Haziran 2015 - Sayı 12 - Akdeniz Koruma Derneği
Transkript
Haziran 2015 - Sayı 12 - Akdeniz Koruma Derneği
KÜNYE EDİTÖR’DEN Akdeniz Koruma Derneği Aylık Bülten, Sayı:12/2015 Adres: Doğa Park Villaları 3360 Sokak No: 7/16 Kalabak Urla 35430 İzmir Telefon (Merkez): (+90) 232 812 6459 Telefon (Mobil): (+90) 530 115 3405 Web Site: http://www.akdenizkoruma.org.tr/ E-mail: info@akdenizkoruma.org.tr Yönetim Kurulu Zafer Kızılkaya (Başkan) İnci Tüney Sinan Şekerci Yelken sporuna başladığım yıllarda benimle birlikte bu spora yeni başlayan her çocuk gibi bu uğraş bize biraz ürkütücü geliyordu. Ortalama 10 yaşlarında çocuklardık ve bilinmezlikleriyle dolu mavilik karşımızda uzanıyordu. Elizabeth Grace Tunka Eronat Sonraları, antrenörlerimizden öğrendik; denizde güvenli seyir etmeyi, rüzgârın yönünü, akıntıyı… Artık denizi tanımış, arkadaş olmuştuk. Bülten Tasarımı Boş vakitlerimizde yelkenle, denizle ilgili dergileri okuyarak birbirimizle paylaşırdık… İşte böyle zamanlarda tanıdım Sadun Boro’yu… 11 metrelik Kısmet adlı teknesi ile Dünya turu yapan ilk Türk denizcisi olan Sadun Boro, birçok kişiye ilham vermiş gezi yazıları ve kitaplarıyla okuyucularının hayallerini süslemiştir. Mert Ardar Editör Umut Uyan Sait Aytar Yazarlar Hakan Tiryaki, Haluk Karamanoğlu, Dilay Doğru, Ece Çetinörge, Ece Anıl, Mert Ardar, Melisa Vural, TEMA Vakfı Bültenimizin bu sayısını, 87 yaşında aramızdan ayrılan ünlü denizciye armağan ediyoruz. İyi okumalar. Umut UYAN Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 1 İÇİNDEKİLER Sadun-Oda Boro Ve Amatör Denizciler Anıtı 28 Mayıs Cumartesi günü Sadun – Oda Boro ve Amatör Denizciler Anıtı Kalamış'ta, Setur Marinanın hemen karşısında açıldı. Devamı için… Sadun Boro kimdir? Sadun Abi Kimdir? Denizle uzaktan yakından ilgisi olan herkes Sadun Boro’yu tanır. Sadun Boro, on bir metre kısmet kotrası ile dünyayı yelkenle dolaşan ilk Türk denizcidir, çok iyi bir denizcidir. Devamı için… 8 Haziran – Dünya Okyanus Günü Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bu gün, okyanuslarımızın güzelliklerini tanıtmak ve aynı zamanda korumak için harekete geçmek amacıyla ilan edilmiştir. Bu amaçla her sene Dünya’nın her yerinde farklı kutlamalar düzenleniyor. Bu senenin teması “Sağlıklı Okyanuslar, Sağlıklı Dünya” ve bunun üzerine, Birleşmiş Milletler plastik kirliliğini önlemek için fazladan çaba sarf etmekte. Devamı için… Vampir Kalamarlar Ne Vampir ne de Kalamar Loretta Maticke’in güzel tespitlerini dernek gönüllü üyemiz Dilay Doğru sizler için çevirdi. Devamı için… …Bu keşif seferinde Carl Chun ve çalışma arkadaşları, ne kalamar ne de vampir olmamasına rağmen Vampir kalamar olarak sözü geçen, derin denizlerde yaşamasının getirdiği farklı özelliklere sahip bir türle karşılaşmışlar. Devamı için… “Yeni Balıklar - Yeni Lezzetler” Balık Tadım Festivali / Akyaka Geleceğimiz İçin Sürdürülebilir Tarım, Sağlıklı Topraklar Derneğimizin önemli çalışma alanlarından biri olan, Gökova Körfezi’ndeki balıkçılar tarafından sıkça yakalanan ve ekonomik değere sahip istilacı Kızıldeniz göçmeni balık türlerinin yöre halkı tarafından tanınmaları ve lezzetlerinin bilinmelerini sağlamak amacıyla 2 Haziran 2015 tarihinde Akyaka’da ilk defa bir ‘Balık Tadım Festivali’ düzenlenmiştir. Devamı için… 1995 yılından bu yana 17 Haziran günü, Birleşmiş Milletler tarafından "Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü" olarak kutlanıyor. İklim değişikliğiyle birlikte artan kuraklık ve çölleşme konusu giderek daha ağır bir soruna dönüşüyor. Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü, toprakların korunması ve sürdürülebilir yönetiminin önemine dikkat çekiyor. Her yıl 11 Haziran'ı takip eden Pazar günü Türkiye'de Toprak Bayramı olarak kutlanıyor. Birleşmiş Milletler ise toprağın yaşamsal önemini dünya çapında gündeme getirmek için 2015'i ‘Dünya Toprak Yılı’ ilan etti. Devamı için… Denizcilerle Seyahat Etmek İçin En İyi 20 Neden Okyanus Örnekleme Günü Ocean Sampling Day Akdeniz Koruma Derneği olarak, Micro B3 adlı Avrupa Birliği Projesi’nin organize ettiği “Okyanus Örnekleme Günü (Ocean Sampling Day; OSD)” kapsamında gerçekleştirilen küresel örnekleme ve ölçüm kampanyasına katıldık. Türkiye’den Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü (DEÜ-DBTE)’nden Yard. Doç. Dr. Kemal Can Bizsel’in yürütücülüğündeki araştırma ekibi, 2014’te olduğu gibi bu yıl da desteklerini sürdürmeye devam ettiler. Devamı için… Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 2 SADUN-ODA BORO VE AMATÖR DENİZCİLER ANITI denizcilerin yerleri anıtta şimdiden hazır. Tasarım grubunun başında görev alan Sayın Ersal Yavi ve emeği geçen tüm sanatçılar içten bir teşekkürü hak ediyorlar. Yazan: Hakan Tiryaki Sualtı Temizlik ve Bilinçlendirme Hareketi Derneği (STH) Kurucu Üyesi ve Genel Koordinatörü Bir ilk… 28 Mayıs Cumartesi günü Sadun – Oda Boro ve Amatör Denizciler Anıtı Kalamış'ta, Setur Marinanın hemen karşısında açıldı. Projenin fikir babası ve maddi destekçisi Mustafa Aksoy anıtın açılışı için halen devam etmekte olduğu dünya seyahatine Karayiplerde ara verip, teknesi Betame'yi bırakarak Kalamış'ta yerini aldı. Projenin önemli destekçileri arasında Sadun-Oda Boro çiftinin hayallerinin gerçekleşmesinde önemli bir paya sahip olan Necati Zincirkıran, kadim denizcilerden Turgay Noyan ve deniz kenti Kadıköy’de belki de deniz ve denizcilik adına ilk ciddi çalışmaya olanak sağlayan Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'te yer almakta. Sadun ve eşi Oda Boro Böyle bir günde alanı dolduran insan sayısı amatör denizcilik adına bulunulan noktayı betimlemesi adına çarpıcıydı. Alanı dolduranların sayısı ne yazık ki ancak bir kaç yüzle ifade edilebilecek kadardı. Yani hemen karşısındaki Kalamış Marina'da mevcut tekne sayısı kadar bile değildi belki... Sadun – Oda Boro ve Amatör Denizciler Anıtı Patlıcanla levreğin bakanının aynı olduğu ülkenin ilk amatör denizcilik anıtı olması açısından önemi yadsınamaz. Sadun ve Oda Boro'nun yanı sıra tekneleriyle dünya turunu tamamlayan denizcilerin de rölyeflerinin yer aldığı anıt tasarım açısından gerçekten harika. Ayrıca, bundan sonra da dünya seyahatine çıkacak amatör Amatör denizciliğin gerek genel bakış, gerek mevcut mevzuatlar tarafından "lüks tüketim" olarak algılandığı bir ülkenin nüfusu her ne kadar yetmiş beş milyon olsa da anıt üzerinde yer alan dünya turu yapan denizcilerin sayısı sadece 14. Bu sayı nasıl artar? Ya da öncelikle neden artmalı? 