Tamamı burada... - Sadık Yalsızuçanlar
Transkript
Tamamı burada... - Sadık Yalsızuçanlar
SADIK YALSIZUÇANLAR’IN AYAN BEYAN ADLI ESERĐNDEKĐ TASAVVUFĐ ĐMGELER Esra Tartut ÖZET Yalsızuçanlar’ın bu öykü kitabında “Ayan Beyan”, “Şathiyye”, “Terk”, “Şeyleri Senin Seni De Kendim Đçin”, “Beni Yaktığın Menzil” ve “Çokluktan Kinaye” adlı yedi öykü tasavvuf kültürü ile beslenmiştir. Öykülerde karşılaştığımız ayna, dağ, gölge, sevgilinin uzuvları vb. bir çok metafor öykülerin düş, zaman ve mekan bağlamına oturtulması bakımından kayda şayandır. Bediüzzaman’ın anlatılarından, Muhyiddin Đbn-i Arabi’den ve Bob Dylan’ın şarkı sözlerine kadar geniş bir yelpazeden mülhemlenen Yalsızuçanlar, edebiyatımızda kadim olanla yeni olanı sentezleyebilmiş ender yazarlardandır. GĐRĐŞ Bu çalışmada Sadık Yalsızuçanlar’ın hayatı hakkında kısa bilgi verilecek ardından “Ayan Beyan” adlı hikâye kitabındaki hikâyelerdeki tasavvufi imgeler ortaya konulmaya çalışılacaktır. YAZARIN HAYATI 1.12.1962 tarihinde Malatya'da doğdu. Yedi çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu. Babası Malatya'da sinema işletmeciliği yapıyordu. Onun işlettiği sinemalarda yüzlerce yerli yabancı film izledi. Melekbaba Đlkokulu'nda, Kubilay Ortaokulunda okudu. Ortaokul son sınıfı, Dörtyol Hatay'da bitirdi. Dörtyol Deneme Lisesi'nden sonra Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. 1983 yılında mezun oldu. Yüksek lisansa başladı. Bir yıl sonra bıraktı. Bir süre Đstanbul'da bir yayınevinde çalıştı. 1985 yılında Sivas Ulaş Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Đki buçuk yıl burada, bir yıla yakın da Sivas Sabancı Lisesi'nde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1987 yılında TRT Đzmir Televizyonu'na yardımcı yapımcı olarak tayin edildi. 2010 yılında TRT’den emekli oldu. 'Ana' başlıklı ilk öyküsü Yeni Asya gazetesinin kültür sanat sayfasında yayınlandı. Đlk kitabı Şehirleri Süsleyen Yolcu, 1986 yılında Birlik Yayınları arasında çıktı. Ve aynı yıl Türkiye Yazarlar Birliği'nin yılın hikâyecisi ödülünü kazandı. Ana yazı uğraşısı öykü olmasına karşın roman, masal, deneme, araştırma ve söyleşi türlerinde ürünler verdi. Đkinci öykü kitabı Gerçeği Đnciten Papağan 1992 yılında yayınlandı. Öykü dilindeki ana izleklerin ve damarın sürdüğü bu kitabıyla birlikte zaman zaman bir paragraftan 1 oluşan kısa, açık uçlu öyküsel metinlere de yöneldi. Yalsızuçanlar'ın basılmış yetmişi aşkın kitabı bulunuyor. Şark klasiklerinden on ikisini (Dede Korkut, Bostan, Gülistan, Kelile Ve Dimne, Mem u Zin, Baharistan, Siyasetname vs. gibi) yayına hazırladı. On kitaplık bilgelik öyküleri dizisi derledi ve metinleri yeniden kaleme aldı. Romanları, çeşitli dünya dillerinde çevrildi, Đngiltere, Fransa, Almanya, Bosna, Bulgaristan, Mısır’da yayımlandı. Edebi uğraşlarının yanı sıra Yalsızuçanlar, sinema ve televizyonun doğasına ilişkin kimi eleştirel teorik kitaplar da kaleme almıştır. Bunlar arasında yayınlandığında hayli ilgi toplayan Rüya Sineması, Televizyon Ve Kutsal ile Tarafsızlık Masalı anılabilir. Rüya Sineması kitabıyla Yazar, sinema ile rüya arasındaki olgusal ve metafiziksel ilişkileri konu edindi. Rüyaya dayalı bir sinema düşüncesinin kuramsal temellerini kurmaya çalıştı.1 AYAN BEYAN’DAKĐ TASAVVUFĐ ĐZLER Kitabın mottosu daha önceleri Behçet Necatigil çevirisinden okumuş olduğumuz Rilke'nin ünlü dizeleri: "Yalnızlık yağmura benzer Yükselir