Orta Afrika Cumhuriyeti`ndeki İç Savaşın Nedenleri ve Bölgesel
Transkript
Orta Afrika Cumhuriyeti`ndeki İç Savaşın Nedenleri ve Bölgesel
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ’NDEKİ İÇ SAVAŞIN NEDENLERİ VE BÖLGESEL YANSIMALARI Göktürk TÜYSÜZOĞLU* CAUSES AND REGIONAL REFLECTIONS OF THE CIVIL WAR IN CAR Öz Fransa’dan 1960 yılında elde ettiği bağımsızlığın ardından askeri yönetimler eliyle inşa edilen ve ekonomik azgelişmişlik çerçevesinde değerlendirilebilecek bir siyasal tarihe eklemlenmiş olan Orta Afrika Cumhuriyeti, bir süredir ciddi bir toplumsal/siyasal krizin pençesine takılmış durumdadır. Din temelli bir toplumsal çatışma gibi görünen bu mücadelenin çok ciddi ekonomik ve bölgesel sebepleri bulunmaktadır. Orta Afrika Cumhuriyeti, çok zengin elmas, altın, uranyum ve petrol yataklarına sahiptir. Bu rezervlerin elde edilebilmesi noktasında başta Fransızlar olmak üzere Batılı aktörler ile son dönemde Afrika’da çok ciddi bir ekonomik/siyasal etkinlik kurmuş küresel/bölgesel aktörler Çin ve Güney Afrika arasında süregelen rekabet, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde siyasetin işleyişi ve toplumsal çatışmaların süreklilik kazanması bağlamında en önemli etken olarak görülmelidir. Mevcut iç çatışmanın arkasında da bu mücadelenin yansımalarını görmek mümkündür. Üstelik Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanan bu kanlı mücadelenin, bu ülke ile sınırları bulunan ve hemen hepsi istikrarsız bir görünüm arz eden komşu ülkeleri etkilemesi ihtimali de oldukça yüksektir. Anahtar Sözcükler: SELEKA, Anti-Balaka, Fransa, Michel Djotodia, İç Savaş. Abstract Central African Republic (CAR), which had been articulated to a political history that built by the military governments and could be matched with economic underdevelopment, has fallen into clutches of a serious societal/political crisis for a while. The struggle that seen as a societal collision based on religious difference has solemn economic and regional causes. CAR holds rich diamond, gold, uranium and petroleum reserves. The contention for procuring these reserves between the Western actors (France in particular) and the global/regional actors like China and South Africa should be seen as the most significant determinant that affects the political functioning and the ongoing societal collision. It’s * Yrd. Doç. Dr., Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, e-posta: gktrkt@gmail.com 113 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 possible to catch the reflections of this struggle behind the ongoing civil war. On top of that, the bloody civil war that continues in CAR most likely will affect the neighboring countries which are politically inconsistent. Keywords: SELEKA, Anti-Balaka, France, Michel Djotodia, Civil War. 1. Giriş Eski bir Fransız sömürgesi ve 1960 yılından bu yana bağımsız bir devlet olan Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC), 2012 yılının sonlarında başlayan ve bugünlerde din odaklı bir boyuta eklemlenmiş kanlı bir iç savaş yaşamaktadır. OAC de tıpkı çoğu Afrika ülkesinde olduğu gibi, sömürgeciliğin yarattığı problemler ile yoğrulmuştur. Ekonomik anlamda tamamen dışa bağımlı, yeterli bilgi ve sermaye birikimi olmayan, insan kaynakları yetersiz ve hammadde kaynağı olmaktan başka bir ekonomik rolü olmayan bu Orta Afrika ülkesi, bağımsız olduğu günden bu yana istikrarlı ve halkın çoğunluğunun desteğine sahip bir yönetime de sahip olmamıştır. Öyle ki, çoğunlukla asker kökenli isimler tarafından gerçekleştirilen ve dinsel, etnik ya da kabile aidiyetlerinin toplumsal/siyasal bir meşrulaştırıcı olarak kullanıldığı hükümet darbeleri, OAC’nin siyasal tarihine damgasını vurmuştur. Etno-kültürel ve dinsel manada çok farklı gruplardan oluşan ve Afrika toplumlarının yaşantılarında büyük bir rolü olan kabile aidiyetlerinin etnik ve dinsel farklılıkları meşrulaştıran bir görünüm arz ettiği bu ülkenin en temel problemlerinden biri de toplumsal bir meşruiyete sahip bir üst/ulusal kimlik geliştirilememiş olmasıdır. Etno-kültürel, kabile tabanlı ve hatta dinsel aidiyetlerin siyasal sınırlar ile örtüşmeyen ve sınır aşan bir niteliğe sahip olması, OAC’nin komşu devletlerde yaşanan toplumsal/siyasal sorunlardan etkilenmesini ya da yaşadığı sorunlar özelinde komşu devletleri de etkilemesini beraberinde getirmektedir. Çalışma kapsamında öncelikli olarak bu ülkeyi iç savaşa sürükleyen gelişmeler ve OAC’nin konjonktürel siyasal görünümü değerlendirilecektir. Daha sonra, OAC’de yaşanan siyasal/toplumsal krizin bölgesel yansımaları betimlenmeye çalışılacaktır. Son olarak ise küresel/bölgesel aktörlerin bu ülkeye olan bakış açıları ve iç savaş bağlamındaki rolleri ele alınacaktır. Çalışmanın vardığı sonuç ise, bu ülkedeki iç savaşın, küresel/bölgesel güçlerin yürüttükleri bölgesel rekabetin OAC iç politikasına olan olumsuz yansımaları sonucu belirmiş ve din farklılığı üzerinden meşrulaştırılıp konsolide olan bir savaşım olduğudur. 114 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 2. Orta Afrika Cumhuriyeti’ni İç Savaşa Sürükleyen Gelişmeler Etno-kültürel anlamda çok ciddi bir çeşitliliğe sahip olmasına karşın, dinsel manada nüfusunun en az yarısı Hıristiyanlardan oluşan OAC, bağımsızlığından itibaren her daim Hıristiyan liderler tarafından yönetilmiştir. Hâlbuki OAC nüfusunun %30-35’lik bölümünün animist, %15’lik kısmının da Müslüman olduğu bilinmektedir (https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ct.h tml, 20 Nisan 2014’te erişildi). Ülkenin Fransız sömürgesi olduğu yıllarda nüfusun çoğunluğunu oluşturmakta olan Hıristiyanlar ile Fransız sömürge yönetimi arasında kurulan yakın toplumsal/siyasal ilişkiler (International Crisis Group 2007: 2-4) ve Müslümanların sömürge yönetimine oldukça mesafeli yaklaşıyor oluşu, bağımsızlık esnasında ve sonrasında Hıristiyanların siyaset, bürokrasi ve ordudaki etkinliklerinin en üst düzeyde teşkilatlandırılmasına neden olmuştur. Zira Fransız sömürge yönetimi, ülkedeki farklı etnik/toplumsal grupların kendilerine yönelik tepkisini dindirebilmek için din unsurunu da kullanmış ve OAC topraklarının da dâhil olduğu Fransız Ekvator Afrikası sömürge yönetiminin kurulmasına paralel olarak, bu topraklarda yaşayan insanları Fransa lehinde hareket etmeye zorlayabilmek için Protestan ve Katolik misyonerlerin