Okul Dergimiz - Üsküdar Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
Transkript
Okul Dergimiz - Üsküdar Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
ÜSKÜDAR CUMHURİYET MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Hasan Filinte “Eve Giden Yol” sergisi Bölümlerimiz ve yaptığı etkinlikler gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK 2015-2016 3. Sayı gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Künye Yazar Hacı Hasan YILMAZ Gül ERTEM Editör Hacı Hasan YILMAZ Grafik Tasarım Hacı Hasan YILMAZ Katkıda Bulunanlar Gül ERTEM Dilara ELDOĞAN Berrin EVDİRİR Adresi: Çavuşdere Caddesi Şehit Aydın Canay Sokak NO: 26 ÜSKÜDAR/İSTANBUL Tel: 0216 5328181 - 0216 5328080 Faks: 0216 5328181 Web adresi: www.cumhuriyetkml.k12.tr Mail adresi: cumhuriyetmtal2007@gmail.com 2 EDİTÖRDEN Bir okul dergisinden çok öte... Tüm alışkanlıklarınızı bir kenara atın. g&f ekibi olarak uzun soluklu olmasını temenni ettiğimiz dergimizin 2015-2016 Eğitim öğetim yılının 3.sayısını çıkarmış bulunmaktayız. Bu sayı birlikte geçmişimizdeki bilgilerimizden yararlanar gelecekgimize ilham olunmuştur. Aynı zamanda faklı yönlerimizi keşfettiğimiz bir sayı oldu Logomuz g&f, grafik ve fotoğrafı temsil ediyor. İçerik olarak da grafik ve fotoğraf sanatı merkezli genç ve dinamik bir eğitim-kültür dergisiyiz. g&f’ye bakıp geçmeniz biz okulumuzun yaşayan yüzüyüz. Hatırı sayılır bir süre uğraşarak bu dergiyi sizler için hazırladık. Dergimizin konularını belirlerken, hem eğleneceğiniz hem de bilmediklerinizi öğrenebileceğiniz konular tercih etmeye çalıştım. Umarız sayfaları çevirirken sizi mutlu eder. Grafik ve Fotoğraf Hacı Hasan YILMAZ gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK 4 Okulumuzu tanıyalım 7 Okulumuzda bulunan Bölümler ve yapmış oldugu etkinlikler. 21 Fotoğraf/Yeni Teknikler Fotoğrafta alan derinliği. 26 27 Okulmuzdan Haberler 42 Hasan Filinte “Eve Giden Yol” sergisi üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ İÇİNDEKİLER Şiir Hane: Cemal Süreya 3 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK ÖNSÖZ Okulumuz Üsküdar da Selami Ali Mahallesi’nde 5964 m2 lik bir alanda bulunmaktadır. Okul binamız 750 m2 dir. Okulun arsası 1993 yılında alınmış, 2000 yılında Selamiali İlköğretim Okulu olarak hizmete açılmıştır. Mithatpaşa Anadolu Meslek ve Kız Meslek Lisesi’nin binasının depremde zarar görmesi nedeniyle 2000-2007 yıllarında okul binamız Mithatpaşa Anadolu Meslek ve Kız Meslek Lisesi’ne tahsis edilmiştir. 2007-2008 eğitim ve öğretim yılında Mithatpaşa Anadolu Kız Meslek Lisesi’nin kendi binasındaki onarım çalışmalarının devam etmesi nedeniyle okulumuzda bulunan 14 sınıf, Mithatpaşa Anadolu Kız Meslek Lisesi’nin öğrencilerine ayrılmıştır. Bu nedenle, Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi 2007-2008 eğitim ve öğretim yılında 160 öğrenci ile 5 sınıfta eğitime başlamıştır. Okulumuz, 29.08.2007 tarih 340-2268 sayılı Bakanlık Makam onayı ile Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi adıyla hizmete açılmıştır. Okulun açıldığı yıl, Bilişim Teknolojileri (Web Programcılığı Dalı, Ağ İşletmenliği Dalı), Giyim Üretim Teknolojisi (Kadın Terziliği, Kadın Giyim Modelistliği Dalı), Çocuk Gelişimi ve Eğitimi (Erken Çocukluk Eğitimi Dalı, Özel Eğitim Dalı) Alanlarına onay verilmiştir. 02.05.2008 tarih ve 420- sayılı Bakanlık Makam Onayı ile Cumhuriyet Anadolu Kız Meslek Lisesi kurulmuştur. Anadolu Kız Meslek Lisesi’nde açılan alan ve dallar şunlardır: Bilişim Teknolojileri Alanı (Web Programcılığı Dalı, Ağ İşletmenliği Dalı); Yiyecek İçecek Hizmetleri Alanı (Mutfak Dalı ve Servis Dalı) 02.05.2008 tarih ve 420- sayılı Bakanlık Makam Onayı ile Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi’nde Grafi k ve Fotoğrafçılık Alanı (Grafik Dalı); Yiyecek İçecek Hizmetleri Alanı (Mutfak Dalı ve Servis Dalı) açılmıştır. 03.12.2008 tarih ve 420/913-5063 sayılı Bakanlık Makam Onayı ile okulumuzun ismi, Üsküdar Cumhuriyet Kız Teknik ve Meslek Lisesi olarak değiştirilmiş, 2009-2010 eğitim ve öğretim yılında Halkla İlişkiler ve Organizasyon, Sanat ve Tasarımı, Konaklama ve Seyahat Hizmetleri Alanları açılmıştır. Okulumuzun Binası İl Özel idaresine aittir. Okulumuz, Mesleki Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir eğitim kurumudur. 4 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Bize göre ilkeler pusula gibidirler. Her zaman doğru yolu gösterirler. İlkelerimiz bizimle birlikte (müdür, öğretmen, öğrenci, veli, çevre) çalışmalarımızı şekillendirir. Alacağımız kararları etkiler. İlkelerimiz olmasaydı, iş üretmek yerine mazeret üreteceğimizi, net bir hedefimizin olmayacağını, değişimden korkacağımızı ve özel başarısızlıklarımızı genel başarısızlıklarımıza dönüştüreceğimizi biliyoruz. Bu nedenle ilkesiz insanların alışkanlıklarını taşımak niyetinde değiliz. Buna göre ilkelerimiz: Öğrencilerimizi başarıya inandırmak, Tarafsız olmak, Okulun imkanlarını eskiye nazaran daha iyi hale getirmek, Türk örf ve adetlerini temel almak, Sosyal faaliyetlere önem vermek, Öğrenci merkezli bir eğitim mantığı geliştirmek, Akılcı olmayı öğretmek, Saygılı,dürüst ve çalışkan olmak, Çevre temizliğine önem vermek, Öğrencileri sadece notla değil, diğer vasıflarını da göz önünde tutarak değerlendirmek, MİSYONUMUZ Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi, akılcılık ve bilimsellik ilkesini benimseyen, Atatürkçü, Çağdaş, laik, demokratik, etik, insanlığın ortak değerlerini paylaşan, kritik düşünen, sosyal değerleri özümsemiş, yenilikçi atılımları denemekten korkmayan, üretken, öğrenmeyi ve araştırmayı benimsemiş sorun üretmek yerine sorun çözmeyi ilke edinmiş kendisine ve çevresine karşı sorumluluk duygusuyla hareket eden, Cumhuriyeti ve milli kültürü koruyabilen ve gelişmesi için katkıda bulunabilen bireyler yetiştirmeyi görev edinmiştir. Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi olarak görevimiz; Vatanını ve milletini seven Hak ve ödevini bilen Her koşulda sorumluluklarının farkında olan Bilgi çağının gereklerini bilen Demokratik ve laik Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı Bilimsel değerleri rehber edinen Yaratıcı, becerikli, rekabetçi ve iş bilen Çevreye ve topluma karşı duyarlı ve uyumlu Dürüst, kişilikli ve onurlu Çağdaş kültür değerlerini benimseyen ve çağa ayak uydurabilen Saygın bireyler yetiştirmektir. AMAÇLAR a) Mesleki eğitim alanında yetenekli öğrencileri araştırmaya yöneltmeyi, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ile yeni buluşlara ilgi duyanların çalışacakları ortamı ve koşulları hazırlamayı, b) Yeni teknolojileri kullanabilen, yeni bilgiler üretebilen ve projeler hazırlayabilen bireyler yetiştirmeyi, c) Bilgisayar sistemlerinin donanım ve yazılım kurulumu, ağ sistemlerinin kurulumu, yönetimi ve ağ ortamı üzerinde yaşanabilecek sorunlar, çözüm yolları, geniş ağ sistemleri için yönlendirme ve yönlendirme yönetimi yapma yeterliklerine sahip meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. d) Bilgisayar sistemlerinin donanım ve yazılım kurulumu, veri tabanı ve programlama dilinin kurulumu, veri tabanının oluşturulması ve yönetimi, yazılım geliştirme, hata giderme, bakım yapma, yedek alma yeterliklerine sahip teknik elemanlar yetiştirmek amaçlanmaktadır. e) Bilgisayar sistemlerinin donanım ve yazılım olarak kurulumu bilgilerinin yanında web sayfası tasarımı ve programlama dilleri yardımıyla etkileşimli web uygulamaları hazırlama yeterliklerine sahip teknik elemanlar yetiştirmek, amaçlanmaktadır üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ İLKEMİZ 5 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK f) Çocuk Gelişimi ve Eğitimi alanında erken çocukluk öğretmen yardımcılığı mesleğinin yeterliklerine sahip, meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. g) Çocuk Gelişimi ve Eğitimi alanında özel eğitimde öğretmen yardımcılığı mesleğinin yeterliklerine sahip meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Giyim Üretim Teknolojisi alanı altında yer alan dallarda, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanlarını yetiştirmek amaçlanmaktadır. h) Giyim Üretim Teknolojisi alanında Kadın Giyim Modelistliği mesleğinin yeterliklerine sahip meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. i) Giyim Üretim Teknolojisi alanında kadın terziliği mesleğinin yeterliklerine sahip meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Öğretim Şekli: Ortaöğretim, İkili öğretim Müdür: Selminaz ADIGÜZEL Okutulan Yabancı diller:İngilizce, Fransızca Kütüphanedeki kitap sayısı: 3000 Binanın Özellikleri: Okul binasında ısınma doğalgazlı kaloriferle yapılmaktadır. Su Elektrik ve Kanalizasyon şebekelerinde herhangi bir sorun yoktur. Okul Aile Birliği oluşturulup okulun ihtiyaçlarına yardımcı olmaktadır. Laboratuar: Okulumuzun binasında 22 derslik bulunduğundan laboratuar ile ilgili bölüm ayrılmış ancak okula yerleştirilen öğrenci sayısı fazla olunca geçici olarak derslik yapılmıştır. Arşiv: Okulumuzda arşiv bulunmaktadır. Spor Salonu: Okulumuzda spor salonu yoktur. Beden Eğitimi dersleri iyi havalarda dışarıda yağmurlu havalarda ise sınıflarda yapılmaktadır. Bir rehber öğretmen odası üç müdür yardımcısı odası, bir memur odası bulunmaktadır. 6 gra fik. OKULUMUZDA BULUNAN BÖLÜMLER tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Bilişim Teknolojileri alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler bilgisayar teknik servis hizmeti alandan mezun olan öğrenciler bilgisayar teknik servis hizmeti ağ kurulum ve yönetim hizmeti veren ve bu hizmete ihtiyaç duyan firmalarda, veritabanı programları yazan yazılım fi rmalarında ve bu programları kullanan firmalarda, web tasarımı hizmeti veren kurumlarda çalışabilirler. Bu alandaki dallar: Bilgisayar Teknik Servisi Ağ İşletmenliği Veritabanı programcılığı Web programcılığı Okulumuzda Veritabanı programcılığı ve Web programcılığı dalları bulunmaktadır. Girebileceği Önlisans Bölümleri Basım ve Yayım Teknolojileri Bilgi Güvenliği Teknolojisi Bilgi Yönetimi Bilgisayar Operatörlüğü Bilgisayar Programcılığı Bilgisayar Teknolojileri ve Bilişim Sistemleri Bilgisayar Teknolojisi İnternet ve Ağ Teknolojileri...vb Ek Puanla Gidilebilecek Lisans(4 Yıllık) Programları (YGS İLE) Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği Bilgisayar Teknolojisi ve Bilişim Sistemleri Bilişim Sistemleri ve Teknolojileri İşletme Bilgi Yönetimi Bilgisayar Mühendisliği (M.T.O.K.) Biyomedikal Mühendisliği (M.T.O.K.) Elektrik-Elektronik Mühendisliği (M.T.O.K.) Yazılım Mühendisliği (M.T.O.K.) üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ ALANI 7 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK okulumuz Bilişim teknolojileri bölümü 12-AT sınıfı öğrencileri, okul müdür yardımcımız Umut SABUNCULAR, Konaklama ve Seyahat Öğretmeni Burak ASLAN ve Bilişim Teknolojileri Öğretmeni Ahmet KAZU rehberliğinde 21 aralık 2015 tarihinde Sabancı Üniversitesi Tuzla kampüsünü ziyaret ettiler. Üniversite gezisi sırasında okulun tüm bölümleri, okulun işleyişi, okulu kazanmaları dahilinde sahip olacakları imkanların neler olacağı konusunda bilgi edindiler. 