Şeker-İş Dergisi 126.sayısını okumak için tıklayınız.
Transkript
Şeker-İş Dergisi 126.sayısını okumak için tıklayınız.
başyazı Etkin ve Etkili Sendikacılık Anlayışını Yerleştirmek Biz Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası olarak bugüne değin gerçekleştirdiğimiz şeker sektörüne ilişkin hakimiyet ve başarı alanımızı, ülkemizin en stratejik üretim potansiyelini barındıran gıda sektöründe de geliştireceğimize inanıyoruz. İsa GÖK 2 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı başyazı Dinamik bir yapı içerisinde var olan çalışma hayatımız, görev alanını ilgilendiren çeşitli sorun ve uygulama problemleri ile birlikte yeni bir yıla girmiş bulunmaktadır. İnsana yakışır çalışma kültürünün, sendikal değerlerimize uygun bir biçimde ilerlemesi, dün olduğu gibi bugünde umut ettiğimiz tartışılmaz bir konudur. Çalışma hayatımızı etkileyen yeni denge unsurlarının oluştuğu bu dönem içerisinde; sivil toplum kuruluşlarının karar alma aşamasında etkin kullanımının gözetilmesi ise bu zorlu dönemin kilit noktasını oluşturmaktadır. Bir ülkede demokrasi kültürünün oluşmasında en temel dayanağı, sivil toplum ve sivil toplum kuruluşlarının siyasal ve toplumsal hayata yaptıkları katkı oluşturmaktadır. Bu çerçevede de sivil toplum kuruluşlarının demokrasinin kurumsallaşmasında oynadığı rolün uzantısı, örgütlü topluma geçişin hız kazanmasıyla güven ve sosyal diyalog ortamının gelişmesini sağlayacaktır. Henüz geride bıraktığımız yıl, Avrupa Komisyonunca açıklanan ülkemiz İlerleme Raporu’nda sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin kapsamlı eleştirilere yer verilmiştir. Rapor, sendikaların kurulabildiğini ancak büyümelerini ve etkili olmalarını engelleyen ciddi engellerle karşı karşıya olduklarını vurgulayarak, dolaylı olarak sendikal hakların adeta kağıt üzerinde kaldığını ifade etmiştir. Sosyal politika ve istihdam faslı çerçevesinde de, büyük oranda kayıtdışılık ve mevzuatın yetersiz uygulanması nedeniyle, işgücünün yaklaşık yüzde 40’nın iş hukukunun sağladığı korumalardan faydalanamadığı da ortaya konmuştur. Açıktır ki, endüstri ilişkilerinin etkin işleyişinin önündeki önemli engeller varlığını halen korumaktadır. İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayımlanan son çalışma istatistiklerine göre, 20 iş kolunda çalışmakta olan toplam 11 milyon 628 bin 806 işçiden sadece 1 milyon 32 bin 166’sı sendikalıdır. Yani çalışanların sadece yüzde 8.8’i sendikal hak ve özgürlüklerden yararlanabilmektedir. Ocak 2013’de yüzde 9.21 olan sendikalaşma oranının düşüyor olması bir yana, çalışanların çok az bir kesiminin örgütlenme hakkından yararlanabiliyor olması, sendikaların üzerinde hassasiyetle durması gereken bir husustur. Çünkü, sendikalı işçi sayısı sadece çalışma hayatını ilgilendiren bir veri değildir. Sendikal örgütlenme konusundaki sıkıntı sadece sayısal manada azalan bir göstergenin sonucu değil, söz konusu gerileme toplu sözleşme ve grev haklarının kullanımını da olumsuz yönde etkisini gözler önüne sermektedir. Üstelik, sendikaların toplumsal ve siyasi www.sekeris.org.tr 3 başyazı yaşamda da etkin ve etkili olmalarını engelleyen bu gidişat, toplumsal hareket sendikacılığı olgusunu zayıflatarak sivil toplumun gücünün etkinliğini azaltacaktır. Bu nedenle günümüzde tüm dünya ülkeleri sendikalar örgütlülüğü artırmayı ve sendikal hareketi canlandırmayı gündemlerinin birinci maddesine yerleştirmişlerdir. Bu kan kaybına rağmen sendikalara olan gereksinim her geçen gün daha fazla artmaktadır. Kaldı ki sorumlulukları gereği Sendikalar artık gerektiği yerde gereken adımı atarak sektörel geleceği biçimlendiren roller üstlenmektedirler. Bu da sendikaların sonunun gelmediğini, aksine misyonunun daha da genişlediğini göstermektedir. Bunun temel nedeni de, sendikaların hala küreselleşmenin yıkıcılığına karşı toplumsal gelişmeleri yönetecek güce sahip olmalarıdır. Çünkü sendikaları oluşturan çalışanlar, her şeyden önce üretici, tüketici ve sektörün ana paydaşıdır. Örgütlenme alanında yaşanan sorunlar ekseninde sendikaların mevcut pozisyonlarının dışlanması ile çözüme ulaşılamayacağı gibi; sendikaların, toplum nezdinde güven ve itibar kaybına uğraması, gelişmeleri takip etme ve yeni ihtiyaçlara yeni araçlarla karşılık verme yeteneğinden yoksun kalmaları tablodaki olumsuz gidişatı daha da çıkmaza sokacaktır. Unutulmamalıdır ki çalışanların ekonomik ve sosyal durumları ülkenin ekonomik gelişimine doğrudan etki eden bir faktördür. Gerektiği şekilde örgütlendiklerinde ve odaklandıklarında, toplumsal çıkarları koruyacak çözümleri sağlayabileceklerdir. Tabi bu noktada, Sendikalara büyük görevler düşmektedir. Öncelikle, mevcut kurumsal yapıların gelişmelere ayak uydurma esneklik ve birikiminden yoksun olmaması gerekmektedir. Zira, bakıldığında, sendikal örgütlenemeye en çok ihtiyaç duyan, en kötü şartlarda çalışmak zorunda bırakılan, güvence ve sosyal haklardan yoksun çalışanlar ile eğitim düzeyi yüksek, teknoloji temelli yeni iş alanlarında çalışanlara sendikaların ulaşamadığı rahatlıkla görülecektir. Giderek asıl işçilerin sayısına ulaşmakta olan taşeron çalışanlar ile telekomünikasyon alanında çalışanların sendikal örgütlenmenin dışında kalması bunun örneğidir. Bu durum, Sendikaların tıkanmasına, giderek küçülmesine ve ekonomik güçlerini yitirmelerine yol açtığı gibi, toplumsal etki ve ağırlıklarının kaybolmasına da neden olmaktadır. Aynı şekilde, gıda sanayinde son derece olumsuz çalışma koşullarının varlığına rağmen sendikal örgütlenmenin yetersizliği dikkat çekicidir. Kasım 2012’de yasalaşan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile Sendikamızın dahil olduğu “gıda sanayi” iş kolunda toplam 527 bin 153 kişi çalışmakta olup bu işçilerin sadece 67 bin 124’ü sendikalıdır. Mevcut durumun analizini yapan Sendikamız, bir yandan kamu işyerlerinde giderek yaygınlaşan “alt işveren/taşeron” uygulamasına karşı mücadele ederken, diğer yandan da sendikal örgütlenmenin bulunmadığı işyerlerinde örgütlenme çalışmalarını yürütmektedir. 2014 yılının, geleceğe emin adımlarla yürüyen Sendikamıza hayırlar getirmesi dileğiyle… Saygılarımla, başyazı Sendikamız, bu mücadeleye hak ve adalet için çıkmıştır… İşyerlerini var eden, üretim için varını yoğunu ortaya koyan, zor koşul ve şartlarda gece gündüz çalışan işçiler, hak ettikleri emeğin karşılığını almalılardır. Aksi takdirde, toplumsal dayanışma ve adalet duygusu büyük yaralar almaya devam edecektir. Sendikamız, başlamış olduğu örgütlenme çalışmalarını, büyük bir dikkat ve titizlikle devam ettirecektir. Biz Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası olarak 2014 yılı hedefimizi, genişleme stratejisi üzerinden yapılandırarak, gıda sanayi işyerlerinde üretimi tesis eden çalışanları arka plana atan ayrıştırıcı iklimin son bulacağının taahhüdünü veriyor, bugüne değin gerçekleştirdiğimiz şeker sektörüne ilişkin hakimiyet ve başarı alanımızı, ülkemizin en stratejik üretim potansiyelini barındıran gıda sektöründe de geliştireceğimize inanıyoruz. içindekiler 9> Haber Şeker-İş Sendikası’ndan, ‘Merdivenaltı Yemek İmalatına’ Tepki 10 > Haber ŞEKER-İŞ SENDİKASI ADINA İMTİYAZ SAHİBİ İsa GÖK Genel Başkan Şeker-İş Sendikası Başkanlar Kurulu KKTC’de Gerçekleştirildi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hasan Basri GÜZEL Editör Önsel ÜNAL Yönetim Yeri Şeker-İş Sendikası Genel Merkezi Karanfil Sk. No: 59 Bakanlıklar/ANKARA Tel: 0.312 418 42 73-74 Faks: 0.312 425 92 58 www.sekeris.org.tr info@sekeris.org.tr Organizasyon ve Hazırlık Aren Tanıtım Hizmetleri Tic.Ltd. Şti. Dr. Mediha Eldem Sok. 38/15 Kızılay / ANKARA Tel: (0.312) 430 70 81 www.arentanitim.com.tr info@arentanitim.com.tr Baskı: Aydoğdu Ofset Matbaacılık Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti. İvedik Organize Sanayi Ağaç İşleri Sitesi 21. Cad. 598 Sk. No: 20 Yenimahalle/ANKARA Tel: 0.312 395 81 44 Faks: 0.312 395 81 45 www.aydogduofset.com aydogduofset@hotmail.com Baskı Tarihi: 08.01.2014 Yayın Türü: Yaygın süreli Ücretsiz Dağıtılmaktadır. (3 aylık dergi) Şeker-İş Dergisi Basın Meslek İlkelerine Uyar 18 > Haber Tüketicilerin Yüzde 80’i GDO’lu Gıdaya Karşı Haber < 22 Haber < 23 10. Çalışma Meclisi Toplantısı Yapıldı Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök: “Özelleştirmeye Değil Yeni Bir Modele İhtiyacımız Var” içindekiler 24 > Makale Örgütlenmenin Gücü Tescil Edildi 30 > 34 > Haber Şekerin Geleceği Londra’da Konuşuldu Makale Avrupa Birliği İlerleme Raporu’ndan Tarım ve Gıda Sektörü Değerlendirmeleri Sağlık Bu Sabunlara Kanmayın Bakterilerden korunacağım derken kanser olmayın. Prof. Dr. Rasim Küçükusta, “Antibakteriyel sözüne kanmayın; sabun alırken içeriğine bakın” dedi ve ekledi: “Antibakteriyel, anneler için adeta sihirli bir kelime. Bunlar sayesinde çocuklarını mikroplara karşı koruduklarını zannediyorlar,” diyen Prof. Dr. Rasim Küçükusta, “Oysa bu ürünlerin günlük hayatta kullanılması düşündüğümüz kadar faydalı değil” dedi. Hormon Bozuyor Ev temizlik ürünlerinde, parfümlerde, kırtasiye malzemelerinde, hatta ilaçlarda, yiyeceklerde ve içeceklerimizde bulunan binlerce katkı maddesinin insan sağlığına zararları olduğunu söyleyen Küçükusta, özellikle antibakteriel sabunların içinde bulunan ‘triklosan’ın kanserojen madde içerdiğini ve hormon bozukluğuna neden olduğunu kaydetti. Triklosan içeren antibakteriyel sabun, deodorant gibi ürünlerin insan sağlığı üzerine pek çok olumsuz etkileri olduğu idda eden Küçükusta, “Kanada Tıp Birliği bu maddenin bakterilerde antibiyotik direncine yol açtığını ve triklosanın sudaki klor ile reaksiyona girmesiyle kanser oluşumunu harekete geçirdiğini ortaya çıkarttı. Antibakteriyel sözüne kanmayın; sabun, jel, diş macunu, deodorant ve diğer benzeri ürünleri alırken triklosan bulunmayanları tercih edin” dedi. Sağlığa Zararları 8 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Triklosan Nedir? Triklosan, mikrop bulaşmasını önlemek veya azaltmak için özellikle antibakteriyel sabunlar, diş macunları, deodorantlar, tıraş losyonları, kozmetikler ve başka pek çok ürüne katılan bir maddedir. Son senelerde mutfak aletleri, oyuncaklar, yatak takımları, çoraplar, elbiseler, alışveriş torbaları, bilgisayar klavyeleri gibi ürünlerde de yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Kaynak: Takvim Antibakteriyel sabun, deodorant ve diş macunu gibi bir çok ürünün içeriğinde bulunan triklosanın zararları: • Antibiyotik direncine yol açan triklosan, kloroform gibi sağlığa zararlı maddelerin oluşumuna sebep oluyor. • Triklosan sudaki serbest klorla birleşerek diklorofenol oluşumuna da yol açmakta; bu da ultraviyole ışınların etkisiyle dioksine dönüşmektedir. Oluşan dioksin çok toksiktir ve hormonları bozucu etkisi de vardır. • Triklosanla temasları fazla olan çocuklarda alerjilerin çok sık görüldüğü de pek çok araştırma ile ortaya konmuştur. • Bu madde kanserojen kloroform oluşumuna yol açması, tiroit hormonlarını bozması ve çevre kirliliği yaratması gibi pek çok sağlık sorununa da sebep oluyor. Şeker Özel Şeker-İş Sendikası’ndan, ‘Merdivenaltı Yemek İmalatına’ Tepki Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, merdivenaltı yemek imalatı konusunda uyarılarda bulundu. Gök, sağlıklı yemek üretmenin yolunun, yasal mevzuata uymaktan ve altyapı kalitesi yüksek yerlerde üretim yapmaktan geçtiğini ifade ederek, “Yemek hizmeti alınan işletmenin OHSAS İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi (ISO 18001), ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Belgesine sahip olması şarttır” dedi. Bugün gıda sektörünün hemen her alanında olduğu gibi, yemek sektöründe de, 5 bine yakın merdiven altı firmanın varlığı gıda güvenliği ve insan hayatı için büyük tehlike arz ettiğinin altını çizen Gök, “Yasal düzenlemeler yoluyla standartlar yükseltilirken, giderek sayısı artan merdivenaltı yemek üretim firmaları, halkın sağlığı ile acımasızca oynamakta, günlük ticari kaygılar ile gıda güvenliği ve kamu sağlığını hiçe saymaktadır” diye konuştu. Özellikle tulumba tatlısı için kızartılan yağları, tenekesi düşük fiyatlardan satın alan merdivenaltı imalat yapan yemek firmaların ve tatlıcıların, bu yağı atık yağ olarak görmeyerek, kar hırsı uğruna tekrar kızartma ve diğer yemeklerde kullandığını belirten Gök, insan sağlığını hiçe sayarak düşük/kötü kalitede ürünleri kullanan merdivenaltı yemek sektörüne yönelik gereken denetim- ler yapılmadığı taktirde, kamu sağlığı açısından telafisi mümkün olmayan sonuçların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti. İşin bir başka boyutunun ise ekonomiye olumsuz yansıması olarak değerlendiren Gök, “Devletin sağlık harcamalarının artmasına sebep olan rahatsızlıkların en önemli nedenlerinden birisi de bu tür ruhsatsız, merdivenaltı işletmelerdir. Bu işletmeler tarafından üretilen yemekleri tüketen insanlar, çok değil, 5-10 yıl içinde sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabilecek, belki de yedikleri ucuz gıdanın bedelini hayatlarıyla ödeyeceklerdir” açıklamasında bulundu. Gök, açıklamasında bu tür ruhsatsız işletmelerin varlığının, gıda güvenliği ve insan sağlığına önem ve değer vererek, işin layıkıyla yapan diğer yemek firmalarının önünde büyük engel teşkil ettiğinin altını çizerek, “Bu sebeple insan hayatıyla oynayan bu tür işyerlerinin ve buralardan hizmet satın alanların İl ve ilçelerdeki Tarım Müdürlüklerinin gıda kontrol şubeleri ile Sağlık Müdürlüklerinin halk sağlığı şubeleri tarafından sıkı denetimlere tabi tutulması gerekmektedir. Hizmeti alınan kurumda tesise giren her hammaddenin güvenliği ve Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’ne uygunluğunun denetimi mutlak surette yapılmalıdır” şeklinde konuştu. www.sekeris.org.tr 9 Şeker Özel Şeker-İş Sendikası Başkanlar Kurulu KKTC’de Gerçekleştirildi Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök: “Yol Haritamız Belli, Kararlı Adımlarla İlerliyoruz” Şeker-İş Sendikası 2013 yılının son Şube Başkanlar Kurulu toplantısını yavru vatan KKTC’de gerçekleştirdi. Kuzey Kıbrıs Cratos Otel’de gerçekleştirilen Başkanlar Kurulu Toplantısının programı çerçevesinde yapılan seminerde, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Vedat Bilgin 10 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Sosyal Politika Sorunları, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aydın Başbuğ Toplu İş İlişkileri ve Örgütlenme, Şeker-İş Sendikası Avukatlarından Gökhan Candoğan ise sendikal örgütlenme, örgütlenmede işçi istatistikleri ve iş davaları konusunda bilgilendirmede bulundular. Türkiye’nin hedef belirleyen değil, bu hedefleri yaşama geçiren bir ülke olması gerektiğini belirten Gök, “Bu çerçevede de üretim yapımızın taşıdığı özellikler gözetilerek, üretimimizde ve ihracatımızda yerli katkı payını arttırmak gerekmektedir. “Avantajlarımızı belirleyelim” Türkiye’nin üstünlük kuracağı alanları belirlemesi gerektiğine işaret eden Başkan Gök, sözlerine şöyle devam etti: “Avantajlı olduğumuz alanlarda süreklilik kazandıracak politikaları reformlarla geliştirmemiz gerekmektedir. Türkiye sahip olduğu gerek tarımsal potansiyeli gerekse de sanayi toplumuna dönüşümdeki fırsatları iyi değerlendirmek suretiyle yaşanan gelişmelere kayıtsız kalmamalıdır. İşte Türkiye’nin asıl sorunu budur. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu, AB Bakanlar Konseyi ve Avrupa Komisyonun 2013 yılı sonrası Ortak Tarım Politikası’nda reform yapma konusunda vardıkları anlaşma son derece önemlidir. Bu anlaşma, gıda üretim zincirinde çiftçilerin pozisyonunun güçlendirilmesi ve ortak tarım politikasının daha etkin ve şeffaf hale getirilmesi gibi geniş kapsamlı değişikliklere yol açmaktadır. Bununla, Avrupa tarımının piyasaya uyumunun daha da artırılması, çiftçilerin gıda üretim zincirinde güvenilir katılımcı olmalarını sağlamak üzere yeni kaynaklar tahsis edilmesi ve desteklenmesi sağlanacaktır. Dolayısıyla bu kararlar, gıda güvenliği sorunlarına, iklim değişikliğine, kırsal alanlardaki büyümeye ve istihdama çözüm sağlayacaktır. Dahası AB yetkililerinin dediği gibi; akılcı, sürdürülebilir ve daha kapsamlı bir büyüme, amaca ulaşmada kilit katkıyı sağlayacaktır.” “Sendikacılıkta yeni bakış açılarına ihtiyaç var” Başkan İsa Gök, tıpkı AB’de olduğu gibi Türkiye’nin de ekonomik, politik ve çevresel açıdan sürdürülebilir ve ayakları yere basan sağlam politikaları hayata geçirmesi www.sekeris.org.tr 11 Şeker Özel Başkanlar Kurulu’nun açılış konuşmasını Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök yaptı. Başkan Gök, kısa zaman önce gerçekleşen Genel Kurulun ardından ilk Başkanlar Kurulu Toplantısını yaptıklarını hatırlatarak, toplantının yeni dönem çalışma hayatına, camiaya ve ülkemize hayırlı olmasını diledi. Başkan Gök, konuşmasının ilk bölümünde dünya üzerinde yaşanan ekonomik darboğaza dikkat çekti. ABD”deki krizi daha sonra Ortadoğu’da yaşanan olumsuz gelişmelerin takip ettiğini belirten Başkan İsa Gök, sözkonusu gelişmelerin Türkiye’yi de olumsuz etkilediğini kaydetti. Türkiye’nin dış politikasında istenmeyen gelişmeler yaşandığına işaret eden Başkan İsa Gök, ekonomik krizin etkilerinin de tüm bu gelişmelere tuz biber ektiğini ifade etti. Gök, “ILO’nun beklentilerine göre dünya çapında istihdam arayışında olanların sayısı, önümüzdeki beş yıl içinde 210 milyonun üzerine çıkacaktır. Bu çerçevede, genç işsizliğinin, tavan yaptığı Avrupa Birliği ülkelerindeki sosyo-ekonomik entegrasyonu olumsuz yönde etkileyebileceği öngörülmektedir” dedi. Dünya ekonomisinde bu gelişmeler yaşanırken, ülkemizde de istihdam anlamında durumun pek iç açıcı olmadığına değinen Gök, “Yüzde 20’lere ulaşan seviyesiyle genç işsizliği, ürkütücü bir görünüm ortaya koymakta, yüksek enflasyondan kayıt dışılığa, yoksulluktan çarpık kentleşmeye değin uzanan yapısal sorunlarımız varlığını korumaktadır. İhracatımızın ithalatı karşılama oranı gerilerken, dış açığımız ve cari açığımız artmaya devam etmektedir. Büyümemizde gerileme yaşanırken, istihdam sorunumuz giderek artmakta ve ihracat olanaklarımız giderek daralmaktadır” diye konuştu. Türkiye’nin hedef belirleyen değil, bu hedefleri yaşama geçiren bir ülke olması gerektiğini de belirten Gök, “Bu çerçevede de üretim yapımızın taşıdığı özellikler gözetilerek, üretimimizde ve ihracatımızda yerli katkı payını arttırmak gerekmektedir. Hatta dünya pazarında rekabet şansı güçlü olan sanayi üretimimizin milli markalar oluşturma kapasitesini kullanmak, ülkemiz kalkınma sürecine büyük oranlı bir ivme kazandıracaktır” şeklinde konuştu. Şeker Özel gerektiğine işaret ederek, toplum yararına hareket sendikacılığı anlayışıyla, yeni bakış açıları oluşturulması gerektiğini vurguladı. Başkan Gök, şöyle konuştu: “Ülkemizin vakit kaybetmeksizin katma değeri yüksek üretim alanlarına yönelmesi sağlanmalıdır ki bizlerin, sosyo-ekonomik kalkınmanın bu kritik evresinde özelleştirme programlarıyla “sanayisizleşme” lüksümüz yoktur. Bu bilinç ve inançtır ki, Türk Pancar şekeri sektöründe yeni bir yapılanma modeli için hazırlığa girişmemizi zorunlu kılmıştır. Bu eksende sürdürdüğümüz çalışmalarımız, sadece niceliksel anlamda değil, taşıdığı niteliksel kazanımlarla da toplum yararına hareket sendikacılığı anlayışını benimseyen Şeker-İş’i topluma mal etmeyi başarmıştır. Zira, Türk Şeker Endüstrisi, sadece ülkenin şeker ihtiyacını karşılayan bir kuruluştan ibaret değildir. Bugün ne yazıktır ki gerek Özelleştirme İdaresi gerekse de Şeker Kurumu tarafından gerçekdışı iddialara hapsedilen pancar şekeri sektörü, karanlık bir geleceğe hazırlanmaktadır. Türkiye Şeker fabrikaları verilen yargı kararlarını arkasına almasına rağmen, özelleştirme sürecinin zaman zaman gündeme gelmesi ve NBŞ sektöründe kar güdü- Dünyada NBŞ’nin en fazla tüketildiği ülkenin ABD olduğunu hatırlatan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, bu ülkede son 35 yılda sadece fruktozca zengin mısır şurubu tüketiminin kişi başına yılda 200 gramdan 34 kg’a kadar yükseldiğini kaydetti. 