8 saatte 7 milyon kez
Transkript
8 saatte 7 milyon kez
8 SAATTE 7 MİLYON KEZ... Genelkurmay, Atatürk için internet sitesi açtı. Sitede Atatürk ile ilgili çok özel bilgiler, fotoğraflar ve anekdotlar yer alıyor. Sitede Atatürk'ün kendi ağzından hayat hikayesi de var. Gazi Mustafa Kemal'in kendi ağzından hayat hikayesi www.hurriyet.com.tr'de yayınlandı. Tıklanma oranı 11 Milyonu aştı. Mustafa Kemal Atatürk, 10 Ocak 1922’de Vakit Gazetesi’nde yayınlanan, Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin'e (Yalman) verdiği mülakatında kendi hayatını şöyle anlatmıştı: Bakýrköy’de Numara Sürekli, Etkili, Ýlkeli. 21 a Ya þ ý n d SAYI: 224 1 ATAKÖY MART 2013 (Sayfa 15‘de) Şenlikköy’deki Tarihi Av Köşkü RESTORASYONU BAŞLADI FİYAT: 2 http://www.atakoygazete.com.tr Büyükşehir Belediye Meclisi reddetmişti, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı özel imar çıkartmıştı... CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan SALICI “KADİR TOPBAŞ’A SORUYORUM, İSTANBUL’U KİM YÖNETİYOR?” Bakırköy’deki tarihi binaların ilgisizlikten bir bir yok olduğu şu günlerde, gazetemizin de ısrarla üzerinde durduğu Şenlikköy’deki Av Köşkü restore çalışmaları başladı. İncirli Caddesi’ndeki Resneliler Köşkü ise her geçen gün yok oluyor. Bu yok oluşu yetkililer sadece seyrediyor. Florya Karakol Binası ve Atatürk Parkı’nın karşısında bulunan ve tarihi önemi olan Av Köşkü, Beyazlar İnşaat tarafından Ali Ağaoğlu’nun restore ediliyor. Beyazlar İnşaat Sahibi Alim Beyaz, restore Veliefendi Hipodromu çalışmalarına başladıklarını ve tarihi köşkün restorasyon karşısında aldığı arazi işlemlerini haziran ayına kadar bitireceklerini söyledi. için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından özel imar planı değişikliği yapılması CHP Bakırköy İlçe Örgütü tarafından protesto edildi. (Yazısı 13. sayfada) (Yazısı 19. sayfada) CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç “SEÇİMLERDE FERMUAR SİSTEMİ UYGULANACAK” CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç CHP 3. Bölge örgütünün katıldığı kahvaltıda konuştu. “Bütün ilçelerde, her kazanacağımız bir Belediye Meclis Üyeliği AKP’nin o faşist duvarından bir tuğla sökmektir. Ne kadar tuğla sökersek o duvar yıkılacaktır. AKP’yi İstanbul’da yıkmak zorundayız. Onun için küsme yok, darılma yok, gücenme yok. Küsen kendine küser. Herkes el ele verecek” dedi. Koç Yerel Seçimler’de Meclis Üyeliği için “Fermuar Sistemi’nin” uygulanacağını açıkladı. Koç “Sayın Genel Başkanımızın da, MYK’nın da önerdiği yol, yöntem bu.” dedi. (Yazısı 20. sayfada) ÇEKİCİ REZALETİNE KİM DUR DİYECEK? İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı genelgeye göre, park halindeki araç trafiği engellemiyorsa çekilemeyecek, sadece trafiğin aktığı herhangi bir caddede park edilmiş olması çekilmesi için yeterli değildir. Genelgeye rağmen araçlar hiçbir “Park edilmez“ tabelası olmamasına rağmen hoyratça, düşman malıymış gibi çekiliyor. Son günlerde Ataköy’de özellikle Atrium çevresinde tüm araçlar Belediye’nin yol kenarına yaptığı park yerlerinden çekiliyor. Araç sahipleri ile çekiciler arasında sert tartışmalar oluyor. Bazı çekicilerdeki polisler sivil kıyafetle görev yapıyor. Yetkililere soruyoruz. Çekicilerdeki görevli polisler sivil kıyafetle görev yapabilir mi? Yapamazsa bu polis nasıl görev yapıyor? İşte o polis (Yazısı 21. sayfada) 3 MHP MYK ÜYELERİ YEREL BASINLA BULUŞTU MHP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyeleri Erdem Karakoç, Musa Küçük ve Erol Gül, İstanbul 3. Bölge’de görev yapan yerel basın temsilcileriyle bir araya geldi. Çok sayıda basın mensubunun katıldığı yemekli toplantı Küçükçekmece’de bir restoranda gerçekleştirildi. Yemekte konuşan MHP MYK Üyesi Erdem Karakoç, İmralı görüşmeleri ve önümüzdeki yıl yapılacak olan yerel seçimler hakkında açıklamalarda bulundu. Yerel seçim çalışmalarına için yerel basınla sürekli iletişim halinde olduklarını da ifade eden Karakoç, toplantıların bundan sonra da artarak devam edeceğini söyledi. Karakoç’un ardından söz alan Erol Gül ise, Türkiye’nin dış politikası ve ekonomik durumu hakkında açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin dış politikada yeterince güçlü olamadığını kaydeden Gül, AKP’nin tüm komşularıyla sorunlu bir Türkiye yarattığını belirtti. Türkiye’nin güçlü bir ekonomiye sahip olmadığını ifade eden Gül, işsizlik oranının hız kesmeden devam ettiklerini ifade eden Karakoç, her 4 kişiden 1’nin oyunu almaya çalışacaklarını söyledi. Yerel basının önemini bildiklerini ve bunun yüzde 10’lara dayandığını, vatandaşların borçlu yaşatılmaya zorlandığını söyledi. Toplantının sonunda söz alan Musa Küçük de, önümüzdeki yıl yapılacak olan seçimler için partinin tüm kademeleriyle çalıştığını belirterek, yerel seçim sürecinde yerel basının desteklerinin kendileri için çok önemli olduğunu belirtti. Konuşmaların ardından MHP MYK Üyeleri basın mensuplarından gelen soruları yanıtladı. Toplantının sonunda ise MHP MYK Üyeleri basın mensuplarıyla bir hatıra fotoğrafı çektirdi. Hak ve Eşitlik Partisi Bakırköy İlçe Başkanlığı’ndan YEREL BASINA KAHVALTI Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Bakırköy İlçe Başkanlığı düzenlediği kahvaltı ile yerel basın mensuplarıyla bir araya geldi. Kahvaltıda basın mesuplarının sorularını yanıtlayan HEPAR Bakırköy İlçe Başkanı Hasan Tümsan, Mart 2014’te yapılacak yerel seçimler için çalışmalara başladıklarını ve Bakırköy’de bir sürpriz gerçekleştirerek iktidar olmayı hedeflediklerini söyledi. Bakırköy’de var olan sorunların artarak devam ettiğini kaydeden Tümsan, gerek Bakırköylüler’in gerekse Bakırköy’deki esnafın mevcut belediyeden memnun olmadıklarını fakat bu memnuniyetsizliği açıkça söyleyemeyen büyük bir sessiz çoğunluğun olduğunu ifade ederek, “Bakırköy’deki sessiz çoğunluğun sesi olacağız” dedi. Mart 2014’te yapılacak yerel seçimlerde Bakırköylülerin güvendiği dürüst bir başkan adayı belirleyeceklerini ve çeşitli isimler üzerinde çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Tümsan, “Yerel seçim çalışmalarına hızlı bir şekilde devam ediyoruz. Bugün seçim bölgemizdeki basın mensuplarımızla bir araya gelerek, onların görüşlerini, eleştirilerini dinlemek ve eksikliklerimizi gidermek amacıyla bir kahvaltılı sohbet toplantısı düzenledik. Bakırköy’de maalesef Bakırköylülerin lehine pek fazla bir şey yapıldığını söyleyemeyiz. HEPAR olarak Bakırköy’de yönetime talibiz. Bunun için de çok ciddi şekilde çalışıyoruz. Şu an saha çalışmalarımız devam ediyor. Bakırköy’de, Bakırköylülerin güvendiği, dürüstlüğüne inandığı Bakırköylü bir başkan adayı ile seçimlere gireceğiz. İsim henüz belli değil. Fakat kesinlikle Bakırköylü bir başkan adayı ile yola çıkacağız” diye konuştu. Türkiye ve Bakırköy gündemine dair bir çok konunun konuşulduğu kahvaltılı sohbet toplantısının ardından Hak ve Eşitlik Partisi yönetim kurulu üyeleri, yerel basın mensupları ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirdiler. (Yavuz ARPACIK) AYIN YAZISI YAŞAMI ZORLAŞTIRANLAR KİM? İpin ucu tamamen kaçmış durumda. Merkezi ve yerel yöneticiler el ele vermişler yaşamı çekilmez hale getirebilecek akla gelen her konuda birleşiyorlar. “Benden yana olmayana hayat hakkı yok” düşüncesi Türkiyemiz’de bugüne kadar hiçbir zaman bu kadar tavan yapmamıştı. Yasa Özcan Atamer ve yönetmelikler güçlüler tarafından her an için bir kenara itilebiliyor. Son örnek Osmaniye Mahallesi’nde Ali Ağaoğlu için çıkartılan özel imar değişikliği. Birileri çıkıp, İstanbul’un silüeti bozuldu, trafik içinden çıkılmaz hale geldi, İstanbul her geçen gün yaşanmayacak şehir haline geliyor... söylemlerinde bulunuyorlar. Bunları hangi yüzle söyleyebiliyorlar. Ayrımcılık her konuda yapılıyor. Yaşananlar karşısında aksini savunmak mümkün mü? Bir kere daha tekrarlayalım. Cebinde parası ve arkasında güçlü siyasiler olan bu ülkede her şeyi, insanların gözünün içine baka baka yapıyor... Çekici rezaletini aylardır gündeme getiriyoruz, bırakın düzelmeyi inadına uygulamalar neredeyse toplu tepkilere dönüşecek. Çekicileri denetleyen yok. Görevlisinden şoförüne kadar tam bir aymazlık içindeler. Amaçları tıkanan trafiği rahatlatabilmek için yanlış park eden araçları çekmek değil, tek amaçları İstanbul Trafik Vakfı’nın kasasına ve anlaşmalı otoparklara daha çok para kazandırmak. Bu konu ile ilgili haberimizi dikkatle okuyun. Bakalım sorumlular, resmi kıyafetle görev yapması gerekirken sivil kıyafetle görev yapan memur hakkında ne yapacaklar... Bakırköy’de de işlerin iyi gitmediğini her mahalleden aldığımız telefonlardan anlayabiliyoruz. Bakırköy’ün nerede ise tüm kaldırımları işgal altında. Bakırköylüler adeta feryat ediyor. ‘’Yürüyemiyoruz. Zabıta nerede. Zabıta, bırakın işgalleri kaldırmayı bazı işyerlerini sanki koruma altına almışlar. Yaptığımız şikayetleri dikkate bile alan yok’’ diyorlar... Yeşilköy’den gelen şikayetler ise dudak uçuklatan cinsten. Bazı büfe ve işyerlerinin işgal ettikleri kaldırımları boşaltması gerekirken belediye, beylerin rahatı bozulmasın diye bizlerden topladıkları vergilerle ikinci bir kaldırım yapıyor. İstasyon Caddesi’nde Yapıkredi Bankası’nın eski bulunduğu yerde yapılan tadilat günlerce tartışıldı. Ne oldu? Her şey birilerinin desteği ile görmezden gelindi, bitirildi. Ve kafenin bugün yarın açılışı yapılacak. Eminiz bu açılışa bizi yönetenlerin çoğu katılacak... Olumsuzlukların yanında tabii ki olumlu şeyler de oluyor. Yıllardır gündeme getiriyoruz. Bakırköy’de tarih yok ediliyor diye. Özellikle tarihi binalar kaderiyle başbaşa bırakılmış, yok olup gitmeleri bekleniyor. Bakırköy’de özellikle üzerinde durduğumuz değeri çok yüksek iki tarihi bina var. Birincisi Şenlikköy’deki Av Köşü. Bu binayı Beyazlar İnşaat almış. Halim Beyaz gazetemize de açıklamalarda bulundu. Restorasyon çalışmaları devam ediyor. Kısa sürede bitirilecek. Böylece bir tarih yok olmaktan kurtarılmış olacak. İkinci bina ise İncirli Caddesi’ndeki Resneliler Köşkü. Her geçen gün çürüyor. Bakırköy Belediye Meclisi bu köşkün restorasyonu için karar almış, bir de bütçe ayırmıştı. Ancak mal sahiplerinin direnmesi, sonucu şu ana kadar netice alınamadı. Devlet bunun için vardır. Yasaları uygulatacak olan onlardır. Bir an önce harekete geçilmeli, yasalar uygulatılmalı bu tarih yok olmaktan kurtarılmalıdır. Size bir son dakika haberi de duyuralım. Bakırköy Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü İlyas Çınar görevden alındı. Yerine Fatih Turan atandı. Zorunlu (!) başka değişiklikler de oldu. Bu değişiklikler neden mi yapıldı? Gelecek yazımızda... e-mail: ozcanatamer@atakoygazete.com.tr 5 Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen: “KADINLAR ŞİDDETE KARŞI DAYANIŞARAK DUR DİYEBİLİRLER” Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen, son yıllarda artan kadına yönelik her türlü şiddet konusunun çözümünde kadınların dayanışmasının çok önemli olduğunu söyledi. Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Meltem Ünal Erzen ile kadına karşı uygulanan şiddet, bu konunun çözümünde atılması gereken adımlar, kadınların siyasette ve diğer alanlarda erkekler kadar etkin olamaması, medyanın kadına şiddet konusundaki yaklaşımı, Kadın Meclisleri’nin ilçelerdeki kadınlar için önemi ve faaliyetlerine kadar bir çok konuda konuştuk. Sayın Erzen öncelikle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün anlamı ve önemi hakkında bilgi verir misiniz? 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü ya da Dünya Kadınlar günü; öncelikle kadınların eşitlik mücadelesini simgelemesi noktasında önemlidir. 8 Mart 1857 yılında ABD’de bir grup emekçi kadının daha iyi çalışma koşulları talebi sonrası gördükleri şiddet ve yüzün üzerindeki kadının can vermesi kadınların yıllardır süren eşitlik mücadelesinde ne tür bedeller ödediklerinin bir örneğidir. 8 Mart’ın belirleyicisi bu olaydır. Sonrası 8 Mart gününün Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda görüşülmüş ve 1977’de kabul edilmesiyle dünyada yaygın olarak kutlanmaya başlanmıştır. Biz de her yıl 8 Mart’ta dünya kadınlarının eşitliği, özgürlüğü, insan olmaktan kaynaklı haklarının teslimi noktasında günün anlam ve önemine dikkat çekiyoruz. arenası itibariyle fazlasıyla erkek egemen. Geçtiğimiz 2012 yılı, medyaya yansıyan şiddet haberlerine bakın tam anlamıyla dehşet verici. Kadına yönelik şiddet haberinin olmadığı gün yok. 2012 yılında kadına yönelik şiddet olaylarında; 165 kadın öldürülmüş, 150 kadın tecavüze uğramış, 210 kadın ağır şekilde yaralanmış. Maalesef 2013 de farklı olmayacak gibi. Bunların failleri bazen bir baba, bazen eş, bazen herhangi bir akraba… Kadınların bu kadar fazla şiddete maruz kalmasının bir bahanesi olamaz. Bir ankette kadınların evlendirilmesi ile ilgili sorular sorulmuş ve anket sonuçlarına göre kadınların aile baskısı ile yani zorla evlenme oranı köylerde yüzde 12, İstanbul'da ise yüzde 8. Bu rakamlar sizce nasıl yorumlanır. İstanbul'da bu kadar yüksek olması şaşırtıcı değil mi? Erkek egemen düşünceden az önce bahsettim, bu düşünce kadını erkeğe ve onun özel yaşantısına ait görüyor. Ataerkil bir ailede kadının evleneceği kişiyi seçmeye dahi hakkı yok, anket de bunu söylüyor. Bahsettiğiniz araştırmayı incelemedim, bilmiyorum. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta; kadınlara hayatlarını geçirecek insanı dahi seçme fırsatı vermeyen böyle geri bir düşüncenin 21. Yüzyıl’da hala varlığını koruyor olması ve toplumda yaygınlık göstermesi olmalıdır. Hayata bu ataerkil pencereden bakan birini Avrupa’nın, “2012 YILINDA 165 KADIN ÖLDÜRÜLMÜŞ, 150 KADIN TECAVÜZE UĞRAMIŞ. MAALESEF 2013 YILI DA FARKLI GEÇMEYECEK GİBİ DURUYOR” Son yıllarda çeşitli yasalar çıkarılmasına, eğitici çalışmalar yapılmasına karşın şiddet olayları artarak devam ediyor. Bu durumun en önemli sebebi sizce nedir? Çünkü erkekler eşit olmak istemiyor. Kadınların okumasını, ekonomik özgürlüğe sahip olmasını, siyasette, ticarette veya toplumun herhangi bir alanında başarılı olmasını kabul edemiyorlar. Kadının bir erkekle eşit olması sözü dahi bir erkeği sinirlendirmeye yetiyor çoğu zaman. Bunun kökeninde ise, ataerkil düşünce tarzı yatıyor. Yani kadını kendi özel alanının bir unsuru olarak gören, kadının kamusal alanda var olmasını kabul edemeyen erkek egemen düşünce. Maalesef toplumumuz gerek aile yapıları, gerek eğitimi, gerek medyası ve gerekse de siyaset Amerika’nın en gelişmiş şehrine de götürseniz sonuç değişmez. Bu şiddet olaylarını işleyen erkekler de ilk eğitimlerini bir kadından alıyorlar. Şiddet konusunda sadece erkeklerin eğitimi değil kadınlarımızın da eğitimi çok önemli, kadın “ben eşimin ailesinden dert çektim, gelinim de bizim elimizden çeksin” dememeli. Kadınlar bu şiddete karşı ancak dayanışarak dur diyebilirler. “BAKIRKÖYLÜ KADINLAR İÇİN PROJELER ÜRETİYORUZ” Kadınların önünde birçok engel var. Sizde Bakırköy’de kadınlara yönelik çok ciddi çalışmalar yapıyorsunuz. Kadın Meclisi başkanlığını yapıyorsunuz. Kadın Meclisleri’nin ilçelerdeki kadınlar için önemi ve işlevi nedir? Kadın Meclisleri, Birleşmiş Milletlerin YG21 yani Yerel Gündem 21 Programı çerçevesinde ilçelerde kent konseylerinin altında faaliyet gösteren platformlar. YG21 Programı, 21. Yüzyılın gündeminin vatandaşlar tarafından belirlenmesi amacı ile başlatılan, yerelin gücünü ve söz hakkını arttırmaya yönelik bir program. Kent Konseyleri ve konseye bağlı meclisler, İçişleri Bakanlığı tarafından 8 Ekim 2006’da Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kent Konseyi Yönetmeliği” ile faaliyetlerini sürdürüyor. Kent Konseyleri’nin altında; Kadın, Gençlik, Çocuk ve Engelli Meclisleri kuruluyor ve bu meclisler üzerinden kentte yaşayan vatandaşlar, kentte yaşanılan, gözlemledikleri sorunları dile getiriyor, çözüm odaklı projeler üretiyorlar. Aslında kentliler kendi kendini yönetebiliyorlar. Kent Konseyi, Kadın, Gençlik, Çocuk ve Engelli Meclisleri başkanları ve yürütme kurulu üyeleri kent konseyleri ortak tüzüğü çerçevesinde demokratik seçimle iş başına geliyorlar. İşte bahsettiğimiz her türlü kadın sorununun çözümü için kadın meclisleri çok önemli. Bu meclislerde kadınlar birlik içinde projeler üretiyor, güçleniyorlar. Sizin de söylediğinizi gibi biz de Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi olarak kadının istihdamı, eğitimi, sağlığı, kadının siyasetteki yeri, kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele gibi pek çok başlık altında çok çeşitli projeler üretiyor ve hayata geçiriyoruz. “KADIN KOLLARI’NA KARŞIYIM. ÇÜNKÜ KADIN KOLLARI’NIN VARLIĞINI KABUL ETMEK ,DOLAYLI OLARAK SİYASETİN ERKEK İŞİ OLDUĞUNU KABUL ETMEKTİR” Kadınların siyasette yeterince etkin olmadığı konusu üzerinde durdunuz ve bu doğrultuda “Politika Sadece Erkek İşi Midir?” isimli bir proje yaptınız. DEVAMI 17‘de 7 Kalp hastalıklarından, psikolojik sorunlara, bağımlılıklardan, bel fıtığına, uykusuzluk problemlerinden, şeker hastalığına kadar bir çok sorundan yoga ile kurtulabilir ve doğru yaşama düzenine yoga ile geçebilirsiniz. Yoga Eğitmeni Hüsnü Ünver, 6000 yıllık geçmişi olan yoganın insan hayatına çok önemli etkileri olduğunu belirterek, düzenli olarak yoga yapan bir insanın bir çok hastalıktan kurtulabileceğini ve yoganın sağlığın doğal sigortası olduğunu ifade ediyor. 2002 yılında yogaya başlayan Hüsnü Ünver, yoga doğru yaşamanın yoludur diyor ve ekliyor, “Doğru yaşamak istiyorsan yoga yapacaksın. Biz insan olarak 3 ana çizebilirim diyerek arayışa başladım. Çeşitli teknikler ve felsefeler ile ilgilendim. Bunların içinde yoganın benim aradığım teknik olduğu hissi uyandı bende. Bu arada da Bakırköy Baruthane’de (İspirtohane Kültür Merkezi) Akif Manaf hocamız yoga dersleri veriyordu. Gittim görüştüm kendisiyle. Ve 2002 yılında orada yogaya başladım. Ve gerçek yoga disiplinini öğrendim. Yoganın çok çeşitleri var. Ama bir tek yoga vardır. Biz buna orijinal yoga diyoruz. Ben de bu yoga sistemini uyguluyorum. Daha sonra da Ayvalık’ta Yoga Akademi Merkezi’ni kurdum. Orada faaliyete başladım. Bunu neden yaptım. Felsefem şuydu; Ben ki o hallerden bu hallere geldim, herkese bunun faydası olur. Ve bütün işlerimi tasfiye ettim. Ayvalık’ta mütevazı ama huzurlu bir yuva kurdum. Ve ders vermeye başladım. Yoga nedir? Yoga, mutluluğu içinde arama sanatıdır. İnsanlar birbirlerine hep nasihatler verir. Korkma, sakin ol, üzülme, endişelenme, yalan söyleme gibi. Bu saydıklarımız negatif duygulardır. Bu negatif duygular zamanla bedende olumsuzluklara yol açar. Sinir sistemi bozulur, dolaşım sisteminde tansiyon ve kalp rahatsızlıkları Yoga Eği tmeni Hüs nü Ü nver , ” IR ID S A T R O İG S IN IĞ L “Y O G A S A Ğ unsurdan oluşuyoruz. Zihin, beden ve ruhumuz. Genelde kullandığımız bedendir. Kendimizi hep beden zannediyoruz. Ama ruhumuzu sadece mezarlıktaki dua da hatırlıyoruz. Aslolanın içimizdeki ruh olduğunun bilincinde değiliz. Nasıl ki, bedenin bir elbisesi varsa, ruhun elbisesi de bedendir. Zihin dediğimiz düşünce ikisinin arasındaki köprüdür. Eğer biz düşüncelerimizi doğru kullanabilirsek, bedenimizi doğru yönetiriz. Yani merkeze bağlı olarak çalışmış oluruz. Bunu da yoga ile yapabiliriz” Yoga Eğitmeni Hüsnü Ünver ile yoga ve yoganın insanlara yararı hakkında konuştuk. Yoga’ya nasıl başladınız? Kaç yıldır eğitmenlik yapıyorsunuz? Yöneticilikten, esnaflığa kadar bir çok iş yaptım. 2000’li yıllarda iş ortaklarımla olan problemler nedeniyle bunalıma girdim. Bu arada Ayvalık’taki bir seyahatimde komaya girdim. Ve gözlerimi açtığımda Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yoğun bakımdaydım. 