Untitled - Ruhsal Travma ve Afet Çalışmaları Birimi | Kocaeli
Transkript
Untitled - Ruhsal Travma ve Afet Çalışmaları Birimi | Kocaeli
VANDEP VAN ve ERCİŞ SAĞLIK BAKANLIĞI ÇALIŞANLARI AFET ve RUH SAĞLIĞI EĞİTİM PROGRAMI UYGULAMA EĞİTİMİ Destekleyen Kurum ve Kuruluşlar TC Sağlık Bakanlığı Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği, Türkiye Psikiyatri Derneği Bu kitap Van Depremi’nden Etkilenen Kişilere Psikososyal Destek Projesi kapsamında Merkezi Acil Yanıt Fonu (CERF)” aracılığı ile Dünya Sağlık Örgütü’nün desteği ile basılmıştır. PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI 2 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI AFET ZARARLARINI AZALTMA, ÖNLEME, HAZIRLIK VE ÖRGÜTLEME Prof. Dr.A. Nuray Karancı ODTU Psikoloji Bolumu Türk Psikologlar Derneği Giriş Doğa olaylarının (örn. Aşırı yağış, deprem, toprak kayması, gibi) afete dönüşmemesi, can ve mal kaybına yol açmamaları veya daha az hasar bırakmaları için, afet öncesi dönemde zarar azaltma ve hazırlıklı olma faaliyetlerini yürütmek çok önemlidir. Zarar azaltma ve hazırlıklı olmak afet risk yönetiminin önemli evreleridir. Yerel halkın katılımı olmadan afet zararlarının etkin bir şekilde azaltılmasının ve hazırlıklı olmanın mümkün olamayacağı da bir gerçektir (Tierney, 1989; Ergünay, 1996; Kadıoğlu, 2005; Karancı, 2005). Bu bölümde afet zararlarını azaltmak ve hazırlıklı olmak için halkın farkındalığını ve katılımını sağlamak, gerekli becerilerin geliştirilmesi ve örgütlenmeyi teşvik etmek için önemli olan psikolojik faktörler üzerinde durulacaktır. Afet zararlarını azaltmada halk katılımı ve psikolojik faktörlerin önemi Afetler beklenmedik şekilde ortaya çıkan ve toplumun kaynaklarını, dolayısıyla sosyo-ekonomik yaşantısını sekteye uğratıp, toplumları olumsuz etkileyen olaylar olarak ele alınabilir (Tierney, 1989). Sosyal bilimlerin doğal afetlere yaklaşımına göre fiziksel çevre ve sistemler, toplum sistemi ve yapılandırılmış çevrenin dinamik ve karşılıklı etkileşimi sonunda afet olayı ortaya çıkar. Bu açıdan bakıldığında, örneğin fay hatlarında meydana gelen bir kırılma olayı, yani depremler tek başlarına afet değildirler. Afet olarak sınıflanabilmeleri ancak yapılandırılmış ya da doğal çevre ve toplum üzerindeki etkileri ile belirlenebilir. 3 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Şekil 1. Doğal afetlere sosyal bilimlerin yaklaşımı DOĞAL AFETLERE SOSYAL BİLİMLERİN YAKLAŞIMI ÇEVRE FİZİKSEL OLAY Doğal ve Yapılandırılmış AFET SOSYAL YAPI Afetler, yukarıda verilen tanımda da değinildiği üzere, beklenmedik şekilde ortaya çıkarlar. Bu yüzden bireylerdeki, “başkalarına olabilir ama bana bir şey olmaz”, “benim olduğum yerde olmaz”, “olursa bile bana bir şey olmaz” şeklindeki yaygın ve yanlış varsayımların ve iyimserlik yanlılığının aksine ne zaman, nerede gerçekleşecekleri tam olarak kestirilemeyen olaylardır. Bu nedenle iyimserlik yanlılığına kapılmadan afetlere sürekli hazırlıklı olmak ve zarar azaltıcı önlemleri daima işler tutmak gerekir. Bu hazırlık için valiliklerin, belediyelerin ve diğer kuruluşların çalışmalarına halkın katılımı sağlanmalıdır. Halkın katılımını sağlayabilmek için kişilerin, olası tehlikeler ve zarar görebilirlikleri konusundaki farkındalık derecelerini, yerel sahiplenme duygularını, beceri ve yeterlik algılarıyla kendilerine olan güvenlerini ve sorumluluk duygularını artırıp, böylece zarar azaltma ve hazırlıklı olma planlarını gerçekleştirmeye teşvik edilmeleri gerekir. Afet zararlarını azaltmak kavramı içerisinde çok çeşitli boyutların (fiziksel/teknik; sosyal; psikolojik; yasal) ve düzeylerin olduğu (Bireyaile-mahalle –Valilik- yerel yönetim, bölgesel-ulusal) göz önünde tutulmalıdır. Bu çeşitlilik disiplinlerarası uygulamaların gerekliliğini ortaya koymaktadır. Sosyal alanda uygulamalarla birlikte teknik ve yasal uygulamaların da bir arada yürütülmesi gereklidir. Bu çalışmalar kapsamında halkın tehlikeleri fark etmesi , zarar görebileceği konusunda 4 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI bilinçlenmesi, afetlerin yaratabileceği zararların en aza indirilmesi için uygulamalar yapması ve son olarak afet anı ve sonrası için hazır hale gelinmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi bu oldukça zor ve uzun soluklu bir süreçtir. Uzun vadede deprem zararlarının azaltılması için önlemler alınması ve olası depremlere hazırlıklı olmanın gereği ortadadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde afet zararlarının azaltılması ve hazırlıklı olma davranışlarının geliştirilmesi ve pekiştirilmesinde yerel toplumun katılımı son yıllarda üzerinde önemle durulan bir konudur (FEMA, 2000). Erzincan ve Dinar’da yapılan iki çalışma bu konularda ilginç bulgular ortaya çıkarmıştır (Karancı, 1997; Karancı ve Akşit, 2000; Rüstemli ve Karancı, 1999). Sonuçlar, genelde halkın önlem alınabileceğine ve hazırlıklı olunabileceğine inandıklarını, ancak hazırlıklı olma davranışlarının yaygın olmadığını göstermiştir. Burada önemli olan sivil toplum kuruluşları ile bu sorumluluğun halk tarafından üstlenilmesinin sağlanmasıdır. Afetlere hazırlıklı olabilmek için birey ve aile düzeyinden başlayarak, yerel ve merkezi düzeyde hatta uluslararası düzeyde yapılması gerekenler bulunmaktadır. Örneğin, depremler doğa olaylarıdır. Ancak, depremlerin afete dönüşmelerinde mevcut toplumsal ve fiziksel yapılar rol oynamaktadır. Dolayısıyla, farklı alanlardan katılım ile ülkemizin afetlere hazırlıklı olabilmesi ve zararları en aza indirebilmesi mümkündür. Bu anlamda risk yönetimi kavramı önem kazanmaktadır. Halkın tehlikelerin ve zarar görebilirliklerinin farkına varması ve tehlike etkilerini azaltmak için bir şeyler yapmaları gerekir. Bunun için halk bilinçlendirilmeli, risk yönetimi çalışmalarına ağırlık verilmeli, halkın katılımı sağlanmalı ve bu şekilde tehlikenin farkına varılarak afetlerin yaratabileceği zararlar en aza indirilip toplum afet anı ve sonrası için hazır hale gelebilmelidir. Paton, Smith ve Johnston (2003), afetlere hazırlıklı olma davranışlarını açıklayan bir model geliştirmişlerdir ( Johnston, Karanci, Arikan & Hopkins, (2006) den alıntı) 5 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Şekil 2. Afetlere hazırlık modeli Kritik Farkındalık Öz Yeterlilik Sü re (– ) Genel Yeterlilik Tehlike Algısı Etkililik Afete Hazırlık (– ) Afet Kaygısı 1 Afet Kaygısı 2 Aktif Başa Çıkma ) (– en v Gü Modelde gösterildiği gibi, hazırlık için öncelikle kritik farkındalık (bireylerin afetlerle ilgili ne kadar konuştukları ve düşündükleri), tehlike algısı (afetlerden zarar görebileceklerini düşünmeleri) ve afetlerle ilgili kaygı hissetmeleri gerekmektedir. Bu değişkenler afet zararlarının azaltılabileceğine ilişkin genel yeterlilik inancına yol açmaktadır. Genel yeterlilik ise öz yeterlilik ve aktif başa çıkmayı ortaya çıkarmaktadır. Bu değişkenlerin yanında yetkililere güven duymak ve afet olayının ne kadar süre sonra olacağı hazırlık davranışının belirleyicileridir. Zarar azaltma ve hazırlıklı olma davranışının gerçekleşmesi için öncelikli olarak iki bilişsel değerlendirme süreci göz önünde tutulmalıdır. Birincil değerlendirmede, birey kendini ve ailesini tehdit edebilecek bir tehlikenin olup olmadığını ve böyle bir tehlikenin kendisine zarar verip vermeyeceğini (örneğin; depremin olup olmayacağı ya da ne zaman olacağı ve olursa can-mal kaybının olup olmayacağını) değerlendirir. Tehlikenin olduğunu ve kendisinin zarar görebileceğine karar verirse ikincil değerlendirmeye geçer. İkincil değerlendirme de ise “ Tehlike ile başa çıkılabilir mi ?, birşeyler yapılabilir mi ?, kaynaklarım neler ve yeterli mi ? “ gibi sorular sorulur. Bireysel düzeyde başa çıkma becerileri, sosyal 6 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI destek, kontrol inancı ve öz-yeterlilik vb. ikincil değerlendirmede etkilidir. Hazırlıklı olma ve zarar azaltma davranışı ancak algılanan bireysel başa çıkma becerileri ve kaynakları algılanan tehdidi karşılamaya yeterli ise gündeme gelmektedir. Yani önlem almaya yönelik sorumlu davranışın ortaya çıkması için, bireyin kendi kaynaklarını zarar azaltma ve hazırlıklı olmak için yeterli olarak değerlendirmesi gerekir. Yukarıda sözü edilen değerlendirme aşamalarını ülkemizde yapılan araştırmalardan elde edilen birtakım bulgular açısından değerlendirdiğimizde ortaya ilginç sonuçlar çıkmaktadır. İstanbulBakırköy’de, 2005 yılında yapılan ve 369 binanın yer aldığı Dünya Bankası destekli riskli binaların güçlendirilmesine yönelik fizibilite çalışmasında yüksek riskli olarak tespit edilmiş bu binalarda oturan yaklaşık 4000 kişiye anket uygulanmıştır. Sonuçlar çoğunluğun deprem olabileceğini düşündüklerini, ancak deprem olgusunu zihinlerinde ertelediklerini ve ancak 2 ile 5 yıl, veya daha sonra deprem olabileceğine inandıklarını göstermiştir. Depremle ilgili konuşma ve buna ilişkin kaygı düzeyinin orta ve yüksek düzeyde olduğu ve algılanan tehdit/zarar beklentisinin de yüksek olduğu bulunmuştur. Yani birincil değerlendirmede tehlike ve zarar görebilirlik algısının olduğu ancak tehlikenin daha uzak bir zamana ertelendiği (2-5 yıl) görülmüştür (Johnston ve Karanci, 2006). İkincil değerlendirmede, başka deyişle zararı azaltma ile ilgili olarak genel yeterliliği belirlemede “genel olarak deprem zararlarını azaltmak için önlem alınabilir mi ?” sorusuna çeşitli illerde yürütülen çalışmalarda, örneğin Erzincan’da % 82, Dinar’da % 71 ve İstanbul’da (Bakırköy) % 84’ü evet derken, “Siz zarar azaltmak için bir şeyler yapabilir misiniz ?” (öz-yeterlilik) sorusuna Erzincan ve İstanbul’da % 47 ve Dinar’dakilerin % 46’sı olumlu yanıt vermişlerdir. Dolayısıyla genel olarak zarar azaltılabileceğine inanılmakla birlikte, bireylerin kendi kaynakları ve becerileri konusunda daha çekimser oldukları gözlenmiştir. Bunun için halkın becerilerini ve kaynaklarını arttırıcı programların uygulanması önem taşımaktadır (Karanci, Akşit ve Dirik, 2005). Hazırlıklı olma davranışı gösterenlerin oranı ise ülkemizde oldukça düşüktür. Erzincan (Rüstemli ve karancı, 1999), Dinar (Karancı ve Aksit, 2000), Çankırı (Karancı ve ark., 2005) ve İstanbul’da (Fişek ve Kabasakal, 2008) yapılan çeşitli araştırmalarda insanların sadece % 2 ile % 30 7 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI unun deprem çantası hazırlama, ev taşıma ve sağlamlaştırma, yiyecekgiysi stoğu ve sigorta yaptırma gibi çeşitli biçimlerde hazırlık yaptıkları bulunmuştur. Karancı ve Şakiroğlu’nun 2005’te İstanbul’da yaptığı araştırmada ise katılımcıların sadece % 19’u yeterli hazırlığı yaptıklarını belirtmiştir. Yine yapılan araştırmalarda genel olarak eğitim, gelir, kontrol algısı ve korku/kaygı arttıkça hazırlıklı olma davranışında da artış olduğu bulunmuştur (Rüstemli ve Karancı, 1999; Şakiroğlu ve Karancı, 2008). Zarar azaltma davranışlarının önemli bir belirleyicisi de, sorumluluk duygusudur Sorumluluk alanların daha çok zarar azaltma/hazırlıklı olma davranışı gösterdikleri bilinmektedir. Karancı ve ark., (2000; 2005) ve Kasapoğlu ve Ecevit (2001) bu konuda yürüttükleri çalışmalarda, “zarar azaltmak içim önlem almak kimin sorumluluğudur?” sorusunu sormuşlardır. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi devlet ve belediye büyük oranda sorumluluk odağı olarak görülmekte, vatandaşın kendisinin zorumlu bulunması ise daha az kabul edilen bir olgudur. Dolayısıyla, toplumda sorumluluk algısının içselleştirilmesi yönünde çalışmalar yapmanın gerekli olduğu görülmektedir Tablo 1. Zarar azaltmak için önlem almak kimin sorumluluğudur? Devlet Belediye Vatandaş Valilik Müteahhit Erzincan Karancı ve ark., 1994 ( % ) 49 31 33 23 14 Dinar Karancı ve ark., 1996 ( % ) 46 39 26 7 6 Marmara Kasapoğlu ve Ecevit, 2004 ( % ) 81.7 Buraya kadar tartışılan konular ışığında ülkemizde halkta zarar azaltma ve hazırlıklı olma davranışlarının oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda gerekli olan kritik farkındalığın (afet tehlikelerinin farkında olunması) olduğunun ancak öz-yeterlilik ve kaynaklar konusunda halkın iyimser olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bunların yanı sıra sorumluluğun dışsallaştırılarak devlet, belediye gibi kurumlara yüklenmesi sorun yaratabilmektedir. Sorumluluğun içselleştirilebilmesi, becerilerin geliştirilebilmesi ve uygulanabilmeleri, ve gerekli kaynak desteğinin yapılması için halk eğitim, bilinçlendirme ve örgütlenme çalışmalarının uzun soluklu ve yaygın olarak yürütülmesi 8 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI önemlidir. Hazırlıklı olma davranışlarının en önemli belirleyicileri eğitim düzeyi, gelir, korku/kaygı ve kontrol algısıdır. Bu değişkenler göz önünde tutulunca afet zararlarını azaltmanın genel olarak kalkınma planlarının bir parçası olarak geliştirilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Halk Eğitimi Bu bölümde afet zararlarını azaltmak için gerekli olan halk eğitiminin nasıl olabileceği ve bazı sorunlar üzerinde durulacaktır. Bunu yaparken Çankırı’da yürüttüğümüz “Afetlere Hazır Olma Yerel Eğitici Eğitimi” programı tartışılacaktır (Karancı ve ark, 2005). Bu çalışmada, Çankırı’da olası doğal afetlerin sel, toprak kayması ve depremler olduğu göz önünde tutulmuştur. Yerel düzeyde afetlere hazırlıklı olma eğitimi verebilecek eğitici kapasitesini arttırmak için öncelikle çeşitli kesimlerde ve görevlerde çalışan gönüllü 95 kişi hazırlanan eğitici eğitimi el kitabı kullanılarak eğitilmiştir. Daha sonra bu eğiticilerin halktan 4750 yetişkine afetlere hazırlıklı olma eğitimini vermeleri amaçlanmıştır. Eğitim tamamlandıktan bir yıl sonra Çankırı’da yerel eğiticilerden eğitim alanlar izlenmiş ve verilen eğitim değerlendirilmiştir (Karancı, Akşit ve Dirik, 2005). Eğitim alanlardan 400’ü tesadüfi yöntemlerle seçilmiş ve kontrol grubu olarak 400 eğitim almayan yetişkin belirlenmiştir. Eğitim programından bir yıl sonra değerlendirme amaçlı seçilen bu 800 kişiye (eğitim ve kontrol grubu) anket uygulanmıştır. Çalışmanın sonuçları eğitim alanların almayanlara oranla, daha fazla risk algısına sahip olduklarını, deprem olmasından duyulan endişenin, kayıp beklentisinin ve zarar azaltma /önlem alma inancının ise daha yüksek olduğunu göstermiştir. Eğitim alanlar % 26 oranında hazırlıklı olma davranışları sergilerken eğitim almayanlarda bu oran % 13’tür. Aradaki fark eğitim alan grup lehine daha fazla olmakla birlikte, yine de hazırlıklı olma davranışlarının çok yaygın olmadığı görülmüştür. Eğitim esnasında öğretilenleri uygulamama gerekçeleri sorulduğunda ise katılımcılar, ihmal (% 36), zamansızlık ve iş yoğunluğu (% 26), ekonomik yetersizlikler (% 13), eğitimin yetersizliği (% 12), ev sahibi olunmadığından değişiklik yapılamaması (% 5), gerek duyulmaması (% 5), uygulamanın fayda sağlamayacağına duyulan inanç (% 2.5) ve ekonomik krizin etkisinden (% 0.5) söz etmişlerdir. Hazırlıklı olma davranışlarının yordayıcılarına bakıldığında ise cinsiyet (erkek olma), eğitim, evin sahibi olmak, afetlere 9 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI hazırlık eğitimi almış olmak ve afetlerle ilgili kaygının hazırlıklı olma ile pozitif yönde ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu çalışmanın sonuçları, eğitimin özellikle tutumlar üzerinde etkili olduğunu ancak davranış değiştirmenin daha güç olduğunu göstermektedir. Zarar azaltma ve hazırlıklı olma davranışlarının sergilenmesi için daha uzun soluklu eğitim programlarına ihtiyaç vardır. Bunun yanı sıra halkın kaynaklar konusunda bilgilendirilmeye ve desteğe ihtiyacı vardır. Sonuçlar Sonuç olarak, tehlike algısı, yani deprem ve zarar beklentisi önemli bir faktördür. Aşırı kaygı ise savunucu bir tutuma yol açabilmektedir (örn: binam sağlam). Türkiye’de yapılan çalışmalardan, zarar azaltmada, genel yeterliliğin yeterli düzeyde olduğu ancak öz-yeterliliğin görece daha düşük olduğu söylenebilir. Halkın Devlet, Belediye ve Dünya Bankası gibi kurumlara sorumluluk yüklediği ve zarar azaltma sorumluluğunu dışsallaştırdığı gözlenmektedir. Eğitim düzeyi, gelir, öz güven ve kontrol algısı gibi kaynakların zarar azaltmanın mümkün olduğuna inanma ve hazırlıklı olma davranışlarını yapmada önemli olduğu belirtilebilir. Afetlere hazırlık konusunda eğitim endişeyi, kayıp beklentisini, hazırlıklı olma tutumunu ve risk algısını etkilemektedir. Ancak, davranış değişikliği daha güç elde edilmektedir. Eğitim yöntemleri, malzemesi ve sürekliliği, eğitim sonrası izleme ve değerlendirme de önem arz etmektedir. Öte yandan, toplumun her kesimine ulaşmak (örn., kadınlar), aşağıdan yukarıya yaklaşım (yani yerel toplum-sivil toplum örgütleri), toplumda başa çıkma tutum ve davranışları, kontrol ve öz-yeterlilik duygularının güçlendirilmesi, maddi destek, yasal revizyonlar, güven ve politik kararlılık, sadece afet sırası ve sonrası değil, öncesi döneme de odaklanmak, sorumluluk ve sahiplenmeyi arttırmak, örgütlenme (bireyden-yerel toplum-merkezi idare), süreklilik-kurumsallaşma, bu konuda özen gösterilmesi gereken konular arasında yer almaktadır. Sürekliliğn sağlanabilmesi için halk örgütlenmesinin yerel yöneticilerin gündeminde olamsı ve gerekli her türlü desteğin sunulması önemlidir. Ancak uzun soluklu, bilgi, beceri ve kaynak konularını kapsayan programlar hedeflenen halk katılımını ve sorumlu davranışları teşvik edebilecektir. 