113 yıl sonra Türkiye’de… Vendee Globe [1] yarışı sırasında uzunca bir süre bir albatros eşlik eder Isabelle Autissier’e [2]. Ona taktığı ad Bernard’tır. Albatros Bernard Moitissier’den [3] alır ismini; dünyanın belki de en ilham verici deniz Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 3 gezgininden. Moitissier okyanusların Shakespeare’idir. Sayısız denizciye ilham kaynağı olmuştur öyküsü ve yazdıkları… Moitissier’in teknesinin adı Joshua’dır. Joshua kimdir derseniz… Isabelle Autissier Bir ihtiyar adamdır Joshua, Joshua Slocum [4]. Büyük yelkenlilerin çağı geride kalırken ıskartaya çıkan bir deniz ihtiyarı. 1895 Nisan’ında çözer palamarı, bırakır kendini tek başına okyanusların koynuna. 1898’de geri döndüğünde amatör denizciliğin başyapıtını yayınlar: “Tek Başına “Yelkenle Dünya Turu” [5]. Ve bu eser ancak 113 yıl sonra buluşabilir Türk okuyucusuyla. Ve bir büyük deniz tutkunu yazar önsözünü; Sadun Boro. “Hoş geldin Slocum” diyerek başladığı önsöz şu satırlarla biter: “Aramıza gelişi yüzyılı geçmiş de olsa hoş geldin koca Kaptan Joshua Slocum, hoş geldin evimize, teknemize.” Sadun Boro’da kendini okyanuslara bırakan Türk denizcilerine. Sonsöz Hep birlikte göreceğiz boş yerlerin ne kadar zamanda dolacağını. Fakat asıl görmemiz, anlamamız gereken amatör denizciliğin sadece bir hobi olmadığı. Bir yaşam biçimi, deniz kültürü kavramının en somutlaşmış hali olduğunu kavramalıyız artık. Bugünü yaşayan her denizci kendi adına alışılageldik deniz tutkusu söyleminin ötesinde bir misyonun parçası olmalı. Kaybettiğimiz deniz kültürü adına, siyasi otoritenin bozuk algısını düzeltebilmek adına ve daha da önemlisi bir deniz kentinde, denizin tekrar ulaşılabilirliği adına sorumluluk almalı. Dünyanın dört bir tarafında seyretmiş, seyreden ve seyredecek tüm denizcilere SAYGIYLA! [1] Vendee Globe, tek başına, durmaksızın ve yardım almaksızın düzenlenen dünyanın en zorlu yelken yarışı. [2] Isabelle Autissier, Vendee Globe 1996-1997 [3] Bernard Moitissier, 1968 Sunday Times Golden Globe Race’i kazanmak yerine yolculuğa devam etmeyi seçen, ardında bir çok denizciye ilham kaynağı olan eserler bırakan Fransız denizci, yelkenci, yazar. [4] Joshua Slocum, Spray adlı teknesiyle tek başına dünya turu yapan ilk denizci. [5] İlk Defa Tek Başına ‘Yelkenle Dünya Turu’, Kaptan Joshua Slocum (Naviga Yayınları) [6] Pupa Yelken, Sadun Boro, [Hürriyet Yayınları (1969), Ege Yayınları (2004)] Joshua Slocum ve Kitabı Sadun Boro’nun Pupa Yelkeni [6] olmasa o sayı 14 bile olamazdı belki. Slocum gibi bir ilham kaynağı oldu Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 4 SADUN BORO KİMDİR..? SADUN ABİ KİMDİR..? Sene 1993, Sadun Boro ile gerçek anlamda tanışmamız bu tarihten sonra başlamıştı. Biz Karacasöğüt’e yerleştik; Sadun Boro’da Okluk Koyu’nda 8 numaralı ağaca bağlı Kısmet’te yaşıyordu. Yazan: Haluk Karamanoğlu Gökova Yelken Kulübü (GYK) Denizle uzaktan yakından ilgisi olan herkes Sadun Boro’yu tanır. Sadun Boro, on bir metre kısmet kotrası ile dünyayı yelkenle dolaşan ilk Türk denizcidir, çok iyi bir denizcidir. Sadun Boro, ilk Türk olarak bir dünya seyahati yapmış, denizciliğini kanıtlamış bir kişiydi. Biz de yapmıştık, üstelik iki bebek ile beraber. Yazdığı Pupa yelken, hemen her deniz sevdalısı tarafından okunmuş ve okuyanlar etkilenmişlerdir. Dünyayı benzer koşullarda dolaşan yüzlerce değişik ülkeden denizci vardı. Böyle bir maceraya atılmak isteyen ama amalarının ağır basmasıyla yapamayan kim bilir nice kişiler yapamamış fakat yüreklerinde değişik bir deniz sevgisi canlanmıştır. Yani Sadun Boro Türkiye adına bir kahraman olabilirdi ama yaptığı Dünya’da çok da önemli bir şey değildi. İşte bende yüreğimde zaten var olan deniz sevgisine değişik bir boyut eklenmiş olan, kendi teknesi ile Dünya’yı yelkenle dolaşan bir düzine deniz tutkunu kişiden birisiyim. Sadun Boro’nun Dünya turunu bitirdiği 1968 yılından tam yirmi yıl sonra ilk biz Karamanoğlu takımı (HK 41 CK 36 DK 4 DK 1) olarak Deriska kotramızla hiçbir “AMA” ya boyun eğmeden 1988 yılında batıya yelken açtık. Beş yıl Dünya’yı yelkenle dolaştık, Sadun Boro’nun ve Dünya turu yapanları klasik rotası dışına çıkarak Yeni Zelanda ve Avustralya etaplarını da ekleyerek, dolu dolu bir beş sene dünya denizlerini dolaştık. Ben Sadun Boro’yu seyahati sırasında gazeteden ve sonradan da Pupa yelkenden tanıyanlardan birisiyim. Hele bir seyahatimi yapıp bitireyim de, “işte bende yaptım döndüm” diyerek tanışmayı arzu etmiştim. Fakat Sadun Boro ile ilk iletişimimiz, Galapagos Adaları’nın Postane Adası’ndaki fıçıya Sadun Boro’ya bıraktığımız kartpostalın kendisine kısa sürede ulaşması sonucu, Sadun Boro’nun Tahiti’ye S/Y Deriska Poste restante adresine gönderdiği mektupla başlamış oldu. 1989 tarihinde başlayan nasihatleri sonucu beni Yelken Dünyası’na yazmaya ikna etmişti. Mantık yerindeydi, gençlere bu deniz dünyasını sevdirmeli, aşılamalıydık. Peki, Sadun Boro’yu bana Sadun Abi dedirten neydi… Önüne gelene abi diyenlerden değildim. Benden 19 yaş büyüktü, amca veya Sadun bey diyebilirdim… Sadun Boro’nun ülkemizin denizlere doğaya arkasını dönmüş insanına, Neyi koruduğunun, neyi koruması gerektiğinin, nasıl koruyacağının bilincinde olmayan yetkililere karşı verdiği mücadele ile Gökova’nın bugün hala Gökova olmasını sağlayan, çevre koruma bilincini bir nebze bile olsa insanımızın beynine tanıtma başarısını gösteren bir kişi olması, kendisine Abi demem için yeterli sebep olmuştur. Her dünya turu buluşamazsınız, atmış kişiyle aynı frekansta Her iyi denizci iyi bir arkadaş, yoldaş, dost demek değildir, Dünya malına kıymet vermeyen, mütevazılığı, kanaatkârlığı ile şükretmeyi hiç ihmal etmeyen birisini düşünebiliyorsanız, Her söylediğinden size yaşam mesajları verdiğini fark edebiliyorsanız, İşte bu kişi SADUN ABİ’dir. Sadun Abi ile 1993/2015 arası neredeyse hep beraber olduk. Dostluğumuz pekişti, birbirimizi belki de ailesi Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 5 dışında çok iyi tanıma ayrıcalığına sahip birkaç kişiden birisi olduk. Kısmet’i müzeye verdikten sonra, Sonbahar Kulübümüzün süsü, Sadun Abi ise vazgeçilmez neşe kaynağımız olmuştu. Son aylarındaki rahatsızlığı hepimizi derinden