2 ay tedavi gördüm. Bir gün hastane odasının penceresinden bahçeyi izlerken orada bir bahçıvanın çalışmasını dikkatle izledim. Yüzündeki tebessümü gördüm. Bende şu düşünce uyandı. Neden bu adam gibi mutlu ve sağlıklı değilim. Bu cümle benim dönüşümüm oldu ve acaba ne yapabilirim, kendime nasıl bir yol ortaya çıkar, mide, böbrek derken bağışıklık sistemi zayıflar ve bütün hastalıkların kapısı artık açıktır. Bedendeki acılar ruhsal rahatsızlıkları da beraberinde getirir. Beden ruhun ve zihnin bir araya gelmesiyle yaratılmıştır. Bütün bunların içinden nasıl çıkacağız sorusunun cevabı yoganın orijinal tekniklerini uygulayarak, bedenin normalleşmesini engelleyen iç ve dış sebepler kalktığında, mükemmel bir tasarım olan insan huzurlu ve sağlıklı yaşayabilmektedir. Yoganın en etkili tekniklerinden nefes, kontrol altına alındığında, tam ve doğru nefes farkındalığı gelişir. Derin, yavaş ve uzun nefes alıp vermeye alışıyoruz. Kan iyi temizleniyor, bol oksijenli kanla beslenen hücreler canlanıp aktivitelerini arttırıyor. Doğru nefes sinirleri dengeliyor, beden gevşiyor, düşünce üretme merkezi olan zihnimiz sakinleşiyor. Zihnimiz sakinleştiğinde istemsiz düşünceler azalıyor, zamanla yok oluyor. Negatif düşünceler yok olduğunda korku, öfke, kıskançlık, gurur, endişe, şiddet ve benzeri negatif duygular da yok oluyor. Çünkü düşüncelerin efendisi zihin, zihnin efendisi ise nefestir. Yoga nefese dayalıdır. Nefes can’dır. Nefes ruh’tur. Nefes bizim doğayla, evrenle aramızdaki köprüdür. Eğer bunun bilincinde olarak doğru nefes alıp vermeyi öğrenirsek bütün bedenimiz doğru çalışır. Çünkü nefes bedenin antrenörüdür. Biz doğru nefes aldığımızda aldığımız o oksijen kanı temizliyor. Dolayısıyla kendimizi iyi hissediyoruz. Devamlı yoga yapmak adeta diş fırçalamak gibi bir şeydir. Günlük yaşamda zihin yoruluyor. Beden yoruluyor. Ve akşama kadar bunlar toksin biriktiriyor. Eğer siz akşam eve gittiğinizde 15-20 dakika yoga tekniği uygulayarak nefes alıp verseniz o yorgunluğu atlatıyorsunuz. DEVAMI 25‘de Ataköylüler Derneği’nde Yoga Eğitimi Başlıyor Detaylı Bilgi İçin : 0212 560 82 81 9 Çok sevdiğiniz birisine yazdığınız son mektuptaki vedadır ÇANAKKALE Mustafa Selim Meriç eşlik etti. Saat 12:30 sularında atalarımızın kahramanca savaştığı Çanakkale topraklarına girdik. Gezimiz Güney Cephesi’nde başladı ve daha sonra ise Kuzey Cephesi’ne geçerek, kara savaşlarının yaşandığı yerleri gördük. Çanakkale gezimiz sırasında ilk gördüğümüz yer Kilitbahir yakınlarında Seyit Onbaşı heykeliydi. Burada otobüsten inerek rehberimizden Seyit Onbaşı’nın kahramanlığını can kulağıyla dinledik. Daha sonra ise Gelibolu Yarımadası’nın ucunda deniz kenarına dikilmiş olan Çanakkale Şehitleri Abidesi’ni ziyaret ettik. Anıtın çevresinde savaştan bazı bölümler kabartma olarak görsel-leştirilmiş. Dünyaya bir kere daha tek yürek olduğumuzu, vatanımızın bir parçasını bile düşmana bırakmayacağımızı kanıtlayan, tarihimizin en şanlı zaferlerinden birini kazandığımız ve binlerce şehit verdiğimiz yer… Üzerinden doksan sekiz yıl geçse de asla unutamayacağımız, her göreni derinden etkileyen bir yer… Çanakkale Şehitlik… Bir tarafta ülkesini düşmandan korumak için kavurucu sıcakta ve dondurucu soğukta savaşan kahraman Türk askerlerimiz, diğer tarafta çok uzaklardan gelmiş, niye orda olduğunu bile bilmeyen askerler… Dünya tarihine en centilmen savaş olarak geçen bir savaş… Çanakkale Savaşları… Bakırköy Belediyesi Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nün düzenlediği “Çanakkale Savaşı’nın 98. Yıl Dönümünde Şehitlerimizi Anıyoruz” gezisine katıldık. Bakırköy’den 8 otobüs ile saat 07:00’de atalarımızın kahramanca savaştığı topraklara yolculuğumuz başladı. Yolculuk öncesinde Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen tek tek 8 otobüse çıkarak geziye katılanlara iyi yolculuklar diledi. Yolculuğumuz sırasında bize Bakırköy Belediyesi Halkla İlişkiler Müdürlüğü personeli Suat Özcan ve rehber Anıtın tam ortasında durunca tam tepede ay yıldızlı bayrağımız yer almakta. Bugün Çanakkale’ye karadan ve denizden gelirken tam uçta görünen bu anıt, Türk askerinin kahramanlıklarını hatırlatır. Burada da rehberimizden Çanakkale Savaşı’na ait kesitler dinledik. Şehitler Abidesi’nin ardından tekrar otobüsümüze binerek kara savaşlarının yapıldığı Anzak Koyu ve Conkbayırı’na doğru hareket ederek. 57. Alay Çanakkale 19. Tümenle beraber Albay Mustafa Kemal’in tarih sahnesine çıktığı yerdir. Bir zamanlar padişahım sen çok yaşa sesleri yerine “VATAN SAĞ OLSUN” seslerinin yükseldiği bir yerdir. Siperin bir köşesinde çok sevdiğiniz birisine yazdığınız son mektuptaki vedadır Çanakkale. Bir süngü hücumundasınız, taarruza kalkmış arkadaşlarınızın şehit olduğunu görmek ve 3 dakika sonra da sizin şehit olacağınızı bilmektir Çanakkale. Ağustos ayının sıcağında bir dilim ekmeğe, bir yudum suya hasret kalmaktır. Aralık ayının soğuk bir kış gecesinde buz tutmuş ellerinizle tüfeğe sarılıp 8 metre ötedeki düşmanı gözetlemek demektir Çanakkale. Rehberimiz Mustafa Selim Meriç ile birlikte Şehitliği’ne geldik. Kara savaşlarında siperlerin birbirine 5 metre kadar yaklaştığı, stratejik olarak çok önemli olan Anzak Koyu ile Conkbayırı arasındaki alanda her iki taraf da çok kayıp vermiş. devamı arka sayfada 11 Du r yo lc u, b il mede n gel ip ba s tı ğın bu t op ra k, bi r devr in b a tt ığı yer dir . Eği l de kulak ver , bu sessiz yı ğın, bir vat an kal bi nin at tığı yer di r! .. Atatürk’ün “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler, başka komutanlar kaim olabilir” emri ile süngüleri takıp mevzi alarak Anzak askerlerinin Arıburnu cephesindeki ilerleyişini durdurup geri püskürten ancak komutan ve askerleriyle şehit olan kahraman 57. Alay’ın anısına burada bir anıt yapılmış. Anıtın üzerinde “Dünya askerlik tarihinin ve 10. Yıl Marşı’nı söyledik. Gerçekten görülmesi, yaşanması, hissedilmesi gereken bir duyguydu. en kahraman birliği” yazıyor. 57. Alay Şehitliği’nin ardından Conkbayırı’nda Atatürk’ün saatinin parçalandığı alanda bulunan Atatürk Anıtı ve gözetleme tepesini gezdik. Conkbayırı’nda çarpışmalar sırasında bir şarapnel parçası Atatürk’ün göğsüne gelir. Göğsündeki saate çarpınca, saatin parçalanarak Atamızı ölümden kurtardığı ve onun Türk halkına bağışlandığı alanda taştan yuvarlak gülleler bulunuyor. Burada yer alan Atatürk anıtında da, bu olayın nasıl olduğu Atatürk’ün ağzından anlatılmış. Conkbayırı’nın ardından dönüş yolculuğumuz başladı. Dönüş yolculuğunda Alçıtepe Köyü’ne uğrayarak burada yarım saat mola verdik. Köylülerle sohbet ettik, çaylarımızı içtik. Molanın ardından Bakırköy’e hareketimiz başladı. Çanakkale sınırlarından çıkarken otobüste bulunan tüm yolcular hep beraber Çanakkale Türküsü Çanakkale’de bulunan her bir figür, her bir heykel bir anlam taşımakta. İnce anlamlar barındırmakta. Güney Cephesi’nde genel olarak anıtları gezerken Kuzey Cephesi’nde yani Atatürk’ün aktif olduğu yerlerde kara savaşlarını inceleme fırsatı bulabiliyorsunuz. Bu fırsatı ise hala ayakta olan Eğer Çanakkale ile ilgili bir kitap okuduysanız geziniz o kadar çok canlanıyor ki bu yüzden ön araştırma ve bilgi ile oraya gitmeniz gerektiği kanısındayız. Conkbayırı’ndaki siperleri gördüğünüzde size bir anlam ifade edebilir. 57. Alay Şehitlerini de bilerek gitmelisiniz. siperler ile Conkbayırı‘nda yakalıyorsunuz. Sizlere en büyük tavsiyelerimizden birisi de boş kalan resim çekme vakitlerinde rehberlerinizle, orada yaşayan bir köylüyle bire bir sohbet etmeniz. Orada yaşayan ve yaşlanan bir kişiden gerçekten çok ilginç bilgiler elde edebilirsiniz. Mesela 1930’larda oraya gelen muhacirlerin oradaki tarlaları ilk gördüklerinde kabak tarlası sanmaları gibi. Son Söz: Siperleri, şehitlikleri, kısacası Çanakkale’yi gözlemlerken böyle bir tarihi yazanların zekasını, açlığını, susuzluğunu ve uykusuzluğunu içimizde hissettik. Böyle bir şanlı tarihi yazanların bir şarapnel parçası ile kopmuş kolunun acısını, bir süngü hücumu sırasında yaralanarak iki siperin arasında 35 derecede güneşin altında kıvranan bedenlerin acısını biraz olsun içimizde hissettik. İşte biz şimdi Çanakkale’yi gerçekten tanıdık. Ve bir şey daha... Biz geri döndük ama onlar orada, o topraklarda. Ve bekliyorlar... Bizleri sizleri bekliyorlar... Ve sadece Mart ayında değil... 18 Mart’ta yetmez şükranlarımızı sunmak. Her zaman uğranılması gerekir Çanakkale Şehitliği’ne, ve her zaman anmamız gerekir şehitlerimizi... Arzu BERATOĞLU Yavuz ARPACIK 13 Büyükşehir Belediye Meclisi reddetmişti, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı özel imar çıkartmıştı... “KADİR TOPBAŞ’A SORUYORUM, İSTANBUL’U KİM YÖNETİYOR?” Ali Ağaoğlu’nun Veliefendi Hipodromu karşısında aldığı arazi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından özel imar planı değişikliği yapılması CHP Bakırköy İlçe Örgütü tarafından protesto edildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Ali Ağaoğlu’na özel, imar planı değişikliğine tepkiler sürüyor. Ali Ağaoğlu’nun Veliefendi Hipodromu karşısında aldığı arazi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından özel imar planı değişikliği yapılması CHP Bakırköy İlçe Örgütü tarafından protesto edildi. Veliefendi Hipodromu karşısında bulunan arsanın önünde toplanan CHP Bakırköy örgütü taşıdıkları dövizlerle Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Ali Ağaoğlu’nu protesto etti. CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı; “BAKIRKÖY’DE İMAR TALANI YAPILIYOR” Eyleme CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı ve il yöneticileri, Bakırköy Belediyesi’nin bazı Meclis Üyeleri ile Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen de katıldı. “250 MİLYON TL İLAVE RANT” Eylemde bir basın açıklaması yapan CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Ali Ağaoğlu’na yapılan özel imar planı değişikliği ile 250 milyon TL ilave rant sağlandığını ve İstanbul’un çoğu ilçesinde olduğu gibi Bakırköy’de de imar talanı yapıldığını söyledi. Salıcı basın açıklaması sırasında arsadan aldığı bir taş parçasını göstererek, “Bu elimde gördüğünüzü siz taş zannediyorsunuz değil mi? Ama bu aslında bir altın. İstanbul’un taşı toprağı altın derlerdi, kimse inanmazdı. Bu görmüş olduğunuz alan 74 bin metrekare. Burası özel mülktü. Bu özel mülkle ilgili bazı yerler, çok fazla arabası olan bir inşaat firması sahibi tarafından satın alındı. Sonra bazı kat sahipleriyle, mülk sahipleriyle sözleşmeler yapıldı. Ve proje Bakırköy Belediyesi’ne buradaki imar artışını yapmak için getirildi. Bakırköy Belediye Meclisi bu imar artışını ret etti. Arkadaşımız daha sonra bu projeyi Büyükşehir Belediye Meclisi’ne getirdi. Bakırköy Belediyesi, böyle yanlış bir projenin Bakırköy’de yapılmasını doğal olarak istemez. CHP’li Büyükşehir Belediye Meclis üyeleri de doğal olarak istemez. İşin ilginç tarafı AK Partililer de istemedi. AK Partililer bu gelen projeye hayır dedi. Sonra ne oldu. 28 gün sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Büyükşehir’e gelen projeden çok daha yüksek bir imar rantı olan bir projeyi onayladı ve askıya çıkardı, şu anda askıda. Bir süre sonra burada yüksek katlı bloklar göreceksiniz. Onun için diyorum bu elimde gördüğünüz taş değil, altın.” dedi. “49 BİN 591 METREKARELİK İMAR ARTIŞI VAR” İl Başkanı Salıcı, basın açıklamasına şöyle devam etti: “74 bin metrekarelik alan var burada. Bu alanın 2004 yılında yapılmış bir imar planı var. Bu imar planına göre 69 bin 210 metrekare inşaat yapabiliyorsunuz. Şu anda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan geçen imar planına göre yani nokta plan düzenlemesine göre 118 bin 801 metrekareye yapıyorsunuz. Artış 49 bin 591 metrekare. Yüzde 70 artmış. Bu bölgede park alanı olarak ayrılmış 41 bin 495 metrekare bir bölüm var. Yeni plana göre bu da 26 bin metrekareye düşüyor. 15 bin metrekarede park alanından çalıyorsunuz. Bakırköy’de yurttaşlarımızın herhangi bir deprem anında toplanma alanlarından birisi olabilecek bir yeri imara açıyorsunuz. Oraya inşaat yapıyorsunuz. Burada 2004 yılındaki imar planına göre 2364 kişilik bir nüfus ortaya çıkacakken, bu rakamı iki katına 4720’ye çıkıyor. Ortalama bin tane otomobilin kullanılacağı yerde yoğunluk 2 bin otomobile çıkıyor. Peki bunların sonucunda ne oluyor. Bakırköy’deki ortalama rayiç bedellerle çarparsanız 49 bin 591 metrekarelik imar artışı 250 milyon TL yapıyor. Gördüğünüz gibi bu taş altına dönüşüverdi. Bunu Bakırköy Belediyesi reddetti, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi AK Partililer’in de oylarıyla reddetti. Sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Büyükşehir’deki reddinden 28 gün sonra alelacele ve Büyükşehir’de reddedilenden daha fazla imar artışı verilerek onaylandı” “KADİR TOPBAŞ’A SORUYORUM. İSTANBUL’U KİM YÖNETİYOR?” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından İstanbul’un bir çok yerinde bu tür imar planı değişiklikleri yapıldığını da dile getiren CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, “İstanbul’da bir çok yerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu tür değişiklikler yapıyor. Şimdi ben buradan Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a soruyorum. İstanbul’u sen mi yönetiyorsun, Erdoğan Bayraktar mı yönetiyor? Eğer Erdoğan Bayraktar yönetiyorsa sana niye maaş veriyorlar? Sen yönetiyorsan Erdoğan Bayraktar bu imar değişikliklerini kat be kat fazlasıyla senin itirazına rağmen nasıl veriyor. Bu soru açıktadır. Bu arazide 250 milyon TL’lik artı bir rant üretilmiştir. Gördüğünüz gibi eğer yukarıda abileriniz varsa, AK Partililer arkanızda duruyorsa, merkezi hükümetle bir sorununuz yoksa ve sizi kurtarmak gayreti içindelerse İstanbul’un taşı toprağı altındır.” dedi. Ali Ağaoğlu’nun satın aldığı arazi önünde toplanan grup, İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın basın açıklamasının ardından olaysız bir şekilde dağıldı. (Yavuz ARPACIK) İşten atılan THY işçilerinin eylemleri sürüyor BAKIRKÖY’DE THY PROTESTOSU Türk Hava Yolları (THY) A.O ve Teknik A.Ş tarafından işten atılan işçiler, Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’nda eylem yaparak THY’yi protesto etti. İşten atılan işçiler ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarından temsilcilerin katıldığı eylemde, İncirli Caddesi Dikilitaş Mevkiinde toplanan yaklaşık 50 kişilik grup Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdü. Cumhuriyet Meydanı’nda bir basın açıklaması yapan grup, haksız yere işten atılan işçilerin işlerine geri alınması için THY yetkililerine çağrı yaptı. Çeşitli sloganlar eşliğinde eylemlerini sürdüren ve halaylar çeken grup daha sonra ise olaysız bir şekilde dağıldı. 14 Çok değerli okuyucular, sevgili dostlar; yazımın başlığında size sunduğum 3 önemli konu bugün ülkemizde güncelliğini korumaktadır. Bu konularla ilgili bu köşemizde defalarca sizlere görüşlerimi anlatarak yapılması gereken uygulamaları paylaşmıştık. Aradan geçen hayli uzun sürece rağmen bugün basılı ve görsel medyamızda tartışılıyor, bizzat ilgili bakan ve görevliler tarafından uygulamadaki engeller ortaya konuyor. Oysa dünyanın her köşesinde alışılmış bir yöntem vardır; o da herhangi bir projenin, şehir planlarının sanayi bölgeleri, sitelerin, sosyal kuruluşların yerleşimleri mutlaka çok uzun zaman içinde tartışılmış; fizibilitesi yapılarak tatbikat projeleri öncülüğünde uygulamaya konmuştur. Ülkemize baktığımızda bu çalışmaların başlıktaki konular dahil önemli imar uygulamalarının bile bir gecelik tasarım veya önerilerle çok daha önemlisi esas olan halkın görüşü alınmadan yasallaştığını gözlemlemekteyiz. Bizde özelleştirmek, kentsel dönüşüm ve B2 diye adlandırılan özelliğini yitirmiş orman alanlarının satışı hala uygulamaya koyulamamıştır. Ayrıca yetkili ağızlardan da çok zorlukların bulunduğu söylenmektedir. Bunlar bana yönetim zaaflığı yanında programsız, acele alınmış kararlar gibi görünmektedir. B2 N YAÞAMI ÝÇÝNDEN belirlenmesi eksiktir anlamına gelmektedir. Bu konuda gayrimenkullerle ilgili mülk sahipleri, tüketiciler hala bilgilendirilmiş ya da eğitilmiş değillerdir, sorular açıktadır. Devletimizin ve ona bağlantılı yasa koyucularının asıl görevi ve amacı vatandaşı en kutsal değerlerden biri olan konut edinme konusunda mağdur etmek değil, mutlu etmek olmalıdır. Oysa çıkan yasada vatandaşların çok uzun yıllar ikamet ettiği, çoluk çocuğunun, akrabasının bulunduğu bir evden konuya itiraz ettiği taktirde kendisine rayiç bedeli ödeyerek mağdur edileceği yazılıdır. İstemediği bir muhite, istemediği bir mahalleye yaşı ilerlemiş bir kişinin göç etmesini zorlamak devletin görevi olmamalıdır. Aksine hiç kimseyi inciltmeden onların demokratik haklarını, yaşam haklarını, mülk edinme haklarını, dilediği yerde yaşama haklarını ellerinden almak ne hukuka ne de demokrasiye uygun düşmez. Görülüyorki bu konuda da derin inceleme ve belirleme yapılmamamıştır. Çıkarılan yasanın yukarıda açıkladığımız gibi bir çok açık noktaları, eksik tanımlamaları sonuçta mutlaka uygulama zorluğu yaratır, böylece Sayın Bakanın dediği gibi binaların Fikret TORAMAN yıkımı zorlaşmış olur. Bu olay hem insanları üzecek hem de 20 ile 30 yıl zaman alacak, ayrıca mülk sahiplerini mağdur ederek bekleyen yandaş rant kesimine ORMAN YASASI - ÖZELLEŞTİRME alanları açacaktır. Buna çözüm değil KENTSEL DÖNÜŞÜM VE UYGULAMALARI iş 2B-VASFINI KAYBETMİŞ haksızlık denir. Dolayısıyla vatandaşın mağdur edilmesi her zaman bir eksiklik ORMAN KANUNU: lerimiz ile değerli gayrimenkullerin olacaktır. Sizler de bu konularda mutlaka güncel haberyabancılara satışının serbest bırakılması bence Mülk sahiplerinin binayı yeniden yapacak leri okuyor, dinliyorsunuzdur. Orman ülkeyi zayıflatmaktan başka faydası olmayan müteahhitlerle, yapılması şart olan bölgelerinde yıllardır ikamet edip hayatını işlemlerdir. Yeni haber olarak yol ve köprüsözleşmeler, uzlaşmalar, bankaların vereceği sürdüren, bir gecekondu edinerek başını soka- lerin ihalelerinin iptal edildiği, iptal sebebinin çeşitli krediler, faizler, vatandaşın mevcut cak bir yer temin eden çoğu da geliri olmayan de değerinin düşük bulunduğu açıklanmıştır; ekonomik yapısını incelemeden tespit edilmiş köylü vatandaşlarımızdır. şimdi sormazlar mı ki, daha önce bu devir olduğundan onları mutlu kılmak mümkün Bu orman vasfını kaybetmiş alanların ilgililere işlemlerinin fizibilitesi ve gerçek bedelleri inceolmayacaktır. Halbuki tüm bu uygulamadaki veya taliplerine satış için defalarca değişen lenmedi mi? detayların incelenmesi ve tüm tarafların rayiç bedeller, indirimler, vade uzatmaları gibi Bir başka haber kamu lojmanlarının satışına haklarının demokratik koşullar içinde ilanlar yapılarak sonuca varılmak istenmiş başlanıldığıdır, bunların hepsi başlangıçta hazırlanması halinde bu insanlarımız olmasına karşın sonuç elde edilememiştir. söylediğimiz, araştırmanın, planlamanın ve yöneticilerine teşekkür eder, dua eder. Çoğu hazineye ait tapusuz olan orman getiri ile götürüsünün iyi hesaplanmadığının Sayın Bakanımızın söylemi bugüne kadar bu alanlarında yüzde 80 geçimini zor sağlayan göstergesidir. konuda insanlarımızın ikna edilemediği, işin tarım ve hayvancılıkla ilgilenen günlük Bir vatandaş bu eksikleri görmeyebilir, sonunda mülk sahibinin kazanç ve yaşayan kişilerdir. Şimdi siz bunlara yüzde ne düşünmeyebilir, yanlış uygulamalarla zarara kayıplarının belirlenemediği sonuçta da kadar indirim yapsanız, ödeme şartlarını ne da girebilir; ancak koca bir “TÜRKİYEMİZ’DE” insanlarımızın mutlu edilebileceği ortam kadar kolaylaştırsanız orada yıllardır yaşamış yapılan bu plansız uygulamalar yanlıştır, yaratılamamıştır. bu vatandaşlarımıza rayiç bedelleri ile arazileri ayıptır. Eğer bu mutluluk ve ikna ediş devletçe satamazsınız. Son günlerde yapılan ilan ve Altın yumurtlayan tesislerini, yollarını, köprüsağlanamaz ise ortaya hem büyük bir beyanlardan anlaşılıyor ki, istenilen sonuca lerini, bankalarını hatta kamuya ait mutsuzluk çıkacak, hukuksuzluk başrolü varılamamış hala süreç uzatımına gitmek lojmanlarını satmak zorunda kalan bir ülkenin oynayacak, uluslararası kriterde de bir kentsel istenmiştir. Kişisel görüşüm olarak sonuçta her ekonomisinin güçlü olduğu söylenebilir mi? dönüşüm kriteri yapılamamış olacaktır. zaman olduğu gibi bu vatandaşlara Hesapları iyi yapılmayan, artı-eksisi belirleneBu sebeplerle de “önyargılar, tereddütler, satılamayan ilgili alanlar, alabilecek ekonomik meyen bu özelleştirmelerin sonunda mutlaka olumsuzluklar” kaldırılmadıkça binaları güçte olanlara satılacak, bu şekilde orada bir yönetim yetersizliği olmaktadır veya bu yıkmak gerçekten bakanımızın dediği gibi yaşayan garibanlar mağdur edilmiş olacaktır, noktada çok eksiklerimiz vardır. zorlaşacaktır. dolayısıyla rant grubu tarafından burası hem Sonuç olarak da; özelleştirmenin çok iyi Her 3 konuda da Türkiyemiz’e yakışacak hem doğa katliamına hem de taş ve beton muhasebesinin yapılması ilke haline gelmeli, kendi vatandaşlarımızdan yakınma, üzülme ve yığınlarına sebep olacaktır. getirisi yüzde yüz karlı olacak olay YAZ-BOZ Devletin görevi, zor şartlar altında kısıtlı gelirle tahtasına dönüşmemelidir. Bu büyük devletlere lanetleme gelmeden, hem de uluslararası demokratik kurallar içinde bu 3 mesele yaşamakta olanlara daha çok imkan yakışan olumlu, ılımlı davranış olur diye halledilmeden kişisel görüşüm olarak bu sağlamak, onlara geçim kapısı hazırlamak ve düşünüyorum. gerçekten çok isabetli ve doğru olan mesemutlu kılmak olmalıdır. Değindiğimiz her 3 Özel kuruluşlardaki yanlışlar doğaldır, ancak leleri halletmek güçleşecektir. konuda geçmiş aylardaki gazetemizde devlet yönetiminde yapılacak yanlış işlemler, Sayın Bakanımız bu şikayette haklıdır ancak yazdığımız yazılara göz atılacak olursa bu atılacak yanlış adımlar o devletin uluslararası yukarıdan beri değindiğimiz konuların da ele orman ve ağaç katliamının bölgeye ve ülkemprestijini zarara uğratır, ekonominin alınması, incelenmesi eğer imkan dahilinde ise ize ne zararlar vereceğini sizlerle paylaşmıştık. bozulmasına sebebiyet verir. yeniden detayların çok iyi hesaplanması Şimdi aynı görüşleri dile getirerek burada şeklinde yeni yönetmelikler çıkartılması ve vatandaşın çıkarını düşünmeyenlere acaba bir KENTSEL DÖNÜŞÜMDEKİ TOPALLAMA: bunun dışında planlanan yıkım bölgelerinde öneri getirmiş olabilir miyiz? Geçenlerde Çevre ve Şehircilik Bakanımız daha çok deprem bölgelerinde bu konularda “Önyargıları Yıkmak, Binaları Yıkmaktan Daha seminerler, paneller düzenlenerek vatandaşa ÖZELLEŞTİRMEDEKİ YANLIŞLIKLAR: Zordur” diyerek uygulamanın henüz rayına bilgi verilmesi çok isabetli olacak. Bu vesileyle Bu konuya da geçmişte değinmiş, bir ülkenin oturmadığını itiraf etmiş mutlaka hak sahipleri de vatandaşları mutlu etmiş olunacaktır. ekonomik güçlülüğe uluslararası oranda sahip ve bölge belediyeleri ile müştereken hareket Allah evinden, yurdundan, semtinden, olabilmesi için çeşitli sanayi, enerji, iletişim, etmek zorunluluğuna değinmiştir. komşularından ve akrabalarından ayrılmak ulaşım, inşaat, bankacılık sektörlerine sahip Çıkarılan Kentsel Dönüşüm Yasası ile ilgili art zorunda kalabileceklere kolaylıklar versin diyolması şarttır. Aksi halde bu ülkeler mutlaka ardına 3-4 yönetmelik çıkarılmış hala sistem erek bu uygulamanın ülkemize de mülk sahipbaşka ülkelere muhtaç hale düşmektedir. oturmamış ise yine yukarıda bahsettiğimiz gibi lerine de hayırlı olması dileğiyle herkese Geçmişte özelleştirilen enerji devlerimiz, bir ön çalışma, bir planlama ve de detaylarının sağlık ve mutluluk diliyorum. bankalarımız, iletişim kurumları, yol ve köprü- 15 8 SAATTE 7 MİLYON KEZ... Genelkurmay, Atatürk için internet sitesi açtı. Sitede Atatürk ile ilgili çok özel bilgiler, fotoğraflar ve anekdotlar yer alıyor. Sitede Atatürk'ün kendi ağzından hayat hikayesi de var. Gazi Mustafa Kemal'in kendi ağzından hayat hikayesi www.hurriyet.com.tr'de yayınlandı. Tıklanma oranı 11 Milyonu aştı. Mustafa Kemal Atatürk, 10 Ocak 1922’de Vakit Gazetesi’nde yayınlanan, Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin'e (Yalman) verdiği mülakatında kendi hayatını şöyle anlatmıştı: okuyanlara karşı kovuşturma işlerin içinde bir kötülük ATATÜRK'ÜN KENDİ AĞZINDAN HAYAT HİKAYESİ yapılması, bulunduğunu sezdiriyordu, Ancak Çocukluğuma ilişkin ilk hatırladığım şey, okula gitmek meselesiyle ilgilidir. Bundan dolayı annemle babam arasında aşırı bir mücadele vardı. Annem ilâhîlerle okula başlamamı ve mahalle okuluna gitmemi istiyordu. Gümrük Dairesinde memur olan babam o zaman yeni açılan Şemsi Efendi Okulu’na devam etmem ve yeni yöntem üzerine okumamdan yanaydı. Sonunda babam işi ustaca bir biçimde çözümledi. Öncelikle alışılmış törenle mahalle okuluna başladım. Böylece annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle okulundan çıktım. Şemsi Efendi Okulu’na yazıldım. Az zaman sonra babam öldü. Annemle birlikte dayımın yanına yerleştik. Dayım köy hayatı yaşıyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana görevler veriyor, ben de bunları yapıyordum. Başlıca görev tarla bekçiliği idi. Kardeşimle birlikte bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğumuz ve kargaları kovmakla uğraştığımızı unutamam. Çiftlik hayatının öteki işlerine de karışıyordum. Böylece biraz vakit geçince annem, okulsuz kaldığım için kaygılanmaya başladı. Sonunda Selânik’te bulunan teyzemin evine gitmeme ve okula devam etmeme karar verildi: Selânik’te liseye yazıldım. Okulda Kaymak Hafız isminde bir öğretmen vardı. Bir gün sınıfımızda ders verirken başka bir çocukla kavga ettim. Çok gürültü oldu. Öğretmen beni yakaladı. Çok dövdü. Bütün bedenim kan içinde kaldı. Büyükannem zaten okulda okumama karşıydı, hemen okuldan çıkardı. Yakınımızda Binbaşı Kadri Bey isminde bir kişi oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey askerî ortaokula devam ediyor ve okul giysisi giyiyordu. Onu gördükçe ben de böyle giysi giymeye hevesleniyordum. Sonra sokaklarda subaylar görüyordum. Bu aşamaya ulaşmak için izlenmesi gereken yolun askerî ortaokula girmek olduğunu anlıyordum. O sırada annem Selânik’e gelmişti. Askerî ortaokula girmek istediğimi söyledim. Annem askerlikten çekiniyordu. Asker olmama zorla engel olmaya çalışıyordu. Kabul sınavı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime askerî ortaokula giderek sınav verdim. Böylece anneme karşı oldu bitti olmuş oldu. Ortaokul’da en çok matematiğe ilgi duydum. Az zamanda bize bu dersi veren öğretmen kadar, belki de daha çok bilgi sahibi oldum. Derslerin üstünde işlerle ilgileniyordum. Yazılı sorular yazıyordum, matematik öğretmeni de yazılı olarak cevap veriyordu. Öğretmenimin ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi ki; “Oğlum, senin de ismin Mustafa benim de. Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı, bundan sonra adın Mustafa Kemal olsun! O zamandan beri adım gerçekten Mustafa Kemal kaldı. Öğretmen sert bir adamdı. Sınıfta birinci, ikinci tanımıyordu. Bir gün bize: “Aranızda kimler kendine güveniyorsa kalksınlar onları çalıştırma danışmanı yapacağım” dedi, öncelikle duraksadım. Ayağa öyleleri kalktı ki ben kalkmamayı yeğledim. Bunlardan birinin danışmanlığı altına girdim. Görüşmenin sonunda dayanma gücüm son noktaya geldi. Ayağa kalkarak; “Ben bundan iyi yaparım dedim. Bunun üzerine öğretmen beni çalıştırma danışmanı yaptı, eski danışmanı benim danışmanlığım altına verdi. Askerî ortaokulu bitirdiğim zaman merakım oldukça ileri gitmişti. Manastır Askerî Lisesi’nde matematik pek kolay geldi. Bununla uğraşmayı sürdürdüm. Ancak Fransızca’da geri idim. Öğretmen benimle çok uğraşmıyor, acı uyarılarda bulunuyordu. Bu uyarılar benim çok gücüme gitti. İlk ev izni zamanında çözüm aradım. İki, üç ay gizlice Frerler Okulu’nun özel sınıfına devam ettim. Böylece okul derslerine oranla fazla derecede Fransızca öğrendim. O zamana kadar edebiyatla çok ilişkim yoktu, Merhum Ömer Naci, Bursa Lisesi’nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğunu o zaman öğrendim. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Ancak yazı (kompozisyon) öğretmeni diye yeni gelen bir kişi, bana şiirle uğraşmayı yasakladı. “Bu meşgale biçimi seni askerlikten uzaklaştırır” dedi. Bununla birlikte güzel yazı yazma isteği bende kalıcı oldu. Lisede iken dirençle çalışıyorduk. Sınıfta birinci, ikinci olmak için hepimizde güçlü bir gayret vardı. Sonunda liseyi bitirdim. Harp Okulu’na geçtim. Burada da matematiğe ilgim devam ediyordu. Birinci sınıfta temiz gençlik düşlerine tutuldum. Dersleri aksattım. Yılın nasıl geçtiğinin hiç farkında olmadım. Ancak dersler kesilince kitaplara sarıldım. İkinci sınıfa geçtikten sonra askerlik derslerine ilgi duydum. Şiir yazmaya ilişkin lise öğretmeninin koyduğu yasağı unutmuyordum. Ancak güzel söylemek ve yazmak isteği kalıcı idi. Ders aralarında kompozisyon alıştırmaları yapıyorduk. Saati elimize alıyor “Bu kadar dakika sen, bu kadar dakika ben söyleyeceğim” diye yarışma ve tartışmalar düzenliyorduk. Harp Okulu yıllarında siyaset düşünceleri baş gösterdi. Duruma ilişkin henüz etkili bir düşünce oluşturamıyorduk. Sultan Hamit Dönemi idi. Namık Kemal Beyin kitaplarını okuyorduk. Kovuşturma sıkı idi. Çoğunlukla ancak koğuşta yattıktan sonra okuma imkânı buluyorduk. Bu gibi yurtsevercesine eserleri bunun iç yüzü gözlerimiz önünde bütünüyle netleşmiyordu. Kurmay sınıflarına geçtik. Alışılmış derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların üstünde olarak bende ve bazı arkadaşlarda yeni düşünceler açığa çıktı. Ülkenin yönetiminde ve siyasetinde bozukluklar olduğunu keşfetmeye başladık. Binlerce kişiden oluşan Harp Okulu öğrencisine bu keşfimizi anlatmak isteğine kapıldık. Okulun öğrencileri arasında okunmak üzere okulda el yazısıyla gazete kurduk. Sınıf içinde küçük teşkilatımız vardı. Ben Yönetim Kurulu’nda idim. Gazetenin yazılarını çoğunlukla ben yazıyordum. O zaman okullar müfettişi İsmail Paşa vardı. Bu işlerimizi keşfetmiş, izlettiriyormuş. Okulun müdürü Rıza Paşa isminde bir kişiydi. Bu kişinin, padişah katında İsmail Paşa tarafından yanlışı ortaya çıkarılmış; “Okulda böyle öğrenci var. Ya farkında olmuyor ya görmezden geliyor” denilmiş. Rıza Paşa konumunu korumak için inkâr etmiş. Bir gün, gazetenin gereken yazılarından birini yazmakla uğraşıyorduk. Veteriner dersliklerinden birine girmiş, kapıyı kapamıştık, kapı arkasında birkaç nöbetçi duruyordu. Rıza Paşaya haber vermişler, sınıfı bastı. Yazılar masa üzerinde ve ön tarafta duruyordu. Görmemezlikten geldi. Ancak dersten başka şeylerle uğraşmak nedeniyle tutuklanmamızı buyurdu. Çıkarken: “Yalnız izinsizlikle yetinebilir” dedi. Sonra hiçbir ceza uygulamasına gerek olmadığını söylemiş. Böyle davranmasında kendine yüklenen eksikliği ortaya çıkarmak çabasının etkisi olmakla beraber iyi niyet de inkâr edilemezdi. Kurmay Subaylar Grubu sınıflarının sonuna kadar bu işlere devam ettik. Yüzbaşı olarak okuldan çıktıktan sonra İstanbul’da geçireceğimiz süre içinde bu işlerle daha iyi uğraşmak için bir arkadaş adına bir apartman tuttuk. Ara sıra orada toplanıyorduk. Bu hareketlerimizin hepsi izleniyordu ve biliniyordu. Bu sırada Fethi Bey adına eski arkadaşlardan subay iken askerlikten uzaklaştırılmış bir kişi karşımıza çıktı. Kendisinin yoksulluğundan, yardıma ihtiyacı olduğundan, yatacak yeri bulunmadığından söz ederek bize sığındı. Biz de bu kişiyi sahip olduğumuz apartmanda yatırmaya ve kendisine yardım etmeye karar verdik. İki gün sonra kendisinin isteği üzerine bir yerde görüşecektik. Gittiğim zaman yanında Saray’a mensub bir de yâver gördüm. Apartmanda yatan İsmail Hakkı Bey adında bir kişi vardı, anında götürmüşler. Bir gün sonra da bizi tutukladılar. Fethi Bey oysa ki İsmail Paşanın gizli polisi imiş. Bir süre hücre hapsinde kaldım. Sonra Saray’a götürdüler. Sorgulandım. İsmail Paşa, Başkâtip, bir de sakallı bir adam hazır bulunuyordu. Sorgudan anladık ki gazete çıkardığımızdan, teşkilât kurduğumuzdan, apartmanda çalıştığımızdan özet olarak, bütün bu işlerden dolayı zan altında olmak, şüphelenilmek... Daha önceki arkadaşlar yaptıklarını kabul etmişler, birkaç ay böyle tutuklu kaldıktan sonra bıraktılar. Birkaç gün sonra Kurmay Subaylar Grubu Dairesi’ne tüm kurmay subay arkadaşları çağırdılar. Eşit olarak Edirne ve Selânik’te yani o zamanki İkinci ve Üçüncü Ordulara gönderilmemiz kararlaştırılmıştı. Kur’a çekileceğini, ancak aramızda anlaşırsak kur’aya gerek kalmayacağını söylediler. Ben arkadaşlara işaret ettim. Biraz konuştuk. Gerçekten ufak bir anlaşma sonunda İkinci ve Üçüncü Ordulara gidecekleri ayırdık... YAZININ DEVAMI www.atakoygazete.com.tr’de 16 Tüm dünya kadınlarına armağanımdır; kimileri dans eder kimileri yazar… Herkes kendince; MAKSAT SAFIMIZ BELLİ OLSUN. Ben Kadınım Tuzu buza katık eden; aşsız koymayan yavrusunu Erkeğini ata bilen, çamaşır ütüleyip, yer silen Ben kadınım Çınar ağacı gibi güçlü, içten içe yanıp ölen Sevdalı kadınım Çocuk yanlarım da var benim, saçımın okşanmasını isteyen Güçlü yanlarımda var, yeniden ocaklar kuran Ana olmadı mı ataya; baba yarımsın dedirten Ben kadınım aşkı bilen, şiddeti önleyen DUR diyen yobaza, vuran ele dur diyen… Anayım yahu; içimde ki, karnımdaki ve yuvamdaki çocuğa Dokundurtmam bilesin… Kirli bir yüzümde var benim, senin kirlettiğin; Vurduğun zaman ki morlukları taşıyan ruhumdan gelen karanlık ve sözlerinle bıraktığın gölgeler sinmiş ona Ve sonra… Sonrası diriliş, Seni ezmek istemiyorum, ezilmenin nice olduğunu bilenim Lakin var olmanın, ben olmanın yolu ise bu; delip geçen suskunluklarım da var benim… Ben kadınım; Dört duvarı yuva yapan, iş hayatın da dörtnala koşan Dünyayı toplayan, üremeyi sağlayan, sevdayı ateşleyen kadın Sen de adam ol; Güçlü ol ki şiddet yerine aşkı, vurmak yerine dokunmayı, bağırmak yerine anlamayı seç... Adam ol yahu… Beni, kadın adam olmaya zorlama. Yerini bil; şu koca dünyada bir kum zerresi kadar bile değiliz anla, Ve ben kadın kalmak istiyorum, kadın adam olmak değil Beni buna zorlama… Kanunlara gerek duymamalıyım sana karşı kendimi korumak için; adaletin de erimeliyim, Hz. Ömer ol demiyorum ama Esra ERDOĞAN BEN KADINIM adil ol. Bir kum zerresi kadar biat et insanlığa… Dışarıya iyi görünüp, içeride zulüm ile kendini aldatma, yavrularımı yakma. Sevmeyi öğren be adam; paylaştıkça çoğalan kumsallara gebe ol; doğurmayı öğren, doğurganlığımı yok etmeyi değil. Hiçbir şeyin parçası olmadan yaşamak istiyorsan, evlenme bari. Beni de yakma gelecek nesilleri de… Ben kadınım, bunu hep hatırla… Anan gibi, bacın gibi kadın; sana hayat veren gibi Ve şu an hayatını almak üzere olduğun bir kadın Hadi indir o elini ya sarıl bana veya çek git; her ikisinde de aynı karşılıkla dönerim sana Adalet, eşitlik, sevgi istiyorum, çok şey mi sence? Bunları ya bana verirsin ya da ben kendim alırım mücadeleden kaçmam bilirsin, demiyorum sana Çünkü bu yanımı şimdiye kadar fark etmediğini biliyorum. Bir kadının saçının okşanması için yaptığı fedakârlıktan fazla değil yapacaklarım Bu kadar sert çektiğin için artık arada okşasan da her zaman dipleri acıyacak olan saçlarım var benim Kirli yüzümü çevreleyen, Ruhuma sinen gölgeler bizi boğduğunda; Ben artık gölgesiz olacağım… Sadece Ben, keyfim ve kâhyası kalacağız. Bir de yavrularım elbet. BEN hayatta her şeyi başaracağım ve bunun keyfini de yuvamda süreceğim. Kâhya mı? O da seni kapıda karşılayıp, bahçe duvarında ki yazıyı gösteren hani nasıl diyordunuz ADAM yanım Kapıda ne mi yazacak? ADAM OLMAYAN GİREMEZ. KALIN BARSAK KANSERİNE DİKKAT! Kolon diye adlandırılan kalın bağırsak, yaklaşık 2 metre uzunluğundaki sindirim sisteminin ince bağırsaktan sonra gelen kısmıdır. Kalın barsak kanseri; gastrointestinal sistemin son kısmı olan kalın barsaklarda görülen bir kanser türüdür ve oldukça büyük bir öneme sahiptir. Erkekte ve kadında eşit oranda görülen kalın barsak kanseri bütün kanserler içinde görülme sıklığı bakımından 3. sırada yer alır. Medicana Bahçelievler Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Uzm. Dr. Ziyaettin Durakoğlu kalın barsak kanseri konusunu anlattı. Kalın barsak kanseri nedir, ne sıklıkla görülür? Kalın barsak kanseri; gastrointestinal sistemin son kısmı olan kalın barsaklarda görülen kanser türüdür. Kalın barsak kanserleri her iki cinste de en sık görülen 2. veya 3. kanser türüdür. Her iki cinste de en sık ölüme sebep olan ikinci sıradaki kanser cinsidir. Ortalama her 15 kişiden birisinde kalın barsak kanseri gelişir. 50 yaşından sonra kolorektal kanser gelişme riski artmaktadır. Yurdumuzda da tanı yöntemlerinin artması, kişilerin hastalık belirtilerini daha iyi algılamaları ve hekime başvurma olanaklarının artması, beslenme alışkanlığının giderek daha çok endüstriyel gıdalara kayması, bu kanserlerle daha sık karşılaşmamıza neden olmaktadır. Erken teşhis ve tedavi yöntemleri uygulanabildiği takdirde kalın barsak kanserleri tedaviden en çok yararlanan iç organ kanserleridir. Tarama testleri ile hastalık oluşmadan, oluşmuş ise belirtileri daha ortaya çıkmadan saptanabilmekte ve gerekli tedavisi yapılarak tam şifa sağlanabilmektedir. Çünkü kalın barsak kanserlerinin çoğu (% 95) poliplerden gelişmektedir. Kalın barsak kanseri için kimler risk altındadır? Kalın Barsak Kanseri için özellikle 4550 yaş üzerindeki kişiler risk altındadır ve kalın barsak kanserlerinin % 95’i poliplerden gelişmektedir. Bol lifli diyet alanlarda kanser görülme oranı düşüktür. Protein ve yağ fazlalığı, alkol, et, folik asit eksikliği, sigara kanser riskini arttıran faktörlerdir. Rahim, yumurtalık veya meme kanseri olan kadınlar, anne, baba, kardeş gibi yakın aile bireylerinde kalın barsak kanseri veya polipleri olanlar, inflamatuar barsak hastalıkları (Ülseratif Kolit veya Crohn), Kolon kanseri olup tedavi görmüş kişilerde riski altındadır. Belirtilen risk faktörlerinin olması, kişide mutlaka kolorektal kanser gelişeceği anlamını taşımaz; sadece oluşma riski diğer kişilere göre artmıştır. Bu nedenle daha dikkatli kontrol ve takiplerle oluşma riskini azaltmaya, eğer oluşur ise de erken tanı ve tedavi yapmaya önem vermelidir. Kalın barsak kanserinde klinik belirtiler nelerdir? - Makattan kan gelmesi (rektal kanama), - Dışkının kanla bulaşık olması, - Tuvalete çıkma alışkanlığında değişiklik, - Dışkının eskiye oranla incelmesi, kabızlık – ishal durumlarının ortaya çıkması, - Sık sık tuvalete çıkma isteği, buna rağmen tam boşalamama hissi, - Aşırı gaz, karın ağrısı, şişkinlik, kramplar gibi genel karın yakınmalarının olması, - Kansızlık (anemi), - Devamlı halsizlik ve yorgunluk, kusma gibi semptomlardır. Tüm bu semptomlar birçok hastalıkta da oluşabilecek semptomlardır, bu nedenle bir veya birkaç tanesi oluşur ise mutlaka doktor kontrolü ile nedeni ortaya konmalıdır. KALIN BARSAK KANSERİNDE TEDAVİ NASIL YAPILIR? Kanser çok erken evrede saptanırsa ameliyatsız, karın duvarı kesilmeden çıkartılabilir. Kolonoskopi yapar şekilde girişilerek tümörlü kısım çıkartılabilir, buna lokaleksizyon denmektedir. Eğer kanser bir polipte saptanıp çıkartılırsa buna polipektomi denir. Eğer tümör daha büyükse etrafındaki sağlam bir kısım barsakla birlikte çıkartılır, geriye kalan barsak uçları karşılıklı dikilerek devamlılık sağlanır, buna kolektomi ameliyatı denir. Bu esnada barsağın yanındaki lenf bezleri de temizlenerek kanser metastazı açısından mikroskobik incelemeye gönderilir. Eğer tümör çıkartıldıktan sonra iki barsak ucu karşılıklı dikilemez ise bunlar karın duvarına ağızlaştırılır, buna kolostomi denmektedir. Kolostomi açılan hastalarda dışkı, bu bölgeye yapıştırılan özel yapılmış torbalarda toplanarak atılır. Anüse çok yakın tümörlerde kalıcı kolostomi açılması gerekebilir. Ameliyat sonrası geride kalmış olabilecek kanser hücrelerini de öldürmek amacı ile kemoterapi uygulanır. Radyoterapi ise daha sıklıkla rektum bölgesi kanserlerinde uygulanır. Büyük tümörlerde de operasyon öncesi uygulanıp tümörü küçülterek ameliyat edilmesi sağlanabilir. Kemik metastazları da radyoterapi ile tedavi edilir. 17 Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen: “KADINLAR ŞİDDETE KARŞI DAYANIŞARAK DUR DİYEBİLİRLER” Bu projede kadının önündeki en büyük sorunun toplum tarafından yaratılan ve benimsenen algı problemi olduğu görüşü ağır bastı. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? İsveç Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla düzenlediğimiz projemizin adını “Politika Sadece Erkek İşi midir?” olarak belirledik çünkü toplumun azımsanamayacak bir kesimi siyaseti erkek işi olarak görüyor. Bu proje kapsamında 2 seminer ve 1 Çalıştay düzenledik. Çalıştay’da bir araya gelen çeşitli politik görüşlerden kadınlarımız “Politikayı ve kadınların politikadaki yerini” tartıştı, seminerlere siyaset ve medya dünyasından kadınlar katıldı ve tecrübelerini paylaştı. Bütün bu çalışmaların nihai sonucu “Politika sadece erkek işi değildir” mesajı oldu. Az önce de bahsettiğim gibi toplumun her alanı gibi siyaset alanı da erkek egemen. Siyaseti ele alışımız, siyaseti yapışımız, söylemler erkek egemen. Hatta politikadaki pek çok kadın siyasetçimiz dili erkek egemen. Tüm bunların dışında oranlara bakarsanız kadın siyasette yok denecek kadar az. Demokrasi tecrübeyle gelişen bir süreç, insanlar seçtikçe, seçildikçe demokrasinin faydasını görmeye başlıyorlar. Biz 90 yıllık bir Cumhuriyet’in yurttaşlarıyız. Laik Cumhuriyetimiz’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkını armağan edişinin üzerinden 78 yıl geçmiş, söylemek istediğim 78 yıl demokrasinin yerleşmesi için yeterli bir süre. Ama mevcut duruma bakarsanız 26 bakanımız var 1 tanesi kadın. Hiç kadın bir Cumhurbaşkanımız ya da Meclis Başkanımız olmamış. 2 bin 924 Belediye Başkanı’nın 26’sı, 34 bin 210 muhtarın 65’i kadın. Yine 81 valimizin 1 tanesi kadın. Listeyi daha da uzatabiliriz, kadın siyasette temsil ediliyor diyemiyoruz maalesef. Kadınların siyasetteki temsil oranını arttırması lazım. Bunun için dünyada denenmiş örnekler var, ülkemiz için en uygunu “fermuar sistemi”; yani aday listeleri hazırlanırken 1 kadın 1 erkek aday olarak belirlenmeli. Çünkü seçimler öncesinde kadınlar listelerden aday gösteriliyor ancak hiç biri seçilecek sıralara yazılmadığı için sonuçlar erkeklerin lehine çıkıyor. Eğer kadınlar siyasi partilere fermuar sistemini dayatırlarsa önümüzdeki ilk seçimde önümüzdeki tabloyu değiştirebiliriz. Bunun için her ne kadar karşı olsam da kadın kollarının kadın yararına çalışması lazım. Kadın kollarına karşıyım çünkü kadın kollarının varlığını kabul etmek dolaylı olarak siyasetin erkek işi olduğunu kabul etmek demektir. Ama bu organların kaldırılması şu an için mümkün değil ama kadınlar kendi yararlarına çalışabilirler; partilerin kadın kolları birleşip bağlı bulundukları siyasi partilere fermuar sistemi uygulanması noktasında baskı yapabilirler. Eğer bunu başarabilirlerse kadının siyasetteki varlığı; toplumun gelişimine, siyasal sitemin istikrarlı ve hakkaniyetli işlerlik kazanmasını sağlayacaktır. Kadına yönelik her türlü sorunun çözümü için, kadını çözümü üreten konumuna taşımamız şart. “MEDYA KİLİT ROL OYNUYOR” Meltem Hanım, bir iletişimci olarak medyanın kadın ve kadın hakları konusundaki, duyarlılığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Kadına yönelik bahsettiğiniz algıların oluşumunda medya kilit rol oynuyor. Yapılan haberler, üretilen içerikler, çekilen görüntüler ve bunların kurgulanması noktasında çalışan tüm medya mensuplarının; toplumsal cinsiyet, şiddetin haberleştirilmesi, özel hayatın gizliliği, habere konu olan kişilerin varsa gizliliğini ihlal etmeme gibi konularda duyarlı olması gerekiyor. Medyada bazı dönemler bu yönde bir hassasiyet oluştu. Aile içi şiddete son gibi kampanyalar düzenlendi, çalışanlara kurum içi eğitimler verildi ancak hala cinsiyetçi yaklaşımlarla karşılaşabiliyoruz. Kadınların en fazla haber oldukları konu; aile içi şiddet olayları ve maalesef en fazla cinsiyetçi yaklaşıma rastlanan haberler de bu kategorideki haberler. Bir dönem bu tür haberler kadına yönelik şiddeti meşrulaştırıcı bir dil ile kaleme alınıyordu. “Yemeği yaktığı için kocasından dayak yedi” , “Kısa etek giyince soluğu hastanede aldı”, “Sevdiği erkekle evlenmek isteyince kardeşi tarafından öldürüldü” ve dahası. Bu manşetlere yakın zamana kadar gazete sayfalarında, televizyon başlıklarında sık rastlanıyordu. Ya da kadını metalaştıran “arka sayfa güzelleri”, şiddet görmüş kadının mahrem yerlerinin kapatılmadan çekilen ve yayınlanan görüntüleri bunlar çok uzak örnekler değil. Yakın zaman derken şu an yok zannetmeyin şimdi de benzer örnekler var ancak eskisi kadar çok değil. Yetersiz de olsa bu yönde bir hassasiyet oluştu. Tüm bu başlıklar okuyucuda şöyle bir algı yaratıyor; kadında hak etmiş baksana yemeği yakmış, birini sevmiş, kısa etek giymiş… Bunlar toplumu yanlış yönlendiren, ataerkil zihniyeti yeniden üreten örnekler ve demokratik, insan haklarına saygılı bir medyanın yapmaması gereken hatalar. Bunlara son vermek için de kadın erkek eşitliğini özümsemiş, şiddetin her türlüsüne karşı, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, kendini geliştirmiş, entelektüel medya mensuplarına, yöneticilerine ihtiyacımız var. Tüm bunlar içinde eşitlikçi bakış açısına sahip kadınlarımızın medyanın karar mercilerinde varlık göstermesi lazım. “TÜM KADINLARIN, KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLARIM” Her 8 Mart’ta kadınların hakları hatırlanır fakat 9 Mart’ta tekrar unutulur. 