MEKTEB-İ HUKUK`UN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ (1878
Transkript
MEKTEB-İ HUKUK`UN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ (1878
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI MEKTEB-İ HUKUK’UN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ (1878-1900) (Yüksek Lisans Tezi) Ali Adem YÖRÜK İSTANBUL 2008 T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI MEKTEB-İ HUKUK’UN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ (1878-1900) (Yüksek Lisans Tezi) Ali Adem YÖRÜK Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ali AKYILDIZ İSTANBUL 2008 İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER………………………………………………………….........................I KISALTMALAR………………………………………………………………….…. III ÖNSÖZ………………………………………………………………………………...IV TABLOLARIN LİSTESİ……………………………………………………………VII EKLERİN LİSTESİ………………………………………………………………...VIII GİRİŞ…………………………………………………………………………………....1 BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’DE HUKUK EĞİTİMİNİN KURUMSALLAŞMASI: MEKTEB-İ HUKUK’UN KURULUŞU VE İDARESİ 1.1. Temel Yaklaşımlar Işığında Hukuk Mektebi Fikrinin Gelişimi.…………....7 1.2. Hukuk Mektebi Kurma Teşebbüsleri…………………………...………….18 1.2.1. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Kavânîn ve Nizamât Dershanesi…......19 1.2.2. Mekteb-i Sultanî Hukuk Mektebi (Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî)….23 1.3. Mekteb-i Hukuk’un Kuruluşu………...…………………………………....29 1.4. Mekteb-i Hukuk’un Açılışı…………………………………………....34 1.5. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Mekteb-i Hukuk’un Birleştirilmesi..……….40 1.6. Mektep İdaresinde Arayışlar ……….………………...…………………....43 1.6.1. Emin Efendi’nin Müdürlüğü (1879-1888………………………..43 1.6.2. Mekteb-i Hukuk Encümen……………………………………….46 1.6.3. Mektebin Maarif Nezareti’ne Bağlanması……………………….47 1.6.4. Emin Efendi’nin Müdürlükten Alınması………………………...50 1.7. Mektep İdaresinde İstikrarın Sağlanması………………………………….55 1.7.1. İlmiye Kökenli Bir Hukuk Mezunu……………………………...57 1.7.2. Mekteb-i Hukuk’un Mülga Lisan Mektebi Binasına Taşınması…59 1.8. Mektebin Malî Kaynaklar………………………………………………….61 İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’DE HUKUK DERSLERİNİN TEŞEKKÜLÜ: MEKTEB-İ HUKUK’TA EĞİTİM HAYATI 2.1. Mekteb-i Hukuk Ders Programları………………………………..……….67 2.1.1. İlk Ders Programlarının Teşekkülü………………………………70 I 2.1.2. 1891 Ders Programı Değişikliği…………………………………83 2.1.3. Ders Programının Nizamîleşmesi………………………………..87 2.2. Mekteb-i Hukuk Muallimleri………………………………………………92 2.2.1. Medrese/İlmiye Kökenli Muallimle…………………...................95 2.2.2. Bürokrasi Kökenli Muallimle…………………………………..105 2.2.3. Gayrımüslim Muallimler……………….....................................113 2.2.4. Yeni Nesil Muallimler………………………………………...119 2.3. Mekteb-i Hukuk’a Öğrenci Kabulü ve Sınavlar.………………….……...125 2.3.1. Giriş Sınavları…..……………………………………………....126 2.3.2. Yılsonu Sınavları.……………………………………………….130 2.3.3. Mezuniyet Sınavları……………..……………………………...131 2.4. Mekteb-i Hukuk’un Denetlenmesi………………………………….…….135 2.4.1. Muallimlerin Seçimine Dair Kararname (1893)…......................137 2.4.2. Ders Programı ile Ders Kitaplarının Denetlenmesi………....….139 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MEKTEB-İ HUKUK MEZUNLARI VE İSTİHDAM ALANLARI 3.1. Mekteb-i Hukuk Öğrencilerine Dair Bazı Gözlemler…………………….143 3.2. Mekteb-i Hukuk Mezun Profili…………………………………………...156 3.3. Mekteb-i Hukuk Mezunlarının Adliye’ye Katılım Süreci………………...164 3.4. Mekteb-i Hukuk Mezunu Sayılma ……………………………………….173 3.4.1. Avukatlık Sınavı………………………………………………..174 3.4.2. Hâkimlik-Savcılık ve Adliye Memuriyeti Sınavı………………178 SONUÇ……………………………………………………………………………….184 BİBLİYOGRAFYA………………………………………………………………….186 EKLER…………………………………………………………………………..…...199 II KISALTMALAR B: Receb bkz: Bakınız C: Cemaziyelahır c.: cilt CA: Cemaziyelevvel DHFM: Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Haz.: Hazırlayan HMT: Hukuk Müessesesi Tarihi (Ebulula Mardin tarafından neşredilen belgeler) İA: İslâm Ansiklopedisi (Milli Eğitim Bakanlığı) L: Şevval N: Ramazan nr.: Numara R: Rebiülevvel RA: Rebiülahır s.: Sahife sy.: Sayı Z: Zilhicce ZA: Zilkade III ÖNSÖZ Tanzimat döneminin en bariz vasfı yeni unsurlar taşıyan bir hukuk sisteminin teşekkül etmiş olmasıdır. Bu dönemde Osmanlı hukuku, kaynaklar, yöntem, felsefe ve üslup açısından önceki dönemlerden ayrılmakta ve bu nedenle isabetli olarak İslâm ve klasik dönem Osmanlı hukukundan ayrı olarak mütalaa edilmektedir. İşte bu hukuk sistemi içerisinde faaliyette bulunmak üzere yetiştirilen insanların eğitimi ve istihdamları sistemin mantığını, işleyişini ve problemlerini anlamak bakımından fevkalâde önem taşır. Bu insanların yetiştirildiği, modern hukuk eğitimi veren kurumlar arasında Mekteb-i Hukuk öne çıkmaktadır. Mekteb-i Hukuk’la ilgili, künyelerini bibliyografyada bulabileceğiniz, birkaç çalışmayı burada zikretmek gerekmektedir. Mehmet Tevfik Özcan’ın ikincil kaynaklara dayanarak meseleyi vaz eden, emek mahsulü, uzun makalesi konuyla ilgili derli toplu tek yazıdır. Osman Nuri Ergin’in Türkiye Maarif Tarihi’nde hukuk mekteplerine ayırdığı kısımlar, Cemil Bilsel’in Ebül’ulâ Mardin Armağan’ına yazdığı “Öğrenirken ve Öğretirken Beraber” adlı makale ve bunun farklı bir versiyonu olan İstanbul Üniversitesi Tarihi’ndeki ilgili bölüm, bu konuda en geniş malumatın bulunabileceği ve hatıralara yer verilmesi nedeniyle önemini hâlâ koruyan çalışmalardır. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun II. Darülfünun teşebbüsünü (Darülfünun-ı Sultanî) ele aldığı makalesi, yazıldığı dönemde meydana koyduğu veriler açısından bir merhale teşkil etmekteydi. Ahmet Bahtiyar Esen, hukuk mektepleriyle ilgili bir ansiklopedi maddesi kaleme almış; Gülnihal Bozkurt’un “Türkiye’de Hukuk Eğitiminin Tarihçesi” başlıklı makalesinde ise Mekteb-i Hukuk bahsi kısa geçilmiştir. Burada Ahmet Mumcu’nun Ankara Hukuk Mektebi üzerine yaptığı öncü çalışma da hatırlanmalıdır. Mevcut çalışmalarda Mekteb-i Hukuk, birincil kaynaklara istinad ederek, dönemin problemleriyle birlikte ve tarihî zemininde ele alınıp bir bütün olarak incelenmemiştir. Bu mütevazı çalışma, Osmanlı modernleşmesi sürecinde hukukçu yetiştiren en önemli kurum olan Mekteb-i Hukuk’u mümkün mertebe bütün IV vecheleriyle incelemeği hedeflemektedir. Böylece modern hukukun Türkiye’ye girişi problemi çerçevesinde hukuk eğitiminin ilk yılları teşrih masasına yatırılacaktır. Çalışmada arşiv kaynakları, eski harfli hukuk literatürü ve dönemin basını karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Ebulula Mardin’in Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası’nda neşrettiği belgeler; özellikle toplantı tutanakları ve müdüriyet tezkireleri çalışmanın temel kaynakları arasındadır. Çalışma, giriş, sonuç ve üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Türkiye’de modern hukuk eğitiminin kurumsallaşması sürecinin temel aşamaları, ikinci bölümde muallimler, dersler ve sınavlar üzerinden eğitim hayatı, üçüncü bölümde ise Mekteb-i Hukuk’un öğrenci ve mezunları ele alınmıştır. Çalışma sırasındaki gözlemlerimize göre Türkiye’deki mektep tarihçiliğinin genel problemleri, hukuk mektepleri ve özellikle Mekteb-i Hukuk için de geçerlidir. Mektep arşivlerinin çalışmaya müsait olmaması, gazete-mecmua kolleksiyonlarının dağınıklığı, ders kitaplarına ulaşma zorlukları… Bu hususlara mekteplere hayat veren tarihî şahsiyetleri tanıma ödevini ciddiyetle yerine getirmeme, arşiv çalışmasının uzun soluklu bir gayreti gerektirmesi gibi özel nedenlerin eklenmesi durumunda daha dün varlığını sürdüren kurumlarımızı tanımaktan mahrum kalabiliyoruz. Bütün bu sebeplerin ötesinde temel problem, kurumsal kimlik açısından tarih’in yaşatıcı ve besleyici bir unsur olarak layıkıyla ciddiye alınmamasıdır. Çalışmaya katkıda bulunarak beni minnetdar eden kıymetli insanların -yazık ki sadece bir kısmının- isimlerini buraya geçirmekle müftehirim. Mekteb-i Hukuk’la ilgili bilgi ve belgeleri benimle paylaşan Üstadımız Prof. Dr. Ali Birinci, Prof. Dr. Emre Dölen, Prof. Dr. Gülden Sarıyıldız; bir süre teşrik-i mesai ettiğimiz Elif Ay Üstün ve Süphan Kırmızıaltın; değerli arkadaşlarım Serhat Aslaner, Filiz Dığıroğlu, Zeynep Altuntaş, Arzu Güldöşüren, Ayşe Kavak, Adem Korkmaz müteşekkir olduğum kişilerden sadece birkaçıdır. Çeşitli vesilelerle yardımlarını gördüğüm Dr. Sami Erdem, Dr. Suat Mertoğlu, arkadaşım Muhammed Talha Çiçek’e müteşekkirim. Tezi okuma nezâketinde bulunan Dr. Abdülkerim Asılsoy’a hassaten teşekkür ederim. Tezin kapsamı nedeniyle elde ettiğim verileri kullanamasam da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Arşivi’nde çalışmama izin veren dönemin dekanı Prof. Dr. Tankut Centel, çalışma konusu hakkındaki heyecanımı paylaşan Prof. Dr. Mehmet Tevfik Özcan, fakülte sekreteri Suzan Çetinkaya ve öğrenci işleri şefi Ali Koca başta V olmak üzere öğrenci işleri mensuplarına; tezin yazılması aşamasında fikirleriyle katkıda bulunan Prof. Dr. Zekeriya Kurşun ve Prof. Dr. Fethi Gedikli’ye müteşekkirim. Çalışma sahasını tanımam konusunda himmetlerini bezleden hocam Prof. Dr. İsmail Kara’ya minnetdarlığımı ifade etmek isterim. Titiz, mükemmeliyetçi ve mültefit danışman hocam Prof. Dr. Ali Akyıldız, çalışmayla yakından ilgilendiği gibi huzurlu bir çalışma ortamı hazırladı. Kendilerine müteşekkirim. Ali Adem Yörük Bağlarbaşı, Aralık 2008 VI TABLOLARIN LİSTESİ Tablo 1. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı Tablo 2. Sava Paşa’nın öngördüğü Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı Tablo 3. Mekteb-i Hukuk’un ilk ders cetveli Tablo 4. 1881-1882’de Mekteb-i Hukuk hocalarının memuriyet ve dersleri Tablo 5. 1882-1883’te Mekteb-i Hukuk hocalarının memuriyet ve dersleri Tablo 6. Fransızca olarak okutulması düşünülen ihtiyarî dersler Tablo 7. 1884-1885’te Mekteb-i Hukuk’ta birinci ve ikinci sınıfın haftalık ders programı Tablo 8. 1884-1887’de Mekteb-i Hukuk hocaları ve okuttukları dersler Tablo 9. Mekteb-i Hukuk’un seçmeli dördüncü sınıf dersleri Tablo 10. 1887-1888’de Mekteb-i Hukuk hocaları, dersleri ve paye/rütbeleri Tablo 11. 1891 yılında Mekteb-i Hukuk ders programından çıkarılan dersler Tablo 12. Mekteb-i Hukuk’ta 1891 ders programı değişikliği Tablo 13. Darülfünun-ı Şâhâne bünyesine katılma aşamasında Mekteb-i Hukuk’ta birinci ve ikinci sınıf dersleri ve haftalık ders saatleri (1898-1900) Tablo 14. Darülfünun’a katılma aşamasında Mekteb-i Hukuk’ta üçüncü ve dördüncü sınıf dersleri ve haftalık ders saatleri (1898-1900) Tablo 15. Darülfünun bünyesine katılma sürecinde muallimler ve dersleri (18981903) Tablo 16. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî hocaları ve verdikleri dersler (1875-1880) VII Tablo 17. 1881 yılında Mekteb-i Hukuk muallimleri; dersleri ve rütbe/payeleri Tablo 18. Kasım 1896’da Mekteb-i Hukuk hoca ve memur kadrosu Tablo 19. Mekteb-i Hukuk mezunlarının yıllara göre sayısı (1885-1900) Tablo 20. Dinî mensubiyetlerine Mekteb-i Hukuk mezunları (1885-1900) Tablo 21. Coğrafî kökenlerine göre Mekteb-i Hukuk mezunları (1885-1893) Tablo 22. 1885-1893 mezunlarının 1893 ve 1900 yıllarındaki meslek tercihleri Tablo 23. 1900 yılı itibariyle meslekî yönelimleri (1894-1900) Tablo 24. Mekteb-i Hukuk’ta toplanan Heyet-i Mümeyyize reis, üye ve kâtipleri (1888-1912) EKLERİN LİSTESİ EK I. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî nizamname ve ders programı taslağı EK II. Hukuk Mektebi Nizamnamesi EK III. Dava vekillerinin (avukatların) imtihanına dair nizamnâme EK IV. Musa Kâzım Efendi’nin Mekteb-i Hukuk dersleriyle ilgili Eylül 1906 tarihli raporu EK V. Cevdet Paşa’nın gayrımüslimlerin mahkeme reisliğine getirilmesi ile ilgili Aralık 1881 tarihli mütalaası VIII GENEL BİLGİLER Adı Soyadı: Ali Adem YÖRÜK Anabilim Dalı: Türk Tarihi Program: Yakınçağ Tarihi Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ali AKYILDIZ Tez Türü ve Tarihi: Yüksek Lisans 2008 Anahtar Kelimeler: Mekteb-i Hukuk, Hukuk Eğitimi, Osmanlı Hukuk Modernleşmesi, Türk Hukukçuları ÖZET MEKTEB-İ HUKUK’UN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ (1878-1900) Bu tez çalışmasında, modern hukukun Türkiye’ye girme sürecinde verilen hukuk eğitimi konu alınmıştır. II. Abdülhamid döneminde, 1878 yılında kurulup 1880 yılında eğitime başlayan Mekteb-i Hukuk çalışmanın mihverini teşkil etmektedir. Mekteb-i Hukuk öncesi hukuk mektepleri kısaca ele alındıktan sonra Mekteb-i Hukuk’un kuruluşu, açılışı, idarecileri, malî idaresi, müfredatı, hocaları, sınavları, öğrencileri, mezunları ve denetlenmesi, mektebin Osmanlı hukukunun değişmesi sürecindeki rolü dikkate alınarak izah edilmiştir. IX GENERAL INFORMATION Name and Surname: Ali Adem YÖRÜK Field: History Program: History of Tanzimat Period Advisor: Prof. Dr. Ali AKYILDIZ Degree Avarded and Date: LLM, 2008 Keywords: Mekteb-i Hukuk, Legal Education, Modernization of Ottoman Law, Turkish Jurists ABSTRACT THE FOUNDATION OF THE LAW SCHOOL AND ITS ACTIVITIES (18781900) The law education that has been taught in the process of the entrance of the Modern law into the Ottoman Empire is the subject of that dissertation. The Law School, which has been established at 1878 and started to educate at 1880 in the Hamidian Era, is the axis of the study. Following an analysis on the preceding law schools, I am going to examine these topics related to the Law School: the foundation and inauguration of the Law School; its officials, and financial administration; the curriculum and the exams of the School; the students; the inspection process. Finally, I will touch on the role of the Law Scool to the evolution of the Ottoman Law in the direction of Modernity. X GİRİŞ Ülkemizde dar ve teknik anlamıyla hukuk eğitimi, Osmanlı modernleşmesinin devleti merkezîleştirme fikrinin ürünüdür. Osmanlı medreselerinde öteden beri fıkıh 1 eğitimi verildiği gibi kalemiyede kitâbet/edeb bilgisi üstaddan şagirde aktarılmaktaydı. Ne var ki XIX. yüzyılda bürokrasinin merkezîleştirilmesi, Kıta Avrupası yöntemli kanunlaştırma cereyanı ve adliye teşkilatının değişmesi sürecinde gelenekle irtibatları olan; ancak farklı bir zihniyete yaslanan yeni bir hukuk eğitimi gelişti. Gelişim sürecinde hâkim yetiştirme hedefleri olmamasına rağmen köşe taşı mesabesindeki mekteplere değinmek gerekmektedir. Eğitimin modernleştirilmesi girişimleri askerî sahada daha eski tarihlere uzanmakla birlikte çalışmanın konusu açısından yeni usûldeki eğitimin ilk işaretleri Tanzimat reformlarını uygulayacak devlet memurları yetiştirmek maksadıyla kurulan Mekteb-i Maarif-i Adliyye (1839) ve Mekteb-i Ulûm-ı Edebiyye (1839) adlı okullarda görülmektedir 2 . Mekteb-i Maarif-i Adliyye’den mezun olanlar ve dışarıdan imtihan vererek kaleme girmeye hak kazananlar dışında hiç kimsenin devlet dairelerinde kâtiplik yapamaması ilkesi benimsenmişti. Böylece bürokraside mekteplilerden oluşan bir kadrolaşma oluşurken, bürokrasinin artan iş hacmiyle paralel olarak yazışmalarda açık, anlaşılır ve yalın bir 1 Osmanlı medreselerde okutulan fıkıh kitapları için bkz. Recep Cici, “Osmanlı Klasik Dönemi Fıkıh Kitapları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5 (2005), s. 215-48. Osmanlı fıkıh eğitimi ana çizgileriyle İslâm tarihinin tabiî bir devamı niteliğindedir. Fıkhın İslâm eğitim sistemindeki yerini XI. yüzyıl Bağdat’ına odaklanıp en ince ayrıntısına kadar ele alarak Hıristiyan Batı dünyasıyla karşılaştırmalı olarak izah eden bir çalışma için bkz. George Makdisi, Ortaçağda Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, çev: Ali Hakan Çavuşoğlu-Hasan Tuncay Başoğlu, İstanbul 2004. Ayrıca bkz. aynı mlf., İslâm’ın Klasik Çağında Din Hukuk Eğitim, çev: Hasan Tuncay Başoğlu, İstanbul 2007, s. 203-382. 2 Bu mektepler ve dönemin eğitim düzeni hakkında geniş bilgi için bkz. Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-1856), İstanbul 1993, s. 222-50. 1 üslup kullanılmaya başladı 3 . Yine bu çizgi üzerinde hukuk mekteplerine zemin hazırlayan mekteplerden biri kaymakam ve müdür gibi mülkî görevlerde bulunacak kişileri yetiştirmek üzere 1859 yılında kurulan Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye’ydi. Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne’nin temelini oluşturan bu okul, müfredatı açısından modern hukuk bilgisinin Türkiye’ye intikal kanallarından biriydi. Yirmi yıl sonra Mekteb-i Hukuk müdürlüğüne atanacak olan Emin Efendi bu okulun hocalarındandır. Emin Efendi burada daha ziyade kamu hukuku dallarıyla ilgili sahalarda; istatistik usûlü, milletler hukuku, Osmanlı Devleti muahedeleri, ekonomi politik, idare hukuku ve ceza muhakemesi usulü dersleri verdi. Programda, ayrıca Hoca Hâzım Efendi’nin tarih, kanunlar ve fıkıh çerçevesinde verdiği ders ile Gavril Efendi’nin ticaret kanunu ve ticarî bilgiler dersi dikkat çekmektedir 4 . Hukuk öğretiminin yapıldığı diğer bir kurum Tercüme Odası’dır. Divan-ı Hümâyun Tercümanı Mehmed Kabulî Efendi’nin 1856 yılında gerçekleştirdiği düzenleme uyarınca memurlar Fransızca bilgilerine göre dört sınıfa ayrıldı ve ayrıca bir İngilizce sınıfı açıldı. Emin Efendi dil bilgileri ileri derecede olan (müntehi), Tiryaki Bogos da dil öğrenmeye yeni başlayan (mübtedi) memurlara ders verecek; Emin Efendi, derslerde Aşbah adlı bir yazarın Fransız Hukuk İlmine Giriş’i ile İsveçli hukukçu Emerich de Vattel’in (1714-1767) Milletler Hukuku (Le Droit des Gens, 1758) adlı metnini takip edecekti 5 . İsmi geçen Emin Efendi’nin Mülkiye hocası ve Mekteb-i Hukuk’un ilk müdürü olduğu hatırlanmalıdır. O, siyasî fikirler başta olmak üzere Avrupaî fikirlerin Türkiye’ye giriş kanallarının başında gelen ve Osmanlı aydınları nezdinde zihniyet dönüşümünün yaşandığı Tercüme Odası’ndaki dersleriyle tanınarak “Hoca” lakabını almış 6 ; aralarında ileri gelen devlet adamlarının bulunduğu birçok 3 Bu süreçte Mekteb-i Maarif-i Adliyye, 1862 yılında Mahrec-i Aklâm’a dönüştürüldü (Gülden Sarıyıldız, “Mekteb-i Maarif-i Aklâm (Mahrec-i Aklâm)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 6, 2002 Bahar, s. 19-21). 4 Ali Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara 1954, I, 18 ve 21; aynı mlf., Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara 1968-69, II, 921. 5 A. Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-1856), s. 77, dn. 2. Emin Efendi “ashâb-ı malumat”tan olduğu için hocalık için tercih edilmişti (26 Ağustos 1856/24 Z 1272, İ.HR. 6900). 6 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, İstanbul 1308, I, 439; Mahmud Cevad İbnü’ş-şeyh Nâfi, Maarif-i Umûmiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, musahhihi: Mehmed Âli ibn Kemâl, İstanbul 1338, s. 197, dn. 2. Türkçe’deki ilk modern hukuk kitaplarından birinin mütercimi Kânipaşazâde Rifat öğrencilerinden biriydi. Abdurrahman Âdil (Eren), Rifat Bey’in bu kitabı tercüme ederken İslâm anayasa hukuku (hukuk-ı esasiyye-i İslâmiyye) ile mukayeseler yaptığını belirtmektedir (Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul 1977, III, 1097). 2 etkili kişiye hocalık yapmıştı. Meselâ Münif Paşa Tercüme Odası’ndaki öğrencilerinden biriydi 7 . Cevdet Paşa’nın Fransızca hocası olduğuna dair bir rivayet de vardır 8 . Türkiye’de ilk hukuk okulu Şeyhülislâmlık tarafından açıldı. Burada hâkim yetiştirme hedefi belirgindir. Tanzimat döneminde adlî fonksiyonlara sahip birçok yeni kurum oluşturulmuş, ilmiye sınıfının en üst mercii olan Şeyhülislâmlık makamı merkezîleşme eğilimine paralel olarak ve yeni şartlara uyum sağlamak maksadıyla Muallimhane-i Nüvvâb adında bir okul açmıştı. 1855 yılında açılan ve medrese talebelerine hitap eden bu okul, şer‘iyye mahkemelerine hâkim yetiştirecekti. Vilâyet teşkilatının oluşturulması sırasında kurulan ve giderek etkinliğini arttıran nizamiye mahkemelerinin nitelikli eleman ihtiyacına da büyük oranda cevap verecekti 9 . Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye (1868) ve nizamiye mahkemelerinin kurularak tanzim edilmesinin ardından modern hukuk müfredatlı bir hukuk eğitimi ortaya çıktı. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti bünyesinde memurlara mahsus olarak açılan Kavânîn ve Nizamât Dershanesi (1870), bu çerçevedeki ilk hukuk okuludur. Ardından Mekteb-i Sultanî bünyesinde açılan yüksek mekteplerden biri olan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî (1874) gelmektedir. Hemen bütün hukuk sahalarının tedvin edildiği, mahkeme teşkilatının baştan sona tanzim edildiği ve meşrutî idare tecrübesinin geçirildiği bir ortamda, bu çalışmanın esasını teşkil eden ve aşağıda etraflıca ele alınacak olan Mekteb-i Hukuk, 1878 yılında kuruldu ve Haziran 1880’de öğretime başladı. Biz burada Mekteb-i Hukuk çerçevesinde Türkiye’deki hukuk eğitiminin ilk yıllarını ve gelişimini izah etmeye çalışacağız. 7 İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1988, II, 997. Muallim Cevdet, Cevdet Paşa’nın Emin Efendi adlı birinden Fransızca öğrendiğini söylemiştir ki bu kişinin Hoca Emin Efendi olma ihtimali yüksektir (Muallim Cevdet, “Darülmuallimîn’in Yetmiş Birinci Sene-i Tedrisiyyesi Vesilesiyle Müessesenin İlk Müdürü Cevdet Paşa’nın Hayat-ı İlmiyyesi Üzerine Konferans”, Tedrisat Mecmuası, sy. 39, 1 Haziran 1333, s. 435). 9 Muallimhane-i Nüvvâb’ı hukuk reformları bağlamında ele alan bir çalışma için bkz. Jun Akiba, “A New School For Qadis: Education of the Sharia Judges in the Late Ottoman Empire”, Turcica-Revue d’Études Turques, tome 35, 2003, s. 125-63. Ayrıca bkz. aynı mlf., “Son Dönem Osmanlısında Kadılık Kurumu”, Notlar, haz. Şeyma Şahinoğlu, sy. 13 (Osmanlı İlmiyesi), İstanbul 2008, s. 51-59. 8 3 BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’DE HUKUK EĞİTİMİNİN KURUMSALLAŞMASI: MEKTEB-İ HUKUK’UN KURULUŞU VE İDARESİ Modern hukukun Türkiye’ye intikali sürecinde hukuk eğitiminin kurumsallaşmasının ele alındığı bu bölümde, evvelâ sürecin öne çıkan aktörlerinin fikirleri üzerinde durularak hukuk mektebi kurma fikrinin gelişimi izah edilecek; böylece söz konusu gelişmenin hangi fikrî-psikolojik zeminde vücut bulduğu ortaya konulacak; ardından istikrar açısından Mekteb-i Hukuk’un başarısını yakalayamamış, ancak ona temel oluşturmuş hukuk mektebi kurma teşebbüsleri anlatılacaktır. Kurumsallaşmanın aşamaları olarak Mekteb-i Hukuk’un kuruluşu, öğretime başlaması ve mektebin idarî açıdan istikrara kavuşma sürecindeki arayışlar ile teamüllere sahip bir kurum olmağa doğru gelişmesi adımları izah edilecek ve son olarak mektebin mâli idaresi ele alınacaktır. Askerî, diplomatik ve ekonomik nedenlerle, üst düzey ilmiye mensupları ile bürokratlarının fikirleri istikametinde yeni bir kanunlaştırma faaliyetine girişen ve mahkeme teşkilatını değiştiren Osmanlı Devleti’nde bu faaliyetlerin akabinde hukuk eğitimi meselesi gündeme gelmiştir. Merkezîleşen bürokrasinin adliye şubesine kadrolar yetiştirmek üzere bir hukuk mektebi kurulabilmesi için gerekli olan zemini ulema ile bürokratların destek ve katılımı sağlamıştır. Mektebin kurulması sonucunda yeni ders programları ile bilginin kaynağı ve hiyerarşisi tartışma alanına girecek, mektep yeni kadrolar üretecek ve bu kadrolarla farklı bir adalet üslubu gelişecek; özetle yeni bir formasyon ve kariyer düzeni oluşacaktı. Bu konuda ilmiye sınıfı ile bürokrasinin fikir birliğine ihtiyaç vardı. Bilindiği üzere kökleri tarihe doğru uzanan bu iki zümre; gerek ilmiye, gerek sivil bürokrasi bu muhtemel değişikliklerin ilk adımda kendi faaliyet ve 4 iktidar sahalarını daraltacağını öngörme kapasitesine sahip ve aynı zamanda yeni gelişmeleri üst düzeyde anlayıp yorumlayabilecek ve bunlara yön verebilecek güçlü ve gelenekli kurumlardı. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, dış baskılar ve içten gelen talepler (asrın icab ve icbarları) nedeniyle hukukun modernleştirilmesi ve bu meyanda özellikle -1860’ların ikinci yarısından itibaren- Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de hukuk mekteplerinin kurulmasının gerekliliği konusunda üst düzey ulema ile bürokratlar esasen hemfikirdiler 10 . Görüş ayrılıkları daha ziyade bu değişikliklerin nasıl yapılacağı ve bunlara nasıl bir yön verileceği çerçevesinde cereyan etmekteydi. Bununla beraber bazı devlet adamlarının yeniliklere karşı daha mesafeli bir tavır takındıklarına dair bilgiler de vardır. Ahmed Cevdet Paşa, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra bazı kişilerin şer‘iyye mahkemeleri varken yanı başında nizamiye mahkemelerinin kurulmasına karşı çıktıklarından bahseder. Onları ikna etmek maksadıyla Celâleddin Devvanî’nin Divan-ı Def‘-i Mezâlim adlı eserini tercüme etmiş; Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin genel kurul toplantısında geleneği referans veren bir konuşma yapmıştı. Nizamiye mahkemelerine gerek duymayan bu kişilerin görüşleri resmî bakışı temsil etmekten uzaktı 11 . Osmanlı seçkinleri, XIX. yüzyılın ikinci yarısında, kanunlaştırma hareketi ve yeni mahkeme teşkilatı ile irtibatlı olarak standart bir eğitimden geçmiş yeni bir hâkim sınıfı oluşturma arayışı içindeydiler 12 . 10 Esas itibariyle dini/İslâm’ı referans alan Osmanlı Devleti’nin hukuk sahasındaki modernleşme teşebbüslerinde Avrupa’yı model olarak almasında/alabilmesinde devlet adamlarının kuvvetli tehdit algısı; ve bunun kemikleşmiş tezahürü olan kurtuluş ve kalkınma ideolojisi ile meşrulaştırma aracı olarak işleyen bir fıkıh kavramı (zaruret prensibi) belirleyici olmuştur. Bu kavramlar için bkz. İsmail Kara, Din ile Modernleşme Arasında-Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri, İstanbul 2003, s. 54-55, 60, 250, 359. 11 Cevdet Paşa’nın verdiği izahatla devlet adamlarını ikna etmesine rağmen Âli Paşa konuşma metninin basılmasını uygun bulmamıştı (Cevdet Paşa, Tezâkir, haz. Cavid Baysun, Ankara 1991, IV, 85-91). Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından on yıl sonra nizamiye mahkemelerinin mevcut durumunu tespit ederek eksiklerini gidermek maksadıyla kurulan Islahat-ı Adliyye Komisyonu’nda görevli, Şûrâ-yı Devlet üyelerinden Fethi Bey de yukarıdakine paralel bir görüş ayrılığından bahseder. Naklettiğine göre bazı kişiler, mahkemelerle ilgili şikayetleri “kavânîn-i mevcûde-i adliyyenin memâlik-i mahrûseye pek de tevâfuk etmeyecek ahvâl ve nikâtı câmi ol”masına bağlamaktaydılar. Fethi Bey, “bu kanunlar hukuk-ı umumiyyeyi kâfil ve memâlik-i mütemeddinede câri ahvâl ve muamelata zamîmaten hikmet-i şeriatı şâmil olduğundan” ifadeleriyle bu iddianın isabetsiz olduğunu belirtmektedir (16 Aralık 1887-13 Ocak 1888/R 1305, Y.PRK.ŞD. 1/26). 12 1870 yılında devletin resmî gazetesinde çıkan bir yazıda bir hukuk kaynağı olarak “teamül ve adetler” anlatılırken “Büyük” Napolyon kanunları sonrasında Fransızlar ile Alman ve İngilizlerin kanunlaştırma fikrine yaklaşımları değerlendirilir ve nihayet şu hüküm verilir: “(…) kavânîn-i mevzûayı tanzim ve düsturlara taksim ile ahkâm-ı kavânîni kâffe-i efrâd-ı millet hakkında icra etmek muvâfık-ı akl u hikmettir. Her hangi bir millette ki kavânîn-i mevzûayı câmi muntazam düsturlar vardır, orada ahkâm-ı kavânîn gayet sarîh ve sehlü’l-tefehhüm olduğundan ihkâk-ı hak madde-i mühimmesi fevka’l-gaye sühuletle cereyan eder. Fakat hukuk-ı mevzûa usûl ve adât-ı tarihiyyeden ibaret olan yerlerde ilm-i hukuk derece-i kemâle vâsıl olup ilm-i mezkûrde mütefennin ve mâhir zâtlar zuhura gelirse de mükemmel 5 Hukukun modernleştirilmesi yönündeki gelişmelere farklı gerekçe ve kanallarla karşı çıkan fikir adamlarından bahsedilebilir. Bu bağlamda Ziya Paşa ile Namık Kemal’in başını çektiği bir aydın çevresinin siyasî rejim değişikliği isteklerinin yanı sıra Tanzimat eleştirisi bağlamında yeni mahkeme teşkilatı ve tercüme kanunlar konusunda dile getirdikleri ciddi ve derinlikli tenkitler ilk sırada sayılmalıdır 13 . Öteki tepkiler daha ziyade dolaylı yollardan ifade edilen 14 veya toplumun siyasî ve idarî açıdan daha alt katmanlarından gelen 15 tenkitlerdi. Namık Kemal’i dönemin aydınları arasında öne çıkaran fikrî çabası bu bağlamda özellikle zikre değerdir. Namık Kemal, yazılarında millî bir hukuk arayışı çerçevesinde, modern hukuk karşısında fıkhı vurgulu bir şekilde öne çıkarır; bir metodoloji olarak fıkıh usûlünü ve Osmanlı ilim-irfan birikimini yüceltir. Sultan Abdülaziz döneminin son yıllarında Mahrec-i Aklâm ve Mekteb-i Sultanî mezunlarından pekiyi dereceyle mezun olup Paris’e hukuk ve matematik tahsiline gönderilen on iki kişiden biri olan Hüseyin Nazım Efendi’ye (sonradan Paşa) yazdığı bir mektupta Mecelle’yi hakkıyla tahsil hükkâm yetişemediğinden ihkâk-ı hak madde-i mühimmesi lâyıkı vechile câri olamaz” (“Ulûm ve Fünûn: İlm-i Hukuk”, Takvim-i Vekâyi, nr. 1296, 12 Kasım 1870/19 Ş 1287, s. 2). Hâkim yetiştirme vurgusunun güçlendiği bir metin için bkz. “Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık 1875/14 ZA 1292, s. 2. 13 İhsan Sungu, “Tanzimat ve Yeni Osmanlılar”, Tanzimat, İstanbul 1999, II, 800-816. Namık Kemal’in hukuka dair görüşleri ve bu konudaki çalışmaların bir değerlendirmesi için bkz. Nergiz Yılmaz, Namık Kemal’de Siyasî Kavramlar, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2000, s. 15-21. 14 Vakanüvis Lütfi Efendi, 1896 yılında yazdığı bir metinde, 1847 yılında yapılan bir nizamnameden bahsederken kanunlaştırma hareketi üzerine dikkate değer yorumlar yapar. Bu yorumlar kanunlaştırma hareketine karşı -makes bulmamış- tepkilerin ciddiyetini göstermektedir: “Tanzimat-ı Hayriyye tarihinden beri ol kadar talimname ve nizamname ve lâyihalar ve kanunnameler yapılmıştır ki ahkâmının icrası şurada dursun okuyup bellemesi kâbil değildir. Bunların çoğu imrâr-ı vakt etmek ve işgüzârlıkla görünmek ve Avrupa’ya mukallidlik eylemek maksatlarıyla yapılan şeylerdir. Yoksa cihanın her tarafına avaze-i şan u şevketi şâmil ve habl-i metîn-i kanun-ı İlâhî’ye mütemessik ve mütevessil olan devlet-i kavî-şevket-i Osmaniyye bu kadar yüz senelerden beri güya nizamsız ve kaidesiz yaşamış kılıklı ecnebilere karşı mütalaalarda bulunulması layıksız şeydir” (Tarih-i Lütfi, nşr. Abdurrahman Şeref, İstanbul 1328, XIII, 125). 15 Sultan Abdülaziz’in huzurunda yapılan aşık meclislerinde bulunmuş biri olan Beşiktaşlı Gedâyi’nin Vasf-ı İstanbul adlı eserindeki bir kıta bu vakanın en dikkate değer örneğini teşkil etmektedir: “Dâm-ı tezvîr oldu bâb-ı şeriat Kande kaldı ol ahkâm-ı hakikat Cümlesi kanuna eyledi biat Geri kaldı Hakk’ın emr ü fermanı” (İsmail Kara, Amel Defteri, İstanbul 1998, s. 31). Seçkin ve fakat aynı zamanda halka yakın hassasiyetlere sahip bir şair olan Üsküdarlı Talat Bey’in aşağıdaki kıtası, “ilm-i hukuk” tabirinin yerleştiği bir dönemde söylenmiş felsefî ve incelikli bir tenkit olarak zikredilmelidir: “İlm-i hukuktan sana bir nükte söyleyim Eyler bunu kabul bütün zümre-i dühât Bir Zât-ı Hakk bilinmelidir, bir de hakk-ı zât Bâkisinin neticesi yok hepsi türrehat” (İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, IV, 1896). 6 etmeden Avrupa hukukunu öğrenmekte bir fayda görmediğini belirtmişti 16 . Bununla beraber yeni bir hâkim sınıfı öngörmesi dönemin eğilimlerine denk düşmekteydi 17 . Siyasî merkezde tedirginlik uyandıracak denli kuvvetli eleştirileri bir yana Yeni Osmanlı neşriyatının gündeme getirdikleri meseleler ve kavramlar itibariyle hukukun modernleşmesi projesini tahkim ettiği belirtilmelidir. 1.1. Temel Yaklaşımlar Işığında Hukuk Mektebi Fikrinin Gelişimi Bu genel değerlendirmeden sonra hukuk mekteplerinin kurulması sürecinde hukukun modernleştirilmesi istikametinde fikir sahibi olan ve bu fikirlerini farklı derecelerde fiiliyata geçirme imkânı bulan üç devlet adamının yaklaşımları ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır. Hukuk mektebi kurma fikrinin gelişimi problemini belli başlı kişiler üzerinden tartışmak yönündeki tercihimiz problemin fikrî bir çerçeveye oturtulması konusunda kolaylık sağlama amacına yöneliktir. Şüphe yok ki kronolojiyi merkeze oturtan bir ele alma tarzı da takip edilebilirdi. Burada ise bu husus akılda tutularak önemli şahsiyetler üzerinden bir anlatım tercih edildi. Böylece genellemelerden uzak ve aynı zamanda dönemi kuşatıcı izahlar yapılabileceği öngörülmektedir. Ele alınacak şahsiyetlere gelince; bu devlet adamlarından Ahmed Cevdet Paşa (1822-1895), hukuk sahasındaki modernleşme teşebbüslerinin problemlerini ve arayışlarını kendisinde bulabileceğimiz bir âlim-bürokrat olarak öne çıkmaktadır. Çalışma sırasında çeşitli vesilelerle kendisinden bahsedilmesi bu mümtaz yeri nedeniyledir. Sava Paşa (1832-1905) 18 , gayrımüslim bir İslâm hukukçusu olarak özgün bir hukuk eğitimi öngörmesi açısından; Said Paşa (1838-1914) ise Sultan II. Abdülhamid döneminin önde gelen devlet adamlarından birisi olması ve hukuk 16 Hüseyin Nazım Paşa, Hatıralarım: Ermeni Olaylarının İçyüzü, haz. Tahsin Yıldırım, İstanbul 2003, s. 62. 17 Kasım 1872’de yazdığı bir yazıda şunları söylüyor: “Mülkümüzde mevâdd-ı hukukiyyeyi en evvel mehâkim-i nizâmiyyenin zuhuru teşviş eyledi... mahkeme yok ise onu hâsıl etmek as‘ab-ı umûrdur. Çünkü muntazam mahkeme hâsıl etmek, mesnedine müstehak bir hükkâm sınıfının vücuduna tevâkkuf eder” (Namık Kemal, Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri-Bütün Makaleleri 1, haz. Nergiz Yılmaz Aydoğdu-İsmail Kara, İstanbul 2005, s. 264-65). Namık Kemal’in muasırlarından ayrılan tarafları için bkz. İsmail Kara, “Sunuş”, a.g.e., s. 7. 18 Sinan Kuneralp, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricâli (1839-1922)-Prosopografik Rehber, İstanbul 1999, s. 120. 7 mekteplerinin kurulduğu yıllarda adliye/hukuk ıslahatlarına dair fikir ve beklentileri ile dikkat çekmektedir. Cevdet Paşa, hususen dil, tarih ve hukuk konularındaki tayin edici fikrî çabası ve çalışmalarıyla Osmanlı modernleşmesinin en önemli şahsiyetlerinden biridir. Meclis-i Tanzimat ve Mecelle Cemiyeti’ndeki kanunlaştırma faaliyeti, nizamiye mahkemelerini teşkilatlandırması ve Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Mekteb-i Hukuk’un kurulması ve ilerlemesi konusundaki teşvik ve gayretleri nedeniyle hukukun modernleştirilmesi yönündeki gelişmelerin merkezinde yer alır 19 . Cevdet Paşa gibi çok yönlü bir ismin çeşitli konulardaki fikirlerini farklı kademe ve bağlamlarda ele almak mümkün ve hatta gereklidir. Burada ise sadece konumuzu oluşturan kanunlaştırma faaliyeti, adliye teşkilatı ve hukuk eğitimi açısından fikir ve icraatları üzerinde durulacaktır. Cevdet Paşa, Meclis-i Tanzimat üyeliği sırasında kanunlaştırma cereyanı içinde bulunmuştur. Otobiyografisinde bu mecliste yapılan kanun ve nizamları kendisinin kaleme aldığını belirtir. Mustafa Reşid Paşa’nın önerisiyle fıkha dayanan bir medenî kanun yapma girişimi olan “Metn-i Metîn”le 20 ilgili çalışmalara; ayrıca ceza ve arazi hukukunu tedvin etme çalışmalarına bu üyeliği sırasında katıldı 21 . Bununla beraber Cevdet Paşa’ya şöhret kazandıran kanunlaştırma faaliyeti “ilm-i fıkhın muamelat kısmından icabât-ı zamaniyyeye muvâfık olan mesâil-i şer‘iyye cem‘ olunarak, ehl-i İslâm’a göre ahkâm-ı şer‘iyye olup tebea-i gayrımüslimeye göre dahi kanun itibar olunmak üzere” hazırlanan Mecelle’ydi 22 . 19 Hayatı ve eserleri ile ilgili tafsilatlı bilgi için bkz. Cevdet Paşa, Tezâkir, cilt IV (otobiyografi); Ali Ölmezoğlu, “Cevdet Paşa”, İA, III, 114-23; Yusuf Halaçoğlu-M. Akif Aydın, “Cevdet Paşa”, DİA, İstanbul 1993, VII, 443-50. 20 Cevdet Paşa’nın “Fransa kanunlarına müracaat mecburiyetinden halâs için ilm-i fıkıhtan bir kitap yapıp da üss-i esas-ı kavânîn-i devlet olmak üzere meydana konmak efkârı…” ifadeleri için bkz. 27 Ocak 1889 (25 CA 1306), Y.EE. 83/34. Edouard Philippe Engelhardt, Tanzimat’ın ilanından sonra bir Fransız’a medenî kanun yaptırıldığını iddia etmektedir (Türkiye ve Tanzimat: Devlet-i Aliyye’nin Tarih-i Islahatı, çev: Ali Reşad, İstanbul 1328, s. 44). 21 Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 73-74; Ebul’ula Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, Ankara 1996, s. 45-61. 22 Cevdet Paşa, Ma‘rûzât, haz. Yusuf Halaçoğlu, İstanbul 1980, s. 200. “Müsavat” kavramının tarihi üzerine bir makale kaleme alan İsmail Kara’ya göre, Cevdet Paşa’nın Mecelle için kullandığı bu ifadeler müslim-gayrımüslim ayrımını silikleştiren müsavat politikalarını yürüten Osmanlı devlet ricalinin, problemin farkında olmakla birlikte, sekülerleşme ve zihin parçalanması düzeyinde ne kadar problemli bir alanın içinde olduklarına işaret etmektedir. Devrin ihtiyaçları ve dış şartların mecbur etmesiyle benimsenen müsavat fikri bir tür laik hukukun ve seküler zihniyetin gelişmesine yol açmıştır (İ. Kara, “Müsavat mı Eşitsizlik mi?”, Mete Tunçay’a Armağan, İstanbul 2007, s. 177-79). Mecelle üzerine etraflı bir literatür değerlendirmesi için bkz. Sami Erdem, “Türkçe Mecelle Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, İstanbul 2005, s. 673-722. 8 Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulması üzerine bu kurumun başına getirilerek adliye teşkilatını oluşturmağa çalıştı. Cevdet Paşa, kuruluş aşamasında Divan’ın üyeliklerine “ilm-i fıkıhta en ziyade mâhir” olan ulemadan Kara Halil Efendi ve Ahmed Hilmi Efendi gibi kişileri; devlet adamlarından “güzîde zâtları”; mümeyyiz ve zabıt katipliğine “müsta‘id efendileri”, bu arada “Bab-ı Fetvâ’da en ziyade sâkk bilir” kişileri getirdiğini belirtmektedir 23 . Bir ıslahat lâyihasında, hükümetlerin tebealarına karşı iki vazifesinden biri olarak saydığı adalet meselesini (ihkâk-ı hukuk-ı ibâd: umûr-ı adliyye) izah ederken adaleti sağlayacak olan hâkimlerin vasıflarını sayar. O’na göre hâkimlerin “fakîh ve kavânîn-i devlete âşina olmaları birinci şarttı”. Fakat yalnız fıkıh ilmini bellemek ve kanunları (Düstur’u) ezberlemekle bir kişi hâkim olamazdı. Mahkemelerde bir süre istihdam edilmesi ve böylece muamelata “meleke kesbetmesi” gerekirdi. Bununla beraber hâkimlerin vazifelerini, tıpkı askerler gibi, sade ve mazbut olarak vasıflandırır; ve gerekli teorik bilgiyi edindikten sonra kısa sürede pratik eksikliğinin giderilebileceğini belirtir 24 . Cevdet Paşa’nın hukukun modernleşmesine yaklaşımını anlamak için ele alınması gereken diğer problem alanları hukuk eğitimi hakkındaki icraatları ile izlediği hâkim istihdamı politikasıdır. Aşağıda farklı bir bağlamda tekrar edileceği üzere Mekteb-i Sultanî’nin ders programlarına Mecelle’yi ekleyerek Mekteb-i Sultanî bünyesinde bir hukuk mektebi kurulmasının önünü açtı. Sava Paşa’nın ilgisi ile paralel olarak, Mecelle’nin daha iyi öğretilebilmesi için mektebin ders programına fıkıh usûlü dersini ekledi. Ebu Said Hadimî’ye ait Mecâmi‘ü’l-Hakâyık adlı eserin ders kitabı olarak okutulmasına karar vererek muallimliğe Ahmed Hamdi Şirvanî Efendi’yi getirdi. Bir süre sonra bu kitabı tercüme ederek neşreden Ahmed Hamdi Efendi, kitabın Hanefî ve Şafiî mezheplerine göre telif edilmiş Mir‘ât, Tavdîh, Cem‘i’l-Cevâmi‘ * gibi klasik 23 Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 84. Cevdet Paşa’nın belirttiği gibi ilk üyeler arasında Afif Bey gibi müslüman bürokratlar ve Turşucuzâde Ahmed Muhtar gibi ilmiye mensubu kişiler vardı. Bunların yanı sıra modernleşmeyi hukuk sahası ile sınırlı olarak anlamayan, roman yazarı Vartan Paşa gibi gayrımüslim bürokratlar da üyeliğe seçilmişti. İlk üyelerin adları için bkz. A. Lütfi, Vak’a-nüvis Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, haz. Münir Aktepe, Ankara 1989, XII, 10. 24 Bu lâyihayı, 1872 yılında Sadaret’in isteği üzerine hazırlamıştı (Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 97-100). * Mir‘âtü’l-Usûl fî şerhi Mirkâti’l-Vusûl, Osmanlı Devleti’nin üçüncü şeyhülislâmı Molla Hüsrev’in (ö. 1480) usûl eseridir. Et-Tavdîh fî Ğavâmidi’t-Tenkîh, Sadruşşerîa es-Sâni’nin (ö. 1347) kendi eseri Tenkîhu’l-Usûl’e yazdığı şerhtir. Molla Hüsrev’in Mir‘ât’ta en çok başvurduğu kaynaklardan biri olan bu esere Teftazânî’nin (ö. 1390) yazdığı el-Telvîh adlı haşiye de Osmanlılarca çok iyi tanınan eserlerdendir. Osmanlı klasik dönemi usûl haşiyelerinin çoğu bunun üzerine yazılmıştır. Haşiye yazarları arasında Molla Hüsrev, Kemalpaşazâde ve Ebussuud Efendi bulunmaktadır. Cemi’l-Cevâmi‘ fî Usûli’l-Fıkh, Şâfiî âlimi Tâceddin Abdülvehhâb b. Ali es-Sübkî’nin (ö. 1370) yüz kadar eserden derlediği bir muhtasardır. Bu eser üzerine Osmanlı Devleti’nin dördüncü şeyhülislâmı Molla Gürânî (ö. 1488) ed-Dürretü’lLevâmi‘ fî şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘ adlı bir şerh yazmıştır (R. Cici, a.g.m., s. 218, 228, 230). 9 kitaplardaki bütün mesele ve kaideleri içerdiğini (bilcümle mesâil-i mühimme ve kavâidi nâfıayı câmi olduğunu) iddia etmektedir. Bu eser didaktik ve muhtasar olması ve farklı görüşlere fazla yer vermemesi nedeniyle ders kitabı olarak tercih edilmiş olmalıdır. Fıkıh kaynaklı Mecelle’nin nizamiye (divaniye) mahkemelerinde yürürlükte olması; meramın iyi bir şekilde ifade edilmesi ve halkın haklarının korunması (hüsn-i ifade-i merâm ve muhafaza-i hukuk-ı enâm) konularında fıkıh usûlünün faydaları sayılan diğer tercüme gerekçeleridir 25 . Cevdet Paşa, ayrıca Mekteb-i Hukuk’un ilk ders yılında hukuk muhakemesi usûlü dersleri vermiştir. Ebulula Mardin, Mecelle dersi yerine muhakeme usûlü dersini tercih etmesini mahkemelerde görev alacak öğrencilerle daha yakından meşgul olabilmek amacıyla açıklar. Mecelle dersini sahanın uzmanı olan Ömer Hilmi Efendi’ye bırakmak istemesi diğer bir nedendi 26 . İkinci sınıfın öğretime başladığı sene birinci sınıflara -aşağıda önemine işaret edilecek olan- belâgat dersini okuttu27 . Cevdet Paşa’nın, hukuk eğitimi ile zarurî irtibatları olan hâkim istihdamına ilişkin temel görüşlerini, Sultan II. Abdülhamid’in nizamiye mahkemesi reislerinin sadece müslümanlardan seçilmesi hakkındaki düşüncesini öğrenmek istemesi üzerine yazdığı cevapta bulmak mümkündür. Padişah, Cevdet Paşa’ya yönelttiği soruyla gayrımüslimlerin mahkeme reisi olmalarına dair kaygılarını ifade eder. Cevdet Paşa, Mekteb-i Hukuk’un öğretime başlamasından bir yıl sonra (1881) kaleme aldığı cevabında, bu problemin Islahat Fermanı sonrası gayrımüslimlerin devlet kademelerine alınmaya başlamasıyla doğduğunu belirtir. Nizamiye mahkemelerine hâkim ve memur atanması konusunda nasıl bir yol takip ettiğini anlatır. Hukuk mahkemelerine muhakeme usulüne vâkıf olan ilmiye sınıfı mensuplarını 28 , ceza mahkemelerine genellikle adliyede bir süre görev yaparak yetişmiş 25 Ebu Said Hadimî, Usul-i Fıkh’tan Levâmiü’l Dekâyık fî Tercümeti’l-Mecâmi‘i’l Hakâyık, İstanbul 1876. Hamdi Efendi, kitabın sonuna bazı küllî kaideler (s. 277-312) ile mantık, münazara, cedel, ibtal-i cedel ilimlerine dair küçük Türkçe risaleler eklemiştir. Cevdet Paşa, on yıl kadar sonra Ahmed Hamdi Efendi’ye, Muhtasar Usûl-i Fıkh adlı eseri ile ilgili, yazdığı mektupta usûl-i fıkhın şer‘î ilimler arasında en sonda tahsil edilmesi gereken ilim olduğunu vurgular: “İlm-i usûlü’l-fıkh ulûm-ı şer‘iyyenin müntehâsı olmağla fürû‘-ı fıkh ve usûl-i hadis ve ilm-i kelâm gibi ulûm-ı ‘âliyyeden sonra ta‘allüm olunur. Me‘âni ve beyân gibi fünûn-ı Arabiyye ise onun mukaddimât ve mebâdisi makamındadır” (Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 225). 