SPOR GAZETECİLİĞİ AÇISINDAN THE PREMIERSHIP VE
Transkript
SPOR GAZETECİLİĞİ AÇISINDAN THE PREMIERSHIP VE
SPOR GAZETECİLİĞİ AÇISINDAN THE PREMIERSHIP VE MARATON PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASI M. BİLAL ARIK, Ph.D. bilalarik@yahoo.co.uk Istanbul University (Turkey) Abstract In the capitalist societies, football converting into television product in the hand of ʺmedia professionalsʺ converts into identity which is quite different from the game in the field in its representation on the screen. Despite it changes from country to country, the representation of ʺthe game” turning into segment of the industry in media, to increase attraction of this available product by using various techniques of journalism and render watching it more preferable are primary purpose of sport journalists. In this study, comparative analyse of the programmes having same format and characteristics, which are broadcast in both Turkey and England, will be submitted. In both countries, the live broadcast of the football matches is only shown via coded channels and all national weekly football matches shown in T.V channels meet audiences with ʺThe Premiershipʺ programme in England and ʺMarathon ʺ programme in Turkey. In this context, broadcast of extensive views of the matches first in these programmes brings them in foreground among similar programmes. In the same time, these mentioned programmes are shown in T.V channels having prestige in both countries (ITV in U.K and Show T.V in TURKEY). And best-known sport journalists who have well reputation in football critic represent the programmes Dennis Lynam in UK and Şansal BÜYÜKA in TURKEY. Both programmes are the football programmes which are criticised, watched and given most advertisements in UK and TURKEY. In this study also, the journalism perception, the way of definition of a situation (handle a situation), journalism style and representation styles of football on screens of these programmes will be analyzed in a comparative way. The analyze will be executed by these subject headings as follows • • • • • • Image-Interpretation and advertisement ratios The style of interpretation in football The techniques of making football dramatic The efficiency of sponsorship and advertisements Representation of referee, administrator, trainer and player The representation of football teams as category. As a result, in the context of both programmes mentioned in this letter, how football is represented and how culture and industrial diversities reflect onto representation of these programmes in TURKEY and UK will be tried to solve in a reasonable manner. Özet Kapitalist toplumlarda bir televizyon ürünü haline dönüşen futbol, ekrandaki sunumunda “medya profesyonellerinin” elinde, sahadaki oyundan bambaşka bir kimliğe dönüşmektedir. Ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de endüstrinin bir parçası haline dönüşen “oyun”un medyadaki temsilinde farklı gazetecilik teknikleri kullanılarak eldeki bu ürünün cazibesini arttırmak ve onu daha seyredilebilir kılmak spor gazetecilerinin birincil amacı olmaktadır. Bu çalışmada İngiltere’de ve Türkiye’de benzer formatta yayımlanan ve bir çok ortak özelliği bulunan haftalık iki futbol programının karşılaştırmalı analizi yapılacaktır. Her iki ülkede de futbol maçlarının canlı yayını sadece şifreli kanallardan iletilmektedir ve ulusal kanallarda haftanın maçları ilk kez İngiltere’de “The Premiership” ve Türkiye’de “Maraton” programıyla izleyiciyle buluşmaktadır. Bu bağlamda en kapsamlı maç görüntülerinin ilk kez bu programlarda yayınlanması her iki programı da benzerleri arasında ön plana çıkarmaktadır. Programlar aynı zamanda her iki ülkenin en büyük yayın kuruluşlarından birinde (ITV ve Show TV) yer almakta ve bu programları ülkenin en prestijli ve tanınmış spor gazetecileri Dennis Lynam ve Şansal Büyüka sunmaktadır. Her iki program da, İngiltere’de ve Türkiye’de en çok izlenilen, tartışılan ve reklam alan futbol programıdır. Bu çalışmada bu programların gazetecilik anlayışları, durumu “tanımlama” biçimlerini, gazetecilik üsluplarını ve futbolu ekranda temsil etme tarzlarını karşılaştırmalı analiz yoluyla ele alınacaktır. Analiz de ana hatlarıyla şu başlıklar üzerinden yürütülecektir: • • • • • • Görüntü-yorum ve reklam oranları. Futbolu yorumlama biçimleri Futbolu dramatize etme teknikleri Sponsorların ve reklamların etkinliliği Hakem, yönetici, antrenör ve oyuncu temsilleri Takımların sınıfsal temsilleri Sonuçta adı geçen iki program bağlamında Türkiye ve İngiltere’de futbolun televizyonda nasıl temsil edildiği, kültürel ve endüstriyel farklılıkların bu programların sunumuna nasıl yansıdığı çözümlenmeye çalışılacaktır. 1086 SPOR GAZETECİLİĞİ AÇISINDAN THE PREMIERSHIP VE MARATON PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Giriş Kapitalist toplumlarda bir televizyon ürünü haline dönüşen futbol, ekrandaki sunumunda “medya profesyonellerinin” elinde, sahadaki oyundan bambaşka bir kimliğe dönüşmektedir. Ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de endüstrinin bir parçası haline dönüşen “oyun”un medyadaki temsilinde farklı gazetecilik teknikleri kullanılarak eldeki bu ürünün cazibesini arttırmak ve onu daha seyredilebilir kılmak spor gazetecilerinin birincil amacı olmaktadır. Bu çalışmada İngiltere’de ve Türkiye’de benzer formatta yayımlanan ve bir çok ortak özelliği bulunan haftalık iki futbol programının karşılaştırmalı analizi yapılacaktır. Her iki ülkede de futbol maçlarının canlı yayını sadece şifreli kanallardan iletilmektedir ve ulusal kanallarda haftanın maçları ilk kez İngiltere’de “The Premiership” ve Türkiye’de “Maraton” programıyla izleyiciyle buluşmaktadır. Bu bağlamda en kapsamlı maç görüntülerinin ilk kez bu programlarda yayınlanması her iki programı da benzerleri arasında ön plana çıkarmaktadır. Programlar aynı zamanda her iki ülkenin en önemli ticari televizyon kuruluşlarından birinde (ITV ve Show TV) yer almakta ve bu programları ülkenin en prestijli ve tanınmış spor gazetecileri Dennis Lynam ve Şansal Büyüka sunmaktadır. Her iki program da, İngiltere’de ve Türkiye’de en alanında en çok izlenilen, tartışılan ve reklam alan futbol programlarından biridir. Bu çalışmada bu programların gazetecilik anlayışları, durumu “tanımlama” biçimlerini, gazetecilik üsluplarını ve futbolu ekranda temsil etme tarzlarını karşılaştırmalı analiz yoluyla ele alınacaktır. Sonuçta adı geçen iki program bağlamında Türkiye ve İngiltere’de futbolun televizyonda nasıl temsil edildiği, kültürel ve endüstriyel farklılıkların bu programların sunumuna nasıl yansıdığı çözümlenmeye çalışılacaktır. 1.1. The Premıershıp Programının Tarihçesi İngiltere’de ilk futbol yayını 1966 yılında Burnley ile Bournemouth arasında oynanan FA Cup karşılaşmasıyla gerçekleşmiştir (Horrie 2002:3) İngiliz televizyon yayıncılığında bir dönüm noktası olan BBC’nin naklen yayınladığı bu ilk maçtan 1992 yılında oluşturulan Premier League’e kadar maç yayınları televizyon şirketlerinin klüplerle yaptığı anlaşmalar ve bunların uluslararası yayın şartlarına uygunluğu ile gerçekleşiyordu. 1992 yılından itibaren şu an neredeyse tüm Avrupa’nın uyguladığı havuz ihalesiyle maç naklen yayınlarını gerçekleştirme hakkı dönemsel olarak ihale edilmeye başlandı. İhaleleri bugüne kadar hep ülkenin en büyük şifreli uydu yayıncısı SKY tarafından kazanıldı. Dönem dönem “sonradan maç özetlerini ” gösterme hakkını BBC veya ITV ile paylaşan düzenlemelere gitse de dünyanın en büyük medya imparatorluklarından biri olan Ropert Murdoch’un sahibi olduğu SKY, 2004 yılına kadar yayın haklarını elinde bulundurmaktadır. Her sezon toplam 380 maçın 106’sı televizyondan naklen seyredilebilmektedir. Şimdiki düzenleme ve ihale şartları gereği bu maçların 66’sı SKY Sports tarafından, diğer 40’ı da maç başına para ödenerek SKY ve başka uydu-kablo şirketlerinin kanallarından yayınlanıyor. Bu düzenlemenin, yayın haklarını 20 klüp adına topluca pazarlayan Premier Lig yönetimine sadece SKY’dan getirdiği kazanç, toplam 1.1 milyar sterlindir. (Arapgirli 2003) Naklen yayınların haricindeki “özet gösterim” ihalesine ise, sadece BBC veya ITV gibi “parasız izlenebilen” kuruluşlar 1087 girebiliyor. Bu ihaleyi son olarak 3 yıllığına ITV kazandı ve bu özet gösterimler “The Premiership” programı adı altında programıyla izleyiciyle buluşuyor. ITV’nin internet sitesinde ve Guardian Gazetesinin Medya eki MediaGuardian’daki veriler doğrultusunda şu an yayınlanmakta olan formatıyla “The Premiership” 17 Kasım 2001 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. Lig süresince her Cumartesi akşamı saat 22.30’da ITV televizyonunda yayınlanan program, aynı zamanda Pazar sabahları saat 09.25’te de stüdyo yorumları hariç sadece maç görüntüleri ve maç sonu röportajlarıyla tekrar yayınlanmaktadır. Premiership programı pazartesi akşamları 23.00’da da genellikle yorum ağırlıklı olarak ekrana gelmektedir; fakat asıl program Cumartesi akşamı yayınlanan programdır. Program BBC’de yıllar boyunca yayınlanmakta olan Match Of The Day (Günün Maçı)’in ITV’de yayınlanan bir benzeridir. ITV’nin maçların açık kanaldan yayınlama hakkını almasının ardından bir BBC klasiği olan Match Of The Day en azından periyodu etkilenerek sadece kupa Maçları akşamında yayınlanmaya devam edebilmiştir. ITV, 2000 yılında Premiership’e maçların özet görüntülerinin şifresiz kanaldan üç yıl yayınlanması karşılığında 183 milyon sterlin ödedi. Maçların yayın hakkı için ödenen bu olağanüstü meblağ; şüphesiz program yapımcıları için belli sorumlulukları ve izleyiciyi yakalama zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. 5.5 milyon seyirciye ulaşmayı hedefleyen The Premiership, 4.4 milyon seyirci de kalınca belli değişimler zorunluluk halini almış ve Program’ın yayın saati 19.00’den seyirci ve reklam verenler açısından daha uygun bir saat olan 22.30’a kaydırılmıştır. Programın ana karakteri ve sunucusu İngiltere’nin en prestijli ve başarılı gazetecilerinden Desmond Lynam’dır. Lynam 20 yıldan fazla bir süre BBC’de çalışmıştır ve BBC’de Match Of The Day başta olmak üzere birçok önemli spor programına (Avrupa Şampiyonası, Dünya Şampiyonası, Wimbledon, vb.) sunucu, hatta İngilizce’deki kullanımıyla “anchorman” olarak imza atmıştır. Maçların yayın hakkı için, son derece büyük paralar ödemeyi göze alan ITV televizyonu, İngiltere’nin en başarılı spor anchorman’ını da transfer ederek bu alandaki iddiasını pekiştirme yoluna gitmiştir. “Des Lynam’ın son programı olan ‘Match of the Day’ onun gidişinin ardından ciddi oranda güç kaybetmiştir ama Lynam tercihini “görüntünün olduğu yerde” olmak adına kullanmıştır (Purcell 1999:205).” Program’da Lynam’ın dışında sunucu olarak (genelde pazartesi akşamı yayınlanan program için); Gabby Logan, Jim Rosenthal, Angus Scott, Matt Smith, spor otoritesi olarak Ally McCoist, Andy Townsend, Robbie Earle, Clive Allen, David Pleat; yorumcu olarak, Clive Tyldesley, Ron Atkinson, Peter Drury, Peter Brackley, Jon Champion, Guy Mowbray ve muhabir olarak da Gabriel Clarke, Gary Newbon yer almaktadır. İsmi geçen tüm gazeteciler, İngilterenin bu alandaki en önemli isimlerindendir ve The Premiership görüldüğü gibi ciddi bir ekip çalışmasının ürünüdür. Genel olarak her programda Lynam’ın dışında iki ya da üç yorumcu ve spor otoritesi yer almaktadır Desmond Lynam programını; “gerçeği olabildiğince yansıtan, eğlenceli ve çok güçlü bir ekip çalışmasının ürünü olarak tanımlamaktadır (çevrimiçi: www.itv.premiership.com).” 