8 VE FOTOĞRAFÇILIK Çocuk gelişimi ve eğitimi ile ilgili hangi bilgi, beceri, tutum ve davranışların hangi yaş düzeyindeki çocuklara ve gençlere kazandırılacağı hakkında bilgi veren, çocuğun tüm gelişimlerini destekleyen (fiziksel, psiko-motor,zihinsel,dil, sosyal ve duygusal), plan yapan,uygulayan, insan ilişkileri ve empatiye önem veren, çocuk sağlığı ve hastalıkları konusunda bilgi sahibi olan, özel eğitime muhtaç çocukların gelişimlerine ve uyumlarına yardımcı olan; drama, basit beden eğitimi hareketleri, müzik çalışmaları, sanat ve ana dili etkinlikleri yapan, çocukları tanıma tekniklerini uygulayan alandır. Çocuk yetiştirmek bir sanattır. Her sanatın kendine özgü yöntemleri vardır. Çocuk eğitiminde sadece bir kişinin usta olması yetmiyor. Kişi yaşamı boyunca birçok kişi ve çevre ile irtibat halinde olmalıdır.. Adeta birbiri içine girmiş halkalar gibi. Merkezde çocuk, etrafında aile ve öğretmen halkaları birinci derecede önem arz etmektedir.Çocuk Gelişimi Alanı bir birine sevgi ile bağlanıp; gönüllerinde herkese yer olduğunu ve sevgisiz insandan çocukların korktuğunun bilincinde olup gelişimine önem vermekte Sevgi ile çocuklara yaklaştıkça Mutlu olup iyi şeyler görmeleri gerektiğini bilmektedir. Bir saatin düzenli olarak işlemesinin tüm çarklarının bir ahenk içinde çalışmasına bağlı olduğunu bilerek diyiyoruz ki ! Çocuk Gelişimi ve Eğitimi alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler erken çocukluk eğitim kurumlarında, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışabilirler. Bu alandaki dallar: Erken Çocukluk Eğitimi Özel Eğitim Okulumuzda her iki dal da bulunmaktadır. Girebileceği Önlisans Bölümleri Çocuk Gelişimi Sosyal Hizmetler Ek Puanla Gidilebilecek Lisans(4 Yıllık) Programları (YGS İLE) Çocuk Gelişimi Görme Engelliler Öğretmenliği İşitme Engelliler Öğretmenliği Okul Öncesi Öğretmenliği Özel Eğitim Öğretmenliği Sosyal Hizmet Üstün Zekalılar Öğretmenliği Zihin Engelliler Öğretmenliği ... vb üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ALANI tasarım 9 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK GİYİM ÜRETİM TEKNOLOJİSİ ALANI Giyim Üretim Teknolojisi alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler atölyelerde, hazır giyim işletmelerinde, moda evi-butiklerde, makine teknik servis hizmeti veren işletmelerde, makine ithalatı yapan firmalarda vb. yerlerde çalışabilirler. Bu alandaki dallar: Kadın Giyim Modelistliği Erkek Giyim Modelistliği Çocuk Giyim Modelistliği İç Giyim Modelistliği Hazır Giyim Modelistliği Deri Giyim Kadın Terziliği Erkek Terziliği Kesim Konfeksiyon Makineleri Bakım Onarım Okulumuzda Kadın Terziliği ve Kadın Giyim Modelistliği dalları bulunmaktadır. Girebileceği Önlisans Bölümleri Deri Teknolojisi Giyim Üretim Teknolojisi Moda Tasarımı Tekstil Teknolojisi...vb Ek Puanla Gidilebilecek Lisans(4 Yıllık) Programları (YGS İLE) Moda Tasarımı Giyim Üretim Teknolojisi 10 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Grafik ve Fotoğrafçılık alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu bölümden mezun olan öğrenciler matbaa ve yayın kuruluşlarında, grafik tasarım stüdyolarında, reklam ajanslarında, televizyon, gazete, vb. basın kuruluşlarında, fotoğraf stüdyolarında çalışabilirler. Bu alandaki dallar: Grafik Fotoğraf Çekim Fotoğraf Baskı Okulumuzda Grafik dalı bulunmaktadır. Girebileceği Önlisans Bölümleri Bilgisayar Destekli Tasarım ve Animasyon Grafik Tasarımı Grafik ve Reklamcılık Mimari Dekoratif Sanatlar Basım ve Yayın Teknolojileri...vb Girebilecekleri Lisans Programları Resim Öğretmenliği Fotoğrafçılık ve kameramanlık Mimari ve dekoratif sanatlar Grafik tasarımı...vb üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ GRAFİK VE FOTOĞRAFÇILIK TEKNOLOJİSİ ALANI 11 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK 9.Geleneksel Tüketici Ödülleri Liseler Arası Karikatür Yarışması Dalında 1. Olduk. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Zabıta Daire Başkanlığı tarafından Cemal Reşit Rey Konser Salonu´nda düzenlenen ödül töreninde konuşan İBB Genel Sekreteri Hayri Maraşlı, vatandaşların bozuk ve hatalı ürünlerle aldatılmamaları için zabıtaların canla başla çalışarak tüketicileri korumaya özen gösterdiğini söyledi. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması Piyasa Gözetimi ve Denetimi Genel Müdür Yardımcısı Avni Dilber ise tüketiciye saygı ve alışveriş kültürünün gelişmesi için ciddi uğraşlar verildiğini anlatarak, “Sevindirici olan şey mağdur edilen vatandaşların, artık haklarını arayabildikleri bir noktaya gelmeleridir. Geçtiğimiz yıllarda, 150 bin başvuru yapılırken bilincin artmasıyla 2014 yılında bu sayı 5,5 milyona çıktı. Vatandaşın hakkını araması üzerine ticaret erbabı kendine çeki düzen verdi ve 5.5 milyon olan şikayet sayısı 2015 yılında 3.5 milyona düştü” ifadelerini kullandı. İBB Zabıta Daire Başkanı Tayfun Karali de Tüketici Zabıta Amirliği´nin kurulmasına vurgu yaptı. Bu birimin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın İBB Başkanı olduğu dönemde, haksız kazanca ve adaletsizliklere engel olmak amacıyla kurulduğunu kaydeden Karali, “9 yıldır ödüller dağıtıyoruz. Gelecek yıl tüketiciye dokunan, birlik ve derneklerimizle özelikle sosyal medya ve interaktif katılımı sağlayacağımız bir organizasyonu hayata geçireceğiz” diye konuştu. Törende, tüketici hakları alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar ile bilinçli tüketicilere, tüketici memnuniyetini ilke edinen firmalara ve bilimsel çalışma sahiplerine ödülleri verildi. “Tüketici Özel”, “Bilimsel Çalışma”, “Radyo- Televizyon Programı”, “Tüketici Memnuniyetini İlke Edinen Firma”, “Yazılı Basın Tüketici” ve “Bilinçli Tüketici” gibi kategorilerde dereceye girenlere çeşitli ödüller takdim edildi. Ayrıca İBB Zabıta Daire Başkanlığı´nın, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliğiyle, eğitim çağındaki gençleri tüketici hakları konusunda bilinçlendirmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlediği, “Çiziyorum haklarımı biliyorum” adı altında ortaokullar ile liseler arasında düzenlenen karikatür yarışmasında da eserleri kayda değer bulunan öğrenciler de çeşitli armağanlarla ödüllendirildi. Yarışmanın birincilerine dizüstü bilgisayar, ikincilerine fotoğraf makinesi üçüncülerine ise bisiklet ile değişik armağanlar takdim edildi. Yarışmada dereceye girenler şöyle: Tüketici Özel Ödülü: Gazi Osman Paşa Belediyesi Tüketici Hakları ve İstihdam Ofisi Bilimsel Çalışma Ödülü: İstanbul Üniversitesi Radyo- Televizyon Programı Ödülü: ATV Anahaber Tüketici Memnuniyetini İlke Edinen Firma Ödülü: Torku – LC Waikiki Yazılı Basın Tüketici Ödülü : Milat Gazetesi (Kemal Ertuğrul Öztürk) Bilinçli Tüketici Ödülü: Bora Enis Tuğlu 12 VE FOTOĞRAFÇILIK Karikatür yarışması ödülleri “Çiziyorum haklarımı biliyorum” karikatür yarışması da iki kategoride gerçekleştirildi. Ortaokullar arasındaki yarışmada, Esenler Tacirler Eğitim Vakfı İmam Hatip Lisesi Ortaokulu 8-B sınıfı öğrencisi Muhammet Sait Kadıoğlu birinci, Özel Yıldızlar Ortaokulu 6-A sınıf öğrencisi Emir Culhaoğlu ikinci, Hazerfen Ahmet Çelebi Ortaokulu 8-A sınıfı öğrencisi Selin Kaşarcı üçüncü oldu. Özel Bilfen İlkokulu 6-A öğrencisi Çağdaş Erkin Bilge ve Özel Bakırköy Oğuzkaan Ortaokulu 5-C sınıf öğrencisi İlkyaz Yiğit ise mansiyon kazandı. Liseler arası yarışmada ise Üsküdar Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lİsesi 11-C öğrencisi Yaren Doğan birinci, Özel Kültür Fen Lisesi 10-C öğrencisi Büşra Hikmet Uktu ikinci ve Süleyman Nazif Anadolu Lisesi 9-D öğrencisi Rana Özel üçüncülük ödülü aldı. Bu kategoride Kurtuluş Anadolu Lisesi 11-B öğrencisi Semih Demircan ile Sefaköy Kültür Temel Lisesi öğrencisi Furkan Emir Eroğlu da mansiyon aldı. Yaren DOĞAN (11-C /GRAFİK VE FOTOĞRAF ALANI): Yarışma benim için çok heyecanlı geçti.Üzerimde emeği geçen öğretmenlerime teşekkür ederim.Bu çalışmamda aldığı ürünün sözleşmesini okumadan imzalayan bir tüketicinin dramı anlatılıyor.Adam halı satın almış ve birden bire satın aldığı halı uçmaya başlamış ürünü iade etmek isteyip mağazaya geldiğinde ise mağaza çalışanı sözleşmeyi neden okumadan imzaladınız?bu ürünümüz uçuyordu zaten demiş.Bu karikatürde aldığımız ürünü satın almadan önce sözleşme şartlarını okuyup satın almamız gerektiğini vurguladım. üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. tasarım 13 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK HALKLA İLİŞKİLER VE ORGANİZASYON ALANI Halkla İlişkiler ve Organizasyon Hizmetleri alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler halkla ilişkiler ve tanıtım ajanslarında, şirketlerin halkla ilişkiler bölümlerinde, medya kuruluşlarında, medya takip ajanslarında, kamuoyu ve Pazar araştırma şirketlerinde, reklam ajanslarında, çağrı merkezlerinde, organizasyon ve fuar şirketlerinde, turizm şirketlerinde vb. yerlerde çalışabilmektedir. Bu alandaki dallar: Halkla İlişkiler Müşteri Temsilciliği Kamuoyu Araştırmacılığı Organizasyon Sorumlusu Okulumuzda Organizasyon Sorumlusu ve Fuar Organizasyonu dalları bulunmaktadır. Girebileceği Önlisans Bölümleri Basım ve Yayın Teknolojileri Basın ve Yayıncılık Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Halkla İlişkiler ve Tanıtım Marka İletişimi Medya İletişim Fuar Organizasyonu...vb Girebileceği Lisans Programları Basın ve Yayıncılık Çağrı Merkezi Hizmetleri Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Halkla İlişkiler ve Tanıtım Marka İletişimi,Medya ve İletişim Radyo ve Televizyon Programcılığı.....v.b 14 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Turizm ve otelcilik işletmelerinde, havalimanı yer hizmetlerinde, turizm hizmetinin sunumu, pazarlanması ve işletmenin dış müşterilere tanıtımında görev alan kişidir. GÖREVLER Turizm ve otel işletmeciliği meslek elemanlarının başlıca görevleri; müşterinin beklenti ve ihtiyaçlarını belirlemek ve bu ihtiyaçları karşılamak için yöntemler geliştirerek uygulamaktır. Sektördeki branşlara göre, Ön büro hizmetleri kapsamında rezervasyon, otele giriş-çıkış işlemleri vb. Seyahat acentelerinde Tur rehberi olarak turlara katılmak turları yönetmek, rezervasyon işlemlerini gerçekleştirmek (otel,tur, havayolları vb.), transfer hizmetlerini yerine getirmek. Kat hizmetleri kapsamında odaların tertip, düzen ve temizliği ile müşteri hizmetlerinin yerine getirilmesi, Servis hizmetleri kapsamında yiyecek, içecek vb. servis hizmetlerinin yerine getirilmesi gibi görevleri yürütürler. Ayrıca çalışılan işyerlerine göre değişiklikler göstermekle beraber mutfak, bar, muhasebe, satın alma, pazarlama ve satış departmanlarında personel görevleri de vardır. ÇALIŞMA ALANLARI VE İŞ BULMA OLANAKLARI Bölümümüz Üsküdar ve çevre ilçelerde tek bölümdür. Bu açıdan yakın çevrede oldukça önemli pozisyonda yer almaktadır. Bölümümüzden mezun olan öğrenciler lise sonrası rahatlıkla iş bulabilmekte ve staj yaptığı işletmelerde istihdam edilme şansı oldukça yüksektir. Programdan mezun olanlar konaklama işletmelerinin (Ön büro, kat hizmetleri, mutfak, servis, bar, satın alma, pazarlama ve satış, insan kaynakları vb departmanlarında, havali- üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ KONAKLAMA VE SEYAHAT HİZMETLERİ ALANI 15 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK manı ve havayollarının değişik birimlerinde), Yiyecek içecek işletmelerinde, seyahat acentalarında, rezervasyon, operasyon, biletleme, muhasebe vb. departmanlarında, havayolu şirketlerinin yer hizmetlerinin çeşitli pozisyonlarında çalışabilirler. Yabancı dil bilgisi çok iyi olanların iş bulma sorunu hemen hemen yok gibidir. Çalışma alanları daha çok özel sektördedir. Kamu sektöründe Kültür ve Turizm Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarında çalışma olanağı vardır. ALANIN ALTINDA YER ALAN DALLAR (MESLEKLER) - Ön Büro Elemanı (Resepsiyonist) - Kat Elemanı - Operasyon Elemanı - Rezervasyon Elemanı Okulumuzda Kat Hizmetleri ve Rezervasyon dalları bulunmaktadır. REZERVASYON ELEMANI Tanımı; Tur operatöründen gelen rezervasyon taleplerine göre ilgili işletmelerle bağlantıya geçerek gerekli rezervasyonları yapan, konukların konaklama işletmelerinde rezervasyon ile ilgili sorunlarını çözme bilgi ve becerisine sahip, ileri düzeyde yabancı dil bilen, sorumluluk alan nitelikli kişidir. Görevleri - Acente rezervasyon operasyonlarını gerçekleştirmek - Gerektiğinde konukla iletişim kurmak - İş öncesi hazırlık yapmak - Dosyalama yapmak - Rezervasyon talep listelerini tur operatöründen almak - İlgili işletmelerle bağlantıya geçerek rezervasyonun yapılmasını sağlamak ve konfirmelerini (onay) almak - Tamamlanan rezervasyonu tur operatörüne bildirmek - Konukların rezervasyon ile ilgili sorunlarını çözmek - Rezervasyonlar ile ilgili bilgileri operasyon departmanına bildirmek - Bilgisayar paket programlarını kullanmak ÖN BÜRO ELEMANI (RESEPSİYONİST) Tanımı; Tesis yönetiminin belirlediği prosedüre uygun olarak konukları karşılama, etkili ve verimli bir şekilde oda satışı yapma, konuk istek ve şikâyetleriyle ilgilenme, göreviyle ilgili raporları hazırlayabilme bilgi ve becerisine sahip sorumluluk alan nitelikli kişidir. Görevleri - Ön büroda hazırlık yapmak. - Konuk ilişkilerini yürütmek. - Ön büroda danışma ve santral hizmetlerini yürütmek. - Rezervasyon ile ilgili işlemleri yürütmek. - Konuk giriş işlemlerini yapmak. - Vardiya işlemleri yürütmek. - Konuk çıkış işlemlerini yapmak. 