faaliyetlerini desteklemiştir (Nunn 2010: 147-152). Bu misyonerlik faaliyetleri de oldukça başarılı olmuş ve OAC özelinde halkın en az yarısı Hıristiyanlığı benimsemiştir. Ülkenin kuzeyindekuzeydoğusunda yaşayan Müslümanlar ile yerel Afrika dinlerine (animizm) bağlı kalan halk ise, gerek sömürge döneminde, gerekse de OAC’nin Hıristiyan siyasal önderlerin kontrolünde bağımsızlığını elde etmesinin ardından dahi birer “yabancı” ya da “tehdit” olarak görülmüş ve hem siyaset arenasında hem de ordunun da dâhil olduğu bürokraside fazlaca yer bulamamışlardır. Örneğin, ülke Fransız sömürgesi olduğu yıllarda, OAC’nin Fransız Ulusal Meclisi’ndeki temsilcisi Katolik bir Hıristiyan olan Barthélemy Boganda olmuştur (Berg 2008: 18). Ülkenin bağımsızlığını ilan etmesinden SELEKA milislerinin yönetimi ele geçirmesine kadar olan döneme kadar gerek seçimlerle, gerekse de askeri darbe aracılığıyla iktidara gelen liderlerin hepsinin Hıristiyan olması da ülkede siyasal ve askeri işleyişin Hıristiyanların elinde olduğunu kanıtlamaktadır.1 Ülkede Hıristiyanların siyasete hâkim olması, Afrika toplumlarında, demokrasinin ve özellikle farklılıkların siyasal temsili noktasında beliren genel siyasal arızanın bir ifadesi olarak görülebilir 1 Bu liderler ise sırasıyla şunlardır; David Dacko, Jean-Bédel Bokassa, André Kolingba, Ange-Félix Patassé, François Bozizé, Michel Djotodia (SELEKA milislerinin lideri tek Müslüman devlet başkanı), Catheriné Samba-Panza. 115 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 (Anugwom 2000: 61-78). Bugün yaşanan iç savaşın taraflarından biri haline gelmiş olan Müslümanlar ise, daha çok tarım ve ticaret ile uğraşan ve ekonomik refah düzeyi anlamında ülke geneline oranla daha iyi bir pozisyonda olan bir toplum olmuştur. Buna karşın, ekonomik anlamdaki üstünlükleri, OAC Müslümanlarının siyasette de aynı oranda temsil edilmelerini sağlayamamış ve devlet başkanlığının yanı sıra, bürokraside ve ordudaki en önemli pozisyonlar Hıristiyanların kontrolünde kalmıştır. OAC’deki siyasal işleyiş genel olarak askeri darbeler ve bu darbeler sonrası kurgulanan otoriter tek adam yönetimleri çerçevesinde şekillendiği için (Herbert 2013), Hıristiyan çoğunluğun dışındaki dinsel gruplar kendi toplumsal taleplerini sağlıklı bir şekilde siyasal arenaya yansıtamamıştır. Üstelik OAC’deki toplumsal grupların ülke içerisinde yaşadıkları bölgeler ve komşu ülkeler ile olan toplumsal bağları da ülke siyasetine ciddi oranda etki eden bir faktör olmuştur. Örneğin, başkent Bangui ülkenin güneyinde yer alan bir şehirdir ve bu şehir ile çevresindeki topraklar Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu bir bölgeyi ifade etmektedir. Müslümanlar ise ülkenin kuzey-kuzeydoğu kesiminde yoğunlaşmıştır. Bu coğrafi ayrım da siyasetin işleyişine etki etmiş ve Müslüman ile Animistlere genel itibarıyla sembolik ya da düşük düzeyli siyasal görevler verilmiş ve onların vatandaşı oldukları devlete yabancılaşmaları tetiklenmiştir. Ülkenin kuzey-kuzeydoğusunda yaşayan Müslümanların, sınırın diğer tarafında bulunan Çad ve Sudan’daki Müslümanlarla kurdukları bağlar ve özellikle İslami kimliğe vurgu yapan Sudan’ın bu bağları kullanarak bölgede kendi etkinliğinin altını çizebilecek bir bölgesel oluşuma gidebileceği endişesi, Müslümanların siyasal işleyişe yeterince eklemlenmediği OAC’de ciddi bir endişe kaynağı olmuştur (Giroux, Lanz ve Sguaitamatti 2009). Böyle bir toplumsal ve siyasal arka plana sahip olan OAC’de bugün yaşanan iç savaşın kıvılcımı, 15 Eylül 2012’de kurulmuş olan SELEKA (Yerel Sango dilinde koalisyon anlamına gelir) adlı bir milis koalisyonunun (http://fidh.org/IMG/pdf/rca616a2013basdef.pdf, 11 Nisan 2014’te erişildi) kendisi de darbeyle işbaşına gelmiş eski bir asker olan Francois Bozizé’yi, Mart 2013’te devirmesi ve Michel Djotodia önderliğinde bir yönetim kurmasıyla ortaya çıkmıştır. OAC’nin siyasal tarihi göz önünde bulundurulduğunda yönetimin bir darbe ile el değiştirmesi hiç de sürpriz sayılmazdı. Ne var ki, darbeyi gerçekleştiren ve yönetimi ele alan milis grubunun üyelerinin neredeyse tamamının ve devlet başkanlığı koltuğuna oturan Djotodia’nın Müslüman olması, Mart 2013’teki darbeyi farklı kılmaktadır. Zira ülke içerisinde azınlık konumunda bulunan ve Fransız sömürge yönetiminden bu yana merkezi yönetimin denetiminin zayıf olduğu kuzey-kuzeydoğu bölgelerinde 116 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 yaşayan ve ülkeye “yabancılaştıkları” belirtilen Müslümanlar siyasal anlamda ilk kez bu denli ön plana çıkmış ve Hıristiyanların toplumsal/siyasal hegemonyasındaki ülke yönetimini ele geçirmiştir (http://www.bbc.com/news/world-africa-21938297, 8 Nisan 2014’te erişildi). SELEKA’nın önderi ve Mart 2013’ten itibaren geçici devlet başkanı olan Michel Djotodia, tüm OAC’lilerin başkanı olacağına ve seçimler yapılana kadar geçici olarak bu görevi yürüteceğine dair açıklamalarda bulunmasına karşın, ülkedeki tansiyonu düşürmeyi başaramamıştır. Djotodia, SSCB’de ekonomi eğitimi görmüş ve ülkeye döndükten sonra çeşitli milis gruplarına önderlik etmiştir. Müslüman toplumunun en önemli isimlerinden biri olarak bilinen Djotodia, çeşitli diplomatik temsil görevlerinde bulunmasının yanı sıra Bozizé hükümetinde savunma bakanlığı da yapmıştır. Djotodia, Sudan’ın Darfur bölgesindeki Müslüman Cancavid milisleri (Flint 2009: 11-15) ile Çad’ın OAC sınırında bulunan topraklarında yaşayan Müslüman milis grupları ile yakın ilişkilere sahip bir isimdir. SELEKA’nın Çad ve Sudan’daki bu milis gruplarından destek alarak güçlendiği de bilinmektedir (http://foreignpolicyblogs.com/2014/05/12/a-muslim-call-to-partition-thecar, 9 Ekim 2014’te erişildi). Djotodia önderliğindeki SELEKA’nın yönetime el koymasının ardından, bu milis örgütüne bağlı kuvvetlerin bir bölümünün Bangui ve çevresi başta olmak üzere, Müslüman olmayanlara karşı yağma, tecavüz, linç ve infaz eylemliliği içerisine girmesi ve bu eylemliliğin gün geçtikçe artması, Djotodia yönetiminin toplumsal/siyasal meşruiyetinin yalnızca Müslümanlarla sınırlı kalmasına yol açmıştır. Michel Djotodia, bu durumun önüne geçebilmek, katliamları durdurabilmek ve kendisi üzerinde oluşturulan uluslararası baskıyı dindirebilmek için Eylül 2013’te SELEKA’yı dağıttığını resmen açıklamıştır (http://www.france24.com/en/20130913-central-african-republic-djotodiadissolves-seleka-rebel-group, 