1.2. Maraton Programının Tarihçesi Türk televizyonculuğunda ilk naklen seyredilen futbol karşılaşması 1 Mayıs 1966 yılında Mithatpaşa Stadında oynanan Beşiktaş - Fenerbahçe karşılaşmasıdır. Karşılaşma İstanbul 1088 Teknik Üniversitesi televizyonundan yayınlanmıştı. Daha önceki denemelerde İTÜ-TV’nin kamerası uzaklarda bir binanın damına konmuş; oradan yayın yapılmış ise de bu kez, doğrudan doğruya stada yerleştirilen kamera ile gerçek TV naklen yayını denenmiş ve sonuç başarılı olmuştur. (Kıvanç 1983: 85) TRT’li yıllarda, Türk spor programcılığı açısından dönüm noktası olarak sayılabilecek iki program vardır; bunlardan birincisi Pazar günleri öğleden sonra yayınlanan ve maç sonuçlarının/görüntülerinin, kimi zaman naklen yayınların yanı sıra spora magazinel bir tarzda da yaklaşmayı başaran Telespor ve diğeri ise günümüzde Maraton tarzı programların öncüsü sayılabilecek, halen daha yayınını TRT’de aynı kalitede sürdürmeyi başaran Spor Stüdyosu. Spor Stüdyosu genelde Batıda da örnekleri bulunan haftanın maçlarının özet görüntülerinin yayınlandığı, çeşitli konukların ve yorumcuların ağırlandığı, klasik bir Pazar gecesi programıdır. İlk olarak Halit Kıvanç, Arman Talay ve Güngör Sayarı ortaklığında sunulan bu program yıllar boyunca tüm yurta haftanın merakla beklenen programı olmayı başarmıştır. 1990 yılı Türk televizyonculuğu açısından tam bir dönüm noktasıdır. Bu yılda yayın hayatına başlayan Magic Box (Star 1) başlangıçtaki problemli hukuki pozisyonuna karşılık spora ciddi yatırımlar yapmıştır. TRT’nin maçların naklen yayınları konusunda yıllar boyunca bir türlü kulüpleri tatmin edemeyişinin ve bunu bir standarta oturtamayışının farkında olan Star 1 yöneticileri, 1990 yılında klüplere o dönemin koşullarında ciddi meblağlar ödemeyi tahaüd ederek birinci lig kulüplerinin hemen hemen tamamıyla anlaşmaya vardı. Sadece kulüplere yapılacak olan ödemelerle de yetinmeyen Star 1 Televizyonu aynı zamanda Beden Terbiyesi Teşkilatına da belli ödemeler yapmayı göze aldı (Koloğlugil 1990). Yıllar boyunca Kulüpleri ciddi bir naklen yayın gelirinden mahrum bırakan TRT bunun üzerine fiyat yükseltme yoluna gitmiş fakat kulüpler anlaşmalarını bozmamıştır. Zamanla Star’ın hukuksal boyutunun belirsizliği ve yayın haklarının uluslar arası anlaşmalarla Futbol Federasyonunda olması; bir süre sonra ideal bir yayın düzeni olan havuz sistemini kaçınılmaz kılmış ve açılan ihaleyi, paralı ve şifreli yayıncılık yapan CİNE -5 televizyonu kazanmıştı. Ödenen meblağ o dönem için olağanüstü idi (40 milyon dolar) ve başlayan havuz sistemi ile kulüpler adına ciddi bir ekonomik rahatlamaya yol açtı. Havuz sistemi, yayıncı kuruluşun ödemeyi futbol federasyonuna yapması ve federasyonun toplanan gelirlerden elde edilen parayı futbol kulüpleri arasında bölüştürmesi esasına dayanmaktadır. Yayın haklarını elinde bulunduran CİNE-5 maçların özet gösterimini yapılan anlaşma gereğince TRT’ye ve aynı grubun sahibi olduğu Show TV’ye verdi. TRT ancak yayıncı kuruluşun verdiği kısıtlı görüntüleri yayınlayabilirken Show TV’de yayınlanan Lig Pazarı, programı görüntüleri istediği kadar yayınlama olanağına sahipti. Show TV’de maçların özet yayınlandığı program yeteri kadar özenli ve başarılı olmayınca, o sırada Kanal D’nin spor servisini yöneten Şansal Büyüka ve ekibi Show TV’ye transfer edildi. Ekibe ardından ATV’de “Kale Arkası” isimli programı Hıncal Uluç’la birlikte hazırlayan eski hakemlerden Erman Toroğlu katıldı. Zaman zaman Tanju Çolak ve Rıdvan Dilmen’in de yorumculuk yaptığı program Maraton adı altında yayına başladı ve o dönemin en başarılı ve en tartışılan spor programı oldu. Program sadece Şansal Büyüka ve Erman Toroğlu’nun ses getiren yorumlarıyla değil aynı zamanda son derece başarılı bir ekip çalışmasının ürünü olarak da dikkat çekti. Kendi alanında Türkiyenin en başarılı yönetmenlerinden biri olan Musa Çözen’in özenli görüntülerinin yanı sıra ardından her biri birer medya starı olan muhabir kadrosu (Can Tanrıyar, Acun Ilıcalı, Oğuz Tongsir, Akın Sel vb.) ile Maraton benzerleri arasında öne çıkmayı hak edecek bir performans ortaya koydu. 1089 20 Mayıs 1999 yılında yeni bir naklen yayın ihalesi yapıldı ve CİNE 5’in yerine toplam 120 milyon 500 bin ABD Doları veren Tele On, 1999-2000 ve 2000-2001 sezonunda oynanacak karşılaşmaların yayın hakkını aldı. Maraton’un ekibi Star televizyonundan gelen teklifleri kabul etmeyerek Show TV’de kalmaya devam etti. Şansal Büyüka ve Erman Toroğlu, zaman zaman uzun aralar verseler bile belli periyodlarla Maraton’u yayınlamaya devam etti; hatta ilginçtir bu “maç görüntüsüz” programlarıyla bile ilgi çekmeyi sürdürdüler hatta bazı üniversite ve medya kurumları tarafından, ilk yıllarında olduğu gibi “yılın spor programı” seçilmeye devam etti. Maratonun yerine yayınlanan ve maç görüntülerinin açık kanaldan (Star’dan) ilk kez yayınlandığı “Telegol” ise “Maraton” kadar başarılı bir yayıncılık gerçekleştiremedi. “Futbol programcılığında “esas oğlanlığı” Show TV’nin maraton’undan devralan Star’ın Pazar gecesi programı “Telegol” taraftar spor yazarı olgusuna önemli bir katkı sağladı ve sürekli yorumcuların taraftar kimliklerini öne çıkararak kapışmasını da formatına kattı (Kıvanç 2001:160).” Naklen yayın hakkına sahip olan Teleon’un sahibi Uzan Grubu, 1-15 Haziran tarihleri arasında kulüplere ödemesi gereken 37 milyon 500 bin dolarlık borcunu ödeyememesi üzerine Futbol Federasyonu ihaleyi iptal etti ve 2001 yılında yeni bir ihale açıldı. 