16 VE FOTOĞRAFÇILIK - Gece kontrolörlüğü yapmak. - İstatistiki raporlar hazırlamak. OPERASYON ELEMANI Tanımı Gerektiğinde transfermen ile tur animatörünün bütün görev ve sorumluluklarını yerine getiren günlük, haftalık tur programları hazırlayan, havaalanında konukları karşılayıp havaalanı işlemlerine yardımcı olan, konukların transferler için alınış ve dağıtım saatlerini belirleme bilgi ve becerisine sahip sorumluluk alan nitelikli kişidir. Görevleri - Acente operasyonlarını gerçekleştirmek. - Konukla iletişim kurmak. - İş öncesi hazırlık yapmak. - Dosyalama yapmak. - Günlük-haftalık tur programları hazırlamak. - Konukları karşılayıp havaalanı işlemlerine yardımcı olmak. - Transferler için alınış ve dağıtım saatlerini ayarlamak. - Transferlerin zamanında gerçekleşmesini sağlamak. - Tura çıkacak araç ve rehberi belirlemek. - Tur programı hazırlamak. - Ülke kültürünü tanıtmak. - Bilgisayar paket programlarını kullanmak. MESLEK ELEMANLARINDA ARANAN ÖZELLİKLER Bu alandaki mesleklerde çalışmak isteyenler; - Sabırlı ve düzenli, - Zamanında iş yapmaktan hoşlanan, - Saygılı, nazik, güler yüzlü, hoş görülü, soğukkanlı, - İş arkadaşları ile uyumlu çalışan, - Türkçeyi iyi konuşan ve yazan kişiler olmaları gerekmektedir. - Pozisyona göre mesleğini ifade edebilecek seviyede yabancı dil bilmek. (9 saat İngilizce ve önümüzdeki sene seçmeli ders olarak Almanca verilmesi planlanlanmaktadır.) ERASMUS + AB PROJELERİ Mesleki Eğitim Konulu Öğrenci Hareketlilik Projesi 6 Bölümü İçeren (Avusturya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti) 2 yıllık M.I.C.E. Konulu Mesleki Eğitim Stratejik Ortaklık Konaklama ve Seyahat Hizmetleri Alanı (İngiltere,Almanya) **Stratejik ortaklık başvurusu olan okuldaki tek bölümüz üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. tasarım 17 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK SANAT VE TASARIM TEKNOLOJİLERİ ALANI Sanat ve Tasarım alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Sanat ve Tasarım alanından mezun olan öğrenciler iç mekan dekorasyon atölyeleri, mimarlık ve iç mimarlık büroları, tasarım büroları, bilgisayarlı tasarım büroları, heykel, seramik, mozaik resim tasarım atölyeleri, prodüksiyon şirketleri, sahne ve tiyatro dekoru, grafi k ajansları vb. yerlerde çalışabilirler. Bu alandaki dallar: İç Mekan Dekorasyon Plastik Sanatlar Dekoratif Sanatlar Okulumuzda İç Mekan Dekorasyon dalı bulunmaktadır. Girebileceği Önlisans Bölümleri Endüstriyel Cam ve Seramik Mimari Dekoratif Sanatlar Seramik, Cam ve Çinicilik Eser Koruma Mimari Restorasyon...vb Girebilecekleri Lisans Programları Mimari Dekoratif Sanatlar İç Mimarlık Eser Koruma Mimari Restorasyon...vb 18 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Yiyecek İçecek Hizmetleri alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler konaklama işletmelerinin yiyecek içecek ünitelerinde, pastanelerde, kurum mutfaklarında, kafeterya, bar ve restoranlarda, yemek fabrikalarında, ulaşım araçlarının yiyecek içecek ünitelerinde, fuar/kongre, otobüs/ tren, havayollarının yer hizmetleri ve uçaklarda vb. yerlerde çalışabilirler. Bu alandaki dallar: Mutfak Pastacılık Servis Bar Host-Hosteslik Okulumuzda Mutfak ve Servis dalları bulunmaktadır. Girebileceği Önlisans Bölümleri Ağırlama Hizmetleri Aşçılık İkram Hizmetleri Turizm ve Konaklama İşletmeciliği Turizm ve Seyahat Hizmetleri Turist Rehberliği Turizm Animasyonu...vb Girebileceği Lisans Bölümleri Gastronomi Konaklama İşletmeciliği Konaklama ve Turizm İşletmeciliği Seyahat İşletmeciliği Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Reh. Turizm İşletmeciliği Turizm Rehberliğ Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik Turizm ve Otel İşletmeciliği Turizm ve Otelcilik Yiyecekvİçecek İşletmeciliği...vb üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ YİYECEK İÇECEK HİZMETLERİ ALANI 19 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Educatürk üniversite tanıtım fuarındayız Yiyececek ve içecek hizmetleri alanı öğrencilerimiz Educatürk üniversite tanıtım fuarına gitmişlerdir. 20 gra fik. Fotoğraf \ Yeni teknikler öğrenelim tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Alan derinliği, odaklama yaptığımız objenin önünde ve arkasındaki alanda oluşan netlik bölgeleridir. Alan derinliğini bilinçli kullanmak kompozisyon yapabilme açısından çok önemlidir. Diyafram ve netliği kontrol edebiliyorsak alan derinliğini kontrol etmek çok kolaylaşır. Alan Derinliği Nedir ? Basit olarak anlatımı fotoğraftaki net görünen alana denir. Net görünen alan fazla ise alan derinliği çoktur, net alan görselliği az ise alan derinliği sığ olarak tabir edilir. Örnek olarak portre çekimlerimizde net alan derinliğimizi azaltarak (Küçük F değeri) modelimizi arkadaki planın karmaşıklığından kurtarırız, manzara türü çekimlerde ise tüm alanın net çıkması için net alan derinliği mizi arttırırız (Büyük F değeri). üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ Fotoğrafta alan derİnlİğİ Arka planın flu olması, çektiğimiz objeyi veya kişileri ön plana çıkaracağı için, bu özellik portre ve makro fotoğraf larda tercih edilen görselliktir. 21 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Alan Derinliği Hangi Faktörlere Bağlıdır? 1- Diyafram açıklığı: Alan derinliğinin bağlı olduğu etkilerden biri diyaframın açıklığıdır. Açık diyafram (F değerinin küçük olması), arka plandaki objelerin daha flu olarak çıkmasıdır. Bu da diyafram değeri düşük olan (F değeri düşük) lenslerin çok daha pahalı olmasının temel sebeplerinden biridir. Fakat bunun yanında dezavantajları da vardır, genellikle çok açık diyafram değeri olan lensler keskinliğin azalmasına neden olur. 2- Odak Uzaklığının Resme Etkisi: Kullanılan lensin odak uzaklığı alan derinliğiyle ilgilidir. Lensin odak uzaklığı arttıkça net alan derinliği de azalır. Lensiniz ne kadar fazla odak uzaklığına sahip ise (Örneğin 135mm f2, 200300mm f2 gibi) daha az alan derinliğine sahipsiniz demektir. Makro veya Moda fotoğrafçıları genellikle odak uzaklığı yüksek lensleri tercih ederler. 3- Objenin makinaya uzaklığının Netlemeye Etkisi: Makinamızın netlenmek istenen objeye yakınlığına göre alan derinliği de değişir. Objeye yaklaşmamız alan derinliğini azaltır, bu ise fazla flu alan elde etmek anlamına gelir. 22 VE FOTOĞRAFÇILIK Özellikle manzara fotoğrafı çekerken uzakta olan nesneler kadar yakında olan nesnelerin de mümkün olduğunca net olmasını isteriz. Bunu pratikte uygulayabilmek için odaklamayı nereye yapacağımız önemlidir. Odaklamanın nereye yapılması gerektiğini, Hiperfokal nedir sorusuyla açıklamaya çalışacağım. Hiperfokal mesafe nedir? Hiperfokal mesafe, Makinamızın önündeki tüm nesnelerin mümkün olduğunca kabul edilebilir ölçülerde net çekilebildiği vede azami alan derinliğini sağlayan mesafe olarak tanımlanabilir. Hiperfokal mesafenin anlatımı için aralarında çok fazla fark olmayan 2 tanımlama mevcuttur. İlk tanım: Hiperfokal mesafe, netleyeceğiniz o noktaya netleme yaptığınızda, sonsuzdaki objeleri kabul edilebilir standartta keskin çekebileceğiniz en yakın mesafedir. Daha basit anlatım ile, azami alan derinliğini elde edebilmek için odaklama yapmanız gereken noktadır. üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. tasarım İkinci tanım:Hiperfokal mesafe, sonsuza netlenmiş olan bir lensin, Önündeki tüm objelerin kabul edilebilir sınırlarda keskin olduğu mesafedir. 23 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Eğer kullandığınız lensleriniz de uzaklık çizelgesi varsa Çekim yapacağınız kadrajı oluşturun. Çekim için kullanmak istediğiniz f değerini de fotoğraf makinenizde seçin. Hem Lensinizi hem de Makinenizi manuel odaklamaya alın Lensinizdeki odaklama bileziğini çevirerek uzaklık göstergesindeki sonsuz simgesini, diyafram değerinin üstündeki çizgiye gelmesini sağlayalım. Böylece odaklanmış olan nokta çizgisinin hiperfokal mesafeyi göstermesini sağlıyoruz. Aşağıdaki örneğimizde f/16 olan değer için hiperfokal mesafeye odaklama yapıyoruz. Göstergede sonsuz simgesini yani kullandığımız f-durağı değerini (burada f/16) getiriyoruz. Kırmızı çizgide (odaklanan noktayı hiperfokal mesafeyi göstermekte.) Eğer lensimizde hiperfokal mesafe göstergesi varsa, bu göstergeyide kullanabiliriz. Basit olarak nasıl kullanacağız? Aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi uzaklık çizelge özelliğine sahip bir lens kullanıyorsak, işimiz oldukça kolay. Lensimizi manuel odaklamaya alıp, objektif üzerindeki odaklama bileziğini çevirerek çizelgedeki sonsuz simgesini kullandığımız diyafram değerinin üstündeki çizgiye getiriyoruz, ve odaklanan çizginin hiperfokal olan mesafeyi göstermesi sağlanıyor. 