üzüyordu. Acı gerçeğin artık kaçınılmaz olduğu anlaşılınca, isteği üzerine Karacasöğüt’e; mekânına, takunya dediği teknesi Sonbahar’a getirdik. Son haftalarını ve son günlerini birlikte yaşayıp birlikte öldük. Son sözlerinden birisi “ben hayatı doya doya dilediğim gibi yaşadım. Gözüm arkada gitmiyorum. Şükürler olsun” oldu. Sadun Abi’yi geç tanımamıza rağmen, çok çok az kişinin tanıdığı ve anladığı kadar iyi tanıma ayrıcalığına eriştiğimiz için şükürler olsun. Sadun Abi’yi sadece dünyayı dolaşan ilk Türk olarak değil daha önemli diğer meziyetleri ile tanımak ve anlamak gereğini vurgulamak istiyorum. Demir yerin, Cennetin Gökova olsun, Sevgili Sadun Abi.... Bundan böyle, anılarınla, tatlı sohbetinle, nasihatlerinle, güler yüzünle saksında taşıdığın zakkum çiçeğinle hep aramızda olacaksın... Sadun Boro, son yolculuğuna uğurlanıyor Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 6 DENİZCİLERLE SEYAHAT ETMEK İÇİN EN İYİ 20 NEDEN Yazan: Loretta Maticke Çeviren: Dilay Doğru Galatasaray Üniversitesi/ Fen Edebiyat Fakültesi/ Karşılaştırmalı Dilbilim ve Uygulamalı Yabancı Diller Bölümü/ Lisans Öğrencisi 1. Denizciler, bagajlarını hafif tutmaya alışkınlardır. Teknelerde fazla yer olmadığından eşyalar minik dolaplara sıkıştırılır. Yumuşak yüzeyli su geçirmez çantalar denizciler için bir standarttır. Bu yüzden arkadaşlarınız arabada ya da otelde çok fazla yer kaplamayacaktır. Onlar, havaalanlarında bagajlarını alırlarken siz de fazla beklemek zorunda kalmayarak, oradan çabucak çıkıp tatilin keyfini çıkarmaya biran önce başlayabilirsiniz. 2. Uyku şartlarıyla ilgili asla şikâyet etmezler. Denizciler, küçük yerlerde ya da güvertelerde, yastıklı veya yastıksız uyumaya alışmışlardır. Onları otel yataklarından ya da uyku tulumlarından şikâyet ederlerken duyamazsınız. Uzun uçuşlar ve aktarmalar, onlar için hiç sorun olmaz, hemen hemen her yerde otururken bile rahatlıkla uyuyabilirler. alışkınlardır. Birçok denizci seyir halindeyken bir şeylere tutunarak bu işleri yapabilir. Hatta Tayland'da veya Hindistan'daki o ayakta ya da eğilerek kullanılan tuvaletler bile, onlar için hiç sorun değildir. 4. Denizciler tren/otobüs molalarında veya uçak aktarmalarında kısıtlı zamanı en iyi şekilde değerlendirmeyi bilirler. Ücretler ödenmeden önce denize atılan ve çıkarılan çapalar sayesinde, denizciler en yakın dükkânı bulabilir çabucak geri dönebilirler. Bira ve yemek için yapılan o Amazing Race (1)'i bir düşünün. 5. Turist tuzaklarından gösterirler. nasıl kaçılacağını size Denizciler, kolaylıkla yeni yerlere ulaşabilir, nerde ve ne zaman turist tuzakları var fark edip onlardan kaçabilirler. Çünkü limanlar genelde onlarla doludur. 6. Denizciler bir şekilde herkesi tanır. Denizciler, orayla alakasız bile olsanız, diğer bir kaç denizcinin ismini söyleyerek sizi yerel etkinliklere dâhil edebilirler. ''A öyle mi, tabi tabi…'' ve bir bakmışsınız hepiniz birden sahildeki ateşin onur konukları olmuşsunuz. 7. Gittikleri yerlerle ilgili bilgilere içerden biri gibi ulaşırlar 3. Aynı şekilde, banyo şartlarıyla ilgili şikâyet etmelerini de asla duymazsınız. Denizciler, birçok değişik şartta işlerini görmeye Denizciler, gittikleri yerlerden mal alıp birçok limandaki servislerden yararlanırlar. Bir öneriye mi ihtiyaç var, her hangi bir deniz ofisine gidip tersane müdürüyle biraz çene çalındı mı bir sürü yerel bilgi edinildi demektir. Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 7 8. Denizciler neredeyse her şeyi tamir edebilir. büyüsünü onlarla yapar. Genel kural: WD40 sık olmadı mı bantla. Denizciler etrafta kırık, bozuk şeyler varsa çok yeteneklidirler. 14. Denizcilerin süslenmesini beklemezsiniz. 9. Denizciler kötü havalarda sinirlenmezler. Denizcilerin saç kurutma makinası veya kozmetik ürünlere ihtiyacı yoktur. Onların saçları rüzgârla kuruyarak güneşle bronzlaşır. Denize açılmak ya da yolculuğa çıkmak için pencere önünde havanın düzelmesi için beklerler. Etrafta şikâyet ederek dolaşmazlar. Yağmurlu bir günde, yakınlardaki bir bara gidip oranın insanlarıyla tanışıp deniz hikâyelerini anlatmayı çok iyi bilirler. 10. Eğer o harika günbatımı fotoğrafınız o kadar da iyi değilse, her zaman onlarınkini çalabilirsiniz. Onların çektikleri fotoğraflar, sizinkileri her zaman ezecektir. Muhtemelen 5000 kadar kanıtları da vardır. 15. Uçuşlarınızı zekice ayarlayabilirler. Bütün havaalanlarını ve onların sembollerini bilirler. 'Uçmak' onların işinin bir parçasıdır ve bir sürü uçuşu sizinle de paylaşabilirler. 16. Denizciler elektrikler ya da WİFİ gittiğinde çılgına dönmezler. Bir başucu lambası ve kitap yeterlidir. Onları internet çekmiyor diye şikâyet ederken duyamazsınız. Umursamazlar. 17. Asıl izciler denizcilerdir. Hep çok amaçlı şeyler taşırlar. Şarap şişesi mi buldunuz her zaman bir şekilde onu açarlar. 18. Denizciler sizin kişisel navigatörünüz olabilirler. Gerektiğinde güneşin ve yıldızların yeri yol göstericidir. Kayıp mı oldunuz? Bu taraftan… 11.Eğer bir denizciyle seyahat ediyorsanız, herhangi bir sahilde bir gemiye, bota davet edilme şansınız bolca artar. Denizcilerin, dünyanın her yerinde seyahat eden bir sürü diğer denizciyle geniş bir bağlantıları vardır ve genelde onlara 'toslarlar'. Diğer gemilere davet edilmek onlar için olağan dışı bir şey değildir. 12.Denizciler sahilleri ve surf noktalarını bilirler. Her zaman rüzgârdan haberdarlardır ve haberleşmeleri sayesinde de dinlenmek veya surf yapmak için en iyi yerleri bulabilirler. 13.Denizciler pürmüz ile nasıl lazanya yapılır bilirler. Normal yol arkadaşların aynısını yapabilirler mi? Eğer bir yerde pişirme araçlarınız olmadan kalırsanız, bilin ki güvendesiniz. Denizci arkadaşınız elinde ne varsa 19. Denizciler dikiş dikmeyi bilirler. İğne iplik çıkarmaktan hiç gocunmazlar. Sonuçta yelkenler kendi kendilerini tamir edemezler. Çantanız mı bozuldu? Denizci arkadaşınıza verin ve bir kaç dakikada sizin için yenilesin. 