Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum
Transkript
Hakemli Makale - Eğitim Bilim Toplum
Hakemli Makale GEZİ PARKI EYLEMLERİ: KAMUSAL ALANIN İNŞASI1 Gezi Park Protests: Building Public Sphere Ülker Yükselbaba* Cansu Koç** Ayça Ece Zarifoğlu*** Ezgi Çaldıran**** Muharrem Enes Kaya***** 10 Öz Her şey 28 Mayıs 2013’te Taksim Gezi Parkı’nda başladı. İstanbul’un ortasında Taksim’de yer alan Gezi Parkı, AVM’ye dönüştürülmek isteniyordu. Buna karşı çıkan sivil toplum örgütlerinin çağrısıyla gençler, parkta nöbet tutmaya başladı. Gezi Parkı’ndaki gençlere polisin orantısız müdahalesi, Türkiye’nin her yerinde Gezi Parkı eylemlerine destek eylemlerinin başlamasına neden oldu. Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve bütün Türkiye’ye yayılan toplumsal hareketlilik, birçok açıdan değerlendirmeyi gerektirmektedir. Belli ki toplumda bir rahatsızlık var, belli ki halk ve yönetim arasında mesafe açılmış. Bunun nedenlerini anlamaya çalışmak için forumlarda yaptığımız anketlerden sonuçlar çıkarmaya çalıştık. Aşağıda detaylarını bulacağınız anket, 19 Temmuz- 1 Ağustos 2013 tarihleri arasında İstanbul’da çeşitli Park Forumlarında gerçekleştirildi. Anket; Abbasağa, Yoğurtçu, Bakırköy, Beykoz, Göztepe/Özgürlük, Göztepe, Sarıyer-Büyükdere, Kocamustafapaşa, Yeniköy, Boğaziçi Üniversitesi, Kozyatağı/Kriton Curi, İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa, Feriköy/Kurtuluş, Ümraniye Forumlarında, 1050 kişinin katılımıyla yapıldı. Anketin amacı eylemlere ve forumlara katılan insanların demokrasiden, hukuktan ve kamusal alandan ne anladıkları ve bu başlıklarda nasıl bir Türkiye düşündüklerini ortaya çıkarmaktır. * ** *** **** ***** İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Yrd. Doç. Dr. / ulkeryukselbaba@yahoo.com Dokuz Eylül Üniversitesi, Arş. Gör. / cansukocc@gmail.com İstanbul Üniversitesi, Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi / aycaecezarifoglu@hotmail.com.tr İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi / e.caldiran@hotmaill.com İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi / e.kaya90@gmail.com Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:12 Sayı:48 Güz: 2014 Sayfa: 10-65 Education Science Society Journal / Volume:12 Issue:48 Spring: 2014 Page: 10-65 Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Bu toplumsal hareket, dipten ve öngörülemez bir dalga olarak toplumsal rahatsızlıkların, sorunların, taleplerin gözlemlenmesi için önemli olanaklar sunmaktadır. Anahtar Sözcükler: Gezi Parkı, forum, kamusal alan, iktidar, hukuk, meşruiyet, temsili demokrasi, medya Abstract Everything began on May 28th, 2013 at Gezi Park, Taksim in central Istanbul. The government was planning to build a shopping center in place of the park. Young people joined the calls of the nongovernmental organizations which rebuffed at this decision and began to stand guard to save the park. Disproportionate use of force by the police against the activists triggered support actions all over Turkey. The social upheaval which began at Taksim Gezi Park and spread across Turkey must be evaluated in many aspects. Obviously there is a social disturbance and obviously people were estranged from the government. We tried to understand the reasons for this through the survey that we conducted during “forum” meetings. Below you will find the details of the survey conducted from July 19 to August 1, 2013, with the participation of 1050 people in several park forums in Istanbul including, Abbasağa, Yoğurtçu, Bakırköy, Beykoz, Göztepe/Özgürlük, Göztepe, Sarıyer-Büyükdere, Kocamustafapaşa, Yeniköy, Bosphorus University, Kozyatağı/Kriton Curi, Istanbul Technical University Ayazağa, Feriköy/Kurtuluş, Ümraniye. The purpose of the survey was to discover the perceptions and ideas of people who participated in the actions and forums about democracy, law and public sphere as well as their projections for Turkey pertaining to these issues. As an unpredictable wave from the bottom, this social movement offers significant opportunities for observing social unrest, problems and demands. Key words: Gezi Park, forum, public sphere, government, law, legitimacy, representative democracy, media I.GİRİŞ: “KORKMA LA, BİZİZ HALK” Her şey 28 Mayıs 2013’te Taksim Gezi Parkı’nda başladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kararı (Meclis’in 16/09/2011 tarihli ve 2111 numaralı kararı ile Taksim ve çevresinde yapılması planlanan yayalaştırma projesinin ilk adımı atılmıştı.) ile başlayan Taksim’i yayalaştırma projesi, Anıtlar Kurulu’nun da onayından geçerek işleme kondu. Yayalaştırma projesinin arkasından Topçu Kışlası’nın da yeniden parkın yerine inşasının gündeme gelmesiyle; parkın AVM olmasını istemeyen sivil toplum örgütleri, bir süredir çeşitli hukuk yollarına başvurarak, basın açıklamaları yaparak (Radikal, 06/06/2012 ), halkı bu konuda bilinçlendirmeye çalışarak (Radikal, 06/11/2012) mücadele verdiler. Bir ölçüde belirli bir çevreyi kapsayan farkındalık yaratmayı da başardılar. 11 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası 30 Mayıs’ta parkta nöbet tutanların çadırlarının sökülmesi ve yakılması, parkın iş makineleri ile yıkılmaya başlanması ve polisin gaz bombalarıyla müdahalesi sonrasında, “Taksim İçin Ayağa Kalk Platformu”nun çağrısı ile insanlar toplanmaya başladı, (İHD, 2013). İstanbul’un göbeğinde bunca olay yaşanmasına rağmen ne televizyonlarda, ne de gazetelerde hiçbir haber gösterilmemesi, insanları sansürün hangi boyutlarda olduğu gerçeğiyle karşı karşıya getirdi. 31 Mayıs akşamı, Taksim’de İstiklal Caddesi’nde benzeri görülmemiş bir kitle toplanmıştı, (23 Haziran 2013 tarihli Milliyet gazetesinin haberine göre İçişleri Bakanlığı’nın Gezi bilançosunda Gezi Eylemlerinde 2,5 milyon insan sokağa çıkmıştır. Milliyet, 19/09/2013). Üç- beş ağaç mesele olmasına meseleydi ama bunun hak ve özgürlüklerle bağlantılı daha büyük bir toplumsal hareket haline gelmesi 31 Mayıs tarihi ile gerçekleşti. 12 Ankara’da Kuğulu Park’ta Gezi Parkı Eylemlerine destek veren insanlara da polisin orantısız müdahalesi, Türkiye’nin her yerinde Gezi Parkı destek eylemlerinin başlamasına neden oldu. Polisin müdahalesi arttıkça eylemcilerin sayısı arttığı gibi, eylem yapılan şehirlerin de sayısı artıyordu, (İHD’nin raporunda İçişleri Bakanlığı’na göre Türkiye’nin 81 ilinden 79’unda protestolar yapıldığı belirtilmiştir. Protesto yapılmayan sadece iki şehir var: Bingöl ve Bayburt. İHD, 2013). Olayları ölümler izledi: Mehmet Ayvalıtaş (20), 2 Haziran gecesi Ümraniye’de eylemcilerin üzerine hızla araba sürülmesi sonucu arabanın altında kalarak ve 3 Haziran günü Hatay’da Abdullah Cömert (22), başına atılan gaz fişeği sonucu öldü. Gezi Eylemleri’nde ilk ölümler gerçekleşmişti. Türk Tabipler Birliği’nin açıklamasına göre, (Türk Tabipler Birliği’nin bu açıklaması 31 Mayıs- 15 Temmuz arasında yaşanan olaylara ilişkindir. Bu tarihten sonra da yaralanmalar ve ölümler devam etmiştir. www.ttb.org.tr 10/09/2013) gezi olayları sonrasında ulaşabildikleri veriler ışığında 8163 kişinin yaralandığı tespit edildi ve 6 kişi hayatını kaybetti. Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve bütün Türkiye’ye yayılan toplumsal hareketlilik, birçok açıdan değerlendirmeyi gerektirmektedir. Belli ki toplumda bir rahatsızlık var, belli ki halk ve yönetim arasında mesafe açılmış. Bunun nedenlerini anlamaya çalışmak için forumlarda yaptığımız anketlerden sonuçlar çıkarmaya çalıştık. Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Aşağıda detaylarını bulacağınız anket 19 Temmuz- 1 Ağustos 2013 tarihleri arasında İstanbul’da çeşitli Park Forumlarında gerçekleştirildi. Anket; Abbasağa, Yoğurtçu, Bakırköy, Beykoz, Göztepe/Özgürlük, Göztepe, SarıyerBüyükdere, Kocamustafapaşa, Yeniköy, Boğaziçi Üniversitesi, Kozyatağı/ Kriton Curi, İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa, Feriköy/Kurtuluş, Ümraniye Forumlarında 1050 kişinin katılımıyla yapıldı. Anketin amacı eylemlere ve forumlara katılan insanların demokrasiden, hukuktan ve kamusal alandan ne anladıkları ve bu başlıklarda nasıl bir Türkiye düşündüklerini ortaya çıkarmaktır. Bu toplumsal hareket, dipten ve öngörülemez bir dalga olarak toplumsal rahatsızlıkların, sorunların, taleplerin gözlemlenmesi için önemli olanaklar sunmaktadır. II. KAMUSAL ALAN HAKKINDA TEMEL TEZLER VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ Kamusal alan tartışması, demokrasi tartışmalarının bir parçası olarak kendini gösterir. Bu tartışmanın başlangıç noktasını 1980 ve sonrasında dünya çapında gelişen neo-liberal dalga olarak görebiliriz. Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrası gelişmeler, bir süredir devam eden ileri kapitalist ülkelerde yaşanan liberalizmin krizinin daha da açığa çıkmasını sağlamıştır. Bu kriz karşısında demokrasi konusunda yeni açılımlara yönelik çalışmalar, öncelikle kamusal alan tartışmalarını gündeme getirmiştir. Temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye doğru en azından kuramsal düzlemde yeni açılımlar, kamusal alanın genişletilmesi, siyasi katılımın artırılmasına yöneliktir. Kapitalist düzenin geldiği neo-liberal uygulamalar aşamasında meşruiyet krizinin aşılabilmesi için insanların siyasete dahil edilebilmesinin zemini olarak kamusal alanın genişletilmesi temel tezlerden biridir. Kamusal alanı neoliberal siyasetten okursak, neo-liberalizmin onaylanması için bir vasat olarak görürüz. Fakat kamusal alanı kişilerin kendi kaderini tayin hakkının varoluş vasatı olarak değerlendirirsek, bu bağlamda özgürleşmenin bir aracı olarak biçimlenir. Kamusal alan tartışmaları 1980’lerin sonlarından itibaren ciddi bir artış gösterdi. Bu gündeme geliş sadece siyaset alanında veya hukuksal tartışmalarda değil, aynı zamanda tarih, sinema, sanat eleştirileri, gey, lezbiyen, post-kolonyal ve maduniyet perspektifleri, vb. birçok sosyo-kültürel başlıkta olmuştur. Tüm tartışma konuları, -bunlar aynı zamanda kriz konuları olarak ifade edilebilirkamusal alan merkeze yerleştirilerek, belirli kapsayıcı başlıklarda toplanabilir: Birinci tartışma konusu modernite ve postmodernite tartışmasıdır. İkinci Dünya 13 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası 14 Savaşı’nın yarattığı yıkım, modernizme yönelik eleştirilerin yoğunlaşmasına neden oldu. Modernizm teknik uygarlık, hukuk devleti ve akıl gibi niteliklerle tanımlanırken, savaş sonrası totaliterizm, doğanın ve insanın sömürüsü, aklın bir din haline gelmesi gibi eleştiriler yapıldı ve yapılmaya devam etmekte. Bu henüz sonu gelmeyecek gibi görünen tartışma kamusal alan konusunu da içinde barındırmaktadır. Postmodernistler, özellikle cemaatçi yaklaşımlar kamusal alanı topluluğun iyisinin aranması ve bu iyinin gerçekleştirilmesi gereken alan olarak tarif ederek, modernizmle birlikte tanımlanan birey, sekülerlik, hukuk devleti vb. kavramlara karşı konum alır. Karşı örnek olarak modernizmin savunucularından Habermas, kamusal alanı haklar, hukuk devleti ve sekülerlik üzerine kurar. Kamusal alanın merkezde durduğu ikinci tartışma demokrasi üzerine yapılandır. Temsili demokrasinin yaşadığı krizler, nasıl bir demokrasi olması gerektiği konusunda yeni yaklaşımların tartışılmasını sağlamıştır. Temsili demokrasilerde halkın oy hakkıyla sınırlı iktidarda söz sahibi olması, küreselleşme ile temsili demokrasinin bu niteliğini de kaybetmesi ve bunların yanında iktidara gelenlere duyulan güvensizlik, temsili demokrasinin krizi olarak nitelenebilir. Radikal demokrasi arayışları, krizleri aşmaya yönelik girişimler olarak, kamunun daha etkin olduğu kamusal alanlar öngörmektedir. Kamusal alan bağlamında diğer tartışma başlıkları; ırk, cinsiyet, etnik farklılık ve ayrımcılıktır. Irka ve etnik farklılığa dayanan hem ayrımcılığın, hem de taleplerin yükselişi 1970’lerde ortaya çıkan ekonomik krize ve bunun sonuçlarından biri olan sosyal hakların geriye alınmasına dayandırılabilir. Bu aynı zamanda sermayenin küreselleşmesiyle çok yakından ilgilidir. Sermayenin giderek küreselleştiği ve aynı zamanda ulus-devletlerin birçok konuda tek başına karar veremediği koşullar ortaya çıkmıştır. Bu süreç hem ulus-devletler içinde ırkçı partilerin yükselişini getirmiş, hem de aynı ölçüde de etnik talepleri yoğunlaştırmıştır. Bu başlığa paralel diğer bir tartışma konusu toplumsal cinsiyettir. Yükselen ve giderek organize olan kadın hareketleri, özel alana konumlandırılan üretim, çocuk bakımı, cinsel tercihler ve mahremiyet politikalarının düzenlenmesi taleplerinde bulunmaktadır. Kadın kamusal alana çıkmak istemektedir. Kamusal alan ve demokrasi/hukuk ve bunlarla ilintili bazı başlıkları çalışmamız çerçevesinde tartışacağız. Öncelikle kamusal alan nedir sorusuna cevap arayacağız. Birçok noktada kamusal alanı daha netleştirebilmek için özel alan kavramına da başvuracağız. Kamusal alan kavramı modernite ile birlikte devlet, sivil toplum ve bunların karşılıklı sınırları ile ilişkili olarak toplumsal hayatın gündelik çizgilerini oluşturdu. Kamusal alan kavramı tanımlanırken özel alan ile karşıtlık ilişkisi Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya içinde tanımlandı. Burada tek bir karşıtlıktan ziyade, “örtüşen bir dizi karşıtlık” olduğunu belirtmek anlamlı olacaktır (Geuss, 2007:26). Tanımlamalar Antik Yunan’a dayandırılmıştır. Bu tanımlamaların atıf yapıldığı Antik Yunan’a gidildiğinde bir devletin yurttaşı ancak kamusal alanda anlamlı kabul edilir ve birey-devlet bir karşıtlık içinde tanımlanmaz. Yurttaş, yürüttüğü etkinliğe göre yurttaş veya özel bir kişi olarak görülür. Fakat özel kişi sitenin karşısında yer alan veya çıkarı siteye zıt olan kişi olarak düşünülmez (Uygun, 2003: 75). Yurttaş, sitenin işleriyle ilgili etkinlikte bulunuyorsa, kamusal bir alanda etkinlik gösteriyor demektir. Yönetme, karar verme ve yargılama yurttaşın yapması gereken işlerdir ve politikayı oluştururlar(Keskin, 1998-1999:98). Bu bağlamda kamusal alan kişilerin kendi kaderini tayin etme hakkının politik alanda uygulanışını ve araçlarını kapsar. Kendi veya ailesinin çıkarıyla ilgili etkinlik gösterdiğinde kişi, özel kişi olarak değerlendirilir; bu nedenle de ailenin bütçesi ile ilgili, kölelerin yönetimiyle ilgili işler özel işlerdir. Ortaçağda kamusal alan ayrışmasını sağlayacak kurumsal yapılar ve sistemler söz konusu olmadığı için kamusal alandan bahsedemeyiz. Fakat kamunun temsil edildiği bir kurum olarak prenslikten söz edebilir. Egemenliğin, vasfı gereği kamusallık taşıdığı ve bu bağlamda örneğin İngiliz kralının “publicness”e haiz olduğu görülür. Bir statüyü gösteren temsili kamu, bir kamusal alan olarak görülemez. Temsili kamu, hükümranın kamu erkine sahip olmasından kaynaklanmaktadır. İkincisi kamu, halkın tümünü değil, iktidarı belirtmektedir. Halk ise tabi olan ve söz söyleme hakkı olmayandır (Habermas, 2000: 64-65). 17. yüzyılda işaretlerini vermiş ve 18. yüzyılda burjuvazinin her alanda etkinlik kazanmasıyla, bir burjuva iktidarı ve onun somut göstergeleri olan halk egemenliği, demokrasi ve bunların bağlamında kamusal alan gerçekleşmiştir. Kapitalizm ve modernitenin toplumsal yaşamın temel belirleyeni haline gelmeleriyle yaşanan toplumsal dönüşüm, sorunların üstesinden gelme konusunda yeni ve geri dönülmez bir yaşam biçimi ortaya çıkarmıştır (Özcan, 2005: 85). Öncelikli olarak ticaretin gelişmesi, burjuvazinin etkin bir sınıf olarak ortaya çıkması ve ekonominin, mevcut iktidar sisteminden bağımsızlaşarak kendi kurallarıyla işleyen bir sisteme dönüşmesi ile ekonomik alanda aktif aktörleri de ortaya çıkarmıştır. Ailenin ve ekonominin alanının, bağımsız ilişkiler ağı örmesi ve bunların dışında yükselen kamuoyunun varlık gösterdiği ve kendini ifade ettiği bir alan yaratması, kamusal alanı oluşturmuştur. 