer (measuring 2,7 mm). Figure 2: Serum β -hCG after suction curettage. P-014 GENETİC AMNİOCENTESİS RESULTS: ANALYSİS OF THE 3721 CASES Ali Acar1, Fedi Ercan1, Selman Yildirim2, Huseyin Gorkemli1, Kazim Gezginc1, Osman Balci1, Harun Toy1, Aysegul Zamani2, Sevcan Sarikaya1, Berkan Sayal1, Muslum Sarikaya1, Metin Capar3, Mehmet Cengiz Colakoglu1 1 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey 2 Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Medical Genetics, Konya Turkey 3 Ozel Medicana Konya Hospital, Clinic of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey Objective: To retrospectively investigate the 7-year experience of prenatal diagnosis of fetal chromosome aberrations by second-trimester genetic amniocentesis. Material and Method: Data were collected at Meram Medical Faculty Obstetric and Gynecology Department between January 2007 and January 2014 from cytogenetic analyses of cultured amniocytes from second-trimester amniocentesis. The main indications for amniocentesis included advanced maternal age, abnormal maternal serum screening results, and abnormal ultrasound findings. Chromosome aberrations included autosomal aneuploidies, sex chromosome aneuploidies, polyploidies, and rearrangements. Results: A total of 3702 amniocenteses were performed and analyzed for chromosome aberrations. Among these, 1677 (45.1%) were for abnormal maternal serum screening results, 1332 (35.8%) for advanced maternal age, 586 (15.8%) for abnormal ultrasound findings, and 126 (3.3%) for other reasons. Chromosome aberrations were detected in 131 (3.6%) cases, including fetuses of 53 older mothers, 37 mothers with abnormal serum screening results, 34 mothers with abnormal ultrasound findings, and 7 mothers with other reasons for amniocentesis (Table 1). Of fetuses with chromosome aberrations, 106 (80.9%) had numerical chromosomal disorder (Table 2). The other 25 (19.1%) cases included structural chromosomal disorder. Conclusions: For daily practice, our data could offer a database for proper genetic counseling, such as termination issues and future pregnancies. Keywords: Amniocentesis, prenatal diagnosis, chromosome aberration Tablo 1. Genetik amniyosentez uygulanan 3721 hastanın kromozom anomalilerinin ve hücre kültürü başarısızlıklarının işlem endikasyonlarına göre dağılımı. SONUÇLAR n Sayısal Anomaliler Yapısal Anomaliler Toplam Kromozomal anomali Üreme olmayan Normal karyotip Toplam 105 (%80.76) 25 (%19.24) 131 (%3.54) 26 (%0.69) 3564 (%95.77) 3721 (%100) AMNİYOSENTEZ ENDİKASYONLARI Anormal maternal İleri anne Anormal serum taraması yaşı ultrason bulguları 27 40 32 Diğer 6 9 13 2 1 37 53 34 7 4 6 12 4 1636 1273 540 115 1677 (%45.1) 1332 (%35.8) 586 (%15.8) 126 (%3.3) Tablo 2. Sayısal anomalilerin tipleri ve tüm anomaliler içindeki görülme sıklıkları SONUÇLAR 47,XY+21( Regüler Tip Down Sendromu) 47,XX+21 ( Regüler Tip Down Sendromu) 47,XX+18 (Edwards Sendromu) 47,XY+18 (Edwards Sendromu) 45,X (Turner Sendromu) 69,XXX (Triploidi) 47,XY+13 (Patau Sendromu) 