2001-2004 yıllarını kapsayan bu ihaleyi Digiturk kazandı. Maçlar bu kez şifreli kanaldan, digital kanala transfer olmuştu. Maçların açık kanaldan yayınlandığı “kardeş kuruluş” ise, aynı holdingin sahipliğini yaptığı Show TV oldu. Böylelikle Maraton yaklaşık iki yıllık ayrılığın ardından yeniden, eski formatında yayınlanmaya başladı. Programın yeni döneminde yardımcı yorumcu da bulunmuyordu. Program halen yayınlandığı formatta Şansal Büyüka ve Erman Toroğlu birlikteliğinde günümüze dek devam ediyor. Maraton haftasonları Cuma, Cumartesi ve Pazar akşamları yayınlanıyor. Ama esas Maraton, Pazar günleri yayınlanan program. Bu program haftanın son maçından en ayrıntılı saha içi ve saha dışı görüntülerinin yayınlamakla birlikte aynı zamanda Cuma ve Cumartesi günü oynanan maçların kısa özet görüntülerini de kapsıyor. 1.3. Bulgular Ve Analizi 1.3.1. Araştırmanın Birimi Bu çalışmadaki veriler 30 Kasım – 22 Aralık 2002 tarihleri arasında ITV ve Show TV’de yayınlanan 4 adet Premiership ve Maraton programlarının incelenmesi sonucunda elde edilmiştir. The Premiership Cumartesi, Maraton ise Pazar günleri arasında yayınlanmaktadır. Elde edilen bulgular bu dört programın ortalaması alınarak oluşturulmuştur. 1.3.2. Araştırmanın Yöntemi Bu çalışmada bu programların gazetecilik anlayışları, durumu “tanımlama” biçimleri, gazetecilik üslupları ve futbolu ekranda temsil etme tarzlarını karşılaştırmalı analiz yoluyla ele alınacaktır. Elde edilen sayısal verilerin “düzanlamıyla” okunarak yorumlanması aşamasında içerik analizi metodu tercih edilecektir. Bernard Berelson’a göre içerik analizi “ içeriğin nesnel, sistemli ve nicel betimlemesini yapmak için kullanılan bir yöntemdir.” Bu tanımlama içerik analizinde bazı temel özelliklerin gözardı edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bunlardan ilki, çözümlemenin göstergebilimsel terimlerle söylersek sadece düzanlamsal sınırlandırılması gerektiği, yananmalmsal düzeyin, bu çözümleme yönteminin 1090 temel konusu olmadığıdır. (İrvan 2000:74) İçerik analizi tanım gereği niceldir. Analizin amacı, iletiler topluluğunun doğru bir temsilini ortaya koymaktır. İçerik analizi, içerikteki verilerin sayısallaştırılması yoluyla hedefine ulaşmayı amaçlar; bu bağlamda ‘şeylerin’ nasıl ve ne kadar yapılandığıyla yoğunlaşır; ‘şeylerin söyleniş biçimi’ bu analizin kapsamına girmemektedir. Analiz kapsamında aktörlerin dili kullanma ve ideolojilerini aktarma biçimlerinin analizi için de söylem analizi doğru bir çözümleme yöntemi olarak görülmektedir. Ama bu çalışma kapsamında söylemin arkasındaki ideolojiyi çözümlemekten ziyade, elde edilen sayısal verilerin hangi gerçekliğe tekabül ettiği ve futbolun televizyonda temsil etme biçimleri tesbit edilmeye çalışılacaktır. 1.3.3. Bulgular Programların içeriğini elde edilecek sayısal verilerle analiz edebilmek için 6 temel düzlem belirlenmiştir. Programlar 6 temel parçaya bölünmüş ve elde edilen verilerin 4 farklı programdan alınan ortalama yüzdeleriyle, her iki programda da nelerin daha baskın ve nelerin yetersiz temsil edildiği bulunmaya çalışılmıştır. Temel Düzlemleri şöylece sınıflandırabiliriz: • • • • • • Maç Görüntüleri (sadece sahada oynanan oyunla ilgili görüntüler) Stüdyo Yorumcuları tarafından maçla ilgili yapılan teknik yorumlar Maç Sonu yapılan Röportajlar (Futbolcu, teknik adam, hakem, spor yazarı, yönetici vs.) Stüdyo Yorumcuları tarafından hakemle ilgili yapılan değerlendirmeler Reklamlar ve Sponsorlar Diğer görüntüler (Fragmanlar, magazinel ve dramatik haberler, yarışmalar vs.) 1.3.3.1. Program Süreleri The Premiership Maraton : 85 dk. : 150 dk. Cumartesi Pazar : 53.7 dk. : 50 dk. Yüzdesi % 63 % 33.3 22.35-23.00 20.00-22.30 1.3.3.2. Maç Görüntüleri The Premiership Maraton The Premiership programının yaklaşık yüzde 63’ü maç görüntülerinden oluşmaktadır. Her programda ortalama 6-7 maçtan özet görüntü yayınlayan programda önem sıralamasına göre kimi maçlar 17 dk., kimi maçlar da 1.5 dk ekranda yer bulabilmektedir. Programda o ana dek oynanmış tüm maçların görüntüleri ve maç sonu röportajları yer almaktadır. Bu bağlamda The Premiership programı, adı gibi ait olduğu ligi hiçbir ayırım gözetmeden bir bütün halinde izleyicilerine aktarmaktadır. Program sonunda puan durumu ve gelecek haftanın maçları da izleyiciye aktarılmaktadır. Böylelikle 20 takımın oynadığı bir lig ile bu Ligin televizyondaki temsili arasında mutlak bir koşutluk gözlemlenmektedir. 1091 Maraton programında ise maç görüntüleri’nin oranı The Premiership programına kıyasla yarı yarıya gibi şaşırtıcı bir farklılık arz etmektedir. Bunda program formatlarındaki farklılık temel etkendir. Maraton bir ligi bütünüyle temsil etme iddiasında değildir. Program sadece 3 büyük takımın (Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş) maç görüntülerine yer vermektedir. Program, maç görüntülerinde esas ağırlığını Pazar günü oynanan karşılaşmaya vermektedir. Bu maçın maç görüntülerinin temsili yüzde 26 civarında gerçekleşirken genelde Cuma ve Cumartesi oynanan diğer iki karşılaşmanın maç görüntüsünün oranı ancak toplam yüzde 6.6 oranında olmaktadır. Maraton Programı bağlamımda diğer lig takımlarının oynadığı karşılaşmalar pek dikkate alınmamakta, hatta maç sonuçlarından bile bahsedilmemektedir. Yıllar boyunca yorumlanmaya gerek duyulmayan “ötekiler” basındaki kemikleşmiş alışkanlıkların paralelinde bu programda yorumlanmaya değer bulunmaz. Bu takımlar “ ancak