15 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası 16 Bugüne geldiğimizde kamusal alan ve özel alan kavramları siyasal alanda yürütülen demokrasi tartışmalarında yoğun bir şekilde yer almaktadır. Her farklı siyasal bakış, özellikle iktidar veya iktidarın bir parçası olan muhalefetin görüşü, kendi kamusal alan tanımlarını yaparak, etkinlik alanını buna göre konumlandırır. Bu nedenle de çok sayıda kamusal alan tanımı vardır, fakat herkesin üzerinde uzlaştığı bir kamusal alan tanımına henüz ulaşılamamıştır. Bu bolluk farklı nedenlere bağlanabilir: İlk olarak bu kavramın anlam ve kapsamı kişilerin dünya görüşüne göre farklılık gösterir. “Neye kamusal dediğiniz; insani varoluşun mahiyetini nasıl kavradığınıza, nasıl bir devlet toplum ilişkisi tasarladığınıza bağlı olarak değişir” (Erdoğan, Radikal, 03.12.2002). Bu bağlamda kişi siyasi görüşüne göre kamusal alanı; “kamu otoritesinin geçerli olduğu yer”, “çoğulculuğun, renkliliğin ve özgürlüğün olduğu alan”, “kamu görevlisinin bulunduğu her yer” olmak üzere çeşitli şekillerde tanımlayabilir. İkincisi bazıları kamusal alan-özel alan karşıtlığı üzerinden tanımlama yapar ve bu ikisi arasında ahlaki bir hiyerarşi kurar. Üçüncü grup ise, günümüz toplumlarını anlamada “kamusal alan-özel alan” ayrımının yeterli bir ayrım olmadığını ifade eder ve bunun yerine “kamusalözel-siyasal”, “kamusal-özel-sivil-siyasal” gibi üçlü veya dörtlü ayrımlar koyar (Coşkun,2005:147–159). Habermas, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü adlı çalışmasında kamusal alan tanımına girişte öncelikli olarak kamusal kelimesinin farklı açılımlarını belirtir. Herkese açık yer, bina vb. söz konusu ise buna “kamusal” denir. Fakat kamusal kelimesi genelde herkesin gidiş gelişine açık olmaktan daha fazla anlamları ihtiva etmektedir. Örneğin kamusal binalar dediğimizde, bu binaların devlet kurumlarını barındıran binalar olduğu anlaşılır. Bu nedenle kamusaldırlar, kamu erkinin işlediği binalardır. Devlet kamu sıfata, “kendi hukukuna tabi olanların ortak kamusal selametini sağlama görevi” nedeniyle haizdir. Bir başka örnek “kamuya mal olmuş bir ismi var” dersek, burada belli bir ün sahibi kişiden söz edilmektedir. Kamu bazen, iktidarın karşıtı olarak kullanılır ve kamuoyu anlamına gelir. Bazen devlet organları, bazen halkın haber alma ve iletişimine hizmet eden basın gibi unsurlar “kamusal organlar” arasında sayılır (Habermas, 2000: 58-59). Habermas, kamusal alan kavramının içeriğinin anlaşılabilmesi için “kamu, kamusal alan” kelimelerinin etimolojisini toplumsal ve tarihsel süreç içinde incelemiştir. Almanca’daki “Öffentlichkeit” terimi, 18. yüzyılda publicitê ve publicity ile benzerlik kurularak türetilmiştir; İngilizce’deki karşılığı olan ‘public sphere’i kapsar, fakat onu aşan bir anlama sahiptir. Mekansal bir kavramdır: “anlamların geliştirildiği, dağıtıldığı ve üzerinde tartışarak Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya anlaşmaya varıldığı toplumsal alan ya da arenalara ve aynı zamanda bu süreç tarafından ve bu süreç içinde oluşturulan kolektif gövdeye, diğer bir ifadeyle ‘kamu’ya işaret eder.” Ama “Öffentlichkeit” kavramı aynı zamanda “tasavvur edilen bir muhteva ve kriter” içeriğine de sahiptir. Bu kriter Almanca’daki kökü olan “öffen”den gelir; bu kelimenin anlamı ise “açıklık”tır (Hansen, 2004:162). Almanya’da 18. yüzyılın sonunda kullanılmaya başlayan “öffentlichkeit” kelimesi, bu dönemde bir ihtiyaca denk düştüğü için günlük dilde yer bulmuştur. Mal mübadelesi ve emeğin toplumsallaşması ile kurumlaşan “burjuva toplumunun” bir unsurudur (Habermas, 2000: 58-59, Habermas, 1994:82). Kamusal alan kavramlaştırmasının başka bir açıdan değerlendirilmesi ise iki farklı boyutu dikkate alır: Birincisi mekansal bir kavram olarak kamusal alan; toplumsal yaşantımız içinde fikirlerin, ifadelerin ve tecrübenin üretildiği, açığa çıktığı, müzakere edilip, yayıldığı ve bu sürecin içinden ortaya çıkan kamuoyu, kültür, tecrübenin kendisini ve aynı süreçte ortaya çıkan ulusal, ulusaltı ve ulusüstü kamuları ifade eder. Toplumsal bir alan olarak kamusal alan yaşam içindeki farklı olay ve olguları, tarihsel bağlamları, zaman ve mekan boyutunu bu tanım içinde bulur. İkinci olarak kamusal alan normatif bir ilkedir. Aleniyet, açıklık, özerklik özdüşünüm ve eleştirellik kamusal alanın normatif yönünü oluşturur. Bu bağlamda kanaat ile kamuoyu farkının normatif bir ilke olarak kamusallıkla değerlendirilmesi bir örnek olabilir. Gündelik düşünce ile oluşan fikirler kanaatleri, kamusal tartışma ve eleştiri ile yani kamusal aklın süzgecinden geçirilen fikirler ise kamuoyunu oluşturur (Özbek, 2004:41-42). Kamu/özel dikotomisine dayanan Habermas’ın kamusal alan görüşünü iki analiz düzeyinde tanımlandığı anlaşılmaktadır: “uzamsal/kurumsal yerleştirme” düzeyi ve “yapısal ilişkiler” düzeyi. Bir toplumda özgür tartışma için devletten bağımsız ve devlet karşısında politik otonominin sağlandığı bir alanda gerçekleşmesi bir öngereklilik olarak belirtilmektedir. Bu yaklaşım Batı yaklaşımlarından devlet/kamu versus piyasa/özel ikiliğine yaslanan Anglo-Amerikan yurttaşlık kuramına ve diğer yandan cumhuriyetçilik geleneğine yaslanır. Bu ikiliğin köklerini Aydınlanma düşünürlerinden Locke, Smith, Bentham ve çağdaşlarında buluruz. Bu gelenek kamu veya devletin yetkileri karşısında toplumdaki özel bireylerin sahası tartışmasında yer alır. Genel eğilim kamu ve sivil toplum ayrımı devlet-devletdışı ayrımı ile tanımlanır (Ku, 2000:219). Devlet karşısında sivil toplum anlayışı, devletin sivil toplumla ilişkilerinin karşılıklı sınırlarının belirlenmesinde anlam ifade eder. 17 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası Kamusal alan ve tanımı tartışması modernistler ve postmodernistler arasında da yürümektedir. Bir postmodernist olarak Charles Taylor’un kamusal alan tanımlaması, komüniteryan anlayışı görmek açısından anlamlıdır: Taylor’a göre kamusal alan toplum üyelerinin, matbu veya elektronik çeşitli iletişim araçları sayesinde bir araya gelerek ya da yüz yüze görüşerek kamu yararıyla ilgili konuları tartıştığı ve böylece bu konular hakkında ortak bir fikir oluşturduğu varsayılan ortak bir mekandır. Ortak mekana vurgu yapan bu açıklama, iletişim araçlarının ve ortamlarının hepsinin birbirleriyle iletişim içinde olduklarına dayanır. Televizyonda gördüğümüz tartışma bu sabah gazetede ne dendiğini dikkate alır, gazetedeki haberse, radyoda dün yayınlanan açık oturumu anlatır vb… Kamusal alanı genellikle tekil kullanmamızın nedeni budur (Taylor, 2006: 89). 18 Kamusal alan, fiili olarak toplanılan bir mekan olmasa da, birçok mekanı içinde barındırır ve herkesin katılabileceği bir tartışma ortamını ifade eder. Bu anlamda kamusal alan sadece herkesin görüşlerinin ortak bir toplamını değil, “düşünce ürünü bir görüş” ile ortaya çıkar. Bu temelde normatif bir statüye sahiptir. Taylor’a göre yönetimler bu görüşü dikkate almalıdır. Çünkü: Birincisi “ortak kanı muhtemelen aydınların görüşüdür ve bundan ötürü yönetim ona uymakla akıllılık eder.” İkinci neden egemenin halk olduğu görüşünün bir sonucudur. Yönetimler, ahlaken muhakeme yapan kamuya dayanarak yasama yapmalı ve yönetmelidir. Buradan Habermas takip edilerek şu ilke doğar; “denetleme ilkesi”. Yönetimlerim şeffaflığına olması gerekliliğini içeren bu denetleme ilkesi sayesinde kamuoyu bilgilendirilir ve “onun en üst düzeyde rasyonelleşmesine” katkıda bulunulur. Yasamayı kamuoyunun denetimine maruz bırakarak halk egemenliğinin hakimiyeti somut hale getirilmiş olur. Sonuç olarak “özgür bir toplumun zaruri bir özelliği olarak” “kamusal alan, yönetime kılavuzluk edecek rasyonel görüşlerin incelikle işlendiği bir mahaldir” (Taylor, 2006: 108–109, 91–94). Siyaset felsefecileri Samuel Bowles’un ve Herbert Gintis’in komüniteryan görüşe dayanan kamusal alan tanımı özgürlük ve demokrasi birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak alınır. Liberalizmin iki temel ilkesine dayanan bu yaklaşım; bireylerin çiğnenemez haklarına bağlı özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkı anlamında demokrasiyi zorunlu görür. “İktidarın toplumsal sonuçlar doğuracak şekilde kullanılması” demokrasi gereği o toplumsal alanının kamusal sayılmasını gerektirir (Bowles, Gintis, 1996: 22 -123). Bowles ve Gintis’e göre ne kapitalizm, ne Marksizm kamusal alanın gerçekleşmesine uygun değildirler. İkisi de farklı açılardan halkın kendi kaderini tayin hakkını Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya ve özgürlüğünü sınırlayan yapıdadırlar. Bu nedenle bunların dışında bir yol bulunmalıdır. Kamusal alanı tanımlamada kullanılan kriterlerden biri olan kamusal alanın yeri konusu oldukça tartışmalıdır. Habermas’ın görüşüne göre kamusal alan ne devlete, ne de ekonomiye dahildir ve fakat ikisiyle de çok yakın ilişki halindedir. Ekonomi ile kamusal alan ilişkisi pozitif açıdan değerlendirilirse, ekonomi kamusal alanın sosyo-ekonomik altyapısını hazırlar ve böylece yurttaşlar arasında politik olarak otonom iletişim ağı geliştirilebilir. Özel alanda olduğu kabul edilen ekonomi ile ilişkisine rağmen kamusal alan yine de devletle yakın ilişkilerinden ve yurttaşlığın formel ve informel biçimlerinden dolayı kamu olarak kalır. Kamusal alanın ekonomi ile ilişkisi negatif açıdan değerlendirildiğinde, erkek, beyaz ve mülkiyet sahibi bir sınıfın kamusal alanıdır ve burjuvazi kamusal alanda hegemonyasını kurmaya çalışır. Devlet de ideolojik söylemler ve kurumsal mekanizmalar aracılığıyla, üzerinde hegemonya kurduğu baskın gruplar sayesinde kamusal alanda yer kapmaya çalışır. Bu nedenle kamusal alanda politik mücadeleler sadece devlet ve sivil toplum arasında değil, aynı zamanda devletin hegemonyasını kurduğu baskın gruplar ve yönetilen gruplar arasında da olur (Ku, 2000: 228). Habermas’ın görüşlerini özetlersek; kamusal alan devletten bağımsız olmalıdır. Çünkü devlet kamusal görevleri nedeniyle sahip olduğu yetki ve güçler çerçevesinde kamusal alanda baskı kurabilir. Kamusal alan ekonomiden bağımsız olmalıdır. Çünkü bireysel çıkarlar, kamusal çıkarlarla çatışır ve kamusal alanın bağımsızlığı yok olur. Habermas’ın ekonominin özel alanda yer aldığı görüşü komüniteryanlar tarafından itiraza uğramaktadır. Bowles ve Gintis’de Taylor’la benzer şekilde ekonomiyi kamusal alana konumlandırırlar. Kapitalist ekonominin kamusal şekilde örgütlenmiş olması ve bu bağlamda sermayeye toplumsal sonuçlar doğuracak üç tip yetki verdiği argümanını ileri sürerler. Bu üç tip yetki şunlardır: 1. Üretimi denetleme ve yönlendirme yetkisi, 2. yatırımı denetleme ve yönlendirme yetkisi, 3. devletin ekonomik politikasını etkileme gücü (Karadağ, 2006: 122-123). Niteliği ve sonuçları itibariyle ekonomi, kamusallık özelliğini taşımaktadır. Ekonominin kamusal alanın dışında bırakılması, tartışma konusu yapılamayacağı anlamını da taşır. Habermas’ın yaklaşımı kapitalist sistemin onaylanışı anlamına gelir. Bu yaklaşımı eleştiren komüniteryanler ise ekonomiyi sınıfsal düzeyde değil, düzenlenmesi gereken bir konu olarak ortaya koydukları için başka bir açıdan kapitalist sistemi onaylarlar. Kamusal alanla ilgili bir diğer tanım “ilişkisellik” üzerinden yapılan tanımdır. Karşılıklı iletişim içinde bulunan kişilerin iletişimsel eylemsel ilişkiselliğidir. 19 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası Bu bağlamda kamusal alan eylemsel ve söylemsel bir biçimde ortaya çıkar. Burada gözden kaçmaması gereken nokta her ikisi de toplum merkezli olan kamusal alan ve siyasal kamusal alanın özdeş olmadığıdır (Karadağ, 2006: 44-74). Aynı ilişkisellik çerçevesinde bir süreç de öngörülür: kamusal alan “bir arada yaşamının sınırlarını, moral kodlarını ve doğrultusunu inşa etme sürecidir” (Sarıbay, 2000: 6). 20 Kamusal alan; yukarıda çeşitli başlıklarda da belirtildiği gibi demokrasinin bir önkoşulu, bir ilkesi olarak da tanımlanır. Yurttaşlar, ortak meselelerde, eşit ve özgür olarak söz, irade ve eylemleriyle hem bu alanı var ederler, hem de bu alanda etkinlikte bulunurlar. Kamusal alanın sınırları da demokrasinin sınırlarıyla belirlenir: Yani düşünce, ifade, bilgiye erişme, tartışma, toplanma, örgütlenme ve tanınma gibi hak ve özgürlüklerin varlığı, uygulanması ve etkinliği kamusal alanın sınırlarını belirler. Bu bağlamda yukarıda sayılan hak ve özgürlüklerin hukuksal güvence altına alınmış olması ve bilfiil uygulanıyor olması demokrasinin sınırlarının da göstergesi işlevi görür (Özbek, 2004: 32). Kamusal alanın koşulu olan demokrasi, aynı zamanda kamusal alanın sonucu olarak da karşımıza çıkar. Diğer bir ifadeyle kamusal alanın olabilmesi için demokrasi gereği hak ve özgürlükler tanınmış ve uygulanıyor olmalıdır. Bunların varlığı kamusal alanın varlığı için zorunludur. Kamusal alan var ise, bu aynı zamanda demokrasinin varlığına da işaret etmektedir. Kamusal alan kavramını depolitize edilmiş ve kültürden yoksunlaştırılmış burjuva kamusal alanı olarak yorumlayan görüşler de mevcuttur. Habermas’ın kamusal alan kavramının eleştirisinden yola çıkan bu anlayış Habermas’ın kamusal alan kavramının içinde gizli şekilde kitle karşıtlığı olduğunu belirtir. Bu görüşe göre, modern kitle toplumlarının ortaya çıkışı ile akla dayalı kamuoyu görüşlerinin üstü örtülmüştür. Kamuoyu kavramı kamusal alanla birlikte ya bazı kişi ve kurumların hizmetinde bir nesne ya da politik ve sosyal güç uygulamaları üzerinde eleştirel normatif otorite olarak görülür. Habermas’ın analizi ise bize çağdaş kapitalist toplumlarda kamusal alanın manipüle edilen, basamaklı hale getirilmiş bir kamusallık olduğu görüşüne götürür. Burada artık kamusallık özel bireylerin rasyonel kamusundan değil, pasifize edilmiş özelleştirilmiş seyirci bir kitleden bahsedilebilir. Bu bağlamda kamusal alan depolitize bir alandır. Aynı çerçevede Habermas’ın burjuva kamusal alanın “evrensel kurallarla” yönetildiği görüşü eleştirilir. Evrensel kurallar, objektif ve bireyler dışında yer almalıdır. Eleştirel rasyonel tartışımın bu öngereklilikleri ile Habermas topluluğun geleneğini, tarihini, kolektif hatıralarını ve değerlerini kamusal tartışmanın dışında bırakır. Böylece Habermas iktidar, mücadele ve bunların kamusal alandaki yeri konularından Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya kaçınarak, kamusal alanı siyaset dışı bir niteliğe büründürür (Ku, 2000: 221222). Yukarıda çeşitli boyutlarıyla anlamaya çalıştığımız kamusal alan kavramını en açık şekliyle Habermas tanımlamıştır: ‘Kamusal alan’ kavramıyla, her şeyden önce, toplumsal yaşamımız içinde, kamuoyuna benzer bir şeyin oluşturulabildiği bir alanı kastederiz. Bu alana tüm yurttaşların erişmesi garanti altına alınmıştır. Özel bireylerin kamusal bir gövde oluşturarak toplandıkları her konuşma durumunda, kamusal alanın bir parçası varlık kazanmış olur. Bu tür bir biraradalık durumundaki bireylerin davranışları, ne iş ve meslek sahiplerinin özel işlerini görürken yaptıkları davranışlara; ne de bir devlet bürokrasinin yasal sınırlarına tabi anayasal bir düzenin üyelerinin davranışlarına benzer. Yurttaşlar ancak, genel yarara ilişkin meseleler hakkında kısıtlanmamış bir tarzda, yani toplanma, örgütlenme, kanaatlerini ifade etme ve yayınlama özgürlükleri garantilenmiş olarak tartışabildiklerinde kamusal bir gövde biçiminde davranmış olurlar (Habermas, 2004: dp.1). Habermas’ın süreçleriyle birlikte tanımladığı kamusal alanı tarihsel süreç içinde değerlendirirsek: Birincisi kamusal alan kapitalizmle birlikte ortaya çıkmış, yani bir sanayi toplumunun ürünüdür. İkincisi kamusal alanın ortaya çıkışı modernleşmeyle birlikte kendiliğinden olmuştur. Kamusal alanın tanımlayıcı niteliklerine bakarsak, kamusal alanın varlığının koşulları için şu özelliklerin gerçekleşmesi gerekir: 1. Kamusal alana katılım herkese açıktır. “Herkesçe erişebilirlik” ilk temel şarttır. Yurttaşların katılımının önündeki engeller kaldırılmış olmalı ve bu alana erişimin garanti altına alınmış olmalıdır. Örgütlenme, ifade ve yayınlama gibi özgürlükleri garanti altına alınmış olmalıdır. 2. Katılımda yer alan herkes eşit ve özgürdür. 3. Kamusal alanda aleniyet ilkesi geçerlidir. Katılımın ve konuşmaların herkese açık olması, aleniyet ilkesi gereğidir. Geleneksel toplumda üstü örtülmüş birçok konu, değerler, aktörler vb. bu alanda görünür hale gelir (Çaha, 2003:79-88). 