24 üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK 25 gra fik. tasarım Şiir Hane VE FOTOĞRAFÇILIK cemal süreya Cemal Süreya’nın kayda değer bir hayat hikayesi vardır. Öyle ki hayat hikayesinde yaşadığı acıları, şiirlerine yansıtmış, erken yaşta öksüz kaldığı için “annesini evlendiği her kadın da aramıştır”(1) Bu bakımdan onun hayat hikayesinin tüm ayrıntılarını, diğer sanatçılardan onu farklı kılan her detayını anlatacağız bu yazıda… “… kuyuya sarkıtan kadın/ saçından kavrayıp kız kardeşimi …” (2) Asıl adı Cemalettin Seber’dir. Güngör Demiray’a yazdığı bir mektupta “1931 yılında Erzincan’da doğdum. Bir doğum günüm yoktur benim” demiştir. Babasının adı Hüseyin Bey, annesinin adı Gülbeyaz Hanım’dır. Kalabalık ve varlıklı bir ailede dünyaya gelmiştir. Erzincanlıdır. Doğu Anadolu’da yaşanan iç sıkıntılar yüzünden ailesi ile birlikte Erzincan’dan ayrılmak zorunda kalmışlardır. Birçok kaynakta bu ayrılığım sorumlusu siyaset olarak görülür ama Zuhal Tekkanat yani Cemal Süreya’nın son eşi bu durumu şöyle açıkılıyor “Aslında Cemal Süreya’nın sürgün olmasına amcası Mehmet sebep oluyor. Amcası valiye bıçak çekiyor, o yüzden sürülüyorlar. Bunlar da kurunun yanında yaş da yanar misali göçebeliğe zorlanıyor.” (3 ) Aile Bilecik’e göç etmiştir ve bu göç esnasında Gülbeyaz Hanım hamiledir. Hamileliği bu zor yolculuğa dayanamaz ve düşük ile sonuçlanır. Sürgünün altıncı ayında Cemal Süreya, annesini kaybeder. Bu acı olay şairin yaşamında bir dönüm noktasıdır. Aile, anneyi kaybetmeye dayanamaz ve “izinsiz” olarak İstanbul’a giderler. Cemalettin, zaten ilkokul eğitiminin bir kısmını aldığı için İstanbul’da yazıldığı okulda sıkıntı çekmez. Babası da İstanbul’da işe girmiştir. Yalnız bu durum pek uzun sürmez İstanbul’dan sürgün edilirler, yine Bilecik’e dönmek zorunda kalırlar. İstanbul’da bulunurlarken ailede, Cemalettin’e annelik görevini yapmak halaya düşmüşken Bilecik’te 26 bu görev babaanneye düşer ama babaanne yaşlılığından dolayı bu görevi yerine getiremez. Annesi, Esma Hanım diye birisi ile evlenir. Esma Hanım “Maddi manevi izleri hayat boyu silinmeyecek, karanlık bir sayfa”(4) açar Cemalettin ve kardeşleri arasında. Esma Hanım önce babaanneyi evden kovar sonrada Cemalettin’in ablalarına işkence yapar. Cemal Süreya o kadını şiirlerinde şu şekilde anlatır : “… kuyuya sarkıtan kadın/ saçından kavrayıp kız kardeşimi …” (Sevda Sözleri, 11.beyit ) “… bir rüzgar büyüğüm babamdan / ve rüzgar / bir törendeki gibi çekiştirir durur / yağmurluğumu..” (5) Cemal Süreya, evdeki bu durumdan oldukça sıkılmıştır. Bu bakımdan evdeki kimseye haber vermeden Bilecik parasız yatılı sınavlarına girer ve kazanır; çok başarılı bir öğrencidir. Derslerinin hemen hemen hepsinden çok iyi not alır, özellikle edebiyat ve kompozisyon derslerinde çok iyi puanlar alır. Okulda bir ara adı “dahi”’ye bile çıkar. Tüm harçlıklarını kitaba yatıran Süreya, Sınıfta ilk aşkını bulur: Seniha Nemli. Seniha Nemli’ye aşık olur. Sınıfta hep onu büyük bir hayranlıkla işler ve ona da şiirler yazmıştır. Hatta sınıf tahtasına yazdığı “Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu...” dizesi ile tüm okul, Cemalettin’in Seniha’ya olan aşkını anlar. Hatta o zamanlar komünist olma korkusu olduğu için Süreya o satırları şu şekilde değiştirir: “Seni sevdiğim anda her şeyim yeşil oldu, Masmavi defterime yeşil satırlar doldu.” Kızıl saçlı, okulun en güzel kızı Seniha ile arkadaşlarının deyişi işe Cemo, Cemal Süreya’nın bir röportajında dediği gibi “aynı sırada mektuplaşırlar”. Aşk böyle başlar. 1947 yılında Bilecik Ortaokulu’ndan mezun olan Cemal Süreya, Haydarpaşa Lisesini yatılı ve burslu olarak kazanır. Lakin Seniha ile bağını hiç koparmaz. Ne yazık ki üvey annesi Seniha Hanım, Cemal Süreya ile Seniha’nın buluşmasına daima engel olur, zaten kendisinin Hüseyin Bey’in değer verdiği her şeye kin tutma bir özelliği vardır. Hoş daha sonra mahallede çıkan bir olay yüzünden evi terk etmek zorunda kalır, Hüseyin Bey de Esma Hanım ile evlenir. Cemal Süreya, liseyi bitirir ve Mülkiye’li olur artık. O, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Mülkiye bölümünü kazanmıştır ama hala Seniha ile aşkları devam eder. Cemal Süreya ile Seniha Nemli, Cemal üniversite 2.sınıfta iken nişanlanırlar ve takvimler 1953 yılını gösterirken evlenirler. Cemal Süreya, henüz mezun olmadığı için çok sık görüşemezler ama Cemal Süreya mezun olduktan sonra tam bir evlilikleri olur. Seniha ile Cemal’in Ayçe adlı kızları olur. Cemal ile Seniha’nın sorunları da baş göstermeye başlar. Maddi sıkıntılar, onları fazlası ile sarsmıştır ve Cemal Süreya, “Üvercinka” şiirini yazdığı o genç kızla tanışır. Asıl adını kimse bilmez Üvercinka’nın - ki “Güvercin Kanadı” sözcüklerinin harfleri karıştırılarak bu sözcük VE FOTOĞRAFÇILIK elde edilmiştir – ama Cemal Süreya ona yazılan şiirleri “Üvercinka” adlı şiirinde toplar. O sıralar Seniha Hanım hamiledir. Cemal Süreya,Seniha Hanım’ın son ayına kadar Üvercinka ile ilişkisini sürdürür, daha sonra ailesini tercih eder ve İstanbul Maliye Müfettişliğine atandığında 11 Ağustos 1955 yılında ilişkisine son verir. Üvercinka gider ama şöhret de Cemal Süreya’ya uğrar. Bir edebiyat dedikodusuna göre Cemal Süreya, soyadından bir harfi bu yüzden atar; hayatında onunla giden şeylerin duyduğu eksikliğe ithafen… 1957 yılında Cemal Süreya babasını kaybeder; sanıldığının aksine “Sizin Hiç Babanız Öldü mü?” şiiri Cemal Süreya tarafından babası ölmeden 4 yıl önce yazılmıştır. Cemal Süreya için babası oldukça özel bir yere sahipti. Yıllar sonra da günlüğünde babası öldükten 3 yıl sonra onun hayatta olduğuna dair hayaller gördüğünü yazacaktır. Cemal Süreya , babası öldüğünde Seniha hanım ile ayrıydı, Cemal Süreya onunla yeniden barıştı ama maalesef bu birleşme çok uzun sürmedi. Seniha ile Cemal ayrılmaya karar verdi ama ayrılıklarının resmileşmesi 7 yıl sürdü. Sanıldığının aksine de Cemal Süreya ya da Seniha Nemli’nin isteksizliğinden değil devletin yavaş işlemlerinden dolayı boşanma 7 yıl sürmüştür. “… iki kişiyi birden severdim / karnemde sevinç sınıf aşk iki …” (6) Cemal Süreya, 20 Ekim 1968 günü beşinci sınıf Maliye Müfettişliği görevine atanır. Bu arada Üvercinka kitabı ile 1959 yılında “Yeditepe Şiir Ödülü”nü kazanır. Edebiyat dünyasında saygın bir yere sahiptir artık ve bu arada da askerlik görevini yerine getirmiştir. 1961 yılında 1 yıllığına Paris’e gönderilir, gitmeden önce Suna Lokman ile nişanlanmışsa 1 yıl sonra dönünce Paris’ten Suna Lokman’dan ayrılır. O sırada Tomris Uyar ile tanışır. Birçok kaynakta Tomris Uyar ile evlendikleri yazılsa da Zuhal Tekkanat onların sadece aynı evde yaşadıklarını, evlenmediklerini söyler. Şair, memuriyetten ayrılır ve Tomris Uyar ile birlikte çeviri çalışmalarına başlar. Küçük Prens adlı çocuk kitabı da bu dönemde çevrilmiştir. üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. bir ara para kazanmak için gece bekçiliği bile yapar. tasarım 27 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Yalnız 1966 yılında ikisi de yoğun çalışmalarından dolayı birbirlerini sevmekten vazgeçerler. 1967 yılında Yelken dergisinde çevirmen olarak çalışan Cemal Süreya, o zamanlar kendisi de edebiyatla ilgilenen Zuhal Tekkanat ile arkadaş ortamında tanışır. Cemal Süreya ile iki kez karşılaşmasına rağmen ikinci karşılaşmasında Zuhal Tekkanat’a evlenme teklif eder. Zuhal Tekkanat, onun gözünde kendisini şu şekilde ifade eder : “Benimle gerçek bir Anadolu erkeği ciddiyeti içinde evlendi ve çocuk istedi. İstediği gibi de ona benzeyen bir oğlu oldu.” (7) Cemal Süreya ile Zuhal Tekkanat’ın Memo Emrah ( Seber) adında oğulları olur. Oğullarının olması ve maddi sıkıntıların artmasından dolayı Süreya, memuriyete geri döner. Ancak memuriyeti Ankara’da olan Cemal Süreya’nın ailesi İstanbul’da yaşamaktadır. Cemal Süreya’nın “kıskanç olduğu” ileri sürülür. Bu yüzden de Zuhal Hanımın çalışmasını istemez, evliliği zora girer. Bu zorluk yeni bir aşkı doğurur : Güngör Demiray. Bu sırada başlıkta gördüğünüz “Karne” adlı şiir çıkar ortaya. Güngör Demiray’ın ailesinin karşı çıkması ya da Cemal Süreya’nın ailesinin var olması engelleri aşılır ve çift evlenir. Lakin bu evlilik bir yıl sürer ve çift boşanırlar. Cemal Süreya, Zuhal Tekkanat ile ikinci kez evlenir. Aslında bu evlilik oğulları Memo içindir. Yalnız Erzincan’da iken dostlarına Zuhal Tekkanat’tan ayıldığını kesin olarak bildirir. Cemal Süreya’nın beşinci evliliği, İstanbul’a dönüşünde Birsen Sağanak ile olur. Birsen Sağanak, dört çocuklu bir kadındır, üç çocuğu evlidir ve küçük çocuğu Özgür ile birlikte yaşar. Cemal Süreya daha düzgün bir aile hayatı kursa da bu sefer de oğlu Memo sorun çıkarır. Özgür ile hiç anlaşamaz. Dış görünüşü de çok hoş değildir. Sorunlu bir genç olur çıkar ortaya. Kısa süre sonra ev tam bir curcuna ortamına döner çünkü Memo için Zuhal Tekkanat da o eve taşınır. Birsen Sağanak bu duruma daha fazla dayanamaz ve evi terk eder. Cemal Süreya da kendisini içkiye verir. Bu sıralarda çalıştığı bankanın batması ile kısa süreli bir soruşturma geçirir. Memo ile aralarındaki anlaşmazlık ise şiddete doğru gider. 28 Cemal Süreya bu duruma daha fazla dayanamaz, 9 Ocak 1990 günü hayatını kaybeder. Cemal Süreya’nın Edebi Hayatı Edebiyata, aruz ile şiir yazarak başlar. Ortaokulda Seniha Hanım’a yazdığı şiirler sayılmazsa ilk şiirini lise yıllarında yazdığını söylemek doğru olacaktır. “Şarkısı Beyaz” şiiri, 1953 yılında Mülkiye adlı dergide yayımlandı. Yalnız bu şiir ilk olunmasının bilinmesine rağmen okuyucu ve eleştirmenlerce “usta bir şiir” olarak görülür bu şiir, asla acemi bir şiir olarak görülmez. Şairin 8 Ocak 1953 yılında Mülkiye dergisinde yayınlanan “Şarkısı Beyaz” adlı şiiri, hiçbir şiir kitabında görülmez. Ayrıca daha sonra nisan ayında yazdığı “Di Gel”, mayıs ayında yazdığı “Çıkmaz Sinir” aynı dergide yayınlanır ama bunlar da hiçbir şiir kitabında yer almaz. Cemal Süreya kendi şiirini “Erotik bir şiirdir benimki. Sanırım en belirgin özelliği de budur. Dipte tarih içinde uygarlık ve varolma sorunu tartışılır. Mitler, günlük hayatın küçük olaylarına dağılarak somutlaşır” Cemal Süreya, II.Yeni şiirinin kurucularındadır. Bu konuda “II.Yeniciler ve II.Yeni Olayı” adlı makale, makaleler.com’da yayımlanmıştır. Cemal Süreya’nın ilk şiirlerinde biçimsel kaygı görülse de sonraki şiirlerinde bu durum göze çarpmaz. Diğer şiirlerinde yeni bir imge yeni bir söyleyiş arayışı vardır. Toplumsal olanla, insan özüyle ilgilenir. Eski şiirle olan bağlantısı bu aşamada imgedir. Eski edebiyatta da imgeler vardır, onda da. Atilla Özkırımlı Cemal Süreya şiiri için şu tanımı yapar : “Eski şiirle bağını sesten çok imge yoluyla kurar ve çağrışımlardan yararlanır. Şiiri, ince buluşların, duygulanımlarının, yaşanan gerçekliğin, toplumsal ve kültürel birikimin kendine özgü bir söyleyişle bütünleşmiş bileşimidir.” Şiirlerinin yanı sıra edebiyat hakkındaki eleştiri yazıları ile de tanındı. Bu yazıları “Şapkam Dolu Çiçekle” adı altında 1976 yılında toplanmıştır. Cemal Süreya’nın Şiirinin Kaynakları Cemal Süreya’nın şiir aşkı, annesinden dinlediği masallarla oluşturulmuştur : Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun… Daha sonra onda sonsuz bir okuma aşkı oluşmuştur onda. Cemal Süreya’nın çalkantılı bir özel hayatı ve aile hayatı vardır. Şairin, kendi yaşadıklarını şiire dökmek konusundaki başarısı, onun şiir kaynağının önce kendi hayatı olarak gösterilmesine neden olmuştur. Aslen edebiyat sevdası ilkokulda başlamıştır onda. Bilecik’te ilkokula başladığında sınıf arkadaşı Altan ile bir dergi çıkarmışlardır. Cemal Süreya, “bir sürü birinci sayı” çıkardık diyerek dergiye verdikleri önemi söyler. O yaşlarda, fiyatı 1 kuruş olan dergi, sınıftaki kızlara satılır. Cemal Süreya, ilkokul zamanlarında dağınık ve düzensiz okumalar yapardı. O okumaların rayına oturması yaşı ilerledikçe olur. Cemal Süreya, Dostoyevski hayranıdır. Bir mektubunda şu ibareleri kullanır : “Dostoyevski’yi okudum, o gün bugündür huzurum yok.” Cemalettin Seber ismi Cemal Süreya olur. Aslında önce “Süreyya” olarak görünür ama daha sonra girdiği bir iddia yüzünden isminde bir “y” harfini atar ve şunu söyler : “Adımın bir harfini atıyorum.” Belirtmek gerekir ki kimi araştırmacılar bu harfi atmasının nedeni olarak Üvercinka lakabını taktığı genç aşkını gösterir. Cemal Süreya’nın ilk şiir kitabı Üvercinka 1958 yılında çıkmıştır. Yeditepe Yayınları’ndan çıkan bu şiir kitabı hem eleştirmenlerce hem de okuyucularca çok beğenilir. İlk sayısı hemen biter. Cemal Süreya bu durum için şu yorumu yapmaktadır : “Her şairin ilk yapıtı, bir kumaşın ilk metresi gibidir. Şair bütünüyle o ilk yapıtta , ilk dizelerde saklıdır. Gerisi boş laf.” Ayrıca Asım Bezirci birçok iyi eleştirmen “Üvercinka” şiiri ile Cemal Süreya’yı II. Yeni şiirinin en iyi şairi saymıştır. Cemal Süreya’nın ilkokul yıllarında heves olan dergiciliği daha sonra mesleğe dönüşecek- VE FOTOĞRAFÇILIK tir. Öyle ki 1960 yılında tüm maddi zorluklara rağmen ulusal bir dergi olan Papirüs dergisini çıkaracaktır. Hatırlatmak da lazım ki Papirüs dergisinin ilk adı Ağrı dağının diğer adı olan “Ararat” olarak belirlenmiştir. Daha sonra Ermeni komitelerinin siyasi eylemleri ile kirlenen bu ad, Papirüs olarak bizzat Cemal Süreya tarafından değiştirilmiştir. Bu dergi, sürekli ve düzenli olarak çıkan bir dergi değildir. Ara sıra çıkar. 