büyüklerle yaptıkları karşılaşmalar sözkonusu olunca, yüzde 90 karşı özne olarak algılanarak (Tahsin Yücel: 31)” temsil edilirler. Şüphesiz ki her ülkede bütçesi, seyirci potansiyeli ve sportif başarıları büyük olan takımlar diğer sıra takımlarından daha fazla medyada yer alır. Bu biraz da futbol endüstrisinin kaçınılmaz bir gerekliliğidir; bu bağlamda The Premiership’te de genel olarak şampiyonluğa oynayan Arsenal ve Manchester United gibi takımların maç görüntüleri Bolton ve Birmingham gibi takımlara kıyasla daha uzun süre ekranda yer almaktadır; ama bu ayırım Türkiye’deki kadar belirgin değildir. Türk basınının bu tiraja yönelik kemikleşmiş yanlış alışkanlıkları; futbol programları bağlamında daha da görünür olmaktadır. Ümit Kıvanç’a göre de “ötekiler ancak devrilmesi gereken şişeler olarak yer alabiliyorlar bu programda. Çünkü ‘büyükler’in de mecburen birileriyle oynaması gerekiyor. Ötekiler’in kendi aralarındaki maçlar ise ‘B sınıfı Film’ muamelesi görüyor (Kıvanç 2001: 162).” Maraton’un Türkiye Ligindeki “doğal hiyearşiyi” onaylayan ve diğerlerini yok sayan tarzı farklı kesimlerden tepki görünce, 2002-2003 sezonundan itibaren Program yapımcıları Şansal Büyüka ve Erman Toroğlu, küçük takımların maçlarını da daha geç saatte yayınlanan “ötekilerin programı” Lig Pazarında yorumlamaya başladılar; bu yaklaşım spor gazeteciliği açısından olumlu bir çaba, en azından “işin gereği” ve diğer spor programları açısından da örnek bir yaklaşım tarzı olarak görülmektedir. 1.3.3.3. Stüdyo Yorumları The Premiership Maraton : 13.10 dk. : 21 dk. Yüzdesi % 15.41 % 14 The Premiership Programı’nda anchorman Des Nyam’ın yanı sıra ülkenin en önemli ve popüler spor adamları stüdyo yorumcusu ve spor otoritesi olarak görev yapıyor. Stüdyo yorumcuları değişimli olarak maçları program için yorumluyor. Programın yaklaşık yüzde 15.5’ini oluşturan bu yorumlar ağırlıklı olarak oynanan oyunun teknik detayları ile ilgili. Takımların o günkü performansları ve öne çıkan oyuncuların teknik analizleri, iddiaları destekleyecek görüntüler eşliğinde yorumlanıyor. Yorumcular yorumları sırasında kendilerini ön plana koymak yerine, oyunu, kendi pencerelerinden nasıl okuduklarını ifade ediyorlar. Yorumlar sırasında her iki takım da eşit düzeyde temsil imkanına sahip; genelde galip takım ağırlıklı olmakla birlikte, diğer takımla ilgili görüşlere de mutlaka yer veriliyor. Ağırlıklı olarak esprili bir yaklaşımın programın bütününe yansıdığı gözlemlenmektedir. 1092 Maraton Programı’nda stüdyo yorumcusu olarak, anchorman Şansal Büyüka’nın dışında sadece Erman Toroğlu yer almaktadır. Genellikle maç görüntülerinin ardından Büyüka ve Toroğlu oyunla ilgili değerlendirmelerini dile getiriyorlar. Bu yorumlar kazansa da kaybetse de genelde büyük takımlarla ilgili oluyor. Sözgelimi Fenerbahçe-Diyarbakır maçının ardından Fenerbahçe’nin nasıl bu hale geldiği üzerine 10 dk konuşulurken, günün galip takımı Diyarbakırspor ile ilgili yapılan yorum sadece 10 saniye ile sınırlı: “Diyarbakırspor’un da hakkını yemeyelim, çatır çatır olmasa da futbol oynayarak rakibini yendi.”. Maraton ‘da da alttan görünü veriliyor ama konuşulanla görüntü arasında paralellik bulunmuyor. Bazen konu bambaşka düzlemlere sıçrayabiliyor; özellikle Erman Toroğlu’nun yorumları sırasında ilgili pozisyondan; siyasi bir eleştiriye ya da yakın zamanda aktörümüzün başına gelmiş bir olaya pekala; hatta absürdçe atlanabiliyor. Maraton’un Stüdyo yorumlarında dikkati çeken bir diğer olgu, yorumların sadece maçla sınırlı olmadığıdır. Özellikle yönetim kurulları ve kulüp başkanları sık sık bu yorumların kaynağı ve konusu olmaktadır. Genelde programın merkezi oynanan oyun olmamaktadır; diğer faktörler de en az o gün oynanan oyun kadar Maraton programında önemsenmektedir. Maraton’daki ikili diyaloglar, özellikle Toroğlu’nun argoyla karışık esprili yorumları ülke genelinde tebessümle karşılanmış ve Toroğlu’nu bir “medya starı”na dönüşmesini sağlamıştır. 1.3.3.4. Maç Sonu Röportajları The Premiership Maraton : 6.12 dk. : 20 dk. Yüzdesi % 7.2 % 13.3 The Premiership programında maç sonu röportajları toplam sürenin sadece yüzde 7.2’sini oluşturmaktadır. Gösterilen her maçın ardından mutlaka maç sonu röportajları yapılmaktadır. Maçlar sadece sponsor firmaların reklamlarının bulunduğu görüşme odasında yapılmaktadır. Genelde takımların teknik direktörleri ve bir futbolcu görüş bildirmektedir. Diyaloglar genelde soru ve cevap şeklinde gelişmekte, “Maç bitti, ne düşünüyorsun” gibi klasik sorular yerine, o günkü maçla ilgili teknik sorular sorulmaktadır. Dikkati çeken ve iki program arasındaki en belirgin farklılık, The Premiership programında takım yöneticilerinin ya da başkanlarının yer almaması olarak belirlenmiştir. Maç sonu röportajları son derece başarıyla montajlanmış ve akışa uygun hale getirilmiştir. Maratonda maç sonu röportajları toplam sürenin yüzde 13.7’si gibi bir yer tutmaktadır. Cuma ve Cumartesi maçlarının maç sonu röportajlarına artık Pazar programında yer verilmemekte, sadece maçların perde arkası dramatikleştirilerek, müzik eşliğinde sunulmaktadır. Bu bölümleri, çalışmamızın “diğer görüntüler” bölümünde ele alacağız. Maraton’un maç sonu röportajları günün maçı biter bitmez oldukça uzun süren (yaklaşık 15 dk) bir zamanlamayla ekrana gelmektedir. Burada Lig TV yorumcuları, futbolcular, teknik adamlar, nadiren hakemler ve kulüp yöneticileri konuşmaktadır. Röportajların kimisi reklamların yer aldığı basın odasında yer alırken, kimisi de The Premiership programında asla rastlamayacağımız şekilde maç biter bitmez sahanın içinde yapılmaktadır. Bir diğer farklılık ise maç sonu röportajlarında, bu program ve genel Türk spor televizyonculuğu bağlamında kulüp yöneticilerinin sık sık konuşmasıdır. Sözgelimi G.Saray-Beşiktaş maçının ardından toplam 7 kulüp yöneticisi Maraton programına demeç vermiştir. Oysa ki, The Premiership’in ilgili tarihlerinde analiz ettiğimiz toplam 4 programında herhangi bir kulüp yöneticisi röportajına rastlanmamıştır. 