20. Denizciler her saatin happy hour (2) olduğunu bilir. Daha fazla şey söylemeye gerek yok. (1) Amazing Race/tr. Harika Yarış. Yarışmacıların fiziki ve akli sınırlarını zorlayan, iki takımdan oluşan ve takımların dünyanın her yerinde yarıştığı Amerikan bir televizyon programıdır. (2) Happy hour/tr.lit. Mutlu saat: indirimli içki saati Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 8 “YENİ BALIKLAR - YENİ LEZZETLER” BALIK TADIM FESTİVALİ / AKYAKA Yazan: Ece Anıl Akdeniz Koruma Derneği (AKD) Üyesi düzenlenmiştir. Proje kapsamında Akyaka Su Ürünleri Kooperatifi binasının iç ve dış dekorasyonu yenilenmiş, bölgeye özgü ticari balık türlerini gösteren panolar tasarlanmış ve kooperatifte satılan türlerden 35 balık türü için çok çeşitli balık tariflerinin bulunduğu broşürler hazırlanarak gelecek müşterilerin kolayca erişebileceği bir şekilde kooperatife yerleştirilmişlerdir. Turizmci Derneğimizin önemli çalışma alanlarından biri olan, Gökova Körfezi’ndeki balıkçılar tarafından sıkça yakalanan ve ekonomik değere sahip istilacı Kızıldeniz göçmeni balık türlerinin yöre halkı tarafından tanınmaları ve lezzetlerinin bilinmelerini sağlamak amacıyla 2 Haziran 2015 tarihinde Akyaka’da ilk defa bir ‘Balık Tadım Festivali’ düzenlenmiştir. Fotoğraf: Zafer Kızılkaya Fotoğraf: Zafer Kızılkaya Festival süresince: 30 kg Lokum Balığı (Saurida undosquamis), 29 kg Kıl Kuyruk Mercan (Nemipterus randalli), 7,5 kg Paşa Barbunu (Upeneus moluccensis) ve 30 kg Sokkan türlerinden (Siganus luridus, Siganus rivulatus) olmak üzere, toplamda 96,5 kg balık (400450) porsiyon), 3 saatlik kısa süre içerisinde pişirilerek, garnitür ile donatılmış tabaklarda katılımcılara ikram edilmiştir. Sunulan balıklara ilişkin çeşitli konularda bir değerlendirmeler yapmak üzere misafirlere ayrıca yazılı bir anket uygulaması (Doç. Dr. Vahdet ÜNAL tarafından hazırlanan ve AKD Üyesi Özüm Baykaş tarafından uygulanan) gerçekleştirilmiş olup değerlendirmesi devam etmektedir. Fotoğraf: Zafer Kızılkaya MEDPAN Küçük Ölçekli Projeler desteğinde, Akdeniz Koruma Derneği (AKD) tarafından yürütülen Sürdürülebilir Balıkçılık Projesi kapsamındaki festival, Akyaka Su Ürünleri Kooperatifi ile ortaklaşa Fotoğraf: Zafer Kızılkaya Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 9 Mutfak organizasyonunda; tüm malzemelerin hazırlanması ve balıkların pişirilmesi Ercüment ALTINSOY, Levent YÜKSEL ve Ezgi SAYDAM tarafından olağan üstü bir gayret ve başarıyla gerçekleştirilmiş olup, katılımcılara servis işlemi İnci TÜNEY, Vahdet ÜNAL, İskender DEMIREL, Can GÖRGÜN, Sedat BAĞCI, Gökhan YASAVUR, Sait AYTAR, Sinan ŞEKERCİ, Özüm BAYKAŞ tarafından zevkle ve heyecan içinde aksaksız olarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca gelen misafirlerin karşılanması, festivalin felsefesi hakkında bilgilendirilmesi ve festival alanına yönlendirilmesi bu ekip tarafından kesintisiz ve dönüşümlü olarak sağlanmıştır. Gözlem ve değerlendirmemize göre; çoğunluğu Akyaka’nın yerleşik ve yöresel halkından olmak üzere festivale yerli ve yabancı 450-550 civarında misafir katılmıştır. Ayrıca kamu sektöründen Muğla Tarım İl Müdürlüğü, Ula Tarım İlçe Müdürlüğü temsilcileri, Jandarma Komutanlığından ve Sahil Güvenlik Komutanlığından temsilciler katılmıştır. Festivalin medya tarafından izlenmesi TRT-RADYO1Deniz Dünyası Programı, İhlas Haber Ajansı, Anadolu Haber Ajansı tarafından gerçekleştirilmiş olup kendileri festivalin yöneticileri ve katılımcı misafirler ile çeşitli röportajlar ve söyleşiler yapmışlardır. Fotoğraf: Zafer Kızılkaya Üç saat civarında süren festivalde, festivalin hedeflenen amaçlarına beklentimizin üzerinde ulaşmamızla birlikte misafir katılımcıların görünür memnuniyetleri, heyecanları; AKD’yi merakla ve ilgiyle sorgulamaları, tanımaya çalışmaları, zaman zaman festivalin ana hedeflerinin önüne geçmiş ve bu festival, derneğimizin itibar ve tanınırlığının daha da artmasında çok önemli bir katkısı olmuştur. Festival bitiminde organizasyonun tüm paydaşları tarafından bir ilk değerlendirme söyleşisi yapılmış olup sonuç tam anlamıyla başarılı olarak değerlendirilmiştir. Fotoğraf: Zafer Kızılkaya Özet olarak; "Yeni Balıklar-Yeni Lezzetler" adı altında, Akyaka’da 2 Haziran 2015 tarihinde, Akyaka Su Ürünleri Kooperatifi ile ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz Balık Tadım Festivali, tüm katılımcılar tarafından heyecan ve beğeni karşılanmış, sahibi ekip tarafından aksaksız olarak yürütülmüş ve Gökova Körfezi’nde avlanan ekonomik değere sahip 5 istilacı göçmen balık türünü tüketicilerle tanıştırılmıştır. Derneğimizin görünürlüğünü ve ne için var olması gerektiğini bir kere daha doğrulayan bu kıvançlı faaliyette emeği geçenlere ve proje destekçimiz MedPAN’a teşekkür ederiz. Fotoğraf: Zafer Kızılkaya Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 10 OKYANUS ÖRNEKLEME GÜNÜ OCEAN SAMPLING DAY Yazan: Mert Ardar bir özelliği de araştırmacıların yanında organizasyona bir günlük de olsa bilim insanları ile birlikte çalışmak isteyen genç bilim insanı adaylarının hatta yerel halkın katılımının da sağlanmış olması ve deniz konusunda biraz da olsa farkındalığın arttırılması. Akdeniz Koruma Derneği (AKD) Yönetim Kurulu Üyesi Akdeniz Koruma Derneği olarak, Micro B3 adlı Avrupa Birliği Projesi’nin organize ettiği “Okyanus Örnekleme Günü (Ocean Sampling Day; OSD)” kapsamında gerçekleştirilen küresel örnekleme ve ölçüm kampanyasına katıldık. Türkiye’den Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü (DEÜ-DBTE)’nden Yard. Doç. Dr. Kemal Can Bizsel’in yürütücülüğündeki araştırma ekibi, 2014’te olduğu gibi bu yıl da desteklerini sürdürmeye devam ettiler. Fotoğraf: Zafer Kızılkaya Dünyadaki bütün araştırma ekipleriyle birlikte 22 Haziran 2015 günü tam 191 farklı noktadan eşzamanlı olarak belirlenen parametrelerle ilgili örnekleme ve ölçüm çalışmamızı yaptık. Bu sene bizim de bu organizasyona dâhil olmamız, geçen senelerden farklı olarak OSD organizasyonun “myOSD” adı altında bir sivil toplum hareketi ile genişletilmiş olmasına dayanıyor. Bu organizasyonun Türkiye ayağını Dokuz Eylül Üniversitesi üstlendi ve ülkenin tam 12 noktasından eş zamanlı olarak örnek alınmasını sağladı. Biz de Akdeniz Koruma Derneği olarak 6 farklı noktadan örnek aldık. Çok keyifli bir şekilde örnekleme faaliyeti gerçekleştirdik ve deniz üzerindeyken bu basit gibi görünen işlemin aslında ne kadar zor olduğunu birlikte keşfettik. Yapılan örnekleme ve ölçümler, deniz suyunun fiziksel ve kimyasal özellikleri ile bu koşullarda mevcut olan bakteriyel DNA’ların belirlenmesine yönelik bir çalışmayı öngörüyor. Deniz Örnekleme Günü’nün diğer Fotoğraf: Umut Uyan Fotoğraf: Enes Şensoy “Bu örnekleme neden yapılıyor acaba?” sorusunu sordurmuş ve bunun