akşamlara denizlerden Uzak, ıssız ovalardan eser Ağar gider göklere her zaman göklerdedir Ve kentin üstüne göklerden düşer." Toplam on dört öykünün yer aldığı “Ayan Beyan”, bir bakıma bu şiirin farklı veçheleriyle açılımından ibaret denilebilir. “Ayan Beyan”, kitabın arka kapağında da belirtildiği üzere: Modern Türkiye öykücülüğünün izleklerini ve dilini sürekli yenileyen adı Sadık Yalsızuçanlar'ın farklı temalara savrulsa da, öteden beri ısrarcı olduğu manevi patikasındaki 1 Editör, (T.Y.), Özyaşam Öyküsü Sadık Yalsızuçanlar, Erişim: (01.04.2012) http://www.sadikyalsizucanlar.net/yasam-oykusu.html 2 yürüyüşünün yeni bir uğrağı. Yaşamın görünür yanlarının gerisinde yatan ayan'ı beyan sadedinde konuşan öyküler bunlar. Var olana değil, varlığa gözünü dikmiş bir yazarın dikey yolculuğunun tanıkları. Rilke'ye uğrayan, Karasu'yla yürüyen, sonra kendi yolunda soluk kesici bir iç geziyle taçlanan anlatılar. Ayan Beyan, Yalsızuçanlar'ın başladığı yere yeniden bir selam gönderdiği öykülerden oluşuyor. Ayan Beyan’da yer alan öyküler şöyle: Ayan Beyan Senin Aklın Đllet Şathiyye Yorgun Yankı Bir Ve Hep Ölüye Öykü Akıl Dağı Şeyleri Senin Đçin Seni De Kendim Đçin Terk Beni Yaktığın Menzil S Đle Fare Sekerat Çocukluktan Kinaye Issız “Ayan Beyan”, “Şathiyye”, “Terk”, “Şeyleri Senin Seni De Kendim Đçin”, “Beni Yaktığın Menzil” ve “Çokluktan Kinaye” adlı yedi öykü tasavvuf kültürü ile besleniyor. Yalsızuçanlar, tasavvuf kökenli öykülerinde, içlerindeki ukdeyi çözmek üzere çetin bir yolculuğa çıkan kişileri konu ediniyor. Bu şiirsel yedi öykünün yanında "Ayan Beyan"ı oluşturan diğer öyküler ise klasik olay öyküleri. Bu öykülerde doğal olarak imge ve şiirsellik de azalıyor. Yalsızuçanlar, bütün öykülerde iç yolculukları 1.tekil kişili anlatımla sağlıyor. “Ayan Beyan” adlı öykü başlı başına bir seyr-i süluk öyküsüdür. Đnsanın bu yolculuktaki iniş çıkışları bütün ayrıntılarıyla, sembolik bir ifade ile işlenmiştir. “Seni yitirmek aklımı yitirmek gibi” derken şair, Đbn-i Arabî’nin aklın terkinin öze yaklaşmak için şart olduğu sözlerini hatırlatmaktadır. Tıpkı gerçeğin sularına akılla girilemeyeceği gibi… Sadık Yalsızuçanlar'ın üzerinde durulması gereken en önemli yanı öykülerinde kullandığı dili. Tasavvuftan beslenen ben'i arayış ve öze dönüş temalı öykülerinde oldukça yoğun olan şiirselliğin yanında masalsı ve destansı anlatım da söz konusu. Zaten yazar için öykü, bir söyleşisinde de belirttiği gibi "Şiir ve masal arasında bir yerdedir". Kutsal metinlerde görülen ilahi havanın da harmanlandığı bu öykülerde birbirini doğuran cümlelerin yarattığı şiirsellik, destanlardaki üslupla, kısa cümlelerle ve yoğun kullanılan imgelerle 3 sağlanıyor. Akıcı bir dile sahip olan yazarın dilinde görülen en çarpıcı yan, cümlelerin birbirini doğurması. 2 (…) Seni ancak düşlerimde görebiliyorum. Uyanınca seni yitirmiş gibi oluyorum. Seni yitirdiğimi duyunca da çıldıracak gibi oluyorum. Seni yitirmek aklımı yitirmek gibi. Aklımı yitirmek gerektiğini sen gidince anladım. Bunu anlamak da senin beni bırakıp gittiğin o akşamüstünü unutmak gibi kolay değil. Kolay olsaydı beni bırakıp gitmezdin diye düşünüp avunuyorum. Seni düşlerimde gördüğüm gecenin sabahı, gün doğmadan uyanıyorum. Uyanıp sana doğru arınıyorum Arınıp sana doğru dönüyorum. Dönüp sana doğru eğiliyorum. Eğilip sana doğru doğruluyorum. Sana en yakın olduğum an, sana en çok eğildiğim yer. O