1093 1.3.3.5. Hakem Değerlendirmeleri The Premiership Maraton : 30 sn. : 21 dk. Yüzdesi % 0.30 % 14 İngiltere’de de Türkiye’de olduğu gibi sık sık hakem hataları yapılmaktadır. Bunların bazıları oyunun kaderini doğrudan etkileyen nitelikte olsa bile The Premiership Programı kapsamında üzerine çok vurgu yapılmamaktadır. Bu program bağlamında, hakem oyunu düzenleyen bir yardımcı oyuncu görünümündedir; hata yapsa bile yorumcular ya da program yapımcıları tarafından uzun uzun üzerine değerlendirme yapılacak bir konumda görülmezler. Nitekim program yorumcularından hiçbirini hakemlik kariyeri bulunmamaktadır. Hakemin bir kararı ile ilgili olarak stüdyo yorumcuları kendilerine göre “doğruydu”, ya da “yanlıştı” türünden bir değerlendirmede bulunurlar; bunun ötesinde bir yoruma pek rastlanmamaktadır. Maraton programında ise hakem değerlendirmeleri The Premiership Programına kıyasla son derece yüksek bir oranda temsil edilmektedir. Programın iki ana karakterinden birisi olan Erman Toroğlu da eski bir hakemdir ve hakem yorumculuğunun Türkiye’de popülerleşmesine olanak sağlamıştır. Program kapsamında o hafta oynanan 3 karşılaşmanın tartışmalı pozisyonları mutlaka seyrettirilmekte ve ağır çekimde hakemin verdiği kararın doğruluğu tartışılmaktadır. Toroğlunun ve Büyüka’nın hakem yorumları sadece poziyonlarla sınırlı kalmamakta, hakem atamalarından, yüksek hakem kurulunun yapısına kadar bir çok ayrıntı programda kendine yer bulmaktadır. Bir İngiliz Gazeteci olan Benjamin Holland’ın tesbitleri bu anlamda iki ülke arasındaki bakışını farklılığını gözler önüne sermektedir: “Devre arası ya da maç sonrası analizlerinde Türkiye’deki futbol tartışmalarının dikkat çeken bir özelliği de hakemlerle ilgili aşırı saplantı. Türkiye televizyonlarında ilk maçını izleyen Marslı bir ziyaretçi kolaylıkla hakemin asıl yarışmacı ve 22 oyuncununsa bir yan oyunun ayrıntıları olduğu sonucuna varacaktır. İyi bir gol elbette yeniden gösterilecektir, ama kuşkulu bir ofsayt kararı ya da verilmeyen bir penaltı çok daha fazla tekrarı hak edecektir (Holland 2001: 87).” Futbol artık seyirlik bir oyundur ve görüntünün gücünü elinde tutunlar, bu oyunun da gitgide güçlenen tarafını oluşturmaktadır. Birçok televizyon yöneticisi futbol takımlarına yönetici olmakta, televizyon yorumcuları son derece popüler ve güç sahibi kimselere dönüşmektedir. Hakemlere yönelik eleştirileri yapanların ve bu eleştirileri ekrana ilk taşıyan Toroğlu’nun etkinliği o derece yüksektir ki, kendisine mikrofon uzatılan futbolcular doğrudan programa yönelik bir gönderme yaparlarken Toroğlu’nun uzmanlığını kutsamaktadırlar: “Akşam Erman Toroğlu yorumladığında gerçeği görürüz.” Fatih Terim de kaybedilen bir maçın ardından Hakeme yönelik; “akşam Erman Abin seni alkışlar” diyerek programın gücüne yönelik gönderme yapmaktadır. Keza Şansal Büyüka’nın da özellikle Fenerbahçe yönetimi üzerindeki etkisi basın dünyasının sıkça tartışılan konularının arasında yer almaktadır. Benzeri bir etkinlik, ya da oyunun içinde olma olgusu The Premiership programında ve yorumcularında kesinlikle bulunmamaktadır. 1.3.3.6. Diğer Görüntüler The Premiership: 2.5 Maraton: 27 1094 Yüzdesi %4 % 18 Diğer görüntüler kapsamında The Premiership programında yer alan birleşenler şunlardan oluşmaktadır: The Premiership Ayın Golü yarışması, ödülü kazananlar, kazanan talihli, o hafta dramatize edilmeyi ya da ayrı bir formatta ele alınmayı hak etmiş bir olgunun program sonunda müzik eşliğinde sunumu (sözgelimi Arsenal’in golcüsü Thery Henry’nin 3 gün arayla üçer gol atması, ya da 16 yaşındaki Rooney’in golüyle Arsenal’in yenilmezliğinin sona ermesi vs.), Bunun yanında programın formatı çok keskin ve sınırları çok belli olduğu için program yöneticileri o formatın çerçevesine sadık kalmaktadır. Maç yorumu dışında, herhangi bir konuda fikir beyan etmek için The Premiership çok uygun bir program değildir. Bu bağlamda diğer görüntülerin program süresince aldığı dakika miktarı ortalama sadece 2.5 dakika ile sınırlı olmaktadır. Maraton ise diğer görüntüler konusunda The Premiership’e kıyasla son derece zengin bir konumdadır. Özellikle önceki gün oynanan maçların hikayelerinin anlatıldığı maç hikayeleri bantları oldukça ilgi çekmektedir. Burada takımların sahaya gelişleri, maç sırasındaki tartışmalı pozisyonlar, goller ve gol sevinçleri, maç sırasında ve sonrasındaki kavgalar, tartışmalar, renkli görüntüler ve müzik eşliğinde sunmakta ve diğer görüntüler’in yüzde 37’sini kapsamaktadır. Burada her iki program arasındaki temel farklılık, oyunu dramatize ederken The Premiership coşkulu bir anlatımı temel bakış açısı olarak seçerken (ki genelde gollerden ya da spektülatif hareketlereden oluşmaktadır bu bölüm) Maraton zaman zaman kavgaları ve hatta küfürleşmeleri “maçın hikayesi” kısmında ekrana getirmesidir. Maçın Hikayesi bölümünün yanı sıra, aynı başlık altında Maraton zaman zaman haftanın maçlarının dışındaki bazı tartışmaları ve konuları da ekranına taşımaktadır. Sözgelimi ilgili tarihlerde Maratonda yer alan Erman Toroğlu ve Fatih Terim tartışması, programda oldukça uzun süre yer almış, ertesi haftada Erman Toroğlunun Terim ile ilgili olumlu eleştirilerin yer aldığı önceki bölümlere