çocuk istismarı ve ihmali
Transkript
çocuk istismarı ve ihmali
ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ: TEMEL KONULAR VE TÜRKİYE’DEKİ UYGULAMALAR 25.03.2011 tarihinde gerçekleştirilen “Çocuk İstismarı ve İhmali: Temel Konular ve Türkiye’deki Uygulamalar” konulu konferans metnidir. Konuşmacılar: Dr. Mine Cihanoğlu (Atılım Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi) Tülin Kuşgözoğlu (Sosyal Hizmet Uzmanı, Kamu Yönetimi Uzmanı, Aile Danışmanı, Psikodrama Yönetmeni) Prof. Dr. Runa İdil Uslu (Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı) Hatice Kaynak (Avukat) Dr. Mine Cihanoğlu: Psikoloji Bölümünün düzenlediği “Çocuk İstismarı ve İhmali: Temel Konular ve Türkiye’deki Uygulamalar” başlıklı panelimize hoş geldiniz. Panelimize konuşmacı olarak Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği Yönetim Kurulu üyelerimizi davet ettik. Çocuk istismarı ve ihmali çok boyutlu olması sebebiyle disiplinler arası bir yaklaşımı gerektiren bir konu. Bu nedenle bugün aramızda farklı alanların temsilcileri var. İlk konuşmacımız Sosyal Hizmet Uzmanı Sayın Tülin Kuşgözoğlu. İkinci konuşmacımız Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Runa İdil Uslu. Üçüncü konuşmacımız Avukat Hatice Kaynak. Türkiye’de yapılan uygulamalar konusunda deneyim sahibi kişiler. Tülin Kuşgözoğlu: Çocuk İstismarı ve İhmali Önlenmesi Derneği Yönetim Kurulu üyeleri ve derneğimiz adına burada olmaktan biz de gerçekten çok mutluyuz. Böyle güzel genç ve ilgili bir topluluğun karşısında biz kimiz, ne yapıyoruz ve çocuk istismarı, ihmali konusu hem çocuklar düzeyinde hem toplum düzeyinde nelere mal oluyor konusunu konuşmaya geldik. Üç arkadaş bugün buradayız, ama derneğimiz 1980’li yıllardan beri, yaklaşık 30 yıldır çocuk istismarı alanında çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalarımız hakkında da bu sunumların sonunda size bilgi vereceğiz ve tartışmaya açmak istediğimiz bazı etkinliklerimiz ya da sizleri de davet etmek istediğimiz bazı çalışmalarımız var. Derneğimiz özellikle çocuk ihmal ve istismarı konusunda profesyonel olarak çalışan meslek elemanlarının eğitimi ve onların desteklenmesi konusunda çalışmalar yapıyor. Bir şekilde tabii ki çocukların terapistliğini de, sağlığını da üstlenmiş bulunuyoruz. Bunlar hakkında da bilgi alacaksınız. Bugünkü panel içeriğimiz böyle. Ben sosyal hizmet uzmanıyım. Uzun yıllar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nda şiddete uğrayan çocuklarla ve kadınlarla çalışmalar yaptım. Şimdi de bu çalışmalarımı devam ediyorum. “İstismar çok ağır bir travmadır” Ben biraz temel konuları nelerdir, ihmal ve istismar onlardan bahsetmek istiyorum. Özellikle istismarın çok ağır bir travma olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. İçinizde psikoloji öğrencileri olduğunu biliyorum. Travmanın ne demek olduğunu belki onlar diğerlerinden çok daha farklı bir biçimde görüyor ve yaşıyor olabilirler. Travma, 1 insan yaşamında normal gelişimin kesintiye uğratan; ani ve beklenmedik her tür yaşam olayıdır. İnsanlar doğdukları andan itibaren birçok travmayla karşı karşıya kalırlar. Hayatın olağan akışı içerisinde yer alan travmalarla baş etmek tabii ki daha kolaydır. Ama ihmal ve istismar gibi çocuğun gelişiminde yapılması gereken bir şeyi yapmamak ya da yapılmaması gereken bir şeyi yapmak şeklinde yaratılan travmalar çocuklar üzerinde çok daha ağır sonuçlara neden olabilir. Ben bunu öncelikle söylemek istedim; çünkü ihmal ve istismar deyince ben bazen bu tarz konuşmalarda “Biz herkese bu olayın birey üzerindeki hasarını yeteri kadar anlatamıyor muyuz?” duygusu da hissediyorum. O nedenle de buradan başladım. “Çocuk tanımı 0-18 yaşını kapsıyor” Peki, çocuk dediğimiz kim? Şiddete uğrayan insanlar kimler? Birazcık ondan söz etmek lazım. İstismarı anlamak için bunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bugün bizim dünyada kullandığımız Türkiye’nin de imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre çocuk tanımı 0-18 yaşını kapsıyor. Yenilerde hatta bunu biz yasalarımıza ve diğer uygulamalarımıza geçirmek için çaba harcamaya başladık. Oysa bugünkü çocuk tanımına tarihin başlangıcından beri ulaşmış değildik. 17. yüzyıldan sonra çocukların özel olarak bakılıp korunmaları gereken varlıklar olduğu anlaşılmaya ve çocukların özel muamelelerle yetiştirilmesi gerektiği anlaşılmaya başlandı. O nedenle biz 17. yüzyıl sonu veya 18. yüzyıldan beridir çocuk denen varlık üzerinde daha hassasiyetle durup, onun gelişimini de birinci dereceden takip eden kişiler haline geldik. Daha öncesinde böyle bir ayrım olmadığı için yetişkine yapılan her muamele çocuğa da yapılabiliyordu. Örneğin: 6 yaşındaki çocuklar cinsel amaçlı kullanılıyordu. Bunun bir sakıncası yoktu ya da çocuk eğitiminde dayak ya da çocuğun çalıştırılması kullanılabiliyordu. Ne zamanki çocukların erken yaşlarda bu tarz sistemlere dâhil edilmesi onların ölümlerine yol açtı ve en yüksek ölüm oranın 5 yaş altı çocuklarda olduğu bütün ülkelerde, İngiltere gibi ülkelerde fark edildi. O zaman çocuklar daha korunmaya alındı. Doğal olarak ihmal ve istismar kavramı da aslında 1950 ile 1960’lı yıllardan sonra tartışılmaya başlandı. O nedenle eski tarihli bazı filmleri seyrettiğimizde sizlerde göreceksiniz ki eğitim sisteminin içerisinde dayak var, aile sisteminin içerisinde dayak var, çocuk daha küçük yaşlarda, ergenliğe girdiği andan itibaren evlendiriliyor ve bunda bir sakınca görülmüyor. 1960’lı yıllarda ilk kez çocuğa karşı bu muamelenin ve bazı davranışların çocuk üzerinde hasarları tespit edildi ve 1962 yılında Dr. Kemple’ın tanımladığı “Dövülmüş Çocuk Sendromu” aracılığıyla çocuk istismarı diye bir olgu, bir kavram artık dünyada tanımlanmaya başlandı. “Türkiye’de çalışmalar 1980’li yıllarda başladı” Farkındaysanız çok yeni. Bugünkü çalışmalara baktığımızda aslında bende 1960’dan sonrası dediğimizde bir yüzyıl bile olmamış, çok da gerideyiz diye de açıkçası düşünmüyorum. Türkiye’de bu çalışmalar 1980’li yıllarda başladı. Türkiye’de de bunun tanımlanması 2 oldukça yeni ama yapılan çalışmalar Türkiye’de oldukça yaygın. Bir biçimde çocuğa zarar verildiği ya da uygulamalarla ne yazık ki karşılaşıyoruz. Amerika’da yapılan bir araştırmadan söz etmişlerdi. Yetişkin her üç kadının birinin çocukluk döneminde cinsel istismara uğradığına dair bir bilgi söyleniyordu. Ben iddia ediyorum, Türkiye’de bu yetişkin her üç kadından ikidir. Bilimsel bir dayanağım var mı sadece 30 yıllık deneyimlerden söz ediyorum. Yani bu ülkede “Ben otobüste giderken tacize uğramadım, hayatım boyunca hiç sıkıştırılmadım, birileri oramı buramı emledi” diyen insan sayısı kadınlarda ve erkeklerde maalesef ki çok az. O yüzden bence oranlamayı sizde kafanızda yapabilirsiniz. “Çocuk istismarı nedir?” Çocuk istismarı nedir? En genel tanımıyla çocuk istismarı çocuğa bakıp gözetmek ve onu yetiştirmekten sorumlu olan başta anne babaları olmak üzere onun yakınındaki kişiler tarafından yeterince ihtiyaçlarının karşılanmaması, geçimlerinin desteklememesi ya da onların fiziksel psikolojik gelişimlerine zarar verici bazı eylemlerde bulunulmasıdır. Bir anne baba çocuğun yetişmesi için yapılması gereken ona bakıp korumak ve beslemek, sevgi vermek gibi eylemleri yapmıyorsa ya da okulda öğretmen uygun eylemleri yapmıyorsa çocuğu ihmal ediyordur. Çocuğun yetiştirilmesi için yapılmaması gereken şeyleri yapıyorsa onu da istismar ediyordur. Biz konuşurken genellikle istismarı bazı türlere ayırıyoruz: Fiziksel İstismar, Cinsel İstismar, Duygusal İstismar, Ekonomik İstismar diyoruz. Ama yaptığımız çalışmalarda biliyoruz ki bu istismarların hepsi her zaman da birlikte olur. Yani fiziksel olarak dayak yiyen bir çocuğun duygusal olarak örselenmediğini söylemek tabii öyle bir şey yok. Tecavüze uğrayan bir çocuk aynı zamanda fiziksel olarak örselenmedi mi? Aynı zamanda duygusal olarak örselenmedi mi? Elbette ki örselendi. Dolayısıyla biz bu istismar türlerini birbirinden çok da ayırmıyoruz. Bazı özel durumlarda cinsel istismar olgularda olmayabilir. Ama fiziksel istismar varsa diğer istismar türleri de vardır ya da çocuğun kötüye kullanımı ekonomik olarak da onun haklarını kötüye kullanmak söz konusu olabilir. O yüzden bu kitabi tanımları söylemeyeceğim, sadece cinsel istismarla ilgili bilgi vermek istiyorum. Kaza sonucu olmayan her tür yaralanma ve ölüm olaylarına fiziksel istismar diyoruz. İtme, sarsma, sallama, yakma, ısırma mesela inanılmaz meşhurdur. Çimdirme diye geçenlerde Gürse Birsel yazdı. Annelerimiz eskiden bizi çimdirirdi işte sesimiz çıkmazdı, duruma hemen müdahil olurduk diye. Hani bu ülkede öyle çimdirmek, ısırmak anneler tarafından çok yapılan davranışlar. Ölüme neden olanları var mı? Evet var. Ben duvardan duvara vurularak dövülen çocuklarla, komaya sokulan çocuklarla karşılaştım. Uç nokta gibi gelebilir size ama maalesef ki bu ülkede uç nokta değil. Cinsel istismar çocuğun kendisinden en az 4 yaş büyük biri tarafından yetişkinin cinsel arzu ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullanılmasıdır. Çocuğu bir cinsel ilişkiye tanık etmekte cinsel istismardır ya da çocuğa organlarını göstermek, çocuğun 3 erotik bölgelerine dokunmak, cinsel organlarını ellemek bunların hepsi cinsel istismar içerisine girer. Duygusal istismar çocuğun psiko sosyal gelişimine zarar veren aşağılamak, hakaret etmek, kıyaslamak, sevgi ve ilgiden yoksun bırakmak gibi davranışlarla tanımlanıyor. Ekonomik istismar da çocuğun çalıştırılması olarak tanımlanıyor. Yalnızca çalıştırmak deyince aklınıza sadece sokakta çalıştırılan ya da sanayi de çalıştırılan çocuklar gelmesin. Çocuğun ev içinde kardeşine bakmak şeklinde çalıştırması da ekonomik anlamda istismarına ya da tarlada çalıştırılması da ekonomik anlamda istismarına yol açar. Neden oluyor bunlar? En genel anlamıyla mikro düzeyde anne babaların ebeveyn rol ve becerilerini yerine getirmedeki güçlüklerinden kaynaklanıyor. Bununla ilgili şöyle bir şey söyleyebilirim: Türkiye’de özellikle genç yaşta evliliklerde 13 ila 15’li yaşlarda evlendirdiğiniz bir kız çocuğu ya da askere gitmeden