10 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Kaynaklar Bolin, R. (1989). Natural disasters (Doğal Afetler). In R.Gist & Lubin (Eds). Psychosocial aspects of disaster (pp. 61-85), (Afetlerin Psiko-Sosyal Yönleri). New York: John Wiley & Sons. Ergünay, O. (1996). Afet yönetimi nedir? Nasıl Olmalıdır?. Erzincan ve Dinar Deneyimleri Işığında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayışları TÜBİTAK Deprem Sempozyumu, Ankara. FEMA (Federal Emergency Management Agency) (2000). http://www. fema.gov Fişek, G.O., & Kabasakal, H. (2008). Afet ve İnsan : 1999 Marmara Depriminin Yansımaları. Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul. Fişek, G.O., Yeniçeri, N., & Özkarar, G. (2004). Informed ownership, training and organization for successful disaster preparedness. Demeter,K., Erkan, N.E., & Güner, a (Eds). The Role of Local Governments in Reducing the Risk of Disasters, Marmara Üniversitesi, İstanbul. Johnston, D. M., Karanci, A. N., Arikan, M., & Hopkins, D. C. (2006). Residential retrofitting in Istanbul, Turkey: Social and economic considerations, EERI Conference, April, San Fransisco, U.S.A.. Kadıoğlu, M. (2005). Afetler konusunda kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve eğitim. Afet Yönetiminin Temel İlkeleri, JICA Türkiye Ofisi, yayın No: 1, Ankara Karanci, N.A. (1997). Erzincanlıların afet yönetimi ile ilgili değerlendirmeleri ve beklentileri. Dördüncü Ulusal Deprem Mühendisliği Kongresi El Kitabı, 691-698, Deprem Mühendisliği Ulusal Komitesi, Ankara. Karancı , N.A. (2005). Afetzede Psikolojisi. Afet Yönetiminin Temel İlkeleri, JICA. Türkiye Ofisi, yayın No: 1, Ankara Karanci, N.A., & Akşit, B. (2000). Building disaster resistant communities: Lessons learned from past earthquakes in Turkey and suggestions for the future (Afete dayanıklı toplumlar geliştirmek: Türkiye’de geçmiş depremlerden çıkarılan dersler ve ileriye yönelil öneriler). International Journal of Mass Emergencies and Disasters, 18(3), 403-416. 11 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Karanci, N. A., Aksit, B. & Dirik, G. (2005). Impact of a community disaster awareness training program in Turkey: Does it influence hazard related cognitions and preparedness behaviours. (Türkiye’de yürütülen afet bilincini arttırma programının etkileri: Risk algısı ve hazırlıklı olma davranışlarını etkiliyor mu ?), Social Behavior and Personality,33(3), 243-258. Kasapoğlu, & Ecevit, M. (2001). Depremin Sosyolojik Araştırması. Sosyoloji Derneği Yayınları No.8, Ankara. Rüstemli, A., & Karanci, N. A. (1999). Correlates of earthquake cognitions and preparedness behavior in a victimised population (Deprem geçirmiş bir grupta depremle ilgili beklenti ve algılar ve hazırlıklı olma davranışları). The Journal of Social Psychology, 139(1), 91-101. Şakiroglu, M., & Karanci, A.N. (2008). Depreme önlem alma davranışını yordayan faktörler. (Predictors of preparedess behaviors for earthquakes). 15. Ulusal Psikoloji Kongresi, Eylül, İstanbul. Tierney, K.J. (1989). The social and community contexts of disaster (Afetlerin sosyal ve toplumsal boyutları). In R.Gist & Lubin (Eds). Psychosocial aspects of disaster (pp. 11-39). New York: John Wiley & Sons. 12 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI AFETLERDE PSİKOSOSYAL YAKLAŞIMLAR Psikolog Dr. Nedret Öztan Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü Türk Psikologlar Derneği Yaşanan afet ve travmatik olaylardan herkes etkilenmektedir. Bu etkilenmenin düzeyi kişiden kişiye değişebileceği gibi, kişide de zaman içinde değişmektedir. Travmanın çocuklar üzerindeki etkileri ve onlarla nasıl çalışılacağı ayrı bir bölüm olarak yer aldiğından, burada yetişkinler nasıl etkilenirler kısaca üzerinde durulacak, daha sonra da yetişkinlerin afetlerden sonra ve travmatik yaşantılarla başetme kullanabilecekleri bazı yöntemler hakkında bilgi verilecektir. Bireylerdeki etkilenme düzeyinin hangi şartlara bağlı olarak değişebileceği aşağıda belirtilmektedir. 1. Aşırı durumlara tanık olma: Kişiler travmatik olayı kendileri yaşamışlarsa ya da olayın meydana geldiği yere ne kadar yakınlarsa etkilenme düzeyleri o denli yüksek olmaktadır. Örneğin araba kazasında arabanın içinde olmak ya da kazaya şahit olmak gibi. 2. Stres yaratan durumlara maruz kalma süresi: Kişiler travmatik olaylara ne kadar uzun süre maruz kalırlarsa o denli çok etkilenmektedirler. Araba kazasından hemen sonra yardımın gelmesi ile saatlerce yardım gelmesini beklemek gibi. 3. Yaşamın tehlikede olduğunu düşünme: Kişiler travmatik olay sırasında öleceklerini düşündüklerinde etkilenme fazla olmaktadır. Araba kazasında ölmese bile öleceğini düşünmüş olması gibi. 4. Stresle başa çıkma gücü: Kişilerde travma öncesi varolan başa çıkma gücü etkilenme düzeyini azaltmaktadır. Eğer kişiler strese dayanıklı ya da stresle başedebilen kişilerse travmatik yaşantıdan daha çabuk toparlanabilmektedirler. 5. Sosyal desteğin doğası ve derecesi: Kişilerin travmatik olay sırasında ve sonrasında yeterli derecede sosyal desteğe sahip olması ve bu desteği alabilecek durumda olması travmatik olaydan etkilenme düzeyini azaltacaktır. 13 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI 6. Diğer: Ayrıca kişinin yaşına(küçükler daha çok etkilenirler), başkalarından sorumlu olup olmamasına (çocuğundan sorumlu hisseden annenin daha cok etkilenmesi gibi), sosyoekonomik durumuna (durumu iyi olmayanlar daha çok etkilenebilirler), olay öncesi ruh sağlığının iyi olup olmaması ve daha önce başka travmatik yaşantısı olup, onunla başedebilmiş veya edememiş olması da etkilenme derecelerini belirlemektedir(Joseph, Williams ve Yule, 1997) Afetlerden Sonra Bireylerde Görülen Kayıplar Fiziksel kayıp: Hafif ya da ağır düzeyde yaralanma, bir organını kaybetme, ya da hiç yara almama. Duygusal kayıp: Yas, kendine güvenini kaybetme, yaşamın anlamını kaybetme, güvende hissetmeme, sevdiğini ya da yakınını kaybetme nedeniyle duygusal kayıp yaşama. Sosyal kayıp: Aile bireylerini, arkadaş veya tanıdıklarını kaybetme, işini, evini kaybetme, yaşadığı yerden ayrılmak zorunda kalma, dolayısıyla arkadaş, akraba ve komşularını kaybetme . Kişi bütün bunlardan bazılarını ya da karışımını yaşayabilir, birini veya birkaçını yaşayabilir ama hiç birşey eskisi gibi değildir artık. Bu tür durumlarda başına gelen olayla başetmesi farklı olacağı gibi göstereceği tepkiler de birbirinden farklı olacaktır. Bireysel Tepkiler Yukarıda sözü edilen kayıpları yaşayan bireylerde fiziksel ve psikolojik belirtiler ortaya çıkabilir. Travmatik olaydan hemen sonra görülen bazı ilk belirtiler vardır. Bu belirtiler bir süre sonra, bazen hiç bir müdahale olmaksızın geçebilir. Ya da gitgide artarak devam eder. Travma Sonrası Stres Bozukluğunda (TSSB) da görülen bu belirtilere (Joseph ve ark. 1997 ve Yule, 1999 ) aşağıda kısaca değinilmektedir. 14 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI a. Olayı yeniden yaşama, istenmeden akla gelen düşünce ya da görüntüler Bu düşünce ve görüntüler, kişinin hatırlamayı isteyip istememesinden bağımsız olarak, travmatik olay sırasında olup bitenler hakkında aklına gelen anılardan oluşur. Genellikle akla, travmatik olayların en acı ve sıkıntı verici bölümleri gelir. Hatta kişiler herşey yeniden oluyormuş gibi travmatik olayı yeniden yaşarlar ve yaşanan herşeyi ‘görüyor’ gibi olduklarını ifade edebilirler. Bazı kişiler kafalarında sanki bir kamera varmış ve filmi geriye sarmış gibi hissettiklerini ve travmatik olayın görüntülerinin yanı sıra, ses ve koku da duyduklarını, hatta hareketleri hissettiklerini belirtebilirler (Örneğin, zemin sallanıyor gibi ‘hissederler’ ya da kazanın oluşunu yeniden yaşamış gibi olurlar). Yukarıda sözü edilen bu travma tepkileri çok korkutucu olabilir, ancak travmatik olaylardan sonra bunları hissetmek tamamen normaldir. b. Kaçınma tepkileri Kaçınma tepkisi kişinin travmatik olayla ilgili olan düşünceler, duygular, etkinlikler ve mekanlardan kaçınmasına işaret etmektedir. Kişi açısından olup bitenler o kadar acı vericidir ki; kişi kendisine travmayı hatırlatabilecek herşeyden uzak durarak adeta olup biteni tümüyle unutmaya çalışmaktadır. Travmatik olaylara maruz kalan pek çok kişide istenmeden akla gelen anılar ortaya çıkar. Bunlar çok acı verici olduğu için kişi bu anılardan ve bunların aklına gelmesine yol açan herşeyden kaçınmaya çalışır. Bu durum yaşamla ilgili etkinliklere ilgi duymamaya, kendini başkalarından uzak hissetmeye, duygusal küntlüğe veya duyguların sınırlanmasına ve olumsuz bir gelecek beklentisine yol açabilir. c. Aşırı uyarılma tepkileri Anılar (görüntüler, sesler, kokular), kaçınma tepkileri gibi travmatik bir olaydan sonra ortaya çıkan belirtilerin çok güçlü bir fizyolojik temeli vardır. Travmatik olaylar insan bedeni ve zihni açısından korkunç bir şoktur ve aşırı bir fizyolojik uyarılmaya yol açabilir. Bu aşırı uyarılma hızlı kalp atışı, avuç içlerinin terlemesi, konsantrasyon sorunları ve uyku güçlükleri gibi belirtiler ortaya çıkarır. Travma sonrasında olay 15 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI anını hatırlatan her hangi bir uyarıcı ile karşılaşıldığında kişiler yeniden travmatik olay oluyormuş gibi hissedilebilir ya da belli bir yer onlara yaşadıkları travmayı hatırlatabilir ve beden otomatik olarak tekrar aşırı bir fizyolojik uyarılma durumuna geçer. Bu fizyolojik tepkiler, kas ağrıları, sırt ağrısı veya karın ağrısı gibi belirtilere de neden olabilirler. Hatırlatıcılar travmaya ilişkin anıları tetikleyen ipuçlarıdır ve travma sonrası ortaya çıkan belirtilerin anlaşılması bakımından önem taşırlar. Örneğin, deprem sırasında bulunulan binanın görüntüsü, yaşanmış bir trafik kazasını hatırlatan bir ses, koku veya tacizi hatırlatan herhangi bir düşünce veya duygu hatırlatıcı olabilir. Travma tepkilerinin ortaya çıkmasında hatırlatıcıların etkilerinin bilinmesi, hem çocuklar hem de yetişkinler açısından önem taşır ve onların travma tepkileriyle daha kolay başa çıkmalarına yardımcı olur. Yukarıda sözü edilen tüm bu tepkiler büyük afetlere ve travmatik olaylara karşı verilen normal tepkilerdir. 1999 Marmara Depremi ya da Mardin Bilge Köyü Şiddet Olayı gibi büyük travmatik olaylardan ve afetlerden sonra çocuk ve yetişkinlerin büyük bir kısmının bir kaç ay boyunca bu tip tepkiler sergilemesi normal kabul edilmelidir. Eğer bu tepkiler daha uzun sürerse ve günlük yaşamda, uyku bozuklukları, aile, iş ve okul yaşamında güçlükler gibi sorunlara yol açarsa profesyonel yardım alınması gerekir. d. Kaygı tepkileri Travma sonrası stres tepkisi temelde bir kaygı tepkisidir. Bu tepki sırasında bireyin bedeni ve zihni sanki bir tehlikeye maruz kalmış gibi tepki verir. Kişiler travmatik bir olaydan sonra, nedeni belirgin olmayan kaygılar geliştirebilirler: Örneğin, iş, sosyal yaşam ve gelecek gibi alanlarda ortaya çıkan sürekli bir kaygı hali ya da avuçların terlemesi, titreme, mide sorunları, baş ağrıları, kas gerginliği gibi fiziksel uyarılmışlık belirtileri. e. Şiddetli üzüntü ve depresyon Kayıplardan sonra şiddetli üzüntü tepkileri vermek ve kaybedileni özlemek normaldir. Bunlar, kişiye rahatlama duygusu veren ve diğer 16 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI kişilerin desteğini almak için harekete geçmesine yol açan sağlıklı tepkilerdir. Ancak, depresif belirtiler olarak adlandırılan bu tepkiler uzun süre devam ederse ve iş yapmak, yemek yemek, uyumak ve arkadaşlarla biraraya gelmek gibi günlük etkinliklerde bozulmaya yol açarsa bir ruh sağlığı uzmanından yardım istemek gerekebilir. Bu tepkilerle birlikte ya da onlardan ayrı olarak bireyler yukarıda anlatılan belirtilerin birkaçını veya çoğunu sergileyebilirler. Bütün bunlar afet ya da travmatik olaylar gibi beklenmedik, “anormal olaylara” verilen “normal” tepkilerdir. Bu tepkilerin kendisi bazen başetme yöntemi olarak işe yarayabilir. Travmatik olaylardan sonra kişiler ilk tepkiler olarak şok yaşarlar. Arkasından bir durgunluk ve pasiflik dönemi gelir, söylenen herşeyi yaparlar, bu da onların kurtarma çalışmalarındaki kişilerin dediklerini tartışmadan uygulamalarını sağlar(Echterling ve ark. 2005; Kanel, 2007). Daha sonra ise artan kaygı ile birlikte başetme yöntemlerini uygulamaya başlarlar ve iyileşme dönemine girerler. Afet, travmatik olay ya da kriz sonrası müdahalelere karar verirken, kişilerin bu aşamalardan hangisinde olduklarını gözönüne almak gerekir. Bu açıdan bakıldığında, yapılacak çalışmalar değişik aşamalarda gruplanabilir: a. Birincil Önleme: Afete ve travmatik yaşantılara hazırlıklı olma ve önleme çalışmalarını kapsar. Binaları depreme karşı güçlendirme, grupları olası deprem karşısında nasıl davranacakları konusunda bilgilendirme ve yangın tatbikatı gibi deprem tatbikatları yapma gibi çalışmaları kapsar. b. İkincil önleme: Afet ya da travmatik olaydan sonra tekrar maruz kalmayı önleme ve güvenliği sağlama çalışmalarıdır. İnsanların artçı depremlerden etkilenmemesi için sağlam binalara geçmesi, yaralıların hastaneye kaldırılmaları ve sağ kalanların kaza bölgesinden uzaklaştırılmaları gibi çalışmaları içerir. c. Acil İlk Yardım: Olaydan hemen sonra yapılan güvenliği sağlama, rahatlatma, aile bireylerini bir araya getirme ve bilgilendirme 17 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI çalışmalarıdır. Deprem sonrası kişilerin güvenli bölgelere gönderilmesi, kalacak yer ve yemek sağlanması, aile bireylerinin bir araya gelmesi ve kişilerin olası tepkiler konusunda bilgilendirilmesi çalışmalarıdır. Mardin Bilge Köyünde olaydan sonra hemen Kızılay çadırını kurup, köyde sağ kalanların yemek düzenini sağlama, diğer gruptan kalan çocuk ve kadınların güvenli bir yere taşınmaları, çocukların güvenli bir ortamda ve değişik etkinlikler yaparak normalleştirilme çalışmaları da örnek olarak verilebilir. d. İlk Psikososyal Müdahaleler: Toplumun başetmesine yardımcı olma, yetişkinler ve anne-babalar için geniş katılımlı toplantılar düzenleme, çocuklar için sınıf ya da çadırlarda etkinlikler düzenleme, ailelerle sohbet toplantıları, gerekli ise tedavi ve değerlendirme ekiplerinin eğitilmesi ve risk faktörleri ile travma sonrası tepkilerin değerlendirilmesi çalışmalarıdır. Buna örnek olarak da Bilge Köyünde okulun açılması, çocuklarla Psikoeğitim çalışmaları yapmak, yetişkinlerle ve imamlarla yapılan bilgilendirme ve başetme yöntemlerinin tartışıldığı toplantılar verilebilir. Görüldüğü gibi afetlerle ilgili çalışmalar afet sonrası yapılabileceği gibi afet öncesi önleyici çalışmalar yapılması da gerekmektedir. Bu bölümde afetler sonrasında yapılacak olan psikososyal çalışmalara değinilecektir. AFET SONRASI PSİKOSOSYAL MÜDAHALELER Psikososyal müdahaleler, afetlerden etkilenen çocuklar, ergenler ve yetişkinlerle afet sonrası yapılan, onların yaşadıkları fiziksel, psikolojik ve davranışsal travmatik tepkilerle başetmelerini ve mümkün olduğu kadar afet ya da travmatik yaşantı öncesi yaşamlarına dönebilmeleri için uygulanacak müdahalelerdir. Bir afet, kriz ya da travmatik olay sonrasında yapılacak ilk şey, olayı yaşayan kişilerin can güvenliğini, daha sonra da beslenme, barınma ve yiyecek gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamaktır. Daha sonra yapılacak işlerin arasında kimin nerede olduğunun tespit edilmesi, bilgi toplanması, ihtiyacı olanlar için mali kaynakların araştırılması ve ölenler 18 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI için cenaze törenleri bulunmaktadır. Bölgeye bu dönemde kim giderse gitsin, doktor, eczacı, öğretmen ya da öğrenci, bütün gönüllülerin yapacağı şey bu tür çalışmalarda ellerinden geldiğince destek olmalarıdır. Eğer bunu yapamayacaklar ise en iyi şey, oradan uzaklaşmak ve kurtarma çalışmalarına engel olmamak veya zorluk çıkartmamaktır. Yaşanan afetler ya da travmatik olay sonrasında bölgede çalışırken, bu müdahaleler yerine ve zamana göre uygulabilir.Bu çalışmaların etkinliği ve yararı konusunda çalışmalar sürmektedir. Burada önemli olan, kişilere yaşadıkları bu zorlu dönemde ne yapsak iyi gelir diye düşünüp planlama yaparken uyulması gereken temel ilkelere uygun davranılmasıdır. Bu ilkeler göz önüne alınırsa yapılan uygulamaların daha etkili olacağı bilinmektedir. Psikososyal Destek Çalışmalarında Temel İlkeler Afet, kriz ya da travmatik olaylardan sonra uygulanacak psikososyal müdahalelerde göz önüne alınması gereken temel ilkeler şunlardır (Cantenbury ve Yule 1999; Joseph, 1999; Nader, 1997; Raphael & Wooding, 2006): 1. Müdahaleler farklı meslek gruplarından oluşan bir ekip tarafından ve afeti yaşayanlar, yakınları ve kurtarma çalışmalarında yer alan personelin tüm fiziksel, psikolojik, sosyolojik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde planlanmalı ve yürütülmelidir. 2. Bu etkinlikleri koordine etmek, ihtiyaçları belirlemek ve diğer kurum ve kuruluşlarla iletişim sağlamak amacıyla bir koordinasyon ekibi oluşturulur. Bu ekipte bir psikolog, bir sosyal hizmet uzmanı, bir psikiyatrist ( çocuk ya da yetişkin psikiyatristi etkilenenlere göre karar verilir) bulunmalıdır. 