12 şeker-iş dergisi •ocak 2014 süyle hareket eden 3-5 imalatçı firmanın rantı uğruna, nişasta bazlı şeker kotalarının her yıl arttırılmasına yönelik çabanın devam etmesiyle, ülkemiz için yeterli olamayan, özelleştirilmeye mahkum bir kuruluş yaftasını sırtlamış durumdadır.” “Türkiye yanlış bir hedefe yönlendiriliyor” Avrupa Birliği ülkelerinde pancar üreticilerinin yüzde 70’lere varan bir hakimiyetinin olduğunu da hatırlatan Başkan İsa Gök, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’deki şeker fabrikalarının yapılandırılması bakımından atılacak adımlar önemli bir referans konusu kabul edilmelidir. Çünkü sektörün kamu, şeker çalışanı ve şeker pancar üreticisini içeren bir model ile yapılandırılması, şeker fabrikalarının tamamının üretim süreci içerisinde kalmasını sağlayacak tek yoldur. Ülkemiz tarım sektöründe, gıda güvenliği ve güvenirliliğinin sağlanması ile doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımının gözetilmesi, Türkiye’deki yapısal dönüşümün sağlanmasına hız kazandıracaktır. Bugün AB ülkeleri, şeker pancarı tarımı ve şeker sanayi sektörünün stratejik bir sektör olduğunu tescillemiş, tarıma yönelik uygulanacak politika kapsamında en az 10 yıl daha şeker pancarını desteklemeye devam edeceğini bildirmiştir. Dünyanın dev markaları ise pancar şekeri üretimine yönelmiştir. Hammaddesi şeker pancarı olan yatırım alanlarını genişletmiştir. Ülkemiz ise son derece yanlış bir hedefe yönlenmiş durumdadır. Altını “NBŞ üretimi şeker piyasasını baltalıyor” Dünyada NBŞ’nin en fazla tüketildiği ülkenin ABD olduğunu hatırlatan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, bu ülkede son 35 yılda sadece fruktozca zengin mısır şurubu tüketiminin kişi başına yılda 200 gramdan 34 kg’a kadar yükseldiğini kaydetti. Sözkonusu oranlara bağlı olarak obezite hastalarının en fazla olduğu ülkenin yine ABD olduğunun altını çizen Başkan Gök, NBŞ’yi en az tüketen ülkelerin ise AB ülkeleri olduğunu belirtti. “Peki Türkiye bu fotoğrafın neresinde durmaktadır?” sorusunu soran Başkan Gök, konuşmasına şöyle devam etti: “Ülkemizde her yıl artırılan NBŞ kota oranlarıyla 2000’li yılların başından itibaren her yıl 500 bin tonu bulan NBŞ üretimi, şeker piyasasındaki güç dengesini baltalamaya devam etmektedir. Son olarak ise NBŞ kotası, yine Şeker Kurulu’nun gerçeği yansıtmayan gerek rapor gerekse de icra ettikleri sunumlar aracılığıyla 2012/2013 pazarlama yılına ilişkin olarak Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar ile yüzde 38 oranında arttırılmıştır. Akabinde yapılan değerlendirmeler çerçevesinde hukuk yine doğru tecelli etmiş ve yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır. Dün olduğu gibi bugün de, elde ettiğimiz bu başarılar, gerek hukuki gerekse de fiili çalışmalarımızla perçinlenmeye devam edecektir. Çalışmalarımızın ne denli ülkemiz gerçeklerine uygun ve başarılı olduğu noktasında dikkatinizi bir hususa çekmek isterim. Türkiye Şeker Fabrikaları’nın özelleştirilmesi sürecinde ÖYK tarafından verilen iptal kararının üzerinden bildiğiniz üzere yaklaşık 1 yıl geçmiştir. Ve bu zaman zarfında, Türk şekerinin kamu, üretici ve çalışan bazlı bir üretim modeliyle ele alınması gerektiği, gerek basın-yayın organları vasıtasıyla gerekse de bürokratlarımız aracılığıyla defalarca kez beyan edilmiştir. Son olarak ise, Pankobirlik tarafından şeker özelleştirmesine yönelik üretici bazlı çözüm odaklı bir raporun hazırlandığı da bildirilmiştir. Bu demektir ki geldiğimiz noktada Şeker-İş, ülkemizin yegane kuruluşunun geleceğini belirleyen yol haritasını hafızalara kazımayı başarmıştır.” “Yol haritamız belli” Başkan İsa Gök, Şeker-İş Sendikası’nın gözleri kapalı bir sendika olmadığını da belirterek, nedenleri sorgulayan yapısıyla yol haritası belli olan bir anlayışı temsil ettiğini vurguladı. Gök, şöyle konuştu: www.sekeris.org.tr 13 Şeker Özel çizmek isterim ki, NBŞ sektörüne kıyasen, gerek yarattığı istihdam gerekse de katma değer açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olan pancar şekeri sektörü, ‘üretimimizden gelen değeri, tekrar ülkemize kazandırma’ misyonunu son derece hakkıyla yerine getirmektedir. Üstüne üstlük, Avrupa Birliği’nde pancardan şeker üreten ülkelerle hemen hemen aynı düzeyde şeker satış fiyatına sahip olan ülkemizde dünyanın en pahalı nişasta bazlı şekerinin tüketiliyor olması da son derece manidar diğer bir husustur.” Şeker Özel “Şeker-İş olarak, özellikle ülkemizin sosyal politikalarını destekleyen sosyal amaçlı şeker fabrikalarımızın bacalarının tütmesi gerektiğini her platformda anlatmaya devam edecek, yürüttüğümüz mücadelenin zarar görmesine izin vermeyeceğiz. Çalışmaya devam edeceğiz, daha güçlü bir Şeker-İş için birliğimizden ve bütünlüğümüzden ödün vermeyeceğiz. Bununla beraber, önümüzde Şeker-İş’in geleceğini belirleyecek olan bir süreç var. 7 Kasım’da hayata geçen Sendikaya üye olma ve istifa etmede noter şartının kalkmasıyla, e-devlet üzerinden üye kayıt ve istifa sistemine geçilmesi, işkolumuzda rekabete ve müdahaleye açık, sendikal mücadelenin arttığı son derece kritik bir dönemin sayfasını aralamıştır. Bu bağlamda ilk işimiz artık gıda işkoluna yoğunlaşmaktır. Sendikalaşma mücadelesi, sendikal mücadelenin ilk adımıdır ve bu adım doğru atıldığı takdirde sonraki adımlar da o ölçüde sağlam olacaktır. Unutmayalım ki sendikal mücadele, çalışanların birleşerek verdikleri bir mücadeledir. Bu nedenle de, E-devlet üzerinden birer birer üye olunurken dahi; örgütlenmedeki esas amacın; işyerindeki tüm çalışanları kapsayan ortak kararı, ortak mücadeleye dönüştürmek olduğunu iyi bir şekilde aktarmalıyız. Şeker-İş, genel merkezi ve şubeleriyle var olabilmek için, ‘İşçinin ücretinin alın teri kurumadan önce ödeyiniz’ anlayışıyla çalışanın hakkını, çalışana verebilmek için ve ülkemizde örgütlü- 14 şeker-iş dergisi •ocak 2014 lük bilincinin oluşmasına katkı vermek için, örgütlenme faaliyetlerine hız kesmeden var gücüyle devam edecektir.” “Örgütlenmede başarılı olmalıyız” “Şeker-İş olarak geçmişte şeker sektöründe yakaladığımız üstünlüğü, gıda sektöründe de başarabilir, sahip olduğumuz potansiyeli harekete geçirebiliriz,” diyen Başkan İsa Gök, şöyle devam etti: “Net olarak ifade etmekte fayda görüyorum, içinde bulunduğumuz bu ortamda Şeker-İş’in örgütlülüğünü arttırmaktan başka şansı yoktur. Nitekim bugün, gayri safi yurtiçi hasıla içerisinde 280 milyar liraya yaklaşan payı ile gıda sanayi, 50 bin işletmesi ve 500 bini aşan çalışanıyla Türkiye’nin en büyük üretim sanayisi konumundadır. Bu büyük okyanus içerisinde, ‘şeker sektörü’ bulunduğumuz işkolunda yer alan 80 dolayındaki sektörden sadece biridir. Bu noktada, yeni bir bilgi birikimi ve yeni bir hafıza oluşturmamız şarttır. Bu nedenle de, ülkemizin dört bir yanında faaliyetlerini sürdüren şubelerimize düşen görev oldukça büyüktür. Birinci aşamada, örgütlü bulunduğumuz işyerlerinde mevcut üyelerimizin örgütlülüğünü güçlendirmeli, ikinci aşamada ise yeni işyerlerinde uygun stratejiler oluşturarak, kararlılıkla somut hedefler belirlenmelidir. Diğer yandan da yürüttüğünüz örgütlenme faaliyetleri, genel merkezimiz ile eşgüdümlü yapacağınız çalışmalarla desteklenmelidir. Bu kapsamda, genel merke- “Yeni yılı karşılamaya hazırlandığımız bugünlerde, geçmiş dönemin izlerini taşıyan gelişim, dönüşüm ve değişim rüzgarının etkilerini teneffüs etmeye devam ediyoruz. Dünya ekonomisinin lideri Amerika’da yaşanan krizin etkileri halen silinemezken, genel siyasi krizler de olumsuz şartları tetiklemektedir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki sosyal gerilimler, 2014 gündeminin ilk sırasında yer alıyor. Arap Baharı sonrası Suriye’de devam eden iç savaş, ülkede vaat ve umutların yerini, belirsizlik ve kutuplaşmanın aldığını ortaya koyuyor. Bugünün Arap dünyası, yükselen gerilimlere ev sahipliği yapmaya devam edeceğe benziyor. Bundan iki yıl önce dünya; Mısır, Tunus ve Libya’da er ya da geç, çoğulcu bir topluma geçiş olacağını ve demokrasinin kurumsallaşacağını, ekonominin gelişeceğini varsayıyordu. Yol çok engebeli olsa da, varılacak nokta ufukta görünüyordu. O günlerden bu güne gelişen politik istikrarsızlıklar göz önüne alındığında artık çoğunluk, bu varsayımları sorgulamaya başlamış bulunuyor. Bu gelişme sonucunda da hem bölgesel görünüm hem de ulusal gidişatlar daha belirsiz bir hal alıyor. AB ülkelerine bakıyoruz, işsizlik ve kemer sıkma politikalarına karşı sürdürülen kitlesel eylemler, grevler, tepkiler devam ediyor. Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladığı politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiği öneriliyor. ABD ise, resmi borç tavanının limite ulaşmasına saatler kala ülkeyi temerrüt riskinden kurtaracak kararlar alıyor. IMF ve Dünya Bankası devreye girerek, ABD kaynaklı gerçekleşecek bir ekonomik krizin başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere tüm dünyayı etkileyeceği uyarısında bulunuyor. Görülen odur ki, dünya ekonomisinin daha sağlıklı bir görünüme kavuşması adına atılması gereken adımların ihtiyacı, halen varlığını korumaktadır.” zimiz öncülüğünde başlatılan gerek örgütlenme gerekse de taşeron işçilerimizi ilgilendiren çalışmaları, belirlenen stratejinin önemli bir parçası olduğunu unutmayarak, son derece titiz bir yaklaşımla sürdürmeliyiz.” “AB direktifleri düşündürücü” Bir yandan kıdem tartışmalarının, diğer yandan sayısı 1 milyonu aşan taşeron çalışan sorununun devam ettiğini hatırlatan Başkan Gök, yapılacak düzenlenmelerin çalışma yaşantısını yeniden kurgulayacağını söyledi. Kıdem Tazminatı Fonu kurulması, taşeronluk düzenlemesi, kiralık işçiliğin uygulamaya konulması, üretim siteminde ise genişletilmiş kısmi zamanlı çalışma, evde çalışma, teleçalışma ve iş paylaşımı gibi yeni çalışma yöntemlerine yer verilmesi konularının devletin Resmi Gazete’de yayımladığı resmi politikalarının içinde yer aldığını anlatan Gök, şöyle konuştu: “Buna ilave olarak önerdiği politikalar ve benimsediği tedbirlerle işçi kesiminin şiddetli tepkilerini çeken ‘Ulusal İstihdam Stratejisi’ de halen Yüksek Planlama Kurulu’nda imza aşamasındadır. Tüm bu gelişmeler sendikaların, üyelerinin hak ve menfaatlerini koruyarak geliştirmesi için önceden hazırlıklı olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle de sendikalar, güçlü sendikal harekete sahip İsveç, Norveç, Danimarka, Fransa ve Almanya gibi ülke uygulamalarını incelemeli ve bu bilgiler ışığında üretilen yeni modelleri tartışmaya açmalıdır. Geçtiğimiz Ekim ayında yayımlanan AB İlerleme Raporu’nda da belirtildiği gibi geleceği doğru okumayı gerektiren bir diğer neden de 60 dolayındaki AB direktifidir. Çünkü önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde bu direktif hükümleri ulusal mevzuatımıza yansıtılacaktır. Mevzuatımızda yapılmayı bekleyen değişikliklerle işçi haklarının budanması kaçınılmazdır. Bunun en iyi örneği 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Bu kanun hazırlanırken işveren kesiminin esnek çalışmaya ilişkin tüm taleplerine kanunda yer verilmiştir.” Başkan İsa Gök, AB Çalışma Süreleri Direktifinde yer alan, Senelik iznin asgari 4 hafta olması, Telafi çalışması dahil haftalık çalışma süresinin 48 saati aşmaması ve Senelik iznin işe girildiğinin ertesi günü bile kullanılması konularının Kanuna konulmadığını hatırlattı. Diğer yandan getirilmek istenen yeni çalışma biçimlerinin yanı sıra; AB Direktiflerindeki; Tele-çalışma nedir? Ücretler nasıl belirlenecektir? Evde çalışan bir kişinin çalışma saatleri nasıl kontrol edilecektir? Bu kişilere disiplin cezası verilebilecek midir, şayet verilecekse ne gibi cezalar verilebilecektir? Evde yapılan iş, iş sağlığı ve güvenliği riski taşıyor ise önlemleri kimler ve nasıl alacaktır? İşle ilgili sırların mahremiyeti nasıl sağlanacaktır? Sendikal örgütlenme nasıl gerçekleştirilecektir? Bunun için de öncelikle sendikalar bir işverenin kimleri evde çalıştırdığı veya kimlere tele-çalışma yaptırdığını nereden ve nasıl bileceklerdir? gibi hususların ülkemizde hiçbir şekilde yasal düzenlemeye konu olmadığını da söyledi. “Kararlı bir şekilde yolumuza devam edeceğiz” Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, sendika olarak istekli ve kararlı bir şekilde yollarına devam edeceklerini vurgulayarak, konuşmasını şöyle tamamladı: “Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırarak mücadele yöntemlerini geliştirecek olan bizler; güven, mücadele ve kararlılık ekseninde önümüze koyduğumuz yeni hedeflere ulaşırken taşıdığımız azmi her daim korumaya devam edeceğiz. Hep birlikte, gıda sektörü üzerinden geleceğin yol haritasını çizeceğiz. 2014 yılının başarı, huzur ve gelişimin güç bulacağı yarınların müjdecisi olmasını temenni ederim.” www.sekeris.org.tr 15 Şeker Özel Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Türkiye dışında yaşanan gelişmelerle ilgili olarak da çarpıcı değerlendirmelerde bulundu: Şeker Özel TÜRK-İŞ Başkanı Atalay: “İşçi Merkezli Sendikal Anlayışla Hareket Edeceğiz” Şeker-İş Sendikası tarafından yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde gerçekleştirilen Şube Başkanları toplantısında konuşan TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, sendikal mücadelenin her geçen gün daha da zorlaştığının bilincinde olduklarını vurgulayarak göreve geldikleri ilk günden itibaren işçinin yanında olduklarını ve bundan sonra işçi merkezli, işçi tabanlı bir sendikal anlayışla hareket edeceklerini söyledi. Kıdem Tazminatının işçi sınıfının olmazsa olmazı olduğunun altını çizen Atalay, bu konuda taviz vermeyeceklerini kaydetti. Atalay, Nişasta Bazlı Şekerler olarak bilinen NBŞ’lerin varlığını da ilk kez Şeker-İş Sendikasıyla tanıdıklarını belirterek, özelleştirme mücadelesinde her zaman Şeker-İş’in yanında olacaklarını ifade etti. Başkanlar Kurulu’ndan Kareler 16 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Şeker Özel www.sekeris.org.tr 17 Sağlık Tüketicilerin Yüzde 80’i GDO’lu Gıdaya Karşı Ankara Üniversitesi tarafından 14 şehirde vatandaşların Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) ile ilgili algılarını ölçmek amacıyla yapılan araştırmada ilginç sonuçlara ulaşıldı. Ankara Üniversitesi tarafından Ankara, İzmir, İstanbul, Bursa, Adana ve Antalya gibi 14 ilde “Tüketicilerin GDO Algısı” konusunda araştırma yapıldı. “Genetiği değiştirilmiş organizma tanımı size neyi ifade ediyor?” sorusuna verilen cevapların başında yüzde 32,7 ile “doğal-organik olmayan” geldi, en ilginç yanıt ise yüzde 18,8 ile “dolapta büyüyen gıdalar” oldu. “GDO’lu ürünler size neyi ifade ediyor?” sorusuna da katılımcıların yüzde 19.5’i “kanserojen gıdalar”, 2,9’u ise “çikolatalar” yanıtlarını verdi Ankara Üniversitesi tarafından 14 şehirde vatandaşların Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) ile ilgili algılarını ölçmek amacıyla yapılan araştırmada ilginç sonuçlara ulaşıldı. Katılımcıların yüzde 42,7’si “tüm gıda maddelerinin GDO bileşeni içerdiğini” belirtti. “Genetiği değiştirilmiş organizma tanımı size neyi ifade ediyor?” sorusuna yüzde 18,8 oranında “dolapta büyüyen gıdalar” yanıtı verildi. Üniversitenin ilgili bazı bölümlerince ortak hazırlanan ve kentli tüketicilerin genetiği değiştirilmiş gıdalarla 18 şeker-iş dergisi •ocak 2014 ilgili farkındalıklarının ölçülmesi hedeflenen araştırma, Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Bursa, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Samsun, Tekirdağ, Trabzon’da gerçekleştirildi. Yüz yüze görüşülen bireylerin 51,3’ünü kadınların, yüzde 48,7’sini erkeklerin oluşturduğu çalışmadaki katılımcıların yaş ortalaması 37,4 olarak belirlendi. Araştırmaya katılanların yüzde 84’ü GDO’lu gıdaları kullanmak istemediğini, yüzde 7’si de kararsız olduğunu bildirdi. GDO’lu ürünleri kullanmama nedenlerinde ilk sırada yüzde 69 ile “şişmanlığa yol açması” gelirken bunu yüzde 18 ile “organik olmaması”, yüzde 9 ile “güvenilir olmaması” ve yüzde 6 ile “hormonlu ürünler olması” izledi. Çalışmada, “GDO’lu ürünler size neyi ifade ediyor?