26 Mardin, a.g.e., s. 240. 27 Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 214-15. 28 Cevdet Paşa, Adliye Nezareti’nde toplanan mecelle cemiyetinin Meşihat’e taşınmasını yorumlarken ulemayı, fıkhî muameleler hakkında bilgi sahibi olmamak (muamelat-ı fıkhiyyede bidâ‘asızlık), mahkemelerin yazışma usûlünü (sâkk) bilmemek ve insanların yeni ihtiyaçlarına (muamelat-ı enâm) vâkıf olmamak yönlerinden eleştirmektedir (Tezâkir, IV, 96). 10 kişileri (ilmiyeden de ceza hâkimi yetişmeye başladığını belirtir), ticaret mahkemelerine ise çoğunlukla Avrupa’da hukuk tahsil etmiş gayrımüslimleri atadığını söyleyen Cevdet Paşa, gayrımüslim hâkim problemini Başvekil Said Paşa’yla müzakere etmişti. Buldukları çözümlerin başında Mekteb-i Hukuk ders programlarının düzenlenmesi gelmektedir. O’na göre Mecelle dersinde medreseli öğrencilerin, lisan derslerinde ise kâtip/memur öğrencilerin başarılı olması; gayrımüslim öğrencilerin geri kalması tabiîydi. Ders programına “Belagat-ı Osmaniyye” dersinin eklenmesinin gizli nedeni de buydu. Cevdet Paşa, mahkeme reisliklerine sadece müslümanların getirilmesi için “tedricî gidilmek” gerektiğini ve Said Paşa ile çözümü programların ayarlanmasında bulduklarını da belirtir 29 . Cevdet Paşa ile Said Paşa’nın yaklaşımları din/gelenek ile modernleşme projeleri arasındaki çatışma ve gerginlik alanlarından birine işaret etmektedir. Bir gayrımüslimin şer‘î mahiyette kanunların da içinde bulunduğu bir kanun mevzuatını uygulayacak olması sahihlik bakımından problemlidir. Ayrıca ayrılıkçı-milliyetçi gayrımüslim cemaatlere mensup hâkim sayısının artması devletin bekâsı bağlamında tehlike algısı açısından devlet adamlarının zihnini meşgul etmiş olmalıdır. XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar adalet hizmetlerinde gayrımüslimlerin istihdam edilmemiş olması devlet adamlarının tavrını belirleyen diğer bir faktördür. Cevdet Paşa’nın önerdiği çözüm, ecnebi baskısı ve gayrımüslim tebeanın beklentileri istikametinde yapılan reformlardaki uyumsuzlukların yine bizzat aynı devlet adamları tarafından giderilmeye çalışıldığını göstermektedir 30 . Ebulula Mardin’in vukufla işaret ettiği gibi Cevdet Paşa’nın medrese tahsilinden sonraki ilmî çalışmalarında fıkıh ilminin özel bir yeri yoktur. Özellikle takip ettiği ve sonra kendisinin okuttuğu dersler mantık gibi aklî ilimlere inhisar eder. Dikkate değer bir fıkıh kültürüne sahip olduğu tartışma götürmezse de gerek “Metn-i Metîn”in hazırlanması için kurulan komisyonda bulunması, gerek Mecelle Cemiyeti reisliğine getirilmesi fıkıh ilmindeki ihtisası sebebiyle değil her şeyden önce kanunlaştırma cereyanının önderlerinden biri sayılmasındandır. Bu nedenle Cevdet Paşa’yı bu 29 “Mekteb-i Hukuk’un usûl-i tahsiliyyesi ehl-i İslâm’ın takaddüm ve tefevvukunu mûcib olacak yoldadır… Bu mektebe ulema sınıfından bulunan talebe Mecelle derslerinde ve lisan bahsinde ketebe sınıfı takaddüm ederek Hıristiyanların geri kalması tabiîdir. Mektepte bir Belagat-ı Osmaniyye dersinin ihdâsı dahi bu maksad-ı hafîye mebnîdir” (30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2). Cevdet Paşa’nın fikriyatı ve hukukun modernleştirilmesi projesiyle ilgili tartışmalar açısından fevkalâde önemli olan bu mütalaa eklere alınmıştır. Bkz. EK V. Cevdet Paşa’nın bu problemi ele alan başka bir metni için bkz. “Mevâdd-ı şettâya dair bir lâyihası”, Ahmet Cevdet Paşa (1823-1895), Ankara 1997, s. 137-39. 30 30 Aralık 1881 (9 S 1299), Y.EE. 39/2. 11 çalışmanın konusu açısından “kanunlaştırma cereyanının yorulmak bilmeyen gayretli şahsiyeti” 31 olarak vasıflandırmak yanlış olmayacaktır. Hukuk eğitimi üzerine görüşleri ile öne çıkan diğer bir devlet adamı da Yanyalı bir Rum doktorun oğlu olan Sava Paşa’dır. Tıp tahsili görmüş olan Sava Paşa, Girit valiliği, Hariciye nazırlığı ve Mekteb-i Sultanî müdürlüğü yapmıştır. Fıkıh ilmine duyduğu ilgi ve bu sahada yazdığı eserlerle tanınır 32 . Sava Paşa, Haziran 1874’te getirildiği Mekteb-i Sultanî müdürlüğü 33 esnasında bu mektep bünyesinde açılan yüksek mektepleri (Darülfünun-ı Sultanî) kurdu. Bunlardan biri olan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’deki derslere öğrenci olarak girdi ve kırklı yaşlarında yeni bir iştigal sahası edindi. Mekteb-i Sultanî müdürlüğüne getirilinceye kadar fıkıh ve fıkıh usûlü hakkında ciddi bir incelemesi bulunmayan Sava Paşa, Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî Mecelle Hocası Rauf Efendi’nin derslerine devam etmeye başladıktan sonra bu konudaki bilgisini ilerletti. Mecelle’deki hükümleri gayet mantıklı ve uygulamaya elverişli bulmakla beraber dersin daha iyi anlaşılabilmesi için kaynaklara (usûl) inilmesi gerektiği kanaatine vardı. Konuyu açtığı Hukuk Mektebi Müdürü ve Roma Hukuku Hocası Mösyö D’Hollys 34 fıkıh usûlü konusunda daha geniş bilgi edinildiği takdirde Mecelle hakkında sarih bir kanaate sahip olunacağını belirtti. Bunun üzerine muallimlerden yardım alarak İbrahim el-Halebî’nin (ö. 1549) Mülteka’l-Ebhûr adlı eseri ile Molla Hüsrev’in (ö. 1480) Dürerü’l-Hükkâm fî Şerhi Gureri’l-Ahkâm * adlı eserini incelemeye başladılar 35 . Bu sırada Maarif Nazırı Cevdet Paşa, yukarıda belirtildiği üzere 31 Ebul’ula Mardin, a.g.e., s. 7, 21-22, 31-33, 40. Hukukçuluğu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. M. Akif Aydın, “Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa”, Ahmed Cevdet Paşa Semineri (27-28 Mayıs 1985) Bildiriler, İstanbul 1986, s. 21-39. 32 Sava Paşa’nın hayat hikâyesi için bkz. Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, çev: Baha Arıkan, İstanbul ty, [c.] I, IV-IX; M. Cevad, a.g.e., s. 153, dn. 3; O. N. Ergin, a.g.e., II, 697-99. Menfi taraflarını öne çıkaran bir portresi için bkz. Andreas David Mortmann, İstanbul ve Yeni Osmanlılar, trc. Gertraude Songu-Habermann, İstanbul 1999, s. 125-28. İslâm hukuku hakkındaki fikirlerinin özeti için bkz. A. Refik Gür, “İslâm hukuku üzerine düşünceler ve Sava Paşa”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, VI/1-2, İstanbul 1975, s. 1-35. 33 Sava Paşa’nın önceki memuriyeti İsfakiye mutasarrıflığıydı (5 Haziran 1874/20 R 1291, İ.DH. 686/47801). Mekteb-i Sultanî müdürlüğü için bkz. Devlet Salnamesi, 1292 senesi, s. 134; 1294 senesi, s. 378. 34 Mösyö D’Hollys için bkz. Vahdettin Engin, Mekteb-i Sultanî, İstanbul 2003, s. 103, 262-63. * Mülteka’l-Ebhûr Osmanlı fıkıh eğitiminin temel metinlerinden biridir. Dürerü’l-Hükkâm fî Şerhi Gureri’l-Ahkâm, Molla Hüsrev’in Gurerü’l-Ahkâm adlı eserine yine kendisinin yazdığı şerhtir. Hanefi fıkıh kitaplarını esas alan Dürerü’l-Hükkâm ve Mülteka’l-Ebhûr, Osmanlı Devleti’nde kâdılar tarafından yaygın olarak kullanılan en önemli fıkıh kitaplarıdır (Şükrü Selim Has, “Mülteka’l-Ebhûr”, DİA, İstanbul 2006, XXXI, 549-52; Ahmet Akgündüz, “Dürerü’l-Hükkâm”, DİA, İstanbul 1994, X, 27-28). 35 Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyat Hakkında Bir Etüd, I, 17-18. 12 Mecelle’nin daha iyi bir şekilde öğretilmesi için mektebin ders programına fıkıh usûlü dersini ekledi; Mecâmi‘ü’l-Hakâyık adlı eserin mektepte okutulmasına karar vererek muallimliğe Ahmed Hamdi Efendi’yi getirdi. Sava Paşa bu derslerin yanı sıra Kütahyalı Nuri Efendi’den de özel olarak fıkıh usûlü ve kelâm dersleri aldı 36 . Sava Paşa’nın ilgisi sayesinde Fransız hocaların çoğunlukta olduğu mektepte Mecelle, fıkıh ve fıkıh usûlü dersleri önem kazandı. Sava Paşa, Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî hakkında bilgi verdiği eserinde mektepte öğretilmesi gereken derslerin başında “usûl-i fıkh” ile “fürû‘-ı fıkh”ı sayarak eğitimin tamamen Fransızca olarak yapılmasının mümkün olmadığını belirtmekte; bununla beraber Türkçe ders kitaplarının ve bu ilimleri okutacak muallimlerin bulunmaması ve Türkçe’yi ilim dili olma derecesinde görmemesi gibi nedenlerle bazı derslerin Fransızca okutulması gerektiğini savunmaktadır 37 . Tarihsiz, fakat büyük bir ihtimalle 1876 yılında düzenlenmiş bir belgeye göre Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’deki hukuk derslerinin Türkçe olarak okutulması planlanmıştı. Nitekim Mecelle, ticaret hukuku, ticaret muhakeme usûlü ve ceza hukuku ilk iki ders yılında (1874-1876) Türkçe olarak okutulmuştu. Fransızca okutulan derslerin de bir yıl içinde Türkçe’ye tercüme edilmesi düşünülmüş; mektebin temel derslerinden biri olan Roma hukukunun terimleri Latince olduğundan bunlara Arapça’dan karşılıklar bulunmasının ise iki üç yıl süreceği öngörülmüştü 38 . İstanbul’dan ayrılıp Paris’e yerleştikten sonra Sava Paşa’nın fıkıh usûlüne ilgisi farklı bir bağlamda devam etti. Paris’te neşrettiği Étude Sur la Théorie du Droit Musulman (c. I, Paris, 1892; c. II, La Méthode Législative d’Islam, Paris 1898) adlı kitabında 39 Osmanlı batılılaşmasının halk katmanlarına benimsetilmesi ve 36 Sava Paşa, a.g.e., I, 19-20, 117, 129. Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye yani Darülfünûn-ı Sultanî’nin Nizamname-i Dahilîsiyle Dürûs Cetvelidir (bundan sonra Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye), İstanbul 1293, s. 6-8. Sava Paşa, ilk ders yılı sonunda yaptığı konuşmada kendi döneminde, Mekteb-i Sultanî’nin ilk yıllarında ihmal edilen şark dillerine gereken önemin verildiğini söylemiştir (5 Ağustos 1875/4 B 1292, Vakit, nr. 62, s. 2-3; 12 Ağustos 1875/11 B 1292 tarihli Takvim-i Vekâyi’den aktaran M. Cevad, a.g.e., s. 152-55). Sadaret, kısa bir süre önce bazı derslerin -Mekteb-i Tıbbiye’de olduğu gibi- Türkçe okutulması konusunda Maarif Nezareti’ni uyarmıştı (23 Mayıs 1875 /18 R 1292, BEO, Ayniyat Def., 1073, s. 11; Engin, a.g.e., s. 89). 38 Y.EE. 37/29. 39 Kitabın ilk cildinin ülkeye giren nüshaları toplattırılmış ve girişi yasaklanmıştır. Sava Paşa, bu uygulamadan zarar gördüğü gerekçesiyle mabeyne bir arîza sunmuştur. İlgili arşiv belgesinde kitabın “fıkh-ı şerifin Roma hukukundan mehûz olduğunu ve noksanı cihetiyle bir cemiyet-i mütemeddineye gayrı kâfi ve mâni-i terakki bir kanun bulunduğunu iddia eden Avrupa hükemâsını red ve cerh için telif eylemiş olduğu kitap şeriat-ı gârra-yı Muhammedî aleyhine harf-i vâhidi muhtevi olmayıp bilakis i‘lâ-yı şanına hâdim bulunmuş ve Avrupa’nın her tarafınca takdir edilmiş” olması bilhassa vurgulanmaktadır. II. Abdülhamid, kitapta kullanılan bazı tabirlerin çok münasebetsiz olduğunu duyduğunu belirterek tercüme ve tedkik ettirilmesini Sadaret’ten istemiştir (19 Nisan 1892/21 N 1309, İ.DH. 99938). Kitabın Fransızcası Sadaret’ten Encümen-i Teftiş ve Muayene’ye; basılmak üzere yapılan tercümenin bir kısmı 37 13 yerleştirilmesi amacını gerçekleştirebilmek için fıkhın ve fıkıh usûlünün önemine dikkat çekti. Müslümanların, Avrupalıların gıpta edeceği bir mukavemet fikrine sahip olduklarını belirterek gayrımüslimler tarafından yapılmış kanunlara boyun eğmelerinin ancak Avrupa medeniyetinin dinî/İslâmî bir çerçevede sunulmasıyla mümkün olabileceğini savundu 40 . Sava Paşa’nın temel meselesi, aynı hükümetin idaresi altındaki müslüman ve hıristiyanların ahenkli bir şekilde yaşamalarını sağlayacak hukukî mevzuatın ilkelerini tespit etmekti. Bu kaygılarla İslâm hukukunun tarihiyle ilgilenmiş olmalıdır 41 . İslâm hukukunun tarihini inceleyerek söz konusu fikirlerini temellendirmesi yeni açıklama çerçeveleri bulma arayışı olarak anlaşılabilir. Eserini Türkçe’ye tercüme eden Abdurrahman Âdil’in “Sava Paşa, Galatasaray Sultanî’sinde bir darü’l-hukuk tesis etmiş idi. Edirne müftüsü Nuri Efendi’nin himmet ve mu‘âvenetiyle tarih-i fıkh-ı İslâm’ı tedvîn etti. Tarih-i fıkh-ı İslâm’a kesb-i vukûf etmedikçe ihtiyacât-ı asriyyeye encümenden Meşihat’e gönderilir. Meşihat kitabın neşredilmesini uygun görecek olursa tercümenin diğer kısmı da gönderilecekti (28 Eylül 1893/16 Eylül 1309, MF.MKT. 181/116). Sözkonusu tercüme Mekteb-i Hukuk mezunlarından Abdurrahman Âdil Bey’e aittir. Pertev Paşa’nın torunu Nurullah Bey’in A. Âdil’den naklen verdiği bilgilere göre tercümenin gönderildiği Tedkik-i Müellefât-ı Şer‘iyye Reisi Halis Efendi “Nakilleri görülmeden ve kütüb-i fıkhiyedeki mahalleri tedkik edilmedden neşrine müsaade olunamaz” diyerek basılmasına engel olmuştur. Bkz. İbnülemin’in Baha Arıkan’a yazdığı 25 Şubat 1952 tarihli mektup (Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, I, V-VI). Goldziher’in kitabın ilk bölümüyle ilgili tenkit yazısı (Byzantinische Zeitschrift, II/2, 1893, s. 317-25) üzerine Sava Paşa, yeni bir kitap kaleme almıştır: Savvas Pacha, Le droit musulman expliqué-Résponse un article de M. Ignace Goldziher, Paris 1896. Fuad Köprülü, bu eseri dogmatik ve Ortodoks zihniyetin mahsulü olarak değerlendirmektedir (“Ortazaman Türk Hukukî Müesseseleri, İslâm Amme Hukukundan Ayrı Bir Türk Amme Hukuku Yok Mudur”, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, s. 21; ayrıca bkz. a.g.e., s. 217). Sava Paşa’nın Le tribunal musulman adlı bir eseri (Paris 1902) daha vardır. 40 Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, II, 1-12. Poliçe, çek ve faizle borç almanın İslâmîleştirilmesi örnekleri için bkz. A.g.e., II, 358-69. 41 İstanbul’da iken gayrımüslim Osmanlı vatandaşlarının problemleri üzerinden fikir üretirken; Paris’e yerleştikten sonra ilgisi sömürgelerdeki müslüman toplulukların (örneğin Fransız sömürgesi Cezayir’in) kolay idare edilebilmesi problemine doğru kayacaktır (a.g.e., I, 1, 14-15). 1903 yılında Sava Paşa’ya Fransa reis-i cumhuru tarafından ikinci rütbeden bir kıta “Légion d’honneur nişanı” verilmiştir. Bunun üzerine Paris Sefareti’ne mektup yazarak nişanın kabul edilmesi ve icap ettiğinde takılabilmesi için padişahın izninin alınmasını istemiş; ve bu isteği padişah tarafından kabul edilmiştir (23 Eylül 1903/10 Eylül 1309, İ.TAL. 1321 B 102). Hem Fransa’daki itibarına hem de padişaha bağlılığına işaret eden bu olaydan birkaç ay önce Paris sefiri Salih Münir Paşa, (kudemâ-yı vükelâ-yı saltanat-ı seniyyeden ve ulûmı âliyye-i İslâmiyyede mütebahhirîn-i fuzelâdan) Sava Paşa’nın Avrupa bilim çevrelerinde iyi etki uyandıran “Tarih-i Fıkıh” ve “Usûl-i Fıkıh” adlarındaki eserleriyle “İslâmiyet mâni-i medeniyet ve terakkidir zehâb-ı bâtılını delâil-i mukni‘a ve berâhin-i kâtı‘a ile red ve iptale ve … şeriat-i İslâmiyyenin mucizât-ı bâhiresini talâkat-i lisan ve fesâhat-i beyan ile mecâlis-i edebiyye ve mehâfil-i ilmiyyede isbata himmet etmekte bulunduğu”nu belirterek padişah tarafından bir şekilde taltif edilmesini istemiş (1 Haziran 1903/5 RA 1321, Y.A.RES. 121/10); ve Paşa bir yıl sonra Mecidî murassa nişanı ile ödüllendirilmiştir (20 Haziran 1904/6 R 1322, İ.TAL. 1322 R 28). 14 göre tatbîk-i ahkâma Ağakapısı’nda murabba-nişin-i sadr-ı fekahet olanlar cesaret edemezler” şeklindeki cümleleri dikkat çekilen hususu özetlemektedir 42 . Sava Paşa, sadece kanun maddelerine odaklanan hukuk eğitimini yetersiz ve zararlı bulmaktaydı. Hukuk nazariyatı -ki fıkıh usûlünü kastediyordu- bilinmeden kanun metinlerinin öğretilmesi öğrencileri kaynak ve sebeplerini öğrenmeden kanun ezberlemeye sevkedeceğinden Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de verilen nazarî eğitimi savunmakta ve Cinayet Mahkemesi Reisi Celâl Bey’i örnek hukukçu olarak göstermekteydi 43 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin Mekteb-i Hukuk’a katılmasından on yıl sonra serdettiği bu fikirler aynı zamanda Adliye Nezareti bünyesinde kurulmuş olan Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’nin tenkidi olarak da okunabilir. Sultan II. Abdülhamid dönemi devlet adamlarının en önemlilerinden biri olan ve Takvim-i Vekâyi müdürlüğü, Şûrâ-yı Devlet başmuavinliği, Sadaret ve Maarif Nezareti mektupçuluğu, mabeyn başkatipliği, Hazine-i Hâssa, Dahiliye ve Adliye nazırlığı, valilik, Âyan Meclisi reisliği ve sadrazamlık gibi mühim devlet hizmetlerinde bulunan Said Paşa’nın mahkeme teşkilatı ve hukuk eğitimi hakkındaki fikir ve faaliyetleri de konu bakımından önemlidir 44 . Said Paşa, henüz daha gençken hukukun modernleştirilmesine ilişkin tartışmaların içinde yer almıştı. Mecelle’nin hazırlanmasından önce Âli Paşa’nın önerisi üzerine, Fransız medeni kanunu Codé Civil’in nizamiye mahkemelerinde uygulanması gündeme geldiğinde tercüme vazifesi Said Paşa’ya verildi. Codé Civil’i Arapça tercümesinden Türkçe’ye aktaracaktı 45 . Said Paşa, “metn-i metîn” hakkında bilgi isteyen II. Abdülhamid’e verdiği cevapta, önceki yıllarda kendisine verilen bu görevden bahsetmeksizin bu tercüme projesinin Osmanlı toplumuna uygulanamayacağını, medenî 42 A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 14-3042, 17 Haziran 1921, s. 2. A. Âdil’in fıkıh tarihi ve millî hukuk dili bağlamında Cevdet Paşa ile ilgili değerlendirmesi için bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1088. 43 Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyat Hakkında Bir Etüd, s. 13-14. 44 Said Paşa’nın hayat hikâyesi ve faaliyetleri için bkz. İbnülemin, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, İstanbul 1982, III, 989-1263; Zekeriya Kurşun, Küçük Mehmed Said Paşa (Siyasî Hayatı, İcraatı ve Fikirleri) 1838-1914, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1991. 45 Tercümenin Arapça’dan yapılmasının sebebi Arapça tercümenin adliye terimleri konusunda örnek olabileceği düşüncesiydi (Said Paşa, Said Paşa’nın Hatıratı, İstanbul 1328, I, 6; O. N. Ergin, a.g.e., I, 264). Osmanlı’nın medenî kanun ihtiyacı, Codé Napolyon’un tercüme edilmesi, Fıkhın muamelat kısmının tedvini, tedvin sırasında hangi mezhep görüşlerinin kabul edileceği, Mecelle’nin hazırlanması, bir Codé Napolyon uzmanına medenî kanun yaptırılması, millî hukuk dilimizin oluşmasında Mecelle’nin rolü, Mecelle’nin sadece Hanefi mezhebinin görüşlerine itibar edilerek hazırlanmasının mahzurları gibi birbirinin içine girmiş girift meseleler hakkında bu sürecin içinden gelen A. Âdil Eren’in yorumları için bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1087-88. 15 kanun ihtiyacının giderilebilmesi için de “ihtiyacât-ı zamaniyyeye evfak olan mesâil-i fıkhiyyeyi cem‘ u tedvîn için” Mecelle Cemiyeti’nin kurulduğunu söylemiştir 46 . Said Paşa’nın büyük rol sahibi olduğu kanunlaştırma faaliyeti 1879 adliye ıslahatı sırasında gerçekleşti. Bursa valisi olduğu zaman verdiği bir lâyihayı Adliye nazırlığına geldiğinde uygulama imkânı buldu. Bu sırada Adliye Nezareti’nin ve mahkemelerin teşkilat kanunları ile hukuk ve ceza muhakeme usûlü kanunları yapıldı ve savcılık kurumu ihdas edildi 47 . Said Paşa’nın, bu ıslahat hareketine karşı çıkanlarla ilgili aşağıdaki mütalaaları hem şahsî fikirlerinin anlaşılması hem de dönemin hukuk tartışmalarını yansıtması bakımından önem taşımaktadır. Said Paşa’ya göre üç kesim adliye ıslahatlarından şikayetçi olmuştu. Birincisi yeni kanunların yapılmasından önce mahkeme üyesi olup bu makamı şahsî menfaatleri için kullananlar (müteneffizân-ı ahali); ikincisi yeni kanunlarla hareket alanı kısıtlanan sivil ve asker bürokrasi ve üçüncüsü de ecnebilerdi. Ecnebilerin amaçlarından birisi mahkemeler üzerindeki nüfuzlarını sürdürmek; diğeri de Osmanlı mahkeme teşkilatının “intizam ve terakkiye kâbil olmadığından bahisle” Mısır’da uyguladıkları muhtelit mahkemeleri 48 burada da kurup ecnebi hâkimler tayin ettirmekti. Özellikle İngiliz Elçisi Mösyö Layard, yeni kanunlara karşı gelmiş, bunlar o zaman ecnebilere uygulanamamıştı. Buna rağmen ıslahat yönündeki çabalar sonucunda sefaretler -kapitülasyonların korunması şartıyla- yeni kanunları kabul etmeye başlamışlardı. Said Paşa, Adliye Nezareti’nin yeni kanunlara sahip çıkmasını; ayrıca hâkim, müfettiş, savcı ve memur kadrolarının ehliyetli kişilerden (ashâb-ı ehliyet ve liyakattan) oluşması için Mekteb-i Hukuk’un düzene sokulmasını ve buraya ehliyetli ve daimî hocaları atanmasını önermiştir 49 . Dönemin devlet adamları ve aydınları 46 27 Ocak 1889 (25 CA 1306), Y.EE. 83/34. Z. Kurşun, a.g.t., s. 23-31. Adliye Nezareti’nin teşkilat yapısını merkeze alan bir çalışma için bkz. Fatmagül Demirel, Adliye Nezareti’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri (1876-1914), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2003. Said Paşa’nın başvekil olması üzerine Adliye nazırlığına atanarak ıslahatları yerleştirmekle meşgul olan Cevdet Paşa, Said Paşa’yı acele etmek, kanunları memleketin şartlarına göre tadil etmemek ve hukuk bilgileri zayıf binlerce kişiyi mahkemelerde istihdam etmekten dolayı tenkit etmektedir (Tezâkir, IV, 194-95). 48 Cevdet Paşa’nın, Sadullah Paşa’ya yazdığı bir mektuptaki (tahminen 1884-1885 yılları) şu ifadeler üst düzey Osmanlı ricâlinin muhtelit mahkemelere bakışını göstermesi bakımından önemlidir: “Serbestî-i Ticaret Muahedesi’nden sonra memleketimize o kadar ecnebiler tehâcüm etti ki idareleri pek müşkil oldu. Onlar için ayrıca mahkeme küşâd olunmak lazım geldi. Himâye-i ecnebiyye belâsı bize yeter iken belâ üstüne belâ olarak bir de mahkeme-i muhtelite yapıldı. Ya o zaman hikmete muvâfık yolda bir ticaret mahkemesi yapmak kâbil değil miydi? Evet kâbildi. Lâkin o zaman ser-i kârda bulunanlar dekâyık-ı umûr-ı adliyyeyi bilmezler ve erbâbından öğrenmeğe tenezzül etmezler idi” (Tezâkir, IV, 221). 49 2 Nisan 1881 (3 CA 1298), Y.EE. 82/26. Yabancı bir diplomatın adliye ıslahatlarına yaklaşımı için bkz. Engelhardt, a.g.e., s. 398-402. Layard’ın esasen itiraz etmediği bir kanunu -ehliyetli memur azlığından 47 16 yabancı müdahalesi ile hukuk reformları arasında doğrudan bir ilişki kurmaktaydılar. Kapitülasyonların hukuk ıslahatları üzerinde motivasyon ve katılım açısından belirleyici bir rol oynadığı anlaşılmaktadır 50 . Kuruluş aşamasından itibaren Mekteb-i Hukuk’la ilgilenen Said Paşa’nın mektebin açılışından on beş yıl sonraki ifadelerine bakılacak olursa burada verilen eğitimden memnun olmadığı anlaşılır. 1895 yılında padişahın isteği üzerine, Avrupa ve Amerika öğretim sistemleri hakkında bilgi verirken Mekteb-i Hukuk hakkında tenkitlerde bulunur ve sisteme beklenen katkıyı sağlayamadığını belirtir. Mektebin aynı zamanda diplomat yetiştirmesini isteyen Said Paşa, tenkit sadedinde buradan “yoksa yalnız malumat-ı gayr-ı kâfiyye ashâbından hâkimler ve dava vekilleri mi zuhur etmektedir” diye sormaktadır 51 . Paşa’nın Lisan Mektebi’nin kurulmasını temin ettiği ve Diplomasi Mektebi kurulmasını gündeme getirdiği hatırlanırsa hukuk mektebine biçtiği rol de belirginleşir. Said Paşa, dış baskılarla mücadele etmek durumunda kalan bir devlet adamı olarak karşılaştığı problemleri aşabilmenin yollarını arar ve adliye ile ilgili fikirleri ve öngördüğü hukuk eğitimi modeli bu hissiyat çerçevesinde şekillenir. Dönemin diğer sorumluluk sahibi devlet adamları gibi Said Paşa da dış baskılardan ve süregelen dolayı- uygulama açısından tenkit ettiğine dair bkz. 3 Haziran 1880 (22 Mayıs 1296), Y.EE. 79/88. Sefaretlerin adliye ıslahatı sırasındaki tepkileri ve Said Paşa’nın bunları bertaraf etmek için yaptığı çalışmalar için bkz. Said Paşa, a.g.e., I, 21-22, 201; 13 Haziran 1885 (29 Ş 1302), BEO, Ayniyat Def., nr. 1581, s. 113. Osmanlı mahkemeleri tarafından yabancılar lehine verilmiş kararları icrayla yetkili makama dair Bâbıâli ile sefaretler arasında 1877-1882 yılları arasında çıkan bir uyuşmazlık ve adlî ayrıcalıkları kısıtlama eğilimi için bkz. Yasemin Saner Gönen, Osmanlı İmparatorluğunda Yabancıların Adlî Ayrıcalıkları, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1998, s. 134-36, 258-59. Kapitülasyonların kısa tarihi için bkz. A. Akyıldız, “Kapitülasyonların Osmanlı İktisadî Modernleşmesi Üzerindeki Etkileri”, Anka’nın Son Baharı-Osmanlı’da İktisadî Modernleşme ve Uluslararası Sermaye, İstanbul 2005, s. 185-94. İleride ele alınacağı üzere bu mesele Mekteb-i Hukuk’un devletler hukuku hocalarını da meşgul etmiştir. 50 Mizancı Murad’ın “umûr-ı mahsûsa ve hukuk-ı mukaddese-i devlete ecnebilerin müdahalesine kapı kesilmiş olan kapitülasyonların bir gün evvel kalkmasına medâr olacak mevâddın en mühimleri teşkilat ve tesisat-ı adliyyemizin kesb-i intizam etmesi ve malumat ve maarif-i umûmiyyenin terakki ve ta‘ammüm eylemesidir” cümleleri bu hissiyatı ifade eder (“Müdahalât-ı Ecnebiyyeyi Men‘ İçün En Kısa Tarik”, Mîzân, nr. 34, 9 Haziran 1887/17 N 1304, s. 279-81). II. Meşrutiyet yıllarında aynı mantığın yürürlükte olduğu görülmektedir. Ne var ki meselenin kapitülasyonların tamamen kaldırılması karşılığında mahkemelere yabancı hâkim atanması noktasına gelmesi Mekteb-i Hukuk mezunlarının tepkisini çekmişti. Mekteb-i Hukuk Ebulula Mardin’e göre bu uygulama hâkimiyet fikrine aykırıdır, ihtiyaçlarla mütenasib değildir, uygulanması mümkün değildir, milletin izzet-i nefsine dokunur, kapitülasyonların alanını genişletir ve kapitülasyonların kaldırılması için verilen mücadeleye de aykırıdır (Mardinîzâde Ebul’ûlâ, “Hukuk: Muhtalıt Mahkemeler”, Sırat-ı Müstakim, sy. 11, 10 L 1326/23 Teşrinievvel 1324, s. 165-170; aynı mlf., “Hukuk: ‘Muhtalıt Mahkemeler’ Makale-i Hukukiyyesine Fer‘”, Sırat-ı Müstakîm, sy. 12, 17 L 1326/30 Teşrinievvel 1324, s. 182; aynı mlf., “Hukuk: Hukuk Mezunları”, Sırat-ı Müstakîm, sy. 16, 16 ZA 1326/27 Teşrinisânî 324, s. 246). 51 Said Paşa, a.g.e., I, 575; O. N. Ergin, a.g.e., III, 1113. Said Paşa’nın ıslahat programlarından birinde hukuk mektebi kurulması vardır (Said Paşa, a.g.e., I, 392). 17 yenilgilerden kurtulmanın ve devlete eski gücünü kazandırmanın yollarını arıyor; dönemin temayülleri istikametinde çözümü eğitimin daha doğrusu bilimin yaygınlaştırılmasında görüyordu 52 . Hukuk söz konusu olduğunda edinilmesi gereken bilgiler içinde önceliği devletler hukukuna vermekteydi. 1.2. Hukuk Mektebi Kurma Teşebbüsleri Türkiye’de hukuk eğitiminin başladığı yıllarda iki mektep kurma teşebbüsü öne çıkmaktadır. İkisi de devlet tarafından organize edilen bu teşebbüslerden biri önce memurlara mahsus olarak öğretime başlayıp sonra herkese açık hale getirilen Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Kavânîn ve Nizamât Dershanesi; diğeri ise Mekteb-i Sultanî’nin alt yapısından faydalanılarak açılan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’dir. Sınırlı bir çerçevede de olsa Darülfünun bünyesindeki hukuk derslerini bu iki teşebbüsün yanına koymak mümkündür. Bu teşebbüsler Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra nizamiye mahkemelerinde görev yapacak nitelikli eleman arayışına paralel olarak gündeme gelmiştir 53 . Cevdet Paşa da kesin bir tarih vermemekle beraber (nice müddetten beri) İstanbul’da bir hukuk mektebi açmayı düşündüklerini ve Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra hukuk mektebi ihtiyacının daha belirgin hale geldiğini ifade etmişti 54 . 52 İdadî mekteplerin arttırılması için konulan bir vergi ile ilgili şöyle der: “Ahali ihtiyacât-ı asriyyeyi takdir ediyorlar. Ale’l-husus maarif[in], hâkimiyeti galibiyeti; cehalet[in], mağlubiyeti mahkumiyeti davet ettiğini teslim eyliyorlar” (Said Paşa, a.g.e., I, 160). Said Paşa’nın “cehalet” ile “mağlubiyet-i siyasiyye ve harbiyye” arasında kurduğu ilişki için bkz. Said Paşa, a.g.e., I, 172-73. 53 Nizamiye mahkemeleri hakkında daha fazla bilgi için bkz. M. Macit Kenanoğlu, “Nizâmiye Mahkemeleri”, DİA, İstanbul 2007, XXXIII, 185-88. 54 Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 196-97. Engelhardt’ın “Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin tesisi tedrisât-ı âliyyede… esaslı ıslahat icrasına lüzum gösteriyordu. Bir taraftan bir mekteb-i hukuk tesisine, [diğer taraftan] tahrir ve tanzimi bir heyet-i mahsusaya havale edilmiş olan kanun-ı medenînin sürat-i ikmâline karar verildi” ifadeleri için bkz. a.g.e., s. 239. Osman Nuri Ergin, hukuk mektebi kurma fikrinin, bir medeni kanun yapma ihtiyacına binâen “metn-i metîn”in hazırlanması çalışmaları sırasında doğduğunu ileri sürerek daha eski ve önemli bir tarihe işaret etmektedir (a.g.e., III, 1085-86). Bu noktada Islahat Fermanı’nın tetikleyici bir rol oynadığı kabul edilebilir. 18 1.2.1. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Kavânîn ve Nizamât Dershanesi Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra, bu çatı altında örgütlenen nizamiye mahkemelerinde görev yapacak kişilerin yetiştirilmesi meselesiyle karşı karşıya kalındı. Bu ihtiyacı gidermek maksadıyla açılan Kavânîn ve Nizamât Dershanesi, standart bir eğitimden geçmemiş olan kişilerin nizamiye mahkemelerinde görev alamamalarını öngören ilk teşebbüstür 55 . Dershanenin kuruluş amacı “kanunâşina” memurlar yetiştirmekti. Eldeki bilgilere göre Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’de hukuk dersleri verilmesi fikrini ortaya atan kişi Fransa Elçisi Bourée’dir. Mekteb-i Sultanî’nin kurulması ile maarif-i umûmiyye nizamnamesinin hazırlanması projelerine katkı yapan ve dönemin nüfuzlu şahsiyetlerinden biri olan Bourée, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Dairesi’nde “Fransa kanunnâmesi” okutulması için oraya bir Fransız muallim atanmasını ve nizamiye mahkemelerinde Fransız kanunlarının uygulanmasını istemekteydi. Bourée’nin isteği, bu sırada Mecelle’nin dördüncü kitabı basılmasına rağmen nizamiye mahkemelerinde uygulanacak medeni kanun hakkındaki mücadelelerin hâlâ devam ettiğini ortaya koymakla beraber hukuk eğitimi ile kanunlaştırma cereyanının paralel yürüdüğünü göstermesi bakımından da anlamlıdır. Nizamiye mahkemelerinde uygulanmak üzere medeni kanun hazırlamakla görevli komisyonun başkanı olan Cevdet Paşa, bu tartışmaların şiddetlendiği bir sırada (Nisan 1870) Bursa valiliğine atanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı 56 . Bununla beraber Fransa elçisi de amacına ulaşamadı. Zira Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye bünyesinde birkaç ay sonra açılacak dershane onun isteklerini karşılamaktan uzaktı; ders programında Codé Civil yoktu, ama Mecelle vardı. Hukuk tahsilinin “mükemmel mekteb küşâdına münhasır olduğu”nun bilincinde olan Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti, nizamiye mahkemelerinde görev alacak memurları kısa sürede yetiştirmek maksadıyla mektep yerine “şimdilik” bir hukuk dershanesi açılmasını Sadaret’e önerdi. Dershanede nizamiye mahkemesi ile mülkiye 55 1855 yılında kurulan Muallimhane-i Nüvvâb adaleti gerçekleştirmekle görevli olan hâkim sınıfının standart bir eğitim almış kişilerden oluşması konusunda sonraki hukuk mektepleri için örnek alınmıştır. Bkz. “Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık 1875 (14 ZA 1292), s. 2. 56 Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 95-96; aynı mlf, Ma‘rûzât, s. 201-04. Mecelle’nin hazırlanması süreci için bkz. Mardin, a.g.e., 61-91; Hulûsi Yavuz, “Mecelle’nin Tedvîni ve Cevdet Paşa’nın Hizmetleri”, Ahmed Cevdet Paşa Semineri, İstanbul 1986, s. 41-101. Bourée’nin Fransız medenî kanununun okutulmasına dair isteği, çıkarılmasında etki sahibi olduğu maarif-i umumiyye nizamnamesinde (madde 82) ifadesini bulmuştu (M. Cevad, a.g.e., s. 487). 19 memurlarına kanunların öğretilmesi hedeflenmekteydi. Böylece idare (umûr-ı mülkiyye) ile adliye (de‘âvi-i hukukiyye) arasındaki ihtilafın çözüleceği ve yürütme (kuvve-i hükümet) ile yargının (kuvve-i kanuniyye * ) birbirinden gerçekten ayrılacağı düşünülüyordu. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti’nin tez elden “kanun-aşina” memur yetiştirmeyi gözeterek hazırladığı projenin ilk taslağına göre dershanede, bir yıllık öğretim süresi içinde memurlara “usûl-i kavânîn”, “kavânîn” ve “nizamât” öğretilecekti. Yıl sonunda yapılan sınavlar herkese açık olacak; başarılı olanlara rüûs ve şehadetname verilecek ve mezunlar nizamiye mahkemeleri ile mülkî görevlerde istihdam edileceklerdi. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mümeyyizleri ile zabıt katipleri meslekte ilerleyebilmek için derslere devam edip rüûs almaya mecburdu. Muallim maaşlarıyla diğer giderler Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti’nce karşılanacaktı 57 . Dershane, 2 Temmuz 1870 Cumartesi günü Şûrâ-yı Devlet Reisi Yusuf Kâmil Paşa ile Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nazırı Edhem Paşa’nın katıldığı bir törenle açıldı 58 . Bu arada dershane ile ilgili etraflı bir düzenleme yapıldı. Hazırlanan talimata göre dershanede Mecelle’nin neşredilmiş ve neşredilecek kitapları, arazi, ceza, ticaret-i berriyye ve bahriyye kanunları, usûl-i muhakeme nizamnamesi, nizamiye mahkemeleri ve mülkiye idare meclislerinin vazifeleri, tertip ve kurulma şekillerine dair yapılan nizamnameler okutulacaktı. Tâlî konulardaki kanunî düzenlemeler ders olarak okutulmayacak; fakat öğrenciler bunları kendileri mütalaa edeceklerdi. Haftanın üç günü ikişer saat ders verilecek; birinci saat hoca dersi anlatacak, ikinci saat ise soru ve cevaplar ile müzakereye ayrılacaktı. Ders gün ve saatleri üç ayda * “Kuvve-i kanuniye” terkibi burada yasamayı değil, yargıyı ifade eder; zira kastedilen kanunların yapılması değil, hukukî ihtilafların kanunlara göre çözülmesidir. 57 23 Mayıs 1870 (22 S 1287) tarihli beyanname için bkz. M. Cevad, a.g.e., s. 116-117; O. N. Ergin, a.g.e., III, 1088-89. Beyannamede nizamiye mahkemeleri için kullanılan “muhafaza-i hukuk-ı nâsa kâfi” sıfatı devlet adamlarının içinde bulunduğu psikolojik şartları göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Engelhardt, nizamiye mahkemesi tabirinin Fransızca’ya ilk olarak “tribunaux réguliers” (mehâkim-i muntazama) şeklinde tercüme edildiğini, sonradan müslümanların izzet-i nefislerine dokunmamak kaygısıyla bunun “tribunaux réglementaires” (mehâkim-i nizamiyye) şekline dönüştürüldüğünü söyler (a.g.e., s. 238). Mardin, bu konuda kaynak göstermeden Engelhardt’ı aktarmaktadır (a.g.e., s. 237). 58 M. Cevad, a.g.e., s. 118; A. Lütfi, Tarih-i Lütfi, XII, 93. Dershanenin açılmasından sonra devletin resmî gazetesi Takvim-i Vekâyi’de, “Ulûm ve Fünûn: İlm-i Hukuk” başlıklı yazılar çıktı. Darülfünun’un ilk ders yılı 1870 yılının Ağustos ayında bitip, ikinci ders yılı 1871 yılının Ocak ayında başladığı için (Ekmeleddin İhsanoğlu, “Dârulfünûn Tarihçesine Giriş: İlk İki Teşebbüs”, Belleten, LIV/210, Ağustos 1990, s. 726, 731) bu yazılar Kavânîn Dershanesi’nin ders notları olmalıdır. Bu yazılarda hukukun kaynağı, kısımları; hürriyet fikri, adaletin yerine getirilmesi vs. ele alınır; ve özellikle devletler hukuku konuları işlenir. 13 tanesini gördüğümüz bu yazıların ilki ve sonuncusu için bkz. Takvim-i Vekâyi, nr. 1292, 1 Kasım 1870 (8 Ş 1287), s. 2-3; Takvim-i Vekâyi, nr. 1334, 20 Mart 1871 (28 Z 1287), s. 3-4. 20 bir değiştirilerek ilan edilecekti. Talimatta ders saatlerinin muayyen olacağı bilhassa vurgulanmıştı. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mümeyyiz ve zabıt katipleri derslere devam etmeye mecburdu; diğer memurlar ise muhayyerdi. Öğrencilerin devam durumu muallim nezdinde bulunan jurnal defteri ile takip edilecek; üç defa gelmeyen öğrenci yılsonu sınavına giremeyecekti. Derslerin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi ve dershanedeki eksikliklerin tamamlanması için bir müfettiş tayin edilecekti. Herkese açık olan ve nezaretin belirleyeceği jüri tarafından yapılacak sınavlarda öğrencilere nizamiye mahkemelerinde yürürlükte olan bütün kanunî düzenlemeler ile yazışma usûlünden (fenn-i kitâbet) sorular sorulacaktı. Üç başarı derecesi belirlendi. Birincisi kanunlar ile kitabet bilgisine tamamen vâkıf olmayı; ikincisi orta düzeyde bilgiyi ve üçüncüsü de kanun ve nizamlardan sadece birinin öğrenilmesini veya kanunlar öğrenildiği halde kitabet bilgisinin bulunmamasını gerektiriyordu. İlk derecedekilere rüûs, ikinci derecedekilere şehadetname verilecek; şehadetnamede muallim ve müfettişin mührü, rüûsda ise bunların dışında bir de Divan’ın mührü bulunacaktı. Başarısız sayılan son derecedekilere ise hiçbir şey verilmeyecekti. Rüûs ve şehadetname alanlar nizamiye mahkemelerinin her memuriyetine tedricen atanabilecekler; ancak rüûs sahiplerine öncelik tanınacaktı. Şehadetname alanlar rüûs almak amacıyla bir sonraki yıl derslere tekrar devam edebilecekler; iki yıl üst üste rüûs alamayanların kaydı silinecekti. Başarısız öğrenciler derslerin tamamını yeni baştan okumaya mecburdu. Öğrencilerden bu kanunları özel olarak tahsil edenler derslere devam etmeye mecbur değildi; ancak kanunlardan ve kitabet usulünden imtihan vermeleri şarttı. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin birinci ve ikinci sınıf halifeleri ile evrak odası mukayyîdleri ve diğer dairelerin memurları da isterlerse imtihana katılabilirlerdi 59 . Dershane hakkında bir durum değerlendirmesi yapmak amacıyla açılıştan birkaç yıl sonra yazılmış olan bir ıslahat lâyihasındaki tespitlere bakılabilir. Dershaneyi faydalı bir teşebbüs olarak gören lâyiha sahibi, bazı temel derslerin aynı hoca tarafından verilmesi, ceza hukukunun okutulmaması ve sınavların düzenli olarak yapılmaması gibi 59 Talimat için bkz. 17 Haziran 1870 (18 RA 1287), Takvim-i Vekâyi, nr. 1238’den aktaran Sedat Bingöl, Tanzimat Devrinde Osmanlı’da Yargı Reformu, Eskişehir 2004, (Ekler içinde) Ek VI. Talimatın bazı maddelerinin özeti için ayrıca bkz. a.g.e., s. 205-207. Bingöl, talimatın üçüncü maddesini şer‘î hukuka dair hiçbir eğitimin verilmeyeceği şeklinde yorumluyor. Kanaatimizce bu maddede öğretilmeyeceği söylenen kanuni düzenlemeler, talî önemdeki nizamname ve talimatlardır. Öğrenciler bunları kendileri öğrenecekler ve sınavlarda sorumlu tutulacaklardı. Ayrıca okutulması düşünülen derslerden ilkinin Mecelle, ikincisinin Arazi Kanunnamesi olduğu hatırlanabilir. 21 eksikliklere işaret eder. Muhakeme usûlü ve mahkeme teşkilatı dersinin kara ve deniz ticaret hukuku ve muâhedeler dersinden ayrılarak farklı bir hoca tarafından verilmesini; ceza hukuku dersinin programa eklenmesini ve memurların sınava girmeye mecbur tutulmasını önerir. Önerilerden anlaşıldığı üzere dershanenin öğretim düzeni planlananın gerisinde seyretmiştir. Bununla beraber dershanenin potansiyeline dikkat çeken lâyiha sahibine göre adliye hizmetlerine dışarıdan hiç kimsenin alınmaması ilkesi yerleştirilebilirse dershane zamanla mükemmel bir hukuk mektebi haline gelecek ve adliye mesleği için gerçek bir kaynak (mahrec-i sahîh) olacaktır 60 . Derslerden beklenen verimin alınamaması üzerine Mayıs 1873’te dershanenin ıslah edilmesi düşünüldü. Adliye Nezareti’nin isteği üzerine derslerin ikiye ayrılmasına; önceden üç muallime onar lira maaş verilirken muallim sayısı ikiye indirilerek otuz liranın bunlar arasında paylaştırılmasına karar verildi. Mahkeme reislerinden oluşan bir heyet bu karardan sonra yeni bir düzenleme daha yaptı. Buna göre muallimlerin herbiri haftanın üç günü ders verecek, sınavlar altı ayda bir yapılacak ve sınavların sonucunda diploma verilecekti. Diploması olmayanlar nizamiye mahkemelerinde kâtiplik yapamayacaktı 61 . Mahmud Cevad bu düzenlemeden sonra, Mayıs ayının son günlerinden itibaren derslerin serbest hale getirildiğini ve isteyenlerin derslere ve sınavlara katılabildiğini belirtmektedir 62 . Midhat Paşa’nın ilk adliye nazırlığı esnasında adliye mektupçuluğuna ait işleri gören ve ayrıca Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’ndeki derslere devam eden Nâzım Paşa’nın gözlemleri, dershanenin Osmanlı bürokrasi muhitinde uyandırdığı ilgiyi göstermesi bakımından ilginçtir: “Bir aralık Bâbıâli’de hukuk mektebi tesis edilmişti. Bâbıâli hulefâsı devama mecbur kılınmıştı. Sâir dairelerden gelenler dahi kabul olunurdu. Kemal-i şevk ile devam ederdik. Mektebin muallimleri arasında Mahkeme-i Temyiz Reisi Ahmed Hilmi, Şirvanizâde Hulusi, Temyiz azasından İkiyadis ve Gavril Efendiler gibi zamanın en meşhur fıkıhçıları vardı. Mektepte Mecelle, Ceza ve Ticaret Kanunlarının tedrisine bilhassa ehemmiyet verilirdi”. Nâzım Paşa’nın tasvirleri, güçlü bir bürokrasi geleneğine yaslanan ve aynı zamanda modernleşme hareketlerinin öncüsü konumundaki Osmanlı bürokrat-aydın tipinin bu yıllardaki temel entelektüel uğraşlarından birine de işaret etmektedir: “Artık kalemlerde, evlerde, her toplantı 60 Ty, Y.EE. 41/159. 19 Mayıs 1873 (22 RA 1290), A.MKT.MHM. 454/87. Elinde şehadetnamesi olmayanların nizamiye mahkemelerinde görev alamamaları ilkesine dair ayrıca bkz. G. Sarıyıldız, a.g.m., s. 26, dn. 46. 62 M. Cevad, a.g.e., s. 128-129. 61 22 yerinde fıkıh mübâhaseleri, kanun münakaşaları moda olmuştu. Bütün Bâbıâli efendileri kanun-şinas kesilmişlerdi. Ben de dehşetli bir kanunşinas olduğuma kanaat getirmiştim” 63 . 1877-1878 yıllarına kadar öğretime verdiğini tahmin ettiğimiz 64 Kavânîn ve Nizamât Dershanesi, tahsisât yetersizliği sebebiyle kapatıldı 65 . 1.2.2. Mekteb-i Sultanî Hukuk Mektebi (Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî) XVIII. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı Devleti’nde “mektep” kelimesi mahalle/sıbyan mektepleri için kullanılırdı. Askerî modernleşme teşebbüsleri çerçevesinde yeni mekteplerin kurulması ve ardından darülfünun kurma teşebbüsleriyle bu kelime medrese dışındaki eğitim-öğretim kurumlarını anlatan yeni bir içerik kazandı. Mektepleşme, çerçevesinde Tanzimat XIX. ricâlinin yüzyılda bilginin/bilimin artarak devam etti. yaygınlaştırılması Mektepler aynı politikası zamanda gayrımüslimlerle müslümanların birlikte eğitim görmelerine imkân sağladığı için eşitlik ve Osmanlıcılık politikası istikametinde toplumsal tabakaları yakınlaştırıcı bir araç olarak da görülmüş olmalıdır. Bu çerçevede gerçekleştirilen en önemli proje 1868 yılında Mekteb-i Sultanî’nin kurulmasıydı 66 . İşte bu mektebin bünyesinde, Sava Paşa’nın müdürlüğü döneminde kurulan hukuk mektebi, Türkiye’deki modern hukuk eğitiminde önemli bir aşamayı ifade etmektedir 67 . Hukuk Mektebi’nin Mekteb-i Sultanî 63 Nazım Paşa bu sözlerinin devamında da kayda değer şeyler söylüyor: “Bundan dolayı Midhat Paşa’nın bana havale ettiği hüküm mazbatalarını inceden inceye tedkik ederdim. Mütalaaları bir pusulaya yazar ve Paşa’ya verirdim. Midhat Paşa mazbataları mahkemelere iade ederken benim bu pusulaları da beraber göndermiş. Bu hal bilhassa Mahkeme-i Temyiz’deki kudemâyı gücendirmekte imiş. Ben tabii bu işlerden bihaber idim. Fakat Midhat Paşa nezaretten infisal ettikten sonra bu pusulalar yüzünden başıma gelmedik belâ kalmadı” (Selanik Vali-i Sabıkı Nazım Paşa’nın Hatıraları, İstanbul 1992, s. 57-58). 64 İbrahim Hakkı Efendi adlı bir öğrenci 1873 yılında dershaneye girerek dört yıl öğretim görmüştü (ANS.d., nr. 01/584). Bu bilgiye göre dershanenin en azından 1877 yılına kadar açık olduğunu kabul etmek gerekmektedir. 65 5 Temmuz 1878 (4 B 1295), ŞD.TNZ. 2417/1, lef 3. 66 Said Paşa, Sultan II. Abdülhamid’in sorusu üzerine Mekteb-i Sultanî’nin kuruluş süreci ile ilgili bilgiler verirken bu hususu vurgulamaktadır: “… mekteb-i mezkûre her sınıf tebea-i şâhâne etfâlinin kabul olunup rüşdiyeler gibi bir sınıfa hususiyeti olmaması şartının vaz‘ı İslâm ve tebea-i gayrımüslime çocuklarının muhteliten bir dairede bulunup ve birlikte yemek yeyip bir koğuş derununda yatmaları ve günde birkaç kerre bahçeye çıkarılıp birlikte eğlenmeleri yani beş altı sene müddet geceli gündüzlü birlikte yaşamaları beynlerinde mugayeret-i diniyyeden dolayı mevcut olan efkâr ve itikadâtın izalesiyle bir vatan ve memleket evlâdı ve bir devlet tebeası olduklarını kendilerine hissettirmek maksat [ve] politikasına mübtenî olup bunun muhassenâtı ise gayrı münker bulunmuş…” (1 Kasım 1880/22 ZA 1297, Y.EE. 79/4). 67 Darülfünun-ı Sultanî’nin diğer şubeleri için bkz. Ekmeleddin İhsanoğlu, “Dârülfünûn Tarihçesine Giriş (II) Üçüncü Teşebbüs: Dârülfünûn-ı Sultanî”, Belleten, LVII/218, Nisan 1993, s. 216-25. 23 bünyesinde açılmasının temel sebebi Mekteb-i Sultanî’nin altyapısından (öğrenci ve muallim potansiyeli, ek masraf getirmeme) faydalanma düşüncesiydi 68 . Mekteb-i Sultanî’de hukuk dersleri Fotyadis Bey’in müdürlüğü döneminde başladı. Mekteb-i Tıbbiye’nin Beyoğlu’na Mekteb-i Sultanî’nin de Gülhane’ye taşınmasından sonra, 1873-1874 ders yılında Cevdet Paşa’nın teklif ve teşviki ile mektebin son sınıflarının ders programına Mecelle; ve yine aynı yıl Roma hukuku dersi eklendi. Sekiz ay sonra Safvet Paşa’nın, Mekteb-i Sultanî bünyesinde Avrupa üniversiteleri tarzında bir mektebin açılmasını istemesi üzerine sultanî programındaki bu dersler hukuk mektebine nakledildi. Bu şekilde kurulan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin ilk ders yılı (1874-1875) sonunda sınavlar Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi, Sadrazam Sakızlı Ahmed Esad Paşa ve Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi’nin katılımı ile yapıldı ve öğrencilerden başarılı olanlara “mükâfat” ve “zikr-i cemîl” verildi. Sava Paşa, devlet adamları ve sefirlerin de bulunduğu büyük bir kalabalık önünde yaptığı konuşmada Mekteb-i Sultanî’ye bağlı yüksek mekteplerin Avrupa’daki emsalleri ile yarışabilecek düzeye gelebilmesi için çalıştıklarını belirtti 69 . Nitekim aynı günlerde bir nizamname ve ders programı hazırlayarak Maarif Nezareti’ne gönderdi. Söz konusu nizamname, Hersek isyanının uzaması üzerine dış baskıların arttığı günlerde ilan edilen Adalet Fermanı’nın 70 hukuk eğitimi tartışmalarını canlandırdığı bir ortamda 71 padişah tarafından onaylandı. Aynı günlerde basında bir hukuk mektebi açılmasının gerekliliği 68 Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî nizamnamesinin onaylandığı gün Basiret gazetesinde çıkan bir yazıda, aynı gerekçeyle Mekteb-i Mülkiye’nin de Mekteb-i Sultanî bünyesinde açılması fikri ileri sürülmüştü (“Hâmi-i Hukuk”, Basiret, nr. 1717, 25 Ocak 1876/28 Z 1292, s. 2). 69 Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye, s. 4; aynı mlf., İslâm Hukuku Nazariyat Hakkında Bir Etüd, I, 17; 5 Ağustos 1875 (4 B 1292), Vakit, nr. 62, s. 2-3. Mecelle yine 1874 yılında Muallimhane-i Nüvvâb programına dahil edilmiştir (J. Akiba, a.g.m., s. 145). 70 Fermanın ilan edildiği sıradaki siyasi-diplomatik ortamın iyi bir tasviri için bkz. Bereketzâde İsmail Hakkı, Yâd-ı Mazi, İstanbul 1332, s. 191-93. Ferman, anayasa hukukunun temel metinlerinden biri olarak görülmektedir (Şeref Gözübüyük-Suna Kili, Türk Anayasa Metinleri (1839-1980), Ankara 1982, s. 1622). Cevdet Paşa, fermanın müsavat ilkesini teyid ettiğini ve gayrımüslimler hakkındaki “usûl-i müsaadekârî”yi bir derece daha genişlettiğini belirtmekte; ve bunu Islahat Fermanı’nda gayrımüslimlerin her memuriyette istihdam edilmesi; hak ve vazife açısından müslümanlarla eşit olduklarının Kanun-ı Esasî’ye derc edilmesi hadiseleriyle aynı hat üzerinde değerlendirmektedir. Paşa, bunların tamamını, herkes tarafından bilinen, olumsuz/zorlayıcı siyasî, diplomatik ve ekonomik şartlara (ilcaât-ı zamaniyye) bağlamaktadır (30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2; bkz. EK V). 71 Ferman, hâkim yetiştirilmesi meselesini yeniden gündeme taşımıştı: “…mehâkimin emniyet-i umumiyyeye mazhariyetleri ise yalnız teşkilatıyla olamayıp erkân ve azasının ehliyet-i sahîha ve sıfât-ı hasene-i iffet ve istikametle memdûhiyetlerine ve meslek ve hareketlerinin hakkaniyet ve ma‘delete makrûniyetine mevkûftur…”. Fermanın tam metni için bkz. 12 Aralık 1875 (13 ZA 1292), Y.PRK.A. 1/72; 15 Aralık 1875 (16 ZA 1292), Basiret, nr. 1685, s. 1-2; Vakit, nr. 176, s. 1-2. 24 dillendiriliyor; mektebin fonksiyonu, müfredatı ve mezunların istihdam alanlarıyla ilgili teklifler neşrediliyordu 72 . Bu ortamda onaylanan nizamnameye göre hukuk mektebinin hedefi adliye teşkilatı için gerekli olan bilgili hukukçular yetiştirmekti. Mekteb-i Sultanî ve idadî mezunları sınava girmeden doğrudan birinci sınıfa; diğer mekteplerden gelenler sınav derecelerine göre ya birinci sınıfa veyahut “harici talebe” sıfatıyla kendilerine ayrılan hazırlık sınıfına kabul edilecekti. Yoklama ve devam şartları oldukça ağırdı; iki ay zarfında bir derse geçerli bir mazereti olmaksızın dört defa girmeyenler devam belgesi alamayacaklardı. Fakat sınavlardan sorumlu tutulmayan ve diploma da alamayan dinleyici (müstemi‘) öğrenciler de kabul edilecekti. Öğrenim süresi dört yıl olup dersler yılda sekiz ay sürecek; yirmi gün tekrara, on gün sınavlara ayrılacak; yılsonu sınavları önce yazılı, ardından sözlü olarak yapılacaktı. Doktora/müntehî imtihanı öğrencilerin en üst hedefi olarak kurgulanmıştı. Bu imtihana kabul edilmek dört yıl düzenli olarak mektebe devam etmeye, her yıl kayıt yenilemeye ve yılsonu imtihanlarında başarılı olmaya bağlıydı. İmtihan yazılı ve sözlü bölümlerden başka ilmî bir mesele üzerine hazırlanmış bir tez savunmasından oluşacaktı. Bu imtihanı geçemeyenler daha hafif bir imtihan vererek mezun (lisansiye/mezuniyet) ünvanı alabileceklerdi. Doktorlar ile mezunlar arasında kariyer açısından da fark vardı. Doktorların Adliye Nezareti’nde ve herbir devlet dairesinde çalışmalarına imkân tanınırken, lisans mezunlarının sadece avukatlık yapmalarına izin verilmekteydi. Mektepte eğitim-öğretim ücretsizdi; yalnız hukuk doktorlarının tezlerini kendilerinin bastırması gerekiyordu. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı fıkıh, Avrupa hukuku ve yerli/tercüme Osmanlı kanunları çerçevesinde okutulacak derslerden oluşmaktaydı 73 . 72 Fermanın duyurulduğu günlerde Vakit’te çıkan bir yazıda hukuk mektebi ihtiyacı vurgulanıyordu: “…ıslahat-ı adliyyeyi ikmâl etmek ve ba‘de-ez-în hükkâm ve dava vekillerine menşe olmak üzere Avrupa’da olduğu gibi burada dahi bir mükemmel hukuk mektebinin lüzumu mertebe-i bedâhettedir” (“Teşkilat-ı Adliyye”, Vakit, nr. 173, 11 Aralık 1875/12 ZA 1292, s. 2). Vakit’te çıkan başka bir yazıda İstanbul ve vilayet merkezlerinde açılacak “mekteb-i kavânîn”lerde okutulması gereken dersler (Mecelle, yürürlükteki diğer kanunlar, kapitülasyonlar), öğrenci kabul şartları, nizamiye mahkemelerinde sadece mektep mezunlarının istihdamı, mezunların kâtiplik, mümeyyizlik, üyelik ve reisliğe atanması çerçevesinde kısa bir hukuk mektebi projesi verilmişti (“Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık 1875/14 ZA 1292, s. 2). 73 12 Ağustos 1875 (11 B 1292), ŞD. 207/32; 25 Ocak 1876 (28 Z 1292), İ.ŞD. 30/1435. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî nizamnamesi için bkz. EK I. Bir taraftan mektebin yönetim esasları belirlenirken diğer taraftan Darülfünun-ı Sultanî’nin kalemi oluşturuldu. Yanko Vitinos, 13 Ekim 1875’te 10 lira maaşla “mekâtib-i âliyye” kâtip ve mütercimliğine atandı (DH.Said.d., nr. 3/822-23). Nizamnamenin onaylanmasından önce Meclis-i Maarif, Mekteb-i Sultanî’deki hukuk derslerinin haftada kaç defa, hangi 25 Bu arada nizamnamenin onaylanmasından önce Mekteb-i Sultanî’nin Beyoğlu’na taşınması gündeme geldi. Sava Paşa, Mekteb-i Sultanî’nin bünyesindeki yüksek mekteplerle beraber Gülhane’deki kışlaya sığmadığını ileri sürerek mektebin tekrar Galatasaray’a taşınmasını istedi 74 . Sadrazam Mahmud Nedim Paşa, mektebin eski yerine taşınmasını uygun bulmakla birlikte Hukuk Mektebi’nin Mekteb-i Sultanî’den ayrılarak Bâbıâli civarında bir yerde bağımsız olarak açılmasını; mektep mezunları nizamiye mahkemelerinde görev yapacakları için mektebin öğretim işlerinin Adliye Nezareti’ne, idaresinin ise Maarif Nezareti’ne bağlanmasını önerdi ve padişahın onayını aldı 75 . Sadrazamın bu teklifinin kaynağı memur öğrencilerin talepleriydi. Memurlar, Beyoğlu’na gidiş gelişleri zor olacağı için Hukuk Mektebi’nin Mekteb-i Sultanî’den ayrılarak Adliye Nezareti’nde açılmasını istemiş ve kendi isteklerine uygun bir karar verilmesini sağlamışlardı. Ancak neticede Sava Paşa’nın fikri kabul edildi ve Hukuk Mektebi, Mekteb-i Sultanî ile birlikte Beyoğlu’na taşındı. Sava Paşa mektebin Beyoğlu’na taşınması sırasındaki gayretleri ve “mektebin terakki-i intizamât ve tedrisâtında hüsn-i hizmeti” nedeniyle birinci rütbeden Mecidî nişanı ile ödüllendirildi 76 . Mektepte teşkilat açısından eksikliklerin tamamlandığı ikinci ders yılının sonuna doğru Sultan Abdülaziz hal‘ edildi. Sultan V. Murad’ın üç aylık saltanatının ardından Sultan II. Abdülhamid tahta çıktı. Sava Paşa, Meclis-i Mebusan’ın açılmasına birkaç gün kala projesini yeni padişaha anlatmak maksadıyla kaleme aldığı risalede 77 memur öğrencilerin taleplerinin haksızlığını dinî deliller öne sürerek ispat etmeye çalışır ve Mekteb-i Sultanî’nin muallim ve memur potansiyelini bir imkân olarak öne sürer. İstanbul’daki pahalılık sebebiyle Avrupa üniversitelerine giden taşralı öğrencilerin lisanla okutulduğunu; muallimlerin isim ve maaşlarını; ve öğrenci adedini sormuştu (3 Ocak 1876(6 Z 1292, MF.MKT. 32/40; 18 Ocak 1876/21 Z 1292, MF.MKT. 33/40). Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ve idarecileri hakkında tenkit dozu yüksek yorumlar için bkz. Mortmann, İstanbul ve Yeni Osmanlılar, s. 126-27. 74 Sava Paşa, bu sırada Mekteb-i Sultanî yüksek mekteplerindeki öğrenci sayısının yüz kişiye vardığını belirtmektedir (14 Aralık 1875/15 ZA 1292, DUİT. 115/55, lef 2). 75 17 Aralık 1875 (18 ZA 1292), DUİT. 115/55, lef 1. Ayrıca bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1091; Engin, a.g.e., s. 96. E. İhsanoğlu, bu kararı üç yıl sonra Adliye Nezareti bünyesinde kurulan Mekteb-i Hukuk’a da teşmil etmiştir (E. İhsanoğlu, “Dârülfünûn-ı Sultanî”, s. 215-16). Aşadağı izah edileceği üzere bu hukuk mektebi, idarî açından Maarif’e, öğretim işleri bakımından Adliye’ye bağlı değildi. 76 25 Ocak 1876 (28 Z 1292), İ.ŞD. 30/1435. Kurban bayramı ve yılbaşı tatili için verilen aradan sonra derslere Beyoğlu’nda başlanacağı duyurulmuştu (15 Ocak 1876/18 Z 1292, Basiret, nr. 1709, s. 2). Engelhardt, Mekteb-i Sultanî’yi İstanbul tarafına taşıyanların mektebi hıristiyan muhitinden ayırmak ve Fransa hükümetinin hatırasını ebediyyen silmek istediklerini iddia eder (a.g.e., s. 306). 77 Padişahın sayesinde “… memâlik-i şarkıyyenin girmekte oldukları hal-i cedîd ilm-i hukukun her sınıf ahali arasında serî‘an neşr u ta‘mîmini istilzâm eder. İşte birkaç günde idare-i devletin usûl-i cedîdesi ilan olunup meclis-i umûmî toplanacaktır…” ifadeleri için bkz. Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye, s. 10. 26 Türkçe ile fıkıh ilmini bilmediklerine ve bu nedenle adliyede görev alamadıklarına dikkat çeker ve mektebin amaçlarından birinin de öğrencilerin ayağını Avrupa’dan kesmek olduğunu belirtir. Ona göre Hukuk Mektebi öğrencileri ilk iki yılda Edebiyat Mektebi derslerine de devam etmek zorunda olduklarından hukuk mektebinin Mekteb-i Sultanî’den ayrılması doğru değildi 78 . Memurların katılımı açısından mektebin Bâbıâli’de kalması, altyapı açısından ise Galatasaray’a taşınması taleplerinde haklılık payı vardır. Şu kadar ki taşralı öğrenciler için İstanbul’un Avrupa şehirlerinden daha pahalı olduğu iddiası çok da inandırıcı değildir. Sava Paşa’nın bütün gayretlerine rağmen Darülfünun-ı Şâhâne, 12 Nisan 1877 tarihinde lağv edildi 79 . Bu gelişme Sava Paşa’nın fikirlerinin kabul görmemesinden ziyade mali şartlar ile alakalıydı. 1875 senesinde iflasını ilan eden devletin, OsmanlıRus savaşını finanse etmek için başvurduğu malî bir tedbir olan kağıt paranın (kaime) piyasada tedavülü sosyal tepkilere neden olacak derecede enflasyon ve pahalılığa neden olmuştu. Savaşın uzaması iktisadî şartları ağırlaştırırken tasarruf önlemlerini de zaruri hale getiriyordu 80 . Bu şartlarda büyük beklentiler ve kamuoyu ilgisi ile açılan mektebin mezun vermeden kapatılması üzerine konu Meclis-i Mebusan’ın 27 Haziran 1877, Çarşamba günkü oturumunda Sulidi Efendi tarafından gündeme getirildi. Hukuk Mektebi’nin zorunlu bir ihtiyaç olduğunu savunan Sulidi Efendi, mektebin tasarruf gerekçesiyle kapatılmasına karşı çıktıysa da mektebin bir süre kapalı kalmasına engel olamadı 81 . 78 Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye, s. 14-17. Sultan Abdülaziz, Mekteb-i Sanayi’den Paris’e gönderilmiş olan öğrencilerin İstanbul’a dönmeleri üzerine bunların maaş ve masrafları için ayrılan 158.592 frankın açılması düşünülen Hukuk Mektebi ve Mülkiye Mühendishanesine tahsis edilmesini emretmiş; Maarif Nezareti ise Mekteb-i Sultanî’deki yüksek mekteplerin bu ihtiyacı giderdiğini savunarak paranın Mekteb-i Sultanî’ye aktarılmasını teklif etmişti (13 Eylül 1875/13 Ş 1292, MF.MKT. 31/78). 79 Darülfünun-ı Sultanî’nin lağvedilmesi üzerine kâtip ve mütercim Yanko Vitinos’un işine son verildi. bkz. DH.Said.d., nr. 3/822-23. Darülfünun’un lağvedilmesinden kısa bir süre önce, Mekteb-i Sultanî’den kalfalık şehadetnamesi olan Nişan Sihvenyan, Hukuk Mektebi’ne girmek arzusuyla işini bırakmış ve “emsâlleri gibi” mektebe devam edebilmek için bir muallimlikte istihdam edilmesini istemişti (29 Mart 1877/14 RA 1294, MF.MKT. 47/34). 80 Osmanlı-Rus savaşını finanse etmek maksadıyla kaime çıkarılması ve bunun doğurduğu sorunlar üzerinden dönemin iktisadî şartları üzerine tasvir ve değerlendirmeler için bkz. Ali Akyıldız, Para Pul Oldu: Osmanlı’da Kağıt Para, Maliye ve Toplum, İstanbul 2003, s. 159-304. 81 Mekteb-i Sultanî müdürü Ali Suavi, gazeteler kanalıyla Hukuk Mektebi’nin kapatıldığını inkar etmiştir (Meclis-i Mebusan Zabıtları, haz. Hakkı Tarık Us, İstanbul 1939, I, 392-93; 30 Haziran 1877/18 Haziran 1293, Vakit, nr. 601’den aktaran Midhat Cemal Kuntay, Sarıklı İhtilâlci Ali Suavi, İstanbul 1946, s. 106). 27 Öğrencilerin hukuk ve mühendis mekteplerinin tekrar açılması için verdiği dilekçe üzerine 1878 yılının başından itibaren çalışmalar başlatıldı 82 . Sadaret, Mart ayında bu mekteplerin açılması için gerekli kaynağı temin etti. Maarif Nezareti, Nisan ayında mektep müdüriyetinin, ders cetveli, muallim sayısı, maaşları, diplomalıdiplomasız muallimler, öğrenci sayısı ve mektebe öğrenci kabul şartları gibi hususları bildirmesini istedi 83 . Mayıs ayında mektebin açılması Meclis-i Maarif’te görüşüldü 84 ; Temmuz ayındaki tevzi-i mükafat merasiminde Mekteb-i Sultanî Müdürü Halil Bey mektebin yeniden açılacağını müjdeledi 85 . Yazı işleri tekrar oluşturuldu 86 ve 28 Ekim 1878 Pazartesi günü başlayacak ders yılı için kayıt işlemleri başlatıldı. Eski öğrencilerin de yeniden kayıt yaptırmaları istendi. Diplomasız öğrenciler Türkçe ve Fransızca’dan imtihan edilecekti 87 . 1879-1880 ders yılında mektepte yine malî sıkıntılar baş gösterdiği için Maarif Nezareti muallimlere Mart 1880’e kadar ücretsiz ders vermelerini teklif etmek zorunda kaldı 88 . Problem basına da yansıdı. Ders yılının başında Monitor de Commers Maarif Nazırı Münif Paşa’nın emriyle ve tenkihat nedeniyle Hukuk Mektebi’nin lağv edildiğini yazdı ve Vakit de bu haberi iktibas etti. Maarif Nezareti, bunun üzerine malî sıkıntıların varlığını itiraf etmekle beraber mektebin kapatıldığına dair haberin doğru olmadığını duyurdu 89 . Ücretsiz ders verme teklifi, Hukuk Mektebi Âmiri (Müdürü) ve Roma Hukuku Muallimi Mösyö D’Hollys’inki başta olmak üzere muallimlerin tepkisine neden olduysa da 90 muallimler Mart ayına kadar fahrî olarak ders vermeyi kabul ettiler 91 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî bundan sonraki ders yılında Adliye Nezareti 82 Maarif’in Maliye Nezareti’ne yazdığı bir tezkireye göre Mekteb-i Sultanî Hukuk Mektebi ile Mühendis Mektebi için 1292, 1293 ve 1294 bütçelerinde 3.500 lira ayrılmıştı (16 Ocak 1878/12 M 1295, MF.MKT. 53/14). 83 26 Mart 1878 (22 RA 1295), MF.MKT. 54/82; 20 Nisan 1878 (17 R 1295), MF.MKT. 55/94. 84 9 Mayıs 1878 (7 CA 1295), MF.MKT. 56/37. 85 M. Cevad, a.g.e., s. 179-80. 86 Yanko Vitinos Efendi 13 Ekim 1878 tarihinde, 6 lira maaşla yeniden açılan Hukuk Mektebi mukayyîdliğine atandı (DH.Said.d., nr. 3/822-23). 87 M. Cevad, a.g.e., s. 182. 88 26 Nisan 1880 (16 CA 1297), MF.ALY. 1/204. 89 4 Kasım 1879 (19 ZA 1296), Vakit, nr. 1451, s. 2; 11 Kasım 1879 (26 ZA 1296), MF. ALY. 1/66. Ayrıca bkz. M. Cevad, a.g.e., s. 188; O. N. Ergin, a.g.e., II, 708; V. Engin, a.g.e., s. 99. 90 Maarif Nezareti, teşvik edici bir tavırla Mösyö D’Hollys’in fedakârlık konusunda diğer yabancı muallimlerden geri kalmak istemeyeceğini söylemiştir (12-17 Kasım 1879/31 Teşrinievvel-5 Teşrinisâni 1295, MF.ALY. 1/94). D’Hollys, Hukuk Mektebi maaşı olan 16 liranın memuriyet maaşına ilave edilmesini istiyordu (1 Kasım 1879/17 ZA 1296, MF.ALY., 1/68). 91 26 Nisan 1880 (16 CA 1297), MF.ALY. 1/204. Bu süreçte diğer muallimler gibi fahrî olarak ders vermeyi kabul eden Hamdi Efendi’ye bazı zaruri masrafları için 2,5 lira maaş tahsis edildi (21 Ocak 28 bünyesinde kurulan Mekteb-i Hukuk’un yanı sıra bir süre daha öğretime devam etti ve aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere 1881 yılında lağvedilerek öğrencileri Mekteb-i Hukuk’a aktarıldı. 1.3. Mekteb-i Hukuk’un Kuruluşu Nizamiye mahkemelerinde yeni kanunları uygulayacak hâkim ve memur yetiştirilmesi meselesi yukarıda izah edilen teşebbüslerle kesin bir çözüme kavuşturulamadı. Çözüm, sürdürülebilir ve kurumsal olarak iyi planlanmış düzenli bir mektep kurulmasıydı 92 . Bu bakımdan önceki mektep kurma teşebbüslerinin iki temel eksiğine işaret edilebilir. Birincisi sürekli bir malî kaynağa sahip bulunmamaları, diğeri ve daha önemlisi ise yeni bir mektebi idame ettirme hususunda siyasî bir iradenin olmamasıydı. II. Abdülhamid’in saltanatının ilk yıllarında hukuk eğitimi meselesinin tekrar tartışılması için uygun bir ortam oluştu. Bu ortamın, siyasî-diplomatik şartlar, önceki teşebbüslerden kaynaklanan tercübeler ve yeni padişahın iradesi sayesinde oluştuğu söylenebilir. 1878 yılının yaz ve güz aylarında, kurulması düşünülen mektebin idare ve eğitim esasları ile malî kaynak problemi devletin ilgili kurumlarında müzakere edildi. Mekteb-i Hukuk’un kurulmasına Mehmed Esad Safvet Paşa (1814-1883) ön ayak oldu. Safvet Paşa, özellikle mekteplerle Darülfünunun teşkilatı ve modern bilimlerin Türkiye’ye intikali konularında öne çıkmış; klasik eğitim kurumlarına, bunların metot ve pedagojik zihniyetlerine mesafeli bir tavır geliştirmiş Tanzimat ricâlindendir. Gençliğinde cami derslerine devam etmiş; Tercüme Odası’nda Fransızca öğrenmiş; Ticaret, Hariciye, Adliye ve Maarif nazırlıklarında bulunmuş ve daha ziyade diplomatlığı ile ön plana çıkmıştır 93 . 1880/8 S 1297, MF.ALY., 1/174). Yeni bir muallim atamasında da maaş tahsis edilmiştir. Mecelle muallimliğine ulemadan Şükrü Efendi 6 lira maaşla atandı (21 Ocak 1880/8 S 1297, MF.ALY., 1/172). 92 Cevdet Paşa’nın Mekteb-i Hukuk’un açılış merasimindeki konuşmasında geçen “… nice müddetten beri Dersaadet’te bir hukuk mektebi küşâdı arzu olunuyordu. Divan-ı ahkâm-ı adliyenin teşkilinde bunun bir mertebe daha ehemmiyeti arttı. Buna mukaddime olmak üzere ol vakit adliye dairesinde ilm-i hukuka dair bazı dersler tertip olundu. Muahharan Mekteb-i Sultanî talebesinden bir sınıf ayrıldı, orada ilm-i hukuk tedrisine başlandı. Lakin şimdiye kadar böyle müstakil bir Mekteb-i Hukuk küşâdına muvaffak olamadık. Çalışmadık değil çalıştık; amma her nasılsa vakt-i müsait bulamadık” ifadeleri için bkz. Tezâkir, IV, 196-97. 93 Safvet Paşa’nın portresi için bkz. İbnülemin, Son Sadrazamlar, II, 809-94; Mehmed Ali Aynî, Darülfünun Tarihi, haz. Aykut Kazancıgil, İstanbul 2007, s. 23-32; Aydın Sayılı, “Batılılaşma 29 Berlin Kongresi sonrasında hayata geçirilmesi planlanan reformlar konusunda ihtiyatlı bir yol izlenmesi taraftarı olan ve yapılacak işlerin memlekete mal edilmesi gerektiğini düşünen 94 Safvet Paşa, sadrazamlığı esnasında Adliye Nezareti’ne bir emir göndererek mektebin kurulma sürecini başlattı 95 . O’na göre hukukî emniyet, usûl ve kanunların mükemmel olması ve mahkemelerin zamanın ihtiyaçlarına göre örgütlenmesi ile sağlanabilirdi. Bu istikamette gerçekleştirilmesi gereken adliye ıslahatlarından biri de, özellikle ihtiyaç duyulan yeni kanunların (kavânîn-i lâzıme) * öğretileceği bir hukuk mektebinin açılmasıydı (25 Haziran 1878) 96 . Adliye Nazırı Halil Rifat Paşazâde Damat Mahmud Celâleddin Paşa 97 , Safvet Paşa’nın emri üzerine hemen hazırlıklara başladı ve on gün içerisinde muhtemel gelir ve gider kalemlerini belirledi; mektebin idaresi, ders programı, muallimlerin vazifeleri, öğrenci kabul şartları, bunların vazife ve hakları ile imtihanlara dair bir nizamname ve bir mektep binası projesi hazırladı. Mahmud Celâleddin Paşa, gerçekleştirilmesi düşünülen adliye ıslahatlarının başlangıcı ve en önemli ayağının kanunlara vâkıf ve hâkimlik vasıflarına sahip (hâkimliğe terettüb eden sıfât ve evsâf ile muttasıf) mahkeme reis ve üyeleri 98 yetiştirmek olduğunu; bu amaca ulaşılabilmesi için de kanunların Hareketimizde Bilimin Yeri ve Atatürk”, Erdem, I/2 (Mayıs 1985), s. 371-75. Safvet Paşa’nın Darülfünun’un açılış merasiminde yaptığı konuşma için bkz. 21 Şubat 1870 (20 ZA 1286), Takvim-i Vekâyi, nr. 1192, s. 1-2; Sayılı, a.g.m., s. 397-407. 94 Abdurrahman Şeref, Tarih Musâhabeleri, İstanbul 1339, s. 295-96. Yazar, Safvet Paşa’nın adliye ıslahatlarından bahseden bir kişiye şu cevabı verdiğini nakleder: “Efendi hâkim yok, mahkeme yok. Bu halde ıslahat-ı adliyye sözde ve arzuda kalır. Evvelâ hâkim yetiştirmeli. Sâniyen mahkeme binaları inşa etmeli de sonra teşkilat-ı adliyyeyi ıslah ve tevsi‘e çalışmalı. Yoksa ulûm-ı hukukiyyeyi tahsil etmemiş kalem mümeyyizlerinden hâkim nasb ve medrese odaları veya kira ile tutulmuş ahşap hanelerden mahkeme ittihaz olununca netice-i hâsıla derde deva olmaz” (aynı yer). 95 Kamuoyundaki beklentiler kendisinin Berlin Kongresi görüşmelerine bizzat katılması yönünde iken O, İstanbul’da kalmıştı (İbnülemin, Son Sadrazamlar, II, 841-42). * “Kavânîn-i lâzıme” ile kastedilen kanunlar, muhakeme usûlü kanunları olmalıdır. Zira bu tarihte sadece usûl kanunları tedvin edilmemişti. 1879 yılı içerisinde bunlar da oluşturuldu. 96 25 Haziran 1878 (24 C 1295), A.MKT.NZD. 1383/40. Bir yüksek lisans tezinde (Figen Satar, Damat Mahmud Celâleddin Paşa’nın Hayatı ve Siyasî Mücadelesi, İstanbul 2000, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 18-19) Adliye Nezareti’nin adliye ıslahatlarına dair hazırladığı bir rapor olarak gösterilen bu belge, Sadaret tarafından Adliye Nezareti’ne hitaben yazılan bir buyruldunun müsveddesidir. Safvet Paşa bir tür ıslahat programı olan bu buyruldusunda adliye ile ilgili kanunları yetersiz bulmakta; hukuk davaları ve ceza gerektiren fiiller için ayrı muhakeme usûlleri meydana getirilmesi; mahkeme teşkilatı ve memurların seçimiyle ilgili kanunlar yapılması ve Ticaret Kanunu’nun eksiklerinin giderilmesi gerektiğini ifade etmektedir (aynı belge). 97 Mahmud Celâleddin Paşa’nın Adliye nazırlığı için bkz. F. Satar, a.g.t., s. 17-20. 98 Vakit gazetesinde çıkan bir yazıda, nizamiye mahkemesi hâkimlerine “aza” denilmesinin halkta uyandırdığı etkiye dair ilginç bir yoruma yer verilmiştir. Buna göre eskiden beri “icra-yı adalete memur olanlara molla ve hâkim veya naib” denildiğinden halkın kulakları bu kelimelerle dolmuştur. Büyük olsun, küçük olsun kime sorulsa “hâkim” sözcüğünden fıkıh ilmini tahsil etmiş ve mahkemelerde davalara bakan kişi anlaşılırken, “aza” tabirini duyanların zihnine öyle bir tasavvur gelmez. Halk arasında, “hukuk”un bir “fenn-i mahsus” olmadığı, hukuk bilgisi olmayan fâzıl ve dirayetli bir kişinin de hâkimlik 30 öğretileceği ve mahkeme memurlarına “mahreç” olacak bir mektebin kurulmasının elzem olduğunu belirtti (5 Temmuz 1878). Kavânîn ve Nizamât Dershanesi teşebbüsünün tahsisat yetersizliği sebebiyle beklenen katkıyı sağlayamadığını düşünen M. Celâleddin Paşa, bu tecrübeyi de dikkate alarak mektebin masraflarını -hazineyi zora sokmadan- karşılamak amacıyla yeni malî kaynaklar önerdi. Nizamiye mahkemelerinde görevli memurlar arasında 20 lira ve daha yukarı maaş alanların aylıklarından yapılacak binde beşlik bir kesintiden elde edilecek olan aylık 32,65; avukatlara verilen şehadetnamelerden alınan harca 1878 yılı Mart ayından itibaren yapılacak yüzde 50 zamdan hâsıl olacak aylık 10,85; ve Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’ne tahsis edilmiş olan aylık 28,50 lira Mekteb-i Hukuk’a aktarılacaktı. Mektebin aylık giderleri 170 lira olarak tahmin edildiği için bunların dışında 98 liraya daha ihtiyaç vardı. Açığın bir kısmının 130 altının kaimeye çevrilmesi ile; geri kalanının ise Adliye Nezareti mevkûfâtından ∗ sağlanması planlandı 99 . Mektep binası, Ayasofya Camii ile Sultanahmed Camii arasında denize doğru uzanan eski Darülfünun binasının bahçesinde, o binayı kullanan Adliye Nezareti’ne bitişik uygun bir yerde inşa edilecekti. Adliye Nezareti, inşaat için lazım olan paranın 800 lirasının 1878 (1294 malî) yılı bütçesinde nezaretin olağanüstü giderleri için ayrılan zuhurat tertibinden karşılanmasını, bunun yetmemesi durumunda ise hazineye yük olmadan başka bir çözüm bulunmasını teklif etti 100 . Sadaret, Adliye Nezareti’nin tezkiresi ile nizamname lâyihasını Şûrâ-yı Devlet Mülkiye Dairesi’ne havale etti. “Hukuk mektebinin tesis ve küşâdında olan ehemmiyet ve muhassenât bedîhî ve müsellem” olduğu konusunda hemfikir olan Mülkiye Dairesi üyeleri, meselenin esası üzerinde müzakere açmadan doğrudan konunun ayrıntılarına geçti. Burada maarif-i umûmiyye nizamnamesine göre mektebin konumunun ne olduğu tartışıldı ve bunun açıklığa kavuşturulması için Maarif Nazırı Münif Efendi ile Adliye Müsteşarı Vahan Efendi meclise davet edildi. Neticede giderleri kurucuları tarafından yapabileceği istikametindeki inanç bu psikolojik sebebe bağlanır ( “Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık 1875/1 Kânunıevvel 1291, s. 1-2). ∗ Mevkufat, münhal olan memuriyet veya tîmarların devlete intikal eden geliri gibi herhangi bir masraf veya tahsisten artarak hazineye dönen paradır (Kâmil Kepeci, Tarih Lûgati, İstanbul 1952, s. 292). 99 Beklentilerin hiçbiri gerçekleşmeyince Temmuz 1880’de Cevdet Paşa, Cerîde-i Mehâkim gelirlerinin mektebe tahsisini istedi (1 Temmuz 1880/23 B 1297, ŞD. 2433/4, lef 4). 100 5 Temmuz 1878 (4 B 1295), ŞD.TNZ. 2417/1, lef 3, 5-7. Tezkirede “mektebin tersîm ettirilen resmi[nin] leffen takdim kılındığı” söyleniyorsa da lefler arasında bu resim bulunmamaktadır. 31 karşılanan mektepler nizamnamede özel okul (mekâtib-i hususiyye) sayıldığından 101 Hukuk Mektebi’nin Adliye Nezareti’ne bağlı özel bir mektep olarak kurulmasına karar verildi. Adliye Nezareti’nin önerdiği malî çözüm yerinde bulunurken, nizamname lâyihasının öğrenci kabul şartlarını düzenleyen 15. maddesi * çoğunlukla, diğerleri ise oy birliği ile kabul edildi (17 Ağustos 1878) 102 . Kanun taslağını yaklaşık bir ay sonra 24 Eylül 1878 tarihinde ele alan ve “kâffe-i düvel-i muntazamada kavânîn-i adliyyenin temin-i cereyan-ı ahkâmîçün ilm-i hukuk mektebleri[nin] en mühim vasıta” olduğunu belirten Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi üyeleri, Osmanlı Devleti’nin bu konuda geç kaldığı kanaatindeydi. Tanzimat Dairesi, Mülkiye Dairesi gibi mektebin Adliye Nezareti’ne bağlı olmasını uygun görmekle beraber meselenin sadece tahsisat yönüne odaklanmaz. Mektebin Darülfünun teşkilatı içindeki konumunu ve mezunların istihdamını öne çıkarır ve bu irtibatı askerî mekteplerin kendilerine mahsus dairelere bağlı olmalarına benzetir. Hukuk Mektebi’nin statüsünü özel değil, yüksek mektep (mekâtib-i âliyye, Darülfünun şubesi) olarak belirleyerek 103 Darülfünun-ı Osmanî kuruluncaya kadar Adliye Nezareti’ne bağlanmasını, mezunların haklarının nizamnamede müstakil bir başlık altında yer almasını; ayrıca eğitimin ücretsiz (meccanî) ve mektebin gündüzlü (neharî) olduğu hususlarına nizamnamede yer verilmesini teklif eder 104 . Daha sonra konuyu görüşen Şûrâ-yı Devlet Genel Kurulu, ilk ve orta öğretim kurumlarının maarif nizamnamesine uygun olarak kurulması zaman alacağından, mektebin Adliye Nezareti’ne bağlı olarak kurulmasını uygun buldu. Mezunların istihdamının ve mektebin gelir-giderlerinin idaresinin Adliye Nezareti’ne bağlı olması 101 M. Cevad, a.g.e., s. 493. Nizamname için ayrıca bkz. 17 Ekim 1869 (11 B 1286), İ.MMS. 37/1541, lef 2; Meclis-i Tanzimat Def., nr. 2, s. 221-45. * Üzerinde oy birliği sağlanamayan 15. madde şöyledir: “Hukuk Mektebi silkine dahil olmak isteyenler, evvelâ tebea-i Osmaniye’den olmak ve on sekiz yaşını mütecaviz bulunmak, sâniyen lisan-ı Osmanî üzre kıraat ve kitâbete muktedir bulunmak ve Sarf ve Nahiv ile Mantık bilmek ve Tarih-i Osmanî ve Umûmî ve Coğrafya ve Hesabdan malumatı olmak şarttır” (ŞD.TNZ. 2417/1, lef 5). 102 Mülkiye dairesi ayrıca “mezuniyet rüûsu” ve “rüûs imtihanı” şeklinde dokuz yerde geçen “rüûs” tabirini “şehadetname” tabiri ile değiştirdi (18 Ş 1295, ŞD.TNZ. 2417/1, lef 4-6). Burada diploma anlamında kullanılan rüûs tabiri önceden gerek öğretim (tedris) için gerek adalet dağıtımı (kaza) için kullanılsın atama belgesini ifade etmekteydi (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinde İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1988, s. 77-78, 105, 183, 198; aynı mlf., Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1988, s. 88). Hatırlanacağı üzere Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’ne ait talimatnamede şehadetname ile rüûs diploma derecelerine işaret etmekteydi. 103 Maarif-i umûmiyye nizamnamesi, 80. madde (M. Cevad, a.g.e., s. 487). 104 Daire, lâyiha metninden “Mubassırlar müdür tarafından emr olunacak hıdemâta memur olup onun tensîbiyle istihdam olunurlar” şeklindeki 12. maddeyi çıkardı (5 Ekim 1878/7 L 1295, İ.ŞD. 42/2204, lef 1). Tanzimat dairesi mazbatası için ayrıca bkz. ŞD. 2459/33. Tanzimat dairesi üç gün önce bir mazbata müsveddesi kaleme almıştı (2 Ekim 1878/4 L 1295, ŞD.TNZ. 2417/1, lef 1-2). 32 isabetli görüldü. Bununla beraber nizamnameye özel bir madde eklenerek Darülfünun kuruluncaya kadar mezun olacak öğrencilerin haklarının teminat altına alınması kararlaştırıldı 105 . Mektebin açılması konusunda acele edilecek ve nizamnamenin bir sureti gazetelerde yayınlanmak üzere Matbuat İdaresi’ne verilecekti 106 (20 Ekim 1878). Genel Kurul’un mektebin kuruluşu ile ilgili resmî hazırlıklardaki en dikkate değer katkısı gayrımüslimlerin hâkimlik yapabilmelerine hukukî bir zemin sağlamasıydı. Mazbatada nizamiye mahkemelerine “sunûf-ı tebeadan ehl ü erbâb” yetiştirilmek üzere bir hukuk mektebi kurulması ihtiyacından bahsediliyordu 107 ki bu husus yukarıda adı geçen resmî makamların hiçbirinin değinmediği ve tartışmadan geçtiği bir noktaydı. “Sunûf-ı tebea” tabiri müsavata yani esas itibariyle müslimgayrımüslim eşitliğine vurgu yaptığından, hâkim yetiştirmeyi hedefleyen bir kurumun mezunları için böyle bir çerçevenin çizilmesi fevkalade önemlidir. Tanzimat döneminde süregelen müsavat politikaları açısından beklenebilir bir yaklaşım olmakla beraber böyle bir tavır yabancıların hâkimlik yapmasına engel olmak maksadıyla da alakalı olmalıdır 108 . Sadrazam Safvet Paşa, konuyu padişaha arzetti. Saltanat yılları boyunca mektepler düzeyinde dikkate değer bir eğitim hamlesi gerçekleştiren Sultan II. Abdülhamid, lâyihaya kırmızı mürekkeple (sürh ile) bazı müdahalelerde bulunarak 105 Heyet-i Umûmiyye’nin eklediği madde-i mahsusa şöyledir: “İşbu nizamnamenin hükmü maarif-i umûmiye nizamnamesinin sekseninci ve seksen birinci maddelerine tevfîkan Darülfünun-ı Osmanî Hukuk Şubesi’nin küşâdına kadar muvakkaten devam edecek ve fakat bu Hukuk Mektebi’nden neşet edecek talebe yedinci fasılda tayin olunan istihkaktan tamamen müstefid olacaktır”. Kuruluş tarihleri gerilere doğru giden iki mektep; Mekteb-i Hukuk (1878) ile Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye (1867), Darülfünun-ı Şâhâne’nin kurulunca (1900) Darülfünun’un diğer üç şubesinin (Ulûm-ı ‘Âliyye-i Diniyye, Ulûm-ı Riyaziyye ve Tabiiyye, Edebiyat) yanı sıra Darülfünun şubesi sayılmıştı (Darülfünun-ı Şâhâne Nizamnamesi, ikinci madde: Maarif Salnamesi, 1319 senesi, s. 19). Darülfünun-ı Şâhâne’nin kuruluş çalışmaları için bkz. Örikağasızâde, a.g.e., s. 105-07. Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne, bu tarihte yirmi yıldır faaliyet göstermekteydi. Doğrudan Maarif Nezareti’ne bağlı bir müdüriyete, kendine mahsus teamüllere ve müstakil bir binaya sahip, on dört devre mezun vermiş bir okuldu. Mektebin hukuken Darülfünun şubelerinden biri sayılması II. Meşrutiyet’in ilk yıllarına kadar fiilî bir değişikliğe neden olmadı. 106 İrade sâdır olduktan bir süre sonra nizamname gazetelerde yayınlandı (15 Aralık 1878/21 Z 1295, Tercüman-ı Hakikat, nr. 143, s. 2-3). 107 20 Ekim 1878 (22 L 1295), İ.ŞD. 42/2204, lef 1. 108 Nizamiye mahkemelerine hâkim yetiştirme hamlesi olan hukuk mektebi projesine ilişkin hazırlıkların olağanüstü siyasî şartlarda gerçekleştiğini vurgulamak gerekir. İngiliz Hariciye Nazırı Salisbury’nin İngiliz elçisi Layard’a 8 Ağustos’ta gönderdiği reform talimatının bir maddesinde Anadolu’nun büyük şehirlerinde diğer mahkemeleri denetleme yetkisine sahip merkezî mahkemeler kurulması ve bunların herbirine Avrupalı hâkimler atanması teklif ediliyordu. Layard 19 Ağustos’ta bu teklifleri resmen Bâbıâli’ye bildirdi. Safvet Paşa -ancak 24 Ekim’de- verdiği cevapta mahkemelerin ıslahına sıcak bakmakla beraber yabancı hâkimlerin Osmanlı hâkimlerden daha üst bir mevkide yer almasına ve karar mercii olmalarına karşı çıktı; bununla beraber ecnebi hâkimlerin adlî çalışmaları denetlemelerini kabul etti (Yuluğ Tekin Kurat, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği 1877-1880, Ankara 1968, 172-78). Bu mesele için ayrıca bkz. Engelhardt, a.g.e., s. 208. 33 Mekteb-i Hukuk’un kurulmasını onayladı (7 Kasım 1878). Padişahın esasa ilişkin iki müdahalesi vardı. Birincisi ders programına Fransızca dersini eklemesi, diğeri de herkese açık ders usulüne imkân veren maddenin 109 üstünü çizerek iptal etmesiydi. II. Abdülhamid, ayrıca yaz tatilinin mevsimin en sıcak günlerine denk getirilmesini, kayıt sırasında öğrencilerden “hüsn-i hulk ve sîret ashâbından olduklarına dair muteber ve mutemet iki zâtın mühürlerini hâvi kefaletname” alınmasını ve imtihanların “hiçbir gûne taraf ve iltimâs karışmayarak kemâl-i bî-tarafî ve hakkaniyetle” yapılmasını istedi. Yukarıda ayrıntılı olarak ele alınan kuruluş hazırlıkları sonucunda İstanbul’da, Adliye Nezareti’ne bağlı olarak bir hukuk mektebi kuruldu. Bu mektepte Osmanlı Devleti’nin siyasî ve adlî kanunları ve muhakeme prosedürleri ile hukuk dalları (usûl ve fünûn) öğretilecek; mektep gündüzlü, eğitim ücretsiz, öğretim dili ise Türkçe (lisan-ı Osmanî) olacaktı. Temel hedef, nizamiye mahkemelerine nitelikli elemanlar; hâkim, savcı, adliye memuru ve avukatlar yetiştirmekti 110 . Nizamnamenin pratikte ne kadar uygulandığı çalışmamızın ileriki kısımlarında tartışmalar eşliğinde ve tarihî bağlamında ele alınacaksa da bu nizamnamenin hukuk eğitimi için belirlenen ideal kurallardan oluştuğunu ve teamüllere esas teşkil ettiğini akılda tutmak gerekmektedir. 1.4. Mekteb-i Hukuk’un Açılışı 1878 yılı boyunca kurumsal altyapısı oluşturulan mektep ancak Haziran 1880’de açılabildi. Bu müddet zarfında bina inşa edildi 111 , muhakeme usulü kanunları başta olmak üzere birçok kanun yapıldı ve savcılık kurumu oluşturuldu. Yine bu arada taşrada hukuk mekteplerinin açılması gündeme geldi. Mekteb-i Hukuk’un öğretime başlamasından kısa bir süre önce, kimi zaman mahalli unsurları öne çıkarmakla beraber standart bir eğitimden geçmiş hâkimlerin geniş Osmanlı topraklarında istihdam edilmelerini hedefleyen bir hamle olarak bürokratik merkezîleşmenin farklı bir 109 İptal edilen 23. madde şöyledir: “Mektebin dersleri alenîdir. İstek edenler müdür-i evvelden tahriren istihsâl-i ruhsatla dersleri istimâ edebileceklerdir”. 110 7 Kasım 1878 (11 ZA 1295), İ.ŞD. 42/2204. Sadaret arzı (6 Kasım) latin harfleriyle yayınlanmıştır. Bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1091-93. Padişahın nizamnameye yaptığı eklemeler bir belge suretinden de takip edilebilir. Bkz. 20 Ekim 1878 (22 L 1295), Y.PRK.MF. 1/3. Hukuk Mektebi Nizamnamesi’nin nihaî metni için bkz. 7 Kasım 1878 (11 ZA 1295), İ.ŞD. 42/2204, lef 2; Düstur, İstanbul 1296, IV, 472-77; HMT, s. 1-9. Bu nizamname eklere alınmıştır. Bkz. EK II (Hukuk Mektebi Nizamnamesi). 111 Said Paşa, Hukuk, Mülkiye, Sanayi-i Nefîse gibi İstanbul’daki yüksek mekteplerin binalarını kendisinin inşa ettirdiğini ve sabah akşam bunları teftiş ederek tamamlanmaları için çalıştığını söyler (Said Paşa, a.g.e., I, 157). 34 vechesini gösteren bu proje, mektebin açılış safhasında belirleyici bir rol oynamıştır. Mektebin açılış hazırlıklarına geçmeden önce konuyla doğrudan alakalı olan bu projeden kısaca bahsetmek gerekmektedir 112 . Yukarıda belirtildiği üzere Safvet Paşa, hâkim yetiştirilmesi konusunu önemseyen devlet adamlarının başında gelmekteydi. Taşrada hukuk mektebi kurulması fikrinin sahibi de yine O’dur 113 . Paşa, padişaha sunduğu muhtırada bir mahkemenin aslî unsuru olan üyelerinin “medeniyet-i hâzırâmıza nisbetle kavânîn-i adliyye ve usûl-i muhâkemeye” vâkıf olmaları gerektiğini, taşra nizamiye mahkemesi reis ve üyeleri içerisinde bu şartları taşıyanların az olduğunu ve Osmanlı Devleti’nde bu bilgilerin edinileceği “kavânîn mektepleri”nin bulunmadığını belirtir. Hâkimlerin ahalinin konuştuğu dili ve yöre halkının davranış kalıplarını (ahalinin elsine ve emziceleri) bilmesi gerektiğini söyler. İstanbul’da kurulan hukuk mektebinin taşra nizamiye mahkemelerinin yüzde onuna bile hâkim yetiştiremeyeceğine dikkat çekerek Suriye, Bağdat ve Kosova vilayet merkezlerinde de birer hukuk mektebi kurulmasını önerir 114 . Safvet Paşa, Suriye ve Bağdat’ta açılması düşünülen mekteplerin muallimlerinin Türkçe ve Arapça bilen ve “ilm-i hukuk tahsil etmiş” kişilerden seçilmesini; mektebe rüşdiye mezunları, camide veya özel olarak ilim tahsil etmiş ve hâlâ ders okuyan yüz-iki yüz arasında gündüzlü öğrenci kabul edilmesini önerir. Mezunların müdürlük ve 112 Taşrada hukuk mektebi açma teşebbüslerinin ilkini Cebel-i Lübnan Mutasarrıfı Rüstem Paşa gündeme getirmişti. Rüstem Paşa, Sadaret’e gönderdiği 24 Temmuz 1875 tarihli bir yazıda, Cebel-i Lübnan’da fıkıh ve kanunları bilen kişilerin az olması sebebiyle hukuk mektebi ihtiyacına dikkat çeker ve Deyrü’lKamer’deki Aziziye Mektebi’nde “fıkıh” ve kanunların (kavânîn) öğretileceği bir sınıf açılmasını teklif eder. Bu sınıfın ahaliden “tahsil-i kemalât etmiş” on-on beş kişi seçilerek oluşturulmasını, bir süre önce kurulması düşünülen Sanayi Mektebi’ne tahsis edilmiş olan yıllık 750 liranın hukuk sınıfına aktarılmasını önerir. Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ve Maarif Nazırı Cevdet Paşa tarafından uygun bulunan bu teklif, Şûrâ-yı Devlet’e havale edilir. Şûrâ-yı Devlet’in görüş almak için yazıştığı Maliye Nezareti, Sanayi Mektebi için ayrılan paranın tamamının hukuk sınıfına verilmesini uygun bulmaz. Bunun üzerine Şûrâ-yı Devlet, Mekteb-i Sanayi’nin açılmasını geciktirmenin uygun olamayacağını ve bu mektebe tahsis edilen paranın üçte birinin hukuk sınıfına ayrılmasını kararlaştırır (24 Temmuz-28 Kasım 1875/21 C-29 L 1292, ŞD. 207/35). Bu teşebbüsün fiiliyata geçtiğine dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. 