3. Müdahaleler yaşanan afetin ya da krizin hangi aşamada olduğuyla uyumlu olmalıdır ve gerekli personeli içermelidir. Bu arada ortaya çıkan “travma uzmanları”na ve “araştırma ekiplerine “ dikkat edilmelidir. 4. Bireysel, grup ya da sistem düzeyinde yapılacak müdahalelerde kültürel farklılıklar dikkate alınmalıdır. bütün 5. Bireyler, özellikle de çocuklar gereksiz yere travmatik yaşantının ya 19 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI da kriz yaratan olayın hatırlatıcılarına maruz kalmamalıdır. Burada medyanın rolü tartışılmalı ve belirlenmelidir. 6. Yetişkinler sadece kendileri için değil, çocukları da etkileyeceklerinden çocuklarla yapılacak bütün müdahalelerde yetişkinleri de dikkate almak gerekir. 7. Bireyin ait olduğu çevredeki sosyal destek sistemi, afetlerden veya travmatik yaşantılardan sonra toparlanmada önemli bir rol oynamaktadır. Burada da bu tür olaylardan sonra adeta “yağan” desteğe (maddi ya da manevi) dikkat edilerek kontrol altına alınmaya çalışılmalıdır.. 8. Olaydan daha az etkilenenlerin daha fazla etkilenenlere yardımcı olması, etkilenen kişilere de iyi gelmekte ve toparlanmalarını hızlandırmaktadır. AFET SONRASI PSİKOSOSYAL MÜDAHALELERDE TEMEL AŞAMALAR Afetlerden sonra toplumun ve bireylerin afetin etkileriyle başetmesi, toparlanması ve yeniden normal yaşamlarına dönebilmeleri amacıyla aşağıdaki çalışmalar yürütülür: 1. İhtiyaç ve Kaynak Değerlendirmesi: - Mağdurların etkilenme dereceleri ve şekilleri, - İçinde bulundukları sorunlar ve ihtiyaçlar, - Toplumda var olan kaynak kişi/ kurumlar, bunların çalışma şekilleri, - Var olan hizmetler ve sunuluş şekilleri - Uygulanacak müdahale etkinliklerinin ana hatlarıyla planlanmasından oluşur. 2. Psikolojik İlk Yardım - İhtiyaç ve kaynak değerlendirilmesi ile eş zamanlı ya da hemen ardından başlar. - Psikolojik ilk yardım, kişilerin duygularını ve yaşadıklarını ifade etmelerine olanak sunarak rahatlamalarını sağlar. Afet ya da travmatik olaylar sonrasında yaşanabilecek tepkiler ve başetme yöntemlerine 20 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI ilişkin bilgilerin etkilenen kişilere iletilmesiyle, kişilerin yaşadıklarını ve hissettiklerini anlamlandırmalarına yardımcı olur. 3. Toplumu Harekete Geçirme: Toplumu harekete geçirmede temel felsefe bireyin kendi kendine yardım edebilme becerisini artırmaktır. Burada önemli olan bireylerin kendilerine ve birbirlerine yardımcı olmaları ve bu amaçla harekete geçmelerini sağlamaktır. 4. Sevk Etme ve Yönlendirme: Ruh sağlığı çalışanlarının, sahada yaptıkları danışmanlık ve tespit görüşmelerinde beklenti düzeyini artırmadan, kısa, duygusal olarak destekleyici, yararlı ve dinamik bir ilişki kurmaları gerektiği unutulmamalıdır. Bu çalışmalarda, daha uzun süreli ve daha yoğun desteğe ihtiyacı olanları uygun uzmanlara ve yerlere yönlendirmelidirler. 5. Sürdürülebilir- Uzun Dönem Çalışmaların Planlaması: Yaşanan afet ya da travmatik yaşantı sonrasında bireylerin ve toplumun toparlanabilmesi ve eski haline dönebilmesi için her düzeyde sürdürülebilir ve uzun döneme ilişkin çalışmalar planlanmalı ve uygulamaya konmalıdır. 6. Bilgi Merkezi Oluşturma: Afetlerden sonra, özellikle geniş bölgelerin ve çok sayıda insanın etkilendiği durumlarda, her türlü destek ve kaynaklar hakkındaki bilginin ihtiyaç duyan herkesle paylaşıldığı, ihtiyaçların ve kaynakların buluştuğu, kolay ulaşılabilir ve kullanılabilir bir bilgi merkezi oluşturulması önemlidir. 7. Çalışana Destek: - Yardım çalışanlarına yapılan psikososyal destek çalışmalarını, - Yardım çalışmaları sırasında kullanılacak bilgilerin iletilmesini, - Yardım çalışanları için paylaşım ve destek toplantıları düzenlenmesini, - Çalışanları etkileyen olumsuz faktörlerin belirlenmesi ve bu faktörlerin etkilerinin azaltılmasını içerir. - Yardım çalışanlarının çalışmalarını yürütürken acil durumdan 21 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI etkilenen kişilerle kurdukları iletişimden, kime, hangi yardımı, ne şekilde yapacağına uygun şekilde bilgilendirilmesi ve desteklenmesi afet sonrasında psikososyal çalışmaların sağlıklı yürütülmesinde onem kazanmaktadır. 8. Eğitim: Afetler sonrasında yapılacak egitimlerin: - Etkilenenlerin kaçınma davranışlarını azaltması konusunda cesaret verici, - Travmatik anılarıyla uzlaşmasını sağlayıcı, - Duruma uygun olarak olması beklenen psikolojik tepkilerin neler olduğunun aktarılması - Somut ve pratik öneriler içeren, - Toplumun afetlere yönelik genel olarak güçlendirilmesi amaçlı eğitimler olması önemlidir. Şekil 1. Psikososyal Müdahalelerin Aşamaları AFET AFET Psiko Sosyal Hizmet Müdahalesi İhtiyaç Tespiti Koordinasyon ve İşbirliği Psikolojik İlk Yardım AKUT DÖNEM Orta ve Uzun Dönem Psiko Sosyal Hizmet Müdahale Planının Oluşturulması Bilgi Merkezi Kurma Çalışana Destek Sevk ve Yönlendirme Müdahale Sürecinin Sonlanması İZLEME ve DEĞERLENDİRME 22 ORTA/ UZUN DÖNEM PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI AFET SONRASI YAPILACAK PSİKOSOSYAL MÜDAHALELER • Psikolojik İlk Yardım : Afet, travmatik olay ya da krizin hemen sonrasındaki psikolojik destek ve bilgilendirme. • Psikoeğitim : Varolan başetme becerilerinin ve uzun süreli destek sistemlerinin harekete geçirilmesi, alternatif başetme yöntemlerinin araştırılması. • Değerlendirme/ Yönlendirme: İleri düzeyde kriz ya da travma terapisine ihtiyacı olan kişilerin belirlenmesi ve yardım alabilecekleri kurum ve uzmanlara gerekirse hekime yönlendirilmesi. Burada ele alınacak başetme yöntemleri birer “travma tedavisi” ya da “travma terapisi ” tekniği değildir. Travmatik yaşantıdan etkilenmiş bireylere yapılacak bir psikolojik ilk yardım ve toparlanmaya yardımcı olacak programlar niteliğindedir. Bu bölümde psikolojik ilk yardım ve psikoeğitim konularına ayrıntılı değinilecektir. PSİKOLOJİK İLK YARDIM Afet yaşamış herkes aynı şekilde ve aynı derecede etkilenmeyeceği gibi, herkes Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) geliştirmeyecektir. Afeti yaşayanlar önce şok olup bazı tepkiler gösterecekler, daha sonra ise toparlanıp yaşamlarına devam edeceklerdir. Araştırmalar afetzedelerin, eğer olumlu koşullarda iseler, yaklaşık yüzde 70’inin hiçbir müdahale olmadan toparlanabileceklerini göstermektedir (Halpern ve Tramontin, 2007). Bu açıklama, bazılarına göre afetten sonra hiçbir şey yapılmasına gerek yok anlamına gelse de koşulları düzenlemek, hem fiziksel hem de psikolojik ve sosyal anlamda afeti yaşamış olanlara destek olmak gerekmektedir. Bu yardım psikolojik ilk yardım olarak adlandırılabilir. PSİKOLOJİK İLK YARDIM NEDİR? Psikolojik ilk yardım, afet ya da travma yaşamış olan kişilere orada olduğunuzu ve destek olacağınızı hissettirmek demektir. Bu destek, afet ya da kriz yaşamış olan bireylere verilecek fiziksel, psikolojik ve sosyal desteklerin hepsini kapsamaktadır. Hatta bu durumlarda kurtarıcı olarak çalışan herkese ve ilk müdahale edenlere de uygulanır. Her 23 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI yerde uygulanabilir, bireysel olarak uygulandığı gibi gruplar halinde de uygulanabilir. Psikolojik ilk yardım bir “tedavi” ya da “terapi” değildir. Afeti ya da krizi yaşamış olan kişilere yaşadıklarının farkında olduğunuzu ve eğer ihtiyaç duyarlarsa orada olduğunuzu hissettirmektir, bazen hiçbirşey söylemenize bile gerek olmayabilir. Psikolojik ilk yardım, psikolojik stresi azaltmak için yaşanan fizyolojik uyarılmanın azaltılması, kurtarma girişimlerine odaklanma, en çok ihtiyacı olanlara yardımcı olma, kişilerin aileleri ve sevdikleriyle birarada olması, varolan kaynaklar ve başetme yöntemleri hakkında bilgilendirmedir. Bir tür krize müdahale yöntemidir(Echterling ve ark. 2005; Kanel, 2007). Bu yöntemin güçlü yanları bilgi toplanması, ihtiyacı olan kişilerin bilgilendirilmesi, pratik, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçların saptanması ve her yapıdaki kişiye uygulanabilir olmasıdır. Bir travmatik yaşantıdan, afetten ya da krizden sonra uygulanabilecek en uygun müdahaledir. Müdahalenin şekli, yeri ve zamanı, kişi ve kişilere göre belirlenir. Genelde afetten sonraki 48 saat ile bir hafta içinde uygulanabilir(Ruzek ve ark.,2007) PSİKOLOJİK İLK YARDIMIN AMAÇLARI 1. Fiziksel ve duygusal acıyı azaltma. 2. Afetten kurtulanların normal yaşantılarına ve etkinliklerine mümkün olduğunca çabuk dönmeleri için yardımcı olma. 3. Psikolojik anlamda toparlanmalarına ve başetmelerine yardımcı olma. 4. Yaşantılarının kontrolünü tekrar kazanmalarına yardımcı olma. 5. Önemli ve gereksinim duyulan kaynaklara yönlendirme. Psikolojik ilk yardım, afet ya da travmatik olaydan hemen sonra ve heryerde (hastane, klinikler, yardım çadırları, ilk yardım üniteleri, seyyar mutfaklar, alanda, kamplarda, kriz masalarında, okul ve evlerde) uygulanabilir. PSİKOLOJİK İLK YARDIMIN İÇERİĞİ - Kendini tanıtma ve ilişki kurma: Kişiye kendinizi anlaşılacak bir 24 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI şekilde tanıtma ve ihtiyaç olursa orada olacağınızı belirtme. Bazen kişi ya da kişiler olayın şoku nedeniyle söyleneni anlamakta zorlanabilir, o zaman sakince belki aynı bilgiyi tekrarlamanız gerekebilir. Önemli olan, kişi ya da kişilere ne olursa olsun orada olduğunuzu ve onlara yardım için elinizden geleni yapacağınızı hissettirmektir. Bu arada kişi kendinde değilse onu sakinleştirmeye yardımcı olmaktır. - Fiziksel ihtiyaçların ve güvenliğin karşılanmasını sağlama: Kişi ya da kişilerin temel ve fiziksel ihtiyaçlarının (yeme, içme, barınma ve güvenlik) karşılama, karşılanmasını sağlama ve durumu izlemeye devam etme afet ya da travmatik olaylar sonrasında çok önemlidir. - Uygun başetme yöntemlerini kullanmasına yardımcı olma:Afet ya da travma yaşamış kişilerin durumlarına ve yaşlarına uygun olumlu başetme yöntemlerini kullanmaları için bilgi vermeli ve desteklemelidir. - Sosyal destek sağlanması ve aile bireylerinin biraraya getirilmesi:Kriz, travmatik olay ya da afetler sırasında birbirinden ayrılmış aile bireylerinin ve yakınların tekrar birleşmesi için araştırma yapmak ve onları biraraya getirmek gerekir. Kişilerin aile ve arkadaşlarla biraraya gelmelerini sağlama, o mümkün olmadığı zaman komşu ve tanıdıkları ile bir araya gelmelerini kolaylastırma, bu amaçla bazı etkinlikler düzenleyerek toparlanmaya yardımcı olma önemlidir. - Bilgi toplama, paylaşma ve verilen hizmetlere yönlendirme: Bu dönemde en önemli konulardan biri de değişik konularda verilen hizmetlerin ve kaynakların neler olduğu konusunda bilgi toplama ve kişilere bu bilgileri iletmedir. Böylece kişiler ihtiyaç duyduklarında nereye ve kime gideceklerini bileceklerdir. Örneğin, nereden yiyecek alabileceğini, maddi yardımların nereden sağlayabileceğini ya da gerekirse nereden sağlık hizmeti veya psikolojik destek alabileceğini bilmesi gibi. Kişilerin birşeyler yapmasını sağlamak, yardım çalışmalarına katkıda bulunmasını sağlamak , kendilerine güvenlerini artırarak güçlenmelerine, normale dönmelerine ve başetmelerine yardımcı olmak demektir. Bu anlamda yapılması ve yapılmaması gerekenler aşağıda gözden geçirilmektedir. 25 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI NELER YAPILMALI? Önce dinleyin: Bir kişinin ya da kişilerin ihtiyaçlarının ne olduğunu anlamaya çalışmak için yapılacak en iyi şey onları dinlemektir. Kişiler mutlaka bu arada nelere ihtiyaç duyduklarını ifade edeceklerdir. Onları dinlemeden neye ihtiyaç duyduklarını varsayıp harekete geçmek zaman kaybı olabilir ve onlara anlaşılmadıkları izlenimi verir. Yardımcı olmaya çalıştığınız kişilerin ait olduğu kültürü, etnik yapıyı ve dini anlamaya ve saygı duymaya çalışın, kültürel ve dini etkinliklere yönlendirin: Yardım çalışmalarında bizim ne yapmamız gerektiğini afeti yaşayan insanların ait olduğu kültürel yapı belirleyecektir (Danieli & Nader, 2006; Silva, 1999 ve Kanel, 2007). O semtin, köyün ya da bölgenin yaşam şekli, olaylara bakış açıları, adetleri ve inançları, onların bu afetten nasıl etkileneceklerini belirlediği gibi toparlanma yöntemlerini de etkileyeceğinden yardım çalışmalarını şekillendirmekte yardımcı olacaktır. Bu nedenle mümkünse bölgeye gitmeden önce biraz okumak ve bilgi edinmek, gerekirse biraz hazırlık yapmak iyi olabilir. Örneğin ölümlerden sonra mevlüt okunurken, bayanların başlarını örtmek için gerekebilecek bir örtüyü boyunlarında bulundurmaları, ya da yardım çalışanlarının kıyafetlerinin, kadın ya da erkek, çok aykırı ya da farklı görünmemesine dikkat etme gibi. Bazı kişilerin kendine özgü giyim tarzları olabilir, bu normal kent yaşamında göze batmayacağı gibi kişinin bireyselliğini yansıtacağından hoş görülebilir. Ama yaşanan travmatik olay ya da afetten sonra o bölgede çalışırken amaç göze batmak ve bireyselliğinizi göstermek olmadığı gibi oralıymış gibi giyinmek veya konuşmaya çalışmak da doğru değildir. Amaç, göze batmadan ama kişiliğinizi de kaybetmeden, oradaki yaşamın, bireylerin ve koşulların farklılığına da saygı duyarak orada yaşayanlara yardımcı olmaya çalışmaktır. Ihtiyaçlarına, örf ve adetlerine uygun şekilde, yararlanabilecekleri okuma malzemesi dağıtın: Yardım malzemeleri dağıtırken bunların o bölge halkının ihtiyaçlarına uygun olması, ya da hazırlanan okuma malzemelerinin onların anlayacağı şekilde olmasına dikkat etmek önemlidir. Yazın sıcağında battaniye dağıtmak kadar, okuma yazma bilmeyen kişilerin eline bolca okuma malzemesi tutuşturmak da işe 26 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI yaramayacaktır. Bu okuma malzemeleri de yararlanacak olan kişilerin sosyo-ekonomik düzeyine ve ihtiyaçlarına uygun olmalıdır. Kaybolan veya yer değiştiren aile bireyleri, arkadaşlar ve komşuları hakkında bilgi toplamaya çalışın ve bu bilgileri onlarla paylaşın:Yaşanan afet sonrasında kişileri en çok üzen şeylerden birisi, sevdiklerini ve yakınlarını kaybetmesi veya onlara ulaşamamasıdır. Özellikle küçük çocuklar için anne-babalarından veya tanıdıklarından ayrı olmak onların daha olumsuz etkilenmesine yol açar. Bu nedenle kimin nereye gittiğini ya da gönderildiğini öğrenmeye ve dağılan aileleri bir araya getirmeye gayret edin. Günlük yaşamın normale dönmesine yardımcı olun, okulları ve çalışma yerlerini açın: Kişilerin yaşadıkları afetle başetmesinde en etkili yöntemlerdem biri yaşamlarının mümkün olduğunca normale dönmesidir. Bunun için işyeri ve okulları açmaya, toplumdaki düzeni sağlamaya ve herkesin mümkünse eskisi gibi yaptığı işi yapmaya başlaması iyi olacaktır. Kış günü bile olsa ev işi yapmak ve çamaşır yıkamak bir kadına toparlanmasında yardımcı olacağı gibi, okulların açılmasıyla da çocuklar yaşıtlarıyla birlikte olup yaşadıkları olayla daha iyi başedeceklerdir. 1999 Marmara Depreminden sonra çocuklardaki toparlanmaya okulların açılması ve okullarda uygulanan programların büyük katkısı olmuştur(Şahin ve ark.2001). Buna benzer bir toparlanma Mardin Bilge Köyü Şiddet Olayı sonrasında Bilge Köyünde okulun açılmasıyla birlikte çocuklarda görülmüştür (Öztan, 2009). Mümkün olduğu kadar o kişinin/ grubun güçlü yanlarını vurgulayın, varolan başetme becerilerini güçlendirin: Yardımcı olmaya çalıştığınız kişiyi/grubu tanımaya, onlarda var olan güçlü yanları ve zaten bildikleri ve kullandıkları başetme yöntemlerini bulmaya ve anlamaya çalışın. Onları bu yöntemleri kullanmalarında destekleyin. Bu arada eğer kişiler olumsuz başetme yöntemlerine başvurmuşlarsa , örneğin aşırı çalışmak, az uyumak, aşırı yemek yemek ya da içki içmek, durmadan tv izlemek ya da uyuşturucu kullanmak ya da ilaç kullanmak gibi) bu konuyu da kendileriyle konuşup daha olumlu yöntemlere yönelmelerine yardımcı olmaya çalışın. 27 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Bireysel ihtiyaçları saptayın, fikirlerini alın: Kişilerin neye gereksinimleri olduğunu araştırın, anlamaya çalışın. Bunu yaparken onlara sorun, yapılacaklar ve gelecekle ilgili planlar için ne düşündüklerini ve hissettiklerini öğrenin ve fikirlerini alın. Sonuç olarak bu onların hayatı ve ne olacağı konusunda onların da fikrini almak, o sonuca ulaşmaya çalışırken size yardımcı olmalarını sağlayacaktır. Değilse yapılacaklar konusunda dirençle karşılaşırsınız. Uygun başetme ve problem çözme yöntemleri üzerinde durun: Afetlerden sonraki toparlanmada kişide daha önce var olan başetme yöntemleri kadar, yeni yöntemleri de öğrenmek önemlidir. Bu nedenle onlarda var olan başetme yöntemlerinin yanısıra, onların kullanabileceği yeni yöntemler üzerinde durun ve bu yöntemleri kullanmalarında yardımcı olun. Bu arada olumlu ve olumsuz başetme yöntemleri arasındaki farkları mutlaka vurgulamaya çalışın. OLUMLU BAŞETME YÖNTEMLERİ OLUMSUZ BAŞETME YÖNTEMLERİ Bilgi alma Alkol almak, uyuşturucu kullanmak ya da gereksiz ilaca başvurma Biriyle konuşma, duyguları paylaşma Etkinliklerden ve insanlardan uzak durma Dinlenme, iyi beslenme ve uykuya dikkat etme Aile ve arkadaşlarından uzaklaşma Egzersiz, hobiler, rahatlama teknikleri Aşırı çalışma ve yorulma Normal yaşama dönmeye çalışma Kızmak, kendini ve başkalarını suçlama Yardım faaliyetlerinde yer alma Yeme ve uyku düzenine dikkat etmeme Arasıra öfkelenmenin normal olduğunu kabullenme Aşırı TV seyretme, bilgisayar ve internette zaman geçirmek Yeni başetme yöntemlerinin kişilerin kültürel durumlarına ve sosyoekonomik durumlarına uygun olmasına dikkat edin. 28 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Aktif olmalarını, yardım çalışmalarına katılmalarını sağlayın: Afet ya da travmatik olayı yaşamış olan kişiler eğer kurtarma ve toparlanma çabalarına destek olmaya çalışırlarsa kendilerini iyi hissetmekte ve daha çabuk toparlanmaktadırlar. Her yaştan kişinin ve kişilerin yapabilecekleri vardır. Bunların neler olabileceğini bulmak ve bireyleri oraya yönlendirmek önemlidir. Örneğin çocuk ve gençler yiyecek ya da battaniye dağıtımına yardımcı olabilirler, erkekler çadırların kurulmasına yardımcı olabilirler, kadınlar da çamaşırların yıkanmasında destek olabilirler. 