ait program kesitlerine yer verilmiştir. Yine diğer görüntüler bağlamında mutlaka yer verilmesi gereken kesitler programların fragmanlarıdır. Her iki programın Fragmanı da programla ilgili olarak başlangıç noktasında oldukça bilgi vericidir. The Premiership programının fragmanında göze çarpan ilk temel olgu, bu giriş’in endüstriyel ve medyatik futbolun bütün öğelerini kapsamasıdır. Son derece görkemli bir pop şarkısıyla (U2’nun ‘What a Beatiful Day’) desteklenen fragmanda, popüler kültürün, dolayısıyla da medyatik futbolu’un temel dinamiği olan Star Sistemi’nin ağırlığı tamamıyla hissedilmektedir. David Rowe’a göre televizyonda “sporcu süperstarların üslubunun giderek pop yıldızı mevkisiyle benzeşmesiyle spor ve ve pop yöndeşlik ilişkisine girmeye başlamıştır” (Rowe 1996: 191) Premiership’in Fragmanın’da futbolculara ilahi bir anlam yüklenmekte ve alttan gelen müziğin etkisiyle futbolcular mistik bir kahraman, bir pop yıldızı mertebesinde temsil edilmektedir. Maraton’un fragmanı ise aynı düzlemde The Premiership’e kıyasla oldukça sönük kalmıştır. Burada da müzik ve star sistemini temsil etme amacı gözlemlenmektedir ama elde edilen sonuç diğerinin yanında yeteri kadar coşkulu ve duygulu görünmemektedir. 1.3.3.7. Reklamlar ve Sponsor Etkinliği The Premiership Maraton : 10.30 : 13 Yüzdesi % 12.1 % 8.6 1095 The Premiership programı Coca Cola’nın sponsorluğunda yapılmakta ve programın sloganı olan “ Premiership on ITV Sponsor by Coca Cola” toplam 10 kez program süresince sergilenmektedir. Ayrıca Coca Cola’nın The Premiership programı için özel olarak tasarladığı ve program yapımcılarını muzip bir şekilde temsil eden oyuncaklar da, programa ayrı bir hava vermektedir. Programda toplam 4 reklam arası bulunmaktadır ve her aranın ortalama süresi 2.5 dk civarında olmaktadır. Böylelikle seyirci reklamlardan sıkılmaya fırsat bulamadan program tekrar başlamakta ve her reklam arasında coca cola cıngılı programı renklendirmektedir. Maraton’un ise 2002-2003 yılı döneminde bir sponsoru bulunmamaktadır. Sadece Kıyafet Sponsoru Sarar Giyim markasının reklamı program sonunda yer almaktadır. Maraton’da da iki reklam arası bulunmakta ve reklam süreleri ortalama 6.5 dakika civarında olmaktadır. Ayrıca Maraton’dan önce yayınlanan Haber Bülteni ile Maraton’un başlangıcı arasında yaklaşık 10 dk süren uzun bir reklam kuşağı daha bulunmaktadır. Reklamcıların ve televizyoncuların temel stratejisi izleyiciyi ele geçirmektir. Bu bağlamda “futbol” televizyon kanallarının sahip olduğu en değerli meta görünümündedir. Başarılı bir sunumun ardından bu tip programların; özellikle de futbol tutkunu olan bu iki ülkede izleyici çekmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden, bu çok seyredilen programlarda yer alan reklam kuşağı ilgili kanalların, en pahalı reklam kuşağı görünümündedir. Bu bağlamda eldeki veriler doğrultusunda, her iki programın da ellerindeki malzemeyi reklamcılara başarıyla pazarladıkları söylenebilir. 1.3.4. Bulguların Analizi “Kar ve rekabet mantığıyla hareket eden medya şirketlerinin en önemli amacı, bundan böyle ürünlerini mümkün olan en geniş tüketici kitlesine ulaştırmaktır. Bu durumda da sürekli bir genişlemeci eğilim vardır ve bu eğilim durmaksızın genişletilmiş görsel-işitsel mekanlar ve piyasalar inşa edilmesi yönünde çalışmaktadır (Morley-Robins 1997: 30).” Bu medya gerçekliğini The Premiership ve Maraton programlarına uyarladığımız zaman, ilgili programlar ellerindeki malzemeyi en başarılı şekilde izleyiciye nasıl sunacaklarının çabası içinde oldukları gözlemlenmektedir. Bu bağlamda görüntülerini mümkün olan en yüksek kalitedeki kayıt etmenin yanı sıra, ekran başındaki seyircilere anında iletebilme, bütün verilere ulaşabilme, en iyi sunucuları ve yorumcuları bir araya toplayabilme, maç spikerlerinden saha içi röportajları yapan muhabirlere dek yüksek bir kalite tutturabilme, mizahı, heyecanı, dramı ve hazzı bir araya getirerek eldeki ürünün cazibesini arttırmak gibi bir çok ayrıntı bu programlar bağlamında özenle harmanlanmaktadır. Her iki programın yapımcıları da “eğlencenin televizyondaki her türlü söylemin üst-ideolojisi (Postman 1994: 99) ” olduğunun farkındadırlar ve ellerindeki malzemeyi mümkün olduğu kadar eğlenceli bir formatta izleyiciye sunma gayreti içindedirler. Her iki programda, son derece nitelikli bir ekip çalışmasının ürünüdür. Tarzları ve söylemleri farklılık gösterse de ellerindeki sermaye değerini, yani maçların ilk gösterim hakkını en iyi şekilde ekrandan pazarlayabilme ve elde edilen ratingi reklama dönüştürebilme konusunda, elde ettiğimiz veriler kapsamında başarılı oldukları gözlemlenmektedir. Elde edilen bulguların analizleri ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir: • 1096 The Premiership daha bütünlüklü ve gerçek maç görüntüsüne dayalı bir programcılık yaparken; maraton’un sadece 3 büyüklerin ve özellikle de o gün • • • • • oynanan maçın görüntüsüne ağırlık veren ama yine de diğer programa kıyasla maç görüntülerine çok az yer veren bir yayıncılığı benimsediği gözlemlenmektedir. The Premiership daha teknik, detaycı ve oynanan oyunu merkez alan bir üslubu, farklı yorumcularla temel alırken, Maraton’da daha eğlenceli ama detaylara çok da önem vermeyen ve büyük takımların analizine dayalı bir yaklaşımın benimsendiği gözlemlenmektedir. The Premiership’teki maç sonu röportajları sadece basın odasında yapılırken Maratonda benzeri bir mekan kısıtlaması yoktur. Türkiyede sık sık yöneticilerin görüşlerine yer verilirken, benzer görüntüler Premiershipte asla yer almamaktadır. Maratonda hakem eleştirisi üzerine çok vurgu