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 34,5’i “bozulmuş ürünler”, yüzde 20’si “biyolojisiyle oynanmış ürün”, yüzde 19,5’i “kanserojen gıdalar” yanıtlarını verdi. Bu soruya “güven duyulmayan, kötü, ilaçlı ürünler” ile “çikolatalar” yanıtlarını verenlerin oranları ise yüzde 2,9 oldu. Sağlık “Dolapta büyüyen gıdalar” Katılımcılara sorulan “Genetiği değiştirilmiş organizma tanımı size neyi ifade ediyor?” sorusuna da ilkinde olduğu gibi hiçbir pozitif yanıt alınamadı. Bu soruya verilen cevapların başında yüzde 32,7 ile “doğal-organik olmayan” geldi. Bunu, “mutasyona uğramış” (yüzde 25,3), “genetik modifiye ürünler (yüzde 10,5) ve “modifiye tohum içeren ürünler” (yüzde 12,4) takip etti. Bu soruya en ilginç yanıt ise “dolapta büyüyen gıdalar” oldu. Bu şekilde cevap verenlerin oranı yüzde 18,8 olurken “ürünlerin hızlı büyümesi için yapılan işlem, daha çok ürün elde etmek için yapılan işlem, kemik erimesine yol açması” diyenler de çıktı. GDO’lu olduğuna inanılan ürünler “Hangi gıda maddelerinin genetiği değiştirilmiş organizma bileşen içerebileceği” hakkındaki görüşlerinin sorulduğu soruya katılımcıların yüzde 42,7’si tüm gıda maddelerini gösterirken diğer gıda maddeleri şu şekilde sıralandı: Meyve ve sebzeler % 42,2 Mısır ve ürünleri % 27,4 Soya ve soya ürünleri % 20,3 Süt ve süt ürünleri % 23,2 Hazır çorba, sos ve konserveler % 22,6 Salam ve sosis gibi işlenmiş et ürünleri % 21,3 Bebek mamaları% 19,7 Atıştırmalık gıdalar, cips ve çerezler % 18,6 Şekerleme, çikolata ve tatlandırıcılar % 17,4 Kaynak: AA www.sekeris.org.tr 19 Şeker Özel Kadına Şiddet Masaya Yatırıldı ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dayanışma Toplantısı’, Uluslararası Dayanışma Günü olan 25 Kasım tarihinde Ankara Sürmeli Otel’de gerçekleştirildi. Toplantının açılış konuşmasını aynı zamanda ev sahibi de olan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay yaptı. Atalay son günlerde yazılı ve görsel basında daha sık tanıklık yaptığımız kadına şiddet olaylarının son derece üzücü ve acil çözüm gerektiren bir konu olduğunu ifade etti. TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, İLO Türkiye Direktörü Ümit Efendioğlu’nun da birer konuşma yaptığı toplantıya Başkent Üniversitesi’nden Prof Dr. Ayşe Akın, Avukat Senay Ertem, Ankara 7. Aile Mahkemesi Hakimi Ömer Uğur Gençcan da katıldılar. Öfke kontrolü, şiddetin kadın üzerindeki etkisi ve uygulayanın psikolojik sorunlarına ilişkin sunumların yapıldığı toplantıya Şeker-İş Sendikasını temsilen Özel Kalem Müdürü Aysun Konakoğlu, Ankara EMAF’dan Sema Akyol, Genel Müdürlükten de Nadiye Kaya iştirak etti. Türk-İş Başkanı Atalay Konya Şeker Fabrikası’nda Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Konya Şeker Fabrikasını ziyaret ettiler. Fabrikayı gezerek bilgi alan Başkan Ergün Atalay, Konya Şeker Fabrikası’nın büyük bir verimlilikle hizmet verdiğini belirterek, çalışmalarından ötürü katkı sağlayan herkesi tebrik etti. Başkan İsa Gök de, Konya Şeker’in hem bölge hem de ülke kalkınmasına yadsınmayacak şekilde katkı sağladığının altını çizerek, bundan sonra da başarılı çizgisini sürdüreceğini vurguladı. Daha sonra fabrika yetkilileri ve çalışanlarla bir araya gelen Atalay ve Gök, burada işçilerin beklentileri hakkında bilgi aldılar. 20 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş’nin Genel Müdürvekili Bülent Üzümcü ve beraberindeki heyet Şeker-İş Sendikası Genel Merkezi’ni ziyaret ettiler. Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel Sekreter Fevzi Şengül, Genel Mali Sekreter Eyyüp Şen, Genel Eğitim Sekreteri Hasan Basri Güzel ve Genel Teşkilatlanma Sekreteri İlhan Özyurt tarafından karşılanan Bülent Üzümcü ve beraberindeki heyet, çeşitli konularda görüş alışverişi yaptılar. Sıcak bir atmosferde gerçekleşen görüşmede işçilerin genel sorunları, beklentiler ve çözümleri üzerine fikir teatisinde bulunuldu. Türk-İş Başkanı Atalay: Özelleştirme İşsizliği Körükledi TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, demokratik haklarını kullanan ve işlerinden, ekmeklerinden başka dertleri olmayan işçilere yönelik şiddetin kabul edilemeyeceğini vurguladı. Atalay, Türkiye’de bugüne kadar yapılan özelleştirmelerin, işsizliği ve yoksulluğu körüklediğini, enerji gibi stratejik bir alanın, özel sektörün eline verilmesinin Türkiye ve bölge açısından sakıncalarını gerekçeleriyle ortaya koyduğunu vurguladı. Atalay, “Ancak tüm bunlara rağmen, özelleştirmeyi bir ekonomik kurtuluş reçetesi gibi görenler geri adım atmamakta, özelleştirmenin ülkemize verdiği bütün zararlara rağmen, bu konudaki ısrarını sürdürerek ülkemize, bölgemize ve emekçilerimize zarar vermektedir” dedi. www.sekeris.org.tr 21 Şeker Özel Bülent Üzümcü Genel Merkezi Ziyaret Etti Şeker Özel 10. Çalışma Meclisi Toplantısı Yapıldı Çalışma hayatının güncel sorunlarının ele alındığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca düzenlenen 10. Çalışma Meclisi Toplantısı Ankara Bilkent Otel’de yapıldı. Toplantıda bir konuşma yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratik haklar kadar çalışma hayatının sorunlarını çözüme kavuşturmak ve en ileri hakları teslim etmek için ilk günden beri çalıştıklarını dile getirdi. 11 yılda 5 milyon kişiye istihdam oluşturduklarını anlatan Başbakan, artan nüfusa rağmen işsizlik seviyesini en alt sınırda tutmaya gayret ettiklerini bildirdi. 11 yıl önce asgari ücretin 184 lira olduğunu hatırlatan Erdoğan, bugün bu rakamın 4,5 kat artışla 803 liraya çıkarıldığını ifade etti. Erdoğan son günlerin sıklıkla tartışılan kıdem tazminatı konusunda ise tarafların kendi aralarında anlaşmasının yeterli olacağını kaydetti. Erdoğan, “Bir işçi, bir gün dahi ça- 22 şeker-iş dergisi •ocak 2014 lışsa o onun kıdem hesabına girmeli. Şimdi yeni hazırlık, inşallah hemen onun ödemesini getiriyor. Dolayısıyla bundan sonra 11 ay, 10 ay, 6 ay, mevsimlik yok. Kıdem sürekli çalışıyor” diye konuştu. Bakanlık Müsteşarı Fatih Acar’da 9 yıl aradan sonra bu kadar nitelikli bir toplantının yapılmasını sevindirici olarak yorumladı. Toplantının ardından çıkan sonuç bildirgesinin bağlayıcı olmadığını belirten Acar, “Ancak bu bildirge bize yol gösterecek olan bildirgedir” diye konuştu. Çalışma Meclisi’nin Sonuç Bildirgesinde mevcut kıdem tazminatı uygulamasında bazı işçi gruplarının çeşitli yollarla bu haktan yoksun bırakıldığı ve sorunların çözümü için düzenlemeye gidilmesi zorunluluğunun olduğu belirtildi. Alt işverenlik, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi gibi diğer konularında değerlendirildiği toplantıya Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Şeker-İş Genel Sekreteri Fevzi Şengül de katıldılar. “Özelleştirmeye Değil Yeni Bir Modele İhtiyacımız Var” Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Türkiye’de şeker sektörünün yeniden yapılandırılması gerektiğinin altını çizerek, “Sektörde, şeker işçisi, pancar üreticisi ve devletin içinde bulunduğu bir model hayata geçirilirse Türkiye, üretimde, istihdamda ve yerli katma değer üretiminde destanlar yazacaktır” dedi. Şeker fabrikalarının ‘sat-kurtul’ mantığı ile özelleştirilmesi durumunda ise bundan Türkiye’nin zararlı çıkacağına dikkat çeken Gök, sektörün de tamamen NBŞ yani tatlandırıcıların kontrolüne geçeceği uyarısında bulundu. Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel Sekreter Fevzi Şengül, Genel Mali Sekreter Eyyup Şen, Genel Eğitim Sekreteri Hasan Basri Güzel ve Genel Teşkilatlandırma Sekreteri İlhan Özyurt Milli Gazete Ankara Bürosunda kahvaltılı sohbet toplantısına katıldı. Özelleştirme kapsamında bulunan şeker fabrikaları ile ilgili olarak önemli değerlendirmelerde bulunan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Türkiye’nin tarımı başta olmak ekonomi, istihdam, hayvancılık ve taşıma sektörüne önemli bir katma değer sağlayan fabrikalar üzerinde kamuoyunda olumsuz bir imaj oluşturulmaya çalışıldığını bildirdi. “Türkiye’de şekeri pahalı tüketiyoruz”, “Şeker fabrikaları zarar ediyor”, “Fabrikaların zararını Hazine karşılıyor”, “Fabrikalar özelleştirilirse şeker fiyatları ucuzlar” ve “Fabrikalar verimli çalışmıyor” şeklinde gerçeği yansıtmayan ifadelerle fabrikalara yönelik olumsuz bir propaganda yürütüldüğünü bildiren Gök, bu propagandanın da Türkiye’nin şeker pancarı üretiminden elini çekmesini isteyen lobiler tarafından yapıldığına dikkat çekti. Şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamında bulunmasından dolayı hiçbir şekilde teknolojik yenileme yapılmadığını anımsatan Gök, pancara yapılan tarımsal desteklerin de Avrupa’nın çok gerisinde olduğunu kaydetti. Buna rağmen Türkiye’de şekerin kesinlikle Almanya, İngiltere, Hollanda ve Polonya’dan pahalı olmadığını vurgulayan Gök, “Bu gerçeklere rağmen ‘şekeri pahalı tüketiyoruz’ diyenler bu yolla fabrikaları günah keçisi yapmaya çalışıyorlar” dedi. Diğer yandan Türkiye’de üretime yönelik fabrikaların yanında sosyal amaçlı kurulan ve bu doğrultuda çalışan fabrikaların da bulunduğunun altını çizen Gök, “Bunlar bir tarafa bırakılarak fabrikaların zarar ettiğini beyan etmenin haklı bir değerlendirme olmadığını düşünüyorum” diye konuştu. Özelleştirme, Sektörü NBŞ’nin Kontrolüne Verir Seker fabrikalarının bugünkü mantıkla özelleştirilmesi durumunda 25 şeker fabrikasının sadece 5-6 tanesinin üretimini sürdüreceğine ve geriye kalan 18-19 fabrikanın kapanacağına işaret eden Gök, bu durumda ülkedeki pancar üretiminin büyük bir darbe yiyeceğini anlattı. Ülkenin pancar üretiminden elini çekmesi durumunda sektörün tamamen NBŞ yani tatlandırıcıların kontrolüne geçeceğini dile getiren Gök, NBŞ’nin ise insan sağlığına verdiği zararların ciddi bir şekilde tartışıldığını anımsattı. Şeker-İş Sendikası olarak sektördeki özelleştirmelere kesinlikle çalışanlar açısından bakmadıklarını ifade eden Gök, şunları kaydetti: “Türkiye ne kazanacak, ne kaybedecek? Sendika olarak biz buradan bakıyoruz. Onun için Şeker-İş Sendikası olarak sektörün yeni bir yapılanma ile yoluna devam etmesini savunuyoruz ve onun mücadelesini veriyoruz. Sektör, şeker işçisi, pancar üreticisi ve devletin içinde olduğu bir yapıya kavuşturulursa bundan Türkiye kazançlı çıkacaktır” www.sekeris.org.tr 23 Şeker Özel Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök: Makale Bal Küpü Şeker Fabrikasında Sendikal Örgütlenme Nedeniyle İşten Çıkarılan Şeker İş Sendikası Üyeleri Adına Açılan Davalarda İşe İade Kararı; Örgütlenmenin Gücü Tescil Edildi Gökhan CANDOĞAN Avukat Bal Küpü Şeker Fabrikasında Sendikal Örgütlenme Nedeniyle İşten Çıkarılan Şeker İş Sendikası Üyeleri Adına Açılan Davalarda İşe İade Kararı; Örgütlenmenin Gücü Tescil Edildi Temmuz 2013 istatistiklerine göre, Türkiye’de sendikal örgütlülük oranı %8,8 oranına gerilemiştir. Çalışan sayısının 11 milyonu geçtiği ülkemizde sendikalı işçi sayısının 1 milyonun biraz üzerinde olması, ötesinde, toplu iş sözleşmesi hakkından yararlanabilen işçi sayısının daha da düşük olması, sendikal örgütlenme çalışmalarının yaşamsal önemini ortaya koyan bir veridir. 6356 sayılı yasa ile şeker iş kolundan gıda işe koluna geçen Şeker İş Sendikası, örgütlenme çalışmalarına hız vermiştir. Şeker İş Sendikası; üyesi işçilerin mevcut ve geleceğe yönelik hak ve çıkarlarını korumak, şeker başta olmak üzere gıda iş kolunda, örgütlenme hakkından yararlanamayan, henüz sendikalı olmamış işçileri Sendika çatısı altında toplamak ve Toplu İş Sözleşmesi ile (TİS) daha güvenceli bir çalışma ilişkisinden yararlandırmak amacı doğrultusunda, örgütlenmeyi asli hedefi olarak belirlemiştir. Bu çerçevede, 2012 yılında, şeker sektöründe sendikanın bulunmadığı nadir işyerlerinden olan Keskinkılıç Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ.ye ait Aksaray Şeker Fabrika- 24 şeker-iş dergisi •ocak 2014 sında (Bal Küpü Şeker Fabrikası) örgütlenme çalışmalarına başlanmış ve kısa sürede TİS yapmak için gerekli yeter sayıya ulaşılmıştır. Üyeliklerin yapılmasının ardından da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yetki için başvuruda bulunulmuştur. Başvuru sonrasında, örgütlenmenin varlığından ve içeriğinden haberdar olan işveren, sendikal örgütlenme faaliyetini engellemeye, üyeleri istifaya, üye olmayanları da Sendikadan uzak durmaya zorlamaya başlamıştır. Sendikal örgütlenmeyi kırmaya dönük tüm hukuka aykırı stratejileri uygulamaya koyan işveren, pek çok çalışanı, değişik gerekçelerle işten çıkarmış, çalışmaya devam edenlerin çalışma koşullarını zorlaştırmış, bir kısım çalışanları da istifaya zorlamıştır. Şeker iş Sendikası, haksız bir şekilde işten çıkarılan işçilerin tamamı adına Aksaray İş Mahkemesinde işe iade davaları açmıştır. 2012 yılında bu yana devam eden bu davalarda, işten çıkarmaların sendikal örgütlenme nedeniyle gerçekleştiği tezi mahkemeye kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Nitekim; yetki için Bakanlığa başvuru yapılan 29.06.2012 tarihinde fabrikada çalışan 365 işçiden 209’u sendika üyesi iken, 23.05.2013 tarihi itibariyle çalışan 274 işçinin sadece 37’si sendikalı üyesidir. Yani, işveren, bu süreçte kayıt ve incelemelere göre 127 işçinin sendikaya üye olduğu, 112 işçinin sendika üyeliğinden istifa ettiği, sendika üyesi olmadığı halde 39 işçinin de üye olan işçiler gibi işveren tarafından temin edilen araçla notere gönderilerek üyelikten istifa ettikleri, üyelikten istifa eden işçilerden işten çıkarılan olmadığı anlaşılmıştır” diyerek, sendikal nedenlere dayalı haksız/hukuka aykırı/kötü niyetli işlemleri örneklemiştir. Tüm bu hususların ele alındığı yargılamalar sonucunda, Aksaray İş Mahkemesinin 25.12.2013 tarihli kararları ile, iş akitlerinin feshine dair işveren işlemlerinin geçersizliği ile işçileri işe iadelerine hükmedilmiştir. Bunun yanında, fesihlerin sendikal nedenle yapılmış olması gözetilerek, işe başlatmama tazminatı bir yıllık ücret tutarında belirlenmiştir. 6356 sayılı yasa ile, sendikal örgütlenme hakkının kullanımını fiilen zorlaştıran uygulamaların önüne geçilmek istenmişse de, uygulamada işverenler, sahip oldukları gücü olumsuz bir şekilde kullanarak temel insan haklarından olan örgütlenme hakkını işlevsiz kılmaya devam etmektedirler. İş akitleri eylül ayında feshedilen çalışanlarla ilgili dava süreci Aralık 2013’de sonuçlanabilmiştir. Bu arada, işveren, sendikanın yetkisine de itiraz etmiş, hukuki boşlukları kullanarak dava sürecini uzatmış ve hakkın kullanılmasını engellemeye çalışmıştır. Tüm bu hususlar, Sendikalar için hayatı önem taşıyan örgütlenme çalışmalarının ciddi bir zaman, emek, özveri ve mücadele gerektirdiğini göstermektedir. Demokrasinin temel taşlarından birisi olan sendikalar, sadece kendi varlıkları için değil, tüm kurum ve kurallarıyla oturmuş bir demokrasi için de mücadele etmektedirler. Üretimin en önemli katma değerlerinden birisi olan çalışan haklarının tanınması, toplumsal barış için de vazgeçilmez önemdedir. 2014 yılının, Şeker İş Sendikası açısından, yeni örgütlenmelerle birlikte güçlenen bir sendikacılık mücadelesi getirmesi dileğiyle.. www.sekeris.org.tr 25 Makale bir yıllık bir süre içinde hem toplam çalışan sayısında ciddi bir azaltmaya gitmiş hem de işçilerin büyük bir çoğunluğunu sendikadan istifa etmeye zorlamıştır. Sendikal örgütlenmenin en yoğun olduğu “meydan” biriminde çalışanların sendikadan ayrılmaya yanaşmamaları üzerine, meydan biriminde çalışan sendikalı işçilerin tümünün iş akdi feshedilirken, sendikadan istifa eden meydan birimi çalışanları fabrikanın başka birimlerine kaydırılarak çalıştırılmaya devam edilmiştir. Fabrikada, sendikalı işçilerle sendikalı olmayan işçiler veya sendikadan ayrılmayı kabul eden işçiler arasında yapılan ayrımcılık uygulamaları bunlarla sınırlı olmayıp, aylıklara yapılan artışlarda sendikalı işçilerle diğerleri arasında bariz bir ayrımcılık yapılmıştır. Sendikalı işçilere çok düşük artış yapılırken, sendikalı olmayan veya işverenin baskısı/isteği üzerine sendikadan ayrılmayı kabul eden işçilere yüksek artışlar yapılmıştır. İşveren bu tasarrufları ile, sendikalı işçiler ile sendikalı olmayan işçiler arasında hukuka aykırı ayrımcılık yapmış, gerçek iradesinin sendikal örgütlenmeyi engellemek, cezalandırmak olduğunu ortaya koymuştur. Yargıtay 22.Hukuk Dairesinin 14.02.2011 tarih ve 2010/8031 E. 2011/3223 K. sayılı kararında, ..Sendika özgürlüğü olarak belirtilen sendikaya üye olma ve sendikal faaliyette bulunma hakkı, normatif dayanağını anılan hükümlerden almaktadır. Sendika özgürlüğü kavramı geniş bir kavram olup, işçinin sendika kurma özgürlüğünü kapsadığı gibi, sendikaya üye olma, üye olmama, üyelikten çekilme ve yasal sınırlar içinde sendikal faaliyetlere katılma, sendikal örgütlenmede bulunma özgürlüğünü de içerir. İşverenin fesih hakkını işçinin sendikal hak ve özgürlüklerinden yararlanmasını engellemek amacı ile kullanması fesih hakkının kötüye kullanılmasının en önemli örneğidir. İşçinin Anayasa ve yasadan kaynaklanan bu hakkını kullanması nedeni ile iş sözleşmesinin feshedilmesi, sendikal sebeple fesih olarak tanımlanmaktadır. Sendikal faaliyetlerde öncülük yapma yanında, üyelikten sonraki süreçte, sendikanın yetki için başvurması, işverenin sendikanın yetki almaması için bir takım tedbirler alması, örneğin yeni işçi alması, sendika üyeliklerinden istifa edenlerin çıkarılmaması, sendikanın yetki almasının sonuçsuz bırakılması gibi olgular sendikal sebep için örnek teşkil etmektedir. Dosya içeriğine göre davalı işyerinde sendikal örgütlenmenin Nisan 2009 ayı başında başladığı, davacı ve bir kısım işçilerin sendika üyeliği için evraklarını hazırladıkları ve sendikal örgütlenmede öncülük yaptıkları, bu aşamada işverenin 14 ve 15.4.2009 tarihinde davacı dahil birkaç işçinin iş sözleşmesini “ekonomideki daralma nedeni ile siparişlerin azalması ve üretimin düşmesinin çalışan sayısında indirime gidilmesi” gerekçesi ile feshedildiği, takip eden süreçte 15 Nisan tarihinden sonra üye olan sendika üyesi işçilerin işten çıkarıldığı, keza Eylül 2009 ayında da sendika üyesi olan bir kısım işçilerin iş sözleşmeleri süresinin sona ermesi nedeni ile feshedildiği, Şeker Özel Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök: “Şeker Sektörü İşgal mi Edilmek İsteniyor?” Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, son günlerde şeker sektörüne ilişkin yazılı ve sanal basında başlatılan linç kampanyasına yönelik bir basın açıklaması yaptı. Gök’ün açıklaması şöyle: 26 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Son günlerde yazılı basında Türkiye Şeker Fabrikalarının yüksek maliyet ve tam kapasite çalışamamaktan ötürü zarar eden bir kurum olduğu iddialarının yer aldığı bir takım dayanağı olmayan, mesnetsiz haberlere muhatap olmaktayız. Amacı sadece ve sadece Türk şeker sektörünü baltalamak olan bu tür gerçek dışı ve “yönlendirici” haberler, şeker fabrikalarının 24 saat çalıştığı bir kampanya döneminde, kamuoyunu ve siyasi çevreleri yanlış bilgilendirerek, ülkemizde pancardan elde edilen şeker üretimi ve sanayisini yok etmeye yönelik küresel şeker kartelleri tarafından öteden beri sürdürülen karalama çalışmalarının bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür girişimler çileli Türk pancar üreticisi, işçisi ve sektörden ekmek yiyen milyonlarca insana ihanetle eşdeğerdir. Ülkemizde pancar sektörünün, milli çıkarlarımıza ters düşen uluslararası dayatmalarla çok uluslu şirketlerin oluşturdukları tekeller aracılığıyla çökertilmeye çalışıldığı artık gün gibi ortadadır. Türkiye’nin dünyanın 10. büyük ekonomisi olma yolunda gayret gösterdiği bir dönemde Türk Şeker Sektörü, tarladaki üreticisinden işçisine, ihra- kımızın kafasını karıştırma gayreti içerisine giren Şeker Kurulu, dünyada en pahalı yüksek fruktozlu mısır şurubunu (NBŞ) tüketen ülkenin, şeker tekellerinin yüzde 300-400’lere varan oranla insaf dışı kâr ettiği ülkenin Türkiye olmasına neden sessiz kalmaktadır? Aralarında Almanya, Fransa, Hollanda İngiltere gibi birçok Avrupa ülkesinin üyesi bulunduğu kısa adı CAP olan Avrupa Ortak Tarım Reformu, şeker pancarını ve şeker sektörünü stratejik bir sektör olarak görerek en az 10 yıl daha destekleme kararı alırken, halleri yukarıda aktarılan kurumların kılavuzluk görevini üstlendiği ülkemiz pancar tarımı ve şeker sektörünü kim destekleyecek ve teşvik edecektir? Bir taraftan ülkemiz ekonomisine 3 milyar dolar katma değer sağlayan, binlerce hanenin ekmek kapısı olan, nakliye sektöründe 25 milyon ton iş hacmi oluşturan, besicisinden kozmetik sektörüne, yakıt sektörüne kadar sınırsız imkanlar getiren, her şeyden önemlisi gıda güvencesi, gelir sürekliliği ile stratejik bir sektör olan pancar sektörü, diğer yanda ise birkaç küresel şirketin ring kenarındaki bir koltuktan yönettiği NBŞ sektörü. 