önce evlendirdiğiniz henüz işi gücü geliri olmayan bir delikanlı ebeveyn sorumluluğunu ne yazık ki üstlenebilecek durumda değildir. Ama onların hemen de çocukları olur. Çoğu kez yetişkin kadınlar çalışırken, istismara uğramış çocuklarla çalışırken onların anne ve babalarının da istismara uğramış çocuklar olduklarını görüyorum. Belli hazırlıkları olmadan evlilik yaşantısına giren ve çocuk sahibi olan ebeveynlerde bilgisizlik nedeniyle de çocuk ihmal ya da istismar edilebiliyor. Bir diğeri de tabii ki hepinizin bildiği hani ülkemizin göç, yoksulluk, kentleşme ve bunlardan kaynaklanan birçok sorunları var. Yani belki burada şunu söylemek lazım, hepte bunu soruyorlar hocam ama işte para yok ne yapalım çok işsiziz, yetişmiyor, çocuğuna da bir şey alamıyor burada bir ihmal veya istismar var mıdır? Evet, vardır. Bu ülkede koşullar çok kötüdür. Bu ülkede yoksulluk çok yoğundur ama bu çocukların istismarı için haklı bir gerekçe değildir. Bunları düzeltmek de vatandaş sorumluluğudur. “İstismarın sonunda neler oluyor?” İstismarın sonunda neler oluyor? Ruhsal sonuçları nedir? Runa biraz sonra sizlerle paylaşacak. Ben sadece bir giriş olsun diye bunu söylüyorum. Çocukluk döneminde hakikaten çocuğun algı ve bağlantılarını bozarak kişiliğin şekillenmesinde ciddi güçlüklere neden olabiliyor. Erişkin yaşamda farklı belirtilerle ortaya çıkan birçok ruhsal soruna neden oluyor. Çünkü çocukluk dönemi istismarları da çoğunlukla çocukluk döneminde değil, özellikle 40’lı yaşlarda ya da çocuklar o evden uzaklaştıklarında, yetişkin olduklarında ortaya çıkıyor. Bazen insanlar istismara uğradıklarını fark etmezler bile hayatın normal akışı içerisinde o kadar çok şey yaşamışlardır, o kadar çok dayak yemişlerdir. Ama “Bende bir panik atak var, çok kalbim çarpıyor, anseti bozukluğu var” gibi bir sürü farklı ya da ilişkilerde en çok ortaya çıkar; kız erkek ilişkisinde. İlişkilerde bir sorun var, “Niye bağımlı ilişki oluyor, niye ben hep zor olan insanlarla arkadaş oluyorum, ilişki kuruyorum?” gibi şikâyetler bize gelirler. Derinlemesine bir analiz yaptığımızda orada çocukluk dönemindeki istismarın izlerini görüyorsunuz. “İstismarın çok ciddi sonuçları var” 4 İstismarın çok ciddi sonuçları var. En önemli sonucu da istismar tekrarlayan bir şeydir. Çünkü istismara uğrayan kişiler ilişkilerinde de yine aynı ortamı oluştururlar. Bir diğeri de istismara uğrayan kişiler çocuklarına bir şekilde bunu aktarırlar. Duygu olarak aktarırlar ya da davranışsal olarak aktarırlar. Onun için çok ciddi müdahaleler yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz. Ama tek başına yapılabilecek bir sosyal hizmet, bir ruh sağlığı uzmanının ya da bir avukatın bir meslek grubu olarak tek başına yapabileceği ya da psikologun ya da mühendisin bir şeyi yok. Hep birlikte müdahale etmek zorundayız. Kimlerin görevi var? Sağlık kuruluşlarının görevleri var; çünkü hastanelerden belli olur, çocuk yaralanır ve hastaneye gider. Tedavisi ve diğer işlemleri için tıbbî müdahale, psikiyatrik müdahale hastanelerde yapılır. Kolluk güçlerinin biliyorsunuz çok önemli görevleri var. Şimdilerde Alo 183 var, hiç duydunuz mu? Şiddete uğrayan kadınlar ve çocuklar ya da herkes Alo 183’ü arayıp bu konuda bildirimde bulunabiliyor ve normalde polisin bu duruma hemen el koyması gerekiyor. Ama sizin de tanık olduğunuz son zamanlarda sokak ortasında öldürülen kadınlardan tahmin edebileceğiniz hani polisinde gelen kişiyi “Peki, olur öyle şeyler” deyip geri gönderdiği birçok olayla da karşılaşıyoruz, o yüzden kolluk kuvvetleri çok önemli. Hukukçular çok önemli; çünkü yasal düzenlemeleri de onlar yapıyorlar ama mağdurun haklarını da onlar savunuyorlar ve gerektiğinde suçluyla olan işlemleri de onlar yapıyorlar ve tabii ki sosyal hizmetler çok önemli. “Sosyal Hizmetler neden çok önemli?” Sosyal Hizmetler neden çok önemli? Çünkü Türkiye’de çocuğu gerektiğinde ailesine karşı korumaktan sorumlu tek kurum. Birincil bu işin sahibi Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumudur. Eğer çocuk istismara uğruyorsa aileden çocuğu alma hakkına sahiptir, böyle bir yetkisi vardır. Ama ihmal ve istismar olaylarında her istismar edilen çocuk böyle bir devlet korumasına alınmasına gerek yoktur. Bazen aile içerisinde, bazen farklı düzenlemelerle de müdahale edebilirsiniz. Hüseyin Üzmez vakasındaki yine aynı konuya geldik. Çocuğun oradan evden alınıp Sosyal Hizmetlere bağlı olan bir kuruluşa yerleştirilmesi, ondan sonra o kuruluştan annenin gelip bir şekilde çocuğu alması gibi olaylardan sürecin de ne kadar zor bir biçimde işlediğini belki sizlerde farkındasınız. Basından da haberdar oluyorsunuz. Ama sonuç olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bu tür durumlarda çocukla ve aileyle ilgili yapılması gereken her türlü işlemi yapması lazım. Sosyal Hizmetler’in yapılanması hakkında bir bilginiz olsun diye bir tablo göstereceğim. Eğer aile içerisinde yaşayamayacak durumda ise Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bu çocuğu oradan alıp bir başka ailenin yanına ya da bir kuruluşun yanına yerleştirebilir, böyle bir yetkisi vardır. Ama Sosyal Hizmet müdahalesi dediğimizde bugün sadece SHÇK müdahalesinden söz etmiyoruz. Çünkü çocuk ihmal ve istismarı hani orada çocuğun aileden alınması düzeyinde değil, birçok düzeyde ortaya çıkabilir. Çok çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir, 5 çok farklı sürelerle ortaya çıkabilir. Yani bir eski danışanlarımdan biri çocuğuyla birlikte kuaföre gitmişti. Kuaförde anne saçına fön çektiriyorken 5 yaşındaki kızı da benimde saçım deyince onu da tamam senin saçına da fön çeksin ağabey deyip, çocuğu içerideki bir ağabeye teslim ediyorlar. Orada ağabeyle bir temas yaşanılıyor tabii ki, hiç kimsenin ondan haberi yok. Kuaförden çıktıktan sonra o 5 yaşındaki çocuk annesine sadece şöyle bir cümle kuruyor: Saçımı yıkarken ağabeyin benim ağzıma soktuğu, pantolonundan çıkarttığı şey neydi, anne? Bu bir istismardır. Ama çocuk burada o istismarı anlamadı; çünkü çocuk, ne olduğunu bilmiyor. Ama anne ve babanın gösterdiği tepki biraz sonra Runa Hanım bunu paylaşacak. Çocuğun orada yaşadığı durumu değiştirdi. Bu bir kereye mahsus olmuş bir olaydır. Bunun etkisi farklıdır, ama 4 yıl boyunca babasından hem anal olarak hem orijinal şekilde tecavüze uğramış bir çocuktaki etkiyle bu çocuktaki etki elbette ki aynı değildir. Öyle bir olguya müdahale biçimimiz ne? Böyle bir olguya müdahale biçimimiz elbette ki aynı değildir, birbirinden farklı uygulamalar, birbirinden farklı tedavi planı oluşturmanız gerekir. Sonuçlarına bakarak da farklı yöntemler kullanabilirsiniz. Bazı ailelerde çocuk istismara uğruyordur ya da şiddet uygulayan bir baba vardır, alkol sorunu, madde sorunu olan bir baba vardır, kadını güçlendirerek o ailenin yapısını değiştirebilirsiniz ve oradaki şiddet olaylarını durdurabilirsiniz. Sonuçları da birbirinden farklıdır. “Her şeyden önce istismarı durdurmak lazım” Ne yapıyoruz biz? Her şeyden önce istismarı durdurmak lazım. Tamam, bu işte tacize de uğruyorsun da sen, evdeki bir ağabey, bir baba, bir dayı veya bir başka komşu bunu yapıyor. Hele biz bir düşünelim, tedavi planı hazırlayalım, ondan sonra seninle ilgilenelim deme şansımız yok. Değil mi? Önce orayı bir durdurmanız lazım, her şekilde durdurabilirsiniz. Tek örneğimiz çocuğu aileden almak değil, örneğin ben bazı ailelere “Her gece babam benim yanıma geliyor” diyen bir genç kıza kapını kitle yat. Kapısını kilitlemeyi bile o istismar nedeniyle bazen akıl edemeyebilirler ya da anneyle birlikte yat diyebiliriz. Erkek arkadaşlar bana hani hep mi erkekler istismar yapıyor diye bakıyor olabilirler. Meslek hayatım boyunca ben sadece iki tane anne cinsel istismarına tanık oldum. Evet, genellikle daha çok istismar edenler cinsiyet olarak erkeklermiş gibi görünüyor, daha önemli bir şey belki de kadınların yaptıkları hiç açığa çıkmıyor, onu da bilmiyoruz. Peki, sonra ne yapıyoruz? Önce o istismara neden olan koşulları durduruyoruz, dayak atıyorsa baba uzaklaştırıyoruz vs. Ondan sonra çocukla ilgili bir tedavi planı ya da aileyle ilgili bir tedavi planı hazırlamanız, bir müdahale planı hazırlamanız lazım; çünkü şöyle bir şey yapamazsınız. Tamam, madem bu adam da bu kadar kötü o zaman gitsin bu evden. Peki, kadın nasıl geçinecek? Çocuk nasıl geçinecek? Aile ne olacak? Aile dağılmış olur. Bazı durumlarda aileyi hiç bozmadan sorunu çözebilirsiniz. O yüzden daha çok aile içerisinde düzeltilebilecek ileri düzeyde hayatî tehlikeyi yaratmayan bir istismar varsa diğer müdahale yöntemlerini tercih ediyoruz. Koruyucu önleyici şeyler yapıyoruz. “Çocuk sahibi olan anneleri eğitmek de bir müdahale biçimidir” Almanya’da yapıyorlar diye kadının bir tanesi bana fena halde bozuk çalmıştı. “Ben doğum yaptığımda geldiler, çocuğa bakıp bakamayacağıma baktılar, siz de gidip Sosyal Hizmetler olarak doğum yapan her kadına bakabilirsiniz” dedi. Bende dedim ki 80 milyon insan 3 bin tane sosyal hizmet uzmanı var. Evet, “Ana Çocuk Sağlığı” diye yerlerimiz var, ebe hemşireler var, onlar dolaşıyor ve oradan biz istismara ilişkin verileri almak istiyoruz. Ama çocuğun ihmalini ve istismarını önlemek adına çocuk 6 sahibi olan anneleri eğitmek de bir müdahale biçimidir. Çocuk dayak yemeye başladıktan sonra müdahale etmek de başka bir müdahale etme biçimidir o da tedavi etmek için yapılan müdahalelerdir. Her ikisi de önemlidir, her ikisinin de eşit derecede ele alınması gerekir. Ne yapıyoruz? Birincisi anne babanın koşullarını iyileştiriyoruz. Çocuk bakımı çok zordur. Şu anda size öyle gelmiyor olabilir ama anneyi desteklemek, çocuğun bakımını kolaylaştırmak, ailenin koşullarını iyileştirmek, ekonomik olarak aileyi desteklemek işe yarayacaktır. Bir diğeri anne babanın sosyal ilişkilerini güçlendirmek işe yarayacaktır. Çünkü o kavga dövüş ve yalnızlık duygusunu ortadan kaldırır. Anne babayı eğitmek hakikaten çok ciddi işe yarıyor. Çok seneler önce Polatlı’nın bir köyünden adamcağızın bir tanesi telefon etmişti: “Hocam ben çocuğumu dövüyorum, hiç vallahi dövmeyi istemiyorum, nasıl