47,XX+13 (Patau Sendromu) 47,XXY (Klinefelter Sendromu) 47,XYY 47,XXX 47,XX+mar 46,XY[18]/47,XY+mar[1]/48,XY+mar+mar[1] 47,XXY[5]/46,XY[26] 46,XX[6]/47XX+mar[2] 45,X[30]/46,XY[9] 47,XXY[7]/46,XY[90] (%7) 47,XX+21[26]/46,XX[17] (Mozaik Down Sendromu) 47,XY+mar[1],46,XY(24) 46,XX[12]/47,XX+mar[38] XY (%72), XXY (%28) Toplam Sayısal Anomaliler N 35 27 8 4 6 4 4 1 2 1 1 3 1 1 1 1 1 1 1 1 1 105 (%80.76) P-015 İSTENMEYEN GEBELİKLERDEN KORUNMADA YÖNTEM SEÇİMİNİ ETKİLEYEN PARAMETRELER Mehmet Çınar1, Rıfat Taner Aksoy1, Demet Kokanalı1, Aytekin Tokmak2, Yasemin Taşçı1 1 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara ÖZET Amaç: Aile planlaması kliniğimize başvuran ve istenmeyen gebeliklerden korunmak için bir yöntem kullanmak isteyen hastaların seçtikleri yöntemler ile demografik ve klinik özellikleri arasındaki ilişkiyi araştırmak. Gereç ve Yöntemler: Ekim 2015-ocak 2016 tarihleri arası Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı E.A. Hastanesi Aile Planlaması polikliniğine başvuran ve kontraseptif yöntem kullanmak isteyen 252 kadında; yaş, gebelik ve doğum sayısı, evlilik süresi, hastaların öğrenim durumları, sistemik hastalıklarının olup olmaması ve seçilen korunma yöntemi gibi parametreler değerlendirildi. Bulgular: Çalışma grubunu oluşturan kadınların yaş ortalaması 28.41±5.22 yıl, ortalama evlilik süresi 9.4±6.2(0-12) yıl, gravida 3.1±1.6 (0-7) ve parite: 2.6±1.4 (0-5) idi. En sık kullanılan yöntem koitus interruptus olup (% 30.6), diğer yöntemler, sıklık sırasına göre; rahim içi araç (RİA) (%29.7), oral kontraseptifler (%15.1), kondom (%11.5), tüp ligasyonu (% 3.1), depo progesteron (%9.12), cilt altı implant (%0.8) idi. Kadınların eğitim düzeyi yükseldikçe, implanon, oral kontraseptif, ve RİA kullanımı artmaktaydı (P<0.05). Sonuç: İstenmeyen gebeliklerden korunmada etkin kontraseptif yöntemlerin seçimi ile daha sağlıklı ve etkin bir kontrasepsiyon sağlanması için reprodüktif dönemdeki kadınların eğitim düzeyinin yükseltilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Kontraseptif yöntemler, istenmeyen gebelikler, eğitim düzeyleri Tablo 1. Olguların demografik özellikleri Değişkenler Min/Maks Ortalama±Sd Yaş 22-42 28.41±5.22 Gebelik sayısı 0-7 3.1±1.6 Doğum sayısı 0-5 2.6±1.4 Abortus sayısı 0-4 1.82±1.12 Yaşayan çocuk sayısı 0-5 2.14±1.54 Evlilik süresi 0-12 9.4±6.2 Tablo 2. Hastaların seçtikleri doğum kontrol yöntemleri tercihlerinin eğitim durumlarına göre dağılımı. Kİ RİA OK Kondom DP BTL CAİ n=77 n=75 n=38 n=29 n=23 n=8 n=2 (% 100) (%100) (%100) (%100) (%100) (%100) (%100) 38 28 11 6 12 3 - (%20.6) (%52.1) (%37.5) 12 7 3 (%41.3) (%30.4) (%37.5) 11 4 2 2 (%38.1) (%17.5) (%25.0) (%100) 1-5 yıl (%49.5) (%37.3) (%29.0) Öğrenim 6-11 Süresi yıl 22 24 17 (%28.5) (%32.0) (%44.7) 17 23 10 - ≥12 yıl (%22.0) (%30.7) (%26.3) Kİ: koitus interruptus, RİA: rahim içi araç, OK: oral kontraseptif, BTL: Bilateral tüp ligasyonu, DP:Depo progesteron, CAİ:cilt altı implant P-016 İKİZ GEBELİKLERDE 22-26. GEBELİK HAFTALARINDA ÖLÇÜLEN SERVİKAL UZUNLUĞUN ERKEN DOĞUMU ÖNGÖRMEDEKİ ROLÜ 1 Türkan Dikici Aktaş 1Mehmet Çınar, 1Selen Yaman, 1Sevgi Ayhan, 1Nuri Danışman. 