4. Kısıtlanmamış iletişim sağlanmış olmalıdır (Habermas, 2004:95). Sayılan nitelikler aslında birbirine çok bağlıdır. Biri olmadan diğeri olamaz niteliktedir. 5. Kamusal alan, devlet kurumlarının dışında yer alır. Böylece devletin hegemonyasından bağımsız bir alan söz konusu olur. 6. Kamusal alanın gündeminin genel yarara ilişkin olması dışında bir gündem kısıtlaması yoktur. Ayrıca bir konunun genel yarara ilişkin olup olmadığı da bu tartışmalarda tayin edilebilir. Bu çerçevede 21 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası “Kamu, akıl yürütenler ya da rasyonel müzakereciler topluluğudur”, kamusal alan ise “özel şahısların, kendilerini ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl yürüttükleri, rasyonel bir tartışma içine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları süreç, araç ve mekanların tanımlandığı hayat alanıdır”. Kamusal topluluk genişlediğinde, o zaman doğrudan tartışmanın yerini aracılar, daha açık bir ifadeyle medya dolayımıyla yapılan tartışmalar almaktadır. İşte bu nedenle basın, kamunun ve kamuoyunun oluşmasında ve kamusal alanın etkinliğinde vazgeçilmez bir etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. 22 Kamusal alan tartışmaları, radikal demokrasi kuramları ile iç içe yürümektedir. Genel olarak demokrasi kuramları, karar verme sürecinde hesap sorabilmeye dayanır, kamusal alan kuramları ise bu süreci kamusal iletişim ile ya kolaylaştırmaya ya da zorlaştırmaya yöneliktir(Ferree, Gamson, Gerhards, Rucht, 2002: 289). Kamusal alanın, demokrasi kuramlarının mihenk taşı haline gelmesinin nedeni, özelliklerinin ideal tip olması ve Antik Yunan’ın doğrudan demokrasisine yakın bir demokrasi anlayışına yönelmesidir. Herkese açık, herkesçe erişilebilir ve aleni, iletişime dayalı ve etkileşimli bir müzakere süreci çağdaş demokrasi kuramlarının ayrılmaz parçasıdır. Tabii ki bu tartışmalarda özne faktörü de değerlendirilmelidir. Örneğin Habermas’ın kamusal alan ve demokrasi kuramı yukarda sayılan özelliklerle birlikte politik özne olarak yurttaş merkezlidir (Sarıbay, 2000: 1). Geç kapitalist sistemlerde çoğulculuk dikkate alınmamış ve yurttaş dışlanmıştır. Çoğulculuk, çok çeşitli yorumlanmakla birlikte, modernist bakış açısıyla bireylerin kendilerini inşa etmesi ve bunun olanaklarının sağlanmasını ifade eder (Touraine, 2000: 24). Özellikle azınlık hakları, cinsiyet ayrımcılığı, etnik ve kültürel farklılıkların getirdiği sorunlar, mevcut liberal demokrasi anlayışı ile çözülemez durumdadır. Çoğulculuğun dikkate alınması sorunu aynı zamanda siyasal karar alma yöntemi olarak seçimlerin de yetersizliğini getirir. Seçimlerle elde edilen sonuçların çoğunluğun, azınlık üzerinde tahakküm üretmesi, hükümet olanların kendi çevresini korumaya yönelmesi, iktidara gelenlerin çıkarlarının kolektif çıkarların önüne geçmesi (Pusey, 1993: 96-97), hesap sorma mekanizmalarının ya hiç işlememesi ya da iktidarda bulunanların lehine kararlarla sonuçlanması, liberal demokrasinin meşruiyet zeminini sarsmaktadır (Sitembölükbaşı, 2005: 141). Bu nedenle yeni demokrasi kuramlarıyla karar alma süreçleri, kapsamı ve içeriği sınırlanmış bir seçim sistemi olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır. Habermas, ileri kapitalist ülkelerin krizinin analizini Legitimation Crisis adlı çalışmasında yapar. Habermas öncelikle geç kapitalizm (late capitalism) Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya tezini öne sürer: Devletin düzenlediği kapitalizmin içindeki sosyal gelişmeler krizleri de içinde barındırır. Kriz, sosyal ve sistem entegrasyonunun sağlanamamasıdır. Habermas krizi tanımlar: “Ne zaman bir topluluğun üyeleri varlıkların devamı için kritik olarak gördükleri yapısal değişimleri deneyimler ve sosyal kimliklerini tehdit altında hissederlerse krizden söz edebiliriz.” (Habermas, 1997: 3-4,6). Sistem kuramı çerçevesinde kriz yaklaşımı üreten Habermas, krizi, bir sorunla karşılaşıldığında, sistemin yapısının bu soruna yanıt üretecek ve bu nedenle kendini devam ettirecek kapasitesinin olmaması olarak tanımlar. Sistem kendi içinde bütünleşmeyi sağlayamamaktadır. Habermas kuramsal düzeyde yaptığı kriz tespitlerini, liberal demokratik sistemlere uygulayarak, bunların somut kriz kaynaklarını bulmaya ve çözmeye yönelmiştir. Liberal demokratik ulus-devletlerde iki farklı meşruluk kaynağı görülmektedir. Birincisi liberal demokratik devletlerde temel ilkelerden biri olan bireylerin toplumu ilgilendiren ve toplumsal bağlayıcılığı olan konularda karar verme sürecine katılabilmeleridir ve bu kararların meşruluk zeminini toplumsal sözleşmeye dayalı ortak rıza oluşturur. İkinci meşruluk zemini ise devlet, türdeş bir bütünlük kabul edilen ulusu koruduğu için meşru kabul edilir (Köker, 2004: 311). Liberal demokratik yönetim anlayışının meşruluk krizi, yurttaşların karar süreçlerine katılımının yani böylece devletin denetlenmesini sağlayacak süreçlerde yer almasının bir vasatı olarak kamusal alanın etkinliğini yitirmesidir. Bunun gerçekleşmesinin koşullarından birini oluşturan hukukun üstünlüğü anlayışı da yıpranmıştır. Demokratik bir yönetim için hukukun üstünlüğünün, yani bu ilke yoluyla devletin denetlenmesinin yanı sıra, alttan-denetimi (toplumdan devlete) ve karar alma süreçlerine toplumun katılımını sağlayacak kamusal alandır. Bu anlayışla kamusal alan aynı zamanda meşruiyet krizinin çözümünü de içinde barındırır (Habermas, 1998: 302-304). Yani meşru bir otorite ancak rasyonel olarak kabul edilebilir çıktılara dayanan demokratik süreçle ortaya çıkar. Devlet, meşruluğunu sadece yasalardan almaz, rasyonel iletişim ve bu anlayış üzerine kurulmuş normatif ilkeler de meşruluğun kaynağı haline gelir (Habermas, 2005: 386). Demokratik bir yönetimin işlerliği ve meşruluğu, modern devletin hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağlı olması ve kolektif yaşamla ilgili kararların kamusal alanda tartışılarak elde edilmesiyle söz konusu olur. Habermas, devlet-toplum ilişkisini düzenleyen ilke ve normların kamusal alanda sorgulama ve tartışmadan geçmesini ve uzlaşıma ulaşılmasını meşruluk sorunun çözümü için gerekli görür (Keyman, 2006: 142). Sonuç olarak Habermas, yukarıdaki açılımlarla bağlantılı olarak birbiriyle ilişkili iki alanda meşruiyet krizi tespitinde bulunmuş olur: 23 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası 1. Temsili demokrasinin temsili boyutunda yaşanan kriz, 2. Bireylerin siyasete katılmamasından kaynaklanan kriz. Temsil krizi, siyasetin seçimlere indirgenmiş olmasına dayanır. Seçimlerin, kamusal bir tartışmayı içermemesi ve bir onay mekanizması haline dönüşmesi, demokrasilerde karar alma süreçlerini, usule indirgemiştir (Habermas, 1992: 80-81). Teknokratikleşmiş yönetim ile siyaset de bir uzmanlık olarak görülür olmuştur. Demokratik irade oluşturmaya yönelik girişimler de, bu anlayış çerçevesinde anlamsızlaşmaktadır (Habermas, 1997: 80). Bu anlayış hem temsili demokrasinin kimi temsil ettiği sorusunu, hem de demokrasinin temel unsuru olan katılımın yokluğunda nasıl bir demokrasiden bahsedebileceğimiz sorusunu getirir. Parti sistemi, demokrasilerde katılımın bir aracı olarak nitelendirilmesine rağmen, bugün parti lider merkezli irade oluşturmanın aracıdır. Parlamento da, parti bağlarıyla bağlı milletvekillerinin lider merkezli iradelerinin yansıtıldığı bir kuruma dönüşmüştür. Parlamento artık kapalı kapılar ardında kararlar alan, tartışma heyeti olmaktan çok gösteri yapan bir kurum haline gelmiştir (Habermas, 2000: 340-343). 24 Küreselleşme sürecinde farklılık taleplerinin kamusal alana taşınması, özel alanla sınırlandırılmış sivil toplum, tüm kültürlere, kimliklere karşı eşit mesafede durma ve ayrımcı olmama ve bunların evrensel ve modern devletin unsuru olarak tanımlanması ile devletin toplumu yönetememe krizi baş göstermiştir (Keyman, 2006:136; İçduygu, Keyman, 1998-1999: 148). Küreselleşme, temsil krizine farklı bir boyut da katmıştır. Ekonomik birimler olarak şirketlerin dünya çapında çalışması ve bu ekonomik gelişmeyle paralel neo-liberal politikaların devreye sokulması ile üretim, dağıtım ve bölüşüme ilişkin ulus düzeyinde karar verme süreçleri imkansız hale gelmiştir (Habermas, 2002: 85, 88, 114; Habermas, 2003:89-95). Devlet egemenliği bu sınırlamalara bağımlı olmuş ve ekonomik kararlar küresel kapitalizmin dayatmalarıyla alınmaya başlanmıştır (Bowles, Gintis, 1996: 290-292). Bu ise temsili sisteme ve partilere güvensizliği ve meşruluk kaybını getirmiştir (Habermas, 2000: 340-343). Yukarıda saydığımız nedenler yani önemli ekonomik kararlarda ulus-üstü kuruluşların belirleyici olması, partilerin, üyelerinin temsilcisi olarak değil, bir grup insanın çıkarının temsilcisi olarak görülmesi, seçimlerin bir gruba iktidar verilip, bu grubun sonra kendi yandaşlarını besledikleri bir anlayışla değerlendirilmesi vb. sayabileceğimiz nedenlerle, sistemden memnuniyetsizlik ve güvensizlik (Habermas, 2005: 385) sorunu ortaya çıkmıştır. Habermas’ın görüşüne göre, bireyler bir motivasyon krizi içine düşmüşlerdir. Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Bu sürece medyanın kültürel tüketim alanı haline dönüşmesi de eşlik etmiştir. Habermas, başta kamusal alanın kurucu unsuru olarak gelişen basının, zamanla iktidarın sözcüsü haline gelişini gözler önüne serer. Bugün ise durum medya “görünüşte bir kamusal alan” niteliğindedir. Özellik televizyon demokratik tartışmaların yapıldığı bir yer olarak, kamusal alanın yerini almış ve insanlar, kamusal alanın seyircisi konuma gelmişlerdir (Garnham, 1992: 359-376). Özel çıkarlarla biçimlenen medya ile demokratik müzakere süreçleri televizyonda açık oturumlarda gerçekleşen zaman geçirme aracına ve tüketilebilir hale dönüşmüştür. Medyanın haber verme, iletişim sağlama işlevini yerine getirmediğini söyleyebilecek noktaya gelmiş bulunuyoruz. Büyük şirketlerin eline geçen medya artık şirketlerin iktidarla ilişkilerinde kullanılan bir araç. Ve bu formülasyonda halkın haber alma özgürlüğüne yer yok. İnternetin gelişmesi ile etkileşimli iletişim olanakları ortaya çıktı ve sanal kamusal alan doğdu. İnternette etkileşimli iletişime dahil olmak oldukça kolay ve iletişimin sınırlanması ve düzenlenmesi oldukça zor. Basitçe başkalarıyla ortak bir konuda etkileşime girilebilen sanal kamusal alanda katılımın önünde herhangi bir engel olmadığı gibi, buradan ayrılmak da o kadar kolay. Ayrıca internet birbirine paralel birçok kamusal alanı aynı anda barındırmakta. Katılımcıların yaşı, statüsü, hangi sınıfa ait olduğu, cinsiyeti gibi kategorileştirilmediği bu alanın kapsamı çok geniştir (Bacık, 2003: 28-29). Habermas, iletişimin dünya çapındaki bu gelişimi karşısında dünya çapında kamusal alan fenomeninin gerçekleşme olasılığına vurgu yapar (Habermas, 1998: 514). Yukarıda belirtilenler çerçevesinde sanal kamusal alan dünya çapında kullanılabilecek bir ortak iletişim ve etkileşim ağı olanağı yaratmaktadır. Sanal kamusal alanın yarattığı olanakları özetlersek: İlk olarak çok büyük sayıda insanların internet üzerinden katılımı mümkün olmaktadır. İkincisi bilgisayar sahibi insanlar, her türlü bilgiye ulaşabilmektedirler. Bilgi artık imtiyazlı elitlerin elinde olmaktan çıkmıştır. Üçüncüsü çok daha büyük sayılarda insanlar düşüncelerini internet üzerinden diğer insanlarla paylaşabilmekte, tartışabilmektedir (chat odaları, siber salonlar, forumlar, e-dergiler gibi sanal ortamlarda). İfade özgürlüğü söz konusudur. Dördüncüsü sanal alana katılım için herhangi bir engel yoktur ve bu alan hiyerarşik yapılanmaya izin vermemektedir. Beşincisi bu sanal alan yüz yüze yapılamayacak tartışmaları, karşılıklı doğrudan iletişim sayesinde etkileşimli yapılabilmesini sağlamaktadır. Beşincisi, tartışma konuları sınırlandırılmamıştır. Altıncısı herhangi bir tartışma herhangi bir kurumsal yapı ve süreçle sınırlandırılmamıştır (Dean, 2003:97-101). 25 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası Her ne kadar sanal kamusal olan büyük olanaklar sunuyormuş gibi görünse de birçok olumsuzluğu da içinde barındırmaktadır. Çok fazla bilginin dolaştığı fakat hangisinin gerçek durumu belirttiği belirsiz bir alan olarak sanal kamusal alan algı yönetimine çok elverişlidir. İnternetin başından kalkmayan insanlar için Amerikalılar bir deyim kullanmakta; “tek heceli kanepe patatesi” (monosyllabic couch potato). Çünkü sanal kamusal alan bir çok durumda rasyonel bir tartışma ortamı olarak işlev görmekten çok, insanların sağduyusunu kaybettiği çılgın hikayeler ve kuramların aktarıldığı bir sanal ortam (Dean, 2003:97-101). 26 Sonuç olarak bir özetleme ve değerlendirme yaparsak; kamusal alan yurttaşların kamuya ilgilendiren konularda yaptıkları her türlü iletişim ile kamusal alan ortaya çıkar. Kamusal alan bazen bir mekanda somutlanır, bazen medyada bir tartışmada ya da internet üzerinde yürütülen bir tartışmada gerçekleşir. Kamusal alanın varlığı için demokrasi zorunludur. Çünkü kamusal alanın oluşabilmesi için bireylerin kendini ifade için gerekli tüm haklarının hem hukuksal düzlemde, hem de uygulama düzleminde varlığı gereklidir. Bir ülkede haklar ve özgürlükler ne kadar geniş tanımlanıyor ve uygulanıyorsa, o ülke o kadar demokratik ve kamusal alan bir o kadar da hayata geçmiş demektir. Eğer bir ülkede haklar ve özgürlükler kısıtlanıyorsa, bu kısıtlama kamusal alanı işlemez hale getiriyorsa, o ülke o kadar demokrasiden uzak demektir. Demokrasiden uzaklaşılan bir ülkede egemen kamusal alanın karşısında karşı kamusal alanlar kendini gösterir. Türkiye’de de olan budur. Haklar ve özgürlükler halkın elinden alındıkça, karşı kamusal alanlar internet aracılığıyla ortaya çıkmıştır. Burada şunu da vurgulamak isteriz, kamusal alan çoğunlukla liberalizmin kendini yenilemesinin bir aracı şeklinde ortaya konmuştur. Ama hak ve özgürlük talepleri liberalizmin sınırlarını çoğu durumda zorlamakta ve aşmaktadır. Bu nedenle kamusal alanı tartışırken, ekonomiyi dışarıda bırakan liberal yaklaşımlar, bizim açımızdan tartışmamızın sınırı olarak değerlendirilmemektedir. Aşağıda teorik olarak açıklamaya çalıştığımız kamusal alan ile ilgili tezleri çeşitli boyutlarıyla ve Türkiye siyasi gündemini de dikkate alarak anketleştirdik. Gezi Parkı Eylemleri sürecinde oluşan, bizim yorumumuzla, kamusal alan işlevi gören forumlarda 1050 kişi ile geniş çaplı bir anket çalışması yaptık. Bu anketin sonuçları Türkiye halklarının demokrasi, hukuk ve kamusal alan konularındaki düşüncelerini ortaya çıkarmamıza yardımcı oldu. Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya III. GEZİ PARKI EYLEMLERİNE VE FORUMLARA KATILANLARIN KİMLİKLERİ: BEN BİR CEVİZ AĞACIYIM TAKSİM GEZİ PARKINDA, NE SEN BUNUN FARKINDASIN NE DE POLİS FARKINDA Uzun süredir sessizliğe bürünmüş bir topluluğun, beraber hareket edip, hakkını istemeye başladığının görüldüğü bir süreci yaşattı, Gezi Parkı Eylemleri. Ardından yapılan forumlar da, bu sürece sahip çıkış olarak algılandı. Peki, sessizliğini bozan ve elini taşın altına koyanlar kimler? Cinsiyetleri, yaşları, eğitim durumları, gelir düzeyleri, kendilerini tanımlayışları, siyasi duruşları nedir? %0,4 1. Erkek %45,8 %53,8 2. Kadın 3. Diğer 27 Tablo 1: Forumlara katılanların cinsiyetlerine göre dağılımı Öncelikle belirtmek gerekir ki forumlara katılanlar arasında kadın ve erkek sayısının dengeli olduğu görülüyor, foruma katılanların %45,8’i kadınken %53,8’i erkek. Bu, kadınların eylemlerde aktif rol aldıklarını ortaya koymaktadır. Kadınların Gezi Eylemlerine ve forumlara katılımının yoğun olmasında en önemli faktörlerden biri, birey olarak ihlal edilen hak ve özgürlüklerinin yanında, kadınlara yönelik politikaların, toplumu dizayn etmenin bir aracı olarak kullanılmasıdır. Türkiye’de, hem neo-liberalizm, hem de İslami uygulamalar nedeniyle kadın, kamusal alanda bir aktör olarak tanımlanmadığı gibi, dikkate alınacak ve hakkında politikalar geliştirilecek bağımsız bireyler olarak da görülmemektedir. Kadınların yaşam alanı, kontrol mekanizması ve kadının varlığını devam ettirmesinin koşulu olarak değerlendirilen aile üzerinden tanımlanmaktadır. Hükümet, kadını evde görmek istemektedir. Kadını toplumda geri plana atan, “anne” ve “eş” vasıfları dışında onu tanımayan, “Kadınlar çalışmasa işsizlik olmaz.” diyerek eve kapatmaya çalışan, “üç çocuk yapın” diyerek kadını dindar neslinin kaynağı ve kuluçka makinesi olarak gören, iktidarda olduğu Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası süre boyunca ‘kadına şiddeti’ yüzde 1400 arttıran AKP’nin, kadın lehine herhangi bir politika ve söylem geliştirmesi umut dahi edilemez. Her gün yasalarla ve toplumsal baskılarla daha fazla kapana kısıldığını hisseden kadınlar, Gezi Parkı Eylemlerinde en önde yer almışlardır: Biber gazına karşı kırmızılı kadın, Tomaya karşı siyahlı kadın, zincir oluşturan anneler, sapan atan teyze, V maskeli teyze vb. birçok kadın eylemlerin sembolleri oldular. %100 %80 %60 %50,9 %40 %34,0 %20 28 %12,7 %2,4 %0 İlkokul Mezunu Yüksek lisans veya Ortaokul veya Lise Yüksekokul veya Doktora Mezunu Mezunu Üniversite Mezunu Tablo 2: Forumlara katılanların eğitim durumu Eğitim durumuna bakıldığında ise topluluğun yarısından fazlası yüksek okul veya üniversite mezunu. Üniversite öğrencisi ya da ortaokul/lise mezunu olanlar %34, yüksek lisans/doktora yapanlar %12,7 iken ilkokul mezunu olanların sayısı oldukça az, %2,4. Gezi Parkı Eylemleri ve Forumlar göstermiştir ki taleplerde bulunan kesim eğitim düzeyi yüksek, bu bağlamda kendi hak ve özgürlüklerini bilecek ve savunabilecek durumdaki kişilerdir. “Yükselen değerler ve oluşturulan parametreler” eşitsizlik ve ayrımcılığı sürekli iktidarla herhangi bir ilişkisi veya sempatisi olmayanlar aleyhine işletmiştir, (Şentürk, 2006:32). Neo-liberal politikaların gün geçtikçe yaşamın her alanını sömürü mekanizmasına dahil etmesi ve bununla birlikte ılımlı İslam altında kurulan neo-liberal ağlar ile bu ülkede eğitimin bir kriter olmaktan çıkması, gelecek güzel günleri eğitimli kesimin hayal ettiği gelecek olmaktan çıkarmıştır. “Neo-liberal politikalar ekseninde yoksullaşan, güvencesizliğe mahkum edilen ve İslamcı sosyal ağlar içinde yer almaya sıcak bakmayan ya da yer alamayan yeni işçi kitleleri sürecin öncülüğü denmese de kitleselleşmesinin temel dinamiklerinden birisidir, (Bürke, 2013: Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya 31).” Eylemler esnasında şu da ortaya çıktı ki, serbest piyasa demek toplumsal özgürlük demek değildir ve otoriter politikalarla serbest piyasa gayet güzel bir arada işleyebilir. Bunun devamı olarak serbest piyasa ve İslamcı politikaların oldukça uyumlu çalışabildiği ortaya çıkmıştır, (Zizek, 2013:6). %100 %80 %60 %40 %34,0 %22,6 %20 %21,8 %12,7 %8,8 %0 1000 TL ve altı 1000 -2000 TL 2000 – 3000 TL 4000 TL üstü 3000 – 4000 TL arası arası arası Tablo 3: Forumlara katılanların gelir durumu Ekonomik duruma bakıldığında ise 1000 TL ve altı kazanç sahipleri çoğunlukta, (%34). Ancak bunların çoğunluğunun gençler olduğu görülüyor, (Tablo 3 ). Bunun yanı sıra gelir durumu 1000-2000 TL arasında olanların oranı %22,6; 2000-3000 olanların 21,8; 3000-4000 olanların 8,8 ve 4000 TL üzeri olanların %12,7. Eylemlere ve forumlara katılanların önemlice bir bölümünü üniversite öğrencileri oluşturuyor ve bu durum anketlerde gelir dağılımında etkili olmaktadır. Öğrencilerin nesnel konumları en geniş anlamıyla “potansiyel işçi sınıfı” (Boratav, 2013: 16) olarak tanımlanabilir. Boratav, Gezi Eylemlerinin sınıfsal olduğunu keskin bir şekilde ifade eder. “Sınıfsaldır; zira, burjuvaziye ve onun devletine karşıdır; onlarla kader birliği değil, kader karşıtlığı içinde olan insanların ortak hareketidir. Ayrıca, olgunlaşmış bir sınıf hareketidir; zira karşı cephe ile kısa vadeli ve doğrudan bir bölüşüm karşıtlığı söz konusudur.” (Boratav, 2013: 19). Küreselleşmiş neo-liberal sömürüye karşı, ortaya çıkmış kitlesel bir eylemlilik, sınıfsal değildir demek, neo-liberal bir bakış açısını gerektirir. Zizek’in anlamlı tespitine bir göz atmak yerinde olacaktır: “Küresel kapitalizm, farklı ülkeleri farklı yollarla etkileyen karmaşık bir süreçtir. 29 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası 30 Bütün çeşitliliklerine rağmen protestoları birleştiren öğe, bunların hepsinin kapitalist küreselleşmenin farklı veçhelerine karşı tepkiyi temsil etmeleridir. Günümüzdeki küresel kapitalizmin genel eğilimi, pazarların daha fazla genişlemesi, kamusal alanların çevrelenip kapatılması, kamu hizmetlerinin (sağlık, eğitim, kültür alanlarında) azaltılması ve giderek otoriterleşen bir siyasal iktidar yönündedir.”(Zizek, 2013: 8). Benzer şekilde Chomsky de Gezi Parkı Eylemlerini “neo-liberal saldırıya karşı uluslar arası boyuttaki bir başkaldırının parçası” şeklinde değerlendirmektedir, (Chomsky, 2013: xxii). Her ne kadar farklı özgüllükler taşısa da bu hareketler, neo-liberal politikalardan zarar gören kitleler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu halk hareketleri Avrupa, Güney ve Kuzey Amerika, hatta Ortadoğu’ya kadar geniş bir coğrafyada ortaya çıkmıştır. Yunanistan, İtalya, İspanya, Şili gibi ekonomik krizin ağırlığına karşı halk hareketi ortaya çıktığı gibi, Fransa ve İngiltere’de olduğu gibi daha az etkili fakat göçmenleri de içine alan hareketler de gerçekleşmiştir. Wall Street’in işgali diğerleriyle aynı nedene dayanmaktadır; daha eşitlikçi ve adil bir yaşam. Eylemlerde yer alan kitlenin ortak özelliği, genişleyen ekonomiden payını alamayan, aldıkları paylar da gittikçe düşen ve işsiz kalan bireylerden oluşmasıdır. Doğrudan iktidar hedefi olmayan fakat iktidarın politikalarını hedef alan ve başarısız muhalefetlerin yerini alan ve aynı zamanda karar alıcı konuma geçerek taleplerin yerine getirilmesi için zorlayan bu kitleler, (Orhon, 2013) dünyanın çok çeşitli bölgelerinde kendi özgüllüklerinde çok çeşitli, fakat temelde neo-liberal düzene karşı harekete geçmişlerdir. %100 %80 %60 %40 %20 %0 %50,2 %37,4 %22,3 %10,6 %10,4 %9,9 %8,9 %6,5 %2,2 Tablo 4: Forumlara katılanların kendilerini tanımlamaları Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Foruma katılanlar kendilerini daha çok sosyalist/komünist (%50,2) diye tanımlıyor ve bu tanımı yapanların yoğunluğunun gençlerde olduğu görülüyor, (Tablo 4). Ardından kendisini Atatürkçü, (%37,4) ve antikapitalist, (%22,3) olarak tanımlayanlar geliyor. Bu soru cinsiyet ekseninde değerlendirmeye tabi tutulduğunda kadınların kendilerini sosyalist/komünist (%39) kadar Atatürkçü (%34) olarak tanımlamaları dikkat çekicidir. Laik Cumhuriyet’in ilanı kadınlara haklar ve özgürlükler bakımından öncesiyle kıyas kabul etmeyecek duruma getirmiştir. Hak ve özgürlükleri olan birey olarak kadının cumhuriyet öncesi konuma çekilmeye çalışılması ve İslami uygulamaların en bariz şekilde kendini gösterdiği kadına yönelik politikalar karşısında, en azından var olan kazanımları kaybetmeme kadınları ulusalcı politikalara daha yaklaştırmıştır. %100 %80 %72,3 %60 %42,6 %40 31 %20 %0,9 %0 Hakları ve özgürlükleri için mücadele eden kişiler İktidara tepki duyan halk hareketi %0,6 Belirli bir Düzeni bozan örgütün/hareketin bölücü/teröristler üyelerinden oluşuyorlar Tablo 5: Genel olarak düşündüğünüzde Gezi Parkı Eylemlerine katılan kitleyi siz nasıl tanımlıyorsunuz? 1. Hakları ve özgürlükleri için mücadele eden kişiler, 2. Belirli bir örgütün/hareketin üyelerinden oluşuyorlar, 3. İktidara tepki duyan halk hareketi, 4. Düzeni bozan bölücü/teröristler. Eyleme katılanları hakları ve özgürlükleri için mücadele eden kişiler olarak görenler, forumların %72,3’ünü oluşturuyor, (Tablo 5). Katılımın bireyler üzerinden ilerlediği algısı halk hareketi algısından daha baskın bir durumda. Eylemcileri hakları ve özgürlükleri için mücadele eden bireyler olarak gören %72,3’ ün yoğunluğunu ise kadınlar (%80) oluşturuyor. Ankete katılanlardan eylemleri bir halk hareketi olarak görenlerin (%42,6) çoğu ise erkek. Hareketi bir örgütün üyelerinin hareketi ya da terörist/bölücü bir hareket olarak görenler ise %0,9 ve %0,6’da kalıyor. Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası Gezi Parkı Eylemlerine katılan kitleyi nasıl tanımlıyorsunuz sorusuna cevaplarda ankete katılan erkeklerin %65,1’i “hakları ve özgürlükleri için mücadele edenler” şıkkını işaretlerken kadınların %80’i bu şıkkı işaretlemiştir. Kadınların hak ve özgürlük mücadelesini öne çıkarması anlamlıdır. Her gün kadınlar, farklı baskılarla karşı karşıya kalmaktadırlar ve bu baskıları hak ve özgürlüklerinin ellerinden alınması olarak görmektedirler: Bir gün en az üç çocuk dayatılmakta, kürtaj ortadan kaldırılmaya çalışmakta, bir gün mahkemeler 13 yaşındaki bir kız çocuğunun tecavüzleri onayladığını söylemekte, bir gün kadın aile mekanizmasının içinde bir dişli olarak kabul edilmekte ve birey olduğu reddedilmekte, eşitlik derseniz Başbakan tarafından ortadan kaldırılmaktadır. Geleneksel muhafazakar görüşlerin de beslendiği bu yaklaşımlar ile öldürülen kadın oranı her yıl artmaktadır. Bu açılardan bakıldığında hak ve özgürlüklerin ellerinden alınmasına karşı çıkmak ile AKP iktidarına karşı olmak özdeş hale gelmektedir. Kadın hakkındaki politikalar, İslami uygulamaların simgesel alanı olduğu için kadınların tepkisi daha yoğundur. 32 %24,6 1. Evet, oldu. 2. Hayır olmadı %75,4 Tablo 6: Gezi Parkı Eylemleri Boyunca Toplumun Farklı Kesimleri Hakkında Düşüncelerinin Değişip Değişmediği Sorusuna Cevaplar Gezi Parkı Eylemleri ve Forumlarının en etkileyici yönü dayanışmanın öne çıkması olmuştur. Zor durumda kalan insanlar hiç tanımadıkları çok farklı kimliklere sahip insanlara yardım etmişler, dayanışma içine girmişler, bu sırada birbirini tanıma ve anlama fırsatı doğmuştur. Birçok önyargı kırılmıştır. Tablo 6 değişiklik olup olmadığına ve Tablo 7 ise bu değişikliğin ne yönde olduğuna dairdir. Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya %100 %80 %60 %57,2 %56,8 %54,6 %40 %20 %0 %11,4 %1,3 %0,6 Tablo 7: Eğer düşüncelerinizde bir değişiklik olduysa, hangi kesimler hakkında ne yönde görüşünüz değişti? Uygun olanların hepsini işaretler misiniz? 1. Lezbiyen/gey gibi cinsel tercihi farklı olanlar /olumlu 2. Lezbiyen/ gey gibi cinsel tercihi farklı olanlar/olumsuz 3. Kürtler/olumlu 4. Kürtler/ olumsuz 5. Azınlıklar/olumlu 6. Azınlıklar/olumsuz 7. Diğer. Olumlu yönde değişimin sebebi haksızlıklara birlikte direnmek olduğu gibi, aynı zamanda insani iletişimin sağlanabilmiş olmasından da kaynaklanmaktadır. Eylemler yoğunlaşmadan önce Gezi Parkında kurulan çadırlar ve çevresinde oluşturulan yaşam alanı birlikte direnme, birlikte kurma ve birlikte güzel idealleri paylaşmayı sağlamıştır. Birbirlerine saygı duyarak ilişkiye geçen insanlar, bunları forumlarda da devam ettirmişlerdir. Farklılıklara saygı duyma, başta insana saygı duyma ile başlamıştır. Medyada sansürün boyutlarının farkına varan insanlar, Doğu’da Kürtlerin neler yaşadığına dair düşünmeye başladılar. Kendi yaşadıklarından yola çıkan Gezi Eylemcileri Kürtlerle empati kurdular. 33 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası %100 %80 %60 %40 %20 %62,2 %39,1 %21,0 %19,0 %13,5 %12,0 %0 34 Tablo 8: Siyasetle ilişkinizi düşündüğünüzde aşağıdakiler sizin için ne kadar geçerlidir? Uygun olanları işaretler misiniz? 1. Bir siyasi partiye üye olmak, 2. Bir siyasi partinin aktif üyesi olmak, 3. Bir sivil toplum örgütüne üye olmak, 4. Herhangi bir protesto gösterisine/eyleme katılmak, 5. Üniversitede ilgilendiğim konulardaki öğrenci kulüplerine üye olmak, 6. Üniversitede siyasi konulardaki öğrenci kulüplerine üye olmak. Bu toplumsal hareketin sebepleri ve ortaya çıkış sürecinde insanların kendilerine motivasyon edindiği şeyleri ve kaygıları açıklamak ancak birçok değişkenle birlikte mümkün olabilir. Eylemlerin başlangıcı, kamusal karşılaşmaların mekanı olan Taksim Gezi Parkı’nın özelleştirilmesine karşı yapılan mücadelelerdir. İnsanların büyük bir şehir olan İstanbul’da tek tük kalmış nefes alma alanlarının küresel sermaye lehine özelleştirilmesi, haklara ve özgürlüklere müdahalenin “tahammül edilemez” noktasını oluşturmuştur. Kamusal alan kavramı, insanların rahatça bulunabildikleri alanların ötesinde iletişime, etkileşime geçebildikleri, düşüncelerini diğerlerine özgürce aktarabildikleri alanları ifade eder, (Habermas, 212). Böyle bir tanım mutlak olarak demokrasi, hak ve özgürlüklerin garanti altına alınmış olmasını varsayar, (Burada Habermas’ın kamusal alan tanımını dayandırdığı altyapı olarak kapitalizm ve liberalizm sınırlamalarını, kamusal alanın bir zorunluluğu olarak görmediğimizi ve kamusal alanı, daha çok maddi anlamda eşit ve özgür insanların etkileşimlerinin alanı olarak düşündüğümüzü söylemek isteriz. Habermas, normatif bir ilke olarak kamusal alanı belirtirken verili ve zorunlu kabul ettiği kapitalizmin Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya ve liberalizmin sınırlarının aşılmayacağını varsayar ve eşitlik ve özgürlük kavramlarını kapitalizmin ve liberalizmin sunduğu çerçevede kabul eder). Başka bir açıdan Gezi Parkı’nın toplumsal bellek içinde tuttuğu yere ve anlamına bakıldığında Taksim meydanının “mücadele alanı” olarak simgeleştiği görülür. 1970’lerin 1 Mayısları unutulmadığı gibi halen 1 Mayıslarda Taksim meydanında kutlama için mücadele edilmeye devam edilmektedir. Toplumsal talepler, toplumsal şikayetler, diğer bir ifadeyle toplumsalın sesini duyurduğu bir meydandır, Taksim meydanı. “Kültür mekanı” olarak Taksim meydanı ve çevresi önemli bir yere sahiptir. Sinemalar, tiyatrolar, müzik mekanları insanların kamusal kültüre ulaşmalarına hizmet etmektedir. Sosyalleşmenin bir ayağı olan lokantalar, kafeler, meyhaneler de burada toplanmıştır. Metropol olan şehrin halkının birbiriyle kesiştiği bu alan, farklılıkların, çoklukların meydanıdır. AKP hükümeti döneminde kültürel önemi olan Emek sineması yıktırılmış, AKM yıkılıp yerine barok bir opera binası, bir cami yapma düşüncesi ifade edilmiş ve Gezi Parkı’na da “Topçu Kışlası” yapılacağı bildirilmiştir, (Orhon, 2013). Bu nedenle halkın her türlü sosyal ve kamusal faaliyetinin alanı olan bu alana yönelik uygulamalar, halkta uzun süredir biriken öfkenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunlarla birlikte düşündüğümüzde kamusal karşılaşmaların mekanı olarak Taksim Gezi Parkı için eylemler daha anlaşılabilir hale gelmektedir. Kamusal alan kavramı daha önce çok sınırlı bir çerçevede Türkiye’de gündeme gelmiştir, (türbanın nerede takılıp takılamayacağı tartışmasında kamusal alan neresidir önemli bir başlık olmuştur.). Fakat bu tartışma her ne kadar demokrasi ile ilgili ise de halkın demokrasiye kamusal katılımın aracı olarak kamusal alan başlığına ciddi bir açılım yaratmamıştır. Gezi Parkı Eylemlerinin önemi ise halkın demokrasiye katılmakta ısrar etmesi ve bunu herkesin konuşmasına, katılımına açık forumlar aracılığıyla yapmaya çalışmasıdır. Eyleme katılanların oldukça insani taleplere karşılık iktidar; baskıcı, sert, kaba tavrında direnmeye ve bu kitleyi aşağılamaya devam etti. Bu durum karşısında kitlenin öfkesi artarak derinleşti, (Zizek, 2013:1). Belki de “Faiz lobisi” kavramının ne olduğundan bile habersiz olan insanların bir örgüte bağlı olduğu ya da kullanıldıkları iddiaları ortaya atıldı. Anket sonuçlarına bakıldığında Tablo 8’e göre ise katılanların çoğu daha önce bir protesto yürüyüşüne katılmış (%62,2), %39,1’i STK’ya üye, bir siyasi partinin aktif üyesi ve üyesi olanlar ise %13 ve %19’da kalmış durumda. Bu ise, faiz lobisi bir tarafa kalsın Gezi eylemleri ve forumların parti ya da dernek dayanaklı olmadığını ortaya koyan bir sonuç olarak görünüyor. 35 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası %100 %80 %60 %45,7 %40 %20 %0 %18,3 %8,1 %7,2 %5,7 %5,4 %2,7 %2,4 %1,9 %1,1 %0,8 %0,4 %0,2 Tablo 9: Forumlara katılanların en son seçimlerde oy verdikleri partilere göre oranları 36 Ankete katılanların %45,7’si ise son genel seçimlerde CHP’ye oy vermiş ve bunların yoğunluğunun kadınlarda olduğu görülüyor, (Tablo 9). BDP’ye oy verenler ise %18,3 ile 2. sırada yer alıyor. Oy vermeye gitmeyen, boykot edenlerin ve yaşı tutmayanların toplam oranı da %20’yi buluyor. 1980 sonrası doğanların önemli bir kısmının yaşı oy vermeye yetmiyor. 1980 sonrası doğanlar için 90 kuşağı adlandırması yapılmakta. 