1999 Marmara Depreminden sonra, bölgedeki öğretmenler önce kendilerinin de deprem yaşadıklarını ileri sürerek Psikososyal destek programında yer almak istemediler. Ama daha sonra öğrenci ve velilere yardım ettikçe kendilerini daha iyi hissettiler. Bir başka örnekte ise, 2009 Mardin Katliamından sonra olayın yer aldığı Bilge köyü öğretmeni de çocuklara toparlanmada yardımcı oldu ve kendini daha iyi hissettiğini ifade etti. Yine çocuklar köyün okulunun boyanmasında yardım ettiler ve kendilerini daha iyi hissettiler. NELER YAPILMAMALI? Hiçbir zaman ne hissettiklerini ve neler yaşadıklarını anladığınızı varsaymayın: Hiçbir zaman kişilerin neler yaşadığını ve neler hissettiğini tam olarak anlamanız mümkün değildir, aynı olayları bireysel olarak yaşamış bile olsanız, bu onları tam olarak anladığınızı göstermez. Önemli olan onların ne yaşadığını anladığınızda ısrar etmek değil, yanlarında olduğunuzu hissettirmektir. Herkesin travmatik olayları aynı şiddette yaşayacağını ve aynı tepkileri vereceğini ya da vermesi gerektiğini düşünmeyin: Bazen büyük afetlerden ya da travmatik olaylardan sonra oraya gelenler, olayı yaşayan herkeste benzer ve yogun tepkilerle karşılaşacaklarını düşünürler ki bu doğru her zaman değildir. Bazı kişiler daha çabuk ve yoğun tepkiler gösterirken bazıları daha az tepki verebilir, hatta hiç belirti ya da tepki göstermeyen de olabilir. Tabii ki bu onların hiç etkilenmediği anlamına gelmez. Herkes farklı derecede etkileneceği gibi bunu farklı zamanlarda da göstereceklerdir. 29 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Gösterilen tepkiler konusunda hemen “patolojik” ya da “bozukluk” gibi düşünmeyin, tepkilerin hepsi normaldir: Olaydan hemen sonra görülen tepkiler ne kadar anormal görünürse görünsün anormalliği göstermez. Burada anormal olan olayın kendisi olduğundan gösterilen tepkiler normaldir ve zamanla azalacaktır. Bu nedenle “semptom, tanı koyma, hastalık ya da bozukluk” gibi sözler etmeyin. Sizinle konuşmak zorunda değiller, orada olun yeter: Yardım çalışmalarında kişiler yardımcı olabilmek için afeti yaşayan kişinin yaşadıklarını anlatmasını bekler, anlatmıyorlarsa birşeyleri eksik yaptıklarını düşünürler. Herkes aynı değildir aynı şekilde tepki vermez, konuşan ve yaşadıklarını paylaşan olduğu kadar konuşmak istemeyen de olacaktır. Orada olduğunuzu, birşeyler paylaşmak isterse dinleyeceğinizi bilmeleri yeterlidir. Sorular sormayın, olayları anlattırmayın, onlar anlatırsa da sadece dinleyin: Kişiler hazır olduklarında konuşacaklardır. Bu nedenle konuşmadıkları zaman “Konuşmaları ve yaşadıklarını paylaşmaları gerek. İçlerine atarlarsa kötü olurlar” diye onları zorlamayın. Kişileri hazır olmadıkları halde sırf siz dinlemek ve yardım etmek istiyorsunuz diye konuşmaya zorlarsanız ya da olayı tekrar tekrar anlattırırsanız, onlara yardım etmek yerine zarar vermiş olursunuz. Yorum yapmayın, sadece elinizde bilgi varsa onu paylaşın: Onlar konuştuklarında dinlemeniz yeterlidir. Bir yorum yapmak zorunda değilsiniz. Kişiler yaşadıkları travmatik olayı ya da afeti defalarca aktarabilir, duygu ve düşüncelerinden söz edebilir, yaşadığı belirtileri anlatabilir. Bu aşamada yorum yapmanız bir işe yaramayacaktır. Eğer yaşadığı belirtiler konusunda yapabileceği ya da sizin yardımcı olabileceğiniz bir bilgi olursa onu paylaşın. Konuşulanların şikayete dönmesine yol açmayın, dönerse dinleyin ve yapabileceklerinizi ve sınırlarınızı sakince tekrarlayın: Anlatılanlar genelde bir şikayete dönüşebilir. Kişiler yardım çalışmalarının 30 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI yetersizliğinden, durumlarının kötülüğünden ya da ekonomik sıkıntılarından söz edebilirler. Dinleyin, yapabileceklerinizi ya da onların yapması gerekenler varsa tekrar anlatın, yapmalarına yardımcı olun. Ama şikayete dönüşmesine, yapılamayan ya da yapılamayacak olan şeyler için hem sizin hem de kendilerinin kötü hissetmesine izin vermeyin. NELER SÖYLEMEMELİ? Aşağıdaki cümleler genellikle bu alanda deneyimsiz ya da ne söyleyeceğini bilmeyen, ama bir şeyler söylemesi gerektiğine inanan kişilerin cümleleridir. Genelde bu cümleler, afetzedenin konuşmasını ya da kendini ifade etmesini zorlaştırdığından söylenmemelidir. “Üzülme”, “ Ağlama”, “Daha kötüsü olabilirdi” “Sen güçlüsün, bunu da atlatırsın” “Hiç değilse diğer çocukların kaldı” “Olayı düşünmemeye çalış” “Neler hissettiğini biliyorum” “Haydi başka bir şeylerden bahsedelim” KİMLER PSİKOLOJİK İLK YARDIM VEREBİLİR? Gönüllüler, doktorlar, hemşireler, öğretmenler, polisler, itfaiyeciler, hastane çalışanlar, ve tabii ki uzmanlar (psikologlar, psikiyatristler, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlar) bu hizmeti verebilirler. Hatta bazen uzmanların bakış açışı, eğer konuyla ilgili daha önce çalışmamışlarsa, bu tür bir hizmeti vermelerini zorlaştırabilir. Afetten sonra yaşanan belirtiler çok yoğun olabilir, uzmanlar bu belirtileri ruh sağlığı bozukluğu olarak değerlendirip, tedavi ya da terapi yapmaya kalkışabilirler. Ya da insanlar bu belirtileri görünce uzman olmadıklarını, dolayısıyla yardımcı olamayacaklarını düşünüp uzaklaşabilirler. Ne yer ne zaman ne de kişiler bu tür terapi ve tedavi için uygun değildir, ne de korkup uzaklaşmak gerekir. Sonuç olarak gösterilen bütün tepkiler anormal olaylara verilen normal tepkilerdir. 31 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Buradaki temel konu, kişinin bir uzmanlığı olması değil, belirli özelliklere sahip olması ve belirli ilkelere uymasıdır. Bu özellikleri taşıyan kişiler, kısa bir eğitim ve bilgilendirmeden sonra bu hizmeti verebilirler. Bu özelliklere aşağıda değinilmektedir. Yardımcı olacak kişilerin özellikleri Afetlerden ya da travmatik olaylardan sonra yardım çalışmalarında yer alacak kişilerin bazı özellikleri taşıması gerekmektedir. Eğer bu kişiler aşağıda kısaca değineceğimiz özellikleri taşımıyorlarsa, yardım çalışmaları amacına ulaşamayacağı gibi kendileri için de zarar verici hale gelebilirler. Bu tür koşullarda çalışacak kişilerin aşağıdaki özelliklere sahip olmaları, hem yapacakları çalışmaları daha etkin hale getirecek, hem de kendileri bu durumdan fazla örselenmeden çıkabileceklerdir. Bu özellikler: 1. Koşullara uyum sağlayabilmek ve sakin kalabilmek. 2. Esnek ve yaratıcı olmak. 3. İnsanları sevmek ve saygı duymak. 4. Sevgiyi özellikle de saygıyı etkin iletişim yollarını kullanarak hissettirebilmek. 5. Onların ihtiyaçlarını farkedebilmek. 6. İletişim ve problem çözme becerilerine sahip olmak. 7. Strese dayanıklı olmak ve başetmeyi bilmek. 8. Güçlü duyguların odağında olmayı kaldırabilmek. 9. Kendi duygularının ve ihtiyaçlarının farkında olmak ve kontrol edebilmek. 10. Geri-bildirime açık olabilmek ve ekip çalışmasına yatkın olmak. PSİKOLOJİK İLK YARDIM ETKİLİ Mİ? Psikolojik ilk yardım yaklaşımının etkililiği, özellikle ilerde TSSB görülüp görülmemesine olan etkisi araştırmalarla gösterilmemiştir ve 32 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI böyle bir ilişkiyi gösterecek bir araştırmanın planlanıp yürütülmesi de zordur. Bu tür bir araştırma yapılabilmesi için afetten kurtulan insanları iki ya da üç gruba ayırıp, bir grup insana kalacak yer, su ve yiyecek sağlamamak, psikolojik ve sosyal destek vermemek mümkün olmadığı gibi etik olarak doğru da değildir. Ya da henüz travmanın etkisinde olan bireylerden araştırma için izin vermelerini ya da izin bile istemeden soruları yanıtlamalarını beklemek de etik değildir. Zaten bu program bir önleme ya da tedavi programı değildir. Önemli olan zarar vermemesi, pratik olması, toparlanma döneminde bireylere destek olabilmesidir( Nader, 1997; Halper ve Tramontin, 2007). Bu anlamda da yapılan çalışmalar psikolojik ilk yardım çalışmalarının normalleşmeye destek olduğu onu hızlandırdığı için amaca hizmet ettiğini göstermektedir. Kişiler ne kadar çabuk normalleşmeye başlarlarsa o kadar iyi hissetmekte ve ilerki dönemlerde TSSB gösterme olasılıkları azalmaktadır( Kanel, 2007; Yule,Williams ve Joseph,1999). PSİKOEĞİTİM PSİKOEĞİTİM NEDİR? Yaşanan afet, travmatik olay ya da krizden sonra insanlar yaşadıkları belirtilerin doğası nedeniyle panik olabilirler. Bu belirtiler her zaman yaşananlardan çok farklıdır ve kişilerin ruh sağlıklarının tehlikede olduğunu düşünebilirler. Ama yukarıda da değinildiği gibi bu tepkiler ne kadar anormal ya da patolojik görünürlerse görünsünler normal ve doğaldırlar. Eğer bireyler bu dönemde yaşadıkları ve yaşayabilecekleri belirtiler konusunda kişiler bilgilendirilirlerse daha çabuk toparlanabilirler. Psikoeğitim bir bilgilendirme ve güçlendirme programıdır. PSİKOEĞİTİMİN AMAÇLARI 1. Travmatik olayların normal psikolojik etkileri hakkında bireyleri bilgilendirmek ve onların bu konuya ilişkin anlayışlarını geliştirmek. 2. Kişileri bilgilendirerek, kendi tepkilerini anlama ve paylaşma olanağı vermek, tepkilerinin doğal olduğunu göstermek ve normalleştirmek. 33 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI 3. Bireylerdeki olumlu başa çıkma yöntemlerini vurgulayarak gerektiğinde varolanların kullanılmasını, gerektiğinde de yeni başetme yöntemlerini öğrenip kullanmalarını sağlamak. 4. Kişiler ile içinde yaşadıkları sistemler örneğin kişi ve ailesi ya da kişi ve işyeri arasında yaşantıların paylaşılmasını sağlamak, böylece aralarındaki iletişimi geliştirmek. 5. Kişilerin tepkilerinin normale dönmesini sağlamaya uygun bir ortam oluşturarak onların gelişme kapasitelerini arttırmak. Psikoeğitim genellikle hemen afetlerden sonra değil, 15 ya da 30 gün sonradan başlayarak daha sonra verilebilir. Psikoeğitim için biraz daha kişilerin rahatça toplanıp iletişim kurabilecekleri ortamlar olması yeterlidir. PSİKOEĞİTİM PROGRAMININ İÇERİĞİ Travma sonrası tepkiler: Bireylere afet, travmatik yaşantı ya da kriz durumlarında insanlarda görülen tepkiler konusunda bilglendirme yapıldığında kendi tepkilerini anlayabildikleri, kaygılarının azaldığı görülmektedir. En azından “acaba deliriyor muyum” korkusunun ortadan kalktığı gözlenmiştir. Başetme yöntemleri geliştirme: Psikoeğitim sırasında, bir yandan çeşitli başetme yöntemleri hakkında bilgi verilirken, diğer yandan bireyin halen kullandığı başetme yöntemleri gözden geçirilir. Spor yapmak, hobiler edinmek, başkalarına yardımcı olmak, sosyalleşmek gibi olumlu olanlar pekiştirilirken, içe kapanma, alkol veya uyuştucu kullanma gibi olumsuz olanlar değiştirilmeye çalışılır. Fiziksel belirtilerle başetme için derin nefes alma ve gevşeme teknikleri öğretilebilir. Kişilerin duygusal sorunlarla başedebilmeleri için konuşma ve paylaşmaları sağlanabilir. Kayıplar ve yas süreçleri: Bu tür yaşantılardan sonra kişilerin olaya tepkileri hem de yaşadıkları kayıplara tepkileri olayı karmaşıklaştırabilir. Bu nedenle verilen tepkiler, olumlu ve olumsuz başetme örneklerinin yanısıra, ölüm ve kayıplar nedeniyle yaşanacak olan yas süreci ve bu sürecin basamakları konunda da bilgilendirilmelidirler. 34 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Çocuklara yardımcı olma konusunda bilgilendirme: Yetişkinlerin özellikle anne-babaların, sadece kendilerinde görülen tepkiler değil, çocuklarda görülebilecek tepkiler konusunda da bilgilendirilmeleri gerekir. Çocuklarda görülen tepkilerle başedebilmeleri için neler yapılacağı ve çocuklarla kayıplar hakkında nasıl iletişim kurulacağı konusunda yetişkinler bilgilendirilir ve destek görebilirlerse, hem çocuklara yardımcı olabilmekte hem de kendilerini daha çabuk toparlamaktadırlar. Medya ile başetme: Medya mensupları görevlerini yapmaya çalışırken, çoğu kez farkında olmadan, afetten etkilenen bireylere yaşadıklarını defalarca anlattırabilirler. Onlarda gördükleri tepkileri “anormal” olarak etiketleyebilirler veya beklenen tepkileri görmeyince de kişiyi kınayabilirler. Ya da kişileri istemediği halde konuşmaya zorlayabilirler. Bu gibi durumlarla başedebilmeleri için de bireylerin bilgilendirilmeleri ve istemezlerse medya mensuplarıyla konuşmak zorunda olmadıkları söylenmelidir. Tabii ki medya mensuplarının da hem felaketi yaşayanları anlamaları, hem de kendilerinde görülebilecek tepkileri anlamaları için bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Yardım çalışmalarında yer alma: Yardım çalışmalarında yer almanın kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine yol açtığı bilinmektedir. Bu çerçevede, bölgede yapılan çalışmalar planlanırken, afeti yaşayanların neler yapabilecekleri de göz önüne alınmalı ve bireyler yaşlarına uygun görevlerde yer almak üzere bilgilendirilmeli ve bu görevleri yaparken desteklenmelidirler. KİMLER PSİKOEĞİTİM VEREBİLİR? Psikoeğitim temel bir program olup, uygulanması için belli bir uzmanlık gerekmemektedir. Ama bu herkesin psikoeğitim uygulayabileceği anlamına gelmez. Psikoeğitim eğitimini alan psikologlar, psikolojik danışmanlar, sosyal hizmet uzmanları ve rehber öğretmenlerin bu programı uygulaması yararlı olacaktır. Bu eğitimi almadan ve örnekleri tartışmadan uygulamaya geçmek programın etkinliğini azaltacağı gibi olumsuz sonuçlar da doğurabilir. 35 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI PSİKOEĞİTİM ETKİLİ Mİ? Psikoeğitim programı travmatik olayların sonrasında olduğu kadar, afetlerden sonra da işe yaramaktadır (Halper ve Tramontin, 2007). Etkin uygulanabilirse, bu tür olaylar sonrasında başetmede yardımcı olduğu(Şahin ve ark. 2001) gibi bir sonraki olaylara da hazırlıklı olmayı getirmektedir. Türkiye den örneklere bakacak olursak, 1999 Büyük Marmara Depreminden sonra 2 yıl boyunca depremin yaşandığı sekiz ilde uygulanan ve daha sonra da Türkiye çapında yaygınlaştırılan Psikoeğitim Programı (Öztan ve ark.2000, ve 2003) daha sonra değişik bölgelerdeki intihar, bombalama ve deprem olaylarından sonra kullanılmıştır. Bu program en son olarak Mardin Katliamından sonra köy okulunun açılmasıyla çocukların tekrar normal yaşama dönmesini kolaylaştırmak amacıyla da kullanılmıştır(Öztan, 2009). Psikoeğitim programının riskleri - Yanlış ya da eksik bilgiyi ya da denenmemiş bilgiyi gerçekmiş gibi sunma. - Semptomlarla ilgili önyargıları güçlendirme. - Semptomları yaşamayanların kendini kötü hissetmesine sebep olma - Afete ya da travmatik olaya maruz kalanların anlayamayacağı tarzda ya da çok teknik dilde konuşma ya da yazılı bilgi dağıtma. - Doğal destek ve başetme yöntemlerini ve güçlü yönleri vurgulama yerine belirtileri patolojik olarak yorumlama ve terapiye odaklanma. TRAVMA TEDAVİSİ VE TERAPİ İÇİN YÖNLENDİRME Eğer afet sonrası kurtarma çalışmaları ile ilk psikososyal destek programları uygun ve etkili biçimde devreye girebilirse afete uğrayan bireylerin çoğunun ileri düzeyde psikolojik tedaviye ihtiyacı kalmamaktadır. Ama bazen bu destek çalışmalarının sağlanamaması durumunda ya da sağlansa bile bazı bir eylerin daha ileri düzeyde travma terapisi için yönlendirilmesi gerekmektedir. 36 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI • Kimler yönlendirilmeli: - Ciddi anlamda hafıza sorunları devam edenler - Günlük yaşam için gerekli işlevleri yerine getiremeyenler - Kendi kişisel bakım ve sorumluluklarını sürdüremeyenler - Bir düşünceye veya bir davranışa takılıp kalanlar, - Alkol ve uyuşturucuyu aşırı kullananlar - Kendine / başkasına zarar vermekten sözedenler - Psikotik belirtileri olanlar - Hiç duygu belirtisi göstermeyen, aşırı içe dönük kişiler - Aşırı şekilde olayı yeniden yaşama, ağlama, ve kabusları devam edenler - Aşırı öfke ve saldırganlığı devam edenler Yönlendirmede dikkat edilmesi gereken konular Bazı kişiler ruh sağlığı alanında uzman kişi ve kurumlara başvurmak konusunda pek istekli olmayabilirler. Bunun bir nedeni, kişinin bu yönlendirmeyi kendi başedemediği ve yetersiz olduğu olarak yorumlaması olabilir. Bir diğer nedeni de toplumumuzda hala bu tür hizmetler için başvuran kişilerin “deli” damgası yemeleri olabilir. Ya da daha önce bu tür bir destek için başvurmuş ama olumlu bir yanıt alamamış olabileceği gibi maddi olanakları da elverişli olmayabilir. Bu nedenlerle bireyleri yönlendirirken bu konularda hassas olunması gerekmektedir. Afet çalışmalarında yardım eden kişilerin dikkat etmesi gereken konular: - Her bireyin travmatik yaşantılarla başetme tarzı ve zamanlaması farklıdır. Afet çalışanları olarak bireyleri hazır olmadıkları hiçbir süreç için zorlamamalılar. Afeti yaşayanlarda görülen şok, bu dönemde bireyler için koruyucu da olmaktadır (Kanel, 2007). Böylece bireyler toparlanma için zaman kazanmaktadırlar. - Yoğun duygu paylaşımı her zaman iyileşme anlamına gelmeyebilir. İyileşme bir süreçtir, zaman ister ve her seferinde kişi azar azar açılırsa daha iyi gelebilir. 