yere alnımı koyuyorum. Alnıma senden sesler geçiyor. Sesini duyunca senin de bana doğru indiğini hissediyorum.3 Kullandığı sözcükler çağrışımlara açık ve doğurgan. Ses uyumunun da göz ardı edilmediği bu metinlerde sözcükler adeta dans halinde. Daha doğrusu öykü kişilerinin vuslata erme arzusu ve coşkusuyla sözcükler de kendinden geçmiş gibi. Yalsızuçanlar, tasavvuf ve Divan şiirindeki imgelerin yanında klasik benzetmelerden uzak, orijinal buluşlarla anlatılamayanı "sözcük" le anlatmayı başarıyor, ayanı beyan edebiliyor.4 “Arınmak” kelimesi eserde bilinçli olarak kullanılmış olmalıdır. Đlk anlamıyla ibadete hazırlanan kahramanın hazırlıklarından birisi olan “abdest”tir. Bu somut anlamda temizlenmek olarak algılansa da Yalsızuçanlar’ın özellikle arınma kelimesini kullandığı hissi ağır basmaktadır. O, geleneksel Đslam anlayışının derin kuyularından çıkalı bir hayli olmuştur. Değişen çağ, gelişen teknoloji dine başka bir açıdan bakmayı gerektirmiş ve böylelikle ibadet adına yapılan her ne varsa bilimsel açıklığa kavuşturulmuştur. 2 Selçuk E. K. (Aralık 2005) Ayan'ı Beyan Edebilmek. Milliyet Kitap. Erişim: 17.04.2012. Yalsızuçanlar S. (2005) Ayan Beyan. Đstanbul: Sel. 1. Baskı. s. 9-10 4 Selçuk, E. K. Agy. 3 4 Abdestin temizlenmek amacıyla yapılmadığı zira zaman zaman orta doğuda suyun az olduğu yerlerde yeri geldiği zaman bir bardak suyla dahi abdest alındığı bilinmektedir. Hatta “teyemmüm” adı verilen yöntemle toprakla bile alınabilmekte olan abdest için akıl sahiplerini hayrete düşürecek manalar vardır. Yüzde sekseni su olan vücut yapısının bugün yapısında iki hidrojen bir oksijen bulunduran suyla teması, kendisine gün boyunca kaybettiği enerjiyi, bir bakıma elektriği yüklediği; toprakla teyemmümün ise vücuttaki statik elektriği toprağa yükleme amacı güttüğü; böylelikle aslında ibadet esnasında yapılan tüm bu ön hazırlıkların enerjik bir boyuta hazırlanmaya yönelik olduğu aşikârdır. Bir bakıma Yalsızuçanlar’da şahit olduğumuz arınmadır. “Ben gölgeyim, sen ışıksın. Beni ışığından yaptın. Sonra gölgeye bıraktın. Bana gölgeyle ışık arasında durmam gerektiğini söyledin”5 cümleleri insanın yeryüzünde bir halife olduğunun açık bir tabiridir. Đbn Arabî “Gölgen senin suretindir, sen de suret üzeresin. Su halde sen bir gölgesin.”6demektedir. Var oluşun felsefesi dile getirilmiş ve tasavvufta zıll (gölge) olarak işlenen bu kavramı yazar şöyle açıklamaktadır: “Biz ne nuruz, ne karanlığız. Biz gölgeyiz. Dünyada olma hali. Heidegger’den ödünç alırsak, bulunma, olma durumu.” Yazarın her bir öyküsünü, bir diğerine bağlayan ince çizgi, Yalsızuçanlar'ın sürdürücüsü olduğu ezoterik Đslam bilgeliğine uygun olarak, semboller ve işlenen motiflerin anlamlarının bilgisinde saklıdır. Kitabın ilk öyküsü "Ayan Beyan" daki aşk teması ile açığa çıkan anlam, henüz başlangıçta, Tasavvuf Felsefesi'nin güçlü temalarıyla baş başa bırakır okuyucuyu. Sevgili'ye duyulan aşkın yazarın her bir öyküsünü, bir diğerine bağlayan ince çizgi, Yalsızuçanlar'ın sürdürücüsü olduğu ezoterik Đslam bilgeliğine uygun olarak, semboller ve işlenen motiflerin anlamlarının bilgisinde saklıdır. Kitabın ilk öyküsü "Ayan Beyan" daki aşk teması ile açığa çıkan anlam, henüz başlangıçta, Tasavvuf Felsefesi'nin güçlü temalarıyla baş başa bırakır okuyucuyu. Sevgili'ye duyulan aşk'ın Tanrı'ya duyulan aşka dönüşebilirliği, yaratıcıya ibadet ile Sevilen'i anmaya yönelik eylem arasında paralellik yaratır. Yalsızuçanlar'ın öykülerinde işlediği temalar, kaçınılmaz olarak kendine has dilini dayatır. Dışa kapalı, sembolik ve kadim bir geleneğin, kendi içindeki sır'lar ile ilişkilendirildiğinde anlamlanan bu dil, yazarın elinde yer yer özgün ve güçlü ifadeler bulur. Buna karşın, ezoterik bilgeliğin, sırları saklama yolunda alabildiğince önemsediği sembolik dil, "sıradan, (dıştaki) 5 6 Yalsızuçanlar, Age. s. 10 Arabî M. Đ. (2006). Risalelerden Alıntılar, Kitsan. s. 242. 