113 Safvet Paşa Ekim 1879’da devâir müfettişliğine atanmıştı. Devâir müfettişliği, padişah tarafından, bütün devlet dairelerini teftiş etme ve ulaştığı sonuçları doğrudan kendisine bildirme memuriyeti olarak tanımlanmaktaydı. Önemli görünmesine rağmen kapsamı belirsizdi yani içi boştu; ayrıca kadrosu yoktu. Bu memuriyet, sadaretten olaylı bir şekilde ayrılan, Safvet Paşa’nın gönlünü almak maksadıyla ihdas edilmiş olabilir. Bu yorum için bkz. İbnülemin, Son Sadrazamlar, II, 864-68. Yorumun dayanağı belgelerin orjinalleri için bkz. 16 Ocak 1881 (15 S 1298), Y.EE. 78/47; 18 Ocak 1881 (17 S 1298), Y.EE. 78/48. 114 Ty, Y.EE. 43/115. Said Paşa, Safvet Paşa’nın projesinden bahsederken “Irak, Suriye, Anadolu ve Afrika-yı Osmanî’nin büyük şehirlerinde birer hukuk mektebi tesisini tavsiye eylemişti” diyorsa da Safvet Paşa’nın lâyihasında Anadolu ve Osmanlı Afrikası’nda hukuk mektebi açılmasına dair bir teklif yer almaz (a.g.e., I, 172). Ankara Hukuk Mektebi’nin bir taşra hukuk mektebi olarak kurulması düşünülmüştü (Cemil [Bilsel], “Ankara Hukuk Fakültesi’nin Kuruluşu”, Hukuk, sy. 1, İkinci Teşrin 1933, s. 43-44). 35 kaymakamlıkla, Yemen ve Halep gibi yakın yerlerin ticaret ve nizamiye mahkemelerinde görevlendirilmelerini isteyen Safvet Paşa, konuyu yerinde incelemek amacıyla iki memurun Suriye ve Bağdat’a gönderilmesi gerektiğini belirtir 115 . Padişah, Safvet Paşa’nın projesini Başvekâlet’e gönderir; proje oradan Meclis-i Vükelâ’ya havale edilir ve Meclis-i Vükelâ kararıyla bir sureti Maarif Nezareti’ne gönderilir. Projenin hayata geçirilebilirliği üzerinde çalışan Maarif Nezareti Mekâtib-i Âliyye İdaresi Müdürü Aristoklu Efendi üç yıl tahsil müddeti öngörülen bu mekteplerin yıllık masrafını 1000 lira olarak tahmin etmekteydi. Ancak en önemli problem bu vilâyetlerde idadîlerin olmaması ve dolayısıyla hukuk mektebinde yüksek öğrenim görebilecek vasıflara sahip öğrenci (sıfât-ı matlûbeyi haiz şakird) bulunmamasıydı. Ayrıca burada ders verecek hoca bulmak da ayrı bir sorundu. Akla gelen bir çözüm bu vilayetlerden yaşları on dördü geçmeyen çocukların getirilip Mekteb-i Sultanî’de okutturulması; ardından Hukuk Mektebi’nde tahsil görerek memleketlerindeki ticaret ve nizamiye mahkemelerinde görevlendirilmeleriydi. Aristoklu Efendi, neticede yazdıklarının üstünü çizerek bu fikrinden vazgeçer ve taşra hukuk mektepleri projesi bu şartlarda beklenilen faydayı sağlamayacağından İstanbul’daki mektebin genişletilerek taşradan buraya öğrenci getirilmesini önerir 116 . Sadrazam Said Paşa, bu rapor istikametinde projenin hayata geçirilebilmesi için uygun şartların beklenmesini, binası tamamlanan İstanbul’daki hukuk mektebinin genişletilerek öğretime başlamasını, burada okutulacak derslerin “Avrupa hukuk dersleri” ile uyumlu hâle getirilmesini arzederek padişahın onayını alır 117 . Böylece taşra hukuk mektepleri projesi yirmi yedi yıl rafa kaldırılacak ve Mekteb-i Hukuk’un açılış hazırlıklarına hız verilecektir. Sultan II. Abdülhamid’in mektebin kurulması yönündeki iradesinden iki ay sonra açılış için gerekli hazırlıkları yapmak üzere mektebin birinci müdürlüğüne İstinaf Mahkemesi Cinayet Dairesi üyelerinden Emin Efendi, ikinci müdürlüğüne ise Mekteb-i Sultanî muallimlerinden İstepan Efendi getirildi. Emin Efendi bilgili olması nedeniyle (malumatına mebni); İstepan Efendi ise öğretim işlerindeki tecrübesinden dolayı bu 115 Ty, Y.EE. 43/115. 23 Aralık 1879 (10 M 1297), MF.ALY. 1/132; 24 Aralık 1879 (11 M 1297), BEO, Ayniyat Def., nr. 1418, s. 12; 5 Ocak 1880 (23 M 1297), MF.ALY. 1/141. 117 2 Ocak 1880 (20 M 1297), HMT, s. 72-73. Gereğinin yapılması için Adliye ve Maarif Nezaretlerine verilen emir için bkz. 7 Ocak 1880 (25 M 1297), BEO, Ayniyat Def., nr. 1375, s. 127. Said Paşa, iki yıl sonra (Hicrî 1299) vilayet teşkilatını yeniden düzenlemek maksadıyla kaleme alıp Meclis-i Vükelâ’da okuduğu nizamname lâyihasında her vilayet merkezinde bir “darü’l-ulûm” açılmasını ve bunun şubelerinden birinin de Hukuk Şubesi (ilm-i hukuk darü’l-icâzesi) olmasını teklif etmiştir. Bkz. Said Paşa, a.g.e., I, 202-206. 116 36 görevler için tercih edildi. İstepan Efendi’ye 15 lira maaş tahsis edilmesine rağmen, Cinayet Dairesi üyeliğini sürdüren Emin Efendi ek maaş almak istemedi 118 . 1880 yılında taşra hukuk mektepleri projesinin rafa kaldırılmasının ardından açılış hazırlıkları yoğunlaştı. Ocak ayında Adliye Nezareti’nden mektep sıralarının kısa sürede tamamlaması istendi 119 . Mart ayının son günlerinde mektebin Nisan ayı içerisinde açılacağı ve kayıt işlemlerinin başladığı duyuruldu. Başvuracak öğrencilerden kefaletname ve özgeçmiş istendi. Özgeçmişte öğrencinin baba adı, mesleği, kendi ismi, yaşı, ikamet yeri, okuduğu ders ve okullar gibi bilgiler bulunacak ve bu belgeler Nisan’ın ilk haftasından itibaren mektep müdürüne verilecekti. Ayrıca giriş imtihanının nasıl yapılacağı ve mektepte hangi derslerin okutulacağı duyuruldu 120 . Bina inşaatındaki eksikliklerden dolayı müdür, Nisanın ilk haftasında kayıt işlemlerini başlatamadı. Kayıt işlemlerinin 24 Nisan 1880 (12 Nisan 1296) Cumartesi gününden itibaren on gün zarfında bitirileceği ikinci bir ilanla duyuruldu. Bu sırada öğrenciler Hukuk Mektebi’nin Mekteb-i Mülkiye gibi padişahın himayesine alınmasını talep ettiler. Padişah, bu istekten dolayı memnuniyetini ifade ederek mektebi himayesine aldığını bildirdi. Böylece Mekteb-i Hukuk, Sultan II. Abdülhamid’e izafeten, Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne adını aldı 121 . Aşağıda açıklanacağı üzere aynı günlerde Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî de padişahın himayesine alındı. Nisan ayının son günlerinde mektebin ilk ders cetveli hazırlandı ve Adliye Nezareti bazı muallimlerle maaş konusunu görüştü 122 . Mayıs’ta muallim maaşları ve diğer masraflar belirginleşmeye başladı 123 . Bina inşaatı ve kayıt işlemleri tamamlandıktan sonra giriş imtihanları yapıldı. Yüz yirmi kişilik bir kontenjan öngörülmesine rağmen seksen beş kişi mektebe kabul edildi. Bunların yanı sıra çok 118 4 Ocak 1879 (11 M 1296), İ. DH. 63360. İstepan Karayan Efendi’nin öğretim işlerindeki tecrübesi Fransızca ile alakalıdır. Fransızca dilbilgisi ve tercüme usûlüne dair kitapları vardır (ANS. 001/176-177; 01/94). 119 20 Ocak 1880 (8 Kânunısâni 1296), BEO, Ayniyat Def., nr. 1375, s. 183. 120 23 Mart 1880 (12 R 1297), Vakit, nr. 1591, s. 2; 29 Mart 1880 (18 R 1297), Ceride-i Mehâkim, nr. 38, s. 297-98; HMT, s. 9-11; M. Cevad, a.g.e., s. 193-95. 121 20 Nisan 1880 (8 Nisan 1296), Ceride-i Mehâkim, nr. 41, s. 322-323; HMT, 18-20. Mekteb-i Mülkiye’nin padişahın himayesinde açılması için bkz. A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara 1954, I, 39. 122 Cevdet Paşa, muallim maaşları ve mektebin masraflarının toplam 100 lira civarında olacağını tahmin ediyordu (26 Nisan 1880/16 CA 1297, Y.MTV. 3/69). 123 Müdürün hazırladığı masraf pusulasına göre mektebin aylık masrafları 54,4 lirayı buluyordu. Cevdet Paşa, maaşların düşürülmesi ve Tekaüd Sandığı için yapılacak kesinti sebebiyle, hâkim maaşlarından yapılacak kesinti konusunda tereddüde düşmüştü (18 Mayıs 1880/9 C 1297, Y.MTV. 3/102). 37 sayıda dinleyici (sâmi) öğrenci alındı. Cevdet Paşa, imtihanlardan sonra açılış merasiminin gününü belirleyerek padişahın onayını aldı. Padişah, mektebin açılması konusunda sarfedilen himmetlerin kendisini sevindirdiğini vurgulayarak merasime başvekilin de katılmasını istedi ve kendisini temsil edecek bir kişiyi de ayrıca göndereceğini haber verdi 124 . 17 Haziran 1880 Perşembe günü, Mekteb-i Hukuk’un açılış merasimi münasebetiyle birçok ileri gelen devlet adamı, müdür, muallimler ve öğrenciler mektepte toplandı. Ezâni saatle sekiz sularında Başvekil Kadri Paşa ve Mabeyn İkinci Kâtibi Süreyya Beyefendi de bu topluluğa katıldı. Merasim, Adliye Nazırı Cevdet Paşa ve ardından Süreyya Beyefendi’nin konuşmalarıyla açıldı ve daha sonra Evkaf Müfettişi Hacı Said Efendi dua etti 125 . Cevdet Paşa’nın bu kısa konuşması birçok bakımdan dikkat çekicidir. Konuşmasına bu konudaki ihtiyaca vurgu yapan “ilm-i hukukun lüzum ve faydası malum ve bizim buna ne mertebe muhtaç olduğumuz cümle indinde müsellem ve meczûmdur” cümlesi ile başlar. Osmanlı modernleşmesinin en önemli muharrik unsurlarından birinin yetersizlik fikri olduğu hatırlanırsa Cevdet Paşa’nın modern hukuk gibi yeni bir bilim dalının öğretilmesi için açılan mektepte lüzum, fayda ve ihtiyacı; bunların bir adım gerisine gidilirse yetersizliği öne çıkarması daha fazla önem kazanacaktır. Bu husus, pratik ihtiyaçların belirleyici olduğu bu süreç hakkında da ilk elden bir fikir vermektedir. Paşa, ayrıca peygamberlik ile modern anlamda kanun koyuculuk arasındaki mesafeyi kaldırarak “Tahsil edeceğiniz ilmin kadri pek büyüktür. Bilirsiniz ki hesab ve hendese ve kimya gibi ulûm-ı akliyyenin talimi için peygamberler gelmedi. Ama kavânîn-i şer‘iyyeyi telkîn ve tebliğ için ulu’l-‘azm peygamberler geldi. Bu bâbda başka delil irâdına hâcet göremem” şeklindeki ifadeleriyle aslında bir kısım yeni ve yabancı unsurlar taşıyan hukuk mektebini dinleyiciler için daha tanıdık hale getirmeye çalışır 126 . 124 12-15 Haziran 1880 (5-8 B 1297), İ. DH. 65344; 15 Haziran 1880 (8 B 1297), BEO, Ayniyat Def., nr. 1378, s. 147. 125 18 Haziran 1880 (10 B 1297), Tercüman-ı Hakikat, nr. 605, s. 1; 18 Haziran 1880 (10 B 1297), Vakit, nr. 1675, s. 1; M. Cevad, a.g.e., s. 196-97; (20 Haziran 1880/12 B 1297, İ. DH. 65275, lef 1: Açılış merasimine dair Ahmed Cevdet, Münif, Hasan Fehmi, Vahan ve Mehmed Emin mühürlerini taşıyan mazbata). Mekteb-i Mülkiye’nin açılış merasimi için bkz. A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 39-41. 126 18 Haziran 1880 (10 B 1297), Vakit, nr. 1675, s. 1; HMT, s. 12-13; Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 196-97; Mardin, a.g.e., s. 238-39; Cemil Bilsel, “Öğrenirken ve Öğretirken Beraber”, Ebu’l-ula Mardin’e Armağan, İstanbul 1944, s. 63-64. Açılış merasimi ile ilgili mazbatada daha nötr ve sadece ihtiyaca işaret 38 Cevdet Paşa’dan sonra Mabeyn İkinci Kâtibi Süreyya Beyefendi bir konuşma yaptı. Öğrencilere padişahın selamını iletti ve mektebin padişahın himayesine alındığını tekrarladı. Mezunların Mekteb-i Mülkiye mezunları gibi ödüllendirileceklerini müjdeleyerek padişahın öğrencilerden “kemâl-i sa‘y u gayretle derslere devam ve ilm-i hukuku kemâ-yenbagi [lâyık ve lazım olduğu gibi] tahsile ihtimâm eylemeleri”ni beklediğini belirtti 127 . İlk dersi Mecelle Muallimi ve Evkaf Müfettişi Ömer Hilmi Efendi’nin vereceği duyurulduğu halde 128 ilk ders Cevdet Paşa tarafından verildi. İlk derslerin sembolik bir anlamı olduğu için Mekteb-i Hukuk’ta verilen bu ilk dersten kısaca bahsedilecektir 129 . Cevdet Paşa, bu derste Mecelle’nin mukaddimesinin ilk makalesi olan fıkıh ilminin tarifini (ilm-i fıkıh mesâil-i şer‘iyye-i ameliyyeyi bilmektir) vermiş; dersin başında fıkıh ilminin diğer ilimler arasındaki yeri ve meselelerinden bahsederek bunların gerekliliğini örneklerle temellendirmiştir. Mecelle, bu kısımlardan “muamelat” üzerine hazırlanmış olduğundan onu daha ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Ahmed Cevdet Paşa, esas itibariyle, insan sosyal bir varlık olduğu için tek başına yaşayamaz (insan medeniyyün bi’t-tab‘ olduğundan sâir hayevanât gibi münferiden yaşayamayıp bast-ı bisât-ı medeniyyet ile yekdiğere mu‘âvenet ve müşârekete muhtaçtır) önermesinden hareket etmekteydi. Cevdet Paşa, bu dönemde yükselişte olan Batı Avrupa merkezli medeniyet görüşünün aksine bir veya birkaç kavmin bir yerde toplanıp birbirleriyle “te‘âvün ve tenâsur” etmesi ile küçük bir taifenin topluluk halinde yaşaması arasında bir fark gözetmeyerek ikisini de farklı çeşit ve derecelerde olmak üzere “temeddün” olarak eden ifadeler vardır: “…hıdemât-ı adliyyenin herbirinde bihakkın ehl ü erbâb bulundurmak ve her işe bendegân-ı liyakat-pîşe intihab ve tayin…” (20 Haziran 1880/12 B 1297, İ. DH. 65275, lef 1). Cevdet Paşa, beş altı yıl sonra kaleme aldığı Kısâs-ı Enbiyâ’da ulu’l-‘azm peygamberleri kanun koyuculuk vasıflarından ziyade getirdikleri itikat esasları ve bunların hayata geçirilmesine dair tavırları ile öne çıkarır. Örnekler için bkz. Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, cüz-i evvel ve sâni, İstanbul 1331, s. 7-8, 19-27, 39-45; cüz-i sâlis ve râbi‘, İstanbul 1331, s. 339. 127 18 Haziran 1880 (10 B 1297), Vakit, nr. 1675, s. 1; HMT, s. 13-14; Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 197-98; Mardin, a.g.e., s. 239-40. Ankara Hukuk Mektebi’nin açılış merasimi için bkz. Ahmet Mumcu, Ankara Adliye Hukuk Mektebi’nden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne (1925-1975)- Ankara Hukuk Fakültesinin Yarım Yüzyıllık Tarihi, Ankara 1977, s. 59-87. 128 15 Haziran 1880 (7 B 1297), Tercüman-ı Hakikat, nr. 602, s. 1. 129 Mekteb-i Mülkiye’de ilk dersi ilm-i servet muallimi Sakızlı Ohannes (A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 39), Darülfünun-ı Şâhâne’de fıkıhtan Manastırlı İsmail Hakkı vermişti (Örikağasızâde, a.g.e., s. 107). Ankara Hukuk Mektebi’nde Veli Saltık’ın verdiği ilk hukuk-ı medeniyye dersi için bkz. A. Mumcu, a.g.e., 88-95. Medrese geleneğinde açılış dersinin fıkıh oluşuna dair bkz. G. Makdisi, Ortaçağda Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, s. 403. 39 vasıflandırır 130 . Bununla beraber bu “temeddün ve cemiyeti”n esasını “sanayi”ye; “sanayi”nin esasını da demire dayandırarak milletler arasında üstünlüğün ölçütü olarak demiri öne çıkarır 131 ve bu düşüncesini Kur’an-ı Kerim’in bir ayeti ile delillendirir: “Bir de demiri indirdik, onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için birçok menfaatler vardır” [Hadîd, 57/25]. O’na göre buradaki “be’s” kelimesiyle savaşta (harb u kıtâlde) lazım olan aletlerin hazırlanmasının demire bağlı olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle demirin altın ve gümüşten daha değerli olduğu söylenebilir 132 . Paşa, Mecelle’de izlenen bölümleme tarzı ve külli kaideler hakkında açıklamalar yaparak bu ilk dersi bitirir 133 . Cevdet Paşa’dan sonra birkaç gün içinde Hasan Fehmi Paşa ticaret hukuku, İsmail Beyefendi ceza hukuku, Ömer Hilmi Efendi Mecelle ve Kostaki Efendi ceza muhakemesi usûlünün ilk derslerini verdiler 134 . 1.5. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Mekteb-i Hukuk’un Birleştirilmesi Ocak 1880’de henüz Mekteb-i Hukuk’un açılış hazırlıkları sürerken Başvekâlet, Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Adliye Nezareti bünyesinde kurulan Mekteb-i Hukuk’un birleştirilmesini önererek nezaretlerden bu konuda görüş istedi 135 . Başvekâlet’in mektepleri birleştirme önerisi kabul edilmedi. Daha önemlisi II. Abdülhamid, Nisan 130 HMT, s. 14-15. Modernleşme döneminde medeniyet kavramının nasıl algılandığına dair etraflı değerlendirmeler için bkz. İsmail Kara, “Şemseddin Sami’nin ‘Medeniyet’e dair Dört Makalesi”nin sunuşu, Kutadgu Bilig Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi, sy. 4 (Ekim 2003), s. 259-266. 131 “Ta 800 sene önce yazılmış Arapça kitaplarda ‘Hangi millette demircilik terakki ederse o millet milel-i sâireye tefevvuk eder’ mealinde ibareler mevcuttur. Demircilikte terakki eden milletlerin milel-i sâireye takaddüm ve tefevvuku ise işte her gün gözümüzün önündedir” (HMT, s. 15). 132 HMT, s. 15-16. Krş. Atıf Bey, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’den Kavâid-i Külliyye Şerhi, İstanbul 1327, s. 5. Cevdet Paşa’nın demirin üstünlüğü ile ilgili fikirlerinin kaynağı Fahreddin Râzî olmalıdır. Bununla beraber Cevdet Paşa’nın Fahreddin Râzî’yi seçerek aktardığını, bir hiyerarşi dahilinde anlamlı olabilecek kavramlardan sadece biri olan demiri öne çıkardığını belirtmek gerekir. Zira ayette sırasıyla kitap, mizan ve demir geçer ki Fahreddin Râzî’nin yorumlarına göre bunlar sırasıyla hak, adalet ve güç/kuvvet/iktidara işaret ederler. Yine Râzî’nin yorumuna göre demir hiyerarşinin en alt basamağındadır ve ancak düşmanlar/zalimler/nefis hakkında söz konusu edilir. Bu konuda geniş ve doyurucu bilgi için bkz. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1935, VI, 4756-62. 133 Cevdet Paşa, Mecelle’yi telif ederken Yunanca’dan Arapça’ya yapılan tercümelerdeki bölümleme tarzını benimsediklerini belirterek bunu mantık terimlerini kullanarak şöyle izah eder: Bu eserlerde bir “cins”e ilişkin meseleler “kitap”, bir “nev‘”e ilişkin meseleler “bâb” ve yalnız bir fasla ilişkin meseleler “fasl” başlığı altında yer almaktadır. Meselâ canlıdan bahsedilen kısma “kitabü’l-hayevân”, insandan bahsedilen kısma “bâbü’l-insan”, beyaz insandan bahsedilen kısma “fasl-ı insanü’l-ebyez” denilir. Mecelle’de de aynı şekilde alım-satım akdi, kira akdinden başka bir şey olduğundan (mahiyet ve hakikatleri inde’l-fukâha bir olmayıp) bunlar iki ayrı kitapta; “alım” başka, “semen” başka bir bâbda; semenin peşin veya müeccel olması başka başka fasıllarda ele alınmıştır (HMT, s. 14-18). 134 HMT, s. 23-38. 135 15 Ocak 1880 (2 S 1297), BEO, Ayniyat Def., nr. 1418, s. 44. 40 1880’de hem Adliye Nezareti’ndeki Mekteb-i Hukuk’u 136 hem de Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’yi himayesine aldı 137 . Aynı günlerde Maarif Nezareti, maaş almadan görev yapmış olan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî muallimlerine nişan verilmesini önerdi 138 . Bu girişimler ve malî sahada “kaime”nin piyasadan kaldırılması yönündeki çabaların yavaş yavaş semere vermesi üzerine malî krizin biraz hafiflemesi 139 bundan önce kesintilerle ve olağanüstü şartlarda öğretime devam edebilen Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de durumun normalleşmesini temin etti. Mekteb-i Hukuk’un açılış merasiminin yapıldığı gün, Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî muallim maaşlarının Mart 1880’den itibaren ödenmesi için kaynak ayrıldı 140 ve bu mektebin 1880-1881 ders yılına Ekim 1880’de başlayacağı duyuruldu 141 . Bu gelişmelere rağmen, 1881-1882 ders yılının başında iki mektebin birleştirilmesi Başvekâlet tarafından tekrar gündeme getirildi. Önceki ders yılı boyunca öğretime ayrı ayrı devam eden mekteplerden Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin tahsisatıyla beraber Mekteb-i Hukuk’a katılması önerildi. Birleşme işlemlerine başlayan Maarif Nezareti, mektebin öğrenci sayısını ve muallimlerle öğrencilerin diğer mektebe gitmek isteyip istemediklerini öğrenmek istedi 142 . Muallimlerden Mösyö Jakobo ile Mösyö Naum dışındakiler ev ve iş yerleri Beyoğlu’nda olduğu için bu teklifi kabul etmedi. Bu sırada eğitim gören kırk altı öğrencinin ve mektebin tahsisatının Ekim ayından itibaren yeni okula aktarılması kararlaştırıldı 143 . 136 20 Nisan 1880 (8 Nisan 1296), Ceride-i Mehâkim, nr. 41, s. 322-323. Mekteb-i Sultanî Hukuk Mektebi’nin padişahın himayesine alınması üzerine Mekteb-i Sultanî müdürü Yahya Karaca Bey’in teşekkürü için bkz. 11 Nisan-9 Mayıs 1880 (CA 1297), Y.PRK.AZJ. 3/64. 138 Hocalara nişan verilmesi defaatle istenmişse de bir sonuç alınmamıştır. Bu konudaki girişimler için bkz. 26 Nisan 1880 (16 CA 1297), MF.ALY. 1/204; 29 Mayıs-5 Haziran 1880 (20-27 C 1297), Y.A.RES 5/81, lef 1, 3; 27 Ağustos 1880 (20 N 1297), MF.MKT. 65/133. 139 A. Akyıldız, Para Pul Oldu, s. 220-46. 140 Muallim maaşları için Maarif bütçesinden ayrılan aylık miktar 86.40 liraydı (17 Haziran 1880/9 B 1297, İ.MF. 65320; 29 Haziran 1880/21 B 1297, BEO, Ayniyat Def., nr. 1419, s. 6). 141 “…ilm-i celîl-i hukukun tederrüsüne arzu-keş bulunan etfâl-i vatanın Galatasarayı’nda kâin mektebin kalem-i mahsusuna şimdiden müracaat ile isimlerini kayd ettirmeleri…” (8 Eylül 1880/2 L 1297, Ceride-i Mehâkim, nr. 61, s. 488; 30 Eylül 1880/24 L 1297, Tercüman-ı Hakikat, nr. 690, s. 3). 142 4 Eylül 1881 (10 L 1298), MF.MKT. 68/53. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî öğrencilerinin birinci ve ikinci sınıflara nakledilmesini; öğrenci miktarına göre gerekirse bir üçüncü sınıf açılmasını planlayan Adliye Nezareti, dersler başlayacağı için öğrencilerin hemen Mekteb-i Hukuk’a devam ettirilmesini istemiştir (11 Eylül 1881/17 L 1298, MF.MKT. 70/5). 143 Nakil nedeniyle doktora sınavı verecek olan Karakaşyan Efendi’nin sınavı ile Ekim ayı başında sınav vermesi gereken öğrencilerin sınavının 30 Eylül’de (Rumî 1297) yapılması da karara bağlandı (25 Eylül 1881/1 ZA 1298, MF.MKT. 70/50; 29 Eylül 1881/5 ZA 1298, MF.MKT. 70/86; 12 Ekim 1881/18 ZA 1298, MF.MKT. 71/49). 137 41 İki mektebin birleştirilmesi kararına rağmen Mekteb-i Hukuk’a geçmek istemeyen bazı öğrenciler, 28 Eylül 1881 Cuma günü Mecidiye Camii’nde gerçekleştirilen Cuma selamlığı esnasında padişaha bir dilekçe sunarak iki mektebin birleştirilmemesini istediler. Padişah, konuyu hükümete havale etti 144 . Ancak hükümetin alınmış olan kararı değiştirmediği sonraki gelişmelerden anlaşılmaktadır 145 . Mahmud Cevad, mektebin lağvedilmesi üzerine muallimlerin özel bir hukuk mektebi açarak 19 Aralık 1881 tarihinde öğretime başladıklarını; fakat bu teşebbüsten bir sonuç alınamadığını belirtir 146 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin kapatılması esasen malî problemlerle alakalıydı. Bununla beraber meselenin siyasî-fikrî bir arka planı olduğunu da belirtmek gerekir. Osmanlı devlet adamları 1881 yılında Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Mekteb-i Hukuk arasında seçim yapmak zorunda kaldıklarında ikinciyi tercih etmişlerdir. Vaktiyle Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin kurulmasına ön ayak olan Cevdet Paşa, 1881 yılında gayrımüslimlerin hâkimlik yapması problemini ele alırken bu mektebin Adliye Nezareti’ndeki hukuk mektebine katılmasını bu problem açısından yerinde bir tedbir olarak değerlendirir ve bu kararı mahkeme reislerinin müslümanlardan seçilmesini sağlayacak bir imkân olarak yorumlar. Fransızca’nın ve Fransız kanunlarının tahsil edilmesine karşı olmamakla beraber Cevdet Paşa’nın bu konudaki nihaî hükmü bir bakıma devletin benimsediği resmî görüş olarak da anlaşılabilir: “Mekteb-i Sultanî’de Fransız lisanına ve Fransa kanunlarına ehemmiyet verilmekte olup Mekteb-i Hukuk’ta ise maksad-ı esasî lisan-ı Osmanî ve ilm-i fıkıhtır” 147 . Darülfünun-ı Sultanî mütercimi, Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî mezunu ve Mecelle’yi Rumca’ya tercüme etmiş bir kişi olan Yanko Vitinos’un “…Mecelle’nin tedvini Devlet-i Osmaniyye’yi yüz senelik bir terakkiden alıkoymuştur” 148 şeklindeki ifadeleri Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî tarafının konuya yaklaşımını göstermektedir. Aynı Vitinos mekteplerin birleştirilmesinden birkaç yıl sonra Mekteb-i Hukuk’un muallim kadrosuna katılacaktır. Osmanlı hukukçularının 144 Öğrencilere göre bu iki mektebin “usûl-i tedrisiyyesi yekdiğerine tevfîk olunamayacağı cihetle birleştirilmeleri mektebin teşkilinden muntazır olan muhassenâtı izâ‘a eyleyecek”tir (29 Ekim 1881/17 Teşrinievvel 1297, İ.MMS. 134/5728). 145 Bir memur sicil defterinde mektebin lağvedildiği kaydedilmiştir (ANS.d., nr. 001/178-79; 01/504). Cevdet Paşa, Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin Mekteb-i Hukuk’a “zamm u ilave” edildiğini belirtmiştir (30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2; bkz EK V). 146 M. Cevad, a.g.e., s. 213. Sava Paşa’nın öğretim süresine dair verdiği bilgi de bu tarihlerle uyuşur. Sava Paşa, 1875 yılında kendisinin kurduğu nazarî İslâm hukuku öğretiminin yedi yıl devam ettiğini söyler (İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, I, 14). 147 30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2 (EK V). 148 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1088. 42 görüşleri bir tarafa bir yabancı misyon şefinin iki farklı eğitim tarzını temsil eden Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile bu mektebin haricinde hukuk eğitimi verecek bir devlet kurumunu “fıkıh” ve “hukuk” ayrımı yaparak değerlendirebilmesi dikkat çekicidir 149 . 1.6. Mektep İdaresinde Arayışlar 1878 yılında yapılan mektep nizamnamesinde, mektebin idareci kadrosunun birinci müdür (müdür-i evvel), ikinci müdür (müdür-i sâni) ve ihtiyaç duyulan sayıda mubassırdan oluşacağı öngörülmüştü. Nizamnameye göre müdür padişahın, diğer görevliler ise Adliye Nezareti’nin onayıyla atanacaktı. Müdürün görevi, öğrencilerin devam durumları ile mektebin gelir ve giderlerini denetlemek, kayıt işlemlerini yürütmek ve düzen ve disiplini sağlamaktı. Kurallara aykırı davranan ve adâba uymayanları muallimin ihtarı üzerine özel olarak, tekrarı halinde ise muallimin yanında tekdir edebilir; eğer problem mektepten atılmayı gerektirecek kadar ciddi ise Muallimler Heyeti’nin kararı ve Adliye Nezareti’nin onayı ile öğrencinin mekteple ilişkisini kesebilirdi. Müdürün ayrıca yıl sonunda geçmiş ders yılını değerlendirdiği bir “beyanname” hazırlama yükümlülüğü vardı. Nizamnameye göre ikinci müdür, birinci müdürün yardımcısı ve vekili olup mektebin yazı ve hesap işlerinden sorumluydu 150 . 1.6.1. Emin Efendi’nin Müdürlüğü (1879-1888) Nizamiye mahkemelerinin hâkim ihtiyacını karşılamayı hedefleyen ve Osmanlı medrese geleneği ile irtibatlı bir kurumlaşma girişimi olan Mekteb-i Hukuk’un ilk müdürü Avrupalı bir mühtediydi. Müdür Mehmed Emin Efendi, Osmanlı Devleti’nin adapte olmaya çalıştığı bilgi sahalarındaki geniş malumatı ile dikkati çekmiş; liyakati ve çalışkanlığı sebebiyle önemli görevler üstlenmiştir. Bu bakımdan müdürlüğe getirilmesi 149 Mösyö Layard’ın Temmuz-Ağustos 1878 tarihinde hukuk eğitimi fonksiyonunu Mülkiye’ye yükleyerek (o sırada Mekteb-i Hukuk’un kuruluş hazırlıkları yapılıyordu) yaptığı önemli değerlendirme şöyledir: “… masârifât-ı lâzımesi ceyb-i hümâyûndan tesviye buyurularak ihdâs buyurdukları Mekteb-i Mülkiyye-i Adliyyelerinde sâye-i şâhânelerinde bi’l-cümle talebe ve şakirdânın tahsil-i ulûm-ı fıkhiyye ve Mekteb-i Sultanî’de dahi tahsil-i fünûn-ı hukukiyye eylemeleri…” (H. Çelik, “İngiltere’nin Sultan II. Abdülhamid’e Sunduğu Reform Paketleri I”, Tarih ve Toplum, XIX/112, Nisan 1993, s. 53). 150 Ek II (Hukuk Mektebi Nizamnamesi, 1878). Krş. Cedîd Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne nizamname-i dahilîsi, Nisan 1877 (Düstur, İstanbul 1296, IV, 469-472). 43 bir tesadüf eseri değil, kendisinin lisan ve modern hukuk sahasındaki haklı şöhret ve mesaisinin sonucuydu. Emin Efendi oldukça ilginç bir hayat hikâyesine sahip sıra dışı bir şahsiyetti. Kuzey Almanya’da küçük bir yerleşim birimi olan Sören’de 151 , zıraat ile uğraşan Hermann Schultz’un oğlu olarak Hicrî 1241 yılında (1825-1826) dünyaya geldi 152 . Asıl adı Emil’dir 153 . Eldeki bilgilere göre Avrupa’nın muhtelif yerlerinde ilahiyat, felsefe ve hukuk sahalarında iyi bir eğitim almış ve hocalık yapmıştır 154 . XIX. yüzyılın ortalarında Kuzey Avrupa, İngiltere ve Fransa’dan geçerek Türkiye’ye gelmesi hasebiyle bu coğrafyalarda tedavülde olan klasik bilgi birikimini edindiği gibi bilim, sanayileşme, milliyetçilik, merkezî-modern devletin oluşumu gibi konularda yeni bilgi ve hissiyata sahip biri olduğu tahmin edilebilir. Türkiye’de özellikle dil ve hukuk sahasındaki bilgisiyle öne çıkacaktı 155 . 1852’de 27 yaşında iken İstanbul’a gelerek Damad Halil Paşa dairesine intisap etti ve müslüman oldu 156 . Mekteb-i Hukuk’un beşinci devre mezunlarından (1890) Selânikli Avukat Abdurrahman Âdil Eren, Emin Efendi’nin Türkiye’ye gelişini Bâbıâli’nin değişen siyasî-fikrî istikametine bağlar. O’na göre “Bâbıâli memlekette hukuk-ı siyasiyye ilmini zihinlere, fikirlere yerleştirmek istedi. Neşet Efendi/Paşa Berlin sefaretinde vekil iken Prusya Devleti’nden bir hukuk-ı siyasiyye muallimi istedi. Alman Hükümeti de Prusyalı Emin Efendi’yi intihâb ve tavsiye eyledi. Emin Efendi İstanbul’a 151 Emin Efendi’nin memleketi konusunda yazarlar arasında ihtilaf vardır. Sicill-i Osmanî müellifi, Emin Efendi’yi, Avusturyalı Abdurrahman Adil Eren Prusyalı, Mehmet Ali Aynî ve Efdalüddin Tekiner Macar olarak gösterir (O. N. Ergin, a.g.e., III, 1097). Mevcut kaynaklardan sadece, ileriki yıllarda mektebin kâtibi ve sonra müdür yardımcısı olan Şevki Bey’in verdiği bilgiler resmî kayıtlarla uyuşur. 152 Hayat hikâyesi hakkında verilen bilgiler esas itibariyle sicil defterine dayanır (DH.Said.d., nr. 2/450), diğer önemli bilgilere işaret edilmiştir. 153 Osman Nuri Ergin’in Şevki Bey’den aldığı bilgiye göre “Emin Efendi’nin asıl adı Emil’dir ve Almandır. Müslümanlığı câli idi, samimi değildi. Bekardı, İstanbul’da ailesi ve akrabası yoktu. Aldığı parayı sarfetmez, Almanya’ya gönderirdi” (a.g.e., III, 1096). 154 Lisede edebiyat ve fen bilimleri okuduktan sonra kuzey kıta Avrupa’sının en eski üniversitesi olan (1419’da kurulmuştur) Universität Rostock’ta ilahiyat (teolojiya), felsefe ve hukuk; ardından Londra’da tekrar hukuk ve siyasî bilimler tahsil etti. Bir süre Cambrige Üniversitesi’nde, ardından Norwich’deki bir okulda (büyük mektep) ve sonra Fransa’da bir lisede -iki yıl- muallimlik yaptı. 155 Emin Efendi, Latin, Alman, Danimarka, İngiliz ve Fransız dillerini okuyup yazabiliyordu. Akademik terbiye aldığı Universität Rostock’un iki mottosu zikre değerdir: “Traditio et İnnovatio” ve “Doctrina Multiplex, Veritas Uno”. Bilginin bir bütün olarak ele alındığı ve “studium generale” deyimiyle ifade edilen Avrupa üniversite sisteminin medrese geleneği ile mukayesesi için bkz. Özcan, a.g.m., s. 156 M. Süreyya, a.g.e., I, 439. Müslüman olması ile ilgili olarak -Ömer Paşa ailesine yakınlığı olanEfdalüddin Tekiner kaynaklı başka bir rivayet daha vardır. Buna göre Emin Efendi serdar-ı ekrem Ömer Paşa ile Türkiye’ye gelmek üzere Bosna’dan ve Kuzey Arnavutluk’tan geçerken orada Arnavut nüfusun çoğunlukta olduğu bir şehirde Şerbet Hanım adında birinin evinde misafir olarak kaldı ve Ömer Paşa ile bu evde müslüman oldular. İstanbul’a gelince Ömer Paşa askeriyede, Emin Efendi ise Bâbıâli’de vazife aldı (O. N. Ergin, a.g.e., III, 1096-97.) 44 geldi, bir müddet Bâbıâli’de hukuk-ı siyasiyye tedris etti” 157 . Emin Efendi, hâmisi Halil Paşa’nın ölümünden (3 Mart 1856) 158 beş ay sonra Tercüme Odası’na hoca olarak atandı 159 . Yukarıda belirtildiği üzere burada “Hoca” lakabını aldı 160 . Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye’de altı dersi birden okutmak üzere hocalığa getirilmişti 161 . Tercüme Odası ve Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye’deki faaliyetleri hocalığa inhisar ederken nizamiye mahkemeleri teşkilatı oluşturulurken kendisinden hâkim olarak da faydalanmak maksadıyla merkez adliye bürokrasisine katılmasına karar verildi. 1874 yılında İstinaf Mahkemesi Hukuk Dairesi üyeliğine; 1876 yılında ise Cinayet Dairesi üyeliğine getirildi. Mekteb-i Hukuk’un kuruluşu esnasında hukuk sahasındaki bilgi ve tecrübeleri (hocalık ve hâkimlik) nedeniyle müdürlük için akla gelen ilk isim oldu; 1879 yılının ilk günlerinde mektebin açılış hazırlıkları ve derslerin belirlenmesi gibi işleri yapmak üzere birinci müdürlüğe getirildi 162 . Mekteb-i Hukuk’u dokuz yıl idare eden Emin Efendi’nin idare anlayışı alışılmışın dışında bir çizgideydi. Muhalifleri bile ciddi, ilkeli, disiplinli, fikrinde sabitkadem hatta inatçı tavrına saygı duyardı 163 . Bununla beraber kimi zaman geçinmesi zor ve belki çekilmez bir adam olarak görüldüğü anlaşılıyor. İdare üslubuna dair vereceğimiz örnekler şahsiyetinin bu iki yönünü ortaya koyar. Maarif Nazırı Münif Paşa’nın dersine girerek sesini yükseltmesini istemesi, ilmiyenin seçkin simalarından Ali Haydar Efendi’nin dersinin anlaşılıp anlaşılmadığını öğrencilere sorular sorarak 157 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1097. F. Satar, a.g. t., s. 13, dn. 20. 159 A. Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-1856), s. 77, dn. 2. Emin Efendi’ye 7,5 lira maaş bağlanmıştı. Derse devam etmemesi durumunda kolayca değiştirilebilmesi için memuriyeti resmileştirilmemiş; maaşının hazineden değil, divan-ı hümâyûn tercümanlığından verilmesi düşünülmüştü (aynı yer). Emin Efendi’ye bir buçuk yıl sonra (h. 1274 evasıtında) 12 lira maaş bağlandı. 160 Adliye Nazırı Cevdet Paşa’nın Emin Efendi’nin siciline yazdığı cümlelerde şöhreti vurgulanıyor: “Malumat-ı vâsi‘a ve iffet ve istikamet ashâbındandır. Şöhreti tarif ve tavsîften müstağnidir”. 161 Emin Efendi’nin maaşı 8 liraydı (A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 18 ve 21; aynı mlf., Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara 1968-69, II, 921). 162 4 Ocak 1879 (11 M 1296), İ. DH. 63360. Bu sırada İstinaf Mahkemesi Cinayet Dairesi üyeliğinden 40 lira maaş alıyordu. Maaşı Mart 1880’de gerçekleştirilen tensikat sırasında 28 liraya indirildi. Müdürlük yaptığı dönemde 4. rütbeden Mecidiye nişanı aldı (12 Ekim 1881) ve kendisine ûlâ sınıf-ı sânisi rütbesi tevcih edildi (13 Ağustos 1884). 27 Mayıs 1892’de 15,86 lira maaşla emekliğe ayrıldı. Rütbe ve nişan aldığı tarihler için bkz. Devlet Salnamesi, 1308 senesi, s. 286-87. 163 Kamuoyunun aleyhinde olduğu bir vakitte Mizan gazetesinin Emin Efendi hakkındaki yorumu her şeye rağmen kıymetinin inkar edilemediğini gösterir: “Müdür-i mektebin bu inadı ekseriya hayırlı işlerde meşhûd olup yalnız nadiren bu gibi umûrda görüldüğü cihetle gayret ve metanetinin zekatı makamında kabul olunuyor. ‘Zekata ben tesadüf etmemeliydim’ diyeceksiniz. Hakkınız var. Fakat tekrar ederiz: Ne çare! Katlanmalı, uzatmamalı” (18 Ekim 1888/13 S 1306, Mizan, nr. 67, s. 660). “Hasan Fehmi Paşa’yı, Münif Paşa’yı tekdir ettiği gözüm önünden gitmez. İrfan ve ahlâkına hürmeten cümlesi ser-fürû ederlerdi” cümleleri için bkz. A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, 30 Temmuz 1921, s. 3. 158 45 denetleyip anlaşılmayan konuları Haydar Efendi’ye tekrar ettirmesi, derse geç gelen Cevdet Paşa’yı uyarması, Şûrâ-yı Devlet’te yaşlı ve tecrübeli bürokratlara karşı “hukuk nazariyatı bilinmeyince kanun yapılamaz”; devamsızlık yapan öğrencilerin raporları ile ilgili olarak “tabip raporu ya paraya, ya hatıra göre verilir”, “bu mektebe girenlerin hasta olmaya bile hakları yoktur” şeklinde uyarılarda bulunması Emin Efendi üslubunun çarpıcı örnekleridir 164 . 1886 yılına kadar mektebi tek başına idare eden 165 Emin Efendi, bu görevi Ocak 1886’dan itibaren Mekteb-i Hukuk Encümeni’nin, Temmuz 1886’dan itibaren de Mekteb-i Hukuk’tan mezun, müdür yardımcısı Mehmed Kâzım Efendi’nin yardımıyla yürüttü 166 . 1.6.2. Mekteb-i Hukuk Encümeni Mektep nizamnamesi muallimlerin müdürle müzakere etmek suretiyle mektebin idaresine katılmasını öngörmekteydi. 1886 yılına kadar bu usulün ne şekilde uygulandığını tespit etmek için elde veri yoktur. Ancak Ocak 1886’dan itibaren muallimlerin, mektebin idaresine katılarak problemlere çözüm getirmeye çalıştıkları Muallimler Heyeti ve Mekteb-i Hukuk Encümeni zabıtlarından takip edilebiliyor 167 . Mekteb-i Hukuk’un ilk Muallimler Heyeti toplantısı, 11 Ocak 1886 Pazartesi günü yapıldı. Emin Efendi’nin başkanlığındaki heyet, Başsavcı Kostaki Efendi, Meclis-i Maarif Reisi Haydar Efendi, dönemin önemli aydınlarından Kemalpaşazade Said Bey, Mahkeme-i Temyiz üyelerinden Şehbaz, Abdüssettar ve Tahsin Efendiler, Şûrâ-yı Devlet İstinaf Savcısı Yanko Efendi, İkinci Ticaret Mahkemesi Reisi Kostaki Efendi ve Birinci Ticaret Mahkemesi Üyesi İstepan Efendi’den oluşuyordu. Toplantının birinci gündem maddesi mektebin “idare, intizam ve terakkisine müdürü ile bakmak üzere”, Muallimler Heyeti adına hareket edecek olan bir encümenin kurulmasıydı. Muallimlerin 164 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1098-99. Ergin, Emin Efendi’nin tabip raporları ile ilgili sözlerini hafifleterek nakletmiştir. Orijinal cümle şudur: “Bu mektebe girenin hasta olmaya değil, ölmeye bile hakkı yoktur” (Ahmed, “Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 27 Ekim 1888/22 S 1306, s. 4-5). 165 İkinci müdürlüğe atanan İstepan Efendi, kısa bir süre sonra ayrılmış olmalıdır. Zira açılış merasimine katılmadığı gibi salnamelerde de adı geçmez. Salnamelerde idareci olarak sadece müdür Emin Efendi gösterilir (Devlet Salnamesi, 1298 senesi, s. 231; 1299 senesi, s. 229; 1300 senesi, s. 159; 1301 senesi, s. 337; 1302 senesi, 359; 1303 senesi, s. 292; 1304 senesi, s. 285). Emin Efendi’nin yanında bir süre Arif Efendi adında bir katip görev almıştı (Devlet Salnamesi, 1301 senesi, s. 337). 166 Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 230; 1306 senesi, s. 316. 167 E. Mardin, Muallimler Heyeti ve Mekteb-i Hukuk Encümeni zabıtlarını aynen neşretmiştir (HMT, s. 42-45, 64-71). 46 her zaman bir araya gelmesi mümkün olmadığından böyle bir idarî birime ihtiyaç duyulmuştu. Muallimler eğitim-öğretim görevlerini asıl memuriyetlerine (hâkimlik gibi) ek olarak üstlendikleri için mektebin idaresiyle de ilgilenmeleri fiilî olarak zaten mümkün değildi. Adliye Nezareti de encümen kurma fikrini uygun bulunca muallimler, aynı toplantıda gizli oy ve nisbî çoğunluk usulü ile Encümen üyeliklerine Abdüssettar Efendi, Kostaki Antopulo Efendi, Tahsin Efendi ve Yanko Efendi’yi seçtiler 168 . Mekteb-i Hukuk Encümeni, dört beş yıl faaliyet göstermesine rağmen faaliyetleri daha ziyade 1886-1887 yılları arasında yoğunlaşır. Emin Efendi’nin müdürlük görevinden alınması sırasında gerçekleşen hadiselerden sonra etkinliğini neredeyse tamamen yitirmiştir 169 . Encümen, 1886 yılı boyunca altı, 1887 yılında ise iki kere toplandı. 1886 yılında yapılan toplantılara Emin Efendi, Abdüssettar Efendi, Kostaki Antopulo Efendi, Tahsin Efendi ve Yanko Efendi; 1887 yılındaki toplantılara Hasan Fehmi Paşa, Ömer Hilmi Efendi, Abdüssettar Efendi, Ali Haydar Efendi ve Şevki Bey katıldı. İkinci yıl Abdüssettar Efendi haricinde bütün üyelerin değiştiği görülür. Seçilen üyelerin bürokrasideki konumları ve ilim dünyasındaki itibarları, değişikliğin, müdürün nüfuzunu kırmakla alakalı olabileceğini düşündürmektedir. Encümen’in verdiği son karar Aziz Bey’in müdürlüğü dönemine denk gelir. Bu sırada encümen üyeliklerinde Ali Şehbaz Efendi, Tahsin Efendi ve Celâl Bey bulunmaktaydı 170 . Şehadetname derecelerinin ve tatil sürelerinin belirlenmesi; öğrenci kabulü, devam mecburiyeti, ders programı değişikliği gibi birçok probleme çözüm arayan Encümen’in faaliyetleri çalışmanın ilgili kısımlarında ayrıca değerlendirilecektir. 1.6.3. Mektebin Maarif Nezareti’ne Bağlanması Zaman zaman tekrar edildiği üzere Mekteb-i Hukuk, nizamiye mahkemelerinde görev yapacak hâkim ve memurları yetiştirmek maksadıyla kuruldu. O tarihlerde bir Darülfünun bulunmamasına rağmen kuruluş aşamasında Darülfünun’un bir şubesi 168 HMT, s. 42-43; C. Bilsel, a.g.e., s. 66-67. Emin Efendi’nin idare anlayışını eleştiren öğrencilerden biri encümenin işlevsiz olduğunu ileri sürmektedir. Bkz. Talebeden Birisi, “Yine Mekteb-i Hukuk”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3103, 23 Ekim 1888/17 S 1306, s. 2-3. Tartışmaların etkisiyle yapılan bu değerlendirme encümenin önceki çalışmalarını anlamak bakımından bir değer taşımamakta; ancak encümenin itibar kaybettiği tarihlere işaret etmektedir. 170 HMT, s. 71. 169 47 olarak kabul edilmişti. Malî kaynaklarının Adliye Nezareti’nin imkânları ile temin edilmesi ve mezunlarının adliyede istihdam edileceği düşüncesiyle mektep Nezaret bünyesinde kurulmuştu. 1886 yılında ise malî sebepler ileri sürülerek diğer mektepler gibi Maarif Nezareti’ne bağlandı. Bu sırada mektep iki devre mezun verdi 171 . 1886 yılında malî bir inceleme sonucunda mektebin Maarif Nezareti’ne bağlanmasına karar verildi. Hazine giderlerinin kısılması (taklîl-i masârifât-ı umûmiyye) için oluşturulan bir komisyonun incelemesine göre Adliye Nezareti bünyesinde bulunan Mekteb-i Hukuk’un yıllık masraflarının 2.355,60 lira olduğu anlaşıldı. Bütün mekteplerin Maarif Nezareti idaresi altında bulunmasının “mazbutiyeti” sağlayacağını düşünen komisyon, mektebin giderlerinin Maarif Nezareti’nin yeni gelir kaynağından (maarif hisse-i iânesi) karşılanmasına ve idarî yönden bu nezarete bağlanmasına karar verdi. Böylece 2.355,60 lira hazinede kalacaktı. Hükümet toplantısında uygun bulunan bu çözüm mektebin idaresine halel gelmemesi şartıyla padişah tarafından da onaylandı 172 . Mizan, bu gelişmeyi “bi’l-cümle memâlik-i mütemeddinede” olduğu gibi bütün mekteplerin Maarif Nezareti’ne bağlı olması kuralına uyulması şeklinde yorumlamıştı 173 . Maarif Nezareti bir süre sonra mektebin gelir kaynaklarının da kendi bünyesine aktarılmasını istedi. Adliye Nezareti’nin de fikrini alarak sadece avukat ruhsatnamelerinden alınan harcın mektebe bırakılmasını onaylayan hükümet, Mekteb-i Hukuk iânesi ile Ceride-i Mehâkim gelirlerinin buraya aktarılması isteğini reddetti 174 . Mektep uzun yıllar Adliye ile Maarif Nezaretleri arasında bir anlaşmazlık konusu olmayı sürdürdü. Anlaşmazlık nedenlerinin başında ileride ele alınacağı üzere mektebin gelir kaynaklarının hangi nezarete ait olduğu sorunu gelmekteydi. Nezaretlerin mektebin eğitim siyasetine hâkim olma çabaları da diğer bir önemli nedendi. 171 Mahmud Esad Bozkurt, Ankara Hukuk Mektebi’nin kurulması ile ilgili Meclis görüşmeleri sırasında mektebin Adliye Nezareti’ne bağlı olarak kurulmasının bir şekil meselesi olduğunu söylemişti (A. Mumcu, a.g.e., s. 41). 172 28 Ekim 1886 (16 Teşrinievvel 1302), İ.MMS., nr. 3700. 173 Mizan, Hariciye Nezareti’ne bağlı Lisan Mektebi ve Ticaret Nezareti’ne bağlı Ticaret Mektebi için de aynı yorumu yapar (11 Kasım 1886/13 S 1304, Mizan, nr. 4, s. 24). Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’nin öğretim işlerinin önceden olduğu gibi Mekteb-i Tıbbiyye-i Askeriyye-i Şâhâne Nezareti tarafından idare edilmesine karar verildiğinde Mizan, mektebin hiçbir doktor bulunmayan Maarif Nezareti’ne değil Tıbbiye Nezareti’ne bağlı olmasının daha uygun olduğunu yazmıştı (12 Aralık 1889/19 R 1307, Mizan, nr. 125, s. 2071). Burada vurgulanmak istenen husus gazetenin tenakuza düşmüş olması değildir. İhtisas mekteplerinin örgütlenmesiyle ilgili probleme dikkat çekilmektedir. 174 14 Ocak 1887 (20 R 1304), MV. 15/73; 18 Ocak 1887 (24 R 1304), MF.ALY. 3/48. 48 Bu nüfuz mücadelesinin çarpıcı bir örneği 1903 yılında gerçekleşmişti. Adliye Nazırı Abdurrahman Nureddin Paşa, Sadaret’e bir yazı göndererek ehliyetli hâkim yetiştirmek gayesiyle kurulmuş olan Mekteb-i Hukuk’un öğretim düzeni, müdür ve muallimlerinin seçimi, mektebe alınacak öğrenci adedi, bunların “hüviyeti” ve mektebe kabul şartları; sınavların nasıl yapılacağı konularında bilgi sahibi olmak istedi. Ona göre masrafların “maarif varidât-ı cedîdesinden” karşılanması ile hazineden tahsis edilen malî kaynağın hazinede kalması hedeflenmiş; bu nedenle mektep Maarif Nezareti’ne bağlanmıştı. Bu, mektebin Adliye Nezareti’yle irtibatının tamamen kesilmesi anlamına gelmiyordu. Mezunlardan bazılarının eski mezunlar kadar bilgili ve ahlâklı (malumat-ı müktesebe ve ahlâk-ı haseneyi haiz) olmadıklarını belirten Paşa, mektepteki bazı olumsuzluklara da dikkat çekti. O’na göre sınavlarda hatıra göre muamele edilmekte, sınav jürileri yetersiz insanlardan seçilmekte, hoca ve öğrencilerin bir kısmı derse devam etmemekteydi 175 . Sadaret, Nureddin Paşa’nın bu yazısını Şûrâ-yı Devlet’e havale ederek konunun araştırılmasını istedi. Maarif Nazırı Haşim Paşa’nın bir ay kadar sonra Şûrâ-yı Devlet’e gönderdiği yazı Nureddin Paşa’ya cevap niteliğindeydi. Adliye Nazırının mektebe yönelttiği eleştirileri kabul etmeyen Haşim Paşa, eğer Nureddin Paşa’nın fikri kabul edilirse -mezunların istihdam alanları açısından- Mekteb-i Mülkiye’nin de Dahiliye Nezareti’ne bağlanması gerektiğini belirtti. Ayrıca mektebin idaresinin bir nezarete, öğretim işlerinin diğer bir nezarete bağlı olmasının zorluklara sebep olacağını; böyle bir durumda okul masraflarının Maarif’ce ödenmesinin dayanağının kalmayacağını ifade etti 176 . Çeşitli sahalardaki reformların hayata geçirilebilmesi için ihtiyaç duyulan memurların yetiştirilmesi Maarif Nezareti ile diğer nezaretler arasında öteden beri problem olagelmiştir. Bu, mekteplerin “ilim”den ziyade “meslek” merkezli zihniyetle ve devletin pratik ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla kurulmasıyla alakalı olmalıdır. Mekteb-i Hukuk üzerinden Adliye ile Maarif Nezaretleri arasındaki anlaşmazlıkta da benzer bir durum söz konusudur. 175 “…bi’l-cümle kavânîn ve nizamât ve umûr-ı adliyyeye müteallik kâffe-i malumata bi-hakkın vâkıf ve sıfât-ı matlûbeyi haiz hükkâm yetiştirilmek maksad-ı yegânesiyle tesis ve küşâd buyurulan Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’nin tedrisâtıyla memurîn-i adliyyeden bulunan müdür ve ekser muallimlerinin keyfiyet-i intihâbına ve talebenin a‘dâd ve hüviyet ve suret-i kabulüyle dühûl ve hurûc ve sınıf imtihanlarına nezaret-i acizîce vukûf ve ıttılâ‘ husûlü tabiat-i maslahat icâbından...” (6 Temmuz 1903/10 RA 1321, ŞD, 2731/13, lef 1). 176 10 Ağustos 1903 (16 CA 1321), ŞD. 2731/13, lef 2. 49 1.6.4. Emin Efendi’nin Müdürlükten Alınması Emin Efendi, Mekteb-i Hukuk’u kendine mahsus yaklaşımıyla dokuz yıl (18791888) idare etti. Yukarıda verilen bazı örneklerden de anlaşılacağı gibi müdürün idare tarzı, öğrenci ve muallimlerde, alenen dillendirilmeyen bir tepkinin doğmasına sebep olur. Fedakârâne çalışmasından dolayı kendisine duyulan saygı bu tepkilerin gün yüzüne çıkmasını engellemişti. Ne var ki mektebin dördüncü devre (1888) mezunlarından Mehmed Halis Eşref Efendi’nin gazetelere gönderdiği bir mektup, Emin Efendi’nin azledilmesinin yolunu açtı. Bu mektuptan sonra basında birçok yazı çıktı. Mekteb-i Hukuk öğrencilerinin Emin Efendi’yi “müstebid” bir müdür olarak tasvir ettikleri, abartılı ve belki yer yer iftira da içeren bu yazılar Emin Efendi portresinin karanlık noktalarına ışık tutabilir. Tercüman-ı Hakikat, mektebin 1888 yılı mezunlarına ait listeyi yayınlar 177 ve bunun üzerine Halis Eşref gazeteye bir mektup gönderir. 16 Ekim 1888 Salı günü neşredilen bu mektuptaki iddialara göre bütün hukuk derslerinde toplam 632,3 numara ile kendisi birinci, 626,3 numara ile de Aristidi Efendi ikinci oldu. Ancak okul müdürü, Halis Eşref’in İstanbul’da bulunmadığı bir zamana denk getirerek Fransızca imtihanı yaptı ve Aristidi’ye 20 üzerinden 13 numara daha kazandırarak 639,3 numarayla onun birinci, kendisinin de ikinci olmasını sağladı. Halis Eşref, İstanbul’a döndüğünde müdüre başvurarak Fransızca’dan imtihan edilmesini ister. Emin Efendi, imtihana zamanında gelmediği ve önceden bir meseleden dolayı kendisini rahatsız ettiği için tekrar imtihan yapmayacağını söyleyerek ikinciliğe razı olmasını öğütler. Halis Eşref, imtihandan haberi olmadığını, istenirse rapor getireceğini söylerse de müdürün yanından kovulur (“Çık dışarı! sada-yı dil-hırâşından başka cevap alama”z). Bunun üzerine Mekteb-i Hukuk Encümeni üyelerine başvurur. Üyeler Hasan Fehmi Paşa, Ömer Hilmi Efendi ve Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi Üyesi Şevki Bey ona hak verirler; fakat Emin Efendi fikrinde ısrar eder. Üyelerin Halis Eşref’in hakkı verilmedikçe Maarif Nezareti’ne gönderilecek beyanname ile imtihan cetvelini imzalamayacaklarını belirtmelerine rağmen müdür, bunları kendi mühür ve 177 12 Ekim 1888 (7 S 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3095, s. 1. 50 imzasıyla gönderir ve fikrini Maarif Nazırı Münif Paşa’ya da kabul ettirir 178 . Osman Nuri Ergin’in görüşüp bilgi aldığı, uzun yıllar Mekteb-i Hukuk müdür yardımcılığı yapan Şevki Bey meselenin kamuoyunda “Emin Efendi’nin Kayserili bir Rumu eski dindaşlık gayretiyle tercih ettiği” şeklinde yorumlandığını belirtir 179 . Böylece kimin birinci olduğu ile ilgili basit tartışma birden bire önem kazanır. Meselenin bir başka boyutu muallimler ile ilgilidir. Mektepte fahrî olarak devletler hukuku dersi okutan Hasan Fehmi Paşa aynı günlerde istifa eder 180 . Halis Eşref’in mektup gönderdiği gazetelerden Murad Bey’in Mizan gazetesi, Hasan Fehmi Paşa’nın istifası ile Halis Eşref’e dair haberi -birbiriyle alakası yokmuş gibi- başka sayfalarında vermeye dikkat ederek ilginç yorumlar yapar. Halis Eşref’in uğradığı haksızlık sebebiyle duyduğu ızdıraba ortak olan gazeteye göre yapacak bir şey yoktur, “imza sahibini ikinci dereceye indirmek üzere müdürde arzu hâsıl olmamalı idi. Lakin hâsıl oldu mu boyun eğmekten başka çare yoktur”. Mizan, bütün olumsuzluklara rağmen Emin Efendi’nin kıymetine dikkat çeker; Halis Eşref’in mektubunu neşretmez ve meselenin uzatılmamasını salık verir 181 . Mizan’ın telkini öğrencileri yatıştırmaya yetmez. Öğrenciler başka gazetelere mektuplar göndererek tartışmayı daha geniş bir alana yayarlar. Birçok mektubun gönderildiği Tercüman-ı Hakikat gazetesine göre bu mektuplarda Hasan Fehmi Paşa’nın istifasının sebebi olarak Emin Efendi’nin “evzâ‘-ı müstebiddâne ve hod-serânesi” gösteriliyordu. Hasan Fehmi Paşa gibi bilgili ve en önemli derslerden birini vermesine rağmen ücret almadan ders veren bir kişinin istifaya mecbur edilmesini eleştiren gazete, istifaların devam edeceği yönündeki söylentilere dikkat çeker. Ayrıca “ilm-i hukuk gibi insana hakkını vazifesini talim eden bir şube-i Darülfünun olmaktan başka doğrudan doğruya himâye-i celîle-i padişahîde bulunmakla mübâhî olan bir mekseb-i âlîde idarei keyfiyyenin o kadar da revacta bulunması caiz görülemez” şeklinde bir yorum yapar ve Maarif Nazırı Münif Paşa’nın meseleye kayıtsız kalmasını da eleştirir 182 . Tarik de 178 Halis Eşref sekiz dokuz ay süren doktora sınavlarından sonra hastalanmış ve doktor tavsiyesi üzerine Bandırma’ya gitmişti. Katılamadığı Fransızca sınavı bu sırada yapılmıştır (Halis Eşref, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3098, 16 Ekim 1888/11 S 1306, s. 5). 179 O. N. Ergin, a.g.e., s. 1100-11. Basında çıkan yazılarda Emin Efendi’nin eski dindaşlık gayreti güttüğü hususu telaffuz edilmemiştir. 180 18 Ekim 1888 (13 S 1306), Mizan, nr. 67, s. 656. 181 18 Ekim 1888 (13 S 1306), Mizan, nr. 67, s. 660. 182 19 Ekim 1888 (14 S 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3101, s. 2. Bu gazete bir hafta önce mektebin 1888 mezunlarının listesini neşrederken Emin Efendi’ye de teşekkür etmişti: “bi’l-husus müdür-i mekteb 51 aynı gün istifaların süreceğini, bunun sebebinin Emin Efendi’nin “muamele-i hodserâne ve dürüştânesi” olduğunu yazar 183 . Tercüman-ı Hakikat’in bu çıkışından bir gün sonra mektebin son sınıf öğrencilerinden Mehmed Raif Efendi’nin mektubu aynı gazetede yayımlanır. Mektebe gelip de müdürün hakaretine uğramayanın nadir olduğunu belirten Mehmed Raif, kendisine yapılan bir haksızlığı örnek verir. Mazereti dolayısıyla sonradan girdiği hukuk muhakeme usûlü dersinin imtihanında kendisine üç soru sorulmuştur. Biri istinaf, diğeri bidayet mahkemesine mahsus iki ilâm yazar, vakit azlığı nedeniyle üçüncü soru olan haczin tasdik edilmesine dair dilekçeyi ise yetiştiremez. Mümeyyiz olarak imtihanda bulunan İstinaf Hukuk Mahkemesi üyelerinden Emin Beyefendi, ilk iki soruya hatasız cevap verildiği için teşvik edici bir yorumla -en yüksek numara 40 iken- 30 numara verilmesini teklif eder. Müdür Emin Efendi ise 11 numara verilmesini ister ve ısrar ederek fikrini kabul ettirir. Mehmed Raif -sınıf geçmek için gerekli olan 453,3 numaradan- 450 numara alabildiği için sınıf döner ve diploma alamaz. Ona göre müdür vazifesi dışına çıkarak kendisine haksızlık etmiştir 184 . İki gün sonra ismini vermeyen öğrencilerden biri yine Tercüman-ı Hakikat’e bir mektup gönderir. Mektupta, muallimlerin tek tek mektepten ayrılmak zorunda kaldıkları, Mekteb-i Hukuk Encümeni’nde müdürün fikrine katılmayan bir muallimin müdür tarafından görevinden alındığı veya istifaya zorlandığı, son iki yıl içinde görevden ayrılan muallimlerin haddinin hesabının olmadığı, öğrencilerin bir dersi aynı muallimden bitiremedikleri ileri sürülür. Adı meçhul öğrenci, müdürün teamül haline gelen keyfî hareketlerinin mektebin ilerlemesine engel olduğunu belirterek buna bir son verilmesini ister 185 . saadetlü Emin Efendi hazretlerinin mesai ve gayret-i mütemâdiyyelerine arz-ı teşekkürü vecâibden addederiz” (12 Ekim 1888/7 S 1306, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3095, s. 1). 183 Tarik’teki ifadelerden anlaşıldığına göre gazete önceden de Emin Efendi aleyhinde neşriyatta bulunmuştu: “… evvel ü ahir hâmerân-ı bahs ü makal olduğumuz vechile mehâkim-i devlet için hükkâm ve rüesâ yetiştirmek gibi en mühim bir vazifeye hâdim olan bir darülfeyzin seyyiât-ı zâtiyyeye hedef edilmesi ve en büyük erkân-ı tedrisiyyenin elden çıkarılması cidden câlib-i esef…” (19 Ekim 1888/14 S 1306, Tarik, nr. 1641, s. 1.). 184 “Berâ-yı tahsil veya li-maslahatin Mekteb-i Hukuk’a gelip de müdür efendinin hakaret veya muamelei gayrı muhikkasına hedef olmayan nadirdir kaziyyesi müdürü tanıyanlarca heman darb-ı mesel hükmüne girmiş bir hakikat…” (Mehmed Raif, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3102, 20 Ekim 1888/15 S 1306, s. 3). 185 Bu yazıda Emin Efendi hakkında kullanılan sıfatlar dikkat çekicidir: “mektep müdür-i istibdâd-semîri saadetlü Emin Efendi’nin muamelât-ı hukuk-şikenânesi”, “harekât-ı hod-serânesi”, “müdürün muamele-i dürüştânesi”, “icraat-ı bî-dâdânesine”, “müdür-i i‘tisâf-kerdâr efendinin muamelât-ı dürüştânesi”, “bermuktezâ-yı sinn ü hal fikr-i ısrar-perestânesini tervîc etmeyenlere karşı adavet-i mücesseme kesilir. Öyle 52 Bir hafta önce Emin Efendi’yi koruyan Mizan gazetesi, hadisenin büyümesi ve ciddileşmesi üzerine tavır değiştirir. Mizan, Emin Efendi’nin artık tahammül edilemez hâle gelen ve gazetelere de yansıyan hareketlerinin öğrencileri ümitsizliğe düşürdüğünü (talebenin ye‘s ü füturunu derece-i nihâyeye vardırmış), bazı hocaların istifaya zorlandığını, bir kısmının ise görevden alındığını ve müdürün değiştirilmesi için Sadaret’e başvurulduğunu yazar 186 . Tarik de yüz kadar öğrencinin aynı istekle Sadaret’e ortak bir dilekçe verdiklerini belirtir187 . İki gün sonra Ahmed adında bir öğrencinin Tercüman-ı Hakikat’e gönderdiği bir mektupla iş iyice çığırından çıkar. Ahmed, Emin Efendi’nin Halis Eşref’e yaptığı haksızlık sebebiyle sorumlu tutulması gerektiğini söyler ve müdürün diğer keyfî uygulamalarını sıralar. Bir gün devamsızlığı bulunan bazı öğrenciler imtihanlara alınmazken, ikinci sınıf derslerine beş ay devam etmeyen bazı öğrencilerin imtihanlara girmeden üçüncü sınıfa geçirildiğini; üçüncü sınıfta dört ay devamsızlık yapıp Makale ve Belagat imtihanlarında başarısız olan bazı öğrencilere de iyi dereceyle diploma verildiğini iddia eder. Sekiz on kişinin Makale ve Belagat imtihanlarında ikişer üçer numara eksik aldıkları için sınıf geçemediklerini; halbuki Yanko Efendi adlı bir öğrencinin bu derslerden muaf tutulduğunu ve hatta bu konuda kendisine teminat verildiğini belirtir. Ahmed Efendi’nin naklettiği bazı olaylar tartışmanın vardığı yeri göstermesi bakımından ilginçtir. Ahmed Efendi’nin iddiasına göre müdür bir gün ceplerine taş doldurup mektebin üst katından aşağıda sigara içen öğrencilerin başına atmıştır 188 . Sadaret, tartışmanın iyice ayağa düştüğü bu günlerde öğrencilerin verdiği dilekçeyi Maarif Nezareti’ne havale eder 189 . bir halde ki gayz u hiddetini, ‘itâb u şiddetini en ziyade terbiyeli olması lazım gelen bir mektep müdürüne yakışmayacak bir suretle meydan-ı inad-âbâdda vaz‘ u izhar buyuruyorlar” (Talebeden Birisi, “Yine Mekteb-i Hukuk”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3103, 22 Ekim 1888/17 S 1306, s. 2-3). O. N. Ergin bu yazıyı açık ve sarih bir jurnal olarak değerlendiriyor (a.g.e., III, 1102). 186 24 Ekim 1888 (19 S 1306), Mizan, nr. 68, s. 667. 187 Tarik’e göre “bunca müddetten beri sahâif-i matbuatta sernâme-i envâ‘-i kıyl u kâl olan müdür-i muma ileyhin tebdiliyle her türlü istidad-ı terakkiyi haiz olan mekteb-i mezkûrun istihsâl-i terakkiyâtına ve elden çıkarılan erkân-ı muktedire-i tedrisiyyenin iadesiyle müntesibîn ve tullâb-ı ilm-i hukukun yegâne istinadgâhı olan bu büyük darü’l-feyzden devletce husûlü intizâr olunan fevâid-i esasiyyenin teminine atfı nazar-ı âtıfet buyurulacağı bî-iştibâhdır” (24 Ekim 1888/19 S 1306, Tarik, nr. 1646, s. 1). Aynı gazete bir gün sonra Sadaret’in müdürün değiştirilmesi için Maarif Nezareti’ne emir verdiğini duyduklarını yazar (25 Ekim 1888/20 S 1306, Tarik, nr. 1647, s. 1). 188 Ahmed Efendi’nin verdiği diğer bir örnek basın yoluyla gözden düşürmenin son noktasına işaret etmektedir. Bu örneğin dikkat çekici bir yönü de Emin Efendi’nin Türkçe’sidir: “Ve yine bir gün mektep talebesinden biri bazı ma‘ruzât zımnında müdürün hanesine gidip ale’l-usûl eteğine vararak huzurunda dest-ber-sîne-i ihtirâm olduğu halde; ‘Ne ister?’ gibi bir suale muhatap olur. ‘Mahza efendimizi ziyarete geldim’, cevabını alınca; ‘Ne? Beni ziyarete…? Ben tekye, ben türbe.! Öyle mi? Bunun için ziyaret… Çık dışarı!...’ gibi tevbihâta başlar. Talebe de, ‘Kuzum, efendim’, mukaddimesiyle arz-ı hakikate tasaddi 53 Maarif Nazırı Münif Paşa, bunun üzerine harekete geçerek müdürün değiştirilmesini veya öğrencilerden ön ayak olanların cezalandırılmasını ister. II. Abdülhamid, meseleyi “Mekteb-i Hukuk talebesi[nin] âdeta bir ihtilal ikâ‘ edercesine müdürleri aleyhine kıyâm eyle”meleri şeklinde sunan Münif Paşa’nın fikri doğrultusunda müdürün azledip yerine “dindar ve muktedir ve müstakim bir zât”ın seçilmesini, öğrencilerin elebaşlarının belirlenmesini ve dilekçelerindeki şikayetlerin araştırılmasını ister 190 . Padişahın emri üzerine meseleyi araştıran Cevdet Paşa, öğrencilerden ön ayak olanları belirlemek amacıyla müdür yardımcısı Kâzım Efendi’yle görüştüyse de müdürün görevden alınması üzerine soruşturmayı sürdürmeyip bu sorunla yeni müdürün ilgilenmesinin daha uygun olacağını mabeyne bildirir 191 . Osman Nuri Ergin, hadise ile ilgili yorumları bir yana 192 , Emin Efendi’nin Cevdet Paşa’nın oğlu Ali Sedad’ın vaktiyle mektepten atılması sebebiyle azledildiğini iddia eder. Oysa Emin Efendi’nin görevden alınmasını teklif eden kişi -vaktiyle öğrencisi olan- Münif Paşa’dır. Ali Sedad’ın mektepten ayrılma sebebi tam olarak bilinmemekle beraber 193 daha sonra mektebe Mantık ve Mikyasât muallimi olarak dönmesi yine Emin Efendi dönemine rastlar 194 . Görüldüğü üzere Ergin’in tahmini mesnetsizdir. Öğrencilerin yukarıda ayrıntılı olarak değerlendirilen yazıları müdüre yönelen öğrenci ve muallim tepkisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Hadise birikmiş tepkilerin kamuoyunun hassas olduğu bir konuda açığa çıkmasından ibarettir. ederse de; ‘Ne? Ben kuzu, ben hayvan!... Öyle mi? Çık dışarı, çık dışarı!.’ tabirâtıyla kovulur, çıkar gider. Nasıl tuhaf değil mi?” (Ahmed, “Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 27 Ekim 1888/22 S 1306, s. 4-5). 189 29 Ekim 1888 (23 S 1306), BEO, Ayniyat Def., nr. 1599, s. 59. 190 3 Kasım 1888 (29 S 1306), İ.DH. 86579; 3 Kasım 1888 (29 S 1306), Y.EE. 38/35, lef 1; O. N. Ergin, a.g.e., III, 1102). Padişah, aynı gün basına sansür uygulanmasına rağmen bu tartışmalara nasıl meydan verildiğini dahiliye nazırından sormuş; Matbuat İdaresi, Türkçe gazetelerin gece basılıp sabah dağıtılmaları ve gazete idarehanelerinin farklı yerlerde olması sebebiyle sansürün gereği gibi uygulanamadığını bildirmiştir (4 Kasım 1888/1 RA 1306, Y.MTV. 36/2). 191 3 Kasım 1888 (29 S 1306), Y.EE. 38/35, lef 3. Bu arada istifa haberleri çıkmaya devam etmektedir. Şehbaz Efendi ile Muallim Naci’nin istifa ettiklerine dair haber için bkz. 3 Kasım 1888 (29 S 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3114, s. 2. 192 O. N. Ergin’in “…bu işte Hıristiyanlık gayreti değil, Müslümanlık gayreti kendisini göstermiştir. Emin Efendi gibi meslek ve karakter sahibi bir adamın eski bir din gayretine hakk u adl mefhumunu feda edeceğine ihtimal verilemez… Hafiyeliğin en revaçlı bir devrinde bu vaziyet karşısında Emin Efendi gibi meslek sahibi, büyük küçük herkesi kanuna, nizama ve usule davet ve icabet ettirmiş ve bu yüzden az çok hepsini kırmış olan bir zatın o makamda Abdülhamit II devrinde bırakılacağına ihtimal verilebilir mi?” tarzındaki yorumları hadisenin tamamını göstermek bakımından problemlidir (a.g.e., III, 1101-03). 193 O. N. Ergin’in bu konudaki tahmini ise oldukça makuldür; “Cevdet Paşa’nın oğlu ve Şûrâ-yı Devlet’te aza oluşu ve az çok da okumuş yazmış bulunması dolayısıyla devamsızlığa, tedrisâtı istihfâfa başlamış, bunun üzerine Emin Efendi de mektepten kaydını silmiştir” (a.g.e., III, 1099). 194 Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 230-31; 4 Kasım 1888 (29 S 1306), Y.EE. 38/35, lef 2. 54 Tepkilerin gittikçe büyümesi ve gazeteler kanalıyla dillendirilmesi Emin Efendi’nin azledilmesiyle neticelenir. Bu olaylar sonucunda görevden alınan Emin Efendi, dört yıl daha İstinaf Mahkemesi Ceza kısmında mahkeme üyeliği görevini sürdürdükten sonra emekliye ayrılmış ve üç buçuk ay sonra da vefat etmiştir (19 Ekim 1892) 195 . 1.7. Mektep İdaresinde İstikrarın Sağlanması Emin Efendi görevden alındıktan sonra müdürlüğe Mekâtib-i Âliyye Müdürü Aziz Bey getirildi. 5 Kasım 1888 tarihinden itibaren fiilî olarak müdürlük yapan 196 Aziz Bey’in ataması 26 Kasım 1888’de geçici olarak, 11 Ocak 1890’da ise asaleten yapıldı 197 ve Ekim 1891’e kadar bu görevi sürdürdü. Meclis-i Maarif üyesi ve başkâtibi olan Aziz Bey, Mekâtib-i Âliyye ve ardından Mekteb-i Hukuk müdürlüğüne atanarak birçok memuriyeti uhdesinde toplamıştı. 1891’de bu görevlerin herbirini hakkıyla yerine getiremeyeceği gerekçesiyle Mekteb-i Hukuk müdürlüğü görevinden alındı 198 . Mekteb-i Hukuk müdürlüğünü Aziz Bey’in yürüttüğü dönemde müdürlük için iki kişinin adı geçmişti 199 . Bunlardan biri Adliye Nezareti Mahkeme-i Temyiz İstidâ Dairesi Mümeyyizi Fehim Efendi’dir. Sadrazam Kâmil Paşa, Fehim Efendi’nin verdiği dilekçe üzerine 5 Kasım 1888 tarihinde onun müdürlüğe getirilmesini emretti. Kâmil Paşa, emrinin yerine getirilmemesi ve Fehim Efendi’nin ısrarı üzerine 1 Ocak ve 14 Şubat 1889 tarihlerinde Maarif Nezareti’ne iki tezkire daha yazdıysa da bir sonuç 195 DH.Said.d., nr. 2/450. Ayrıca bkz. Devlet Salnamesi, 1308 senesi, s. 286-87; 1309 senesi, s. 306-07. 8 Ocak 1890 (16 CA 1307), MF.MKT. 115/7. 197 1 Haziran 1893 (20 Mayıs 1309), MF.MKT. 170/21. Aziz Bey’e “fahrî olarak” mekâtib-i âliyye müdürü görev ve ünvanını veren kişi dönemin Maarif Nazırı Münif Paşa’dır (aynı belge). 198 24 Ekim 1891 (20 RA 1309), İ.DH. 97707. Bu sırada yapılan bir değişiklikle yüksek mekteplerin müdürleri ile Maarif Nezareti arasındaki kurum kaldırıldı. Taşra idadîleri için ise merkezde bir müdürlük kuruldu. Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye ve Mekteb-i Sultanî’nin bağımsız müdürlerinin bulunması dikkate alınarak Maarif Nezareti’nin teklifi ile, Mekâtib-i Âliyye Müdürlüğü lağvedildi. Vilayet merkezlerinde açılan ve sayıları kırkı bulan idadîlere ait evrakın düzenli akışını sağlamak maksadıyla Mekâtib-i İdadiyye Müdürlüğü kurularak müdürlüğe Mekâtib-i İbtidâiyye Başkâtibi Mustafa Bey atandı (aynı belge). 199 Müdürleri tespit etme konusunda salnamelerde yer alan bilgiler oldukça yetersiz ve yanıltıcıdır. 1307 hicrî yılına ait salnamede müdürlük makamı münhal gösterilirken, 1306 yılında Emin Efendi, 1308 ve 1309 yıllarında Aziz Bey, 1310 yılında ise Şükrü Efendi müdür olarak gösterilmektedir (Devlet Salnamesi, 1306 senesi, s. 316; 1307 senesi, s. 354; 1308 senesi, s. 354; 1309 senesi, s. 374; 1310 senesi, s. 390). Halbuki Emin Efendi 1306 yılının ikinci ayında görevden alınmış, bir ay içinde Aziz Bey atanmış ve 1309 yılının üçüncü ayında görevi bitmiştir. Ayrıca Aziz Bey’den sonra Kâzım Efendi’den önce müdürlüğe kimse atanmamıştı (8 Kasım 1891/6 R 1309, İ.DH. nr. 98077). 196 55 alamadı 200 . Bu girişimden bir sonuç çıkmayınca Kamil Paşa, 31 Mart 1889 tarihli bir tezkire ile Maarif Nezareti tarafından önceden Mekteb-i Hukuk müdürlüğüne seçilen kişilerin adlarının bildirilmesini istedi; ancak yine cevap gelmedi ve 5 Haziran 1889 tarihinde isteğini tekrarladı. Maarif Nezareti, bunun üzerine, 20 Ağustos’ta, müdürlük için dört kişinin seçildiğini, ancak kendi tercihlerinin Patent Meclisi Üyesi Rifat Beyefendi olduğunu belirtti. Sadrazam, Rifat Bey’in ismini padişahın onayına sunduysa da yine sonuç alınamadı 201 . Bütün bu yazışmalardan hem ilmiye kökenli 202 adliye memuru Fehim Efendi’nin hem de bürokrasi kökenli Rifat Bey’in müdürlük için uygun bulunmadığı anlaşılıyor. Aziz Bey ise müdürlük için geçici bir tercih olmalıdır 203 . Mekteb-i Hukuk, 1891 ders programı değişikliğinden bir ay kadar sonra müdürüne kavuştu, denilebilir. Maarif Nazırı Zühdü Paşa’nın, 5 Kasım 1891 tarihli teklifi üzerine, müdür yardımcısı Kâzım Efendi’nin 15 lirayla müdürlüğe; mektebin yazı işlerini ve gerektiğinde müdür yardımcılığına ait işleri yürütmek üzere Mekteb-i Mülkiye mezunlarından ve Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi halifelerinden Şevki Efendi’nin 204 de 5 lira maaşla kâtipliğe getirilmesi kararlaştırıldı ve müdür yardımcılığı lağvedildi 205 . Böylece Kâzım Efendi’nin beş yıllık müdür yardımcılığından sonra on yedi yıl sürecek olan (1891-1908) müdürlük dönemi başladı. 200 1 Ocak 1889 (28 R 1306), MF.ALY. 4/97; BEO, Ayniyat Def., nr. 1599, s. 85 ve 14 Şubat 1889 (13 C 1306), BEO, Ayniyat Def., nr. 1599, s. 84. 201 5 Haziran 1889 (6 L 1306) Y.A.RES. 49/13; 5 Haziran 1889 (6 L 1306), BEO, Ayniyat Def., nr. 1599, s. 100; 7 Eylül 1889 (12 M 1307), Y.A.RES. 49/13. 202 Fehim Efendi “mekerremetlü” olarak zikredilmektedir (aynı yer). 203 Aziz Bey’in hukuk sahasında yetkinliğine veya hususiyet sahibi olduğuna dair açık bir işaret bulunmamakla beraber Tarifeli Münşeât (İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1299) adlı bir eseri vardır. Mizancı Murad, bu eseri hukuka dair tercüme bir eser olarak not etmiştir (Devr-i Hamidî Âsârı, İstanbul 1890, s. 154). 204 Şevki Efendi, İstanbul Kadılığı serhalifesi Mustafa Ziyaeddin Efendi’nin oğludur. Katipliğe getirildiği sırada 25 yaşındaydı. Sıbyan ve askerî rüştiyeden sonra Mekteb-i Mülkiye idadî ve yüksek kısımlarında eğitim gördü. 1908’e kadar Dahiliye Nezareti’nde çalıştı ve mektepte müdür yardımcılığı yaptı. Bundan sonra Evkaf Nezareti mektupçuluğu, meclis-i maarif üyeliği, tedrisat-ı ibtidaiyye müdürlüğü ve mabeyn kâtipliği görevlerinde bulundu (DH.Said.d., nr. 23/275). 205 Müdür yardımcılığı hizmeti için tahsis edilmiş olan 12 liranın 7 lirası gayrımüslim mektepleri müfettiş yardımcılığı ve katipliğinde bulunmak üzere yine Mekteb-i Mülkiye mezunlarından Şahab Efendi’nin maaşı için ayrıldı (8 Kasım 1891/6 R 1309, İ.DH. nr. 98077). “Meşrutiyet’ten evvelki müdür Kâzım Bey eski mutasarrıflar gibi kalıplı kıyafetli idi. Mülhakatı devreder iken eşraf-ı beldeden birinin ziyafet sofrasından hemen kalkmış da aralığa gidiyormuş gibi karnı şişkin, nefes nefese ara sıra koridorlarda görünür, bir kapıdan çıkıp ötekine girerdi… Müdür muavini Şevki Bey ise en yakışıklı sakallılardan; mültefit, mir-i kelâm, mebzulüsselâm…” (Sermet Muhtar Alus, “10 Yıl Evvel İstanbul: Mekteb-i Hukuk Hocaları”, Akşam, 1931’den nakleden Necdet Sakaoğlu, Osmanlıdan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul 2003, s. 140). 56 1.7.1. İlmiye Kökenli Bir Hukuk Mezunu Mehmed Kâzım Efendi, üç-dört yıl öğrenci, yirmi iki yıl da idareci olarak ömrünün çeyrek asırlık bölümünü Mekteb-i Hukuk’ta geçirdi. Bu bakımdan mekteple özdeşleştiğini söylemek yanlış olmaz. Gerçekten şahsiyeti, kurumun tüzel kişiliğiyle bu denli kesişen bir başka kişi yoktur. II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine istifa ettiği 4 Ağustos 1908 tarihine kadar müdürlük yapan Kâzım Efendi, II. Abdülhamid dönemi hukukçuları için temsil gücü yüksek bir örnektir. İlmiye mensubu, naip bir babanın oğlu olarak medrese eğitimi aldığı gibi mektepte okumuştu. Mekteb-i Hukuk’ta okuduğu sırada zabıt kâtibiydi. Meslekî kariyerinin arka planında ise Arapça medrese dersleri vardır 206 . Kâzım Efendi, Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi birinci sınıf zabıt katibi iken, Mayıs 1886’da mektepten pekiyi dereceyle mezun oldu. Mezun olduktan bir buçuk ay sonra, zabıt katipliği görevine ek olarak, 12 lira maaşla Mekteb-i Hukuk müdür yardımcılığına getirildi 207 . XIX. yüzyılda nitelikli eleman sıkıntısı (daha isabetli bir ifadeyle kaht-ı ricâl) ve Osmanlı bürokrasi sınıfının önem kazanması gibi sebeplerle ilmiye mensuplarının sivil bürokrasiye katılması eğilimine uygun olarak 1888 yılında ilmiyeden mülkiyeye geçti 208 . Birkaç yıl sonra, müdür yardımcılığı ve Temyiz Mahkemesi başsavcı yardımcılığı görevlerini yürüttüğü sırada Mekteb-i Hukuk müdürlüğüne getirildi (11 Kasım 1891). Müdürlük yaptığı ilk ders yılı sonunda Ticaret Mahkemesi üyeliğine atandı. Maarif Nezareti bunun üzerine, mabeyne gönderdiği bir yazıyla üç-dört yüz öğrencisi olan bir mektebin müdürlüğüne sadece mekteple ilgilenecek bir ismin atanmasını teklif etmiş; ayrıca bir hâkimin iki memuriyette bulunmasının kanunlara aykırı olduğunu 206 Mehmed Kâzım, Hicrî 1275 yılında (1858-59), naib Ahmed Hilmi Efendi’nin oğlu olarak, Antalya’nın -naib yetiştirmekle meşhur- İbradı kasabasında dünyaya geldi. Sıbyan mektebinden sonra Söke rüşdiyesine devam etti ve Süleymaniye Cami’inde Kudurî’ye kadar Arapça medrese dersleri okudu. 1882 yılında İstanbul cinayet mahkemesine devam etmeye başladı (DH.Said.d., nr. 7/1029-30; ANS. 1/114-15). Medrese derslerini Süleymaniye Camii’nde okuduğu bilgisi için bkz. Maarif Salnamesi, 1318 senesi, s. 672. 207 Muavinlik memuriyeti salnamelerde “müdür-i sâni” şeklinde geçer (Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 230; 1306 senesi, s. 316; 1307 senesi, s. 354; 1308 senesi, s. 354; 1309 senesi, s. 374). 208 İki yıl önce uhdesine tevcih edilen mûsıla-i Sahn’dan Bursa rüûsu, ilmiye tarikinden mülkiyeye geçmesi üzerine sâniye sınıf-ı sâni rütbesine çevrilmiştir (10 Şubat 1888/28 CA 1305, İ.DH. 83692). Ayrıca bkz. 14 Şubat 1888 (2 C 1305), MF.VRK. 5/132; 14 Şubat 1888 (2 C 1305), BEO, Ayniyat Def., nr. 1562, s. 133. Bahsedilen eğilimin en bilinen örneği ilk hukukçu nesillerin ideal tipi Ahmed Cevdet Paşa’dır. 57 hatırlatmıştı. Ancak II. Abdülhamid bu öneriyi reddetti 209 ; bir süre sonra Kâzım Efendi’ye müdürlük hizmetinden dolayı ûlâ sınıf-ı sâni rütbesi tevcih etti (12 Şubat 1894). Uzun yıllar müdürlük yapmış olmasından dolayı Kâzım Efendi’nin Arap İzzet (Holo) Paşa’ya mensubiyetine dair hakikat mi iftira mı olduğu tespit edilemeyen bir iddia vardır 210 . Bununla beraber bu dönemde müdüriyetin daha ziyade Maarif Nezareti kanalıyla Yıldız Sarayı ile irtibat kurduğu, nadiren Yıldız’la doğrudan yazışıldığı görülmektedir 211 . Kâzım Efendi’nin müdürlük döneminde mektebin idareci kadrosu önceden olduğu gibi birkaç kişiden oluşmaktaydı. Kâtip Şevki Bey 212 birkaç yıl sonra müdür yardımcısı oldu 213 . Mektebin Darülfünun bünyesinde yer aldığı yıllarda personel sayısı arttı; kâtipliğe Said Bey 214 , muhasebe memurluğuna İsmail Necati Bey, kâtip yardımcılığına Fevzi Bey 215 , ikinci müdürlüğe Meclis-i Maarif Üyesi Faiz Efendi 216 atandı. Mubassırlar, öğrencilerin yoklamalarını yapar ve yazılı sınavlarda görev alırlardı. 1898-1903 yılları arasında mubassır adedi ikiden dörde, hademe adedi dörtten beşe çıktı 217 . Kâzım Efendi, müdürlük vazifesinin yanı sıra hukuk muhakemesi usulü, icra kanunu ve kara ticaret hukuku derslerini asaleten; idare hukuku dersini vekâleten vermekteydi. Müdürlükten istifa ederek ayrıldıktan dokuz yıl sonra Darülfünun Hukuk Medresesi’nde tatbikat-ı hukukiyye dersleri okutmuştur. İdadîler için yazdığı Telhîs-i Hukuk-ı Mevzû‘a adlı eserinin dışında ticaret ve icra hukukuna dair iki kitabı daha 209 Bu belge, Maarif Nezareti’nin mekteplere yaklaşımını da veriyor: “…ehemmiyetce Mekteb-i Sultanî ve Mekteb-i Mülkiyye’den [sonra] ikinci derecede olan mekteb-i mezkûrun müstakil bir müdürün nezareti mütemâdiyyesinde bulunmaması muvafık-ı maslahat olmayıp…” (24 Temmuz 1892/29 Z 1309, Y.PRK.MF. 2/39). 210 Tahkik edemediğimiz bu rivayet için bkz. C. Bilsel, a.g.m., s. 97. 211 Bir örnek (mezun listesi) için bkz. 13 Nisan-12 Mayıs 1894 (Nisan 1310), Y.PRK.MF 3/21. 212 Devlet Salnamesi, 1311 senesi, s. 408, ; 1312 senesi, s. 422; 1313 senesi, s. 450; 1314 senesi, s. 458. 213 Devlet Salnamesi, 1315, s. 289; 1316 senesi, s. 320; 1317 senesi, s. 304; 1318 senesi, s. 340; 1319 senesi, s. 379; Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 579; 1317 senesi, s. 628; 1318 senesi, 671. Mekteb-i Hukuk’daki hizmetlerinden dolayı Kâzım Efendi’ye ikinci rütbeden nişan-ı âli-i Osmanî ihsan edildiği sırada Şevki Bey’e rütbe-i ûlâ sınıf-ı sânisi tevcih edilir (1 Ocak 1901/10 N 1318, İ. TAL. 1318 N 143). 214 Devlet Salnamesi, 1320 senesi, s. 394; 1321 senesi, s. 324; 1322 senesi, s. 441; 1323 senesi, s. 485. 215 Maarif Salnamesi, 1319 senesi, s. 93; 1321 senesi, s. 93; Devlet Salnamesi, 1325 senesi, s. 533-34; 1326 senesi, s. 540. 216 Devlet Salnamesi, 1324 senesi, s. 534; 1325 senesi, s. 533-34; 1326 senesi, s. 540. 217 Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 580; 1317 senesi, s. 629; 1318 senesi, s. 672; 1319 senesi, s. 94; 1321 senesi, s. 94. Mektebin Maarif Nezareti’ne katılması üzerine serhademeliğe getirilerek uzun yıllar görev yapan Hüseyin Hüsnü Efendi, hocaların emniyetini suistimal ederek sarraf Yorgi’yi dolandırma suçundan hüküm giymişti. Bu iddialar ve onun savunması için bkz. 1 Haziran 1908 (19 Mayıs 1324), ŞD. 223/28). Mubassırlarla ilgili ilginç bir tasvir için bkz. Sermet Muhtar Alus, a.g.y., s. 140. 58 vardır 218 . Mekteb-i Hukuk müdürlüğü sırasında ticaret, bidâyet ve istinaf hukuk mahkemelerinde reislik ve üyelik, Temyiz Mahkemesi’nde üyelik; II. Meşrutiyetin ilânından sonra Temyiz Mahkemesi’nde üyelik ve başsavcılık ve 1921 yılında da Adliye Nazırlığı yaptı 219 . Müdürlük dönemi mektepte teamüllerin yerleştiği bir istikrar dönemidir. 1.7.2. Mekteb-i Hukuk’un Mülga Lisan Mektebi Binasına Taşınması Yukarıda da belirtildiği gibi Mekteb-i Hukuk, Adliye Nezareti’nin bahçesinde, 1878-1880 yılları arasında inşa edilen binada öğretime başladı. Kasım 1892’de Lisan Mektebi binasına taşınıncaya kadar burada kaldı. Öğrenci sayısı gittikçe artan mektebin ihtiyaçlarını gidermekten uzak olan bina, mektebin taşınmasından sonra bir süre Adliye Nezareti Arşivi 220 ; 1920’li yıllarda ise Jandarma Kumandanlığı Dairesi 221 olarak kullanıldı 222 . 1933 Yangını’nda Adliye Vekâleti binası tamamen yandığı halde Mekteb-i Hukuk’un bu ilk binası, 1941 yılında hâlâ ayaktaydı 223 . Lisan Mektebi’nin binası, öğrenci sayısı artmakta olan Mekteb-i Hukuk için gerekli fizikî kapasiteye sahipti. Said Paşa’nın teklifi üzerine 1883 yılında memurlara Fransızca öğretmek maksadıyla kurulan 224 Lisan Mektebi’nin binası mektep öğretime başladıktan sonra inşa edilmişti. Bu iki katlı bina döşendiği sırada alt katında birinci sınıf, ikinci sınıf birinci şube ve ikinci şube dershaneleri, teneffüs odası, üç adet hademe odasıyla kahve ocağı; üst katında üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıf dershaneleri, büyük 218 İcra Kanunnâmesi Şerhi, İstanbul, Kasbar Matbaası, 1311; Ticaret-i Berriyye Kanunnâmesi Şerhi, İstanbul, Kasbar Matbaası, 1315; Telhis-i Hukuk-ı Mevzû‘a, İstanbul, Karabet Matbaası, tab‘-ı sâlis, 1317. 219 DH.Said.d., nr. 7/1029-30; ANS. 1/114-15. 220 13 Haziran 1893 (1 Haziran 1309), MF.MKT. 171/99. 221 M. Cevad, a.g.e., s. 196. 222 İnşaatın bitmesinden üç yıl sonra binaya dershaneler eklenmesi gerekmişti (9 Ocak 1883/29 M 1300, ŞD. DH. 2459/33). Mekteb-i Hukuk’un açılmasından sekiz yıl sonra Tercüman-ı Hakikat gazetesinde çıkan bir yazıda mektebi ziyaret eden bir kişinin mektep binasıyla ilgili bazı gözlemlerine yer verilmiştir. Bu kişiye göre öğrenci adedi üç yüzü bulan mektepte izdiham yaşanmaktaydı. Dört köhne odadan oluşan binada teneffüs salonu ve abdesthane olmadığı gibi ziyaretçiler için bir oda bile yoktu. Müdür ile muavine ayrılmış iki küçük oda çoğunlukla mümeyyizler tarafından işgal edilmekteydi. Öğrencilerden birinin anlattığına göre geçenlerde iki Alman turist mektebin bahçesine girerek binanın ne dairesi olduğunu sormuşlar; “Hukuk Mektebi’dir”, cevabını alınca bu mektep binasının diğer mektep binaları gibi mükemmel olmamasına şaşırmışlardı (7 Eylül 1888/30 Z 1305, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3065, s. 6). Müdür Kâzım Efendi’nin tasvirleri için bkz. 25 Kasım 1892 (12 Teşrinisâni 1308), HMT, s. 79. 223 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1257. 224 O. N. Ergin, a.g.e., II, 641-43. 59 salon, müdür odası, muallimler odası, kütüphane ve teneffüs odası vardı. Dershanelerde ise muallim masası, siyah sıra ve büyük tahta bulunmaktaydı 225 . Bina inşa edildikten üç yıl sonra Tercüman-ı Hakikat’te çıkan bir yazıda Maarif Nezareti’nden bu binanın Mekteb-i Hukuk’a tahsisi istendi. Mekteb-i Hukuk’un Adliye Nezareti bahçesindeki binasını ziyaret eden bir kişinin yazdığı bu yazıda muallim ve öğrenciler için övgü dolu ifadeler kullanılırken, binasının bir Darülfünun şubesine yakışmadığı belirtiliyordu. Öğrenci sayısı çok az olan Lisan Mektebi’ne ait binanın bir sonraki yıl dördüncü sınıfı açılacak olan Mekteb-i Hukuk’a tahsis edilmesini öneren yazar, gazete tarafından da desteklenir 226 . Mektebin yukarıda zikredilen ve bir ay sonra Emin Efendi münasebetiyle başlayacak tartışmalar yüzünden gündeme yerleşmesi bu önerinin makes bulmasına engel olur. Ne var ki binayla ilgili sorunun âcilen çözüme kavuşturulması gerekmektedir 227 . Uzun yıllar öğretim verme istidadı taşıyan bir mektep olmasına rağmen 228 Hariciye Nazırı Said Paşa ile Sadrazam Ahmed Cevad Paşa’nın 11 Eylül 1892 tarihli ortak tezkireleri üzerine Lisan Mektebi’nin lağvedilmesi 229 Mekteb-i Hukuk’un bu mektebe ait binaya taşınmasını tekrar gündeme getirir. Mektebin Lisan Mektebi binasına taşınması yönünde padişah kararı çıkmadan önce taşınma hazırlıkları başlar. Müdür, 15 Eylül 1892’de kendilerine tahsis edilen binanın onarılmasını ister 230 . Maarif Nezareti, binanın ya kurulması yönünde irade çıkan Diplomasi Mektebi’ne yahut Mekteb-i Hukuk’a tahsis edilmek üzere kendilerine devredilmesini ister231 . Padişah 225 10 Aralık 1885 (3 RA 1303), İ.HR. 18961: “Lisan Mektebi’nde mevcut eşya defteri”. 1321 yılı Maarif Salnamesi’ndeki kayda göre (s. 274) bu binanın inşaatı için 18.032 lira harcanmıştı. 226 7 Eylül 1888 (30 Z 1305), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3065, s. 6. Yazar beş on kişi için Lisan Mektebi binasının atıl halde bırakılmaması gerektiğini söylüyor. Resmî kayıtlara göre ise Lisan Mektebi’nin bir önceki yıldaki öğrenci mevcudu 539’dur (Devlet Salnamesi, 1304 senesi, s. 310). Kaynaklar arasındaki bu ihtilaf mektepteki devamsızlık problemi ile alakalı olmalıdır. 227 Binanın tamir edilmesi yönündeki isteklerin kaynak problemi nedeniyle yerine getirilememesi mektebin taşınmasını artık bir zaruret haline getirmiş olmalıdır (5 Aralık 1888/1 R 1306, MF.MKT. 104/4; 27 Ağustos 1889/30 Z 1306, MF.MKT. 111/92; 31 Ekim 1889/6 RA 1307, ŞD. 210/38). 228 Lisan Mektebi’nin lağvedilmesinden birkaç ay önce bu mektepte Arapça ve Farsça’nın okutulmasına karar verilmişti. Sultan II. Abdülhamid, bununla beraber ileriki yıllarda mektepte -Avrupa lisan mekteplerinde olduğu gibi- Almanca, İngilizce ve Rusca sınıfları açılmasını öngörmüştü (31 Mart 1892/3 N 1309, İ.DH. 99873; İ.DH. 99959). 229 O. N. Ergin, Lisan Mektebi’nin talebe-i ulûm namına verilen bir jurnal üzerine kapatıldığını söyler. Bkz. a.g.e., II, 644-45. Rıdvan imzalı bu yazıda Lisan Mektebi’ne devam edilmesi için Meşihat’e ve askerî dairelere tezkire gönderilmesi tenkit edilmekteydi (12 Eylül 1892/20 S 1310, Y.EE. 14/90). 230 15 Eylül 1892 (3 Eylül 1308), HMT, s. 77. 231 Maarif Nezareti’nin bu isteğinin dayanağı binanın Maarif bütçesine ait gelirlerden inşa edilmiş olmasıydı. Lisan mektebi inşa edilirken Sadaret, mektep arsasına ilave edilmek üzere satın alınması gereken evlerin alımı işini Maarif Nezareti’ne havale etmişti (15 Aralık 1884/26 S 1302, BEO, Ayniyat Def., nr. 1598, s. 19). Lisan Mektebi inşa edilirken dokuz defa iâne-i ahaliden (Maarif hisse-i iânesi) para 60 bunun üzerine binanın geçici olarak Mekteb-i Hukuk’a verilerek Maarif Nezareti’ne devredilmesini emreder 232 . Binanın tamiratı bitince mektep yeni binaya taşınır 233 . Personel yetersizliği nedeniyle Lisan Mektebi personeli önceki maaşlarıyla istihdam edilir 234 . 1898-1903 yılları arasında, Mekteb-i Hukuk’ta okuyan bir öğrencinin tasvirlerine göre girişin üstünde müdür odası, onun yanında müdür yardımcısının, diğer yanda muallimlerin odası vardı. Girişin tam karşısındaki oda ile üstündeki oda binanın eni boyunca iki büyük salondu ve bunlardan alttaki birinci sınıf dershanesi, üstteki doktora imtihan salonuydu. Aşağıdaki odalarda ikinci sınıf ile -1898 yılında açılanbirinci sınıf ikinci şube; üst katta ise üçüncü ve dördüncü sınıf dershaneleri yer almaktaydı 235 . Mekteb-i Hukuk, II. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında Zeynep Hanım Konağı’na taşınıncaya kadar geçici olarak kendisine tahsis edilmiş bu binada eğitim verdi 236 . 1.8. Mekteb-i Hukuk’un Malî Kaynakları Savaşlar, malî ve diplomatik krizler, toplumsal tedirginlik ve özgüven bunalımının içiçe yaşandığı bir dönemde kurulan okulun ne gibi mâli kaynaklarla idare edildiği kurumsal yapı ve devamlılık açısından önem taşımaktadır 237 . XIX. yüzyılda aktarıldı ki bunların dördü 3.363,46 liraya, beşi 5.866,565 liraya ulaşıyordu (11 Nisan 1886/6 B 1303, İ.ŞD. 82/4858, lef 1). Lisan Mektebi bitişiğindeki yola eklenmek üzere alınmış olan Arif Paşa arsasının 81,90 lira olan bedeli Maarif hisse-i iânesinden ödendi (14 Ağustos 1886/14 ZA 1303, İ.ŞD. 82/4857). 232 27 Eylül 1892 (6 RA 1310), Y.A.HUS. 265/5; 28 Eylül 1892 (7 RA 1310), MF.MKT. 152/61. 233 Kâzım Efendi, yeni binaya birkaç güne kadar taşınılacağı için taşınma masrafı olarak 2,5 liranın ödenmesini istemişti (3 Kasım 1892/22 Teşrinievvel 1308, HMT, s. 78). 234 Müdüriyet, Lisan Mektebi bahçıvan ve hademelerinin de Hariciye Nezareti’nden Maarif Nezareti’ne nakledilmesini, bahçıvan ve hademe maaşı olan 8 liranın Mekteb-i Hukuk tahsisatına eklenmesini ister (25 Kasım 1892/12 Teşrinisâni 1308, HMT, s. 79). Odacı Ahmed Efendi ile bahçivanın önceki maaşlarıyla istihdam edilmelerine karar verilir (29 Aralık 1892/9 C 1310, İ.MF. 1310 C 6). İradeden sonra nezaretler arasında tahsisatla ilgili tartışmalar için bkz. 25 Temmuz 1893 (13 Temmuz 1309), MF.MKT. 176/42. 235 C. Bilsel, a.g.m., s. 88-89. Ayrıca bkz. Ahmet Muhtar Nasuhoğlu, Yâd-ı Mazi ve Hayatımın Tarihi: Meşrutiyet’ten Cumhuriyete Bir Hukukçunun Hatıraları, haz. Ömer Hakan Özalp-Ayşe Raziye Özalp, İstanbul 2007, s. 136. 236 Bu bina, Mekteb-i Hukuk’tan sonra Darülmuallimîn, Sanayi-i Nefîse Mektebi, İstanbul Kız Orta Okulu, Cağaloğlu Akşam Kız Sanat Okulu, Cağaloğlu Kız Meslek Lisesi’ne ev sahipliği yapmıştır. 1994 yılından beri burada Cağaloğlu Anadolu Moda Tasarımı Meslek Lisesi faaliyet göstermektedir. 237 Eğitim kurumlarının malî açıdan hukukî altyapısıyla eğitim düzeni arasındaki ilişkiyi, vakıf hukukunun medreselerde uygulanması açısından ele alan örnek bir çalışma için bkz. Makdisi, Ortaçağda Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, s. 80-130. 