37 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI - Travma ve yas ayrı şeylerdir ve ayrı ayrı çalışılmalıdır. Afet sonrası bireylerde ikisi birden görülebilir. Travma öncelikle ele alınmalıdır. - Büyük bir afetten sonra bütün bireylerin az ya da çok yaşanan afetten etkileneceği varsayılır. Ama bireyin yaşamında başka travmatik yaşantılar da olabilir. Örneğin hastalık, ailede çatışma ya da ekonomik güçlükler bireylerde gözlenen belirtilerin nedeni olabilir. Hangi travmada yardımcı olunduğunun doğru anlaşılması gerekir. 1. Travmatik olay ya da afet ve krizin hemen sonrasında herhangi bir sistemli psikolojik müdahale yapmak için uygun ortam olmayabilir. 2. Bazen desteğin yoğun olması, herkesin yardıma koşması ya da kurtarma çalışmalarında kahramanlık yapmaya çalışması işi zorlaştırabilir. 3. Son zamanlarda ortaya çıkan “travma uzmanları”ndan da afet ya da travma yaşayan kişilerin korunması gerekebilir. 4. Medyanın olumlu ve olumsuz etkilerine de dikkat etmek gerekmektedir. Kaynaklar Canterbury, C.& Yule, W.(1999).Planning to a psychosocial response to a disaster in Post-Traumatic Stress Disorders: Concepts and Therapy (ed. William Yule), John Wiley and Sons Ltd, West Sussex, England. Cohen, B.,Barnes, M.&Rankin, A.(1995).Managing Traumatic Stress Through Art. The Sidran Press,Lutherville,USA Danieli, Y.&Nader, K.(2006). Responding cultural, religious and ethnic differences in the prevention and treatment of psychological sequelae in Psychological Effects of Catastrophic Disasters : Group Approaches to Treatment(eds.Schein, L. A.,Spitz,H.I., Burlingame, G.M., &Muskin, P.R), The Haworth Press Inc., New York, USA. De Silva, P. (1999). Cultural Aspects of post-traumatic stress disorder in Post-Traumatic Stress Disorders: Concepts and Therapy (ed. William Yule), John Wiley and Sons Ltd, West Sussex, England. 38 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Echterling, L., Presbury, J. &McKee, J. (2005). Crisis Intervention: Promoting Resilience and Resolution in Troubled Times.Pearson Education, Inc. New Jersey, USA Halpern, J.&Tramontin, M. (2007).Disaster Mental Health: Theory and Practice, Thomson Brooks/Cole, Inc.Belmont, USA Joseph, S.(1999) Social support and mental health following trauma in Post-Traumatic Stress Disorders: Concepts and Therapy (ed. William Yule), John Wiley and Sons Ltd, West Sussex, England. Joseph, S., Williams, R., & Yule, W. (1997). Understanding Post Traumatic Stress: A Psychosocial Perspective on PTSD and Treatment, John Wiley and Sons Ltd, West Sussex, England. Kanel, K. (2007). A Guide to Crisis Intervention, Thomson Brooks/Cole, Belmont, USA Nader, K.O. (1997). Treating traumatic grief in systems in death and trauma: The Traumatology of Grieving (eds.C. R. Figley, B. E. Bride & N. Mazza)Taylor and Francis, Washington, DC, USA. Öztan, N., Aydın, G. & Eroğlu, Ç. (2000). Afet Sonrası Normal Tepkiler: Psikoeğitim El Kitabı, Milli Eğitim Bakanlığı- UNICEF, Ankara. Öztan, N., Aydın, G. & Eroğlu, Ç. (2003). Travma Sonrası Normal Tepkiler: Psikoeğitim El Kitabı, Milli Eğitim Bakanlığı- UNICEF, Ankara (3. Baskı). Öztan, N.,(2009) Martin Katliamı Sonrası Uygulanan Psikososyal Destek Programı, Çalışma Notları, Ankara Öztan, N.& Gözden M. (2009). Travma Sonrası Çocuklarla Çalışma: Uygulama Elkitabı, Türkiye Kızılay Derneği, Ankara. Raphael, B.&Wooding, S.(2006).Group intervention for the prevention and the treatment of acute initial stress reactions in Psychological Effects of Catastrophic Disasters (eds.Schein, L. A.,Spitz,H.I., Burlingame, G.M., &Muskin, P.R), The Haworth Press Inc., New York, USA. Ruzek,J.I., Brymer, M.J.,Jacobs, A.K.,Layne, C.M.,&Vernberg, E. M. (2007).Psychological First Aid, Journal of Mental Health Counseling, 29, 17-49 39 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Şahin, N.H., Şahin,N.,Durak-Batıgün, A.& Yılmaz, B. (2001).Psikososyal Okul Projesi: Değerlendirme Çalışması, MEB-UNICEF Ankara Van der Kolk, B.,McFarlane, A.& Weisaeth, L.(1996). Traumatic Stress: The Effects of Owerhelming Experience on Mind, Body and Society. The Guilford Press, NY. Yule, W., Williams, R. &Joseph, S. (1999)Post-traumatic stress disorders in Post-Traumatic Stress Disorders: Concepts and Therapy (ed. William Yule), John Wiley and Sons Ltd, West Sussex, England. 40 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Hizmet Verenler İçin Stres Tepkileri, Travma Sonrası Gelişim, Stres Yönetimi ve Öz Bakım Yard. Doç. Dr. S. Gülfem Çakır Akdeniz Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Doç. Dr. Özgür Erdur Baker Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Yard. Doç. Dr. Bilge Uzun Özer Cumhuriyet Üniversitesi Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Giriş Afet sonrası yardım hizmeti verenlerin, gerek gönüllü gerekse görevli olarak afet alanında bulunmaları, onların yardım hizmeti verme konusunda eğitimli ve deneyimli olmalarını gerektirir. Afetlerin, insan ruh sağlığına etkileri hakkında bilgi sahibi olmaları onlardan beklenen diğer önemli bir konudur. Peki, zor yaşam koşulları hizmet verenleri nasıl etkilemektedir ve hizmet verenler bu şartların getirdiği psikolojik sıkıntıyla nasıl başetmektedirler? Hizmet verenler, afetin ve afetzedelere sunulan hizmetin neden olduğu stresten korunaklı mıdır? Hizmet verenlerin eğitim ve deneyimlerinden edindikleri donanımla, onların travmatik durumlardan etkilenme düzeyleri ve başetme stratejileri ilişkili midir? İlgili alan yazını hizmet verenlerin afet sonrası gösterdikleri tepkileri iki temel gruba ayırır. Buna göre hizmet verenler, sundukları hizmetin sonucu bir doyum elde ederken, kendi yaşam tarzlarını ve yaşamdaki önceliklerini de yeniden gözden geçirirler. Bunun sonucu olarak afet sonrası hizmet verenler, edindikleri deneyimlerin kendilerini olgunlaştırdığını, hayata ve insanlara daha farklı açılardan ve daha hoşgörüyle bakabildiklerini ifade ederler. Öte yandan, bazı araştırma bulguları travma ile çalışmayı diğer yardım süreçlerinden ayrıştırarak bu alana özel bir yer verir (örn. Deighton, 41 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Gurris ve Traue, 2007). Buna göre, hizmet verenlerin profesyonel donanımları, onların psikolojik sağlıkları için koruyucu olsa da, bazı hizmet verenler de travmaya doğrudan maruz kalanların gösterdikleri stres tepkilerine benzer tepkiler gösterebilirler. Bu konu üzerine yapılan bir çalışmada (Dyregov, Kristofferson ve Gjestand, 1996), bir tur otobüsü kazasına müdahale eden profesyonel yardım ekipleriyle gönüllü yardım ekiplerinin olay sonrası gösterdikleri travmatik tepkilerle baş etme yolları karşılaştırılmıştır. Sözü geçen çalışmanın bulguları, eğitim ve deneyimin koruyucu etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Her iki ekibin üyeleri de olaydan etkilenmiş ve benzer tepkiler ortaya koymuşlardır. Ancak, profesyonel yardım ekibinden olanların etkilenme düzeylerinin daha az ve kullandıkları başetme yollarının daha etkili olduğu gözlenmiştir. Yurt dışında yapılmış diğer bazı araştırma bulguları (örn. Collins ve Long, 2003), afetzedelere ruh sağlığı hizmeti veren grubun psikolojik sıkıntı düzeylerinin, afet bölgesinde çalışmayanlara oranla daha yüksek olduğunu göstermiştir. Benzer şekilde, ülkemizde yapılmış olan bazı çalışma bulguları yardım çalışanlarının değişen oranlarda da olsa risk grubunda yer aldığını göstermiştir. Örneğin, Marmara depreminin 3 yıl sonrasında yapılmış bir çalışmada deprem bölgesinde çalışan hastane çalışanları (doktorlar hariç) arasında travma sonrası stres bozukluğunun %2.7, majör depresyonun ise %1 oranında görüldüğü saptanmıştır (Acicbe ve ark, 2003). Diğer yandan, Kocaeli ili 112 Acil Yardım Birimlerinde çalışan personelin Marmara depreminden etkilenme ve olası yeni afetlere hazırlık durumlarının saptanması amacıyla yapılmış olan diğer bir çalışmada ise acil yardım hizmetlerinde çalışan sağlık personelinin yaşadıkları depreme bağlı olarak yeniden yaşama, kaçınma ve aşırı uyarılmışlık durumu gibi travma sonrası stres tepkilerini % 10 ile % 29 oranında yaşadıkları ortaya çıkmıştır (Çakmak, Aydın-Er, Öz ve Aker, 2004). Bu çalışmada, ayrıca, çalışanların % 9’unun ruhsal tedaviye gereksinim duydukları saptanmıştır. Örnekler göstermektedir ki; afet sonrası yardım hizmeti verenler, sahip oldukları eğitim ve deneyime rağmen afetlerden ve afet sonrası sundukları hizmetlerden kaynaklanan psikolojik sorunlar yaşamaktadır (Collins ve Long, 2003). Diğer yandan, afet çalışmalarına katılarak yardım hizmeti sunanlar, yaşamlarını ve önceliklerini yeniden gözden geçirme olanağı bulduklarında olumlu kazanımlar da elde edebilmektedirler. 42 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI El kitabının bu bölümünde, afet sonrası yardım hizmeti verenlerin ortaya koydukları olumlu ve olumsuz tepkiler ve olumsuz tepkilerle başetme yolları ana hatlarıyla tartışılmaktadır. Stres Tepkileri İlgili alan yazını, yardım hizmeti sunanların sıklıkla gösterdikleri stres tepkilerinin kısa dönemli ve uyum sorunlarından kaynaklanan stresten, ikincil travma sendromuna kadar geniş bir yelpazede görülebileceğini ortaya koymuştur (örn, Rothschild, 2006). Aşağıda özetlenen çeşitli risk etmenlerine bağlı olarak, her hizmet verenin etkilenme derecesi, ortaya koyduğu psikolojik belirtiler ve başetme yolları farklılaşabilir. Alan yazını hizmet verenlerin başetmek durumunda kalacağı stres tepkilerini eşduyum yorgunluğu (compassion fatique), ikincil travma (secondary trauma), dolaylı travma (vicarous trauma) ve tükenmişlik (burnout) kavramlarıyla açıklamaktadır (örn., Collins ve Long, 2003; Rothschild, 2006). Alan yazarları bu kavramların farklılıklar taşıdığına işaret etse de, bazı kaynaklarda bu kavramların birbirlerinin yerine kullanıldığı görülmektedir. Uzmanlar eşduyum yorgunluğunu hizmet verenlerin travmatik yaşamları olan danışanlarla yoğun (uzun süreli) empati kurması sonucu yaşadığı bir durum olarak tanımlamaktadır. Öte yandan, ikincil travma belirtileri, hizmet verenlerin müdahale ettikleri bir olayda kendileri doğrudan zarar görmüş olmasa bile tanık oldukları durum ya da olaylardan etkilenmeleri olarak tanımlanmaktadır (Figley, 1995, akt. Arway 2001). Buna göre hizmet verenler, olaydan birinci dereceden etkilenen konumunda olmasalar da, gördükleri ve duyduklarından kaynaklı stres tepkileri gösterebilirler. İkincil travma, hizmet verenler dışında travma kurbanlarının yakınları ya da arkadaşlarında da görülebilir. İkincil travma belirtileri, el kitabında daha önce detaylı bir biçimde anlatılan travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ile çok benzerdir. Ancak ikincil travma ile travma sonrası stres bozukluğu arasında, stresin kaynağına bağlı olan bir farklılık bulunur: travma sonrası stres bozukluğunda travma yaratan durum ya da olay stresin kaynağı olurken ikincil travmada, travma yaşamış kişinin kendisi hizmet veren için ikincil travmayı yaratan stresin kaynağı olur (Figley, 1995, akt. Arway 2001). Dolaylı travma ise, hizmet verenin kendisi travmaya neden olan olaya doğrudan tanıklık etmese de, hizmet sundukları kişilerin yaşamış 43 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI olduğu travma ile ilgili aktardıklarının yarattığı etkileri ve bu etkilere bağlı tepkileri içerir (Rothschild, 2006). Diğer bir deyişle, dolaylı travma tepkileri yardım hizmeti sunan bireylerin dolaylı yoldan da olsa, yardım ettikleri kişilerin maruz kaldıkları travmatik yaşam olaylarından etkilenerek, travmaya doğrudan maruz kalmış bireylerin gösterdikleri tepkilere benzer tepkileridir. Eşduyum yorgunluğu gibi dolaylı travma da, hizmet verenin hizmet sunduğu kişilerle empati kurmasının sonucunda gelişmektedir. Alanyazında ikincil travma ve dolaylı travmanın zaman zaman birbirinin yerine kullanıldığı görülmektedir. Ancak ikincil travmanın dolaylı travmadan farkı, ikincil travmada dolaylı bir etkilenme olmaksızın doğrudan olaylara tanık olma durumunun bulunmasıdır. İkincil travmada olduğu gibi, dolaylı travmada da bazı hizmet verenler, travmaya doğrudan maruz kalmış kişilere benzer travma sonrası belirtiler gösterebilirler. Bunlar arasında baş ağrıları, mide bulantısı ve uykusuzluk gibi somatik belirtiler olabildiği gibi, rahatsız edici hayaller, kırılganlık hissi, başkalarına güvenememe, hissizlik ya da taşkın duygular ve cinsel problemler de olabilir (Neumann ve Gamble, 1995). Bazı kaynaklara göre, hizmet verenin geçmiş yaşantısında bir travma yaşantısı var ise, dolaylı travma ya da ikincil travmaya daha açık duruma gelebilmektedir. Bu tepkiler depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu belirtilerine benzer tepkiler olabilmektedir. Hizmet verenlerin ikincil ya da dolaylı travma tepkileri çeşitli faktörlere göre değişebilir. Yılmaz (2007), yardım çalışanlarında görülen travmatik stres üzerine yaptığı derleme çalışmasında, deneyim süresinin, yardım çalışmaları sırasında travmaya maruz kalma düzeyinin, geçmiş travma yaşantısının, daha önceden var olan ruh sağlığı sorunlarının, sosyal destekten yoksun olmanın, düşük eğitim düzeyinin ve olumsuz başaçıkma yöntemleri kullanmanın çeşitli stres belirtilerinin ortaya çıkmasında risk etmenleri olduğunu ifade etmiştir. Yardım hizmeti verenlerin sahip oldukları deneyim süresi Moran’a (1998) göre önemli bir konudur. Moran, uzun yıllar afetin neden olduğu travmatik yaşantılara dolaylı da olsa maruz kalmanın, bu alandaki profesyonelleri daha dayanıklı kılabileceğini ancak uzun süreli maruz kalan hizmet verenleri risk grubuna sokabileceğini belirtir. Bu iki karşıt varsayımın test edildiği Moran’ın çalışması ilginç bir sonuç ortaya koymuştur. Buna göre, yeni başlayanlar ile uzun süreli çalışanlar daha korunaklı, orta 44 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI süreli çalışanlarsa daha fazla psikolojik sorun yaşamaktadırlar. Diğer bir değişle, hizmet verme süresiyle travmatik tepkiler gösterme arasında doğrusal bir ilişki saptanmamıştır. Hizmet verenlerin tepkilerinin kaynağı, yaşadıkları strese uyum süreci ya da ikincil travma da olsa, derecesine bağlı olarak hizmet verenlerin yaşayabileceği olası tükenmişliğe katkısı olabilir. İnsanlarla yüz yüze ilişki gerektiren mesleklerde sıklıkla görülen tükenmişlik, sürekli ve şiddetli strese maruz kalmanın bir sonucu olarak hissedilen boşluk, umutsuzluk ve çaresizlik duygusunun eşlik ettiği motivasyon kaybı olarak kendini göstermektedir (Maslach ve Pines, 1997) ve afet sonrası hizmet verenler de tükenmişlik yaşayabilirler. Böyle bir tükenmişlik, hizmet verenin afet çalışmalarında yer almasından kaynaklı ve ikincil ya da dolaylı travmanın eşlik ettiği ya da neden olduğu bir durum olabileceği gibi, afet çalışmalarının öncesinden başlayıp devam eden bir durum da olabilir. Maslach ve Jackson’a (1985) göre tükenmişlik, işe bağlı tutum ve değişikliklerle kendini gösteren duygusal tükenmişlik, duyarsızlaşma ve başarısızlık duygusuna ilişkin duyguların sınıflandırıldığı üç bileşene sahiptir ve tükenmişliği belirleyen en önemli bileşen duygusal tükenmedir. Duygusal tükenme, bireyin kendisini tükenmiş hissetmesine yol açan, artan duygusal ve ruhsal gereksinimlere bağlı olarak gelişmektedir. Bunun yanı sıra duyarsızlaşma, kişinin bakım ve hizmet verdiklerine karşı duygudan yoksun biçimde tutum ve davranışlarda bulunmasıdır. Başarısızlık duygusu ise hizmet verenin, işle ilgili konularda yetersizlik ve başarısızlık hissetmesi durumudur. Tükenmişliğin Belirtileri Tükenmişlik farklı şekillerde kendini belli edebilir. Her hizmet veren tükenmişliği aynı düzeyde ve aynı tepkilerle yaşamayabilir. Hizmet verenin kişisel özellikleri, yaşanan afetin niteliği, çalışma ortamı gibi birçok etken tükenmişlik belirtilerinin türünü ve düzeyini farklılaştırabilir. Bazı hizmet verenler çoğunlukla fizyolojik sorunlar (yorgunluk ve bitkinlik hissi, kronik soğuk algınlığı, sık baş ağrıları ve uyku ve yeme düzensizlikleri, gastrointestinal bozukluklar v.b.) yaşarken diğer bazı hizmet verenler kişiler arası ilişkilerde veya duygu kontrolünde daha fazla güçlük yaşayabilir. Sıklıkla karşılaşılan tükenmişlik belirtilerini bazı başlıklar altında özetlemek mümkündür (Yassen, 1995). Tükenmişlik, 45 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI hizmet verenlerin iş performanslarında, morallerinde, kişiler arası ilişkilerinde ve davranışlarında etken olabilir. Örneğin, iş performanslarına ilişkin, hizmetin niteliği ve niceliğinde düşme, motivasyonda azalma, işten kaçma, yapılan hatalarda artış söz konusu olabilir. Moral açısından ise, özgüvende azalma, ilgide düşüş, doyumsuzluk, kayıtsızlık, moral bozukluğu, dalgınlık ve eksiklik hissi yaşanabilir. Kişiler arası ilişkilerde ise meslektaşlardan soyutlama, sabırsızlık, ilişkilerin niteliğinde düşüş, kötü iletişim, kendi ihtiyaçlarına kapanma, çalışanlarla çatışma sayılabilir. Davranışlara ise tükenmişlik, devamsızlık, tükenme, hatalı yargılara varma ve sinirlilik olarak yansıyabilir. Özetle, tükenmişliği işaret eden en önemli belirtiler olarak özellikle ümitsizlik ve çaresizlik hissi, duygusal bitkinlik, çabuk öfkelenme, bilişsel becerilerde (karar verememe, odaklanamama v.b.) güçlük yaşama, hayal kırıklığı, çökkün duygu durum, anksiyete, huzursuzluk, sabırsızlık, benlik saygısında düşme, değersizlik ve eleştiriye aşırı duyarlılığa dikkat edilmelidir. Alan yazında farklı kaynaklar taranarak (örn, Kaçmaz, 2005; Kahil, 1988; Colling ve Long, 2003) gruplandırılmış olan tükenmişliğe işaret eden belirtiler Tablo1’de sunulmaktadır. 