sistematiğin esasları
Transkript
sistematiğin esasları
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ BİYOLOJİ BÖLÜMÜ SİSTEMATİĞİN ESASLARI Doç.Dr. Metin DIĞRAK Yrd.Doç.Dr. Ahmet İLÇİM Kahramanmaraş-2002 ÖNSÖZ Sistematiğin Esasları ders notu Biyoloji Bölümü Lisans öğrencilerine temel sistematik bilgisini vermek için hazırlanmış ve bir eğitim-öğretim döneminde bitecek şekilde olmasına özen gösterilmiştir. Ders notunun başında Sistematiğin tarihçesi ele alınmıştır. Daha sonra taksonomik kategoriler ve taksonların isimlendirilmesinde dikkat edilecek hususlar anlatılmıştır. Taksonomide kullanılan karakterler, Herbaryum teknikleri ve Bazı özel grupların herbaryumunun nasıl yapılacağı da ders notu içerisinde özetlenmiştir. Eserin öğrencilere ve ilgililere yararlı olmasını dileriz. Kahramanmaraş-2002 Doç.Dr. Metin DIĞRAK Yard.Doç.Dr. Ahmet İLÇİM İÇİNDEKİLER 1. 2. 3. 3.1. 3.2. 3.3. 4. 4.1. 4.2. 4.3. 4.4. 4.5. 4.6. 4.7. 5. 5.1. 5.1.1 5.1.2 5.1.3 5.1.4 5.1.5 5.1.6 5.1.7 5.2. 5.3. 5.4. 5.5. 6. 6.1. 6.1.1 6.2. 6.2.1 6.2.2 6.2.3 6.2.4 ÖNSÖZ ................................................................................................... GİRİŞ ..................................................................................................... TARİHÇE .............................................................................................. TAKSONOMİK KATEGORİLER ....................................................... Tür Kategorisi .......................................................................................... Tür altı Kategoriler ................................................................................... Türüstü Kategoriler .................................................................................. TAKSONLARIN İSİMLENDİRİLMESİ ............................................. Taksonların İsimlendirilmesi ..................................................................... Latince İsmin Yazarı ................................................................................ Tip Çeşitleri ............................................................................................. Öncelik .................................................................................................... Aktarma ................................................................................................... Ayırma ..................................................................................................... Latince Kelimeleri Okumada Bazı Kurallar ............................................... TAKSONOMİDE KULLANILAN KARAKTERLER ........................ Morfolojik Karakterler .......................................................................... Bitkinin Hayat Formu ............................................................................... Bitkinin Kökü ........................................................................................... Bitkinin Gövdesi ...................................................................................... Bitkinin Yaprağı ....................................................................................... Bitkinin Çiçeği ve Çiçek Durumları .......................................................... Bitkinin Meyvası ...................................................................................... Btikinin Tüy Durumu ............................................................................... Anatomik Karakterler ........................................................................... Palinolojik ve Embriyolojik Karakterler .............................................. Sitolojik Karakterler .............................................................................. Fitokimyasal Karakterler ...................................................................... HERBARYUM TEKNİKLERİ ............................................................. Çiçekli Bitkilerin Herbaryumu .............................................................. Bitki Toplanması, Kurutulması ve Etiketlenmesi ....................................... Bazı Özel Grupların Herbaryumu ........................................................ Açık Tohumluların Herbaryumu ............................................................... Sukkulent ve Dikenli Bitkilerin Herbaryumu ............................................ Sucul Bitkilerin (Potamogetonaceae, Najadeceae ...) Herbaryumu ............ Palmiyelerin (Arecaceae) Herbaryumu ............................................................... Sayfa 2 5 6 11 11 12 13 13 13 17 18 19 19 20 20 21 23 23 24 24 25 29 32 33 34 35 40 44 46 47 47 53 53 54 55 55 6.3. Çiçeksiz Bitkilerin Herbaryumu ....................................................................... 55 6.3.1 6.3.2 6.3.3 6.3.4 6.3.5 6.4. Su Yosunlarının Herbaryumu ................................................................... Mavi Yeşil Alglerin Herbaryumu .............................................................. Diyatomelerin Herbaryumu ....................................................................... Deniz Yosunlarının Herbaryumu ............................................................... Tatlı Su Yosunlarının Herbaryumu ........................................................... Mantarların Herbaryumu ..................................................................... 56 56 56 57 58 59 6.4.1 Mantarların Toplanması ............................................................................ 59 6.4.2 6.4.3 6.4.4 6.4.5 6.4.6 6.5. 6.5.1 6.5.2 6.6. 6.7. 7. Mantarların Korunması ............................................................................. Renkli Mantarların Saklanması ................................................................. Yeşil Bitkilerin Parazit Mantarlarla korunması .......................................... Kültür Mantarlarının Stoklarda Saklanması ............................................... Mantarların Kuru Olarak Saklanması ........................................................ Likenlerin Herbaryumu ......................................................................... Likenlerin Toplanması .............................................................................. Likenlerin Saklanması ve Etiketlenmesi .................................................... Ciğerotları ve Karayosunlarının Herbaryumu ..................................... Eğreltilerin Herbaryumu ....................................................................... KAYNAKLAR ....................................................................................... 59 59 60 60 60 60 60 61 61 62 63 1. GİRİŞ Taksonominin anlam ve amacı Taksonomi, canlıların sınıflandırılması bilimidir. Hayvan ve Bitki Taksonomisi olarak ikiye ayrılır. Bitki ve hayvan taksonomisi, yeryüzünde yetişen bitki ve hayvan çeşitlerini, bunların adlandırılmalarını, farklılık ve benzerliklerini, yeryüzünde yayılışlarını ve kısa habitat özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Taksonominin birinci amacı; yukarıda sayılan özellikleriyle bitki ve hayvanları tanımlamak, ikincisi ise, elde edilen bilgileri çeşitli araştırmalar şeklinde bilim adamları ve uygarlığın yararına sunmaktır. Bitki sistematiği doğadaki tüm bitkileri tanıyıp bunları akrabalık ilişkilerine göre sınıflandırmayı amaçlar. Bunun içinde; 1-Her bir taksonun veya türün kendine özgü özelliklerinin neler olduğunu tespit etmek 2-Hangi özelliklerin belirli taksonlar da ortak olduğunu, farklılık ve ortak özelliklerin hangi biyolojik sebeplerden ileri geldiğini bulup ortaya koymak 3-Taksonların içerisindeki varyasyonlara ulaşmak 4-Bitkilerin birbirleriyle olan doğal akrabalık derecelerini göz önünde tutarak ve filogenetik gelişimlerine dayanarak inceleyip küçük ve büyük topluluklar halinde gruplandırmak gibi temel görevleri yapar. Ayrıca sistematik; 1-Dünyadaki mevcut canlıların organik yapı farklılıklarını belirler ve onları tertipli bir düzen içinde sıralar. 2-Hayatın menşeine ait filogenetik bilgileri verir. 3-Evrimle ilgili önemli olayları açığa çıkararak bunların biyolojinin diğer kolları tarafından çalışılması için zemin hazırlar. 4-Biyolojinin tüm kollarında ihtiyaç duyulan bulguları temin etmeye çalışır. 5-Tıbbi ve ekonomik bakımdan önemli olan organizmaların araştırılmasını ve biyolojinin uygulamalı dallarında çalışılmalarını sağlar. 2. SİSTEMATİĞİN TARİHÇESİ Bitki sistematiğinin tarihi insanın doğada belirmesiyle başlar. Bitkilerin ot-çalıağaç, yenen-yenmeyen, zehirli zehirsiz şekilde ayrılmaları ilk sınıflandırmalardan sayılır. Sonradan insanların ilgileri arttıkça bitkilerde daha başka özellikler de bulunmuş ve sınıflandırmaları da bu özelliklere göre yapılmıştır. Bitki sistematiği çeşitli devreler geçirerek M.Ö. dördüncü asırdan sonra gelişmiştir. Bu devreleri 4’e ayırarak incelemek mümkündür. 1. Devir: Theophrastus Devri M.Ö. 370-285 (Bitkilerin Habitat Özellikleri Üzerine Kurulan Sistemler) Bitkiler habitat özelliklerine göre ağaç, çalı ve ot olarak ayrılır. Bu sınıflandırma sisteminin ilk yazılı eserini veren kişi, botaniğin babası olarak kabul edilen ve Aristonun öğrencisi olan Theophrastus (M.Ö. 370-285) dur. De Historia Plantarum adlı eserinde 480 bitkiyi bu özelliklerine göre sınıflandırmıştır. Bu eserinde bitkileri ağaçlar, çalılar ve yarı çalılar ve otsu bitkiler olarak 4’e ayırmıştır. Theophrastus’un çalışmaları daha ziyade Botaniğin diğer dallarında görülür. Tohumların çimlenmesi, fidelerin gelişmesi ve kökün çimlenme esnasında ortaya çıkan ilk organ olduğunu belirtmiştir. Yaprakların şekil ve gövde üzerinde sıralanış tarzlarına göre sınıflandırılması gibi konuları açıklamıştır. Bundan başka bitki habitatlarına işaret etmiş, ortamla ilişkilerini ve dağılışlarını inceleyerek Bitki Coğrafyasının ve Bitki Ekolojisi’nin temelini atmıştır. Theophrastus devrinden sonra Romalılar Devrinde M.S. 64 yılında Dioscorides, bitkileri az çok familyalar halinde gruplandırmış, çoğu tıbbi olan 600 bitki türünden bahsetmiştir. Bitki ve hayvan sistematiğinin gelişmesinde, M.S. 800. yüzyıldan başlayarak İslam botanik ve zoolojistlerinin çalışmaları önemli yer tutmuştur. M.S. 1700’ lü yıllara kadar İslam botanik ve zoolojistlerinin yaptıkları bazı çalışmaları kısaca özetleyecek olursak; 8. Yüzyılda Cabir ibni Hayyam’ın botanik ve ziraat üzerindeki çalışmaları ile başlayan ve Ebu Nadr İbn-i Şumayl ve Ebu Zeyd el Ensari ile devam eden çalışmalarda; bitkilerin isimleri, morfolojik yapıları ve benzerlikleri üzerinde izahatları yapılmıştır. 9. Yüzyılda özellikle bitkilerin tıbbi izahatları yapılmıştır. Ali Rabban el Tebari’nin “Firdevs el-Hikmet” adlı eseri tıbbi konuları ihtiva etmektedir. Bu yüzyılda Ebu Hanife el Dinevari’nin “Kitab el-Nebat” adlı kitabında bitkilerin tarihi gelişimi ve yapıları incelenmiş ve bazı bitkilerin sınıflandırılması yapılmıştır. 10. yüzyılda İhvan el-Safa bitkilerin morfolojik ve genetik yapıları ile büyüme tarzlarını incelemiştir. İbn-i Sina, 7 bölümlük “tabiat Tarihi” ve “Şifa Kitabı” adlı eserleri ile bitkilerin farmakolojik yönlerini açıklamıştır. Aynı devrede İbn-i Bajjah, “İki Tecrübenin Kitabı” ile bitkilerin tıbbi yönlerini ve “Bitki Kitabı” ile de bitkilerin fizyolojik yapılarını araştırmıştır. 12 ve 13. Yüzyıllarında Endülüs’de (İspanya) floristik çalışmalar yapılımış ve Endülüs florası sınıflandırılmıştır. Bu devrede Abd el-Latif el-Bağdadi’nin “Kitab el-İfadat vel İtibar” adlı eserinde Mısır bitkilerinin sınıflandırılması yapılmıştır. İbn-i Baytar’da bu devrin ileri gelen simalarındandır. 14. Yüzyılda, önceki çalışmalardan iktibaslar suretinde ansiklopedik çalışmalar yapılmıştır. İbn-i el-Athir ve arkadaşlarının hazırladığı “Tuhfat el-Acaib” adlı eserde botanik konularına geniş yer verilmiştir. Bu gelişmelerden sonra, 1470-1670 yılları arasında botanik tarihinde “Herbalistler” olarak bilinen Alman, İngiliz ve İtalyan botanikçileri bitkiler üzerinde tekrar çalışmaya başlamışlar ve bilhassa pratikte kullanılan bir çok bitkileri inceleyerek bunları sınıflandırmaya gayret etmişlerdir. Bunların eserlerine “Herbal=Ot Kitabı” adı verilmektedir. 2. Dönem: Linnaeus Devri 1707-1778 (Sayısal Sınıflandırma Üzerine Kurulan Suni Sistemler) Bu dönemin özelliği, bitkilerin şekil özellikleri ve doğal akrabalıkları dikkate alınmaksızın tanımlamada kolaylık sağlayacak özelliklerine göre sınıflandırılmasıdır. Bu peryodun en ünlü botanikçisi Carl Linnaeus (1707-1778) dir. Kısaca Linne olarak tanımlanan bu ünlü kişi, botanik ve zoolojini babası olup gelmiş geçmiş en büyük sistematikçidir. Hayatı boyunca pek çok yer gezen, gören ve inceleyen Linne sayısız eser vermiştir. En büyük eserlerinden Systema Naturae (1735) de pek çok bitki, hayvan ve mineralin sınıflandırmasını yapmıştır. Genera Plantarum adlı eserinde bitki genuslarını ve bunların özelliklerini vermiştir. Species Plantarum (1753)’da ise bitki türlerini adlandırmış ve sınıflandırmıştır. Linne’nin sistematiğe katkısı iki yoldan olmuştur. Birincisi; seçtiği karakterleri bitkinin diğer kısımlarına oranla ortam şartlarından daha az etkilenen üreme organlarına dayandırması ve böylece de eşeysel bir sınıflandırma anlayışını gelişmesidir. İkinci önemli katkısı ise Gaspard Bauhin’in önerdiği binominal isimlendirmeyi (nomenklatür), (ikili adlandırma) geliştirmesidir. Bununla beraber bitki sistematiğini bilimsel esaslar içerisinde açıklamaya çalışan bilim adamı John Ray (1628-1705) olmuştur. İngiliz botanikçisi olan Ray, en önemli eseri olan Historia Plantarum’da Doğal Sistemin temelini atmıştır. Ray bitkileri iki gruba ayırmış; Birinci grup, basit yapılı bitkiler olan alg, mantar, karayosunları ve eğrelti otlarını; ikinci grupta ise tohumlu bitkilkeri içine almaktadır. Bunları da monokotiledon ve dikotiledon olarak ikiye ayırmıştır. Bütün bu çalışmaları daha da ileri götüren ve Modern Botaniğin babası kabul edilen İsveçli bilim adamı Linne bitkileri isimlendirmede modern bir metot ortaya koymuştur. Bir bitkinin iki adla (genus ve tür) anılması Linne ile başlar. Bu nedenle Linne’nin adlandırdığı bitkilerin hemen hemen tamamının isimleri bugün de geçerlidir. Linne sisteminde, bitkileri çiçek morfolojisine, (stamenlerin sayı, durum ve uzunluklarına) göre 24 gruba ayırmıştır. Bunları da dişi organların sayısına göre 58 ordoya ayırmıştır. Örneğin 1. sınıf 1 stamenli bitkileri, 2. sınıf 2 stamenli bitkileri,…. 10. sınıf 10 stamenli bitkileri içermektedir. 