1 Nisan 2014’te erişildi). Ne var ki, Djotodia’nın SELEKA’yı dağıttığını açıklaması ülkede yaşanan ve daha çok dinsel kimlik odaklı olarak gerçekleşen katliamların önüne geçememiştir. Başına buyruk hareket etmeye başlayan SELEKA milisleri, Djotodia’nın yönetiminden bağımsız olarak tedhiş eylemlerini sürdürmüşlerdir. Müslüman kimliğine yaslanan SELEKA üyelerinin bu faaliyetleri, iktidarı Müslümanlara kaptırdıkları için zaten tedirgin olan Hıristiyanların, anti-balaka (Sango dilinde kılıç karşıtı anlamındadır) adını verdikleri milis grupları çerçevesinde teşkilatlanmalarını ve kendilerini korumak amaçlı mücadele ederken, aynı zamanda masum Müslümanlara karşı intikam odaklı saldırılara girişmelerini de beraberinde getirmiştir (Amnesty International 2014: 8-19). Dinsel kimliğin altını 117 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 çizdiği toplumsal ayrım çizgilerinden beslenen, Djotodia yönetiminin toplumun çok büyük bir bölümü tarafından meşru görülmemesi ile güçlenen ve merkezi yönetimin güçsüzlüğü ile konsolide olan geniş çaplı bir iç savaş gerçekliğinin OAC’yi pençesine aldığını söyleyebiliriz. SELEKA milisleri ile anti-balaka arasında devam eden çatışmalar, özellikle 2013 sonlarında tam bir iç savaş görünümüne bürünmüştür. Afrika Birliği ve Fransa ülkedeki iç savaşı önleyebilmek için BM Güvenlik Konseyi’nin 2127 sayılı kararı uyarınca Aralık 2013’te OAC’ye barış gücü niteliğine haiz askeri birlikler göndermiş olmalarına karşın (http://www.dw.de/french-troops-fail-to-stop-the-violence-in-car/a17351664, 21 Mart 2014’te erişildi; http://www.hurriyetdailynews.com/ turkey-evaluates-eu-troop-demand-for-car-.aspx?pageID=238&nID= 62511&NewsCatID=357, 20 Mart 2014’te erişildi; http://www.reuters. com/article/2014/02/14/us-centralafrican-france-troops-idUSBREA1D1 O320140214, 12 Mart 2014’te erişildi),2 çatışmaların yayılması engellenememiştir. Michel Djotodia, Ocak 2014’te Çad’da yapılan bir uluslararası toplantının ardından devlet başkanlığı görevinden istifa etmek ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır (http://www.reuters.com /article/2014/01/10/us-centralafrican-djotodia-idUSBREA090GT20140 110, 28 Eylül 2014’te erişildi). Djotodia’nın istifasının ardından, antibalaka milislerinin, Djotodia döneminde düzenlenen saldırı ve katliamların rövanşını alabilmek için, özellikle Bangui ve çevresi olmak üzere, Müslümanlara yaptıkları saldırıların dozunu arttırdıklarını görüyoruz. Michel Djotodia’nın görevinden istifa edip ülkeden ayrılması üzerine devlet başkanlığı koltuğuna “geçici” olarak Bangui eski belediye başkanı, Çad doğumlu ve Fransa’da eğitim almış bir avukat olan Cathérine SambaPanza oturmuştur. Samba-Panza, geçici devlet başkanı olarak ülkeyi 2015 yılında yapılacak olan seçimlere kadar yönetecektir (http://www.theguardian.com/world/2014/jan/25/catherine-samba-panzacentral-african-republic, 23 Mart 2014’te erişildi). Siyasetin dinsel ve etno-kültürel aidiyetlere dayalı olarak şekillendiği bir ülkede, Hıristiyan 2 Fransa, BM kararı uyarınca 12 aylık bir süre için OAC’ye 1600 asker göndermiştir. Ülkedeki iç çatışmaların büyümesi nedeniyle 400 asker daha göndermeyi planlamaktadır. Fransa, OAC’ye düzenlediği bu operasyona “Sangaris” adını vermektedir. Afrika Birliği ise toplam 5500 askerle OAC’ye müdahale etmektedir. Ne var ki, Fransız ve Afrika Birliği askerleri iç savaşı önlemekte yeterli olmadığı için, özellikle AB’nin çağrısı ile aralarında ABD, Kanada, Norveç, Gürcistan, Sırbistan ve Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerden asker talebinde bulunulmuştur. 118 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 olmasına karşın, toplumun her kesimine eşit bir yaklaşım sergilemekle tanınan Sancho-Panza, bu nedenle tüm kesimlerin onayıyla Mayıs 2013’te Bangui Belediye Başkanlığına seçilmişti. Cathérine Samba-Panza, Fransa’da eğitim almış olduğu için Fransa’nın desteğiyle iş başına getirilmiş bir isim olarak da addedilmektedir. 23 Ocak 2014’te devlet başkanlığı koltuğuna oturan Samba-Panza, Hıristiyan ve az miktarda da olsa Animist gruplar tarafından yönlendirilen ve eşgüdümden yoksun birer çete örgütlenmesi olarak görülen anti-balaka milislerinin Müslümanlara yönelik olarak ülke genelinde gerçekleştirdiği yağma, linç ve katliam odaklı iç savaşı durdurmaya çalışacaktır. Ancak gerek merkezi yönetimin otoritesinin ve kaynaklarının çok sınırlı olması, gerekse de başına buyruk intikam mangaları olarak görülebilecek anti-balaka milislerinin tüm ülkeye yayılmış olması, yeterli dış yardım olanakları sağlanmadığı takdirde, Samba-Panza’nın işinin oldukça zor olduğunu kanıtlamaktadır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin arabuluculuğu ile 23 Temmuz 2014 itibarıyla Hıristiyan anti-balaka milisleri ile Müslüman SELEKA milisleri arasında Brazzaville’de ateşkes imzalanmış olmasına karşın, dinsel kimliklere eklemlenmiş ve tarihsel bir siyasal mücadeleye işaret eden toplumsal çatışmanın devam etme ihtimali de yüksektir (International Crisis Group 2014). 3. OAC’de Yaşanan İç Savaşın Bölgesel Yansımaları OAC’nin de bulunduğu bölge, Afrika’nın Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu kısmından Hıristiyan çoğunluğun yer aldığı topraklara geçişi sağlayan bir coğrafya olarak bilinmektedir. Bu nedenle, OAC’nin de içerisinde yer aldığı bölge ülkelerinin hemen hepsinde Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında siyasal/yönetimsel bir rekabet ve anlaşmazlık söz konusudur. Afrika ülkelerinin genelinde görülen ulusal bir kimlik/bilinç geliştirememe ve farklı etnik, bölgesel, kabile kimliklerine eklemlenme anlayışı (http://www.sscnet.ucla.edu/polisci/wgape/papers/17_Robinson. pdf, 9 Ekim 2014’te erişildi) OAC ve komşuları için de söz konusu olduğu için, çatışma tabanlı bir kimlik siyaseti, bölge ülkelerinin siyasal işleyişleri ve iktidar ilişkilerini doğrudan etkiler haldedir. Gerek OAC, gerekse de komşuları olan Kamerun, Çad ve Kongo Cumhuriyeti eski birer Fransız sömürgesidir. Bu ülkeler, aynı zaman dilimi içerisinde sömürgeleştirilmiş ve yine aynı zaman dilimi içerisinde, aynı aktörden bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir (http://www.sscnet.ucla.edu/polis ci/wgape/papers/17_Lee.pdf, 9 Ekim 2014’te erişildi). Bu ülkeler; altın, elmas, gümüş, uranyum, petrol gibi dünya ekonomisinin