08 Mart günü çeşitli mesajlar verilir, temennilerde bulunulur. Siz bu 8 Mart’ta önümüzdeki yıllar için hangi temennilerde bulunursunuz? Modern, çağdaş Türkiye’nin kurucusu olan fedakâr ve güçlü Cumhuriyet Kadınlarının, siyasal ve toplumsal alanda hak ettikleri değeri yeniden kazanarak, toplumsal ilerlemenin temelini oluşturmaya ve aydınlık nesiller yetiştirmeye devam etmeleri dileği ile tüm Türk Kadınları’nın Kadınlar Gününü Kutlarım. Sayın Erzen, verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder, yaptığınız çalışmalardan dolayı siz ve ekibinizi kutlarız. Bende Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı ve bir kadın olarak bu konuya duyarlı yaklaşımınızdan dolayı size ve ekibinize teşekkür ederim. Arzu BERATOĞLU Yavuz ARPACIK 18 ZİHİNSEL ENGELLİLERE MODERN MERKEZ Yasemin BAYER Yaşamda Hep Gülümseyebilmek Mümkün mü? Yaşam boyunca ne kadar gülebiliyoruz ya da gülümseyebiliyoruz? Yapılan araştırmalardan çıkan sonuç: 4 yaşında bir çocuk günde ortalama 300 kez gülümserken bir yetişkin günde ortalama yalnızca 15 kez gülümsüyormuş. Bir bebek ne anlar ki, küreselleşen dünyanın sıkıntılarından, yaşanan gerilimlerden, karşılaşılan zorluklardan, yapılan yanlışlardan ya da acılardan? Sırf bu nedenle bir bebek daha çok gülüyor denebilir mi? Aslında her başarısızlığın ardından hep başarı geldiğini, her yanlıştan doğruyu öğrendiğimizi, her hüznün ardından mutluluğun geldiğini kim yadsıyabilir ki? Önemli olan yaşananlardan ders alabilmektir. Hayatta edinilen deneyimler insana hep çok pahalıya mal olur. Ama bu pahalı deneyimler insana doğru davranmayı öğretir. Yanlış yapma yüzdeniz azalır. Bu süreç sonsuzdur. Tıpkı ünlü Romalı düşünür Seneca’nın “Yaşadığınız müddetçe nasıl yaşandığını öğrenmeye devam edin.” sözü gibi. Yaşamda kazanılan tüm öğretiler ve tüm deneyimler sayesinde gülümseyebilmek kolaylaşırken, öfkenize engel olup soğukkanlı ve saygılı davranmayı öğrenebiliyorsunuz. Örneğin yorucu ve gergin geçen bir günün ardından arabanıza binmiş eve giderken, önünüzde tıngır mıngır giderek saatlerinizi çalan sürücü ya da konser bileti almak için kuyruğa girmiş beklerken kendine göre açıkgözlülük eden saygısız biri sizi çileden çıkartabiliyor. Ya da annesine bağıran bir küçük çocuk da sizi kızdırıyor. Belli ki çocuğa en önemli davranış biçimlerinden biri olan “saygı” öğretilmemiş. Tiyatroya ya da konsere gittiğinizde ya da uçağa bindiğinizde numaralı biletiniz olmasına karşın yerinize oturmuş kıpırdamayan insanlara şaşırıyorsunuz. Öyle pişkin davranıyorlar ki siz elinizdeki bileti kontrol etmek durumunda kalıyorsunuz. Gülümsemek değil, haykırmak geçiyor içinizden. Karşınızdakine en basit görgü kurallarını anımsatmak... Ama kendi kendinize “Sakin ol! Sakin ol!” diye söyleniyorsunuz. Sinirlenmeninin yalnızca sağlığınza zararını düşünmeniz gerekiyor. Soğukkanlı davranmayı beceriyorsunuz. Hatta gülümseyerek esprili bir biçimde karşınızdakiyle konuştuğunuzda işler zor da olsa yoluna giriyor. Yerinize oturmuş kişiye üstelik “Teşekkür ederim” derseniz karşınızdakini utandırabiliyorsunuz zaman zaman. Böylece alışkanlık olabilecek kızgınlık yerine yüzünüzde bir gülümseme yaratabiliyorsunuz. Modern Psikoloji’nin önemli isimlerinden William James ”Mutlu olduğumuz için gülmüyoruz. Güldüğümüz için mutluyuz.” diye betimlemiş gülmeyi. Gülümseyebilme ve gülme sayesinde olumsuzlukların yittiğini ve olumlu enerjinin hem bedenimize hem de düşüncelerimize kattıklarını biliyoruz. Gülümseyebilmek ve güleryüzlü davranmak daha dingin davranmamızı sağlayacak, mutluluğumuzun artmasına yardımcı olacaktır. Hele karşımızdaki insanların yüzünde bir gülümseme yaratabiliyorsak ne mutlu bizlere. Hem küçüklere hem büyüklere kısacası hayatta karşılaştığımız herkese gülümseyerek davranmaya özen göstermeliyiz. Hayat her şeye rağmen çok güzel. Her yaşadığımız günde bizi gülümsetecek olaylar olmayabilir. Ama ne olursa olsun gülümsemeyi becermeliyiz. Bakırköy Belediyesi tarafından 4.500 metrekarelik alan üzerinde yaklaşık 1.600 metrekare kapalı alanda yaptırılan modern zihinsel engelliler rehabilitasyon merkezi yatılı olarak kalan zihinsel engellilere ev sahipliği yapıyor. Bakırköy Belediyesi tarafından E-5 Karayolu’nun kenarında 96 bin metrekarelik alan üzerine yapılan Botanik Park’a komşu olan merkez Bakırköy Belediyesi tarafından yaptırılarak T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na protokolle verilerek T.C. İstanbul Valiliği 80. Yıl Bakırköy tek katlı bu modern merkezi Bakırköy’ümüze hatta İstanbul’umuza kazandırmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Merkezde; zihinsel engellilerin kalabileceği yatak odalarının yanı sıra spor salonu, TV odası, hobi odaları, dinlenme salonları, rekreasyon alanları, oturma bahçede oturma grupları, oyun alanları, yemekhane, çamaşırhane de bulunmaktadır. Merkezin gerek inşaatından önce gerekse inşaatı sırasında ilgisini esirgemeyen İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya da ayrıca teşekkür etmek istiyorum.” dedi. T.C. Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı, İstanbul Valiliği 80.Yıl Bakırköy Özürlüler Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi Müdürü Cevat Okutturan da merkezde kimsesiz zihinsel engellilerin kaldığını belirterek,”24 saat hemşire bulunan merkezimizde 13-60 yaş arası kimsesiz zihinsel engellilerin bakımı yapılıyor. Merkezimizde ayrıca psikolog, sosyal servis uzmanı, revir, idari hizmet birimleri de bulunmaktadır.” şeklinde konuştu. Özürlüler Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi adıyla yaklaşık 40 kimsesiz zihinsel engelliye ev sahipliği yapıyor. Merkez alanı olarak 4.500 metrekare arsa tahsis edildiğini belirten Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, “4.500 metrekarelik alanda yaklaşık 1.600 metrekare kapalı alan üzerine BAKIRKÖY’DE DEV KÖPEKBALIĞI Bakırköylü balıkçıların ağlarına 3 metre boyunda yaklaşık 250 kilo ağırlığında dev bir köpekbalığı takıldı. Bakırköy Balıkçılar Çarşısı’nda bulunan Karadeniz Balıkçısı’nın yakaladığı dev köpek balığı alışveriş yapmaya gelen ve çarşıdan geçen vatandaşların ilgi odağı oldu. Çanakkale açıklarında yakalanan köpekbalığının birkaç gün sergileneceğini belirten Karadeniz Balıkçısı’nın sahibi İbrahim Altun, çarşıdan geçen vatandaşların ve özellikle çocukların köpekbalığına büyük ilgi gösterdiğini ve sık sık köpekbalığı ile fotoğraf çektirmek istediklerini söyledi. Altun, köpekbalığını birkaç gün sergiledikten sonra keserek satacaklarını, köpekbalığının çok lezzetli ve sağlık için yararlı bir balık olduğunu belirtti. 19 Şenlikköy’deki Tarihi Av Köşkü yok olmaktan kurtarılıyor Bakırköy’deki tarihi binaların ilgisizlikten bir bir yok olduğu şu günlerde, gazetemizin de ısrarla üzerinde durduğu Şenlikköy’deki Av Köşkü Restore çalışmaları başladı. İncirli Caddesi’ndeki Resneliler Köşkü ise her geçen gün yok oluyor. Bu yok oluşu yetkililer sadece seyrediyor. Florya Karakol Binası ve Atatürk Parkı’nın karşısında bulunan ve tarihi önemi olan Av Köşkü, Beyazlar İnşaat tarafından restore ediliyor. Beyazlar İnşaat Sahibi Alim Beyaz, restore çalışmalarına başladıklarını ve tarihi köşkün restorasyon işlemlerini haziran ayına kadar bitireceklerini söyledi. Restore işlemlerinde köşkün tarihi yapısını olduğu gibi koruduklarını belirten Beyaz, “Tarihi köşk bakımsızlıktan dolayı yıkılmak üzereydi. Gerekli çalışmaları tamamlayıp, izinleri aldıktan sonra restore işlemlerine başladık. Köşkün tarihi dokusunu olduğu gibi muhafaza edeceğiz. İç mekanlar ve dış mekan çalışmaları, aslına kazanması için bu konunun üzerinde önemle duran başta İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve Bakırköy Kaymakamı Yakup Vatan’a tüm mahalleli adına teşekkür etti. Göktaş, restore işlemlerinin sona ermesiyle Şenlikköy Mahallesi’nin önemli bir tarihi değerine kavuşacağını ve bu tarihi köşkün Şenlikköy Mahallesi’nin bir nevi amblemi olacağını söyledi. RESTORASYONU BAŞLADI uygun olarak yapılıyor. Tarihi köşkte kullanılan bütün malzemeler tahtadan. Tarihi köşkün tekrar eski halini alması için İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve Bakırköy Kaymakamı Yakup Vatan’ın büyük katkıları oldu. Konunun üzerinde titizlikle duruyorlar ve yapılan çalışmaları takip ediyorlar. Biz de tarihi değerlerimize sahip çıkmak için elimizden geleni yapıyoruz. Restorasyon işlemleri tüm hızıyla devam ediyor. Önümüzdeki Haziran ayına kadar restorasyon işlemlerini bitireceğiz. Ve Şenlikköy Mahallemizin, Bakırköy’ümüzün bir tarihi değerini daha canlandırmış ve hizmete açmış olacağız.” dedi. Alim Beyaz, restore işlemleri bittikten sonra tarihi köşkü kiralamak isteyen firmalara kiraya vermeyi düşündüklerini de söyledi. Şenlikköy Mahalle Muhtarı Mümin Savaş Göktaş da, yıllardan beridir atıl durumda olan tarihi köşkün restore edilmesinin ve kullanıma açılmasının mahalle için önemli olduğunu ifade ederek, tarihi köşkün tekrar eski yapısını KÖŞKÜN TARİHİ Köşk, 1800 yıllarının sonuna doğru dönemin padişahları tarafından, avcılıkta kullanılmak üzere bıldırcın çiftliği olarak yapılmış. Çiftlik, bakılması için Andon ismini taşıyan Barutçubaşı Beyrutlu bir kişiye emanet edilmiştir. Rusların İstanbul’u işgal etmesi sırasında Ruslar tarafından taverna olarak kullanılan tarihi bina, Rusların İstanbul’u terk etmesinden sonra Balkan Savaşı’nın ardından ülkemize gelen Müslüman Türklerden bir aileye verilmiş, burası önce ikametgah olarak kullanılmış sonra kahve olarak kullanılmıştır. Daha sonra sahipleri tarafından müteahhit bir firmaya satılmıştır. Burası sit alanı içersindedir. (Yavuz ARPACIK) Mesai saatleri dışında da artık ölüm raporu alınabilecek NÖBETÇİ DOKTORLAR 24 SAAT GÖREVDE Sağlık Bakanlığı Mezarlık Yerleri’nin İnşaası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkındaki Yönetmelik’te değişikliğe gitti. Yapılan değişikliğe göre mesai saatleri dışında evde gerçekleşen ölümlerde ölüm belgesi ile ilgili hizmetler Toplum Sağlığı Merkezi’nin (TSM) belirlediği nöbetçi doktorlar tarafından yürütülecek. Uygulama ile birlikte artık mesai saatleri dışında evde gerçekleşen ölümlerde de ölüm raporu alınabilecek. Bakırköy Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Hekimi Sibel Ay Kalkan, Sağlık Bakanlığı’nın 19 Ocak 2013’te Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaza Nakil ve Defin İşlerimleri Hakkındaki Yönetmelikte değişiklik yaptığını belirterek, ”Yeni düzenleme ile mesai saatleri dışında sağlık kuruluşu dışında gerçekleşen ölümlerde ölüm belgesi TSM’ler tarafından belirlenen nöbetçi doktorlar tarafından verilecek. Yeni düzenleme ile Bakırköy Toplum Sağlığı Merkezi’ne hekimler, aile hekimleri ve belediye hekimlerinin oluşturduğu havuzdan aylık nöbetçi hekim listelerini çıkarıyoruz. Bu çizelgeye göre 1 asil 1 yedek doktor mesai saatleri dışında evde gerçekleşen ölümlerle ilgili hizmetleri yürütüyor. Bakırköy Belediyesi de bize bu konuda lojistik destek sağlıyor” dedi. Sibel Ay Kalkan, mesai saatleri içinde ise bu hizmetlerin eskiden olduğu gibi Bakırköy Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü hekimleri tarafından verildiğini de belirtti. Bakırköy Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü Faruk Yıldız ise, Cenaze Nakil ve Defin Yönetmeliği’nde yapılan değişikliğin çok yerinde olduğunu belirterek, “Mesai saatleri dışında evde gerçekleşen ölümlerde ölüm raporu verilmesi konusunda kadromuz yetersiz olduğu için sıkıntı yaşıyorduk. Yapılan düzenlemeyle birlikte artık vatandaşlarımızın bu konudaki sıkıntıları da sona ermiş olacak. Bizde bu konuda nöbetçi hekimlere her türlü lojistik desteği sağlıyoruz. Mesai saatleri içinde ise bu hizmetleri eskiden olduğu gibi yine biz yürütmeye devam ediyoruz” diye konuştu. “ARTIK VATANDAŞ MAĞDUR OLMAYACAK” Görüştüğümüz Bakırköy Mahalle Muhtarlı ise, daha önceleri mesai saatleri dışında evde gerçekleşen ölümler nedeniyle doktor gönderilmemesinden dolayı vatandaşların sıkça şikayetlerinin olduğunu ifade ederek, nöbetçi hekim uygulamasına geçilmesi ile vatandaşların mağduriyetlerinin son bulacağını belirttiler. Bakırköylü Muhtarlar, “Bu konuda vatandaşlarımızdan sıkça şikayetler geliyordu. Akşam evde gerçekleşen ölümler için Bakırköy Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü tarafından doktor yollanmıyordu ve bu nedenle vatandaşlarımız ölüm raporu alamıyordu. Ölüm raporu olmadığı içinde meftaya kimse dokunamıyordu ve mefta o şekilde sabaha kadar bekletilmek zorunda kalıyordu. Zaten acılı olan vatandaşlarımızda bu durum karşısında sinirleniyor ve bizlere de çokça şikayette bulunuyorlardı. Yeni uygulamayla birlikte artık vatandaşlarımızda bu konuda mağdur olmayacaklar. Bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ederiz” dediler. 20 CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç “SEÇİMLERDE FERMUAR SİSTEMİ UYGULANACAK” CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, CHP 3. Bölge örgütünün katıldığı kahvaltıda konuştu. “Bütün ilçelerde her kazanacağımız bir Belediye Meclis Üyeliği AKP’nin o faşist duvarından bir tuğla sökmektir. Ne kadar tuğla sökersek o duvar yıkılacaktır. AKP’yi İstanbul’da yıkmak zorundayız. Onun için küsme yok, darılma yok, gücenme yok. Küsen kendine küser. Herkes el ele verecek” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, CHP 3. Bölge İl ve İlçe yöneticilerinin katıldığı Ataköy Marina’daki Papalina Restorant'taki sabah kahvaltısında partililerle buluştu. Koç, yaptığı konuşmada güncel konular yanında CHP'nin yerel seçimlerde uygulayacağı stratejiler hakkında da bilgiler verdi. Haluk Koç yaptığı konuşmada; “Değerli arkadaşlarım bu tür toplantılarda herkesin aklına, bu toplantının altında başka bir şey mi var? Bu toplantı başka bir şeyler mi hedefliyor? diye bir şey gelir. Bu toplantının tek bir nedeni var. Tek bir hedefimiz var. O da AKP’nin Türkiye’ye giydirmeye kararlı olduğu o karanlık elbiseye karşı hep beraber kol kola girerek, dayanışarak, birleşerek, bireysel çıkar beklemeden bu sivil faşist girişime karşı demokrasi cephesinde CHP’yi yüceltmek. Bu toplantının amacı da bu. İstanbul 3. Bölge’de bütün belediyelere talip olmak zorundayız. Bütün belediye meclis üyeliklerine talip olmak zorundayız. Sayın Genel Başkanımızın düşüncesi de bu. Belediye meclis üyelikleri için bir fermuar sistemi 2,4,6,8,10,12,14,16,18... tüm üyelerimizin katılımıyla örgütün belirlediği adaylar. 1,3,5,7,9,11,13,15,17,19... örgütümüz burada genel merkezimiz orada. Neredeyiz, örneğin; İstanbul Küçükçekme'deyiz. Örgütün çıkardığı seçim listesinde orada bir belediye meclis üyesi profilinde, fotoğrafında bulunması gereken ama eksik olan şehir plancısı mı eksik, hukukçu mu eksik, doktor mu eksik, mimar mı eksik, mühendis mi eksik? Ne eksikse o. Hangi bölgedeyiz Küçükçekmece’de. Burada alevi yurttaşlarımız var. Sünni yurttaşlarımız var. Karadenizliler var, Rumeliler var, doğudan gelen yurttaşlarımız var. Hangisi temsil edilmemiş örgütün çıkardığı elemede. Hem teknik özelliklere göre hem o bölgenin inanç, etnik, etik ve bölgesel dağılım özelliklerine göre ne eksikse 1’e, 3’e, 5’e, 7’ye de sizlere danışarak yapıp ortaya çıkmak. Sayın Genel Başkanımızın da, MYK’nın da önerdiği yol, yöntem bu. Örgüt eğilimi, biliyorsunuz 40 gün kala resmi önseçimde olmuyor. Gelir bir yetkili sabah saat 9’da bisküvi sandığı ile Ankara’ya götürmez. Sonucu da akşam 17:00’de açıklar. Örgütün belirlediği isimler. Diğerleri seçime daha yakın zamanda ne eksikse, ne kalmışsa elimizde hangi teknik özellik, hangi yöresel özellik, bunları da eksik olarak oraya yerleştirir. Fermuar yöntemi dediğimiz bu. Bu tartışılıyor ve büyük ihtimalle bu şekilde olacak. Diğerleri içinde zaten biliyorsunuz nüfusu 100 binin üstünde olan yerlerde hem birbirini kontrol eden çapraz anket çalışmaları geniş kamuoyunun desteği ya da eğilimi bakımından daha sonrada örgüt eğilimi ile bütün bunları birleştirerek kazanabileceğimiz ve en yüksek oyları alabileceğimiz adaylar ve belediye meclis üyesi listesiyle seçimlere hazırlanmak. O zaman burada bir görev düşüyor bizlere. Hep beraber el ele vereceğiz. Küsmeyeceğiz, darılmayacağız. Ve sonuç olarak bu bizim bireysel siyasi geleceğimiz değil, Türkiye’nin geleceği. Eğer AKP İstanbul’da geri itilir ve belediye kaybederse sizlerin burada bu sonuca ulaşmak için Bakırköy’de, Bağcılar’da, Esenler’de, Büyükçekmece’de, Küçükçekmece’de, Silivri’de, Çatalca’da bütün ilçelerde her kazanacağımız bir belediye meclis üyeliği AKP’nin o faşist duvarından bir tuğla sökmektir. Ne kadar tuğla sökersek o duvar yıkılacaktır. AKP’yi İstanbul’da yıkmak zorundayız. Onun için küsme yok, darılma yok, gücenme yok. Küsen kendine küser. Herkes el ele verecek” dedi. Bakırköy Belediyesi Meclis Üyesi Ali Erten, Haluk Koç ile bir süre sohbet etti ve Ataköy’deki apartman görevlilerinin isim listesini verdi. Jiletli Tel Modasına Bazı Okullar da Uydu ÖĞRENCİLER OKULDAN KAÇMASIN DİYE!.. Geçtiğimiz aylarda Ataköy 9. Kısım’da bulunan A4 Blok ve Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi’nin etrafının jiletli tellerle çevrilmesini sizlere duyurmuştuk. Haberimiz üzerine A4 Blok’un etrafına çekilen ve çocukların baş, yetişkinlerin ise omuz hizasına gelen ve tehlike arz eden jiletli teller, Bakırköy Kaymakamlığı tarafından kaldırılmıştı. Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi’nin etrafındaki jilet teller ise vatandaşlar için tehlike yaratmaya devam ederken Bakırköy’deki jiletli tel modasına okullar da uydu. Bakırköy Lisesi de okul bahçe duvarlarının üzerini jiletli tellerle çevirerek, okul öğrencileri için tehlike yarattı. Yenimahalle’de bulunan Bakırköy Lisesi’nin okul yönetimi son zamanlarda öğrencilerin okuldan kaçma oranında bir artış olduğunu ve caydırıcı olması için okul bahçe duvarına jiletli tel çekildiğini belirtirken, öğrenciler ise bu duruma tepki gösteriyor. Konuyla ilgili görüştüğümüz Bakırköy Lisesi öğrencileri de okulun etrafının jiletli tellerle çevrilmesinin kendilerini rahatsız ettiğini ve öğrencilerin kendilerini suçlu gibi hissettiklerini söylüyorlar. Öğrenciler, okuldan kaçma olaylarında bir artış olduğu için jiletli tellerin çekildiğini fakat okuldan kaçan öğrencilerin zaten okula gelmeden kaçtıklarını, okula geldikten sonra kaçan öğrencinin pek olmadığını belirterek, yapılan uygulamanın hiçbir işe yaramayacağını ifade ediyorlar. Yenimahalle Muhtarı Nihat Şahin de Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi’ne çekilen jiletli tellerin kaldırılmasını beklerken hastanenin hemen yanındaki Bakırköy Lisesi’nin de okul etrafını jiletli tellerle çevirmesinin mahalleli tarafından tepkiyle karşılandığını belirterek, okul bahçesinin jiletli tellerle çevrilmesinin hiçbir açıklamasının olamayacağını bu durumun öğrenciler için tehlike yarattığını söyledi. “YETKİLİLER KONUYA EL ATMALI” Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi ve Bakırköy Lisesi’nin bahçe duvarlarının üzerindeki jiletli tellerin yetkililer tarafından bir an önce kaldırılması gerektiğini belirten Yenimahalle Muhtarı Nihat Şahin, özellikle hastane etrafındaki jiletli tellerin kaldırımda yürüyen insanların baş hizasında olduğunu ve çok tehlikeli olduğunu belirtti. Şahin, “Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi’nin etrafının jiletli tellerle çevrilmesinin ardından mahalleli tarafından muhtarlığımıza çok sayıda şikayet gelmişti. Sizler de konunun üzerinde önemle durdunuz. Bu noktada sizlere mahallelim adına çok teşekkür ediyorum. Hastane bahçesinin etrafı jiletli tellerle çevrildiği zaman bu durumun tehlike yarattığını hastanenin hemen yanında bir okul olduğunu ve öğrencilerin yaşları itibariyle birbirleriyle şakalaştıklarını, birbirlerini itip kakmaları sonucunda bu jiletli tellere çarpabileceklerini ve yaralanabileceklerini belirtmiş ve bu jiletli tellerin kaldırılmasını istemiştik. Hal böyle iken Bakırköy Lisesi’nin de bahçe duvarını jiletli tellerle çevirmesi gerçekten akıl almaz bir durum. Okul yönetimi öğrencilerin okuldan kaçma oranında artış olduğunu ve caydırıcı bir neden olması için jiletli tellerin çekildiğini söylüyor ama böyle bir caydırıcı sistem olamaz. Okulun zaten bir güvenlik elemanı var. Hizmetlileri var. Jiletli tellere ne gerek var. Burası hapishane mi?” diye konuştu. 