21. Yüzyılın yıldız ülkesi olmaya aday Türkiye, potansiyelini yanlış tercihlerle yok etmemelidir. Mazeret değil, marifet üretmenin yolu; modelden modele geçiş değil, ülke ve dünya gerçekleriyle örtüşen kamu-çalışan ve üretici işbirliğiyle sektörün yeniden şahlandırılmasıdır. Şeker-İş Sendikası, sorumlu toplumsal sendikacılık anlayışı çerçevesinde, gerçekleri söylemeye ve takip etmeye devam edecektir. Şeker-İş Sendikası varoldukça gerçekler karartılamayacak, Şeker İş Sendikası varoldukça yalanlar çoğaltılamayacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyururuz… www.sekeris.org.tr Şeker Özel catçıdan taşıyıcısı ve besicisine kadar birçok sektörü desteklerken, ülkemizin gelişmesinden ve kalkınmasından rahatsızlık duyan ve yattığı yerden kasasını doldurma hevesindeki bazı çevreler şeker sektörünü önemsiz ve etkisiz göstererek başta hükümet üyeleri ve Sayın Başbakan olmak üzere halkımızı ve bu sektörden ekmek yiyen milyonlarca insanı hafife almakta ve küçümsemektedir. Üretimden çok satışla ilgilenen ve şeker sektöründeki gelişmelerden bihaber olan Özelleştirme İdaresi ise küresel lobilerle omuz omuza vererek ekmeğini yediği topluma sırt çevirmiştir. TÜRKŞEKER, yıllardan bu yana Özelleştirme İdaresi’nin kötü yönetiminin bir sonucu olarak hak ettiği konuma bir türlü ulaşamadığı gibi Şirket ve çalışanlar sürekli olarak demoralize edilmek istenmektedir. İllüzyonist olmaya gerek yoktur. Amacı üretmek değil bir an önce ve ne pahasına olursa olsun satmak olan bir kurum yönetiminde TÜRKŞEKER’in başarıya ulaşma şansı yoktur. Şeker sektöründe, ne yazık ki, bilenlerin üzülerek seyretmek zorunda bırakıldığı, oyun içinde oyun sergilenmektedir. TÜRKŞEKER’i taşıyamayan Özelleştirme İdaresine, sektörü anlamaktan uzak Şeker Kurulu üyeleri de eklendiğinde, durumun vehameti ortaya çıkmaktadır. Gerçek dışı bilgi ve yorumlara dayalı raporlarla Şeker Kanunu’nda olumsuz değişikliklerin peşine düşen, varlığını borçlu olduğu sektörün gerçek temsilcilerini dışlamaya yönelik girişimlerde bulunan Kurul, Türk şeker camiasının gözünde anlam ve değerini yitirmiştir. Görülen o ki Türk Şeker Sektörü dört bir taraftan işgal edilerek imha edilmek istenmektedir. Bu arada, sormak istiyoruz; Şeker fabrikalarının bütçeye yük olduğu, şekerin yüksek fiyatlarla tüketiciye sunulduğu iddiasıyla hal- 27 Makale Çalışma Hayatında Kadın Aysun KONAKOĞLU Özel Kalem Müdürü 21. yüzyıl dünya ve ülkemiz için bir çok alanda farklılıkların yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. Bulunduğumuz coğrafyada hızla esen değişim rüzgarlarıyla birlikte yeni bir dünya düzenine doğru ilerlemekteyiz. Bu süreç hiç şüphesiz en çok kadınları ve çocukları etkilemiştir. Yaşadığımız zaman diliminde kadınlar, çalışma yaşamı başta olmak üzere hayatın tüm alanlarında yer almaya başlamıştır. Bu noktada kadınların korunduğu, hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmadığı, sosyo-ekonomik açıdan kendilerini güvende hissettiği kuvvetli yeni bir düzene ihtiyaç vardır. 28 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Kadınının toplum içerisindeki yeri ve önemi azımsanmayacak kadar büyüktür. Kadınlar tarihsel süreç içinde, her dönem koşul ve niteliklere göre değişen biçim ve konumlarda çeşitli ekonomik faaliyetlere katılmışlardır. Ancak kadınlar gerçek anlamda ilk kez sanayi devrimi ile birlikte ücretli olarak ve işçi statüsünde çalışma hayatı içinde yer alabilmiştir. Türkiye’de ise kadınların tarım ve ev dışındaki çalışma hayatına girmesi 20.Yüzyılın başlarında yaşanan savaşlar nedeniyle erkeklerin azalan işgücü oranını desteklemek zorunluluğu ile başlamıştır. Ülkemizde dünya eğiliminin tersine 1950 yılından başlayarak 2004 yılına kadar kadınların işgücüne katılım oranları sürekli düşüş göstermiştir. 2004 yılı ile başlayan kırılma noktası sonrası bu ivme değişmiş, kadınların iş hayatına katılımında artış görülmeye başlanmıştır. 2004 yılında yüzde 25,4 olan kadın işgücü oranı, 2010 yılında yüzde 27,6’ya, 2012 yılında ise yüzde 29,5’e yükselmiştir. Ancak, kadınların çalışma hayatında daha fazla yer almaları, kadın istihdamının arttırılması ve iş gücüne katılımlarının sağlanması için yapısal uygulamalara halen gerek duyulmaktadır. Makale Kadının çalışma hayatına bağımsız bir şekilde girmesini sağlayan en önemli anahtar eğitimdir. Kadınların yeterli düzeyde eğitim oranına ulaşamaması, iş yaşamında sosyal güvencesiz, düşük statü ve gelirli işlerde çalışmak zorunda kalmalarına neden olmaktadır. Bunun yanında toplumda kadına biçilen roller ve etrafında şekillenen aile ve sosyal ortam kadının işgücüne katılmasını etkilemektedir. Özellikle ülkemizde geleneksel olan ataerkil toplum yapısının kadınların üzerine kurduğu baskı eğitim almalarını zorlaştırırken, cinsiyet tercihi nedeniyle çalışma hayatına geçişlerini sınırlamaktadır. Anayasa başta olmak üzere gerek ulusal mevzuat gerekse ülkemizin imzaladığı uluslar arası sözleşmeler kadın erkek ayrımcılığını yasaklasa da uygulamada cinsiyet tercihine yönelik yaptırımlar maalesef halen devam etmektedir. Bu eşitsizlikler toplumsal ve kültürel olarak üretilen güç ilişkilerinin yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözkonusu etkileşim, kadınların iş gücüne katılımını engellemekte, daha da önemlisi pozitif ayrımcılığa neden olmaktadır. Kırsal alanda faal olan ve iş gücüne dahil edilen kadınlar büyük şehirlere göç ettiklerinde ise yeterli eğitim ve mesleki bilgi- beceriye sahip olmaması nedeniyle iş gücüne katılmamakta ve büyük oranda ev hanımı olarak kalmaktadır. Bunun yanında kadınlar çalışma hayatında erkeklere nazaran daha fazla kayıt dışı çalışmaktadır. Düşük ücret, sosyo-kültürel engeller, cinsiyet ayrımı, çocuk ve yaşlı bakımı gibi kamusal destek ve hizmetlerin azlığı kadının bireysel düzeyde çözmesi gereken problemler olarak dikkat çekmektedir. Bu durum, kadının geleceğe yönelik beklentilerini azaltarak iş gücüne katılım oranını düşürmektedir. Türkiye’de 1963 yılında başlayan Planlı Kalkınma Döneminde kadınlara yönelik düzenlemelere çok fazla rastlanmamaktadır. 1990-1994 yıllarını kapsayan Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında ilk kez toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınlarla ilgili politikalar ayrı başlık altında yer almıştır. Yapılan değişiklikler ve uygulamalar, kadın istihdamına yönelik artış sağlamasına rağmen çalışma hayatında bir iyileşme getirmemiştir. Günümüzde ise 2014-2018 dönemini kapsayan 10. Kalkınma Planına bakıldığında, başta gençler ve kadınlar olmak üzere iş gücüne katılım ve istihdamın arttırılması, kadınların karar alma mekanizmalarında daha fazla yer almaları, eğitim ve beceri düzeylerinin yükseltilmesi, aile ve iş yaşamının uyumlaştırılması, kreş ve çocuk bakımı hizmetlerinin yaygılaştırılması gibi hedefler belirlenmiştir. Bunların yanı sıra kadınların işgücüne katılım oranının yüzde 34,9 yükseltilmesi de amaçlanmaktadır. Tüm bu hedefler belirlenirken, eşitliği ön planda tutan, kalkınma ve çağdaşlık önceliği bulunan bir yol haritası eşliğinde hareket edilmesi zorunludur. Aksi durumda sağlıklı ve modern bir toplumdan bahsetmek mümkün değildir. Kadınların çalışma hayatında daha fazla yer almaları, kadın istihdamının arttırılması ve iş gücüne katılımlarının sağlanması için yapısal uygulamalara halen gerek duyulmaktadır. Bu noktada, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, “Daha esenlikle, daha dürüst olarak yürüteceğimiz yol vardır. Bu yol, Türk kadınını çalışmamıza ortak yapmak, ilmî, ahlâkî, sosyal, ekonomik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekleyicisi yapmak yoludur.” sözlerindeki yaklaşımından çıkartılması gereken dersler vardır. Ülkemizde sosyal sorumluluk algısının yerleşmesi gerekmektedir. Ülkemizde gerçekleştirilen yapısal değişikliklerin yanı sıra kadınlar öncelikli olarak kendileri için görünür olmaya, çalışma hayatında kendilerini göstermeye sendikal örgütlenme oranlarını arttırarak başlayabilirler. Türkiye’de kadınların sendikal örgütlenme oranları oldukça düşüktür. Oysa ki toplumsal yapı içerisinde güçlü bir sosyal taraf olan sendikalar çalışanların yaşam standartlarının korunması ve geliştirilmesinde, çalışma hayatında adalet ve eşitliğin sağlanmasında ve ekonomik sosyal hakların iyileştirilmesinde önemli bir etkendir. Sendikal üyelik çalışma hayatında kadına koruma kalkanı oluşturmaktadır. Daha yaşanası bir dünya ve çalışma hayatı için, kadınlarımız sendikaların hayatlarını değiştirmelerine izin vermelidir. Kaynak: çsgb.çalışmadünyasıdergisi www.sekeris.org.tr 29 Şeker Özel Şekerin Geleceği Londra’da Konuşuldu Uluslararası Şeker Örgütü (ISO) ile Dünya Pancar ve Kamış Üreticileri Birliği’nin (WABCG) istişare toplantısı İngiltere’nin başkenti Londra’da yapıldı. Toplantı sonunda gerçekleştirilen WABCG’nin Genel Kurulu’nda Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, ittifakla yeniden yönetim kuruluna seçildi. Beş kıta ve 87 ülkeden şeker sektörünün temsilcileri 25-28 Kasım tarihleri arasında Londra’da gerçekleştirilen iki büyük organizasyonda bir araya geldi, şekerin geleceğini konuştu. 3 gün boyunca şeker sektörünün görüşüldüğü Londra’da, ilk gün Uluslararası Şeker Örgütü (ISO) ile Dünya Pancar ve Kamış Üreticileri Birliği’nin (WABCG) istişare toplantısı yapıldı. Sektördeki mevcut durum ile fırsat ve tehditlerin görüşüldüğü istişare toplantısının ardından, WABCG’nin Genel Kurulu gerçekleştirildi. WABCG’nin önümüzdeki 3 yıl için yeni yönetiminin belirlendiği Genel Kurul’da Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, Hollanda, Fransa, ABD başta olmak üzere çok sayıda ülkenin üretici birlikleri tarafından aday gösterildiği seçimde ittifakla yeniden Yönetim Kuruluna seçildi. Organizasyonun ikinci ve üçüncü gününde ise şeker sektörünün tarımsal üretimden sanayisine kadar tüm aktörlerinin bir araya geldiği ve 66 ülkeden yaklaşık 450 temsilcinin katıldığı Uluslararası Şeker Örgütü (ISO) semineri gerçekleştirildi. ISO Zirvesi’nde Londra’da sadece şeker sektörünün değil, gıda sanayicilerinin, enerji devlerinin, finans dünyasının da bu organizasyon vesilesiyle bir araya geldiğini belirten Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, Konya Şeker’in 5 ana sektörde faal olduğunu ve enerjiden, tohuma, kimya sanayinden gıdaya dünya devleriyle istişare etme fırsatı buldukları- 30 şeker-iş dergisi •ocak 2014 nı vurguladı. “Faal olduğumuz sektörlerde dünya ile durumumuzu kıyasladık, onlarda olup bizde olmayanlar konusunda neler yapabileceğimizi konuştuk” diyen Başkan Konuk, “Örneğin dondurulmuş parmak patates konusunda tüketici baskısıyla gelişen ve Avrupa’da sadece 1-2 ülkede sanayi uygulaması aşamasına geçen üretim trendine hakim olduk. Bizim ham yağ yatırımımızla da entegre olacak bu yeni mamul ürün tekniğini uygulamak için ilk adımları attık” dedi. “Gelişmiş ülkeler şeker pancarına yatırım yapıyor” Üç gün boyunca toplantılarda konuşmaların ve konuşmacıların seçtiği konuların arasında şekerin direkt konuşulmadığını belirten Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk şöyle devam etti: “3 günde 20’ye yakın sunum yapıldı, onlarca kişi soruları ve yorumlarıyla bu organizasyona katkı verdi. Bu 20 sunumda doğrudan şekerin konuşulduğu oturum sayısı bir elin parmaklarını, soru ve yorumlarıyla katkı yapanlardan doğrudan şekeri, şeker pancarını ve kamışını konuşanların sayısı iki elin parmaklarını geçmedi. Ne konuşuldu, ağırlıklı olarak enerji ve şeker ilişkisi konuşuldu, tüketim eğilimleri ve gelişen, değişen hassasiyetler konuşuldu. Mesela ABD pazarında pancar ve kamış şekerine alternatif olarak kullanılan tatlandırıcıların tüketici baskısı nedeniyle hızla gıda ve içecek sanayinde kullanımının azaldığı belirtildi. Mesela artık ürün içeriklerinde tek bir sınıflama ile şeker yazılmasına müsaade edilmediği konuşuldu. Yani alternatif tatlandırıcıların pancar şekerini çağrıştıracak şekilde genel bir ifadeyle mamul ürün ambalajına yazdıkları ‘şeker’ ibaresi artık yeterli görülmüyor gelişmiş ülkelerde. Ne şekeri olduğunun da belirtilmesi isteniyor. Mesela pancar şekerinin alternatifi olarak gıda sanayine giren şeker benzerlerinin modası gelişmiş ekonomilerde artık geçti. Tüketicinin sağlık bedeli ödediği ve sadece sanayicisine kazandıran ucuz alternatif tatlandırıcı dönemi şimdi gelişmiş ekonomilerde kapanıyor. Gıdada artık “AB 2017’den sonra şeker kotalarını kaldıracak.” Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, toplantıda şeker pancarının öneminin bir kez daha net bir şekilde açıkça ortaya çıktığını ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti: “Biz şeker sektöründe ön sırada koşarız ve o ipi göğüsleriz. Pancara atıp tutanları Londra’daki toplantı ve o toplantıda paylaşılan rakamlar, trendler bir kez daha tekzip etti. Mesela AB 2017’den sonra şeker kotalarını kaldıracak. İthalatçı olmak için yapmıyor bunu, 10-15 yıl önceki ihracatçı pozisyonuna tekrar gelmek için yapıyor. Neyle yapacak pancar ile yapacak. Bugün hektara şeker verimleri 11-12 ton. Konya Şeker’in rakamları onlardan daha iyi. Bu verimi onlar 2020’de 20 tona çıkarmanın planını yapmışlar. Biz onlardan da iyi olabiliriz. Onlar işletme ölçeğini sert rekabete hazırlıyor, bizim de önümüzde Özelleştirme gibi altın bir fırsat var. AB’nin paylaştığı rakamlar ortada. Resmin bütününe bakmak lazım. 2000’li yılların başında AB şeker reformunu gündeme getirdiğinde AB’nin pancar şekerinden çekilmeye hazırlandığı yorumları yapılmıştı. Bugünkü rakamlar o yorumları tekzip etti. Bugün de 2017 konuşuluyor. Yine bir kare üzerinden konuşuluyor. Resmin büyüğünü görmemiz lazım. AB üst sınırı belli olan iç pazarı hedeflemediği, dış pazarlarda da etkin olacağı bir döneme adım atacağı için kotaları kaldırıyor. Yani on sene önce pancar şekeri sektöründen vazgeçiyor denilen AB, 15 sene önceki dünyanın büyük ihracatçısı konumuna yeniden ulaşmak için kotaları kaldırıyor. Tarımsal üretimde ve işletme ölçeğinde verim problemini çözüp 17 yılda yaklaşık 100 milyon ton büyüyecek dünya şeker pazarından daha çok pay almak için kotaları kaldırıyor. Kendisini iç pazarla sınırlamadığı için kotaları kaldırıyor. Kamış şekeri ile rekabette AB bir problem görmüyor, hatta diğer alternatif tatlandırıcılarla rekabette de 2020’de ulaşacağı verimlilik rakamları çerçevesinde bir problem görmüyor. Bu rekabet gücünü tescilleyen rakamlar da mevcut. Örneğin, kamış şekeri ile rekabette ABD’nin güneyi, Brezilya’nın kuzeyinin önüne geçmiş. Bunlar önemli veriler. Ancak daha da önemlisi var. 2030 yılında, yani 17 sene sonra dünyadaki şeker talebinin 80 milyon ton ile 100 milyon ton arasında artacağı tahmin ediliyor. Yani dünya pazarı yüzde 50’nin üzerinde büyüyecek. Şeker hem gıda sektörünün, hem de enerji sektörünün büyüyen talebine cevap vermeye çalışacak. İç pazarı büyütmeye ve o pazarın dışındaki fırsatları ıskalamamaya çalışanlara çelme takmaya çalışmamak kaydıyla istenilen seviyeye ulaşabiliriz. Türkiye, enerjinin de merkezine oturacak şeker sektörüne iç pazar penceresinden bakamaz, bakmamalı. Fotoğrafın bütününe bakmalıyız, bakabilmeliyiz. Ortada 17 senede 100 milyon ton büyüyecek bir pazar var. Bu trend ortadayken Türkiye’nin tereddüt etmeyeceği tek konu pancar üretiminin ve şeker fabrikalarının üretime devamıdır. Bizim tarihi yükümlüğümüz 100 milyon ton büyüyecek pazardan pancar üreticisine, ülkemiz çiftçisine ve ülkemiz ekonominse alabildiğimiz kadar büyük pay almaktır.” www.sekeris.org.tr 31 Şeker Özel başka eğilimler güçleniyor. Dünya hem ağız tadını korumak istiyor, hem de o tadın yani şekerin kaynağının sağlık için tehdit oluşturmasını istemiyor. Tüketici, hem ağız tadı hem de sağlıklı gıda için doğal şekeri yani pancar ve kamış şekerini teminat olarak görüyor. Gelişmiş ekonomiler şeker pancarı ve kamışını sadece güvenilir gıda için teminat olarak görmekle kalmıyor, şeker pancarı ve kamışına dünyanın geleceği için de büyük yatırım yapıyorlar. Çevre sorunlarının çözümünden enerji arzına kadar şeker sektörünü bir çıkış yolu olarak görüyorlar. Mesela, biyoyakıtların artan pazar payı ve kullanımı artık kimse için, ülkemiz için de yeni bir şey değil. Şimdi gelişmiş ekonomiler, hatta büyük petrol üretici ülkeler bile şekeri fosil kaynaklar yerine ikame edecek çözümlere yoğunlaşmış durumda. Sadece ulaştırma yakıtı olarak görmüyor gelişmiş ekonomiler şekeri. Elektrik olarak da görüyor, plastik olarak da görüyor. Mesela, dünya enerji devlerinin şekere ilgisi artarak sürüyor, dev markalar gıda ambalajlarında hammaddesi şeker olan biyoplastik ambalajları refah seviyesi yüksek ülkelerin pazarlarında kullanmaya başladı. Sadece gıda sanayi değil çeşitli firmalar otomotiv sanayinde, elektronik sanayinde, şampuan şişelerinde biyoplastik kullanmaya başladı. Bunu niçin yapıyor dünya; birincisi pancarın ve kamışın rekabetçi bir ürün olduğunu, bu ürünlerin rekabetçi yapısının güçlendirilebileceğini, hatta petrolle bile rekabet edebileceğine inanıyorlar. Bu rekabeti sadece fiyat maliyeti ile de değerlendirmiyorlar, dünya maliyetini de hesap ediyorlar. Yani çevre maliyeti, sağlık maliyeti hesap ediliyor.” Şeker Özel Total ve BP’den Şeker Pancarına Büyük Yatırım Şeker sektörünün temsilcileri, finans kesimi ve enerji şirketlerinin katılımıyla 25-28 Kasım tarihlerinde Londra’da gerçekleşen organizasyondan sektörümüze ilişkin ortaya konan tespitler dikkat çekmektedir. Yapılan değerlendirmeler çerçevesinde çevre sorunlarının çözümünden enerji arzına kadar şeker sektörü bir çıkış yolu olarak görülmekle birlikte gelişmiş ekonomiler, hatta büyük petrol üreticisi ülkeler dahi şekeri fosil kaynaklar yerine ikame edecek çözümlere yoğunlaşmış durumdadır. Şekeri sadece ulaştırma yakıtı olarak değil; elektrik, plastik vs olarak da gören dünya enerji devleri TOTAL ve BP’nin şekere olan ilgisi artarak sürmektedir. Biri aldığı şeker fabrikalarıyla biyorafineriye doğru önemli mesafe kaydetmiş, diğeri biyoplastik üretimi konusunda şekere yönelmiştir. Kimisi biyogazda kimisi elektrik üretiminde şekeri bir çıkış kapısı olarak görmektedir. Dünyanın dev markaları, Coca-Cola, Pepsi, Heinz, Danone gibi markalar gıda ambalajlarında hammaddesi şeker olan biyoplastik ambalajları refah seviyesi yüksek ülkelerin pazarlarında kullanmaya başlamıştır. Sadece gıda sanayi değil, Toyota, Nokia, P&G gibi firmalar otomotiv sanayinde, elektronik sanayinde, şampuan şişelerinde biyoplastik kullanmaya başlamıştır. Bunun içindir ki, dünyada pancarın ve kamışın rekabetçi bir ürün olduğunu, bu ürünlerin rekabetçi yapısının güçlendirilebileceğini, hatta petrolle bile rekabet edebileceğine inanılmaktadır. Bu rekabet sadece fiyat maliyeti ile değil, dünya maliyeti (çevre+sağlık maliyeti) ile de hesap edilmelidir. Görülen odur ki, Uluslar Arası Şeker Örgütü (ISO) İle Dünya Pancar ve Kamış Üreticileri Birliği (WABCG) İstişare Toplantısı’ndan edinilen izlenimlerine göre, “şekerin sadece şeker olarak değerlendirilmediği” ortaya konmuştur. 