işleyişini çok yakından ilgilendiren mineraller açısından oldukça zengindir. Bu 119 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 bağlamda, bahsedilen mineral kaynaklarının çıkarılması, işletilmesi ve ihracı anlamında, gerek bu ülke halkları arasında, gerekse de bölgesel/küresel aktörler ile onlara bağlı olarak hareket eden şirketler arasında çok ciddi bir rekabet söz konusudur (Matthysen ve Clarkson 2013). OAC’de çıkan kimlik tabanlı iç savaşın, Orta Afrika’yı büyük bir kaosa sürüklemesi endişesi, gerek Afrika özelinde, gerekse de bu ülkeler ile yakından ilgili olan aktörler nezdinde hâkim düşünce haline gelmiştir. Zira bölge devletlerinin hemen hepsi bugün OAC’nin yaşadığına benzer iç çatışmalar/savaşlar yaşamıştır ve bu çatışmaların yarattığı toplumsal yabancılaşma ve siyasal huzursuzluk halen devam etmektedir. Orta Afrika ülkelerindeki yeraltı kaynakları ile yakından ilgili olan aktörler, bu ülkelerdeki iktidar gruplarına yatırım yaparak kendi çıkarlarına uygun bir ekonomik/siyasal yapılanmanın yaratılmasını sağladıkları için, OAC’de başlayan istikrarsızlık ve iç savaş sarmalının bütün bir bölgeye yayılarak kendi yarattıkları yapıyı bozmasından, özellikle de ekonomik çıkarlarına zarar verilmesinden endişe etmektedirler. Afrika genelinde ve Orta Afrika ülkeleri özelinde otoriter yönetim kalıplarına yaslanan askeri liderlere sıkça rastlanmasının önemli nedenlerinden biri (Tripp 2004: 3-26), bu ülkelerin hammadde kaynakları ile yakından ilgili olan dış aktörlerin, istikrarlı bir siyasal yapı içerisinde çok daha rahat bir şekilde istediklerini elde edebiliyor olmalarıdır. İşlevsel ve etkin bir demokratik yönetim anlayışının sömürü düzenini sorgulaması riski, bu ülkelerin kaynakları ve bölgesel pozisyonları ile yakından ilgili olan aktörleri, otoriter yönetimlere destek vermeye itmektedir. OAC’de önce Francois Bozizé, daha sonra da Michel Djotodia’nın iktidarı bırakmak zorunda kalması, siyasal istikrarın bozulmasına yol açmıştır. Bu durumun, etnik, dinsel ve kabile bağlılıkları üzerinden komşu ülkelere yayılması riskinin yüksek olması bölgesel bir istikrarsızlık anlamına da gelecektir. OAC’de yaşanan iç savaştan kaçanların kendisi de etnik temelde bir iç çatışma ile karşı karşıya olan (http://www.bbc.com /news/world-africa-20438531, 12 Şubat 2014’te erişildi; De Konning 2013)3 Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Müslümanların çoğunlukta olduğu Çad (https://www.cia.gov/library/publications/the-world3 Etnik anlamda Tutsi kökenli olan askerlerin başlattığı ve M23 (March 23 Movement) adını verdikleri bir milis örgütü üzerinden yürüttükleri silahlı mücadele, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusunda halen devam etmektedir. Ne var ki, Demokratik Kongo Cumhuriyeti Ordusu, BM’den de aldığı askeri destek ile bu silahlı örgütün direnişini kırmış gibi görünmektedir. Zira M23 milisleri geri çekilmiş ve ateşkes ilan etmiştir. 120 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 factbook/geos/cd.html, 11 Mart 2014’te erişildi) başta olmak üzere komşu ülkelere sığınmak zorunda kalması, OAC’deki krizin bölgeye yayılmaya başladığını göstermektedir. Kimlikler ile bağlantılı bir bölgesel istikrarsızlığın önüne geçebilmek diplomatik anlamda çok zor, ekonomik açıdan da oldukça maliyetli olacaktır. OAC’deki toplumsal/siyasal kriz özelinde görülen ve bölgesel anlamda değerlendirilmesi gereken bir diğer gerçeklik de ülkede çoğunluğu oluşturan toplumsal grubun (OAC özelinde dinsel grup, yani Hıristiyanlar) azınlık konumunda olan toplumsal gruptan gelen aktörleri siyasal önder ya da yönetici aktör olarak görmeye hazır olmadığı gerçeğidir. Anti-balaka milislerinin Müslümanlara karşı geliştirdikleri şiddet söylemi ve giriştikleri katliamlar, bunun tipik bir örneği olarak görülebilir. Anti-balaka milisleri yanında mücadele eden gruplardan biri de Uganda’da Joseph Kony tarafından kurulan ve Hıristiyanlığı kimliklerinin en önemli unsuru haline getiren Kony milisleridir (http://www.theguardian.com/world/2012/mar/08/joseph-kony-lordsresistance-army, 1 Nisan 2014’te erişildi).4 Uganda’da kurulmuş olan bir örgütün (International Crisis Group 2011), OAC’deki iç savaşa müdahil olması topyekûn bir bölgesel savaş çıkması endişesinin ne denli ciddi olduğunu kanıtlamaktadır. SELEKA milislerinin iktidara geldikleri dönemde giriştikleri saldırılar ve katliamlar ise toplumsal/siyasal anlamda bastırılmış durumda olan azınlıkların da gücü ellerine geçirdiklerinde kimlik tabanlı bir intikam anlayışına yaslandıklarını kanıtlamaktadır. SELEKA milisleri, Çad’daki yönetim muhalifi Müslüman milisler ile Sudan’daki Cancavid milislerinden destek almıştır (http://www.theguardian.com/world/2013/nov/22/central-african-republicverge-of-genocide, 2 Nisan 2014’te erişildi). Son dönemde OAC-SudanÇad hattında El Kaide şemsiyesi altında görülen grupların/milislerin etkinliği de artmıştır. Bölgedeki toplumsal/siyasal kutuplaşmaların ve OAC’de de görüldüğü üzere Müslümanlara karşı düzenlenen saldırıların, El Kaide için kullanılabilecek bir alan açtığının ayırdında olan ve bu durumun siyasal/ekonomik çıkarlarına zarar vereceğini gören iç ve dış 4 Kony Milisleri, kendilerini “Tanrının Kurtuluş Ordusu” olarak adlandırmaktadır. 2010 yılından bu yana BM’nin terörist örgütler listesinde olan bu grup, Uganda’nın yanı sıra Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Güney Sudan ve Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerde de faaliyet göstermektedir. ABD, Uganda’nın isteği üzerine sadece bu örgütle mücadele edecek 100 kişilik seçkin bir kuvveti bölgeye göndermiştir. 121 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 aktörler, bölgenin geleceğine ilişkin çok ciddi güvenlik kaygıları taşımaktadır (http://www.dw.de/al-qaeda-virus-is-spreading-like-wild fire/a-17379407, 1 Şubat 2014’te erişildi). Zira OAC’nin yanı sıra, OAC’nin doğu komşusu Güney Sudan’da da kişisel rekabet ve petrol rezervlerinin kontrolü bağlamında beliren bir iç savaş yaşanırken (South Sudan Human Rights Commission 2014), Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde de ordu ile M23 milisleri arasında daha önce de belirttiğimiz üzere etnik temelli bir çatışma vardır. Tüm bu faktörler bir arada ele alındığında Orta Afrika’nın çatışmayı içselleştirmiş bir yapıya büründüğünü söylemek doğru olacaktır. 