21 Trafik Vakfı’nın çekicileri Ataköy Atrium’un önünden ayrılmıyor, önüne gelen aracı çekip götürüyorlar ÇEKİCİ REZALETİNE KİM DUR DİYECEK? Son günlerde Ataköy’de özellikle Atrium çevresinde tüm araçlar Belediye’nin yol kenarına yaptığı park yerlerinden dahi çekiliyor. Araç sahipleri ile çekiciler arasında sert tartışmalar oluyor. Bazı çekicilerdeki polisler sivil kıyafetle görev yapıyor. Yasa ve yönetmelikler ayaklar altında. İlişkiler ile ilgili söylemler ayyuka çıkmış durumda. Vakıf, ceza dışında 60 TL vakfa, otopark içinde 10 TL alıyor. FOTOĞRAFLARA BAKIN PARK YASAĞINI GÖSTEREN TEK BİR TABELA VAR MI? Araç sahibi gelmezse fotoğraf çekilerek aracın park ettiği yer tespit edilip araç kaldırılacak. Ama iş hiç de böyle olmuyor. Çekiciler canlarının istedikleri aracı kaldırıp götürüyorlar. Trafiği tıkasa dahi torpilli işyerlerinin önündeki araçlara dokunulmuyor. Trafik Vakfının Çekicileri son günlerde Ataköy Atrium ve Yunus Emre Kültür Merkezi’nin bulunduğu yerlere park eden araçları çekip, Kültür Üniversite’sinin yanındaki otoparka götürüyor. Yanda fotoğraflarda da göreceğiniz gibi bu caddeler ile Atrium önündeki sokak ve caddelerde “Park yapılmaz” uyarı levhaları yok. Ayrca belediyenin yol kenarına yaptığı otopark ceplerindeki araçları dahi çekiyorlar. Çevre sakinleri isyan ediyorlar “Bu yasa tanımaz çekicilere kim dur diyecek” diye soruyorlar. YANGIN MUSLUĞU VARMIŞ Araçları çekilenlerden gelen şikayetler göz ardı ediliyor. Çekiciler özellikle trafiği aksatan yerlere park eden araçlar yerine ara sokaklarda trafik akışını engellemeyen yerlere park eden araçları çekiyor. Konuştuğumuz çekici başındaki görevli trafik polisi memurları “Trafiğin yoğun olduğu yerlerde araçları çekemiyoruz bulunuyor. Fakat yangın suyu musluklarının hiçbirinde yangın suyu musluklarının önüne araç park edilemeyeceği yönünde uyarıcı işaret ve levhalar bulunmuyor. İşin ilginç tarafı ise İstanbul Trafik Vakfı çekicileri yangın suyu musluklarının önüne park edilen araçları çekerken, bazı mahallelerde bulunan yangın suyu musluklarının önü İSPARK tarafından kullanılıyor. Ve İSPARK buraya çekilen araçlardan ücret alıyor. Bakırköy İSKİ yetkilileri ve Bakırköy İtfaiye yetkilileri uyarıcı işaret ve levhaların konulması gerektiğini fakat bunun kendi sorumluluklarında olmadığını belediye veya trafik ekiplerince konulması gerektiğini ifade ediyor. Bakırköy Belediyesi Fen İşleri yetkilileri ise yangın suyu muslukları ile ilgili kendilerinin hiçbir sorumluluğunun olmadığını, bu muslukların itfaiye ve İSKİ’nin sorumluluğunda olduğunu belirtiyor. Ve olan her zaman olduğu gibi yine vatandaşa oluyor. Bu muslukların önünden araçları çekilen yüzlerce vatandaş her gün gazetemizi arayarak şikayette bulunuyorlar. Vatandaşlar, “Hiçbir uyarıcı levhanın olmadığını, yangın suyu musluklarını bazen göremediklerini ve araçlarını park Yunus Emre Kültür Merkezi’nin bulunduğu caddeden aracı çekilen bir Ataköylü “Benim aracımı yaya kaldırımın üzerinde yangın musluğu var İSPARK YANGIN diye çekmişler. OTOPARKI MUSLUĞU Hiçbir uyarı işareti yok. Ayrıca bu yangın musluğunun yol ile ilgisi yok tamamen yaya kaldırımın dışında” diyor. Çekicideki sivil kıyafetli polis memuruna sorduk “Yangın musluğu var diye araç çekiyor musunuz?“ aldığımız cevap “evet” oldu. BURAYA PARK EDEN ARAÇLARI DA Şimdi bizde yetkililere soruyoruz: ÇEKEBİLECEK MİSİNİZ? Yandaki fotoğrafa bakın Büyükşehir ettiklerini belirtiyor. Bazı vatandaşlar ise yangın suyu Belediyesinin otopark şirketi İSPARK tam yangın musluğunun musluklarının rahatça açılabildiğini ve su tankerlerinin bu önüne hem de engelliler için park yeri yapmış. Buraya park eden istasyonları açarak tankerlerine su doldurduklarını gördüklerini ve araçları da çekme cesaretini gösterebilecek misiniz? İstanbul Trafik Vakfı Başkanı ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mut- bunu da İSKİ’ye bildirdiklerini ifade ediyorlar. İSKİ yetkilileri de bu yönde şikayetler aldıklarını doğruluyor. İSKİ yetkilileri ayrıca lu’ya sesleniyoruz; Çekici olayına el atın ve bu rezaleti durdurun. SİZİN İÇİN ARAŞTIRDIK çünkü trafik daha çok tıkanıyor” diyor(!) Yasa ve yönetmelikler çok açık. Bir aracın çekilebilmesi için trafik akışını engelleyen yerde olacak, önce anons yapılacak. Makul bir süre beklenecek. Yangın suyu muslukları (Hidrant) itfaiyenin isteği üzerine İSKİ tarafından belirlenen alanlara konuluyor. İtfaiye, belirlediği sokaklara yangın suyu muslukları konmasını İSKİ’den talep ediyor. İSKİ de itfaiyenin isteği BELEDİYE, YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ’NE GİDEN doğrultusunda isteYOLUN SOL TARAFINA ARAÇ PARK CEPLERİ YAPMIŞ. nilen sokakta en uygun alan neresi BURASININ YOL İLE İLGİSİ YOK. ise oraya bu ÇEKİCİLER BURADAN DA ARAÇ ÇEKİYORLAR. muslukları yerleştiriyor. BU REZALETE KİM DUR DİYECEK? Bakırköy’de 150’ye yakın yangın suyu yangın suyu musluklarının kapaklarının çöp toplayıcıları musluğu bulunuyor. Bu hidrantlar genellikle itfaiye aracının tarafından sökülerek alındığını ve bir çok yangın suyu girişinin zor olduğu dar sokakların girişlerine monte ediliyor. musluğunun kapaklarının olmadığını sık sık bu kapakları yenileBakırköy’de Yenimahalle, Osmaniye, Cevizlik ve Zeytinlik mahalmek zorunda kaldıklarını söylüyorlar. lelerinde bu hidrantlar diğer mahallelere göre daha sık sayıda 22 Sürgün Sürtüğü Maceraları -1Bu şehre, yaşadığı mahalleye, sokağa ve bu insanlara iki aydır sürgündü ama neden, niçin sürgündü kimsecikler bilmiyordu. Kimsecikler bilemezdi çünkü sürtük konuşmayı sevmediği gibi tercih etmezdi. Tercih etmemesinin sebebi de, geldiği dünya ile buradakiler aynı dili konuşmuyorlardı bu yüzdendir ki konuşması gerektiğinde, gözleri ve elleri ile duygularını, isteklerini anlatabiliyordu. Burada yaşayanlarla aynı dili konuşamamanın kendisine verdiği hakla, ismini de kimseciklere diyememişti. Eğer aynı dili konuşsaydılar, her tanıştığına isminin Sürtük olduğunu söyleseydi, burada yaşayanlar ona ne gözle bakarlardı çok iyi biliyordu. Kendi dünyasında isminin anlamı; gezgindi ama buradakiler bu ismi duysaydılar, ona bakış açıları hafif meşrep olacağını çok iyi biliyordu çünkü burada her şeyin manası, geldiği dünyadan çok farklı olduğu gibi bakış açıları da ona göre uç noktalardaydı. İki aydır yaşadığı, nefes almaya çalıştığı, yeni geldiği dünyasında, insanları anlaması çok zordu. İnsanları anlamamasının birçok sebeplerinden sadece bir tanesi çok meraklı olmalarıydı. Kendisi hakkında da birçok soru işaretinin merakını, içlerinde barındırdıklarını gayet iyi biliyordu ama Sürtüğü anlamanın, yaşamanın, o kadar da kolay olmadığını kendisi dahi biliyordu. Anlamak için, Sürtüğün yeni dünyasında yaşaması veya yaşanması gerekenler ile geldiği dünyasın da yaşadıklarını karşılaştırmalı olarak kendine göre çözmesi gerekiyordu. Sürtüğe göre, sürgün olmanın belki de en güzel yanı bu çözümlerdi. Yeni dünyasının içinde, sürgünde bulunduğu mahallede, giyim tarzı ve fiziksel özelliği ile diğer yaşayanlardan ayırıcı özellikleri vardı. En önemli ayırıcı özelliği; ne kadınsı ne erkeksi vücut hatları, yeşil, beline kadar uzanan saçlarının yanı sıra kaküllerinin gözlerinin hemen üstünde bitiş şekliyle, çekik kahverengi gözlerinin etrafını saran sık çilleri, belli belirsiz burnu, var ile yok arası dudaklarının yanı sıra diğer ayrıcı özelliği giyim tarzıydı. Hava şartları ne olursa olsun, asla değişmeyen giyim stili ise; kumaşının ne olduğu belirsiz PINAR KUMSAL Esnaf lokantasının sahibi E., masa masa dolaşıp konuşmayı pek sevdiğinden, genç çifte de aynısını uyguluyordu. Ordan buradan derken, genç çiftin bu dünyada, ait olduğumuz şehirden başka şehirde yaşadığı ve yan komşularının esnaf lokantası E.’nin, kuzeni olduğu ortaya çıktı. Bu duruma, karşılıklı olarak pek sevindiler. Üstüne üstlük hemşeri dedikleri bir durum var ki, toprağım diye nitelendiriyorlar aynısı E. ve bu çift için geçerliydi. Bu hemşeri olayı gerçekleştiği an, yeni dünyadaki insanlar için akan sular duruyordu. Şimdi esnaf lokantasında aynı durum söz konusuydu. En sonunda durum her iki taraf için şöyle özetlenmişti; dünya ne küçük, vay be insanın geldiği yer kadar geçmişi de işte böyle önemli çünkü ne zaman ne ile karşılaşacağı belli olmuyor. Onlar kendi yorumlarının devamını yaparken, E., benim hesabın özetini bir kağıda yazıp bana uzattığı gibi bu dünyanın para dediği sistemle yediğimin parasını ödeyip dışarı çıktığımda, şiddetli yağmura aldırmadan, yeni bulduğum işe doğru ilerliyordum. Yeni bulduğum işe doğru ilerlerken, içerde dünyanın ne küçük olduğunu düşündükleri kısma takılı kalmıştım çünkü onlar sadece bu dünya ile kendilerini sınırlı kılıyorlardı, yeni dünyamdaki diğer ölümlü canlılar gibi. Halbuki benim geldiğim dünyama bir gün hepsi gidip, ne kadar boş şeylere inandıklarını ve inandıkça ne kadar boş şeyleri yaşadıklarını fark edeceklerdi. Yeni işimden içeri girerken, çalışma arkadaşlarıma dişlerimi göstermeden tebessüm edip, masamın başında yazma görevi verilen işimin başına döndüğümde, ne geçmiş ne gelecek sadece şu an yaşadığım anlardan oluşan maceralarım vardı… BÜYÜKLERE GÜNLÜK ve kalçasından itibaren bol paça inen siyah pantolonu, erkek yaka, bol kesim beyaz gömleği ve üstüne giyindiği dizlerine kadar uzanan deri paltosuydu. Sürtüğün görünen tarifi buyken, görünmeyen hissiyat tarifeleri için artık başlama zamanı geldiiii… Açlık, tokluk hissiyatı nedir, nasıl olur yeni dünyamda öğrenmişken, yemek saatini asla kaçırmama gibi bir kural edinmiştim. Kuralların koyulduğu gibi, hiç şaşmadan uyulması gerektiğini geldiğim dünyada öğrenmiştim. Bu yüzden öğle yemeğimin saatini geçirmeden, ucuza keşfettiğim esnaf lokantasına her zamanki gibi gittim. Her zamanki gibi gittim çünkü geldiğim dünyada yörüngeyi fazla değiştirdiğin takdirde, şaşma ihtimaline karşılık, alışkanlıkların hayatımızın kötü yanı olmayacağı öğreticilerim tarafından küçük yaştan beri bana öğretilmişti. Esnaf lokantasının sahibi E., beni her zamanki gibi, anlamadığım bir sıcaklıkla karşıladı. Bende, dişlerimi göstermeyecek şekilde tebessüm ederek başımla E.’yi ve yemek yerken dış görünümümden dolayı beni garip karşılamayan herkese selam verdim. Yiyeceğim yemekleri parmağımla işaret edip, yerime geçtim. Yemeklerim gelene kadar, düşündüğüm şuydu; iki ay önce bu dünyaya ilk sürgün edildiğimde, yemekleri çiğden yediğimdi. Çünkü geldiğim dünyada, yemek kültürü yoktu sadece düşünce gücüyle beslenme söz konusuyken, yeni alışkanlık yörüngemi alt üst etse de, bu dünyada düşünce gücü zor çalışıyordu. Çok çalışmama rağmen, düşünce gücüm bulunduğum odadan banyoya kadar anca çalışıyordu. Yemeğimi yerken, yan masaya bir çift gelmişti. SON SÖZ: Sürgün sürtük maceraları -1kumsalpinar.blogspot.com sitemde haftada bir devamı gelecek şekilde ilerleyecek. Bu arada bir dahaki aya köşe yazımı bir kenara istifleyebilirsem, kızımı kucağıma aldığımda yeni yazımı okuyabileceksiniz yok istifleyemezsem, diğer ay buluşacağız demek oluyor. O zaman beni mazur göreceksiniz çünkü ben anne oluyorum… LEPRA C üzzam veya lepra, çevresel sinir sistemi ve deri başta olmak üzere birçok sistem ve organı etkileyebilen, bulaşıcı bir hastalıktır. Bulaşma ihtimali yok denecek kadar azdır ancak halk arasında en az veba kadar korkulmuştur. Birçok yazıya ve sinema yapıtına da konu olmuştur. Tedavisinin bilinmediği dönemlerde cüzzamlılar yerleşim birimlerinden uzak yerlere hatta özel adalara sürülerek, buralarda kendi hallerine bırakılmışlardır. Onun insandan insana bulaştığı düşüncesi temelde bir varsayımdır zira henüz nasıl bulaştığı kanıtlanamamıştır. Hastalık bulaştıktan sonra belirtilerin ortaya çıkması, bağışıklık sisteminin direncine göre 2 ile 7 yıl arası zaman alabilmektedir. Deride kabarıklıklar, renk değişiklikleri, his kaybı, organ zedelenmelerine neden olabilmektedir. Günümüzde cüzzam korkulacak bir hastalık olmaktan çıkmıştır. Tanı koyulduğunda tedavisi kesin olarak yapılabilmektedir. Bir çok hastalıkta olduğu gibi erken tanı önemlidir. Erken tanı yapıldığı durumlarda hiçbir kalıcı sakatlık oluşmadan tedavisi mümkündür. Son yıllarda ülkemizde her yıl ortalama 4 yeni hasta saptanmaktadır. Hastalık yetişkinlere bulaşmamakta ancak hastalara yakın çevredeki çocuklar risk altında olmaktadır. Çocukların hastalıktan korunması için hastalık olan çevreden uzaklaştırılmaları en uygun tedbirdir. Kayıtlı hastaların tüm yakınları lepra açısından düzenli olarak kontrol edilmekte ve bunlar arasında saptanan yeni hastalar henüz sakatlıklar oluşmadan erken dönemde tedavi altına alınmaktadır. Lepra hastaları Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz tedavi edilmektedir. AYIN A YIN KAHKAHASI Delinin biri bir gün doktoruna gider ve iyileştiğini söyleyerek hastaneden çıkmak ister. Bunun üzerine doktor: -Sana bir soru soracağım, doğru bilirsen buradan çıkarsın. Deli: - Peki anlaştık, sor sorunu. Doktor: - Sen 10 katlı bir binanın tepesine çıksan, ben de aşağıda bir bardak su tutsam... Bu suya atlar mısın atlamaz mısın? Deli: - Niye atlayayım ben deli miyim der. Doktor içinden adamın gerçekten iyileştiğini düşünür ve neden diye sorar. Deli: - Ya bardağı çekersen? 23 BAKIRKÖYLÜ KADINLARDAN MESAJ VAR İçinde bulunduğumuz ay içinde önemli günlerden birisi de şüphesiz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Türkiye’de kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, kadının siyasette etkin olamaması ve benzeri konularda bir çok sıkıntılar yaşandığını her gün televizyonlarda izliyor, gazetelerde okuyoruz. Konuyla ilgili yetkililer ve bizi yönetenler tarafından iyi dilek temennilerinde bulunuluyor, kadınlara şiddet konusunda yeni yasalar çıkarılıyor, fakat şiddet konusunda azalma yerine maalesef artış oluyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Bu etkinliklerde kadına karşı uygulanan her türlü şiddetin son bulması istenecek, çeşitli çağrılar yapılacak. Televizyonlarda, gazetelerde bir gün veya bir hafta boyunca kadına şiddet konusu işlenecek. Haberler yapılacak, yöneticilerin mesajları halka ve özellikle kadınlara aktarılacak. Peki ya 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, kadınlarımızın beklentileri, istekleri neler olacak? Ataköy Gazetesi olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Milanko Roçikopulo: Benim senelerce savaş verdiğim bir konu. Ve bir an önce bitmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki, bitmiyor. Kadınlara karşı yapılan şiddeti protesto etmek için dünya genelinde ve Türkiye’de yapılan dans etkinliği Bakırköy’de de yapıldı. Maalesef katılım oldukça düşük oldu. Bu eylemde ben en az bin kadının katılmasını beklerdim. Fakat kadınlarımız da bu konuda duyarlı değil. Kadınlar olarak hakkımızı her zaman aramalıyız. Kadınlarımıza yeterince şans verilmiyor bu da bir gerçek. Kadınlarımız karar organlarında görev alamıyorlar, siyasette etkin şekilde rol verilmiyor. Bugün halen Türkiye’de kadın belediye başkanımız yok. Sadece bir tane kadın bakanımız var. Bu da bence çok önemli bir konu. Kadınlar mutlaka siyasette, karar organlarında yer almalı veya kadınlara yer verilmelidir. Çünkü biz kadınları en iyi kadınlar anlar. Kadınlar olarak biz çok şey istemiyoruz aslında. Eşitlik istiyoruz, siyasete girmek istiyoruz, aynı haklara sahip olmayı istiyoruz. Cansu Ecem Sulakçı: Televizyonlarda, gazetelerde neredeyse her gün kadına yönelik şiddet haberleri okuyor ve izliyoruz. Kadına şiddet Türkiye’mize yakışmıyor. Ama maalesef bu tür olaylara çok rastlanıyor. Dilerim önümüzdeki yıllarda bu tarz şiddet olaylarını konuşmak zorunda kalmayız. Ben tüm kadınların Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Mürvet Yıldırım: Kadına şiddet özellikle son 10 yılda daha da arttı. Okuma oranının, eğitim oranının arttığı Türkiye’de kadına şiddet olaylarının azalması gerekirken, artması çok şaşırtıcı. Sadece şiddet de değil, kadına yönelik kısıtlamalar, çocuk gelinler, aile ve toplum baskısı, taciz, tecavüz olayları ve benzeri bir çok çirkin olay biz kadınların büyük sorunu. İnşallah bu olaylar son bulur. Ne demek dayak, ne demek kadını dövmek. Anlaşmak varken. Belli sorunlar olabilir, ama bu sorunlar neden konuşarak halledilmiyor, bunu anlamakta çok zorlanıyorum. öncesinde yöneticilerin görüşlerini, isteklerini aktarmak yerine kendi günlerini kutlayacak, önceki yıllarda şiddet yüzünden hayatını kaybeden hemcinslerini anacak olan kadınların görüş ve isteklerini sizlerle paylaşmayı uygun gördük.Ve Bakırköylü kadınlara 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili duygu ve düşüncelerini, kadına yönelik yapılan her türlü şiddet konusunda neler yapılması gerektiği ve yöneticilerden, erkeklerden, kendi hemcinslerinden neler beklediklerini, isteklerini sorduk. İşte Bakırköylü kadınların mesajları... Sevim Sur: Kadına şiddet konusu biz kadınları çok üzüyor. 2013 yılına geldik fakat sorunlar artarak devam ediyor. Halen Türkiye’de çocuk gelinler, zorla evlendirilen kızlar, aile baskısı ile mutsuz evlilik kuran gençler oluyor. Bu gençler ileriki, dönemlerde de işte bu çirkin olaylara maruz kalıyor. Her zaman iyi temennilerde, dileklerde bulunuluyor ama bu konuda bir gelişme olmuyor, tam tersine şiddet olayları artıyor. Benim en büyük dileğim tabiki kadına şiddet olmasın. Çocuk gelinler olmasın. Kadınlar her zaman saygı görsün. Kadın her şeyden önce annedir. Tabi biz kadınlara da bazı görevler düşüyor. Kadınlarımızda kendini ezdirmesin. Okusunlar, bilgilensinler, ekonomik özgürlüklerini ellerine alsınlar. Şiddet konusu çok çirkin bir konu. Bir insan eşine, annesine, kardeşine nasıl şiddet uygular bunu anlamak mümkün değil. Mehveş Apak: Eşitlik olsun. Kadınerkek herkes insan olarak eşittir. En önemli konu eşitliktir. Eşit hakların olması çok önemli. Toplumuzdaki kadın algısı da değişmeli. Kadınlar her işi en az erkekler kadar iyi yapar. Bu bilincin hem erkeklerde hem de biz kadınlarda oluşması gerekir. Maalesef ataerkil bir aile yapımız olduğu için bugüne kadar kadınlarımıza sorumluluk verilmemiş. Erkeklerin yanında kadınlarımız hep ezilmiş. İnşallah bu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bir milat olur ve Türkiyemiz’de kadınlarımıza uygulanan şiddet, taciz, tecavüz olayları son bulur. 08 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 8 Mart 1857’de Hexyork konfeksiyon ve tekstil fabrikasında çalışan kadınlar insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı bir eylem düzenledi. 8 saatlik iş gücü ve kendilerine seçimlerde oy hakkı tanınmasını talep ederek sendika kurdular ve greve çıktılar. Kadın çalışma saatlerinin azaltılması, eşit iş, eşit ücret, oy hakkı ve çocuk emeğine son vermek için yapılan yürüyüşte “ekmek ve güller” kullandılar. Ancak bu grev Amerikan yönetimi tarafından kanlı bir biçimde bastırıldı. 129 kadın dokuma işçisi olaylarda yanarak yaşamını yitirdi. 1910 yılında Kopenhag kentinde yapılan 1. Enternasyonal Kadın Kongresi’nde Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart, “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edildi. 24 taşlı ve pırıltılı. Lübnan'lı kadınlar balık etinde ve büyük göğüslü. Gece gündüz farketmiyor; her daim topuklu ve makyajlılar. Zamanında eğitime çok önem verilmiş olduğu yaşlı kesimin görüntüsünden belli oluyor. Belli yaş üstü taksi şoförleri bile şakır şakır Fransızca konuşuyor. İngilizce bilmeyen yok denecek kadar az. Anaokulundan itibaren zorunlu olan yabancı dil eğitimi, savaş mağduriyeti yüzünden aksamalar göstermiş besbelli. Beyrut'ta Barlar Sokağı Gemmayzeh, sabahın ilk ışıklarına kadar canlı. Akşam saat 8-9 civarı sokaklar bomboş. Yemeklerini bile 10'dan sonra yiyorlar ve yemek sonrası eğlenceye gidiyorlar. Arap Yarımadası'nda içmek için Beyrut'a gelindiği söylenirmiş. Gördüklerim karşısında bu söylemin ne kadar gerçekçi olduğuna tanık olmuş oldum. Savaş zamanı sığınak olarak kullanılan, yerin altında, camsız-penceresiz BO18, şimdi Beyrut'un en popüler gece klübü olmuş. Diğer popüler barlar White, Sky Bar, Budha Bar da tercihlerde üst sıralarda yer alıyor. Fakat BO18 özellikler bakımından diğer mekanlara fark atmış. BO18 en geç açılıp, en geç kapatan bar olma özelliğine sahip. Tavanı çelik bir kapak ve bu kapak sabaha karşı açılıyor. Derin bir havuzun dibinde gibisiniz ve sadece gökyüzü görünüyor. Masalar mezar taşı, oturma takımları da tabut şeklinde. Yer altında üstü açık bir mezarlıkta, hoplayıp zıplayıp çılgınca eğlenen insanların içinde gibisiniz. Savaş sırasında en yakınlarını kaybeden insanların psikolojisiyle, yarın akşam ölecekmiş gibi eğleniyorlar. Gün ağarınca oranın en meşhur dürümcüsü olan Zaatlar W Zeit'e gidip karınlarını doyuruyorlar ve gün boyu uyuyorlar. Eller havaya eğlence isteyenler, Arabik müzik ve dansözlü düğün salonu modunda olanlar için, Mandaloun'u tavsiye edebilirim. Lübnan Doğu Akdeniz mutfağının da merkezi konumunda. Renkler, kokular, lezzetler, en acılar, an tatlılar, otlar, baharatlar, zeytinyağlılar, şarap ve arak... Akdeniz mutfağı kadar lezzetli, güneydoğu mutfağı kadar çeşitli, Arap sunumu kadar da renkli bir mutfak. Et yemeklerinin ve mezelerin hijyen bir ortamda damağınızda eşsiz tadlar bırakmasını istiyorsanız Abdal-Wahab'a gitmenizi tavsiye ederim. Nereye giderseniz gidin yemekler harika, fakat temizlik biraz fiyasko. Bekaa Vadisi Lübnan'ın bereket sembolü. Yetişen meyvelerin lezzeti çıldırtıcı boyutta. "Meyve Sucu" lar da sokakta gezerken çok sık rastlayacağınız Beyrut'a özel bir durum. Beyrut'a has "Arak", rakı benzeri üzüm suyundan yapılma bir içki. Küçük bardaklarda sunulan arağın rakıdan tek farkı, içinde anason olmaması. Şaraplarda da oldukça başarılılar. Dediğim gibi, yeme-içme ve eğlence işini merkeze oturtmuşlar. Herkes giyinip süslenip, yemeğe ve oradan da eğlenmeye gidiyor. Kadınlar daracık kıyafetler ve minilerle ortalığı karnaval alanına çevirmişler. Erkekler de bakımlı ve hoş görünümlüler. Kısacası, her yer yanmış yıkılmış kimin umurunda. Bunlar hayatlarını doyasıya yaşayan farklı Araplar. Böylesine şapka çıkarmaktan başka söylenecek söz yok... Sevgiyle kalın, hoşçakalın... BEYRUT'A GİTTİNİZ Mİ? Sevgili Dostlar; Eğer gitmediyseniz, son zamanlarda pek bir popüler olan Lübnan'ın başkenti Beyrut'a gitmenizi öneririm. Osmanlı zamanında Cebel-i Lübnan'da üretilen ipek, Fransa tarafından Marsilya'ya ihraç edilirmiş. Bu sayede Beyrut gelişip Ortadoğu'nun Paris'i olarak ünlenmiş. Beyrut'a gittiğimde zihnimde yer eden en önemli ayrıntı; bir tarafta kurşun deliklerinin taze olduğu binalar, diğer tarafta Ortadoğu'nun hiçbir yerinde olmayan çılgın bir gece hayatı ve şehrin göbeğinde bombalanıp iptal olmuş bir binanın yanıbaşında yeni yapılmış bir gökdelen. Harabelerin ve yeniliklerin iç içe geçtiği bir seromoni. Bir tarafta bangır bangır eğlence, hemen arkasında silahlı polis arabaları ve trafiğe kapalı yollar... Yanık kokuları arasında gümbür gümbür yaşayan bir şehir. Nüfusu 1,5 milyondan fazla olan, Müslüman- Hıristiyan ortak yaşamının yer aldığı, körfez kıyısında bir şehir Beyrut. Uzun yıllar Ortadoğu'nun ekonomik, fikri ve kültürel merkezi olan Beyrut, 1970’lerden sonra başlayan toplumsal ve siyasal karışıklıklar yüzünden patlayan Lübnan iç savaşı sonucu bu özelliğini kaybetmiş. Lübnan'da çoğunluğu Arap olmak üzere, Filistinli mülteciler, Suriye'li ve başka göçmen Arap Cemiyetleri de yaşam sürmekte. En büyük ve tek etnik azınlık olan Hıristiyan Ermenilerin sayısı iç karışıklıktan sonra epey azalmış; Beyrut'un doğusuna çekilmişler. Batısına ise Müslümanlar ve küçük azınlıklar olan Şii ve Dürziler yerleşmişler. Beyrut 1950-70 yılları arasında Ortadoğu'nun gözbebeğiymiş. Lübnan'ın serbest ekonomi ve döviz sistemi, altın esasına dayalı istikrarlı ve konvertbl parası, banka hesaplarının gizliliğini sağlayan kanunları, çekici banka faizleri, Beyrut'u Arap zenginlerinin bankacılık merkezi haline getirmiş. Ayrıca o yıllarda şehirdeki Beyrut Amerikan Üniversitesi, Saint Joseph Üniversitesi, Lübnan Üniversitesi ve Beyrut Arap Üniversitesi, Beyrut'u Arap ülkelerinin eğitim kalesi konumuna sokmuş. 