90 kuşağı için Gezi Parkı Eylemleri öncesi yapılan tanımlamalar genellikle bu kuşağın apolitik, duyarsız, ilgileri sanal ortamlarla sınırlı genç kuşaktı. Kimsenin bu kuşaktan geleceğe dair bir beklentisi yoktu. Gezi Parkı Eylemleri 90 kuşağının eseri oldu. Siyasete uzaktılar; çünkü 1980 sonrası dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de toplumu apolitikleştirme yönünde adımlar atıldı. Artık işleri halkın düşünmesine gerek yoktu, seçimler yapılacak ve seçilen hükümet ve yürütmenin başı olarak başbakan her şeyi çevresindeki uzmanlarla, danışmanlarla çözecekti. Neo-liberal düzende siyasi meseleler piyasa mekanizması içinde çözülerek siyaset teknik hale getirilmişti. Bu anlayış siyasetin kirli olduğu ve uzak durulması gerektiğini söyledi insanlara, (Özdek, 2013:118, Keyder, 12/09/2013). Fakat durum, artık bir takım sorunlara duyarlı olmaktan ibaret değildi. Artık eylemciler halkın hak ve özgürlükleri için değil, kendi hak ve özgürlükleri için meydana çıkıyorlardı: Çünkü onlar halktı. İktidarı hedeflemeyen, örgütlü mücadeleyle ilgisi olmayan bu kuşak insana ve çevreye duyarlılığı, orantısız zekası, kitap ve bilgiyi yücelten, polis şiddetini tiye alan (www.odatv.com, 29/09/2013) yaklaşımıyla hükümeti Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya dumura uğratmıştır, (CNN Türk’ün haberine göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 90 kuşağını tanıyabilmek için araştırmalar yapacakmış. www. cnnturk.com, 30/09/2013). %21,0 1. Evet 2. Hayır %79,0 Tablo 10: Daha önce herhangi bir protesto gösterisi/eyleme aktif olarak katıldınız mı?Anketlere katılanların %79’u en azından bir protesto gösterisine katılmış. %21’i ise hiçbir protesto gösterisine katılmamış. 37 %100 %80 %60 %44,2 %40 %29,9 %17,4 %20 %0 Herhangi bir çözüm Çalışma yaşamından elde edilemeyeceğini kaynaklanan düşündüğümden nedenlerle dolayı İlgilenmiyorum. %11,6 Çevremdekiler nedeniyle %4,0 Bu tür protestoların bölücü/düzen bozucu olduğunu düşündüğümden dolayı Tablo 11: Katılmadıysanız aşağıdakilerden hangileri katılmama nedenlerinize en yakındır? 1. İlgilenmiyorum. 2. Çevremdekiler nedeniyle. 3. Çalışma yaşamından kaynaklanan nedenlerle. 4. Herhangi bir çözüm elde edilemeyeceğini düşündüğümden dolayı. 4. Bu tür protestoların bölücü/düzen bozucu olduğunu düşündüğümden dolayı. Gezi eylemlerinde ilk kez bir protestoya katılmış olanların oranı %21 ve bu kişilerin çoğunluğu daha önce bir protestoya katılmayışlarının nedenini Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası bir çözüm elde edilemeyeceğini düşünmeleri olarak açıklıyor ve bu da geri planda kalışın nedeninin büyük oranda ilgisizlikten kaynaklanmadığını gösteriyor. Herhangi bir protesto eylemine daha önce çözüm görmediği için katılmayan bir kitlenin, şimdi neden hareketlendiğini sormak gerekiyor. IV. MEDYA VE KAMUSAL ALAN İLİŞKİSİ: PENGUENLER DE BİZİ GÖRECEK Mİ? Katılımcıların çok büyük bir kısmı (Tablo 12 %87,3) protesto eylemlerinden sosyal medya üzerinden (twitter, facebook) haberdar oluyor. Arkadaşlardan haber alarak eylemlere katılanların oranı ise %36,1. Televizyon ve gazetelerden haber alma oranının ise en düşük seviyede kaldığı görülüyor, (%25,1). %100 %87,3 %80 %60 38 %36,1 %40 %25,1 %20 %0 Sosyal medya –Twitter, Facebook vs.- aracılığıyla Arkadaşlarımdan duyarak Televizyon ve gazeteler aracılığıyla Tablo 12: Forumun katılımcıları Gezi Parkı eylem ve etkinliklerinden haberdar olma araçları Gezi Parkı Eylemleri, Türkiye medyasının hali pür meali olarak okunacak bir veri sunmuştur. Eylemler esnasında basın kuruluşlarına açık bir sansür uygulanmıştır. Burada önemli olan, herkesi başına yıldırım düşmüş gibi şok eden şey, sansürün inkar edilemez derecede açık hale gelmesidir, (Yılmaz, 2013). Ana akım medyanın karşısına eylemleri yoğun bir şekilde veren alternatif medya çıktı. Finansal zorluklar, yasal ve siyasi kısıtlamalara rağmen işlemeye devam eden alternatif medya ile Twitter ve Facebook temel haber kaynağı haline geldi. Sosyal medya eylemlerin temel örgütleyicisi oldu. Hükümet dönemlerinde ekonomik refahın ne kadar arttığını belirterek, meşruiyetini güçlendirmeye çalışırken, aynı zamanda demokrasinin temel Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya unsurlarından biri olan basın, gösteri ve ifade özgürlüğü gibi özgürlükleri ortadan kaldıracak nitelikte müdahalelerde bulundu. Eylemlerin başladığı ilk günlerde Taksim meydanında sinyal bozucu jammer ile internet üzerinden iletişim kesildi, (“Baş belası twitter”ın hükümet tarafından da ne kadar işlevsel olduğu keşfedilmiş olmalıdır ki, yerel seçimler öncesi altı bin kişilik bir sosyal medya ordusu kurduğu haberlerde yer almıştır. www. aktifhaber.com, 27/09/2013). İfade özgürlüğü yalnızca ifadenin içeriğini olarak değil, aynı zamanda ifade araçları ile başkasına iletebilmek olarak da yorumlanmaktadır, (Bu yaklaşıma AİHS denetim organı AİHM’ in Türkiye aleyhine açılan Ahmet Yıldırım (18 Aralık 2012, Başvuru No:3111/10) davası örnek gösterilebilir. AİHM bu davada internet sitesine erişimin engellenmesi sorunu karşısında tutumunu belirleyebilmek amacıyla karşılaştırmalı hukuk verilerinden faydalanarak taraf devletlerin takdir marjını belirleme yoluna gitmiştir. Hemen belirtmek gerekir, çevirisi 27 Mayıs 1949 tarihli 7217 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan EİHB md.19 metninde açıkça ifadenin yayılması araçları da dile getirilmiş ve koruma altına alınmıştır: “Her ferdin fikir ve ifade hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzuubahis olmaksızın malûmat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir.” 7217 sayılı Resmi Gazete, 27/05/1949). İfade aracı olarak sosyal medya hükümet tarafından baş belası olarak görülmektedir. Artık demokrasi, özgürlük, haklar, hukuk gibi kavramların hükümet ve eylemciler için ne anlama geldiği ve Başbakan’ın ifadesiyle “bunlara” göre demokrasi ile hükümete göre demokrasinin aynı olmadığı da açık hale gelmiştir. V. DEMOKRASİ VE HUKUK: O SON BİRAYI YASAKLAMIYCAKDIN Ankete katılanların %70,3’ü “Gezi Parkı eylemlerine katılmanızda sizi harekete geçiren temel motif nedir?” sorusuna “demokrasi gereği temel hak ve özgürlüklerimi korumak” yanıtını vermiştir. Bu en yüksek oranda verilen yanıt olmakla beraber, bunu %64 ile “başbakanın diktatör uygulamaları” yanıtı izlemiştir. “hükümetin hukuk tanımaz tutumu” ve “Hukuksuz/şiddete dayalı uygulama” yanıtlarının ardından “çevreyi korumak” yanıtı beşinci sırada, %30,2 oranına ulaşmıştır. 39 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası %70,3 Demokrasi gereği temel haklarımı ve özgürlüklerimi korumak %64,0 Başbakan’ın diktatör uygulamaları %42,3 Hükümetin hukuk tanımaz tutumu %31,7 Hukuksuz/şiddete dayalı uygulama Çevreyi korumak %30,2 Hükümetin çevre karşıtı neo-liberal politikaları %29,7 %18,8 Hükümetin anti-laik politikaları %17,0 Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve iş güvencesinin olmaması Gezi Parkındaki gençlere karşı %16,6 Hükümetin kadınlara karşı politikaları %16,4 %0 40 %20 %40 %60 %80 %100 Tablo 13: Gezi Parkı eylemlerine katılmanızda sizi harekete geçiren temel motif nedir? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Çevreyi korumak 2. Demokrasi gereği temel haklarımı ve özgürlüklerimi korumak 3. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve iş güvencesinin olmaması 4. Hükümetin çevre karşıtı neo-liberal politikaları 5. Hükümetin anti-laik politikaları 6. Hükümetin kadınlara karşı politikaları 7. Hükümetin hukuk tanımaz tutumu 8. Gezi Parkındaki gençler için 9. Hukuksuz/şiddete dayalı uygulamalar 10. Başbakan’ın diktatör uygulamaları 11. Diğer. İfade özgürlüğü Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı Toplanma ve Örgütlenme Özgürlüğü Düşünce, Din ve Vicdan Özgürlüğü Adil yargılanma hakkı Yaşam Hakkı Özel yaşam ve aile yaşamına saygı hakkı Cinsel haklar Çevre Hakkı Barış Hakkı Ayrımcılık yasağı Sağlık Hakkı İşkence yasağı %59,7 %56,4 %46,9 %43,8 %41,7 %35,7 %19,2 %19,1 %17,0 %14,0 %12,0 %10,7 %8,7 %0 %20 %40 %60 %80 Tablo 14: Hangi hak ve özgürlüklerinizin tehdit altında olduğunu düşünüyorsunuz? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Yaşam hakkı 2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı 3. Cinsel haklar 4. Sağlık Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya hakkı 5. Barış hakkı 6. İfade Özgürlüğü 7. Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü 8. İşkence yasağı 9. Özel yaşam ve aile yaşamına saygı hakkı 10. Adil Yargılanma hakkı 11. Düşünce, din ve vicdan özgürlüğü 12. Ayrımcılık yasağı 13. Çevre hakkı 14. Diğer. Ankete katılanlara yöneltilen “Hangi hak ve özgürlüklerinizin tehdit altında olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusuna %59,7 ile en çok “ifade özgürlüğü” yanıtı verilmiş. Soruya verilen yanıtlar arasında ikinci sırada %56,4 ile “kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı”, %46,9 ile “toplanma ve örgütlenme özgürlüğü”, %43,8 ile “düşünce din ve vicdan özgürlüğü”, %41,7 ile “adil yargılanma hakkı”, %35,7 ile “yaşam hakkı” yanıtı verilmiştir. Bu soruya verilen yanıtlar neticesinde kadınların erkeklere göre düşünce, din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği düşüncesine daha yüksek oranda sahip olduğu görülürken, erkekler arasında da toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiği düşüncesi kadınlara göre daha yaygındır. Verilen yanıtlar içerisinde “özel yaşam ve aile yaşamına saygı hakkı” %19,2 ile yedinci sırada kalmıştır. Katılımcılar ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün, din, vicdan ve düşünce özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının vs. daha çok tehdit altında olduğunu dile getirmişlerdir. VI.TEMSİLİ DEMOKRASİNİN KRİZİ: YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ KURU KAHVECİ MEHMET EFENDİ Gezi Eylemleri ve forumlarına katılanlar eylemler sürecinde hükümetin tutumu ise diktatörce, anti demokratik ve hukuka aykırı olarak algılanmış durumda. Bu tutumun her zamankinden farklı olmadığı yani hükümet için olağan olduğunu düşünenler de var. Neo-liberal ekonomik düzen güçlü yürütmeye ihtiyaç duyar. Güçlü yürütme neo-liberal politikaları hızlı ve engellere takılmadan uygulayabilir. 1980 sonrasında güçlü yürütme için gerekli düzenlemeler, 1982 Anayasası’nda yapılmıştır. Böylece özelleştirmeler, esnek üretim, deregülasyonlar hükümet eliyle hızlıca hayata geçirilebilecektir. Türkiye’de paternalist devlet geleneği çerçevesinde güçlü yürütme, güçlü Başbakan şeklinde tezahür etmektedir. Bu ayrıca mevcut Başbakan’ın kişiliği, siyaset tarzı ve üslubu ile birleşince, her şeye tek başına karar veren bir Başbakan ortaya çıkmıştır. Gezi Parkı Eylemleri sırasında bu, çok daha açık hale gelmiştir. Doğrudan yetkili ve ilgili kişiler olarak kentin valisi veya belediye başkanının söylediklerinin Başbakan tarafından sürekli yalanlanması ile tek karar verici merciin Başbakan olduğu inkar edilemez şekilde ortaya çıkmıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, yasama ve yargı erklerinin kısmen yürütmeye tabii kılınması ile, temsili demokrasiyi meşru 41 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası kılan kanalları kurutan düzenlemeler ile tek kişinin iktidarına dayanan temsili demokrasi giderek zayıflamış ve işlevsizleşmiştir, (Özdek, 2013:118). Temsil krizi, (Hardt ve Negri, 2011) aynı tespiti Occupy Wall Street eylemleri için yapmışlardı) siyasetin seçimlere indirgenmiş olmasına dayanır. Seçimlerin, kamusal bir tartışmayı içermemesi ve bir onay mekanizması haline dönüşmesi, demokrasilerde karar alma süreçlerini, usule indirgemiştir, (Habermas, 1992: 80-81). Teknokratikleşmiş yönetim ile siyaset de bir uzmanlık olarak görülür olmuştur. Demokratik irade oluşturmaya yönelik girişimler de, bu anlayış çerçevesinde anlamsızlaşmaktadır (Habermas, 1997: 80). Başbakan Erdoğan’ın yürütmenin güçlenmesini yönetimin şahsileşmesi olarak en üst düzeylere taşımıştır ve hatta “Sayın Başbakan’ın talimatlarıyla” önekini almamış bir kamu faaliyetine rastlamak mümkün değildir, (Özuğurlu, 2013: 52). 42 Politik güç hukuku meşru biçimlerde uygulamak zorunda olan güçtür. Bu nedenle gücün kullanımı ve hukuk ilişkisi, hukuk devletinin niteliğini ortaya koyan şekilde karşımıza çıkar, (Habermas, 1998: 39; Özcan, 2008). Bir yandan hukuk ve politik güç her biri diğeri için belirli sistemik fonksiyonları yerine getirirler: Hukuk belirli güç uygulamalarını yetkilendirir ve bazılarını meneder ve ayrıca hükümet güçlerini tanımlayan prosedürleri ve formları ve yetkileri ortaya koyar. Bunları yaparken de cezalandırma yetkisiyle hukuku etkin kılar. Diğer yandan hukuk, devletin çeşitli hizmet ve aktivitelerinde iş görür, fakat bunu yaparken de daha geniş vatandaş ve temsilcileri gözünde kendini meşrulaştırmak zorundadır, (Rehg, 1996: xxviii). Devlet, hukukun güç kullanma mekanizması olduğu kadar hakların korunması için de gereklidir. Fakat devletin meşruluğu sorununu gelenek sonrası dönemde “görüş ve irade oluşturma söylemsel sürecinde bütün hukuki tarafların hukuku meşru kabul etmesi”ne bağlanır, (Habermas, 1998: 134-135; Köker, 2007:36-46). Hukuk için meşruluk ihtiyacı açıktır. Normların yasalaştırılmasında hukukun üstünde, örneğin ortak din görüşü gibi bir adalet anlayışına başvurulmaz. Gelenek sonrası çoğulcu modern toplumlarda hukukun meşruluğu doğal hukukça “din veya metafiziğe” dayandırılamaz. Bu tür bir dayanak için “kolektif olarak bağlayıcı etik” ve “bilinç moralitesi” artık parçalanmıştır, (Habermas, 1996: 136). Bu noktada hukuku meşrulaştıran hukukun sağladığı iki temel garantidir: Özel bireylerin özgür tercihlerine göre çıkarlarını takip etmelerini sağlayacak özel özerkliği garanti altına alan hukuk olmalıdır. Hukuk rasyonel olmalıdır ki, bireyler onun kısıtlamalarını onaylasın. Bu şekilde meşru kabul edilen hukuk, onu onaylayan öznelerin kamusal özerkliğini sağlamalıdır ki, yurttaşlar bunu kendi rasyonel yasalaştırmaları olarak görsün. Bu, insan hakları ve halk egemenliğinin çok önemli bir rol oynadığı ‘meşru hukuku’ sağlar, (Rehg, 1996: xxv-xxvii). Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Anket katılımcılarının % 88.6’sına göre, hükümetin gezi eylemlerine karşı tutumu ve söylemleri “diktatörce”. % 75.7’sine göre “anti-demokratik” ve % 73.1’ine göre “hukuka aykırı”. %100 %88,6 %75,7 %80 %73,1 %60 %40 %20 %6,2 %0 Diktatörce Antidemokratik Hukuka aykırı. Olağandışı bir tutum takınmadı. %1,1 %1,0 %0,4 Demokrasiye uygun Hukuka uygun. Adaletli Tablo 15: Gezi eylemleri karşısında hükümetin tutumunu ve söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Demokrasiye uygun. 2. Hukuka uygun. 3. Olağandışı bir tutum takınmadı. 4. Hukuka aykırı. 5. Anti-demokratik. 6. Diktatörce. 7. Adaletli. 8. Diğer. %100 %80 %60 %70,3 %60,7 %36,5 %40 %22,6 %20 %0 %19,8 %10,3 Seçim barajının Halkın kamusal alanda kalkması/düşürülmesi fikir üretmesi ve ile halkın bütün yönetimlerin, halkı kesimlerinin temsil karar vermede edilmesi gerekir. bileşenlerden biri olarak değerlendirmesi Yöneticilerin seçimle başa gelmesi, halkın yönetime katılması yollarının açık olması Yerel yönetimlerin güçlü olması Yöneticiler seçimle Yöneticilerin seçimle gelmelidir. gelmesi ve bazı konularda referandum/plebisit yapılması gerekir. Tablo 16: Aşağıdakilerden hangileri demokrasinin “olmazsa olmazları”ndandır? 1. Yöneticiler seçimle gelmelidir. 2. Seçim barajının kalkması/düşürülmesi ile halkın bütün kesimlerinin temsil edilmesi gerekir. 3. Yöneticilerin seçimle gelmesi ve bazı konularda referandum/plebisit yapılması gerekir. 4. Yöneticilerin seçimle başa gelmesi, halkın yönetime katılması yollarının açık olması. 5. Yerel yönetimlerin güçlü olması. 6. Halkın kamusal 43 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası alanda fikir üretmesi ve yönetimlerin, halkı karar vermede bileşenlerden biri olarak değerlendirmesi. 