dövmeyeceğim?” diyor. İnanılmaz, işe yarıyor. Yani 0-6 yaş çocuğun eğitiminde de, mesela çişini söylemiyor çocuk, tuvalet eğitiminde ya da işte ergenlik döneminde çocukla iletişim kuramıyor gibi bir sürü olayda anne babayı eğitmek gerçekten çok işe yarıyor. Anne ve babaya danışmanlık hizmeti verebilirsiniz, neler yapılacağı konusunda ve tabii daha ileri düzeyde olgularda da aile terapistine giden çalışmalar yapabilirsiniz. “Danışma ve danışmanlık hizmetleri daha terapatik amaçlı çalışmalardır” Bu danışma ve danışmanlık hizmetleri daha terapatik amaçlı çalışmalardır. Aile terapisti daha derinlemesine bir çalışma, analitik çalışmayı da içerebilir. Burada psikiyatrik sendrom gösteren olgularda bir psikiyatriste, çocuk psikiyatrisine veya bir yetişkin psikiyatrisiyle iş birliği halinde günlük yaşamın düzenlemesi yönünde anne ve babaya danışmanlık hizmeti verilebilir. Bu tarz çalışan merkezler var. Kendi çocukluk yaşantıları ya da aile içi çatışmalar nedeniyle istismar ortaya çıkıyorsa o zaman da karı kocayı onaran ya da oradaki ilişkiyi düzelten bazı çalışmaları yapmanız lazım. Örneğin boşanmalar çocuğun örselenmesine neden olan bir konu. Boşanma sırasında çocuğun oradan oraya gidip gelmesi bazen icra ile çocukların alınıyor olması da anne ve babanın çocuğu yanına çekmeye çalışması, onların istismarına yol açıyor. Burada mesela bir aile terapisti, karı koca üzerinde yaptığımız bir çalışma ya da bir boşanma terapisti çocuğun da istismarını önleyecektir. Eğer istimara uğramış bir ebeveyne karşı karşıyaysanız o zaman da daha psiko dinamik bir çalışmayla, analitik bir çalışmayla ama bunların hepsinin yapabilmek biliyorsunuz farklı meslekî bilgileri ve becerileri gerektiriyor. O zaman o istismar eden ebeveyni sağaltım amacıyla analitik bir tedaviye alabilirsiniz ki bu tarz çalışmalar var ve yapılıyor. Bunların hepside gerçekten çocuk istismarının önlenmesi ya da sonuçların hasarı azaltması açısından işe yarıyor. Kısaca çocuk istismarı, hakikaten çok maliyetli bir şey. Yani bireyin ölüme varma sonuçlarını bir kenara bırakın toplum için de inanılmaz hasara neden olan, ilişkilerde inanılmaz hasara neden olan bir şey ve bütün insanlar hem vatandaş olarak hem devletin bu konudaki sorumluluğu üstlenmesi gerekir diye düşünüyoruz. Biz dernek olarak bu nedenle yola çıktık. 7 Prof. Dr. Runa İdil Uslu: Eğer bir çocuk istismar nedeniyle ölmez de sağ kalırsa, o zaman en sık ve en uzun süreli gördüğümüz sorunlar ruhsal sorunlar oluyor. Bu nedenle de bu problemin ruhsal değerlendirmesi çok büyük önem taşıyor ve de çok uzun süreli bir iş. Dolayısıyla ben bu konuşmada “Ne gibi ruhsal belirtiler görürsek biz çocuklarda kuşkulanabiliriz?” biraz ondan söz edeceğim ve bu belirtilerin oluşturduğu belirti gruplarını, ruhsal bozuklukları, psikopatolojileri şöyle bir kısaca sıralayacağım. Yani ruhsal bozukluğu tanımak ve tedavi etmek neden önemli? Eğer tedavi etmezsek, bunları tanımazsak ne olur? Tabii burada esas vurgulamak istediğim nihai amaç şu: İstismardan ruhsal olarak etkilenmeme olasılığı yoktur. Kısa ya da uzun, hafif ya da şiddetli mutlaka bir ruhsal etkisi vardır. Bunu neden vurguluyorum; çünkü bugünkü uygulamada, gerçi yeni yasal düzenlemeler bu problemi sanıyorum ortadan kaldıracak ama sürekli olarak ruhsal bozukluklarla çalışanlara sorulan şey yasal süreçte de şudur: Bu çocuk istismara uğradı ama ruhsal olarak etkilendi mi etkilenmedi mi? Çünkü Ceza Yasası’nda etkilendiyse daha ağır bir ceza veriliyor. Eğer bir şekilde etkilenmedi diye bir rapor verilirse o zaman istismarcı çok fazla cezalandırılmıyor. Üzmez vakasının en büyük komplikasyonları bundan dolayı çıktı. Bir fakültede “Ruhsal olarak etkilenmiştir” raporu alındı. Arkasından Adli Tıp “Yok, etkilenmemiştir” dedi, o arada dünyanın vakti geçmişti. Çocuk işte bir miktar toparlanmıştır vs. yani oldukça karışık konular. Ama bunu baştan bilmek lazım. Bu işten ruhsal olarak etkilenmeden kurtulmak mümkün değil. “Davranışsal, duygusal belirtiler farklı farklı olabilir” Ruhsal olarak etkilenmek hayatımızı etkilemek zorunda mı? Hayır, tabii ki değil, gerekli yardımla, destekle veya tedaviyle ruhsal olarak etkilensek bile yine hayatımızı sürdürmemiz mümkün ama tabii Tülin Hanım’ın da başta söylediği gibi bu ağır bir travma. Davranışsal, duygusal belirtiler farklı farklı olabilir. İstismarın türüne göre değişir, şiddetine göre, süresine göre, kronik istismar her zaman daha fazla ruhsal belirti ve patoloji ortaya çıkartıyor. Bir de tabii istismar sırasında ve süresinde başka çocuğu zorlayan risk etmenleri var mı ya da çocuğu koruyan etmenler var mı? Bunların dengesine göre etkilenme değişiyor. “Hangi belirtileri görürsek çocukta istismardan kuşkulanırız?” dedim ama aslında öyle bir belirti yok. Yani özellikle cinsel istismara özgü bazı şeyler var ama belirti olarak, semptom olarak yakalayacağımız şeylerin hiçbirisi bize “Tamam bu istismardır” dedirtmiyor. Bir kısmı bir araya gelince “Acaba mıdır?” dedirtir ama patognomonik diyeceğimiz bir belirti yok. Göreceğiniz gibi her şey istismarda görülebiliyor. Tabii bu belirtileri ortaya çıkartan çalışmalar, “Bu belirtileri gösteren çocukların kaçında istismar görüldü?” diye değil de “İstismarı saptanan çocuklarda hangi belirtiler görüldü?” diye yapılan araştırmalarda ortaya çıkan belirtiler. 8 “İlk bozulan işlev akademik işlevdir” Yan tarafta gördüğünüz gibi her türlü dışa yönelik ve içe yönelik belirtiler istismarı işaret edebilir. Özellikle başlangıçtan olmayıp da bir süre sonra belli bir noktada genellikle akut olarak ya da sinsi sinsi gelişen belirtiler istismarı düşündürüyor. Mesela en belirgini bir çocuk herhangi bir nedenle ruhsal olarak etkilendiğinde ilk bozulan işlev akademik işlevdir. Okul başarısını oldukça iyi götüren, idare eden bir çocuk birden bire konsantrasyon bozukluğu, dalgınlık, davranış sorunları, işte başarı da azalma gösterdiği zaman “Ne oluyor bu çocuğa, hayatında ne var?” diye mutlaka düşünmek gerekir. Çocuk büyüdükçe tabii sosyal etkileşim, sosyal alan daha önemli hale geliyor. İlkokul çocuğu için akademik başarı, akademik işlevler çok önemli olabilir, arkadaş ilişkileri de nispeten önemlidir ama esas arkadaşlık ilişkilerinin ön plana geçtiği dönem ergenlik dönemi. Bu dönemde çocuklarda sosyal becerilerde de bozulma görülüyor. Kronik olarak istismara uğrayan çocuklarda tabii sosyal beceriler hiçbir zaman iyi gelişmiyor. Ama bazı çocuklarda da çocuk işte arkadaşları varken, onlarla zaman geçirirken birden bire onlardan çekildiğini görüyorsunuz, içe kapandığını görüyorsunuz. O zaman akla gelebilecek bir sürü nedenin arasında “Bu çocuğun hayatında acaba istismar da söz konusu mu? diye düşünmek lazım. “Ensest çok yaygın bir olgu” Cinsel istismar ve fiziksel istismarla ilişkili bazı belirtiler var. Çocuğun bedenini göstermek istemesi, çocuğun hatta kendi kendineyken bile bedeniyle karşı karşıya gelmek istememesi işte morlukları, yara bereyi gizlemek açısından ya da cinsel istismar yaşantısını özellikle travma sonrası stres bozukluğu olan çocuklarda cinsel istismar yaşantısını anımsatan bir eylem olduğu için işte beden eğitim, spor salonları, soyunma odalarında giyinmek soyunmak, banyo vs. işler çocukta kaçınmaya yol açabiliyor. Çocuk birden bire aile ortamından veya sık girilen ortamlardan kaçınmaya başlıyor. biliyorsunuzdur, gerçekten göründüğünden çok çok yaygın. Çocuklar birden bire işte amcalarının, dayılarının olduğu ortamlara ya da amcaoğullarının, dayıoğullarının olduğu ortamlara girmek istemiyorlar, kaçınmaya çalışıyorlar. Bunlar bizim için uyarıcı olmalı. Cinsel İstismara uğrayan çocuklarda yaş gruplarında bazı özel belirtiler görülüyor. Onları gördüğümüz zaman, illaki bu belirtiler cinsel istismar nedeniyle olur değil tabii ama yine bizde soru işaretleri uyandırmalı. Cinsel etkinliklerle ilgili yaşına uymayacak denli bilgi sahibi olan çocuklar, kışkırtıcı davranışları vs. bilen, bunları sergileyen çocuklar, özellikle küçük çocuklarda düşünülebilir. Arkadaşlarına ya da oyuncaklarına yönelik olarak cinsel eğilimi andıran şakalar… Bu tabii pek çok çocukta olabilir. Özellikle dürtü kontrolü az olan çocuklarda, bu ısrarla tekrar tekrar ve çocuk hakikaten kontrol etmeye çalıştığı halde kontrol edemiyorsa o zaman yine bir soru işareti doğmalı. Mastürbasyon her yaş grubu çocukta belirli durumlarda ortaya 9 çıkabilen bir belirti ve biz bunu patolojik olarak kabul etmiyoruz. En küçük yaşlardan itibaren dahi patolojik görmediğimiz gelişimsel ya da uyaranlara, çevresel koşullara bağlı olduğunu düşündüğümüz bir davranıştır. Ama kompulsif derecede çocuğun durduramadığı, kendini başka türlü oyalayamadığı, yatıştıramadığı biçimde mastürbasyon belki bir anlamda cinsel istismarın da belirtisi olabilir. Dediğim gibi her gördüğünüz çocuk mastürbasyon “Acaba çocuk istismar mı ediliyor?” diye düşünmeyin. Ama aklınızın bir köşesinde bulunsun. Zaten bir parantez açmak gerekirse istismarla çalışan kişiler ve de sağlık alanında çalışacaksanız hep azıcık kuşkucu, azıcık bunu insanlarla ilişkinize yansıtmasanız bile meslekî uygulamalarınızda azıcık kötü niyetli olabilirsiniz, azıcık şeytanın avukatlığını yapabilirsiniz. Çünkü istismar kimsenin alnında yazarak karşınıza gelmiyor. Siz birtakım ipuçlarını değerlendirerek ve çocukları, insanları izleyerek bu kuşkuya varabiliyorsunuz. Onun için azıcık kuşkucu olmanın bir sakıncası yok diye düşünüyorum. “Travma sonrası stres bozukluğunu biliyor musunuz?” Bu süreçte gelişebilen ve artık adını psikopatoloji olarak koyabileceğimiz ruhsal bozukluklara değinmek istiyorum. Travma sonrası stres bozukluğunu biliyor musunuz? Bu her türlü travma sonrasında (Ruhsal travma, fiziksel travma) karşımıza çıkan oldukça ağır, tedavisi uzun sürebilen özel bir bozukluk. Travmaya uğrayan herkeste görülebilir. Bütün ruhsal bozukluklarda olduğu gibi travma sonrası stres bozukluğunu da geliştirmek için bir yapısal yatkınlık lazım. Yani bir genetik yatkınlık gerekiyor. Ama gerçekten travmaya maruz kalanların çoğunda az ya da çok belirtiler görülebiliyor. Korku, irkilme tepkileri. Normalde bizi irkitmeyecek