4. Bölgesel/Küresel Aktörlerin OAC’de Yaşanan İç Savaş Bağlamındaki Rolleri OAC’deki iç savaş bu ülkedeki ekonomik/siyasal işleyiş çerçevesinde belirleyici bir rol oynayan bölgesel/küresel aktörlerden bağımsız düşünülemez. Nitekim 2010 yılında 323 bin 575 karat elmas ve 72 bin 834 gram altın ihraç eden, 2011'de 312 bin karat elmas üreten bu küçük ülke (http://www.aa.com.tr/tr/dunya/286835--elmasin-golgesinde-icsavasin-pencesinde, 21 Şubat 2014’te erişildi),5 aynı zamanda güneyde Bakuma bölgesinde zengin uranyum yataklarına da sahiptir (http://www.dunyabulteni.net/haberler/288894/orta-afrikada-ic-savasimadenler-cikardi, 22 Şubat 2014’te erişildi).6 Ülkenin kuzeyinde, özellikle de Çad ve Sudan sınırına paralel uzanan ve genel itibarıyla çöl özelliği gösteren toprak parçasında ise zengin petrol yatakları bulunmaktadır. 5 Altın ve elmas madenleri açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan OAC’de, bu madenlerin çıkarılması ve işletilmesi imtiyazı Fransa, ABD, Kanada ve İngiltere kökenli dört şirkete aittir. 2003 yılında yenilenen anlaşma ile verilen imtiyazların içeriği zenginleştirilmiş ve bu imtiyazdan yararlanan şirket sayısı arttırılmıştır. Özellikle Belçikalı şirketlerin de bu ülkedeki madenlerden ciddi oranda gelir sağladığını biliyoruz. 6 Fransız şirketi Areva tarafından 2010 yılında resmen başlatılmış olan Bakuma Projesi, yılda 2000 ton uranyum üretim kapasitesine sahiptir. Fransa, Virgin Adaları’ndan sonra en büyük nükleer tesisini OAC’ye kurmayı amaçlıyordu. Şimdiye dek 200 milyon avro harcanan proje 2014 sonunda bitirilecekti. Ne var ki, 2011 yılında bölgede gerçekleşen bir kaza sonrası 3 işçinin hayatını kaybetmesi ve ardından Japonya’da yaşanan Fukuşima Felaketi artan tepkiler üzerine projenin askıya alınmasına neden oldu. Areva şimdi Kanada-İngiliz iştiraki olan bir ortak ile birlikte projeyi yeniden hayata geçirmeyi planlamaktadır. 122 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 OAC’nin siyasal statüsü ve geleceği ile en yakından ilgili olan dış aktör, Afrika Birliği ile birlikte iç savaşa fiilen müdahil olan Fransa’dır (Melly ve Darracq 2013). OAC’nin de bulunduğu Orta Afrika topraklarının önemli bir bölümünün eski birer Fransız sömürgesi olan devletlerden oluşması ve bu devletlerin Fransa ile çok yakın siyasal, sosyo-kültürel ve ekonomik ilişkiler içerisinde bulunması bu durumun en önemli nedenidir. Nitekim OAC’de darbeyle iş başına gelen asker kökenli isimlerin ortak özelliği Fransa’da ya da Fransız Ordusu eliyle eğitilmiş olmalarıdır. Yaşanan siyasal değişimlere karşın, iş başına gelen liderlerin Fransa ve Fransız şirketleri ile kurdukları köprü her daim ayakta kalmaktadır. Nitekim Fransa, bölgede iş yapan tüm Batılı şirketlerin çıkarlarını koruyan bir aktör olma görevini içselleştirmiş durumdadır. Bu yönüyle, AB’nin Orta Afrika’daki temsilcisinin Fransa olduğu söylenebilir (http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/for aff/140951.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi; http://www.consilium.europa.eu /uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/foraff/140666.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi). Ülkedeki iç savaşa karşın, OAC’de iş yapan Air France, Bolleré, Castel ve Total gibi Fransız şirketlerinin bölgeden ayrılmadığını görüyoruz (http://uk.reuters.com/article/2014/04/29/france-angolaidUKL6N0NL5DR20140429, 9 Ekim 2014’te erişildi). Aynı zamanda Bakuma’daki uranyum yatağının işletilmesi de askıya alınmış olmasına karşın Fransızlar bu bölgeyi terk etmiş değildir. Zira başta Fransız, ABD’li, Kanadalı ve Belçikalılar olmak üzere, bölgede iş yapan enerji ve mücevherat şirketlerinin önemli karlar elde ettiğini ve OAC’yi tam bir hammadde yatağı olarak kullandığını söylemek gerekir. OAC’nin Batılı şirketlere ve devletlere olan bağımlılığının sorgulanmaya başlanması ve farklı aktörlerin OAC özelinde devreye girmesi mevcut iç savaşın en temel nedenlerinden biridir. Zira Djotodia önderliğindeki SELEKA milisleri tarafından devrilen Francois Bozizé, gerek ülkesinin Fransa ve Fransız şirketleri başta olmak üzere Batılı aktörlere olan bağımlılığını azaltmak, gerek çok cazip kazançlar öneren başka aktörlerin tekliflerini değerlendirmek, gerekse de kendi kişisel etkinliğini arttırabilmek amacıyla, petrol ve uranyum yataklarının değerlendirilmesi hususunda Güney Afrika ve Çin şirketleri ile anlaşmalar imzalamıştır (http://www.dunyabulteni.net/haberler/288894/orta-afrikada-ic-savasimadenler-cikardi, 22 Şubat 2014’te erişildi).7 Özellikle Çin’in Afrika 7 Francois Bozizé’nin iktidara gelmesinin ardından OAC’nin silah ihtiyacının büyük bir bölümü Çin’den karşılanmaya başlanmıştır. Bozizé, 2009 yılında Çinli şirketleri ülkesine daha fazla yatırım yapmaya davet etmiştir. Çin, bu ülkeye 67 milyon dolarlık kredi verirken, 10 milyon dolarlık da doğrudan yardımda 123 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 genelinde sürekli olarak artan siyasal ve ekonomik etkinliği (Kaplinsky, McCormick ve Morris 2008: 2-24), sadece Fransa’yı ve AB’yi değil, ABD’yi de oldukça tedirgin etmektedir. Benzer bir durum, bölgesel bir aktör olarak görülen ve son dönemde Çin ile yakınlaşan Güney Afrika için de geçerlidir (Taylor 2006: 937-959; Grimm, Kim ve Anthony 2014). Nitekim Güney Afrika da Bozizé döneminde imzalanan anlaşmalar neticesinde, OAC’de petrol imtiyazları elde etmiştir. Bozizé’nin Çin’i OAC’ye entegre eden yaklaşımı ise Batılı aktörler tarafından kabul edilemez bir durum olarak görülmüştür. Bu nedenle, Fransa’nın, Michel Djotodia önderliğindeki SELEKA milislerinin Bozizé’yi devirmesine göz yumduğunu ve hatta SELEKA milislerinin Çad’dan destek almasını sağladığını iddia eden analizler de mevcuttur (McGregor 2013: 1-4). Burada amaç, Çin ve Güney Afrika ile yapılan anlaşmaları geçersiz kılmak ve Bozizé’yi iktidardan indirmektir. Ne var ki, başlayan din eksenli iç savaş ile iktidara gelen Djotodia’nın Çin ile yapılan anlaşmaları iptal etmeyi düşünmediğini açıklaması, Fransa’ya ve bu ülkede iktidar değişiminden çıkar sağlamayı hedefleyen Batılı şirketlere oldukça yüklü bir fatura çıkarmıştır. Çin, Djotodia’nın Bozizé döneminde kendisine tanınan imtiyazları devam ettireceğini açıklaması sonrası, bu ülkedeki etkinliğinin arttığını görmüş ve Djotodia yönetiminin devamının iç savaşın sonlandırılması ile