TELEVİZYON, ŞİDDET VE ÇOCUK 11 ve 13 yaşındaki, kamuflaj
Transkript
TELEVİZYON, ŞİDDET VE ÇOCUK 11 ve 13 yaşındaki, kamuflaj
TELEVİZYON, ŞİDDET VE ÇOCUK 11 ve 13 yaşındaki, kamuflaj elbiseli, birçok tabanca ve uzun mevzili tüfek taşıyan iki öğrenci, yangın alarmıyla bahçeye topladıkları öğrencilere ateş açtı ve 4 kız öğrenci ve bir öğretmen öldü (10 Mart 1998,Sabah). 9 yaşındaki Volkan izlediği filmdeki asılma sahnesinin nasıl olduğunu annesine sordu ve sonra odasına çıkıp kendisini astı; 14 yaşındaki Sandy Charles kurbanının yağını içenlerin uçabileceği mesajını veren “Müvekkilim Warlock” adlı filmi 10 kez izledikten sonra film kahramanı gibi uçabilmek için 7 yaşındaki Thimpsen adlı çocuğu öldürdü, derisini yüzdü ve yağını eritip içti (29 Mart 1998, Gazete Pazar). Pokemon adlı çizgi filmdeki kahramanlara özenen 4 yaşındaki Ferhat, oturduğu apartmanın 7. katından atladı (30 Ekim 2000, Radikal). 4 yaşındaki “Örümcek Adam” Mehmet, annesine gelip neden kendi elinden de iplik çıkmadığını sordu. Oysa yaklaşık bir makara iplik yutmuştu. Ninja Kaplumbağa hayranı 7 yaşındaki Onur, ismiyle çağrılınca bakmıyordu. O bir Ninja’ydı. Arkadaşlarıyla oluşturdukları çetede hepsi birer Michalengelo ya da Donatello’ydu. Annesine ve ablasına sevgisini yumruk ya da tekme atarak gösteriyordu. Bir sabah çok erken saatte okuldan eve döndü. Burnu kanıyordu ve gözünde darbe izleri vardı. Annesinin zorlamalarına rağmen uzun süre konuşmadı. Sonra yavaş yavaş zafer kazanmış komutan edasıyla “Onlara derslerini verdik. Artık okulda tek Ninja Kaplumbağalar biziz” dedi (Yanık,1994, s.64). Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlar televizyondaki şiddetin çocuklar üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğundan yanadır. Dış dünyaya karşı kendimizi korumak için kapıyı kilitlerken, yoksa asıl tehlike evin içinde mi?Şiddet günlük hayatımızda o kadar yer buluyor ki, tehlikesiz görerek çocuklarla beraber izlediğimiz haberlerde dahi kendini gösteriyor; üstelik en vahşi haliyle. Günde 6 saat televizyon izleyen çocuğun, yılda 5590 civarında cinayet, ölüm, intihar gibi birçoğu planlanmış, bıçakla, silahla ya da döverek yaralama görüntüsüne maruz kaldığını ve 15 yaşına kadar bir çocuğun 45 bin cinayet, yaralama ve şiddet izlediğini belirten Zuhal Baltaş haklı olarak soruyor devamında: “ Biz yılda acaba 5590 kez iyi çocuk olmasını söylüyor muyuz?” (29 Mart 1998, Milliyet). Stanford Üniversitesi’nden Albert Bandura çocuklara, ekranda elinde bir sopayla büyük kuklalara saldıran bir adam gösterir. Daha sonra çocuklar kuklayla baş başa kaldıklarında aynen izledikleri adam gibi kuklalara saldırmaya başlarlar. Aynı çocuklara aynı sahneler yeniden izlettirilir; fakat bu kez kuklalara saldıran adama çevreden gelen adamlar saldırır ve dayak atarlar. Çocuklar yeniden kuklalarla baş başa bırakılır; ancak bu sefer çocukların saldırganlığının yatıştığı görülür. Bandura, öğrenmenin sosyal ortamda gerçekleştiği üzerinde durmaktadır. İlk yetişkinliğe kadar olan çağlarda çocuk her yönüyle gelişim içindedir (psikolojik, fiziksel, sosyal vb.). Bu gelişim sürecinde çocuk her türlü uyarıcıya olabildiğince açıktır. Bu, çocuğun gelecekte bir kimlik sahibi olabilmesi ve sosyalleşmesi için kaçınılmazdır. Şu andaki birey geçmişinden (çocukluğundan) bağımsız değildir. Çocuğun, şiddeti algılayışı yetişkinin