bir ses veya hareketle aniden sıçrama, her an tetikte olma hali gibi belirtiler görülebiliyor. Kişi travmayı yeniden yaşadığı duygusuna kapılabiliyor, hatta gözünün önünden travmayla ilgili imgeler bir film şeridi gibi geçebiliyor. Aniden o ana geri dönebiliyor. Uyku bozuklukları, kabuslar, özellikle travma içerikli kabusları görebiliyor. Çocuk travmayı anımsatan yerlerden, durumlardan, kişilerden kaçınıyor. Çocukların oynadığı oyunlarında travmanın izlerini görüyoruz. Repetitif oyunlar. Oyun çocuğun sağaltım aracıdır. Yani çocuk oynaya oynaya yaşantısındaki birtakım olayları, iç yaşantıları, duygusal yaşantıları çözümler, yerli yerine oturtur, bir anlama kavuşturur. Ama travma sonrası stres bozukluğunda oynanan oyunlar, bu tekrarlayıcı oyunlar bir türlü bu amaca hizmet etmiyor. Dolayısıyla çocuğun oyunu normalde git gide zenginleşir ama biz travma sonrası stres bozukluğunda çocuklarda aynı fakir içerikteki o üretken olmayan oyunu tekrar tekrar oynadığını görebiliyoruz. Bu bazen bir ipucu olabiliyor. “Disosiyasyon aslında bilinç değişikliğidir” 10 Bir diğer klinik durum disosiyatif bozukluklar, “Disosiyasyon” aslında bilinç değişikliğidir. Yani, bedenin yaşadıklarını, duygusal boyutuna kapılmadan zihnin biraz uzaktan izlemesi halidir. Beyin çok ilginç ve çok yetenekli bir organ. Travma anında, travma sonrası stres bozukluğu da, disosiyasyon da, diğer bozukluklarda aslında kişiyi, benliği koruyucu mekanizmalar. Yani, travma sonrası stres bozukluğunda örneğin irkilmeler oluyor. Kişi onu anımsatan yerlerden kaçınıyor. Neden? Çünkü zihin kişiyi uyarıyor ve korumaya çalışıyor. Aynı duruma düşme, tetikte ol, tekrar başına kötü bir şey gelebilir. “Disosiyasyon, daha ağır travmaların ürünüdür” O aksiyete, sinyal aksiyete kişiyi her an tetikte kılıyor. Disosiyasyon, daha ağır travmaların ürünüdür, artık travmada kişi bu durumun özelliklerine hakikaten dayanamayacağı noktaya geldiği zaman kendini o yaşantıdan koparabiliyor. Beden onu yaşayabiliyor. Fakat zihin kendisini korumaya alıyor. Bu durum travmanın olmadığı zamanlarda da otomatik olarak yinelenebiliyor. Herhangi bir tetikleyiciyle ya da bazen tetikleyici bile olmadan kişi disosiyasyon durumuna geçiverebiliyor. Bu tabii işin patolojik durumu; çünkü çok işlevleri bozan bir süreç. Çoğu kişilik bozuklukları bununla ilgili.Filmler izlediniz mi? Biliyor musunuz? Mesela hangisini izlediniz? Sigon’u izlediniz, o çok tipiktir, terapi süreciyle birlikte olduğu için ilginç bir film gerçekten. Birçok bununla ilgili sanat eseri var. Amneziler, kaçışlar bunlar disosiyatif durumlar olabilir. “Depresyon, ruhsal bozuklukların en yaygın olanıdır” Depresyon ruhsal bozuklukların en yaygın olanıdır. Yani toplumda %10-%12 oranında, Türk toplumunda da diğer toplumlarda da bulunabilen bir bozukluk. Onun için her an hazır, kapıda. Dolayısıyla böyle ağır bir yaşantı olduğu zaman depresyon sürecine girmek çok olasıdır. Çocuklarda ve ergenlerde saldırganlıkla giden davranışsal problemler çok sık. Çocuklar her zaman bir travmaya maruz kaldıklarında ya da depresyona girdiklerinde içe kapanmayla gitmiyorlar. Yani, bir erişkinde işte dünya yıkılmış, altında kalmış halini çocuklarda görmüyoruz. Bazı çocuklarda aksine o öfke ve çaresizlik dışa da yönelebiliyor ve saldırganlık, hırçınlık, davranış bozuklukları, karşı olma, karşı gelmeler, öfkenin kontrolündeki güçlükler ve davranım bozuklukları görülebiliyor. Özellikle davranım bozukluğu genetik yapısal yatkınlığı olan çocuklarda çok şiddetli ve tedaviye dirençli bir tablo olarak karşımıza çıkabiliyor. Hırsızlıklarıyla, yalan söylemeleriyle, kaçmalarıyla, zarar verici davranışlarla seyreden ağır bozukluk olarak görülebiliyor. Özellikle çok fiziksel istismara maruz kalan çocuklarda görebiliyoruz. Kaygı insanın normal günlük yaşamında yaşadığı bir problemdir. Kaygının kontrol dışı olması, artık kişiyi kontrol eder hale gelmesi, kaygı bozuklukları biçiminde kendini gösteriyor. Bu da çok sık gelişen bozukluklardan bir tanesidir. Yan tarafta gördüğünüz diğer bozukluklar da ortaya çıkabiliyor. Uzun vadede kişilik gelişimi ergenlik dönemi boyunca seyreder ve genç 11 erişkinlikte az çok kişilik epeyce oluşmuş olur, rayına oturur. Özellikle bu süreçte yapısal ve genetik yatkınlığı olan kişilerde anti sosyal kişilik bozukluğu, borderline, narsistik kişilik bozuklukları gibi daha çok ağır nitelikteki kişilik bozukluklarının geliştiğini görüyoruz. “İstismar bilişsel ve ruhsal gelişime nasıl etki eder?” İstismar bilişsel ve ruhsal gelişime nasıl etki eder? Bir kere organik etkileri olabilir, yapısal yani travmaya bağlı organik beyin sendromları olabilir, buna bağlı yaralanma ve hastanede yatış süreçleri olabilir. Hastanede yatmak zaten kişi için, çocuk için başlı başına bir travmadır. Buna eşlik eden ihmal. Tülin Hanım’ın da sözünü ettiği gibi istismarın özellikle fiziksel istismarın olduğu yerde ihmal de çok olasıdır. Yani bir taraftan çocuk dövülürken, mesela onun eğitim ihtiyacı, duygusal ihtiyaçları, sevgi ihtiyacı, empati ihtiyacı bunlar karşılanmayabilir ve bu ihmale uğrayan çocuklarda da istismarla birlikte bu çocukların bazıları çok başı boş bırakıldıkları için kazalar, travmalar, yasal süreçlerle başının derde girmesi vs. gibi problemler ortaya çıkabiliyor. Duygusal istismar daha önce söylenmiş olduğu gibi olmazsa olmaz. Yani, ne tür istismar veya ihmal karşınıza çıkarsa çıksın bunun bir duygusal istismar boyutu mutlaka vardır. Dolayısıyla çocuklarda bunun istismar olduğunu fark ettiklerinde korku, utanç ve suçluluk duyguları yaratıyor. Bazı çocuklar başlarına gelenin kötü bir şey olduğunu az çok seziyorlar ama bunun tam da adını koyamıyorlar, açıklayamıyorlar. Dolayısıyla böyle bir belirsizlik bir kuşku durumu oluyor. Çocuk bir şekilde istismarı deşifre ederse, özellikle cinsel istismarlarda bunu birisine anlatırsa, söylerse genellikle çevrenin tepkisi ne oluyor? Çocuktur deyip inanmayabiliyor, “Senin hayal gücündür hadi sus bakayım, öyle saçma şey olur mu hiç, deden sana öyle yapar mı?” olabiliyor. “Ne biçim konuşuyorsun” diye kızılabilir, “Sakın bunu kimseye söyleme, itibarımız iki paralık olur” denebilir. En kötüsü “Sen kim bilir ne yaptın da başına bunlar geldi” olabilir. Bunlar cinsel istismarda da, fiziksel istismarda da, duygusal istismarda da söz konusu. Bu tür tepkiler nedeniyle çocuk istismara uğradığıyla kalmaz, bir de üstelik bundan suçlu duruma da düşebilir. Şimdi bir çocuk istismardan ne zaman nasıl etkilenecek bu birtakım faktörlerin dengesine bağlı. Yapısal etmenler önemli, zekânın iyi olması, koruyucu faktör, mizaç bocukluklarının olmaması, mental retardasyon ve otizm gibi gelişimsel bozukluklarının olmaması, bunlar koruyucu ama bunların varlığı da tabii risk faktörü. “İstismar dışı risk etmenleri var” İstismar dışı risk etmenleri var. Yoksulluk her türlü problemi yordayan, eğer ölçebiliyorsanız bütün regresyon analizlerinde bir numarada çıkan çevresel faktör. 12 Eğitim eksikliği, aile içi şiddet varlığı, mesela karı kocanın kendi aralarındaki şiddet risk faktörü. Koruyucu etmenler de bunların tersi, özellikle eğitim. Her olguda ruhsal bozukluk gelişecek diye bir koşul yok. Etkilenme “Evet” ama illa biz bir psikopatoloji görmeyebiliriz. Biraz çocuğun kendine uyguladığını nasıl algıladığına bağlı. Mesela çocuk eğer işte evet annemdir babamdır döver, öğretmenimdir döver diye algıladığında kuşkusuz yine etkileniyor. Yani dayağı yiyen kişi ne kadar bunu birtakım usa vurma mekanizmalarıyla normalleştirmeye çalışsa da o anda aşağılanmışlığı, öfkeyi hissediyor. Dolayısıyla o duygular bir şekilde bir yerlere gidiyor. Ama gene de hiç hayatında dayak yememiş ve dayağın çok ayıplandığı toplumda dayak yiyen bir çocukla, günlük, sıradan olay olan dayağın olduğu durumda dayak yiyen çocuk belki biraz daha farklı algılayabilir. “Cinsel istismar özellikle ikna, kandırma yoluyla yapılıyor” Cinsel istismar ise küçük çocuklarda özellikle ikna, kandırma yoluyla yapılıyor. Gel seninle bir oyun oynayalım, bu bizim oyunumuz olsun, bu bizim sırrımız gibi paylaşılıyor istismarcıyla. Çocuk bir süre bunu yaşıyor, eğer çok ağır bir istismar değilse acı da duymayabiliyor. Belki bu oyundan bir miktar haz da alabiliyor. Ama bir süre sonra, büyüdükçe, bunun farkına vardıkça, yapılan çok korkunç bir şeymiş, bunu anlıyor. Size mesela hep bu örneği veriyorum. Çarpıcı gelen örneklerden bir tanesi. 16 yaşında bir kız geldi. 9 yaşında bir akrabası tarafından 3-4 kez tekrarlayan biçimde bir cinsel oyuna maruz bırakılmıştı. Penetrasyon olmamıştı ama dokunma biçiminde ve pornografi izletilme biçiminde cinsel bir istismara maruz kalmıştı. Bu çocuk 16 yaşına geldiğinde bir dizi de benzer bir şey görüyor ve bir yanda bütün anılar zihnine üşüşüyor. Fakat ilginç bir şekilde çocuk, 9 yaşında olduğu dönemlerde azıcık da kuşkulanıyor. Bu tamam sırrımız olsun falan, bu akıllı da bir çocuk, pek hoş bir şey değil belli ki benden istenen diye düşünüyor. Dolayısıyla 2-3 seferden sonra akrabasının evine gittiklerinde annesinin yanına sığınıyor, annesinden ayrılmıyor. Bir şekilde istismarcıyla baş başa kalmamaya çalışıyor. Fakat sonra bunun üstünü örtüyor. Yani, kapatıyor ve bir şekilde herhalde akraba görüşmeleri de azalıyor ki ondan sonra işte dediğim gibi bu diziyi izleme sonrasında çok ciddi ağır bir depresyon ve öz kıyım eğilimiyle bize gelmiş bir çocuktu. “Neler gelmiş başıma, suçluluk, ben niye bağırmadım o zaman, ben niye onu durdurmadım, ben niye anneme babama şikâyet etmedim, nasıl ben buna izin verebilirim, kimse bunu nasıl fark etmedi, nasıl cezalandırılmaz?” İstismarcının cezalandırılması istismar süreçlerinde çocukları ya da mağduru diyeyim rahatlatan, ruhsal baskıyı kaldıran öğelerden bir tanesidir. İstismarcının cezalandırılması az çok bir adalet duygusunu gerçekleştirdiği için rahatlatıyor. Dolayısıyla böyle bir tabloyla gelmişti ve tedaviye almıştık. Açığa çıkmayan olgularda dediğim gibi açığa çıkıp da bildirim ve sonrası aşamaları atlatan çocukta dahi geç dönemde belirtiler ortaya çıkabilir. 