3. Dönem: Tabii Sınıflandırma Devri, 1859 (Şekil İlişkileri Üzerine Kurulan Sistem) 18. yüzyıl ortalarına doğru tüm kıtalardan Avrupa’nın önemli botanik merkezlerine sayısız bitki geldi. Bunların çoğu yeni türdü ve sınıflandırılmaları gerekiyordu. Bunlar üzerinde yapılan araştırmalar gösterdi ki bitkiler arasında Linne’nin sisteminde olduğundan daha belirgin ve kullanışlı morfolojik benzerlikler vardır. Bu sırada bitkilerin organografisi ve fonksiyonları hakkındaki bilgiler de oldukça gelişmişti. Bu bilgilerin ışığı altında, bitkilerin doğal şekil ilişkileri tespit edilerek sınıflandırma buna göre yapıldı. Böylece bu peryotta yapılan sınıflandırmalar “Doğal Sistemler” olarak kabul edildi. Bu dönemin başaltıcısı olan İtalyan Andrea Caesalpina (1519-1603), ilk gerçek bitki sistematikçisi olarak kabul edilmektedir. De Plantis adlı eserinde 1520 adet bitkileri otsu veya odunsu oluşları, ovaryumlarının alt ve üst durumlu oluşu, meyvanın lokulus sayısı, hücre özsuyunun sütlü oluşu ya da olmayışı gibi bir takım yapısal karakterleri seçmiştir. Ayrıca araştırıcı Fagales, Leguminaceae, Umbelliferae, Cruciferae, Compositae ve Boraginaceae gibi doğal grupları da tanımlayabilmiştir. Doğal sınıflandırma sistemlerine en büyük katkıları olanlar Fransız De Jussieu’lerdir. Dört kişilik botanikçi Jussieu ailesinden olan özellikle sonuncusu Antoine Laurent de Jussieu, bitkileri Akotiledon, Dikotiledon ve Monokotiledon olarak üç gruba, bunları da Apetalae, Petalae, Monopetalae ve Diclinae olarak alt gruplara ayırmıştır. 1789’da yayınlanan “Genera Plantarum” adlı eserinde bitkiler 15 sınıf ve 100 ordoya ayrılmıştır. Bu ordoların çoğu bugün familya olarak modern sistematik kitaplarında kullanılmaktadır. Jussieu’lardan sonra sınıflandırmada Candolle’ler dönemi başlamıştır. Baba Agustin Pyramus de Candolle (1778-1841) tarafından başlatılan bu dönemde yapılan sınıflandırma Jussie’lerin sistemin daha ayrıntılı işlenmiş bir biçimidir. 1827 yılında yayınlanmaya başlayan “Prodromus Systematis Naturalis Regni Vegetabilis” adlı eserde o güne kadar bilinen tüm bitkilerin sınıflandırma ve deskripsiyonları yapılmıştır. 17 ciltlik bu büyük eserin ilk 7 cildi bizzat kendisi tarafından, 10 cildi ise oğlu Alphonse de Candolle tarafından hazırlanmıştır. Bu eserde çiçekli bitkiler 161 familyaya ayrılmış olup bunların hemen tümü bugün kullanılmaktadır. Avusturalya’lı Endlicher (1805-1849), bitkileri Tallophyta (Algler, Funguslar ve Likenler) ve Cormophyta (Karayosunları, Eğreltiler ve Tohumlu Bitkiler) olarak iki Kingdom’a ayırdı. “Genera Plantarum adlı eserinde 6835 genusu sınıflandırdı. Fransız Brongniart (1770-1847), tohumlu bitkileri Phanerogamae, tohumsuzlara Cryptogamae adını verdi ve sistemini buna göre yaptı. Daha sonraları İngiliz John Lindley (1779-1865) ise kendisinden önceki sistematikçilerden daha ileride bir sistem gelişirdi. Doğal akrabalıkları en iyi biçimde yansıtan bu sistem İngiltere ve Amerika’da geniş ölçüde kabul edildi. Bu dönemin en önemli sistemi kuşkusuz Bentham-Hooker sistemidir. İngiliz George Bentham (1800-1884) ve Joseph D. Hooker (1817-1911) üç ciltlik “Genera Plantarum” adlı eserde o güne kadar bilinen tüm tohumlu bitki türlerini kendilerine özgü bir sistem içinde sınıflandırdılar. Genusların tüm özelliklerini kapsayan bu sistem, De Candelle’nin sistemine az çok benzemekte ise de bir çok yönleriyle farklıdır. Eserde adı geçen tüm genus ve bunların önemli türleri araştırıcılar tarafından bizzat görülmüş ve dikkatle incelenmiştir. Büyük genuslar “Subgenus ve Seksiyonlara” ayrılmıştır. Hatta bunları da Serilere ve Specieslere kadar ayırmıştır. Darvin teorisinin ortaya çıkışıyla bu peryotta kendiliğinden kapanmıştır. 4. Dönem: Filogeni Üzerine Kurulan Sistemler: Bu dönem Darwin’in “Türlerin Kökeni” isimli eserini yayınlamasıyla başlamıştır denilebilir. Bu eserin yayınlanmasından sonra (1859) sistematikçler büyük oranda Evrim teorisinin etkisinde kalmışlar ve artık türler arasındaki akrabalık derecelerine dayanan sınıflandırmalar yapma yoluna gitmişlerdir. Bu dönemin ilk önemli taksonomisti Alman Augst W. Eichler (1839-1887) dir. Eichler, sisteminin bitkiler arasındaki genetik ilişkiler üzerine kurmuştur. Bitkiler önce iki Subkingdom’a ayırdı: Cryptogamae ve Phanerogamae. Kriptogamları 3 Divisioya ayırdı: Tallophytes, Bryophytes ve Pteridophytes. Tallofitleri Algler ve Funguslar olarak iki gruba ayırdı. Bryofitleri 2 Classise (Musci ve Hepaticae) ayırdı. Phanerogamae’yi Gymnospermae ve Angiospermae olarak ikiye bunları da Monocotyleae ve Dicotyleae olarak ayırdı. Bugün yeryüzünde sınıflandırma sistemi en çok kullanılan taksonomist Alman Adolph Engler (1844-1930) dir. Esas olarak Eichlerin sistemini benimsemiş olmasına rağmen daha detaylı ve nomenklatür kuralları bakımından daha sağlam bir sistem kurmuştur. Engler kurduğu sistemi Prantl’la birlikte yayınladığı 20 ciltlik “Die Natürlichen Pflanzen Familien” (1887-1899) adlı eserde tanıttı. Eserin tüm dünya sistematikçilerince kabulünde en büyük rolü, tüm yeryüzü bitkilerini içermesi oynamıştır. Ayrıca, alglerden tohumlu bitkilere kadar bütün bitkiler için tayin anahtarları da vermiştir. Aynı zamanda eser bir çok resim ve şekille süslenmiştir. Engler bugün kabul edilenin aksine, Monokotiledonları Dikotiledonlardan daha ilkel kabul etmiştir. Ayrıca, petalsiz bitkileri de bileşik petallilerden daha ilkel saymıştır. Bununla beraber Englerin sistemini bugün de olduğu gibi kabul eden bir çok sistematikçiler vardır. Englerden sonra gelen bazı taksonomistler, bazı değişikliklerle yeni sistemler ileri sürdüler. Bunlar arasında Wettstein (1862-1931), Bessey (1845-1915), Hans Waller (18691932)’ın adları sayılabilir. Ontogeni: Bir canlının yumurtadan itibaren ergin bir fert haline gelinceye kadar geçirdiği gelişme evrelerine denir. Filogeni: Bir canlının var oluşundan bugüne gelinceye kadar geçirdiği gelişme evrelerine denir. Bitkilerin sınıflandırılması bugün belirli bir sona ermiş değildir. Paleobotanik, Karşılaştırmalı Anatomi, Seroloji, Sitogenetik, Fitokimya ve Morfoloji bilim dalları geliştikçe sınıflandırma sistemleri de ister istemez değişecektir. 3. TAKSONOMİK KATEGORİLER Sistematik, bitkileri belirli taksonları içinde toplamayı amaçlar. Sınıflandırmada fertler veya topluluklar belirli özellikleri ile birbirinden ayrılırlar. Benzer karakterlere göre daha üst gruplarda toplanarak taksonomik kategoriler meydana getirirler. Kategori farklı sistematik düzeyi ifade etmektedir. Bir kategoriye girecek şekilde diğerlerinden ayrılmış gruplara takson denir. Yani herhangi bir basamaktaki sistematik gruba veya birime takson denir. Taksonlar ise kategorilerde yer almaktadır. Çoğulu taxa dır. Örneğin tür bir kategori olduğu halde, bu kategoride yer alan Ficus carica (incir) bir taksondur. Takson belirli bir canlı grubunu anlatmaktadır. Ordo Familya, Genus Species birer taksonomik grupdur ve aynı zamanda birer taksondur. Sistematikte kategoriler 3 grupta toplanmaktadır: 3.1. Tür Kategorisi Taksonominin temel kategorisidir. Anlam ve içeriği üzerinde oldukça uzun tartışmalar yapılmıştır. Yapılan tanımları 3 grupta toplanabilir. 3.1.1. Tipe Bağlı Tür Bunda esas olan Tip formudur. Tip sabit ve değişmezdir. Bu tipin özelliklerini gösteren bütün fertler aynı türdendir. Tipte olan farklılıklar ise yetersiz gelişmeden dolayıdır. 3.1.2. Nominalistik Tür Bu görüş sahiplerine göre tabiatta esas ve gerçek olan sadece fertlerdir. Tür tabiatta gerçek olarak değil düşünce olarak mevcuttur. Çünkü büyük miktardaki fertlerin sayılarını toplu olarak göstermek için bu terim kullanılmaya başlanmıştır. 3.1.3. Biyolojik Tür Günümüzde biyologların çoğu populasyona bağlı tür tariflerini kabul etmektedir. Buna göre tür “Birbirlerine ve ana babalarına fevkalade benzeyen, tabii şartlarda birbirleri ile çiftleşerek verimli döller meydana getiren fertlerin oluşturduğu topluluktur”. Diğer bir tanımla “Hem fiili ve hem de potansiyel olarak çiftleşebilen tabii populasyonlardır”. Populasyon ise “belirli coğrafik bir bölgeye yerleşen ve aralarında gen alışverişi olan fertler topluluğuna” denir. Böylece türün döl veren bir topluluk olmakla beraber genetik ve ekolojik bir birim olduğu da ortaya konmuştur. Biyolojik türler de sabit değildir. Kendi içerisinde daha alt birimlere ayrılır. Bunlar: -Politipik tür: İki veya daha fazla alt tür içeren türlere denir. -Monotipik tür: Alt tür içermeyen türlere denir -Simpatrik Tür: Aynı kökenli ve aynı coğrafi bölgedeki türlere denir. -Allopatrik Tür: Ayrı coğrafik bölgelerde bulunan türlere denir. -Sibling (ikiz) Tür: Morfolojik olarak birbirine benzeyen ancak aralarında üreme engeli olan türlere denir. -Kozmopolit tür: Dünyada geniş sahalara yayılmış türlere denir. -Kontinental tür: Belirli kıtalara yayılmış türlere denir. 3.2. Türaltı kategoriler: Alttür (subspecies) ve Variyete (varietas) olarak ikiye ayrılır. -Alt tür: Türün diğer benzeri alt bölümlerinden taksonomik olarak farklı ve coğrafi olarak sınırlandırılmış yerel popülasyonlardır. Alttürler arasında biyolojik olarak üreme engeli yoktur. Ancak deniz, dağ gibi coğrafi engeller sonucu bu gerçekleşemez. Yani kendi içinde kapalı bir sistem oluşur. Sadece kendi içinde gen alışverişi olan bu populasyon zamanla aynı türün diğer populasyonlarından ileri derecede farklılaşır ve bu durumda üreme engeli de oluşursa yeni bir takson ortaya çıkar. Suş (Irk) Escherichia coli ATCC 25925; E.coli DM; -Variyete: Aynı bölge içerisinde genetik olmayan farklılıklar sonucu oluşan bir birimdir. Bu farklılıkların oluşumunda ise, habitat, iklim gibi şartları rol oynar. Bazı araştırıcılar daha alt birimler de kullanırlar. Örneğin: Alttür içinde bulunan yerel populasyonlar için Irk terimi, Bir seri yakın populasyonlardaki bir karakterin yavaş ve sürekli değişimi Klan olarak isimlendirilir. Bunlardan başka sistematikteki durumu henüz belli olmayan gruplar için Form, Grup, Kompleks gibi taksonomik bir anlama sahip olamayan nötr terimler de kullanılmıştır. 3.3.Tür üstü Kategoriler Tür üstü kategoriler türde olduğu gibi belirli kriterlere göre tanımlanamamaktadır. Tür üreme izolasyonuna dayandığı halde, türüstü kategoriler daha çok evrimsel ilişkileri içerirler. Kısa tanım vermek gerekirse, yüksek takson diğerlerinden ayrılmış olan yakın türler topluluğudur ve dereceli bir sınıflandırmada aynı düzeydeki bütün taksonları içermektedir. Türden başlayarak yukarı doğru türüstü kategorileri şöyle sıralayabiliriz. Cins (Genus): Benzeri akraba cinslerden belirli şekilde ayrılan ve ortak kökenden geldiği kabul edilen bir veya bir grup tür içeren bir birimdir. Aile (Familya): Aynı kökenden geldiği kabul edilen bir veya bir grup cins içeren ve yakın akraba ailelerden belirli bir aralıkla ayrılan birimdir. Familyadan sonra gelen temel kategorilerse Takım (Ordo), Sınıf (Classis) ve Bölüm (Divisio) dur. Ayrıca bu kategorilerin alt ve üst birimleri de olabilir. Hepsinin üzerinde de Alem (Regnum) kategorisi bulunur. 4. TAKSONLARIN İSİMLENDİRİLMESİ (Nomenklatür Kuralları) Tayin (=Teşhis) taksonominin temelidir. Bir bitkinin (canlının) hangi taksonomik gruba sonuç olarak da hangi türe ait olduğunu saptamaktır. İki element arasındaki benzerlik ve farklıların belirlenmesi şeklinde de kabul edilebilir. En kesin olarak o konuda hazırlanmış Monografilerden yapılır. Monografileri yoksa flora veya fauna kitaplarından ve taksonomik gruplar üzerinde yapılan revizyon çalışmalarından tespit edilir. Monografi: Bir takson (örneğin ordo, familya, genus) üzerine yapılan ve o taksonun yeryüzündeki tüm türlerini içine alan ve geniş kapsamlı bir taksonomik araştırmadır. Flora: Bir kıta, bir ülke yada bir bölgenin bütün bitkileri inceleyen taksonomik bir araştırmadır. Revizyon: Bir ülke yada bölgenin belirli bitki grupları (familya, genus) üzerinde yapılan taksonomik araştırmalardır. İnsanoğlu çevresinde bulunan veya yetiştiren bitkilerin isimlerini bilmek ister, merakını tatmin etmiş olurlar. Bitkiler hakkında değişik yönlerden bilgiler edinebilmek için çok sayıdaki bitki çeşidini bir grup altında toplayıp kolaylık sağlamak için bitkilerin isimlerinin öğrenilmesi şarttır. Eğer bitkinin adı bilinirse bütün soruların cevaplarını çeşitli yayınlarda bulur. Fakat önce adının bilinmesi gereklidir. Adlandırma yapabilmek için önce tayin edilecek bitkinin belirli özellikleriyle uygun bir şekilde elimizde bulunması şarttır. Bu örnek taze materyal olabileceği gibi bir herbaryum örneği de olabilir. Bundan sonra tayinde kullanılacak monografi, flora, revizyon kitaplarının olmasıdır. Ayrıca bunlara ilaveten kesit alma, ölçme gibi işlemlerde yarayacak bazı gereçlere ihtiyaç vardır. Sayıları çok fazla olan kolaylıkla tanınabilmesi ve incelenebilmesi için bunların akrabalık durumlarına göre gruplandırılması ve adlandırılması gereklidir. Adlandırma bilimsel olarak o bitkinin hangi cins ve türe ait olduğunu tespit etmek demektir. Buda ilk kez (1754) Linne’nin Species Plantarum (Bitki Türleri) isimli eserinin yayımlanmasından sonra uygulanmaya başlamıştır. Ancak bitki türlerinin çok oluşu ve verilen isimlerin yerel olması ayrıca aynı bitkiye farklı yerlerde farklı isimlerin verilmesi gibi nedenlerden dolayı karışıklık ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu isimler yöresel olup bilim dili olarak Latince kullanılmadığı için sonradan reddedilmiştir. Doğadaki canlıların isimlendirilmesinde Latince’nin esas alınmasının nedenleri vardır. Bilim adamları eserlerinde Latince kullanmasalardı sadece kendi ülkelerindeki insanlara hitap etmiş olurlardı, yani evrensel olmazdı. Halbuki canlıların isimleri Latince olduğu için tüm dünyada aynen kullanılmaktadır. Örnek: Pinus nigra, Ficus elastica, Escherichia coli, Saccharomyces cerevisiae Latince dünyada bugün konuşulan bir dil değildir. Diğer dillerde olduğu gibi yapı ve kök bakımından hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Bitki türleri ve diğer taksonlar daima birer bilimsel ad (isim) taşırlar. Bu isim 1737 yılında İsveçli Botanikçi Linne tarafından ileri sürülen Binominal Nomenklatür (ikili adlandırma) esasına göre verilir. Bu sistem dünyadaki tüm botanikçiler tarafından kabul edilmiştir. Bu sistemde bir bitkinin adı iki kısımdan meydana gelmiştir. Bu iki kısım bir arada olmadıkça bitkinin adı tam değildir. Bitkilerde tür adları ise cins adlarına bağlı ve bunun herhangi bir özelliğini belirten sıfatlar şeklinde olabildiği gibi bulunduğu ülkenin, şehrin, yörenin, dağın ve bulan kişinin adı da olabilir. Viola odorata (Viola: menekşe, odarata:kokulu) Populus alba (Populus:kavak, alba.beyaz) Linum