7. Diğer. Ankete katılanların demokrasi anlayışlarına gelindiğinde ise görülüyor ki, demokrasiyi tek başına seçimle özdeşleştirmiyorlar. Demokrasi için seçimle başa gelip referandum/plebisit yapma da yeterli görülmüyor. Öncelikle seçim barajının düşürülmesi/kaldırılması %70,3’lük bir çoğunluk tarafından gerekli görülüyor. Yine %60,7’lik önemli bir çoğunluk da halkın kamusal alanda fikir üretmesinin ve karar vermede etkin konumda olmasının demokrasi için gerekli olduğunu söylüyor. 44 Gezi Eylemlerinin mevcut yönetimin demokratik olmadığını ortaya koyduğunu düşünenler %60,9. Bunun ötesinde seçimlerin hiçbir biçimde demokrasi için yeterli görülmediği ve halka görev düştüğü düşüncesi önem kazanmış durumda. Anket katılımcıları muhalefet partilerinden çok halkın aktif tutum sergilemesini önemsiyor. Salt yeni bir parti ile hap haline getirilecek bir “çözüm”den bahsetmemektedir eylemciler. Halkın katılımcılığı ile vücut bulacak bir demokrasi istiyorlar. Bu da kendi içinde oligarşi yaratmış göstermelik demokrasiden farklı bir noktayı işaret ediyor, zira demokrasinin öncelikli bir ölçütü olarak denebilir ki, “bağlayıcı kararların alınması sürecinde yurttaşlar, ortaya çıkacak nihai sonuç hakkında kendi tercihlerini ifade etmek için gerekli imkana ve eşit imkana sahip olmalıdırlar. Yurttaşlar gündemin sorunlarını belirlemek ve kararı başkalarının yerine benimsemek için hangi nedenlerin olduğunu ifade etmek bakımdan gerekli ve eşit imkanlara sahip olmalıdır” (Dahl, 1996: 60). Gezi Eylemlerinde ve forumlarda kamusal alanın gerçek zemini ortaya çıkmıştır: “İnsanların birbirine açılmasını engelleyen otoriter devlet ile vahşi sermaye kurumlarının aradan çekildiği bir insani-kurumsallığın, eski adıyla kamusallığın ilk sahnesi görülüyor.” (Çelebi, 2013: 60). Devletin bir taraf olarak yer almadığı, ekonominin dışarıda bırakıldığı ve insani iletişim ve etkileşimin gerçekleştiği her yer kamusal alandır ve bu alanlarda insanlar kendi kaderlerini tayin ederler. Meşruiyetinin sorgulandığı bir iktidarın varlığı koşullarında insanlar kendi kaderlerini kendileri tayin etmek için kamusal alanlarına Gezi Eylemleri ile sahip çıkmışlardır. “Eğer demokrasiden hem bölünmüş olmayan, hem de hiyerarşik biçimde, sınıflar halinde düzenlenmemiş bir halkın iktidara sahip olması anlaşılıyorsa,’’ der Foucault, ‘’Demokrasiden uzak olduğumuz gayet açık.’’ Daha sonra ise, bu antidemokratik ve baskıcı iktidarlara karşı eleştiri ve saldırıyı en temel Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya siyasi görev olarak tanımlar. Chomsky de bunu aynen onaylar ve en temel iki entelektüel görevin; adil bir toplum hayali vizyonu yaratmak ve baskıcı yönetimlerin doğasını doğru bir şekilde anlamak olduğunu ekler (FoucaultChomsky, 2005: 43-45). Gezi Parkı Eylemlerinin bu anlamda önemli katkısı olduğunu söyleyebiliriz. Anketimizde 17. soruya verilen cevaplar içinde en yüksek oranla “mevcut yönetimin demokratik olmadığı anlaşıldı’’ (Tablo 17) şıkkının birinci sırada yer alması da bu durumu gösteriyor. Benzer algı hukuk için de oluşmuş durumda. Her ne kadar bu algının oluşumunda, kamuya yansıyan ve “kamu vicdanını’’ yaralayan davalar yüksek etkiye sahip olsa da; politik bir tavır olarak hukukun teşhir edilmesi de kuvvetlenmiştir. Her muhalif çıkışın gözaltılar ve tutuklamalar ile tehdit edilmesi ve günbegün artan polis şiddetine gerekli yaptırımların uygulanmaması da bu sonucun doğumunda yüksek etkiye sahip gözüküyor. Gezi Parkının ısrarla AVM olacağının ilanı ve buna karşı olanlara yönelik saldırı “zenginliğin maddi gücünün hukukla desteklendiğini” de (Calhoun, 11/19/2011) göstermektedir. AKP hükümeti, aynen Wall Street’te ABD hükümetinin yaptığı gibi halkın çıkarlarını değil, ekonomiyi elinde tutan sınıfın ekonomik çıkarlarını korumaya çalışmıştır, (Hardt, Negri, 11/10/2011). Burada Gezi Eylemleri her ne kadar sınıfsal niteliklerinden arındırılmaya çalışılsa da, bu noktada siyasi temsil sisteminin krizi ve hukukun sınıflarüstü görüntüsü yıkılmıştır. Mevcut yönetimin demokratik… %60,9 Seçimlerin demokrasi için tek başına… %53,1 Yönetimle farklı görüşte olanların… %48,9 Anti-demokratik uygulamalara karşı… %41,9 Demokrasinin gerçekleşmesi için… %37,9 Muhalefet partilerinin işlevsel… %32,9 Hukukun yönetimin hizmetinde olduğu… %26,1 Muhalefet partilerinin aktif muhalefet… %1,4 Mevcut yönetimin demokratik olduğu… %0,8 Demokrasinin çok iyi işlediği ortaya çıktı. %0,6 Hukukun adaletli işlediği görüldü. %0,4 %0 %20 %40 %60 %80 %100 Tablo 17: Gezi Parkı Direnişinin halkın demokrasi algısında ne yönde değişiklik yarattığını düşünüyorsunuz? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Mevcut yönetimin demokratik olmadığı anlaşıldı. 2. Mevcut yönetimin demokratik olduğu anlaşıldı. 3. Seçimlerin demokrasi için tek başına yeterli bir araç olmadığı görüldü. 4. Yönetimle farklı görüşte olanların tanınmadığı, dikkate alınmadığı, saygı duyulmadığı görüldü. 5. Muhalefet 45 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası partilerinin işlevsel olmadığı açık hale geldi. 6. Muhalefet partilerinin aktif muhalefet yaptığı görüldü. 7. Demokrasinin gerçekleşmesi için halkın aktif katılımına ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. 8. Demokrasinin çok iyi işlediği ortaya çıktı. 9. Anti-demokratik uygulamalara karşı tepki halkta siyasal bilinci sıçrattı. 10. Hukukun yönetimin hizmetinde olduğu görüldü. 11. Hukukun adaletli işlediği görüldü. 12. Diğer. 46 Gezi Eylemleri ve sonrasında karşımıza çıkan asıl talebin ise demokrasi olduğu ve demokrasinin parti eksenli düşünülmediği görülmektedir. Bu algı çoğunlukçu, salt egemenliğe dayalı “demokrasi” anlayışının değiştirilmesi istencini ortaya koyar. İktidara göre seçimler tek demokratik meşruiyet kaynağı olarak değerlendirilmekte ve buna bağlı olarak en çok oy alan ve hükümete gelen partinin istediğini yapma hakkının olduğu kabul edilmektedir. Belli bir çoğunluğun desteklediği partiye oy vermeyenler seçim barajına takılmakta ve mecliste temsil edilememektedir. İktidarın meşru ve haklılığını ilan ettiği, hiçbir şekilde kaba söylemlerinden geri adım atmadığı Gezi Eylemleri ve sonrasında meşruluk çerçevesi çizmek de yararlı olacaktır. Meşruiyet kavramı, iktidar söylemlerinde sık sık yinelendiği üzere “seçimle başa gelmek” ya da “yasallık” halinden daha öte şeyler ifade etmektedir. Bu durum demokrasinin doğal bir sonucudur. Demokratik meşruiyet kavramı; demokrasinin farklı uygulamalarına rağmen temel aldığı birtakım belirli ilkelerin dışında, siyasal sürecin yasallığını ifade eder. Meşruiyetin kaynağını halkın iradesi oluşturur. Toplumda yaşayan insanların ihtiyaçları için mevcut demokraside çözüm üretilmediğinde veya çözüm üretilmeye bile çalışılmadığında meşruiyet krizi tespitinde bulunmak zor olmaz (Yükselbaba, 2012: 199-213). Modern toplumda demokrasi siyasete ilişkin en önemli kavramdır ve hukuk devleti ilkesini benimseyen tüm ülkelerde bir koşuldur. Özgürlük ve eşitlik düşüncelerinin garantörüdür. Demokrasinin dayandığı meşruiyet, siyasal olarak göreve gelen iktidarın temelinde meşruluğun olup olmadığı sorgusu olduğu kadar demokrasinin sürekli gelişmekte olan bir süreç olarak kavranması açısından da ilke olarak esas alınır. Demokrasi ve meşruiyet gibi kavramlar bir kere elde edilip sona eren kavramlar değillerdir; her durumda yeniden yeniden sınanırlar. Hükümet her iki kavram açısından da Gezi Parkı Eylemleri sürecinde sınanmış ve bu kitle açısından başarısız olarak görülmüştür. Meşruiyet ve yasallık kavramı birbirinden oldukça farklıdır. Yasallık (kanunilik), kanuna uygun olma anlamını içermekte ve pozitif hukuk açısından yürürlükteki kanunlara uygun olmayı ifade etmektedir. Yasal olan şey sosyolojik ve politik açıdan her zaman meşru olmayabilir. Meşruluk yani meşruiyet kavramı ise toplumda yaşayan insanların meşruluk anlayışına uygun olan bir iktidarın var olduğu oranda var kabul edilebilecektir. Bunun Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya sınırlarının çizilmesi ve belirlenmesi oldukça güç olsa dahi, toplumda yaşayan insanların çoğunluğunun yasal iktidardan belirli ilkeler açısından memnuniyetinin olması gerekli kabul edilmektedir (Kapani, 1983: 59 vd.). VII. HUKUK DEVLETİ: KAHROLSUN BAĞZI ŞEYLER Gezi parkı olayları sonrasında oluşan park forumlarının ve dolayısı ile kamusal alanların, üzerinde yükseldiği ortak söylemlerden biri de “hukuk”tur, (IşıktaçMetin, 2003: 36-54). Hukuk sistemi, ilkel çağlardan itibaren içinde bulunduğu bir yönetimsel organizasyon yapısı ile bağlantılı ve ona dayanmaktadır (Roberts, 2010: 19). İnsanlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve günlük hayatın “sorunsuz”, “savaşsız” sürebilmesi açısından diğer tek seçenek “yasa” olmuştur. Bohannan’a göre de temelde iki tür anlaşmazlık çözümü vardır: Yasa ve savaş (Roberts, 2010: 13). Hukukun yasalarla güvence altına alındığı ve anayasaya göre de “demokratik hukuk devleti” kimliğine sahip bir toplumda, hukuk sadece düzeni sağlamakla görevli değildir. Hukuk sözcüğü içinde bir adalet değerini de barındırır. Bu adalet anlayışı da insan onurunu korur, temel hak ve özgürlükleri gözetir. Hukuk şekli bir kavram olmanın yanı sıra daha büyük bir önemle yaşayan bir kavramdır. Mevcut organizasyonun (iktidarın, devletin, yönetenlerin) yönetimsel yapısı ve uygulamaları yasalara uygun olmanın yanı sıra, pozitif edimler de gerektirmektedir. Ulusalüstü hukukun da kabul ettiği ve temel aldığı şekliyle, bir devlet; toplumda yaşayan insanlara haklarını ve özgürlüklerini yasalarla tanımlayarak yerinde durmakla değil, bu hakların ve özgürlüklerin zedelenmesinin önünde son derece titizlikle durmakla yükümlüdür. Hukukun içinde barındırdığı ikili durum; koruma ve yaptırım olarak tanımlanabilirse, koruma vasfını yerine getirmeyen bir hukuk sisteminde yaptırımlar toplumun düzenini ne ölçüde sağlayabilecek, adil bir yapı ve yaşam sunabilecektir? Gezi parkı olayları ile en somut görünüme kavuşan “hukuksuzluğa karşı dur” ihtarı, halk tarafından her durumda ve koşulda mevcut iktidara karşı çekilmiş olsa da; toplumun güvenliği ve düzeni iddiasında bulunan fakat toplumu son derece haksız, hukuksuz ve insanlık dışı şekilde biber gazı ile “düzenleyen” mevcut iktidarca anlaşılamamıştır. Barış isteyen, özgür yaşamak isteyen, kıyafetlerine karışılmasın, düşünceler hapse atılmasın isteyen, adalet isteyen, kimsenin ölmesini ve öldürülmesini istemeyen, şiddet istemeyen bu toplumun üyeleri ve oluşturdukları hukuka dayalı bu ortak söylem anlaşılamadığı için de başka bir söylem olarak taşlara yazılmıştır: “Kahrolsun Bağzı Şeyler.” (www.galeri7.uludagsozluk. com,22/08/2013) 47 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası %100 %80 %60 %46,6 %43,6 %40 %20,9 %20 %12,7 %0 Hukuk, hak ve Hukukun mevcut Hukuk, Hukuk halkın özgürlüklerin koşullarda hiçbir yöneticilerin huzuru, refahı, koruyucusu anlamı yoktur, kendi dünya hak ve değil, iktidarın çünkü yargı görüşlerini halka özgürlüklerini meşruluk bağımsızlığı dayatmanın korumak için aracıdır. yoktur. aracıdır. vardır. %3,3 Hukuk, halkı yönetenlere karşı korumaktadır. Tablo 18: Aşağıdaki tanımlardan hangisi hukukun “MEVCUT” durumunu en iyi şekilde tanımlamaktadır? 1. Hukuk, halkı yönetenlere karşı korumaktadır. 2. Hukuk halkın huzuru, refahı, hak ve özgürlüklerini korumak için vardır. 3. Hukuk, yöneticilerin kendi dünya görüşlerini halka dayatmanın aracıdır. 4. Hukuk, hak ve özgürlüklerin koruyucusu değil, iktidarın meşruluk aracıdır. 5. Hukukun mevcut koşullarda hiçbir anlamı yoktur, çünkü yargı bağımsızlığı yoktur. 6. Diğer. 48 Park forumlarında yapılan gezi parkı olaylarına ilişkin kamusal alanın inşası anketine göre de; katılımcılar % 46,6 oranında hukukun mevcut hali ile hak ve özgürlüklerin koruyucusu olmadığını, iktidarın meşruluk aracı olduğunu düşünmektedirler. Aynı şekilde hukukun mevcut koşullarda bir anlam ifade etmediğini çünkü yargı bağımsızlığının olmadığını ifade eden görüşlerin oranı ise % 43, 6 şeklindedir. Bu sonuçlar insanların hukuka inancının zayıflığına yönelik önemli göstergelerdir. Son olarak % 20,9 oransal ifade ile kişiler hukukun mevcut hali ile yöneticilerin kendi görüşlerini halka dayatmanın aracı olduğunu düşünmektedirler. %100 %80 %60 %40 %20 %62,9 %40,1 %5,9 %5,4 %0 Demokrasinin, Hukuk, devletin 3. Hukuk, düzeni 4. Hukuk, insanlar temel hak ve sağlamalıdır. arasındaki tüm faaliyetlerini özgürlüklerin denetlemelidir ve ilişkilerin koruyucusu ve onları temel hak düzenlemelidir. uygulanmasının ve özgürlüklerin garantisi olmalıdır. korunmasına yönelik sınırlamalıdır. Tablo 19: Sizce “olması gereken hukuk” aşağıdakilerden hangisi tarafından en iyi şekilde tanımlanmaktadır? 1. Demokrasinin, temel hak ve Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya özgürlüklerin koruyucusu ve uygulanmasının garantisi olmalıdır. 2. Hukuk, devletin tüm faaliyetlerini denetlemelidir ve onları temel hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik sınırlamalıdır. 3. Hukuk, düzeni sağlamalıdır. 4. Hukuk, insanlar arasındaki ilişkilerin düzenlemelidir. 5. Diğer. Anket sonuçlarına göre (Tablo 19) insanlar, hukukun nasıl olması gerektiğine dair % 62, 9 oranında; demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin koruyucusu ve tüm bunların uygulanmasının garantisi olması gerektiği seçeneğinde birleşmişlerdir. % 40,1 ile söylenmekte olan bir diğer şey de şudur: Hukuk, devletin tüm faaliyetlerini denetlemelidir ve onları temel hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik sınırlamalıdır. Hukukun salt düzeni sağlaması gerektiğini düşünenler % 5,9, insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemesi gerektiğini düşünenler ise % 5,4 ile sınırlı kalmıştır. Yasalar her ne kadar iktidarın meşruiyet aracı haline geliyor ise de; bunun sınırını halk koymaktadır. Gezi Parkı Eylemleri, kamuoyu vicdanında meşruiyetini ilan etmiştir. Bunu sağlayan şey demokratik barışçıl gösterilerin haklılığı ve karşısında barışçıl ve demokratik olmayan iktidar uygulamalarıdır. Yasal olan ile meşru olan ayrım da böylece oldukça net şekilde, Gezi Olayları ile resmedilmiştir. Gezi Parkı Eylemleri açısından şu an herkes meselenin “üç-beş ağaç”tan öte olduğunun farkındadır. AKP’nin 2011 seçimleri arifesinden beri belirtileri sıklaşan ve çoğalan otoriter yönelimi, iktidar karşıtı olan her türlü gösteri ve eylemde kolluk kuvvetlerinin, karşısındakilerin kendi ülkesinin yurttaşları olduğunu tamamen unutup göstericileri “doğal düşman” belleyerek şiddet içeren uygulamaları (Laçiner, 2013: 4), yasaklar ve baskıların artışı, kent alanlarının işgali gibi nedenler alt yapıyı oluşturan şeylerdi. Sokak kültürü yok edilmeye çalışıldı. Sokaklardaki masalar kaldırıldı, eski ve tarihi yapılara saygı duyulmadı, sinemalar kapandı, temel bir hak olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı gözetilmemeye başlandı ve 1 Mayıslarda meydanlar, özellikle Taksim meydanı halka kapandı. Dindar bir nesil yaratmak isteyen iktidar, bir yandan hayatı buna göre düzenlemek için, hukuk, eğitim ve yaşam alanlarına elinden geldiğince müdahale ederken, diğer yandan neo-liberal ekonomik dönüşümler için hiçbir engel tanımaz şekilde hareket etmektedir. Dünyanın her yerinde din siyasetin bir aracı olarak her zaman kullanılagelmiştir. Fakat bu bizi şu anki temel çatışma kaynağının din ve özgür düşünce arasında olduğuna götürmemelidir. “… dinin kullanılması tam da gerçek politik sorunları gizlemeye, halk kitlelerinin özgürleşmesi ile Türk kapitalizminin oligarşik gelişimi arasındaki temel çatışmanın gölgede kalmasına yaramaktadır” 49 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası (Badiou, 2013: 51). Gezi Eylemleri ortaya çıkardı ki, Başbakan bütün halkın değil, sadece kendine oy verenlerin başbakanıydı ve hak ve özgürlükler, demokrasi, hukuk devleti, kamusal alanlar sadece kendi kitlesi için uygulama alanı bulmaktaydı. Bundan beslenen kamu idaresinin ve kolluk gücünün temel haklar kavramını benimsemediğini ve içselleştirmediğini bu süreçte muhalifler yaşayarak öğrendi (Kurtoğlu, 2013: 14-17). VIII. KAMUSAL ALANIN İNŞASI: PANİK HALİNDEYİZ, TOPLANMAMIZ GEREK %100 %80 %60 %40 %20 %0 50 %38,8 %36,5 %27,1 %13,4 %4,0 %2,0 Seri 1 İnsanların İnsanların İnsanların Devletin faaliyet TBMM kamusal Başbakan tüm kamusal konuları olduğu yerlerdir demokratik yürüttüğü alan olarak halkın sözcüsü tartıştıkları, (parklar, haklarını alandır (devlet halkın olarak tek başına ortak söylem caddeler, kullandığı daireleri, devlet isteklerinin dile kamusal alanı üretme amacı avmler) alanlardır (1 kurumları). getirildiği yerdir. oluşturur. güttükleri ve Mayıslar, gezi kendi kaderlerini direnişi) belirledikleri alanlardır. Tablo 20: Sizce aşağıdakilerden hangisi kamusal alan kavramını kuramsal olarak en iyi şekilde açıklamaktadır? 