61 Osmanlı Devleti’nde kurulan modern mekteplerin çeşitli mâli kaynaklara sahip oldukları görülür. Bunların başında Maliye Nezareti’nin mektep için ayırdığı tahsisat gelmektedir. Ancak Mekteb-i Mülkiye örneğinde olduğu gibi masrafların bizzat padişah tarafından karşılandığı 238 veya Darüşşafaka örneğinde görüldüğü gibi yardımların belirleyici olduğu farklı uygulamalar da vardır 239 . Mekteb-i Hukuk’un giderleri için nizamiye mahkemesi hâkimlerinin maaşlarından kesinti yapılması; Ceride-i Mehâkim gelirleriyle avukat ruhsatnamesi harçlarının mektebe tahsisi ve İstanbul’da avukatlık yapan kişilerden iâne toplanması gibi birçok alternatif düşünülmüştü. Mezunlara verilen diplomalardan harç alınması bile birkaç kere gündeme gelmişse de sorun ancak Darülfünun-ı Şâhâne nizamnamesinin yürürlüğe girmesiyle çözüme kavuşturulmuştu 240 . Yukarıda ele alındığı üzere Maarif Nezareti’ne bağlandıktan sonra mektebin başlıca malî kaynağı “maarif hisse-i iânesi” oldu. Adliye Nezareti’nin malî problemleri göz önünde bulundurularak Mekteb-i Hukuk’un idaresi Maarif Nezareti’ne kaydırılınca bu gelir kaleminden Mekteb-i Hukuk’a da kaynak aktarıldı. Esasen idadî teşkilatının yaygınlaştırılması nedeniyle toplanan bu iânenin 241 haricinde mektebe mahsus iki gelir kaynağını daha ayrıntılı olarak incelemek mektebin malî yapısını aydınlatabilmek bakımından faydalı olacaktır. Mekteb-i Hukuk iânesi, İstanbul’da avukatlık yapan kişilerden yılda bir kere ve derecelerine göre üç sınıf üzerinden (1,5; 2; 3 lira) alınan bir yardımdı 242 . İhtiyarî değil, zaruriydi. Mektebin adıyla anılmasının nedeni ise toplanan gelirin mektebe tahsis 238 A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 33-36. Mekteb-i Mülkiye giderlerinin Hazine-i Hâssa’ca karşılanması üzerine muallimlerin teşekkürü için bkz. 5 Mayıs 1887 (11 Ş 1304), Mizân, nr. 29, s. 241. 239 Bu konuda ayrıntılı bilgi ve değerlendirmeler için bkz. Mehmed İzzet vd., Darüşşafaka-Türkiye’de İlk Halk Mektebi-Darüşşafaka Nasıl Doğdu, Ne Hizmetler Etti, Nasıl Yaşıyor, İstanbul 1927, 34-55. 240 Adliye Nezareti, mektebin Maarif’e bağlanmasından birkaç ay önce pekiyi dereceyle mezun olanlardan 0,5 lira, iyi ve orta derecelilerden 0,25 lira harç alınmasını teklif etmiş; fakat bu öneri hükümet tarafından kabul edilmemiştir (20 Haziran 1886/20 N 1303, MV. 10/73; 27 Haziran 1886/27 N 1303, BEO, NGG Defterleri, nr. 10). Mektebin müteferrik masrafları için ayrılan aylık 100 kuruş hem günlük giderlere hem de tirşe üzerine basılan diploma giderlerine yetmemekteydi. Meclis-i Maarif, bu konuda karar vermesi gereken kurumun Mekteb-i Hukuk Encümeni olduğunu belirtmişti (6 Ağustos 1888/28 ZA 1305, MF.MKT. 100/53). Maarif Nezareti, Mayıs 1900’de öğrencilerden giriş ücreti olarak birer lira; diploma bedeli olarak pekiyi ve iyi derecelilerden 5, orta derecelilerden 2,5 lira alınmasını teklif etmiş; aylarca sürüncemede kalan bu mesele, mektebin Darülfünun-ı Şâhâne’nin şubelerinden biri sayılması ve bu nedenle yeni nizamnamenin harçla ilgili hükümlerine tabi tutulmasıyla çözülmüştü (4 Aralık 1900/11 Ş 1318, ŞD. 216/35). 241 Maarif hisse-i iânesi için bkz. Said Paşa, a.g.e., I, 160. İânenin idadî teşkilatının yaygınlaştırılması için toplanmasıyla ilgili olarak bkz. 29 Ocak 1890 (8 C 1307), Y.A.RES. 50/21. 1887-1903 yılları arasında hisse-i iâneden Maarif bütçesine intikal eden meblağın yıllara göre tablosu için bkz. Hasan Âli Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara 1994, s. 243. 242 2 Nisan 1885 (16 C 1302), ŞD. 2551/11, lef 1. 62 edilmesiydi. Mektebin ilk yıllarında iânenin ödenmesi için yapılan duyurulara ve ödeme yapmayan avukatların vekâlet alamayacağına dair öngörülen yaptırımlara rağmen iâne düzenli olarak toplanamamıştı 243 . Beklenen gelirin elde edilemediğini gören Adliye Nezareti, 25 Mart 1885 tarihinde iâne ile ilgili yeni bir düzenleme yapılmasını istedi. Adliye Nezareti’ne göre çok farklı gelir grupları olan avukatların herbirinden aynı iânenin alınması âdil değildi. İşsiz avukatlar iâneyi veremedikleri için bu kalemden yılda ancak 300 lira toplanabilmekteydi. İânenin mahiyetini değiştirmeyi düşünen Nezaret’in önerisine göre, İstanbul ve taşrada mukavelât muharrirleri (noter) tarafından düzenlenen veya onaylanan vekâletname suretleriyle mahkeme huzurunda tescil edilen vekâletnamelerden birer “sim mecidiye” harç alınarak bir deftere yazılacak ve bunlar her ay sonunda Adliye Nezareti’ne gönderilecekti. Öneri Sadaret tarafından da kabul edildi 244 . İlk planda İstanbul’da avukatlık yapan kişilerden alınacak bir harç olarak düşünülen Mekteb-i Hukuk iânesinin bundan böyle nizamiye mahkemelerinde avukatlık yapanların vekâletnamelerinin üzerinden alınması kararlaştırıldı 245 . Mekteb-i Hukuk iânesi bu değişiklikle önemli bir gelir kaynağına dönüştü. Cazip bir gelir kalemi haline gelmesi, ileriki yıllarda Adliye ile Maarif Nezaretleri arasında anlaşmazlık konusu olmasının başlıca sebebidir. Mektebin malî mülahazalarla Maarif Nezareti’ne bağlanmasından hemen sonra, 1887 yılı başlarında Mekteb-i Hukuk ianesinin de Maarif’e aktarılması gündeme geldi. Maarif Nezareti’nin, mektebin bir bütün olarak kendisine devredilmesi yönündeki talebi hükümet tarafından kabul edilmeyerek iâne gelirinin Adliye Nezareti’nde kalması kararlaştırıldı 246 . Böylece iâne gelirleri sadece bir buçuk yıl (Nisan 1885-Ekim 1886) mektebe aktarılmış oldu. 243 Duyurulardan biri için bkz. 31 Mayıs 1881 (3 B 1298), Ceride-i Mehâkim, s. 793). Ödemeyi yaptığına dair Vilayet Adliye Encümeni’nden aldığı ilmühaberi ibraz etmeyenlerin vekâletinin kabul edilmeyeceğiine dair duyuru için bkz. 27 Kasım 1883 (27 M 1301), Ceride-i Mehâkim, nr. 229, s. 1825. 244 2 Nisan 1885 (16 C 1302), ŞD. 2551/11, lef 1. Ayrıca bkz. Mumcu, a.g.e., s. 12-13. Bu uygulamaya dair duyurular için bkz. 14 Nisan 1885 (2 Nisan 1301), Ceride-i Mehâkim, s. 2614; 14 Nisan 1885 (2 Nisan 1301), MF.VRK. 3/101; 13 Ağustos 1888 (1 Ağustos 1304), Ceride-i Mehâkim, s. 5230. Resmî kayıtlara göre sadece İstanbul’da düzenlenen vekâletnamelerin adedi yılda dört bin üç yüz civarındaydı. Taşradakiler ile mahkemelerde tescil edilerek oluşturulan vekâletnameler de buna eklenirse iâne alınacak vekâletnamelerin on bini bulacağı tahmin ediliyordu (ŞD. 2551/11, lef 1). 245 II. Meşrutiyet’in ilanından sonra şer‘iyye mahkemelerinde ibraz edilen vekâletnamelerden de iâne alınması gündeme gelmişti. 1909 yılında İzmir Baro reisi Bekir Behlül, bir soru üzerine şer‘iyye mahkemelerinde ibraz edilen her vekâletname sureti için Mekteb-i Hukuk iânesi alınması gerektiğini belirtir. Bkz. 24 Mart 1909 (11 Mart 1325), Mizanü’l-Hukuk, nr. 22, s. 253-54. Buna rağmen 1911 yılında Şeyhülislâmlık’ta toplanan Şûrâ-yı İlmiyye, Giresun naibinin arîzası üzerine şer‘iyye mahkemelerinde ibraz edilecek vekâletnâmelerden Mekteb-i Hukuk iânesi namıyla bir şey alınmayacağını karara bağlamıştır (22 Haziran 1911/9 Haziran 1327, İMA, Şûrâ-yı İlmiyye ve Encümen-i Islahat-ı İlmiyye Def., nr. 1797, evrak nr. 472). 246 14 Ocak 1887 (20 R 1304), MV. 15/73; 18 Ocak 1887 (24 R 1304), MF.ALY. 3/48. 63 Hükümetin kararından sonra da mektebin adıyla anılmaya devam eden iane, taşra hukuk mekteplerine malî kaynak temin etmek maksadıyla Maarif’e geri verildiği 1907 yılına kadar Adliye Nezareti’nin gelir kalemleri arasında bulundu 247 . Avukatlık mesleğiyle ilgili yapılan bir değişiklik de iânenin önemini arttırmıştı. Aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere nizamiye mahkemelerinde görülen hukuk davalarında sadece ruhsatı olan avukatların faaliyet göstermeleri kuralı (inhisar usûlü) Ekim 1886’da kaldırıldı. Hukuk mahkemelerinde avukatlık yapma imtiyazının ortadan kaldırılması anlamına gelen bu değişiklikten sonra şehadetnamesiz avukatların hukuk mahkemelerinde faaliyet göstermesi -tekrar- meşru hale geldi. Cevdet Paşa, Aralık 1889’da Sadaret’e yazdığı bir tezkirede, Mekteb-i Hukuk ianesinin sadece şehadetnameli avukatlardan değil, şehadetnamesizlerden de alınmasını teklif etti. Eldeki bazı bilgilerden bu teklifin kabul edildiğine işaret etmektedir 248 . Mekteb-i Hukuk müdüriyeti, bu gelir kalemini mektebe tekrar kazandırma yönünde girişimlerde bulunmuştu. 1894 yılında Kâzım Efendi, mektebin Maarif Nezareti’ne bağlanması hakkında çıkan iradede padişahın mektebin idaresine halel gelmemesine dair isteğini hatırlatıp bu esnada mektebin gelir kalemleri ile ilgili herhangi bir kararın alınmadığını iddia eder ve Mekteb-i Hukuk adına toplanan birer mecidiyenin tekrar mektebe tahsisini ister 249 . Kâzım Efendi’nin de belirttiği gibi padişah, mektebin Maarif Nezareti’ne bağlanmasını onayladığı sırada böyle bir ihtirazî kayıt koymuştu; ancak hükümet Mekteb-i Hukuk ianesinin mektebe değil Adliye Nezareti’ne bırakılmasını kararlaştırmıştı. Kâzım Efendi’nin dayanaktan yoksun isteği bu nedenle kabul görmedi. Taşra hukuk mekteplerinin açılma sürecinde Maarif Nezareti’ne nakledilen Mekteb-i Hukuk iânesi Cumhuriyet döneminde de toplandı. 21 Nisan 1924 tarihli İstanbul Darülfünunu’nun Şahsiyet-i Hükmiyyesi Hakkında Kanun’un 3. maddesinin 5. fıkrasıyla toplanacağı teyit edildi. 1932 yılında üç katına (60 247 Mekteb-i Hukuk iânesi açılan Selânik Hukuk Mektebi ile taşrada açılması düşünülen diğer iki hukuk mektebinin giderlerini karşılamak için Maarif Nezareti’ne nakledildi. Meclis-i Vükelâ kararından sonra padişahın onayı alınmıştı (25 Kasım 1907/19 L 1325, İ.MF. 1325 L 19). Bu arada iâne pulları bastırıldı; ve fakat Mayıs 1908’de henüz iânenin adliye memurları tarafından mı toplanacağı yoksa bayilerde mi satılacağı kararlaştırılmamıştı (19 Mayıs 1908/18 R 1326, ŞD. 223/26). Rumeli vilayetlerinin kaybedilmesi üzerine iâne pullarının rengi değiştirildi (3 Haziran 1913/21 Mayıs 1329, MV. 201/158; 5 Haziran 1913/23 Mayıs 1329, İ.MMS. 1331 C 29). 248 25 Aralık 1889 (2 CA 1307), ŞD. 2551/11, lef 2. II. Meşrutiyet’in ilk yılında, Soma’da avukatlık yapan Ali Rıza Efendi, iâneyi sadece şehadetnamelilerin vermesi gerektiğini iddia etmiş; İzmir Barosu Reisi Bekir Behlül, cevaben ianenin avukatın gelirine karşılık alındığını; bu nedenle şehadetnamelilere mahsus olmadığını söylemişti (24 Mart 1909/11 Mart 1325, Mizanü’l-Hukuk, nr. 22, s. 253-54). 249 9 Mayıs 1894 (27 Nisan 1310), HMT, s. 84; MF.ALY. 8/168. 64 kuruş) çıkarıltılan iâne, 31 Mayıs 1933 tarihli İstanbul Üniversitesi’nin Kuruluş Kanunu’nun 9. maddesiyle genel bütçeye alındı; nihayet 25 Şubat 1952 tarihli bir kanunla da tamamen kaldırıldı 250 . Mektebin gelir kalemlerinden biri de avukatlık şehadetnamesi/ruhsatnamesi harcıydı. Avukatlığa girenlerin ruhsatnamelerine karşılık olarak üç sınıf üzerinden alınan bir harçtı 251 . Dava vekilleri imtihanına dair nizamnamenin yürürlüğe girmesinden sonra on lira olarak 252 toplanan bu harç, Maarif Nezareti’ne bağlanmasından sonra mektepte kalan tek eski gelir kaynağıydı 253 . Mekteb-i Hukuk mezunlarından avukatlık yapmak isteyenlerin ruhsatname harçlarıyla Mekteb-i Hukuk’ta imtihana giren diğer mektep mezunlarının ödeyecekleri ruhsatname harçları mektebe tahsis edilmişti. Nizamiye mahkemelerinde reislik, üyelik veya savcılık yaptıktan sonra açığa çıkıp avukat olmak isteyenlerle vilayet adliye encümenlerinde imtihan verenlerin harçları ise önceden olduğu gibi Adliye Nezareti’ne aitti 254 . Ruhsatname harçları, 1886-1891 yılları arasında Maarif veznesine yatırılmakla beraber müdür tarafından mektebin ihtiyaçları için alıkonulmaktaydı. Kâzım Efendi, müdürlüğe atandığı Kasım 1891’dan itibaren harcı yatırdıklarına dair ilmuhaberi ibraz etmeyenlerin imtihana alınmaması kuralına bağlı kalarak avukatların isimleri ile harcın Maarif veznesine yatırıldığı tarihi içeren bir defter tutmağa başlamıştı 255 . Kâzım Efendi, Maarif veznesine yatırılan bu harçların doğrudan mektep müdüriyeti tarafından idare edilmesi yönünde bir teşebbüste de bulunmuştu. Kütüphane kurmak maksadıyla harçların mektepte alıkonulmasını isteyerek paranın nasıl harcanacağına dair bir talimat yaparak takdim edebileceğini belirtmişti. Ancak bu teşebbüsten bir sonuç alamadı 256 , harçlar bundan sonra da Adliye Nezareti veznesine 250 1 Haziran 1932, Resmi Gazete, nr. 2113; 31 Mayıs 1933 tarihli ve 2252 sayılı kanun; 25 Şubat 1952 tarihli ve 5887 sayılı kanuna atıfla A. Mumcu, a.g.e., s. 13. 251 2 Nisan 1885 (16 C 1302), ŞD. 2551/11, lef 1. 252 Başvuru sırasında Adliye Nezareti’ne dilekçe ve özgeçmiş vermeden önce nezaret veznesine mektep menfaatine on lira yatırılması gerekiyordu. Başvuran kişi sınavı geçerse bu, mektebe irâd kaydedilecek, geçemezse yarısı iade edilecek, yarısı alıkonulacaktı (Eylül-Ekim 1884/Z 1301, İ.ŞD. 71/4151). 253 14 Ocak 1887 (20 R 1304), MV. 15/73; 18 Ocak 1887 (24 R 1304), MF.ALY. 3/48. 254 Sadaret, Adliye Nezareti’nin ruhsatname vermesini geçici ve istisnaî bir durum olarak değerlendirmekteydi. Bu usûl, Mekteb-i Hukuk’tan “ihtiyaca kâfi talebe yetiştirilinceye kadar” uygulanacaktı (22 Şubat 1887/29 CA 1304, MV. 17/37; 5 Mart 1887/21 Şubat 1302, A.MKT.MHM. 493/60, lef 1-3). 255 Kâzım Efendi, Maarif Nezareti’nin isteği üzerine bu listeyi Maarif Nezareti Muhasebesi’ne göndermiştir (14 Aralık 1892/2 Kânunıevvel 1308, HMT, s. 79-80). 256 28 Ocak 1893 (16 Kânunısâni 1308), HMT, s. 80. Müdüriyet, Adana Adliye Encümeni tarafından imtihan edilen bir kişinin imtihan evraklarını incelerken harcın Adliye veznesine yatırılmasını tespit 65 yatırıldı 257 . Buna rağmen ruhsatname harçları mektebin kuruluşundan itibaren en istikrarlı gelir kalemini oluşturdu 258 . ettiğinde Adliye Nezareti Umûr-ı Hukukiyye Müdüriyeti ile yazışarak harcın önceden olduğu gibi Maarif veznesine yatırılmasını istemişti (28 Ocak 1895/16 Kânunısâni 1310, HMT, s. 88). 257 5 Nisan 1897 (24 Şubat 1313), MF. ALY. 9/66. 258 12 Kasım 1907 (6 L 1325), İ.MF. 1325 L 19. 66 İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’DE HUKUK DERSLERİNİN TEŞEKKÜLÜ: MEKTEB-İ HUKUK’TA EĞİTİM HAYATI Hukuk eğitimi, klasik eğitim sistemleri içerisinde yer alan temel sahalardan biridir. XIX. yüzyılda tarihî birikimi uhdesinde barındırmakla beraber hem Avrupa’da hem de Türkiye’de modern bir felsefeyle/anlayışla içerik ve biçim değiştiren yeni bir hukuk eğitimi kurumsallaşması hadisesiyle karşılaşılmaktadır. Önceki bölümde bu hadisenin Türkiye ayağı üzerinde duruldu. Bu bölümde ise Türkiye’deki hukuk eğitiminin içeriği, kimler tarafından gerçekleştirildiği ve muhatap kitlesinin eğitim sistemi içindeki yeri incelenecektir. Bahsi geçen konularda değişen ve devam eden unsurları; nihaî olarak da Türkiye’deki hukuk eğitiminin özgün taraflarını tespit etmek amaçlanmaktadır. 2.1. Mekteb-i Hukuk Ders Programları Şer‘iyye mahkemelerinde görev yapacak hâkimleri yetiştirmek üzere 1855 yılında kurulan Muallimhane-i Nüvvâb’da fıkıh çerçevesinde bir hukuk eğitimi verilmekte 259 ; bununla beraber öğrencilerin pratik bilgilerde yetkinleşmesi 259 Muallimhane-i Nüvvâb’ın kuruluşu, “mektep”leşmesi ve ders programındaki değişmeler için bkz. J. Akiba, a.g.m., s. 138-53. Türkiye’deki ilk hukuk mekteplerinin açıldığı yıllarda Muallimhane-i Nüvvâb’ın adı Mekteb-i Nüvvâb olarak değiştirilecektir (1883). Akiba, burada kullanılan “mektep” kelimesinin medreseden farklılaşmaya ve yeni mekteplerle özdeşleşmeye vurgu yaptığını belirtmektedir (a.g.m., s. 140-41). 67 önemsenmekteydi 260 . XIX. yüzyılda mektepler çerçevesindeki eğitim teşkilatı açısından gerçekleştirilen en etraflı düzenleme olan maarif-i umûmiyye nizamnamesinde (1869) hukuk derslerinin Darülfünun teşkilatı içerisinde yer alan Hukuk Şubesi’nde okutulması planlanmıştı. Ana hatlarıyla Fransız eğitim sistemini esas alan bu nizamnameye göre Hukuk Şubesi’nde fıkhın muamelat kısmı, fıkıh usûlü, Roma hukuku, Fransız medenî kanunu, hukuk muhakeme usûlü, kara ve deniz ticaret hukuku, ceza hukuku, ceza muhakemeleri usûlü, arazi hukuku ve devletler hukukunun okutulması düşünülüyordu 261 . Bu fikir on yıl içinde açılacak olan hukuk mekteplerinde farklı derecelerde tahakkuk ettirilecekti. Bir süre sonra açılan Darülfünun’da verilen hukuk dersinin kapsamı ise nizamnamede çizilen çerçeveye göre oldukça dardı 262 . Yukarıda izah edildiği üzere, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti bünyesinde açılan Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’nde nizamiye mahkemelerinde yürürlükte olan bütün kanunların belletilmesi düşünülmekteydi. Önemli kanunlardan sınav da yapılacaktı. Dershanenin imtihanlarında kanun bilgisinin yanı sıra “kitâbet” bilgisinde yetkinlik 263 aranmaktaydı. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de ise Roma hukuku, Mecelle, kara ve deniz ticaret hukuku, ticaret muhakeme usûlü, idare hukuku, ceza hukuku, iktisat ve devletler hukuku derslerinin okutulması planlanmıştı. Fürû-ı fıkıh ve usûl-i fıkıh derslerinin eklenmesi ile tamamlanan ders programı mektebin kesintilerle yürüyen öğretim yılları boyunca büyük oranda uygulandı. Hocaların çoğunluğunun yabancı (Fransız, Belçikalı, İrlandalı…) olması nedeniyle Fransızca, Roma hukuku ve modern hukuk dalları öne çıkıyorsa da Mecelle, fıkıh ve fıkıh usûlü dersleri de programda önemli bir yere sahipti. Fıkıh ve Roma hukukuyla Avrupa kanunlarının mukayese edildiği 264 derslere yer 260 Bu noktada mahkeme belgelerinin yazılma usûlünün (sakk ilmi) önemi dikkat çekmektedir. Bu konudaki eserler üzerine bir literatür çalışması için bkz. Süleyman Kaya, “Mahkeme Kayıtlarının Kılavuzu: Sakk Mecmuaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 379-416. 261 M. Cevad, a.g.e., s. 487 (maarif-i umûmiyye nizamnamesi, madde 82). 262 İkinci Darülfünun teşebbüsünde, 1870 yılı ders programlarına göre hukuk dersi Ahmed Kâmil Efendi tarafından verilecekti. 1870 yılının sonlarına doğru Ramazan ayında verilmesi düşünülen konferanslardan birinde, tabii ve pozitif hukuk; deniz ticaret, devletler, idare ve ceza hukuku konularından bahsedilmesi planlanmıştı (E. İhsanoğlu, “Dârulfünûn Tarihçesine Giriş: İlk İki Teşebbüs”, s. 723-27). 263 Kitâbet bilgisinin önemi Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de de kendisini göstermektedir. Bir öğrencinin (sonradan iptal edilmiş) sicilinde Mekteb-i Hukuk’ta usûl-i kitâbet, fenn-i belâgat ve fenn-i hukuk öğrendiği belirtilmektedir (DH.Said.d., nr. 18/323). 264 Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de yapılan Mecelle madde 804-832, Âriyetin Milel-i Muhtelife ile Tatbiki adlı tek doktora tezi, fıkıh ile Roma hukuku ve Avrupa kanunları arasında yapılan mukayeselere dayanmaktadır. Tezin sahibi Rupen Karakaşyan hakkında biyografik malumat ve doktora tezinin latin harfli yayımı için bkz. Mehmet Akman, “Türkiye’de Hukuk Alanında Yapılan İlk Doktora Tezi”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy. 1, 2006 Bahar, s. 65-86. 68 verilmesi bu mektebin ayırıcı vasıflarından biriydi 265 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî dersleri orijinal adlarıyla aşağıdaki Tablo 1 ve Tablo 2’de görülmektedir. Tablo 1. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı 266 BİRİNCİ SINIF DERS AÇIKLAMA Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye İlm-i hukukun aksâm ve şubelerini tarif ve ahkâm-ı Şer‘-i şerîf ile Hukuk-ı Umûmiyyeye Roma Kanunu ve kavânîn-i sâire ve Fransa Hukuku’nun suver-i Mukaddime icraiyye ve cihet-i muamelatını mücmelen beyan ve tavsîften ibarettir (Hukuk-ı Şahsiyye, İzdivac, Kuvve-i Peder, Vesâyet) Roma Hukuku’ndan tedris olunan dersler esasen hukuk-ı sâire Roma Hukuku hakkında kavânîn ve nizamâta mehaz addolunur ise de bunlara dair mevâdd hakkında olan tabirât ve tarifât tefrîk ve tayin edilmekte olduğu cihetle bu ders bazı muallimler tarafından hukuk-ı nisbiyye tesmiye kılınmıştır İKİNCİ SINIF Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye (Emvâl-i menkûle ve Gayrımenkûle, Roma Hukuku Senedât ve Kontratonun tarifâtı) (Şirket, Komisyon, Poliçe, İflas) Hukuk-ı Ticaret Ticaret Kanunnamesi ve Zeyl’ine tevfîkan tarif olunur Usûl-i Muhakeme-i Ticariyye Ticaret Kanunnamesi ve Zeyl’ine tevfîkan tarif olunur ÜÇÜNCÜ SINIF Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Roma Hukuku (Verâset, Hibe, Hukuk-ı Medeniyye ve sâireden Iskât) Devlet-i Aliyye’nin İdare-i Mülk hakkında olan Kavânîn, Nizamât ve Talimâtı Hukuk-ı Bahriyye (ve Devlet-i Aliyye ile Fransa ve İngiltere’de mer‘iyyü’l-icra olan Kanun-ı Cezaiyye Usûl-i İstintâkın Tarifi) İlm-i Servet DÖRDÜNCÜ SINIF Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Roma Hukuku ve (ve Avrupa Kavânîn-i Cedîdelerini Muayene ve Tatbik) Şer‘-i Şerîf Hukuk-ı Umûmiyye-i Haricî ve Dahilî İlm-i Servet - 265 Sava, Reglement, Ek (Université Imperiale Ottomane, Programme de L’Enseignement, École de Droit, 1876). Bir arşiv belgesine göre birinci sınıfta genel hukuk bilgisi kazandırmak maksadıyla okutulan bir derste hukuk ilminin kısımları anlatıldıktan sonra “ahkâm-ı Şer‘-i şerîf ile Roma Kanunu ve kavânîn-i sâire ve Fransa Hukuku’nun suver-i icraiyye ve cihet-i muamelatı” kısaca izah edilecekti. Dördüncü sınıfta “Roma Hukuku ve Şer‘-i şerîf ve Avrupa kavânîn-i cedîdelerini muayene ve tatbik” adlı bir ders vardı (Y.EE. 37/29: Mekteb-i Sultanî derununda küşâd olunmuş olan Hukuk Mektebi’nin programıdır). Sava Paşa’nın bu konuyla özel olarak ilgilendiği yukarıda belirtilmişti. Ayrıca bkz. Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, I, 9-14. 266 Y.EE. 37/29 (Mekteb-i Sultanî derununda küşâd olunmuş olan Hukuk Mektebi’nin programıdır). 69 Tablo 2. Sava Paşa’nın öngördüğü Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı 267 1re ANNÉE (BİRİNCİ SENE) İntroduction á l’étude du Droit Mecelle (Fıkh) Droit Romain comparé (Livre de personnés) İnstitutions Romaines (au point de vue historie) 3re ANNÉE Mecelle (Fıkh) (suite et fin) 2re ANNÉE Cours des sources de Droit Musulman (Usul-i Fıkh) Cours de Mecelle (Fıkh) Cours de Droit Romain comparé (Division des choses; Des divers modes d’acquérir; De la possession; De la propriété et de ses démembrements; De l’usucapion et des prescriptions; Des obligations) Cours de Droit Commercial Ottoman 4re ANNÉE Cours de Droit Romain comparé (Successions; Testaments; Donations; Actions) Droit Romain comparé (suite des obligations; Contrats; Les hypothéques) Procedure Civile et Commerciale Droit Pénal et d’instruction criminelle Cours de Droit Administratif Cours de Droit public externe et interne (Traités) Cours d’Economie Politique 2.1.1. İlk Ders Programlarının Teşekkülü Bu çalışmanın ana konusu olan Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’ye gelince; mektep nizamnamesine göre burada üç yıllık öğretim süresi içinde Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye), arazi hukuku (Arazi Kanunu-Tapu ve Emlâk Nizamnameleri), ceza hukuku (Ceza Kanunu), kara ve deniz ticaret hukuku (Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye Kanunları), hukuk ve ceza muhakeme usûlleri (Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ve Cezaiyye Kanunları), ilâm düzenleme usûlü (Usûl-i Tanzim-i İlâm), milletler hukuku (İlm-i Hukuk-ı Milel), ecnebilerle ilişkilere dair hukukî metinler (Muamelât-ı Ecnebiyyeye müteallik Uhud ve Nizâmât ve Mukâvelât) ve Fransızca (Fransız Lisanı) okutulacaktı. Yukarıda işaret edildiği üzere, Fransızca ilk program taslaklarında yer almazken padişah tarafından programa eklenmişti. Programda kanun merkezli derslerin yanı sıra kapitülasyonlar, diplomasi ve lisan öğretimine yer verildiği görülmektedir. Muallimler Heyeti, Adliye Nezareti’nin onayını aldıktan sonra programa bunların 267 Sava, Reglement, Ek (Université Imperiale Ottomane, Programme de L’Enseignement, École de Droit, 1876). 70 dışında ders ekleyebilirdi. Mektepte öğretim dili Türkçe’ydi 268 . Mekteb-i Hukuk müfredatı ana hatlarıyla fıkıh, modern hukuk ve dil derslerinden oluşmaktadır. Bu nedenle derslerin gelişim süreci, fıkıh-hukuk-dil sıralaması takip edilip, değişikliklere değinilerek izah edilecektir. Tablo 3. Mekteb-i Hukuk’un ilk ders cetveli 269 DERS Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ve Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye Ceza Kanunnamesiyle Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Ticaret Kanunu Arazi Kanunu ile Tapu ve Emlâk Nizamnameleri Medhal-i İlm-i Hukuk ile Hukuk-ı Tabi‘iyye Fransız lisanı Haftalık Ders Saati 5 ders 4 ders 3 ders 2 ders 1 ders 5 ders Açılış merasiminden bir süre önce Adliye Nazırı Cevdet Paşa, mektebin birinci sınıfında okutulacak derslerin isimlerini padişaha takdim etti. Yandaki Tablo 3’de görüleceği üzere haftada yirmi saat ders okutulması öngörülmekteydi. Tanzimat döneminde tedvin edilen medenî, ceza, ticaret ve arazi hukuku ile bir yıl önce yapılan usûl kanunlarına dair dersler bu programda yer bulmaktaydı. Hukuk muhakeme usûlünün Mecelle ile; ceza muhakemeleri usûlünün ise ceza kanunu ile birlikte okutulması planlanmıştı. Programda hukuka giriş ve hukuk felsefesi derslerinin birlikte yer alması Maarif Nazırı Münif Paşa’nın burada hocalık yapmayı kabul etmesiyle alakalı olsa gerektir. Bu dersler mektebin ilk on yılında onun adıyla anılacaktı. Programın en ilgi çekici yönü ise Fransızca’ya Mecelle ile eşit ve en fazla ders saatinin ayrılmasıdır. Bu, bu dönemde dil öğrenimine verilen önemin de açık bir göstergesidir. Mayıs 1880’de bu derslerin kimler tarafından okutulacağı belirlendi. Mecelle’yi Mecelle Cemiyeti Üyesi ve Evkaf Müfettişi Ömer Hilmi Efendi ve Cevdet Paşa birlikte okutacaktı. Ömer Hilmi Efendi bir süre Mecelle, ardından Cevdet Paşa haftalık beş saatin ikisinde muhakeme usûlü anlatacak ve Ömer Efendi, diğer üç saatte Mecelle okutmayı sürdürecekti. Arazi Kanunu ve ilgili nizamnameler dersini Mecelle Cemiyeti Üyesi ve İlâmât-ı Şer‘iyye Mümeyyizi Abdüssettar Efendi verecekti. Ceza hukuku dersinde önce İsmail Beyefendi ceza kanunnamesi anlatacak, ardından Temyiz Mahkemesi Başsavcısı Kostaki Antopulo Efendi ceza muhakemeleri usûlü dersine başlayacaktı. Ticaret hukukunun Nafıa Nazırı Hasan Fehmi Efendi, hukuka giriş ile hukuk felsefesini ise Maarif Nazırı Münif Paşa verecekti. Fransızca 268 İlk nizamname taslağında dersler için “ulûm” tabiri kullanılmıştır (ŞD.TNZ. 2417/1, lef 6). Nizamnamede yer alan derslerin orijinal adları için bkz. EK II. 269 26 Nisan 1880 (16 CA 1297), Y.MTV. 3/69. 71 dersleri için iki sınıf teşkil edilmişti. İlk Fransızca sınıfında haftada üç saatte Fransızca dilbilgisi (sarf), ikinci sınıfta ise iki saat Fransızca’dan Türkçe’ye, Türkçe’den Fransızca’ya tercüme usûlü öğretilecekti. Pazar ve Cuma günleri dışında her gün dört ders yapılacaktı 270 . Fransızca dilbilgisi muallimliğine Maarif memurlarından Recai Efendi; tercüme muallimliğine de Vakit gazetesi başmuharriri Kemalpaşazâde Said Bey’in atandı 271 ; Said Bey aynı zamanda Roma tarihi anlatacaktı 272 . İlk ders yılında bunlara Recaizâde Mahmud Ekrem Bey’in okutacağı Türk edebiyatı (edebiyat-ı Türkiyye) ile Sami Bey’in okutacağı Arap edebiyatı (edebiyat-ı Arabiyye) dersleri eklendi 273 . Mektebin ilk ders yılında Arap edebiyatı dersine yer verilmesi medreseli öğrenci sayısının fazlalığıyla alakalı olduğu gibi Mecelle ve fıkıh usûlü gibi derslerin daha iyi anlaşılmasını temin etmek gayesine de matuf olmalıdır 274 . Aşağıdaki Tablo 4’te görüleceği üzere mektebin ikinci senesinde Abdüssettar Efendi birinci sınıfta okutulan Mecelle ve fıkha giriş derslerini vermeye başladı ve bu konuda küçük bir risale kaleme aldı 275 . Mekteb-i Hukuk’un ilk ders yılında Mecelle okutan Ömer Hilmi Efendi ders notlarını Mir‘âtü’l-Mecelle adıyla kitaplaştırdığı gibi 276 ikinci ders yılında Mecelle’nin yanı sıra vakıf hukuku anlattı. Vakıf hukuku sahasında otorite olan Ömer Hilmi Efendi’nin on yıl sonra vefatının ardından İthâfü’l-Ahlâf fî Ahkâmi’l-Evkaf adlı eseri Mekteb-i Hukuk tarafından bastırılacaktı 277 . Bu ders yılında Cevdet Paşa’dan boşalan hukuk muhakeme usûlü dersini Temyiz Mahkemesi Üyesi Hasan Tahsin Efendi verdi. Abdüssettar Efendi’nin Mecelle ve fıkha giriş muallimliğine geçmesi üzerine Meclis-i Maarif Üyesi Ahmed Hamdi Efendi, Arazi Kanunnamesi dersini okutmaya başladı. 270 11 Mayıs 1880 (2 C 1297), Ceride-i Mehâkim, nr. 44, s. 346-47; HMT, s. 20-22. 15 Haziran 1880 (7 B 1297), Tercüman-ı Hakikat, nr. 602, s. 1. 272 18 Haziran 1880 (10 B 1297), Vakit, nr. 1675, s. 1. 273 Devlet Salnamesi, 1298 senesi, s. 231. Recaizade aslında Mekteb-i Mülkiye’nin edebiyat muallimiydi. İlk olarak bir ders notu olarak çıkardığı Talim-i Edebiyat adlı eserinin hazırlanma süreci ve doğurduğu tartışmalar için bkz. Kâzım Yetiş, Talîm-i Edebiyat’ın Retorik ve Edebiyat Nazariyâtı Sâhasında Getirdiği Yenilikler, Ankara 1996. 274 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1106. 275 Abdüssettar, Medhal-i Fıkh, İstanbul 1299. Bu risale Cevdet Paşa tarafından padişaha takdim edilmiştir (17 Mart 1882/26 R 1299, Y.PRK.AZN. 1/54). 276 (Medrese-i Hukuk beşinci kısım), İstanbul, Matbaa-i Mekteb-i Sanayi-i Şâhâne, 1298 (Sami Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 710). 277 İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1307. Bu kitap kısa süre sonra Fransızca ve İngilizce’ye (bir rivayete göre Arapça’ya da) tercüme edilmiştir. Ömer Hilmi Efendi, Mecelle’nin telifi sırasında vakıf hukuku ile ilgili kısmı hazırlamakla görevlendirilmişti. Bu eseri de Mecelle gibi kanunlaşmak üzere kaleme aldığı söylenmektedir. Eserin latin harfleriyle muhtelif baskıları ve kitap hakkında daha fazla bilgi için bkz. Tahsin Özcan, “Osmanlı Vakıf Hukuku Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 519-21. 271 72 Birinci sınıfta ceza hukukunu İsmail Bey, ikinci sınıfta ceza muhakemeleri usulünü Kostaki Efendi; ticaret hukukunu Ticaret Mahkemesi Birinci Reisi Şehbaz Efendi, devletler hukukunu Hasan Fehmi Efendi, hukuka giriş ve hukuk felsefesi de önceden planlandığı gibi Münif Paşa okuttu. Tablo 4. 1881-1882’de Mekteb-i Hukuk hocalarının memuriyet ve dersleri 278 BİRİNCİ SINIF/SENE HOCA MEMURİYET DERS Münif Paşa Sâbık Maarif Nâzırı Medhal-i İlm-i Hukuk Bâb-ı Fetvapenâhi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ile Abdüssettar Efendi İlâmât-ı Şer‘iyye Mümeyyizi Medhal-i Fıkh Şehbaz Efendi Mahkeme-i Ticaret Reis-i Evveli Ticaret Kanunnâmesiyle Usûl-i Defterî Arazi Kanunnâmesiyle Tapu Ahmed Hamdi Efendi Meclis-i Maarif Azâsından Nizamnameleri ve Muamelâtı İsmail Bey İkinci Mahkeme-i Ticaret Reisi Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu Münir Bey Hariciye Kalemi Hulefâsından Edebiyat-ı Türkiyye ile Talim-i Kitâbet Said Bey Sâbık Hariciye Kâtibi Fransız Lisanı İKİNCİ SINIF/SENE Cevdet Paşa Adliye Nâzırı Belâgat-ı Türkiyye ile Talim-i Hitâbet Münif Paşa Sâbık Maarif Nâzırı Hikmet-i Hukuk Hasan Fehmi Efendi Nâfia Nâzırı Hukuk-ı Düvel ile Muahedât Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ile Ahkâm-ı Ömer Efendi Evkaf Müsteşarı Evkaf Usûl-i Muhâkeme-i Hukukiyye ve Tahsin Bey Mahkeme-i Temyiz Azâsından Ticariyye ile Teşkilât-ı Mehâkim Nizamnamesi Kostaki Efendi Başmüddeî-i Umûmî Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiyye Mösyö Perar Mekteb-i Sultanî Muallimlerinden Edebiyât-ı Franseviyye Mektebin ikinci ders yılında Arap edebiyatı dersi kaldırılarak programa Fransız edebiyatı dersi eklendi ve muallimliğe Mekteb-i Sultanî hocalarından Mösyö Perar getirildi. Türk edebiyatı muallimliğine Ekrem Bey’in yerine Hariciye Nezareti halifelerinden Münir Bey atanırken Cevdet Paşa birinci sınıfa belâgat dersi vermeye başladı 279 . Cevdet Paşa, bu derste okuttuğu notları Belâgat-ı Osmaniyye adıyla önce fasiküller halinde neşretti, ardından da kitaplaştırdı 280 . Belâgat-ı Osmaniyye’nin ilk cüz’ünün basılmasından sonra ileriki yıllarda Mekteb-i Hukuk’ta belâgat dersleri verecek olan Abdurrahman Süreyya Efendi, Ta‘likât-ı Belâgat-ı Osmaniyye adlı bir kitap yazarak Cevdet Paşa’nın kitabını sert bir dille tenkit etti. Süreyya Efendi’nin eserinin neşredilmesinden sonra içlerinde Mekteb-i Hukuk öğrencilerinin de bulunduğu bir grup yazar edebiyat, belâgat, mantık, fıkıh usûlü ve kelâm ilimlerinin kavram ve meselelerini devreye sokarak birçok kitap ve makale kaleme aldılar. Yüksek öğretimin istikametini tayin etmek bakımından önemli olan ve edebiyat tarihimize “belâgat-ı 278 DS 1299, s. 228-29. Devlet Salnamesi, 1299 senesi, s. 228-29. 280 Ahmed Cevdet, Belâgat-ı Osmaniyye, İstanbul, Matbaa-i Osmaniyye, 1299. 279 73 Osmaniyye tartışmaları” olarak geçen bu tartışmalarda, millî belâgat meselesi, Arapça’nın Türkçe için vazgeçilmezliği, Türkçe’nin Arapça’dan farklı bir belâgatinin olup olamayacağı ve Türkçe’nin sadeleştirilmesi meseleleri gündeme taşındı 281 . Tablo 5. 1882-1883’te Mekteb-i Hukuk hocalarının memuriyet ve dersleri 282 BİRİNCİ SINIF HOCA MEMURİYET DERS Şurâ-yı Devlet ve Cemiyet-i Mecelle’nin birinci nısfı ile Medhal-i Fıkıh Haydar Efendi Mecelle azasından Haçaryan Efendi Dava vekillerinden Ceza Kanunnâme-i Hümâyûnu Birinci Mahkeme-i Ticaret Ticaret-i Berriyye Kanunnâmesi ile Rifat Bey Usûl-i Defterî azasından Arazi Kanunnâmesiyle Tapu Nizamnamesi ve Şükrü Efendi Muamelatı Münif Paşa Medhal-i İlm-i Hukuk Evkaf Meclis-i İdare kalemi Fehmi Efendi Edebiyat-ı Türkiyye ile Talim-i Kitâbet mümeyyizi Âkif Efendi Fransızca Kıraat ile Sarf İKİNCİ SINIF Temyiz Mahkemesi ve Mecelle’nin ikinci nısfı ve Talim ve Teşrih-i Abdüssettar Efendi Cemiyet-i Mecelle Mecelle ve Mübâhesât azasından Mahkeme-i Temyiz Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ve Tahsin Efendi Ticariyye ile Teşkilat-ı Mehâkim Nizamnamesi azasından Kostaki Efendi Başmüddeî-i umûmî Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Kanunnâmesi Hukuk-ı Düvel ve Tarih-i Hukuk-ı Düvel ve Hasan Fehmi Paşa Nâfıa Nazırı Muahedât-ı Osmaniyye ve sâire Münif Paşa Hikmet-i Hukuk ile Tarih-i Hikmet-i Hukuk Evkaf Meclis-i İdaresi Belagât-ı Türkiyye ve Talim-i Hitâbet Hacı İbrahim Efendi azasından Nahv-i Fransevî ve Roma Tarihi ve Recai Efendi Türkçe’den Fransızca’ya Talim-i Tercüme ÜÇÜNCÜ SINIF Talim-i Muhakeme-i Hukukiyye ve Ticariyye ile Birinci Mahkeme-i Ticaret Şehbaz Efendi Talim-i Hulâsa-i Evrak ve Tanzim-i İlâm ve reisi Müntehab Ebhâs Hakkında İmtihan ve Mübâhase Talim-i Muhakeme-i Cezaiyye ile Talim-i Kostaki [Antopulo] Başmüddeî-i umûmî Hulâsa-i Evrak ve Tanzim-i İlâm ve Müntehab Efendi Ebhâs Hakkında İmtihan ve Mübâhase [Vayani] Kostaki Mahkeme-i Bahriyye reisi Ticaret-i Bahriyye Kanunnâmesi Efendi Hukuk-ı Siyasiyye-i Osmaniyye-i Dahiliyye Said Bey yani Hukuk-ı Esasiyye ve Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye Mültekâ’dan bazı kitap yani Vesâyâ ve Ferâiz, Senedât-ı Umûr-ı Şer‘iyye Ömer Efendi Ahkâm-ı Evkaf ve Kitabü’d-Diyyât ile Mürâfa‘amemuru i Şer‘iyye Ömer Efendi ” Türkçe Mantık Fransızca’dan Retorik yani Me‘âni ve Bedi‘ ve Said Bey Beyân ile Evrâk-ı Resmiyye Tercümesi ve Talimi Kitâbet-i Franseviyye 281 Bu tartışmalar için bkz. K. Yetiş, Belâgattan Retoriğe, İstanbul 2006, s. 246-99; Nasrullah Hacımüftüoğlu, “Ahmet Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmaniye’si ve Yankıları”, Ahmet Cevdet Paşa (1823-1895), Ankara 1997, s. 185-222. Bu konuda yapılan yeni bir çalışma için bkz. Musa Aksoy, Moderniteye Karşı Geleneğin Savaşcısı Hacı İbrahim Efendi, Ankara 2005, s. 52-119. 282 22 Şubat 1883 (14 R 1300), MF.MKT. 79/58; DS 1300, s. 159-161; DS 1301, 337-39). 74 Tablo 5’te görüldüğü gibi mektepte üçüncü sınıfın açıldığı 1882-1883 ders yılında 283 Nasuhîzâde Ali Haydar Efendi, birinci sınıfta Mecelle’nin ilk yarısı ve fıkha giriş, Abdüssettar Efendi ikinci sınıfta Mecelle’nin diğer yarısı ve Mecelle şerhi muallimliğine atandı. Mecelle’nin şerhedildiği bu dersin adında geçen “teşrih” kelimesi, Abdüssettar Efendi’nin Mecelle Cemiyeti üyesi imzasıyla neşretmekte olduğu Mecelle Şerhi Teşrîh adlı kitaba atıf yapmaktadır 284 . Abdüssettar Efendi’nin yanı sıra Haydar Efendi’nin de Mecelle okutmaya başlaması üzerine Ömer Hilmi Efendi, fıkıh muallimliğine geçti; Mültekâ’dan bazı kitaplar (vesâyâ, ferâiz, evkaf, kitabü’d-diyyât, mürafa‘a-i şer‘iyye) ve ayrıca Türkçe mantık dersleri vermeye başladı. Arazi Kanunnamesi ile tapu nizamnamesi ve uygulamalar dersini Şükrü Efendi verdi. Ceza hukuku muallimi İsmail Bey’in yerini Haçaryan Efendi aldı. Kostaki Efendi, ikinci sınıfta ceza muhakemesi kanunu, üçüncü sınıfta uygulamaya dönük olarak ceza muhakeme usûlü derslerine girdi. İkinci sınıfta hukuk ve ticaret muhakeme usûlü derslerini Tahsin Efendi ve üçüncü sınıfta uygulamaya dönük olarak ticaret ve hukuk muhakeme usulünü de Şehbaz Efendi verdi. Kostaki ile Şehbaz Efendilerin üçüncü sınıfta okuttukları usûl dersleri bir tür pratik dersi olarak düşünülmüş olmalıdır. Şehbaz Efendi usûl derslerini üstlenince onun yerine Birinci Ticaret Mahkemesi üyelerinden Rifat Bey ticaret hukuku ve defter tutma usûlü derslerini vermeye başladı. Ticaret-i Bahriyye Mahkemesi Reisi Vayani Kostaki Efendi * , programa eklenen deniz ticaret hukuku dersini üçüncü sınıfta okuttu. Birinci sınıfın Fransızca dersini Kemalpaşazâde Said Bey’in yerine Âkif Efendi vermeğe başladı. İkinci sınıfta Recai Efendi, Fransızca tercüme ve Roma Tarihi; üçüncü sınıfta Said Bey, Fransızca retorik ve resmî yazışmalar dersini okuttu. Münir Bey’in yerine Türk Edebiyatı dersini Abdurrahman Fehmi Efendi; ikinci sınıfta verilen belâgat dersini ise Cevdet Paşa’nın yerine Hacı İbrahim Efendi anlattı ve bu konuda bir de kitap kaleme aldı 285 . Aynı yıl programa eklenen anayasa ve idare hukuku konularını içeren “hukuk-ı siyasiyye-i Osmaniyye” dersini -bir rivayete göre Cevdet Paşa’nın isteği 283 Derslere 2 Eylül 1882 Cumartesi günü, saat üçte başlanacağı duyurulmuştu (30 Ağustos 1882/16 L 1299, Vakit, nr. 2449, s. 1). 284 Bu eserin farklı baskıları için bkz. S. Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 709-10. Cevdet Paşa’nın kitaba yazdığı takriz için bkz. Tezâkir, IV, 174. * Kostaki efendilerden Kostaki Antopulo ceza hukuku, Kostaki Vayani ticaret hukuku muallimidir. 285 El-Hac İbrahim, Şerh-i Belâgat, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1301. Şerh-i Belâgat’in birinci cüz’ünün yayınlanması üzerine yeni bir tartışma başlamıştır. Türkçe imlanın temelinin Arapça olup olmadığı bu tartışmanın mihverini teşkil etmiştir. Bu tartışmalar hakkında geniş bilgi için bkz. Aksoy, a.g.e., s. 336-93. 75 üzerine 286 - Said Bey üstlendi. Birkaç yıl sonra mektebe öğrenci olarak giren A. Âdil’in dikkat çekici değerlendirmesine göre Münif Paşa’nın hukuka giriş dersleri ile Said Bey’in anayasa hukuku dersleri meşrutiyet fikrinin öğrencilere öğretilip benimsetilmesi açısından birbirini tamamlayan derslerdi 287 . İlk derslerine Haziran 1880’de başlayan Mekteb-i Hukuk böylece üç ders yılında fasılasız öğretim vererek nizamnamede belirlenen öğretim süresini doldurdu. Şubat 1883’te hocalar ve verdikleri dersler yukarıda anlatıldığı şekilde oluştu 288 . Yine aynı yıl Tablo 6’de gösterilen derslerin Fransızca ve seçimlik olarak okutulması düşünüldü. Tablo 6. Fransızca olarak okutulması düşünülen ihtiyarî dersler 289 Ekonomi Politik ve Fenn-i İstatistik’in Nazariyat ve Ameliyatı Tarih-i Umûmî (ale’l-husus Roma Tarihi’yle Tarih-i Cedîd ve Tarih-i Mu‘âsır) Latin Lisanı Felsefe’den İlm-i Ahlâk Usûl-i Defterî ve Muhasebât Bu derslerde Batı Avrupa kaynaklı bilgi birikimine yönelik bir formasyon kazandırmak amaçlanmaktaydı. Mektep nizamnamesinde öğretim dilinin Türkçe olacağı açıkça belirtilmiş olmasına rağmen öğretimin Fransızca olarak yapılacağı bir sınıfın açılması Türkçe’de bu derslerle ilgili yeterli derecede bir literatür ve oturmuş bir terminoloji olmamasıyla alakalı olmalıdır. Tarih ve ahlâk konularında yeni arayışların varlığı göze çarpmaktadır. Tarih dersi genel bir dünya tarihi olmaktan ziyade Avrupa tarihi görünümündedir. Ahlâk dersinin felsefenin bir şubesi olarak okutulması oldukça gelişmiş Türkçe ahlâk literatürünün merkeze alınmadığını, bu konuda yeni bir arayış olduğunu düşündürmektedir. Programda Latince’nin bulunması eğitim politikalarındaki elitist temayül hakkında bir fikir verebilir. 286 Mektebin ilk mezunlarından, Temyiz Mahkemesi Üyesi İsmail Sem‘i Bey, Said Bey’i “hukuk-ı siyasiyye-i Osmaniyye” dersi muallimliğine getiren kişinin Cevdet Paşa olduğunu söylermiş (A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey II”, Tevhid-i Efkâr, nr. 15-3043, 18 Haziran 1921, s. 3). 287 A. Âdil’in “Mekteb-i Hukuk’ta Münif Paşa, Medhal-i İlm-i Hukuk namıyla Belçikalı Mösyö Namor’dan iktibas ettiği eserini tedris ederek talebe-i Hukuk’u fikr-i meşrutiyete alıştırdı. Said Bey ise meşrutiyet-i garbiyyenin şer‘-i şerîf-i İslâm ahkâmı icâbâtından bulunduğuna talebeyi kandırır ve meşrutiyetin mâna-yı hakikîsini tarif ve telkin eder idi” şeklindeki değerlendirmesi için bkz. A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said ve Bey ve Tehzilâtı”, Tevhid-i Efkâr, nr. 31-3059, 4 Temmuz 1921, s. 2. Münif Paşa’nın “digest ve kod nam kitapları ta‘allüm ve tederrüse sa‘y u gayret etmelerini Mekteb-i Hukuk’tan neşet edecek genç ilm-i hukuk erbâbına tavsiye ve rica etmekten geri duramayız” cümlesi için bkz. Medhâl-i İlm-i Hukuk, İstanbul 1299, s. 208. 288 22 Şubat 1883 (14 R 1300), MF.MKT. 79/58. 1300 hicrî yılına ait devlet salnamesinde birinci sınıfta kara ticaret hukuku ile Türkçe kitâbet ve üçüncü sınıfta deniz ticaret hukuku dersleri boş gösterilmiştir (Devlet Salnamesi, 1300 senesi, s. 159-161). Bu derslerin hocaları salnamenin neşrinden sonra belirlenmiş olmalıdır (aynı belge). 289 Devlet Salnamesi, 1300 senesi, s. 161. 