70'lerden sonra başlayan iç karışıklıklar ve Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra Filistin Kurtuluş Örgütünün karargahını Beyrut'a taşıması ve devlet otoritesinin zayıflaması eski cazibesini kaybettirmiş, iç savaş başlamış, çok ağır maddi hasarlar ve can kayıplarına yol açmış. Savaş 91'de sona erdiğinde Beyrut harabeye dönmüş ve en son 2006'da yaşanan Lübnan-İsrail kriziyle kendini yeni yeni toparlamaya başlayan bu şehir, bir kez daha maddi ve duygusal hasara uğramıştır. Beyrut'ta sürem kısıtlı olduğundan gittiğim hiçbir yerin tam olarak tadını çıkaramadım desem yeridir. Ama gidip de görmeden gelmek bana uymazdı. Önce rotamı Baalbek'e doğru çevirdim. Romalılardan kalma dünyanın ikinci büyük Roma dönemi harabelerinin Ferhan KILIÇ burada olduğunu okumuştum. Ülkenin ilk kurucuları Fenikelilerin memleketi Lübnan'ın güzel geçmişinin en önemli göstergeleri burada yatıyor. Giderseniz yolunuzu üstü Ksara'ya Şarap Şatosuna uğrayıp, nefis şarapların da tanına bakmanızı salık veririm. Zahle, beyaz taş evleri ile ünlü, dağın tepesine doğru çıkarken nehrin iki yanında restoranların sıralandığı şirin bir Ermeni köyü. O tarafa gitmişken Dürzi lidere ait Beitdaine Sarayı'nın mozaiklerini görmeden gelmeyin. Deir Qamar kasabasının da içinden geçerseniz çok güzel taş evler, restoranlar, müzeler ve camiler olduğunu göreceksiniz. Sadece bakıp geçmek durumunda kaldığım için fazla detay veremiyorum. Jaliyeh Nehri kıyısı da şehrin piknik ve mesire yeri olma özelliğine sahip. Ayrıca gölette de yüzülebiliyor. Jeitta Grotto mağarası gezim sırasında en keyif aldığım ve en popüler bulduğum yer oldu. Şehir merkezine 10dk. mesafede doğa harikası iki katlı bir mağara. 9km. lik birinci katına su damlalarının ve doğadaki minerallerin mükemmel bir uyumla yaptığı heykele benzer sarkıtlar çok etkileyici. Teleferikle çıkılıp, üst mağara gezildikten sonra, trenle inip alt mağarayı botla turluyorsunuz. Byblos'a da gitmeden dönmeyin sakın. Bir gün tüm öğleden sonramı Byblos'ta geçirdim ve nasıl geçtiğini bile anlamadım. Hıristiyanların kutsal kitabı İncil'e ismini veren ve dünyadaki insanların yaşamaya başladıkları ilk yer olarak bilinen harabelerin hepsi Byblos'taymış ama kasabanın içine karışmış olduğundan pek birşey anlamadım. Yeni konulmuş bir tuğla dahi yok. Restoranlar, alışveriş yapılan dükkanlar ve diğer herşey harabelerin üzerinde canlanmış. Sanki zaman makinasıyla eski bir zaman dilimi içine gönderilmiş gibi hissediyorsunuz. Tipik Akdeniz kasabasını andıran taş evler, küçük liman, leziz deniz ürünleri, balık lokantaları (en ünlüsü Pepe) ve muhteşem doğa manzarasıyla mutlaka görmeniz gereken biblo gibi bir yerleşim merkezi burası. Beyrut'un içinde de eski evlerle dolu olan, eski yerleşim bölgesi Eşrefiye ve Jımayze mahalleleri var. Orası daha yakın geçmişi yansıtan ve özellikle fotoğraf meraklılarının inanılmaz kareler yakalayabilecekleri ilginç yerlerden sadece biri. Özellikle Beyrut'a ait tanıtımlarda bu mahallelerin fotoğraflarını yer aldığını farkettim. Ulusal müze binası da bu bölgede yer alan ve heybetli dış görünüşüyle akıllarda yer eden önemli bir ayrıntı. Halk zengin yaşamayı seviyor. Arap ülkelerinden çok Avrupa şehri gibi modern. Solidere veya diğer adıyla Downtown bir zamanlar Hıristiyanlarla Müslümanların çarpıştığı, şimdilerde ise şık kıyafet mağazaları, restoranlar, alışveriş merkezlerinin bulunduğu bir prima. St. George Katedrali, Ermeni Kilisesi, Birleşmiş Milletler Binası, Camiler ve Başbakanlık Binası da Downtown da bulunuyor. Buradaki binalar savaş sırasında altı defa yıkılmış, her seferinde tekrar yapılmış. Beyrut mağazalarında satılan koleksiyonların hepsi renkli ve bol desenli, hatta her şey CAROUSEL’DE GÜLDÜNYA ANMA TÖRENİ Carousel Alışveriş ve Yaşam Merkezi, Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi işbirliğinde, Töre Cinayetine kurban edilen, ve kadına yönelik şiddetin simgesi haline gelen Güldünya anısına anma etkinliği düzenlendi. Anma etkinlikleri kapsamında, töreye karşı kadınların dileklerinin asılı olacağı bir dilek ağacı tasarlandı. AVM’lerdeki ziyaretçilerde, kadına yönelik şiddete karşı farkındalık uyandırmak için, Bakırköy Belediye Tiyatroları oyuncularının düzenlediği perfomansa dayalı mim gösterisi düzenlendi. PLASTİK KAPAKLAR ENGELLİLER İÇİN UMUT OLMAYA DEVAM EDİYOR Bakırköy Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü tarafından sürdürülen “Plastik Kapaklar Engellilere Umut Oluyor” kampanyası Bakırköylüler’in desteğiyle devam ediyor. Bakırköy Belediyesi tarafından sürdürülen kampanyanın devam ettiğini açıklayan Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, şu ana kadar 27 ton plastik kapak toplandığını ve 72 adet tekerlekli sandalye alındığını söyledi. 72 sandalyenin 65’ini dağıttıklarını ifade eden Erzen, “Elimizde 7 tane de tekerlekli sandalye bulunmaktadır. Kampanyamız devam ediyor. Bakırköylü yurttaşlarımız Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’müzdeki toplama noktasına plastik kapaklarını getirebilirler. Ayrıca Müdürlüğümüzün 414 96 44 numaralı direkt telefonuna ya da 414 97 77 numaralı belediyenin ana santral telefonundan 31013104 numaralı dahili telefonuna ulaşarak plastik kapaklarını evlerinden de aldırabilirler. Ayrıca kampanyaya destek veren okullarımıza da plastik kapakları bırakılabilir” dedi. Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, tekerlekli sandalye ihtiyacı olan Bakırköylüler’in Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’ne sağlık raporlarıyla başvuruda bulunabileceklerini de sözlerine ekledi. 25 Yoga nasıl yapılır? Herkes yoga yapabilir mi? Yogaya bir eğitmenin nezaretinde başlamak gerekir. Çünkü yogada konsantrasyon önemlidir. CD’den izleyerek yogayı öğrenemezsiniz. Bu pek mümkün olmuyor. Sessiz sakin içinize dönebileceğiniz bir ortam yeterlidir. Ve burada yapacağınız tek şey artık dış dünyadan kopabilmektir. Bunu da nefesle yapabiliyorsunuz. Bunu belli devamlılıkla yaparsanız içinize dönebilirsiniz ve o enerjiyi hissedersiniz. Yoga çok kolay ve kesinlikle masraflı bir şey değildir. Yoga özgürlük içindir, kişiyi bağımlılıktan kurtarır. Herhangi bir örgüte, tarikata üye olmak değildir yoga. Yoga’da kesinlikle araca, materyale, bir dönemde kanseri yenmede etkilidir. Şeker hastalığı için yoga çok önemlidir. Yoga stres ve depresyon tedavisinde etkilidir. Yoga dinlenmenin diğer adıdır. Yoga yapan insan huzura erer. Farkındalık artar, herkese ve her şeye gerektiği kadar önem verme yeteneği gelişir. Algılama yeteneği artar. Yoga uygulamaları ile beden esner, sertleşmeler giderilir, sinirler dengelenir. Bütün sistemlerin gerektiği gibi çalışmasına zemin oluşur. Yoga bilgeliğin ve ruhsallığın temelidir. Yoga insanlar arasındaki iletişimi güçlendirir. “3 GÜN YOGA YAPAN, YOGA EĞİTMENİYİM DİYOR” Türkiye’de çok sayıda yoga merkezi ve eğitmeni var. Yoga’ya başlamak isteyenler bu merkezlerin ve eğitmenlerin yeterli düzeyde olup olmadığını nasıl denetleyebilir. Bu merkezler ve eğitmenlerin denetimi ile ilgilenen bir kurum var mı? Henüz daha Türkiye’de yoga ile ilgili bir düzenleme yok. Bu merkezler Dernekler Kanunu’nda bile sayılmıyor. Normal ticarethane ülkemizde yaşayan insanlarımızın ekonomik güçlerine baktığımız zaman pahalı bir uğraşı olarak görülebilir. Entelektüel boyutta olanların yogaya daha çok ilgili olduğu söylense de benim görüşüme göre işine yaradığını gören herkes yogayla ilgileniyor. Bunu nereden biliyorsunuz? Ben yogayı bir dershane hocalığının yanı sıra toplumun çok olduğu yerlerde yaptırıyorum. Örneğin, seyahate çıkarım otobüste yaptırırım, trene binerim trende yaptırırım. Bu benim misyonum haline geldi. İnsanların anlayabileceği, günlük yaşamda kullanabileceği yogayı geliştirmeye çalışıyorum. “BAKIRKÖY’DEN BİR MEŞALE YAKALIM. ‘NEFES YAŞAMDIR, DOĞRU NEFES DOĞRU YAŞAMDIR’ PROJESİNİ HAYATA GEÇİRELİM” Kendinize yeni bir misyon yüklediğinizi söylediniz. Bu paralelde yeni Yoga Eğit me ni Hüsnü Ünve r, ” IR ID S A T R O İG S IN IĞ “Y O G A S A Ğ L başkasının himayesine ihtiyaç yoktur. Doğada, istediğiniz yerde yoga yapabilirsin. Öğretmenin amacı öğrencinin öğrendiği safhaya kadardır. Kendi öğrendiği zaman herkes kendisi yapmalıdır yogayı. 3 aylık sürede siz kendiniz yoga yapacak duruma gelirsiniz. Yoganın yaşı yok. Çocuklarda 12 yaşından sonra doğru nefes egzersizine başlamayı tavsiye ederim. Yoga yapmak için yaş, kilo, ırk, din, dil fark etmez. Yoga bir din değildir. Yoga insanlığın bugüne kadar uğraştığı, geliştirdiği sağlık teknikleridir. Ve bütün insanlığa aittir. Ve kesinlikle ve kesinlikle yoga hiçbir kimsenin insiyatifinde değildir. Olamaz da. açar gibi açılıyor. Maalesef 3 gün yoga eğitimi alan yoga eğitmeni oluyor. Bu çok kötü durum. Oysa ki yoga; emek isteyen çok engin bir konu. İnsanla, insanın içiyle uğraşıyorsun. Ve yapacağın en ufak bir hata o kadar çok zarar verebilir ki karşı tarafa onarılması mümkün olmayan durumlar olabilir. Bunu önlemenin yolu kişinin mümkün mertebe iyi araştırma yapması lazım. Gerçek yoga hocalarını bulmak biraz zordur ama kişi eğer içsel uyanıksa hiç olmazsa teknikleri öğrenir kendi başına “YOGA KANSERİ YENMEDE ETKİLİDİR” Yoga’nın faydaları nelerdir? Yoga’nın fiziksel sağlık, duygusal sağlık, zihinsel sağlık, spritüel sağlık ve sosyal sağlıkla ilgili bir çok yararı vardır. Yoga beden ve sinir sistemini güçlendirir. Yoga ile bedensel rahatsızlıklar önlenir, var olanlar da zamanla giderilir. Kan basıncı düzelir, tansiyon dengelenir. Sindirim sistemi sorunları sona erer, bağışıklık sistemi güçlenir. Salgı bezleri akışı dengelenir. Kireçlenme ve romatizmal ağrılara iyi gelir. Karın, baş, migren ağrılarını giderir. İlaç ve ışık tedavisinden sonraki yaparken doğru yolu bulur. Yoga pahalı bir uğraşı mıdır? Yoga merkezleri seans başına 35-40 TL alıyor. Haftada en az iki seansa katılmak gerekir. Bu nedenle çalışmalarınız, projeleriniz var mı? Bakırköy’de, Ataköy’de hatta burası bir meşale olursa İstanbul’da “Nefes Yaşamdır, Doğru Nefes Doğru Yaşamdır” gibi bir kampanya başlatarak, halka yoga yaptırmak istiyorum. Bunun için gerekli olan organizasyon ve yoga yapabileceğimiz bir alan. Bu konuda girişimlerim de oldu. Bakırköy Belediyesi ile görüştüm. Yunus Emre Kültür Merkezi’nde veya bir başka yerde halkla belli günlerde buluşup 15-20 dakika en fazla 1 saat yoga yapalım. Henüz Bakırköy Belediyesi’nden geri dönüş olmadı. Benim amacım doğru yaşama tekniğini insanlara öğretebilmek. Bunu bir alışkanlık haline getirdiğimiz zaman ilçede yaşayan insanlara çok faydalı olacaktır. Amacım, yoga nedir, doğru yoga nasıl yapılır ve yoga ile hayatımızda ne gibi değişiklikler olur bunları öğretmek. Bu konudaki yeteneğime de güveniyorum. İnşallah kısa süre içinde bu konuda Bakırköy’de olumlu adımlar atarız. Son olarak neler söylemek istersiniz? Sağlıklı, huzurlu, özgür ve mutlu bir hayat için yoga yapalım. Yoga uygulamaları yayıldığında dayanışma, hoşgörü, ve sevgi artacaktır. Toplumumuza baktığımız zaman en önemli eksiklikler zaten bunlardır. Bunların giderilmesi ve herkesin birbirine anlayışlı, hoşgörülü ve sevgi ile bağlandığı daha huzurlu, mutlu bir toplum olabiliriz. Zaten yoga sahiplenme, karşılıksız vermedir. Zarar vermeden, incitmeden yaşayabilmektir. İşte yoganın özü budur. Yoga Eğitmeni Hüsnü Ünver, 01 Mart 2013 tarihinden itibaren Ataköylüler Derneği’nde, Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri olmak üzere haftanın 3 günü yoga eğitimi verecek. Eğitimler, Pazartesi ve Cumartesi günleri saat 11:00’de, Çarşamba günü ise saat 18:00’de başlayacak. Yoga yapmak isteyen tüm Bakırköylüler’e duyurulur... Arzu BERATOĞLU - Yavuz ARPACIK Ataköylüler Derneği’nde Yoga Eğitimi Başlıyor Detaylı Bilgi İçin : 0212 560 82 81 26 04 ŞUBAT 2013 PAZARTESİ Ekseriyetin bulunduğu tespit edilerek birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy tarafından açıldı. İlknur Meral, Serdal Kılavuz ve Sefa Birinci’nin izinli sayılmalarına oybirliğiyle karar verildi. Gündem okundu. Suna Ergün’ün istifası ile boşalan divan katipliği seçiminin gündeme eklenmesi ile birlikte gündem oybirliğiyle kabul edildi. Gündem maddelerinin görüşülmesi neticesinde 1- Divan katipliği üye seçimi yapıldı. 27 meclis üyesi gizli oy kullandı yapılan gizli oylamada Uğur Beceren’in 2 oy geçersiz olmak üzere toplam 25 oy olarak oyçokluğu ile seçilmesinin kabulüne karar verildi. 2Ulaşım Hizmetleri Müdürlüğü başlıklı resmi okullar, mahalli idareler, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu yararına faaliyetlerini yürütmekte olan derneklere yönelik 2013 yılı için sunulacak hizmetlere dair başkanlık teklifinin oybirliğiyle kabulüne, 3- Mali Hizmetler Müdürlüğü başlıklı 2013 yılı elektronik haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili ücret tarifesinde değişiklik yapılması konulu evrakın Tarife Komisyonu’na havalesinin oybirliğiyle kabulüne, 4- İmar ve Şehircilik Müdürlüğü başlıklı 1221 ada 212 parsel ile 19 pafta 11403 parselin bir kısmı ve kadastral yolun bir kısmına ilişkin plan değişikliği yapılmasına dair dosyanın İmar ve Şehircilik Komisyonu’na havalesinin oybirliğiyle kabulüne, 5- İmar ve Şehircilik Müdürlüğü başlıklı 292 ada 47 parsele ilişkin plan değişikliğine dair dosyanın İmar ve Şehircilik Komisyonu’na havalesinin oybirliğiyle kabulüne karar verilerek birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy tarafından 06.02.2013 Çarşamba günü saat 16:00’da toplanmak üzere kapatıldı. ŞUBAT 2013 BELEDÝYE MECLÝSÝ’NDE NELER GÖRÜÞÜLDÜ? 06 ŞUBAT 2013 ÇARŞAMBA Ekseriyetin bulunduğu tespit edilerek birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy tarafından açıldı. Bahar Sunman, Serdal Kılavuz, Türkan Elif Arıkan Can’ın 2 ret oya karşın (Mehmet Emin Ertekin, Ayhan Can), Sefa Birinci’nin oybirliğiyle izinli sayılmalarına karar verildi. Geçen birleşime ait zabıt özeti okundu, oybirliğiyle kabul edildi. Komisyonlarda bulunup incelemeleri tamamlanmayan dosyaların meclise iadesi ve tekrar incelenmek üzere komisyonlara havalesinin oybirliğiyle kabulüne karar verildi. Gündem maddelerinin görüşülmesi neticesinde 1- İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü başlıklı belediye ve bağlı kuruluşları ile mahalli idare birlikleri norm kadro ilke ve standartlarına dair yönetmelik gereği 1 adet boş kadro değişikliğine dair başkanlık teklifinin oybirliğiyle kabulüne, 2Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü başlıklı belediye ile İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı ile İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği tarafından yapılan protokole dair evrakın Hukuk Komisyonu’na havalesinin oybirliğiyle kabulüne, 3- İmar ve Şehircilik Müdürlüğü başlıklı Zuhuratbaba Mahallesi 144 ada 34 ve 35 parsellerin itirazına dair dosyanın İmar ve Şehircilik Komisyonu’na havalesinin oybirliğiyle kabulüne, 4- İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün Osmaniye Mahallesi 1066 ada 1 parsele ait plan değişikliğine dair dosyanın İmar ve Şehircilik Komisyonu’na havalesinin oybirliğiyle kabulüne karar verilerek birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy tarafından 08 Şubat 2013 Cuma günü saat 16:00’da toplanmak üzere kapatıldı. 08 ŞUBAT 2013 CUMA Ekseriyetin bulunduğu tespit edilerek birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy tarafından açıldı. Pınar Ünsal ve Selim Malgaz’ın izinli sayılmaları 2 ret oya karşın oyçokluğuyla kabulüne karar verildi. Geçen birleşime ait zabıt özeti okundu, oybirliğiyle kabul edildi. Gündem maddelerinin görüşülmesi neticesinde Özel Kalem Müdürlüğü başlıklı memur toplu sözleşmesi hakkındaki Hukuk Komisyonu raporunun oybirliğiyle kabulüne, Mali Hizmetler Müdürlüğü başlıklı 2013 yılı elektronik haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili ücret tarifesindeki değişiklik yapılması konulu Tarife Komisyonu raporunun oybirliğiyle kabulüne, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü başlıklı 2013 mali yılında uygulanacak ücret tarifesindeki değişikliklere dair Tarife Komisyonu raporunun oybirliğiyle kabulüne, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü başlıklı Zuhuratbaba Mahallesi 144 ada 34 ve 35 parsele ait 1/1000 ölçekli plan tadilini itiraz hakkındaki İmar ve Şehircilik Komisyonu raporunun 2 ret oya karşın oyçokluğuyla kabulüne karar verilerek birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy tarafından 04 Mart 2013 Pazartesi saat 16:00’da toplanmak üzere kapatıldı. Meclis oturumlarýnýn tamamýný gazetemizin www.atakoygazete.com.tr sitesini ziyaret ederek okuyabilir ve sesli olarak dinleyebilirsiniz. CHP Fatih Belediyesi ve İBB Meclis Üyesi Soner Özimer OLASI BİR FACİAYA DİKKAT ÇEKTİ CHP Fatih Belediyesi ve İBB Meclis Üyesi Soner Özimer, hazırladığı yazılı soru önergesinde; Fatih İlçesi Yenikapı mevkiinde, Tren İstasyonu’na oldukça yakın, Marmararay hattı üstü, Uluslararası Otobüs Terminali’ne bitişik ve Elektrik Santrali’ne duvar mesafesinde olan benzin istasyonuna ve olası tehlikelere dikkat çekerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a, “Benzin istasyonunun yanı başında olan Elektrik Santrali sizce faciaya neden olabilir mi? Eğer olabilirse burada olabilecek bir facianın sorumlusu kimler olacak?” diye sordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) 2013 yılı şubat ayı meclis toplantılarında CHP Fatih Belediyesi ve İBB Meclis Üyeleri Soner Özimer, Turan Durmuş ve Hikmet Öz’ün imzaları ile verilen, oy birliği ile başkanlık makamına havale edilen yazılı soru önergesi şöyle: “Fatih İlçemiz Aksaray Mahallesi Namık Kemal Caddesi No: 84 adresinde bulunan ve otobüs terminali olarak kullanılan alan ile komşu olan ve İBB iştiraki bir benzin istasyonu olarak kullanılan alan arasında bulunan ve otobüs terminaline ait 14 yıldır orada bulunan iki katlı yapılar için 05.01.2013 Cuma günü saat 16:00’da aslında 24 saat açık olan terminalin kapısına tebliğ ihbarnamesi yapıştırılmış ve tebliğ tutanağı muhtara bırakılmıştır. Buna istinaden yıkım tebligatı yapılmış ve üç gün müsaade verilmiştir. 28 Ocak Pazartesi sabah saat 06:00’da Büyükşehir Belediye ekipleri gelerek yıkımı gerçekleştirmişlerdir. Aslında olayın özü; LPG kullanan benzin istasyonunun son çıkan yasa gereği bulunduğu alanın bu iş için yeterli olmaması ve benzin istasyonunu büyütme isteğidir. Oysa bu benzin istasyonun diğer duvarı da oradan geçmekte olan Marmaray hattını besleyecek olan elektriğin dağıtımının yapıldığı elektrik santralidir. Konuyla ilgili tebliğ tutanakları, resimler, yıkımın reddi ile ilgili Kaymakamlık yazısı yürütmeyi durdurma kararı ektedir. Bu kapsamda sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmasını rica ediyorum. Sizce cuma günü saat 16:00’da yıkılacak yere yapılan tebligat ve verilen üç günlük süre sonunda Pazartesi günü sabah saat 06:00’da gelerek yıkım yapılması tamamen rastlantımıdır?, yoksa vatandaş mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı almasın diyerek özel olarak yapılmakta mıdır?, Büyükşehir Zabıta ekipleri her yıkım konusunda bu kadar hassas olup yıkım kararını hemen uygular mı?, Burada benzin istasyonunun Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraki olmasının etkisi var mıdır?. Konuyla ilgili telefonda görüştüğümüz başkan yardımcımız bu talebin İSKİ’den geldiğini söylemiştir. Gerçekten yazılı yapılan talep var mıdır? Varsa bu yazının fotokopisinin tarafımıza verilmesini rica ederiz. Sizce binlerce voltluk elektriğin yanı başında bulunan benzin istasyonunun yeri istasyon için uygun mudur?, Elektrik santrali 2012 yılında yapılmış benzinliğin ruhsatı daha eski olabilir, bu tür yerlerin ruhsatlarıyla ilgili ne gibi çalışmalar yapmaktasınız. Benzin istasyonunun ruhsatı kaç yılında verilmiştir?, Benzin istasyonu ile komşu Elektrik Santrali sizce faciaya neden olabilir mi?, eğer olabilirse burada olabilecek bir facianın sorumlusu kimler olacak?. Önergemizin yazılı olarak cevaplandırılması için başkanlık makamına havalesini rica ederiz.” 