32 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Gülara ÜNAL Toplu İş Sözleşmesi Uzmanı İşçiler arasındaki barış ve huzur ortamını inşa eden, ortak çıkarlar etrafında birlik ve güç oluşturmalarını sağlayan önemli kurumlar arasında yer alan sendikalar, 1970’li yıllara kadar toplu iş sözleşmeleri aracılığı ile çalışanlar adına gerçekten pek çok kazanımlara imza atmışlardır. 1970’ten sonra, gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede, emeğin haklarını gerileten koşullara bağlı olarak ciddi bir güç ve güven kaybına uğramışlardır. Yıllar itibariyle, uygulanan neo-liberal politikalar, istihdam ilişkilerindeki belirsizliğin artışı ve güvensizlik, işverenlerin davranışları ile sendikaların yapısı ve özellikleri gibi pek çok nedenden ötürü dünyada ve ülkemizde sendikalar güç kaybetmiştir. Bunun en önemli göstergesi şüphesiz ki sendikaların yeni üye kazanma, mevcut üyelerini koruma ve üyelerini harekete geçirme kapasitelerinin zayıflamış olmasıdır. Bu durum, çevrimsel hareketler, işgücü piyasasında meydana gelen değişimler, işverenlerin sendika karşıtı taktik ve stratejileri, hükümetlerin tutumu, yasalar, sendikaların örgütlenme stratejileri, taktikleri ve yapıları gibi çok geniş faktörler ağı ile açıklanabilir. Ancak, bütün bunların yanında sendikal örgütlenmenin öznesi olan işçilerin sendikalara yönelik anlayışlarının da önemli olduğu ifade edilmelidir. Yakın geçmişin yanı sıra, ülkemizde son dönemde çalışma hayatını yakından ilgilendiren pek çok gelişme yaşanmaktadır. Bunlar arasında sendikaları yakından ilgilendiren en önemli husus, 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 07.11.2012 tarihinde yürürlüğe girmesi ve ardından 9 Temmuz 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Sendika Üyeliğinin Kazanılması Ve Sona Ermesi İle Üyelik Aidatının Tah- sili Hakkında Yönetmelik” hükümleri gereği, sendika üyelik başvurusu, 7 Kasım 2013 tarihi itibariyle e-Devlet Kapısı üzerinden yapılıyor olmasıdır. Noter şartının kalkması ile birlikte üyeliklerin elektronik ortamdan yapılması üyeliklerin belirli bir düzen içerisinde takibini de sağlamaktadır. Sendikalar için tehdit oluşturabilecek unsurların da yer aldığı bu sistem amacına uygun ve doğru kullanılabildiği takdirde bu tehditleri aynı zamanda fırsatlara çevirebilecek niteliktedir. Önümüzdeki süreçte aynı işkolunda faaliyet gösteren sendikalar arasında üye kazanımları açısından rekabet ortamı yaratacak olan bu yeni sistemde, nasıl ki üyelikler internet üzerinden yapılabiliyorsa, istifalar ile farklı sendikalara üyeliklerde yine internet üzerinden yapılabilmektedir. Bilindiği üzere ülkemizde pek çok sendika işkolu barajının altında kalma riski ile karşı karşıyadır. Sendikal örgütlenme oranı Ocak 2013’te yüzde 9.21 iken, Temmuz ayı istatistiklerinde yüzde 8.88’e gerilemiştir. Temmuz istatistiklerine göre Türkiye’de toplam işçi sayısı 11 milyon 628 bin iken sendikalı işçi sayısı ise sadece 1 milyon 32 bindir. 100’ü aşkın sendika içerisinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi alması için gerekli yüzde 1 işkolu barajını geçen sadece 44 sendika bulunmaktadır. Rakamsal veriler bu şekilde iken, işkolu barajının altında kalan ve toplu iş sözleşmesi yapma hakkını elde edemeyen pek çok sendikanın yer aldığı ülkemiz çalışma hayatı düzenimde, ne yazık ki koşullar her geçen gün sendikasızlaştırmanın artması yönünde eğilim göstermektedir. Sendikalar var olma mücadelesinin yanı sıra, çalışma hayatını yakından ilgilendiren esnek çalışma ve taşeronlaşma uygulamaları gibi pek çok sorun ile de mücadele etmektedir. 6356 Sayılı Kanunun hayata geçirilmesi ile birlikte gıda işkolunda faaliyetlerini sürdürecek olan Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası örgütlü bulunduğu işyerlerinde üyelerinin haklarını koruyan, daha iyi koşullarda çalışmalarına olanak sağlayan ve çalışma hayatlarının güvencesi olan toplu iş sözleşmelerinde yeni iş kolunu düzenleyecektir. Şeker Sanayi’nin maruz kaldığı sorunların çözümü noktasında yıllardır gerek meşru gerekse hukuki her türlü yola başvuran ve elde ettiği başarılarla adından söz ettiren Şeker-İş Sendikası Şeker Sanayi’nin var olması adına her türlü mücadeleyi vermiştir. Yarım asırlık geçmişinde yer alan başarılarına 2014 yılında, örgütlenme alanında da yenilerini ekleyecek olan Şeker-İş ve şubeleri gıda sektörünün öncü sendikası olmak için emin adımlarla yoluna devam edecektir. www.sekeris.org.tr 33 Makale Yeni Dönemde Örgütlenmenin Önemi ve E-Devlet Uygulamaları Makale Avrupa Birliği İlerleme Raporu’ndan Tarım ve Gıda Sektörü Değerlendirmeleri Mehtap AKSUNGUR AR-GE Müdürü Ülkemizin AB üyeliğine hazırlık sürecinde Avrupa Komisyonu; arkamızda bıraktığımız 2013 yılına ilişkin AB İlerleme Raporu ile, analiz ve değerlendirmelerini yinelemiş bulunmaktadır. Avrupa Komisyonunun Konseye ve Avrupa Parlamentosuna düzenli olarak sunduğu önceki raporlardaki yapı takip edilmekle beraber, söz konusu Rapor’da ülkemiz ve AB arasındaki ilişkilerden üyelik için karşılanması gereken siyasi ve ekonomik kriterlerin incelenmesine ve Türkiye’nin AB müktesebatını üstlenme kapasitesinin gözden geçirilmesine değin kaydedilen ilerlemelere yer verilmiştir. Bu eksende, üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneğimizi ölçen 33 fasıl ortaya konmuştur. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde son bir yılda tarım ve gıdada yaşanan gelişmeler ise bu fasıllar34 şeker-iş dergisi •ocak 2014 dan tarım ve kırsal kalkınma, gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı politikası, çevre ve ilkin değişikliği, tüketicinin ve sağlığın korunması çerçevesinde ele alınmıştır. Önemli tespitleri sıralamak gerekirse, • Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çiftlik Muhasebe Veri Ağıyla (ÇMVA) ilgili idari kapasitesini geliştirmiştir. Tarım istatistikleri strateji belgesi henüz kabul edilmemiştir. • Arazi Parsel Tanımlama Sistemi’nin geliştirilmesine yönelik çabalar sürmüştür; ancak Entegre İdare ve Kontrol Sistemi’nin hazırlanması konusunda genel olarak sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. • Türkiye’nin tarımsal ürünlere yönelik ticaret anlaşması kapsamındaki ikili yükümlülüklerini tam anlamıyla yerine getirmesi için daha fazla çaba göstermesi gerekmektedir. • Ortak piyasa düzeni konusunda bir gelişme kaydedilmemiştir. • Kalite politikası ile ilgili ilerleme kaydedilmemiştir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı organik tarımın geliştirilmesi amacıyla bir strateji ve bir eylem planı kabul etmiştir. Bu alanda AB müktesebatına uyum için mevzuat değişiklikleri de yapılmıştır. • Genel gıda güvenliği konularında, AB müktesebatına uyum sağlanması ve müktesebatın uygulanmasında sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. • Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda bilim ve danışma kurulları kurulmuştur. Bazı mevzuat AB it- • • • • • • Y em için özel kurallar konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. • Ürün güvenliğine ilişkin konularda; genel ürün güvenliği direktifi (General Product Safety Directive) ve tehlikeli taklitler hakkındaki direktife (Direktive on Dangerous Imitations) halen tam uyum sağlanmamıştır. • Piyasa gözetimi ve denetimi alanında, gözetim ve denetim kuruluşları tarafından kullanılan yöntemler ve kaynaklar, faaliyetler ve görünürlük bakımından gelişme sağlanması gerekmektedir. • Piyasa gözetimi ve denetiminde henüz etkili bir uygulama bulunmamaktadır Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, 515 firma ve 27.200 ürün için piyasa gözetimi ve denetimi kontrolleri gerçekleştirmiştir ve 44 firmaya 3.017 üründe güvenliğe aykırılık nedeniyle idari para cezası verilmiştir. Görüldüğü gibi, Avrupa Birliği tarım ve kırsal kalkınma, gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı politikaları konusundaki çalışmaları yeterli bulmamakta, tüketicinin korunması alanında sınırlı ilerlemenin kaydedildiği tespitine ulaşılmaktadır. Bu noktada, ülkemiz hedeflerine ulaşma yolunu açabilmek yönünde atılımlarda bulunulması gerekmektedir. Türkiye açısından tarım ve gıda sektörlerinden elde edilecek gelir artışı toplum refahı, zenginliği ve yaşam kalitesini arttırmada önemli bir faktördür. Nitekim yapılacak iyileştirmeler ve sektörün tüm paydaşları arasında kurulacak diyalog ve işbirliğinin artarak sürdürülmesi kendimize yeterlilik ölçüsünde sektörün sosyoekonomik büyüklüğünün arttırılmasını sağlayacaktır. 2013 Türkiye İlerleme Raporu Verileri Tarım 2001 2008 2009 2010 2011 2012 Tarımsal mal ve hizmetlerin üretim endeksi, hacim (üretici fiyatları, önceki yıl -100 93,3 - - - - - Kullanımdaki toplam tarım arazisi (bin hektar) 40,967 39,122 38,911 39,011 38,231 38,412 Hayvancılık: Büyükbaş (bin baş, manda hariç) 10,548 10,860 10,724 11,370 12,396 13,915 Hayvancılık: Domuz (bin baş) 2,7 1,7 1,9 1,6 1,8 3,0 Çiftliklerde süt üretimi ve kullanımı (toplam süt, bin ton) 33,994 29,568 27,878 29,383 32,310 35,783 Hayvancılık: Koyun ve keçi (bin baş) - - - - - - Bitkisel üretim: Hububat (pirinç dahil, bin ton) 29,571 29,287 33,577 32,773 35,202 33,377 Bitkisel üretim: Şeker pancarı (bin ton) 12,633 15,488 17,275 17,942 16,126 15,000 Bitkisel üretim: Sebze (bin ton) 24,164 27,218 26,780 25,997 27,547 27,753 - : mevcut değil www.sekeris.org.tr 35 Makale • halat kurallarına ve uluslararası standartlara uygun değildir ve gereksiz idari yük ortaya çıkarmaktadır. Hayvan refahı mevzuatının uygulanması sınırlı kalmıştır. Kesim sırasında hayvan refahı konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Bu alanda daha fazla yapısal ve idari çabalar gerekmektedir. Türkiye, gıda, yem ve hayvansal yan ürünlerin piyasaya arzı konularındaki eğitim, denetim ve izleme programlarını sürdürmüştür. Tarımsal gıda işletmeleri için ulusal bir modernizasyon planı oluşturulmasına yönelik ilerlemeler sınırlı kalmıştır. Gıda işletmelerinin kayıt edilmesi ve onaylanmasına yönelik yeni kuralların uygulanması kayda değer çabalar gerektirmektedir. Hijyen kurallarının uygulanmasıyla ilgili resmi kontrollerin daha etkili hale getirilmesinin sağlanması için daha güçlü bir idari kapasiteye ihtiyaç duyulmaktadır. Risk esaslı denetimler başlamıştır. Hayvansal yan ürünler sektörünün yeni kurallara uyumunu sağlamak üzere ilave çabalara ihtiyaç duyulmaktadır. Denetimlerin finansmanı konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Gıda güvenliği kuralları alanında, etiketleme, gıda katkı maddeleri, saflık kriterleri, aroma verici maddeler ve gıda takviyeleri gibi bir dizi konuda mevzuat kabul edilmiştir. Bununla birlikte, gıda katkı maddeleri hakkında kabul edilen yeni mevzuat AB müktesebatıyla uyumlu değildir. Gıda ile temas eden madde ve malzemeler konusunda ilave çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Gıda enzimleri ve yeni gıdalar konularında uyum henüz tamamlanmamıştır. Gezi Medeniyetler Beşiği Bursa Bursa, bir çok medeniyete ve onların dinlerine beşiklik etmiş nadir illerin başında gelir. Şehirde Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine ait birçok eser hala ayaktadır ve koruma altındadır. Bursa, bir çok medeniyete ve onların dinlerine beşiklik etmiş nadir illerin başında gelir. Şehirde Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine ait birçok eser hala ayaktadır ve koruma altındadır. Özellikle M.S. 324 yıllarında başlayan 1563 yılına kadar 17 kez toplanmış olan ve Hıristiyanlık dini için çok önemli olan konsül toplantılarından 8 tanesi ülkemizde gerçekleştirilmiştir. Bunlardan 1. ve 7. si İznik’te yapılmıştır. İznik Hıristiyan dinince ülkemizdeki 8 kutsal hac merkezinden biri ve en önemlisidir. Bursa tarihi dokusu en kuvvetli illerin başında gelir. Kent yakınlarındaki Karadin, Çiçekli, Yüğücek ve Çakırca Höyüklerinde M.Ö. 2500 yıllarına inen uygarlıkların izleri saklıdır. M.Ö. VII. yüzyılda Trak kavimlerinin göçlerinden önce burada kurulan yerleşim ‘Helikare’ adını almıştır. Kentte basılan sikkelerde Khryseapolis (Altın Şehir) adı okunmaktadır. Bursa ilinin ilçeleri ise Nilüfer, Yıldırım, Osman Gazi, Büyük Orhan, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl, İznik, Karacabey, Kales, Kestel, Mudanya, Mustafa Kemal Paşa, Orhaneli, Orhangazi ve Yenişehir’dir. Bursa’da en önemli yapıtlardan biri Ulu Cami’dir. Cami, 1396-1400 yıllarında Yıldırım Bayezıt tarafından, tamamıyla kesme taştan, çok kalın ve yüksek duvarlarla 12 ağır dört köşeli paye üzerine, pandantiflerle, yirmi kubbeli olarak yaptırılmıştır. Çok kubbeli camilerin en klasik ve abidevi bir örneğidir. Zengin ve ferah mekanı ile bütün Türk camileri arasında en büyük ölçüye de (318 m2) sahiptir. Bursa / UluCami 36 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Gezi Kış turizminin önemli merkezlerinden olan Uludağ, 2.543 m yüksekliği ile Türkiye’nin en büyük kış ve doğa sporları merkezi olan dağıdır. Rumi ve palmetlerle ince işlenmiş küçük geçme panolar, geometrik örnekli korkuluk şebekeleri, ön cephesindeki kitabe ve şebekeli tacı ile minber Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin şaheseridir. Bursa ilinin kent merkezi, Türkiye’nin büyük metropol kentlerinden ve en çok nüfusa sahip 4. şehridir. Ekonomik açıdan Türkiye’nin gelişmiş kentlerinden biri olan Bursa doğal ve tarihsel zenginliklerinin yanı sıra son zamanlarda sanayisi ile de dikkat çekmektedir. Bursa’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş döneminde ilk başkenti olması da tarihi gelişiminde büyük katkı sağlamıştır. Bursa alışveriş merkezleri, parkları, müzeleri ve çarşısıyla bölgede öne çıkar. Ayrıca Bursa Marmara bölgesinin İstanbul’dan sonra gelen ikinci büyük şehridir. Türkiye’nin en önemli sanayi kentlerindendir. Şehir İstanbul’dan sonra en büyük ikinci ihracatı gerçekleştirmektedir. Bursa’da otomotiv sanayi kuruluşları, otomobil, otobüs, tren vagonları ve bunlara ait yedek parçaların imalatını yapmakla birlikte, yurt içine ve yurt dışına satış yapmaktadır. Tofaş-Fiat,Oyak-Renault ve Karsan otomobil fabrikaları Bursa’da bulunmaktadır. Mobilya sanayi ise İnegöl İlçesinde Organize sanayi bölgesinde faaliyet göstermektedir. Çilek, Donat, Weltew, NdesigN, vb. birçok ünlü mobilya firması İnegöl’de bulunmaktadır. Türkiye’deki birçok yerli tekstil markasının fabrikaları da yine Bursa’da bulunur. Ayrıca tekstil sanayi olarak da Türkiye’nin en gelişmiş şehirlerinden biri konumundadır. Bursa denince Uludağ’dan bahsetmemek olmaz. Kış turizminin önemli merkezlerinden olan Uludağ, 2.543 m yüksekliği ile Türkiye’nin en büyük kış ve doğa sporları merkezi olan dağıdır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Uludağ’ın uzunluğu 40 km’yi bulur. Genişliği ise 15-20 km’dir. Toplu ve heybetli bir görünüşe sahip olan bu dağın Bursa’ya bakan yamaçları kademeli, güneye Orhaneli’ne bakan tarafları ise düz ve daha diktir. En yüksek noktası göller bölgesinde yer alan Uludağtepe’dir (2.543 m). Uzaktan Bursa’ya yaklaşılırken ve oteller bölgesinde görülen yüksek tepe genelde zirve olarak algılanır. Hâlbuki Zirve gibi görünen o tepenin ismi Keşiş Tepedir ve yüksekliği 2.486 m’dir. Uludağ tepe ya da Karatepe (2.543 m) Keşiş Tepenin 5 km güneydoğusunda yer alır. Dağın kuzey tarafında Sarıalan, Kirazlı, Kadı, Sobra yaylaları bulunmaktadır. Tarihi Belediye Binası Makale Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Fatma BEKTAŞ Eğitim Müdürü Mevzuatımızda önemli değişiklikler ve yenilikler getiren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30 Haziran 2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanun bazı istisnalar haricinde, kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına; faaliyet konularına bakılmaksızın uygulamaya geçti. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun amacı, işle bağlantılı olan veya işin yürütümü sırasında ortaya çıkan kaza ve yaralanmaların, çalışma ortamında bulunan risklerin önlenmesi, önlenemeyen riskleri asgari seviyeye indirerek sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının sağlanmasıdır. İşyerlerinde ilk önceliğin çalışanların sağlığına ve güvenliğine verilmesidir. Her işyeri, yapılan işin niteliğiyle alakalı olarak, sağlık, güvenlik ve tehlike risklerini taşımaktadır. Ancak araştırmalara göre, bu tehlike ve risklerin sadece %2’si önlenemez nitelik gösterirken, %98’i ise önlenebilir niteliktedir. İş sağlığı ve güvenliği alanında yapılan eğitim çalışmalarının amacı, sağlık ve güvenlik tehlikeleriyle bu tehlikelerden oluşan risklerden arındırılmış çalışma ortamlarının sağlanmasıdır. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile bu kanunun uyarınca çıkarılan Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik çalışanlara verilmesi gereken iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin usul ve esaslarını düzenlemektedir. İş sağlığı ve güvenliği eğitimleri, çalışanlarda iş sağlığı ve güvenliğine yönelik davranış değişikliği sağlamayı ve eğitimlerde 38 şeker-iş dergisi •ocak 2014 aktarılan bilgilerin öneminin çalışanlarca kavranmasını amaçlar. Yönetmeliğe göre; İşverenin Sorumluluğu: İşveren, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri ile ilgili; a) Programların hazırlanması ve uygulanmasını, b) Eğitimler için uygun yer, araç ve gereçlerin temin edilmesini, c) Çalışanların bu programlara katılmasını, ç) Program sonunda katılanlar için katılım belgesi düzenlenmesini sağlar. İşveren, geçici iş ilişkisi kurulan diğer işverene (a) İşyerinde karşılaşılabilecek sağlık ve güvenlik riskleri, koruyucu ve önleyici tedbirler, b) Kendileri ile ilgili yasal hak ve sorumluluklar, c) İlk yardım, olağan dışı durumlar, afetler ve yangınla mücadele ve tahliye işleri konusunda görevlendirilen kişiler ile ilgili bilgi verir; geçici iş ilişkisi kurulan işveren bu konular hakkında çalışanlarına gerekli eğitimin verilmesini sağlar. Asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulan işyerlerinde, alt işverenin çalışanlarının eğitimlerinden, asıl işveren alt işverenle birlikte sorumludur. İşveren, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde; yapılacak işlerde karşılaşılacak sağlık ve güvenlik riskleri ile ilgili yeterli bilgi ve talimatları içeren eğitimin alındığına dair belge olmaksızın, başka işyerlerinden çalışmak üzere gelen çalışanları işe başlatamaz. İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimleri İşveren yanında çalışanlarına aşağıda belirtilen konuları içerecek şekilde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesini sağlamalıdır. 1. Genel Konular: Çalışma mevzuatı ile ilgili bilgiler, Çalışanların yasal hak ve sorumlulukları, İşyeri temizliği ve düzeni, İş kazası ve meslek hastalığından doğan hukuki sonuçlar 2. Sağlık Konuları: Meslek hastalıklarının sebepleri, Hastalıktan korunma prensipleri ve korunma tekniklerinin uygulanması, Biyolojik ve psikososyal risk etmenleri, İlkyardım İş kazası geçiren veya meslek hastalığına yakalanan çalışana işe dönüşünde çalışmaya başlamadan önce, kazanın veya meslek hastalığının sebepleri, korunma yolları ve güvenli çalışma yöntemleri ile ilgili ilave eğitim verilir. Herhangi bir sebeple altı aydan fazla süreyle işten uzak kalanlara, tekrar işe başlatılmadan önce bilgi yenileme eğitimi verilir. İşyerinde 15 yaşını bitirmiş ancak 18 yaşını doldurmamış genç çalışanlar, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren grupların özellikleri dikkate alınarak gerekli eğitimler verilir. Destek elemanlarına ve çalışan temsilcilerine, görevlendirilecekleri konularla ilgili de eğitim verilir. İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin maliyeti çalışanlara yansıtılamaz. Eğitimlerde geçen süre çalışma süresinden sayılır. Eğitim Programlarının Hazırlanması: İşveren, yıl içinde düzenlenecek eğitim faaliyetlerini gösteren yıllık eğitim programının hazırlanmasını sağlar ve onaylar. -Eğitim programlarının hazırlanmasında çalışanların veya temsilcilerinin görüşleri alınır. -İşe yeni alımlarda veya değişen şartlara göre yeni risklerin ortaya çıkması durumunda yıllık eğitim programlarına ilave yapılır. - İlgili mevzuatın değişmesi veya çalışma şartlarına bağlı olarak yeni risklerin ortaya çıkması halinde yıllık eğitim programına bağlı kalmaksızın çalışanların uygun eğitim alması sağlanır. Yıllık eğitim programında, verilecek eğitimlerin konusu, hangi tarihlerde düzenleneceği, eğitimin süresi, eğitime kimlerin katılacağı, eğitimin hedefi ve amacı hususlarına yer verilir. Verilen eğitimin sonunda ölçme ve değerlendirme yapılır. Değerlendirme sonuçlarına göre eğitimin etkin olup olmadığı belirlenerek ihtiyaç duyulması halinde, eğitim programında veya eğiticilerde değişiklik yapılır veya eğitim tekrarlanır. Düzenlenen eğitimler belgelendirilir ve bu belgeler çalışanların özlük dosyalarında saklanır. Çalışanların Yükümlülüğü: Çalışanlar, işveren tarafından uygulamaya konulan eğitim programları çerçevesinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine katılmak ve eğitimlerde edindiği bilgileri yaptığı iş ve işlemlerde uygulamalı ve bu konudaki talimatlara titizlikle uymalıdır. İdari Para Cezası: İşverenin 6331 sayılı kanunun 26. Maddesi’nde işverenin çalışanlara eğitim verme yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda her çalışan için 1078 TL. Çalışanları bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda her çalışan için 1078 TL., Çalışanların görüşlerini alma ve katılımlarını sağlama yükümlülüğüne uymaması durumunda her aykırılık için 1078 TL., idari para cezası öngörülmüştür. www.sekeris.org.tr 39 Makale 3. Teknik Konular: Kimyasal, fiziksel ve ergonomik risk etmenleri, Elle kaldırma ve taşıma, Parlama, patlama, yangın ve yangından korunma, İş ekipmanlarının güvenli kullanımı, Ekranlı araçlarla çalışma, Elektrik, tehlikeleri, riskleri ve önlemleri, İş kazalarının sebepleri ve korunma prensipleri ile tekniklerinin uygulanması, Güvenlik ve sağlık işaretleri, Kişisel koruyucu donanım kullanımı, İş sağlığı ve güvenliği genel kuralları ve güvenlik kültürü, Tahliye ve kurtarma İşverence verilen bu eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni riskler de dikkate alınarak a) Çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde yılda en az bir defa. b) Tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde iki yılda en az bir defa. c) Az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde üç yılda en az bir defa olarak düzenli aralıklarla tekrarlanır. Eğitim süresi: Çalışanlara verilecek eğitimler, çalışanların işe girişlerinde ve işin devamı süresince belirlenen periyotlar içinde; a) Az tehlikeli işyerleri için en az sekiz saat, b) Tehlikeli işyerleri için en az on iki saat, c) Çok tehlikeli işyerleri için en az on altı saat olarak her çalışan için düzenlenir. Eğitim sürelerinin yukarıda yer alan konulara göre dağıtımında işyerinde yürütülen faaliyetler esas alınır. Eğitim sürelerinin bütün olarak değerlendirilmesi esas olmakla birlikte dört saat ve katları şeklinde işyerindeki vardiya ve benzeri iş programları da dikkate alınarak farklı zaman dilimlerinde de değerlendirilebilir. İşveren, çalışan fiilen çalışmaya başlamadan önce, çalışanın yapacağı iş ve işyerine özgü riskler ile korunma tedbirlerini içeren konularda öncelikli olarak eğitilmesini sağlar. Çalışma yeri veya iş değişikliği, iş ekipmanın değişmesi, yeni teknoloji uygulanması gibi durumlar nedeniyle ortaya çıkacak risklerle ilgili eğitimler ayrıca verilir. Şeker Özel Gök ve Yönetimi Gök ve Yönetimi Erciş’te Erzincan’da Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel Sekreter Fevzi Şengül, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri İlhan Özyurt Erzincan Şeker Fabrikasını ziyaret ettiler. Fabrikada işçilerle bir araya gelen Gök ve yönetimi yaşanan sıkıntılara ilişkin görüş alışverişinde bulunarak sorunların çözümü noktasında çaba sarfettiklerini dile getirdiler. Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ve Yönetim Kurulu Erciş Şeker Fabrikasını ziyaret ederek işçilerle bir araya geldi. İşçilerin sorunlarını dinleyen Gök, bu sorunların çözümü için Genel Merkez olarak büyük çaba sarf ettiklerinin altını çizdi. Gök ve Şengül’den Kırşehir Ziyareti 40 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Fabrika gezi programlarını sürdüren Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ve Genel Sekreter Fevzi Şengül, Kırşehir Şeker Fabrikasını ziyaret etti. Fabrika birimlerini tek tek gezen Gök ve Şengül, burada işçilerle bir araya gelerek sorunlarını dinledi. Şeker Özel Şeker-İş Sendikası’ndan Turhal Şubesi’ne Destek Ziyareti Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel Sekreter Fevzi Şengül, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri İlhan Özyurt, Aralık ayı içinde Turhal Şeker Fabrikasını ziyaret ederek üyelerle sohbet ettiler. Genel sorunların ve çözüm önerilerinin ele alındığı ziyarette Şeker-İş Turhal Şubesi Başkanı ve yöneticileri yakın alakalarından dolayı Başkan Gök ve beraberindeki heyete teşekkür ederek, bundan sonraki çalışmalarında da başarı dilediler. Kastamonu Şeker-İş’ten Pancar Şekeri Kullanan ve Satanlara Plaket Şeker-İş Kastamonu Şubesi ürünlerinde pancar şekeri kullanan ve satan işyerlerine plaket verdi. Konuya ilişkin Şeker-İş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu’nun açıklaması şöyle: “Gıda ve Şeker-İş Sendikası olarak şunu ifade etmek isteriz ki; Bugün ben NBŞ yemiyorum diyen insanı gösteremezsiniz. Çünkü gazozdan çikolataya hamur tatlılarına kadar pek çok şekerli üründe kullanılan NBŞ’ler toplumumuzun sağlığını olumsuz yönde etkilerken, çiftçilerimizin ve ülkemizin önemli bir gelir kaynağı olan pancar tarımının da sanki sonunu getirilmeye çalışılmaktadır. Toplumumuzun artık uyanma zamanı gelmiştir. Sağlığımız gitmeden, pancar tarımımız bitmeden bu değeri artık anlayalım istiyoruz. Mis gibi doğal pancar şekerimiz varken NBŞ’li ürünleri kullanmayalım. Tatlı alırken şeker mi kullanılmış yoksa tatlandırıcı mı kullanılmış? lütfen soralım. Tatlandırıcılı ürünler almayalım. Gıda ve Şeker-İş Sendikası olarak halkımızı bu konuda bilinçlendirmeye devam edeceğiz. Geriden gelen nesillerimize kansere neden olan NBŞ ve tatlandırıcıları değil; tamamen doğal pancar şekeri kullandırmalıyız. Şeker Fabrikamız, bölgemizin ve Kastamonu’muzun kalbi durumundadır. Yarattığı istihdamla pancar çiftçisinden, işçisine nakliyecisinden besicisine ve yöre esnafına çok büyük katkı sağlayarak Kastamonu’muzu ayakta tutmaktadır. Bu anlayışla şehrimizin tanınmış simalarından Zeki Kebeci, Kebeci Markete Kastamonu Şeker Fabrikasının Şekerini marketlerinde sattığı için Gıda ve Şeker-iş Sendikası olarak şükranlarımızı sunar Kastamonu ya sağladığı istihdam içinde teşekkür ederiz.” www.sekeris.org.tr 41 Şeker Özel T.Ş.F.A.Ş Genel Müdürvekili Dr. Bülent Üzümcü Burdur Şeker Fabrikası’nda T.Ş.F.A.Ş eski Genel Müdürü Mehmet Azmi Aksu’nun emekliye ayrılmasından sonra, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürvekilli olarak görevi devralan Dr. Bülent Üzümcü Türk Şekere ait fabrikalara bir dizi ziyaret gerçekleştirdi. Bu çerçevede Burdur Şeker Fabrikasını da ziyaret eden Üzümcü, fabrikada son yıllarda yapılan yatırımları yerinde inceledi. Kasım ayında gerçekleştirilen ziyarette Dr. Bülent Üzümcü, pancar alım ve işletme tesislerinde incelemelerde bulundu. Üzümcü incelemeleri sırasında pancar alım tesislerinde çiftçi ve nakliyecilerle, işletme tesislerinde de fabrika işçileri ile sohbet ederken, çiftçi, nakliyeci ve işçilerin sıkıntı ve çözüm önerilerini dinleme imkanı buldu. 42 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Fabrika personeli ile yapılan sohbetlerde sıkıntılarını dile getiren işçiler, Burdur Şeker Fabrikasının 58 yıllık bir işletme olması sebebiyle emek yoğun bir fabrika olduğunu ve özelleştirme politikaları yüzünden emekli olanın yerine yeni işçinin ikame edilmediği fabrikanın personel sıkıntısının hat safhaya ulaştığını, işinin zaman zaman üç kişilik dört kişilik çalışmak zorunda kaldığı ve bununda gerek fiziksel gerekse psikolojik yıpranmalara sebep olduğunu dile getirdiler. Personelin anlattıklarını büyük bir dikkat ve özenle dinleyen Üzümcü, akademik kariyerinin sektöre yabancı olmasına rağmen şirkette bulunduğu iki yıl içerisinde Şeker camiasını çok iyi tanıma imkanı bulduğunu, camianın kurum kültürünün kendisini çok etki- Şeker Özel Dr. Bülent Üzümcü Merkez Bölge Şefliğini Ziyaret Etti lediğini ve bu kültürün tüm unsurları ile benimsenmiş ve yaşanıyor olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirirken, “Görevde bulunduğum şu kısa sürede anladım ki, yıkıcı bir özelleştirme programının varlığına rağmen, gerek tesis gerekse personel açısından bakıldığında yılların oluşturduğu fiziksel yıpranmışlıklara rağmen halen daha artı değer oluşturma gayretinde olan idealist bir kitle var karşımda. Yıllardır devam eden özelleştirme programlarının oluşturduğu psikolojik baskıya rağmen işine sahip çıkma telaşında olan bir kitle var karşımda. Böyle bir tabloyu bu göreve gelmeden önce beklemediğimi de açık yüreklilikle belirtmek isterim, şöyleki; Türk Şeker, sosyal devlet olma gereği ile kurulmuş bazı fabrikaların üretim maliyetleri sebebiyle üzerine yapışmış bazı olumsuz değerlendirmelere sahip bir şirket. Dışarıdan baktığınızda böyle görünen bu durum, içeriden sizlerin gayretleri ve diğer şartlar değerlendirildiğinde tamamen farklı bir tablo olarak karşısına çıkıyor insanın. Kısaca şunu belirtmek isterim ki, Türk Şekerde çalışmak fedakarlıkla eşdeğerdir, bu gün Türk Şekerin bacaları tütüyorsa sizlerin fedakarlığı üzerinde tütüyordur” dedi. Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi Genel Müdür Vekili Dr. Bülent Üzümcü, ayrıca Şeker-İş Sendikası Burdur Şube Başkanı Mustafa Onayı da ziyaret etti. Ziyaret esnasında Şeker-İş Sendikası hakkında düşüncelerini dile getiren Üzümcü, Şeker-İş Sendikasının aklındaki sendika ve sendikacı resimlerini tamamen değiştirdiğini, sendika denince sorunlar yumağı olarak beliren düşüncelerinin büyük bir dönüşüme uğradığını belirten Üzümcü, “Şeker-iş sendikası ile bir sendikanın işletmesine nasıl sahip çıkabildiğini, bir sendikanın sadece temsil ettiği kitleye değil tüm ülke yararına çalışmalarda bulunabileceğini, tüm bunları yaparken sürekli birilerine sorun çıkarma niyetiyle değil doğruyu bulma yolunda ortak akıl oluşturma çabasında olabileceğini yaşamış ve görmüş oldum” dedi. T.Ş.F.A.Ş. Genel Müdür Vekili Dr. Bülent Üzümcü, Burdur Şeker Fabrikasına gerçekleştirdiği ziyaret kapsamında Ziraat Merkez Bölge şefliğini de ihmal etmedi. Üzümcü beraberinde Fabrika Müdürü Abdulkadir Gülsün, Şeker-İş Sendikası Şube Başkanı Mustafa Onay ile birlikte Ağrı Şeker Fabrikasında görev yapmakta iken, tayin edilmesi münasebetiyle Eylül ayında Burdur Şeker Fabrikasında göreve başlayan merkez bölge şefi Meltem Biçer’i ziyaret etti. Ziraat servisinin, ve özelde de merkez bölgenin Şeker Fabrikalarının önemli birimlerinden olduğunu bildiren Üzümcü “Ziraat servisi, gerek işletmeyle uyumunun önemi ve gerekse fabrikalarımızın asli unsuru, hammaddesi olan pancar bitkisinin temini adına üretici ayağıyla olan ilişkisinin öneminden dolayı bir köprü vazifesi görmektedir. Üretici ile ikili ilişkileri başarılı olan bir ziraat servisin varlığı, ilgili fabrikanın üretime bir adım önde başlaması demektir” dedi. Burdur Şeker Fabrikası merkez bölge şefi Meltem Biçer, Genel Müdür vekili Bülent Üzümcü’nün ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirirken “Almış olduğumuz sorumluluğun bilincindeyiz. İşinde tecrübeli, sağduyulu, idealist, işine ve iş yerine sahip çıkan bir ekibimiz var, bu da görevimizi yerine getirirken bize güç ve moral veriyor” diye konuştu. Biçer ayrıca Üzümcü’nün ziyaretinin kendilerinin motivasyonunu daha da arttırdığını söyledi. www.sekeris.org.tr 43 Şeker Özel Adapazarı Şube’den Sosyal Sorumluluk Projesi Şeker-İş Sendikası Sakarya Şubesi sosyal sorumluluk projelerine bir yenisini daha ekledi. Projeye göre sendika üyelerinin 5-6 ve 7. sınıfa giden çocuklarının eğitimlerine katkı sağlamak için İngilizce ve matematik kursları başlattı. Şube Başkanı Oğuz Kalay, yaptığı konuşmada bu kursları 2013-2014 eğitim yılında başlattıklarını ve bütün yıl boyunca devam edeceğini, sonraki yıllarda daha da geliştirerek sürdürmeyi planladıklarını söyledi. Kalay, bu proje çok olumlu karşılandığı için çok memnun olduğunu da belirtti. İş Kazası Geçiren İşçimizi İş kazası geçiren Şeker-İş üyesi Boruhane çalışanı (kaynakçı) Haluk Şankapan’ı evinde ziyaret eden Sendika Başkanı Oğuz Kalay, İdare ve Sosyal İşler Müdürü Adnan Pehlivan, İnsan Kaynakları Müdürü Gürsel Çavuşoğlu, Boruhane Ustabaşı Yavuz 44 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Ziyaret Ettik Gökçe, Sendika temsilcisi Erdal Genç, Ustabaşı muavini Nail Kurtali, Boruhane çalışanları Kadir Yıldız, Recep Salpat geçmiş olsun dileklerini arkadaşlarına ileterek acısını paylaştı. Ziyarette konuşma yapan Sendika Başkanı Oğuz Kalay kaza geçiren arkadaşları için acil şifalar dilediklerini ve kazadan haberi olan işveren Murat Ülker’in de olaya çok üzüldüğünü ifade etti. Başkan Gök’ten Afyon Şeker Fabrikası’na Ziyaret Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ve yönetim kurulu üyeleri Afyon Şeker Fabrikası’nı ziyaret etti. Afyon Şeker Fabrikası Müdürü Ali Erdoğmuş’dan fabrika hakkında bilgiler alan Gök, daha sonra işçilerle yemekhanede bir araya gelerek sorunları dinledi. Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı Aziz Aslan, Merkez İlçe Başkanı Alper Yağcıl ve yönetim kurulu Şeker-İş Sendikası Afyon Şubesini ziyaret ettiler. Ziyarette parti yetkililerine özelleştirilmede gelinen son nokta konusunda bilgi aktarılarak destek istedi. MHP Afyon İli teşkilat yönetimi Şeker Fabrikası’nın ülke ve Afyon ili ekonomisine katkılarını bildiklerini ve özelleştirmeye karşı olduklarını söylediler. Ziyaret sonunda Şeker-İş Sendikası Afyon Şube Başkanı Murat Karamoçu tarafından parti yetkililerine çalışmalar hakkında dosya takdim etti. Şeker Fabrikaları Genel Müdürvekili Üzümcü’den Fabrika Ziyareti Şeker Fabrikaları Genel Müdürvekili Bülent Üzümcü ve Yönetim Kurulu Üyeleri Afyon Şeker Fabrikası’nı ziyaret ederek işçilerle sohbet etti. Fabrikada yaşanan sıkıntıları dinleyen Üzümcü, en kısa zaman içerisinde bu sıkıntılara çözüm üreteceklerini ifade etti. www.sekeris.org.tr 45 Şeker Özel MHP’den Afyon Şeker-İş’e Ziyaret Şeker Özel Muş Şeker Fabrikası’ndan Kızılay’a Rekor Kan Bağışı Muş şeker Fabrikası işçileri Kızılay’a rekor düzeyde kan bağışı yaparak örnek bir davranış sergiledi. Şeker-İş Üyesi işçiler tarafından büyük ilgi gösterilen ve sağlık ekiplerinin kontrolünde gerçekleştirilen bağışta konunun öneminin toplumca kavranmış olması memnuniyetle karşılandı. Sancar’dan Pancar Çiftçisine Teşekkür Şeker-İş Sendikası Muş Şube Başkanı Fikret Sancar, 2013-2014 sezonunda geçmiş yıllara oranla daha temiz pancar getiren pancar çiftçisine teşekkür etti. Verimli bir kampanya dönemi geçirdiklerini ifade eden Sancar, “Hava şartlarının da uygun gitmesi ile aynı zamanda çiftçilerimizin daha duyarlı davranması sonucunda pancarın büyük bölümü arzulanan biçimde tesellüm edilmiş durumda. Neticede fabrika daha verimli çalışmaktadır. Bunda başta fabrika müdürümüz olmak üzere fabrika yönetimi ve şeflerimizin gayretleri, çiftçimizin sağduyulu anlayışı etkili olmuştur. 