13 Dolayısıyla biz diyelim ki istismardan 2 yıl sonra çocuğu gördüğümüzde o 2 yıla kadar hiçbir şey yoksa çocukta ruhsal anlamda bizim parmak basabileceğimiz bir belirti yoksa bile bunun 5 yıl sonrasını, 10 yıl sonrasını bilemezsiniz. O çocuk işte ergen olduğunda, karşı cinsle ilişkiler kurma zamanı geldiğinde veya evlilik yaşı geldiğinde, cinsel eyleme nasıl tepki verecek, bunu bilemeyebilirsiniz. Başka tetikleyiciler yani illa evlilik, cinsellik olması şart değil, başka tetikleyiciler sıkıntı yaratabilir, belirtileri başlatabilir. Sonuçta çocuk dokunulmaz olmadığını, annesinin babasının çevresindekilerin kendi koruyamadığını, iyi niyetli zannettiği kişilerin aslında iyi niyetli olmayabileceği fark ettiğinde bu aslında bir travma, yani hepimiz tabii ki bunu fark ediyoruz. Annemizin babamızın bizi koruma kapasitesi tabii ki kısıtlı ama böyle bir olay üzerinden bunu fark etmek travmatik etki yapıyor. Bu ruhsal travmayı yaratan başlı başına bir mekanizma. Bir de bildirim ve sonrası süreçlerde uğranan travmalar var. Şimdi Türkiye’de bunun giderilmesi için çalışmalar yapılıyor. Bildirim sonrasında çocuğun defa defa anamnez verme riski söz konusu oluyor. Önce belki doktora veya öğretmenine arkasından ne bileyim anneye babaya çocuk anlatıyor. Kim fark ettiyse doktora anlatıyor, gidiyor kolluğa anlatıyor, oradan savcılığa gidiliyor orada anlatılıyor. Sonra mahkemede belki birden fazla kez herkeslerin önünde anlatabiliyor. Bazen istismarcıyla yüzleştirilebildiğini görüyoruz. “Söyle bakayım hani oldu mu olmadı mı?” gibi veya mahkemede sorulabildiğini görüyoruz. Bunların hepsi travmatik süreçler. Bu süreç içerisinde aile de o kadar örseleniyor ki birçok aile çocuklara anamnezi geri çektiriyorlar veya şikâyetlerini geri çekiyorlar. Bu yüksek oranda oluyor ve bütün dünyada öyle. Bildirimi geri çekme çabası, istismara maruz kalan, bunun bir şekilde açığa çıktığı olguları çok büyük bir oranında görülüyor. O nedenle bu anlatımların bir kere mümkün olduğu kadar tek sefere indirgenmesi, bu sırada da görüşmecinin ne yaptığını biliyor olması ve bu konuda eğitim almış olması çok büyük önem taşıyor. Sonuçta başta da söylediğim gibi çocuğun istismar yaşantısından ruhsal anlamda olumsuz etkilenmeden yaşamını sürdürme olasılığının bulunmadığını biliyoruz. Bu çok boyutlu psikiyatrik bulgular ve bozuklukların bir kez çocuğu görerek saptanması, bu konuda karar verilmesi bence mümkün değil, yapan varsa kutlarım. Kesitsel değerlendirmede saptanamamış olan bozukluklar herhangi bir dönemde baş gösterebilir. Dolayısıyla bir risk vardır, o nedenle buna maruz kalan kişilerin bu konuda eğitim alan uzmanlar tarafından en azından bir danışma mahiyetinde, özellikle kendilerini kötü hissediyorlarsa veya birtakım çocuklarda belirtiler varsa bir sıkıntı hissediyorsa kişi bunu bir uzmana danışmasında yarar var. 14 Hatice Kaynak: Bende diğer arkadaşlarım gibi İstismarı ve İhmali Önleme Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim, aynı zamanda Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezinde de çalışıyorum. Yani orada da çocukların hakları için mücadeleler yapıyoruz. Benim paylaşacağım şeyler de aslında dünyadaki ve Türkiye’deki çocukların durumunu gördük. Hukuk buna nasıl bakıyor? Gerçekten o tıbbın Sosyal Hizmet’in tanımladığı istismarı, ihmali hukuk da aynı biçimde tanımlıyor mu? Her birine aynı biçimde müdahale edebiliyor mu ve gerçekten o bildirdikten sonra o çocukları yeterince koruyabiliyor mu? İyi ki de bildirdim noktasına getirebiliyor mu? Birazcık bunlardan bahsedeceğim. İstismarı aslında son birkaç yıldır gazetelerde çok yoğun görmeye başladık. Yani bunun sansasyonel etkisi mi çok fazla, onun için mi ortaya çok çıkmaya başladı? Onun için mi çok yazılıyor? İstismar mı çoğaldı yoksa bunlar ortaya çıktıkça insanlar daha güvenli biçimde ortaya çıkmaya mı başladı? Ben ortaya çıkarsam söylersem bunlar daha çok durdurulabilir mi diye düşünmeye başladı. Üçüncü nedendir diye düşünüyoruz biz; çünkü hepsinin de etkileri var. Bence istismar daha çoğalmış değil. Bilmiyorum, diğer arkadaşlarımda söyleyecektir. İstismar aslında hemen hemen her zaman aynı düzeyde gidiyor, hele cinsel istismar için ama bu düzey daha çok açıklandıkça daha çok ortaya çıktıkça biz sayısının çoğaldığını düşünüyoruz. Tabii umarız eğitimle, bilgilendirmeyle, önleme faaliyetleriyle daha çıkmadan bunları engellemiş oluruz. Ben birkaç gazete haberi aldım. İşte 16 yaşındaki kıza üvey babası tarafından yapılan taciz, karnındaki bebeği öldürüyor 17 yaşındaki bir kız ama sonra inceleniyor ki bir ensest sonucu hamile kalmış. Kendini de öldürmesi durumuna geliyor. Yine küçük bir ilçede küçük çocukları fuhuşa zorlayan üç tane kadın yakalanıyor. Hani sadece kendi cinsel doyum için değil, fuhuşa aracılık etmekte aslında cinsel istismar suçunu oluşturuyor. Burada kadınlar bu anlamda suçlu. Yine küçük çocuğa cinsel istismarda bulunan kişiye 17 yıl hapis cezası verildiğini gibi böyle birkaç haber sizinle paylaşmak istedim. “Hukuk doğru biçimde delilleri toplayabildiğinde cezalandırıyor” Hukuk aslında fark ettiğinde ve bunun delillerini doğru biçimde toplayabildiğinde cezalandırıyor. Ama doğru biçimde delil toplayabilmesi için de bunun erken fark edilmesi, tanıların doğru konulması ve o ifadelerin değişmemesi, tutarlılığı vs. gibi şeylerin çok yoğun biçimde yaşanması gerekiyor. Tülin Hanım çocuk kimliğini tanımladı. Aslında 17. yüzyılda, hatta ilkçağlarda 8-10 yaşına kadar çocuk kabul ediliyor, ondan sonra çocuk bile kabul edilmiyor. Yani, 1112 yaşına geldikten, ergenlikten sonra hatta çocuk değil yetişkin gibi kabul edilir. Çok erken yaşta askerlikler vs. söz konusu çocukluk, yetişkinlerin yaptığı işi yapamayan 15 yani bedensel gücü zayıf olan kişi olarak da görülüyor. Sonra bunun gelişimin tamamlanması vs. ilişkin bilimsel verilerin çoğalmasıyla savaşlarda, hastalıklarda vs. bir grubun daha çok zedelendiği görülmesiyle çocuk tanımları değişmeye başlıyor. “18 yaşından küçük herkes çocuktur” Dünyadaki en yaygın iki ülke dışında Birleşmiş Milletler’in sınırları içinde devletlerin tamamı tarafından imzalanmış tek sözleşme Çocuk Hakları Sözleşmesi. Bu diyor ki 18 yaşından küçük herkes çocuktur. Bizde nasıl durum diye bakarsak, bizde de öyle midir? 18 yaşından küçük herkes çocuk mudur, öyle mi kabul ediyoruz? Neyi kabul ediyoruz, kaç yaş diyoruz? Ergenliğe kadar mı acaba? Yani 14-15 mi, belirli yaş mı, 12 mi diyoruz? Evet, bir toplumsal anlayışımız var. Şimdi anne babaların gözünde hiçbir zaman büyümeyen kişiler çocuk. Koşullara göre, toplumsal bakış açımıza göre değişir. Bir de hukuksal bakış açımız var. Ergenliğin bir bölümünü tamamladığı zaman ya da cinsel olarak ergenliğe ulaştığı zaman artık o büyümüş gibi kabul ediliyor olabilir. Ama biz bunu biliyoruz ki aslında bunların hepsi bir arada gerçekleştiriliyor. Yani, çocuğun fiziksel, biyolojik, cinsel, ruhsal gelişiminin hepsi tamamladığı anda onun bıçak gibi şu yaşta diyemiyoruz. Ama tamamlandığı anda biz çocukluktan çıktığını kabul ediyoruz. O zaman da bir yaş belirlemek zorundayız ve hukuk bunun altındakini korumak zorunda. Çünkü işte Akdeniz bölgesindeki kızlar çabuk gelişiyorlar, Karadeniz’dekiler daha ufak tefek oluyor gibi şeylerle ölçemeyiz. Hukuk objektif bakmak zorunda olduğu için Birleşmiş Milletler’in sınırını kabul etti, ama ne zaman? 2005’te. “Kanun 15 yaşında evlenmeye izin veriyordu” 2005’ten önce bizim Çocuk Mahkemelerimiz bile 15 yaş kabul ediyordu. 15 yaş 18 yaş arasında da böyle ara çocukluk gibi bir şey, yetişkinlikle çocukluk arası ama ben çocuk gibi bakmam ona, çocuk hakları da vermem diyen bir anlayış vardı. Evlenme yaşı 15’ti. 1960’larda doğal karşılanıyor. Filmlerde gösterilen şey gerçek hayatta da oluyor. Kanun 15 yaşında evlenmeye izin veriyordu. Şimdi bütün bunlar değişti. 2001’de Medenî Kanun’la evlenme yaşı 17’ye çıkarıldı. Bu bile yanlış aslında 18 olması gerekirdi ve diğer kanunlarımızla Çocuk Koruma Kanunu’muz da Türk Ceza Kanunu’muz da da bunu 18 olarak kabul etti. Çok önemli bir farkla kabul etti. Biz Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden daha ileri bir düzenlemeyi de kabul etmiş durumdayız. Çünkü Çocuk Hakları Sözleşmesi de diyor ki: “Daha erken reşit yaşta olma durumu hariç 18 yaşından küçük herkes çocuktur.” Bu ne demektir? Mahkeme kararıyla 17 yaşında reşit kılınabilir. Yani reşit kılınmak ne demek? Borç altına girebilir, bir işe girip çalışabilir, ona mahkeme karar verecek. Senet imzalayabilir, ipotek verebilir gibi birtakım hukukî işlemleri yapabilecek ya da işte 17 yaşında evlendiğinde evlenmeyle reşit oluyorsunuz. 18 aslında reşit olacaksınız ama 17 yaşında evlendiğin zaman evin bütün alışverişini yapabilir, gidip ev alabilir, evini satabilir, borç senedi imzalayabilir. Şimdi Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre bunları çocuk saymayabilirsin diyor ama Çocuk Hakları Sözleşmesi bütün dünya devletleri için asgarî standarttı koyuyorum. Sen daha iyi şeyler yapabilirsin, herkesin kabul edebileceği bir şey olsun diyor. Bizim kanunlarımız artık böyle demiyor. Erken yaşta reşit olsa bile hepsi çocuktur diyor. Bu ne demek? 