yapılan bir bölüm iken; Premiershipte son derece kısıtlı sürelerde tartışılmakta; ve Türkiye’deki yayıncılığın aksine hakemler oyunun asli unsuru olarak değil yardımcı unsuru olara görülmektedir. Her iki programda da oyun dramatize edilmeye çalışırken, dramatize etme teknikleri arasında önemli farklıklar bulunmaktadır. Her iki programında bağlı bulundukları yayın kuruluşlarının en çok reklam alan programlarından biri görünümündedir. Premiership bu konuda Maraton’dan bir adım ileridedir çünkü program Coca Cola’nın sponsorluğunda yapılmaktadır. SONUÇ Televizyon ve futbol ilişkisi 60’lı yıllarla birlikte maçların naklen yayınlanıyla birlikte başlamış ve süreç içerisinde hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir noktaya ulaşmıştır. İngiltere’de genç öğrencilerin, hayata kazandırılmasında, onların eğitimlerinin bir parçası olarak tasarlanan futbol, televizyon sayesinde kültür endüstrisinin en “heyecanlı”, “eğlenceli” ve “tüketime yol açan” nesnelerinden biri haline, bir televizyon prodüksiyonuna dönüştürülmüştür. “Günümüzde futbol, artan bir ivmeyle eğlence endüstrisinin en önemli parçalarından biri haline gelmiştir ve bu oluşumun gerçekleşmesinin temel nedenini televizyon yayıncılığı oluşturmaktadır (Hessling 1986:13).” “50’li yıllarda futbol, televizyonun yayılmasına yardımcı olmuş ve televizyona para kazandırmıştır. 60’lı ve 70’li yıllarda ise futbol ve televizyon birbirinden kar ettikleri yıllar olmuştur. 70’li yıllardan günümüze değin gerçekleşen üçüncü aşama ise belirgin bir meta ilişkisinden öte yeni ‘medyatik futbol dünyası’ yaratma sürecini kapsamaktadır.” (Zeytinoğlu, 10) Bu tarihten itibaren futbol şirketleri ellerindeki televizyon materyalini nasıl daha çekici, dinamik ve eğlenceli bir formata dönüştürebileceklerinin hesabını yapmaktadırlar. Sahada oynan oyun artık bir gösteriye dönüştürülmüştür, bu durumda da mümkün olduğunca heyecan dozu uyanık tutulmakta, oyun dramatik unsurları baskın olacak şekilde manipüle edilmektedir. Futbol da televizyondaki her program türü gibi (haberler, reklamlar, hatta hava durumu vs.) “eğlenceye” ya da “dramaya” dönüşümden nasibini almıştır: “Televizyon futbolu aktarırken onun varolan gerçekliğini ‘televizyon futbolu’ haline dönüştürmüştür. Hedef, televizyonun ayrılmaz ilkeleri olan eğlence, gerilim ve dramitikliğin mükemmel uyumlanmasıdır (Klose. 1993: 215).” Futbolun yansıtılış biçimi ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekle birlikte dünyanın her yerinde “oyun”, bir biçimde televizyon prodüksiyonuna dönüştürülmektedir. Büyük medya kuruluşları; maçların görüntülerini televizyondan yayınlayabilmek için son derece yüksek maliyetleri ödemeyi göz önüne almaktadır. Sadece naklen yayınlar değil; çoğu zaman maçların özetlerinin yayınlanması bile ciddi bir kapital ve teknik altyapı gerektirmektedir. 1097 Birer futbol ülkesi olarak adlandırabileceğimiz İngiltere ve Türkiye’de futbol maçlarının naklen yayını sadece şifreli kanallardan iletilmektedir ve ulusal kanallarda haftanın maçları ilk kez İngiltere’de “The Premiership” ve Türkiye’de “Maraton” programıyla izleyiciyle buluşmaktadır. Bu bağlamda en kapsamlı maç görüntülerinin ilk kez bu programlarda yayınlanması her iki programı da benzerleri arasında ön plana çıkarmaktadır. Bu çalışmada İngiltere’de ve Türkiye’de benzer formatta yayımlanan ve bir çok ortak özelliği bulunan haftalık iki futbol programının karşılaştırmalı analizi yapılmıştır. Elde edilen bulgular içerik analizi metoduyla yorumlanmıştır. Elde edilen verileri göz önünde bulundurduğumuzda her iki programın da ellerindeki “ayrıntılı görüntü” malzemesini kendi gazetecilik anlayışları doğrultusunda harmanlayarak yayınladıkları görülmektedir. Bu programların futbolu yansıtış biçiminin belirlenmesinde program yöneticilerinin futbol yayıncılığına yönelik yaklaşım farklılıkları ve her iki ülkenin kendine özgü bağlamsal koşulları etkili olmaktadır. İki programda da ön plana çıkan olgular farklılık göstermekteyse de günümüz endüstriyel toplumlarında var olan “medyatik futbolun” (ya da başka bir deyişle televizyon futbolunun) bir çok özelliğini taşıdıkları gözlemlenmektedir. KAYNAKÇA Arapgirli, Zafer (2003). “Naklen Yayın Meselesi”, Radikal Futbol, 11 Kasım 2003 Hesling, Willhelm (1986) “The Pictorial Representation Sports On Television”, Intenational Review For The Sociology Of Sport, Journal Of The International Society Of Sport Association, Coventry Holland, Benjamin (2001). “Bir Futbol Ülkesine Dışardan Bakış: Evet…Maalesef…” Takımdan Ayrı Düz Koşu, Ed: Tanıl Bora, İstanbul: İletişim Horrie, Chris (2002). Premiership, Pocket Books: London İrvan, Süleyman, (2000). “Metin Çözümlemelerinde Yöntem Sorunu”, Medya ve Kültür, (3-5 Mayıs 2000, 1. Ulusal İletişim Sempozyumu Bildirileri,)Ankara: Gazi Üniversitesi İletişim Dergisi Kıvanç, Halil (1883). Gol Diye Diye, İstanbul:Hürriyet Ofset. Kıvanç, Ümit (2001). Kesin Ofsayt, İstanbul: İletişim Klose, Andreas (2001). “Televizyon Futbolu”, Futbol Ve Kültürü, Ed: Roman Horak Wolfgang Reıter-Tanıl Bora, İstanbul: İletişim Koloğlugil, Turgut (1990). “İşin Hakkını Vereceğiz”, Gelişim Spor, 20 Ekim 1990 Morley, David-Kevin Robins (1997) Kimlik Mekanları, Çev: Emrehan Zeybekoğlu, Ayrıntı Postman, Neil (1994). Televizyon: Öldüren Eğlence, Çev: Osman Akınhay, İstanbul: Ayrıntı Purcell, Steve (1999). Des Lynam: The Biography, London: Andre Deutsch. Rowe, David (1996). Popüler Kültürler, Çev.Mehmet Küçük, İstanbul: Ayrıntı, The Premiership resmi sayfası: www.itv.premiership.com Yücel, Tahsin (1999). Söylemlerin İçinden, İstanbul:Yapı Kredi Yayınları 1098