1981 yılında da dergi tedavülden kaldırılır. Şair, Türk Dil Kurumu tarafından da ödüllendirilmiştir. ‘de’ yayınlarından çıkan “Göçebe” adlı şiir kitabı TDK kurumu tarafından ödüllendirilmiştir. “Üvercinka” şiirlerinden tam yedi yıl sonra çıkan bu ince kitabı birçok eleştirmen tarafından Üvecinka ile kıyaslanmış ve birçoğu da “Göçebe” kitabını “Üvercinka” kitabından daha iyi bulmuştur. Bunlardan birisi de Ülkü Tamer’dir. Şunu da belirtmek gerekir ki az yazdığı için eleştirilir Cemal Süreya. Bu bakımdan da “tembel şair” olarak nitelendirilir. Cemal Süreya da bu durumu kabul eder. Cemal Süreya’nın 1973 yılında çıkan üçüncü şiir kitabının adı “Beni Öp Sonra Doğur Beni” adlı şiir kitabıdır. Bu şiir kitabı, birçok eleştirmen için şairin en olgun eseridir. “e” yayınlarından çıkan bu şiir kitabı Selim İleri tarafından bir bildiri olarak nitelendirilir. Selim İleri’ye göre bu şiir kitabı Cemal Süreya’nın toplum hayatının durumuna ilişkin bildiridir. Yozlaşan bir takım şeylere karşı kendince bir baş kaldırıyı gerçekleştirir bu kitabında Cemal Süraya. Cemal Süreya, bir şairden ziyade çok okuyan bir aydındır. İlkokuldan bu yana başlayan okuma macerası, onun içinde müthiş bir birikime neden olmuştur. Öyle ki sadece şiir yazmamış, kendine özgü bir şiir anlayışı geliştirmiştir. Şiirlerinde her zaman duruşunu dile getirmiş, kadına, aşka, ülkeye bakış açısını hiç bozmamıştır. . O , Türk şiirinin açılımını yapan bir şair olarak gerçek bir aydının nasıl olması gerektiğini her fırsatta dile getirmiştir. Düşünceleri şiire sığmayınca o da düz yazıya yönelmiştir. Politika, Ulus, Oluşum, Milliyet gibi gazetelerde; Yusufçuk, Aydınlık ve kendi dergisi Papirüs’te yazılar yazdıktan sonra tüm bu üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Cemal Süreya, imgeleri şiirine taşıyan bir karakterdir. Bu bakımdan onun şiirinin kaynaklarına erişmemiz önem arz etmektedir. tasarım 29 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK yazılarını “Şapkam Dolu Çiçekle” adlı kitapta toplamıştır. Bunun dışında Fransızcadan Türkçeye çeviriler, çocuk kitapları ve ansiklopedicilik onun diğer uğraşları hem de çok zevk aldığı uğraşları olmuştur. Cemal Süreya hem kendi yaşamını hem de edebiyat dünyasındaki binlerce sözcüğü kendi filtresinden geçirerek edebiyat dünyasının gündemini oluşturmuştur. DİP NOTLAR 1./ 4. Cemal Süreya Şiirinde Kadın ve Erotizm, Özgür Özmeral, Ozan Yayıncılık 2. Sevda Sözleri, Cemal Süreya, 11.beyit 3. / 7. http://t24.com.tr/haber/esi-anlatiyor-cemal-sureya-nasil-oldu-birlikte-oldugu-kadinlara-siddet-uyguladigi-dogru-mu,282585 , Cemal Süreya’nın Son Eşi Zuhal Tekkanat ile Söyleşi, Hazal Özvarı 5. Sevda Sözleri, Cemal Süreya, “Camdan” adlı şiirinden 6. Sevda Sözleri, Cemal Süreya, “Karne” adlı şiirinden Kaynaklar Moran,Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, 2012 Moran,Berna, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, 2012 Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, madde ; Cemal Süreya, c. 1, s. 275 Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860 – 1923 , İnkılap Kitabevi Tüzer, İbrahim, Türk Dili ve Edebiyatı / Yeni Edebiyat, Akçağ Yay., Ankara, 2015 Özmeral ,Özgür, Cemal Süreya Şiirinde Kadın ve Erotizm, Ozan Yayıncılık Perinçek , Feyza - Duruel , Nurseş, Cemal Süreya “Şairin Hayatı Şiire Dahil” , Can Yayınları 30 VE FOTOĞRAFÇILIK Önder Kim’den ön yargısız hayati bir proje! Önder Kim’den ön yargısız hayati bir proje! Önder Kim Platformu, bundan bir yıl önce Üsküdar Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi’nin kaleme aldığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ön elemeden geçen bu projenin ortağıdır. Proje; Maltepe çocuk cezaevinde kalan dezavantajlı 12-18 yaş grubu ergenlerin istihdama yönelik eğitilmesi ve sertifika almaya hak kazanıp işe yerleştirilmeleri sağlayacak bir AB projesidir. Haberin devamı için tıklayınız. Bu projeyle cezaevi bünyesinde kurulacak atölyeler de öğretmenlerimiz tarafından eğitimler verilecek ve bu çocukların işe alımları konusundaki ‘Ön yargıları’ ortadan kaldırmak hedeflendi. Projeye destek bulmak amacıyla Önder Kim Platformu tarafından organize edilen geceye: Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kız kardeşi Perihan Demiray, AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, Üsküdar Kaymakamı Mustafa Güler, İstanbul Anadolu Yakası Başsavcı Vekili Hüseyin Aksu, AK Parti İstanbul Milletvekili Adayı Av. Mustafa Demiral, Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürü Sinan Aydın, Üsküdar Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Bıyık, Üsküdar´ın tanınmış işadamı Erdal Çurgotay, Üsküdar Emekliler Dernek Başkanı Fatma Önerge ve Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Güler Çurgotay, “Üsküdar Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi Selminaz Adıgüzel hanımefendi bundan bir yıl kadar önce Avrupa Birliği’ne sunulmak üzere bir projeden bahsettiler. Kendilerinden projeyi dinledik. Bu proje çok çok hoşumuza gitti. Biz size projenin detaylarından bahsedeceğiz. Ancak ondan önce bizi kırmayıp buralara kadar geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Bu projeye destek veren Üsküdar Kaymakamlığımıza, Üsküdar Belediye Başkanlığımıza, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğümüze ve duyarlı yardımsever dostlarımıza şükranlarımızı sunarız” şeklinde konuştu. üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. Okuldan Haberler tasarım 31 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Öykü yarışmalarındaki derecelerimiz. “Mevlana Şiir Yarışması”nda İlk etap elemesinde ilk beşe giren şiir NEFES Bir günonun da etikemiktenayrılacak, Neylemeli insanoğlunun acizliğini, yokluğunu Bir gün o da ölümden nasibini alacak, Neylemeli toprağın ehli şu aciz vücudu. Neylemeli aşktan ziyan olmuş şu deli gönlü, Seveni sevdiğine ne zaman kavuşturacak? Mermer mermere vurulmuş, duvar duvara hapsolmuş, Neylemeli şu nasır tutmuş elleri. Anlatmıyor mu hayal kervanı gözler zaten her şeyi, Neylemeli suskunluğu aydınlatan dilin cömertliğini Neylemeli çamurdan yaratılmışın esb üstünlüğünü, Esed olmuş ormanlara, mağdur olmuş ihvanlara. Neylemeli gözlerden yaş akıtan şu sönük kalbi, Mirat olmuş kötülüğe, mirat olmuş enaniyete. Neylemeli hayatı idrak edişinin genişliğini, Yorumlanabilir durumun, açıklanamaz sessizliği. Neylemeli ölümü… Hayalden öte yokluk, Yokluğun varlığı, varlığın yokluğu. Gönül görmeli aşkı, bulmalı kendi yolunu, Aşk deryasını geçmek için dibe vurmalı insanoğlu. Ey insanoğlunun kalbi, vehme vurgun aşk şarabı! Ey insanoğlunun aklı, hangi akıldan kuvvet bulur? Ey insanoğlu; dualar usul usul kabul olur, Hak yolunda dümdüz gitmek, kalbini açmakla olur. Ey insanoğlunun edebi, iyi huyun ehli ol! Ey insanoğlunun kibri, alçakgönüllülüğün müptelası ol! Ey insanoğlu; kötü gibi görünse de her şey yolundadır. Allah katında en hayırlı duan ,sabrının sınırındadır. Ey insanoğlu; hiç kimse önünde eğilecek kadar yüce değil; Senin eğilmene tevekkülde sebat edecek tek şey secdedir. Ey insanoğlu; senden geriye ne kalır? Geçersen ihsan sahibi olmadan, devşirme vakti gerçekler seni esir alır. Ey insanoğlu; suyun altından gördüğün gibi saf değil dünya, Dünya yolun dikeni, ahiret yolun sonu. 32 FATMANUR KAYA gra fik. Umut Vakfı Yarışmasında Türkiye Dördüncüsü Olan Eser tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Koşuyordu küçük kız, gözyaşları yanaklarında kuruyordu, rüzgârdan. Titriyordu, çok titriyordu; soğuktan değildi bu kez başkaydı, bu kez bambaşkaydı, korkudan titriyordu. Koşuyordu; fakat ne yaptığından habersizdi, ensesinden aşağı süzülen bir sıcaklık hissediyor ve sıcaklığın başlangıç noktasından kulağına uzanan bir ses yankılanıp duruyordu “çat!” Art arda tokat yiyordu suratına, dur durak bilmeden “çat!” Ne olduğunu kestiremiyordu. Yürüyemeyeceğini anladı ve aniden durdu, kaskatı kesildi bedeni, ayaklarını hissetmiyordu, sıcaklık daha da artıyordu. Elleriyle kulaklarını kapattı, iyice bastırdı. Başaramıyordu. İçinde yıllardır sesini bildiği; fakat yüzünü hatırlamayacak kadar uzakta olan bir adam vardı. En içindeyken, en dışında gibi… Ve bir tokat daha “çat!” Bu ses başını döndürüp midesini bulandırıyordu. Toparlayamıyordu kendini, birden yere çöktü birkaç dakika bekledi kendini daha iyi hissettiğinde tekrar ayağa kalktı. Adam hâlâ konuşuyordu, “Defol git bu evden! Para bulmadan da dönme!” Ve tekrar “Çat!” Gözyaşlarını tutamadı; uykuyla uyanıklık arasındaki sıkışmışlıktan kendini kurtarınca hatırlamıştı bu sesi. Öz babası… Gözkapaklarının ağırlaştığını hissedebiliyordu ve daha fazla taşıyamadı, yeniden karardı dünya. Tekrar yere çöktü. Yaşadıklarını, neden diğer kızlar kadar şanslı olamadığını düşünüyordu. Onun bir damla gözyaşına dünyayı yıkacak bir babası yoktu, dünyayı başına yıkacak bir babası vardı. Eğer bir dilek hakkı olsaydı babasının ölmesini dilerdi. “Uyuşturucu bağımlısı bir babayla yaşamak çok zor.” Sessizce zihninde beliren bu düşünceyi sökmek için derin bir nefes aldı ve hızla bıraktı. Rüyalarının beyaz tatlı boşluğundan bir el yanaklarına dokundu. Hala şükredebileceği bir şeyler olmalıydı diye düşünürken düşünebildiği için şükretti. İçindeki zehri söküp atmak için tekrar derin bir nefes alırken, nefes alabildiği için şükretti. Yaşamak için, toparlanmak için, yeni bir hayat kurmak için güzel bir neden, nefes alabiliyordu. Bu noktada ölmek olmazdı. Su gibi tazecik teniyle, pırıl pırıl gözleriyle hak etmiyordu böyle karanlık bir dehlize kapılmayı. Yüzü kırış kırış olana kadar binlerce gün, milyonlarca saat vardı önünde. Alışkındı; hiçbir zaman dünyadaki güzellikler birden bire ona kucağını açmamış, hiç kimse onun varlığına bir parça ışık tutmamıştı. Bunun da kendine göre bir güzelliği vardı, zorluklar onun rüzgârıydı. İyi ki bunu kavrayabilecek kadar olgun bir kızdı. Son kez derin bir nefes aldı, ağlamadığını fark etti. Kafasını kaldırdı, ileride bir parça yeşillik gördü, o tarafa doğru yürümeye başladı. Çimenlerin sessizliği onu büyüsüyle kendine çekiyordu. Yumuşacık ve kimsesiz çimenler… İnsansızlığı özlediğinde ayaklarını öpen çimenler… Kendisine, benliğine dâhi güveni kalmadığında yoldaşlık eden gür çimenler… Sakin bir yer bulabildi. Bir ağacın gölgesine uzandı, bakışlarını gökyüzüne uzattı. Bulutlara değdi kirpikleri. Ne zaman kalbini dikenler sarsa yüzü buluşurdu sonsuz mavilikle. Özgürlüktü gökyüzü. Gökyüzü kadar özgür olamadığı için de gücenirdi hayata. Zihni derin düşüncelerle çalkalanmaya başlamıştı yeniden. Yıllardır böyle ağaç diplerinde arıyordu huzurlu uykuları. Her sabah babasının bağırışlarıyla uyanmaktan yorulmuştu, kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği hazırlayayım derken artık ayakta duracak mecali kalmıyordu. Birkaç saatlik uykusuna kafasına bir balyoz iner gibi dalabiliyordu. Uyku bile denilemezdi, bir baygınlık belki. Uyanamaması da babası için bir dayak gerekçesi olarak aleyhine delil olarak kullanılırdı. Bu kargaşanın içinde yalnızca annesini özlüyordu, çok özlüyordu. Güzel annesi… Anne sıcaklığının kana karıştığı yıllarda kaybettiği annesi… Sonradan da hiçbir şey kazanamamıştı ona eş değer. Şimdilerde ise tek yaptığı babasının ölmesini dilemekti. Çünkü onun kadar lanet bir adamın yaşama hakkı olmamalıydı. Yaşam babasına şans tanımamalıydı. Şans iyi bir şeydi babası ise kötü. Uykuya daldığında karmakarışık rüyalar görmüştü fakat rüyaları o kadar gerçekçiydi ki, tir tir titriyordu ne gözlerini açabildi, ne de ağlaması