76 Ne var ki bu derslere sonraki yıla ait devlet salnamesinde 290 ve 1884-1885 yıllarına ait haftalık ders programında 291 yer verilmemesi bu projenin pek de hayata geçirilemediği şeklinde değerlendirilebilir. Bu sırada yine tespit edemediğimiz bir nedenle Mekteb-i Hukuk’ta bir ders yılı kaybedilmiştir. Bunun bir tür dördüncü sınıf teşkil etme çabaları ve doktora imtihanlarının bir yıla yayılmasına bağlı olduğu bir tahmin olarak ileri sürülebilir 292 . Mekteb-i Hukuk’ta dördüncü ders yılı ancak 9 Ağustos 1884 Cumartesi günü başlamıştır. Dersler başladıktan bir hafta sonra açıklanan ve aşağıda Tablo 7’de görülen haftalık ders programına göre birinci sınıfta Abdüssettar Efendi Mecelle’nin ilk yarısı ve fıkha giriş, Münif Paşa hukuka giriş, Yanko Efendi ceza hukuku, İstepan Efendi kara ticaret hukuku, Âkif Bey Fransızca, Şükrü Efendi arazi hukuku, Dikran Efendi defter tutma usûlü, Fehmi Efendi Türkçe edebiyat; ikinci sınıfta Kostaki Efendi ceza muhakemeleri usûlü, Münif Paşa hukuk felsefesi ve hukuk felsefesi tarihi, Tahsin Efendi hukuk ve ticaret muhakeme usûlü ve mahkeme teşkilatı, Hasan Fehmi Paşa devletler hukuku ile devletler hukuku tarihi ve muahedeler, Recai Efendi Fransızca, Haydar Efendi Mecelle’nin ikinci yarısı ve fıkha giriş, İbrahim Efendi Türkçe belâgat; üçüncü sınıfta Şehbaz Efendi hukuk, ticaret ve ceza muhakeme usûllerine dair pratikler, Ömer Hilmi Efendi fıkıhtan “diyyât”, vakıf, vasiyetler ve ferâiz, Said Bey anayasa ve idare hukuku ile Fransızca, Kostaki Efendi deniz ticaret hukuku ve Münif Paşa Türkçe mantık dersleri vermekteydi. 290 Devlet Salnamesi, 1301 senesi, 337-39. 16 Ağustos 1884 (24 L 1301), Cerîde-i Mehâkim, nr. 261, s. 2105. 292 Mektep nizamnamesinde Cuma ve Pazar günleri ile resmî tatil günleri ve yıl sonu sınavından sonra yaz mevsiminin en sıcak günlerinde bir ay tatil olacağı belirtilmişti. Buna rağmen ilk yıllarda öğretim takvimi düzenli olarak işletilemedi. 1886 yılında Mekteb-i Hukuk Encümeni öğretim yılının düzenli hale getirilmesini gündemine aldı. 10 Ağustos 1886 Salı günü toplanan encümen 15 Ağustos 1886 Pazar günü bütün derslerin tatil edilmesine, 13 Eylül’de sınıf imtihanlarına başlanarak bunların iki ay içinde bitirilmesine, ardından yeni ders yılına başlanmasına ve mezuniyet imtihanının da 27 Eylül’de yapılmasına karar verdi. Üç gün sonra toplanan encümende mesele tekrar ele alındı. Encümen, diğer mekteplerdeki uygulamaya aykırı olarak Mekteb-i Hukuk’ta derslerin (Rumî takvime göre) Eylül-Mayıs arasında yapılamaması nedeniyle sınıf imtihanlarının bazen yılın tam ortasında yapıldığını, ders ve imtihan vakitlerinin belirli olmaması nedeniyle de öğretimin aksadığını tespit etti. Üç yıl içinde (18861889) kademeli olarak derslerin başlangıcının Eylül’e, bitişinin Mayıs’a çekilmesine karar verdi. Böylece diğer mekteplerde olduğu gibi Eylül başı-Mayıs sonu aralığında dokuz ay düzenli olarak ders yapılacak; geriye kalan üç ayın birincisi imtihan hazırlığına, ikincisi imtihanlara ve üçüncüsü istirahata ayrılacaktı. İmtihanlar bir ay içinde bitmezse istirahat zamanından bir müddet alınacaktı (HMT, s. 65-67). Ne var ki ders dönemindeki düzensizlik devam etmiştir. Meselâ 1888 yılında derslerin Haziran ayında (20 Haziran 1888/10 L 1305, Takvim-i Vekâyi, nr. 3000, s. 2); 1890 yılında ise Mayıs ayında (24 Mayıs 1890/12 Mayıs 1306, MF.MKT. 117/85); 1893 yılında ise Ekim ayında (30 Eylül 1893/20 RA 1311, MF.MKT. 184/37) başlayacağı duyurulmuştu. Sonraki yıllarda Eylül-Mayıs aralığı aşağı yukarı tutturulabilmiştir. Örneğin 1899 yılında dersler 18 Eylül’de başlayacaktı (13 Eylül 1899/1 Eylül 1315, MF.ALY. 77/70). 291 77 Tablo 7. 1884-1885’te Mekteb-i Hukuk’ta birinci ve ikinci sınıfın haftalık ders programı 293 BİRİNCİ SINIF GÜN/SAAT 3-4 4-5 5-6 Mecellenin Birinci Nısfı Ceza Kanunnâmesi Medhal-i İlm-i Hukuk ile Medhal-i İlm-i Fıkıh Cumartesi (Yanko Efendi) (Münif Paşa) (Abdüssettar Efendi) Arazi Kanunnâmesiyle Ticaret-i Berriyye Fransızca Kıraat ile Sarf Tapu Nizamnamesi ve Kanunnâmesi ve Talim-i Hat Pazartesi Muamelâtı (İstepan Efendi) (Âkif Bey) (Şükrü Efendi) Usûl-i Defterî Mecelle nin Birinci Nısfı Ceza Kanunnâmesi Salı (Dikran Efendi) ile Medhal-i İlm-i Fıkıh Edebiyat-ı Türkiye ile Ticaret-i Berriyye Fransızca Kıraat ile Sarf Talim-i Kitâbet Çarşamba Kanunnâmesi ve Talim-i Hat (Fehmi Efendi) Arazi Kanunnâmesiyle Mecellenin Birinci Nısfı ile Fransızca Kıraat ile Sarf Tapu Nizamnamesi ve Perşembe Medhal-i İlm-i Fıkıh ve Talim-i Hat Muamelâtı İKİNCİ SINIF Usûl-i Muhâkemât-ı Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiye Hikmet-i Hukuk ile Hukukiye ve Ticariye ile Teşkilât-ı Mehâkim Tarih-i Hikmet-i Hukuk Kanunu (Başmüddeî-i umûmî Cumartesi (Münif Paşa) Kostaki Efendi) Kanunu (Tahsin Efendi) Hukuk-ı Düvel ile Tarih-i Sarf ve Nahv-i Fransevî Mecelle’nin ikinci nısfı ile Hukuk-ı Düvel ve Muahedât ile Tercüme, Medhal-i İlm-i Fıkıh Pazartesi (Hasan Fehmi Paşa) (Recai Efendi) (Haydar Efendi) Belâgat-ı Türkiyye ile Mecelle’nin ikinci nısfı ile … Talim-i Kitâbet ve Hitâbet Salı Medhal-i İlm-i Fıkıh (İbrahim Efendi) Usûl-i Muhâkemât-ı Hukuk-ı Düvel ile Tarih-i Sarf ve Nahv-i Fransevî Hukukiye ve Ticariye ile Çarşamba Teşkilât-ı Mehâkim Hukuk-ı Düvel ve Muahedât ile Tercüme Kanunu Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiye Sarf ve Nahv-i Fransevî Mecelle’nin ikinci nısfı ile Perşembe Kanunu ile Tercüme Medhal-i İlm-i Fıkıh ÜÇÜNCÜ SINIF Fıkıh’tan Kitabü’l-Diyyât Tatbik-i Usûl-i ve Ahkâm-ı Evkaf ve Muhâkeme-i Hukukiye ve … Cumartesi Vesâyâ ve Ferâiz Ticariye ile Tanzim-i İlâmât (Ömer Efendi) (Şehbaz Efendi) Hukuk-ı Siyasiye-i OsmaniyeNahv-i Fransevî ile Ticaret-i Bahriye Kanunu i Dâhiliye yani Hukuk-ı (İkinci Mahkeme-i Ticaret Tercüme Pazartesi Esâsiye ve Hukuk-ı İdâre-i (Said Bey) reisi Kostaki Efendi) Mülkiye (Said Bey) Fıkıh’tan Kitabü’l-Diyyât Tatbik-i Usûl-i Muhâkemât-ı ve Ahkâm-ı Evkaf ve Cezaiye ile Tatbik-i İlâmât … Salı (Başmüddeî-i umumi Vesâyâ ve Ferâiz Kostaki Efendi) Hukuk-ı Siyasiye-i Osmaniye-i Dâhiliye yani Nahv-i Fransevî ile Türkçe Mantık Çarşamba (Münif Paşa) Tercüme Hukuk-ı Esâsiye ve Hukuk-ı İdâre-i Mülkiye Fıkıh’tan Kitabü’l-Diyyât ve Nahv-i Fransevî ile Ticaret-i Bahriyye Kanunu Ahkâm-ı Evkaf ve Perşembe Tercüme Vesâyâ ve Ferâiz 293 16 Ağustos 1884 (24 L 1301), Cerîde-i Mehâkim, nr. 261, s. 2105; HMT, s. 39-41. 78 1884-1887 yılları arasında mektebin muallim kadrosunda ve müfredatında ciddi bir değişiklik olmamıştır (Tablo 8). 1302 hicrî yılına ait devlet salnamesinde önceki yıllardan farklı olarak ikinci sınıfta Hacı İbrahim Efendi’nin yerine Abdurrrahman Süreyya Efendi’nin Türkçe belâgat dersi vermeye başladığı görülmektedir 294 . Mektebin ilk yıllarında farklı metot ve kaynaklarla öğretilmesi mümkün olan belâgat ve mantık gibi derslerin, Adliye nazırının değişmesine paralel olarak, Cevdet Paşa’ya yakınlıkları ile bilinen Hacı İbrahim Efendi ile Ömer Hilmi Efendi’den alınıp Belâgat-ı Osmaniyye münekkidi Abdurrahman Süreyya Efendi ile Münif Paşa’ya verilmesi siyasî-fikrî yönelişlerle alakalı olmalıdır. Tablo 8. 1884-1887’de Mekteb-i Hukuk hocaları ve okuttukları dersler 295 BİRİNCİ SINIF HOCA DERS Münif Paşa Medhal-i İlm-i Hukuk Abdüssettar Efendi Mecelle’nin birinci nısfı ile Medhal-i İlm-i Fıkıh Yanko Efendi Ceza Kanunnâmesi İstepan ve Dikran Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye Kanunnâmesi ile Usûl-i Defterî Efendiler Arazi Kanunnâmesi ile Tapu Nizamnamesi ve Şükrü Efendi Tapu Muamelatı Abdurrahman Edebiyat-ı Türkiyye ve Talim-i Kitâbet ve Hitâbet Fehmi Efendi Âkif Efendi Fransızca Kıraat ve Talim-i Hatt-ı Fransevî İKİNCİ SINIF Haydar Efendi Mecelle’nin ikinci nısfı Hasan Fehmi Paşa Hukuk-ı Düvel ve Tarih-i Hukuk-ı Düvel ve Muahedât Kostaki Efendi Usûl-i Muhakeme-i Cezaiyye Kanunu Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ve Ticariyye ile Tahsin Efendi Teşkilat-ı Mehâkim Kanunu Münif Paşa Hikmet-i Hukuk ile Tarih-i Hikmet-i Hukuk Abdurrahman Süreyya Belagât-i Türkiyye ile Talim-i Kitâbet ve Hitâbet Efendi Recai Efendi Sarf ve Nahv-i Fransevî ile Tercüme ÜÇÜNCÜ SINIF Ömer Efendi Fıkıhtan Vesâyâ ve Ferâiz ve Kitabü’d-Diyyât ve Ahkâm-ı Evkaf Hukuk-ı Siyasiyye-i Osmaniyye-i Dahiliyye yani Said Bey Hukuk-ı Esasiyye ve Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye Kostaki Efendi Ticaret-i Bahriyye Kanunu Tatbik-i Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ve Ticariyye ile Şehbaz Efendi Tanzim-i İlamât [Kostaki Efendi] [Tatbik-i Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiyye ile Tanzim-i İlamât] Münif Paşa Türkçe Mantık Said Bey Nahv-i Fransevî ile Tercüme Yukarıda belirtildiği üzere Mekteb-i Hukuk’ta öğretim süresi üç yıl olarak kararlaştırılmıştı. Buna rağmen elimizdeki verilere göre seçmeli derslerden oluşan bir 294 Ayrıca ceza muhakemeleri usûlü muallimi Kostaki Efendi, 1302 hicrî yılına ait devlet salnamesinde yer almazken sonraki salnamelerde gösterilmiştir (Devlet Salnamesi, 1302 senesi, s. 359-362; 1303 senesi, s. 292-94; 1304 senesi, s. 285-86). 295 Aynı yer. 79 dördüncü sınıfın açıldığı anlaşılmaktadır 296 . Tablo 9’da gösterilen bu dördüncü sınıf dersleri öncelikle hukuk, ceza ve ticaret hukuku konularında pratik bilgileri arttırmaya dönük derslerdir. Bunların yanı sıra komşu disiplinlerden iktisat ve diplomasi ile kaynak ve metodoloji açısından temel bilgi sahaları olan fıkıh usûlü, Roma hukuku ve felsefe derslerinin okutulması düşünülmüştür. Eldeki bilgilere göre dördüncü sınıf ders programı kısmen hayata geçirilebilmiştir. Tablo 9. Mekteb-i Hukuk’un seçmeli dördüncü sınıf dersleri 297 Mecelle ile Usûl-i Muhakemât-ı Hukukiyye’ye dair Ameliyat-ı Tatbikiyye Mustantık ve Müddeî-i Umûmîlerin Vezâifine ve Dava Vekillerinin İcra-yı Sanatına dair Müzakerât Ceza Kanunnâmesi ile Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Ameliyat-ı Tatbikiyyesi ve Kanun-ı Tıb Hukuk-ı Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye ile Muhakemât-ı Ticariyye’nin Ameliyat-ı Tatbikiyyesi ve Kavânîn-i Ticariyye’nin Mukayesesi Fıkıh ile Usûl-i Fıkıh Hulâsa-i Hukuk-ı Roma ve Kıraat-ı Kavânîn-i Fransa İlm-i Servet ve İstatistik Fenn-i Siyaset ve Fenn-i Diplomasi ile Şehbenderler Vezâifi ve Hukuk-ı Hususiyye-i Düvel İlm-i Hikmet’ten Fenn-i Marifetü’n-nefs ve İlm-i Ahlâk Bu dersleri okutmak üzere seçilen muallimlerin maaşları için malî kaynak ayrılmıştır 298 . Hoca Emin Efendizâde Ali Haydar Efendi, Ekim 1884 tarihinden itibaren Mecelle ve muhakeme usûlü pratikleri 299 ; Bâbıâli Hukuk Müşaviri Kapril Efendi, fahrî olarak devletler hukuku 300 ; Münif (Darülmuallimîn Paşa iktisat 301 muallimlerinden Mehmed Ali Efendi iktisat dersine bir süre Münif Paşa ile beraber katılmıştır 302 ) ve Nazaret Haçaryan da Fransa kanunları tercümesiyle Roma hukuku derslerini verdi 303 . 1887 yılına kadar kadar dördüncü sınıf bir tür ihtiyarî doktora sınıfı gibi işlemiş olmalıdır 304 . Mart 1887’de müdür Hoca Emin Efendi, mektebe temel bilgilere sahip olmadan başlayan öğrencilerin üç yıl zarfında hukuk ilmini gerektiği gibi 296 Dördüncü sınıf programı üç yıl ardarda salnâmelere alınmıştır (Devlet Salnamesi, 1302 senesi, s. 359362; 1303 senesi, s. 292-94; 1304 senesi, s. 285-86). 297 Devlet Salnamesi, 1302 senesi, s. 362; 1303 senesi, s. 294; 1304 senesi, s. 286. 298 Dördüncü sınıf muallim maaşları için 47 lira tahsis edilmiştir (9 Haziran 1885/25 Ş 1302, BEO, NGG. Def., nr. 10). 299 Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, I, 318. 300 26 Mart 1892 (14 Mart 1308), HMT, s. 75. 301 Münif Paşa’nın sanayileşme ve serbest ticaret merkezli iktisat anlayışını ders kitapları ve makalelerinden yola çıkarak inceleyen bir yazı için bkz. F. Samime İnceoğlu, “Tanzimat’ta Bir Düşünür ve Bürokrat: Münif Paşa ve İktisat Tasavvuru”, Dîvân-İlmî Araştırmalar, sy. 19, 2005/2, s. 231-64. 302 12 Ağustos 1893 (31 Temmuz 1309), HMT, s. 81-82. 303 22 Kasım 1889 (10 Teşrinisâni 1305), MF.ALY. 5/126, lef 1. 304 1305 yılına ait devlet salnamesinde birinci sınıfta 95, ikinci sınıfta 63, üçüncü sınıfta 77 öğrenci gösterilirken dördüncü sınıf öğrencisi bulunduğuna dair bir bilgi verilmemiştir (Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 231). 80 öğrenemediklerini (ilm-i hukuktan meharet-i matlûbeyi haiz olamadıklarını) ileri sürerek öğretim süresinin dört yıla çıkarılmasını teklif eder. Ayrıca ders cetveline fıkhın bazı dallarıyla (ilm-i fıkhın bazı fürû‘-ı mühimmesi) edebiyat, mantık ve tarih derslerinin eklenmesini ister. Önerileri Maarif Nezareti ve hükümet tarafından da kabul edilir 305 . Seçmeli olarak okutulan dördüncü sınıf dersleri, yeni kararla normal eğitim süresine dahil edildi 306 ve müstakil bir tarih dersi programa eklendi. Ne var ki fıkhın bazı dallarıyla ilgili derslerle, edebiyat, mantık, Roma tarihi, hukuk felsefesi ve devletler hukuku tarihinin mektepte önceden de okutulduğunu unutulmamalıdır. Tablo 10. 1887-1888’de Mekteb-i Hukuk hocaları, dersleri ve paye/rütbeleri 307 * HOCA DERS Medhal-i İlm-i Hukuk ve Medhal-i İlm-i Hikmet ve 1. Münif Paşa Marifetü’n-Nefs ve İlm-i Ahlâk ve Hikmet-i Hukuk 2. Hasan Fehmi Paşa Hukuk-ı Düvel ve Tarih-i Hukuk-ı Düvel ve Muahedât 3. Haydar Efendi Mecelle 4. Ömer Hilmi Efendi Fıkıh Abdullah Şakir Mecelle 5. Efendi Hukuk-ı Siyasiyye-i Osmaniyye yani Hukuk-ı 6. Macid Paşa Esasiyye ve Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye 7. Ali Sedad Bey Mantık ve Mikyasât 8. Şevki Bey Tatbik-i Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiye Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye ve Tatbik-i Usûl-i 9. Ali Şehbaz Efendi Muhakeme-i Hukukiyye 10. Tahsin Efendi Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye 11. Kostaki Efendi Ticaret-i Bahriyye ve Zeyl-i Kanun-ı Ticaret 12. Süreyya Efendi Belagât-ı Türkiyye ile Hitâbet 13. Vehbi Bey Fransızca 14. Hakkı Bey Tarih-i Umûmî ve Tarih-i İslâm 15. Naci Efendi Edebiyat 16. Haçaryan Efendi Ceza Kanunu 17. Pavlidis Efendi Fransızca PAYE/RÜTBE Vezir Vezir Südûr İstanbul İstanbul Vezir Ûlâ Ûlâ Ûlâ Bilâd-ı hâmse Ûlâ sânisi Mütemâyiz Sâniye - Tablo 10’da görüldüğü gibi 1887-1888 yıllarında önceki yıllardan farklı olarak Abdüssettar Efendi’nin vefat etmesi üzerine Meclis-i İntihâb-ı Hükkâm-ı Şer‘ üyelerinden Abdullah Şakir Efendi 308 Mecelle; Kostaki Efendi’nin ayrılması üzerine Şevki Bey ceza muhakemeleri usûlü, Yanko Efendi’nin yerine ise Haçaryan Efendi ceza 305 3 Nisan 1887 (9 B 1304), MF.MKT. 93/79. Ayrıca bkz. 28 Mart 1887 (3 B 1304), MV. 18/53. Müdür Emin Efendi, 1887 yılına kadar Mekteb-i Hukuk’ta üç sınıf bulunduğunu belirtmektedir (27 Şubat 1888/15 C 1305, MF. MKT. 97/39). 307 DS 1305, s. 230-31. 308 Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 142. Bir vesileyle fıkıhtaki ihtisasına işaret eden ifadeler için bkz. Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Akif, İstanbul 1997, s. 141. 306 81 hukuku okuttu. Said Bey’in görevden alınması üzerine 309 Macid Paşa anayasa ve idare hukuku hocalığına getirildi. Şehbaz Efendi müslüman olarak adına Ali’yi ekledi. Programa eklenen tarih dersini 310 mabeyn mütercimleri Hakkı Bey ve Örikağasızâde Sırrı Bey vermeye başladılar 311 . Münif Paşa diğer dersleri yanı sıra felsefeye giriş, psikoloji ve ahlâk derslerini vermeye başladı. Türkçe mantık dersini Cevdet Paşa’nın oğlu Ali Sedad Bey “mantık ve mikyasât” adıyla okuttu. Türkçe edebiyat dersini Abdurrahman Fehmi Efendi’nin yerine Muallim Naci verdi. Önceden Âkif ve Recai Efendiler ile Said Bey tarafından okutulmakta olan Fransızca dersini Vehbi Bey ile Pavlidis Efendi verdi. Öğretim süresinin dört yıla çıkarıldığı halde öğretimin kalitesiyle ilgili şikâyetler devam etmişti. Bunun üzerine Islahat-ı Adliyye Komisyonu konuyu gündemine aldı. Komisyonda mektebin nizamnamesinde belirtildiği üzere üç yılda hukuk derslerinin okutturulması; öğretilmesi düşünülen diğer ilimler için ise bir veya iki sınıf oluşturulması planlandı. Bu (iki) sınıftaki derslerden imtihan veremeyenler “hukuk” sınıflarına alınmayacaktı. Islahat-ı Adliyye Komisyonu, bu hususlarla beraber önceden Şûrâ-yı Devlet tarafından düzenlenen ıslahat programına göre mektebin öğretim ve idare işlerinin yeniden düzenlenmesini önerdi 312 . Hukuk sınıfına geçmek için öngörülen 309 Said Bey’in görevden alınması mektep tarihindeki önemli bir hadiselerden biridir. Resmî belgelere göre “Mekteb-i Hukuk’ta siyasiyat tedris etmekte ise de” Şûrâ-yı Devlet üyeliğine atanması üzerine “meşâgil-i mühimme-i memuresi mekteplerde bu yolda tedrisata bittabi müsait olamayacağı” gerekçesiyle görevden alınmıştır (31 Mart 1887/6 B 1304, BEO, Ayniyat Def., nr. 1598, s. 228). A. Âdil, Said Bey’in muallimlikten alınmasına Mahmud Celâleddin Paşa’nın neden olduğunu, Mekteb-i Hukuk’un ikinci ve üçüncü devre öğrencilerinden naklen yazmıştır (“Kemalpaşazâde Said Bey ve Tehzilâtı”, Tevhid-i Efkâr, nr. 31-3059, 4 temmuz 1921, s. 2). Said Bey’in kendisi ise başka bir neden ileri sürmektedir. Said Bey, Fransız İhtilali esnasında İslâm şeriati hakkında araştırma yapılırken meşhur Fransızlardan birinin şer‘î bir hükmü çok beğenince “Ey Arab-i âli-kadr! Aşk olsun sana ki adaletin ta kendisini bulmuşsun” dediğini anayasa hukuku dersinde nakleder; ve bu anekdot gazeteler tarafından iktibas edilir. Maliye ve Dahiliye nazırlıklarında bulunmuş olan Münir Paşa, “kemâl-i cehlinden bunu tahkir-i Peygamber addetmiş ve gazetelerden bunu nakledenleri mabeyne arzeyle”miştir. Bunun üzerine mabeynden Şûrâ-yı Devlet’e yukarıda işaret ettiğimiz yazı gelir ve Said Bey görevden alınır. Bu hadisenin ardından Recaizâde Mülkiye ve Sultanî’den, Ahmed Midhat Efendi Mekteb-i Hukuk tarih muallimliğinden ayrılmak zorunda kalır. Üçü biraraya gelip mektepten atılmalarına tarih düşerler: “Dedi üçler çıkub tarih-i zibâ kilk-i kâtibden/Said ü Ekrem ü Midhat koğuldu hep mekâtibden”. Bu beyit ertesi gün gazetelerde çıkınca Said Bey saraya çağrılır, “koğulmak” kelimesini bir daha ağzına almamak kaydıyla Şûrâ-yı Devlet’teki maaşı 50 liradan 75 liraya çıkarılır ve ceyb-i hümâyûndan kendisine 20 lira aylık tahsis edilir (İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1988, III, 1616). 310 Önceki yıllarda Ahmed Midhat Efendi’nin tarih dersi verdiğine dair bkz. aynı yer. 311 Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 230-31. 312 27 Haziran 1888 (17 L 1305), BEO, Ayniyat Defteri, nr. 1599, s. 33. Islahat-ı Adliyye Komisyonu, ıslahat gerekçesini “muktedir hükkâm yetiştirip bihakkın ıslahata hizmet etmek üzre küşâd buyurulduğu halde ahvâl-i hâzırası katiyyen makasıd-ı celîleye tevâfuk etmeyen Mekteb-i Hukuk’un ıslah-ı usûl-i tedrisi elzem göründüğünden” şeklinde ifade etmekteydi (16 Aralık 1887-13 Ocak 1888/R 1305, Y.PRK.ŞD. 1/26). Bu ortamda nizamnamenin değiştirilmesi gündeme gelmişti (27 Şubat 1888/15 C 1305, MF. MKT. 97/39). 82 kademe sınıfı yerine, aşağıda imtihanlar bahsinde görüleceği üzere, imtihanların kademeli olarak yapılması yönünde bir çözüm bulunmuştur. Buna göre “makale ve edebiyat” imtihanlarından sonra hukuk imtihanı yapılacaktı 313 . 2.1.2. 1891 Ders Programı Değişikliği Mekteb-i Hukuk’un ilk on yılı ders programı, muallim potansiyeli ve öğrenci profili gibi konularda devletin ihtiyaç duyduğu hukukçu tipinin yetiştirilmesi bakımından bir deneme dönemi gibidir. Yukarıda değinilen program değişiklikleri, belâgat çerçevesinde yapılan ve geniş yankı uyandıran tartışmalar, muallimlerin siyasîfikrî tercihler istikametinde değiştirilmesi, Müdür Emin Efendi’nin görevden alınması ve gayrımüslim hâkim problemi gibi hadiseler söz konusu deneme ve yoklamalara işaret eden bazı örneklerdir. 1891 yılında mektebin ders programında köklü bir değişikliğe gidilerek gerçek anlamda bir yüksek mektep programına dönüştürüldü. Mektebin kuruluş amacıyla sınırlı bir çerçevede faaliyet göstermesi hedeflenmişti. İdadî * ıslahatı ve idadîlerin yaygınlaştırılması bu değişikliğin zeminini oluşturmaktadır 314 . Programın, mektebin hedefine uygun bir şekilde değiştirilmesi 17 Eylül 1891’de Adliye Nezareti’nin önerisiyle gündeme geldi. Hâkimler için gereksiz bazı derslerin programa eklenmesiyle hukuk derslerinin sekteye uğradığını ifade eden Adliye Nazırı, istenildiği takdirde yapılacak tadilat hakkında fikir bildirmek üzere mektebin muallimlerinden, Temyiz Mahkemesi Üyesi Ali Şehbaz Efendi’nin Meclis-i Maarif’e gönderilebileceğini belirtir. 3 Ekim 1891 Cumartesi günü Ali Haydar Efendi başkanlığında toplanarak program değişikliğini ele alan Meclis-i Maarif, nizamnamede belirlenen dersler ile okutulmakta olan dersler arasındaki farklar bulunduğundan bu değişikliğin yerinde olacağına karar verdi. Şura-yı Devlet kararı üzerine Bâbıâli’nin ve ayrıca Islahat-ı 313 Uygulamadan bir örnek için bkz. Ahmed, “Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 27 Ekim 1888 (22 S 1306), s. 4-5. * “İdadî”/“idadiyye” kelimesi öğrencileri Darülfünun’a veya yüksek mekteplere hazır hale getirmeği ifade etmektedir (Ş. Sami, Kamus-ı Türkî, İstanbul, İkdam Matbaası, 1317, s. 130). Ayrıca bkz. 17 Şubat 1879 (25 S 1296), İ.MMS. 64/3022. 314 İdadî mekteplerine duyulan ihtiyaç ve kurulma gerekçeleri için bkz. 18 Aralık 1873 (6 Kânunıevvel 1289), Y.EE. 37/47. İdadîlerin ıslahıyla ilgili olarak bkz. 18 Ağustos 1892 (25 M 1310), İ.MF. 1310 M 25. Ayrıca bkz. Örikağasızâde, a.g.e., s. 65-66. 83 Adliyye Komisyonu’nun program değişikliği isteklerini kayıtlarından tespit ederek konuyu görüşmek üzere Ali Şehbaz Efendi ile yine mektebin hocalarından Temyiz Mahkemesi Üyesi Hasan Tahsin Efendi’yi toplantıya davet etti. Görüşmeler sonucunda aşağıdaki Tablo 11’te gösterilen yedi dersin programdan çıkarılmasına karar verildi. Tablo 11. 1891 yılında Mekteb-i Hukuk ders programından çıkarılan dersler 315 İlm-i Ruh, Edebiyat, Tarih-i 1. Sınıf Umûmî, Fransızca İlm-i Servet, Belâgat, Tarih-i 2. Sınıf Umûmî, Fransızca Mantık, Fransızca 3. Sınıf Fransızca 4. Sınıf Adliye ile ilgili olmadıkları gerekçesiyle birinci sınıf derslerinden psikoloji (ilm-i ruh, ilmü’nnefs) ve ikinci sınıftan da iktisat (ilm-i servet); nizamnamede mahkeme ilâmlarının düzenlenme usûlüne dair “tanzim-i usûl-i ilâm” adlı bir ders bulunduğundan (maksada muhill meşgale-i zâideden görülen) edebiyat ve belâgat müfredattan çıkarıldı. Hatırlanacağı üzere belâgat dersleri, mualliminden ders notlarına varıncaya dek basına yansıyan tartışmalara yol açmıştı. Genel tarih ile mantık derslerinin programdan kaldırılma gerekçesi ise bu derslerin zaten mektebe giriş şartları arasında yer almasıydı. Meclis-i Maarif’e göre bu dersler öğrencilerin zihnini yorarak diğer derslerden yararlanmaya engel olmaktaydı 316 . Bu dönemde mekteplerden tarih derslerinin kaldırılması hakkında farklı fikirler varsa da Mekteb-i Hukuk’ta tarih okutan ve hürriyetçi eğilimleri olan Sırrı Bey, bu kararı isabetli bulmaktadır 317 . Hukuka giriş ile hukuk felsefesi dersleri, nizamnamede yer almamalarına rağmen Osmanlı kanunlarına faydası olacak tarzda öğretilmek (esas-ı kavânîn-i Devlet-i Aliyye’ye nef‘ u tesiri olabilecek bir şekl ü surette tedris olunmak) kaydıyla programda alıkonuldu. Meclis-i Maarif, mektep nizamnamesine padişahın isteği ile eklenen ve dört sınıfta birden ağırlıklı olarak okutulmakta olan Fransızca dersinin programdan kaldırılması konusunda birkaç gerekçe ileri sürmekteydi. Birincisi öğrenci profilindeki çeşitlilikti. Mekteb-i Hukuk öğrencilerinden bir kısmı Fransızca görerek gelmiş olan mektepli, memur ve özel eğitim almış kişiler iken, diğer bir kısmı bu dersi hiç okumadan gelen medrese talebeleriydi. Dolayısıyla böyle bir sınıfta Fransızca 315 İ.DH. 97756. 10 Ekim 1891 (6 RA 1309), İ.DH. 97756. Said Paşa iki yıl önce padişaha sunduğu bir lâyihada mekteplerde öğrencilere kendi meslekleri ile ilgili olmayan derslerin okutturulması sebebiyle mezunların beklenen vasıfları taşımadığına değinmişti (6 Ekim 1888/6 M 1306, Y.EE. 82/64). Dönemin etkili isimlerinden birinin aynı istikametteki değerlendirmesi için bkz. [Mizancı Murad], “Mekâtib Programlarının Tanzim ve Tevhîdi”, Mizan, nr. 105, 17 Temmuz 1889 (20 ZA 1306), s. 1007. 317 Mekteb-i Mülkiye’de okuduğu sırada Mizancı Murat’tan tarih dersi okuyan ve bu derslerin bir nesle hürriyet fikrini aşıladığını belirten Sırrı Bey, bu konuda şunları söylemektedir: “Bir fakülte dersleri meyânına tâlî derecede tahsile ait bu dersin idhâlindeki sakamet bilahere anlaşılarak ertesi sene programdan ders tayyolundu” (Örikağasızâde, a.g.e., s. 19, 56). 316 84 öğretilmesi mümkün değildi. Yukarıda yer yer değinildiği üzere mektebin ilk on yılında Fransızca dersine çok önem verilmiş; dilbilgisi, tercüme usûlü ve edebiyat okutulmuştur. Meclis, Fransızca eğitimini daha da geliştirmeyi bir fikir olarak zikrettiği halde mektepte hiçbir Fransızca ders kitabı okutulmadığı ve başlangıç düzeyindeki bir öğrenciye Fransızca hukuk kitaplarından hüküm çıkarmaya yetecek derecede bir eğitim verilemediğini belirtmektedir. Fransızca’nın mektepte öğretilemeyeceğini düşünen meclis üyeleri, isteyenlerin mektep dışında da dil öğrenebileceğini belirterek bu dersi de program dışında bıraktı. Tablo 12. Mekteb-i Hukuk’ta 1891 ders programı değişikliği 318 * Değişiklikten Önceki Program Değişiklikten Sonraki Program Mecelle’nin Birinci Sülüsü, Medhal-i İlm-i Hukuk, Mecelle, Ceza Kanunnamesi, Ceza Kanunnamesi, İlm-i Ruh, Medhal-i İlm-i Hukuk, 1. Sınıf Edebiyat, Arazi Kanunnamesiyle Tapu ve Emlâk Tarih-i Umûmî, Nizamnameleri Fransızca Mecelle’nin İkinci Sülüsü, Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiye, Mecelle, Hukuk-ı Düvel, Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye, İlm-i Servet, İlm-i Hukuk-ı Milel, 2. Sınıf Hikmet-i Hukuk, Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye, Belâgat, Ticaret-i Berriyye Kanunnamesi Tarih-i Umûmî, Fransızca Mecelle’nin son sülüsü, Teşkilat-ı Mehâkim ve Usûl-i Mecelle, Muhakeme-i Hukukiyye, Ferâiz ve Vesâyâ, Ahkâm-ı Evkaf, Ahkâm-ı Evkaf, Ferâiz ve Vesâyâ, 3. Sınıf Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye, Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye, Muamelât-ı Ecnebiyyeye müteallik Uhûd ve Ticaret-i Berriyye Kanunnamesi, Nizamât Mantık, Fransızca Usûl-i Fıkh, Ticaret-i Bahriyye Kanunnamesi, Tatbik-i Usûl-i Muhakemât-ı Hukukiyye Usûl-i Fıkh, ve Tanzim-i İlâmât, Ticaret-i Bahriyye Kanunnamesi, Tatbik-i Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Fıkıh’tan Kitabü’d-Diyyât ve Cinayât ve ve Tanzim-i İlâmât, Kitabü’ş-Şehâde ale’ş-Şehâde ve Kitabü’l4. Sınıf Arazi Kanunnamesiyle Tapu Kâdı ile’l-Kâdı, Nizamnamesi, Usûl-i Tanzim-i İlâmât-ı Hukukiyye, Fıkıh’tan Kitabü’d-Diyyât ve Cinayât ve Usûl-i Tanzim-i İlâmât-ı Cezaiyye Kitabü’ş-Şehâde ve Kitabü’l-Kâdı ile’lKâdı, Fransızca 318 İ.DH. 97756. 85 Yukarıdaki Tablo 12’den takip edebileceğiniz bu program değişikliği padişah tarafından onaylandıktan sonra 14 Ekim 1891 Çarşamba gününden itibaren yeni ders yılında uygulamaya konuldu 319 . Bu büyük program değişikliğinden bir yıl sonra, bunun devamı niteliğinde bir değişiklik daha yapıldı. Münif Paşa tarafından okutulan ve 1891 yılında şartlı olarak programda muhafaza edilen hukuk felsefesi ile hukuka giriş dersleri müdür Kâzım Efendi’nin önerisiyle geçici olarak programdan çıkarıldı. Kâzım Efendi’nin gerekçesi bu derslerin “müdevven” bir kitabının olmaması ve bir yıl önce konulan şarta uyulmamasıydı. Bu değişiklik Münif Paşa’nın fikirleri, hedefleri ve tarzı ile mektep idaresinin düşünceleri ve hedefleri arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanmış olabilir 320 . Ayrıca bu hadise Paşa’nın idbar dönemine denk gelmektedir 321 . Kâzım Efendi, kaldırılan dersler yerine “ahkâm için en ziyade elzem bulunan” fıkıh usûlüne ve ders saati az olan idare hukukuna birer ders eklenmesini; ayrıca icra kanunnamesi dersinin programa dahil edilmesini istedi. Maarif Nazırı Zühdi Paşa, Adliye Nazırı 322 ve hükümet tarafından uygun bulunan değişiklik padişah tarafından da onayladı 323 . Bunun üzerine müdüriyet, lağv edilen dersler için ayrılan parayı programa eklenen derslere tahsis etti; 3 Eylül 1892, Cumartesi günü Münif Paşa’ya okuttuğu derslerin programdan kaldırıldığını haber verdi. İlk defa mektep programına giren icra kanunnamesi dersini müdür Kâzım Efendi okutacaktı 324 . 319 10 Ekim 1891 (6 RA 1309), İ.DH. 97756; 13 Ekim 1891 (9 RA 1309), Takvim-i Vekâyi, nr. 102, s. 1. Bu konuda genel bilgi için bkz. M. Cevad, a.g.e., s. 268; O. N. Ergin, a.g.e., III, 1111. Değişiklikten sonraki program için ayrıca bkz. 14 Ekim 1891 (10 RA 1309), Takvim-i Vekâyi, nr. 103, s. 1; Arisdakis Kasbaryan, Mâb‘ad-i Lâhika-i Kavânîn, İstanbul 1312, s. 56. O. N. Ergin’in bu karardan sonra uygulandığını söylediği program 1903 sonrasına ait programdır (a.g.e., III, 1111; Maarif Salnamesi, 1321 senesi, s. 92). Dolayısıyla 1891-1903 arasında yapılan değişiklikleri içermemektedir. 320 Aşağıda Münif Paşa bahsinde işaret edileceği üzere aslında bu derslerin birden fazla ders kitabı vardı. Kâzım Efendi, padişaha takdim ettiği hoca ve öğrenci eserlerinden oluşan listede de benzer bir tavırla Münif Paşa’ yı yoksaymış, onun derslerinde tutulan notları öğrencilerin eserleri olarak kaydetmiştir (Nisan-Mayıs 1894/L 1311, Y.PRK.MF. 3/21). 321 Öğrencilerinden birinin “Maarif nezaretinden infisâlinden bilistifade derslerini kâmilen ilga ettiklerinden” ifadeleri için bkz. Ali Fuat, “Münif Paşa”, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, I/4, MartMayıs 1930, s. 9. 322 9 Ağustos 1892 (16 M 1310), Y.A.RES. 60/18. 323 26 Ağustos 1892 (3 S 1310), İ.MF. 1310 S 3. Meclis-i Vükelâ mazbatası için ayrıca bkz. C. Bilsel, “Öğrenirken ve Öğretirken Beraber”, s. 84-85. 324 3 Eylül 1892 (22 Ağustos 1308), HMT, s. 76. Hikmet-i Hukuk ve Medhal-i İlm-i Hukuk derslerinin lağvedilmesi ile 12 lira münhal kaldı. Müdüriyet, 3,5 liranın fıkıh usûlü dersine, 3 liranın idare hukuku dersine eklenmesine; 3,5 liranın icra kanunnamesi dersine tahsis edilmesine ve 2 liranın da kâtip Şevki Efendi’nin maaşına eklenmesine karar verdi (1 Eylül 1892/20 Ağustos 1308, HMT, s. 76). 86 2.1.3. Ders Programının Nizamîleşmesi Süreci Mektebin ders programı 1891-1892 değişikliklerinden sonra II. Meşrutiyet yıllarına kadar ana çizgilerini korumuştur. Böylece Mekteb-i Hukuk’ta verilen eğitim, uzmanlaşmanın birinci derecede dikkate alındığı daha teknik bir hukuk eğitimine doğru seyredecektir. Programdan kaldırılan derslere bakıldığında yaygınlaşmakta olan idadîlerin belirleyici rolü bariz bir şekilde görülür. Meclis-i Maarif’in mantık ve tarih dersleri 325 için giriş şartlarına gönderme yapması bu bakımdan anlamlıdır. Hukuk eğitimi ile beraber yürütülmesi her zaman bir problem teşkil etmiş olan lisan eğitimi 326 , o günlerde sınırları hâlâ net olarak çizilememiş iktisat bilimi; yoğun ve yıpratıcı tartışmalara neden olabilen mantık ve edebiyat gibi derslerin program haricinde bırakılması, teknik eğitime yönelişi işaret eden müdahalelerdir. Fransızca konusunda Meclis-i Maarif’in tasvir ve gerekçeleri ise oldukça makuldür 327 . Bununla beraber (her dönemde olduğu gibi) II. Abdülhamid dönemindeki ders programı değişikliklerinin de ideolojik bir zemini vardır. Osman Nuri Ergin ve onu takip eden bazı araştırmacılar bu dönemde ders programlarındaki din vurgusunun arttığı kanaatindedir 328 . Bu, isabetli bir tespit olmakla beraber bütün bir eğitim hayatının iyi tanımlanamamış ideolojik bağlam çerçevesinde tasvir edilmesi çok da doğru olmasa gerektir. Bu dönemde yapılan program değişikliklerinde iki kaygıdan kaynaklanan iki tavır kendini göstermektedir. Birincisi devlete sadakat ve dindarlık vurgusu çerçevesinde din ve ahlâk derslerinin arttırılması; ikincisi ise mektep programlarının 325 O. N. Ergin, tarih derslerinin rejim aleyhinde fikirlerin yeşermesine neden olduğu gerekçesiyle kaldırıldığını iddia etmektedir (a.g.e., III, 840). Tarih muallimi Hakkı Bey’in Mekteb-i Hukuk’ta okutulmak üzere basılan kitabının tarafımızdan incelenen iki cildinde Çin, Hindistan, Yunanistan, Makedonya, Roma, Tatar istilası, Endülüs, İslâm medeniyeti, Fransa, İngiltere vs. tarihleri; Osmanlıların Avrupa’da yerleşmesi, Amerika’nın ve Hint yollarının keşfi, matbaanın bulunması, barut kullanımının yaygınlaşması, derebeyliğin ve katolik kilisesinin gücüne halel gelmesi, Protestanlığın ortaya çıkışı gibi çeşitli konular siyaset/siyasi tarih zaviyesinden, ilerlemeci bir mantıkla ele alınmıştır (İbrahim Hakkı, Tarih-i Umûmî, c. I, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1305; c. III, Kasbar Matbaası, 1306). 326 Cemil Bilsel’in üniversite tahsili sırasında lisan öğretilemediğine dair kanaati için bkz. a.g.e., s. 88. 327 Fransızca dersinin programdan çıkarılmasını tarihî zemininden kopuk bir şekilde ve abartılı olarak Cumhuriyet döneminde ceza hukuku alanında yapılan kanunlaştırmalarla irtibat kurarak ideolojik bir bağlama (daha otoriteryen ve milliyetçi hukuk kültürüne yönelim) oturtan bir yorum için bkz. Ruth Austin Miller, From Fıkh to Fascism: The Turkish Republican Adoption of Mussolini’s Criminal Code in the Context of Late Ottoman Legal Reform, Princeton University, doktora tezi, 2003, s. 117-19. Yazarın kitaplaşan çalışması üzerine bir değerlendirme yazısı için bkz. Murteza Bedir, “Legislating Authority, Sin and Crime in the Ottoman Empire and Turkey, Ruth A. Miller, London: Rutledge, 2005”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy. 2 (2006 Güz), s. 138-45. 328 O. N. Ergin, a.g.e., III, 840. 87 kuruluş maksatlarına uygun hale getirilerek lüzumsuz derslerin kaldırılmasıdır 329 . Mekteb-i Hukuk ders programlarında şer‘î ilimlerin yeri diğer mekteplerle kıyaslanamayacak derecede olduğundan program değişikliklerinde ikinci kaygının daha ziyade etkili olduğu söylenebilir. 1890’lı yılların ikinci yarısından itibaren mektebin öğrenci profilinde değişiklikler meydana gelmiş ve ders programına bazı dersler eklenmiştir 330 . 1898-1899 ders yılının başlamasından bir süre önce öğrenci sayısının artması nedeniyle birinci sınıfın iki şubeye ayrılması gündeme geldi. Birkaç seneden beri 331 mektebe iki yüz kişiden fazla başvuru olmakta ve dershanelerde izdiham dikkat çekmekteydi. Öğrencilerin bir kısmı derse girememekte ve bir kısmı ise dersi ayakta dinlemekteydi. Kontenjanın azaltılmasını uygun görmeyen okul müdürü birinci sınıf öğrencilerinin iki şubeye ayrılmasını ve yeni hoca atanarak okul görevlilerinin maaşlarının düzeltilmesini önerdi; bu teklif padişah tarafından da onaylandı 332 . Tablo 13. Darülfünun-ı Şâhâne bünyesine katılma aşamasında Mekteb-i Hukuk’ta birinci ve ikinci sınıf dersleri ve haftalık ders saatleri (1898-1900) 333 DERSLER HAFTALIK DERS SAATİ BİRİNCİ SINIF -haftada 11 saat- Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye 3 Ceza Kanunu 3 Hukuk-ı Düvel 2 Hukuk-ı İdare 2 Kitabü’n-nikâh 1 İKİNCİ SINIF -haftada 13 saat- Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye 4 Vesâyâ ve Ferâiz 1 Hukuk-ı Düvel 2 Hukuk-ı İdare 2 Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye 4 329 Bu kaygıları iyi bir şekilde ifade eden bir belge için bkz. 3 Haziran 1902 (26 S 1320) Y.PRK.MF. 4/54. 330 Ayrıca atıf yapılmayan bilgiler için bkz. Ek Tablo 11-13. 331 Müdür iki yıl önceki bir tezkiresinde mektebe başvuranların sayısının günden güne arttığını ve o yıl üç yüzü aşkın kişinin mektebe başvurduğunu belirtmişti (12 Ocak 1896/31 Kânunıevvel 1312, HMT, s. 92). 332 Kâzım Efendi, kontenjanın azaltılması halinde özellikle yüksek mektep, sultanî ve idadî mezunlarının “red ve meyus edilme”sinin uygun olmayacağını vurgulamıştır. İkinci şube için mektep teneffüshanesi düzenlenecekti. Maarif Nezareti, bütçesinin merkez masraflar kısmının zuhurat tertibinden maaşlar kısmına 40 lira naklederek gerekli tahsisatı sağladı (4 Ağustos 1898/16 RA 1316, İ.MF. 1316 RA 2). 333 MS 1316, s. 83-85; MS 1317, s. 85-87. 88 Tablo 14. Darülfünun’a katılma aşamasında Mekteb-i Hukuk’ta üçüncü ve dördüncü sınıf dersleri ve haftalık ders saatleri (1898-1900) 334 -haftada 14 saatÜÇÜNCÜ SINIF Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye 4 Usûl-i Fıkıh 1 Usûl-i Muhakemât-ı Hukukiyye 3 Ahkâm-ı Evkaf 1 Uhûd 2 İcra Kanunu 1 Ticaret-i Berriyye Kanunu 2 -haftada 14 saatDÖRDÜNCÜ SINIF Tanzim-i İlâmât-ı Hukukiyye 3 Tanzim-i İlâmât-ı Cezaiyye 3 Arazi Kanunu 2 Usûl-i Fıkıh 2 Kitabü’d-diyyât 2 Ticaret-i Bahriyye Kanunu 2 Birinci sınıf ikinci şubeye vaktiyle Mekteb-i Hukuk’tan mezun olmuş hocalar; idare hukuku hocalığına Ahmed Tevfik Bey, devletler hukukuna Mustafa Nâzım Bey; ceza hukukuna Kavurzâde Aziz Bey atandı 335 . Süleyman Sırrı Efendi, nikâh; birinci şubenin nikâh muallimi Mahmud Esad Efendi, ikinci şubeye Mecelle dersleri verdi 336 . Bu sene arazi ve vakıf hukuku muallimi Hüseyin Hüsnü Efendi, aynı zamanda “mi‘yârü’l-adale”; Vayani Kostaki’nin ayrılması üzerine eski muallimlerden Yanko Vitinos deniz ticaret hukuku; kara ticaret hukuku ve icra hukuku okutan müdür Kâzım Efendi, icra hukuku, hukuk muhakeme usûlü ve hukuk ilâmlarını düzenleme usûlü okuttu. Mekteb-i Hukuk mezunlarından Celâl Bey kara ticaret hukuku dersini Kâzım Efendi’den devraldı. Ali Şehbaz Efendi’nin vefat etmesi üzerine Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî mezunu Yorgaki Melahirino ceza muhakemeleri usûlü dersini verdi 337 . Bir sonraki yıl -Abdullah Şakir Efendi’nin vefat etmesi üzerine 338 - Mustafa Fehmi Efendi Mecelle dersleri vermeye başladı. Ayrılan diğer muallim ise bir süre sonra Maarif nazırlığına atanacak olan ceza hukuku muallimi Celâl Bey’di. 334 Aynı yer. Aziz Bey’in birinci sınıf ikinci şubeye verdiği dersin takrirleri kitaplaşmıştır: Mufassal Nazariyât-ı Ceza, Kostantiniyye, A. Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1316. Kitabın başında Cinayet mahkemesi reisi Hilmi Bey, Müdür Kâzım Efendi, ticaret hukuku muallimi Celâl Bey ve daha başka hukukçuların takrizleri vardır. Kitabın yeni bir siyasî ortamda yapılan ikinci baskısında (İstanbul, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1328) bu takrizler kitaptan çıkarılacaktır. 336 Birinci şube öğrencilerinden C. Bilsel, Mecelle hocası olarak Musa Kâzım Efendi’yi hatırlıyorsa da bu sene ikinci şubeye Mecelle’yi Mahmud Esad Efendi okutmuş olmalıdır (Bilsel, a.g.m., s. 94-95; Maarif Salnamesi, 1317 senesi, s. 628). 337 Cemil Bilsel’in “Yorgaki Efendi, Ali Şehbaz Efendi’nin yerine gelmişti. Ali Şehbaz Efendi, geniş malumatiyle de ahlâkının salâbetiyle de, derslerine bağlılığı ile de talebesinin çok sevdiği bir hoca idi. Boğazda Mirgün’de [Emirgan] otururdu. Kar tipisi yüzünden vapur işlememiş, dersine yetişmek için bir kayıkçıya bir altın vererek derse yetişmiş, fakat yolda üşümekten zatürrieye tutulup ölmüştü. Yorgaki Efendi, Ali Şehbaz’ın yerini tam dolduramamıştı” ifadeleri için bkz. a.g.m., s. 97. 338 İbnülemin, Sütlüce Sadi Dergâhı şeyhi Elif Efendi’nin hocalarından bahsederken Hafız Şakir Efendi’nin vefat tarihini 15 Şubat 1898 (24 N 1315) olarak vermektedir (Son Asır Türk Şairleri, I, 291). 335 89 Tablo 15. Darülfünun bünyesine katılma sürecinde muallimler ve dersleri (1898-1903) 339 1316 HİCRÎ SENESİ MUALLİM DERS RÜTBE Ali Haydar Efendi Usûl-i Fıkh ve Mecelle Sadr-ı Anadolu Abdullah Şakir Efendi Mecelle Sadr-ı Anadolu Usûl-i Muhâkemât-ı Hukukiye ve Bâlâ Ali Şehbaz Efendi Cezaiye ve Tanzim-i İlâmât-ı Hukukiye İbrahim Hakkı Bey Hukuk-ı İdare ve Hukuk-ı Düvel Bâlâ Hasan Sırrı Bey Hukuk-ı Düvel ve Uhûd Bâlâ Kanun-ı Ceza ve Tanzim-i İlamât-ı Bâlâ Celâl Bey Cezaiyye Hüseyin Hüsnü Efendi Ahkâm-ı Evkaf ve Arazi Kanunu İstanbul payesi [Vayani] Kostaki Efendi Ticaret-i Bahriye Kanunu Ulâ Kâzım Efendi [müdür] Ticaret-i Berriyye ve İcra Kanunu Ulâ Haydar Efendi Mecelle Harameyn payesi Mahmud Esad Efendi Kitabü’n-Nikâh Bilâd-ı hâmse Müderris, [kürsü El-Hac [Manastırlı] Kitabü’l-Vesâyâ ve Ferâiz İsmail Hakkı Efendi şeyhi] 1317 (değişiklikler) Hüseyin Hüsnü Efendi Arazi, Evkaf, Mi‘yârü’l-Adale . Yanko Vitinos Ticaret-i Bahriyye Kanunu Ulâ Nâzım Bey Hukuk-ı Düvel Ulâ [Mehmed] Celâl Bey Ticaret-i Berriyye Kanunu Ulâ Usûl-i Muhakemât-ı Hukukiyye, İcra Kâzım Bey . Kanunu, Tanzim-i İlamât-ı Hukukiyye Mahmud Esad Efendi Mecelle, Nikâh . Yorgaki [Melahrino] Efendi Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Ulâ sânisi Kibâr-ı Süleyman Sırrı Efendi Kitabü’n-Nikâh müderrisînden [Ahmed] Tevfik Bey Hukuk-ı İdare Sâlise [Mehmed] Aziz Efendi Ceza Kanunu Râbi‘a Ali Şehbaz Efendi [vefat etti] Vayani Kostaki Efendi [ayrıldı] 1318 (değişiklikler) Abdullah Şakir Efendi [ayrıldı] Celâl Bey [ayrıldı] [ceza hukuku] 1319 (değişiklikler) Nâzım Bey Ceza Kanunu . [mabeynci Mehmed] Tevfik Bey Hukuk-ı Düvel Ulâ Musa Kâzım Efendi Mecelle Müderris Ahmed Şuayb (muallim muavini) [Hukuk-ı Düvel] . 1321 (değişiklikler) Mahmud Esad Efendi Mecelle, Nikâh, Mukayese-i Kavânîn İstanbul payesi Hukuk-ı Düvel, Ulâ [Mehmed] Tevfik Bey Mukaddime-i İlm-i Hukuk Memduh Bey Tanzim-i İlamât-ı Cezaiyye Ulâ Nâzım Bey [ayrıldı] . . Darülfünun bünyesine katılmadan önceki iki ders yılında mektebin birinci sınıflarında (haftalık on bir ders saatinde) Mecelle, ceza hukuku, devletler hukuku, idare hukuku ve nikâh dersleri; ikinci sınıfta (on üç ders saatinde) Mecelle, “vesâyâ ve ferâiz”, devletler hukuku, idare hukuku ve ceza muhakemeleri usûlü; üçüncü sınıfta (on dört ders saatinde) Mecelle, fıkıh usûlü, hukuk muhakeme usûlü, vakıf hukuku, uhûd 339 MS 1316, s. 579; MS 1317, s. 628; MS 1318, s. 671; MS 1319, s. 93; MS 1321, s. 93-94. 90 (kapitülasyonlar), icra hukuku ve kara ticaret hukuku; dördüncü sınıfta (on dört ders saatinde) hukuk ve ceza ilâm düzenleme usûlü, arazi hukuku, fıkıh usûlü, “kitabü’ddiyyât”, deniz ticaret hukuku dersleri okutuldu. 1900-1901 ders yılında Nâzım Bey ceza hukuku, mabeynci Mehmed Tevfik Bey * devletler hukuku, Musa Kâzım Efendi Mecelle dersleri vermeye başladılar. Edib ve münekkit Ahmed Şuayb Efendi, de “muallim muavini” olarak hocalar arasına girdi. Üçüncü sınıftaki hukuk muhakeme usûlü dersi üç saatten ikiye indirildi 340 . 1901-1902 ders yılının başlamasından önce yapılan en önemli değişiklik üçüncü sınıfta okutulmakta olan “ahkâm-ı evkaf” dersinin lağvedilmesidir 341 . Heybeliada’dan mabeyne gönderilen bir jurnalde bu dersin padişahın iradesi ile yasaklandığı belirtilir 342 . İki yıl sonra programa üçüncü sınıf derslerine bir saatlik icra hukuku yerine bir saatlik ceza hukuku eklendi. Dördüncü sınıfta okutulan deniz ticaret hukuku dersinin bir saati programa eklenen mukayeseli hukuk (mukayese-i kavânîn) dersine nakledildi. Bu dersi bir süre okutan Mahmud Esad Efendi medenî kanunları mukayese ediyordu 343 . Bir süre önce bu dersin muallimliğine İbrahim Hakkı Paşa’nın, sonradan da Mekteb-i Sultanî ve Mekteb-i Hukuk mezunu, İstanbul Ticaret Mahkemesi icra memuru, mektebin ceza hukuku muallimi Kavurzâde Aziz Bey atanması gündeme gelmişti 344 . 