5 insana kapalı" bilgi türlerine yönelik açık tasvir noktalarına kuşkuyla yaklaşılması sonucunu da beraberinde getirir.7 “… O zamanları düşününce sadece senin ağzını hatırlıyorum; yanağını, benini, saçlarını bir de kirpiklerini…”8demekte yazar. Gerçekte yaratanın bu şekilde uzuvları olamayacağından bu sözler bir tür sembolik anlatım içerir. Tasavvufta yüz Zat, vecihtir. Allah’ın doğrudan Zat’ının imgesidir. Birliktir. Tevhittir. Tevhid- i sırf yani mutlak birliktir. Saç kesret, çokluk, beş duyu ile algılanan âlemdir. Bu âlemi oluşturan şeylerin tümüdür. Saç, küfr sözcüğüyle ifade edilir. Arapça kökenlidir. Gece, örtü karanlık demektir. Tevhid etmeyi, birlemeyi güçleştiren şeydir. Yanağa sarkan zülüf, birliğe gölgenin düşmesidir. Yazarın öykülerinin genelinde, yolcunun yükseliş arzusu ile ben'in, nefsin ve dünyeviliğin kişiyi kendine çeken unsurları arasındaki çatışma kendini bir gerilim unsuru olarak başarıyla gösterir.9 Nitekim öykünün devamında “ bir zaman kendimden başka bir şey görmüyordum. Sadece kendimi görüyordum. Kendim için bir engel olduğumu o zamana değin hiç düşünmemiştim”10 cümleleriyle nefis muhasebesinin devreye girdiği açıkça gözlemlenebilir. Bu bir tür rekabettir. Nefsin kendisiyle rekabeti, murakabe halidir. Öyküye egemen olan ayna tasavvurunu göz ardı etmemek gerekir. Aynanın daha önceleri parlak olması ve gittikçe parlaklığını yitirmesi, sonunda paslanması, nefsin git gide büyümesiyle ters orantılıdır. Nitekim yazar : “Her sözcük aynamı biraz daha kararttı”11 demektedir. Zira “Baki’nin ayineleri, Baki’nin rengini alır.”ya da başka bir deyişle: “Aynalar adedince suretler ortaya çıkar.” 12 Düş, zaman, mekân algısı öyle bir boyuttadır ki öyküde, okurun da kahramanla birlikte bir vecd içine çekilmeye çağrıldığı amacı gözlemlenebilir. Devam eden sülukta öncelikle bir inkâr hali ve ardından varlığına müşahede ettikten sonra temizlenen bir ayna tasavvuru vardır. Ve nihayetinde kahraman varılması gerek en önemli noktaya gelmiştir. Ona ulaşabilmek, onunla olabilmek bizzat kendisini aradan çıkarmakla gerçekleşebilirdi. Aklı devre dışı 7 Halis G. Modern Dünya'dan Ezoterik Bilgeliğe. Erişim: 04.05.2012. http://www.sadikyalsizucanlar.net/eskisite/turkce/yariyolkarsila/ayrintilar/ayanbeyanhaber07.html 8 Yalsızuçanlar, Age. s.10. 9 Halis, Agy. 10 Yalsızuçanlar, Age. s.11. 11 Yalsızuçanlar, Age. s.12. 12 Arabî, Age. s. 243. 6 bırakmak ve masivayı tamamen saf dışı bırakmakla… “Fikir var oldukça, kişinin mutmain olması, sükûnete kavurması imkânsızdır”13diyen Đbn-i Arabî’nin: “Ben “benimle” sende olduğumda ve sen “sen”i ortadan kaldırdığında, benden zuhur eden, senden zuhur eder. Bakan biri, “senden” görüneni senden sanır, oysa benim “benimden”dir. Sana öğrettim; beni istediğin zaman, sende senin benliğinden bir şey kalmamalı. Çünkü benim varlıklarla olmam imkânsızdır”14 sözlerinde olduğu gibi. Varlığının “esmalardan” oluştuğunun kavranması ve Mansur’un katl sebebi olan vahdet-i vücud anlayışı… Bu durumun tasdik olunduğu an… “Mansur en-el Hak demiş. Hak’tır Hak söylemiş” diyen Nesimi’nin ruh halidir bu hal. Tek’in benliğinin vadiden görünmesiyle benliğin un ufak olmasıdır. Halktan uzak olunduğu oranda Hakka zahiri ve Bâtıni olarak yaklaşmadır. 