27 Pazarcılar her istediğini yaptırıyor. PAZARCILARIN ZAFERİ (!) ZÜLKANÝ SÝRMEN TÜRKİYE’NİN YERİ Avrupa ülkelerine baktığımızda Türkiye’nin yerinin çok aşağılarda olduğunu görüyoruz. Vatandaşın vekilleri hapiste. Ona oy verenler, her zaman, Türkiye’nin çıkarlarını düşünürler. Yarbayların, albayların hapiste olduğu bir ülke var mı size soruyorum. Ekonomısi güçlü olmayan ülkeler her zaman dış ülkelerin yardımlarına muhtaçtır. Türkiyemiz’in dört bir yanında vatandaşlarımızın isyanlarını görüyoruz, herkes kendine göre haklı olabilir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları kırmızı kalemle çizilmiş, öyle de kalacaktır. Bütün kültürleri içinde barındıran Türkiye’ye hiçbir zaman dış kuvvet etki edemez. Memleket sorunlarının yığıldığı ekonominin çıkmaza girdigi şu günlerde herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Yazılı ve görsel basının bizlere aktardığı çok önemli projeler var. Büyükşehirler’de yaşayan her kesimin büyük sorunları olacaktır. Bunları biliyoruz. Fakat doğalgaz ve elektriğe yapılan zamlar vatandaşları zor duruma soktu. Bir elinle ver, diğer elinle al. Kışın ortasındayız, gecekonduda yaşayan vatandaşlarımızı düşünün. Günlerden beri elektriği kesik gaz lambasıyla yaşamını sürdüren vatandaşlar isyanda. Bir yetkili bunlara yol gösterip çıkışlarını sağlasınlar. Milletin vekili ben Türk’üm demiyor Arnavutum diyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi Türkiye Cumhuriyeti bütün kültürleri içinde barındıran bir ülke, fakat milletin vekilinin bu sözleri çok yankı buldu. Tabiki bu onun görüşü, vatandaş böyle düşünmüyor. Türkiye’de yaşayan herkes Türk ananelerine uymak zorundadır. Yarbayların, subayların, genelkurmay başkanının hapiste olduğu bir ülkeyiz. Gün gelecek madalyanın öbür yüzü görünecek. Bizim tek yapacağımız ülkemize sahip çıkmak, dış güçlerden korumak. Gün doğmadan neler doğar. Her şey gönlünüzce olsun... Yeşilköy Çarşamba Pazarı’nda caddeye bakan iki dükkan kebapçı olarak açıldı. Bakırköy Belediye yetkilileri ile Pazarcılar Odası ile yapılan protokol gereği iki dükkanın işletme hakkı onlara ait. Bu iki dükkan pazarın kurulduğu gün olan Çarşamba günü açık olacak. Diğer günler faaliyet gösteremezler demişlerdi. Ancak bu kebapçıların her gün açık olmasına Bakırköy Belediye Zabıtası da seyirci kalmıştı. Dükkanların her gün açık olması ve evlere servis yapmaya başladıklarını duyurmaları üzerine gazetemizi arayan Yeşilköylüler’in “Hani bu kebapçılar sadece pazarın açık olduğu Çarşamba günü faaliyet göstereceklerdi. Şimdi hergün açıklar.“ sorusunu Bakırköy Belediyesi Ruhsatlardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Yervant Özuzuna sorduk; -Pazar yerindeki kebapçının sadece çarşamba günleri açık olacağını söylemiştiniz. Hergün açmaya başlamışlar. -Pazarcılar Odası ile yapılan protokol gereği sadece pazarın yapıldığı Çarşamba günleri açık olmaları gerekiyordu. Ancak Belediye Encümeni hergün faaliyet gösterebilecekleri yönünde bir karar aldı. Artık her gün açıklar. Sürücü kursları direksiyon eğitimini Ataköy sokaklarında veriyor... SÜRÜCÜ KURSLARINA TEPKİ HER GEÇEN GÜN BÜYÜYOR Sürücü kursları şoför eğitimini Ataköy sokaklarında veriyor. Sayıları 10’u bulan çevre ilçelere de ait sürücü kursları özellikle Ataköy 9-10 Kısım’ı eğitim pisti gibi kullanıyor. Gazetemizi arayan çok sayıda Ataköylü, “Bu kurs arabaları yüzünden sıkıntı yaşıyoruz. Uyardığımız zaman sürücü kursu şoförleri, “Size ne? Bize kimse karışamaz. Gidin istediğiniz yere şikayet edin.” diyorlar. Ataköylüler de: “Burası dağ başı mı? Yetkililerden gerekenenin yapılmasını istiyoruz” diyorlar. Bu işgalleri kaldırmak Zabıta’nın görevi değil mi? BAKIRKÖY KALDIRIMLARI İŞGAL ALTINDA Bakırköy’ün hemen her mahallesinden yüzlerce okurumuzun ortak şikayeti “Bakırköy’deki kaldırım işgallerinden bıktık, yürüyemiyoruz.” Bu ortak şikayetin çözümü aslında çok basit. Zabıta görevini yaparsa işgaller ortadan kalkar. Ancak Zabıta görevini yapmıyor. Gazetemiz, kaldırım işgallerinin takipçisi olacak ve bu konuya geniş yer verecektir. TEKNOLOJÝ DÜNYA SI GÖKHAN ATAMER gokhanatamer@atakoygazete.com.tr '*'(!+'$)+!)#"+'*&+** & AWe Y^`^ae cae JZ]e Uc]`cacae \c`cFZaWOe DdVXWaTGWae Ycab dVb_d`e TcVbXbe abLdYc\e 7;e Cd_\G\de \da^\^`^YZ_Me 8+69Gba LdUc_bace TH_ce <PacYe 3Z_c`be Vd_]dOe UdX^a^e UWe \d_bL\c +c4e Z_]G\de [PQca`cYcRcKbe \da^\^Ve c\]ba`bKbace [dIc\ c\VcYce LdQ^_`da^YZ_Me @dIc\bYc[ce FdQ`de [c\dY Ic_b`Vc[bKbacOe daRd]e c\]ba`bKbae d[^a^ae "DdVXWaT *aNdR]c[!e Z`[WKWade [b]]d\e Jc]b`bYZ_Me DdVXWaTOe Ub_ HaRc]be [b]]d\e Jc]cae d]^``^e \c`cFZaWe <d`d#Ye D2GP TcJ\bKbVbQe VdY^Xe dY^a[de Tc_Jc]`cS\b_VbS\bMe EaRd] SbV[b[cae TPIcab`b_e ]dYad]`d_[dae D;GPae UdQ^e HQc``b]`c_b NdY`dS^`VdYde UdS`da[^Me d\\de ?e d[c\e Tc_Jc]e D;GPaO Ad_Rc`ZadG[d]be C-8e 'e CZUb`ce -Z_`[e 8ZaT_cXXe &G[c ]dNd`^e]dN^`d_ed_[^a[deXHQeXdLbUbeUdYb`c_ceTHX\c_b`[bKbeIc XbNd_bSe XP_cRbabae UdS`d[^K^e Tc`cae LdUc_`c_e d_dX^a[de Yc_ d`^YZ_MeDdVCZUb`cG^aeLdUc_baceTH_ceEa[_Zb[e;M?M?ebS`c\bV XbX\cVbe b`ce Jd`^SdRd]e \c`cFZae /e Jc]b_[c]`be 6#YaZXe 0R\d bS`cVRbOeYbace/eJc]b_[c]`beCd`b=9/eT_dFb]ebS`cVRbePab\c= XbOe ;M%%e baJe EC0$6@e \dVe @e c]_daOe ?<Ae ECOe 72 VcTdNb]Xc`e d_]de ]dVc_dYde XdLbNe Z`dRd]Me 8+69Gba LdUc_bace TH_ce bXce <d`d#Ye D;GPe CdY^Xe dY^a[de Cbabe Ic_= XbYZaWe\d]bNec[cRc]M &('$*!#*++"(+!)$" DZXYd`eVc[Yda^aeHa[ceTc`caeVd_]d`d_^a[dae aX\dT_dVO ]W_W`VdX^a[dae Xd[cRce ?/e dYe XZa_de 7BBe Vb`YZa ]W``da^R^Yde W`dSVde UdSd_dX^a^e THX\c_[bMe (dRcUZZ] \d_dF^a[dae Xd\^ae d`^a[^]\dae XZa_de 94b\\c_e b`ce d_dX^ad VcXdFce ]ZYdae aX\dT_dVOe LbQVc\e ]W``da^Ve Sd_\`d_^a[d YdN\^K^e [cKbSb]`b]e ac[cabY`ce [ce \cN]be TH_VPSe Ice Ub_JZ] ]W``da^R^X^a^e ]dYUc\VbS\bMe dSd[^K^e QZ_`W]`d_de _dKVca TPRPaPe ]dYUc\VcYcae aX\dT_dVOe XdYFdX^a[dae YdN\^K^ dJ^]`dVd[de 7BBe Vb`YZae Ud_d:^a^e TcJ\b]`c_babe Uc`b_\b_]caO ]W``da^R^`d_^ade \cSc]]P_e c\\bMe Yc`c_bace VW`\bVc[Yd NdY`dS^V^eXWadaeIce]^XdeUb_eXP_ceHaRce,baced[`^eTc_Jc] QdVda`^eIb[cZeNdY`dS^VeLbQVc\babeLdYd\deTcJb_cae94b\\c_ bXce ?BBe Vb`YZae dY`^]e ]W``da^R^Yde XdLbNMe aX\dT_dVO Xd[cRceENN`cG^aeVZUb`ebS`c\bVeXbX\cVbeb0Deb`ceWYWV`WKW Z`[WKWe [HacV[cOe 2Be Vb`YZae ]W``da^R^Yde XdLbN\bMe )b_]c\O +bXdae ?B7?G[ce Ea[_Zb[e \dUda`^e VZUb`e RbLdQ`d_[de [d ]W``da^`VdYdeUdS`d[^eIce]^XdeXP_c[ce]W``da^R^eXdY^X^a[d UPYP]e Ub_e d_\^Se YdSd[^Me )b_]c\baOe VZUb`e RbLdQ`d_^a YdYT^a`dSVdX^Y`de ]W``da^R^e XdY^X^a^e [dLde [de d_\^_VdX^ Uc]`cabYZ_M *'$*$&(++'*() ) *QWae Y^``d_[^_e Uc]`cacae ZYWae ]ZaXZ`We >`dYX\d\bZae ; TcJ\bKbVbQeTPa`c_[ce_cXVbeZ`d_d]e\da^\^`[^Me<c_Jbe]ZaXZ`W TH_cVc[b]OeXd[cRce]Z`We\da^\^`[^e[cXc]eYd`daeZ`VdQMeAW `daXVdaOeVc_d]`deUc]`cYcaeUbQ`c_be'\da^\^V^eba\c_ac\\ca Rda`^eZ`d_d]e/eVb`YZae]bSbebQ`c[be&eLdYd`e]^]^`^K^adeWK_d\\^ JPa]Pe Z_\d[de ]ZaXZ`Wae ]ca[bXbe YZ]\We Ice Ub_JZ]e [c\dY c]Xb]\bMe 6\]ba`b]\ce DZaYOe >D;1Pae Ycabe bS`cI`c_ba[cae UdL= Xc\\beIceT_dFb]`c_bY`cec\]b`cYcaeUb_JZ]eYcabeZYWaWeTHX\c_[bM 3ZaXZ`Wae[Zada^VXd`eHQc``b]`c_ba[cae]dUdRdeUdLXc[ca DZaYOe >`dYD\d\bZae ;1\ce 86$$e bS`cVRbe Yc_bace #/ bS`cVRbYce TcJ\bKbabOe 8>*e Ice <>*e \d_dF^a[dae NdY`dS^`da /<Ae<@@eECe]W``da[^K^a^eXHY`c[bMe)b_]c\Oe]ZaXZ`Wa [cNZ`dVde d`da^a^ae ]dNdXb\cXbabe \dVe Z`d_d]e dJ^]`dVdXd [dOeZYWa`d_ebJbae.[cI.eUZYW\\deUb_ed`dadeXdLbNeZ`dRdK^V^Q^ ATAKÖY XHY`PYZ_Me6\]ba`b]\ceFbQb]Xc`eZ`d_d]e\da^\^`dae\c]e[Zada^V ZYWae ]Z`WY[WMe 'RZa\_Z``c_e &e Qc_ba[ce 2@e ]dVc_d \d_dF^a[daed`T^`dadaeUb_e.^S^]eJWUWKW.eUW`Wadae[cac\bVO UWe XdYc[ce Ld_c]c\`c_babQbe d`T^`dYdUb`bYZ_Me @cac\bV PQc_ba[ce \PVe ZYWa`d_^e [W_[W_VdYde YHac`b]e Ub_e TPJ [PKVcXbOeUb_e]W`d]`^]eIceVb]_ZFZae:d]^eUW`WaWYZ_MeAWaWa Yda^a[de ]ZaXZ`Oe d]^``^e RcN`c_Oe \dU`c\`c_e Ice >`dYD\d\bZa ,b\de b`ce ]Za\_Z`e c[b`cUb`bYZ_Me @cX\c]`cYcae ZYWa`d_[de >D ,b\d1Y^e b]baRbe Ub_e c]_dae Z`d_d]e ]W``dadUb`bYZ_XWaWQ 'cVZ\ce >`dY&Oe Ld\\de UdQ^e ZYWa`d_^e Xd[cRce ,b\d1[da ZYadYdUb`bYZ_XWaWQMe AWe [W_WV[de ]ZaXZ`WaWQOe >De ,b\d bJbae XWaWRWe TH_cIbabe PX\`cabYZ_Me >`dYD\d\bZae ;e d_\^]e XbQ ZYWae ZYad_]cae d_]de N`da[de ZYWae ba[b_cUb`bYZ_M EVdJ`d_^a^ae Uc]`cVce XP_c`c_babe .X^F^_d.e ba[b_Vc] Z`[WKWaWeXHY`cYcaeDZaYOed_]deN`daebS`c_babaeb]baRbe.HQc`. Ub_e JbNe PQc_ba[ce Tc_Jc]`cS\bKbabOe ZYWaWaWQWe LbJ c\]b`cVc[bKbabe IW_TW`WYZ_Me cabe >`dYD\d\bZae XWa[WKW XZXYd`e bS`cI`c_`ce ZYWae [cacYbVbabe .Yd`a^Q.e Z`Vd]\da \dVdVcae J^]d_dRd]e TbUbMe _acKbae >`dYD\d\bZae ;1\ce Ub_ ZYWa[de \d]^`[^K^a^Q[dOe ZYWaWae [cac\bVbabe WQd]\d]be Ub_ d_]d[dS^a^Qde [cI_c[cUb`bYZ_e Ice Ze XbQbe YHa`ca[b_b_]ca bQ`cYcUb`bYZ_XWaWQMe ,cYde ZYWade bQ`cYbRbe Z`d_d]e ]d\^`da d_]d[dS^a^QOe c]_da^a^Qde VcXd:`d_e THa[c_cUb`bYZ_M 0YWa`d_^a^Q^ae Ib[cZe d]^S^a^e Rda`^e Z`d_d] YdY^a`dYdUb`VcabaeYda^eX^_dOeZYWaeIb[cZ`d_^a^Q^e]dY[c[bN (dRcUZZ]1\de NdY`dSdUb`bYZ_XWaWQMe AWe XdYc[ce ZYWa [cacYbVbabQOeXZXYd`eUb_ec\]ba`bKce[HaPSPYZ_Me<H_Pa\P`c_= [cae Ice [cVZ`d_[dae [c\dYe XcIbYcXbabae HacV`be H`JP[c d_\\^K^a^e THQ`cV`c[bKbVbQe >`dYD\d\bZae ;1Pae `daXVda^a[d Ub_JZ]e ZYWae YdN^VR^X^e XdLace d`[^e Ice ZYWa`d_^a^e \da^\\^M 3ZaXZ`WaeYdQedY`d_^a[deXd\^SdeJ^]dRdK^e[WYW_W`[WM [cIe X^J_dY^S^a[dae XZa_de ac`c_bae Tc`cRcKbabe LcNbVbQ Vc_d]e c[bYZ_WQMe )We dae bJbae cae Yd]^ae ]ZaWe UdS`^K^e "TbY= b`cUb`b_e \c]aZ`Z:b`c_!Me <ZZT`cG^ae UWe Y^`e NbYdXdYde XP_VcYb N`da`d[^K^e<ZZT`ce<`dXXcXeIceENN`cG^aed]^``^edYd]]dU^eb`c Xdd\e N_Z:c`c_babae d_[^a[daOe EA@G`be *a[c_e E_VZW_e Sb_]c\b 5[Z]WaVd\b]e\bSH_\GeN_Z:cXbeUdS`d\\^Me "E_VZW_2%!e d[^e Ic_b`cae [b:b\d`e TbYXbOe 5d\`c\b]e Nc_FZ_VdaX [cac\`cVceXbX\cVbGeZ`d_d]eTH_cIeTH_cRc]Me9bSH_\Oe*a[c_ E_VZW_GWae Tc`bS\b_[bKbe 5- $$NZ4c_Ge H`JPVe XbX\cVbac XdLbNeZ`dRd]eIce]d`Ned\^S^OeL^QOeYd]^`dae]d`Z_bOeNc_FZ_VdaX JbQc`TcXbe Ice [bKc_e Ub_JZ]e bX\d\bX\bKbe THX\c_cRc]Me +b]cG^a Nc_FZ_VdaXeTHX\c_TcXbeXWadae(Wc`Ada[eUb`c]`bKbaceUca= QcYcaeE_VZW_2%OeTHKPXce\d]^`dRd]eUb_eUda\eb`ceIPRW\eUb`= Tb`c_babe Z]WYdRd]Me DbX\cVOe E_VZW_2%e Xdd\be IcYde d]^``^ \c`cFZa`d_`de Uc_dUc_e ]W``da^`dUb`cRc]Me E_VZW_2%O ]ZSWRW`d_e bJbae _Z\de JbQcRc]e Ub_e <>De HQc``bKbace XdLbN Z`VdYdRd]Me EaRd]e XbX\cVbae XdLbNe Z`[WKWe Ud\d_Yda^a HV_Peac_c[cYXceUb_eY^`Me)d_:ec[b`cUb`b_eHQc``bKbY`cOeUd\d_Yd [cKbSbVbace[ceTc_c]e]d`VdYdRd]MeE_VZW_2%eXbX\cVbebJba Ub_eIb[cZeLdQ^_`dYdae*a[c_eE_VZW_OeTHKPXce\d]^`daeUda\ 'eSWedaeXd\^S\de&eIce]WVdSdeca\cT_cec[b`cae[Z]WaVd\b] TbYXbYce Z[d]`da^YZ_Me <c`bS\b_b`Vce dSdVdX^a[de Z`dae TbYXb \c]aZ`Z:bXbabaOecaec_]cae?B7;G\ceLdQ^_eZ`VdX^eUc]`cabYZ_M <bYb`cUb`b_e \c]aZ`Z:b`c_bae Tc`bSVcXbe XdYcXba[cO THQ`PKPaPQ`ce VPQb]e [ba`cYc_c]Oe dYd]]dU^`d_^a^Q`de ]d`N d\^S^a^Q^e H`Jc_c]Oe [Z]WaVd\b]e \bSH_\PaPQ`ce bXce Yd]\^K^a^Q ]d`Z_be Ice ]d`Ne d\^S^a^Q^e ]Za\_Z`e c[c_c]e Ub_e TPae ]ZSWYd J^]Vde bL\bVd`be [ce TPJ`cabYZ_Me 3ZaWY`de d`d]d`^e [dLd [c\dY`^e Ub`TbYbe L\\Nb4b``MWa[c_d_VZW_MRZVe d[_cXba[ca c[bacUb`b_XbabQM '%)+)+*$'*&(+#*%"" !" )#)%+!)("# 3P_cXc`e d`da[de Ub_JZ]e HQc`e Sb_]c\e Ice UdS\de EA@Gaba [cI`c\e ]W_WV`d_^e Z`Vd]e PQc_ce ]dVWe ]W_WV`d_^ade ]d_S^ cY`cV`c_e [PQca`cVcXbY`ce Ub`bacae EaZaYVZWXGWae XZa Lc[cFbOe9P_]bYcG[ce[ceJZ]eXdY^[deSWUcXbeUW`WadaeEA@G`b FdX\FZZ[eQbaRb_beAW_Tc_e3baTeZ`[WMeDbUc_e]Z_Xda`d_OeAW_T= c_e3baTGbae_cXVbe94b\\c_eLcXdU^a^ec`ceTcJb_c_c]OeXdYFda^a \dXd_^V^a^e CR@Zad`[1XG^ae `ZTZXWe Ice FZ\ZK_dF`d_^Y`d [HSc[bMe EaZaYVZWXOe AW_Tc_3baTe d[`^e 94b\\c_e LcXdN bXVbabe "CR@Zad`[1X!de JcIb_[bOe CR@Zad`[1Xe `ZTZXWe XdY= FdYdec]`ca[beIce5XdYFda^aeCR@Zad`[1XGdeXd\^`[^K^adGe[db_ Ub_eVcXd:eUc`b_[bMeCcXd:[dOeAW_Tc_e3baTGbaeUdS^adeTc`ca= `c_baeXcUcUbeZ`d_d]e5-LZNNc_eLdVUW_Tc_bababaeUdSd_^X^Q Z`VdX^Ge THX\c_b`[bMe EI_WNdG[de d\e c\be X]da[d`^a^ae Nd\`d] Ic_[bKbe TPa`c_bae LcVcae XZa_dX^ade _dX\`dYdae cY`cVO EaZaYVZWXGWae 94b\\c_e XdYFdX^a[de 50NCd[8Z4G UdS`^K^Y`de [WYW_W`[WMe 8+69Gbae Ic_[bKbe Ub`TbYce TH_cO 50Nc_dXYZae@c`be@dadGa^aeac[caeYdN^`[^K^ade[db_e]cXba Ub_e Ub`Tbe YZ]Me EaRd]e XbUc_e ]Z_Xda`d_^ae FdX\FZZ[ Xc]\H_Pa[c]beT^[de]d`b\cXbace\cN]beTHX\c_VbSeZ`dUb`cRcKb [PSPaP`PYZ_Me AW_Tc_e 3baTOe Z`dY^ae d_[^a[dae YdN\^K^ dJ^]`dVd[dOe 5DdYFd`d_^a^ae XbUc_e Xd`[^_^a^ae d_[^a[da ]dNd\^`[^K^a^Ge Uc`b_\\be Ice cY`cVe X^_dX^a[de LdR]G`caca LcXdN\dae d\^`dae WYTWaXWQe VcXd:`d_e bJbae ]W``da^R^`d_[da HQP_e [b`c[bMe )b_]c\Oe 5XdYFda^ae [PQc`\b`VcXbe d[^ade 94b\\c_ YHac\bRb`c_bY`ceUc_dUc_eJd`^S\^]`d_^a^GeUc`b_\\bMe CZUb`eN`d\FZ_Vde?B77GbaeUdS`d_^a[de[dLb`eZ`dae,bUc_OeXZa Ub_e Y^`e bJba[ce ]W``da^R^e XdY^X^a^e HacV`be H`JP[ce d_\^_[^M Ad_Rc`ZadG[de [PQca`cacae @PaYde CZUb`e 3ZaT_cXbGa[c 'C-8e ?B72&e ]ZaT_cXba[ce ]ZaWSdae ,bUc_e 860GXWe 9d`= VZae Cd_RZOe E_d`^]e dY^a[de 7;Be Vb`YZae ]W``da^R^Yd W`dS\^]`d_^a^Oe Lc_e TPae ;BBe Ubae Ycabe PYce ]dQda[^]`d_^a^ Uc`b_\\bMe X\b]_d_`^e UPYPVce T_dFbKbabe [cIdVe c\\b_cae ,bUc_O )WUd\e?B7?G[ceBOeCdY^XG\deBOe6Y`P`G[cebXce7BBeVb`YZa ]W``da^R^Yde W`dS\^Me *YTW`dVdOe ENN`ce b0DOe <ZZT`c Ea[_Zb[Oe D;BOe DYVUbdaOe CbR_ZXZF\e -ba[Z4Xe >LZace Ic A`dR]Ac__YebS`c\bVeXbX\cV`c_ba[ceJd`^S^YZ_Me9cRL_WaRLG^a LdUc_bace TH_cOe D]YNcG^ae UdS`d\\^K^e Uc[dIde \c`cFZa TH_PSVcXbe Ice -Ld\XENNG^ae UdS^a^e Jc]\bKbe Uc[dId VcXd:`dSVde LbQVc\`c_bOe UcaQc_e VZUb`e WYTW`dVd`d_^a d_\^S^Y`deL^Q`deYdY^`^YZ_MedNZaYdG[deNZNP`c_eZ`dae-Ld\= XENNeUcaQc_beWYTW`dVde$bacOeTcJ\bKbVbQedYe7BBeVb`YZa ]W``da^R^e Ud_d:^a^e TcJ\bKbabe [WYW_[WMe EI_WNdG[de NZNP`c_ Z`dae -Ld\XENNGbae bXce ?Be Vb`YZae RbId_^a[de ]W``da^R^X^ UW`WaWYZ_MeAc[dIdeTH_PSVcabae\cVXb`RbXbeD]YNcebXce/BB Vb`YZaePYcYceXdLbNMeEaRd]eWYTW`dVda^aedY`^]e]W``da^R^X^ 3dX^Ve?B7?eb\bUd_bY`ce'Ub_edYebJba[cecaedQeUb_e[cFdeD]YNc ]W``dadae]W``da^R^eXdY^X^&e?/BeVb`YZaMe,bUc_e860GXWe9d`= VZae Cd_RZOe C-8e ?B72G\ce YdN\^K^e dJ^]`dVd[dO 6a[ZacQYd`^e \c`c]ZVPab]dXYZae Sb_]c\be E#bXe b`c da`dSVdYde Id_[^]`d_^a^e Ice UWe P`]c[ce WYTW`dVd`d_^a^ ]W``dadae]bSb`c_ce[dLde[PSP]eFbYd\eNd]c\`c_beXWaW`dRdK^a^ bFd[ce c\\bMe Cd_RZOe 5\c`c]ZVPab]dXYZae Sb_]c\`c_ba[ca VPS\c_be Jd`[^]`d_^adGe YHac`b]e c`cS\b_b`c_ce [ce RcIdN Ic_c_c]Oe 5Sb_]c\`c_bae ]ca[b`c_bY`ce da`dSd_d]e [dLde FdY[d`^ Ub_ebSeb`bS]bXbe]W_dUb`cRcKbabGeUc`b_\\bMeCd_RZOeFd\W_d`da[^_Vd LbQVc\`c_babaOe \c`c]ZVPab]dXYZae Sb_]c\`c_bY`ce RcNe \c`c= FZaWe ZNc_d\H_`c_be d_dX^a[de d`\c_ad\bFe Ub_e Z_\d]`^]e d`da^ Z`dUb`cRcKbabGeXHY`c[bM %(*$"%+$'&#$ DP_c]`be Ycabe bJc_b]`c_e Ice FZa]XbYZa`d_e ]dQdadae VZUb` RbLdQ`d_eLdYd\^V^Q^aecaeHacV`beNd_Jd`d_^eLd`baceTc`[beIc Lc_TcJcaeTPaeYcabe\c]aZ`Z:b`c_eUWed`da[deZ_\dYdeJ^]^YZ_M 6VbabVe]beUWeXc]\H_[ce[ceYd]^aeQdVda[deUb_e[d_eUZKdQ Z`dRd]Me _acKbae VdXdPX\Pe Ub`TbXdYd_`d_de Ub_e THQe d\^a >8G`c_eZe]d[d_eNZNP`c_eUb_eLd`ed`[^e]bOeUWa[dae=/eXcac HaRceJZKWVWQeUWTPa`c_be\dLVbaec[cVc[cQ[b]eYZ]eZ`Vd aZ]\dX^adeTc`caeUb_e>8eXc]\H_POe[cIeFb_Vd`d_^ae]dNda^S^ Ice \dU`c\e [cacae Ub_e ]dI_dV^ae Z_\dYde J^]^S^Me AWa`d_^ \cR_PUcec\\b]\caeXZa_de\dU`c\eIced]^``^e\c`cFZaeNbYdXdX^a^a ÝMTÝYAZ GENEL Taner SAHÝBÝ, KÜÇÜKTEPE Hukuk Danýþmaný: Av. YÖNETMEN VE SORUMLU YAZI ÝÞLERÝ MÜDÜRÜ Ofset Baský ; ÜNÝFORM Özcan ATAMER Renk Ayýrým; FÝLMEVÝ Haber Koordinatörü AYLIK BÖLGE GAZETESÝ Ýdare Yeri: Ýncirli Caddesi Yeþilada Sokak No:2/1 Gökhan ATAMER Ýstanbul Aylýk Süreli Ferhat Yayýn Apt. Kat: 1 D:4 Bakýrköy / Haber Merkezi Tel: (0-212) 543 86 64-543 86 65-543 86 47 Fax: 543 86 16 YIL: 21 Sayý: 224 MART 2013 #!)#+%&(!+*%)( " Yavuz ARPACIK Ataköy Gazetesi, Yurtgün Ýç ve Dýþ Ticaret A.Þ. Arzu BERATOĞLU tarafýndan yayýnlanmaktadýr. info@atakoygazete.com.tr Köþe yazýlarýndaki sorumluluk, yazarlarýna aittir. GAZETEMÝZ BASIN AHLAK YASASINA Gazetemizde yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahibine aittir UYMAYI TAAHHÜT ETMÝÞTÝR *)% *%*+*#+ **'&( *(+*)#)+&%$& (dRcUZZ]Oe Ld`]de d_Q^ae d_[^a[dae YdSd[^K^e QZ_e TPa`c_b Tc_b[ce U^_d]V^Se TbUbe TH_PaPYZ_Me @PaYda^ae cae UPYP] XZXYd`eVc[YdedK^OeLd`]ded_QeHaRcXba[ceLbXXceFbYd\`d_^a^ SbSb_[bKbe Ice Yd\^_^VR^`d_^ae ]d_S^`dSdUb`cRcKbe _bX]`c_ Ld]]^a[deWYd_^[deUW`WaVdVd]`deXWJ`daV^S\^Me+ED@E UZ_XdX^Oe\d_bLba[c]becaeUPYP]eLd`]ded_QebS`cVbecXadX^a[d JH]VPSe Ice TcJc_XbQe ]d`dae Uba`c_Rce UZ_Xde bS`cVbOe LbXXc XdLbN`c_babeJb`c[caeJ^]d_V^S\^MeEA@Gabae+c4eZ_]e]ca\ba= [c]be Ub_e UH`Tce VdL]cVcXbOe TcJ\bKbVbQe TPa`c_[c XZaWJ`dadae [dId[de (dRcUZZ]GWe [dIde c[ca LbXXc[d_`d_^ae Ld]X^Qe Z`[WKWade ]d_d_e Ic_[bMe CdL]cVcO (dRcUZZ]e860GXWeCd_]eWR]c_Uc_TeIceAdSe0Nc_dXYZa CP[P_PeDLc_`YeDda[Uc_TGbaOe5Sb_]c\baeVZUb`eRbLdQdeTcJbS [HacVba[ce _c]`dVe Tc`b_`c_babae Z`WVXWQe c\]b`cacUb`cRcKb Ice LbXXce [cKc_`c_babae [PScUb`cRcKbGe ]ZaWXWa[de WYd_^[d UW`WaVd[^K^e XWJ`dVdX^a^e TcJc_XbQe ]^`[^Me (dRcUZZ]O ]d_d_^ae d_[^a[dae ]^Xde Ub_e dJ^]`dVde YdNd_d]O "CdL]cVcabae d`[^K^e ]d_d_[dae VcVaWabYc\e [WYWYZ_WQ! bFd[cXbabe]W``da[^M Hukuk Danýþmaný: Av. Taner KÜÇÜKTEPE Av. Öner AYBEK Ofset Baský : ÜNÝFORM Renk Ayýrým : FÝLMEVÝ Ýdare Yeri: Ýncirli Caddesi Yeþilada Sokak No:2/1 Ferhat Apt. Kat: 1 D:4 Bakýrköy / Ýstanbul Tel: (0-212) 543 86 64-543 86 65-543 86 47 Fax: 543 86 16 Ataköy Gazetesi, Yurtgün Ýç ve Dýþ Ticaret A.Þ. tarafýndan yayýnlanmaktadýr. Gazetemizde yayýnlanan yazý ve fotoðraflar kaynak gösterilmeden kullanýlamaz 29 BAKIRKÖYLÜ KADINLAR ŞİDDETE KARŞI AYAKLANDI Kadına şiddeti protesto etmek amacıyla 14 Şubat Sevgililer Günü’nde tüm dünyada 1 milyar kadının aynı anda dans ettiği “One Bilion Rising” etkinliğine Bakırköy Belediyesi de destek verdi. Yüzlerce kadın dünyayla aynı anda Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’nda şiddete karşı dans ederek ayaklandı. Bakırköy Belediyesi ve FasaFisa Dans Okulu tarafından organize edilen etkinliğe Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen ile Bakırköy Belediye Meclis Üyeleri Semih Cemali, Kenan Zülaloğlu ve Gülser Alparslan da katıldı. Ellerinde kadına şiddete karşı çeşitli sloganlar yazan dövizlerle kadına şiddeti protesto eden yüzlerce kadın, zeybek, damat, harman dalı oyunlarını oynayarak kadına şiddeti protesto ettiler. ERZEN: “KATILIMIN DAHA FAZLA OLMASI GEREKİRDİ” Etkinlikte konuştuğumuz Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, Bakırköylü kadınların dünya ile aynı anda kadına karşı şiddeti en güzel şekilde dans ederek kınadıklarını ifade etti. Etkinliğe katılımın beklediğinden düşük olduğunu da kaydeden Erzen, kadına karşı şiddetin son bulması ve bundan sonra bu tür etkinlikler yapma ihtiyacı duyulmaması temennisinde bulundu. KADIN MECLİS ÜYELERİNDEN 1 KİŞİ KATILDI Kadına karşı şiddeti protesto etmek için yapılan etkinliğe Bakırköy Belediye Meclisi’nin kadın üyelerinden sadece Gülser Alparslan’ın katılması da dikkat çekti. Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen bu konuyla ilgili sorumuza, “Herhalde başka işler ile uğraşıyorlardır” dedi. Bu arada “One Bilion Rising” etkinliğine Cumhuriyet Meydanı’nın ardından Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde düzenlenen programla devam edildi. Yunus Emre Kültür Merkezi’ndeki programda ise Bakırköy Gönüllü Çevreciler Derneği Türk Sanat Müziği Topluluğu konser verdi. Konserin ardından Bakırköylü kadınların yanı sıra eyleme destek veren erkekler de dans ettiler. “ONE BİLİON RİSİNG ETKİNLİĞİ” “One Bilion Rising” etkinliği kadına karşı şiddete dikkat çekmeyi hedefliyor. Dünyada her üç kadından biri taciz ediliyor, tecavüze uğruyor veya öldürülüyor. Etkinlik, kadına şiddetin en az açlık kadar üzerinde durulması gereken bir sorun olduğunu hatırlatmayı amaçlıyor. Genel olarak kadınlardan oluşan harekete katılmak isteyen erkekler de kabul ediliyor. Arzu BERATOĞLU 31 SAĞLIK İÇİN BİR TUTAM HİMALAYA TUZU Himalayalar’da bulunan ve doğanın armağanı olan Himalaya Tuzu, insan vücudu için gerekli olan tüm mineralleri içermekte, düzenli ve doğru şekilde kullanıldığında kanserden, astıma, soğuk algınlığı başlangıcından varis ağrılarına kadar bir çok hastalığa iyi geliyor. Ülkemizde pek yaygın olmayan Himalaya Tuzu Pakistan’dan ithal ediliyor ve kilosu ortalama 25 TL’den satılıyor. Himalaya Tuzu normal tüketimin dışında sabunlarda, duşta, lambalarda, mumluklarda da kullanılıyor. Türkiye’de bu tuzu ithal eden 20’ye yakın işletme bulunuyor. Bunlardan bir tanesi de Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği. Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği Kurucu Başkanı Sevim Önay Çavdar ile Himalaya Tuzu’nun yararları, kullanım şekilleri ve vatandaşların bu tuzları nasıl temin edebilecekleri hakkında konuştuk. Sayın Çavdar, öncelikle kendinizden kısaca bahseder misiniz? Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği Kurucu Başkanıyım. Derneğimizi 2004 yılında kurduk. 