anatolicum (Linum:keten, anatolicum:Anadolu’da yetişen) Paonia turcica (Paonia:şakayık, turcica: Türkiye’ye ait) Isatis erzurumica (İsatis:çivit otu, erzurumica:Erzurum’la ilgili) Tüm dünyada bitkiler hakkında bilgi alış verişinde bulunmak, bitki ve bitki grupları hakkında konuşulan ve yazılanları anlamak için öncelikle aynı bitkiden konuşulup yazıldığının tespit edilmesi, bu durumda bitki adının bilimsel olarak belirlenmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu nedenle adlandırma, bir kod’la düzenlenmekte ve böylece bitkiler, bitki kısımları ve bitki ürünleri hakkında iletişim bir temele dayanmaktadır. İsimlendirme kuralları 1959 yılında Montreal’de yapılan Uluslararası Botanik Kongresinde ele alınmış ve 1961’de “Uluslararası Botanik Adlandırma Kodu” (International Code of Botanical Nomenclature) taksonomik grup veya birimlerin düzeylerini belirleyen terimler ve her taksonomik gruptaki bitkilere uygulanacak bilimsel adlar ile uğraşmaktadır. Taksonun Tanımı: Herhangi bir basamaktaki taksonomik gruba takson adı verilir. Ordo, familya, genus ve species birer taksonomik gruptur, birer taksondur. -Familya’nın Üzerindeki Üst Birimlerin İsimlendirilmesi -Familya’nın üzerindeki taksonların latince isimleri belirli eklerle son bulur. Divisio (Bölüm) :-phyta Subdivisio (altbölüm) :-icae Classis (Sınıf) :-atae, -opsida Subclassis (altsınıf) :-ideae, -idea Ordo (takım) :-ales Subordo (alttakım) :-ineae Super ordo -Familya ve Familyaya bağlı Alt Birimlerin İsimlendirilmesi Familya adı, isim gibi kullanılan çoğul bir sıfattır. Genus isminin sonuna -aceae ekinin eklenmesi ile yapılır. Örneğin: Malvaceae (Malva cinsinden) Ericaceae (Erica cinsinden). Bu kurala uymayan durumlar da vardır. Örnek: Cruciferae (Brassicaceae, Brassica cinsinden); Leguminosae (Fabaceae, Faba cinsinden). Palmae (Arecaceae, Areca cinsinden), Gramineae (Poaceae. Poa cinsinden), Guttiferae (Clusiaceae, Clusia cinsinden),Umbelliferae (Apiaceae; Aplum cinsinden), Labiatae (Lamiaceae, Lamium cinsinden), Compositae (Asteraceae, Aster cinsinden), gibi yerleşmiş aile adları yerine, parantez içindeki yeni isimler yeni kurallar gereğince kullanılabilmektedirler. Familyaya bağlı alt birimlerin isimlendirilmesinde latince isimler şu eklerle son bulur. Subfamilia (alt aile) :-oideae Tribus (oymak) :-iae Subtribus (altoymak) :-inae Demiriz (1969)' in Türkçe isimlerin yerleştirilmesi ve bu Türkçe isimlerin belirli eklerle bitirilmesi için ileri sürdüğü ekler şunlardır: Takımlar için: lar (ler) Alt takım: sılar (siler, - suler,- süler) Aile :-giller Alta ile : siğiller (siğiller, -sugiller, -sügiller). -Cins ve Cinse Bağlı Alt Birimlerin İsimlendirilmesi Cins isimleri tekil bir isim veya isim olarak kabul edilen kelimedir. Baş harfi büyük yazılır. Cins isimleri: 1- Bitkiye çok eskiden verilmiş bir isim (Rosa citrus) veya bir kelimenin harflerinin yer değiştirmesi ile oluşan farklı isimlerden (Filago, Iflago, Logfia) olabilir. 2-Bitkilerin Latince ve Yunanca eski adlarından alınmış olabilir. Örnek; Avena (Yulaf), Laurus (Defne), Papaver (Haşhaş) bu bitkilerin Roma’lılar tarafından kullanılan Latince isimleridir. Scilla (Ada soğanı), Thuja (Mazı) bunlarda eski Yunanlılar devrinde kullanılmış ve Latinleşmiştir. 3-Bitkilerin diğer dillerdeki yerli adlarından alınmış olabilir. Alkanna Arapça’da (Hava Civa Otu ), Ginkgo Çin’ce, Havea Brezilya’da Kauçuk Ağacı anlamına gelir. 4-Şahıs adlarından alınmış olabilir. Nicotiana (Tütün) Büyükelçi Nicotina Bauhinina’nın adından alınmıştır. Victoria, Copernica gibi. 5-Bitkinin özellikleri ile ilgili Latince ve Yunanca kelimelerin birleşimi olabilir. Trifolium, Dianthus... Cinse bağlı alt birimlerin ismi, cins isminin arkasına alt birimin kısaltılmış şekli ve bunun arkasına alt birimin ismi ilk harfi büyük olarak yazılır. Örneğin: Arenaria L. subgen. Arenaria Minuartia L. subgen. Spergella (Fenzl) McNeill Gypsophila L. sect. Ensifolis Bark. -Tür ve Türe Bağlı Alt Birimlerin İsimlendirilmesi Bir bitkinin bilimsel ismi iki latince kelimeden oluşur. Birinci kelime türün ait olduğu cins ismidir, ikinci kelime ise tür için özel olan türü belirten kelimedir. Bu ikinci kelimeye epitet denir. Epitet bir sıfat veya isim olabilir. Eğer bu bir sıfat ise, cins adının cinsiyetine uygun olarak yazılmalıdır: Papaver somniferum gibi. Eğer epitet bir isim ise, bir şahıs ismi veya coğrafik bir yer ismi ise, bu kelime cins ismi ile tamlama yapmak üzere yazılır veya bu kelimeden sıfat türetilir. Örnek: Genista burdurensis, Astragalus altanii (Yasin ALTAN) gibi. Türe bağlı alt birimlerin ismi tür isminin arkasına alt birimin kısaltılmış şekli ve onun arkasında alt birimi belirten kelime yazılarak düzenlenir. Bu son kelime tür isminin epiteti gibi oluşturulur ve bir sıfatsa cinsiyetine uygun olarak yazılır. Örnek: Crataegus monogyna subsp. monogyna, Lonicera etrusca var. hispidula. Tür isminin dayandığı örneğe yanıt, tip’e karşılık olan türaltı taksonu, bu türün epiteti ile sıfatlandırılır. Örnek: Hypericum aviculariifolium subsp. aviculariifolium var. aviculariifolium. Tür Epitetlerinin Oluşması Herbir bitkinin sadece doğru bir bilimsel ismi vardır. Bu isim sadece o türe özeldir. Bilindiği gibi bu binomial diye bilinir ve bir cins ismi ve bir tür epitetinden ibarettir. Örneğin: Pinus nigra. Karaçam için binominal bir isimdir. Pinus cins ismi nigra tür epitetidir. Böylece, bir tür epiteti binominalin ikinci kısmı olarak tanımlanabilir. Sadece tür epiteti tek başına hiçbir zaman bir şey ifade etmez, Örneğin: nigra hiçbir zaman Karaçamı belirlemez, Nigra, siyah demektir. Pinus ile birleştirildiği zaman Karaçamı (Pinus nigra), Juglans ile birleştirildiğinde Karacevlzi (Juglans nigra), Fraxinus'la birleştirildiğinde karadişbudakı (Fraxinus nigra) adlandırmaktadır. Tür epitetleri isim ve sıfatlardan oluşur. Kelimenin başına veya sonuna takılar da konabilir. Latince'de, Türkçe'de görülmeyen bir cinsiyet durumu vardır. Bir isim ya dişi, ya erkek yada nötr olur. Her cinsiyet çoğunlukla farklı bir bitişle belirtilir. Örneğin: -us ile bitenlerin çoğunluğu erkek, -a ile bitenlerin hemen hepsi dişi, -um ile bitenler ise nötrdür. Bir sıfat veya diğer belirleyiciler, belirledikleri ismin cinsiyeti ile uygunluk göstermelidir. Bir isim cinsiyetine dayanan bir tek yalın hal takısına sahip iken, bir belirleyici çoğunlukla, üç farklı takıyı içerir. Bunlar belirlenen ismin cinsiyetine bağımlıdırlar, örneğin: Latince "tüylü (=hirsut) " sıfatı belirledikleri 3 farklı isme göre, Lathyrus, Lactuca ve Vaccinium cinslerinde 3 farklı şekilde, erkek, dişi ve nötr takılarla biterler; Lathyrus hirsutus, Lactuca hirsuta, Vaccinium hirsutum. Tür epitetlerinin kelimelerdir. Bunlar çoğu erkek, sıfatlardır veya sıfat anlamında dişi nötr takılar içerirler. veya kullanılan En genel Latince takıları E -us -er -is -r D -a -ra -is -ris N -um -rum -e -re Örnekler albus, .alba, album (Beyaz) niger, nigra, nigrum (Siyah) brevis, brevis, breve (Kısa) acer, acris, acre (Acı) -ans (elegans, nazik), -ens (repens, sürünücü), -or (bicolor) iki renkli), -x (simplex, basit) v.s. gibi belirleyici takılar, her üç cins içinde bir takı ile biter. Ömeğin: Ranunculus repens, Ludwigia repens ve Trifolium repens. Anma Epitetleri Şahıs isimleri, bazen özel epitetler olarak kullanılırlar Genellikle özel bir türü ilk defa bulan bir kadın veya erkeği anmak veya şeref vermek için kullanılır. Böyle durumlarda, tür epiteti. çoğunlukla, yalın halden ziyade, -in halindedir. Bir insanın adından alınan bir tür epitet aşağıdaki şekillerde oluşmuştur. 1. Eğer isim a dışında herhangi bir sesli harf ile biterse örneğin: e, i, o, u ile biterse, i harfi ismin sonuna eklenir, örneğin: Aster blakei J.Blake'in adına verilmiştir. 2. Eğer isim a ile biterse, e harfi eklenir. Crous blansae, Blansa'nın adına verilmiştir. 3. Eğer isim bir sessiz harf ile bitiyorsa, ii eklenir. Rubus grimesii. E. J. Grimes'in adına verilmiştir. Eğer isim -er ile biterse, sadece i eklenir, Solidago cutleri M.Cutter'in adına verilmiştir. 4. Eğer bir isim bir sıfat olarak kullanılırsa, belirlediği cins ile cinsiyet ve halde uygunluk göstermelidir. Rubus cardianus P. E. Cord'ın adına verilmiştir. 5. Eğer bir kadın ismi epitet olarak kullanılırsa, son takı dişi tekil -in halinde olmalıdır, örneğin: Crataegus coleae, Emma Jane Cole'nin adına verilmiştir. Açıklamalı Epitetler Tür epitetlerinin çoğu bir tür hakkında karakteristik olan özellikleri belirtir, örneğin: Aponia melonocarpa'da (melono siyah, carpa= meyva) meyvalann rengi; Astragalus emarginatus'da (emarginatus= yaprak ortada az derin veya yayık girintili) yaprak ucu; Paris quadrifolia'da (quadrifolia= 4 yapraklı) yaprak sayısı; Bellis perennis'te (perennis=çok yıllık) yaşam süresi; Senecio vernalis'te (venalis = ilkbaharla ilgili, İlkbaharda çiçek açan) çiçeklerime zamanı; Ammophila arenaria'da (arenarius=kumla ilgili, kumda yaşayan) habitat, Beta maritima (maritimus= denizde veya deniz kenarında bulunan, denize ait) bulunduğu ortam; Dianthus anatolicus'da (Anatolia = Anadolu) bulunduğu yer; Celastrus scandes’te (scandes= sarılıcı) büyüme şekli epitetlerde belirtilmiştir. Bitki kısımlarının isimleride ön veya arka eklerin beraberliğinde özel bir epitet oluştururlar, örneğin: biflorus iki çiçekli demektir. Burada ön takı olan "bi" iki anlamında flos çiçek anlamındadır. Petiolaris petiolü olan demektir. Petiolus, Petiolu, "-aris" de durumu bildiren son takıdır Bitki Kısımlarının İsimleri Bir bitkinin en belirgin kısımları kök, gövde, tomurcuk, yaprak, çiçek, meyva ve tohumdur. Bu kısımların Latince ve Yunanca karşılıkları şunlardır: Kök radix (L.); rhiza (Y.) Gövde caulis (L.). Tomurcuk gemma (L.); blastos (Y.), Yaprak folium (L.); phyllon (Y.), Çiçek flos (L.); anthos (Y.). Meyva fructus (L.); carpos (Y.) Tohum semen (L.); sperm (Y.). Örnekler Bir önek, bir kelimenin başına yerleştirilen bir veya daha çok harften oluşan bir elementtir. Aşağıda bazı önekler örnekleri ile verilmiştir. Sayıları belirten önekler: Uni- (L.): bir. Mono- (Y.): bir. bi- (L): iki. di- (Y.): iki tri- (L.Y.): üç. quadri- (L.): dört. tetra- (Y.): dört. quinque- (L.): beş penta- (Y.): beş sex- (L.): altı hexa- (Y.): altı septem- (L.): yedi hepta- (Y.): yedi octo- (L.): sekiz octo- (Y.): sekiz novem- (L.): dokuz ennea- (Y.): dokuz unifloris, bir çiçekli monoanthos, bir çiçekli bifolia, iki yapraklı diphyllus, iki yapraklı triangularis, üç köşeli quadrifolia, dör yapraklı tetraphyllus, dört yapraklı quinquefolius. beş yapraklı pentaphyllus, beş yapraklı sexangularis, altı köşeli hexagonus, altı köşeli septemlobus, yediloblu heptapetalus. yedipetalli octoflorus, sekiz çiçekli octoandrus, sekiz stamenli novemnervus, dokuz damarlı enneaphyllus, dokuz yapraklı amphi- (Y.): çift, iki çeşit centri- (L.): yüz dicha-, dicho- (Y.): iki diplo- (Y.): çift haplo- (Y.): tek multi- (Y.): çok myri- (Y.): sayısız Durum bildiren önekler: a-, ab- (L.): - den uzakta ad- (L.): karşı ambi- (L.): etrafında, amphl- (Y.): etrafında, her İki tarafında di-, dis- (L.): İkili dia- (L. Y.): arasında ecto- (Y.): dışında endo-, ento- (Y.): içinde epi- (Y.): üzerinde extra- (L.): dışında hyper-, hypero- (Y.) : yanında, infra- (L.) : altında inter- (L.) : arasında, aralarında intra- (L.): İçinde intro- (L.): içinde meto- (L. Y.): sonra, diğer ante- (L.): önce. önünde amti- (L. Y.): karşı apo- (Y.): aşağı, uzakta co-, com-, con- (L.): beraber de- (L): aşagıya doğru ob- (L.): karşı para- (Y.): yakını per- (L.): boyunca peri- (L. Y.): etrafında prae- (L.): önce, önünde sub- (L.): altında super-, supra- (L.): üzerinde* syn-, sys- (Y.): beraber trans- (L.): boyunca Şekillerle ilgili önekler: aniso- (Y.) eşit olmayan astro- (Y.) yıldızsı cerato- (Y.) boynuzsu cyath- (L.Y.);fincansı cyclo- (Y.) dairesel fili- (L.) ipliksi glossa- (Y.) : dilsi goni- (Y.) : köşeli holo- (Y.): tüm hetero- (Y.) : çeşitli, farklı lanci- (L.): merceksi nephro- (Y.) : böbreksi ophio- (Y.) : yılansı ortho- (Y.) : dik ovi- (L.): yumurtamsı pachy- (Y.) : kalın uro- (Y.): kuyruklu Büyüklükle İlgili Önekler: angusti- (L.): dar brachy- (Y.) : kısa brevi- (L.): kısa crassi- (L.) : kalın, kısa grandi- (L.): büyük Iso- (Y.): eşit lati- (L.): geniş lepto- (Y.): zayıf, ince longi- (L.): uzun macro- (Y.): büyük, dev mega-, megalo- (Y.): çok büyük micro- (Y.): küçük nano- (Y.): cüce parvi (L.): küçük platy- (L.): geniş steno- (Y.): dar tenui (L.) : zayıf, inc actino. (Y.): Işınlı,yıldız gibi anemo- (Y.): rüzgara ait chloro- (Y.): yeşil chryso- (Y.): sarı crypto- (Y.): gizli erio- CY.): yünsü flavi- (L.): sarımsı gamo- (Y.): birleşik gymno- (Y.): çıplak homo- (Y.): benzer, aynı laxl- (L.): gevsek lepido- (Y.): pulsu melano- (Y.): siyah, çok koyu neo (Y.): yeni odonto (Y): diş şekilli paleo (Y) eski sapro: Çürümüş pseudo: yalancı sarco: etli viridi: yeşil zygo:birleşmiş Son Ekler Bir son ek, bir kelimenin sonuna eklenen bir veya çok sayıda harflerden oluşan bir elementtir. Örneğin: Herba ismi (bitki) ve -arium (bir yerin yapıldığı veya korunduğu yer) birleştirince, herbarium birleşik kelimesi ortaya çıkmaktadır. Bu kurutulmuş bitkilerin bir kolleksiyonunu belirten nötr bir isimdir. Çok sayıda kelime kökenine eklenerek oluşturulan böyle bir kelime, isim veya sıfatlardır. Fakat, bunlar çoğunlukla sıfatlardır. -aceus. -a, -um (L.): benzeyiş, andırmak, crustaceus, kabuğa benzer, -aris. -is. -e (L.): akrabalık, malik olmak, petiolaris, sapa sahip, -aticus, -a, -um (L.): yetişme yeri. aquaticus, suda yetişen, -bilis. -is, -e (L.): yetenek veya kapasite. Sensibilis, duyarlılık kapasitesi. -bundus, -a, -um (L.): dolu, yoğun, floribundus, çiçekle dolu. -escena, -is, -s (L.): oluşmakta, flavescens, sarı -estris, -is, -e (L.): büyüdüğü yer. campestris, tarlalarda yetişir, -icola (L.): oturmak, ikamet etmek, saxicola, kayalar arasında bulunan, kayalar arasında yetişen, -ilis. -is. -e (L.): yetenek, kabiliyet, özellik, flexilis, bükülebilir eğrilebillr. -inus, -a, -um (L.): sahip olmak veya benzeyiş, velutinus, kadifeye benzer. -osus -a, -um (L.): yoğunluk, çokluk, foliosus, yapraklarla dolu. -utus -a, -um (L.): sahip olmak, comutus, boynuzlara benzer, boynuzlu Botanik isimlerindekl Renk, Yön, Coğrafya bölgeleri, bitki duru habitat özellikleri, mevsimler ve büyüklükler ile ilgili oldukça çok sayıdaki epitetlerden ancak bazılarına burada değinilmiştir. 