1 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Özet Amaç: İkiz gebeliklerde 22-26’ıncı gebelik haftalarında ölçülen servikal uzunluğun (CL) erken doğum eylemini öngörmedeki rolünü araştırmak Gereç ve Yöntemler: 75 ikiz gebede 22-26’ıncı gebelik haftalarında CL ölçüldü. Preterm eylem bulguları olanlar (erken membrane rüptürü, vajinal kanama), sistemik hastalığı olanlar çalışmadan dışlandı. 37. Gebelik haftasından önce spontan doğum eyleminin başlaması erken doğum kabul edildi. Bulgular: 63 ikiz gebe sezaryen ile doğurtuldu ve 10 (% 13.3) bebeğin yenidoğan yoğun bakım ihityacı oldu. Ortalama CL ölçümü 37±7.26 mm idi. 20(%27) hasta preterm eylem tehdidi tanısı ile hospitalize edildi. 46 hasta 37. Gebelik haftasından once doğurdu ve ortalama CL ölçümü 37.63±6.53 mm idi. 29 hasta termed doğurdu ve ortalama CL ölçümü 38.64±6.23mm idi. ROC analizine gore CL ölçümü preterm eylemi öngörmede öncü bulundu. Eğri altında kalan alan, cut off değer, sensitivite ve spesifite sırasıyla 0.794, 34.95 ve %70-80 idi (p=0.029). Sonuç: İkiz gebeliklerde, 22-26. gebelik haftalarında ölçülen servikal uzunluk ölçümü preterm eylemi öngörmede faydalı olabilir. Anahtar kelimeler: İkiz gebelik, servikal uzunluk, erken doğum Tablo 1. Hastaların klinik ve demografik özellikleri. n = 75 Sigara (n%) İkiz gebelik oluşumu Ailede ikiz gebelik öyküsü Doğum şekli Yenidoğan YBÜ ihtiyacı Doğum tartısı (ilk bebek) Doğum tartısı (ikinci bebek) n % + 4 5.3 - 71 94.7 ART 24 32 spontan 51 68 + 43 57.3 - 32 42.7 vajinal 12 16 sezaryen 63 84 Tek bebek 4 5.3 Heriki bebek 6 8 1000-1500 g. 6 8 1500-2500 g. 36 48 2500 ↑ 33 44 1000-1500 g. 9 12 1500-2500 g. 41 54.7 2500 ↑ 25 33.3 Table 2. Servikal uzunluk ile doğumdaki gestasyonel hafta arasındaki ilişki. GW at birth ≤28 week 28 – 32 week 32 – 35 week 35 – 36.9 week ≥37 week n 2 10 18 16 29 Şekil 1.Servikal uzunluk ile 32. Haftaya kadar doğuranlar arasındaki rok analizi CL (Mean ± sd) 17.00±1.41 39.21±6.70 38.52±6.36 38.24±7.31 38.64±6.23 P-017 IVF GEBELİKLERDE İLK TRİMESTERDE YAPILAN UTERİN ARTER DOPPLER SONUÇLARI İLE GEBELİK SONUÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ Mehmet Çınar1, Hakan Timur1, Rıfat Taner Aksoy1, Aytekin Tokmak2, Ali İrfan Güzel1 Nafiye Yılmaz Karakaş1 1 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Özet Amaç: IVF gebeliklerde birinci trimester doppler sonuçlarının kötü perinatal sonuçları öngörmedeki rolünü belirlemek. Metod: Çalışmaya; çalışma grubu olarak, IVF tedavisi ile gebelik elde edilen 62 hasta ve control grubu olarak, spontan gebeliği olan 53 hasta dahil edildi. İlk trimesterde yapılan uterin arter doppler sonuçları, perinatal sonuçlar (doğum şekli, erken doğum, doğum tartısı, APGAR skoru ve yenidoğan yoğunbakım ünitesi ihtiyacı gibi değişkenler gruplar arasında karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışma grubunun yaş ortalaması 29.9 ± 4.7, control grubunun yaş ı 27.2 ± 4.2 yıl idi. Yaş, BMİ, doppler ölçüm haftaları, LUAPI ve RUAPI seviyeleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Doğum haftası, 1. dk APGAR skoru, doğum tartısı, yenidoğan YBÜ ihtiyacı, erken doğum oranlarıabort oranları, doğum şekli, uterin arter doppler LUASD, LUARI, RUASD, RUARI seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak farklı idi (p < 0.05). LUASD, LUARI, RUASD, RUARI seviyeleri; ile erken doğum oranları, Yenidoğan YBÜ ihtiyacı olan bebek sayısı ile pozitif korele, doğum tartısı ile negative korele idi. Sezaryen doğum ve preterm doğum çalışma grubunda daha yaygın idi. (p<0.05). Sonuç: Çalışmamıza göre, IVF gebeliklerinde ilk trimesterde yapılan uterin arter doplerinin kötü perinatal sonuçları öngörmede etkili olabileceğini düşünmekteyiz Anahtar kelime: IVF gebelikler, kötü perinatal sonuçlar, uterin arter doppler Tablo 1. Hastaların klinik ve demografik verileri. IVF group Control group P (n:62) (n:53) value Age (years) 29.9±4.7 27.2±4.2 0.08 BMI (kg/m2) 24.3±3.0 23.3±3.2 0.086 Gestational age at Doppler 6.1±0.8 6.8±1.0 0.102 Gestational age at birth 34.1±6.6 37.8±2.2 <0.001 Birth weight 2580±558 3265±455 <0.001 measurement Delivery type n (%) * 0.001 Vaginal delivery 21 (35.4) 32 (56.6) Caesarean section 33 (54.8) 19 (32) 5.7±1.2 7.6±2.4 <0.001 18 (33.3) 7 (13.7) 0.017 13 (24) 6 (11.7) <0.001 APGAR score NICU requirement n( %) Preterm birth n (%) Abortion n (%) 8 (12.9) 2 (3.7) <0.001 LUASD 7.0±2.4 5.6±2.7 0.007 LUARI 0.8±0.1 0.7±0.1 0.001 LUAPI 1.9±0.5 2.2±1.0 0.084 RUASD 7.3±4.8 4.5±2.2 <0.001 RUARI 0.8±0.1 0.7±0.1 0.033 RUAPI 2.4±1.2 2.1±1.0 0.601 * : 1 minute APGAR score, LUASD : left uterine artery systole-diastol ratio, LUARI : left uterine arteryresistance index, LUAPI : left uterine artery pulsatility index, , RUASD : right uterine artery systole-diastol ratio, RUARI : right uterine arteryresistance index, RUAPI : right uterine artery pulsatility index, NICU : neonatal intensive curve unit. Tablo 2. Dopler sonuçları ile kötü perinatal sonuçlar arasındaki korelasyon. LUASD LUARI RUASD RUARI CC p CC P CC p CC P Preterm birth 0.193 0,043 0.155 0,028 0,272 0,004 0,248 0,009 Birth weight -0,255 0,017 -0,201 0,062 -0,032 0,024 - 0,003 0,281 NICU 0,145 0,028 requirement NICU : neonatal intensive curve unit 0,226 0,016 0,046 0,744 0,007 0,041 Şekil 1. Erken doğum ile doppler sonuçlarının rok analizi. Figure 2. Düşük doğum tartısı ile doppler sonuçlarının rok analizi. Figure 3. Yenidoğan YBÜ ihtiyacı ile doppler sonuçlarının rok analizi. P-018 NON-REAKTİF NST’Lİ FETÜSLERDE MCA DOPPLER ÖLÇÜMLERİ FETAL İYİLİK HALİNİN BELİRLEYİCİSİ OLABİLİRMİ? Mehmet Çınar1, Rıfat Taner Aksoy, 1Yasemin Taşçı 1 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Özet Bu tanımlayıcı çalışmada non-stress test sonucu non-reaktif olan fetuslarda mca doplerin fetal iyilik halinin bir belirleyicisi olup olamayacağını araştırdık. 