46 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Tablo 1. Tükenmişliğe işaret eden bazı belirtiler Psikofizyolojik Psikolojik Belirtiler Belirtiler Davranışsal Belirtiler Yorgunluk Duygusal bitkinlik Öfkeli davranışlar Hatalar yapma Bitkinlik Kronik sinirlilik hali İletişim Vurdumduymazlık Kaza ve yaralanmalarda yetersizliği artış Kronik soğuk algınlığı Çabuk öfkelenme Kötümserlik Sürekli erteleme Odaklanamama Sık baş ağrıları Bilişsel becerilerde güçlük yaşama Madde kullanımı Sürekli geç kalma Çalışanlardan uzaklaşma Uyku bozukluğu Hayal kırıklığı Hatalı yargılarda bulunma İşi bırakma eğilimi İnsancıllıktan uzaklaşmak Yeme bozukluğu Çökkün duygu durum Dalgınlık Hizmet niteliğinde bozulma Mide ile ilgili şikâyetler Anksiyete Saldırganlık Meslektaşlara karşı alaycı tavır Kilo Kaybı Huzursuzluk Solunum güçlüğü Sabırsızlık Benlik saygısında düşme Değersizlik Eleştiriye aşırı duyarlılık Karar vermede yetersizlik Boşluk ve anlamsızlık hissi Ümitsizlik 47 İşle ilgili Belirtiler Kişiler arası İlişkilerle İlgili Belirtiler İlişkilerde bozulma PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Yardım Hizmeti Verenlerde Tükenmişliğe Yol Açabilecek Stres ve Risk Kaynakları Afet sonrası hizmet verenler, yaptıkları işin doğası gereği olağandışı bir strese maruz kalmaktadır. Bu stresin etkileri normal hayatlarına döndüklerinde dahi devam etmektedir. Ancak birçok farklı etmen, hizmet verenlerin yaşadıkları stres ve sonrasında gelen tükenmişliğe farklı tepkiler vermelerine neden olmaktadır. Bu etmenler, hizmet verenleri risk grubuna dahil edebileceği gibi koruyucu rol de oynayabilmektedir. İnsanların stresten etkilenmelerine neden olan en önemli unsur, deneyimlerini nasıl algıladıkları ve değerlendirdikleridir. Bazı insanların en kötü koşullara bile diğer insanlardan daha olumlu bakabildikleri gözlenmiştir. Örneğin; iyimserlik ve mizah duygusu hem kişilik özelliği hem de başetme stratejisi olarak ele alınabilir (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001). İyimserlik ve mizah duygusu hizmet verenlerin olumsuz duygu durumlarından uzaklaşabilmelerine yardımcı olabilir. Sosyal etkileşimi ve sosyal desteği güçlendirebilir. Bununla birlikte kontrol edebilme duygusu, hizmet verenler için özellikle önemlidir. Yaptıkları işin sonuç vermeyeceğini düşünen ve kendi yeterliliğinden kuşku duyanlar daha kolay karamsarlığa, umutsuzluğa sürüklenebilir. Afet sonrası verilen hizmet, normal zamanda verilen hizmetten birçok yönden farklılık gösterecektir. Afet sonrası, çok kısa zamanda çok sayıda kişiye zor koşullarda yardım edebilmeyi gerektirir. Böylece hizmet verenler normal koşullardan farklı olarak afet anlarında kendilerinden, öncelikle kriz yönetimi ve psikolojik ilk yardım hizmeti beklendiğini kendilerine sürekli hatırlatmalıdır. Yaşanacak her hangi bir rol karmaşası ve ne tür bir yardım hizmeti sunulacağı konusunda açık ve net bir fikre sahip olamama, doğal olarak stres ve tükenmişliğe neden olacaktır. Tükenmişliğe götüren en önemli etmenlerden bir diğeri, çok çalışmaya rağmen takdir görememektir. Çok çalışmaya rağmen takdir edilmediği, hatta yanlış anlaşıldığı duygusu özellikle afet sonrası psikolojik hizmet verenler için en başta gelen risk etmenlerindendir. Afet sonrası insanlar, hayatlarının kontrollerini kaybettiklerine inanırlar. Kendilerini güvensiz hissederler ve başkalarına da güvenemezler. Afete maruz kalanlar özellikle resmi kurum ve kuruluşların gereken yardımları yeterince, zamanında ve adil bir şekilde yapmadıklarına dair sürekli artan oranlarda öfke duyarlar. Yardım hizmeti verenlerin de bu öfkeye 48 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI maruz kalmaları olasıdır. Hizmet alanın bu tür duygu ve düşünceleri hizmet vereni de güç durumda bırakabilir. Hizmet veren, çabalarının takdir edilmediğini, yardım edemediğini, yanlış anlaşıldığını hisseder ve bir süre sonra bu durum hizmet verenin de öfkelenmesine neden olabilir. Bu nedenle afet sonrası hizmet verenler özellikle afetin insanlar üzerindeki etkilerini ve yardım sürecine etkilerini çok iyi bilmelidir. Öte yandan, yardım hizmeti sunanların kişisel özelliklerinin de risk ya da koruyucu etmenlere katkısı olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu etmenler hizmet verenin kendi geçmişi, kendi gereksinimleri, değer yargıları, mükemmelliyetçi yaklaşımları, kendi öfkeleri, bitmemiş yasları, korkuları, kendi incinmişlikleri olabilir (McCann ve Pearlman, 1989). Travmatik durumlarda hizmet verenlerin kendilerini, hizmet verdikleri kişilerle fazlasıyla özdeşleştirmeleri sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu duruma hizmet verenin kendisinden ve yaptığı işten gerçekçi olmayan beklentileri eklendiğinde hizmet verenin dolaylı travma ya da eşduyum yorgunluğu yaşama olasılığı artacaktır. Oysa eşduyum yorgunluğu, dolaylı travma ya da ikincil travma, kendi başına bir stres olabildiği gibi tükenmişlik için de risk etmenidir. Bazı durumlarda hizmet verenlerin kendileri ve/veya aileleri de afete maruz kalanlardan olabilir. Bu gibi durumlarda kendi kayıplarına dayalı olarak, kendi gereksinimleri ve bu gereksinimleri gidermekteki güçlük, stres düzeylerinin artmasına neden olacaktır. Daha önce de ifade edildiği gibi, afet sonrası yapılan hizmet doğası gereği streslidir. Böyle bir ortamda hizmet verenin kendi ailesinden ve sosyal destek ağından uzakta olması, kendi özbakımını ihmal etmesi (uykusuzluk, yorgunluk, kötü beslenme, v.b.), hizmet vereni risk grubuna sokabilir. Son olarak hizmet vermeyi zorlaştıran durumsal etmenleri özetlemekte fayda vardır. Bu etmenler tahmin edilebileceği gibi, afetin büyüklüğü ve afetten etkilenenlerin niceliği, gerekli yardımların yetkililerce yeterince ve zamanında sağlanamaması, bürokratik engeller, kurum ve kuruluşlar arasındaki eşgüdüm yokluğu veya aksaklığı olarak örneklendirilebilir. Tükenmişlik Nasıl Ortaya Çıkar Uzun dönemli iş stresinin neden olduğu düşünülen tükenmişlik, 49 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI dört evrede ortaya çıkmaktadır. Şevk ve Coşku Evresi, Durağanlaşma Evresi, Engellenme Evresi ve Umursamazlık Evresi olarak adlandırılan bu evreler aynı sırada yaşanamayabilir (Maslach, 1996, akt. Collins ve Long, 2003). Buna göre Şevk ve Coşku Evresi olarak adlandırılan ilk evrede ileri derecede umut duygusu, enerjide artış, gerçekçi olmayan boyutta mesleki beklenti duyguları görülür. Bu evrede kişi için mesleği ve o anda orada bulunuş amacı her şeyden önemlidir. Kişi uykusuzluğa, gergin çalışma ortamına rağmen kendine zaman ayırmadan tüm enerjisini yaptığı işe aktarmaktadır. İkinci evre Durağanlaşma Evresi olarak adlandırılmaktadır. Bu evrede, birinci evrede hissedilen yoğun istek ve umut düzeyinde azalma görülür. Kişi, önceleri yadırgamadığı güçlüklerden rahatsız olmaya başlar. Engellenme Evresi olarak adlandırılan üçüncü evrede ise başka insanlara yardım ve hizmet etmek için çalışmaya başlamış olan kişi, insanları, sistemi, olumsuz çalışma koşullarını değiştirmenin zorluklarını farkeder. Bu evrede yoğun bir engellenmişlik duygusu yaşanır. Hizmet veren kişi uyumlu savunma ve başa çıkma stratejilerini harekete geçirme, uyumsuz savunmalar ve başa çıkma stratejileri ile tükenmişliği ilerletme ya da durumdan kendini çekme veya kaçınma stratejilerinden birini seçmek durumundadır. Son evre olan dördüncü evre Umursamazlık Evresi olarak adlandırılmaktadır. Bu evrede ileri derecede duygusal kopma ya da kısırlaşma, inançsızlık ve umutsuzluk gözlenir. Hizmet veren, yaptığı işten zevk almamaktadır. Böyle bir durumda yaptığı iş, doyumdan ziyade kişide sıkıntı ve mutsuzluğa dönüşecektir (Maslach, 1982, akt. Kaçmaz, 2005). Yardım hizmeti verenler arasında bu bölümde anlatılan eşduyum yorgunluğu, ikincil travma, dolaylı travma ya da tükenmişlik gibi stres tepkileri gösterenler olsa da büyük çoğunluğu karşı karşıya kaldıkları stresle etkili bir şekilde baş edip, travma sonrası gelişim gösterebilirler. Travma Sonrası Gelişim Günümüzde birçok insanın yaşadıkları travmatik olayları, kalıcı ve olumsuz tepkiler vermeden atlatabildiği bilinmektedir (Bonanno, 2004). Travmaya maruz kalanlar arasında, kısa dönemli psikolojik sıkıntı yaşayarak eski hallerine dönenler olduğu gibi travmanın olumsuz etkilerini olumluya çevirerek bazı değişimlerle süreci atlatanları da görmek mümkündür. Son yıllarda alan yazında, bu değişimlere karşılık gelen 50 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI travma sonrası gelişim kavramı ortaya atılmıştır. Bu kavramda belirgin olan özellik; travma ile karşılaşan bireylerin, travma öncesi durumuna dönmenin ötesinde, travma yaşantılarının onları daha iyiye, gelişme ve büyümeye sevk etmesidir (Tedeschi, Park ve Calhoun, 1998). Travma sonrası gelişimde, kişinin bilişsel ve duygusal bir bedel ödeyerek, travma yaratan yaşantılarla baş etme sürecinden olumlu psikolojik değişimle çıktığı görülmektedir. Bu yaklaşıma göre, travma sırasında yaşanılan durum, kişinin amaçlarını, inançlarını sorgulatarak, psikolojik sıkıntıyla başetme biçimini zorlayarak kendinde ve dünya görüşünde bir gelişim ortaya çıkarır ve bu durum kişide oluşan olumlu değişimlerle sonuçlanır. Burada belirleyici olan, kişilerin zor yaşam olayları karşısında etkin bir rol alarak, travmatik olayla mücadele etmeleri sonucunda, olumlu bir dönüşümün gerçekleşmesidir (Karancı, 2006). Bu nedenle, bu dönüşüm sadece bir sonuç değil bir süreci de tanımlar. Yardım hizmeti verenler için travma sonrası gelişim, sunulan hizmetin bir sonucu ya da afet bölgesinde yaşanan koşulların etkisiyle oluşturulan kişisel baş etme süreçlerinin bir dönüşümü olarak da oluşabilir. Afet alanında tanık oldukları ve yaşadıkları olaylar sonucunda hizmet verenler, kendilerini büyümüş ve olgunlaşmış hissedebilirler. Bu durum kimi zaman kendi yaşamlarına farklı bir bakış açısı kazandırırken kimi zaman da sahip olunanların daha fazla takdir edilmesini sağlayabilir. Diğer yandan, ihtiyacı olan afetzedelere yardım etmekten ve onların yaşamında değişiklikler yapabilmekten alınan tatmin duygusu hizmet verenlere yeni bir bakış açısı kazandırabilir. Zamanla, kendilerini ve dünyayı farklı algılamaya başlayabilir, yaşamı daha dengeli ve daha geniş açıdan görmeye başladıklarını fark edebilirler. Bu yolla başkalarını daha iyi anladıklarını, dolayısıyla da empati yeteneklerinin daha da geliştiğini görebilirler. Bunun yanısıra, daha önce farkedilmeyen kişisel güçlü yönlerle ilgili farkındalıkları artabilir. Karancı (2006) travma sonrası gelişim alanlarını kişilerin kendilik algısı, kişiler arası ilişkiler ve yaşam felsefesi olmak üzere üç grupta toplamaktadır. Bu alanlardan ilki olan kendilik algısında kişilerde, öz-güven, öz-yeterlilik, başa çıkma becerileri, zarar görebilirlik algısı, anı yaşama ve güçlenme alanlarında olumlu değişimler gözlenebilir. İkinci alan olan kişiler arası ilişkiler boyutunda ise başkalarına duyulan sevgi-şefkat ve yakınlık hissi, empati düzeyi, fedakarlık, yardım ve destek sağlama kapasitesinde artış görülür. 51 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Travma sonrası gelişim alanlarından bir diğeri olan yaşam felsefesine ilişkin; önceliklerde değişimler, yaşama verilen değerde artış, yaşamı bir hediye olarak algılama, anlam ve amaçlarda değişimler, maneviyat ve bilgelik gibi gelişimler gözlenebilir. Özetle, travmaya ilişkin eğitimlerde sadece olumsuzluklara odaklanmanın bir karşıtı olarak gelişen bu yaklaşımın en önemli katkısı, travmatik olayların uzun vadeli etkilerine yeni bir yön kazandırmasıdır. Böyle bir yaklaşımın varlığı yardım hizmeti verenlerin herhangi bir travmatik olay sonucunda, hem kendilerinde hem de hizmet verdikleri kişilerde doğrudan olumsuz tepki beklentisine girmeden, olumlu tepkileri de fark etmelerini ve bunları güçlendirmeyi hedefleyen bir yaklaşımı benimsemelerini getirmektedir. Stres Yönetimi ve Öz Bakım Daha önce de belirtildiği gibi afet durumlarında, afetten doğrudan etkilenenlerin yanı sıra, müdahale ve iyileştirme etkinliklerinde görevli yardım hizmeti verenler de duygusal olarak etkilenebilirler. Yardım hizmeti verenler, yaptıkları işten yüksek düzeyde doyum sağlayacakları gibi, bazı stres tepkilerini de gösterebilirler. Tükenmişlik, yaşanan bu sorunların en önemlilerindendir. Tükenmişliğe neden olan ve şiddetini arttıran en önemli etkenlerden birisi afet sonrası yardım hizmeti verenlerin kendi ihtiyaçlarını sıklıkla göz ardı etme eğilimleridir. Oysa yardım hizmeti verenlerin kendi stresini yönetebilmeleri ve öz bakımlarına önem vermeleri sadece kendileri için değil, onlardan yardım bekleyen afetzedelere sunacakları hizmetin niteliği için de önemlidir. Kısaca, afet sonrası yardım hizmetlerinin etkililiğini artırmak için, hizmet verenlerin, stres yönetimi ve öz bakım konularını iyi bilmesi ve uygulaması gerekmektedir (Figley, 2005, 2007). 1- Stres Yönetimi Stres yönetimi öğrenilen ve geliştirilebilen bir beceridir. Bilişseltransaksiyonel stres modeline göre (Lazarus, 1991), herhangi bir sebeple stres yaşandığında, bireyler stres yaratan durumu değerlendirme biçimlerine bağlı olarak değişik tepkiler ortaya koyarlar. Diğer bir deyişle, kişi yaptığı değerlendirmeye bağlı olarak, durumun stresli olup olmadığına karar verir ve duruma vereceği tepkiyi belirler. 52 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Birincil değerlendirme olarak tanımlanan bu süreçte, kişinin etrafındaki olayları algılama ve yorumlama biçimi stresi nasıl ele alacağı ile yakından ilişkilidir. Stresi değerlendirdikten sonra, stres yaratan olay ile başa çıkmaya ilişkin verilen karar süreci ise ikincil değerlendirme olarak adlandırılır. Bireyler, yaşamlarında bu iki sürece bağlı olarak bazı başa çıkma stratejileri geliştirir. Bu stratejiler içersinde, stres karşısında ortaya koyulan tepkiler işlevsel ya da işlevsiz tepkiler olabilir. İşlevsel tepkiler, kişinin yaşam akışını bozmayan tepkiler olarak adlandırılırken, işlevsiz tepkiler kişinin yaşam akışını olumsuz yönde etkileyen ya da yanlış olarak nitelendirilen tepkilere karşılık gelmektedir. Aynı süreç yardım hizmeti sunanlar için de söz konusudur (Moran, 1998). Bu yüzden hizmet verenlerin öncelikle kendilerini tanımaları ve stresle başa çıkma stratejilerini bilmeleri önemlidir. Hizmet alanlar için önerilen bazı işlevsel başa çıkma stratejileri hizmet verenler için de yararlı olabilmektedir. Bu stratejiler arasında, sosyal paylaşımlarda bulunmak, egzersiz yapmak, stres yaratan durumdan uzaklaşmak ve olaylara daha olumlu bakabilmek sıklıkla yer alır (Ruzek ve arkadaşları, 2007). Bu ve benzeri stratejiler stres yönetimi içinde yer almaktadır. Stres yönetimi, stres yaratan zorlukları ya da olayları kişinin kendini geliştirmesi ve daha iyiye götürmesi için kullanabilmesini içerir. Kişi bunu doğal bir yol olarak kendi öz bakımını güçlendirerek ve güçlü yanlarını fark ederek yapabilir. Böyle bir stres yönetimi, stresin kontrol edilerek, olumsuz etkilerini azaltmaya yardımcı olur. 2- Öz bakım Öz bakım, stresle başa çıkma ve stres yönetiminin en önemli bölümlerinden birini oluşturmaktadır. Öz bakımın içeriği çok kesin çizgilerle belirlenmemekle birlikte, belirlenmiş ilkeleri bulunmaktadır. Öz bakım ilkelerine örnek teşkil edebilecek olan, Amerikan Green Cross Travma Akademisi tarafından yayınlanmış öz bakım ilkeleri Ek 1’de örnek olarak sunulmaktadır. Bu ilkelere göre, öz bakımın ilk koşulu, hizmet verenlerin kendi bakımlarının önemini kabullenmeleridir. Çünkü uzun vadede etkili hizmet sunabilmenin ön koşulu kendimizi iyi, güçlü ve enerjik hissetmemizdir. Kişinin kendi güçlü yanlarını ve gereksinimlerini bilmesiyle yakından ilişkili olan öz bakım tanım olarak, fiziksel ve psikolojik sağlığı destekleyici, kişinin kendisi tarafından yapılan davranışları 53 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI içermektedir (Newsome, Christopher, Dahlen ve Christopher, 2006). Yardım hizmeti verenlerin öz bakımında önemli olan diğer bir nokta, çoğu hizmet verenin, travma sonucu sıkıntı yaşayan insanlarla çalışmak üzere yeterli donanıma sahip olmamalarıdır. Bu doğrultuda, travmatik stres konusunda yeterli bilgiye sahip olmama, yardım hizmeti sunanlarda ek bir strese yol açabilir. Hizmet verenlerin az bir kısmı, kendileri ve aileleri üzerinde varolan, işlerinden kaynaklı bir psikolojik sıkıntı ve stresin tamamını fark eder. Hizmet verenlerin bu gibi konularda yeterli bilgiye sahip olmaları ve gerekli yardımın alınabileceği kaynakların olması; tükenmişlik, eş duyum yorgunluğu gibi olumsuz sonuçların önlenmesini ya da kolaylıkla iyileştirilebilmesini sağlar. Diğer bir deyişle, etkili öz bakım uygulamaları yoluyla hizmet verenlerin maruz kaldığı ikincil travmanın stres sonrası travma bozukluğuna dönüşmesi engellenebilir. Öz bakım, afet bölgesinde hizmet verecek olanları koşullar elverdiği ölçüde çalışmalara ve afet bölgesine hazırlamayla başlar. Bunun için, bu çalışmalarda görev alacak kişilere afet hakkında, afet sonrası ortaya çıkan tepkiler ve afet bölgesi hakkında eğitimler ve yazılı kaynakların (kitap, kitapçık ya da makaleler gibi) verilmesi önerilmektedir (Kalayjian, 1995). Buna ek olarak hizmet verenlerin, acil durumlarda aileleri ile haberleşme yolları, ya da kiminle iletişime geçmeleri gerektiğine ilişkin gerekli bilgilerin verilmesi de önemlidir. Görev alacak kişilerin, kendi sağlık durumlarını gerçekçi bir biçimde gözden geçirmeleri ve görev alamayacak durumda hissettiklerinde görevi bir başkasına devretmeye hazırlıklı olmaları çalışmalar sırasında hem kendilerinin zarar görmemesi hem de çalışmaları aksatmama açısından önemlidir. Ayrıca, çalışmalarda görev alacak kişilerin çalışılacak bölgenin koşullarına uygun, rahat giysileri ve vücut dirençlerini güçlendirmeye destek olacak vitaminleri yanlarında götürmeleri faydalı olacaktır. 