4.2. Latince İsmin Yazarı Bir cins veya daha aşağı kategorilerin latince isimlerinin arkasından bir veya daha fazla kişi adının tam veya kısaltılmış olarak yazılmış olduğu görülür. Bu kişi latince ismi kurallarına göre ilk defa ortaya koyan ve bu ismi yayınlayan kimsedir. Bu kişiye latince adın yazarı denir. Örnek: Vicia caesarea Boiss.et Ball., Medicago polymorpha L. var. vulgaris (Benth.) Shinners. Latince ismin sonuna yazar isminin eklenmesi bitkide ismin kesinlik sağlaması içindir. Kesinliğin daha da doğrulanması istenirse latince ismin yayınlandığı kitabın veya derginin ismi, cildi, sayfası ve tarihi de yazılmalıdır. İki veya daha fazla alt birimi bulunan türlerde epiteti türün epiteti ile aynı olan alt birimin ardından tür yazarının ismi tekrarlanmaz. Örnek: Cytisopsis dorycniifolia Jaub. et Spach subsp. dorycniifolia. Bir latince ismi iki yazar birden yayınlamışsa iki yazarın isminin arasına “ve” anlamına gelen “et” kelimesi veya “&” işareti konur. Bir latince ismi birkaç yazar birden yayınlamışsa, kısaltma amacı ile ilkinin ismi yazıldıktan sonra arkasına “ve diğerleri” anlamına gelen “et al. terimi eklenir. Bir latince isim bir kişi tarafından teklif edilmiş, fakat onun tarafından yayınlanmamışsa, Nomen nodum; fakat daha sonra bir yazar bu ismi koruyarak onu geçerli bir şekilde yayınlamışsa, bu takdirde isim sahibinin ve yazarın adları sırası ile belirtilerek bu iki isim arasına “ex” kelimesi yazılır. Gerçek yazar ex kelimesinin ardından ismi yazılan kişidir. Örnek: Vicia cypria Kotschy ex Unger et Kotschy. Bazen yazarı ile birlikte bildirilmiş bir latince isimle, yazarın isminden sonra “in” kelimesi ile birleştirilerek eklenmiş başka bir yazar ismi onun bir yayını bildirilir. Bunun anlamı, yazarın latince ismi “in” den sonra verilen yayında yayınlanmış olduğudur. Örnek: Inula viscidula Boiss et Kotschy in Boiss. Fl. Or. 3: 188 (1875). 4.3. Tip Çeşitleri Geçerli şekilde yayınlanmış olmakla bir taksonun ismi o taksonda bulunan bir bitkiye devamlı olarak bağlanmış durumdadır. O bitkiye o ismin tipi veya TIPUS’u denir. Diğe tarifle bir taksonun (özellikle species) üzerinde ilk tayin yapılan örneğine “tip örneği” denir. Sonradan toplanan ve bu taksona ait olan örneklerin tip örneğiyle Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 25 kıyaslanarak gerçek ve doğru adının bulunmasına “tipifikasyon” denir. Tüm taksonomistler gerek tipifikasyon gerekse nomenklatür problemleri için Uluslararası Botanik Nomenklatür koduna başvurur. Bu kodda 7 ayrı tip örneği konu edilmiştir. -Holotypus (Holotip): Bir taksonomistin veya yazarın yeni bir türü tanıtırken veya tayin ederken bir kaç örnek içinden ideal olarak seçtiği örnektir. Bu örnekte türün bütün özellikleri mevcuttur. -Isotypus (Izotip): Holotipin benzeri veya eşi olan, etiketinde holotipin kayıtlarını taşıyan örneğe denir. -Syntypus (Sintip): Yeni tür değişik yerlerden toplanan birden çok örneklerle tayin edilmişse ve bunlardan belli biri holotip olarak seçilmişse bu taktirde örneklerden her birisi sintiptir. Değişik bölge holotipi’de denir. Türkiye’de pek çok tür tayin eden BOISSIER ‘in tipleri genellikle bu gruptandır. -Lectotypus (Lektotip): Holotip belirtilmemiş, kaybolmuş veya tahrip olmuş ise onun yerini tutacak bir örneğin seçilmesi gerekir. Bu örneğe Lektotip (Yedek holotip) denir. -Neotypus (Neotip): İsmin verildiği örneğin hepsi kaybolmuş ise, o grup ile çalışan araştırıcı, tip gibi iş gören bir bitki örneğini gösterebilir. Bu örneğe denir. -Paratypus (Paratip): Bir otör(=yazar) tarafından orijinal yayınla tanımlanmış holotip veya izotiplerden başka örneklerde gösteriyorsa bu örneklere denir. -Topotypus (Topotip): Tip örneğin toplanmış olduğu yerden toplanan her örneğe denir. 4.4. Öncelik Her taksonun ancak bir doğru ismi vardır ve bu isim kodun kurallarına uygun olmak şartı ile ona en erken tarihte verilmiş olan isimdir. Örnek: Ononis pubeacens L. (1771) (Kaysı kıran) ile Ononis calycina Lam. (1789) isimleri sinonimdir, yani bu isimlerin tipleri incelendiğinde birbirleriyle aynı oldukları görülür. Bu durumda daha önce yayınlanmış olan birinci isim geçerlidir, ikinci isim sinonim(=benzer) dir. Öncelik prensibinde, Linne’nin “Species Plantarum” adlı eserinde yayınlanmış çiçekli bitki isimlerinin hiç biri geçerli değildir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 26 4.5. Aktarma Taksonomistlerin tüm iyi niyet ve çabalarına rağmen tür isimleri bir çok durumlarda başarılı olmamaktadır. Yeni bilgilerin ışığı altında bir bitki grubu tekrar incelendiği zaman sistematik kategorideki yerinin değiştirilmesi gerekebilmektedir. Böyle bir aktarmada türü veya daha alt düzeyi belirten kelime yani epiteti geçerli ise bu epitet aynen korunur ve yeni tertibi isminin arkasından iki yazarında adı verilir. Birinci yazar ilk adın yazarıdır ve parantez içinde yazılır. Ikinici yazar değişikliği yapmış olan yeni tertibi adlandırmış yazardır. Örnek: Pisum ochrus L. 1753’te Linne tarafından verilmiş bir isimdir. De Candolle 1805’de bu türü Pisum cinsinden alıp Lathyrus cinsine aktarmıştır. Pisum ochrus ismi kod kurallarına uygun olduğu için De Candolle bu isimdeki epiteti korumuş ve yeni tertibi “Lathyrus ochrus (L.) DC” şeklinde yazmıştır. 4.6. Ayırma Taksonomik araştırmalar sonucunda bir türün iki veya daha fazla türe ayrılması gerekiyorsa eski türün epitetinin yeni türlerden birinde korunması zorunludur. Bu epiteti taşıyan tür isminin tipi başlangıçtaki türün ismi için belirtilmiş olan tiptir. Araştırmacı tarafından diğer türlere yeni isimler verilmelidir. 4.7. Latince Kelimeleri Okumada Bazı Kurallar Bilimsel olarak adlandırılan bir canlıya verilecek isimin geçerli olabilmesi için latince olarak yazılması gerekmektedir. Latince kendine özgü biçimde telafuz edilerek okunmalıdır. Latince kelimeler okunurken dikkat edilecek bazı kurallar şunlardır: Sesli harfler: Bilimsel isimlerdeki bütün sesli harfler okunur. Ancak bunlar kısaince veya uzun-kalın biçimde telaffuz edilir. Kalın telâffuz etmek için sesli harfin üzerine ^ işareti konur. İki sesli harf bir araya geldiğinde bir tek sesli harf gibi telaffuz edilir. Bilimsel isimlerde en çok ae, oe gibi harfler yan yana gelebilir. ae: Kalın e olarak okunur. Tüm familya ve alt familya isimleri bu harflerle son bulur. oe: Uzun ö veya kalın e olarak okunur. oi: Kısa oy olarak okunur. ou:Uzun u olarak okunur. eu:Uzun oy veya ö olarak okunur. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 27 ai: Uzun a olarak okunur. au:Uzun o olarak okunur. ie:Uzun i olarak okunur. C sessiz harfinin yayına e, i, y gibi yumuşak sesli harfler veya ae, oe gibi iki sesli harf geldiğinde Türkçe’deki s harfi gibi telaffuz edilir. (ce, ci, cy, cae, coe) Aynı şekilde e, i, y, ae, oe gibi harfler G harfinin yanına geldiğinde G harfi Türkçe’ deki C harfi gibi telafuz edilir. (Ge, Gi, Gy, Gae, Goe) C sessiz harfinin yanına a,o,u gibi kalın sesli harfler veya oi gibi iki geldiğinde Türkçe’deki K harfi gibi telafuz edilir. (Ca, Co, Cu, Coi) Aynı şekilde G harfinin yanına a, o, u, oi gibi harfler geldiğinde Türkçe’deki gibi okunur. Ch: Her zaman k sesi verir. Ph : Her zaman f sesi verir. S : İki sesli arasında z diye okunur. X : Ks diye okunur. Sh : Ş diye okunur. Rh : Uzun r diye okunur. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 28 5. TAKSONOMİDE KULLANILAN KARAKTERLER Bir bitkiyi başka bir bitkiden ayırmak veya onunla kıyaslamak için kullanılan yapı, şekil ve davranış özelliklerine “karakter” denir. Bir taksonomist bitkileri sınıflandırmak için, bitkilerin taşıdığı yüzlerce karakter arasından önemli ve belirgin olanlarını seçerek sınıflandırmada kullanır. Klasik taksonomide genellikle morfolojik ve anatomik karakterler kullanılır. Bugünkü modern taksonomide, bunlara ek olarak, palinolojik, emriyolojik, sitogenetik ve fitokimyasal karakterler kullanılmaktadır. Tek bir karaktere göre yapılan sınıflandırma genellikle yanlış olmaktadır. Sınıflandırmada seçilen karakterler: -Eşit ağırlıkta olmalı (Eşit taksonomik değer taşımalı) -Diğer karakterlerle korelasyon (uygunluk) göstermelidir. Bitkileri sınıflarken taşıdıkları karakterlerin ilkel (primitif) ve ileri oluşlarının büyük rolü vardır. Sınıflandırmada ilkel karakterler başa, ileri karakter taşıyan bitkiler sona konur. Bugün kabul edilen şekliyle ileri ve ilkel karakterler Tablo 1 de verilmiştir. Bunların her birine bir çok örnek verilebilir. Bir sistematikçi bu karakterleri göz önünde tutarak sınıflandırma yapar. Filogenetik sistemlerde, ilkel olarak kabul edilen bitkiler ileri karakter; ileri olarak kabul edilen bitkiler ise ilkel karakter taşıyabilir. Çünkü karakterler kalıtsal ve çevresel faktörlerin etkisiyle bir bitkide ileri gittiği halde, bazılarında çok geri kalabilir. Sınıflandırma bütün bu karakterlerin sentezidir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 29 Tablo 1. Günümüzde Sistematikte Kabul Edilen Şekliyle İleri ve İlkel Karakterler No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 İlkel Morfolojik Karakterler Ağaç ve çalı fomu Normal odunlu ve otsu Çok ve iki yıllık hayat Karasal hayat Iletim demetlerinin dairesel dizilişi Yaprakların spiral dizilişi Yaprakların basit oluşu Çiçeklerin hermafrodit oluşu Çiçeklerin dalda tek oluşu Çiçek organlarının spiral dizilişi Çiçek organlarının çok sayıda oluşu Çiçeklerin petal taşıması Petallerin serbest oluşu Çiçeklerin aktinomorf (çok simetri) ol. Ovaryumun üst durumlu oluşu Karpellerin serbest oluşu Karpellerin çok sayıda oluşu Tohumlarda endospermin bulunuşu Stamenlerin çok sayıda olması Stamenlerin serbest olması Basit meyva tipi Stipüllü yaprak tipi Bitkinin dikenli oluşu Normai bitki yapısı Normal bitki hayatı Kazık kök yapısı Monomorf vejetatif organ yapısı İleri Morfolojik karakterler Otsu form Sarılıcı odunlu ve otsu form Tek yıllık hayat Sucul hayat Iletim demetlerinin dağınık dizilişi Yaprakların dairesel ve karşılıklı dizilişi Yaprakların bileşik oluşu Çiçeklerin tek eşeyli oluşu Çiçeklerin çiçek durumunda oluşu Çiçek organlarının dairesel dizilişi Çiçek organlarının az sayıda oluşu Çiçeklerin petalsiz oluşu Petallerin bileşik oluşu Çiçeklerin Zigomorf (tek simetri) oluşu Ovaryumun orta ve alt durumlu oluşu Karpellerin bileşik oluşu oluşu Karpellerin az sayıda oluşu Tohumlarda endospermin bulunmayışı Stamenlerin az sayıda olması Stamenlerin bileşik olması Bileşik meyva tipi Stipülsüz yaprak tipi Bitkinin dikensiz oluşu Sukkulent bitki yapısı Epifit, saprofit, parazit hayat Saçak kök, rizomlu kök yapısı Heteromorf vejetatif organ yapısı Karakterlerin bazıları iyi bazıları kötü olabilir. Kötü karakterler genelde değişken olduğu için sistematikte kullanılmaz. Tüylülük, boy, renk tonları gibi... vb., kötü karakterler olup habitat özelliklerine göre değişirler. Sistematikte kullanılan iyi karakterler; 1. İncelenen örnekler arasında büyük varyasyonlar göstermemeli 2. Genetik yönden stabil(=kararlı) olmalı labil 3. Ortam modifikasyonundan etkilenmemeli 4. Kullanılan diğer karakterlerle korelasyon göstermelidir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 30 Sistematikte kullanılan temel karakterler 5 grupta toplanabilir. Bunlar; 1. Morfolojik Karakterler 2. Anatomik Karakterler 3. Palinolojik ve Embriyolojik Karakterler 4. Sitolojik Karakterler 5. Fitokimyasal Karakterler 5.1. Morfolojik Karakterler Günümüzde genetik, fitokimya ve palinoloji konularında bir hayli ilerlemeler olduğu halde, yine de, eskiden olduğu gibi, sistematikçiler morfolojik karakterleri kabul etmektedirler. Bunun nedeni, morfolojik karakterlerin elle tutulur gözle görülür olmasıdır. Morfolojik karakterler, arazide tutulan notlarla birlikte, bir sistematikçi için en geçerli kriterlerdir. Bu nedenle sınıflandırma hangi tip karaktere dayandırılırsa dayandırılsın morfolojik olarak ifade edilemiyorsa geçerli kabul edilmemektedir. Bugün filogeninin aydınlatılmasında önemli rol oynayan fosil araştırmalarda da morfolojik karakterler başta gelmektedir. Sistematikte kullanılan başlıca morfolojik karakterler şöylece sınıflandırılabilir: 5.1.1. Bitkinin Hayat Formu Bitkiler tomurcuklarının toprak yüzeyi ile olan durumuna göre hayat formlarına ayrılır. Bunlar bir bakıma bitkinin sistematikte çok işe yarayan çok yıllık odunlu ve otsu, iki yıllık ve tek yıllık otsu oluşunu da gösterir. Başlıca hayat formları şunlardır. -Fanerofitler (Yüksek bitkiler) -Kamofitler (Bodur bitkiler) -Hemikriptofitler (Yarı toprak altı bitkileri) -Kriptofitler (Geofitler-Yarı toprak altı bitkileri) -Terofitler (Kısa ömürlü bitkiler) 5.1.2. Bitkinin Kökü Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 31 Bitki sitematiğinde kökün de değeri büyüktür. Bitkiler genellikle kazık ve saçak kök olarak iki temel kök tipine ayrılır. Bunlarında bir çok alt tipi vardır. Sınıflandırmada bunların her biri ayrı önem taşır. Bitki köklerinin sistematikte kullanılan bazı tipleri Şekil 5.1.de gösterilmiştir. 5.1.3. Bitkinin Gövdesi Gövde bitkinin odunsu ve otsu oluşuna göre değişir. Ayrıca simpodial ve monopodial dallanışına göre de değişebilir. Bazı gövdeler basit olup yan dal taşımazlar. Ayrıca otsu bitkilerde bazen gövde bulunmayabilir, yaprak ve çiçekler doğrudan doğruya kökten çıkar. Kamofitlerin çoğu bu tiptendir. Bazı gövdeler de yaprak taşımaz. Bunlardan başka gövdeler bazı değişik yapılar da gösterir. Örneğin bazı bitkiler sürünücü, sarılıcı yada tırmanıcı özellikte olabilir. Geofitlerde olduğu gibi bazı gövdeler de ayırıcı karakter olarak kullanılmaktadır. Bitkiler genellikle herbaryuma getirilen kuru örneklerle tayin edildiğinden, özellikle otsu bitkilerin tayinini kolaylaştırmak için, bitki toplayıcıları bitkiyi kökü ile birlikte çıkarmalı ve mümkünse tüm olarak presleyip kurutmalıdır. Eğer imkan yoksa bitkinin arazide gözle görülen özelliklerini bir deftere not etmelidir. Böylece bitkinin tayin ve teşhisi büyük ölçüde kolaylaşır. metamorfoza uğrayarak soğan, yumru ve rizom şeklini alır. Bütün bu özellikler teşhiste Şekil 5.1’de Bitkilerde kök ve gövdenin sistematikte kullanılan bazı tipleri gösterilmiştir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 32 Şekil 5.1. Bitkilerde kök ve gövdenin sistematikte kullanılan bazı tipleri 5.1.4. Bitkinin Yaprağı Taksonomide kullanılan karakterlerin başında çiçek özellikleri, ikinci olarak da yaprak özellikleri gelir. Çiçekli bitkilerde yapraklar çok büyük yapısal ve fonksiyonel farklılıklar gösterir. Bu nedenle yapraklar çok değişik şekillerde sınıflandırılmaktadır. Tipleri şematik olarak aşağıdaki şekillerde gösterilmiştir. -Yaprak Damarlanmasına göre (Şekil 5.2.) -Yaprak Ayasına göre (Şekil 5.3a Basit yaprak; 5.3b Bileşik yaprak; 5.3c Parçalı yaprak) -Yaprak Dizilişine göre (Şekil 5.4.) -Yaprak Sap ve Dip kısmına göre (Şekil 5.5.) -Yaprak Kenarına göre (Şekil 5.6.) -Yapraktaki tüylülük durumuna göre (Şekil 5.7.) -Yaprak Uç Kısmına göre (Şekil 5.8.) Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 33 Bunların her birinin farklı şekilleri ayrıntılı olarak Botanik dersinde görülecektir. Bu ders notunda bazı örnekler verildi. Şekil 5.2. Yaprakların sistematikte kullanılan damarlanma şekilleri Şekil 5.3a. Yaprak ayasının sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan bazı tipleri Sistematiğin Esasları b) c) Dığrak&İlçim 34 Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 35 Şekil 5.3b ve c. Yaprak ayasının sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan bazı tipleri Şekil 5.4. Yaprak dizilişlerinin tipleri kısmına göre Şekil 5.5. Yaprak sap ve dip Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 36 Şekil 5.6. Yaprak kenar tiplerinin sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan bazı şekilleri Şekil 5.8. Yaprak uçlarının sistematikte kullanılan bazı tipleri 5.1.5. Bitkinin Çiçeği ve Çiçek Durumları Ne tip sınıflandırma olursa olsun çiçek özellikleri (Şekil 5.9a) göz önünde bulundurulmazsa sınıflandırma geçerliliğini yitirir. Bu bakımdan bitkinin çiçek özelliklerini iyi bilmek gerekir. Ayrıca çiçeklerin bitki üzerinde değişik yerlerde değişik düzende dizilerek çiçek durumlarını (İnfloresens) oluşturur. Çiçek durumları hem tür düzeyinde hem de tür üstü taksonların sınıflandırılmasında önem taşır. Şekil 5.9b’de çiçek durumlarının bazı tipleri gösterilmiştir. İdeal bir çiçek sepal, petal, erkek ve dişi organlarda oluşur. Bir çiçekteki sepallerin toplamına kaliks, petallerin toplamına korolla denir. Korolla tipleri Şekil 5.9c’de gösterilmiştir. Kaliks ve korollanın tümüne periyant denir. Kaliks ve korolla yaprakları serbest olduğu gibi bileşik de olabilir. Ayrıca birleşik tüp şeklinde, çanak şeklinde ... vb. olabilir ki bu özellikler bitki sınıflandırmasında önemli rol oynar. Stamenlerin sayısı, dizilişi, birleşik veya serbest oluşu, rengi, çiçek tablasından veya korollanın iç yüzeyinden çıkışı ... vb., ayrıca anterlerin şekli, büyüklüğü, açılma birimi ... vb sınıflandırmada büyük ölçüde kullanılır Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 37 Daha çok familya ve daha yukarı taksonların sınıflandırlmasında dişi organ özellikleri önemli yer tutar. Ovaryum durumları (Şekil 5.9d) sayısı serbest veya bileşik oluşu, çiçek tablası üzerindeki dizilişi, stilusları (Şekil 5.9d) sayısı ve şekli, bileşik ovaryumların kaç karpelden oluştuğu, tohum taslaklarının sayısı ve tutuma biçimleri gibi özellikleri de sınıflandırmada önemli yer tutar. Şekil 5.9a. Bir angiosperm çiçeğinin kısımları Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 38 Şekil 5.9b. Sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan Çiçek Durumlarının bazı tipleri Şekil 5.9c. Korolla tiplerinin ayırıcı karakter olarak kullanılan şekilleri Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 39 Şekil 5.9d. Ovaryum durumu ve stilüs tiplerinin sistematikte kullanılan özellikleri 5.1.6. Bitkinin Meyvası Bilindiği gibi meyvalar basit bileşik ve yalancı olmak üzere üç gruba ayrılır. Ayrıca basit meyvelerin bir çok tipleri vardır. Bunların her biri genus ve familya düzeyinde olduğu gibi tür düzeyinde de sınıflandırmada önem kazanır. Meyva içinde bulunduğu tohumların sayısı, biçimi, büyüklüğü ve yüzey süsleri ile renkleri de sınıflandırmada önemli yer tutar. Bununla beraber herberyum örneklerinde bu özellikler iyi görülmediğinden genellikle tayinde bunlar eksik kalmaktadır. Bazı mevye tipleri Şekil 5.10’da gösterilmiştir. Şekil 5.10. Sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan Meyve çeşitlerinin bazı tipleri Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 40 5.1.7. Bitkinin Tüy Durumu Bitkilerin gövde, yaprak, çiçek ve meyveleri çıplak olabildiği gibi değişik biçimlerde tüylerle de örtülü olabilir. Tüylülük ortam koşullarına göre değişirse de yine de sınıflandırmada geniş ölçüde kullanılmaktadır. Tüyler papillar (mememsi) çıkıntılardan dallı-budaklı şekillere kadar oldukça değişik biçimlerde bulunur. Normal basit tüy genellikle tek hücreli, ince uzun bir yapıya sahiptir. Çatalsı (furkat), yıldızsı (stellat), dallı, rozetsi vb. tüy tipleri de vardır. Tüyler salgısız olduğu kadar salgılı da olabilir. Sıklık derecelerine göre bitki organları üzerinde değişik adlarla anılan örtüler meydana getirirler. Örneğin; ipeksi, yünsü, karsı ... vb. (Şekil 5.11.) Şekil 5.11. Bitkilerdeki tüylülük durumlarının bazı tipleri Belirtilen bu morfolojik karakterlerin dışında sistematikte kullanılan bazı morfolojik karakterler daha vardır ki bunlar genellikle herbaryum örneklerinde iyi görülmediği için ihmal edilmektedir. Bu özellikler; -Odunlu bitkilerde kabuk renkleri, çatlakları, sertlik derecesi (Özellikle Pinus ve Betula (Huş) türlerini ayırmada kullanılır) Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 41 -Ağaç taçlarının durumu: Yuvarlak, konik, piramidal, şemsiyemsi durumlar bir çok ağaç türlerinin ayırımında kullanılır. Bu tip ihmal edilen karakterler daha çok çiçeklerde bulunmaktadır. Örneğin; Cruciferae familyası sistematiğinde nektaryumların şekli ve dizilişi, Ericaceae familyasında anterlerin mahmuzları, Sorophularia ‘da (Sıraca otu) satminodlar (Körelmiş stamen), Verbascum (Sığır kuyruğu)’da filament tüyleri, Potentilla (Beşparmak otu)’da stilusun boyu, şekli, ovaryuma bağlanışı ... vb. çok önemli sistematik değer taşımaktadır. 5.2. Anatomik Karakterler Anatomik karakterlerin sistematikte kullanılmasını ilk kez Caesalpino (1583) önermiştir. 1858’de A. Matthieu, ağaç türlerini odun anatomilerine göre sınıflandırarak bu konuda ilk gerçek eseri vermiştir. 1889’da Solereder “Systematische Anatomie Der Dicotylodoneae” adlı eserde bunu tüm Dikotiledonlara uygulamıştır. 1950’de Metcalfe ve Chalk “Anatomy of Dicotyledones” adlı eserle bu konuda en ileri çalışmayı ortaya koymuşlardır. Bugün de temel eser olarak her sistematikçi ve antomist tarafından baş vurulan bu eser tüm Dicotyledoneae familyalarını içermekte olup her familyanın tüm önemli genus ve türlerine ait anatomik bilgiler vermektedir. Eserden anlaşıldığına göre anatomik karakterler dikotil bitkilerde her sistematik kategoride az çok işe yaramaktadır. Ayrıca, bazı familyalarda türlerin ayrımında da çok önemli rol oynamaktadır. İlave olarak Monocotylodoneae üzerinde yapılan anatomik çalışmalar özellikle Gramineae türlerinin tayininde anatominin önemli olduğunu ortaya koymuştur. Anatomik özelliklerin taksonomideki rolü şöylece özetlenebilir. 1. Anatomik özellikler bitkilerin sınıflandırılmasında ve filogeninin aydınlatılmasında önemli rol oynar. 2. Anatomik karakterler tüm sistematik kategorilerde (Divisiodan türe kadar) değer taşır. 3. Ortam faktörleri anatomik özellikler üzerinde büyük rol oynar. 4. Morfolojik özellikler olmaksızın anatomik özellikler üzerine tek başına sınıflandırma yapılamaz. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 42 5. Ancak ilkel odunlu bitkilerde, özellikle Gymnospermae’de Genus ve tür tayininde kullanılabilir. Anatomide kullanılan karakterlerin başında yaprak ve odun anatomileri gelir. Yaprak anatomisinde, epidemis hücrelernin özellikleriyle palizat ve sünger tabakalarının özellikleri, odun anatomisinde ise iletim demeti özellikleri kullanılır. Çiçek anatomik özellikleri üzerinde ise bugüne kadar pek çok araştırma yapılmış olmasına rağmen sistematik değer taşıyabilecek bulgular ortaya konamamıştır. 5.3. Palinolojik ve Embriyolojik Karakterler A- Palinoloji -Polen Morfolojisi ve Taksonomi Polen morfolojisi üzerine ilk çalışmalar Lindley (1830) tarafından yapılmıştır. 1935’te Wondehause “Pollen Grains” adlı eseriyle bu konudaki ilk gerçek eseri ortaya koydu. 1950’de İsveçli ünlü palinolog Erdtman “Pollen Morphology and Plant Taxonomy” adlı Angiospermlerle ilgili büyük eserini yayınladı. Tüm angiosperm familyalarına ait polenleri içine alan bu eserin yayınlanmasından sonra polen morfolojisi ve çeper yapısı üzerindeki araştırmalar gün geçtikçe çoğaldı. 1956’da Erdtman’ın laboratuvarında 20 000 türe ait polen preparatı vardı. Şekil 5.10 ve 11’de Compositae familyasına alt Achillea ve Cousinia cinslerine ait polen şekilleri gösterilmiştir. Polen tanelerinin taksonomik değeri olan başlıca özellikleri şunlardır: 1. Polenler üzerinde bulunan olukların sayısı ve durumu 2. Açıklıkların (apertür) ve porların sayısı ve durumu 3. Eksin zar (dış zar) üzerindeki süslerin biçimi (ornemantasyon) Ayrıca polenler, genel yapısı ve büyüklükleri bakımından da değişiklik gösterir, fakat bunların taksonomik değeri yoktur. Angiospermlerde başlıca 2 tip polen vardır: 1. Monokolpat tip: Bu tip polenler üzerinde bir yüzünde tek oluk vardır. Bu polenler Gymnospermae, Monocotyledoneae ve Bazı Dicotyledoneae türlerinde özellikle Ranales Ordosunda görülür. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 43 Şekil 5.12. Compositae familyasına ait Cousina cinsinin polenlerinin farklı görünümleri Şekil 5.13. Compositae familyasına ait Achillea cinsine ait polenlerin görünümleri 2. Trikolpat tip: Bu tip polenler boyuna uzanan 3 oluk taşır. Bunlar dikotilodonların tipik polenleri olup diğer tiplerin bunlardan türevlendiği kabul edilmektedir. Dikotiledonlarda ayrıca Akolpat (oluksuz) ve Pankolpat (çok oluklu) tiplere de rastlanır. Eksin zarın üzerindeki süslere özellikle böcek ve kuşlarla tozlaşan bitkilerde rastlanır. Rüzgarla tozlaşan bitkilerin polenleri düzdür. Polen süsleri bazı bitkilerde dikenli (Compositae) ve uzun çıkıntılıdır (Traponantans). Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 44 Polen morfolojisi, tür, genus ve daha yukarı sistematik kategorilerde hem taksonomik hem de filogenetik değer taşır. Çoğu kez bir taksona ait olan polen tipi değişmez, sabittir. Böyle taksona “Stenopalinoz takson” denir. Stenopalinoz familyalar diğer özellikleriyle de oldukça değişiktir. Bu familyaların başında Asclepiadaceae, Cruciferae, Labiatae ve Graminaea gelir. Polen tipi değişken olan taksona ise “Euripalinoz takson” denir. Euripalinoz familyaların sayısı oldukça çoktur. Bunlardan olan Verbenaceae familyası diğer özellikleriyle Labiatae familyasına çok benzemektedir. Polen morfolojisi özellikle Saxifragaceae (Taşkırangiller) familyası için çok önemlidir. Bu familyada bir çok genus ve türün ayırımında polen taneleri kullanılır. Örneğin; uzun yıllar bu familyaya konan Berenica arguta türü son yıllarda polen taneleri morfolojik özelliklerine bakılarak Campanulaceae (Çançiçeğigiller) familyasına aktarılmıştır. Diğer bir örnek Trisyggyne genusudur. Bir Avustralya ağacı olan bu genusun dişişleri Euphorbiaceae (Sütleğengiller) familyasındadır. Sonradan erkekleri bulununca Fagaceae’ye aktarılmıştır. Daha sonra polen incelemeleriyle bunun ayrı bir genus olmadığı ve Fagaceae’den Nothofagus genusunun bir türü olduğu ortaya çıkmıştır. Familyalar gibi Genuslarda stenopalinoz ve euripalinoz olabilir. Birbirine yakın olan Salix (Söğüt) ve Populus (Kavak) genusları polen yapıları bakımından birbirinden oldukça farklıdır. Salix polenleri oldukça uzun olup 3 olukludur., Populus’ta ise yuvarlak ve düzdür. Polen taneleri Acantaceae familyası genuslarının sınıflandırılmasında büyük ölçüde kullanılmaktadır. Asteraceae (Compositae) familyalarının alt gruplara ayrılmasında da geniş ölçüde kullanılmaktadır. Familyanın rüzgarla tozlaşan üyelerinde polenler düz, böceklerle tozlaşan üyelerinde dikenlidir. -Polen Tanelerinin İnce Yapısı Son yıllarda özellikle Faz-kontras ve Ultraviyole mikroskop tekniklerinin gelişmesiyle polenlerin ince yapıları aydınlatılmıştır. Elektronmikroskop teknikleriyle de daha da aydınlatılmıştır. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 45 Polenlerin dış yüzeyinin sistematik önemi büyüktür. Özellikle Coniferae (Kozalaklı bitkiler) sistematiğinde bunun değeri büyüktür. Bu özelliklerine göre koniferleri Van Campo 1959 da sınıflandırmıştır. Polen araştırmalarında ekteksin ve endeksin (eksin tabakasının dış ve iç zarları) zarlarının ayrı değeri vardır. Çünkü her iki zarın ince yapıları birbirinden farklıdır. Örneğin Umbelliferae familyası polenlerindeki porlar ektekzin zarında değişken olduğu halde endeksin zarında sabittir. Polenlerin ince yapısı taksonomide önem taşımasına rağmen gerekli teknikler yeterli olmadığı için bu konuda aydınlatıcı çalışmalar mevcut değildir. Polen nükleuslarının sayısı da sistematikte önem taşır. Monokotiledonların nükleusları herzaman 2 olduğu halde Dikotiledonların polen nükleusları gruplara göre 2 veya 3’tür. Dialypetalae (sepal ve petalleri serbest olan)’de 2, Sympetalae (petalleri birleşik)’de 3, Apetalae (sepal ve petali olmayan)’de yine 2 dir. Polen morfolojisi araştırmaları Dikotillerle Monokotiller arasına kesin sınır koymanın imkansızlığını ortaya koymuştur. Örneğin; Bugüne kadar Monokotillerin en ilkel ordosu olarak kabul edilen ve sınıflandırmanın başına konan Helobiae ordosu, bu araştırmalarla Dikotillerin en ilkel ordosu olan Ranales’e aktarılmıştır. B-Embriyolojik Karakterler Embriyolojik karakterler de son yıllarda taksonomide kullanılmaya başlanmıştır. Taksonomik değeri olan emriyolojik özellikler 3 generasyonda bulunur. 