99 term ve non-stress test sonucu non reaktif olan hastalara MCA doppler incelemesi yapıldıktan sonra; ikinci nst sonuçlarına gore iki gruba ayrıldı. Grup 1 (n=48) ikinci nst sonucu reaktifleşen hastalar, Grup 2 (n=51) ikinci nst sonucu non-reaktif olan hastalar olarak tanımlandı. Gruplar yaş, gestasyonel hafta, gravidite, parite, MCA doppler sonuçları açısından karşılaştırıldı. MCA doppler PI düzeyinin gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı olduğu görüldü (p < 0.05). Rok analizinde MCA doppler PI cut of düzeyi 15.51 (89.3sensitivite, %52.4 spesifite; %78,6-71,4 pozitif-negatif prediktif değer) olarak bulundu. Logistik regresyon analizinde MCA doppler PI < 1.51 olması persistan non-reaktif nst için bir risk faktörü olarak bulundu, odds ratio: 9.167 (2.103–39.958); p = 0.001. (95% confidence interval). Çalışmamıza göre; NON reaktif nst sonucu olan hastalarda MCA doppler ölçümlerinin fetal iyilik halini öngörmede bir belirteç olabileceğini düşünüyoruz. Anahtar kelime: Non-reaktif NST, MCA doppler, fetal iyilik hali Tablo I. Persistan ve reaktifleşen non-reaktif Nst hasta gruplarının demografik ve klinik özellikleri. Variables Group 1 Group 2 p -value (n=48) (n=51) (mean ± SD) (mean ± SD) Yaş (years) 27.46 ± 2.74 27.85 ± 3,15 0.644 Gestasyonel yaş(weeks) 38.61 ± 0.68 39.1 ± 0.75 0.084 Gravida 2.8 ± 0.66 2.46 ± 0.42 0.676 Parite 1.64 ± 0.62 1.71 ± 0.56 0.680 MCA doppler PI 1.67 ± 0.11 1.54 ± 0.14 0.001 MCA doppler RI 0.79 ± 0.21 0.85 ± 0.18 0.121 MCA doppler S/D 6.24 ± 1.21 6.38 ± 1.35 0.189 MCA doppler PSV (cm/sn) 47.21 ± 5.59 46.66 ± 4.88 0.722 GW: gestational week, MCA: Middle cerebral artery, PI: pulsatile index, PSV: peak systolic velocity, RI: resistance index, S/D: systolic/diastolic ratio p<0.05 is statistically significant. Tablo II. MCA doppler PI seviyesi için Rok analizi. AUC MCA doppler PI .760 SE 95 % CI Cut of value Sensitivity (%)-specificity (%) .741 .615-.906 1.51 89.3-52.4 MCA: Middle cerebral artery, p<0.05 is statistically significant. Şekil I. MCA doppler PI seviyesi için Rok analizi. P-019 ABDOMİNAL MYOMEKTOMİ GEÇİRENLERDE KOMPLİKASYONLAR VE KLİNİK PARAMETRELER İLE OBEZİTE ARASINDAKİ İLİŞKİ 1 Mehmet ÇINAR.; 1Rifat Taner AKSOY; 1Ali Irfan GÜZEL; 1Aytekin TOKMAK; 1İrfan Özer; 1 Nafiye Yilmaz; 1 Melike Doğanay. Özet Amaç: Abdominal myomektomi geçiren 273 hastada komplikasyonlar ve klinik parametreler ile obesite arasındaki ilişkiyi araştırmak. Metod: Hastalar BMI≤30 kg/m2 ve BMI > 30 kg/m2 olacak şekilde iki gruba ayrılarak demografik, pre-op ve post-op klinik parametreleri karşılaştırıldı. Bulgular: Yaş, gravid, myom çapı (DOF), post-op hb, hastanede kalış süresi ve komplikasyonlar obez ve non-obez iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi (p<0.05). Obez gruptaki hastaların DOF ve komplikasyonları (kanama, post-op ateş, yara yeri enfeksiyonu, ileus gibi) daha fazla idi. Sonuç: Çalışmamızın bulgularına göre; abdominal myomektomi geçiren hastalarda obezite klinik sonuçları etkilemektedir. Anahtar kelimeler: myom, abdominal myomektomi, obesite Tablo 1. Hastaların klinik ve demografik bulguları. Variables Patients with BMI>30 (n:90) 