15 Đbn Arabî : “Fikir var oldukça, kişinin mutmain olması, sükûnete kavuşması imkânsızdır”16 derken Yalsızuçanlar: “… Aramızda hiçbir şey kalmamalı. Sadece sözcükler… Onları, yalnızca onları kullanabilirim”17 demektedir. Bu cümlelerin ardında derin manalar gizlidir. Öncelikle sözcük bilgidir. Bilgi kutsal kitapta “ikra” olarak geçmekte ve ne yazık ki dilimize “oku” olarak tercüme edilmiştir. Bilgi ilk ayet olan “ikra” yani “oku” nun karşılığıdır. Bu okuma kişinin benliğinde meleki kuvvelerin açığa çıkma durumudur. Arınma ve bilinçtir.18 Arabî’nin: “Senin hakkı görmen, onunla yüzleşmeni engelleyen sen kaynaklı bir perdedir.”19 sözleri, Yalsızuçanlar’ı “Sana doğru gelmek, senin, kendini benimle perdelemendi bilmiyordum.” sözlerine ulaştırır. Arabî’nin: “Dedim ki, Ya Rab! Ne ile sana yaklaşayım? Dedi ki, Bende olmayanla. 13 Arabi, Age, s.149. Arabi, Age, s.262. 15 Arabi, Age, s. 53. 16 Arabi, Age, s. 149. 17 Yalsızuçanlar, Age. s. 14-15. 18 Ayrıntılı bilgi için bkz. Hulusi, A. “Hz. Muhammed Neyi Okudu”, Erişim: 04. 05. 12. http://download.ahmedhulusi.org/download/pdf/muhammedneyiokudu.pdf 19 Arabî, Age. 199. 14 7 Dedim ki, Sende olmayan nedir? Dedi ki, Zillet ve muhtaçlık!”20 sözleri Yalsızuçanlar’ı; (…)Bana o sabah ‘yaklaş’ diye seslendin. Eğildim. ‘Daha çok yaklaş’ dedin. Daha çok eğildim.’Bana, bende olmayan bir şeyle yaklaş’ dedin. Sende olmayan bir şey var mıydı? ‘Benimle aranda bir şey bırakma’ dedin. Kalbimi okuyordun. ‘Seninle kalbinin arasına benden başka kim girebilir?’ dedim. Düşüncemi aradan kaldırdım. Seninle aramda büyük bir engel vardı. Ben vardım.21 sözlerine ulaştırır. “Yükseldikçe göğe değil, toprağa yakınlaştığımı fark ettim. Toprak sana daha yakındı”22 sözleri insanın özüne dönüşüne bir işaret; insanın içine çekilmesi; içe çekilmesiyle için dışa bükülmesi halidir. Đlerleyen öykünün sonlarına doğru bir zillet kelimesi ile karşı karşıya kalmakta kahraman. Aslında tüm öykü zillet ve müz’il kelimeleri üzerine kurulmuş bir aşkı anlatmakta. Zillet kelimesinin burada zekice bir kelime gibi verilmesine lakin pek de o vasfı taşımadığına dair yapılan yorumlar23 esere gölge düşürmemiştir. Aksine bu kelimede bir alçalma hali vardır. Aşağılanma hali… Başlangıçtaki “sen denizsin, ben kıyınım. Sen olmayınca ben denizsiz kıyı gibiyim.”24 yerini “Tuhaf bir şey oluyordu gördükçe, ben de toprağa dönüşüyordum. Ben kıyı değildim, topraktım. Topraktandım ben, deniz değildim.”25 Sözlerine bırakıyor. Burada nefsin mertebelerine şahit oluyoruz. En-el Hak’ta kalmış nefs ile bunu aşmış olan nefsin farkıdır buradaki ince çizgi. Kulun Yaratıcı ile ilişkisini bulduğu bir 20 Arabi, Age. s. 228. Yalsızuçanlar Age. s. 14. 22 Yalsızuçanlar, Age, s. 15. 23 Güngör R. Ş. (2006). Kesret Havasında Serin Bir Nefes Gibi. Kitap Zamanı, Sayı: 2. 24 Yalsızuçanlar, Age. s. 9. 25 Yalsızuçanlar, Age. s.16. 