6 yıl dernek başkanlığı görevini yürüttüm. Daha sonra sağlık problemlerim nedeniyle başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldım. Şu anda engellilerin sesini duyurmak amacıyla Pozitif Yaşam isimli bir televizyon programı yapıyorum. Himalaya Tuzu nedir? Himalaya Tuzu verilere göre 250 milyon yıl önce dünyanın oluşumu sırasında suların çekilmesiyle oluşan tuz dağlarından alınan tuzlar. Ve dünyada belirli ülkelerde var. Tuz madenleri Türkiye’de de var. Ama Pakistan’dan gelen Himalaya Tuzu’nun içindeki mineraller çok fazla. Himalaya Tuzu’nun içinde 84 tane mineral olduğu söyleniyor. Tıp camiasında tuz kullanmayın diyorlar. Ama hangi tuz diye sormuyoruz. Rafine edilmiş tuz çok zararlı. Kaya tuzunun kullanılması gerekiyor. Himalaya Tuzu’nu biz ilk olarak 2008 yılındaki kitap fuarında tanıdık. Almanya’da yaşayan bir Türk arkadaşımız bu fuarda Himalaya Tuzu’nu getirmiş ve bununla ilgili kitabını tanıtıyordu. Pozitif Özürlüler Derneği olarak, içinde bulunduğumuz camianın sağlık problemlerinin fazla olmasından dolayı kendimiz de bu tuzlardan aldık ve kullanmaya başladık. Ve bu tuzun bazı sağlık problemlerimize iyi geldiğini görünce almaya ve derneğimizde bulundurmaya başladık Himalaya Tuzu nasıl kullanılır? Himalaya Tuzu, ceviz büyüklüğünde ya da daha büyük parçalar halinde olabiliyor. Bakır oranı daha yüksek olan kırmızımsı renkte olanı tuz lambası, tuz sabunu, banyoluk tuz olarak cilt temizliğinde de kullanılıyor. “ASTIMA BİRE BİR” Tuz sabunu, tuz lambası olarak da kullanıldığını söylediniz. Bunları biraz daha açıklar mısınız? Himalaya Tuz Lambaları, bakır oranı çok olan kırmızı renkli oluyor. Bu lambalar bulunduğu odanın içindeki havanın kalitesini iyileştirir ve yumuşak ışıklarıyla huzurlu bir atmosfer yaratırlar. Bilgisayar, televizyon, radyo ve benzeri elektrikli araçlar pozitif iyon yayarlar. Bu tuz lambaları ısındıkça çevreye negatif iyon yayar ve bu iyonların aracılığıyla havadaki iyon dengesini sağlamış olurlar. Negatif iyon yoğunluklu havada nefes almak daha kolay olduğu gibi, hava toz zerreciklerinden de arınmış olur. Bu özellikler sayesinde astımlı ve alerjik olan kişiler için ideal bir ortam oluşur. Bu tuz lambalarını kullandıktan sonra astım ilaçları kullanmayı bıraktığını söyleyen bir çok insan var. Tuz sabununu ise özellikle el ve ayak bölgesinde ağrıları olan, kireçlenmeleri olanlar için tavsiye ediyorum. Bu sabunları ağrıyan yere 5-10 dakika masaj yaptıktan sonra ağrılarda önemli derecede azalma oluyor. Düzenli şekilde bu masaj uygulandığında ağrılardan tamamen kurtulabilirsiniz. “1 KİLOSU 25 TL” Himalaya Tuzu’nun fiyat aralığı nedir? Şu anda pek yaygın kullanılmıyor. Vatandaşlar bu tuzu nereden temin edebilir? Himalaya Tuzu ithal edildiği için normal tuza göre fiyatları pahalı. Şu anda kilosu 25 TL’den satılıyor. Tuz lambaları da aynı şekilde kilo ile satılıyor. Biz bu tuzların satımını yapıyoruz. Almak isteyen vatandaşlarımız, Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği’nin (0212) 220 69 99 nolu telefonlarını arayarak veya www.himalayatuzubayi.com adreslerinden himalaya tuzunu temin edebilir. Türkiye’de kullandığımız tuzlardan farkı ne? Himalaya Tuzu tuz madenlerinden dinamitlenerek veya diğer etkilerle parçalanmıyor. Doğal şartlarda çıkarılıp, insan gücüyle kırılıyor. En önemli özelliği ise bir takım işlemlerden geçmiyor. Normal günlük yaşamda kullandığımız ise rafine edilmiş tuzlar ve sağlık için zararlı tuzlar. Türkiye’deki kaya tuzları da önemli ama içindeki mineral oranı himalaya tuzuna göre çok daha az seviyede. “KANSERİ YENENLER VAR” Himalaya Tuzu’nun faydaları nelerdir? Himalaya Tuzu’nun sağlık açısından bir çok yararı var. Bu yararlarını bizzat kendim uygulayarak gördüm. Ayağımda varis var. Bakır oranı yüksek olan tuz sabununu, (sabun gibi kesilmiş olan tuz) akşam eve gittiğimde ayağımı yıkayıp sürdüğüm zaman ayağımdaki ağrı geçiyor. Himalaya Tuzu’nu ilk olarak Türkiye’ye getiren Yücel Aydemir’le konuştuk. Aydemir, bir arkadaşının bu tuzu düzenli olarak kullandığını ve kanseri yendiğini söylemişti. Biz de bunun üzerine o arkadaşı derneğimize davet ettik ve ona sorduk. O da, lenf kanseri olduğunu, doktorunun önerilerine uyduğunu ve Himalaya Tuzu’nu da düzenli şekilde kullandığını ve kanseri yendiğini söyledi. Daha sonraki yıllarda da sanatçı Mehmet Alabora’nın annesi meme kanserini tuzlu su kürü ile yendiğini söyledi. Tuzlu su kürü de, iri olan tuzların üzerine su dökerek yarım saat beklettiğinizde yoğun bir çözelti su oluyor. Bu çözelti suyu da tansiyon, şeker gibi hastalığımız yoksa bir bardak suya yarım çay kaşığı koyarak kullanabiliyoruz. Tansiyon, şeker hastalığı olanlar ise 1 litre suya yarım çay kaşığı tuzlu su ekleyerek başlayabiliyor. İlerleyen zamanda tansiyonu normale döndükçe bu oranı normale getirebiliyor. Tuzlu su kürü bir bardak suya yarım çay kaşığı koyduktan sonra yemekten yarım saat önce 1 bardak su, yemek arasında 1 bardak su ve yemekten yarım saat sonra bir bardak yani bir öğünde 3 bardak olarak içiliyor. Benin bir dönem kabızlık problemim vardı. Bu kürü kullanmaya başladıktan sonra bu problemim kendiliğinden ortadan kalktı. Himalaya Tuzu’nun faydaları saymakla bitmez. Bunu ben kendim yaşayarak da gördüm. Sağlık açısından çok yararlı olan bu tuzu herkesin kullanmasını tavsiye ederim. Geçtiğimiz günlerde Tarım Bakanı Mehdi Eker de kaya tuzu kullanın diye önerdi. Artık Sağlık Bakanlığı da konunun önemi üzerinde duruyor. Yemeklerde de kullanılıyor mu? Yemeklerde de özellikle çözelti sudan kullanılmasını öneriyoruz. Yemek pişerken de normal kullandığımız tuz gibi atabiliyoruz ama yemek piştikten sonra çözelti olan tuzlu sudan atarsak mineraller kaynamadığı ve ölmediği için daha faydalı oluyor. “KISA SÜRE DE YAYGINLAŞACAK” Son olarak neler söylemek istersiniz? Biz dernek olduğumuz için şu an için bu tuzu getirenlerden alabiliyoruz. Ama devletimiz bu işe el atarsa tabiki daha ucuza gelirse herkes kullanır. Bizim isteğimiz bu. Şu an her yerde yok ama gittikçe yaygınlaşıyor. Bir süre sonra büyük marketlerde de satılacak belki ama en küçük en yakın bakkalda da olsun istiyoruz. Herkesin alabileceği fiyatlarda olsun. İthal işini devletimiz çözerse bu konuda da ilerleme kaydedileceğine inanıyoruz. Ben herkese himalaya tuzunu öneriyorum. Sağlık için bu tuzu kullansınlar. “POZİTİF ÖZÜRLÜLER EĞİTİM DERNEĞİ, OTURAN DEĞİL KOŞAN BİR DERNEK” Himalaya Tuzu’nu vatandaşlara ulaştıran Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği Kurucu Başkanı Sevim Önay Çavdar ile yaptığımız söyleşinin ardından Dernek Başkanı İsmail Çavdar’la Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği hakkında konuştuk. 2004 yılında kurulan Pozitif Özürlüler Derneği’nin diğer engelli derneklerinden farklı olduğunu belirten Dernek Başkanı İsmail Çavdar, “Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği 2004 yılında 12 arkadaşla kurulan bir dernek. Derneğimizin formatı bugüne kadar var olan derneklerden farklı. Derneğin konseptini eğitim, rehabilitasyon ve iletişim olarak belirledik. Yani tüm Türkiye’deki var olan derneklerle ortak hareket edebilelim dedik. Çünkü görmeyenlerin derneğinde sadece görmeyenler, işitmeyenlerin derneğinde sadece işitmeyenler, temsilde de grup olarak hareket ediliyordu. Bizim derneğin formatı konfederasyon kapsamında. Tüm özür gruplarındaki arkadaşlarımızın sorunlarını dinliyoruz. Bize gelen tüm engelli vatandaşlarımızın sorunlarını dinliyoruz. Ve ona bir yol haritası çiziyoruz. Vatandaşımız o yol haritasını takip ederken, biz de ona ihtiyaç duyduğu yerde vatandaşımızı doğru şekilde yönlendirerek destek oluyoruz. Kısacası biz oturan bir dernek değil, koşan bir derneğiz” diye konuştu. Çavdar, engellilerin önündeki en önemli sorunun toplumun bu konuda yeterince bilinçli olmamasını da gösterirken, dernek olarak tüm engelli gruplarına destek olmaya devam edeceklerini de söyledi. Yavuz ARPACIK 33 BAKIRKÖY’ÜN SELÇUK AĞABEYİ 80. YAŞINI ÖĞRENCİLERİ İLE KUTLADI Bakırköy Musiki Konservatuarı Vakfı Başkan Yardımcısı ve Besteci Selçuk Kurt 80. yaşını kutladı. Vakfın Gençlik Korosu üyelerinin kendisi için hazırladığı doğum günü pastasını kesen Kurt, duygulu anlar yaşadı. Gençlik Korosu’nun doğum günü için hazırladığı sürprizin kendisini çok mutlu ettiğini ve duygulandırdığını ifade eden Selçuk Kurt, “Vakıftaki genç arkadaşlarım bana güzel bir sürpriz yaptılar. Bu sürprizi açıkçası beklemiyordum. Hepsine çok teşekkür ediyorum. İnsanın özel günlerinde hatırlanması çok güzel bir duygu.” dedi. Gençlik Korosu üyeleri ise Vakıf Başkan Yardımcısı ve Besteci Selçuk Kurt’un musiki ve sosyal yaşamda kendilerine çok önemli katkılar ve imkanlar sağladıklarını belirterek, “Selçuk Kurt, bizim hocamız, yöneticimiz olması yanında aynı zamanda bizim Selçuk Ağabeyimiz. Ondan gerek musiki gerekse sosyal anlamda çok şeyler öğreniyoruz. Her zaman bizimle birlikte. Bizim yanımızda. Onun bu anlamlı ve özel gününde bizde ona olan borcumuzu, görevimizi böyle bir sürpriz yaparak yerine getirmek istedik. Selçuk ağabeyimize nice mutlu yıllar dileriz” dediler. Bizde Ataköy Gazetesi olarak 80. yaşını kutlayan Selçuk Kurt’a, Bakırköy’ün Selçuk Ağabeyi’ne sağlık ve mutluluk dolu nice yıllar dileriz. Yeşilkent Türk Sanat Müziği Korosu’ndan TÜRK MÜZİĞİ KONSERİ Yeşilkent Türk Sanat Müziği Korosu, Beylikdüzü Kültür Merkezi’nde verdiği Türk Müziği Konseri ile unutulmaz bir müzik ziyafeti sundu. Sunuculuğunu Fulya Tezer’in yaptığı gecede Müftah Uğur'un yönetmenliğinde sahne alan Yeşilkent TSM Korosu, TRT sanatçısı Faruk Salgar'ın da katılımı ile Kürdili Hicazkar ve Hüzzam makamlarının seçkin örneklerini sanat müziği sevenleri için seslendirdi. Yeşilkent TSM Korosu tarafından verilen konser sonunda, izleyiciler koro ve solist Faruk Salgar’ı ayakta alkışladılar. Yeşilkent Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Nazım Çuhalı konserde yaptığı konuşmada, katkılarından dolayı Beylikdüzü Belediyesi’ne teşekkür ederken, muhteşem bir konser veren koroyu da tebrik etti. ACIBADEM BAKIRKÖY HASTANESİ’NDEN FİLM GİBİ TATBİKAT Günlük yaşamda ilkyardım bilmek, deprem ve yangın gibi doğal afetlerde nasıl hareket edeceğimizi, neleri yapmamamız gerektiğini öğrenmek büyük kentlerde yaşayanlar başta olmak üzere tüm insanlar için hayat kurtarıcı bir önem taşıyor. Hastaneler de bu tür afetlerde en başta korunması gereken yapıların başında geldiği için doğal afet, yangın gibi felaketlere karşı düzenli olarak tüm personelin katılımını sağlayarak tatbikat yapmak gerekiyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi de “Doğal Afet (Deprem) ve Yangın Tatbikatı Senaryosu” adı altında bina boşaltma tatbikatı gerçekleştirdi. Hastane Başhekimi ve Afet Komutanı Dr. Engin Çakmakçı’nın deprem konusunda uyarıcı olması amacıyla oluşturulan sarı kodun tüm hastaneye bildirilmesi yönündeki talimatıyla tatbikata başlandı. Senaryoda deprem nedeniyle çıkabilecek olası bir yangına karşılık yangın kodu olan ‘kırmızı kod’ verilerek, ameliyathane ve yoğun bakım ekiplerinin önceden belirlendiği şekilde yangın dolaplarından yangın söndürücüleri almalarıyla birlikte, hastaların tahliye edilmesi aşamasına geçildi. Olası afetler halinde görev tanımı önceden yapılmış personel, senaryo gereği acil girişinin hasar gördüğü olasılığı nedeniyle acil servis önünde oluşturulan afet komuta merkezinde yerlerini aldı. Ardından görevliler tarafından acil ve ayaktan hastaların birbirinden ayrılarak tedavilerinin planlanması amacıyla, acil servis önünde kırmızı, sarı ve yeşil renkli çadırlar kuruldu. Olası afet hallerinde, hastane içinden tahliye edilen ve dışarıdan gelen hastaların yeşil çadıra, daha ağır durumdaki ve yoğun bakımdaki hastaların ise kırmızı çadıra getirilmesi gerekiyor. Çadırlar kurulurken bir yandan da görevli ekipler, özel yangın giysileri içinde otopark alanında tatbikat gereği çıkarılan, güvenliği sağlanmış küçük bir yangına müdahale etti. Ekiplerin bir kısmı ise hasta katlarındaki yangın hortumlarını açarak, uzanabileceği en ileri noktaya gidip gitmediğinin kontrolünü yaptı. Bu arada katlardan çıkarılması öngörülen üç hasta temsili olarak çıkarılarak çadırların bulunduğu alana getirildi. Tatbikatın tüm aşamalarının tamamlanmasının ardından Afet Komutanı Dr. Engin Çakmakçı, tatbikatın sona erdiğini tüm personele bildirdi. 35 ’DE SEVGİ ÇİÇEKLERİ AÇTI Carousel Alışveriş ve Yaşam Merkezi’nde 14 Şubat Sevgililer Günü’ne özel “Sevgi Çiçekleri” isimli resim sergisi düzenlendi. Farklı atölyelerden 28 ressamın yer aldığı karma resim sergisinin küratörlüğünü Ressam Ülkü Cılızoğlu yaptı. Çok sayıda sanatseverin izlediği resim sergisinde Carousel AVM İcra Kurulu Üyesi Orhan Demir ve Carousel AVM Basın ve Halkla İlişkiler Müdüresi Tuba Şat Sarışen’de hazır bulundu. Herkes sevgilisine bir demet çiçek götüreceğine bu sevgililer gününde bir tablo götürsün istedik. Ve bu amaçla hazırladık. Sevgililer gününde hediye edilen çiçekleri tuvallere taşıdık” dedi. Sergiye eserleriyle katılan ressamlar: Aynur Akgül, Ayşe Erkan, Ayşe İnal, Ayten Akgürbüz, Bige Akon, Bingül Nart, Çiğdem Bora Soytürk, Ender Dikmen, Funda Ekinci, Gülten Yalçın, Hafize Ülkü Şahin, Janset Genel, K. Muzaffer Gençer, Kadriye Özkan, Kudret Ustaoğlu Dursun, Kuzey Uluper, Meliha Özer, Mesude Kılıç, Nadire Sönmez, Nazire Dede, Nuray Nizam, Rahime Halide Soysala, Rezzan Tosun, Serap Şahin, Seyhan Turgut Peker, Su Tayan, Ülkü Cılızoğlu, Yasemin Zambak. Sergi ile ilgili bilgi veren Küratör Ülkü Cılızoğlu, serginin sevgililer günü için özel olarak hazırlandığını ifade ederek, “Sevgililer gününde çiçek en önde gelen hediyedir. Sevginin en önemli göstergesi çiçek olduğu için sergimize “Sevgi Çiçekleri” adını verdik. Sevgi çiçeklerini Carousel Alışveriş ve Yaşam Merkezi’ne getirip buradaki izleyicilere sunduk. Yavuz ARPACIK EN GÜZEL AŞK ŞARKILARI İLE KUTSİ OLİVİUM OUTLET’TEYDİ Işıklı kalplerle süslenen Olivium Outlet, 14 Şubat Sevgililer Günü kapsamında ziyaretçilerini çok özel bir etkinlikle buluşturudu. 7’den 70’e herkesin keyifle takip ettiği ünlü müzisyen ve oyuncu Kutsi, Banu Noyan organizasyonu ile Sevgililer Günü için Olivium Outlet aktivite alanında ziyaretçilere çok özel dakikalar yaşattı. Mini bir konser verip ardından imza dağıtan Kutsi, sevenlerini bir kez daha kendine hayran bıraktı. Mini bir konserle etkinliğe giriş yapan Kutsi’nin hayranları adeta mest oldu. Şarkılara eşlik eden hayranlarının mutlulukları yüzlerinden okundu. Mini Konser sonrası sevenleri Kutsi’den imza alabilmek için adeta birbirleri ile yarıştı. Etkinliğin son anına kadar hiçbir hayranını kırmadan, herkesle fotoğraf çektiren Kutsi büyük bir coşku ile uğurlandı. PERSPECTİVE OUTLET İSTANBUL’DA İLK KEZ OLİVİUM ‘DA 01 Nisan 2000 tarihinde kapılarını ziyaretçilere açan Olivium Outlet Alışveriş Merkezi İstanbul’un ilk ve tek outleti olma özelliğini uzunca bir süre koruyup açıldığı günden bu yana ziyaretçilerine, modaya, markaya, kaliteye uygun fiyata ulaşmanın imkanlarını sunuyor. 13 yıldır gerçek Outlet olma ilkesinden ayrılmadan sadece Zeytinburnu’na değil bütün İstanbul’a her kesimden tüketiciye hitap eden Olivium Outlet yenilenen yüzü ile ziyaretçisine çok daha modern, sade, ferah ve aydınlık bir ortamda alışveriş yapmayı vaat ediyor. 135 mağazanın, yüzlerce yerli ve yabancı markanın bulunduğu Olivium Outlet, haftanın yedi günü 10:00 – 22:00 saatleri arasında ziyaretçisine temiz güvenli ve ferah bir ortamda ekonomik alışveriş yapma imkanı vermekle birlikte, 7’den 70’e herkesin kültürel ve sosyal anlamda keyifli vakit geçirmesini, sağlamakta, merkez içinin yanı sıra çevresinde de yaşam kültürü yaratmaktadır. Mimari Yenilenme süreci sonrasında çok daha güçlü bir marka karması yaratabilmek adına Altınyıldız Classics, English Home, Deichmann, Atasun Optik, Defacto, Bambi, Ten D&T ve GS Store, gibi çok önemli markaları da bünyesine katan Olivium Outlet Center, hızla devam eden çalışmaları ile uluslararası bir marka olan Nike, modern ve özgün tarzı ile bayan giyimde önemli bir değer olan Perspective markasının İstanbul’daki ilk Outlet mağazası ile ziyaretçilerine farklılıklar sunmaya devam ediyor. 37 Milli Eğitim Vakfı 32. Kuruluş Yıldönümü coşku içinde kutlandı MİLLİ EĞİTİM VAKFI 32 YAŞINDA Milli Eğitim Vakfı’nın (MEV) 32. Kuruluş Yıldönümü düzenlenen etkinliklerle coşku içinde kutlandı. MEV Basınköy Okulları’nda gerçekleşen kutlama töreninde, Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mehmet İyigün, MEV Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Aydoğan Ataünal, MEV Basınköy Okulları Koordinatör Müdürü Salih Kıdıl, İlk Orta Okul Müdürü Şeniz Erfa Sarısoy, öğretmen, veli ve öğrencilerimizin katılımları ile gerçekleşen törende keyifli dakikalar yaşandı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan törenin devamında, programının yoğunluğu sebebi ile törene iştirak edemeyen İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun MEV’in 32. Kuruluş Yıldönümü için yolladığı mesaj okundu. Mutlu’nun kutlama mesajının ardından protokol konuşmalarına geçildi. MEV Koleji Özel Basınköy Okulları Koordinatör Müdürü Salih Kıdıl, MEV Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mehmet İyigün, MEV Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Aydoğan eğitim öğretim yılı içerisinde çeşitli yarışma ve projelerde derece alan öğrencilerimize ödülleri okul müdürleri tarafından verildi. Vakfın kuruluş yıldönümü için öğrenciler tarafından hazırlanan jimnastik, modern dans, halk oyunları gösterileri ile koro ve solo çalışmaları, piyano ve keman dinletileri, eğitime katkı için bağışçı olmanın önemini anlatan drama oyunu sahnelendi. Öğrencilerin performansları davetliler tarafından büyük alkış aldı. Ataünal; ülkenin kalkınmasındaki en önemli unsurun eğitim olduğunu, vakıf olarak amacımızın kar etmek değil, kaliteli ve nitelikli eğitim vermek olduğunu belirttiler. ÖĞRENCİLERDEN MUHTEŞEM GÖSTERİLER Konuşmaların ardından 2011-2012 Ressam Haluk Çilingiroğlu’nun fırçasından TUVALE YANSIYAN EŞSİZ MANZARALAR Ressam Haluk Çilingiroğlu, 40 yıldır yaptığı manzara resimlerini Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sergiledi. Yağlı boya kullanılarak yapılan 100’e yakın esern yer aldığı sergide, İstanbul’un tarihi ve turistlik yerleri ile Karadeniz’in eşsiz güzelliklerini tuvale yansıtan Çilingiroğlu, resim sanatı ile hobi olarak ilgilendiğini belirterek, “1970 yılında resimle ilgilenmeye başladım. Genellikle doğa resimleri yapıyorum. Fotoğraflardan bakarak resim yapıyorum. Bu sergimde 100’e yakın eser var. Daha öncede bazı sergilerim oldu. Ama bu sergim benim için çok önemli. Çünkü bu çaptaki ilk sergim. Amacım İstanbul’un ve Türkiye’nin değişik yerlerini resmederek insanlara tanıtmak” dedi. BAKIRKÖY’E YENİ BİR SANAT MERKEZİ Avrupa Birliği Dostluk Derneği ve Yenises Gazetesi Kültür ve Sanat Merkezi’nin açılışı yapıldı. Zeytinlik Mahallesi Odabaşı Sokak’ta bulunan merkezin açılış kurdelesini AK Parti Bakırköy İlçe Başkanı Mahmut Gürcan, Avrupa Birliği Dostluk Derneği Başkanı Orhan Erikçi ve Eş Başkan Nevval Sevindi kesti. Avrupa Birliği Dostluk Derneği Başkanı Orhan Erikçi açılışta yaptığı konuşmada, gerek dernek üyelerinin gerekse Bakırköy’deki diğer sivil toplum kuruluşlarının etkinliklerini gerçekleştirebileceği bir sanat merkezini tüm Bakırköylülerin hizmetine sunduklarını belirterek, açılışa katılan tüm konuklara teşekkür etti. Avrupa Birliği Dostluk Derneği Eş Başkanı Nevval Sevindi ise, Bakırköylüler’in güzel bir ortamda sohbetlerini yapabilecekleri aynı zamanda Bakırköylü sanatçıların sergilerini gerçekleştirebileceği güzel bir merkezi açmanın mutluluğunu yaşadıklarını belitti. Avrupa Birliği Dostluk Derneği ve Yenises Gazetesi Kültür ve Sanat Merkezi’nin açılışında ayrıca Ressam Mine Arasan’ın resim sergisi de düzenlendi. 38 M U T L U Deniz ÖZDAĞLI & Mehmet ARSLAN Evlendiler 14 Şubat Sevgililer Günü’nde kıyılan nikaha Özdağlı ve Arslan ailelerinin akraba ve dostları ile Deniz ve Mehmet’in yakın arkadaşları katıldı. G Ü N L E R 14 Şubat Sevgililer Günü’nde Bakırköy’de kıyılan nikah sayısı 5 kat arttı. BAKIRKÖY’DE NİKAH PATLAMASI 14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla Bakırköy Belediyesi Nikah Memurluğu’nda kıyılan nikah sayısı beşe katlandı. Hafta içi günlerde ortalama 3 nikahın kıyıldığı Bakırköy Belediyesi Evlendirme Memurluğu’nda 14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla bu sayı 15’e yükseldi. Sevgililer Günü’nün hafta arasına denk gelmesine aldırış etmeyen Bakırköylü çiftler birbirlerine bu özel günde “evet” dediler. 15 dakikada bir nikah kıyarak çiftlerin hem Sevgililer Günü’ne hem de evlilik heyecanına ortak olan Bakırköy Belediyesi Nikah Memuru Gülay Otlatıcı, daha evvel kış aylarında hafta içi günlerde ortalama 3 nikahın kıyıldığını 14 Şubat Sevgililer Günü’nde ise bu rakamın 5 kat arttığını ve 15 nikah kıydıklarını söyledi. Hafta sonlarında bile normalde ortalama 7-8 nikah kıyıldığını ifade eden Otlatıcı, 14 Şubat Sevgililer Günü’nün hafta içine denk gelmesine rağmen hafta sonlarında kıyılan nikahları da ikiye katladığını ifade etti. İhale 14 Mart 2013’te Ankara’da yapılacak ATA K Ö Y 1 1 . K I S I M ’ D A K İ S P O R T E S İ S İ S AT I Ş A Ç I K A R I L D I Emlak Bankası’nın kapatılmasının ardından mülküyeti Ziraat Bankası’na geçen Ataköy 11. Kısım’daki Spor Tesisleri satışa çıkarıldı. Bir süredir birilerine verilip yerine apartmanlar yapılacağı söylentileri yayılan tesis, 14 Mart 2013 günü Ankara’da açık arttırma ile satılacak. 12.633.26 m² alanlı arsa üzerinde, toplam 1.880 m² alanlı 3 adet açık tenis kortu, 1.800 m² alanlı 1 adet açık futbol sahası, 1 adet yarı açık olimpik yüzme havuzu, 925m² alanlı 1 adet kapalı basketbol salonu, 240 m² duş alanı, 120 m² alanlı idari bölüm bulunuyor. Tesisler uzun süredir kapalı olduğu için bakımsızlıktan harabeye dönmüş bulunuyor. İhaleyi kimin kazanacağı ve tesisleri yıkıp apartman mı inşa edeceği yoksa spor tesisi olarak mı kullanacağı merakla bekleniyor. Ataköylüler “Bu tesisleri kim alırsa alsın asla yıkılıp apartmana dönüştürülmesine müsaade etmeyiz. Mücadelemizi sonuna kadar sürdürürüz” diyorlar. 1648 m²’si KAÇAK AMA RUHSAT VE RİLDİ Osmaniye Mahallesi E-5 Çırpıcı Yan Yol’da Ulusoy Terminali olarak bilinen yeri satın alan Baykanlar Tekstil Sanayi ve Tic. Ltd Şti. izin almadan binayı büyüttü. Bakırköy Belediyesi 15.05.2012 tarihinde yapı tatil tutanağı tanzim etti. Belediye Encümeni 127.505.56 TL para cezasına hükmetti. Bu arada binanın tamamı 1 bağımsız bölüm olmasına rağmen, zemin, normal ve çatı katında 1648 m² kaçak büyüme yapılmasına rağmen Bakırköy Belediyesi buraya ruhsat verdi. Görüştüğümüz Bakırköy Belediyesi ruhsat işlerinden sorumlu başkan yardımcısı Yervant Özuzun “İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’ne soruldu. Gelen cevapta giriş katında problem olmadığı bildirildi. Biz de giriş katına ruhsat verdik” dedi. Görüştüğümüz uzmanlar “böyle bir ruhsatlandırmanın imkansız olduğunu, yapanların ciddi sorumluluk taşıdıklarını” söylediler. Jiletli Tel Modası (!) yayılıyor DOĞUM EVİ’NDEN SONRA BAKIRKÖY LİSESİ DE MODAYA (!) UYDU (Yazısı 20. sayfada )