1. Diploid generasyon 2. Haploid generasyon 3. Sporofit generasyon (Embriyo ve endosperim içerir) Her 3 generasyonda pek çok özellikler taksonomik değer taşır. Taksonomik değeri olan embriyolojik karakterlerin başında plasentasyon tipleri gelir. Plasentasyon tiplerine ait bazı ayırıcı özellikler Şekil 5.14’de verilmiştir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 46 Şekil 5.14. Sistematikte kullanılan plesantasyon tipleri Taksonomik değeri olan diğer embriyolojik karekter tohum taslağı tipleridir. Tohum taslağının taksonomide kullanılan özellikleri şunlardır: 1. İntegüment sayısı (Tohum kabuğu, testa) 2. Nusellusun (Embriyo kesesi içinde bulunur. Besi doku) hacmi ve devamlı kalıp kalmadığı Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 47 3. Embriyo kesesi tipi 4. Endospermin bulunup bulunmadığı 5. Embriyo özellikleri Bunlardan özellikle embriyo kesesi tipleri Compositae familyası sistematiğinde kullanılır. Graminae familyası sistematiğinde ise embriyo ve endosperm durumu geniş ölçüde işe yarar. Çeşitli embriyolojik özelliklerin taksonomide kullanıldığı diğer diğer familyalar şunlardır: Onagraceae, Caryophyllaceae, Solanaceae, Piperaceae ... vb. 5.4. Sitolojik Karakterler Sitolojik karakterlerin taksonomide uygulanışı da palinolojik ve emriyolojik karakterler gibi yeni sayılır. Her ne kadar bitkilerin kromozom sayıları ve özellikleri çok önceden biliniyor ise de bunların taksonomiye uygulanışı oldukça yenidir. Bu konuda önemöli kaynaklar Tischler (1950), Darlington ve Wylie (1955), Löve ve Löve (1961) ... gibi. Taksonomide kullanılan sitolojik özelliklerin başında kromozom sayısı ve kromozom morfolojisi gelmektedir. a: Kromozom sayısı Bazı istisnalar olmakla beraber genellikle türler için kromozom sayısı sabittir. Bu nedenle türlerin ayrımında geniş biçimde kullanılır. Türlere ait kromozomların değişimi poliploidi ve melezlemeden ileri gelmektedir. Örneğin; Hymenocallis calathinum’da karomozom sayısı 23-83 arasında değişir Şekil 5.15-16’da Agropyron junceum (L.) P.B. spp. boreo-atlanticum ve Secale montanum Guss. Kök ucu meristem hücrelerinde mitoz kromozomları metafazda görülmektedir. Bugün yeryüzünde bilinen 250 000 kadar çiçekli bitki türünden yalnız 20 000 kadarının kromozom sayısı bilinmektedir. Bunların da çoğu bir tek örnekte ve kültür örneğinde araştırılmıştır. Bu nedenle bitkilerin kromozom sayıları üzerinde bir genelleme yapmak imkanı yoktur. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 48 Şekil 5.15. Agropyron junceum (L.) P.B. spp. boreo-atlanticum’da metafaz kromozomları Şekil 5.16. Secale montanum Guss. kök ucu meristem hücrelerinde mitoz kromozomları metafazda Tohumlu bitkilerde bilinen kromozom sayıları 2-263 arasında değişmektedir. Haplopappus gracilis (Compositae)’te n=2, Poa litorosa (Gramineae)’da n=263. Taksonomik gruplarla ilişkileri yönünden kromozom sayılarının durumunu 3 grupta toplamak mümkündür. 1. Bir taksonda (Örneğin Genus) kromozom sayısı değişmeyebilir. Örnek: Tüm Pinus ve Quercus (Meşe) türlerinde kromozom sayısı n=12 dir. Bu durumda kromozom sayısı türlerin ayrımında işe yaramaz, ancak genus ayırımında kullanılabilir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 49 2. Bir taksonda temel kromozom sayısı (x) poliploidi ile katlanarak artabilir. Tetraploit (4x), Oktoploit (8x)... gibi. Triploit (3x) ve Heksaploit (6x) ise değişik düzeylerdeki melezler arasında da meydana gelebilir. Poliploit seriye en iyi örnek Taraxacum (Karahindiba) dur. 2n=16, 24, 32, 40, 48 (temel kromozom sayısı x=8 dir). Poliploid sayısında belirgin değişiklik Malvaceae familyasında görülür. Bu familyada x=5, 6, 7, 13 olup poliploidi 15x’e kadar çıkar. Normal olarak kromozom sayısı değişik bitkiler farklı tür olarak kabul edildiğinden burada tür sayısı da buna bağlı olarak artmaktadır. 3. Bir taksonda kromozom sayıları arasında ilişki bulunmayabilir Örneğin, Carex (Cyperaceae-Saparragiller)’te kromozom sayısı n=6 ile n=112 arasında değişir. Böyle durumlarda genellikle işin içinden çıkmak oldukça güçtür. Bunlar genellikle kromozom sayılarının azalması ve artması şeklinde izah edilir. Bunun değişik nedenleri arasında hücre bölünmesi esnasında meydana gelen anormallikler veya kromozomlarım kendi kendine meydana getirdiği değişiklikler (fregmantasyon ve sentromerin yanlış bölünmesi gibi) olarak bilinmektedir. Kromozom sayısındaki azalma eşit olmayan alış verişten (Crossingover) ileri gelir. Crepis (Compositae)’te kromozom sayısı bu şekilde 6’dan 3’e inmiştir. Böylece meydana gelen eşit olmayan karşılıklı bir translokasyonla Crepis fluginosa’nın kromozom sayısı 3’e düşmüş ve sentromeride kaybolmuştur. Bazı bitkilerde temel kromozom sayısı sabit kalır ve buna yeni sayılar eklenebilir. Burada iki mekanizma vardır. 1. Polizomi ve Monozomi: Mayoz bölünme esnasında meydana gelen anormallikler nedeniyle hücrenin bir kromozom kazanması veya kaybetmesi olayıdır (n+1 ve n-1 şeklinde gösterilir). Bu şekilde meydana gelen fertlerden 2n+1 kromozomlu olana “trizomik”, 2n-1 kromozomlu olana ise “monozomik” fert denir. Trizomikler özellikle Nicotina (tütün) ve Lycopersicum (domates) türleri üzerinde araştırılmıştır. 2. Yalancı kromozomlar: Bunlara B kromozomları da denir. Bunlar bir populasyonun bazı fertlerinde görülür ve nasıl ortaya çıktıkları bilinmemektedir. Küçük Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 50 ve heterokromatik özellikte olup mayoz bölünme sırasında A kromozomlarıyla eşleşmez, sadece birbiriyle eşleşebilir. b: Kromozom Morfolojisi Kromozom büyüklüğü genotipik olarak kontrollü olup tür düzeyinde değişmeyen bir özelliktir. Bununla beraber familya ve genus düzeyinde oldukça değişkendir. Genellikle monokotil kromozomları dikotil bitkilerin kromozomlarından daha iridir. Ancak dikotiledonların ilkel familyalarında iri kromozomlara rastlanmıştır. Örneğin; Paeonia (Şakayık) genusu bu özelliğinden dolayı Ranunculaceae familyasından ayrılarak yeni bir familyaya (Paeoniaceae) aktarılmıştır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki kromozom sayısı fazla olan bitkilerde kromozomlar, az sayıda olanlara oranla daha küçüktür. Örneğin 16 kromozomlu Anemone (Dağ lalesi) kromozomları 14 olan aynı genusun diğer türlerinden daha küçüktür. Aynı taksonun değişik coğrafik bölgelerinde bulunan üyelerinin kromozomları birbirinden farklıdır. Örnek: K.Amerika’da yetişen bir grup Liliaceae üyelerinin kromozomları 2-5 mikron iken Doğu Asya’da yetişen üyelerin kromozomları 4-14 mikrondur. Şekil 5.17. Agropyron junecum ve A. elongatum türlerinin idiogramları Kromozomların büyüklükleri yanında birbirlerine göre hacim ve biçimleri de önem taşır. Bu değişiklikler genellikle “idiogram” (Şekil 5.17) ve “karyogram” olarak bilinen diyagramlarla gösterilir. Bu tip değişiklikler genellikle mitoz metafazında iyi görülür. Bu nedenle bu devrede incelenen kromozomlar sistematikte önemli rol oynar. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 51 Bu konuda Ranunculaceae, Solanaceae ve Liliaceae familyaları üzerinde araştırmalar yapılmıştır. 5.5. Fitokimyasal Karekterler Bitkilerin taşıdığı kimyasal maddeler ve taksonomisi arsında ilişki uzun yıllar araştırılmaya başlanmıştır. Bu konuda ilk eser 1847’de yayınlanmıştır (Rochleder). Bununla beraber bitkiler henüz taksonomik olarak sınıflandırılmadan önce bile içerdikleri yağlar, şekerler ve diğer maddeler bakımından sınıflandırılmıştır. Bugün bu konuda bir çok araştırma vardır. Fitokimyacılar ve eczacılar yeni kimyasal maddeleri buldukça, taksonomistlerde yeni sınıflandırmalar yapmaktadır. Bugün bu konuda yayınlanmış olan temel eserlerin başında R. Hegenauer’in “Chemotaxonomie der Pflanzen, 1962” adlı eseridir. Genellikle ileri bitkilerin kimyasal maddeleri daha kompleks olmakla beraber aynı maddelere ilkel bitkilerde de rastlanmaktadır. Örneğin; Poliasetilenler hem Compositae familyası türlerinde, hem de Basidiomycete’de vardır. Yine Glukoz, oleik asitler gibi maddeler, bir biri ile hiç akrabalığı olmayan bitkilerde bulunmaktadır. Kafein de bir biriyle filogenetik akrabalığı bulunmayan Parietales, Rubiales, ve Caryophyllales ordosu türlerinde bulunmaktadır. Buna rağmen bazen bitkilerin içerdiği kimyasal maddelerle filogenetik gelişmeleri arasında bir paralellik görülür. Böyle durumlarda kimyasal maddeler taksonomide önem kazanır. Bitkilerde bulunan kimyasal maddeler 2 grupta toplanır: 1. Direkt olarak görülebilenler; Nişasta ve alevron taneleri, rafitler ... vb. 2. Varlığı kimyasal deneylerle tespit edilebilenler: Alkaloidler, glikozitler, falavanoitler, terpentinoitler, tanenler ... vb. Bu maddelerden önemlilerinin sistematik değeri şunlardır: 1. Nişasta Taneleri: Nişasta, plastitlerde tanecikler halinde gelişir. Basit veya Bileşik olabilir. Ayrıca düz veya tabakalı olabilir. Kalınlaşma tabakalarının (halkalar) ortak veya ayrı olması da bunlara çeşitlilik kazandırır. Bu özellikleriyle nişasta taneleri özellikle Graminae sistematiğinde geniş ölçüde kullanılmaktadır. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 52 2. Rafitler ve Druzlar: Kalsiyum oksalat kristallerinden oluşan demet veya salkımlardır. 35 Angiosperm familyasında bulundukları tespit edilmiştir. Dikotil bitkilerin farklı gruplarında, monokotillerin ise sadece ileri ordolarında bulunur. Bunların bitkide bulunup bulunmayışı bazı botanikçilerce önemli bir özelliktir. Örneğin; Rubiaceae sistematiğinde bu özellik büyük ölçüde kullanılmaktadır. Ayrıca Caryophyllaceae genus ve türlerin ayırımında da bu özellikten yaralanılmaktadır. 3. Alkaloitler: Çok az bitkide bulundukları için taksonomik değerleri büyüktür. Bir çok tipleri vardır. Örneğin; Rauvolfia’da 20 tip alkaloit tespit edilmiştir. Alkaloitler özel adlarla isimlendirilir. Örnek: Papaver somniferum (haşhaş)’dan elde edilen alkaloidlerin adlandırılması şunlardır. Papaverin, kodein, narkotin, morfin. Bir genusun genellikle bütün türleri aynı alkaloitleri taşır. Bu nedenle alkaloitler genusların ayrılmasında önemli yer tutar. Ayrıca Familya düzeyinde de taksonomik değer taşır. Örneğin; protopin adlı alkaloidi taşıyan Papaveraceae ve Fumariaceae adı altında bir tek familya olarak birleştirilmiştir. Taksonomi ile ilişkisi yönünden fitokimyasal karakterleri şöylece özetleyebiliriz: 1. Kimyasal karakterler, taksonomik hiyerarşinin her düzeyinde kullanılabilir. 2. Kimyasal karakterler primer karakter olarak alınamaz 3. Kimyasal maddeleri tanımlamak için çoğu kez canlı materyale ihtiyaç vardır. Bu nedenle sınıflandırmada pratik değildir. 4. Kimyasal maddeler genellikle sıcaklık, mineral eksikliği gibi ortam şartları ile yakından ilgilidir. 5. Kimyasal maddelerin ortama adaptasyon özelliği konusunda çok az şey bilinmektedir. 6. Kimyasal maddelerin çoğunun bitkide oluşum mekanizması bilinmemektedir. 7. Filogenetik akrabalıklarla kimyasal özellikler paralellik göstermemektedir. Bütün bunlar gözönünde tutulursa, kimyasal maddelerin taksonomide çok az etkinliği olduğu ortaya çıkmaktadır. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 53 6. HERBARYUM TEKNİKLERİ Herbaryum, sıkıştırılarak kurutulmuş bitik örnekleri koleksiyonudur. Bu örneklerin kabul edilmiş belli bir sınıflandırma sistemine göre düzenlenmiş ve bilimsel araştırmalara ışık tutucu olabilmesi için, belirli yöntemler ve tekniklere göre toplanmış olması gerekmektedir. Bitki örneklerinin kuru olarak kartonlara yapıştırılması ve saklanmasını ilk kez Lucca Ghni (1490-1556) uygulamıştır. Bu teknik Avrupa’ya öğrencileri tarafından yayılmıştır. Herbaryumlar kişisel, özel kuruluşlara veya Araştırma Enstitülerine, Üniversitelere, Doğa Tarihi Müzeleri gibi kurumlara ait olabilir. Ayrıca Ulusal veya Uluslar arası nitelikte de olabilir. Çok çeşitli olan bu herbaryumların değişik amaçları bulunmaktadır. Kişisel herbaryumlar merak sınucu olabilir. Toplanan örnekler ulusal herbaryumlara hediye edilebilir. Örnek: Linne, Boissier, Huber-Morath herbaryumları gibi. Özel kuruluşlar yalnız çalıştıkları konu ile ilgili bitki örnekleri toplayıp herbaryumlarını kurar. Populasyon çalışması yapan araştırmacılar aynı bitki türünden çok sayıda örnek toplayarak Ekolojik Herbaryum’u oluştururlar. Ulusal ve Uluslar arası herbaryumlarda da belli Ülke, kıt’a, coğrafik bölge veya tüm dünya bitkilerini bulundurabilir. Günümüzde çalışan herbaryumlardan en eskisi 1588-1589 arasında kurulan İsviçre, Basel Üniversitesi Botanik Enstitüsü Herbaryumudur. Paris Milli ilimler Müzesi 1635, Torino Üniversitesi Botanik Enstitüsü Herbaryumu 1729, Viyana tabii İlimler Müzesi Herbaryumu 1748 yıllarında kurulmuştur. İngiltere’nin KEW (Kodu K) SSCB’nin Leningrad (Kodu LE), Fransa’nın Paris (Kodu P) ve Lyon (Kodu LY), İsviçre’nin Cenevre Kodu G) herbaryumları içerdikleri tür sayısı bakımından dünyanın en zengin herbaryumları arasındadır. Yurdumuzdaki herbaryumları iki grupta toplayabiliriz: 1. Üniversiteye bağlı herbaryumlar, Örnek; İstanbul Üniversitesi Herbaryumu (ISTF); Ege Üniv. Fen Fak. Herbaryumu (EGE); Atatürk Üniv. Fen Fak. Herbaryumu (ATA)... gibi. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 54 2. Araştırma kuruluşlarına bağlı herbaryumlar. Örnek; Ankara Ormancılık Araştırma Enst. Herbaryumu (ANKO); Ankara Şeker pancarı Araş.Enst. Herbaryumu (ANKŞ) ... gibi. 6.1. Çiçekli Bitkilerin Herbaryumu Herbaryum örnekleri toplanırken bilimsel çalışmaya ve araştırmaya yararlı olacak şekilde dikkatlice toplanmalıdır. Bu örneklerden uzun yıllar yararlanmak için belirli yöntemler uygulanarak herbaryum merkezlerinde saklanmaları gerekir. Doğadan canlı olarak toplanan her bitkinin bir hacmi vardır. Bu nedenle toplanan bitkiler belli teknikler uygulanarak yassılaştırılır ve kurutulur. Herbaryum kartonlarına yapıştırılır ve uzun yıllar yararlı olabilmeleri için dolaplarda korumaya alınır. Bitkilerin toplanması için doğal şartlar dikkate alınmalıdır. Uygun zamanlama yapılarak araziye çıkılır ve bitki örnekleri uygun şekilde toplanır. 6.1.1. Bitki Toplanması, Kurutulması ve Etiketlenmesi -Toplamada Gerekli Olan Malzemeler 1. Kullanışlı bir not defteri 2. El büyüteci (x6 veya x10) 3. Plastik torba veya metal çantalar 4. 45x30 cm ebadında tahtadan veya metalden yapılmış değişik tipte presler, Presleri sıkmak için örgü kemerler 5. Çapa, kazma, zıpkın vb. aletler. 