21 8 kelimeyle, 'zillet' ile anlatıyor. Đnsanın kendisini Yaratıcı karşısında aşağılaması, küçük görmesi ilkesine dayandırılan bu tema, öykülerin çoğunda yeniden karşımıza çıkıyor. Şathiyye Bob Dylan’ın “Bir dakika doktor, dedim beynimde bir dünya savaşı çıktı” sözüyle başlamakta. Đlerleyen cümleler “ona bakınca sarhoş oluyorum. Ona şarap diyorum. Şarap dedimse onun üzümden yapıldığını düşünme.” bize Hayali Bey’in muhammesindeki “ aşk ehlinin sarhoşluğu mey-i engurdan olmaz” dizelerini hatırlatır. Şathiyye'de büyük şehrin kaotik atmosferi ayrıntılı biçimde anlatılmıştır. Modern bireyin bu kargaşa içerisinde nasıl bir parçalanma ve yabancılaşma yaşadığı dile getirilmiştir. Şehrin karmaşasına giren öykü kişisi, caddelerin, binaların, trafik lambalarının, kuralların, gürültünün, oksijensizliğin içinde boğulur, silikleşir. Bu boğucu atmosfer o kadar gerçekçi ve ayrıntılı anlatılmıştır ki, okurken insanı hafakanlar basmaktadır. Bir karabasan hikâyesi Şathiyye. Bu kaosun içinden nasıl çıkacağını düşünür ve çırpınırken, bir aydınlık ve duruluğun sesini duyar. Şehri terk eder. Burada da "dağ" imgesi karşımıza çıkmaktadır. Dağ, ilahi gerçeğin imajıdır. Oraya doğru yönelen öykü kişisi, şehre dönüp dönüp bakar. Oradan bakınca daha bütünsel görünen şehri anlamlandırması zor olmaz. Öykü, aydınlık bir dünyaya doğru ilerler. 26 Yalsızuçanlar'ın içinde yaşadığımız dünyaya yönelmiş ve köklü bir temelden güç almış eleştirisi, özden yoksun biçimi, ancak benzetmelerle açıklanabilir haliyle gelişir. Bu da, insanları verdikleri tepkilerle ve hayvanlarla açıklanabilir hale getirir. “Onlardan kimileri yılanlık ediyor kimileri köpeklik ediyor… Kimileri alçaklık ediyor kimileri hainlik ediyor… Onlar çok kibar görünüyorlar… Onların içleri dışlarına çevrilse kurt, hınzır, ayı, yılan, akrep oluyor…” 27 Bu noktada aynı zamanda felsefe açısından bir başka önemli çatışmanın açığa çıktığı görülür: "Görünürdeki çokluk..." Sosyal hayatı boğarcasına ele geçirmiş sistematik, kaotik bir çokluk ortaya koyarak, tüm şeylerin arkasındaki "birlik"in anlaşılmasının önüne geçer. Bu karşıtlığın sürükleyişi ile yalnızlık ve inziva fikrinin kişiyi yönelttiği içsel yolculuğu, göksel olan ile diyalogunu ortaya çıkarır. Bu gelişim çizgisinde ise, benzer şekilde, okült disiplinlerin ağaç, ay, dağ, zirve, mağara ve ses gibi motifleri kullanılır. Şathiyye'de, "aşk" duygusunun kutsanması sürer. Özellikle "ben" motifi'nin işlenişi ve ulaşılan: " Senden geldiğim, sadece sana ait olduğum ve sonunda sana döneceğim için artık pişman değilim." 26 27 Aksungur K. (2006) Ayan'ı Beyan'a Dair. Varlık Dergisi. Ocak. Yalsızuçanlar. Age. s. 31. 9 sonucu, "âşık’ın" diğer insanlara yönelik açıklamalarına evrilir. Hayatın sıradanlığı ve dünyevi kaygılarla anlamlanan dünyanın yargısına ulaşılır.28 “Yüzüne bakıyorum şimdi. Şafaktan beri dışarıda dolaşırken ne görsem yüzündendir diye bildim. Dışarıdaki her şey yüzüne bakıyor.” sözleri kahramanın kâinata mana-ı harfi29 ile baktığının göstergesidir. Öyküde kahramanın siyah rengi önce sorguladığına şahit oluruz. “ siyah neyin rengidir? Siyah bir renk değildir, renklerin toplamıdır. O halde beyazdır da.” Siyahın bütün renklerin toplamı olduğunu, tüm renkleri kapsadığını, tüm renklerin aurası olan beyazdan öte bir renk olduğunu dolayısıyla bu rengin yüce ilkeyi temsil ettiğini kahramanın ağzından bir kez daha söyletir. “Akıl Dağı” adlı öyküde kişinin ilk doğum anındaki günahsızlığına ve büyüdükçe O’ndan uzaklaştığını dile getirdiğine şahit oluruz. Kahramanın dedesinin dilinden aktarılan hikmetli sözlerle “Âlemde her şeyin bir