1. Devletin faaliyet yürüttüğü alandır (devlet daireleri, devlet kurumları). 2. TBMM kamusal alan olarak halkın isteklerinin dile getirildiği yerdir.3. Başbakan tüm halkın sözcüsü olarak tek başına kamusal alanı oluşturur.4. İnsanların olduğu yerlerdir (parklar, caddeler, avmler) 5. İnsanların demokratik haklarını kullandığı alanlardır (1 Mayıslar, gezi direnişi) 6. İnsanların kamusal konuları tartıştıkları, ortak söylem üretme amacı güttükleri ve kendi kaderlerini belirledikleri alanlardır. 7. Diğer. Anket değerlendirmesi açısından kamusal alan kavramı ise çoğunlukla insanların kamusal konuları tartıştıkları, ortak söylem üretme amacını güttükleri ve kendi kaderlerini belirledikleri yer olarak algılanıyor, (% 38,8). Bu kavram bakımından özellikle devlete endeksli bir algının çok zayıf kalması katılımcıların kendi kamusal karakterlerinin bilincinde olduklarını da ortaya koyuyor. Diğer taraftan gençlerin çoğunluğunu oluşturduğu bir kısım da % 36,5 oransal ifadesi ile kamusal alanı insanların olduğu parklar, bahçeler olarak daha geniş algılıyor. Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Kamusal alan, ne olduğu ve neresi olduğu son yıllarda sosyolojik ve politik açılardan tartışma haline bürünmüş bir kavramdır. Sade bir ifade ile kamusal alan; devletin ve kurumlarının dâhil olmadığı, toplumda yaşayan insanların özgürce ve ortak söylem üretme amacı ile bir arada bulundukları yerdir. Kamusal alanın nasıl olması gerektiği sorusunda ise, politik bir algı yatmaktadır. Kamusal alan demokrasinin bir önkoşulu, bir ilkesi olarak da tanımlanır. Yurttaşlar, ortak meselelerde, eşit ve özgür olarak söz, irade ve eylemleriyle kamusal alanı oluştururlar (Özbek, 2004: 32). Türkiye’deki kamusal alan tartışmalarının şimdiye kadar “türban” ve türbanın nerelerde kullanılabileceği ekseninde, biraz da buna alan sağlamak amacı ile yapılıyor oluşu politik algının ne şekilde olduğunu göstermektedir. Kamusal alan kavramı, “kamu kurumlarının alanları” anlayışından öteye geçemez haldeydi. Demokrasi ise, gücü sebebiyle bu durumda öne sürülen kavram olarak yerini almıştı. Fakat Gezi Eylemleri ve ortaya çıkan demokrasi talepleri göstermektedir ki; iktidarın demokrasi anlayışı kendine ve onu destekleyenlere yönelik olarak pozitiftir ve diğerleri ise “ileri demokrasi”nin muhalifleri(!) ve demokrasinin gerçekleşmesini istemeyenler(!), faiz lobisi(!), dış mihraklar(!), iktidara komplo kuranlardır(!) vb.’ dir. Demokrasinin sürekli olarak gelişmekte olan bir kavram olduğu kabulü ile; hükümetin devlete karşı haklar ve özgürlükler fikrine dayanmaktan çok, demokratik meşruluk ilkesi çerçevesinde yasal olarak iktidara dayandığı yargısına varılabilmektedir, (Köker, 2010: 313-315). Yukarıda tanımlanan meşruiyet krizi sadece kuramsal düzeyde yapılacak girişimler bağlamında da çözülecek gibi görünmemektedir. Çünkü kaynakların adil dağıtılmaması, fırsat eşitsizliği, yoksulluk, insanların siyasete ilgisizliği ve temsili demokrasiye duyulan güvenin yitimi gibi sorunlar çok daha kuşatıcı bir yanıt gerektirmektedir (Bowles, Gintis, 1996: 83). Kamusal alan bu meşruluğu sağlayabilirliği açısından değerlendirilebilecek bir kavramdır. Nitekim; meşruiyetin girdiği krizde insanlar forumlarda toplanarak kendi kamusal alanlarında kendi kararlarını almaya başlamış ve yeni fikirler üretme, bilgileri paylaşma, ortak hareket etme gayesi içine girmişlerdir. Kamusal alan ve meşruiyet ilişkisi bu açıdan oldukça çarpıcıdır. Herkesin birbirini sınır koymaksızın özerk ve rasyonel özneler olarak kabul edip tanıdığı, kamusal tartışmada konuşma ve eylemde bulunma yeteneğine sahip herkesin eşit olarak bulunduğu, rasyonel söylemde güç kaynakları, zenginlik, gelenek veya otoritenin belirleyen olmadığı bir alanda meşruluk temeli atılacak (Köker, 2010: 314) ve devletten bağımsız şekilde oluşturulan demokratik meşruiyet zemini, siyasi görünümüne kavuştuğunda insanlar geleceklerini oluşturmada söz söyleyebileceklerdir. Gezi Eylemlerinin en önemli noktalarından biri de 51 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası insanların kamusal alanları meşruiyet hesaplaşmaları ile gerçekleştirmeleri olmuştur. İktidarın söylemlerinden biri olan “faiz lobisi” kavramı da, kamusallığın ve kamusal alanların ülke çapında ortaya çıkışı ile kendi kendisini yok etmiştir. İnsanların ortak söylem üretme amacı ile devlet ve ekonomiden bağımsız olarak ve bireylerin tüm farklılıklarını taşıyarak toplandığı kamusal alanlarda ortaya çıkan talepler, temel insani sebeplere dayanmaktadır: Hak ve özgürlük istenci, baskının azalması ve hukukun gerçekleşmesi istenci. Kamusal alanda, devlet, ekonomi ve başka büyük güçlerin yeri yoktur (Habermas, 2000; Yükselbaba, 2012). 52 İktidarın seçimleri demokrasiyle, parti politikasını halk egemenliğiyle eşitlemeye, kamusal alanları özelleştirmeye çalışması, bu bağlamda çevreyi yok etmesi, yurttaşların söz söyleme haklarının gasp edilmesi olduğu gibi, insanca yaşama koşullarını da yok etmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda Gezi Eylemleri yurttaşların kamusal karakterine sahip çıkması olarak da tanımlanabilir. Bireyin kamusallığı, tek başına bir parti ya da örgüt mensubu olması ile ilişkili değildir. Türkiye açısından Park forumları doğrudan demokrasinin örnekleri olarak yeni sayılabilecek kamusal alan algısının ne olduğunu ortaya sermiştir. Buna göre kamusal alan demokrasinin gerçekleşmesinin bir vasatıdır. IX. HALKIN TALEPLERİ: ÇARE DROGBA %100 %80 %64,8 %54,6 %60 %44,4 %35,4 %40 %31,9 %30,6 %29,3 %22,3 %20 %2,7 %0 Özgürlük Demokrasi Yaşam Farklı olana alanlarına saygı müdahale duyulması etmemesi Haklar Hukuk devleti Mevcut Çevrenin iktidarın korunması istifa etmesi Mevcut sistem içinden bir talebim yok. Tablo 21: Sizce Gezi direnişinde ortaya çıkan talepler nelerdir? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Demokrasi 2. Özgürlük 3. Haklar 4. Hukuk devleti 5. Farklı olana saygı duyulması 6. Yaşam Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya alanlarına müdahale edilmemesi 7. Çevrenin korunması 8. Mevcut iktidarın istifa etmesi 9. Mevcut sistem içinden bir talebim yok. 10. Diğer. Gezi Eylemlerinde ortaya çıkan talepler nelerdir diye sorulduğunda, forum katılımcılarının %64,8’inin özgürlük, %54,6’sının demokrasi, %44,4’ünün yaşam alanlarına müdahale edilmemesi, %35,4’ünün farklı olana saygı duyulması, %31,9’unun haklar, %30,6’sının hukuk devleti, %29,3’ünün mevcut iktidarın istifa etmesi, %22,3’ünün çevrenin korunması taleplerinin olduğu ve %2,7’sinin mevcut sistem içinden talebinin olmadığı görülmektedir. Badiou bu talepleri kısaca özetlemiştir aslında: “Meydanları, yolları sembolik yerleri işgal ediyorlar, yürüyorlar, özgürlük, ‘gerçek demokrasi’, ‘yeni hayat’ talep ediyorlar.” (Badiou, 2013: 49). %100 %80 %60 %40 %20 %71,0 %57,0 %46,9 %41,2 %35,0 %16,1 53 %8,1 %0 Tablo 22: Gezi Direnişinden nasıl sonuçlar elde etmek sizi tatmin eder? (Aşağıdakilerden en fazla üç tanesini işaretleyiniz.) 1. Parkın olduğu şekilde kalması ve hükümetin çevreye duyarlı davranması. 2.Yönetimin yaşam alanlarına müdahale etmemesi ve yapılmış düzenlemelerin geri alınması. 3. Hak ve özgürlüklerin kullanımı karşısında yönetimin baskıcı uygulamalarına son vermesi. 4.Seçim barajının düşürülmesi/kaldırılması, halkın tüm kesimlerinin temsil edilmesi. 5. Demokrasinin bir ayağı olarak forumların kurumsallaşması ve böylece halkın yönetime doğrudan katılması. 6.Gezi direnişçilerinin örgütlenmesi ve kendini temsil edecek yeni bir parti kurması. 7. Gezi direnişçilerinin bağımsız adaylarla seçimlere katılması. 8. Diğer. Hak ve özgürlüklerin kullanımı karşısında yönetimin baskıcı uygulamalarına son vermesini isteyenlerin oranı % 71,0. Bunu % 57,0 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası oranı ile seçim barajının düşürülmesi/kaldırılması, halkın tüm kesimlerinin temsil edilmesi izliyor. % 46,9 oranı ile kişiler, yönetimin yaşam alanlarına müdahale etmemesini ve yapılmış düzenlemelerin geri alınmasını istiyor. Gezi parkının olduğu şekliyle kalması ve hükümetin çevreye duyarlı kalması talebinin oranı % 35,0. Ayrıca, anket katılımcılarının % 41,2’si forumları demokrasinin bir ayağı olarak görüyor ve kurumsallaşmasını, halkın yönetime doğrudan katılmasını istediğini belirtiyor. Eylemcilerin örgütlenmesini isteyenler % 16,1, bağımsız adaylarla seçime katılmasını isteyenler % 8,1 oranında. Tablo 22’ye göre “Gezi direnişçilerinin örgütlenmesi ve kendini temsil edecek yeni bir parti kurması” %16,1, “Gezi direnişçilerinin bağımsız adaylarla seçimlere katılması” %8,1 oranında destekleniyor. Diğer taleplere göre oldukça düşük bir oran. 54 Gezi Eylemlerinin nedenlerinden birini de meşruiyet krizi olarak tespit etmek yerindedir. Mevcut iktidar seçimle geldiğini ve meşru olduğunu ileri sürerken, buraya kadar yasaların ve anayasanın öngördüklerini kabul etmektedir. Fakat söz konusu “insan hak ve özgürlükleri” olduğunda yasal zeminler oldukça kaygan bir hale bürünmüş, hukuksuzluk ve otoriter yönetimin etkisi artmış, hak ve özgürlükler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin sınırlarını da oldukça aşacak şekilde ile zedelenmiştir. İnsanların talepleri ve tahammülsüzlüklerinin temel noktası olan bu durumlar karşısında iktidar, bildiğini okumaya devam etmiştir. Meşruiyetin seçimle başa gelmek dışındaki anlamlarına bakıldığında mevcut iktidar için söylenebilecek tek şey bulunmaktadır: Yasal ama meşru değil (Özcan, 2011: 51 vd.). Seçimlerle elde edilen sonuçların çoğunluğun, azınlık üzerinde tahakküm üretmesi, hükümet olanların kendi çevresini korumaya yönelmesi, iktidara gelenlerin çıkarlarının kolektif çıkarların önüne geçmesi (Pusey, 1993: 96-97), hesap sorma mekanizmalarının ya hiç işlememesi ya da iktidarda bulunanların lehine kararlarla sonuçlanması, liberal demokrasinin meşruiyet zeminini sarsmıştır (Sitembölükbaşı, 2005: 141). Genel bir değerlendirme yaptığımızda, katılımcılar öncelikle temel hak ve özgürlüklerin güvencede olmasını, saldırgan ve hukuka aykırı uygulamalara son verilmesini istemektedirler. Yine seçim barajının kaldırılması öncelikli taleplerden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Forumların kurumsallaşması yönündeki istek de halkın kendisini demokratik yönetimin olmazsa olmazı olarak gördüğünü ve bunu talep ettiğini, parti endeksli sonuçlardan çok buna güvendiğini ortaya koyuyor. Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya X.SONUÇ Sonuç olarak bir sistem olarak küresel kapitalizm halkı patlama noktasına getirecek derecede sıkıştırmış, insan gibi yaşama koşullarını yok etmiştir. Neo-liberal politikalara artı olarak, AK Parti hükümetinin yaşam alanlarına müdahalesini İslamcı motiflerle ağırlaştırması, halkın öfkesini derinleştirmiştir. Volkan Çelebi’nin bu durumu coşkulu ve heyecanlı bir şekilde aktarması birçok Gezi Eylemcisinin duygularına tercüman olmaktadır: Eğitim sisteminde gerekli demokratik tartışma ortamı yaratılmadan büyük bir aceleye getirilmiş, özünde muhafazakâr bir nesil yetiştirme hevesiyle yapılan köklü değişiklikler; özel yetkili mahkemeler yoluyla gerçekleştirilen ve her türden muhalefeti sindirme, korkutma mekanizması olarak kullanılan hukuksuz, insafsız ve vicdansız gözaltı, tutuklama ve yargılamalar; ifade ve düşünce özgürlüğünün önünde engeller; YÖK yoluyla üniversitelerin birer birer susturuluşu; dış politikada sergilenen ve saldırganlaştıran, can kayıplarına neden olan imparatorluk hayali; despotik bir ahlakçılık ve kürtaj, doğum ile giyim başta olmak üzere öte-dünyacı bir beden politikası; alkol satışına ve tüketimine ciddi kısıtlamalar getiren düzenlemeler ile yıllardır içkili mekanları şehirden uzak bölgelere taşıma tasarıları; sanat ve sanatçı karşısında takınılan küçümseyici ve değersizleştirici söylemler; kentin ortak alanlarının vahşi bir mülkiyet rejimi uğruna talan edilmesi ve nihayetinde nükleer enerji ve daha başka birçok kapsamda tarihin ve yeşilin yok edilmesi karşısında büyüyen öfkeler, kırılan gönüller, dışlanan fikirler ve yaşam biçimleri (Çelebi, 2013: 56). Küresel kapitalizm dünyanın her yerinde insanları boğmaktadır ve onurlu bir yaşam için direnişe geçmekten başka bir yol bırakmamaktadır. Bu bağlamda Gezi Parkı Direnişi dünyadaki diğer direnişlerle hem yöneldiği konu açısından, hem de eylemlerin biçimi açısından ortaklık gösterir. Bütün çeşitliliklerine rağmen protestoları birleştiren öğe, bunların hepsinin kapitalist küreselleşmenin farklı veçhelerine karşı tepkiyi temsil etmeleridir. Günümüzdeki küresel kapitalizmin genel eğilimi, pazarların daha fazla genişlemesi, kamusal alanların çevrelenip kapatılması, kamu hizmetlerinin (sağlık, eğitim, kültür alanlarında) azaltılması ve giderek otoriterleşen bir siyasal iktidar yönündedir. Bu koşullarda demokrasinin sorgulanması, yetersiz olarak değerlendirilmesi, kaçınılmazdır. Anketlerin bütününe bakıldığında aslında şu da görülmektedir; normal parlamenter sistemin demokrasisi istenmektedir. Buradaki kritik nokta artık normalin yaşanmadığı, otoriter uygulamaların ağırlık kazandığı yönünde düşüncelerin hakim olmasıdır. Neo-liberalizm “olağan” demokrasiyi işletemeyecek kadar, her yere yayılmış ve yayıldığı her alanda kendi kurallarını 55 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası hayata geçirmeye çalışmaktadır. Demokrasi, neo-liberalizme yetecek kadardır, ötesi biber gazı, tazyikli su, plastik mermi vd.’ dir. 56 Genişleyen ekonomiden payını alamayan, aldıkları paylar ise gittikçe düşen, eşitsizlikleri, keyfi uygulamaları yaşamlarına tehdit olarak gören ve iktidarın paradigmalarıyla donanmış sistemin sürekli olarak kendi aleyhine işlemesinden rahatsız olan ve bununla birlikte bu rahatsızlıklarını herhangi bir şekilde ifade etmesi bile yasak olan insanlardır. Doğrudan iktidar hedefi olmayan fakat iktidarın politikalarını hedef alan ve başarısız muhalefetlerin yerini alan ve aynı zamanda karar alıcı konuma geçerek taleplerin yerine getirilmesi için zorlayan bu kitleler oldukça politiktirler. Fakat temsili demokrasi insanlara cevap verememektedir; demokrasi ve uygulayıcısı hükümet meşruiyetlerini yitirmişlerdir. Yukarıdaki nedenlerle tanımlanan meşruiyet krizi sadece kuramsal düzeyde yapılacak girişimler bağlamında da çözülecek gibi görünmemektedir. Çünkü kaynakların adil dağıtılmaması, fırsat eşitsizliği, sosyal hakların teker teker geri alınması, insanların geleceğini görememesi, temsili demokrasiye duyulan güvenin yitimi vb. gibi sorunlar çok daha kuşatıcı bir yanıt gerektirmektedir. Bu ise hem neo-liberal ekonomik düzenin, hem de temsili demokrasinin sonunun başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Gezi Parkı’nın korunması ile başlayan direniş, parka kurulan çadırlarla yeni bir yaşam biçimi sunduğu gibi, siyaseten doğrudan demokrasi uygulamasını da hayata geçirdi. Eylemciler, parklarda oluşturulan forumlarla doğrudan demokrasinin nasıl işleyebileceğini daha da netleştirdiler. Hükümetin ve temsili sistemin krizinde insanlar forumlarda toplanarak kendi kamusal alanlarında kendi kararlarını almaya başlamış ve yeni fikirler üretme, bilgileri paylaşma, ortak hareket etme gayesi içine girmişlerdir. Kamusal alan ve meşruiyet ilişkisi bu açıdan oldukça çarpıcıdır. Herkesin birbirini sınır koymaksızın özerk ve rasyonel özneler olarak kabul edip tanıdığı, kamusal tartışmada konuşma ve eylemde bulunma yeteneğine sahip herkesin eşit olarak bulunduğu, rasyonel söylemde güç kaynakları, zenginlik, gelenek veya otoritenin tabu olmadığı forumlar doğrudan