6. Kaba samanlı beyaz kağıtlar (Gazete Kağıdı Olabilir) 7. Altimetre 8. Dürbün 9. Plastik şişe veya kavanozlar 10. Tohumların konması için kağıt zarflar 11. Çalışılacak bölgenin haritası 12. Pusula Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 55 a- El büyüteci, b- Metal çanta, c- Değişik tipte presler, d- Kemer tokaları, e- Zıpkın ve çapa. f- Altimetre, g- Dal kesme gereci. (Orijinal) -Toplamada Bilinmesi Gereken Bilgiler ve Teknikler Bitki örneklerinin tayin edilebilmesi için gerekli parçaların toplanması ve bazı notların alınması gerekmektedir. Eksik toplanan örnekler tayin edilemez. Bitki örneklerinin toplanması esnasında hangi familyada hangi bitki kısımlarının toplanması gerektiği bilinmelidir. Bu nedenle bu bilgileri kapsayan bir el kitabının bulunması yararlıdır. Toplanacak örneklerde kök, gövde, çiçek ve meyvanın bulunması en çok istenen bir durumdur. Aynı anda çiçek ve meyve olmazsa ayrı zamanlarda toplanmalıdır. Toplanacak bitkilerin sağlam, yapraklarının tam, çiçeklerinin açmış ve zarar görmemiş, meyvalarının ve tohumlarını olgunlaşmış olması gerekmektedir. Eğer örnek küçük ise Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 56 çapa ile kolayca bulunduğu yerden alınır. Eğer büyük ise preste gazete kağıdı arasına sığmayacağı için bitkinin alt yaprakları, gövdenin yapraklı kısımlarından 2-3 parça ve çiçek durumlarını gösteren ç,çekli dallar kesilerek alınır, bitkini uzunluğu ve duruşu ile ilgili bilgiler arazi defterine yazılır. Toplanan bitki örnekleri torbalar içine düzgün olarak yerleştirilir. Pres yapmak için torba boşaltıldığında örnekler rasgele yerleştirilmediği için aynı türler yan yana bulunacak ve pres yapımı sırasında çok zaman kazandıracaktır. Bitik örneklerinin toplanması sırasında üzerinde bulunması gerekli kısımlar ve alınacak notlar ek fotokopide verilecektir -Presleme ve Kurutma Bir bitkinin toplandıktan sonra hemen preslenmesi arzu edilen bir durumdur. Bu şekilde preslenmiş olan bitki çiçekleri bozulmadan, yaprakları buruşmadan pres edileceği için isimlendirmeye elverişli olacaktır. Ancak arazideki çalışma koşulları her zaman bu duruma imkan tanımaz (zaman, hava şartları ... gibi). Bu durumda toplanan bitkiler presleme zamanına kadar bir torba içinde tutulmalı ve hava çok sıcak ise ara ar su serpilmelidir. Pres yapılacak bitkinin temiz, yabancı maddelerden arınmış ve kökündeki topraktan temizlenmiş olmalıdır. Preslenecek bitkinin tüm parçaları düzgün ve kolayca görülebilecek bir şekilde gazete kağıtları arasına yerleştirilir. Bitkini boyu gazete kağıdından büyük ise V ve N şeklinde kıvrılarak yerleştirilir. Eğer örnek çok uzun ve kalın ise gövdenin dip ve orta kısmından yapraklı bir parça alınarak pres yapılır. Soğanlı bitkilerin toprakaltı kısımları çakı ile ikiye bölünerek pres yapılır. Yumrulu olanlarda yumrular iğne ile birkaç yerden delinir veya kaynar suya batırılarak yumrudaki nişastanın çıkması sağlanır ve bitkini kururken preste küflenmesi önlenir. Bitki pres edildiği zaman gazete kağıdı yaprak ve çiçeklerin üzerine tam olarak basmalıdır. Kalın gövdeli bitkilerde tam olarak basmazsa kurutma kağıdı parçalar halinde kesilerek yaprak ve çiçeklerin üzerine yerleştirilir. Bitkinin gövdesi kalın, yaprak ve çiçekler ince olduğu için gazete kağıdına tam değmez ve kuruma sırasında buruşur. Pres edilen bitkinin dalları ve çiçekleri gazete kağıdının kenarından dışarıya taşmamalıdır. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 57 İçine bitki konmuş gazete kağıdı kapatılır. Üstüne bir kurutma kağıdı konur ve tekrar bir gazete kağıdı açılarak içine bitki yerleştirilir ve bu işlem her bitki için aynen tekrar edilir. Pres belirli bir kalınlığa erişince tahta veya metal preslere yerleştirilerek kemerle iyice sıkıştırılır. Kurutma kağıtları sık aralıklarla değiştirilir ve işlem bitki kuruyuncaya kadar devam edilir. Etli ve sucul bitkilerde değişim sık aralıklarla yapılmalıdır. Presle genellikle yarı gölge ve hava akımının olduğu yerlerde kurumaya bırakılmalıdır. Güneş altında kurutma tercih edilmemelidir. Soğuk ve nemli iklimi olan yerlerde kurutma işlemi özel hazırlanmış dolaplarda yapılmalıdır. Bu gibi yerlerde bitkiler çabuk bozulacağı için kurumanın çabuklaşması açısından önemlidir. -Arazide Alınacak Gerekli Notlar ve Etiketleme Arazi defterinde aşağıdaki bilgiler bulunmalıdır. 1. Bitkilerin numaraları: Toplanan bitkilere bir numara verilmelidir. 2. Bitkinin İsmi: Bitkinin cins, tür, veya familya adı biliniyorsa numaranın karşısına yazılmalıdır. 3. Mevkii: Toplanan bitkinin mevki adı haritada yazılan şekli ile veya haritada adı yoksa haritadaki en yakın yere göre uzaklık verilerek yazılır. 4. Habitat: Bitkinin toplandığı ana kaya, toprak cinsi, bulunduğu ortam (orman içi, makilik gibi) dikkatlice gözlenerek yazılmalıdır. 5. Yükseklik: Bitkinin toplandığı yükseklik altimetreden okunur. 6. Önemli notlar: Bitkiler toplandıktan kurutulduktan yıllar sonra tayin edilebilirler. Bu nedenle tayinde yardımcı olabilecek bilgiler not edilmelidir (tek yıllık, çok yıllık, petal rengi gibi) 7. Toplama tarihi -Yapıştırma Kurtulmuş bitkilerden uzun süre yaralanmak için bunların düzgün bir şekilde herbaryum kartonlarına yapıştırılması gerekmektedir. Herbaryum kartonu 40x30 cm Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 58 uzunluk ve 26x28 cm genişliğinde olmalıdır. Beyaz renkte olması tercih edilir. Kartonun sağ alt veya sol üst köşesi ait olduğu herbaryumun damgasını taşır. Yapıştırılacak bitki örneği düzgün şekilde herbaryum kartonuna yerleştirilir. Gövde, dal ve çiçek sapı üzerinden kendinden yapışmalı kağıt bant kullanılır. Kalın gövdelerde metalden yapılmış çatallı raptiyeler kullanılabilir. Diğer bir yöntem genellikle tek yıllık e ince yapılı bitkiler bir pens yardımı ile tutularak cam üzerine önceden sürülmüş tutkala sürülür ve herbaryum kartonuna düzgün şekil verilerek yapıştırılır. Herbaryum kartonuna yapıştırılacak etiketler özel tip ve şekillerde olabilir. Boyutları genellikle 7x15 cm dir. Etiketin üst kısmında herbaryumun Uluslar arası adı basılmıştır. Eğer bitki bir bölge veya ülke florası çalışması için toplanmışsa çalışılan bölge veya ülkenin adı etiketin üstüne yazılır. Etiket herbaryum kartonunu sağ veya sol alt köşesine yapıştırılır. Eğer bitki tip bitki ise kırmızı renkli tip etiketi yazılarak herbaryum kartonuna yapıştırılır. -Zehirleme Herbaryum merkezlerinde bulunan bitkiler bazen böcekler tarafından yenilerek bozulabilirler. Bunlar arasında tütün veya sigara böceği, eczane böceği ve kitap biti sayılabilir. Bu nedenle bitkileri belirli zaman ve yöntemlerle zehirlenmeli gerekir. Zehirleme işlemi özel imal edilmiş dolaplarda yapılabilir. Zehirleme için çeşitli teknikler ve zehirleyici maddeler kullanılır. Bunlardan bazıları: a. Siyanür gazı: En etkili zehirlerden birisidir. Özel yapılmış sızdırmaz metal dolaplara konan bitki örnekleri yerleştirilir. Su içerisine konan siyanür parçalarından çıkan gaz ile böcekler ölürler. b. Paradiklorobenzen: Toz halinde olan bu madde bez torbalar içerisine konarak herbaryum dolaplarına yerleşitrilir. Kristaller oda sıcaklığında buharlaşır. İnsanlar iççin tehlikeli olduğundan kullanışlı değildir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 59 c. Karbonsülfür: En çok kullanılan zehirdir ve oda sıcaklıgında buharlaşır. Aleve karşı duyarlı olup patlayıcı özelliği vardır. Zehirleme sızdırmaz dolaplarda yapılır. Karbonsülfür bir kap içine yeterli miktar konur ve kap dolap içine yerleştirilir ve dolap kapatılır. 36 saat bekledikten sonra dolap havalandırılıp bitkiler çıkarılır. d. Etilendiklorid-Karbon tetraklorid-Karbon sülfür: Bu madde 3 kısım etilendiklorid ile 1 kısım karbon tetra klorid ve karbon sülfür karıştırılarak elde edilir. Karbon sülfür gibi etkilidir. Patlayıcı değildir. e. Civa biklorid: Biklorid süblime de denir. Tüm canlılar için zehirli ve öldürücüdür. Uygulama, kurutulmuş bitki örneklerini eriyik içine batırarak ve bir fırça ile üstüne sürerek yapılır. Civa biklorid, %95 alkol içine kristal veya toz halinde atılarak eritilir ve doyurulur. Uygulama yapılacağı zaman bu stok çözeltiden 1 kısım alınır ve 9 kısım alkol ilave edilerek karıştırılır. Zehir sürülmüş olan bitkiler tekrar preslere konularak 24 saat bekletilir. Etkisi kalıcı değildir. Yıllar geçtikçe etkisini kaybeder. f. DDT: Bitkiler presten çıkarıldıktan sonratoz halinde üstlerine serpilerek veya eriyik hazırlanarak Civa biklorid yönteminde olduğu gibi uygulanır. g. Isı Şoku : Bitkiler içinde ısıtıcı bulunan metalden yapılmış bir dolap içerisine yerleştirilir. Sıcaklık 75-80 °C’ de sabit tutulır. Bu sıcaklıkta 24 saat bırakılır. h. Soğuk Şoku: Bitkiler dondurucu içerisine yerleştirilerek –8 °C’de 2 gün bekletilir. ı. Kısa dalga Şoku: Özel imal edilmiş Mikrodalga fırınlarına yerleştirilen bitkiler saniyede 2450 MHz mikrodalgaya tutulur. Mikrodalga böcek hücrelerindeki su ve/veya yağ moleküllerini Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 60 sallarlar. Bu sallanmanın neden olduğu sürtünme ile meydana gelen ısı böceklerin hayat devresinin tüm evrelerinde öldürücü etki yapar. Bitkiler kuru olduğu için yapılarında su bulunmayacağı için ısınmazlar. Bu yöntem uygulandıktan sonra dolaplara yerleştirilen bitkilerin yanına bez torba içinde p-diklorobenzen konularak böceklerin gelmesi önlenir. -Herbaryum Dolapları Eski herbaryım merkezlerinde tahtadan yapılmış dolaplar kullanılmasına karşın günümüzde saçtan yapılmış dolaplar kullanılmaktadır. Bitkilerin konduğu rafların yüksekliği, eni ve derinliği bitkinin yapıştırıldığı herbaryum kartonundan 5-7 cm büyük olmalıdır. 20 cm yükseklik, 35 cm genişlik ve 47 cm derinlik gözler için en uygun ölçülerdir. -Bitkilerin Dolaplara Yerleştirilmesi İsimlendirilen bitkiler benimsenen belli bir sınıflandırma sistemine göre dolaplara yerleştirilir. Ulusal herbaryumlarda, o ülkenin bitkileri ile dışarıdan gelen biitkiler ayrı ayrı dolaplarda bulunurlar. Tüm dünya bitkilerini bulundurmaya çalışan Uluslar arası herbaryum merkezleri bitkilerini ülkeler ve coğrafik bölgelere göre düzenleyebilirler. İsimlendirilmiş, kartona yapışmış, etiketleri yazılmış ve cinsler içinde türlere göre ayrılmış örnekler eğer çok ise 5-10 tanesi iki yapraklı koruyucu çine konulur. Koruyucunun dışına sağ veya sol alt köşesine bitkinin tür ismi yazılır. Aynı cinsin değişik türleri bu şekilde bir koruyucu içine alındıktan sonra, hepsi birden tekrara bir koruyucu içine yerleştirilir ve sağ veya sol üst köşesine cins ismi yazılır. Her cinsin ilk paketi üstüne o cinsin tüm türlerini kapsayan bir liste konur ve koleksiyonda bulunan türlerin altı çizilerek herbaryumda bulunan türler belirlenir. Cinsler de familşyaları içinde benimsenmiş bir sisteme göre yerleştirilir. Her familyanın başında o familyaya ait cinslerin listesi bulunur. -Değiştirme, Ödünç verme ve Tayine Gönderme Toplanmış örneklerden fazla olanlar diğer herbaryum merkezleri ile değiştirilebilir. Bu durumda toplanmayan birçok örnek koleksiyona girmiş olur. İsimlendirme sırasında, isimlendirilemeyen bazı örnekler dışarıya gönderilebilir. Ancak örnek tek ise ödünç olarak gönderilebilir. Herbaryumda kalan ve gönderilen örneklerin Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 61 numaraları aynı olur ve gönderilen örnek orada kalır. İsimlendirmeyi yapan uzman veya araştırıcı numaraların karşısına bitki isimleri yazılı listeyi geri gönderir. Bu gönderme işlemleri için özel hazırlanmış gönderme formları doldurulur. İsimlendirilmiş örneklerde çalışmalar için diğer herbaryum merkezlerine gönderilebilir. Dışarıya gönderilen veya dışarıdan gelen bu örneklerin kayıtları özel hazırlanmış kartlara işlenerek izlenir ve düzenlenir. 6.2. Bazı Özel Grupların Herbaryumu 6.2.1. Açık Tohumluların (Gymnospermae) Herbaryumu Açık tohumlu bitkilerin kozalaklar grubunda, özellikle çamlarda kurutulan iğne yapraklar çok çabuk dökülürler ve zamanla sadece çıplak dal parçalarına dönüşürler. Örnekler toplandıktan sonra, düzgün bir şekil alması için kurutma kağıdı arasına konularak preslenir ve bir gün bekletilir. Sonra presten alınarak herbaryum kartonu büyüklüğünde ve 1.5-2 cm kalınlığında yün-pamuk tabakası üzerine konur. Bunun üzerine de ağır selluloid bir tabaka ile örtülür ve tümü beraberce sıkıştırılır. Sellüloid tabakanın örnek üzerinde durması, tel raptiyeler ile sağlanır. Bu yöntemle yapraklar örnek üzerinde düşmeden durması sağlanabilir. Erkek kozalağın boyuna kesiti Şekil 6.1’de gösterilmiştir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 62 Şekil 6.1. Pinus cinsine ait erkek kozalakta makro ve mikrosporofiller 6.2.2. Sukkulent (Crassulaceae, Aizoaceae) ve Dikenli Bitkilerin (Cactaceae) Herbaryumu Gövdeleri hacimli ve yapılarında su bulundurdukları iiçin toplanmaları ve kurutulmaları değişik yöntemlerle olur. Tüm bitkiyi preslemek imkansız olduğu için çabuk kuruması bakımından gövde boyuna veya enine dilim dilim kesilir. Bu durumda dikenlerin dizilişleri, gövde üzerindeki kanallar ve diğer şekille daha iyi gözlenir. Diğer bir yöntem ise gövdeden kesilen parçaların alkol içerisine konularak saklanmasıdır. Kaktüslerin çiçekleri gövdeden koparılarak ayrı preslenmelidir. Çiçekler bu şekilde preslenmezlerse, hacimli olan gövde çiçeklerin kurutma kağıdına değmesine engel olacak ve çiçekler kuruma sırasında buruşacaktır. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 63 Etli meyvalarda kurutmada sorunlar yaşanabilir. Meyvalar ortadan kesilerek etli kısımları çıkarılır ve kabuğu filtre kağıdı-pamuk karışımı ile doldurularak saklanabilir. Pamukların iki üç kez değiştirilmesi kuruması bakımından önemlidir. Bu yöntemle kurutulmuş meyvanın içi doldurulup sıkı bir şekilde paketlenirse meyvanın şekli ve dış özellikleri iyi korunmuş olur. Küçük olan meyvalarda kabuk birkaç yerinden soyularak kurutma hızlandırılır. Meyvadan yavaşca dışarı çıkan sıvı kurutma kağıdı tarafından emilir. Eğer pres çok fazla sıkılırsa meyva patlar ve ezilir. 6.2.3. Sucul Bitkilerin (Potamogetonaceae, Najadeceae ...) Herbaryumu Bu bitkiler göl bataklık, sulkama kanalları ve su birikinitilerinde, derecelerin yavaş aktığı kısımlarda suya batık halde veya su yüzeyinde bulunurlar. Toplanacak örneklerin meyveli olanları seçilmeli, rizomları su yüzeyinde ve suya batık bulunan yaprakları da toplanmalıdır. Derin sularda çalışırken sağlam bir ipin ucuna bağlanmış ucu kancalı gereç de çok kullanışlıdır. Yaprakları ince ve zarsı yapıda olan örnekler pres yapılıncaya kadar naylon toprbalara konulmalı veya ıslatılmış gazetelere sarılmalıdır. Örneklerden ince yapıda olanlar özel bir kap içinde Su Yosunlarına uygulanan yöntem ile beyaz kağıt üzerine alınır ve bir zarf içerisine kanularak herbaryum kartonlarına yapıştırılırlar. Örneklerin hangi sulardan toplandığı not edilmelidir. 6.2.4. Palmiyelerin (Arecaceae) Herbaryumu Bu bitkilerin boyunun çok uzun ve yapraklarının çok büyük olması, toplayıcılar için çeşitli sorunlar yaratır. Ağacaın gövde çapı ve duruşu not edildikten sonra, yaprağın iyi bir şekilde örneklenebilmesi için tüm yaprak sapının alınması gereklidir. Hatta 1-2 metre olanlar bile herbaryum kartonuna sığabilecek boylarda kesilir. Yapraklarda aynı şekilde kesilerek parçalanır ve alınırlar. Ancak parçalanmadan önce tüm özellikleri not edilmelidir. 6.3. Çiçeksiz Bitkilerin Herbaryumu Çiçeksiz bitikler fitoplanktonlar, deniz ve tatlı su yosunları, mantarlar, likenler, karayosunları ve eğrelti gruplarına ait üyelerdir. Aşağıda bazı gruplar için uygulanmakta olan yöntemler verilmiştir. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 64 6.3.1. Su Yosunlarının Herbaryumu a- Planktonların (Chlorococcales, Volvocales) Herbaryumu Deniz, göl, havuz ve nehir gibi ortamlarda serbestçe yaşayan mikroskobik yosun ve hayvanlardır. Yosun olanlar fitoplankton olarak adlandırılır. Bir çembere geçirilmiş olan ipekten yapılmış ağ şeklindeki torbaların (Plankton Kepçesi) su içinde yavaşça çekilmesi ile toplanır. Torbanın ucunda metalden yapılmış koni şeklinde bir kap bulunur. Kabın ucunda bir musluk vardır ve çekme sırasında kapalıdır. Çekme sırasında kabın içerisinde toplanan planktonlar musluk açılarak bir kaba alınır. Toplanan fitoplanktonlar dibe çöktükten sonra üsteki fazla su alınır ve tatl su yosunlarında verilen formülle hazırlanan eriyik içerisine konurlar. 