41.7±4.1 P Age (years) Patients with BMI≤30 (n:183) 36.0±4.0 Gravidity (min-max) 2 (1-4) 3 (1-5) <0.001 Parity (min-max) 1 (1-4) 2 (1-5) <0.001 Abortion 0.0±1.0 1.0±1.0 <0.001 BMI (kg/m2) 27.0±2.2 31.9±1.5 <0.001 DOF (cm) 6.0±2.0 7.0±2.0 <0.001 Pre operative Hb (g/dL) 12.7±1.3 12.4±1.3 0.052 Post operative Hb (g/dL) 11.1±1.6 10.4±1.6 0.002 Urea (mg/dL) 26.3±7.6 25.7±7.2 0.546 Creatinine (mg/dL) 0.7±0.1 0.7±0.1 0.439 AST(U/L) 18.0±3.7 19.5±6.7 0.234 ALT(U/L) 15.1±6.0 17.6±10.2 0.053 Platelet (x103/µL) 271.5±89.8 283.7±84.2 0.261 WBC (x103/µL) 7.1±2.6 7.1±2.7 0.391 AFP (mg/L) 2.1±1.8 2.4±1.6 0.075 NLR 2.2±1.1 2.0±1.0 0.187 DHS (days) 2.8±1.0 3.3±1.8 0.001 <0.001 BMI: body mass index, DOF: diameter of fibroid,, Hb; hemoglobin, AST; aspartate transaminase, ALT; alanine transaminase; WBC; white blood cell, AFP; alpha-fetoprotein, NLR; neutrophil/ lymphocyte ratio, DHS; duration of hospital stay. p<0.05 is considered statistically significant., Tablo 2. Hastaların BMI ile demografik ve klinik parametrelerinin korelasyonu. Variables CC P Age 0.484 0.000 Gravidity 0.248 0.000 Parity 0.212 0.000 Abortion 0.150 0.013 DOF 0.239 0.000 Preoperative Hb -0.127 0.036 PO Hb -0.188 0.002 PO Gravidity -0.230 0.000 PO Abortion -0.150 0.013 Urea -0.020 0.742 Creatinine 0.043 0.483 AST 0.072 0.235 ALT 0.123 0.043 Platelet 0.098 0.107 WBC -0.052 0.391 CA125 -0.032 0.599 CA19.9 -0.030 0.622 AFP 0.108 0.075 NLR -0.080 0.188 ES TX 0.131 0.030 DHS 0.211 0.000 PO complicaiton 0.187 0.002 DOF; diameter of fibroid, Hb; hemoglobin, PO; postoperative, AST; aspartate transaminase, ALT; alanine transaminase; WBC; white blood cell, AFP; alpha-fetoprotein, NLR; neutrophil/ lymphocyte ratio, ES TX; erythrocyte transfusion, DHS; duration of hospital stay. CC; correlation coefficient, p<0.05 statistically significant. Tablo 3. Gruplar arasında ameliyat endikasyonları, myom yeri ve komplikasyonların karşılaştırılması. Variables Indication for surgery Pain Infertility Menometrorrhagia Malignancy suspicious Pelvic pressure Total POF Subserosal Submucousal Intramural Total Early Complication Haemorrahge Bowel Injury PO Fever Hysterectomy Haematoma Total Late Complication Wound Infection Dehiscence Ileus Total Patients with BMI≤30 n(%) Patients with BMI>30 n(%) P value 57 (31.2%) 20 (10.9%) 51 (27.9%) 1 (0.5%) 54 (29.5%) 183 (100%) 16 (17.8%) 8 (8.9%) 39 (43.3%) 1 (1.1%) 26 (28.9%) 90 (100%) 0.013 47 (25.7%) 3 (1,6%) 133(72.7%) 16 (17.8%) 2 (2.2%) 72 (80%) 0.337 9 (64.4%) 1 (7.1%) 2 (14.3%) 1 (7.1%) 1 (7.1%) 14 (100%) 10(71.4%) 0 4(28.6%) 0 0 14(100%) 0.046 11 (45.8%) 1 (4.2%) 12(50%) 24(100%) <0.001 0 1 (50%) 1 (50%) 2(100%) Es Tx (Unit) 0 ≥1 175(95.6%) 8 (4.4%) 183(100%) Total 80 (88.9%) 10 (11.1%) 90 (100%) 0.142 Blood Group ARH+ BRH+ 0RH+ ABRH+ ARHBRH0RHABRH- 64 (34.5%) 27 (30%) 0.430 31 (17.0%) 23 (25.6%) 52 (28.5%) 22 (24.5%) 3 (1.6%) 4 (4.4%) 8 (4.5%) 1 (1.1%) 15 (8.3%) 8 (8.9%) 9 (5.0%) 4 (4.4%) 1 (0.6%) 1 (1.1%) Total 183(%100) 90 (100%) POF; place of fibroid, Es Tx; erythrocyte suspension