demokrasinin bir görünümü olarak ortaya çıktıkları gibi, insanların nasıl bir demokrasi istediklerini de göstermiştir. Bu eylemler ve forumlar süresince insanlar başka bir dünyanın mümkün olabileceğini hissetmişlerdir, (Bürkev, 2013: 36). “Onlar, özgürlüğün laftan ibaret olmadığını, tüketimin onlara sunduğu bireysel keyifler dünyasının dışında yaratıcı bir ortaklık dünyasının olanaklı olduğunu, istediklerinde sokakları ve meydanları ele geçirebileceklerini gördüler.” (Soysal, 2013: 41). Siyasal bilinci de geliştiren bu sıçrama, halk üzerinde geri dönülemez izler bırakmıştır. Bu izlerin uzun vadede nereye evrileceğini kestirmek için Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya henüz erken. Fakat eylemler ve forumlar esnasında insan gibi yaşamanın ve bunun için paranın devre dışı bırakılması gerektiğinin farkına varan insanlar, yeni bir ekonomik model, yeni bir örgütlenme, yeni bir demokrasi anlayışı geliştirmenin mümkünlüğünü yaşayarak deneyimlemişlerdir. Anketten çıkan sonuçlardan biri katılımcılar kendilerini çoğunlukla komünist/sosyalist diye tanımlamakla birlikte, aynı kişiler tatmin edici çözümün ne olduğu sorusu sorulduğunda iktidar sisteminin henüz dışında talepler geliştiremedikleri görülmektedir. Buna “henüz” kısıtını koymak gerekmektedir. Özgürlük, demokrasi, haklar, hukuk devleti vb. taleplerin küresel neo-liberalizm koşullarında karşılanamayacağı, belki halkın demokrasi paketleriyle bir süre oyalanabileceği açıktır. Eylemlerin ve forumların barışçıl niteliği üzerinde de durmak gerekmektedir. Eylemler haklılıklarını, şiddete karşı barışçıl şekilde direnerek göstermişlerdir. Bu durum ise iktidarı çaresiz bırakmış ve çözümü daha sert müdahalelerle kitleyi dağıtmakta bulmuştur. Sorun şu ki her sert müdahale daha fazla insanın olanları tahammül edilemez bulması ve eylemlere bir şekilde katılmasıyla son bulmuştur. Eylül ayının sonlarına gelindiğinde eylemler ve forumlar geri çekilmiştir. İktidar her ne kadar durumdan memnun ise de, bu insanların geriye çekilmesi ile sorunların sona ermediğinin de farkındadır. İnsanlar, ellerinden alınmaya çalışılan kamusallıklarını, eylemler gerçekleştirerek doğrudan siyasete katılım yoluyla yeniden inşa etmişlerdir. İnsanların kamusallıklarının gerçekleşmesinin temel vasıtası olan siyaset, eylemlerde ve forumlarda olabilecek en üst düzeye çıkmış ve kendini doğrudan demokrasi olarak göstermiştir. DİPNOT 1 Bu çalışma İstanbul Hukuk Fakültesi, Kamu Hukuku Yüksek Lisans derslerinden olan Kamusal Alan Hakkında Tartışmalar: Hukuk ve Toplum dersi çerçevesinde Yard. Doç. Dr. Ülker Yükselbaba başkanlığında, Araş. Gör. Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran ve Muharrem Enes Kaya tarafından yapılmıştır. Makalenin yazılması dışında anketlerin forumlarda yapılması ve verilerin girişi bizzat bu ekibin işidir. Verilerin istatistiğe uygulanmasını ve tabloları Araştırmacı Emre Erdoğan gerçekleştirmiştir. Büyük katkıları için Emre Erdoğan’a çok teşekkür ederiz. Ayrıca forumlarda anket yapmaya ve veri girişine yardım eden Araş. Gör. Muzaffer Dülger’e ve Araş. Gör. Vahdet İşsevenler’e katkıları için teşekkürlerimizi sunarız. 57 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası KAYNAKÇA Bacık, G. (Nisan-Mayıs-Haziran 2003), “Devlet ve Birey Aşınırken Kamusal Alanı Düşünmek,” Sivil Toplum, Yıl: 1, Sayı: 2: 25-29. Badiou, A. (2013), “Ayaklanmadan Yeni Bir Politikaya: Türk Halkı Ayağa Kalkıyor,” Çelebi, Volkan/Soysal Ahmet (Ed.), Direnişi Düşünmek, 2013 Taksim Gezi Olayları (İstanbul, Monokl Yayınları). (Çev. Gizem Çıtak, Murat Erşen) :49-54. Bora, Tanıl (2004), “Sol Politikanın Dili: Yeni Bir Kamusal Dil,” Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın): 557-560. Boratav, K. (2013) “Olgunlaşmış Bir Sınıfsal Başkaldırı: Gezi Direnişi,” Göztepe, Özay (Ed.), Gezi Direnişi Üzerine Düşünceler (Ankara, Notabene) :15-20. Bowles, S. / Gintis, H. (1996), Demokrasi ve Kapitalizm (İstanbul, Ayrıntı Yayınları) (Çev. Osman Akınhay). 58 Bürkev, Y. (2013), “Haziran İsyanı,” Göztepe, Özay (Ed.), Gezi Direnişi Üzerine Düşünceler (Ankara, Notabene):29-44. Chomsky, N. (2013), Occupy/İşgal Et (İstanbul, Agora Kitaplığı) (Çev. Osman Akınhay). Coşkun, V. (2005), “Batı’da ve Türkiye’de Kamusal Alan,” Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, 12. Kitap (İstanbul, İstanbul Barosu Yayınları). Çaha, Ö. (Nisan-Mayıs-Haziran 2003),“Mahrem Kamusal Alan,” Sivil Toplum (Yıl 1, Sayı 2): 79-88. Çelebi, A. (2004), “Kamusal Alan ve Sivil Toplum: Siyasal bir Değerlendirme,” Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın): 237-284. Çelebi, V. (2013), “Direnişi Düşünmek: Sunuş” Çelebi, Volkan/Soysal Ahmet (Ed.), Direnişi Düşünmek, 2013 Taksim Gezi Olayları (İstanbul, Monokl Yayınları):13-16. Çelebi, V. (2013), “Taksim Direnişi’nden İzlenimler” Çelebi, Volkan/Soysal Ahmet (Ed.), Direnişi Düşünmek, 2013 Taksim Gezi Olayları (İstanbul, Monokl Yayınları):55-64. Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Dahl, A. Robert (1996), Demokrasi ve Eleştirileri (Ankara, Yetkin Yay.) (Çev. L. Köker). Dean, J. (2003), “Why the Net is not a Public Sphere,” Constellations (vol.10, No.1): 95-112. Erdoğan, M. (03.12.2002) “Kamusal Alan ve Hukuk,” Radikal. Ferree, Myra M. / Gamson, William A./ Gerhards, Jürgen/ Rucht, Dieter (2002), “Four Models of the Public Sphere in Modern Democracies,” Theory and Society, 1: 289-324. Foucault, M. / Noam C. (2005), İnsan Doğası: İktidara Karşı AdaletFoucault ve Chomsky Tartışıyor (İstanbul, BGST Yayınları). Erdoğan, M. (2006), “Kamu Alanı ve Liberalizm,” Kamusal Alan ve Türkiye (Ankara, Asil Yayın Dağıtım): 92-109. Garnham, N. (1992), “The Media and the Public Sphere,” Craig Calhoun (Ed.), Habermas and the Public Sphere (Cambridge, The MIT Press): 59-376. Geuss, R. (2007), Kamusal Şeyler, Özel Şeyler (İstanbul, Yapı Kredi Yayınları) (Çev. Gülayşe Koçak). Habermas, J. (1998), Between Facts and Norms (Cambridge, Polity Press) (Trans. William Rehg). Habermas, J. (2005), “Concluding Comments on Empirical Approaches to Deliberative Politics,” Acta Politica, 40: 384-392. Habermas, J. (1992), “Further Reflections on the Public Sphere,” Craig Calhoun (Ed.) Habermas and the Public Sphere (Cambridge, M.I.T. Press):42-461. Habermas, J. (1997), ‘İdeoloji’ Olarak Teknik ve Bilim (İstanbul, Yapı Kredi Yayınları) (Çev. Mustafa Tüzel). Habermas, J. (2004), “Kamusal Alan,” Özbek, Meral (Ed.), Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın):95-102. 59 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası Habermas, J. (2000), Kamusallığın Yapısal Dönüşümü (İstanbul, İletişim Yayınları) (Çev. Tanıl Bora, Mithat Sancar). Habermas, J. (2002), Küreselleşme ve Milli Devletlerin Akibeti (İstanbul, Bakış Yayınları). Habermas, J. (1997), Legitimation Crisis (Cambridge, Polity Press) (Çev. Thomas McCarthy). Habermas, J. (1996),“Postscript to Between Facts and Norms,” Mathieu Deflem (Ed.) Habermas, Modernity and Law (London, Sage Publications):135-149. Habermas, J. (1992), Rasyonel Bir Topluma Doğru (Ankara, Vadi Yayınları) (Çev. Ahmet Çiğdem, Mehmet Küçük). Habermas, J. (1994), “The Emergence of the Public Sphere,” The Polity Reader In Cultural Theory (Cambridge, Polity Press):81-90. 60 Habermas, J. (October 2003), “Toward a Cosmopolitan Europe,” Journal of Democracy (Vol.14, No.4):86-100. Hansen, M. (2004), “Yirmi Yılın Ardından Negt ve Kluge’nin “Kamusal Alan ve Tecrübe”si,” Özbek, Meral (Ed. ve Çev.), Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın):141-177. Işıktaç, Y. / Metin, S. (2003), Hukuk Metodolojisi (İstanbul, Filiz Kitabevi). İçduygu, A. / Keyman, E. Fuat (1998-1999), “Globalleşme, Anayasallık ve Türkiye’de Vatandaşlık Tartışması,” Doğu Batı (Yıl:2, Sayı:5): 147-159. Kapani, M. (1983), Politika Bilimine Giriş (Ankara, AÜHF yayınları, 3. Baskı). Karadağ, A. (2006), “Postmodernite ve Kamusal Alan: Mutlak Hakikat Arayışının Sonu,” Kamusal Alan ve Türkiye (Ankara, Asil Yayın Dağıtım): 44-74. Kejanlıoğlu, B. (2004), “Medya Çalışmalarında Kamusal Alan Kavramı,” Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın): 689-714. Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Keskin, F. (Kasım, Aralık, Ocak 1998-1999), “Kamusal Alan ve Yalın Yaşam,” Doğu Batı (Yıl:2, Sayı:5): 97-101. Keyman, E. Fuat (2006), “Kamusal Alan ve “Cumhuriyetçi Liberalizm”: Türkiye’de Demokrasi Sorunu,” Kamusal Alan ve Türkiye (Ankara, Asil Yayın Dağıtım): 134-158. Köker, L. (2004), “Demokratik Meşruluk, Kamusal Alan ve Çokkültürlülük,” Özbek, Meral (Ed.), Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın, 2. Baskı):309-320. Köker, L. (2007), “Modern Hukuk Devletinin Eleştirisi Bağlamında Neumann ve Habermas,” Toplum ve Bilim, 110: 36-46. Ku, Agnes S. (July 2000), “Revisiting the Notion of “Public” in Habermas’s Theory - Toward a Theory of Politics of Public Credibility,” Sociological Theory (Vol.18, No.2): 216-240. Kurtoğlu, N. (2013), “Gezi ve Demokratik Hesap Verilebilirlik,” Güncel Hukuk, 7- 115: 14- 17. Özbek, M. (2004), “Kamusal Alanın Sınırları,” Özbek, Meral (Ed.), Kamusal Alan (İstanbul, Hil Yayın, 2. Baskı):19-90. Özcan, M. Tevfik. (2011), Hukuk Sosyolojisine Giriş (İstanbul, XII Levha Yayınları, 4. Baskı). Özcan, M. Tevfik. (2008), Modern Toplum ve Hukuk Devleti (İstanbul XII Levha Yayınları). Özcan, M. Tevfik. (2005), “Reconsidering Public Sphere As Necessary Precondition of Personality,” Annales de la Faculté de Droit d’Istanbul (Vol.37, No.54): 73-88. Özdek, Y. (2013), “Haziran Direnişi ve Doğrudan Demokrasi,” Göztepe, Özay (Ed.), Gezi Direnişi Üzerine Düşünceler (Ankara, Notabene):111-126. Özuğurlu, M. (2013), “Gezi Parkı Olayı’nın Politik Bağlamı,” Göztepe, Özay (Ed.), Gezi Direnişi Üzerine Düşünceler (Ankara, Notabene):45-54. Pusey, M. (1993), Jürgen Habermas (London, Routledge). 61 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası Roberts, S. (2010), Hukuk Antropolojisine Giriş (Ankara, Birleşik Yayınevi) (Çev. A. Erkan Koca). Sarıbay, A. Yaşar. (2000), Kamusal Alan, Diyalojik Demokrasi ve Sivil İtiraz (İstanbul, Alfa Yayınları). Sitembölükbaşı, Ş. (2005), “Liberal Demokrasinin Çıkmazlarına Çözüm Olarak Müzakereci Demokrasi,” Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, 10: 139-162. Soysal, A. (2013), “Bir Ayaklanmanın Ardından,” Çelebi, Volkan/Soysal Ahmet (Ed.), Direnişi Düşünmek, 2013 Taksim Gezi Olayları (İstanbul, Monokl Yayınları): 33-48. Şentürk, Ü. (2006), “Küresel Yeni Sosyal Hareketler ve Savaş Karşıtlığı,” C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi (Cilt:30, No:1): 31-46. Taylor, C. (2006), Modern Toplumsal Tahayyüller (İstanbul, Metis Yayınları) (Çev. Hamide Koyukan). 62 Touraine, A. (2000), Demokrasi Nedir? (İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, Cogito Dizisi) (Çev. Olcay Kunal). Uygun, O. (2003), Demokrasinin Tarihsel, Felsefi ve Ahlaki Boyutları (İstanbul, İnkılap Kitabevi). Yükselbaba, Ü. (2012), Habermas ve Kamusal Alan: Burjuva Kamusallık İlkesinden, İletişimsel Kamusallığa Geçiş (İstanbul, On İki Levha Yayıncılık). Zizek, S. (2013), Dünyadaki İsyanların Anlamı (İstanbul, Agora Kitaplığı) (Çev. Osman Akınhay). İNTERNET KAYNAKLARI “AKP Seçimlere 6 Bin Kişilik Twitter Ekibiyle Girecek,” Çevrimiçi: http:// www.aktifhaber.com/akp-secimlere-6-bin-kisilik-twitter-ekibiyle-girecek853599h.htm 27/09/2013 Amnesty International (2013), Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor, http://www.amnesty. org/en/library/asset/EUR44/022/2013/tr/6e4b867c-b4aa-4016-b58433be46e35ae7/eur440222013tr.pdf 22/09/2013 Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya “Armutlu’da Polis Saldırısı, 22 Yaşındaki Ahmet Atakan Hayatını Kaybetti,” Çevrimiçi: http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/armutluda-polissaldirisi-22-yasindaki-ahmet-atakan-hayatini-kaybetti-haberi-79375, 26/07/2013 Calhoun, Craig (11/19/2011), “Evicting the Public,” Çevrimiçi: http://www. possible-futures.org/2011/11/19/evicting-the-public-why-has-occupyingpublic-spaces-brought-such-heavy-handed-repression/ “Çağlar Keyder İle Söyleşi: ‘Gezi Parkı Protestoları, Yeni Orta Sınflar, NeoLiberal Dönüşüm ve Yoksulluk,” Çevrimiçi: http://www.emekveadalet. org/arsivler/10684 12/09/2013 Türk Tabibler Birliği, Çevrimiçi: http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/ veriler-3842.html 10/09/2013 Cumhuriyet, 27/09/2013 Çevrimiçi: http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=426416, “90 Kuşağı Kazandı Erdoğan Kaybetti,” Çevrimiçi: http://www.odatv.com/n. php?n=90-kusagi-kazandi-erdogan-kaybetti-0907131200 29/09/2013 “Erdoğan: Ne yaparsanız yapın kararımızı verdik, Gezi Parkı Yıkılacak,” Çevrimiçi:http://t24.com.tr/haber/erdogan-ne-yaparsaniz-yapinkararimizi-verdik-gezi-parki-yikilacak/230897 15/09/2013 “Ethem Sarısülük’ün Vurulma Anı – MOBESE Görüntüsü,” Çevrimiçi: http:// www.youtube.com/watch?v=F4wgSWwRKWA, 10/09/2013 “Gezi Parkı Direnişini Anlatan 83 Duvar Yazısı #occupygezi,” Çevrimiçi: http://listelist.com/gezi-parki-direnisini-anlatan-83-duvar-yazisi/ 10/09/ 2013 “Gezi Parkı Eylemleri Sırasında Kaç Tweet Atıldı?” Çevrimiçi: http://www. gazeteciler.com/gundem/gezi-parki-eylemleri-sirasinda-kac-tweet-atildi67345h.html 20/09/2013 Hardt, Michael/Negri Antonio (11/10/2011), “The Fight For ‘Real Democracy’ at Heart of Occupy Wall Street, Çevrimiçi: http://www.foreignaffairs. 63 Gezi Parkı Eylemleri: Kamusal Alanın İnşası com/articles/136399/michael-hardt-and-antonio-negri/the-fight-for-realdemocracy-at-the-heart-of-occupy-wall-street?page=show İHD (2013), Gezi Parkı Direnişi ve Sonrasında Yaşananlara İlişkin Değerlendirme Raporu, http://www.ihd.org.tr/index.php/raporlarmainmenu-86/el-raporlar-mainmenu-90/2681-gezi-park-direnii-vesonrasnda-yaananlara-likin-deerlendirme-raporu.html 17/09/2013 “İzni Birkaç Çapulcudan Alacak Değilim,” Çevrimiçi: http://video.cnnturk. com/2013/haber/6/2/izni-birkac-capulcudan-alacak-degilim 29/07/2013 “Kim Bu 90 Kuşağı?,” Çevrimiçi: http://www.cnnturk.com/2013/ guncel/06/10/kim.bu.90.kusagi/711198.0/index.html 30/09/2013 Milliyet, “Erdoğan: Polis Taksim’de Destan Yazdı,” Çevrimiçi: http://siyaset. milliyet.com.tr/erdogan-da-polis-akademisi/siyaset/detay/1727057/ default.htm 29/09/2013 64 Milliyet, “2.5 Milyon İnsan 79 İlde Sokağa İndi,” Çevrimiçi: http://gundem. milliyet.com.tr/2-5-milyon-insan-79-ilde-sokaga/gundem/detay/1726600/ default.htm 19/09/2013 “Noam Chomsky,” Çevrimiçi: watch?v=cnjAKpEzK-k 10/09/2013 http://www.youtube.com/ “ODTÜ’ye Sabah Baskını! Ağaç Kıyımı Başladı,” Çevrimiçi: http://www. gazetecileronline.com/newsdetails/11141-/GazetecilerOnline/odtuyesabah-baskini-agac-kiyimi-basladi 15/09/2013 Orhon, Hande, “Yeni Toplumsal Hareketler ve Gezi Parkı Eylemleri,” Çevrimiçi: http://www.dagarcikturkiye.com/makale_detay.asp?id=788&YeniToplumsal-Hareketler-ve-Gezi-Park%C4%B1-Eylemleri 27/09/2013 “Patti Smith de Çapulcu,” Çevrimiçi: http://www.cnnturk.com/2013/yasam/ diger/06/06/patti.smith.de.capulcu/710865.0/index.html 10/09/2013 Radikal “Erdoğan: Polise Talimatı Ben Verdim,” Çevrimiçi: http://www. radikal.com.tr/politika/erdogan_polise_talimati_ben_verdim-1138805 29/09/2013 Ülker Yükselbaba, Cansu Koç, Ayça Ece Zarifoğlu, Ezgi Çaldıran, Muharrem Enes Kaya Radikal, “İtiraz Edenler Taksim İçin Nöbet Başlattı’’ 06/11/2012 Radikal Gazetesi, Çevrimiçi: http://www.radikal.com.tr/turkiye/itiraz_edenler_ taksim_icin_nobet_baslatti-1106711 15/09/2013 Radikal, “Yayalaştırma Acil Olarak Durdurulmalı” 06/06/2012 Radikal Gazetesi, Çevrimiçi: http://www.radikal.com.tr/turkiye/yayalastirma_ acil_olarak_durdurulmali-1090312 15/09/2013 “TMMOB’nin Vize Yetkisi Elinden Alındı,” Çevrimiçi: http://www.aktifhaber. com/tmmobnin-vize-yetkisi-elinden-alindi-819578h.htm 27/09/2013 “Yedi Gazete Tek Manşet,” Çevrimiçi: http://www.jurnal.net/ medya/2013/06/07/yedi-gazete-tek-manset.htm, 10/09/2013 Yılmaz, Gözde, “Ana Akım Medyadan Alternatif Medyaya: Türkiye’de Medya ve Taksim Gezi Parkı Protestoları,” Çevrimiçi: http://researchturkey.org/ wp/wordpress/?p=3381&lang=tr 65