3 bin 600 ton/gün işleme kapasitesine sahip olan fabrikamız otuz yıldır ilk defa 21 Ekim tarihinde 4 bin 700 ton/gün işlemesi ile rekor bir pancar işlemesi gerçekleşmiştir. Dolayısıyla fabrikaya temiz gelen pancar fabrika verimini artırmakta, işletme değerlerini yükseltmektedir. Aynı zamanda en kaliteli şekerin üretimini mümkün kılmaktadır. Bundan sonraki temel hedeflerimiz daha fazla alanda pancar ektirmek, daha az alanda daha fazla pancar üretmek yani verimliliği artırmak ve çiftçinin emeğini karşılamayan pancar taban fiyatının düzeltilmesi için gerekli girişimlerde bulunmaktır” diye konuştu. 46 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Şeker-İş Sendikası Muş Şube Başkanı Fikret Sancar, 2013-2014 sezonunda geçmiş yıllara oranla daha temiz pancar getiren pancar çiftçisine teşekkür etti. Şeker Özel Eskişehir Tepebaşı Belediyesi’ne İade-i Ziyaret Eskişehir Şeker-İş Sendikası yönetimi Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanına iade-i ziyarette bulundu. Ziyarette sendikal çalışmalar hakkında bilgi alışverişinde bulunuldu. Ziyaretin ardından topluca yemek yenildi. Alpullu Pancar İşçileri Uyardı: “Pancar Ekimi Teşvik Edilmezse Fabrika Kapanır” Şeker işçileri ve pancar üreticileri Alpullu Şeker fabrikasının üretimine devam edebilmesi için pancar ekiminin teşvik edilmesi gerektiğini söylediler. Trakya bölgesinde şeker pancarı üreticisinin fabrikanın üretim kapasitesi olan 500-600 bin tona kadar ekim yapabileceğinin altını çizen işçiler, bölgedeki pancar üretiminin artması gerektiğini belirttiler. Pancar üretimini teşvik etmek amacıyla Malkara’da düzenlenen ve köy muhtarlarının katıldığı toplantıda pancar ekiminin yeteri kadar olmaması sebebiyle üretime geçici olarak ara verildiği kaydedilirken, pancar üretimi- nin artmaması halinde fabrikanın tamamen kapanabileceğine vurgu yapıldı. Fabrikanın ayakta kalmasının hem bölgesel hem de ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıdığı vurgulanırken, kapanması durumunda pancar tarımının ve şeker üretiminin yarattığı bölgesel katma değerin olumsuz etkileneceği ifade edildi. 5-10 dönüm daha alanın ekilmesinin sorunun çözümüne bir nebze olsun katkı sağlayacağı vurgulandı. Toplantıda, yapılacak çalışmalara destek verileceği ifade edildi. www.sekeris.org.tr 47 Şeker Özel Vali Tepe Kars Şeker Fabrikası’nda Bir takım incelemelerde bulunmak üzere Şeker Fabrikası’na gelen Vali Eyüp Tepe’yi Fabrika Müdürü Turan Arslan ve Şeker-İş Sendikası Başkanı Ertan Altunoğlu karşıladı. Fabrika Müdürü, Sendika Başkanı ve Fabrika birim müdürleri ile birlikte fabrika çalışmalarını gezerek yerinde gören Tepe, fabrikanın yaptığı üretim ile ilgili bilgiler aldı ve fabrika çalışanlarıyla bir araya geldi. Fabrika çalışanlarıyla uzun uzun sohbet eden Tepe, Fabrika Müdürü Arslan’ın makamına geçerek burada da Şeker-İş Sendikası Şube Başkanı Ertan Altunoğlu ve fabrika yönetim kurulu üyeleriyle sektöre ilişkin yaşanan sıkıntılara yönelik sohbet etti. Vali Eyüp Tepe, Şeker Fabrikası’nda yaptığı incelemenin ardından fabrikadan ayrıldı. Kars Valisi Eyüp Tepe, kentte devletin tek bacası tüten ve binlerce kişinin ekmek kapısı olan Şeker Fabrikası’nı ziyaret etti. Kastamonu Şeker-İş’ten Emniyet Müdürü Uslu’ya Ziyaret Şeker-İş Sendikası Kastamonu Şube Başkanı Ali Çufadaroğlu ve yönetimi 2013-2014 kampanya dönemi sürecinde pancar üreticilerinin fabrikaya pancar nakliyesi sırasında kesilen trafik cezalarına çözüm yolu bulmak için Emniyet Müdürü Sami Uslu’yu makamında ziyaret ederek konu hakkındaki sıkıntılarını dile getirdiler. 48 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Burdur Şeker Fabrikası Müdürü Abdulkadir Gülsün, fabrikanın üretim değerleri dikkate alındığında 2013 yılı kampanyası ile milli ekonomiye yaratılacak katma değerin 250 milyon lira civarında olacağını bildirdi. Gülsün, fabrikada gazetecilere yaptığı açıklamada, 1955 yılında dönemin başbakanı Adnan Menderes tarafından açılışı yapılan fabrikada, bugün modern yöntemlerle üretim yaptığını söyledi. Fabrikaya gelen pancar hammaddesinin beyaz kristal şeker haline getirildiğini, yan ürün olarak yaş pancar posası ve melasının da (Şeker pancarı ve şeker kamışı üretiminde fabrikasyon kademesinde şekerin fabrikasyona geri alınamayan son şurubu) yöre besicileri ve sanayicileri açısından büyük önem taşıdığını anlatan Gülsün, fabrikanın yıllara göre değişmekle 95-115 gün arasında pancar işleme kampanyası düzenlediğini kaydetti. Gülsün, fabrikaya bağlı 8 ziraat bölge şefliğinde, 6 ilde, 30 ilçede, 220 civarında köyde yaklaşık 10 bin çiftçi ailesi ile 600 bin ton şeker pancarı üretim sözleşmesi yaptıklarını bildirdi. Yıllara göre değişmekle beraber şeker fabrikasına bağlı bölgelerde yaklaşık 110 bin dekarlık alanda pancar ekimi yapıldığını ifade eden Gülsün, “Fabrikanın üretim değerleri dikkate alındığında 2013 yılı kampanyası ile milli ekonomiye yaratılacak katma değer 250 milyon lira civarında olacak” dedi. Gülsün, 2013 yılında çiftçilerden yaklaşık 638 bin ton pancar alınacağını, bugüne kadar kendilerine 245 bin tonun teslim edildiğini anlattı. Fabrikada bu yıl 150 bin ton pancarın işlendiğini, kampanya sonuna kadar bu rakamın 575 bin tona ulaşacağını vurgulayan Gülsün, “Devam eden işletme faaliyetlerimiz neticesinde bu güne kadar 20 bin ton şeker, 5 bin ton melas, 45 bin ton yaş küspe üretilmiştir. Üretim faaliyetlerimiz 115 gün sürecektir” diye konuştu. Odunpazarı Belediyesi Ziyaret Edildi Şeker-İş Sendikası Eskişehir Odunpazarı Belediye Başkanına iade-i ziyarette bulundu. Sendikal çalışmalar hakkında bilgi alışverişinin yapıldığı ziyarette Belediye Başkanına şekerden yapılmış Atatürk büstü hediye edildi. www.sekeris.org.tr 49 Şeker Özel Burdur Şeker Fabrikası’ndan Ekonomiye 250 Milyon Lira Şeker Özel Gök ve Yönetimi Erzurum’da Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Genel Sekreter Fevzi Şengül ve Genel Teşkilatlandırma Sekreteri İlhan Özyurt, şube ve fabrika ziyaretlerine Erzurum Şeker Fabrikası ile devam etti. Fabrikada Erzurum Şube Başkanı Metin Keskin ve işçilerle biraraya gelen Gök ve yönetimi işçilerle uzun uzun sohbet ederek sorunlarını dinledi. Başkan Gök, Turhallı Şampiyon Güreşçileri Tebrik Etti Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, tarihi Kırkpınar yağlı güreşlerinde güreş yapan ve sendikamızın adını Türkiye’ye duyuran Turhal Şekerspor güreşçilerini temsilen büyük orta büyük boy güreşçimiz Ahmet Aras’la bir araya geldi ve başarılarından dolayı hediye takdim etti. Şekerspor güreş antrönörü Mehmet Balcı da sporcularıyla Türkiye’nin her yerinde yapılan güreşlerde Şeker-İş Sendikası’nın adını duyurmaya devam edeceklerini söyledi. 50 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Şeker Özel Kayseri Olağanüstü Genel Kurulu Yapıldı Şube Başkanı İsmail Yücer Oldu Kayseri Şeker-İş’te 17. Genel Kurul Toplantısı gerekli çoğunluk sağlanarak gerçekleştirildi. Yapılan toplantı sonrası Şube Başkanlığına İsmail Yücer seçildi. Yeni Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluştu: İdari Sekreter: İbrahim Dayı Mali Sekreter: İbrahim Eryolu Yönetim Kurulu Üyeleri: Ali Yıldız, Nart Eyigün Denetim Kurulu Üyeleri: Birol Uzunlu, Deniz Özdemir, Turan Yıldız Disiplin Kurulu: Vedat Eryılmaz, Tacettin Dönmez, Sabahattin Karabulut 1969 Kayseri doğumlu İsmail Yücer, 2 Haziran 1987 tarihinde Kayseri Şeker Fabrikası’nda elektrikçi olarak işe başladı. 26 yıl şeker sektörüne hizmet etti. Son 2 yıldır baş elektrikçi yardımcısı olarak çalıştı. Evli ve 3 çocuk babası olan İsmail Yücer’e yeni görevinde başarılar dileriz. Sueri’den Bor Şubesi’ne Ziyaret Şeker Fabrikaları Genel Müdür Yardımcısı Abbas Sueri, Daire Başkanları Oğuzhan Kavallı ve Ali Ekinci, Şeker-İş Sendikası Bor Şubesini ziyaret ederek, 20132014 kampanya döneminin hayırlı olması temennisinde bulundular. Heyet ayrıca fabrikada yaşanan genel sıkıntıları dinleyerek, çözümü için yardımcı olacaklarını belirtti. www.sekeris.org.tr 51 Şeker Özel Turhal Şeker Fabrikası’nın Yöre Ekonomisine Katkıları Muammer Tuksavul Turhal Şeker Fabrikası, Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ilk şeker fabrikalarındandır. Fabrikanın temeli 07.10.1933 tarihinde atılmış, açılışı ise 26.09.1934 tarihinde yapılmıştır. İlçe, Turhal Şeker Fabrikasının kurulmasından sonra büyük göç almaya başlamış, özellikle yakın köy, kasaba ve ilçelerden nüfus akını başlamıştır. Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. içerisinde, yöresel özel ve kamu sektöründe önemli bir yere sahip olan Turhal Şeker Fabrikası, kendine özgü çalışma ve hizmet anlayışıyla, tarım ve üretim alanlarında günümüz standartlarına uygun çağdaş çalışmalar yaparak, birim alanlardan daha çok ürün alımı, üretimde ise en düşük maliyetle en kaliteli şeker üretimini hedeflemiştir. Turhal Şeker Fabrikası, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğünün talimat ve direktifleri doğrultusunda; öncelikle yöre halkına, sanayiciye, tüccara, esnafa, çiftçiye ve çalışanlara; hatasız, sürekli, daha iyi ve daha hızlı hizmetler vermekte, diğer devlet kuruluşları ile koordinasyonu sağlayarak iş hayatının önündeki bütün engelleri ortadan kaldıracak şekilde çalışmalar yapmaktadır. Şeker pancarı, birim alanda buğdaydan 3,3, ayçiçeğinden de 2 kat daha fazla katma değer yaratmaktadır. Tarım ve sanayide yarattığı istihdam, alternatif ürünlerle kıyaslanmayacak büyüklüktedir. Hektarda çalışan işçi sayısı buğdaydan 18, ayçiçeğinden de 4 kat daha fazladır. 52 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Bugün Tokat, Sivas ve Amasya olmak üzere 3 il sınırları içerisinde yaklaşık 8.730 çiftçi ailesi 107.310 dekar alanda pancar tarımı yapmaktadır Milli ekonomiye 2010 yılında 192.372.356 TL, 2011 yılında 193.716.380 TL, 2012 yılında da 216.262.280 TL katma değer yaratılmıştır. 2012 yılında üretilen 458.200 Ton pancar için çiftçilere toplamda 67.004.893 TL ödenmiş, 2013 yılında ise üretilecek 520.000 Ton pancar için çiftçilere 82.000.000 TL ödenecektir. Pancarın ekimi, çapası, sulaması ve hasadı gibi dönemler de düşünüldüğünde mevsimlik olarak 110.000 dekar alanda pancar üretimi yapan çiftçilere yaklaşık 15.000 kişilik ve 100 günlük iş imkanı sağlanmaktadır. Yörenin en önemli sanayi kuruluşu olan Turhal Şeker Fabrikası’ nda kampanya döneminde yaklaşık 700 kişi istihdam edildiği ve revizyon ile kampanya döneminde bir takım işlerin ihale usulü ile müteahhit firmalara yaptırıldığı, buna binaen ek bir istihdam sağlanıldığı da düşünüldüğünde fabrikanın doğrudan ve dolaylı olarak Turhal istihdamı açısından öneminin oldukça büyük olduğu görülmektedir. Üretilen pancarın tarladan kantara, kantardan fabrikaya taşınması, üretimde kullanılan işletme malzemeleri ile üretim neticesinde elde edilen şeker, melas ve küspenin iç ve dış piyasalara arzı, yöre nakliyecilerine de iş olanakları yaratmaktadır. 2012 yılında sadece pancarın kantardan fabrikaya nakliyesi için 5.396.000 TL ödeme yapılmış olup, şeker, melas ve küspenin piyasaya arzından oluşacak nakliye de dahil edildiğinde bu rakamın kat kat artacağı aşikardır. Çalışan personel maaşlarının, müteahhitler, nakliyeciler ve çiftçilere ödenen meblağların hemen hemen tamamının yöre içerisinde harcanacağı varsayıldığında, Turhal Şeker Fabrikasının yöre ekonomisi üzerinde büyük söz sahibi olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Turhal Şeker Fabrikası’ nın kurulmasından sonra, halkın önemli geçim kaynaklarından birisi de hayvancılık olmuştur. Pancar posasından elde edilen yaş küspe hayvancılık için önemli bir yem kaynağıdır ve hayvancılığın gelişmesi açısından büyük öneme sahiptir. Bunların yanı sıra Turhal Şeker Fabrikası bünyesinde barındırdığı Şeker Spor Kulübü ile güreş, futbol gibi sportif faaliyetlerle de amatörce müsabakalar düzenlemekte ve yörenin gençlerine hizmet vermektedir. Ülkemizde tarım ve sanayi entegrasyonu açısından stratejik önem arz eden ve dünya ülkeleri tarafından ko- Turhal’da Güreş Heyecanı Turhal Güreş ve Güreş Severler Derneğince 1.Kocakavak güreşleri Şeker Fabrikası güreş sahasında düzenlendi. Müsabakalarda sembol boyunda dereceye giren sporculara Şeker-İş Şube Başkanı Mehmet Elvan Yılmaz tarafından ödülleri verildi. Minik boyunda dereceye giren sporculara teşvik amaçlı ödüllerini ise Şeker-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri İlhan Özyurt verdi. Güreşlerin sonunda güreş severler derneği tarafından günün anısına plaket takdim edildi. roların yetersizliği ve yıllardır süregelen ancak bir türlü çözüme kavuşmayan kadro sıkıntısının hat safhaya ulaşması nedeniyle ağırlaşan çalışma koşulları da göz önüne alındığında bu durum sanayinin asıl faaliyetlerinin yürütüldüğü bölümlerde üretimin devamlılığını tehdit eder hale gelmiştir. Şeker sanayinde çalışan geçici işçiler bir an önce kadroya geçirilerek sanayimizin bu sorunu ortadan kaldırılmalıdır. Yaratılan katma değer, istihdam, iç ticaret, kırsal yaşamın korunması ve bölgesel gelişmişlik farkları azaltılmasına yaptığı büyük katkılar göz önüne alındığında şeker üretiminin ve dolayısıyla Turhal Şeker Fabrikasının Turhal için ekonomik bir zorunluluk olduğu görülmektedir. Bakan Eroğlu’na Geçici İşçiler İçin Talepte Bulunuldu Şeker-İş Sendikası Turhal Şube Başkanı Mehmet Elvan Yılmaz, Orman ve Su işleri Bakanı Veysel Eroğlu’na geçici işçilere yönelik kadro talebinde bulundu ve Şeker Sanayinin geldiği son durumu anlatan bir dosya verdi. www.sekeris.org.tr 53 Şeker Özel runup, desteklenen Şeker Sanayi Endüstrisi üretim aşamasında yıllardır süregelen büyük bir kadro sıkıntısı yaşamaktadır. Özelleştirme kapsam ve programında olan şeker sanayi ne yazık ki ihtiyacı olan personeli temin edememekle birlikte üretim sürecinde zorunlu olan teknik ve idari personeli dahi karşılayamaz hale gelmiştir. Özelleştirme kapsamına alındığı 2000 yılında Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. bünyesinde memur, sözleşmeli ve işçi olmak üzere toplam 30.612 personel çalışmakta iken, 2012 yılında bu sayı yaklaşık %56,6 oranında azalarak 14.060 kişiye kadar düşmüştür. Bunun yanı sıra, mevcut çalışan üyelerimizin %70’inin emekliliğe hak kazanmış olması, unvanlı kad- Teknoloji 2013 Teknolojide Verimli Bir Yıl Oldu 2013 yılında bir çok elektronik cihaz piyasaya çıktı. Apple, Samsung gibi üreticiler büyük yenilikleri ortaya çıkarmak için büyük gayret gösterdiler. Peki en büyük etkiyi hangi elektronik cihaz yapt? İşte 2013 yılında adından çok söz ettiren elektronik cihazların listesi: Galaxy S4 ve Galaxy Note 3 Samsung’un yeni amiral gemileri, oldu. Donanımsal olduğu kadar yazılımsal yenilikleriyle de dikkat çeken cihazlar Türkiye piyasasında ciddi bir ivme yakaladı. Full HD ekran, daha güçlü işlemci, daha çok RAM gibi donanımsal yükseltmeleri bünyesinde barındıran Galaxy S4 ve Note 3, 2013’te herkesin dikkatini çeken cihazların ilk sıralarında yer alıyor. iPhone 5S ve 5CiPhone 5S, TouchID parmak tarama teknolojisini ceplere taşıması sayesinde 2013’ün en önemli cep telefonları arasında yer aldı. Güvenlik konusundaki bu yenilikçi adım, belki de yeni nesil telefonlarda sıkça yer verilecek bir teknolojinin yolunu açmıştı. iPhone 5C ilk tanıtıldığında büyük bir ilgi çekmemiş olabilir, fakat Apple’ın tek cihaz geleneğinden vazgeçerek yeni bir “C” serisi ortaya çıkarması, firmanın gelecekte kullanıcılarına daha çok seçenek sunacağını gösterdi. Akıllı saatlerde en önemli adımı ise yine Samsung attı. Galaxy Gear, telefonunuzun yapabildiği çoğu önemli işlevi yerine getirebiliyor. Apple’ın 2014 için bir iWatch geliştirdiğini düşündüğümüzde Galaxy Gear’ın kendisini “ilk” olarak adlandırmasına şaşırmayacağız. 54 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Xbox One ve PlayStation 4Microsoft ve Sony’nin yeni konsolları ise yeni nesil grafiklerin yanında birçok yeni eğlence ve sosyal işlevle geliyorlar. 2014 yılı için en çok hayal edilen hediyelerden olan sözkonusu cihazlar, önümüzdeki senelerde de çok konuşulacağa benziyor. Chromecast isimli cihaz da yine 2013’ün enleri arasında. HDMI portundan TV’nize bağlanan küçük cihaz, içeriği internetten, Chrome’dan veya yerel ağdan ekrana yansıtabiliyor. Chromecast bu işleri rakiplerinden iyi yapmıyor olabilir, ancak hiçbir rakibi aynı işlevleri 35 dolara sunmuyor. Öte yandan sosyal paylaşım ağlarının yoğun kullanıldığı ülkemizde üstün teknoloji fotoğraf makinaları da yoğun ilgi görüyor. Hem küçüklerde hem büyüklerde yine 4 marka ön plana çıkıyor. Küçüklerde Samsung WB850F, Sony Cyber-chot DSC-WX150, Nikon Coolpix S3300 ve Canon IXY 30S ilk sıralarda yer alıyor. Büyüklerde de durum farklı değil. Geçmişten beri gelen alışkanlıklar devam ediyor. Büyüklerde ilk sıralar Nikon ve Canon’da. Canon EOS 1100D ve Nikon D7000 ilk tercihler olarak dikkat çekiyor. LCD ve Plazma TV’lerde ise seçenek şansı çok fazla. Birbirinden iddialı modeller arasında Samsung, Sony, Panasonic, Ekran teknolojisi ile bilinen Toshiba, Arçelik ve Vestel gibi markalar her geçen gün yaptıkları yeniliklerle yaşamımızın parçası oldular. Şeker Özel Sakarya İl Temsilcisi Oğuz Kalay Beyin Ameliyatı Oldu Adapazarı’nda Şeker Fabrikası’nın sorunlarının çözümü noktasında ve Nişasta bazlı şekerlerin kotalarının kaldırılması için emek-yoğun çalışmaları ile bilinen Şeker-İş Sendikası Sakarya İl Temsilcisi Oğuz Kalay beyin ameliyatı geçirdi. Oğuz Kalay’a ve ailesine geçmiş olsun der, acil şifalar dileriz. Çarşamba Şeker-İş Üniversiteyi Kazanan Üye Çocuklarını Ödüllendirdi Şeker-İş Sendikası Çarşamba Şubesi 2013-2014 öğretim yılında üniversiteyi kazanan üyelerinin çocukları için bir ödül töreni düzenledi. Vefat ve Başsağlığı Ahmet ÖZDEN 1981–1986 yılları arasında Şekerİş Sendikası Susurluk Şube Başkanı olarak görev yapan, sendikamızın çok değerli eski şube başkanı Ahmet Özden 5.10.2013 tarihinde vefat etti. Merhum Başkanımıza Yüce Allah’tan rahmet diler, başta çok değerli ailesi olmak üzere, yakınlarına, tüm sevenlerine ve Şeker-İş camiasına baş sağlığı dileriz. Engin IRIZ Çorum Şeker Fabrikası Ham Fabrika kısmında muvakkat olarak çalışan üyemiz Engin Irız 13.09.2013 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonunda Hakkın rahmetine kavuştu. Evli ve 3 çocuk babası olan Engin Irız’a Allah’tan rahmet kederli ailesi ve arkadaşlarına başsağlığı dileriz. www.sekeris.org.tr 55 Sağlık Yüksek Tansiyon Tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde obezite sıklığı giderek artıyor ve karşımıza önemli bir sağlık problemi olarak çıkıyor. Amerikan verilerine göre, okul çağı ve adölesan çocukların yaklaşık 3’te birinde fazla kilo veya obezite mevcut. Aile Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Doç. Dr. Murat Şahin, obez çocuklarda görülen hipertansiyonun belirti vermeyebileceği uyarısında bulunarak “Bu