kesildi. Rüya alemine dalarken iç çekişleri derinleşti, uzaklara taştı. Bir yabancı, genç bir adam, duyduğu bu sesi üflemeli bir sazın yanık melodilerinden biri sandı üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ İLHAM PERİSİ 33 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK önce. Daha dikkatli bakınca onun bir ağacın gölgesine sığınmış küçük bir kız olduğunu anladı. Hızlı adımlarla kıza doğru yürüdü. Genç adam kızın uyuduğunu ve uykusunda ağladığını fark etti. Omzuna dokundu. Merak tınısında bir sesle: “Uyan!” dedi. Bir süre bekledikten sonra kız uyanmayınca buyurgan bir sesle: “Uyan beni çok korkutuyorsun, uyan!” diye tekrar etti. Omzuna hafifçe dokundu ve biraz sarsmayla küçük kızı uyandırabildi. Kız yarım açılmış göz kapaklarının arasından insan kılığına girmiş bir karartı görünce avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Milyonlarca kötü düşünce bu ağlamaya eşlik ediyor ve iç çekişlerinin temposunu artırıyordu. “Bırak beni git, ne olur; yalvarıyorum sana. Ben bir şey yapmadım lütfen vurma.” diyerek bacaklarını kollarının arasına aldı ve yüzünü kapattı. Babası onu döverken de hep böyle dururdu, kendini sıkardı daha az acı hissederdi. Ve ağlarken yüzünün görünmesinden hiç hoşlanmazdı. Ağlamak acizlikti ona göre; ama ağlatan ağlayandan daha acizdi. Genç adam biraz uzaklaştı kızdan, onu rahatlatmak için bunu yapması gerektiğini anlamıştı. “Ben sana zarar vermek istemedim. Ö ö ö özür dilerim. Seni öyle görünce yardıma ihtiyacın var zannettim.”dedi. Korkusu dinsin diye bütün hareketlerini durdurdu. Oluşan boşluk küçük kızı rahatlattı. “Özür dilerim.” dedi ve arkasını döndü. Kimseyi görmek istemiyordu, hele de erkek ırkından birini. Onun gözünde bütün erkekler babası gibiydi, hepsi güvenilmez ve zararlıydı. Genç adam artık gitmesi gerektiğini anladı, arkasını dönüp birkaç adım attıktan sonra geri döndü ve sordu: “Rüyanda ne görüyordun?” Küçük kız afalladı böyle bir soru beklemiyordu, daha doğrusu sorudan çok vereceği cevaptan emin değildi. Genç adamın bakışlarında kıza karşı bir güzellik vardı, küçük kız da fark etmişti bunu; ama insanlara güvenmeme konusunda kararlıydı. Babası gibi olabilirdi, onu dövebilir, aç bırakabilir, kaçırabilir, hatta öldürebilirdi. Güvenemezdi. Her şey olabilirdi. Küçük kız: “Ben kimseye güvenmem.” dedi kendinden emin tavırlarla. Genç adam biraz kırıldı; ama vazgeçmedi. Kızın rahat olabileceği bir boşluk bırakarak, fazla yaklaşmadan yanına oturdu. Bir sigara yaktı, kızın gözlerinin içine baktı, uzun uzun. Sonra bir nefes çekti sigarasından, “Gözlerin…” dedi. Bir nefes daha çekti dumanı. “Gözlerin, ucu bucağı olmayan gökyüzü kadar güzel ve sonsuz.” dedi. Bir gökyüzüne baktı, bir de kızın yüzüne. “Ve yağmur bile yağmaya kıyamaz sana.” dedi. Küçük kız utancından kıpkırmızı oldu, ne yapacağını şaşırdı belki de kalkıp genç adama bağırmalıydı, ama yapmadı sebebini kendisi de bilmiyordu. Tek bildiği, gökyüzü benzetmesi çok hoşuna gitmişti. Cevap vermedi, genç adam da cevap beklemiyordu zaten. “Anlat bana.” dedi genç adam güven veren bir sesle. Sakince, bütün uzuvları birbiriyle uyum içinde hareket eden bu adama güvenebilirdi. Anlatmaya karar verdi. Annesinin ölümünden, babasının eve bir sürü kadın getirdiğinden, sürekli dayak yediğinden, okula gidemediğinden, çocukluğunu yaşayamadığından, hiç oyuncak bebeği olmadığından, gençliğini yaşayamayacak olacağından, yazar olmak istediğinden, ölmek isteyip ölemediğinden her şeyden bahsetti. İki saat boyunca yaşadıklarıyla, hissettiklerini karıştırarak yüzüne yansıttı. Anlattıkça adam sinirleniyor, gözleri doluyordu. Bir insan nasıl bu kadar vicdansız olabilirdi? Ve bir babaysa? Genç adam yumruğunu sıktı. Kızın babasını bulup öldüresiye dövmek istedi. Birden içindeki öfke dolu coşkuyu frenledi. Şiddet şiddeti doğuruyor, neler düşünüyorum; diye kendine kızdı. O bir yabancıydı. Kıza yardım edemezdi. Yardım etse bile iyi bir sonuç beklemek aptallık olurdu. İnsan kaderini severse her türlü eziyete katlanması daha kolay olurdu. Yapması gereken tek şeyin; küçük kıza, şiddet düşkünü babasını sevdirmek olduğunu düşündü. İmkansız olsa da. Şöyle başladı sözlerine: “Söylemem gereken çok şey var fakat en sevdiğim yerden başlamak istiyorum ‘Ben hayatta en çok babamı sevdim’ diyor Can Yücel. Doğruyu söylemek gerekirse hiçbirimiz hayatta en çok babamızı sevmedik, hep başka sevgiler geçti önlerine, başka sevdalar. Çünkü ağlamaları yasaktı babalarımızın daima katı olmalılardı. Buzdolabının içindeki lambalara benzerlerdi, içini açıp bakmadıkça farkına varamazdık aydınlığının.” dedi. Adam konuşurken kız zihnine harfi harfine yerleştiriyordu. Bir yandan da anlamlandırmaya çalışıyordu. Adam öyle güzel konuşuyordu ki; devam etmesini istediği için hiçbir şey sormadı, bir şey söylemedi. Sadece dinledi. Devam etti genç adam: “Demek istediğim şu; babanla aranızda uçurumlar olsa da onu sevmekten vazgeçme, ondan nefret etme, kızma, ölmesini dileme. Eğer bir gün babanın öldüğünü duyarsan işte o zaman daha iyi anlayacaksın beni. Her kızın ilk aşkı babasıdır, ilk hevesi, ilk sevdiği, ilk tutkusu bazen de ilk hayal kırıklığıdır. Hak eden baba ya da hak etmeyen baba olarak ayırt etmiyorum. Hepsi öyledir. 34 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK Kızın kafası karışmıştı. Artık bir şeyler söylemeliydi. Yalnızca şaşkın bir ifadeyle “Şimdi ne yapmam gerekiyor?” diye sordu. Genç adam gülümsedi. “Otur ve yaz, yalnızca yaz.” dedi. “Başından geçen her şeyi, babanın sana yaşattığı her şeyi, hissettiğin her şeyi. Önce bunu babanın okumasını sağla. Daha sonra yazabildiğini kanıtlayarak herkesin bunu görmesini sağla. Son olarak da, git çok uzaklara git kendine yeni bir hayat kur.” dedi. Kızın gözleri ışıl ışıl oldu. Hiç tanımadığı bir yabancının içini böyle umutla doldurabilmesine şaşıyordu. Sohbetin sonuna geldiklerini anladı; çünkü adamın sesi daha alt perdeden çıkmaya başlamış, hüzünle süzülüyordu kulaklarına: “Ama senden ufak bir isteğim var.” dedi. Ne istese kabul ederdi küçük kız, hazırdı. “Tabii!” dedi. “İleride bir aile kuracaksın. O zaman kendine baban gibi bir eş seçip, kendi yaşadıklarını çocuklarına da yaşatma.” dedi genç adam. Yere bir avuç dolusu para bıraktı. Küçük kızın göz kapaklarına birer öpücük kondurdu ve gökyüzündeki bulutları göstererek “Artık onlardan daha özgürsün, yalnızca yaz.” dedi. Arkasına döndü ve gitti. Arkasından uzun süre bakakaldı. Yürümüyordu, bir su buharı gibi süzülerek ilerliyordu. Ardında, küçük kızın aklında tek bir düşünceyi bırakarak: Yalnızca yazmak, yazmak, yazmak... HAZAL AKBAŞ “Kayıp Kıta Dergisi” Ümit Vaad Eden Genç Yazarlar mansiyon ödülü İSTANBUL KAFASI Tüm yurt okulların açılmasıyla birlikte bir telaş içerisine girmişti. Sakin ama bir o kadar da stresli hayat yeniden başlamıştı İstanbul’da. Sabahın erken saatlerinde yollar her zamankinden daha gürültülü, köprüler daha kalabalık, sokaklar daha bir ışıl ışıldı. Sonbahar’ın gelmesiyle İstanbul’un da yaz tatili bitmişti. O’da herkes gibi erkenden kalkıyor, hazırlanıyor ve koşuşturmalı bir güne başlıyordu. Artık akşamları birkaç hafta öncesine kadar daha sakin ve sessizdi. Evlerin ışıkları söndüğünde; tarihi mekânların aydınlatması, gece eğlenmeye giden insanlar ve sokak köpeklerinin havlaması vardı bir tek. İstanbul hazırlanıyordu. Bazasının altından kışlıklarını yavaş yavaş çıkartmaya başlıyordu. Artık geceler bir ay önceki kadar sıcak değildi. Dolunayın çıktığı günler gökyüzündeki bulutların ve uçsuz bucaksız karanlığın içinde bir tek soğuk hava kaybolmuyordu. Gecelerin ayazında İstanbul gökyüzüne baktığında yıldızları görüyordu. Acaba, diyordu bazı geceler, dünyanın başka bir yerinden bakınca da aynı yıldızlar görünüyor mu? Sonra herkesin yatağına yatıp uyuduğu bir saatte, hayır, diyordu. Aynı yıldızları göremeyiz. İstanbul başkaydı çünkü. O diğerleri gibi değildi. Onun Galata Kulesi vardı! Tepesinden her yer görünüyordu(!) hem Hezarfen oradan uçmuştu. Görmüştü Marmara’nın içindeki bütün balıkları, o balıklar söylemişti ona, anlatmışlardı Hezarfen’e gökyüzünün en güzel Marmara Denizi’nden göründüğünü. İstanbul’un bir sürü eşsiz camisi vardı. En güzel camiler onundu. Dünyanın en güçlü hükümdarları yaptırmışlardı o camileri. Minareleri çok yüksekti. Oradaki kuşlar söylemişti minarelerin gökyüzünü nasıl yırtıp geçtiğini. O kuşlar uçmuşlardı, gezmişlerdi tüm dünyayı. Ama sonunda gelmişlerdi yine aynı minarelere, camilere… Her şeyi özeldi İstanbul’un. Kuleleri, kaleleri, minareleri, o minareleri yükselten camileri, sarayları ve denizi… Ama zamanla bir şeyler olmuştu. Eskisi gibi değildi İstanbul. Değişmişti. İlk üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ Öldüğünde ‘keşke’ dememek için sev onu. Babanın sana çok ihtiyacı var, herkesten çok.” dedi. 35 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK zamanlarda beklemişti ama Hezarfen bir daha balıklardan haber getirmemişti. Kulağına bir şeyler gelmişti; ama o inanmak istememişti. Ona göre suçlu Galata Kulesi idi! İlk zamanlar Galata Kulesi’ne küsmüştü. Ama o İstanbul’dan daha üzgündü. İstanbul çok uzun zaman düşündü Galata Kulesi niye bu kadar üzgün diye. Acaba ben küstüğüm için mi dedi durdu. Sonunda araştırdı, sordu soruşturdu ve cevabını öğrendi. Galata, Hezarfen’in gidişiyle edebi aşkını kaybetmişti. Artık sevdiğine mektup gönderemiyordu. Hezarfen gitmişti. Şimdi kimse Kız Kulesi’nden ne bir haber getiriyordu, ne de ona yazdığı mektupları götürüyordu. İstanbul bunu öğrendiğinde çok üzülmüştü. O hiç aşık olmamıştı. Aşkı yaşamamıştı. Bu yüzden Galata Kulesi’ni hiçbir zaman anlayamamıştı. Bazı yıldızlı gecelerde kendini onun yerine koymaya çalışmıştı ama bunu bir türlü başaramamıştı. İstanbul ne kadar çaba sarf etse de Galata Kulesi’ni anlayamamıştı. Sadece acısına ortak olmuştu. Ama İstanbul’u bekleten sadece Hezarfen olmamıştı. Leylekleri de eskisi gibi değildi. Geldiklerinde çok az kalıyorlardı. Zaten eskisi kadar kalabalıkta değildiler. Ne güvercinleri, ne martıları, ne de leylekleri eskisi gibi değildi. Minareleri çıplak kalmıştı. Camiler iyice yaşlanmıştı. Hepsi teker teker restorasyona giriyorlardı. İstanbul’da yaşlanmıştı ama vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Ne de olsa o İstanbul’du! En göz kamaştırıcı şehir o olmalıydı. İstanbul bir gün mavi gökyüzünde kanatlarıyla yüzen bir leyleğe sordu: ‘’Neden eskisi gibi kalabalık değilsiniz? Camilerim ve çeşmelerim çok üzülüyorlar. ‘’ Leylek İstanbul’un bu sorusuna hemen cevap vermemişti. Önce biraz düşünmüştü. Cümlesini toparlıyormuş gibiydi. Birkaç dakika sonra leylek konuşmuştu: ‘’ Dünya eskisi gibi değil İstanbul. Sadece sen böyle değilsin tüm şehirlerde aynı şey var. Mevsimler normal değil. Göç eden kuşlar çok zor durumdalar. Havalar bir soğuyor bir ısınıyor. Artık bahar diye bir şey kalmadı. Sadece yaz ve kış var. Biz de nereye göç edeceğimizi şaşırdık İstanbul. Zaten sayımız giderek azalıyor. Ve biliyor musu…’’ İstanbul devamını duymamıştı. Sadece gözlerinden düşmüştü yağmur. Camilerin, Galata’nın, Kız Kulesi’nin, minarelerin gözyaşlarıyla karışmıştı yağmur. O gün fark etmişti İstanbul ne kadar kirlendiğini. Artık eskisi gibi değildi. Bu olaydan sonra İstanbul hiçbir zaman eskisi gibi olmadı. Olamadı. Artık kendini farklı hissediyordu. Daha çirkin, daha kötü, daha yaşlı, daha kirli… Ara sıra düşünmüyor değildi. Hezarfen burada olsaydı diye. En azından denizlerinin de kendisi gibi kirli olup olmadığını öğrenebilirdi. Belki o zaman her şey daha farklı olabilirdi. Çünkü merak ediyordu Marmara nasıldı? Dışarıdan her şey güzel görünüyordu ama içi… İstanbul günlerce düşündü durdu. Bu konuya bir çözüm bulmalıydı; ama nasıl? Günlerce, aylarca düşündü durdu. Sonunda aklına bir fikir geldi. Hezarfen gitmiş olabilirdi. Öyleyse kendine yeni bir Hezarfen bulması gerekiyordu. Başlarda bu fikre birçok kişi karşı çıkmıştı. Özellikle de Galata Kulesi! Ama herkes Marmara’nın durumunu merak ediyordu. İstanbul en iyi martısını seçmişti. Martı bu görev için biçilmiş kaftandı. Martı birkaç gün sonra Marmara’dan haber getirmişti. Denizlerde olanları anlatmıştı. Konuştuğu balıkların söylediklerini aynen İstanbul’a söylemişti. İstanbul artık biliyordu. Denizleri de kirliydi. Marmara kirliydi. Ama balık zamanı geldiğinde İstanbul balığa fazlasıyla doyuyordu. İnsanları bu durumdan memnundu. Ama onlar İstanbul’un gördüklerini göremiyorlardı. Onlar geçmişi bilmiyorlardı. Bizans zamanında Marmara’nın nasıl göründüğünü bilmiyorlardı. Fatih gemilerini denize indirdiğinde Marmara’nın o güzelim rengini görmemişlerdi. Atatürk’ün Dolmabahçe’nin camından baktığında gördüğü denizi görmemişlerdi. Evet, bu denizin adı Marmara’ydı. Ama onlar Marmara’yı kirletmişlerdi. İstanbul Marmara’yı hep çok sevmişti. Bu sevgisi hiçbir zaman azalmamıştı aksine gitgide artmıştı. Ona hak vermişti. Anlamıştı. Yardım etmişti. Ama onu kirletenleri hiçbir zaman anlamamıştı. Anlayamamıştı. Zaten nasıl anlayabilirdi. Balıklarını anlıyordu ama. Onlar çok masumdular çünkü. Görevlerini eksiksiz yapıyorlardı. Ama insanları, balıklarını zamanında avlamıyorlardı. Düzeni bozmak için ellerinden geleni yapıyorlardı sanki. 