sonu, bir de büluğu olduğunu”; “her şeyden kastın var olan, ama gerçekte tek olanın olduğunu” büluğun özgürleşmek, özgürleşmenin de olgunlaşmak olduğunu yani başlangıcına dönmek olduğunu öğrenir kahraman. Başlangıcına dönmek ise başla sonun birleşmesiyle olacaktır. Bir gece dedesinin secdedeki halini görüp: “ Baktım eğilirken iki büklüm olup alnını yere koyarken sanki başladığı yere, evveline dönüyor. Bir daireye benziyordu şimdi” hayretler içinde kalır. Ve dedenin ölümüyle “ şimdi dedem tümüyle başlangıcına dönmüş, çevrimi tamamlamış olmalıydı” yargısına ulaşır. Ardından dağ, duvar, engel, zirve, göl imgeleriyle birlikte keçisini kaybeden bir kızın hikâyesi aktarılır. Bu da kutsal metinlerden alınmış bir anlatıdır. Hikâye: “ Koştukça dilimin değiştiğini gördüm. Dilim değişiyor, kimsenin anlamadığı bir muammaya dönüşüyordu. 28 Halis, G. Agy. Ayrıntılı bilgi için bkz. Bediüzzaman, S. N. (2005). Mesnevi-i Nuriye- Katre-Mukaddime. Đstanbul: Envar. s. 51. 29 10 Beni sözle, suretle, bedenle anlamak istiyorlardı. Oysa ne sözdüm ne suret, baştan ayağa anlam olmuştum” sözleriyle son bulur. “Şeyleri Senin Đçin Seni De Kendim Đçin” öyküsü bir Bediüzzaman anlatısıdır. Yazarın şair olarak aktardığı kahraman yine bir dağdadır. Çamdağı’nda. Yıldızlardan, gezegenlerden, Hunnes ve Kunnes’ten, Süreyya’dan, Zühre’den bahs eden kahraman; üç aydır o dağlarda sessiz, yalnız, tek ü tenha, gurbette olduğunu belirtip “Bana bu inzivayı reva görenler, yeryüzünde yaşayan her temiz ruhun gökte bir yıldızı olduğundan habersizdirler” demektedir. Ve öykü “Şeyleri sizin için, sizi de kendim için terk ettim. Şefkati aziz tutun dostlarım, yoksa korkarım öldürürsünüz sizi koruyan bu meleği” cümleleri ile son bulur. “Terk” adlı öykü kuşkusuz ki kitabın en can alıcı öyküsüdür. Her şey kahramanın bir sabah “Bir adım attım” cümleleriyle başlar. O sabah işe gitmemeye karar verir. O günün miladı olacağını söyler ve gazeteleri çöpe atar, gardırobundaki onlarca takım elbise ve kravatlardan kurtulur. Tüm iş görüşmelerin iptal eder. Vekâletnameler, sözleşmeler, evraklar kredi kartları, vesikalık fotoğraflar, cep telefonu, nüfus cüzdanı, vergi numarası vb her şeyi muska olarak nitelendirir ve hepsinden kurtulur ve evden çıkar. Terk ettiği her şey önce ona korku ve kaygı verip ardından onu hafifletir.30 “Ne çok eşyam var… Ne çok giysim var. Ne çok kimliğim var. Ne çok kişiyim ben? Ne kadar çokum? Ne kadar artmışım” hayretiyle bir trene atlar. Kendisini azaltmalı, sadece kendi olarak kalmalıdır. Kendisi olmak üzere gidiyordur.31 Öyküde tren yolculuğu sembolik bir yolculuktur. Olgunluğa erişmenin zaman olarak temsilidir. Mesafedir. Tren yolculuğunda kendisinde hiçbir şey kalmadığını düşünürken bir ses ona hala bir engelinin olduğunu söyler.32 Şeyleri terk, onda bizzat bir engel haline gelmiştir. Yapılması gereken terki de terk etmektir. Kahraman ancak bu şekilde sadece öz olabilmiş, yalnızca özden ibaret kalabilmiştir. Terk-i terk etmek temasını terk-i can eylemek olarak “Beni Yaktığın Menzil” de görüyoruz. Đnsanoğlunun ölümle burun buruna gelse bile bir gün bilinmezliğe gideceğini bir türlü idrak edemeyişine isyan belki de. “…tüm yakınlarım akranlarım beni bırakıp gitmişler. Araya zaman girmiş, zaman çok sesler çıkararak akarken ben o seslerin arasında kendi sesimi 30 Yalsızuçanlar, Age. s. 86. Yalsızuçanlar, Age. s. 88. 32 Yalsızuçanlar, Age. s. 90. 