3- Afet Çalışmaları Sırasında Yapılabilecekler Afet çalışmaları sırasında yapılabilecek öz bakım uygulamalarını kapsayan kesin olarak belirlenmiş etkinlikler bulunmasa da; iyi bir öz bakım planının, bütüncül yaklaşımda önerilen fiziksel, duygusal, zihinsel/ bilişsel, manevi, sosyal ve mesleki alanların tümünü kapsayacak şekilde 54 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI planlanması önerilmektedir. Alan yazına göre bu alanları içeren etkinlikler temel olarak üç ana başlık altında toplanabilir. Farkındalık kazanma, sosyal destek alma ve denge sağlama olarak adlandırılabilecek olan bu üç ana alan, kişinin tükenmişlik duygusu karşısında dayanıklılık ve sağlamlığını artıracaktır (McKay, 2009). a. Farkındalık Kazanma Farkındalık kazanmanın temelde iki şekilde fayda sağladığı bilinmektedir. Hizmet verenin farkındalık kazanması, öncelikle kendi ihtiyaçlarını ve tepkilerini fark etmesini ve anlamasını sağlayacaktır. İhtiyaçların, sınırlılıkların, duyguların ve kaynakların farkında olunması, kişinin kendini tanımasını ve kendini olduğu gibi kabullenmesini gerektirir. Afet sonrası farkındalık kazanma ayrıca, travmaların etkisinin, fiziksel ve psikolojik olarak nasıl hissedildiğinin fark edilmesini sağlar. Bütün bu süreç, hizmet verenin kendi bakımının sorumluluğunu alması anlamına gelir. İçinde bulunulan anın farkındalığını arttırmaya yönelik olarak uygulanacak olan etkinlikler arasında yoga, meditasyon ve rahatlama egzersizleri sıklıkla önerilenler olarak yer almaktadır (Newsome, Christopher, Dahlen ve Christopher, 2006). Bu tür etkinlikler rahatsız edici duyguların farkına varmanın yanı sıra hizmet verenin kendini tanımasına da yardımcı olabilir. Kişinin vücut farkındalığında artış, zorlayıcı beden hareketlerini yapabilmekten aldığı doyum ve kişinin enerji, esneklik kapasitesi, zihinsel berraklığında ve odaklanmasında artış yoganın faydalarından bazılarıdır. Benzer şekilde, meditasyon uygulamasında kişi, dikkatini yönlendirme ya da odaklama egzersizi yapar. Meditasyonda yapılan, kişinin dikkatinin değişmeden tekrarlanan bir uyarıcıya yönlendirmesini ve bunu belirli bir süre için sürdürmesini içerir (Onbaşıoğlu, 2004). Çok özel bir yer gerektirmeden uygulanabilen meditasyon için hizmet verenin sakin ve sessiz bir yer bularak, sessizce oturup dikkatini kalp atışına, saat tik-takı ya da çevreden gelen sesler gibi tek ve belli bir uyarıcıya yönlendirmesi gerekmektedir. Çevrede bir miktar ses ya da gürültü olsa bile meditasyonda önemli olan, sadece nesnelere odaklanıp, neler olup bittiğini düşünmeksizin sesleri dinlemektir, diğer bir deyişle akışa bırakmaktır. Meditasyonun faydaları arasında; kişinin içinden yükselen duygu ve düşüncelere kulak vermesi ve hem duygusal hem de zihinsel 55 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI olarak kendini şimdiki ana odaklaması sayılabilir. Meditasyonun, ayrıca, zor duygularla ilgilenmeye zaman tanıyarak kişinin bu duyguları daha nesnel bir boyutta izlemesini sağlayacak bir “terapi odası” yarattığı söylenebilir. Meditasyonun özgüveni olumlu şekilde etkilediği ve sabırlı olmayı arttırdığı da bilinmektedir. Meditasyon esnasındaki oturuş biçimi, kişinin fiziksel olarak çok rahat olmamaya tahammülünü yükseltir. Yoğun olumsuz duygularla (öfke, suçluluk v.b.) başetmek için bir araç olarak kullanılabilecek olan meditasyon, kişinin kendini kabul etmesini ve iç görü kazanmasını arttırır. Meditasyon yapanlarda, korku, kaygı, şüphe gibi olumsuz duyguları kabullenme ve bu duyguların üstesinden gelinmesinde artış saptanmış, yoga ve meditasyonun bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve hastalıklara direnci arttırdığı bulunmuştur. Kişisel faydalarının yanı sıra, terapi esnasında, psikolojik danışmanların sessizliği karşılamada daha iyi oldukları, danışanlarına ve terapi sürecine daha fazla odaklanabildikleri ve terapi ve iyileşme sürecine daha farklı bir bakış açısı kazandıkları görülmüştür. Aşağıda, alan yazını taraması sonucunda belirlenmiş, farkındalık kazanmaya yönelik stratejiler sıralanmıştır (Bober, Regehr ve Zhou, 2005; Hunter ve Schofield, 2006): Farkındalık kazanmaya yönelik stratejiler: • Kendinizde, travma sonrası stres belirtileri ya da tükenmişlik belirtilerini farkettiğinizde göz ardı etmeyin, hissettiklerinizi yaşamaya izin verin ve tanımlamaya çalışın. • Destek oturumlarına katılın. Afet çalışmaları sırasında, daha deneyimli hizmet verenler tarafından düzenlenecek olan destek oturumlarına katılmak yaşadıklarınızı anlamlandırmada ve farkındalığınızı arttırmada oldukça faydalı olacaktır. • Hizmet sunduğunuz kişilerin sağlam (resilient) ve güçlü yönlerine odaklananın. Bu, özellikle kendinizi değerlendirmenizde ve hizmet sunarken bakış açınızın önemini görmenizde yardımcı olacaktır. Çünkü içinde bulunduğunuz durumu nasıl gördüğünüz ve durumla ilgili inançlarınız, stresi yaşama ve kontrol etme düzeyinizde oldukça etkilidir. • Afet durumları ve afet sonrası yapılabilecek çalışmalarla ilgili bilgi 56 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI birikiminizi etkin bir şekilde arttırarak, stres ve travmanın etkisini azaltmak için eğitimlere sürekli devam edin. Bu sayede, bazı hizmet verenlerin yaşadığı gibi, travma konusunda bilgi eksiklikleriniz olduğu için hizmet verirken kontrol duygusunu yitirerek yetersizlik ve de tükenmişlik duyguları hissetmeniz önlenmiş olur. • Kendi geçmiş travma yaşantınız var ise bunu göz ardı etmeyin ve bunun sizin çalışmalarınızı ya da duygusal durumunuzu etkileyip etkilemediğini dikkatlice gözden geçirin. • Yaptığınız çalışmaların hizmet sunduğunuz insanlar için öneminin farkına varın ve bu önemi kendinize sık sık hatırlatın. Bunu yapmak sizin mesleki doyumunuzu arttıracaktır. • Yapabilecekleriniz ve yapamayacaklarınız konusunda sınırlarınızın farkındalığını arttırarak gerçekçi bir bakış açısı geliştirin. Yapamayacağınız şeyleri sunmaya çalışmak, uzun vadede yetersizlik duygusunun artmasına ve tükenmişliğe yol açabilir. • İhtiyaçlarınızın farkına varın ve bunun için yardım kaynaklarınızı araştırın. • Öz bakım uygulamalarınızı gözden geçirin, çünkü öz bakım uygulamalarınız stresin, psikolojik sıkıntıya, bu psikolojik sıkıntının da tükenmişliğe dönüşmesini önler. b. Sosyal Destek Alma Varolan sosyal destek kaynaklarının kullanılması öz bakımın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Sosyal destek kapsamında iletişim yoluyla, kişinin göz ardı ettiği sıkıntı verici duygu ve düşünceler ortaya çıkar. Mesleki ve kişisel boyutta yaşanabilen sosyal destek kaynaklarının soyutlanmayı engellediği ve umudu arttırdığı bilinmektedir. Afet çalışmaları sırasında da mesleki ve kişisel sosyal destek kaynaklarının oluşturulması ve sürdürülmesi büyük öneme sahiptir. Aşağıda, alan yazını taraması sonucu oluşturulmuş etkili sosyal destek stratejileri sıralanmıştır (Collins ve Long, 2003; O’Halloran ve Linton, 2000). 57 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Sosyal Destek Stratejileri: • Varolan kişisel destek kaynaklarını sürdürmeye ve geliştirmeye çalışın. Aile, arkadaşlar ve yakın ilişki içinde olduğunuz diğer kişilerle bulunacağınız etkileşimler sizin rahatlamanız için önemli olabilir. Afet çalışmaları sırasında yakınlarınızla yapacağınız telefon konuşmaları buna örnek olabilir. • Yardım hizmeti veren olarak mümkün olduğu durumlarda kendi kişisel sorunlarınızın çözümü için, gizliliğin temin edildiği psikolojik danışma ya da psikoterapi seanslarını kullanın. • Çalışma arkadaşlarınızla yaşadıklarınızın ve olayların değerlendirmesini yapın. Özellikle, çalışma arkadaşlarınızla mizah içeren sohbetler olumsuz duygulardan kurtulmak için iyi bir yol olabilir. • Çalışmalar sırasında mümkün olduğu ölçüde düzenli süpervizyon almaya çalışın. Afet çalışmalarında deneyimi az olanlar için sık aralıklarla süpervizyon almak özellikle önerilmektedir. Güven duygusu uyandıran, ihtiyaç duyduğunuz bilgiyi alabileceğiniz, hem güçlü yanlarınızı vurgulayan hem de yapıcı eleştirilerde bulunan bir süpervizyon almak sizin karşılaştığınız vakalarla başa çıkmanızı kolaylaştıracaktır. Bu şekilde alınacak olan bir süpervizyon, sizin vakalarınızı etkili bir biçimde yönetmenizde yol gösterici olacağı gibi; vakanın hikayesiyle ilgili olarak sizde ortaya çıkmış olan herhangi bir travmatik durum ya da kişisel tepki üzerinde çalışmanız için de olanak sağlayacaktır. • Mesleki yeterlilik duygunuzu güçlendirmek için çalışma arkadaşlarınızdan gerek duyduğunuz desteği almaya çalışın. • Mümkün olan durumlarda destek gruplarının düzenlenmesi konusunda talepte bulunun. Bu konuda, travma ile çalışma ve travmanın etkileri konusunda deneyimli hizmet verenler tarafından yönetilen destek grupları düzenlenebilir. • Çalıştığınız vakaları grupla gözden geçirmek için fırsatlar yaratın. İş arkadaşlarınız ile vaka tartışması toplantıları yapmak, hizmet sunma kapasitenize olumlu etkiler yapabilir. 58 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI c. Denge Sağlama Çalışmalar sırasında hizmet sunma ve dinlendirici etkinlikler arasında denge kurmanın ve bu dengeyi koruyabilmenin öz bakım içinde önemli bir yeri bulunmaktadır. İşin kişiden talep ettikleri ile kendi kişisel ihtiyaçları arasında denge kurmak kadar; çalışma planı oluştururken işin yorucu bölümleri ile daha az yorucu bölümleri arasında denge kurmak da gereklidir. Bu süreçte, dinlenme, rahatlama, yemek ve egzersiz için kişi kendine zaman ayırmalıdır. Aşağıda, alan yazını taraması sonucu oluşturulmuş etkili denge stratejileri sıralanmıştır (Bober, Regehr ve Zhou, 2005; Hunter ve Schofield, 2006). Denge Stratejileri: • Çalışmalar sırasında yardım hizmeti sunmadığınız zamanlarınızda, sizin bakımınıza ya da yardımınıza ihtiyacı olmayan kişilerle vakit geçirmek için fırsatlar yaratın. • Çalıştığınız travma vakalarının iş yükünün izlenmesi ya da vaka sayısının sınırlandırılmasını sağlayın. • İkincil travmaya karşı koruyucu görevi görecek başka ilgi alanları geliştirmeye çalışın. Bunlar aynı zamanda, psikolojik ve fiziksel iyilik halinin desteklenmesi ve sürdürülmesinde de fayda sağlayacaktır. Bunlar arasında, koşullar elverdiği ölçüde yaratıcı faaliyetlere katılım, dinlenme, fiziksel ve sosyal etkinlikler sayılabilir. • Rahatlama ve gevşeme için koşullarınıza uygun etkinlikler bulmaya çalışın. Bu tür etkinliklerde en önemli nokta, etkinliği düzenli ve sürekli olarak yapmanızdır. Örneğin meditasyonun günlük düzenli olarak yapıldığı takdirde olumlu etkiler ortaya çıkardığı bulunmuştur (Onbaşıoğlu, 2004). Ek 2’de kısa bir meditasyon yönergesi örneği bulabilirsiniz. • Çalıştığınız bölgede rahatlama ve gevşeme için bir mola yeri oluşturmaya çalışın. Oluşturduğunuz bu mola yerinde grup olarak ya da kendi başınıza nefes ve gevşeme egzersizleri yapabilirsiniz. Ek 3’te bir nefes ve gevşeme egzersizi yönergesi örneği bulabilirsiniz. • Koşulların elverdiği ölçüde yürüyüş gibi fiziksel egzersizler yapın. • Müzik dinlemek, çevre gezileri yapmak, ya da kitap okumak gibi 59 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI düşüncelerinizi yaptığınız işten uzak tutmaya yarayacak etkinlikler bulmaya çalışın. • Kendinize günlük düzenli dinlenme aralıkları verin. Bunlara ek olarak, kendinize has öz bakım yolları geliştirebilirsiniz. Moralinizi yüksek tutma, olumsuz düşünceleri zihninizden uzaklaştırma, mizah, iyimserlik, kendi güvenliğinizi temin etmeniz ve günlük tutmanız önerilebilecek etkili yollardan bazılarıdır. Günlük tutmak özellikle kendinizi tanımak açısından iyi bir öz bakım yoludur. Günlüğünüze, duygularınızı ve deneyimlerinizi, rüyalarınızı ve yaşadığınız olayları yazabilirsiniz. Günlük tutma, çalışılan vakalarla ilgili notların tutulma aracı olabileceği gibi, hizmet verenlerin kendileri için anlamlandırmanın (debriefing) bir yolu da olabilir (Kalayjian, 1995). Son olarak, öz bakımı destekleyici kurumsal/örgütsel özelliklere değinmek yerinde olacaktır. Karşılıklı değer vermenin ve öz bakımın teşvik edildiği, her zaman desteğin ve destek kaynaklarına kolaylıkla ulaşabilmenin sağlandığı bir çalışma ortamının sağlanması, yardım hizmeti verenlerin öz bakımı için önemli bir etkendir (Collins & Long, 2003). Kendini tanımanın, duygu ve düşünce benzersizliğinin takdir edilmesinin kişinin sahip olduğu gücün bir göstergesi olduğu tüm çalışanlara vurgulanarak özümsetilmesi gerekmektedir. Özetle, afet çalışmalarına katılan ekipte öz bakımı destekleyici ve teşvik edici bir çalışma kültürü yaratılmalıdır (Hunter ve Schofield, 2006). Bunlar için ekip olarak yapılanabilecek olanlar arasında süpervizyon verme, tükenmişlik yaşayan ya da başa çıkma konusunda sıkıntı yaşayan çalışanlar için destek sağlama, çalışanların iş yükünü dengeleme, kişisel terapiyi teşvik etme ve anlamlandırma oturumları düzenleme yer alabilir. Kaynaklar Acicbe, Ö., Aker, T., Özten, E., Gezer, Ö., Tanrıdağlı, C. ve Liman, O. (2003) Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çalışanlarında Ruhsal Travma ve Etkileri. 39. Ulusal Psikiyatri Kongresi, Poster Bildiri, Antalya. Arway, M. J. (2001). Secondary traumatic stres among trauma counsellors: What does the research say? International Journal for the Advancement of Counselling, 23, 283-293. 60 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Bober, T., Regehr, C. ve Zhou, Y. R. (2006). Development of the coping strategies inventory for trauma counselors. Journal of Loss and Trauma, 11, 71-83. Bonanno, G. A. (2004). Loss, trauma, and human resilience: have we underestimated the human capacity to thrive after extremely aversive events? American Psychologist, 59(1), 20-28. Collins, S. ve Long, A. (2003). Working with the psychological effects of trauma: consequences for mental health-care workers- a literature review. Journal of Psychiatric and Mental Health Nursing, 10, 417-424. Çakmak, H. Aydın-Er, R., Öz, Y. C. ve Aker, A. M. (2009). Kocaeli İli 112 Acil yardım Birimlerinde Çalışan personelin marmara depreminden etkilenme ve olası afetlere hazırlık durumlarının saptanması. 24/05, 2010 tarihinde http://www.akademikaciltip.com/jvi.asp?pdir=atuder&pl ng=tur&list=inpress adresinden indirilmiştir. Deighton, R. M., Gurris, N. ve Traue (2007). Factors affecting burnout and compassion fatigue in psychotherapists treating torture survivors: Is the therapist’s attitude to working through trauma relevant? Journal of Traumatic Stress, 20(1), 63-75. Dyregrov, A., Kristoffersen, J. I. ve Gjestad, R. (1996). Voluntary and professional disaster-workers: similarities and differences in reactions. Journal of Traumatic Stress, 9(3), 541-555. Figley, C. (2005). Compassion fatigue: An expert interview with Charles R. Figley, MS, PhD. 5/2, 2009 tarihinde, http://www.medscape.com/ viewarticle/513615 adresinden indirilmiştir. Figley, C. (2007). The art and science of caring for others without forgetting self-care. 6/2, 2009 tarihinde, http://www.giftfromwithin. org/html/artscien.html adresinden indirilmiştir. Hunter, S. V. ve Schofield, M. J. (2006). How counsellors cope with traumatized clients: personal, professional and organizational strategies. International Journal of the Advancement of Counselling, 28(2), 121-138. Kaçmaz, (2005). Tükenmişlik (Burnout) sendromu. İstanbul Tıp Fakültesi Dergisi, 68, 29-32. Kahil, S. (1988). Interventions for burnout in the helping professionals: 61 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI A review of the emprical evidence. Canadian Journal of Counseling Review, 22, 310-342. Kalayjian, A. S. (1995). Disaster and mass trauma: global perspectives on post disaster mental health management. Long Branch, NJ: Vista Publishing. Karancı, N. (2006). Afetle yaşamak ya da afet yaşamamak. 