17 yaşında evlenmiş, bir şekilde anne baba izniyle evlendirilmiş ya da kendisi evlenmiş, reşit olmuş birisi ve sokakta yürürken cinsel tacize uğradı. Biz buna yetişkin kadın gibi davranacağız, yani onun haklarını mı vereceğiz çocuk 16 haklarını mı uygulayacağız? Buna çocuk haklarını uygulamamız gerekiyor. Çünkü onun evlenmiş olması hukukî haklarını kullanmasını sağlamış oluyor ama aslında bizim gerçek anlamda çocuk bakış açımız onun da korunması gerektiğini, 18 yaşının bitirilmesine kadar da aynı haklardan yararlanması gerektiğini düzenliyor. “Çocuk Hakları Sözleşmesi devletleri yükümlü tutuyor” Çocuk Hakları Sözleşmesi dedik. Çocuğun özellikle istismardan korunmasına ilişkin bir maddesi de var. Bu sözleşmede yer alan çocuk istismarı aslında çocuğun her şeyden korunması için devletleri yükümlü tutuyor. Çocukları ilk koruyacak kişi elbette ki anne, babası, ailesi ama sözleşme diyor ki yani o istismar, ihmal vakalarının büyük kısmı da anne, baba ve çocukların yakınından geliyor. O zaman senin devlet olarak sorumluluğun gerektiğinde çocuğu anne, babasından bile korumaktır. Hatta dünya devletleri olarak da başka bir sorumluluk veriyor. Kendi devleti çocuğuna istismar ediyorsa, başka devletler de bu çocuğu koruyabilmelidir. İşte mülteci hakkı gibi vs. şeyler. Yani, devletlere karşı bile çocuklar korunabilir gibi başka devlette o çocuğu koruyabilir ya da savaşlarda çocukların öncelikli sığınma haklarının sağlanması, öncelikli sağlık haklarının sağlanması gibi şeyler bunun için düzenlenmiş durumda. Devlete birçok yükümlülük vermiş, diyor ki: “Yasal, idari, toplumsal önlemler almak zorundasın.” İstismar dedik ki bir çocuğa yapılmaması gereken şeylerin yapılması. Ama birde sömürü var. Çocukların sömürüsü dediğimizde istismardan farkı ne? İstismardan farkı sömürüde bu işlen ayrıca menfaat, bir çıkar elde ediyor. Yani para kazanıyor, birine vererek ona bir yardımda bulunuluyor gibi bir süreç yaşanıyor. Sözleşme bir cinsel faaliyet için çocuğun kandırılması, fuhuş ya da yasa dışı cinsel faaliyette kullanılması, pornografik nitelikteki gösterilerde ve malzemelerde kullanılması ve sömürülmesini de önlemek için devletin birçok şey yapması gerektiğini, önlemlerin alması gerektiğini söylüyor. Şimdi böyle bir noktadan baktığınız zaman ortada bir suç var. Sözleşme diyor ki çocukları istismardan korumak için istismar türlerini suç olarak kabul edeceksin. İstismarcılar kimlerse bunları cezalandıracak düzenlemeleri de yapacaksın. Ama bunları yaparken bunun yanında bu mağduru hukuk sistemi içinde iki boyutlu koruyacaksın. Bir dava sürecinde koruyacaksın. Yani, o Runa Hanım’ın bahsettiği gibi defalarca dinleme, sürekli sanıkla yüz yüze getirme, onun sorgulanması, suçlanması gibi şeyleri yaşatmadan o süreçte koruyacaksın. Bir de toplum içinde koruyacaksın. Tülin Hanım’ın anlattığı Sosyal Hizmet koruması da yine hukuk olarak sen sağlamasın diyor. Ama bunu sağlamak için devletin bundan haberdar olması gerekir. Yani, çocuğu korumak için birilerinin ona haber veriyor olması lazım. O zaman da bildirim yükümlülükleri gündeme geliyor. Hem korumayı bildirme hem de suçu bildirme yükümlülüğü anlamında yükümlülükler gündeme geliyor. 17 Şimdi bir suç var, bunu görüyoruz. Sokakta bir adam bir çocuğu tokatlıyor, dövüyor, bıçaklıyor ya da kaçırmaya çalışıyor. Buna karşı biz sokaktaki vatandaşız, duyarsız mı kalmalıyız? Değil. 2005 öncesindeki eski kanunda buna bir sorumluluk yoktu. Yani, vatandaş bunu şikâyet etmese de bir şey olmuyordu. Ama şimdi işlenmekte olan bir suç ama işlenirken göreceksiniz. Yani, döverken göreceksiniz, bıçağı batırırken göreceksiniz, elinde silahı göreceksiniz, arabaya zorla bindirirken göreceksiniz gibi tam işlenmekte olurken gören kişi bildirmezse 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır diyor. Mağdur 15 yaşından küçükse, yani bir çocuğa karşı işlendiğini görüyorsanız bu durumda ceza yarı oranında artırılıyor deniliyor. Yani çocuğa karşı işlenmiş suçu görüp bildirmiyorsa vatandaş olarak en azından 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılıyoruz. Sonra kamu görevlisi, öğretmen, sağlık görevlisi, psikolog, psikolojik danışman, tapu memuru olabiliriz. Birçok şey olması mümkün, bu görevimizi yaptığımız sırada yine bir suçla karşılaştık. Bu durumda işte öğretmenlerin yükümlülüğü, kolluğun yükümlülüğü gibi yükümlülükler de burada doğuyor. Bu kişiler de bildirmezse 6 aydan 2 yıla hapis cezasıyla cezalandırıyorlar. Sizi muayeneye geldi, sağlık mensubusunuz. Bu durumda suç belirtisiyle karşılaşmış ve bildirmemişse bu durumda da sağlık görevlilerine 1 yıla kadar hapis cezası öngörülmüş durumda. Suçu bildirmek gerekir ama bu çocuğun korunmaya ihtiyacı var, ana babası bakmıyor dövüyorlar. Hissediyorsunuz öğretmensiniz, psikologsunuz, danışmanısınız bir ihtiyacı var bu çocuğun, bir şekilde buna müdahale edilmesi gerekir. Korumak, illa evinden almak değildir, kuruma yerleştirmek de değildir. Çocuğu korumak gerekiyor. Şimdi bunu bildirsek mi bildirmesek mi, bildirmezsek de bir şey olmaz diyoruz; çünkü suç olarak düzenlenmemiş gibi. Hâlbuki öyle değil. Çocuk Koruma Kanunu diyor ki: Adlî ve idari merciler, kolluk görevlileri, yani polis, jandarma, sağlık ve eğitim kuruluşlarında çalışanlar ve sivil toplum çalışanları korunma ihtiyacı olan çocuğun Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Bildirmezse yükümlülüklerini kötüye kullanmaktan dolayı cezalandırılıyorlar. Yani bununla mutlaka bildirilmesi gerektiğini görmek gerekiyor ve bu anlayışları yerleştirmek gerekiyor. Ama suçu bildirmek, koruma ihtiyacını bildirmek için de neyin suç olduğunu ve neyin korunma ihtiyacı olduğunu bilmeye de ihtiyaç var. Hukukun tanımlarıyla tıbbın tanımları ya da sosyal hizmetin tanımları her zaman birebir örtüşmüyor. Onların fiziksel istismar dediği şeye biz kasten yaralama diyoruz. Yani, başka bir şey söylüyoruz. Kasten yaralama, aslında hepinizin bildiği yaralama suçları. Bir başkasının vücuduna acı veren, sağlığını ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişiye ceza veriliyor deniliyor. Yani fiziksel istismar hukukta suç olarak kabul ediliyor. Kasten yaralama aileden birine karşı işlendiğinde ya da beden, ruh bakımından kendini savunamayacak birine karşı işlendiğinde, tamamen engelli, felçli birine karşı işlediğinizde de bir ağır suç haline geliyor. Silahla işlendiğinde şikâyet aranmaksızın ceza artırılır deniliyor. 18 “Kötü muamele suçu var” Kötü muamele suçu var. Kötü muamele aslında doğrudan yaralama gibi göremediğimiz ama sürekli evde bir eziyet durumuna dönüşen; eve kapatıyor, yemek vermiyor, öldürmüyor ama iyi de etmiyor gibi bir durumda aynı konutta yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kişiye 2 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır deniliyor. Bunun hani tıptaki tam karşılığı nedir derseniz duygusal istismara biraz benziyor. Fiziksel istismarın hafif bir haliyle benzetebiliriz. Ama bu tam da şunun karşılığıdır diyemiyoruz, ama bu konuda benzer durumlara göre hâkim yorum yapacaktır. İlla da aynı evde yaşıyor olmak gerekmiyor. İdaresi altında bulunan; büyütmek, okutmak, bakmak, korumak meslek ya da sanat öğretmekle yükümlü kişilerinde aynı biçimde davranması durumunda yine ceza görevi kötüye kullanma anlamında kabul edilir, hapis cezasıyla cezalandırıyor. Yani, çocuk yurtta, yatılı okulda kalıyorsa, meslek kursuna gidiyorsa, çıraklık okuluna gidiyorsa gibi burada da başına geliyorsa böyle bir şey aynen anne babanın yaptığı gibi aynı konuttakilerin birbirine yaptığı gibi bunlara da ceza veriliyor. Cinsel istismar tıpla aynı kelimeyi kullandı ama aynı yerde kullanmadı; fakat farklı bir şey olarak kullandı; çünkü çocuğun cinsel istismarı çok geniş bir alan. Çocuğa dokunmadan önünde teşhircilik yapmakta cinsel istismar, pornografik film izletmekte cinsel istismar, çocuğa tecavüz etmek de cinsel istismar. Hukuk bunun hepsinin adına cinsel istismar demedi. Bunun bir kısmını ayırdı ve dedi ki birinin cinsel amaçla çocuğu kullanması cinsel istismardır. Ama o mesela cinsel organ göstermeyi teşhircilik içinde, pornografi izletmeyi müstehcenlik içinde, reşit olmayanlar arasındaki ilişki aslında oda bir anlamda cinsel istismarda, cinsel oyun dediğimiz şeye reşit olmayanla cinsel ilişki içinde, söz atma vs. düzeyde kalanı cinsel taciz içinde düzenledi. Yani bizim tecavüz ve tecavüze yaklaşım, dokunma, sürtünme vs. gibi düzeyinde olan cinsel edim için içeren cinsel istismar olarak tanımladı. Kanun diyor ki çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi 15 yaşından küçük çocuğa ya da fiilin anlam sonuçlarının kavrayamayan kişiye karşı, 17 yaşında ama ruh sağlığı problemi var, çocuk bu durumu anlayamıyor. Buna karşı işlenmişse diğer çocuklara da cebir, tehdit, hile ile gerçekleştirilen her türlü davranış cezalandırılır dedi. Bu ne demektir? 15 yaşından küçük çocuğun hep tartışılıyor, rızası var, yok vs. gibi şeyler. Biz 15 yaşından küçük çocuklar için rıza diye bir şey kabul etmiyoruz. 15 yaşından küçük çocukla yapılan her türlü cinsel davranış illa o tecavüz boyutuna geçmemiş olan davranış bile suçtur. 15-18 yaş arasında çocuklar için ise rızası geçerli, onların rızasını kabul ediyoruz; çünkü hukuk 15 yaşından itibaren herkesin görüşlerini açıklayabileceğini kabul ediyor. Rızası geçerli ama o çocuğa karşı biri kandırdıysa, hile kullandıysa, tehdit ettiyse yine suç ve kamu davası niteliğinde bir suç, şikâyete bağlı değil. 15 yaşından büyük rızasıyla cinsel ilişkiye girdi ama sonra bundan pişman oldu, şikâyet edebilir; çünkü yine suç ama daha az cezası olan bir suça dönüşüyor. “Bunu ağırlaştıran nedenler nedir?” dediğimizde vücuda organ ya da cisim sokulması deniliyor. Bunun için hani anal bölge, vajinal bölge ve oral ağız kabul ediliyor. Bunlardan üçüne karşı cinsel amaçla bir cisim ya da organ sokulması kabul edilmiş suç olarak aileden biri tarafından yapıldığında ağırlaşıyor. Bakım, gözetim yükümlülüğü olan kişi tarafından yapıldığında ağırlaşıyor. Öğretmeni, müdürü, sorumlusu, uzmanı gibi kimse onun tarafından yapılırsa ya da 15 yaşından küçük çocuğa, hile kullanılırsa, zor kullanılırsa vücuduna yaralamaya da yol açmışsa daha ağır ceza veriliyor. 