36 VE FOTOĞRAFÇILIK Zamanla birçok şey değişmişti. En çok göze çarpanda İstanbul’un insanlarıydı. Eskiden çok rahat anladığı ama artık anlamak dahi istemediği insanları. ‘İnsanlar zamanla değişir. İyi veya kötü değişir.’ diyordu İstanbul. Onları anlayamamasının veya anlamasının artık pek bir önemi yoktu. İstanbul’un daha önemli işleri vardı. Mesela en göz kamaştırıcı şehir olmak gibi… Artık pek önemsemiyordu İstanbul kirli olmayı! Göç eden kuşları söylemişti çevre kirliliği ve küresel ısınma vardı. Anlayamadığı insanları teknolojiyi çok geliştirmişlerdi. Bu gelişmeyle gerilememeyi umuyordu İstanbul. Ve inanıyordu insanlarının daha temiz bir Marmara ve İstanbul görmek isteyeceğini. O yüzden artık pek düşünmüyordu. Ya da düşünmemeye çalışıyordu. Kendini İnsanlarının yerine koyduğunda zaman zaman onlara hak veriyordu. Ne de olsa onun insanlarıydı birbirlerini severlerdi. Hem sevmeyecekler de ne yapacaklardı? Sadece onun insanları değil tüm insanlar onu çok seviyordu. Ya da bazıları kıskanıyordu! Boğazını, saraylarını, kuşlarını, balıklarını, denizini, camilerini, kulelerini, surlarını… Hepsini kıskanıyorlardı. Kıskanmayıp ne yapacaklardı ki. O İstanbul’du! Konstantinopolis! Tüm dünyanın gözleri onun zerindeydi. Nasıl anlamayıp pes ederdi ki. Elbette edemezdi. O başkasına benzemezdi. Bazı şeyleri kaybetmiş olabilirdi ama bu onun mutluluğuna engel olamazdı. Çünkü o yaşamıştı, görmüştü. Herkesi, her şeyi. Tüm yaşanmışlığına rağmen asla yaşlanmayan kızıl kubbesiyle, mavi Marmara’sıyla, ihtişamlı Top kapısı’yla, zarif Galata’sıyla bir bütündü İstanbul. Onun adı İstanbul’du. O diğer şehirlere hiç benzemezdi! DERYA POLEN PARTAL Kabataş Lisesi “Ömer Seyfettin Öykü Yarışması” 2015 yılı dördüncüsü BİLYELER “Beyninizdeki tümör çok ciddi görünüyor. Hastalık çok ilerlemiş. Size uygulayacağımız tedavi sırasında kendinize çok iyi bakacaksınız.” Bundan sonra doktorun söyledikleri bir sessiz film halini aldı. Adamcağız ağzını açıp kapatıyordu sadece. Ses onun kulaklarına ulaşmıyordu. Hayat ne kadar garip ve zor. Eskiden her şey farklıydı. Bir hayal dünyasına ışınlanmıştı bile. Odadan çıkarken yer sanki yumuşacık pamuklar gibi ayaklarını yutuyor, hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadığı bir zeminde ilerliyordu. Sanki hayal dünyasında yaşıyordu ve sanki kökleri hala bu dünyanın toprağına bağlıydı. Düşünceler ve davranışları arasındaki bütün bağlantıyı kaybetmişti. Bundan sonra ne olacaktı? Hiç beklemiyordu, zaten değil miydi ki hiç kimse ölümü kendine konduramaz. Ölecek miydi, ölmeli miydi? Neredeyse kanserin her çeşidine sahip bir sürü tanıdığı insan olmuştu. Hiç biri kemoterapiden sonra iki yıldan uzun yaşayamamıştı. Sadece iki göç yolu görmüş leylek misali. Bundan sonrası yoktu, ya bundan öncesi? Ellerine baktı, büzüşe büzüşe küçücük kalmış ellerine…Hayatın acılarını ilmek ilmek dokuduğu ellerine. O böyle ilerlerken hastanenin koridorlarında doktor da odasından birden bire fırladı ve şaşkın şaşkın ardından baka kaldı. Bir şey söylemenin anlamsızlığını o da çoktan kavramıştı. Çünkü Ali Bey haberi alır almaz bambaşka bir insan olmuştu. Yürüdükçe, birinci sınıf önemli yolcuları evlerine yetiştirmeye çalışan, yolcu gemileri gibi küçülüyor, yavaş yavaş gözden kayboluyordu. Doktor içeri girdi, Ali Bey çoktan asansörün kapısına kadar gelmişti. “Hadi bakalım, bundan sonra ne yapacaksın Deli Ali?” diye söylendi. Kapısı açılan asansöre bir şövalye misali atlayıverdi ve giriş yazan düğmeye bastı. Keşke hayatın bir döneminden bir dönemine atlamak da bu kadar kolay olsaydı onun için. Giriş yaz gir, çıkış yaz öl. Oğlu üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. tasarım 37 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK ve gelini de öğrenmişlerdir durumu mutlaka. Ya o acıyan gözlerden nasıl sıyıracaktı kendini? Ölecekti işte, bir de bunları mı düşünsündü? “Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?” diye söylendi. İnsanı kendi acılarıyla bile baş başa bırakmıyorlar ki. Her şey tembihlenmiş torunları etrafını sarıp hayalete bakar gibi korkan gözlerle bakacaklardı dedelerinin yüzüne. Ölüm haberi verilen bir insana bir daha insan gözüyle nasıl bakabilsinler ki? Eve gitmemeye karar verdi. Zaten o ev kendisinin de değildi artık. Her şey oğluna, gelinine ve torunlarına göre düzenlenmişti. Kocaman bir oda, kocaman bir televizyonu olmasına rağmen fazlalıktı. Tıpkı kütüphane memurunun her sayımdan sonra bulduğu numarası olmayan kayıtsız bir kitap gibi. Şimdi hayat onu kendi raflarından atıyordu. Hepsi bu. Büyütmemeliydi, ölmeyen yoktu ki bu dünyada. Hastanenin bahçe kapısına gelmiş olduğunu yanından hızla geçen simitçiyi görünce fark etti. Nerede olduğunu anlayınca ayakları, raydan çıkmış trenler gibi hızla hareket etmeye başladı. Nizamiyeden çıktı yolun karşısındaki parka doğru süzüldü. Güneş sanki o geçsin diye yolları tatlı tatlı aydınlatıyordu. Bahar gelmişti bile. Gülümsedi. O kanserden ölmek üzereydi ve bahar gelmişti. Bu düşünce onu kederinden çekip aldı. Parka girdi. Top top özenle sıralanmış bitki kümelerinin arasından elle çizilmiş gibi uzanan yol kendisini bekliyordu. Hastaneye onca kez gelmesine rağmen, ilk kez parktaydı. Bu sevimli yolu da ilk defa fark ediyordu. Sanki periler ülkesine uzanıyordu. Onun hiç perileri de peri hikayeleri de olmamıştı. Zavallı gündelikçi annesinin böyle hikayeler anlatacak zamanı yoktu. Eve gelir, acele acele önlerine bir şeyler koyar, hiç konuşmadan on beş dakika içinde sofrayı toplardı. Ellerine tatlı güneşin altında tekrar baktı, işte bu eller bu aceleci sofraların şahidiydi. Derin nefes aldı, başını eğdi ve ilerlemeye başladı. Yolun sağında ve solunda bulunan banklardaki insanlarla göz teması kurmamaya çalışarak ilerledi. Acılarını başkalarına bulaştırmanın bir anlamı yoktu. Kocaman kıvrımla sonlanan ve bahçe duvarına paralelleşen yolun sonuna geldiğinde herkesten uzak boş bir bank buldu ve oturdu. Yüzünü günebakanlar gibi güneşe çevirdi. Yarın ölecek bile olsa, şu güneşin altında ısınmak için bile yaşamaya değer miydi? İçindeki kargaşa ve bu sorularla boğuşurken kir pasak içinde küçük bir ayakkabı boyacısı tam karşısına gelip kondu. Kirli elleriyle kendine iki beden küçük gelen pantolonunun cebinden bir şeyler çıkardı. Güneşe tutarak saymaya başladı. Ali Bey göz yanılgısı önce para sandı. Çocuğun kirli avuçlarının içinden kayıp yere yuvarlanan şeyin bilye olduğunu yere düşerken çıkarttığı sesten anladı. “Tık..” Tek başına ve buyurgan… “Hadi gel oynayalım.” dercesine davetkar. Çocuk düşen bilyenin ardından yere çöktü. Boya sandığını unutmuştu bile. Diğer bilyeleri de yere koydu. Sonra onları şefkatle iki kere daha saydı. Ulaştığı sayıdan memnun görünüyordu. Ali Bey çocuğu izlerken taşlaşmış dertlerinin ve tasalarının yumuşadığını fark etti. Çocuk kafasını kaldırınca kendisini dikizleyen yaşlı adamla göz göze geldi. Gözlerini kaçırmadı çocuk. Bu bakıştan aldığı cesaretle yanına giden Ali Bey tıpkı onun gibi yere çöktü. Çocuğun ellerini izlemeye başladı. Kirli, becerikli ve tedirgin…Burnundan dışarı çıkmak isteyen sümüğü geri yolladıktan sonra kalanı sıyırtmak için sürekli yüzüne götürdüğü eller…Yazık, diye düşündü. Biliyordu, bu sorumluluk altında sonbahar yaprakları misali büzüşüp kalan kendi elleri gibi olacaktı bu çocuğun elleri de. Çocuk o yokmuş gibi davranıyordu. Halinden insanların davranışlarına karşı kendini duyarsızlaştırdığı belli oluyordu. “Adın ne?” diye sordu Ali Bey. “Ali” dedi çocuk. “Bilyelerin güzelmiş. Birlikte oynayalım mı?” Küçük, başıyla onayladı. Yaşlı adam önce şöyle bir ayağa kalktı ve uyuşan ayaklarına kan indikten sonra tekrar çöktü. “Ortadaki büyük olana isabet ettirirsem benim olur.”diye hınzır hınzır kıkırdadı. “Tamam; ama en az beş adım.” diye onayladı küçük Ali. Ali Bey’in avuçlarına mor bir bilye bıraktı ve geriye çekildi. Adam ellerini yere yapıştırdı gözüyle bilyenin yerini ayarlamaya çalışırken arkasından bir çığlık duydu: “Baba Allah aşkına ne yapıyorsun burada?” Üstü başı toz toprak içindeki yaşlı adam şaşkınlıkla ayağa kalktı. Oğlu tam karşısında duruyordu. “Ali’yle bilye oynuyoruz oğlum.” dedi. “Hangi Ali?” Şu boyacı çocuk dedi ve arkasını döndü. Ortada ne bir boyacı ne de bilyeler vardı. Sadece yarım kalan bir oyun ve Ali Bey’in çocukluğu… SELİN DEMİR 38 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK 2014 Yılında Kabataş Erkek Lisesi’nin düzenlediği “Ömer Seyfettin Öykü Yarışması”nda Birinci Olan Öykü “Turuncu!” dedi, elleri yıllara meydan okuyan kırışıklıklarıyla hâlâ kalem tutan şair. Saatlerdir üzerine gömüldüğü kâğıttan çoktan doğrulmuştu bile. Gözlerini soluk mavi duvarların sınırlarında dolaştırarak, en az gözleri kadar yaşlı lacivert perdelerin görüşünü engellediği pencereye çevirdi. Oturduğu sandalyenin sağ kolunu tutarak ayağa kalktı. Ayaklarının altındaki tahtalar gıcırdadı ancak adam buna aldırış etmedi. Terliklerinin çıkarttığı seslerinde bu gıcırtılara eklenmesi eşliğinde ayaklarını sürüyerek pencereye doğru yürümeye başladı. Duvardaki saatin tik-takları ona ısrarla zamanının tükendiğini ve git gide sona yaklaştığını fısıldıyordu sanki. Şöyle bir göz ucuyla minnettar olduğu kurtuluş habercisine baktı, gün batmak üzereydi. Bir ucu iplik iplik sökülmeye başlamış lacivert perdeyi iki ağır hamlede kenara çekti ve pencerenin tek tarafını araladı. İçeriye camın öte yanındaki nanelerin kokusu girdi ve kurtuluş habercisinden bir tik-tak daha geldi kulağına… Ağırlığını bir ayağından ötekine vererek gökyüzüne dikti yaşlı gözlerini… Elini süveterinin yakasından geçirerek füme rengi gömleğine, sol göğsünün üzerindeki cebe uzandı. Avucunun içinden büyük olmayan bir fotoğraf çıktı cebinden. Gözlerini sararmış fotoğrafa çevirdi ve suratında belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Gece siyahı saçlarıyla genç kadın da ona gülümsedi fotoğraftan. Ona bir zarar gelmesin diye fotoğrafı nazik bir şekilde cebine yerleştirdi tekrar. Elini geri çekerken, saati süveterinin yakasına takıldı. Bir hamle daha yaptı ve elini kurtardı. Gökyüzüne döndü. Gün batıyordu. O da oradaydı işte. Tam zamanında olması gereken yerde… Hep öyle olmamış mıydı zaten? “Özür dilerim.’’ dedi ihtiyar şair. ‘‘Yazı yazıyordum, dalmışım sanırım tam hatırlayamıyorum, ama seni tekrar görebildiğim için mutluyum.’’ derin bir nefes koyuverdi ve devam etti suratındaki endişeyle. ‘‘Bugün evden hiç çıkmadım. Biliyorum kızacaksın ama yemek de yemedim. Ne yapayım acıkmadım ki.’’ Gün batmıştı artık. Son bir kez ‘‘Dikkatli ol.’ diye mırıldandı. İçeriye girmek için hareket ettiğinde biraz üşümüş olduğunu fark etti. Pencereyi kapatıp perdeyi tek hamlede eski haline getirdi. Yine ağır adımlarla oturduğu masanın yanından geçti, saatin önünde yavaşladı ama durmadı. Birkaç tik-tak dinledi, gözlerini açıp kapalı kapıya yürümeye devam etti sonra. Aslında gözlerini kapattığını o an farkına varmıştı. Koridora çıkıp sağa doğru döndü. Mutfağın kapalı kapısını ve misafir odasını geride bıraktı. Hemen sol tarafında kalan odaya girdi. Kül rengi duvarlardaki yaşanmışlıklar kalbini sızlatıyordu. Odanın öbür ucundaki duvara bitişik yatağa yürüyüp yavaşça oturdu. Üzerinde anlam veremediği bir ağırlık vardı. Kıyafetlerini usulca çıkarttı ve gecelikleriyle buluştu. Eski yorganını kaldırıp altına girdi, kafası yastığa değdiği an tüm yorgunluğu geçti sanki. Gözleri usulca kapandı. Onu mutlu eden şeye, Turuncuya kadar… Tiksindirici derecede tanıdık konuşma seslerini işittiğinde bilinci yeni yeni yerine geliyordu. Sıcacık yumuşak yatağını, kül rengi duvarları gözlerini açmadan önce son bir defa analiz ediyordu zihninde… Odanın diğer ucunda kitaplığı ve üçüncü rafa daha dün sabah gelişi güzel koyduğu şiir kitabı vardı. Göz kapakları o denli yorgundu ki iki çelik kapıdan farksızdılar. Zor da olsa gözlerini açıp yataktan doğrulmayı becerebildi ihtiyar şair. Kitaplığın yanındaki tekli koltukta üzerinde beyaz bir önlük bulunan genç bir kadın vardı, hemen önünde ise telaşlı ve çaresiz olduğu zifiri karanlıkta bile belli olabilecek orta yaşlı bir adam ayakta duruyordu. İkisi de ona doğru dönmeden önce bayanın söylediği son şey ‘‘Eğer bu şekilde başa çıkamayacaksanız çok iyi bakım evleri var.’’ oldu. Bunlar da kimdi böyle ve evine nasıl girmişlerdi? İkisi de ona doğru döndü. ‘‘Siz de kimsiniz!’’ diye çıkıştı şair. Zaten ayakta olan adam ona doğru en fazla iki adım atmıştı ki şairin söyledikleriyle olduğu yere çakılıp kaldı. ‘‘Baba? Beni hatırlamıyor musun?’’ dedi ayaktaki adam suratındaki şaşkınlıkla. Baba mı? Hayatı boyunca ilk defa gördüğü bu adam kendisine baba diyordu öyle mi? ‘‘Polisi arayacağım!’’ diye kükredi yaşlı adam. Yorganı kenara itip yataktan fırladı ve kapıya doğru kendince hızlı adımlarla üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ TURUNCU OLABİLMEK… 39 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK yürüdü. Arkasından gelmediler. Geniş hole çıktığında gözü tam karşısındaki duvara, takvime takıldı. Bulunması gereken tarihten bir ay iki gün önceyi gösteriyordu. Nasıl olmuştu da yaprakları koparmayı ihmal etmişti? Hatırlamıyordu. Zihnini yokladı ama elle tutulur bir şeye ulaşamadı. Birkaç adımda takvimin önüne kadar geldi. Ancak o, bunları yaparken arkasından yaklaşan ayak seslerinin yeni farkına varmıştı. Önce kafasını daha sonra vücudunu çevirdi sözde oğluna. Geri çekilmedi, ancak önünde örülmüş bir duvar olduğunu da açıkça belli etti şair. Zaten aniden ayağa kalktığı için bacaklarında bir ağrı vardı. Şüpheyle süzdü onu. Oğlu iç geçirdi ve konuşmaya başladı. ‘‘Bak baba, seni anlıyorum. Hiç kimse sana annemi unutturmaya çalışmıyor ama eğer bu şekilde devam edersen istemediğim kararlar vermek zorunda kalacağım’’ sesi titremeye başlamıştı, devam etti. ‘‘Onu kaybettikten sonrasını reddedip kabullenmek istemediğin için hafızan iyice kötüledi. Seni de kaybetmek istemiyorum. Sadece artık çaba sarf etmeye başlaman gerekiyor.’’ Gözleri doldu ama ağlamadı. Son nefesini veriyor gibi ‘‘Lütfen baba!’’ dedi. Tek kelime edememiş, donup kalmıştı şair. Doğru gelen bir şeyler vardı ama duvarlarını yıkacak delili yoktu. Hem hafızası iyiydi zaten. Evet, çok sevgili eşini kaybettikten sonra eskisi gibi diri kalmayı becerememiş olabilirdi ama hafızası gayet iyiydi… Eşini her şeyden çok severdi, seviyordu. ‘Birbirleri için yaratılmışlar’ klişesi onlar için yazılmış bir romanın sahaflarda duyulan kalp atışıydı. Karşısındaki bu adama içten içe güveniyor ama bir türlü hatırlayamıyordu. Belki gerçekten de çabalaması gerekiyordu. Nasıl ki Turuncu unutulamayacak bir şeydiyse, onun dışında kalanları da geri getirebilirdi zihni. Dudaklarından bilinçli söylenmeyen bir ‘‘Oğlum…’’ fısıltısı çıktı.Aralarındaki mesafe çoktan kapanmıştı, birbirlerine sarılırlarken buldu kendini yaşlı adam. Turuncusuna sonsuz güven duyardı ve o güvenin onda birini bu adama duyuyorsa eğer, bu onun için en büyük delildi. Adamın kolunu kendisine destek alarak çalışma odasına yöneldi. Alçı kemerin temizlenmesi gerekiyordu belli ki, rengi tuhaflaşmıştı. Mutfağın önünden geçip de çalışma odasının kapısına geldiklerinde adam, kendini yaşlı şairin önüne atıp kapıyı açtı ve şairin geçebilmesi için geri çekildi. İkisi de tek kelime etmemişti bu kısa yolculukta. Şair içeri girdi ve sandalyesine oturdu. Adam ise doktoru kapıya kadar yolcu edebilmek için bir dakika izin istedi şairden ve sonra gitti. Odada tek kaldı şair… Kitaplarını ve yazmış olduğu kâğıtlarını bir araya toparlayarak masanın kenarına çekti. Oturmuş olmasına rağmen bacağı hâlâ ağrıyordu. Kalbinin sıkıştığını da fark etti ağır ağır. Soluk mavi duvarlarda pencereyi aradı, önce perdelere ardından da öte yandaki nanelere baktı. Elini gömleğindeki fotoğrafa tekrar bakabilmek için kalbinin üzerine götürdü ama yataktan çıktığından beri kıyafetlerini değiştirmediğini hatırladı. Eli, kalbinin üzerinde öylece kalakaldı. Sol bacağı tamamen uyuşmuştu artık. Gözlerini minnettar olduğu eski dostunu bulana dek duvarlarda dolaştırdı. Mayhoş bir gülümsemeyle ‘‘Her şey için sağ ol…’’ dedi. Kurtuluş habercisinin tik-takları hâkimdi odaya artık, diğer bütün sesler kesilmişti. Buruşmuş eli göğsünden aşağıya kaydı ve avuç içi yukarıya gelecek şekilde göbeğinin üstünde durdu. Kafası sağ omzuna doğru hafifçe yan yattı. Göz kapaklarını üç defa yavaşça araladı. Son kapatışından sonra da bir daha açılmadı gözleri. Eski dostu tam o anda sustu. Bir tik-tak daha sunmadan donup kaldı, bir milim bile oynamadı. Tam turuncuyken gülümsemişti adam. Geride kalanlar bunu bilemeyeceklerdi. Turuncu; güneşin doğuşuydu. Turuncu; günbatımıydı. Turuncu; insanlığın aynı anda ikisini de hissedebilmesiydi. Turuncu; renklerin tanrısı, tanrının rengiydi. Turuncu; tanrının gülümsemesiydi. ELİF AKTAŞ 40 VE FOTOĞRAFÇILIK Yiyecek İçecek Hizmetleri Alanı Gastronomi Fuarında. Yarışmada Anadolu Teknik Lisesi-10A sınıfı birinci, Anadolu Meslek Lisesi-10D ikinci ve Anadolu Teknik Lisesi-10E sınıfı üçüncü olmuşlardır. Kendilerini Tebrik ederiz. Sivilsavunma tatbikatı 2 dk 6 sn de başarıyla yapılmış olup yapılması gerekenler hakkında bilgi verilmiştir. üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. Panorama 1453 ve Miniatürk Gezisi. tasarım Okulumuz bilişim teknolojileri bölümü 12AT sınıfı öğrencileri Sabancı üniversitesini gezmişlerdir 41 gra fik. tasarım VE FOTOĞRAFÇILIK MURAT FİLİNTE FOTOĞRAF SERGİSİ “Eve Giden Yol” SANATA GİDEN YOL Sanat medeniyetlerin omurgasını oluşturur. Sanat ve sanatçının başat olmadığı yerde geleceğe kalacak, geleceği belirleyecek bir yapıdan söz etmek zordur. Her gerçek sanat eserinin varoluşunda, yaşanılan coğrafya, mendeniyet birikimi ve önceki devirlede ortaya konulan sanat eserleri etkindir. Sanatçı bütün bir geçmişiyle hesaplaşarak ortaya koyduğu sanat eseriyle, ait olduğu medeniyetin geleceğini belirleyen kişidir. Gerçek sanat eserleri toplumların üstbellekleridir. Vaoldukları andan geleceğe bulundukları coğrafyanın kimliğini inşa ederler. Karşınızda olduğumuz proje “Eve Giden Yol”, bir fotoğraf sergisi. Deklanşöre basıldığında ortaya çıkan her kare bir belge, bir hafıza ve bir bilgidir. Bu haliyle fotoğraf anda oluşan, fotoğrafçının gördüğünü temsil eden ve geleceğe kalan değerli bir belgeseldir. Ama bir sanat eserinden bahsetmek için bunlar yetmez. Zihnen algıladığımız, anlamlandırdığımızın ötesinde, zihinüstümüze saldıran bir yapıdan doğar sanat. Daha önce tanığı olmadığımız, ezberimizi bozan ve sanatsal ilişki kurmak için bizi yaratıcılığa zorlayan bir yanı vardır sanat eserinin. Böyle bir sanat eseri belki kısa zamanda tamamlanır. Ama bu eserin ortaya çıkmasına, sanatçının bitmez tükenmez çabaları, kuramsal çileleri ve sanata adanmış bir ömür eşlik eder. Murat Filinte, 1983 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Ana Sanat dalında akademiye başladığı günden doktorasını yaptığı bu güne kadar, imza attığı fotoğrafları, kuramsal yazıları, bitirdiği tezler, yayınladığı makaleler hazırladığı kitaplar, üniversitede verdiği derslerle kendi sanatına giden yolu yürüdü. Aslında “Eve Giden Yol” sanatçımızın sanatı uğruna bütün bir ömür yürüyüp geldiği yeri sizlerle buluşturduğumuz projenin adı. “Eve Giden Yol”da sanatseverler, Murat Filinte’nin daha önce dünya siyah beyaz fotoğraf ustalarının buluştuğu uluslararası platformlarda ülkemizi temsil eden eserlerini ilk kez bir arada izleyebilecekler. Dostum Murat Filinte’ye üniversite, doktora, kuramsal kitap hazırlıkları, Fransa’da yeni biten sergisi gibi bir çok yoğunluğu arasında karşınızda olduğumuz projeye zaman ayırdığı ve katalogda yazdığı, neredeyse siyah beyaz fotoğraf sanatının manifestosu niteliğinde “Fotoğraf Zamanı ve Gerçeklik” yazısı için içten teşekkür ediyorum. Yine katalogtaki yetkin kuramsal kritik yazısı için dostum Hüsnü Kılıç’a, fotoğraf sanatçısı belediye başkanımız Sayın Murat Aydın’a, baskıdan renk ayrımına bu projeye yoğun emeği geçen bütün dostlarıma şükranlarımı sunuyorum. Mehmet Lütfi ŞEN Küratör 42 VE FOTOĞRAFÇILIK Murat FİLİNTE 1967 yılında Malatya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Malatya ve İstanbul’da tamamladı. 1983 yılında İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Sahne Görüntü Sanatları Fotoğraf Ana Sanat dalına girdi. 1987 yılında mezun olduktan sonra vatani görevini Balıkesir’de Asteğmen olarak tamamladı. 1990 yılları başında serbest çalıştıktan sonra 1994 yılında Edirne Trakya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldu.1997-99 yıllarında 2 yıl ressam İlhami Atalay’dan resim dersleri aldı. “Batı Sanatında Akımlar” adlı yüksek lisans tezini 2000 yılında tamamladı. Murat Filinte halen Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde doktora çalışmasını sürdürmektedir. 2002 yılında Almanya Karlsruhe Sanat Festivali’nde fotoğraf çalışmaları sergilendi. Filinte’nin özel siyah beyaz fotoğraflarından bir seçki 2007 yılında Fransa’nın Arles kentinde “LES RENCONTRES” Siyah Beyazın Ustaları projesinde sergilendi. Sanatçı 2015 yılında ikinci kez LES RENCONTRES Festivali’nde eserleriyle Türk fotoğraf sanatını temsil etti. Murat Filinte çalışmalarını orta format ve teknik kamera ile ve analog-dijital yöntemlerle devam ettirmektedir. Fotoğrafta gerçeklik ve zone sistemin birleşimi olan karanlık oda paladium baskı ve ultraviyole cyanotype tekniklerini kullanarak yeni ifade biçimleri üretmektedir. üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ gra fik. tasarım 43 Hertürlü görüş ve önerilerinizi, dergimizde yayınlanmasını istediğiniz çalışmaları lütfen bize gönderin. Elektronik yazışma adresimiz: grfktasarim34@gmail.com Adres : Murat Reis Mah. Çavuşdere Cad. Şehit Aydın CANAY Sk. No26 Üsküdar/İSTANBUL