yakından ilintili olduğunu bildiği için taraflar arasında arabuluculuk yapmaya çalışmıştır. Ne var ki, Fransa’nın başını çektiği Batılı ülkelerin de isteğiyle Djotodia istifa etmiş ve başkanlık koltuğuna Fransa ve genel olarak Batılı aktörlere çok daha yakın bir isim olan Samba-Panza otururken, Fransa, iç savaşı bitirebilmek hedefiyle OAC’ye kuvvet göndermiştir. Etnik ya da din temelli olarak başlayan bir iç savaşı durdurmak çok güçtür. OAC’de böyle bir mücadele başlamıştır ve Djotodia ile SELEKA iktidardan uzaklaştırılmış olsa dahi kontrolsüz ve belli bir merkezi olmayan anti-balaka şiddetinin durması için uzun bir süre geçmesi gerekecektir. Fransa, Djotodia’nın ardından ülkenin geleneksel siyasal yapısına uygun bir ismin iş başına getirilmesini sağlamıştır. Fransa’da hukuk eğitimi almış ve nüfusun çoğunluğu gibi Hıristiyan olan Cathérine Samba-Panza başkanlık koltuğuna oturmuştur. Ancak Fransız Ordusu’na bağlı askerlerin Afrika Birliği kuvvetleri ile birlikte gerçekleştirdiği bulunmuştur. Başkent Bangui’deki stadyum inşaatı da Çin tarafından gerçekleştirilmektedir. En önemli hususlardan biri ise, Çin’in, Bozizé döneminde OAC’de petrol arama ve işletme hakkını kazanmış olmasıdır. Çin, ayrıca uranyum madenleri üzerinde de arama ve zenginleştirme imtiyazına sahip olmuştur. 124 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 operasyonlara karşın, anti-balaka milislerinin gerçekleştirdiği Müslüman katliamlarının önüne geçilememektedir (http://www.thestar.com/news/ world/2014/02/24/christian_militiamen_kill_70_muslims_in_central_afric an_republic.html, 5 Mart 2014’te erişildi). Yaşanan toplumsal/siyasal istikrarsızlık, OAC’deki yeraltı kaynakları ile yakından ilgili olan Batılı şirketlere de zarar vermektedir. OAC’deki iç savaşın bölgeyle ilgili olan aktörler açısından göz önünde bulundurulması gereken en önemli yansımalarından biri de, siyasal istikrarsızlık ve iç savaş gerçekliğinin komşu ülkelere yayılması riskidir. Nitekim Çad, Kamerun, Kongo ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti, tıpkı OAC gibi özellikle altın, elmas ve petrol olmak üzere yeraltı kaynakları açısından zengin ve Fransız, İngiliz, Kanadalı ve ABD’liler başta olmak üzere Batılı şirketlerin ciddi bir varlık gösterdikleri ülkelerdir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, bu ülkeler, aynı zamanda etno-kültürel ve dinsel anlamda da ciddi bir çeşitliliğe sahiptir. Hatta OAC’de yaşayan kabileler ve etnik gruplar ile akrabalık ilişkileri de mevcuttur. Bu bağlamda, OAC’de yaşanan iç savaşın komşu ülkelere de yayılması, bu ülkeler üzerinde ekonomik/siyasal anlamda ciddi bir nüfuza sahip olan Batılı şirketleri ve ülkeleri, toplumsal çatışmaların yaratacağı istikrarsızlığın yaptıkları yatırımlara zarar vereceği ve oluşumuna hizmet ettikleri siyasal istikrarın bozulacağı endişesine itmektedir. OAC’deki iç savaş, Güney Sudan (http://politikaakademisi.org/bir-afrika-trajedisi-guney-sudan-icsavasi, 5 Nisan 2014’te erişildi)8 ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi, halen iç savaşın pençesinde olan ya da etnik/kabile ayrımlarına dayalı askeri çatışmalarla uğraşan ülkeler için de bir emsal oluşturma riskini bünyesindebarındırmaktadır (http://projectcongo.org/images/The_20Inte rnational_20Dimensions_20of_20the_20Congo_20Crisis.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi). Çin’in Afrika genelinde artan nüfuzunun Orta Afrika’yı da kontrolü altına alacağı kaygısı, OAC’deki iç savaşın önemini daha da arttırmaktadır. Bozizé’nin Çin ile yaptığı anlaşmalar ve bu anlaşmaları iptal etmesi beklenen Djotodia’nın da Çin ile ilişkilere ağırlık vermek istediğini açıklamasının ardından kontrolden çıkan iç çatışmalar sonucu iptal etmek zorunda kalması, iç savaş ile Çin etkinliği arasında bir bağlantı olduğunu kanıtlamaktadır. Zira Çin, Afrika ülkelerinin iç işlerine karışmadan hem siyasal liderleri hem de halkı hedef alan bir yaklaşım doğrultusunda 8 Güney Sudan’da Devlet Başkanı Salva Kiir ile eski yardımcısı Riek Machar arasındaki siyasal anlaşmazlık, ülkenin petrol yataklarını da yakından ilgilendiren ve etnik/kabile aidiyetlerinin de altını çizen bir iç savaşın çıkmasına yol açmıştır. 125 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 Afrika ülkelerine kredi, hibe ve yatırımlar aracılığıyla çok ciddi bir ekonomik yardım sağlamaktadır (Jansson 2009). Yalnızca belli siyasal gruplara ya da toplumsal elitlere yönelik değil çok daha kapsayıcı bir toplumsal/siyasal yaklaşım geliştiren Çin, siyasal konjonktürü hesaba katmadan hareket etmeye çalışmaktadır. Nitekim Çin, 2009 yılından bu yana Afrika ticareti anlamında ABD ve Fransa’yı geride bırakarak birinci sırayı ele geçirmiştir (http://www.thebeijingaxis.com/tca/editions/thechina-analyst-sept-2013/211-regional-focus-china-africa, 10 Nisan 2014’te erişildi).9 Afrika genelinde bu denli ciddi bir atılımın içerisinde olan Çin’in, Bozizé döneminden itibaren, OAC’de petrol ve uranyum başta olmak üzere çeşitli imtiyazlar elde etmesi, başta Fransa ve ABD olmak üzere Batılı ülkeleri rahatsız ettiği için, Fransa’nın öncülüğünde OAC’deki iç savaşa asker gönderimi yoluyla müdahil olunmuştur. Böylece, bu ülkede yerinden oynayan taşların yeniden yerine oturtulması hedeflenmektedir. Çin’in OAC’den ve komşularından uzaklaştırılması da bu stratejinin önemli bir parçasıdır. Bozizé’yi deviren SELEKA milislerinin, başta Sudan’daki Cancavid milisleri ile Çad’ın güney-güneydoğusunda etkin olan ve El Kaide şemsiyesi altında görülen Selefi milis örgütlerinden sağladığı silah, mühimmat ve insan kaynağı, başta ABD olmak üzere Batılı aktörlerin gözünü korkutmuştur. Bölgenin geniş çaplı bir istikrarsızlığa sürüklenmesi, El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkilendirilebilecek Selefi örgütlerin bu bölgeyi bir üs olarak kullanması ihtimalini de arttıracaktır (Forest 2011). Çad ve Sudan’ın ardından, OAC’nin kuzey bölgelerinin de El Kaide etkinliği altına girmesi Batılı ülkelerin ciddi ekonomik çıkarları bulunan bu bölgede Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki çatışmayı sürekliliğe eklemleyebilecek bir risk taşımaktadır. OAC’ye müdahale eden Fransız askerlerinin, anti-balaka milisleri tarafından Müslümanlara yönelik olarak düzenlenen geniş çaplı katliamları önleyememesi, Selefi örgütlerin, özellikle Fransa ve ABD aleyhinde propaganda yapabilmelerine ve Müslümanlar arasındaki toplumsal/siyasal meşruiyetlerini arttırmalarına olanak sağlamaktadır. 