19 “Her istismar çocuğun ruh sağlığını etkiliyor” En tartışılanı da bunun sonucunda çocuğun beden veya ruh sağlığı bozulmuşsa daha ağır bir ceza veriliyor. Aslında bu tartışmayı çok kısa geçmek istiyorum. Runa Hanım’ın da söylediği hep tartışılan bir şey, elbette ki her istismar çocuğun ruh sağlığını etkiliyor. Ama buradaki terim ruh sağlığının bozulması bunu da tespit etmek o kadar kolay, mümkün değil. Runa Hanım söyledi. Ruh sağlığı bozukluğu 2 yıl sonra olabilir, 40 yaşında çıkabilir, 20 yaşında çıkabiliyor, evlendiğinde çıkabilir, ilk erkek arkadaş ya da kız arkadaş ilişkisinde ortaya çıkabilir ve bu ciddi bir bozukluk olabilir. Bunu bilme şansımız yok ama hukuk bu kadar belirsizliğe dayanamaz. Bir an önce de ceza vermesi ve karar vermesi gerekiyor. Şimdi yapılan şey ilk bir görüşmeden sonra 6 ay bekleniyor. Ama bu 6 ay bilimselde ne kadar doğrudur bunu bilmiyorum ama 6 ay sonra bir kez daha bakıldığında çocuğun ruh sağlığının bozulup bozulmadığına dair bir rapor veriliyor. Kanun çıktığında ilk gelen raporlarda genellikle bozulmamış biçimde gelirken şimdi kamuoyunun tepkisi nedeniyle hepsinde bozulmuştur diye gelmeye başladı. Ama bu şöyle bir şeye yol açıyor, bozulmamıştır dediğinizde 3 yıl hapis cezası alacakken sanık bozulmuştur dediğinizde 15 yıldan az veremiyorsunuz. Yani birden beş kat artıyor. Bunun elbette ki istismarcılar ceza alsın vs. bunu kabul ediyoruz ama sistemde bir yanlışlık var. Yani o 3 yılın biraz yükseltilmesiyle ve kanun gerekçesinde çok net konması lazım. Her istismar çocuğun ruh sağlığını bozar ve etkiler ya da ne zaman ortaya çıkacağı belli olmaz. Ama kalıcı bir hastalığa dönüştüğü tespit edilemiyorsa bunun için belki ağır ceza verilir gibi bir şey yapılması gerekiyor. Bu konuda mecliste öneriler var, değişir mi değişmez mi bilmiyoruz ama hukukun da en zorlandığı konulardan birisi. “Anayasa Mahkemesi ruh sağlığının bozulup bozulmaması meselesini reddetti” Bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürdüler, Anayasa Mahkemesi reddetti. Yani, ruh sağlığının bozulup bozulmaması meselesini reddetti. İkinci tür aslında cinsel istismar türü olan şeyi cinsel taciz olarak kabul etti. Bir kişiyi cinsel amaçlı taciz eden kişi mağdurun şikâyeti üzerine cezalandırılır denildi. Bu cinsel tacizin sözel taciz de olması mümkün, fiziksel taciz de olması mümkün. Bunu yapan kişi hiyerarşik üsttüyse yani iş yerinde patronuysa kadınlara karşı bir mobing vs. anlamında ya da eğitim alanında üsttü durumundaysa öğretmeni, müdürü vs. gibi biri tarafından yapılıyorsa cezası arttırılıyor. Ama bu kişi bir de bu olay sonucunda okulunu, eğitimini, işini bırakmak zorunda kaldıysa yarısı oranında daha yüksek ceza veriliyor. Bu suç olsun olmasın mı şeklinde çok tartışılan cebir ve tehdit, hile olmaksızın 15 yaşını bitirmiş olanla cinsel ilişkide bulunan şikâyet üzerine cezalandırılır dediler. 15 yaşını bitirmiş çocuklarda özellikle lise dönemi çocukları arasında rıza gösterdi, 15’inden büyük problem yok diye düşünüyorlar. Ama bir gün kötüye de kullanılabilir. Ayrıldıklarında diğerini tehdit etmek için kullanılıyor ya da gerçekten de olumsuz bir deneyim oluyor. Bunu bir şekilde şikâyet etmek istiyor. Ailesi öğreniyor, ailesi şikâyet etmek istiyor gibi durumlarda şikâyet edilebiliyor. Bu durumda da 6 aya kadar hapis cezası veriliyor. Bundaki problem aslında diğerlerinde fiili yapan ve fiilin mağduru durumunda olan bir kişi varken bundan iki kişi var, ikisi de hem sanık hem mağdurlar. Çünkü cinsel ilişkide tarafılar, ikisi de rızayla olmuş. Biri şikâyet ettiğinde karşı tarafta şikâyet ederse ikisi de ceza alır. Bunun çok farkında olmadıkları ve gençlerimizin de 20 çok bilmediği rızayla olunca da hiç suç olmayacağını zannettikleri bir durum. 15 yaşından küçükler arasında “Rızayla birlikte olduk” dediklerinde hiç kurtaran bir şey değil; çünkü şikâyete bile bağlı değil, doğrudan kamu davası ve suç niteliğinde. “Fuhuş aslında Türk Ceza Kanununda suç değil” Cinsel istismarın en ağırı ensestten sonra fuhuştur diye düşünüyorum. Fuhuş aslında Türk Ceza Kanunu’nda suç değil, yetişkinlerin kendilerinin fuhuş yapmasını suç olarak kabul etmiyor. Ama fuhuşa teşvik, fuhuşu kolaylaştırmak, fuhuş için birilerine temin etmek suç ama çocuğu bunun için kullanmak en ağır suçlardan düzenlenmiş. Çocuğun fuhuş’a teşvik eden, bu maksadı sağlayan kişi cezalandırılır demiş. Bunu yapan kişi üst soyuysa yani ana, babası, dedesi ise kayın soyuysa yani evlenmişse kayın pederi vs. gibi birisiyse, evlat edinmişse, vasisiyse, kardeşi ise, eğitici, bakıcısı durumunda olan kişi ise ceza, yer oranında arttırılıyor. Biraz önce söylemiştim pornografiyi izletmek de suç ama cinsel istismar maddesi altında değil ayrı bir madde “Müstehcenlik” maddesinde yazıyor. Bir çocuğa müstehcen görüntü izleten, içeren ürünleri veren, okutan, dinleten, görebileceği girebileceği yerlere alenen gösteren, işte burada bir afiş olarak asan, çocukların çok rahat girebildiği bir yerde filmi açık olarak gösteren kişilere ya da bunu basın yoluyla yapanlara karşı bir ceza öngörülmüş durumda. “Bizim için en zoru herhalde ihmali hukukta değerlendirmek” Bizim için en zoru herhalde ihmali hukukta değerlendirmek; çünkü ihmal bir çocuğa yapılması gerekenin yapılmaması, yani gereği gibi eğitilmemesi, gereği gibi beslenmemesi, gereği gibi giydirilmemesi, hastaysa gereği gibi tedavi yaptırılmaması gibi şeyler Türk Ceza Kanunu’nda bunu da suç olarak düzenlemiş. Aile hukukundan doğan bakım, eğitim ve destek hükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi şikâyet üzerine cezalandırılır denilmiş. Ama ben daha ihmalden ceza verilen kişiye pek rastlamadım. En çok kullanılabilecek alan okula göndermeyen anne babalar için kullanılabilir. Bir kısmı çünkü ihmali gerçekten ekonomik yoksulluk, bir kısmı gerçekten bilgisizlikten kaynaklanıyor. Onu cezalandırmak yerine o aileyi eğitmek en doğrusu. Peki, bu çocukları nasıl koruyacağız? Birincisi bunları suç kabul ettiysek sanıklarına bildirelim ve sanıkları cezalandıralım. Yani, çocuğa sen suçlu değilsin, biz seni devlet olarak koruyoruz diyerek onu cezalandırarak koruyacağız. İkinci koruma biçimi suçu çocuk bildirdi ya da çocuk tarafından öğretmeni bildirdi, birisi bildirdi, yargılama sırasında çocuğu korumamız gerekiyor. 2005’te ilk defa yargılama sırasında korumaya ilişkin düzenlemelerle karşılaşıyoruz. Bir kez çocuğa ücretsiz avukat tayin ediyoruz. Bu çok önemli bir şey; çünkü çocuğa karşı bu suçu işleyen babası, annesiyse muhtemelen ona bir avukat tutmak için para vermeyeceklerdi ya da böyle bir çabada bulunmayacaklardı. Artık anne, babaya karşı bile koruması için barolar ücretsiz avukat veriyor, bu kanun gereği sağlanıyor. “Çocuğun defalarca dinlenmesi en büyük problem” Çocuğun defalarca dinlenmesi en büyük problem. Yani, bir cinsel istismarı ya da fiziksel istismarı defalarca anlatmak ikinci bir mağduriyete yol açıyor. Bunun için de bir defa dinlenmesi kabul edildi. Ama bu nasıl bir defa dinlenecek? Çocuğun 21 karakolda, savcılıkta ya da mahkemede bir kez dinlenirken görüntülü ve sesli kaydı alınacak ve bu kayıt bundan sonra dinlenecek biçimde yapılması gerekiyor. Bu çocuk dinlenirken onu koruyabilmek için yanında psikolojik, psikiyatri ya da eğitim alanından bir uzmanın bulunması gerekiyor. Şimdi bunlar buradan söylediğimizde çok güzel görünüyor, ama uygulamaya geçtiğimizde o kadar da rahat işleyen sistemler değil. Çünkü çocuğun bir kez dinlenmesi dediğimiz sistemi uygulayabilmek için iyi bir kamera sistemi vs. olması lazım. Bizim şu an Türkiye’de uygulanan biçimi işte bir tane kâtip eline bir el kamerası alıyor. Çocuğun üstüne tutuyorlar. Sosyal Hizmet Uzmanı psikolog yanında duruyor ama soruları onlar sormuyor, savcı soruyor. Sadece savcı soruyu doğru anlatamadığında onlar çocuğun diline çevirip soruyorlar gibi bir sistem uygulanıyor. Ama bunun ideali Ankara’da pilot olarak başladı. Çocuk İzlem Merkezi adı altında Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ortak bir çalışmasıyla Ulus Dışkapı’daki hastanenin yanında bir yerde bir aynalı odalı sistemi kuruldu. Çocuk psikologla içeride odada görüşüyor. Orada birkaç kamerayla kayıt yapılıyor, savcı oraya geliyor ve aynanın arkasından sorularını yöneltebiliyor ve orada alınan kayıtlar sonra mahkeme sürecinde de kullanabiliyor. Bu bir pilot uygulama ama tüm Türkiye’de en kısa zamanda hayata geçmesini bekliyoruz. Çünkü en doğrusu da bu biçimde uygulanması, o tür çocuğun bir kez olması, örselenmesini önlenmesi gibi şeyleri zaten sağlamıyor. Sadece görüntü olarak sağlamış oluyor. Yine beden muayenesi konusunda korumalar geldi. Çocuk kendisi istemiyorsa, 15 yaşından küçükse anne, babanın onayıyla 15 yaşından büyükse mutlaka kendi onayı alınarak muayenesinin yapılması gerekiyor. İkinci koruma alanı dedik ki bu çocuğu tamam mahkeme sürecinde koruyoruz ama onun dışında çocuğa ihmal istismara uğramasına yol açan nedenleri ortadan kaldırabilmek içinde sistem içinde korumamız gerekiyor. Neler olabilir? Çocuğun yararına esenliğini gözetecek, haklarını güvence altına alacak, ayrımcılık yapılmayacak ve çocuğun görüşleri de alınarak kararlar verilmesi lazım. Neler verilecek? Danışmanlık tedbiri. Biraz önce Tülin Hanım da söyledi, koruma tedbiri ya da sosyal hizmet sadece çocuğu alıp kuruma yerleştirmek değildir, çok önemli tedbirlerden birisi aileye ve çocuğa danışmanlık yapılmasıydı. Bunu özellikle ortada bir suça sürüklenme yoksa danışmanlık hizmetleri Sosyal Hizmetler, okul çağındaysa da Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki rehber öğretmenleri aracılığıyla yapılıyor. Biz özellikle aile dışından istismarın olduğu ya da fiziksel istismarın anne, babanın bilgisizliği, eğitimsizliğinden kaynaklandığı durumlarda danışmanlık tedbiri çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu yolla anne, babanın eğitimi yönlendirilmesi, tedaviye yönlendirilmesi, çocuğa aile içinde desteklerin sağlanması mümkün olabiliyor. İkinci eğitim tedbiri, yine çocuğu anne, babanın yanından almadan okula gitmesi, okula gitmesini sağlayarak, sokakta başına bir şey geliyorsa ya da evden uzaklaşmasını sağlayarak bir parça meslek edindirerek önleme şansı var. Bakım tedbiri, çocuğun o kurumlara alınması. Sağlık tedbiri de çocuğun bir tedaviye ihtiyacı varsa yine devlet kararıyla mahkeme kararıyla geçici ya da sürekli tedavi altına alınması sağlanıyor. Küçük çocuklu, hamileler var ergen anneler dediğimiz, onlara da mutlaka barınma olanağını ve korunma olanaklarının sağlanması yapılıyor. Bunlar için koruma kararları için nereye başvurabilir? Doğrudan mahkemeye. Bu doğrudan mahkemeye çocuğun ana, babası başvurabilir, savcı başvurabilir. Biz vatandaş olarak bu çocuğu 22 koruyun diye herhangi mahkemeye gidemeyiz. Bu mahkemeleri söylemiştik: Aile, Çocuk, Asliye Hukuk Mahkemeleri. Ama hepimiz başsavcılığa başvurabiliriz ya da çocuk savcılığına başvurabiliriz. Diyebiliriz ki bu çocuğu koruma altına