algılayışından doğal olarak farklıdır. “İlk deneyimler her zaman son deneyimlerden daha güçlü ve kalıcıdır. Bu nedenle; yetişkinlere oranla daha kolay şekillenen çocuk beyni, tanık olduğu şiddet olaylarını bir sünger gibi emer; bu olaylar çocuğun beyninde derin izler bırakır (Oskay,1999, s.4). Erken yaş çocukları bilişsel ve duyuşsal gelişimlerinin başında olduklarından onların şiddeti algılayışı, yorumlayışı daha basittir. Ve bu yüzden de değerlendirmeleri daha zayıftır. “İlk çocukluktan itibaren çocuklar kendilerine model olarak seçtikleri televizyondaki dizi kahramanlarının özelliklerini günlük yaşamlarına ve oyunlarına yansıtmaya başlarlar. Televizyondaki dizi kahramanı, çeşitli davranış ve hareketleriyle,çocuktaki saldırganlık dürtülerini harekete geçirebilir ve onu saldırgan yapabilir. Çünkü çocukta dürtülerini dizginleme yeteneği çok zayıftır. (Yavuzer,1996, s.245)”. 3-6 yaşındaki çocuk gördüğü filmlerdeki sahnenin gerçek olup olmadığının ayrımına varamaz (işlem öncesi dönem). 718 yaş gördüklerinin farkındadır ancak film yapımcıları bu sahneleri o kadar gerçekçi verirler ki, onlar bile kendilerini bu sahnelerin etkisinden kurtaramazlar. Çocuğun taklit yoluyla yaşama taşıdığı şiddet içeren olumsuz davranışlar sosyal kabul görürse bu davranışın niceliksel artışı kaçınılmazdır ve şiddet içeren davranış başka alanlara da taşınacaktır (oyun, okul, sosyal ilişkiler). Ekrandaki kahramanın, sorunlarını kaba kuvvetle çözdüğünü gören çocuk aynı davranışı günlük yaşama taşıyacaktır ve bu davranışların, dolaylı ya da dolaysız ödüllendirilmesi (görmezden gelme, okşama, gülümseme), davranışın pekişmesine neden olacaktır. Çocuğun gelişiminde etkili olan kitap ise, çocuğun hayatında –ders kitapları hariç- yer bulamamaktadır. Kitaplarda yer alan şiddet ile televizyonda yer alan şiddet karşılaştırıldığında şöyle bir değerlendirme ortaya çıkıyor: “Kitap okurken sayfalardaki olayları kendi zihninde canlandırması gereken çocuklar, hayal güçlerinin aşırı hallerde bir tampon vazifesi görmesiyle etkiyi yumuşatmış olmaktalar. Bunun sebebi, bir hikayeyi okurken hayallerinde yarattıkları “görüntülerin” kendi yerleşik normlarıyla uyum içinde olması yüzünden, doğal olarak kabul etmekte zorlanabilecekleri aşırılıklardan törpülenmiş olmalarıdır.” (Turam,1997, s.392). Şiddet görüntülerinin sık sık ve yinelenerek artması, çocuk üzerindeki olumsuz etkiyi artırmaktadır. Çocuğun şiddetten etkilenme derecesini etkileyen faktörler; şiddetin izlenme sıklığı, ailenin eğitim durumu ve aile içi ilişkiler, içinde yaşanılan toplum ve toplumdaki şiddet algılayışı, kronolojik yaş, kişilik özellikleri vb.’dir. Ancak çocuğun günlük hayatta karşılaştığı şiddet, televizyondaki şiddetten daha yıkıcıdır. Gerek televizyonda gerekse günlük yaşamda şiddete maruz kalan çocuklarda görülen tepkilerden bazıları şu şekildedir: Aşırı hareketlenme, çevresine zarar verme, saldırgan davranışları taklit, sadizm, saldırgan davranışın cezalandırılması sonucu umutsuzluk ve suçluluk, şiddete duyarsızlık, insan hayatının değersizliğine inanç, sorunları şiddetle çözmeye teşebbüs, gerçekle hayali ayıramama, aşağılık duygusu, uç oranda içe/dışa dönüklük, güvensizlik,uyum sorunları. Eğitime yönelik çalışmalarda televizyon çok önemli bir yere sahiptir; ancak ne yazık ki, çocukların eğitimine yönelik programlar yeterli değildir.