9 Çin Devlet Konseyi tarafından hazırlanan bir raporda, 2012 yılı sonuna dek Çin’in Afrika genelinde ikili ekonomik ve siyasal anlaşma imzaladığı ülke sayısının 32’yi bulduğu ve 45 ülke ile de ortak ekonomi komisyonları kurduğu ifade edilmiştir. İki binin üzerinde Çin şirketi ise 50’den fazla Afrika ülkesinde iş yapmaktadır. Çin’in Afrika ile yaptığı ticaret hacmi 2012 yılında %19,3 yükselişle 198,4 milyar dolara ulaşmıştır. 2014 yılı sonunda bu rakamın 300 milyar doları bulması, hatta aşması beklenmektedir. 126 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 Böylece Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’nın ardından, Orta Afrika’da da El Kaide etkinliği artmaktadır (Feakin 2014). OAC’deki iç savaş, AB’nin en zayıf olduğu noktalardan biri olan ortak dış politika geliştirebilme hususunda (http://www.lse.ac.uk/international Relations/centresandunits/EFPU/EFPUpdfs/EFPUworkingpaper20023.pdf, 22 Mart 2014’te erişildi) da bir test niteliğini taşımaktadır. Fransa, OAC’de yaşanan iç savaşa müdahale edebilme anlamında AB’ye liderlik etmekte ve AB ülkelerinden oluşturulacak bir uluslararası güç çerçevesinde bu ülkedeki iç savaşa sonlandırmayı amaçlamaktadır. Bu ülkede elde edilebilecek bir başarı, birliğin en çok eleştirilen yönü olarak görülen ortak dış politika izleyebilme ve farklı kıtalarda/bölgelerde yaşanan sorunlara müdahale edebilme hususunda elde edilmiş simgesel nitelikte bir başarı olarak görülebilecektir. 5. Sonuç OAC’de, Michel Djotodia önderliğindeki SELEKA milislerinin Francois Bozizé yönetimini Mart 2013’te devirmesi sonrası, toplumsal/demografik anlamda azınlık pozisyonunda olan ve tarihsel süreç içerisinde OAC’deki siyasal-bürokratik işleyişin dışında kalmış olan Müslümanlar iktidarı devralmışlardır. Ne var ki, gerek SELEKA milislerinin Hıristiyanlara yönelik saldırıları, gerekse de çoğunluğu oluşturan ve bağımsızlık sonrası her daim iktidarı ellerinde tutmuş olan Hıristiyanların SELEKA ile Djotodia’nın iktidarını tanımaması, etno-kültürel unsurlar ve kabile bağlılıkları ile birleştiği noktada, din unsurunun, toplumsal anlamda meşru görülen bir çatışma unsuru haline dönüşmesine neden olmuştur. SELEKA’nın dağıtılıp, Djotodia’nın Ocak 2014 itibarıyla istifa etmesine karşın durulmayan iç savaş, gerek OAC’nin istikrarı ve geleceği, gerekse de Orta Afrika’ya yayılma riski nedeniyle çok önemli bir bölgesel sorun haline gelmiştir. OAC, başta altın, elmas, petrol ve uranyum olmak üzere çok zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Bu kaynakların işletilmesi ve kontrolü, Bozizé dönemine değin genel olarak Fransa, İngiltere, ABD, Kanada gibi Batılı ülkelerin elinde olmuştur. Ne var ki, Bozizé’nin özellikle Çin ve Güney Afrika ile yaptığı imtiyaz sözleşmeleri, Batılı ülkelerin gözünü korkutmuştur. Nitekim Çin’in Afrika’daki etkinliğinin, OAC’den başlayarak, bütün Orta Afrika’ya yayılması endişesi, Bozizé’nin devrilmesi sonrası Çin ile yapılan anlaşmaların iptal edilebileceği düşüncesi içerisine girilmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, Michel Djotodia önderliğindeki SELEKA’nın Bozizé’yi devirmesine göz 127 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 yumulmuştur. Ancak iktidarı devralan Djotodia da Çin ve Güney Afrika’ya verilen petrol ve uranyum imtiyazlarının devam edeceğini açıklayınca, Batılı ülkelerin, zaten ciddi bir toplumsal tepki ile karşı karşıya kalan Djotodia yönetimini desteklemesi için hiçbir sebebi kalmamıştır. Djotodia, ülkedeki durumun kontrolden çıkması ve Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında bir iç savaş çıkmasının ardından istifa etmiştir. Üstelik onun istifası iç savaşı bitirmemiş, Hıristiyan antibalaka milislerinin saldırıları ve Müslümanlara yönelik katliamları daha da şiddetlenmiştir. OAC’deki toplumsal ayrım çizgileri göz önünde bulundurulmadan, ekonomik ve siyasal çıkarlar uğruna, bu ülkedeki yönetimin devrilmesine göz yumulmuştur. Şimdi de patlayan iç savaşı önleyebilmek için ülkeye Fransız askerleri ile Afrika Birliği’nden askerler yollanmıştır. Hatta önümüzdeki dönemde, ülkedeki iç savaşı durdurabilmek için özellikle AB şemsiyesi altında yeni ve kapsamlı bir uluslararası gücün ülkeye gönderileceği anlaşılmaktadır. Anti-balaka milislerine karşı etkin bir mücadele yürütmekten çok altın, elmas, petrol ve uranyum madenleri açısından zengin bölgeleri güvenlik altına almaya çalışan Fransız güçleri, dış aktörlerin, OAC ile ilgili olarak göz önünde bulundurdukları esas unsurun ne olduğunu açıkça göstermektedir. Batılı aktörlerin OAC’ye müdahale etme istekliliğinin, toplam ticaret hacmi anlamında Afrika özelinde bir numaralı aktör haline gelmiş olan Çin’in bölgede etkinlik kurmaya yönelik planlarında değişikliğe gitmesini sağlaması ihtimali ise oldukça düşüktür. Yaşanan iç savaş sonrası OAC’de yaşayan farklı toplumsal grupların birbirlerine olan yaklaşımlarının düşmanlık çerçevesinde betimleneceği ortadadır. Üstelik bu durum nesilden nesile aktarılacak ve iç savaş öncesinde zaten çok iyi durumda olmayan Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki ilişkiler kan ve gözyaşı ile tahkim edilmiş toplumsal bir güvenlikleştirme çerçevesinde betimlenebilecektir. OAC’deki iç savaş, küresel/bölgesel güçlerin aralarında yaşanan bölgesel rekabetin negatif yansımaları aracılığıyla, din farklılığına dayalı toplumsal ayrım çizgisi üzerinden meşrulaştırılıp konsolide olmaktadır. Bu durum, OAC’de ortak bir ulusal kimlik gelişimini imkânsız kılabileceği gibi, OAC’ye komşu olan ve toplumsal/siyasal anlamda benzer bir yapıya sahip olan ülkelere de olumsuz bir emsal teşkil edebilecektir. 