alın. Yine Sosyal Hizmetlere herkes başvurabilir, özellikle Alo 183 hattını kullanarak ya da Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne başvurarak herkes yapabilir. Onun dışında da yine belki üniversitelerdeki Çocuk Koruma Merkezleri’ne başvuru yoluyla da koruma ihtiyacını başlatmanız mümkün. “Medeni hukukta da çocuğun korunması mümkün” Medeni hukukta da çocuğun korunması mümkün. Anne, baba velayetini kötüye kullanıyorsa, babanın ensestti var ve anne buna göz yumuyor, eve gelen bir misafir tarafından gerçekleştirilen bir taciz, tecavüz bir şey var ve buna karşı çocuk korunamıyor ya da çocuğa karşı inanılmaz büyük bir fiziksel şiddet uygulanıyor, bu durumda çocuğun velayet hakkını kaldırmak mümkün. Hâkim birkaç şey yapabilir; önce anne, babaya emir, direktif verir, denetim kararı verebilir, rehberlik kararı verebilir. Bunlar başarılı olmazsa doğrudan velayeti kaldırabilir. Sonuç olarak aslında bu iş, hepimiz biliyoruz ki birlikte çalışmakla çözülecek bir iştir. Tek başına sanığı cezalandırmak, tek başına çocuğu aileden alıp kuruma yerleştirmek, tek başına çocuğu alıp tedavi etmek istismar olayında sorunu çözmüyor. Hepimizin hem sanığa cezalandırmak, hem mahkeme sürecinde çocuğu korumak, hem aileye ve çocuğa destek verecek sosyal hizmet yaklaşımını yapmak, hem o süreçte çocuğun tedavi ve terapistliğini birlikte yapmak gerekiyor. O yüzden de hukuk, tıp ve sosyal hizmetlerin birlikte çalışması gerekiyor. Soru 1: Aile içi ya da dışı bir istismar durumunda çocuk diyelim ki cinsel bir şeye maruz kaldı. Bunun karşılığında suç ortaya çıktı, kişi hapse atıldı vs. 15 yıl yattı ya da 3 yıl yattı. Bu insan sonuç olarak o cezaevinden çıkacak. Yani onun tekrar yapmayacağı anlamına gelmiyor ve o insanın tedavi edilmesi gerekiyor ya da bir şey yapılması gerekiyor. O insanın tedavisi kanunlar tarafından yaptırılıyor mu? Sonuçta ben bunu bir sapıklık olarak görüyorum. Hatice Kaynak: Türkiye’de sanıkların tedavi edilmesi ilişkin bir şey yok. Sadece cezaevinde olmaları onları iyileştirir diye bekleniyor, belki oradaki başka şeylerle uğraşıyor olması. İngiltere’de CYOB adında böyle bir merkez var. Onlar cezaevlerinde tedavi programları da uyguluyorlar. Basit cinsel istismar sonuçlarında sanığa üç tane seçenek sunuyorlar. Ya tedaviyi kabul edeceksin, ya cezaevine gireceksin ya da cezaevinde kısa süreli tedaviyi kabul edeceksin gibi tedavi yapılıyor. Ama benim o katıldığım eğitimde bunların, cinsel istismarcıların çok da tedavi edilemediği gibi, çok küçük başarılar elde edildiği gibi şeyler söyleniyor. O yüzden de o istismarcıları teşhir ediyorlar, ilan ediyorlar, gittiği mahalleyi vs. bildiriyorlar, başka ülkeye giderse o ülkenin makamlarına bildiriyorlar. Böylelikle de onu kontrol etmeye, okulun, çocukların, kreşinin bulunduğu yerlerde oturamıyorlar, orada çalışamıyorlar gibi bir sürü yasaklar getirerek, teşhir ederek bunu önlemeye çalışıyorlar. Tedavi edilebilir mi konusunda da belki Runa ve Tülin Hanım katkıda bulunabilirler. Prof. Dr. Runa İdil Uslu: Cinsel istismarcının tedavisi söylendi gibi çok da başarı sağlanan bir alan değil. Fiziksel istismarda bazı durumlarda danışmanlık ve anne, baba eğitimi mesela işe yarayabilir, süreci kökünden çözebilir. Bazı durumlarda dürtü kontrol bozuklukları ya da anne, babada bir psikopatoloji söz konusudur. İşte 23 depresyonu olan ebeveynler, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu olan ebeveynler bu tür yani ruhsal bozukluklar söz konusuysa bunların tedavisi mümkün ama kişilik bozuklukları söz konusuysa bir anti sosyal kişilik bozukluğu gibi bir durumda öfke kontrolü sorunları çok daha kökleşmiş oluyor. Çok daha yerleşmiş oluyor. O zaman onun tedavisi ya çok uzun soluklu oluyor. Çoğu zaman da hakikaten ne kadar başarılı olduğu, böyle ağır bir agresyon özelliği olan kişilerin ne kadar tedavisinin başarılı olduğu kuşkulu, yani çok da olmuyor. Cinsel istismarda eğer söz konusu olan bir pedofili durumuysa, bildiğim kadarıyla yani cinsel sapkınlık olarak söz ettiğiniz, çocukları cinsel obje olarak kullanma eğilimi söz konusu ise onun tedavisi hakikaten çok da yüz güldüren bir süreç olmuyor. Tülin Kuşgözoğlu: Hatice Hanım ve Runa Hanım’ın da söylediği gibi şimdi Türkiye’de böyle minnacık Adalet Bakanlığı’nın yeni uygulamaya başladığı belki pilot gibi cinsel suçlulara ilişkin tedavisi konusunda paket programları üzerinde çalışmaya başladılar. Ama hani gelişmiş bir tedavi yaklaşımı yok. Ayrıca cezaevinden çıktıktan sonrada herhangi bir ceza söz konusuysa o kişinin yurt dışında hani olduğu gibi çocuk çalışması veya çocukla bir arada olmasına ilişkin toplumsal düzenlemeler de yok. Daha da önemlisi, neredeyse kamu görevlileri düzeyinde bile mesela herhangi bir şekilde bir cinsel istismar ya da taciz söz konusuysa bu dava yaklaşık bir 4-5 yıl sürüyor. O dava bitene kadar eğer okulda bir öğretmen tacizde bulunuyorsa Milli Eğitim Bakanlığı bir açığa alma talebi her zaman olmuyor. İşte o öğretmeni, o okuldan, o sınıftan alıp bir başka sınıfa veriyor ya da işte çocukla çalışan, kreşte çalışan bir personeli o kreşten alıp bir başka kreşe veriyor. Dolayısıyla da daha sonraki yaşamlarında bu kadar basit bir düzenleme bile yok. Yani, bu insanların çocukla çalışması ya da çocuğa yaklaşmasına ilişkin bunlar çok daha basit düzeyde yapılacak düzenlemeler. Ayrıca şey de yok, mağdur olan çocuk ve kadınla ilgili 4320’de tanımlanan koruma tedbirle ve uzak tutulacak aileden ya da çocuktan gibi bir yasamız var ama siz oradan onu uzak tutana kadar biliyorsunuz son zamanlarda kaç kişi öldürüldü. Soru 2: Çocuk Esirgeme Kurumları’nda mesela haberlerde görüyoruz. Bu çocuğu bazen bir koruma biçimi olmaktan daha fazla hani onu daha kötü bir yere koymuş gibi bir şey oluyoruz; çünkü orada çok farklı kişiler tarafından belki defalarca daha büyük şiddete maruz kalıyor. Hani bunu nasıl engelleyebiliyoruz? Tülin Kuşgözoğlu: Şimdi Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı yurtlarda ve yuvalarda şiddeti önlemek zaten öyle onların geldikleri yeri dikkate almadan yapacağımız şey, onu zaten yapmak zorundasınız. Ama şunu da unutmamak lazım: Çocuk yuvaları toplu yaşanan yerlerin, zaten kendi doğasında çocuk üzerinde bir örseleyici etkisi var. Artı çocuk zaten size gelene kadar inanılmaz örselenmiş olduğu için ve siz onu onarmadığınız için ikincil bir etki yaşıyorsunuz. Ama çok açık yüreklilikle söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum. Senelerce çocuk yuvaya aldım, hiç almadıysam 300 tane çocuk yuvaya almışımdır. Bir tek tanesiyle ilgili arkadaştan, bu söylediğim meslekî bir bilgidir. “Bu çocuğu ben yuvaya almasaydım bulunduğu yer daha iyiydi” diyeceğim çocuk yok aklımda. Yani, şöyle düşünün çocuğu o kadar vahim bir yerden alıyorsunuz ki yani, tabii ki çocuğu oradan alıp oraya koymak istemiyorsunuz, bu en son tedbirimiz ama öyle bir koşuldan alıyorsunuz ki üzerinde o çocuğun bütün vücudunda sigara söndürülmüş. Biraz önce söyledim hiç duvardan duvara vurula vurula komaya sokulmuş 2 yaşında bir bebek gördünüz mü? Yani yuvada kim ne yaparsa yapsın böyle yapamaz. 24 Dr. Mine Cihanoğlu: Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu gerçekten içine girdiğiniz zaman son derece zor bir işi yüklenmiş bir kurum ve orada çok özveriyle çalışan o kadar çok personel var ki ne yazık ki medyanın işte sansasyon yaratma ihtiyacı, böyle ön plana çıkardığı şeyler, orada çok özveriyle çalışan insanların gerçekten gayretlerini gölgeliyor Bunu lütfen unutmayın. Yani yüzlerce binlerce personeli bir tek şeyle değerlendirmeyin. Tülin Kuşgözoğlu: Bir de dediğim gibi tedaviyi yapıp da çocuğu onaramıyorsanız kabul ama hakikaten çocuk alınan yerler de inanın vahim. Yrd. Doç. Dr. Hacer Erar (Atılım Üniversitesi Eğlenceli Bilim Merkezi Müdürü): Ben hem katkıda bulunacağım hem de bir soru soracağım. Ben Eğlenceli Bilim Merkezi Müdürüyüm, buradaki arkadaşlarımın da çoğu da beni tanır. Burada biz üniversitemiz içinde çocuklara eğitim veriyoruz. Sizin derneğinizle tanıştığımdan beri benim ruhsal dengem bozuldu. Bir paranoyak kişilik gelişti diyebilirim. Hatta benim birlikte çalıştığım arkadaşlarımızın ne kadar titizlikle o çocuk bize emanet ediliyor ve ben hem öğrencilerden, bahçıvandan, çalışandan çocuk işte nereye gitti, nereye geldi yani hiç olmayacak şeyleri duyunca ne kadar böyle zor bir işi üstlenmiş olduğumuzu da fark ediyorum. Mesela bir şey dinlemiştim haberlerde, çocukların servis şoförlerinin çoğunluğu çocuk istismarından suçlu kişilermiş. Yani, bu kişilerde çocukların etrafında olmayı çok seven kişiler. Çocuk çok sevilir ya. Bunları ayırmak o kadar zor ki. Başıma gelen bir olay vardı: Bir çocuk bu şekilde bir kaybolmuştu. O parkta çalışan adam da Rahşan affıyla çıkmış bir çocuk istismarcısıymış. Bakın çocuk parkında bekçi olarak çalışıyor, başka bir görev değil, ne yapıp edip çocuklarla ilgili iş yapıyorlar. Bir film sormuştunuz ben onunla ilgili arkadaşlara “Ejderha Dövmeli Kız” izlediniz mi? O gerçekten kanun görevlileri tarafından istismara uğrayan çocuk, onun neler yapabileceğini çok güzel aktaran bir film. Tülin Kuşgözoğlu: Çocuk İstismarı ve İhmali Derneği’nin gençlik kurulu çalışmaları var. Özellikle üniversite öğrencisi gençler bizim gençlik kurulumuza üye olabilirler. Yrd. Doç. Dr. Hacer Erar: Bu çocuklar ne yapabilir? Tülin Kuşgözoğlu: Şöyle şeyler yapıyoruz: Keyifle ve onurla söyleyebileceğimiz bir uygulamamız var. Gençleri ihmal ve istismar konusunda ihmal ve istismarı anlatabilme, bu konuda görüşme yapabilme gibi konularda eğitiyoruz. 8-10 modül gibi bir eğitim programımız var. Sonra bu eğitim programlarımız da bizim gençlerimiz, gençlik kurulu üyeleri ilkokullara gidiyorlar ve ilkokullardaki çocuklara ihmal ve istismarı anlatıyorlar. Çünkü biz nasıl koruyacağız çocukları? Biz 4 ila 6 yaş arasındaki çocuklara kendini korumayı öğreterek o yoldan gidiyoruz. Yani her an çocuğun başında duramazsınız. Ama çocuğa öğretirseniz kendisini nasıl koruyacağını o zaman daha kolay olur sanırım. Buradaki genç arkadaşları da herkesi de derneğimize gelmeye davet ediyoruz. 25