14. Ulusal Psikoloji Kongresinde sunulmuş bildiri. 12/02, 2009 tarihinde, www.library.atilim.edu.tr/kurumsal/pdfs/kongre2006kon.ppt adresinden alınmıştır. Lazarus, R. S. (1991). Emotion and adaptation. New York: Oxford University Press. Maslach, C. ve Jackson, S. E. (1985). The role of gender and family variables in burnout. Gender Roles, 12(7), 837-851. Maslach, C. ve Pines, A. (1997). The burnout syndrome in day care setting. Child Care Quarterly, 6, 100-113. Maslach, C., Schaufeli, W. B. ve Leiter, P. M. (2001). Job burnout. Annual Review of Psychology, 52, 397-422. McCann, I. L. ve Perlman, L. A. (1989). Vicarious traumatization: A framework for understanding the psychological effects of working with victims. (Ed: M. C. Horowits) Essential papers on posttraumatic stress disorder (499-517). New York University Press. MacKay, L. (2009). Helping the helpers: understanding, assessing, and treating humanitarian workers experiencing acute stress reactions. 16/2, 2009 tarihinde, www.headington-institute.org/Default. aspx?tabid=1335 adresinden indirilmiştir. Moran, C. C. (1998). Stress and emergency work experience: a non-linear relationship. Disaster Prevention and Management, 7(1), 38-46. Neumann, D. ve Gamble, S. (1995). Issues in the professional development of psychotherapists: Counter transference and vicarious traumatization in the new trauma therapist. Psychotherapy, 32(2), 341-348. Newsome, S., Christopher, J. C., Dahlen, P. ve Christopher, S. (2006). Teaching counselors self-care through mindfulness practices. Teachers College Record, 108, 1881-1900. 62 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI O’Halloran, T. M. ve Linton, J. M. (2000). Stress on the job: Self-care resources for counselors. Journal of Mental Health Counseling, 22(4), 354-364. Onbaşıoğlu, M. (2004). Stresle başetmede zihinsel yöntemler. Türk Psikoloji Bülteni, 34/35, 103-127. Rothschild, B. (2006). Help for the helper: The Psychophysiology of compassion fatigue and vicarious trauma. New York: W.W. Norton & Company Ruzek, J. I., Brymer, M. J., Jacobs, A. K., Layne, C. M., Vernberg, E. M. ve Watson, P. J. (2007). Psychological first aid. Journal of Mental Health Counseling, 29(1), 17-49. Tedeschi, R. G., Park, C. L. ve Calhoun, L. G. (1998). Posttraumatic growth: conceptual issues. (Ed: I. B. Weiner) Posttraumatic growth: positive changes in the aftermath of crisis (1-22). Mahwah, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates. Yassen, J. (1995). Preventing secondary traumatic stres disorder. (Ed: C. Figley) Compassion Fatigue: Secondary Traumatic stress disorders in those who treat the traumatized (pp. 178-208). New York: Routledge. Yılmaz, B. (2007). Yardım çalışanlarında travmatik stres. Klinik Psikiyatri, 10, 137-147. 63 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI 64 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Ek 1. Green Cross Academy of Traumatology Tarafından Önerilen Öz Bakım Standartları* * Bu bölüm Green Cross Academy of Traumatology (www.greencross.org) ’den izin alınarak tercüme edilmiş ve eklenmiştir. I. Kuralların amacı Herhangi bir alanın uygulama standartlarında olduğu gibi, bir uygulayıcının öz bakımın standartlarına uyması gerekir. Bu adımlar (guidelines) Green Cross’un tüm üyeleri tarafından kullanılabilir. Bu adımların iki amacı vardır: Birincisi, görev sırasında başkalarına yardım ederken hizmet verenlerin kendilerine zarar vermemeleridir. İkincisi ise, hizmet verenlerden yardım bekleyen insanlara sunulan hizmetin kalitesinden emin olmak için hizmet verenlerin kendi fiziksel, sosyal, duygusal ve manevi ihtiyaçlarını gözardı etmemeleridir. II. Uygulamada Öz bakımın Etik İlkeleri Bu ilkeler bir uygulayıcı olarak kendi öz bakımınızla ilgilenmemenizin etik olmadığını beyan eder; çünkü yeterli öz bakım, hizmet verdiğiniz kişilerin zarar görmesini engeller. 1. Kendi itibarına ve değerine saygı gösterme: Öz bakımınızı ihlal etmeniz itibarınızı ve güveninizi azaltır. 2. Öz bakım sorumluluğu: Kendinize bakmak sonuçta sizin sorumluluğunuz ve bunu ihmal etmenizi kimse haklı gösteremez. 3. Öz bakımınızı ve görevinizi yerine getirme: Bir yardım veren olarak yerine getireceğiniz görevin, öz bakım görevinizi yerine getirmediğiniz takdirde tamamlanmış olamayacağını kabul etmelisiniz. III. Öz Bakım Uygulamasının Standartları: 1. Evrensel sağlık hakkı: Her yardım veren, bulunduğu pozisyonundan ve işvereninden bağımsız olarak öz bakımla ilgili sağlık hakkına sahiptir. 65 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI 2. Fiziksel dinlenme ve beslenme: Her yardım veren dinlendirici bir uykuyu ve iş yerinde üstlendikleri rollerini sürdürmelerine destek olacak olan, işten fiziksel olarak bir süreliğine uzaklaşmayı hak eder. 3. Duygusal dinlenme ve beslenme: Her yardım veren işte ve iş dışındaki ortamlarda duygusal ve manevi yenilenmeyi hak eder. 4. Beslenme düzeni: Her yardım veren yiyecek, içecek ve kullanacağı ilaçlara ilişkin neyi, ne kadar tüketeceğine ilişkin kendi sınırını belirlemelidir. Bunu yapmamak yardım veren olarak yeterliliklerinden ödün vermelerine yol açabilir. IV. Takdir ve Karşılık Beklentisine İlişkin Standartlar 1. Süpervizör (denetimci) ve danışanların takdirini istemek, almak ve hatırlamak: Bu ve benzeri etkinlikler çalışanların doyumunu arttırır ve yardım verirken onları duygusal ve manevi olarak destekler. 2. Hizmetinizin fark edilmesini istediğinizi ifade edin: Fark edilmek de çalışan doyumunu arttırır ve destekler. 3. Takipçiler seçin: Bunlar sizi kişi olarak ve yardım veren olarak tanıyan meslektaşlarınızdır ve öz bakımınıza dair çabalarınızı izlemeyi üstlenirler. V. Sağlığı Temin Etme ve Sürdürme Standartları Bölüm A. Öz bakım taahhüdü 1. Resmi, yazılı bir taahhüt yapın: Yazılı, aleni, belirli ve ölçülebilir öz bakım sözü verin. 2. Belirli süreler koyun ve amaçlar belirleyin: Öz bakım planınızda belirli öz bakım etkinlikleri ile ilgili süreler ve amaçlar belirlenmelidir. 3. İşleyecek stratejiler oluşturun ve bunları izleyin: Böyle bir plan erişilebilir ve büyük bir bağlılıkla izlenebilir olmalı ve öz bakım takipçiniz tarafından denetlenmelidir. 66 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Bölüm B: İşten uzaklaşmak için stratejiler 4. Resmi, yazılı bir taahhüt yapın: Çalışma saati dışındaki saatlerde işyerinden çıkacağınıza ve eğlendirici, canlandırıcı, güçlendirici ve yaşama sevinci veren, tazeleyici etkinliklerde bulunacağınıza dair yazılı, açık, belirli ve ölçülebilir sözler verin. 5. Belirli süreler koyun ve amaçlar belirleyin: İşten kendinizi uzaklaştırmak için yapacağınız plan, öz bakım ile ilgili özel etkinliklerle ilgili belirlenmiş sürelerin ve amaçların konulmasını içermelidir. 6. İşleyecek stratejiler oluşturun ve bunları izletin: Böyle bir plan ulaşılabilir olmalı ve büyük bir bağlılıkla izlenmeli ve öz bakım takipçileriniz tarafından izlenebilmelidir. Bölüm C. Öz bakımda başarılı olma duygusunu oluşturma ile ilgili stratejiler 7. Yeterli rahatlama ve dinlenme ile ilgili stratejiler: Sizin kendi ilgi ve yeteneklerinize göre şekillendirilmiş stratejiler çoğu zaman dinleme ve rahatlama ile sonuçlanır. 8. Günlük stres giderme yöntemlerinin uygulanmasına dair stratejiler: Bu stratejiler, çalışma saatleri süresince ve çalışma saatleri dışında stresinizi etkin bir şekilde yönetebileceğiniz, kendi beceri ve yeteneklerinize göre biçimlendirilmiş ve diğerlerinden farklılığını fark edebileceğiniz stratejilerdir. VI. Öz Bakım Uygulama Envanteri- Kişisel Bölüm A: Fiziksel 1. Vücut çalışması: Vücudunuzun her bir bölümünün gergin olup olmadığını gözden geçirmeye ve bu tür gerginlikleri azaltmaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik teknikleri kullanma. 2. Dinlendirici bir uykunun başlatılması ve sürdürülmesi: Gürültü, koku ve ışık gibi uyaranların olduğu çeşitli ortamlarda uykuya dalmayı ve uykuya dönmeyi sağlayan bir dizi sağlıklı yöntemler. 3. Uygun bir beslenmeyi temin eden etkili yöntemler: Aldığımız ve 67 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI almadığımız tüm yiyecek ve içecekleri, sağlık ve işleyiş açısından sonuçlarının farkında olarak, etkili bir şekilde gözden geçirme. Bölüm B: Psikolojik 4. İş ve eğlence arasındaki dengeyi korumaya yönelik etkin davranış ve uygulamalar 5. Etkili rahatlama süresi ve yöntemleri 6. Doğayla ve diğer rahatlatıcı uyaranlarla sıklıkla iç içe olma 7. Etkili yaratıcı ifade yöntemleri 8. Süreğen öz bakım için etkili beceriler a. Girişkenlik (assertiveness) b.Stresi azaltma c. Kişiler arası iletişim d.Bilişsel yeniden yapılandırma e. Zaman yönetimi 9. Meditasyon ve rahatlatıcı diğer uygulamalara ilişkin beceri ve yeterlilikler 10. Öz değerlendirme ve öz farkındalık ile ilgili etkili yöntemler Bölüm C: Sosyal/kişiler arası 11. Soysal destekler: İkisi iş ortamından olmak üzere ihtiyaç duyulduğunda yoğun düzeyde destek verebilecek en az 5 kişi. 12. Yardım alma: Hem kişisel hem de mesleki olarak ne zaman ve nasıl yardım alabileceğiniz ve bu yardımın hızlı ve etkili bir şekilde nasıl yapılacağı ile ilgili bilgiyi edinme. 13. Sosyal konularda aktif olma: Daha iyi bir dünya ve bunu gerçekleştirmeye çalışmaktan duyulan tatmin duygusu ile sonuçlanacak olan sosyal adaleti vurgulama ya da koruma ile ilgili olmak. 68 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI VII. Öz Bakım Uygulama Envanteri- Mesleki 1. İş ve ev arasında denge kurma: Hiçbirinden ödün vermeksizin her ikisine de yeterli zamanı ayırmak. 2. Sınırlar belirleme: Aşağıdaki konulara ilişkin taahhütte bulunmak ve buna bağlı kalmak: a. Zaman sınırları/fazla mesai yapma b. Terapi süreci/mesleki sınırlar c. Kişisel sınırlar d. Birden fazla rolü üstlenme (hem sosyal hem de mesleki olarak) e. Değiştirebileceği şeyleri ayırt etmede ve kabulleneceklerinde gerçekçi olma 3. Aşağıdakiler yoluyla işyerinde destek/yardım alma: a. Çalışma arkadaşlarının desteği b. Süpervizyon/müşavirlik/terapi c. Rol modelleri/akıl hocaları 4. İş doyumu sağlama: İşle ilgili zevkleri ve başarıları fark etme ve hatırlama. VIII. Önleme Planı Geliştirme 1. Varolan öz-bakım ve önleme işleyişini gözden geçir 2. Her bir gruptan 1 amaç seç 3. Bu amaca ulaşmada kaynakları ve engelleri incele 4. Destek sağlayan kişi ile amacı ve uygulama planını gözden geçir 5. Planı uygulamaya geçir 6. Destek sağlayan kişiyle planı haftalık, aylık ve yıllık olarak gözden geçir 7. Değişimleri fark et ve takdir et. 69 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Ek 2. Örnek Meditasyon Yönergesi Altınıza bir minder alın. Rahat bir bağdaş kurun. Dizleriniz kalçalarınızdan aşağıda, yerde olsun. Hafifçe sağa sola sallanın ve oturma kemiklerinizi hissedin. Oturma kemiklerinizin üzerinde eşit ağırlık olsun. Ellerinizi dizlerinizin üzerine koyun. Kollarınız dirseklerinizden hafifçe kırılsın. Ayaklarınızın yerle temas ettiği bölgeleri hissedin… Ellerinizin dizlerinizle temas ettiği noktaları fark edin… Omurganız kendi doğal kıvrımında uzuyor, çeneyi hafifçe içeri alın… Yüz kasları gevşesin... gözler gevşesin... göz kapaklarınız yumuşakça kapasın gözlerinizi... Çene gevşesin, boğaz yumuşasın… Omuzlarınızı gevşetin… Karnınızı yumuşatın… Şimdi kalça bölgenizdeki kaslar dikkatinizin ışığında gevşiyor. Ve sanki yere kök salıyormuş gibi hissediyorsunuz. Dikkatiniz yavaşça nefesinize doğru yönlensin… Nefes burun deliklerinizden belli bir hızla, sıcaklıkla, belki bir kokuyla giriyor içinize ve içinizde aşağı doğru bir yolculuğu var nefesin... Sonra nefes vermeden önce minik bir an her şey duruyor sanki… Nefes verirken yukarı doğru hareket ediyor nefes… Ve burun deliklerinizden dışarı süzülürken belki hızı, sıcaklığı, kokusu değişiyor… Sonra tekrar nefes almadan önce yine her şeyin durduğu minik bir an daha... Zihnimiz çok hareketli… Bizi bu andan alıp geçmişe ya da gelecekte yapacaklarınıza götürüyor olabilir… Bunu fark ettiğinizde tekrar tekrar bu ana, nefesinize davet edin dikkatinizi… Ve nefes alışverişler arasındaki kısa anların farkındalığında bir kaç dakika sessizlikle kalalım...( başlangıç olarak bu süre 5 dakika olabilir ve yavaş yavaş arttırılabilir) Hazır olduğunuzda yavaşça gözlerinizi açın. 70 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI Ek 3. Örnek Nefes ve Gevşeme Egzersizi Yönergesi Nefes Egzersizi Endişe ya da kaygı hissedilen zamanlarda hızlı ve yüzeysel nefes alıp veririz ve kendimizi nefessiz kalmış hissederiz. Aşağıdaki bölümde hızlı, küçük ve kısa nefes almayı engelleyerek gevşemeye yardımcı olan bir nefes alıp verme yönteminin basamakları anlatılmaktadır. Nefes egzersizine başlamadan önce diyaframdan solunum yapmanın alıştırmasını yaptırın. Nefes alma egzersizine başlamadan önce sağ elinizi göbeğinizin hemen üstüne, sol elinizi göğsünüzün üstüne yerleştirin ve gözlerinizi kapatın (bu egzersizi başka biri size okumuyorsa, gözleriniz açık kalsın). Nefes alıp verirken sol elinizin inip kalktığını hissediyorsanız şu anda ciğerlerinizin üst kısmı ile nefes alıyorsunuz demektir. Şimdi ciğerlerinizin alt kısmını hava ile doldurmaya, diyaframdan solunum yapmaya çalışın. Karın bölgenizin üzerindeki sağ eliniz inip kalkmaya başladıysa bunu başarıyorsunuz demektir. İçinizden 4’e kadar sayarak ciğerlerinizin tamamını doldurun. (Bu arada sol elinizin aşağı doğru, sağ elinizin de yukarı doğru kalktığını hissedin.) Sonra 2’ye kadar sayana kadar nefesi içinizde bekletin ve 6’ya kadar sayarak nefesinizi boşaltın. Bu şekilde soluk alıp verirken kaslarınızın ardışık bir biçimde kullanıldığını göreceksiniz. Şimdi 4-5 kez normal nefes alın çünkü derin nefes almaya devam etmeniz halinde baş dönmesi hissedebilirsiniz. Şimdi tekrar 4’e kadar sayarak derin bir nefes alın ve nefesi alırken içinize rahatlığın, huzurun, mutluluğun dolduğunu hayal edin. 2’ye kadar saydıktan sonra 6’ya kadar sayarak nefesinizi boşaltırken, endişe ve kaygının ve onu oluşturan etkenlerin soluğunuzla birlikte vücudunuzdan dışarı atıldığını hayal edin. Bu nefes egzersizini tekrarladıkça göreceksiniz ki, nefesinizi verme süreniz gittikçe artacak. Nefes egzersizini günün değişik zamanlarında gerildiğinizi ya da bunaldığınızı hissettiğinizde tekrarlayabilirsiniz. Gevşeme Egzersizi Gevşeme egzersizine başlamadan önce doğru nefesi öğretmek ve alıştırmasını yaptırmak faydalı olacaktır. Ayrıca, egzersize başlamadan önce katılımcılara onları rahatlatan yeri bulma alıştırmasını yaptırın çünkü katılımcılar arasından rahatlatan yeri bulma konusunda 71 PSİKOSOSYAL UYGULAMALAR KATILIMCI KİTABI zorlananlar olabilir. Alıştırma esnasında rahatlatan yeri bulmakta zorlanan katılımcılar varsa katılımcılara eğitimin yapıldığı yeri rahatlatan yer olarak seçebileceklerini söyleyin: “Eğer sizi rahatlatan bir yeri bulmakta zorlanıyorsanız bulunduğumuz bu yeri hayalinizde rahatlatan yer olarak belirleyebilirsiniz. Bundan sonra gevşeme egzersizinizi yaparken burasını güvende ve rahat hissettiğiniz yer olarak hayalinizde canlandırabilirsiniz”. Bu iki alıştırmadan sonra aşağıdaki egzersizi uygulamaya geçebilirsiniz. Kendinizi rahat hissettiğiniz bir konuma getirin. Derin bir nefes alın ve yavaşça nefesinizi verirken gözlerinizi kapatın… Tekrar derin bir nefes alın ve nefesinizi verirken hoş bir gevşekliğin vücudunuza yayıldığını hissedin... Yavaş ve düzenli nefes alıp verişinizin farkına varın… Her nefes verişinizde daha fazla gevşediğinizi fark ediyorsunuz… Gevşeme hissiniz baş bölgenizden başlıyor ve ayakucunuza kadar yayılıyor… Şu anda başınızın, yüzünüzün ve göz çevrenizin gevşediğini hissediyorsunuz... Bu gevşeklik duygusu boynunuza, omuzlarınıza, kollarınıza ve ellerinize yayılıyor… Omuz bölgenizin gevşediğini hissettikçe, vücudunuzdaki gerginlik sizi terk ediyor ve daha çok gevşiyorsunuz… Düzenli nefes alış verişiniz devam ederken omuzlarınızda hissettiğiniz gevşeklik göğüs, karın ve kalça bölgenize yayılıyor… ve şimdi bu gevşekliğin bacaklarınıza ve ayaklarınıza doğru yayıldığını hissediyorsunuz… Şu anda tüm vücudunuz yumuşak, ılık ve sakin bir gevşekliğin içersinde… Düzenli nefes alış verişlerinizin farkına vardıkça, gevşekliğiniz daha da artıyor… Gerilim bedeninizi terk ediyor ve gevşekliğiniz artıyor… Gevşekliğiniz artarken, içinizi sakin, rahat ve ılık bir duygu kaplıyor ve hayalinizde sizi rahatlatan bir yer canlanıyor… Burası sizin güvende ve rahat hissettiğiniz bir yer… Etrafınızda neler olduğuna bakın… Rahat ve sakin bir şekilde nefes alıp vermeye devam ederken bu yerde bir süre kalın ve etrafınızdaki renkleri görün… sesleri dinleyin… ve kokuları duyumsayın… Kendinizi güvende ve sakin hissediyorsunuz… Verdiğiniz her nefeste, kendinizi derinden ve tamamen kabul edip, onaylayıp, sevdiğinizi tekrarlayın…Şu anda olmaktan memnunsunuz… Sakin… dengeli…ve rahatlamış bir durumdasınız… Bu durumda bir süre kalın... Hazır olduğunuzda yavaş yavaş gözlerinizi açın ve ne kadar rahatlamış olduğunuzun farkına varın. 72