cevabını düşündürmüş olması da bu işin ayrı bir güzelliği (şahsen ben bu soruyu sordum). Dünyanın farklı farklı noktalarından katılım sağlamış olan insanların fotoğraflarını görmemiz için sosyal Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 11 medyanın kullanılması da bence organizasyon için ayrı bir katkı ve farkındalık sağlamış. Bu fotoğrafları aşagıda yazılmış olan linke tıklayıp görebilirsiniz. https://www.facebook.com/media/set/?set=a.7162154 15149112.1073741858.309203595850298&type=3 Bahar KALYONCU, Umut UYAN ve Gökhan YASAVUR’a; deniz korucularımız Sedat Bağcı ve İskender Demirel’e ve Gökova’nın Deniz Korucu Köpeği Fındık’a verdikleri destekten dolayı teşekkür ederiz. Fotoğraf: Umut Uyan Fotoğraf: Orhan Kuşçu Fotoğraf: Orhan Kuşçu Aldığımız örneklerin analizlerinin toplu bir şekilde yapılmasına olanak sağlamak için, belirlenen bir prosedür var. Bu prosedürü takiben tüm veriler veri tabanlarına işleniyor ve DNA analizlerinin tamamını ise Bremen’de bulunan “Max Planck Institute for Marine Microbiology”de gerçekleştiriliyor. Etkinlik çok güzel, böyle bir etkinliğin parçası olmak ve biraz olsun katkıda bulunabilmiş olmak ise daha da güzel bir duygu. Etkinlik ve yazı desteğinden dolayı Dokuz Eylül Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden Janset KANKUŞ’a ve etkinlik sırasında bana yardımcı olan Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 12 8 HAZIRAN – DÜNYA OKYANUS GÜNÜ dağıyla karsı karsıya kalıyoruz! Her seferinde çöpleri toplayıp, kayığımızla götürüp bir çöp kutusuna atıyoruz. Yazan: Melisa Vural Gökovalı Deniz Biyoloğu ve Deniz Yıldızı Aşığı Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bu gün, okyanuslarımızın güzelliklerini tanıtmak ve aynı zamanda korumak için harekete geçmek amacıyla ilan edilmiştir. Bu amaçla her sene Dünya’nın her yerinde farklı kutlamalar düzenleniyor. Bu senenin teması “Sağlıklı Okyanuslar, Sağlıklı Dünya” ve bunun üzerine, Birleşmiş Milletler plastik kirliliğini önlemek için fazladan çaba sarf etmekte. Okyanuslar, gezegenimizin kalbidir (aynen bizim kalbimiz gibi). Bizim kalbimiz nasıl vücudumuzun her yerine kan pompalıyorsa, okyanuslar da nerde yaşarsak yasayalım Dünya’nın her yerindeki insanları birleştiriyor. Plastik kirliliği, canlıları potansiyel olarak zehirleyebilir ve bu da insanlara sağlanan besin kaynaklarını olumsuz yönde etkileyebilir. Tekne turlarına çıktığınızda denizde yüzen torbaları mutlaka görmüşsünüzdür. Deniz kaplumbağaları ve diğer canlılar, bu torbaları denizanası sanarak yiyebiliyorlar. Bu durumda torbalar bu canlıların sindirim sistemlerinde tıkanıklıklar yaratarak yavaş ve acılı bir ölüme sebep oluyorlar. Yunus ve balinalar gibi deniz memelileri de plastik ürünlerine dolanabiliyorlar ki bu da ciddi yaralanmalara veya ölümlere sebep olabiliyor. Okyanuslar, iklimimizi düzenliyor. Her yıl milyonlarca insanı besliyor, oksijen üretiyor ve bize tıpta kullanılan ilaçlar olarak geri dönen milyonlarca hayvana ev sahipliği yapıyor. Toplumumuzun ve gelecek nesillerimizin sağlığını korumak için okyanuslarımızın bize gösterdiği değeri bizim de onlara göstermemiz gerekir. Günümüzde neredeyse herkes plastik kirliliğinin önemli bir sorun olduğunun farkında. Çoğu plaja gittiğinizde poşet parçası, cips paketleri, plastik su şişeleri görürsünüz. Babamla her sene ilkbahar-Yaz mevsimlerinde, Gökova Köyü yakınlarında deniz kayağıyla gezmeye çıkarız. Bu çok zevkli ve sakin bir aktivite; ancak hangi plaja öğle yemeği/kamp için çıksak, bir köşede mutlaka oldukça büyük bir çöp Belki de plastik kirliliğinin daha kötü niyetli bir tarafı da mikroplastik kirliliği; yani 5 mm’den küçük olan plastik parçalarının varlığı. Parçaların küçüklüğünden dolayı, tabi ki daha küçük bir canlı sınıfını etkiliyorlar ilk olarak fakat daha sonra, besin zincirinden yukarıya doğru işleyerek bizi de etkileyebiliyor. Öncelikle, mikroplastikler deniz tabanında biriktikleri için oksijen Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 13 akışını önlüyorlar. Bu alanda yaşayan ve beslenme organları süzgeç gibi çalışan canlıların sindirim sistemlerinde de mikroplastik birikimi görülebiliyor. Midye gibi insanlar tarafından tüketilen canlılar da bu sınıfa girdikleri için, mikroplastik kirliliği bizi de etkiliyor. Plastikler; kararlı, biyobirikime sebep olan zehirli kimyasalları absorbe ettiklerinden dolayı, deniz canlıları ve biz insanlara büyük bir tehdit oluşturuyorlar. aynen deniz kaplumbağalarında olduğu gibi mikroplastikler, planktonun sindirim sisteminde tıkanıklık yaratıyor ve dolayısıyla canlılar her zaman kendilerini tok hissediyorlar. Bu durum zamanla açlıktan ölmelerine sebep oluyor. Benim gibi bir deniz biyoloğu için bu içler acısı bir durum. Denizlerimizdeki bu büyük miktardaki plastik, sadece küçücük olan canlıları etkilemiyor; bu besin ağından yukarıya doğru işliyor ve dolaylı yoldan bizi de etkiliyor. Okyanuslarımız ve canlıları, plastik içinde boğuluyor. Birleşmiş Milletler ’in 8 Haziran Dünya Okyanus Günü, bu gibi problemleri insanların fark etmeleri için ilan edildi. Dünya’nın birçok yerinde bu gün işe yaradı da. İngiltere’deki Simply Scuba dalış şirketi, yerel plajlarında bir temizlik düzenlediler ve deniz temizliği için para toplamaya yönelik çeşitli aktiviteler düzenlediler (deniz temalı kekleri satmak gibi mesela!). Maldivler ’deki Coco Collection Tatil Köyü yakınlarındaki bir gölcüğe yeni bir mercan bahçesi ektiler. Bunun için doğal mercanlardan kırılmış parçaları kullanıp küçük bir mercan bahçesi yarattılar. Danimarka’da 50 denizci, dalgıç, kürekçi ve balıkçı Sager der Samler ile Aarhus limanlarını temizlemek için toplandılar. Her yaş grubundan etkinliğe katılan insanlar, deniz yüzeyinin altını ve üstünü temizlediler. Daha sonra da bu başarılı günü bir mangal ve müzik ile kutladılar. Bunun dışında, okyanus akıntılarının kapalı bir daire oluşturduğu bölgelerde (ki bunlar genelde okyanusların ortasında bulunuyor) inanılmaz derecede bir plastik akümülasyonu görüyoruz. Mesela Kuzey Pasifik Okyanusu’ndaki ‘Çöp Adası’nın büyüklüğü, Türkiye’nin %90’ını kaplayacak büyüklüğe ulaşmış durumda. İlaveten, 3,5 milyon tonluk çöp barındıran bu ada, 6 metre derinliğe ulaşıyor. Bunun önümüzdeki 5 sene gibi çok kısa bir süre içinde iki katına çıkacak olmasının ne kadar ciddi bir durum olduğunun farkındasınızdır umarım. Bu alanda bulunan her kilogram plankton için 6 kilogram plastik bulunuyor. Plastikler zaman geçtikçe, güneşten alınan UV ışınları ile daha da küçük parçalara ayrılıyorlar. İşte o zaman mikroplastiklerle karşı karşıya kalıyoruz. Plankton adını verdiğimiz, besin ağını en alt basamağını oluşturan okyanustaki küçücük canlılar bu mikroplastikleri besin maddeleri sanarak yiyorlar. Fakat Umarım siz de artık 8 Haziran Okyanus Günü’nün neden bu kadar önemli bir gün olduğunun farkındasınızdır. Okyanuslar, sadece deniz biyologları için önemli bir bölge değil; hepimizin hayatının bir parçası. Onların bize baktığı gibi bizim de onlara bakmamız en doğru adım olacaktır. Lütfen denizlerimize sahip çıkalım. Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 14 VAMPİR KALAMARLAR: NE VAMPİR NE DE KALAMAR Yazan: Ece Çetinörge Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Su Ürünleri Fakültesi Temel Bilimler Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi Yaşadığımız gezegen, bilmediğimiz kısa yaşam süremizde belki de hiç öğrenemeyeceğimiz, hiç karşılaşamayacağımız büyük bir canlı çeşitliliğine sahip. Bildiklerine, görebildiklerine daha fazlasını katmak, daha da ötesine gitmek için durmayan insanların paylaşımcılığı sayesinde, dünyayı bizim de daha iyi tanımamız mümkün olmaktadır. Kafadanbacaklılar (Cephalopoda) ve plankton üzerine uzmanlığı olan Alman deniz biyoloğu Prof. Dr. Carl Chun, 1898 yılının Ağustos başında derin denizlerdeki hayatın keşfi için Hamburg’dan denize açılan Valdivia keşif seferini başlatmış. Bu seferde Güney Afrika’nın batı kıyıları, Gine Körfezi, Antarktika Denizi ve Hint Okyanusu’nun büyük bir kısmını içeren 268 durağı ziyaret etmenin sonucu olarak birçok yeni tür keşfedilmiş ve bütün sonuçlar 24 ciltlik ‘Alman Derin Deniz Keşif Seferi ‘Valdivia’nın bilimsel sonuçları, 1898-1899’ (Scientific results of the German deep-sea expedition on the steamer ‘’Valdivia’’ 1898-1899) kitabı ile bilim dünyasına sunulmuştur. Valdivia araştırma gemisi Bu keşif seferinde Carl Chun ve çalışma arkadaşları ne kalamar ne de vampir olmamasına rağmen Vampir kalamar olarak sözü geçen, derin denizlerde yaşamasının getirdiği farklı özelliklere sahip bir türle karşılaşmışlar. Bu tür Kafadanbacaklılar filumundan, Vampyromorphida takımının bir üyesi. Dolayısıyla ne ahtapot (Sınıf: Octopoda) ne de kalamar (Sınıf: Decapoda). Kökeni 300 milyon yıl öncesine dayanan Vampir kalamarlar, Octopoda ve Decapoda takımlarının üyelerinden daha uzun bir süredir, denizlerde yaşamını sürdürmekteler. Vampyromorphida takımı Octopoda ve Decapoda takımlarının her ikisinden de özellikler taşımakta fakat Octopoda takımı üyeleri 8 kola, Decapoda takımı üyeleri 8 kol ve 2 tentaküle sahipken, Vampyromorphida, temelde sahip olduğu 8 kol ve 2 filament ile bu gruplardan ayrılmaktadır. Carl Chun, keşfettikleri bu canlının bilimsel adını 1903 yılında Vampyroteuthis infernalis (Cehennemden gelen Vampir kalamarlar) olarak belirlemiştir. Bu şekilde korkutucu bir ada sahip olmasının sebebi, Vampir kalamarların iri, ışığa bağlı olarak değişen mavi veya kırmızı renk gözlerinden, kollarının arasındaki pelerin benzeri ağ yapısından ve derilerinin koyu kırmızı veya siyah renge sahip olmasından ileri gelmektedir. Alman Derin Deniz Keşif Seferi “Valdivia” Resim: Carl Chun (1911’de resmedilmiş)- Vampyroteuthis infernalis Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 15 Fotoğraf: Steve Downer https://www.flickr.com/photos/63617196@N06/5790194313/sizes// Korkutucu, güçlü ve tehlikeli zannedilen vampir kalamarlar aslında küçük ve hafif vücut ağırlığına sahip canlılardır. Kafadanbacaklıların vücudu, gözleri ve kolları içeren bir baş bölgesi ile iç organların bulunduğu manto bölgesi olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Vampir kalamarlar, manto boyları en fazla 13 cm’ye, total boyları ise 30 cm’ye ulaşabilen nispeten küçük boyutları ile gözümüzün önünde canlananın aksine bir durum göstermektedir. Kollarının arasında oldukça derin bir ağ yapısı vardır ve her bir kol, vantuzlardan uzanan ve ‘Cirri’ adı verilen çift halinde çıkıntılar taşımaktadır. Yüzgeçler olgunlarda bir çift, juvenillerde iki çift olmak üzere manto da yer almaktadır. Dolayısıyla bu canlılarda büyüdükçe yüzgeçlerin boyutu, şekli ve pozisyonunda metamorfoz gerçekleşmektedir. Manto boyları 15-25 mm boyutlarındayken ikinci çift yüzgeçler, orijinal yüzgeçlerin önünde gelişmeye başlamaktadır ve gelişimini tamamladığında, orijinal yüzgeçler kaybolmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, hayvanın yüzme stili de değişmektedir. Juveniller hareket için manto boşluğuna alınan suyun sifon (dışarı açılan kassal tüp) aracılığıyla kuvvetli bir şekilde dışarı bırakılması sonucunda, hayvanın geriye doğru itilmesini sağlayan jet etkisini kullanırken, olgunlar hareket için bir çift yüzgeçlerini kullanmaktadır. Vampir kalamarların diğer bir ilgi çekici özelliği de bütün canlılar arasında, vücut oranına göre en büyük göze sahip olmasıdır. Vampir kalamarlar Pasifik, Atlantik ve Hint Okyanusu’nun ılıman ve tropik sularında, 500-3000 m. derinlikleri arasında yaşamaktadırlar. Yaşadıkları derin deniz ortamının koşullarında önemli rolleri olan, vücut yüzeyine dağılmış küçük, yüzgeçlerin bazalinde ve gözlerin arkasında mantoda yer alan bir çift büyük olmak üzere farklı tipte gelişmiş fotoforlara sahiptirler. Bunun yanı sıra bu canlıların kol uçlarında da ışıma organları (fotoforlar) bulunmaktadır. Fotoforlar ışık yaymadıkları zaman vampir kalamarlar yaşadıkları derin deniz ortamında neredeyse tamamen görünmez olmaktadırlar. Ayrıca bu canlılar da diğer Kafadanbacaklı üyelerinde karakteristik bir yapı olan, mürekkep kesesi yoktur. Bunun yerine, kol uçlarından ışıma özelliği gösteren partiküller içeren akıcı bir sıvı serbest bırakılmaktadır. Mürekkep gibi bu sıvı da canlının, predatörlerle tehlikeli bir karşılaşma anında zaman kazanarak kaçabilmesi için imkân sağlamaktadır. Fakat Vampir kalamarların, derin denizlerin ekstrem koşulları sebebiyle fazla predatörü (avcı) yoktur. Bu oksijenin minimum olduğu zonda, nadir bir avantajdır. Tehlikeli veya rahatsız edici durumlarda kendilerini savunmak için kollar ve ağın, manto ile başı sarmasıyla, ters-yüz olurlar ve derilerinin koyu siyah rengi ile kollarındaki