çocukların hekim başvurularında kan basıncı ölçümü yapılması gerekiyor. Hipertansiyon saptanması durumunda ise ileri tetkiklere başvuruluyor” dedi. Kalp krizine zemin hazırlıyor Obezitede görülen hipertansiyon, hiperlipidemi ve damar sertliği gibi değişiklikler ergenlik döneminden itibaren başlıyor ve yetişkin dönemde kalp krizi gibi ciddi tablolara yol açıyor. Özellikle hipertansiyonun dikkat edilmesi gereken bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Murat Şahin, “Çünkü çocuklarda hipertansiyon kalp, böbrek, göz ve beyin başta olmak üzere organlarda olumsuzluklara neden oluyor. Bu yüzden obez çocukların kan basınçları en az yılda birkaç kez ölçülmeli. Aslında kan basıncı ölçümü rutin muayenenin bir parçası olmalı. Böylelikle erken dönemde koruyucu önlemler alınabiliyor ve bu tür ciddi tabloların gelişmesi önlenebiliyor” diye konuştu. Kardiyolojik tetkikler yapılması gerekiyor Doç. Dr. Murat Şahin, “Obezitenin kendisi zaten bir hastalık. Doktora başvurmak için herhangi bir belirti beklemeye gerek yok” dedi. Şahin, şu bilgileri verdi: 56 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Alarmı! “Kalp sağlığı açısından erken dönemde hipertansiyon ve hiperkolesterolemi önemli belirtiler arasında yer alıyor. Dolayısıyla çocuk hangi yaşta olursa olsun, obezite fark edildiğinde doktor kontrolüne girilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu muayenelerde ilk aşamada boy-kilo, kan basıcı ölçümü, kan-yağ oranları gibi bazı kan testleri, ekokardiyografi, kan basıncı monitörizasyonu (tansiyon holter) yapılıyor, gerekirse ek tetkikler planlanıyor. Değerlendirme sonrası da çocuğun sağlık durumuna göre bir takip planı belirleniyor.” Çocuklarda obezite neden artıyor? Çocuklarda obezite görülme sıklığı her yaş grubunda giderek arıyor. Kardiyoloji uzmanı Doç. Dr. Şahin, bunun nedenlerini şöyle sıralıyor: • Yağ ve karbonhidratları ihtiyaçlarından daha fazla tüketmeleri, • Fiziksel aktiviteden giderek uzaklaşıp, daha hareketsiz bir yaşam sürmeleri, • TV ve bilgisayar oyunlarıyla fazla zaman harcamaları, • Fiziksel aktivite yapacak alanların yetersizliği. Şeker Özel Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın Annesi Vefat Etti Türk- İş ve Demiryol-İş Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay’ın annesi 81 yaşındaki Fahriye Atalay, tedavi gördüğü Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde vefat etti. 3 çocuk annesi olan Fahriye Atalay, yaşadığı yüksek tansiyona bağlı olarak beyin kanaması geçirerek Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Servisi’nde tedavi altına alındı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen Fahriye Atalay 29 Aralık 2013 tarihinde yaşamını yitirdi. Fahriye Atalay’ın cenazesi, Adapazarı Orhan Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazı sonrasında toprağa verildi. Türk-İş’in çok değerli Genel Başkanı Ergün Atalay’ın annesi Fahriye Atalay’a Allah’tan rahmet, akrabaları ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabırlar dileriz. Mekanı Cennet olsun. Kavlak’ın Acı Günü Türk-İş Genel Sekreteri ve Türk Metal Sendikası Başkanı Pevrul Kavlak’ın ablası Asiye Öztürk 64 yaşında yaşama gözlerini yumdu. Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak’ın vefat eden ablası Asiye Öztürk için Gürler Mahallesi Kavlak Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Öztürk’ün cenazesi kılınan namazın ardından Yahşihan Mezarlığında toprağa verildi. Törene, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kırıkkale Valisi Ali Kolat, AK Parti Kırıkkale Milletvekili ve TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Oğuz Kağan Köksal, AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, sendika genel başkanları ve çok sayıda vatandaş katıldı. Şeker-İş Sendikası olarak vefat eden Asiye Öztürk’e Allah’tan rahmet ailesi, akrabaları ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabırlar dileriz. Mekanı cennet olsun. www.sekeris.org.tr 57 Basından 58 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Basından www.sekeris.org.tr 59 Gezi Üç yüz yıldan fazla Osmanlı Devletinin hâkimiyetinde bulunan Kıbrıs Adası’na bu devirde birçok kültür, sanat eserleri ve iktisadi müesseseler kurulmuştur. Kıbrıs, Türkiye’nin güneyinde bulunan, Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Türkiye’ye olan uzaklığı Anamur Burnundan 65 km’dir. Adanın yüzölçümü 9.251 km2’dir. Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs; Toroslar’ın çevrelediği Çukurova bölgesi ile Amanoslar’ın kuşattığı bugünkü Hatay bölgesi arasında bir ada olması dolayısıyla bu kara parçaları ile bir bütünlük oluşturmaktadır. Aynı zamanda Hatay ile Anadolu kıyılarının teşkil ettiği İskenderun Körfezi’ne hakim bir noktada bulunduğundan bu toprakları kontrol eder durumdadır. Kıbrıs’ın yüzölçümü 9.251 km2 olup, Türkiye sahillerinden 70, Suriye’den 100, Mısır’dan 370, Rodos’tan 400 ve Yunanistan sahillerinden 800 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Girintili çıkıntılı bir özelliğe sahip olan 782 km. uzunluğundaki sahilleriyle kendine has bir şekle sahip olan Kıbrıs, 35° kuzey paraleli ve 35° doğu meridyeni üzerinde yer alır. Ada; kuzeyinde Kormakiti Yarımadası’ndan başlayarak Karpas Yarımadası’na doğru uzanan ve en yüksek zirveleri 1.000 metreyi nadiren aşan Girne-Karpas Dağları, güneyinde Trodos Dağları ve bunların arasında 100 km. uzunluğunda, 10-15 km. genişliğinde bir alçak sahadan meydana gelir. Adanın doğuda ve batıda uç noktalarını teşkil eden Andreas ve Drepena burunları arası 227 km. ve güney ve kuzey istikametindeki uç noktalar olan Gata ve Kormakiti burunları arası ise 97 km.’dir. Kıbrıs yapı ve yeryüzü şekilleri itibariyle Anadolu’nun güneyindeki Toros sistemi içinde mütâlaa edilir. Hatay’daki dağ ve ovalar 130 km. güneybatıda, Kıbrıs’ta deniz seviyesi üzerine çıkarak aynı vasıflarla devam etmektedir. Derinliği birkaç yüz metrelik bir denizaltı platformu ile Anadolu’ya bağlı olan 60 şeker-iş dergisi •ocak 2014 adanın temeli, batıda ve güneyde 2.000 metreden daha derin denizaltı çukurları tarafından çevrilmiştir. Yeryüzü şekilleri ve yapısı hakkında verilen kısa bilgiler Kıbrıs Adası’nın, Anadolu Yarımadası’na akraba, hatta onun küçük bir örneği olduğunu göstermektedir. İklim bakımından da aynı paralelliği görmek mümkündür. Akdeniz Bölgesi’ne has iklim kuşağında olup yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı geçer. Bitki örtüsü bakımından da Toroslarla benzerlik arz etmektedir. İlkçağın başlangıcında Kıbrıs’ın, yalnız dağlarının değil ovalarının da kesif ormanlarla kaplı olduğu, fakat bakır ve gümüş madenlerinin işletilmesi, gemi inşaatı ve Mısır gibi ormanları olmayan ülkelere yapılan odun ihracatı yüzünden ormanlarının büyük tahribata uğradığı bilinmektedir. Eski devirlerde Anadolu’nun bir parçası olan Kıbrıs, suların yeryüzünde bazı karaları basması sonucu meydana gelen adalardandır. Yapılan kazılarda adada Ortadoğu kültürüyle alakalı eserler bulunmuştur. Tarihi Adanın bilinen ilk sahibi Mısırlılar olup, bunlardan Hititlere geçmiştir. Hitit çivi yazılarında “Alasya” denilen ada, deniz kavimlerin istilasına uğrayarak, Asurlular, Fenikeliler, Medler, Roma ve Bizans İmparatorluklarından sonra, Dört Halife (632-661) devrinde Müslümanların hakimiyetine geçerek, 648 tarihinde vergiye bağlanmıştır. Haçlı seferlerinin üçüncüsünde İngiliz Kralı Arslan Yürekli Rişar’ın gemileri fırtınaya tutulunca 1191’de İngilizler, adanın kıyılarına sürüklenip karaya çıkarak, Limasol’u zaptettiler. Fakat Rişar’ın paraya ihtiyacı olduğundan adayı eski Kudüs Kralı Lusignan’a satmıştır. Gezi Şeker Özel Bundan sonra ada, Suriye ve Filistin kıyılarından kaçan Doğu Latinlerinin merkezi haline getirilmiştir. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ten çıkardığı Latinler adaya yerleştirilmiştir. Ceneviz, Fransız, Venedik korsanlarının yaşadığı adadan, Anadolu sahillerine saldırılar tertiplenmiştir. Kıbrıslıların saldırıları, Anadolu Selçukluları ve beylikleri tarafından savuşturulmuştur. Haçlı ittifakınca Kıbrıs sularında bulunan Haçlı donanması, Mısır ve Suriye sahillerine ve Müslüman gemicilere zarar vermeye başlayınca; Memlûk Sultanı Melik-i Eşref Baybars 1425’te adaya asker çıkarmıştır. Devrin Kıbrıs Kralı Janus’un ordusu imha edilip, kendisi esir alınmıştır. Kral Janus, yıllık beş bin düka altın ödemek şartıyla azad edilip, vergiye bağlamıştır. Kıbrıs Latinleri, Osmanlılar ile hakimiyet meselesinde mücadele eden Akkoyunlular ve Safevi devletleri ile ittifak içine girmişlerdir. Yavuz Sultan Selim Han’ın Suriye ve Mısır’ı fethi ve İslamiyetin mukaddes topraklarını Osmanlı Devletine kazandırmasıyla Doğu Akdeniz’de hakimiyet kurmanın lüzumu ortaya çıktı. Bunun için de Kıbrıs’ın fethi gerekiyordu. Kıbrıs sahillerine yerleşmiş bulunan Venedikliler ise gelip geçen ticaret gemilerine tecavüzden geri durmuyordu. Diğer taraftan Hint Okyanusunda beliren Portekiz tehlikesi de Akdeniz’de bir an evvel sükunetin sağlanmasını zaruri kılmaktaydı. Bundan başka Kıbrıs halkından pek çoğu da Osmanlı’nın adil idaresini istemekteydi. Bu sebeplerle İkinci Sultan Selim Han (1566-1574) devrinde Şeyhulislam Ebüssü’ûd Efendinin fetvasıyla Kıbrıs’ın fethine karar verildi. 1570’te Vezir Lala Mustafa Paşa, Kıbrıs Serdarı tayin edilerek, Piyale Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması adaya çıkartma yaptı. Lefkoşe ve Magosa fethedildi. Papalığın teşvikiyle Haçlı donanması Kıbrıs’a gönderilip, 1571 İnebahtı Muharebesi’nde Osmanlı donanması yakılmışsa da, 1572’de iki yüz elli parça gemiyle Akdeniz’e açılan Kılıç Ali Paşa karşısında dayanamayacaklarını anlayan Haçlılar, 1573’te anlaşmak zorunda kaldılar. Adanın hakimi Venedik Cumhûriyeti, Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini ve yıllık üç yüz bin filorin vergi vermeyi kabul etti. Kıbrıs’ta Osmanlı devlet teşkilatı kurulup, eyalet haline getirilerek, beylerbeyi tayin edildi. İslami eserler, tamir edilip, yenileri kuruldu. Türk-İslam nüfusunun adada fazlalaşması için Osmanlı iskan siyaseti tatbik edildi. 1577 tarihinde adanın nüfûsu 84.000 olup, bunun 47.000’i Türktü. On dokuzuncu yüzyıla kadar bütünüyle Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinde kalan Kıbrıs, Papalığın organize ettiği oyunlar neticesiyle çok tehlikeli meselelerin içine itildi. 1876’da Birinci Meşrutiyetin ilanıyla Osmanlı Devleti Rusya ile harp içine sokuldu. Ancak harbin mağlubiyetle bitmesi üzerine 3 Mart 1878’de çok ağır www.sekeris.org.tr 61 Gezi şartlarla Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalandı. Saltanatının ilk yıllarında olan İkinci Abdülhamid Han devleti daha o tarihte yıkıma götürebilecek olan bu antlaşmayı bir türlü hazmedemedi. Dahiyane bir kurnazlıkla, 4 Haziran 1878’de İngiltere ile gizlice anlaştı. Ayastefanos Antlaşmasını tatbik ettirmeme karşılığı, Kıbrıs Adasının idaresini İngiltere’ye bıraktı. Adanın gelirleri her yıl İstanbul’a yollanacak ve Osmanlı Devletinin bir parçası kalacaktı. Bu durum Birinci Dünya Harbine kadar muhafaza edildi. Üç yüz yıldan fazla Osmanlı Devletinin hâkimiyetinde bulunan Kıbrıs Adası’na bu devirde birçok kültür, sanat eserleri ve iktisadi müesseseler kurulmuştur. Her kasabada medrese ve Lefkoşe’de Sultan Mahmud Kütüphanesi yapılarak, ilmin yayılmasına ve kültür seviyesinin yükseltilmesine çalışıldı. Adanın bütün kalelerinin tamiri, liman inşaası, cami, mescid, tekke, imaret, hastahane, han, kervansaray, sebil, çeşme gibi sosyal tesisler yapılmıştır. Kıbrıs Britanya Hakimiyetinde 1923 Lozan Antlaşmasıyla İngiltere’nin ilhakına bırakılan Kıbrıs, 1925’te Büyük Britanya İmparatorluğu’na bağlanarak, sömürge statüsüne girdi. Ada’nın İngiltere’nin ilhakına geçmesiyle, günümüzde de devam eden Kıbrıs Meselesi ortaya çıktı. İngiliz idaresini önce hoşgörü ile karşılayan Rumlar, Kıbrıs Rum Kilisesinin telkinleriyle adayı Yunanistan’a katmak arzusu içine girince, hadiseler başladı. Adadaki Rumlar’ın Yunanistan’a katılma faaliyetlerinin, İngiliz siyasetince de dolaylı olarak destek görüp, idari, iktisadi ve siyasi kolaylık gösterilmesi hadiselerin büyümesine sebeb oldu. Türkler dış bir destek bulamayınca vakıfları ko- 62 şeker-iş dergisi •ocak 2014 rumak, milli kültürü muhafaza etmek için, İngiliz sömürge sisteminin tanıdığı hakları kullanmak suretiyle hadiselere, mukavemet etme teşebbüslerinde bulundular. Adadan Türkiye, İngiltere, Avusturalya ve diğer ülkelere Türk göçü de oldu. İngilizlerin Rumlara idari, siyasi ve iktisadi kolaylık göstermesine rağmen, asıl gayeleri, Yunanistan’a ilhakı olan Kıbrıs Rum Cemaati, 1931’de isyan ettilerse de bastırıldı. Rumlar arasında Yunanistan’a katılma fikri devamlı empoze edilerek, Kıbrıs’ta nüfuslarını arttırmak için adaya göçmen getirme ve Türkleri taciz etme siyaseti içine girdiler. İngiltere, Kıbrıs’ın sömürge statüsünü değiştirme taraftarı olduğundan, 1950 yılında İngiltire-Türkiye-Yunanistan ve Türk-Rum cemaatleri arasındaki meseleler arttı. Türkleri taciz edip, göçe zorlama ve katliamlarla nüfuslarını azaltan Kıbrıs Rum Kilisesi, adaya getirttiği göçmenlere güvenerek, halk oylamasıyla idarecilerini seçme hakkı istemeye başladı. Hadiseler üzerine Kıbrıs Türk Cemaati tepki gösterince, Türkiye meseleyi dikkate aldı. Adadaki Türkler Türkiye tarafından desteklenerek, mesele yalnız İngiltere ve Yunanistan’ın olmaktan çıktı. 1954 hadiseleri Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletler teşkilatına götürüldüyse de, siyasi komisyon görüşülmemesi kararını aldı. 1955 Rum-Yunan tedhiş hadiseleri üzerine, İngiltere Türkiye’yi meseleyi halletmek üzere toplantıya çağırdı. İngiltere’nin Türkiye’ye toplantı çağrısı, Yunanistan tarafından, Türklerin hakkının resmen tanınıp, meşrulaşması demek olarak kabul edildi. Yunanistan ikinci defa Birleşmiş Milletler Teşkilatına müracaat etti. Kıbrıs meselesinin sulh yoluyla halledilmesi kararlaştırılınca, 1959 yılında imzalanan Zürih ve Londra antlaşmaları ile buhran geçici Gezi olarak sona erdi ve 16 Ağustos 1960’ta “ortaklık” temeli üzerine kurulan bağımsız ve “iki toplumlu” Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. Ada’ya altı yüz elli kişilik bir Türk alayı yerleştirildi. Kıbrıs’ın güvenliği için İngiltere-Türkiye-Yunanistan “Garanti Antlaşması” imzaladılar. Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türklere eşit haklar tanınıp, Cumhurbaşkanı Rumlardan, yardımcısı da Türklerden seçilecekti. Garantör Türkler Türkiye’nin garantör devlet olarak Türklerin haklarını müdafaa etmek ve hadiselere müdahale hakkı verilen Garanti Antlaşmasını Rumlar bir türlü kabul edemediğinden, hadiselerin önüne geçilemedi. Rumlar, Enosis gayesini gerçekleştirmek, Türkleri yıldırmak, Türkiye’yi zor duruma düşürmek için, 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı tanımayarak, 22 Aralıkta Kıbrıs’taki Türklere karşı tedhiş ve katliamlara başladılar. Garantör devlet olarak Türkiye hadiselere müdahale etti. Türkiye’nin kararlı tutumu Rumlar’ın hadiseleri durdurmasına, Birleşmiş Milletler de meselenin sulh yoluyla halledilmesi için garantör devletlerarasında görüşmelerin başlamasına ve adada Barış Gücünün bulundurulmasına karar verdi. Yunanistan’daki 1967 askeri darbesi sonunda Enosisci iktidar, tedhişçi Grivas’ın teşkilatlandırdığı Rum Milli Muhafız Kuvvetlerini destekleyerek, Türklerin toplu bulunduğu Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı harekete geçince, TBMM 16 Kasım 1967 tarihli toplantısında üyelerinin tamamına yakını Kıbrıs’a asker çıkarma kararı aldı. Türk çıkarma birliklerinin ve donanmasının İskenderun’da toplanması, jetlerinin de Kıbrıs semalarında görünüp, alçak uçuşlar yapması, Grivas’ın ve 12.000 kişilik Yunan ordusunun adadan çekilmesine sebeb olup, ABD’nin araya girmesiyle Türkiye çıkarma yapmaktan vaz geçirildi. Kıbrıslı Türkler, Türkiye’nin anavatan olarak haklı tepkisine şahit olunca, kendi işlerini kendileri görmek üzere 29 Aralık 1967’de Kıbrıs Geçici Türk İdaresini kurarak, 19 maddelik de esas tespit etmişlerdir. Kıbrıs meselesinin halledilmesi için toplumlararası görüşmeler 1968’de başlamasına rağmen 1974 yılına kadar bir netice alınamamıştır. Yunanistan ve Kıbrıs Rumları, Enosis gayesinin gereği doğrultusunda hareket edip, Türkiye ve Türklere düşmanca hareket içine girdiler. Atina’daki Askeri Cunta, adanın Kıbrıs’ta bulunan Yunan Kuvvetleri ve EOKA-B aracılığı ile 15 Temmuzda darbeye teşebbüs ettirip, Türklere hayat hakkı tanımayan katliamlara girişince; Türkiye, garantör devlet olarak 20 temmuz 1974’te birinci, 14-16 Ağustos 1974’te de ikinci barış harekatını gerçekleştirmek mecburiyetinde kaldı. Türk Ordusunun muvaffakiyetle gerçekleştirdiği askeri harekatlar neticesinde Kıbrıs’ın istiklali muhafaza edilip, adadaki Türkler imha edilmekten kurtarılarak, Kıbrıs Türk Devleti için zemin hazırlanmıştı. Yıllardan beri devam eden görüşmelerde kesin bir neticeye gidilemeyince, Kıbrıs Türk toplumu 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devletini, 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurarak, istiklalini ilan etti. Kıbrıs meselesinin halli için, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti ve Kıbrıs Rum Toplumu ile ikili ve milletlerararası görüşmeler hala devam etmektedir. www.sekeris.org.tr 63 Şiir Bana işçi deme inan hayattan Yılarak geçirdim ben bu ömrümü Fabrika denen yerde, elden parmaktan Olarak geçirdim ben bu ömrümü Her geçen gün çekerim ahı Neydi bu işçilerin günahı Kanalların içine bayram sabahı Dalarak geçirdim ben bu ömrümü Memuru yatarken sıcacık tahtında Hep ezilmek var işçilerin bahtında Soğuk gecelerde karın altında Kalarak geçirdim ben bu ömrümü Esen rüzgârından, yağmurundan, çamurundan Gece soğuğundan, gündüz yağan karından Ayazlarda elime yapışan elfadan Bıkarak geçirdim ben bu ömrümü Her kampanyada günleri sayıp Kadro için umudumu etmedim kayıp Bu yapılan zulümdür vallahi ayıp Diyerek geçirdim ben bu ömrümü 64 şeker-iş dergisi •ocak 2014 Dalar giderim hayale ara sıra Geçmişi andıkça düşerim efkâra Her efkârımda bir dal sigara Yakarak geçirdim ben bu ömrümü Belim büküldü ayak gitmez ileri Kalp tekler oldu buruştu deri Geriye kalan sağlam yerleri Bozarak geçirdim ben bu ömrümü Her kampanya bağrımda bir sabır taşı Gözler isyan eder akıtır yaşı Vatanımda anamı, yârimi, gardaşımı Anarak geçirdim ben bu ömrümü Yeter be yazmayı bırak Emrah’ım Sen yazdıkça artıyor isyanım ahım Bilmedim kardeş, neydi diye günahım Sorarak geçirdim ben bu ömrümü Muharrem Emrah Çakır Erzincan Şeker Fabrikası