6.3.2. Mavi Yeşil Alglerin (Cyanophyta) Herbaryumu Mavi Yeşil algler kimyasal test ayrılarak tayin edilirler. Ancak bu tayin için örneklerin kurumamış olması lazımdır. Bu nedenle tatlı su yosunlarını sakladığımız eriyik içerisinde saklayabiliriz. Toplanan mavi yeşil algler kağıt ve küçük mika parçaları üzerinde kurutulur. Bu algleri tanımlamak oldukça güçtür. Bu nedenle iyi bir botanik bilgisine ve deneyimine ihtiyaç vardır. Bir yol gösterici olarak bu yosunların cıvık ve kaygan yapıda olduğu ve isimlerinin renkleri ile uyum gösterdiği bilinmelidir. Mavimsi yeşil olabildikleri gibi, eflatun, kırmızımtırak, siyahımsı-yeşil veya diğer renklerde olabilir. Fakat hiçbir zaman çayır yeşili renginde olamazlar. 6.3.3. Diyatomelerin (Chrysophyta) Herbaryumu Bu mikroskobik yosunların isimlendirilmeleri için gerekli silisyumdan yapılmış iskeletleri bulunur. Yalnız bu tip iskeleti olanlar toplanmış ise, örnekler havada veya preste kurutulur veya formol içinde saklanabilir. Sarımsı-kahverengi, zeytin yeşili ve grimsi-yeşil renklerde olabilir. Deniz yosunlarına yapışmış olarak bulunabildiği gibi kayaların yüzeyinde kum ve çamurlarda bulunabilir. Çamur yüzeyinde bulunanlar pipetle, Kumda bulunanlar kum ile birlikte alınarak bir kap içerisine konar. Kum dibe çöktükten sonra üstte kalan su bir başka kaba aktarılır ve iki saat bekledikten sonra dibe çöken diyatomeler ayrı bir kaba alınarak saklanırlar. Sistematiğin Esasları 6.3.4. Deniz Dığrak&İlçim Yosunlarının (Chlorophyta, Phaeophyta, 65 Rhodophyta) Herbaryumu Toplayıcı aynı ortamdan ve aynı derinlikten toplanan yosunları en küçük örneğe kadar aynı naylon torba içerisine koymalıdır. Duruma göre farklı örnek alma kapları da kullanılabilir. Topalanan örneğin olgunlaşmış olşması, adlandırma çalışmalarında çok önemlidir. Genç örneklerin adlandırılması imkansızdır. Deniz yosunları bulundukları derinliklere göre değişik toplama araçları ve yöntemleri ile toplanırlar. Örnek: Yosunlar bıçak veya kesici bir alet yardımı ile bulundukları ortamdan alınırlar. Toplama işi bittikten sonra örnekler 3 yöntemle saklanabilirler: 1. Koruyucu bir eriyik içerisinde 2. Pres yapılarak 3. Havada kurutulup, büzülmeye bırakılarak. 1. Koruyucu bir eriyik içerisinde saklama: Kullanılacak eriyik deniz suyuna %5’lik formol konulması ile elde edilir. Sıcak iklimlerde bu eriyiğin yarısı alkol yarısı formol olarak hazırlanmalıdır. 2. Preste kurutularak saklama Toplanan yosunlar deniz suyu veya tatlı suya konularak üzerindeki yabancı maddeler temizlenir ve özel kap içerisine yerleştirilir. Genellikle ince yapılı yosunların su içindeki görünüşleri bozulabilir ve tallusları üst üste gelebilir. Bu durum adlandırmada problem çıkarabilir. Bu nedenle pens ve iğne yardımı ile yosunun doğal görünümü verilmelidir. Sonra uygun büyüklükte beyaz bir kağıt kabın eğimli kısmından dikkatlice yosunun altına sürülür ve beyaz kağıt altına da delikli çinko veya cam levha yerleştirilir. Beyaz kağıt lavha ile birlikte kabın eğimli kısmından yavaş yavaş dışarı çekilirken iğne ve pens yardımı ile yosun kağıt üzerinde tüm özelliklerini gösterecek şekilde yerleştirilmeye çalışılır. Bu işlem sırasında özen gösterilmesi adlandırma çalışmaları sırasında yosunu iyi gözleyebilmemiz için çok gereklidir. Kabın içerisinden çıkarılan ve üzerinde yosun bulunan beyaz kağıt dik tutularak suyun süzülmesi sağlanır. Sonra Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 66 kurutma kağıdı üzerine konur ve üstüne bez ve yağlı kağıt yerleştirilir. Bez veya yağlı kağıt yosunun kurutma kağıdına yapışmamasını sağlar. Bu şekilde hazırlanan örnekler preslenir. Sıcak iklimlerde preste çürümeye başlayabilir. Bunu önlemek için %50 alkol ve %5 formolden oluşan koruyucu eriyikte kağıt üzerine alınmadan 2-3 gün bekletilir. Presten çıktıktan sonra alkolde eritilmiş %1 civa klorür ile boyanabilir veya %1.8 hidroksiquinon sülfat ile muamele edilerek tekrar prese alınıp kurutulurlar. 3. Havada Kurutulup Büzülmeye Bırakılarak Saklama Çalışma sırasında presler yanımızda bulunmuyorsa toplanan yosunlar gazete kağıtları içine sarılır ve açıkta kurumaya bırakılır. Ancak doğrudan güneş ışığı altına bırakılmazlar. Bu şekilde kuruyan yosunlar laboratuvara getirirken kırılmamalarına dikkat edilmelidir. Çalışma merkezlerinde tekrar su içerisine konur ve yumuşatılır. Sonra bir önceki örnekte olduğu gibi beyaz kağıt üzerine alınarak preslenir ve kurutulur. 6.3.5. Tatlı Su Yosunlarının (Chlorophyceae, Conjagatophyceae, Characeae) Herbaryumu Bu yosunlar nemin çok yüksek olduğu yerlerde çeşitli renklerde göze çarparlar. Bu yosunların arasında mikroskobik yosunlar da bulunabilir. Bu mikroskobik yosunları toplamak için bir kaşıkla kavanoz veya tüpe alınması gereklidir. Bu örnekler koruyucu eriyik içerisinde saklanır. Saklanacak olan eriyik şu şekilde hazırlanır: İyot Potasyum İyodür Glasiyal asetik asit Formol Su 0.5 g 1.0 g 4.0 cc 24 cc 400 cc (yosunların toplandığı ortam suyu kullanılabilir) Tatlı sularda bol olarak bulunan Characeae üyeleri, tırmık veya ucunda değişik yönlere bakan uçları bulunan kancalarla toplanır. Sığ veya kıyıya yakın yerlerden toplanırken kökleri ile birlikte alınmalıdır. Dioik türlerde her iki eşeyden de örnek alınması gereklidir. Toplanan örnekler eğer o an içinde prese konmayacak ise çift kat gazete kağıdına rulo halinde sarılarak pres yapılacak yere kadar veya bir gün buyunca saklanabilir. Sıcak havalarda gazete kağıdını nemli tutmak gereklidir. Toplanan Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 67 örneklerin preslenmesinde önceki kurallara riayet etmek lazımdır. Characeae familyasından Nitella cinsi yosunlara uygulanan metotla kurutulur. 6.4. Mantarların Herbaryumu 6.4.1. Mantarların Toplanması Toplama yöntemi mantarların cinslerine göre değişir. Ağaç, kabuk veya toprak üzerinde bulunan mantarlar toplandıktan sonra gazete kağıdı veya plastik kaplara konulur. Şapkalı mantarlar göz göz ayrılmış tahta veya metal kutulara yerleştirilir. Yapraklar veya otsu bitkiler üzerinde bulunan mantarlar konakçı bitki ile beraber toplanır ve bitkiler çiçekli bitkilerde olduğu gibi pres edilir. 6.4.2. Mantarların Korunması Çalışmalar için değişik mevsimlerde toplanan mantarlar %40’lıkformolden %5, %70’lik alkolden %90 koyarak hazırlanır. 6.4.3. Renkli Mantarların Saklanması Bu tür mantarların saklanması için özel hazırlanmış eriyik kullanır. Bunlar; Renkleri suda kaybolmayan mantarlar için; Civa asetat 10 g Glasiyal asetik asit 5 cc Su 1000 cc Renkleri suda kaybolan mantarlar için; Civa asetat 1g Doğal kurşun asetat 10 cc Glasiyal asetik asit 10 g Alkol (%90) 1000 cc Çinko Sülfürlü koruyucu Çinko sülfür 25 g Formol (%40) 10 cc Su 1000 cc Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 68 6.4.4. Yeşil Bitkilerin Parazit Mantarlarla Korunması Parazit mantarları taşıyan bitkilerin yeşil renkleri ile birlikte korunması arzu edilir. Bunun için yeşil bitkiler 4 kısım suy 1 kısım doymuş glasiyal asetik asit ile bakır asetat kristalleri konularak hazırlanmış eriyik içerisinde kaynatılır. Kaynatma işlemi bakır asetatın bitkideki klorofili çözüp yerine geçinceye kadar devam eder. Bu şekilde işlem görmüş örnekler %5’lik formol içinde saklanırlar. 6.4.5. Kültür Mantarlarının Stoklarda Saklanması Stoklarda canlı olarak saklanması istenen mantarlar agar-agar üzerine –20°C’de ortalama 6 ay ile 1 yıl kadar saklanırlar. 6.4.6. Mantarların Kuru Olarak Saklanması Mantarlar kuru olarak uzun yıllar saklanırlar. Otsu parazit mantarlar preste kurutularak, şapkalı mantarlar metal veya tahta kutular içerisinde kurutulur. Böceklerden korunması için p-diklorobenzen ile zehirlenirler. 6.5. Likenlerin Herbaryumu 6.5.1. Likenlerin Toplanması Likenler çok değişik ortamlarda bulunduğu için toplama şekilleri çok farklılık gösterir. Likenin toplandığı ortamın tam olarak tanımlanması gerekir. Örnek; kayanın cinsi, üzerinden toplandığı ağacın cinsi, gölge ve nem durumu gibi. a: Kabuksu Likenler Kabuksu likenlerin tallusları ağaçlar, topraklar ve kayalar üzerinde az veya çok gelişmiş kabuklar oluşturur. Liken bulunduğu ortama çok yakındır ve bazen tamamen gömülmüştür. Likeni toplarken bulunduğu ortamdan koparmaya çalışmamalıdır. Teşhiste kenar şekilleri önemlidir. Bir çok tür çok değişik renkte olduğundan dolayı renk tonları çok iyi gözlenmeli ve değişik türlerin toplanmasına özen gösterilmelidir. Kabuk ve odunlar üzerinde bulunan likenler genellikle çakı yardımı ile likenin hemen altından kabuk veya ağaçtan parça kesilerek alınmalıdır. Sürgünlerde bulunanlar ise bağ makası ile alınmalıdır. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 69 Kayaların üzerindeki likenleri toplarken üzerinde geliştiği kayadan büyükçe bir parça alınır. Üzerinde çok çeşitli türlerin bulunduğu kaya parçaları tercih edilmelidir. Kaya likenlerini bir çakı ile almak imkansızdır. b: Yapraksı Likenler Kabuksu likenlerdeki yöntem uygulanır. Likenler içerisinde renkleri en fazla değişen yapraksı likenlerdir. Bu nedenle renkleri örnek alma esnasında not edilmelidir. c: Dalsı Likenler Toplanması oldukça kolay ola örnektir. Toplanma esnasında kaide diskler bağlı bulundukları ortamdan kolayca ayrılmazlar. Bu nedenle dikkatlice kaide diskinin likenle beraber alınmasına dikkat edilmelidir. Bağlı bulundukları ortamın özellikle not edilmesine dikkat edilmelidir. 6.5.2. Likenlerin Saklanması ve Etiketlenmesi Likenler çok yavaş kurumaya bırakıldıkları zaman üzerinde pas ve mantarlar çok kolay gelişirler. Bu nedenle çok iyi kurutulmalıdır. Kabuklu likenler güneş ışığı altında veya orta sıcaklıktaki bir odada 24-48 saat kurumaya bırakılır. Yapraksı ve çalımsı likenler kurutma kağıtları arasında kurutulmalı ancak pres içinde sıkıştırılmamalıdır. Çalımsı likenler taze iken pres edilmelidir. Örnekler kurumuş ise nemlendirilerek gevşetilir ve sonra pres edilir. Örnekler kuruduktan sonra kalın kağıttan yapılmış zarflar içerisine yerleştirilir. Külah veya şapka şeklinde olan zarflar kullanışlıdır. Bu şekilde içinde liken örnekleri bulunan zarflar herbaryum kartonlarına yapıştırılır. Kaya likenleri ise kaya parçası ile birlikte filtre kağıdına sarılarak zarfın içerisine yerleştirilir. Tüm bilgiler herbaryum merkezinin özel etiketi üzerine yazılarak etiket zarfın üzerine yapıştırılır. 6.6. Ciğerotları ve Karayosunlarının Herbaryumu Ciğerotları ve Karayosunları, ağaç kabukları, toprak ve kayalar üzerinde, çok nemli olan kaya oyuklarında, eğrelti otu rizomları su serpintilerinin çarptığı kayalarda .... bulunurlar. Daha çok karmaşık ve iç içe bulunduklarından arazide türlere ayırarak Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 70 toplanmaları oldukça zordur ve özellikle küçük örnekler toplama sırasında gözden kaçabilirler. Özel bir grup ile çalışan araştırıcılar arazide örnekleri toplayıp sınıflandırabilirler. Ağaç kabukları üzerinde bulunanlar çakı ile sıyrılarak kabukla beraber, kayalar üzerinde bulunanlar ise kaya çekici ile kırılarak örneğe zarar vermeden alınırlar. Toprak üzerinde bulunanlar çakı yardımıyla örneğe zarar vermeden bulundukları ortamdan alınmalıdırlar. Toplanacak karayosunlarının kapsüllü olmasına dikkat edilmelidir. Kapsüllü durumuna rastlanmazsa vejetatif kısımları (kapsülsüz olanlar) alınır. Toplanan örnekler önceden hazırlanmış gazete kağıtlarından yapılmış zarfların içerisine konur ve örneğin toplandığı yerin özellikleri not edilir. Bu şekilde zarflara konan örnekler kurutma kağıtları arasına konarak kurutulur ancak presin sıkılması gerekmez. Adlandırma esnasında kurumuş örneğin kapsüllü ve vejetatif kısımlarından alınan parçalar su içerisine atılarak yumuşatılır. Adlandırılmış örnekler ana kolleksiyona girmeden önce beyaz kağıttan yapılmış zarflar içerisine alınır ve zarflar herbaryum kartonuna yapıştırılır. Zarfların üzerine de gerekli bilgiler içeren herbaryum etiketi yapıştırılmalıdır. 6.7. Eğreltilerin (Filicinae, Equisetinae, Lycopodinae) Herbaryumu Eğreltiler çoğunlukla nemli yerlerde, özellikle dere kenarlarında bulunurlar. Toplamada sporlu türlerin toplanmasına dikkat edilmelidir. Sporları içeren sporangiumlar yaprakların alt yüzeyinde kahverengi sıralar veya demetler halinde bulunurlar. Bazı cinslerde spor her zaman bulunmaz. Bu durumda steril v verimsiz örnekler toplanmalıdır. Toplamada gövde ve toprak altı kısımları alınmalı, ağaçsı eğreltilerde gövdenin kaslınloğı ve yüksekliği not edilmelidir. Gövdenin dip kısmı adlandırmada çok gerekli olduğu için kesinlikle alınmalıdır. Örnekte çok yaprak varsa bir iki yaprak bırakılarak diğerleri koparılabilir. Bütün özellikleri görülebilecek şekilde kurutma kağıdı arasına yerleştirerek preslenir, kurutlan örnekler herbaryum kartonuna yapıştırılır. Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 71 KAYNAKLAR 1. Elçi, Ş. 1982. Sitogenetikte Gözlemler ve Araştırma Yöntemleri. Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji 3, Elazığ. 2. Seçmen, Ö., Görk, G., Gemiçi, Y., Bekat, L., Leblebici, E. 1987. Tohumlu Bitkiler Laboratuvar Kılavuzu. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Teksirler Serisi No:53, 95 sayfa, Bornova İzmir. 3. Yıldırım, A. 1989. Bitki Biyolojisine Giriş, Botanik. Palme Yayınları, 413 sayfa, Ankara. 4. Algan, G. 1981. Bitkisel Dokular İçin Mikroteknik. Fırat Üniversitesi Fen fakültesi yayınları Bot-No:1, 94 sayfa, Elazığ. 5. Altuner, Z.1995. Tohumsuz Bitkiler Sistematiği (I ve II. Cilt)Gazi Osman Paşa Üniversitesi yayınları No: 2, 358 sayfa, Tokat. 6. Seçmen, Ö., Gemici, Y., Görk, G., Bekat, L., Leblebici, E. 1995. Tohumlu Bitkiler Sistematiği. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kitaplar Serisi No:116, 396 sayfa, İzmir. 7. Davis, P.H. 1965-1985. Flora of Turkey and the East Aegan Islands. Vol 1-9. Edinburgh 8. Altınayar, G. 1987. Bitki Bilimi terimleri Sözlüğü. DSİ Genel Müdürlüğü, Ankara. 9. Baytop, A. 1977. Bitki Adlandırma. Biyoloji Dergisi, 27, 2-4, 113-133. 10. Demiriz, H. 1969. Türkiye’deki herbaryumların durumuna toplu bakış. Biyoloji Dergisi, 19, 1, 33-48. 11. Demiriz, H. 1952. Herbaryum Kurmak. Biyoloji Dergisi, 2, 79-85. 12. Zeybek, M.1965. Kriptogamların Pratiği. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Yayınları No: 14. İzmir