128 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 Kaynaklar Amnesty International (2014). “Ethnic Cleansing and Sectarian Killings in the Central African Republic,” : 8-19. Anugwom, Edlyne E. (2000). “Ethnic Conflict and Democracy in Nigeria: The Marginalisation Question”, Journal of Social Development in Africa 15 (1): 61-78. Bauer, George (2014). “Françafrique: Bangui and the Monster”, Graphite Publications, (http://uk.reuters.com/article/2014/04/29/franceangola-idUKL6N0NL5DR20140429, 9 Ekim 2014’te erişildi). Berg, Patrick (2008). “The Dynamics of Conflict in the Tri-Border Region of the Sudan, Chad and the Central African Republic”, Friedrich Ebert Stiftung Foundation. De Konning, Ruben (2013). “Striking Gold: How M23 and Its Allies are Infiltrating Congo’s Gold Trade”, Enough Project. Feakin, Tobias (2014). “The New Frontiers of Islamist Extremism: Understanding the Threat That Al-Qaeda Affiliates Pose to African Security”, Australian Strategic Policy Institute Special Report. Flint, Julie (2009). “Beyond Janjaweed: Understanding the Militias of Darfur,” Small Arms Survey HSBA Working Paper 17: 11-15. Forest, James J. F. (2011). “Al-Qaeda’s Influence in Sub-Saharan Africa: Myths, Realities and Possibilities,” Perspectives on Terrorism 5 (3-4). Giroux, Jennifer vd. (2009). “The Tormented Triangle: The Regionalisation of Conflict in Sudan, Chad and the Central African Republic”, Crisis States Research Centre Working Paper Series 2. Grimm, Sven vd. (2014). “South African Relations with China and Taiwan: Economic Realism and the One-China Doctrine”, Centre for Chinese Studies Research Report. Herbert, Sian vd. (2013). “State Fragility in the Central African Republic: What Prompted the 2013 Coup?”, GSDRC Rapid Literature Review. http://fidh.org/IMG/pdf/rca616a2013basdef.pdf, 11 Nisan 2014’te erişildi. http://www.aa.com.tr/tr/dunya/286835--elmasin-golgesinde-ic-savasinpencesinde, 21 Şubat 2014’te erişildi. http://www.bbc.com/news/world-africa-20438531, 12 Şubat 2014’te erişildi. 129 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 http://www.bbc.com/news/world-africa-21938297, 8 Nisan 2014’te erişildi. http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/fora ff/140666.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi. http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/fora ff/140951.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi. http://www.dunyabulteni.net/haberler/288894/orta-afrikada-ic-savasimadenler-cikardi, 22 Şubat 2014’te erişildi. http://www.dw.de/al-qaeda-virus-is-spreading-like-wildfire/a-17379407, 1 Şubat 2014’te erişildi. http://www.dw.de/french-troops-fail-to-stop-the-violence-in-car/a17351664, 21 Mart 2014’te erişildi. http://www.france24.com/en/20130913-central-african-republic-djotodiadissolves-seleka-rebel-group, 1 Nisan 2014’te erişildi. http://www.hurriyetdailynews.com/turkey-evaluates-eu-troop-demandfor-car-.aspx?pageID=238&nID=62511&NewsCatID=357, 20 Mart 2014’te erişildi. http://www.reuters.com/article/2014/02/14/us-centralafrican-francetroops-idUSBREA1D1O320140214, 12 Ekim 2014’te erişildi. http://www.thebeijingaxis.com/tca/editions/the-china-analyst-sept2013/211-regional-focus-china-africa., 10 Nisan 2014’te erişildi. http://www.theguardian.com/world/2012/mar/08/joseph-kony-lordsresistance-army, 1 Nisan 2014’te erişildi. http://www.theguardian.com/world/2014/jan/25/catherine-samba-panzacentral-african-republic, 23 Mart 2014’te erişildi. http://www.thestar.com/news/world/2014/02/24/christian_militiamen_kill _70_muslims_in_central_african_republic.html,5 Mart 2014’te erişildi. https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ct.html, 20 Şubat 2014’te erişildi. https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/cd.html, 11 Mart 2014’te erişildi. International Crisis Group (2007). “Central African Republic: Anatomy of a Phantom State”, Africa Report 136. International Crisis Group (2011). “The Lord’s Resistance Army: End Game?”, Africa Report 182. 130 AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132 International Crisis Group (2014). “The Central African Crisis: From Predation to Stabilisation”, Africa Report 219. Jansson, Johana (2009). “Patterns of Chinese Investment, Aid and Trade in Central Africa (Cameroon, the DRC and Gabon), Centre for Chinese Studies. Kaplinsky, Raphael vd. (2008). “China and Sub-Saharan Africa: Impacts and Challenges of a Growing Relationship,” SAIS Working Papers in African Studies 5: 2-24. Lee, Alexander ve Schultz, Kenneth A. (2013). “Comparing British and French Colonial Legacies: A Discontinuity Analysis of Cameroon”, (http://www.sscnet.ucla.edu/polisci/wgape/papers/17_Lee.pdf., 9 Ekim 2014’te erişildi). Matthysen, Ken ve Clarkson, Iain (2013). “Gold and Diamonds in the Central African Republic”, IPIS Report. McGregor, Andrew (2013). “South African Military Disaster in the Central African Republic,” Terrorism Monitor 11 (7). Melly, Paul ve Darracq, Vincent (2013). “A New Way to Engage? French Policy in Africa From Sarkozy to Hollande,” Chatham House. Nako, Madjiasra ve Ngoupana, Paul-Marin (2014). “Celebrations in Central African Republic As Leader Resigns”, Reuters, (http://www.reuters.com/article/2014/01/10/us-centralafricandjotodia-idUSBREA090GT20140110, 28 Eylül 2014’te erişildi). Nunn, Nathan (2010). “Religious Conversion in Colonial Africa”, American Economic Review 100 : 147-152. Nzongala-Ntalaja, Georges (2014). “The International Dimensions of the Congo Crisis”, Project Congo Report, (http://projectcongo.org/images/The_20International_20Dimensio ns_20of_20the_20Congo_20Crisis.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi). Robinson, Amanda Lea (2009). “National Versus Ethnic Identity in Africa: State, Group and Individual Level Correlates of National Identification”, (http://www.sscnet.ucla.edu/polisci/wgape/papers/17_Robinson.pd f, 9 Ekim 2014’te erişildi). Sands, Gary (2014). “A Muslim Call to Partition the CAR”, Foreign Policy Blogs, (http://foreignpolicyblogs.com/2014/05/12/amuslim-call-to-partition-the-car, 9 Ekim 2014’te erişildi). 131 AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132 Smith, David (2013). “Unspeakable Horrors in a Country on the Verge of Genocide,” The Guardian, (http://www.theguardian.com/world/2013/nov/22/central-africanrepublic-verge-of-genocide, 2 Nisan 2014’te erişildi). South Sudan Human Rights Commission (2014). “Interim Report on South Sudan Internal Conflict”. Taylor, Ian (2006). “China’s Oil Diplomacy in Africa”, International Affairs 82 (5): 937-959. Tripp, Aili Mari (2004). “The Changing Face of Authoritarianism in Africa: The Case of Uganda”, Africa Today 50 (3): 3-26. Tüysüzoğlu, Göktürk (2014). “Bir Afrika Trajedisi: Güney Sudan İç Savaşı”, Uluslararası Politika Akademisi, (http://politikaakademisi.org/bir-afrika-trajedisi-guney-sudan-icsavasi., 5 Nisan 2014’te erişildi). 132