transfusion, PO; postoperative. Data are presented as n (%). Pearson Chi Square test and Fisher Exact test were used. p<0.05 is considered statistically significant. Tablo 4. Myomektominin erken ve geç komplikasyonları için risk faktörleri Outcome: Complication SE Wald P OR 95% CI DOF 0.114 0.832 0.362 1.109 0.888–1.386 Nulliparity 0.434 0.015 0.904 1.054 0.450–2.469 CA-125 0.010 6.541 0.011 1.025 1.006–1.044 Non–subserosal 0.677 6.833 0.009 5.875 1.557–22.160 PAS 0.459 0.004 0.947 1.031 0.419–2.537 BMI 0.087 17.787 0.000 1.446 1.218–1.717 BMI: body mass index, DOF: diameter of fibroid, PAS: previously abdominal surgery, p<0.05 is considered statistically significant., P-020 ABDOMİNAL MYOMEKTOMI GEÇİRENLERDE LEİOMYOMA BOYUTLARI İLE KLİNİK VE DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER ARASINDAKI İLİŞKİ Mehmet Çınar1; Rıfat Taner Aksoy1; Ali İrfan Güzel1; Aytekin Tokmak1; Okan Yenicesu1; Esma Sarıkaya1; Özlem Evliyaoğlu1. 1 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Özet Amaç: Leiomyomu olan hastalarda nötrofil/lenfosit oranı ile tümör markırları arasındaki ilişkiyi incelemek. Metod: Myomektomi yapılan 357 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar çıkarılan myom çapı 5cm’in altı (Grup 1, n=211) ve üstü (Grup 2, n=146) olacak şekilde iki gruba ayrıldı. Gruplar arasında; yaş, myom yerleşimi, BMI, gravidite, parite, peri/post op hemoglobin değerleri, nötrofil/lenfosit oranı (NLR), AFP, CA 125, CA 19-9, CA 15-3, CEA seviyeleri karşılaştırıldı. Bulgular: Ortalama yaş group 1 (n=211) için 38.02 ± 5.38 ve group 2 (n=146) için 37.80 ± 6.06 yıl idi (p = .751). Gruplar arasında yaş, BMI, myom yerleşimi, CEA ve AFP düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p > 0.05). Gravida, parite, preop ve postop hemoglobin düzeyleri, nlr, ca 125, ca 19-9, ca 15-3 seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak farklı idi (p<0.05) Sonuç: Çalışmamıza göre; birçok farklı paremetre uterin leiomyom gelişimini etkilemektedir Anahtar kelime: leiomyom, nötrofil lenfosit oranı, tümör markırı Tablo 1. Grupların klinik ve demografik özelliklerinin karşılaştırılması. Group 1 Group 2 (n=211) (n=146) (mean ± SD) (mean ± SD) Age (years) 38.02 ± 5.38 37.80 ± 6.06 0.751 BMI (kg/m2) 27.35 ± 3.26 28.49 ± 3.06 0.478 Gravida 1.50 ± 1.40 2.02 ± 1.59 0.005 Parite 0.77 ± 1.09 1.36 ± 1.25 <0.001 21 18 0.618 179 149 0.812 48 41 0.214 Preoperatif and postoperatif Hb farkları 1.67 ± 1.15 1.7 ± 1.23 0.04 Afp 2.39 ± 0.11 1.54 ± 0.14 0.145 Ca 125 17.79 ± 9.45 21.69 ± 15.17 0.011 Ca 19-9 12.53 ± 8.58 17.12 ± 10.97 <0.001 Ca 15-3 13.67 ± 7.77 16.34 ± 8.03 0.006 Cae 1.15 ± 0.98 1.18 ± 0.80 0.082 NLR 2.18 ± 1.19 2.59 ± 2.03 0.040 Variables Submucous (n) Yerleşim Intramural (n) Subseros (n) BMI : Body Mass İndex, NLR : Neutrophil / Lymphocyte oranı p -value Table 2. <5cm uterin leiomyoma olanlarda eğri altında kalan alan (AUC), cut of değerler ve sensitivite, spesifite. AUC SE 95 % CI Cut of Sensitivity (%)-specificity (%) value p value NLR .595 .034 .528-.662 