cirrileri açığa çıkarırlar. Buna ‘Ananas postürü’ denmektedir. Fotoğraf: MBARI -‘Balkabağı veya Ananas Postürü’ http://bogleech.com/cephalopods.html Vampir kalamarların yaşadıkları derinlik aralığı, oksijenin minimum olduğu zondur. Denizin bu tabakasına ulaşan güneş ışınları çok azdır veya hiç o ulaşmamaktadır. Sıcaklık 2-6 C arasında değişmektedir. Dolayısıyla bu canlıların metabolizma hızı oldukça düşüktür ve bu koşullara adaptasyonu sağlamak için çeşitli özellikler geliştirmişlerdir. Cephalopodların kanında, insan kanında O2’i taşıyan hemoglobin yerine hemosiyanin bulunmaktadır. Bu molekül demir yerine bakır taşımaktadır ve oksijenlenmiş hemosiyanin mavi olduğundan, bu canlıların kanı mavi renklidir. Vampir kalamarlarda solungaçların daha geniş bir yüzey alanını kapsaması, hem sudan O2 elde edilmesi hem de Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 16 hemosiyanin tarafından bağlanıp, tüm dokulara taşınması işlemlerinin daha etkili gerçekleşmesini sağlamıştır. Önemli diğer adaptasyonlardan biri de bu canlıların vücudunda dokuların su içeriğinin fazla olması ve kas kitlelerinin indirgenmiş olmasıdır. Buna rağmen gelişmiş statositleri (denge organı) ve amonyum içeriği zengin dokuları ile çevikliklerini ve sudaki yüzerliklerini (batmazlık) korumaktadırlar. Fotoğraf: MBARI -Uzaktan kontrol edilebilen su altı cihazı (ROV). http://www.slashgear.com/vampire-squid-feeds-upon-waste-blastseggs-21380118/ Fotoğraf: MBARI http://www.mbari.org/data/images/animals/Vampyroteuthis_infern alis.html Vampir kalamarlar hakkındaki bilmediklerimiz ve merak konusu olan sorular, teknolojinin gelişmesiyle beraber uzaktan kontrol edilebilen cihazlar (ROV) ile gözlem ve laboratuvar ortamında canlılıklarının korunarak incelemelerin artışı sonucunda çözümlenmeye başlamıştır. Monterey Körfezi Akvaryumu Araştırma Enstitüsü (MBARI) araştırıcılarından Henk-Jan T. Hoving ve Bruce 2 H. Robison (2012) tarafından yapılan hem doğal hem yapay ortamdaki gözlemler sonucu vampir kalamarların, canlı av üzerinden beslenen akrabaları ahtapotlar ve kalamarların aksine, iki retraktil (ileri ve geri çekilebilir) filamentleri vasıtasıyla, denizin yüzeyinden diplerine doğru inen organik materyal parçacıklarını (Deniz karı) yakalayarak, beslendikleri ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla yaşadıkları ortamın bir getirisi olarak, elde ettikleri beslenme kalorisi de düşüktür. Fotoğraf: MBARI- İnce uzun yapı filament gösterilmektedir. http://www.mbari.org/news/news_releases/2012/vampfood/vampf ood-release.html Fotoğraf: MBARI- Arka planda noktacıklar halinde ,vampir kalamarların besinleri zooplankton ve organik materyal parçacıkları http://oceanservice.noaa.gov/facts/marinesnow.html Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 17 üreme döngüsü 20’den fazla kez tekrarlanmaktadır. Dolayısıyla yumurtalar, tek bir defada çok sayıda olmak yerine birçok seferde daha az sayıda olacak şekilde bırakılmaktadır. Fotoğraf: MBARI- Kolların vantuzlarından uzanan çiftler halinde ‘Cirriler’. http://www.mbari.org/news/news_releases/2012/vampfood/vampf ood-release.html Farklılığın sebebiyle ilgili, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nden Cephalopoda uzmanı ve Teutolog olan Doç. Dr. M. Bahadır Önsoy, New Scientist dergisinde ‘Bu üreme stratejisi, derin deniz ortamında oldukça zayıf koşullar altında yaşayan Vampir kalamarların, enerjilerini koruması açısından avantaj sağlamaktadır.’ yorumunu yapmıştır. Böylece daha az sayıda fakat daha kaliteli yumurtalar üreterek yaşam oranını artıran ve enerjisini koruyan, Vampir kalamarlar 300 milyon yıl öncesinden beri evrimsel süreç içerisinde gelişen özellikleri ile çevrelerine uyum konusunda çok ilerlemiş ve günümüze kadar türünün devamlılığını sağlamıştır. Fotoğraf: Prof.Kevin Raskoff -Vücut yüzeyinde yer alan küçük fotoforlar https://www.pinterest.com/pin/21568026963119030/ Araştırıcılar bu yıl, vampir kalamarların diğer Cephalopoda türlerinden farklı bir üreme stratejisine sahip olduğu konusunda bir araştırma daha yayınlamışlardır (Hoving, Laptikhovsky & Robison, 3 2015) . Yaşayan bütün Cephalopod türlerinin (Nautilus hariç) üreme stratejisinin, canlının yalnızca bir üreme döngüsü geçirmesi anlamına gelen ‘’Semelparite’’ olduğu düşünülmekte. Bu stratejide, yumurtalar tek bir defada veya birbirine yakın aralıklarla birkaç seferde bırakıldıktan sonra bireyler ölmektedir. Bu araştırmada ise, Vampir kalamarların, "İteroparite’’ adındaki çoklu üreme döngüleri, stratejisi ile kuşaklarının devamlılığını sürdürdüğü hakkında, kanıtlar elde edilmiştir. Bu strateji de dişi vampir kalamarın gonadları (üreme hücresi oluşturan organlar, yumurtalık), yumurtalar bırakıldıktan sonra, yeni bir yumurta grubunun gelişimi başlayana kadar dinlenme fazında beklemektedir ve bu Kol uçlarından serbest bırakılan, ışıma özellikli partiküllerin bir görünümü (Robison et al., 2003)1 . Meraklılarına kaynaklar: 1. Robison, B.H., Reısenbichler, K.R., Hunt, J.C., Haddock S.H.D. (2003). Light production by the Arm tips of the Deep-Sea Cephalopod Vampyroteuthis infernalis,Biol.Bull.205:102-109 2. Hoving, H.J.T., Robison,B.H. (2012).Vampire squid:detritivores in the oxygen minimum zone.Proc.R.Soc.B-Biol.Sci.279,4559-4567 3. Hoving, H.J.T., Laptikhovsky, V.V., Robison, B.H. Vampire squid Reproductive Strategy is unique among Coleoid Cephalopods.Current Biology. Vol 25, R322-R323 4. New Scientist Dergisinde Doç. Dr. M. Bahadır Önsoy’un yorumu, 2015: http://www.newscientist.com/article/dn27387-vampire-feedson-decaying-matter-and-spawns-eggs-inbatches.html#.VYQaI_ntmko Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 18 GELECEĞİMİZ İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM, SAĞLIKLI TOPRAKLAR Yazan: Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) 1995 yılından bu yana 17 Haziran günü, Birleşmiş Milletler tarafından "Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü" olarak kutlanıyor. İklim değişikliğiyle birlikte artan kuraklık ve çölleşme konusu giderek daha ağır bir soruna dönüşüyor. Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü, toprakların korunması ve sürdürülebilir yönetiminin önemine dikkat çekiyor. Her yıl 11 Haziran'ı takip eden Pazar günü Türkiye'de Toprak Bayramı olarak kutlanıyor. Birleşmiş Milletler ise toprağın yaşamsal önemini dünya çapında gündeme getirmek için 2015'i Dünya Toprak Yılı ilan etti. Çölleşmeyle mücadele için acil önlemler alınması gerekiyor Çölleşme, arazi bozunumu ve kuraklığın etkileri gıda fiyatlarındaki artışa bağlı olarak yalnızca kırsal kesimde yaşayanları değil, şehirlileri de tehdit ediyor. Kırsalda yaşayan insanların sayısını geride bırakan şehirliler gıda üretimine katkısı olmayan, net tüketici olarak öne çıkıyor. Şehirlilerin yaşamı kırsalın üretimine doğrudan bağlantılı olarak devam ediyor. Dünya nüfusunun 1/3'ü çölleşme riskinin en yüksek olduğu kurak ve yarı kurak bölgelerde yaşıyor. Kurak ve yarı kurak alanlar tarımsal üretim yapılan bitkilerin yüzde 30’unu ve bunların gen kaynağı konumundaki yabani akrabaları ile atalarını barındırıyor. Kurak alanlarda görülen çölleşmenin yanında aşırı gübre kullanımı da arazi bozunumunun nedenlerinin başında geliyor. Dünya'da arazi bozunumu ve çölleşmenin ekonomiye verdiği yıllık zarar 42 milyar ABD doları seviyesine ulaştı. Yıllık tarım arazisi kaybı ise 12 milyon hektara yükseldi. Arazi bozunumu ve çölleşme insan kaynaklı olarak gerçekleşiyor. Arazi bozunumu ve çölleşmenin ana nedenleri erozyon, toprak sıkışması, aşırı gübre ve kimyasal kullanımı nedeniyle toprak ekosisteminin bozulması, tarım alanları elde etmek için doğal orman ve mera alanlarının tahribi, madencilik ve kentleşmeden oluşuyor. Dünya nüfusu artıyor ve nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilecek tek temel varlık toprak. Fotoğraf: Baran Yoğurtçuoğlu Kişi başına düşen tarım arazisi hızla azalıyor Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen tarım arazisi, 1960'ta 7 dekar iken 2008'de 4,6 dekara düştü. 2050'de ise 4 dekara kadar gerileyeceği tahmin ediliyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise 1960'ta 3,35 dekar iken 2008'de 1,86 dekar oldu, 2050'de ise 1,39 dekara düşemesi bekleniyor. Eğer bu hızla kentleşme yaşanmaya devam ederse 2050 yılında 170 milyon hektar toprak daha şehirlerle örtülecek. Sadece Avrupa’da her bir saatte 11 ha alan kentlerle örtülüyor. Başka bir ifadeyle her yıl Berlin şehri büyüklüğünde bir alan kentleşiyor. Erozyonla toprağın en verimli üst tabakası kayboluyor, topraklar verimliliğini kaybediyor. Yaşamın temel kaynağı olan toprağın her 1 cm.’sinin oluşması için ortalama 400 yıl gerekiyor. Ancak dünyada 1 cm. toprak 10 yıl gibi kısa bir zaman diliminde erozyonla kaybediliyor. Toprağı ormanlar ve bitkiler koruyor. Sadece 2011 yılında 24 milyar ton verimli toprağın kaybolduğu biliniyor. Bu miktar, dünya çapında kişi başı 3 tonluk bir kayba denk geliyor. Erozyon her yıl kişi başı yaklaşık 70 ABD doları, dünya çapında ise 490 milyar ABD dolarına mal oluyor. Eğer tarım ürünlerine olan talep bugünkü oranda olduğu gibi artarsa 2050 yılında gıda ihtiyacını karşılamak için 320 ila 850 milyon hektar arasında tarım alanına daha Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 19 ihtiyaç duyulacağı tahmin ediliyor. Bu ise en iyi olasılıkta en az Hindistan, en kötü olasılıkta Brezilya kadar ilave alana denk geliyor. Yanlış uygulamalar toprağın verimini azaltıyor Bir kaşık sağlıklı toprakta dünya nüfusundan daha fazla canlı bulunuyor. 1 hektar toprak 15 ton organizmayı 2 içinde barındırıyor. 1 m toprakta 1,5 kg. canlı bulunuyor. Yapılan yanlış tarımsal uygulamalarla toprağın bu zengin doğal yapısı bozulurken içindeki humus ve organik madde miktarı azalıyor. Ağır makinelerle toprak sıkışırken, aşırı gübre ve kimyasal zehirlerin kullanımı ile toprak ekosistemi bozuluyor, verimliliği düşüyor. Verimlilik düştükçe toprağa daha fazla gübre vererek verimlilik artırılmaya çalışılıyor. 1960'ta 50 milyon tonun altında olan gübre kullanımı 2010'da 200 milyon tona ulaştı. Diğer bir ifadeyle 1960'lı yıllarda hektar başına 40 ila 50 kg. arasında gübre kullanılırken, 2010'da 150 kg. kullanıldı. Kullanılan gübrenin yüzde 70'ini azot gübreleri oluşturuyor, azot toprağı asitleştirerek toprak organizmalarının ve humusun işlevinin bozulmasına neden oluyor. Ayrıca kullanılabilir suyun kalitesini bozuyor ve sulak alanların ekosistemini etkiliyor. Bugün dünya topraklarının yüzde 20-25'i yanlış ve yoğun kullanımlardan etkileniyor ve her yıl Avusturya büyüklüğünde (8.4 milyar hektar) toprak vasfında bozulmalar görülüyor. Tüm bu olumsuzluklara tarım değil, yanlış tarım uygulamaları neden oluyor. Örneğin; 7 bin yıldır tarım yapılmasına rağmen Yeni Gine’nin yüksek kesimlerinde, Irak’ta Fırat nehri etrafında topraklar hala verimliliğini sürdürüyor. durum her yıl 0,8 mm., her 12 yılda ise 1 cm. üst toprağın kaybedilmesi anlamına geliyor. Gıda güvenliği açısından önemli olan meralar hızla kaybediliyor. 1920’lerin başında Türkiye'de arazilerin yüzde 56’sını oluşturan meraların oranı bugün yüzde 19’a geriledi. Mevcut meraların yüzde 70’inde bitki örtüsü zayıf ve verimsizdir. TEMA Vakfı olarak, 2015 Uluslararası Toprak Yılı, Toprak Bayramı ve Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü sebebiyle, sağlıklı yaşamın, sağlıklı topraklarda mümkün olabileceğini vurguluyoruz. Verimli topraklar yapılaşmadan korunmalı, konut, sanayi ve turizm amaçlı yatırımlar için kullanılmamalıdır. Organik tarım gibi toprak ekosistemine uygun uygulamalar teşvik edilmeli, toprağın yapısını bozacak, verimini azaltacak ve çevre kirliliğine neden olacak uygulamaların önüne geçilmelidir. Karar vericileri, gıda güvenliğinin sağlanması ve gelecek nesillere üretken toprakları bırakabilmek için politika geliştirmeye ve somut adımlar atmaya davet ediyoruz. Türkiye Çöl Olmasın! Türkiye'de her yıl 743 milyon ton toprak erozyonla taşınıyor Türkiye’nin tarım arazisi 2001 yılında 26,4 milyon hektar iken, 2014 yılında 24 milyon hektara geriledi. 13 yılda 2,4 milyon hektar (tarım arazilerinin yüzde 9’u) tarım arazisi kaybedildi. Diğer yandan erozyon hala ülkemizin toprak bozulmasına neden olan etmenlerinin başında geliyor. Türkiye'deki arazilerin 5,6 milyon hektarında hafif, 15,6 milyon hektarında orta, 28,3 milyon hektarında şiddetli ve 17,4 milyon hektarında çok şiddetli erozyon görülüyor. Tarım arazilerinin yüzde 59’unda, orman alanlarının yüzde 54’ünde, meraların ise yüzde 64’ünde erozyon söz konusudur. Türkiye'de her yıl 743 milyon ton toprak erozyonla taşınıyor. Bu Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12 20