31 11 duymaksızın yaşamışım. Şimdi sesler birer birer bittikçe kendi sesimi daha çok duyar olduğumu fark ediyorum.” Sözleri yaşlanmanın, öze yakınlaşmanın verdiği duygulardır. Bir bakıma ölüme yakınlaşma… Ölümün sesidir duyulan. “Çokluktan Kinaye” Yunus Emre’nin “dört kitabın manası bellidir bir elifte” 33sözleri üzerine kurulmuş bir anlatı. Ozanın ırmaklardan, şehirlerden, harflerden, yapılardan kendisini çıkara çıkara sureti olmayan bir manaya dönüşümünün anlatısı. Be’nin altındaki, kendisinden elifler yapılan, her şeyin kendisinden doğduğu bir noktaya dönüşümünün anlatısı. Yazar, iç yolculuklardaki psikolojileri yansıtmak için Divan şiirindeki örneklerini akla getirir biçimde gerektiğinde sözcüklere de somutlayıcı bir işlev yüklemekte ve puntolarla da oynamakta: Boşuna bekliyordun, ben eski ben değildim. Kendimi orada bıraktım, beni eve bıraktın. Sibel’in ağzını bıçak açmıyordu. Sanırım o da sana biraz acıyor biraz senden nefret ediyordu. Bir şey kayıp gitti. Göğe bakıyordum. Uzun süre, gözlerimi hiç ayırmaksızın, bakışlarımı çivileyerek bakıyordum, bir şey ansızın kayıp gitti avcumdan, kaçırdım onu, içimden kayıp 33 Yalsızuçanlar, Age. s. 103. 12 gitti yitirdim onu. O artık benim değildi. Ben değildim o. Ben eski ben değildim. Đçim boşalmıştı. Đçimdeki can sönmüştü. O canla birlikte bir şey gözlerimden akıp gitmişti. Önceleri çok büyüktüm. Çok cesurdum. Kendime güveniyordum... sonra noldu bilmiyorum birden küçülmeye başladım... küçülüyordum küçülüyordum...i çerde yalnızdım... sibele beni yalnız bırakmasını rica etmiştim... o çok üzgündü... beni yalnız bıraktı... bırakınca ben azalmaya başladım...küçülüyordum... baktım gözlerim ellerim saçlarım azalıyor... soluklarım azalıyor... ben çok azaldım çok küçüldüm görünmeyecek kadar küçüldüm küçüldüm küçüldüm... Ç o k a la p a r ç n d ğ ı ı m.da l dım p ar ça la rım dört bir yana s ı a ç l d ı Yanlarım çürüyordu. 34 34 Yalsızuçanlar, Age. s. 49-51. 13 Sonuç Yalsızuçanlar’ın bu kitabında yer alan öykülerin birçoğunun gelenekten ve tasavvuftan beslendiği aşikârdır. Tasavvuftan beslenen, ben'i arayış ve öze dönüş temalı öykülerinde oldukça yoğun olan şiirselliğin yanında masalsı ve destansı anlatım da söz konusudur. Yazarın yer yer puntolarla oynayarak biçim ve içerikte de değişikliğe gittiği gözlemlenmektedir. 14 KAYNAKÇA Editör, (T.Y.), Özyaşam Öyküsü Sadık Yalsızuçanlar, Erişim: (01.04.2012) http://www.sadikyalsizucanlar.net/yasam-oykusu.html Selçuk E. K. (2005). Ayan'ı Beyan Edebilmek. Milliyet Kitap. Aralık. Erişim: 17.04.2012. http://www.sadikyalsizucanlar.net/eskisite/turkce/yariyolkarsila/ayrintilar/ayanbeyanhaber05. html Yalsızuçanlar S. (2005). Ayan Beyan. Đstanbul: Sel. 1. Baskı. Arabî, Đ. M. (2006). Risalelerden Alıntılar. Kitsan. s. 242. Đkiz Aynası TV Programı, Erişim: 17.02.2012 http://www.youtube.com/watch?v=BQPXji98oIU&feature=share Halis, G. Modern Dünya'dan Ezoterik Bilgeliğe. Erişim: 04.05.2012. http://www.sadikyalsizucanlar.net/eskisite/turkce/yariyolkarsila/ayrintilar/ayanbeyanhaber07. html Hulusi, A. “Hz. Muhammed Neyi Okudu”, Erişim tarihi: 04.05.2012. http://www.ahmedhulusi.org/kitap/muhammedneyiokudu.html Güngör, R. Ş. (2006). Kesret Havasında Serin Bir Nefes Gibi. Kitap Zamanı, Sayı: 2. Aksungur K. (2006). Ayan'ı Beyan'a Dair. Varlık Dergisi. Ocak. Bediüzzaman, S. N. (2005). Mesnevi-i Nuriye- Katre-Mukaddime. Đstanbul: Envar. s. 51. 15