1.80 72.3-56.4 .006 Ca 125 .573 .035 .505-.641 13.95 71.3-61.2 .037 Ca 19.9 .629 .034 .563-.694 12.46 68.4-51.1 <.001 Ca 15.3 .599 .034 .532-.667 12.15 67.6-59.1 .004 NLR : Neutrophil to Lymphocyte Ratio, p < 0.05 Figure 1. NLR, afp, ca 125, ca 19.9, ca 15.3 seviyeleri için <5cm leiomyomu olanlarda roc analizi. (p < 0.001). P-022 ENDOMETRİAL POLİP GELİŞİMİNDE OXİDATİF STRES MARKIRLARININ ROLÜ 1 Özlem Gün Eryılmaz; 1Mehmet Çınar; 1Şule Özel; 1Rahime Bedir Fındık; 1Hatice Kansu; 1Gülnur Özakşit. 1 Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Özet Amaç: Endometrial polip gelişiminde oxidatif stres markırlarının rolünü araştırmak. Methods: Anormal uterin kanama şikayeti ile başvuran ve transvajinal sonaografi sonucuna göre endometrial polipten şüphelenilen 28-47 yaş arası 49 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara ofis histeroskopi uygulandı ve ofis histeroskopi sonucu endometrial polip çıkan 22 hasta çalışma grubu (grup1), endometrial patoloji saptanmayan 27 hasta kontrol grubu (grup 2) olarak kaydedildi. Gruplar; yaş, BMI, catalase (CAT), xsantine oxidase (XO), malondialdehyde (MDA) seviyeleri açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Gruplar arasında yaş ve BMI açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. CAT, XO, MDA seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi (p<0.05). Ortalama polip çapı17.95 ±0.45 mm ve ortalama polip sayısı 1.54 ± 0.67 idi. Sonuç: Çalışmamıza göre, serum catalase, xsantine oxidase ve malondialdehyde seviyeleri endometrial polibi olan hastalarda fark gözeten bir parametre olarak kullanılabilir. Anahtar kelime: Endometrial polyp, oxidative stress, Catalase, Xsantine oxidase, Malondialdehyde, enflamasyon Tablo 1. Demografik ve klinik özelliklerin gruplar arasında karşılaştırılması. Variables Group 1 Group 2 (n=28) (n=22) P-value (mean±SD) (mean±SD) Age (years) 36,86 ± 4,95 36,33 ± 4,19 0,687 BMI (kg/m2) 26,53 ± 2,57 26,62 ± 3,41 0,913 Polyp diameter (millimeter) - 17.95 ±0.45 The number of polyp (n) - 1.54 ± 0.67 Catalase (IU/mg) 1,00 ± 0,66 1,69 ± 1.36 0,024 Xsantine Oxidase (IU/mg) 0,00185 ± 0,0008 0,00259 ± 0,0014 0,026 Malondialdehyde (nmol/mg) 0,0211 ± 0,1528 0,0322 ± 0,0213 0,038 BMI: body mass index, p<0.05 is statistically significant. Tablo 2. Eğri altında kalan alan (AUC), cut of değerler ve sensitivity and specificity for MCA doppler PI levels in patients. AUC SE p 95 % CI Cut of value Sensitivity (%)-specificity (%) catalase .673 .081 .038 .515-.832 1,05 72.7-66.4 xsantine oxidase .662 .079 .045 .507-.816 0.0015 86.4-41.7 malondialdehyde .668 .079 .041 .513-.822 0.015 77.3-46.5 p<0.05 is statistically significant. Tablo 3. Endometrial polip için risk faktörleri. Catalase β S.E. Wald Odds ratio 95% CI p 0.796 0.372 4.58 0.45 0.21-0.93 0.032 Xsantine oxidase 1.064 0.59 5.63 0.22 0.11-0.62 0.017 malondialdehyde 0.998 0.478 2.95 0.36 0.28-1.02 0.041 p<0.05 is statistically significant. Şekil 1. Catalase, xsantine oxidase and malondialdehyde seviyeleri için rok analizi.