1901 yılında vali olarak ayrılan Nâzım Bey’in yerine başka bir Mekteb-i Hukuk mezunu Memduh Bey, ceza ilâmlarını düzenleme usûlü dersini verdi. Mehmed Tevfik Bey devletler hukuku yanı sıra birinci sınıfta hukuka giriş okuttu. 1880-1892 yılları * Tevfik beylerden Ahmed Tevfik Bey idare hukuku, Mehmed Tevfik Bey devletler hukuku ve hukuka giriş muallimidir. 340 Maarif Salnamesi, 1318 senesi, s. 90-91; 1319 senesi, s. 90-92. 341 4 Ağustos 1901 tarihinde bu ders lağvedilmiş, muallim Hüseyin Hüsnü Efendi’nin maaşından 3,6 lira kesinti yapılmıştır (DH.Said.d., nr. 81/71). 1321 hicrî senesine ait Maarif Salnamesi’nde (s. 92) buna yer verilmemiş; ayrıca Mekteb-i Mülkiye programından da çıkarılmıştır (A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 66). 342 Telgrafı çeken Mustafa Nuri adlı kişi “evkaf” dersine diplomalarda yer verileceğini duyduğunu belirtmiştir (22 Eylül 1902/10 Eylül 1318, Y.PRK.EV. 3/44). Musa Kâzım’ın dersleri konu alan raporunda da “ahkâm-ı evkaf” dersi bulunmamaktadır (18 Eylül 1906/5 Eylül 1322, Y.PRK. 5/24). 343 Y. K. Tengirşenk, a.g.e., s. 90. 344 Maarif Nazırı Celâleddin Bey, hukuka giriş ve kanunların mukayesesi/mukayeseli hukuk derslerini Bâbıâli Hukuk müşaviri Hakkı Bey’in vermesini istemişti. Padişah, Hakkı Bey’in işlerinin yoğunluğu nedeniyle öğretimle meşgul olamadığını ifade ederek öğretimin düzenli yürütülmesi için derslerin işi sadece muallimlik olan kişilere (muallimîn-i muvazzafa) tevdi edilmesi gerektiğini belirtti. Bunun üzerine Maarif Nezareti, hukuka giriş dersinin devletler hukuku muallimliğinde bulunan Tâbiyet kalemi müdür yardımcısı Tevfik Bey’e, mukayeseli hukuk dersinin de Aziz Bey’e verilmesini uygun görmüştü (13 Ekim 1902/11 B 1320, Y.PRK.MF. 4/58). Önceden de belirtildiği üzere padişah başta olmak üzere dönemin idarecileri, yüksek mekteplerde hocalık mesleğinin kurumsallaşması gerektiğinin farkındaydılar. Buna rağmen imkânlara mahkumdular. 91 arasında Münif Paşa tarafından okutulan hukuka giriş (medhal/mukaddime-i ilm-i hukuk) dersinin 1896 yılında tekrar programa eklenmesi düşünülmüştü 345 . Eldeki bilgilere göre bu esnada böyle bir ders açılmadı. Birkaç yıl sonra İbrahim Hakkı Bey, birinci sınıfa okutulan devletler ve idare hukukuna giriş mahiyetinde “mukaddime-i ilmi hukuk” adlı bir dersi verdi ve bu konuda bir risale kaleme aldı 346 . İbrahim Hakkı dört ana konudan oluşan bu eserinde ilimler tasnifi, hukuka giriş bilgileri ile -aynı zamanda Mekteb-i Hukuk’ta ders olarak okutulan- özel ve kamu hukuku dallarını izah etmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere hukuka giriş bir süre sonra müstakil bir ders olarak Mehmed Tevfik Bey tarafından okutulacaktı 347 . 1902 senesinde diğer mekteplerde ders programları değişmesine rağmen 348 Mekteb-i Hukuk programında değişiklik yapmağa gerek görülmedi. Maarif Nazırı Celâleddin Bey’in ifadesiyle hukuka giriş ve mukayeseli hukuk derslerinin programa eklenmesiyle buradaki hukuk tahsili artık yabancı okullara müracaat etmeğe meydan vermeyecek standartlara sahip hale gelmişti 349 . 2.2. Mekteb-i Hukuk Muallimleri Kavânîn ve Nizamat Dershanesi’nin muallimleri nizamiye mahkemesi hâkimleriydi. Bunlar arasında ilmiye sınıfı mensupları ve -özellikle ticaret hukuku sahasında ihtisas sahibi- gayrımüslim hukukçular vardı 350 . Tablo 16’da görüleceği üzere Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî muallimlerinin çoğunluğu bu okulun yabancı uyruklu 345 Müdüriyetin teklif ettiği hukuka giriş dersinin kapsamı Münif Paşa’nın dersinden farklıydı. Bu derste hukuk ilmini öğrenmeye başlayan bir kişinin edinmesi gereken ilk bilgiler verilecekti. Müdüriyetin hocalık için önerdiği kişi Mahmud Esad Efendi’ydi (12 Ocak 1896/31 Kânunıevvel 1312, HMT, s. 92). 346 İbrahim Hakkı Bey, girişi Mart 1901’de yazmıştır (İbrahim Hakkı, Mukaddime-i İlm-i Hukuk, İstanbul, 1319, s. 3-4). 347 Maarif Salnamesi, 1321 senesi, s. 92. 348 Meselâ Mekteb-i Mülkiye’nin ticaret hukuku, hukuk ve ceza muhakeme usûlü dersleri Mekteb-i Hukuk’ta mükemmel bir şekilde okutulduğu ve Mülkiye mezunlarının mülkî hizmetlerde görev almaları dikkate alınarak bu dersler kaldırıldı; yerine “hulâsa-i kavânîn” adlı bir ders getirildi. Coğrafya idadîlerde okutulduğu için, istatistik ise maliye dersinin bir bölümü olarak okutulabileceği için kaldırıldı (3 Haziran 1902/26 S 1320 Y.PRK.MF. 4/54). 349 Aynı belge. II. Abdülhamid Darülfünun’un ilk ders yılı sonuna doğru sâdır olan bir iradesinde mekteplerin öğretim açısından Avrupa mekteplerine başvurmayı gerektirmeyecek şekilde mükemmel hale getirilmesini istemişti. Aynı iradede Darülfünun şubelerine alınacak öğrenci sayısının arttırılması da emredilmiştir (29 Mart 1903/30 ZA 1320, Y.A.RES. 119/96). 350 Selanik Vali-i Sâbıkı Nazım Paşa’nın Hatıraları, İstanbul 1992, s. 57-58. 92 muallimleriydi. Bunların yanı sıra medrese hocaları fıkıh ve Mecelle derslerini vermekteydiler 351 . Tablo 16. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî hocaları ve verdikleri dersler (1875-1880) 352 1292 HİCRÎ SENESİ HOCA DERS (Mahreç mevâlisinden) Rauf Efendi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Mösyö D’Hollys Hukuk Mösyö Goold Roma İdare ve Mehâkim Tarihi 1293 HİCRÎ SENESİ (Devriye mevâlisinden) Ahmed Efendi Fıkıh Mösyö D’Hollys Roma Hukuku Nikolaki Efendi Kanun-ı Ticaret Rauf Efendi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Mösyö Goold Roma İdare ve Mehâkim Tarihi Rauf Efendi Ahmed Efendi Mösyö D’Hollys Mösyö Jakobo Mösyö Goold Nikolaki Efendi (muallim muavini) Ahmed Fazıl Efendi Mösyö D’Hollys Ahmed Hamdi Efendi Rauf Efendi 354 Nikolaki Efendi 355 Mösyö Baruçi Mösyö Jakobo Mösyö Chevalier Mösyö Karou 1294 HİCRÎ SENESİ 353 Füru-ı Fıkıh Usûl-i Fıkıh Roma Hukuku Hukuk-ı Cezaiyye ve Usûl-i Muhâkeme Usûl-i Hukuk-ı Roma Hukuk-ı Ticaret Füru-ı Fıkıh 1296-1297 HİCRÎ SENELERİ Roma Hukuku Usûl-i Fıkıh Mecelle Hukuk-ı Ticaret-i Osmaniyye Hukuk-ı Cezaiyye ve Usûl-i Muhakeme-i Medeniyye Roma Hukuku Hukuk-ı Siyasiyye Mukaddemât-ı İlm-i Hukuk ve İlm-i Servet-i Milel 351 Devlet Salnamesi, 1292 senesi, s. 134; 1293 senesi, s. 137; 1294 senesi, s. 382; 1296 senesi, s. 72; 1297 senesi, s. 400 (Ek Tablo 11). 93 Eldeki bilgilere göre bunlardan sadece Ahmed Hamdi Şirvanî yeni hukuk mektebinin muallim kadrosuna katılmıştır 356 . Mekteb-i Hukuk’un ilk muallim kadrosu ise medreseli hocalar, bürokratlar ve gayrımüslim hukukçulardan oluşmaktaydı. Mekteb-i Hukuk’un öğretime başlamasından kısa bir süre önce Adliye Nezareti muallimleri tayin etmeğe başladı. Yukarıda ifade edildiği üzere Nisan 1880’de ilk ders cetvelini padişaha takdim eden Adliye Nazırı Cevdet Paşa, Mecelle, ceza, ticaret ve arazi hukuku, hukuka giriş ve Fransızca dersleri için birer ikişer hoca atanmasının düşünüldüğünü belirtmekteydi. Bu muallimlerden bazıları fahrî olarak görev yapacaktı ve diğerlerinin ne kadar maaş alacakları henüz kendileriyle görüşülmekteydi 357 . Tablo 17. 1881 yılında Mekteb-i Hukuk muallimleri; dersleri ve rütbe/payeleri 358 Muallim Ders Rütbe/Paye Ömer [Hilmi] Efendi Mecelle Mekke Said Bey Lisan-ı Fransevî Ûlâ sânisi Recai Efendi Lisan-ı Fransevî Sâlise İsmail Bey Kanun-ı Ceza Ûlâ sânisi Abdüssettar Efendi Arazi Kanunu Mekke Ekrem Bey Edebiyat-ı Türkiyye Ûlâ sânisi Sami Bey Edebiyat-ı Arabiyye Ûlâ sânisi Muallim oldukları bilinmekle beraber almayan Tablo 17’da kişilerden yer Cevdet Paşa, Münif Paşa ve Kostaki Efendi fahrî olarak ders vermiş olmalıdır. Hasan Fehmi Paşa’nın fahrî olarak ders verdiği ise kesindir 359 . 352 DS 1292, s. 134; DS 1293, s. 137; DS 1294, s. 382; DS 1296, s. 72; DS 1297, s. 400. 1294 yılı muallimleri için ayrıca bkz. Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye, s. 52; aynı mlf, Reglement, s. 67-68. 354 Mayıs 1880’de Mecelle muallimi Rauf Efendi yerine Mehmed Şükrü Efendi gelmişti (29 Mayıs 1880//20 C 1297, Y.A.RES. 5/81, lef 2). 355 Eylül 1880’de ihtiyarlığından dolayı ayrılan Nikolaki Efendi’nin yerine Naum Efendi getirildi (17 Eylül 1880/11 L 1297, MF.MKT. 65/149). 356 Devlet Salnamesi, 1299 senesi, s. 228-29. 357 Temmuz 1880’de hazırlanan bir cetvele göre Ömer Efendi 12, İsmail Bey 8, Abdüssettar Efendi 6, Said Bey 5, Recai Efendi 5, müdür yardımcısı 10 ve odacı 1,5 lira maaş alacaktı ve çeşitli masraflar için 7 ayrılmıştı (1 Temmuz 1880/23 B 1297, ŞD. 2433/4, lef 5). 358 Devlet Salnamesi, 1298 senesi, s. 231. 359 12 Haziran 1893 (31 Mayıs 1309), HMT, s. 81. 353 94 Bu yıllarda bağımsız bir akademisyenlik mesleği 360 olmadığından muallimler aslî memuriyetleri yanı sıra (ilave-i memuriyetle) hocalık yapıyorlardı. Devlet adamlarının da farkında olduğu bu problemli usûl 361 hocalardan yeterli derecede verim alınmasını ve uzun süre görev yapmalarını engelliyordu. Diğer mektepler için de geçerli olan bu problemin dışında Müdür Emin Efendi’nin muallimlerin sık sık değişmesine neden olduğu yönünde iddialar ileri sürülmüştür 362 . Bunun yanı sıra siyasî gelişmeler ve fikrî tercihler de hoca değişikliklerine yol açabilmekteydi. Bu faktörlere rağmen makamları, ilmî müktesebatları, farklı sahalardaki geniş malumatları, ders anlatma üslupları gibi çeşitli nedenlerle mektepte uzun süre görev yapıp temâyüz etmiş olanlar da vardır. Mektep hocalığının itibarlı bir uğraş olduğu ayrıca belirtilmelidir 363 . Mekteb-i Hukuk muallimlerini aile (baba mesleği), eğitim, seçtikleri meslek ve dinî mensubiyet zaviyesinden bir tasnife tabi tutmak mümkündür. Buna göre muallimleri medrese kökenliler, bürokrasi kökenliler ve gayrımüslimler olarak üçe ayırabiliriz. Bu kıstaslar bakımından arada geçişkenliklerin olabileceğini baştan belirtmek gerekmektedir. Medreseden gelenler ile gayrımüslimler aynı zamanda bürokrattırlar. Bürokratlar belirli bir seviyeden Arapça medrese dersleri gördükleri gibi gayrımüslim hocaların da İslâmî ilimlerde kültürel bir donanıma sahip oldukları bilinmektedir. Daha ilginç bir örneği zikretmek gerekirse; muallimliğe başladığı sırada henüz müslüman olmayan ve burada da gayrımüslim muallimler arasında ele alınan 360 Tanzimat döneminde atılım yapan mektepleşme cereyanının istikrar ve süreklilik açısından en önemli zaafı esasen selef-halef ilişkisinin, modern eğitim usûlü açısından söylenirse asistanlık mesleğinin yerleştirilememesidir. Mekteb-i Hukuk, müfredat, hoca kadrosu ve öğrenci profili açısından medrese geleneği ile irtibatlarını koruduğu halde klasik tarzda bir hoca-talebe ilişkisinin işlerliği sağlanamamıştır. Daha doğru bir ifadeyle bu ilişkileri resmîleştirecek kurumsal bir çerçeve yoktur. Mektebin ilk yıllarında kurumsal bir yapı arzetmemekle beraber “muallim muavinliği” -ki II. Meşrutiyet döneminde Avrupa’da eğitim görüp dönüşlerinde hocalık yapacak kişiler için kullanılacak bir tabirdi- kurumunun varlığı bilinmektedir. Örneğin Nazmi Efendi adlı bir kişi bu sıfatı taşımaktaydı. Maarif Nezareti’nin emri üzerine, müdür Aziz Beyefendi tarafından görevden alındığı esnada müdüriyet, mektepte muallim muavinliğine gerek olmadığını Maarif Nezareti’ne bildirmişti (19 Kasım 1891/17 R 1309, HMT, s. 72). Mektepte muallim yardımcılığı görevini yıllar sonra üstlenen diğer bir kişi İbrahim Hakkı Paşa’nın yardımcısı, meşhur yazarlardan Ahmed Şuayb’dır (Maarif Salnamesi, 1319 senesi, s. 93; 1321 senesi, s. 94). 361 Said Paşa, mektebin öğretime başladığı ilk yılda, adliye ıslahatlarının semere verebilmesi için Mektebi Hukuk’a daimî muallimler atanması gerektiğini belirtmişti (2 Nisan 1881/3 CA 1298, Y.EE. 82/26). 362 Emin Efendi’nin görevden alınmasına yol açan tartışmalar sırasında öğrencilerden biri muallimlerin sık sık değiştirilmesinden Emin Efendi’yi sorumlu tutar (Talebeden Birisi, “Yine Mekteb-i Hukuk”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3103, 23 Ekim 1888/17 S 1306, s. 2-3). 363 Mekteb-i Hukuk ve devamı niteliğindeki Darülfünun Hukuk Şubesi’nde 1880-1933 yılları arasında muallimlik yapanların listesi için bkz. Ebül’ulâ Mardin, “-Tayin Tarihleri Sırasile- İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi Tedris Hey’eti”, Hukuk Dünyası, sy. 4, Ocak-Şubat 1945, s. 142-43. Muhtemelen bu listeye dayanan ve fakat birçok yanlış ve tekrar içeren diğer bir liste için bkz. Cumhuriyet’in 50. Yılında İstanbul Üniversitesi, haz. Sadi Irmak vd., İstanbul 1973, 429-30. 95 (Ali) Şehbaz Efendi modern hukuk tahsilinin yanı sıra medrese eğitimi almıştı 364 . Ayrımın unsurlarının birbirinden tamamen yalıtılmış olmadığı baştan kabul edildiği için muallimler hakkında bilgi verirken aşağıda takip edilen tasnifi zayıflatacak unsurlara ve özellikle dersler çerçevesindeki tartışmalara yer verilecektir. Bu üç gruptan gelen muallimlerin yetiştirdiği yeni nesil muallimleri ise farklı bir başlıkta ele alacağız. 2.2.1. Medrese/İlmiye Kökenli Muallimler Mekteb-i Hukuk’un medrese/ilmiye kökenli muallimleri arasında Cevdet Paşa başta gelir. Ondan sonra Ömer Hilmi Efendi, Abdüssettar Efendi ve Ali Haydar Efendi gibi Mecelle Cemiyeti’nin diğer üyeleri sayılmalıdır. Mektepte Mecelle, fıkıh ve mantık muallimliği yapan Ömer Hilmi Efendi (1843-1889), meşhur dersiâm ve Huzur Dersi mukarriri Karinâbâdlı Abdurrahman Efendi’nin oğludur. 1863 yılında Fetvahane Pusula Odası’nda memuriyete başladı. Müsevvidlik, müvezzilik; Evkaf Müfettişliği’nde müsteşarlık ve fetva eminliği yaptı. 1874 yılında Mecelle Cemiyeti üyeliğine seçildi ve son dört kitabın hazırlanmasında büyük rol oynadı 365 . Mayıs 1888’de ikinci defa Temyiz Mahkemesi üyeliğine atanmış 366 , başkanlık yaptığı sırada vefat etmiştir. Ömer Hilmi Efendi, Mekteb-i Hukuk’un ilk öğretim yılında birinci sınıfa Mecelle, sonraki yıl ikinci sınıfa Mecelle ve vakıf hukuku; ardından üçüncü sınıfa “vesâyâ, ferâiz, diyyât”, vakıf hukuku, şer‘î muhakeme usûlü ve Türkçe mantık dersleri vermiştir. Mecelle’nin hazırlanması sırasında Cevdet Paşa’nın hayranlığını kazanmış, “asrımızın İmamı Azam”ı ifadesiyle yüceltilmiştir 367 . Fıkıh ilmindeki şöhreti sayesinde örnek bir hukukçu olarak sonraki kuşaklar üzerinde büyük etki sahibi olmuştur 368 . Ömer 364 M. Cemal, Mehmed Akif, s. 341. S. Albayrak, a.g.e., IV, 219. 366 22 Mayıs 1888 (11 N 1305), İ.DH. 84989. 367 “Fıkıhla ilgili birçok mühim meseleler için Mecelle Cemiyeti’nin reisi sıfatiyle Cevdet Paşa merhuma yapılan müracaatlara ‘Asrımızın İmam-ı Azamı mesabesinde bulunan Ömer Hilmi Efendi hazretleri varken bana ne diye müracaat ediyorsunuz?’ yolunda cevaplar verdiği pek şâyidir” (“Ömer Hilmi Efendi hakkında Sayın Prof. Ebül’ulâ Mardin’in naklettikleri iki hatıra”, Hukuk Dünyası, sy. 4, Ocak-Şubat 1945, s. 147). Fatih Camii haziresindeki mezartaşında “Ebu Hanifetü’d-dehr” ifadesi bulunmaktadır (Mardin-Sungurbey, Huzûr Dersleri, İstanbul 1966, II-III, 845). 368 Osman Nuri Ergin’in aktardığı bir anekdot dönemin psikolojik ortamını göstermesi bakımından oldukça dikkat çekicidir. Bir gün Ömer Hilmi Efendi, “kitabü’d-diyyât” dersinde bir mesele ile ilgili hukukî izahlar yaparken aynı konuyu yabancı dillerde yazılmış hukuk kitaplarından da incelemiş olan bir Ermeni öğrenci ayağa kalkmış, İslâm fıkhına hayranlığını göstererek İslâm dinini kabul ettiğini söylemiş 365 96 Hilmi Efendi’nin eser vermesinde Mekteb-i Hukuk’un önemli bir motive edici rol vardır. Yukarıda işaret edildiği üzere vakıf hukuku kitabını vefatından sonra Mekteb-i Hukuk bastırmıştır. Mekteb-i Hukuk’taki ceza hukuku içerikli ders notları da kitaplaşmıştır 369 . Mecelle ve arazi hukuku muallimi Abdüssettar Efendi (h. 1252-1887), dersiâm Kırımî Abdullah Efendi’nin oğlu olarak Kırım’da dünyaya geldi ve ilk tahsilini orada gördü. Kırım Harbi’nin çıkması üzerine İstanbul’a hicret etti. Medrese tahsiline burada devam ederek icazetname aldı. Üç yıl Darülmuallimîn’e devam edip, Meclis-i Maarif huzurunda imtihan vererek diploma aldı (Şubat 1866). Üç yıl Mecidiye kasabasında rüşdiye muallimliği yaptı. Fetvahane’ye girerek beş yıl çalıştıktan sonra Eyüp naibliğine getirildi ve bu arada Fatih Camii’nde ders verdi. Ardından İlamât-ı Şer‘iyye mümeyyizliği ve ayrıca Meclis-i Tedkikat-ı Şer‘iyye üyeliği görevlerinde bulundu. 1880 yılında Mekteb-i Nüvvâb’da Mecelle, kısa bir süre sonra Mekteb-i Hukuk’ta arazi kanunu muallimliğine getirildi 370 . Aralık 1883’ten itibaren dört yıl Mekteb-i Mülkiye’de arazi kanunu ve Mecelle dersleri verdi 371 . Ders programı listelerine göre Mekteb-i Hukuk’ta aynı zamanda fıkha giriş ve Mecelle dersleri vermiştir. Bu konularda verdiği eserlere yukarıda işaret edilmişti. Aralık 1881’de Temyiz Mahkemesi üyeliğine atanan 372 Abdüssettar Efendi, 19 Eylül 1887 tarihinde göreve başlamak üzere Mekke-i Mükerreme kâdılığına getirilmiş, bu görev münasebetiyle İstanbul’dan ayrılmış; fakat göreve başlamadan vefat ederek Taif’e defnedilmiştir 373 . Mecelle ve fıkıh usûlü muallimi, Büyük Haydar Efendi olarak da tanınan Nasuhizâde Ali Haydar Efendi (1837-1903), Kısmet-i Askeriyye Mahkemesi ve Daniş adını almıştır (a.g.e., III, 1109). Burada dikkate değer nokta öğrencilerin haklı ve özellikle güçlü olma konusundaki isteklerinin nasıl karşılandığı hususudur. 369 Mi‘yâr-ı Adalet, İstanbul 1311. Kitap fıkıh dersinde anlattığı cinayetler ve diyetler konularından oluşmaktadır. 370 DH.Said. d., nr. 2/358. Abdüssettar Efendi hakkında mevcut bilgilerle sınırlı bir ansiklopedi maddesi için bkz. Hulûsi Yavuz, “Abdüssettar Efendi, Kırımlı (ö. 1887)”, DİA, I, 304. 371 A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, İstanbul 1954, s. 302; aynı mlf., Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara, 1968-69, I, 925. Ayrıca bkz. Ali Kemal, Ömrüm, haz. Sinan Kuneralp, İstanbul 1995, s. 65. 372 1 Aralık 1881 (9 M 1299), Y.EE. 35/25. 373 Abdüssettar Efendi’nin 4 Eylül 1887’de (16 Z 1304) vefat ettiğine dair bkz. Tezâkir, IV, 264. Cevdet Paşa’nın Abdüssettar Efendi hakkındaki resmî kanaati şöyledir: “İffet ve istikameti ve ilm-i fıkıhta malumat ve mehareti müsellem ve şöhreti tariften müstağni olan zevât-ı fezâil-simâttandır” (DH.Said. d., nr. 2/358). 97 kâtiplerinden Mehmed Numan Efendi’nin oğludur. Haydar Efendi, Darü’l-Maarif ve Muallimhane-i Nüvvâb’dan diploma, Tikveşli Yusuf Efendi’den icazetname aldı; Şeyh Galib Efendi’den özel olarak fıkıh usûlü okudu. Muallimhane-i Nüvvâb müdür yardımcığı ile fıkıh ve ferâiz muallimliği yaptı. Bosna şer‘iyye mahkemeleri müfettişliği; Bosna, Tuna ve İzmir naibliği, Divan-ı Temyiz reisliği, Meclis-i Tedkikat-ı Şer‘iyye üyeliği görevlerinde bulunduktan sonra Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi üyeliği, Meclis-i Maarif reisliği ve Şarkî Rumeli müslüman cemaati nazırlığı yaptı 374 . Ali Haydar Efendi Mekteb-i Hukuk’ta uzun yıllar Mecelle, fıkha giriş ve fıkıh usûlü dersleri verdi. Fıkıh usûlü derslerinde tutulan notlar önce litoğrafya olarak basıldı. Vefatından sonra öğrencilerinden Hacı Âdil Bey (Arda), Mekteb-i Hukuk öğrencileri arasında meşhur olan bu dersleri kendi tuttuğu notları esas alarak kitaplaştırdı 375 . 1903 yılı mezunlarından olup Cumhuriyet döneminde 1933 üniversite reformuna kadar İstanbul Hukuk Fakültesi’nde medeni hukuk profesörlüğü yapan Hacı Âdil Bey, kitabın sunuşunda şer‘î delillerin kuvvetinin -içlerinde gayrımüslimlerin de bulunduğu- öğrenciler tarafından anlaşılmasını, fıkıh usûlü öğretilmesinin nedenleri arasında vurgulu bir şekilde zikretmiştir 376 . Mekteb-i Hukuk’ta fıkıh usûlü okutulması ve Ali Haydar Efendi’nin fıkıh usûlü dersleri muallim ve öğrencilerin hissiyatı ve mektebin tutturacağı istikamet bakımından önem taşımaktaydı. Said Paşa, II. Meşrutiyet sonrası kaleme aldığı hatıratında terakki taraftarlarından biri olarak bildiği Ali Haydar Efendi’nin bir gün yanına gelerek “Hukuk Mektebi’nde Roma hukuku tedris olunuyor. Haberiniz var mı? Tahkik ve men‘ etmelisiniz” sözleriyle kendisini uyardığını yazmıştır. Said Paşa, kendi anlatımına göre, “Molla Hüsrev’in eydî-i ulemâda mütedâvil olan Mir‘ât ve Mirkât’ı Roma usûl-i hukukuna mutabakat etmiyor mu?” diye cevap vererek Haydar Efendi’nin uyarısını 374 Albayrak, a.g.e., I, 570-71. Ayrıca bkz. Erk, a.g.e., s. 303-05; M. Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Büyük”, DİA, II, 396. 375 Hacı Âdil, Usûl-i Fıkıh Dersleri ve Merhum Büyük Haydar Efendi, İstanbul 1326. 376 “Bu fenn-i celîlin Mekteb-i Hukuk’ta tedrisine sebep eğer fürû‘un usûlden ne yolda istihrâc edildiğini irâe ile beraber edille-i şer‘iyyenin kuvvet ve azameti hakkında her unsura muhteliten küşâde bulunan bu mektepte talebeye bir fikr-i mahsus ve sâlim vermek ve onları taklit derecesinden müte‘âlî bir itkan ile ihata-i mesâilde feyzyâb-ı kemalât eylemek ve hukuk-ı tabiiyyeden müstahrec olan kavânîn-i medeniyyenin müfredât-ı mesâilini aslıyla tatbik ve tevfîk eylemek melekesini ihrâz muvaffakiyetini temin etmek ise bu ümniyye-i azîmenin bihakkın tahsiline alet olacak zâtta bütün mânasıyla ‘iktidar’ lazım idi. Evet bu kâr için cezâlet-i makal, fesâhat-i beyân, insicâm-ı kelâm, karîhada vüs‘at, zekâda şiddet, ilzâm ve belâgat gibi hasâil ile yine bütün mânasıyla ‘siyaset’ lazım idi” (Hacı Âdil, a.g.e., s. 4). 98 geçiştirmiştir 377 . Bu anekdot, iki önemli ve etkili şahsiyetin fıkıh ve Roma hukuku algılaması ile Mir‘ât’ın yaygınlığı açısından mühimdir. Haydar Efendi ve halefi Manastırlı İsmail Hakkı, fıkıh usûlü derslerinde ders kitabı olarak Mir‘ât’ı takip ediyorlardı 378 . Mekteb-i Hukuk programlarına Roma hukuku dersinin eklenmesi sonraki yıllarda yine fıkıh usûlünün okutulması bağlamında ele alınmıştır. Bir hukuk tezi kaleme alıp Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’den hukuk doktoru olarak mezun olan Rupen Karakaşyan Efendi, 1895 yılında sadarete bir dilekçe vererek Roma hukuku dersinin Fransız hukukuyla karşılaştırmalı olarak okutulmasını ve muallimliğe kendisinin atanmasını istemiş; Müdür Kâzım Efendi, mektepte Osmanlı kanunları, fıkıh ve özellikle fıkıh usûlü eğitiminin mükemmel olmasından dolayı Karakaşyan’ın isteğinin yerine getirilemeyeceğini Maarif Nezareti’ne bildirmişti 379 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî fıkıh usûlü muallimi Ahmed Hamdi Şirvanî (h. 1247-5 Ocak 1890), Meclis-i Maarif üyesi iken kısa bir süre Mekteb-i Hukuk’ta arazi hukuku dersi vermişti. Ahmed Hamdi Şirvanî tahsilini Şirvan’da tamamlayarak icazetname almış, Türkiye’ye geldikten sonra rüşdiyelerde muallimlik yapmış ve Tahrir-i Emlâk Dairesi’nde çalışmıştır. Meclis-i Maarif üyeliği, Encümen-i Teftiş ve Muayene reisliği ve Matbaalar İdaresi müdürlüğü yapmıştır 380 . Fıkıh usûlü, feraiz, mantık, belâgat, inşa, edebiyat ve coğrafya konularında eserleri vardır. Türkçe edebiyat muallimi Abdurrahman Fehmi Efendi, Müderris Talip Faiki Efendi’nin oğludur. Medrese derslerini babasından okudu. 30 yaşında Mekteb-i Tıbbiye’yi bitirdi. Evkaf-ı Hümâyûn İdare Meclisi mümeyyizi olarak memuriyet hayatına başladı. Askerî rüşdiyelerde mantık dersleri verdi. Orman ve Meadin Umûm İdaresi’nde Sicill-i Ahvâl ve Tercüme Kalemi müdürlüğü, Divan-ı Muhasebât 377 Said Paşa, a.g.e, I, 173. Said Paşa’nın cevabı ile Mehmed Âkif’in Asım’daki medrese tenkitleri paralellik arzetmektedir: “…Koca ilmiyyeyi aktar da bul üç tane fakîh/Zevk-i fıkhîsi bütün, fikri açık, ruhu nezih/Sayısız hâdise var ortada tatbik edecek/Hani bir tane usûl âlimi, yahu bir tek?/Böyle avare düşünceyle yaşanmaz heyhat/Mülteka fıkhınızın nâmı, usûlün Mir‘ât/ Yaşanır zannediyorsan Baba Caferliksin/Nefes ettir çabucak kendine olsun bitsin!”. Bu dönemde dile getirilen medrese tenkitleri üzerine değerlendirmeler için bkz. İsmail Kara, Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye, İstanbul 1998, s. 13545. 378 Y. K. Tengirşenk, a.g.e., s. 90. 379 Müdüriyetin, “Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de kavânîn-i Osmaniyye ve ale’l-husus fıkıh ve usûl-i fıkıh gayet ciddi ve mükemmel sûrette tedris edilmekte bulunmuş olduğundan Roma hukukuna asla ihtiyaç görülememiş ve hatta bundan yedi sekiz sene evvel mezkûr Roma hukuku mektep programına idhâl edilerek bir müddet tedris dahi ettirilmiş ise de tahakkuk eden adem-i lüzumuna mebni yine kaldırılmış olduğundan…” ifadeleri için bkz. 2 Ağustos 1895 (21 Temmuz 1310), HMT, s. 85. 380 DH.Said.d., nr. 4/116. Ayrıca bkz. M. Cevad, a.g.e., s. 182, dn. 2. 99 başkâtipliği, Hariciye Nezareti muhasabeciliği, Hariciye Nezareti İntihab-ı Memurîn Komisyonu üyeliği ve valilik yaptı. Diyarbekir valiliği sırasında Ziya Gökalp’i keşfedip onu vilayet zabıt kâtipliğine almış, üst makamlara yazılacak bütün yazıların taslaklarını ona hazırlatmıştı 381 . Fehmi Efendi, Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat-ı Türkiyye ve talim-i kitâbet ve hitabet dersleri vermiştir. Mekteb-i Hukuk’ta birinci sınıfa okuttuğu ve üslup konusunu ele aldığı dersler Tedrisât-ı Edebiyye adıyla kitaplaşmış, ikinci sınıfa okuttuğu ve Usûl-i Hitâbet olarak adlandırdığı kısım basılmadan kalmıştır 382 . Mekteb-i Hukuk’un belâgat hocalarından Hacı İbrahim Efendi (1826-1889), Hicaz valisi Şerif Paşa’nın kahyası İsmail Efendi’nin oğludur. Beyazıt Camii’nde bir müderristen Arapça okudu. Şeyh Râdî isimli yazma Arapça gramer kitabını kopya ederek Arapça’sını ilerletmeye çalıştı. Babası ile gittiği Hicaz’da meşhur âlim Şeyh Mahmud Şinkitî’den gramer, lügat, Arap edebiyat ve belâgatı dersleri aldı. Memuriyete Sadaret Mektubî Kalemi’nde başladı. Erzurum Divan kâtipliği, Evkaf Nezareti Senedât Odası ikinci mümeyyizliği, Varidât müdürlüğü, Evkaf Hazinesi İdare Meclisi üyeliği görevlerinde bulundu. Cevdet Paşa’yı müdafaa eden bir risale ve gazete yazılarıyla “belâgat-ı Osmaniyye tartışmaları”na katıldı. Türklere Arapça çekim (tasrîf) kurallarını öğretmek için yazdığı Tafsil’le girdiği matbuat âleminde belâgat tartışmalarıyla şöhretini arttırdı. Darüşşafaka’da fahrî olarak kitâbet ve belâgat, Mekteb-i Hukuk’ta ikinci sınıflara Cevdet Paşa’dan boşalan Türkçe belâgat ve hitâbet, Şemsü’l-Maarif Mektebi’nde Arapça, Mekteb-i Mülkiye’de belâgat-ı Osmaniyye ve kitâbet-i resmiyye dersleri verdi. Hacı İbrahim Efendi, Arapça’yı yeni bir usûlle öğretmek hedefiyle Aralık 1883’de kurduğu Darüttalim ile meşhurdur 383 . Hacı İbrahim Efendi’nin ayrılması üzerine belâgat muallimliğine getirilen Abdurrahman Süreyya Efendi (1841-1904) Bağdat’ta dünyaya geldi. Babası Şeyh Ebu Hamid Muhammed Efendi’den Arapça medrese dersleri okudu. 22 yaşında İçel sancağında bir kaza (Sarıkdan) müdürlüğüne atanarak devlet hizmetine girdi. 381 Abdulhamit Kırmızı, Abdülhamid’in Valileri Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908, İstanbul 2007, s. 7778, 82, 227. 382 Tedrisât-ı Edebiyye, 1. kısım, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1302. Dersin salnamelerde geçen adı edebiyat-ı Türkiyye iken ders notlarının kapağında ders adı olarak edebiyat-ı Osmaniyye gösterilmiştir. Kitapta açıklık, sadelik, üslubu zayıflatan faktörler, ahenk vs. konularını ele almıştır. Fehmi Efendi’nin Tedrisât-ı Edebiyye adlı eserinin Türkçe belâgat literatüründeki yeri için bkz. K. Yetiş, a.g.e., s. 23-24, 79-80. 383 Arapça’nın Türkçe için önemini gündemde tutan polemikçi bir âlim/muallim olan Hacı İbrahim Efendi’nin hayatı, eserleri ve karıştığı dil, edebiyat ve belâgat tartışmaları üzerine yapılmış bir monografi çalışması için bkz. Musa Aksoy, Moderniteye Karşı Geleneğin Savaşçısı Hacı İbrahim Efendi, Ankara 2005. 100 Beylerbeyi Rüşdiyesi ve Darülmuallimîn’de Farsca, Mahrec-i Aklâm’da Arapça muallimliği; Ceride-i Askeriyye ve Hakikat gazetelerinde başmuharrirlik yaptı 384 . Dönemin büyük ilmî otoritesi Cevdet Paşa’yı tenkit ederek “belâgat-ı Osmaniyye” tartışmaları esnasında adını duyurdu. 27 Eylül 1884-27 Ekim 1886 tarihleri arasında Mekteb-i Hukuk’ta “belâgat-ı Osmaniyye ve talim-i hitâbet” dersleri verdi 385 . Belâgat dersi notlarından meydana gelen Mizânü’l-Belâga adlı eserini muallimliğinin ikinci yılında 386 ; bu ders esnasında aldığı notlardan oluşan Sefine-i Belâgat’ı muallimlikten ayrıldıktan sonra neşretti 387 . Nasuhîzâde Haydar Efendi’den ayırmak maksadıyla Küçük lakabıyla bilinen Hoca Emin Efendizâde Haydar Efendi (Arsebük, 1853-1935), mektebin ihtiyarî dördüncü sınıfında Mecelle ve hukuk muhakeme usûlü pratikleri okutarak muallim kadrosuna katıldı. Batum’da doğan Haydar Efendi, İstanbul’a gelerek medresede okudu ve Hafız Raşid Efendi’den icazetname aldı. Muallimhane-i Nüvvâb’ı bitirdikten sonra Bursa, Uşak ve Denizli’de naiblik yaptı. Dersaadet İstinaf Mahkemesi üyeliğine atanarak adliye mesleğine geçti. İstanbul Bidayet ve İstinaf mahkemelerinde reislik ve Temyiz Mahkemesi’de üyelik görevlerini îfâ etti. II. Meşrutiyet döneminde Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi reisliğine atandı. 1914 yılında fetva emini oldu ve iki yıl bu görevde bulunduktan sonra emekliye ayrıldı 388 . Yukarıda işaret edildiği üzere Mekteb-i Hukuk’ta Mecelle ve muhakeme usûlü pratikleri dersi verdi. Niteliği hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız ilk muallimlik devresinden önce Mekteb-i Hukuk hocalarından birinin teşvikiyle Mirkâtü’l-Mecelle 384 K. Yetiş, “Abdurrahman Süreyya, Mîrdûhîzâde (1841-1904)”, DİA, I, 173-174. Ayrıca bkz. DH.Said.d., 76/91-92. Süreyya Efendi, Tunuslu Hayreddin Paşa’nın Akvemü’l-Mesâlik adlı eserinin mukaddimesini tercüme etmişti. Bu tercüme Cerîde-i Askeriyye ve Hakikat gazetelerinde tefrika edildikten sonra basıldı: Mukaddime-i Akvemü’l-Mesâlik fî Marifet-i Ahvâli’l-Memâlik Tercümesi, İstanbul, El-Cevâib Matbaası, 1298. Bu sırada neşrettiği bir başka eseri şudur: Uhuvvet-i Askeriyye: Terbiye-i Mâneviyye-i Askeriyye, İstanbul, Ceride-i Askeriyye Matbaası, 1298. 385 DH. Said. d., 76/91-92. 386 Mizânü’l-Belâga, İstanbul, Ceride-i Askeriye Matbaası, 1303. Maarif Nazırı Münif Paşa, kitabın neşredilmesinden sonra A. Süreyya Efendi’nin bu kitaptan dolayı sâniye mütemâyizi rütbesiyle ödüllendirilmesini Sadaret’te istemiştir (18 Ocak 1886/12 R 1303, MF.MKT. 89/99). 387 A. Süreyya, Sefine-i Belâgat, İstanbul, Matbaa-i Ebuzziya, 1305. Eserin dibâcesi Haziran 1887’de yazılmıştır. Bkz. a.g.e., s. 9. Yazar, bu eseri Türkçe’nin imkanlarını ortaya koymak ve bilim dili olabileceğini ispat etmek maksadıyla kaleme aldığını belirtmektedir (a.g.e., s. 5-6). 388 Albayrak, a.g.e., I, 317-18; M. Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, DİA, II, 396-97; Hasan Basri Erk, Meşhur Türk Hukukçuları, s. 371-72. 101 adıyla bir Mecelle şerhi yazmıştır (1881-1882) 389 . İlk muallimlik devresi bir yana Tahsin Efendi vefat ettikten sonra onun yerine Mecelle muallimliğine getirilmiştir 390 . Bu atamadan sonra Mecelle üzerindeki çalışmalarına ders notları üzerinden devam ederek Mecelle şerhleri arasında en güvenilir ve kapsamlı şerh olarak kabul edilen Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm adlı eserini yazmıştır 391 . Mekteb-i Hukuk’ta ayrıca vakıf hukuku dersleri de verdi 392 . Vakıf hukuku kitabı ve Mekteb-i Hukuk’un ders kitapları arasında yer alan Mecelle şerhleri yanı sıra arazi (Şerh-i Cedîd liKanuni’l-Arazi), intikalât (Tavzihü’l-Müşkilât fî Ahkâmi’l-İntikalât) ve ferâiz (Teshîlü’lFerâiz) konularında kitapları vardır. Hüseyin Hüsnü Efendi (1265/1849-1912), Çelebizâde Erzurumlu İbrahim Rüşdi Efendi’nin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Gelibolu Rüşdiyesi ile Cami-i Atîk Medresesi’nden sonra Fatih Camii’nde okudu, icazetname aldı ve Fatih Camii dersiamları arasına katılarak icazetname verdi. 1864 yılında İstanbul Bâb Mahkemesi’nde memuriyete başladı. Vergi Emaneti İdare Meclisi üyeliği, Bağdat ve Musul vilayetleri arazi ve emlâk müfettişliği, (vekaleten) Defter-i Hakanî Senedât İdaresi umûr-ı şer‘iyye memurluğu, Emvâl-i Eytâm Meclisi üyeliği, Evkaf-ı Hümâyûn beytülmal kassâmlığı, Evkaf müsteşarlığı ve müfettişliği, -müfettişliğin Mahkeme-i Evkaf-ı Hümâyûn kâdılığına dönüştürülmesi üzerine- kâdılık; II. Meşrutiyet döneminde de şeyhülislâmlık yapmıştır 393 . Mekteb-i Hukuk’ta Kasım 1889’dan itibaren “ahkâm-ı evkaf”; Eylül 1890’dan itibaren arazi kanunu ve tapu nizamnamesi; Ocak 1892’den itibaren de “kitabü’d-diyyât 389 Mirkâtü’l-Mecelle, ders notu olmamasına rağmen Mekteb-i Hukuk ders notlarının tefrika edildiği Medrese-i Hukuk mecmuasında tefrika edildikten sonra tek cilt olarak basılmıştır. Kitap hakkında daha fazla bilgi için bkz. S. Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, s. 686, 710-711. 390 Maaşı on lira olacaktı. Derse Mecelle’nin şirket kitabından başlaması istenmişti. 19 Ocak 1892 Salı günü derse başladı (14-19 Ocak 1892/14-19 C 1309, HMT, s. 74; 19 Ocak 1892/19 C 1309, Takvim-i Vekâyi, nr. 187, s. 1). 391 S. Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, s. 686-87. Erdem, eserin içerdiği konuların zenginliğine ve klasik fıkıh kaynaklarıyla kurduğu bağlantılara dikkat çekmektedir. Eser hakkında bir ansiklopedi maddesi için bkz. Ahmet Akgündüz, “Dürerü’l-Hükkâm”, DİA, İstanbul 1994, X, 28-29. 392 21 Ekim 1899 (9 Teşrinievvel 1315), MF.ALY. 10/4. Ali Haydar Efendi, 1920’li yılların başında vakıf hukuku ile ilgili bir eser neşredecektir: Tertibü’s-Sunûf fî Ahkâmi’l-Vukûf, İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1337. Arapça’ya da tercüme edilen bu kitap hakkında bkz. Özcan, a.g.m., s. 522-23. 393 DH.Said.d., nr. 81/71; (devamı) nr. 150/218. Ayrıca bkz. İMA, Sicill-i Ahvâl Dos., nr. 1167; Sicill-i Ahvâl Def., c. VII, s. 217; (özellikle hocaları için) İlmiyye Sâlnâmesi-Osmanlı İlmiye Teşkilatı ve Şeyhulislâmlar, haz. Seyit Ali Kahraman vd., İstanbul 1998, s. 624-25. Yeğeninin verdiği bilgiye göre yine Mekteb-i Hukuk muallimlerinden İbrahim Hakkı Paşa’nın kurduğu kabinede şeyhülislâm olan Hüsnü Efendi, İttihatçılarla anlaşamadığı gerekçesiyle altı ay sonra istifa etmiştir (Mahir İz, Yılların İzi, İstanbul 1975, s. 19, 41). 102 ve cinayât, kitabü’l-kazı ile’l-kazı * , kitabü’ş-şehâde ale’l-şehâde” 394 muallimliği yaptı. Mekteb-i Mülkiye’de vakıf ve arazi hukuku; Mekteb-i Nüvvâb’da -fahrî olarak- şer‘î sakk ve arazi kanunu dersleri verdi 395 . Heyet-i Islahiyye üyeliği ile Yemen’de bulunduğu sırada “diyyât” dersine Manastırlı İsmail Hakkı, arazi dersine Celâl Bey vekâlet etmişti 396 . Mekteb-i Hukuk’a mahsus olarak vakıf ve arazi hukukuna dair iki eser neşretmiştir 397 . Manastırlı İsmail Hakkı (1846-1912) ilk eğitimini Manastır’da aldıktan sonra İstanbul’a gelerek Mustafa Şevket Efendi ile Tikveşli Yusuf Efendi’den medrese dersleri okumaya devam etti ve icazetname aldı. Selâtin camilerindeki vaazlarıyla ulema ve İstanbul halkı arasında tanındı. İslâmiyeti materyalist dünya görüşüne karşı savunan, Hüseyin el-Cisr’e ait Risâle-i Hamidiyye adlı eseri Türkçe’ye tercüme ederek ismini daha geniş bir kitleye duyurdu. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Ayasofya Camii kürsüsünde siyasî muhtevalı vaazlar verdi. Bu vaazlarda geleneksel İslâm siyasî söylemini sürdürüp iktidarı/hükümeti tahkim eden, fitne kavramı etrafında muhalefeti gerileten bir dil kullanarak meşveret-şûrâ, hürriyet, müsavat, uhuvvet gibi yeni kavramların içlerinin doldurulmasında modernist bir temayül gösterdi 398 . Mart 1888’de Mekteb-i Hukuk’un fıkıh muallimliğine; bu görevi sürdürürken Mart 1898’de vekil olarak “kitabü’d-diyyât ve cinayât” muallimliğine atanmıştı 399 . Mekteb-i Hukuk’tan başka Eyüp Askerî Rüşdiyesi’nde Arapça, Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’da akaid, Mekteb-i Mülkiye’de tefsir, hadis ve kelâm, Mercan İdadîsi’nde akaid, Darülfünun-ı * Davalının hâzır olmadığı bir yerde açılan davada delilleri belde hâkiminin dinlemesi ve davalının bulunduğu belde hâkimine mektup yazmasını ifade eden bu kurum hakkında daha fazla bilgi için bkz. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıhhiyye Kamusu, İstanbul ty., VIII, 234-38. 394 Hüsnü Efendi’den “kitabü’l-kazı ile’l-kazı ve kitabü’ş-şehâde” anlatması istenmişti. 19 Ocak 1892 Salı günü ders vermeye başladı (14-19 Ocak 1892/14-19 C 1309, HMT, s. 74; 19 Ocak 1892/19 C 1309, Takvim-i Vekâyi, nr. 187, s. 1). 395 DH.Said.d., nr. 81/71; (devamı) nr. 150/218. 396 C. Bilsel, a.g.m., s. 97. Hüsnü Efendi’nin Yemen’deki memuriyeti esnasında; Ağustos 1901-Kasım 1902 tarihleri arasında maaşının yarısı (6,12 lira) iki muallim arasında paylaştırılmış; Kasım 1902’den itibaren maaşın tamamı kendisine verilmiştir (DH.Said.d., nr. 81/71). 397 Hüseyin Hüsni, el-İhsâf fi Ahkâmi’l-evkâf, İstanbul, Âlem Matbaası, 1310; Hüsni Efendi hazretleri, Arazi Kanunnamesi Şerhi, Dersaadet, Mahmud Bey Matbaası, 1310. Kapakta “Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne talebesine mahsus ve matbuı mahduddur” cümlesi vardır. Hüsnü Efendi’nin, Ömer Efendi’nin Mi‘yârü’lAdale’sini şerh ettiği, “kitabü’l-kâdı ile’l-kâdı ve şehâde ale’l-şehâde” meselelerine dair birer risale kaleme aldığı bilinmekteyse de (DH.Said.d., nr. 81/71) basıldıklarına dair bir kayda tesadüf edilememiştir. 398 İsmail Kara, “İsmail Hakkı (Manastırlı)”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, I, 67172. 399 İMA, Sicill-i Ahvâl Dosyaları, nr. 434’den aktaran Albayrak, a.g.e., II, 275. 103 Şâhâne’de tefsir dersleri veren 400 Manastırlı öğrencileri üzerinde büyük bir etki sahibiydi 401 . Mekteb-i Hukuk’un Darülfünun bünyesine katıldığı sene Mecelle dersleri vermeye başlayan Musa Kâzım Efendi (1858-1920), Erzurum’un Tortum kazasında dünyaya geldi. Memleketinde başladığı tahsilini Balıkesir’de sürdürdü, ulemadan Ali Şuurî Efendi ve Lütfü Efendi’den dini ilimleri tahsil etti. İstanbul’a gelerek Kazasker Eşref Efendi ve müderris Hoca Şakir Efendi’nin derslerini takip ederek 1888’de icazetname aldı. Fatih Camii müderrislerindendir. Mekteb-i Hukuk’taki derslerinin yanı sıra Mekteb-i Sultanî, Darülfünun ve Darülmuallimîn’de dersler verdi. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Maarif Nezareti bünyesindeki Meclis-i Kebîr-i İlmî ve ayrıca Âyan Meclisi üyeliğine atandı. İttihat Terakki Cemiyeti’nin ilim heyetinde yer aldı. Faaliyetlerinin yoğunlaştığı bu yıllarda dört kere şeyhülislâmlığa getirildi ve Mekteb-i Kuzât, Medrese-i Süleymaniye ve Medresetü’l-Vaizîn’de hocalık yaptı 402 . Mekteb-i Hukuk birinci sınıfına bir şube açılması üzerine nikah muallimliğine atanan Süleyman Sırrı Efendi (1855-1931) İçel sancağının Ermenek kasabasında dünyaya geldi. Ermenek’te mantık ve Mültekâ’ya kadar medrese dersleri okudu. İstanbul’a gelerek Bayezid dersiamlarından Mehmed Aynî Efendi’nin derslerine devam etti, icazet aldı ve 1879 yılında aynı camide ders vermeye başladı. Dinî eserleri incelemekle görevli Tedkik-i Müellefât-ı Şer‘iyye ile Kütüb-i Diniyye ve Şer‘iyye heyetlerinde üyelik ve reislik; ardından Meclis-i Maarif üyeliği yaptı. Eylül 1898’de Mekteb-i Hukuk muallimliğine atandı. Ayrıca Darülfünun’un Ulûm-ı Âliyye-i Diniyye şubesinde fıkıh dersleri verdi 403 . Nikah konusunda iki eser neşretmiştir 404 . 400 Albayrak, a.g.e., II, 275. Eserleri için bkz. İsmail Kara, “İsmail Hakkı (Manastırlı)”, s. 672. “Mekteb-i Hukuk’ta biz birkaç arkadaş en samimi ve ka‘r-ı nâ-yâb hürmetlerimizi ancak iki üstadın, sadrazam-ı esbak İbrahim Hakkı Paşa ile Manastırlı İsmail Hakkı Efendi merhumun derslerinde duymuştuk. Çünkü ancak bu iki adamın şahsında bir müellifin mütercimini değil, yüzlerce müellif-i âlemin hazm ve temsil ve efkâr-ı mahsusa ile tezyin olunmuş sahâif-i ilmiyyesini okuduk (…) Manastırlı’yı Mekteb-i Hukuk’un ve Ayasofya mabedinin kürsüleri vasıtasıyla tanıdım. Ayasofya minberi mevâ‘izinin üzerinde kâ‘id olan irfan ile Mekteb-i Hukuk kürsi-i tedrisinin üzerinde oturan zekâ arasında azîm mesafe vardı. İnsan Manastırlı’yı Ayasofya mabedinde dinlerken semaya yakın bir yerden kendisine sesler gelirdi… Mekteb-i Hukuk kürsi-i tedrisinde manzara-i beyân derhal değişirdi, o büyük irfan asa-yı tevâzuuna dayanarak zirve-i kemâlâtından iner” (Midhat Cemal, “Manastırlı”, Sebilürreşâd, sy. 40-222, 2 M 1331, s. 247). Ayrıca bkz. Sebilürreşâd, sy. 40-222, 2 M 1331, s. 245-49; sy. 41-223, 9 M 1331, s. 269-71, 284. 402 Hayat hikâyesi, eserleri ve fikirleri için bkz. İsmail Kara, Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi-Metinler Kişiler, İstanbul 1997, I, 119-20. 403 S. Albayrak, a.g.e., IV, 314-15; İMA, Sicill-i Ahvâl Dosyaları, nr. 49. 404 Hulâsatü’l-Muhtareyn, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1324; Medhal-i Fıkh, İstanbul, Matbaa-i Ebuzziya, 1329. İkinci eserde Ulûm-ı Diniyye Şubesi’nde verdiği dersleri kitaplaştırmıştır. 401 104 Mektebin Darülfünun’a katılmasından bir süre önce Mecelle hocalığına atanan Mustafa Fehmi Efendi (1853-1912), tüccar Hacı Abdullah Ağa’nın oğlu olarak Ödemiş’te dünyaya geldi. Şakir Efendi Medresesi’nde Hafız Hasan Efendi’den Fenarî’ye kadar okuduktan sonra İstanbul’a gelerek Muhyiddin Efendi ve dönemin ünlü hocalarından Tikveşli Yusuf Ziyaeddin Efendi’den icazetname aldı, hocalığa atandığı yıllarda birçok öğrenciye icazet verdi. Bayezid Medresesi’nde müderris olunca muallimlikten istifa etti. Memuriyete Fetvahane’de giren Fehmi Efendi, uzun yıllar müderrislik, Huzur dersleri mukarrirliği ve II. Meşrutiyet döneminde iki yıl Meşihat müsteşarlığı görevlerinde bulundu 405 . Mekteb-i Hukuk’un diğer ilmiye kökenli muallimleri birinci sınıfa arazi hukuku okutan Şükrü Efendi, Mecelle hocası Abdullah Şakir Efendi; hukuk ve ticaret muhakeme usûlü muallimi, Temyiz Mahkemesi Üyesi Tahsin Efendi’ydi 406 . Medreseli muallimler fıkıh usûlü, fıkıh ve genel olarak İslâmî ilimler konusunda dönemin öne çıkan âlimleridir. Mektebin medrese geleneği ile güçlü bağlar kurmasını temin etmişlerdir. Bazılarının modern hukuk dallarında da ders verdikleri görülmektedir. Medreseli hocalar Mekteb-i Hukuk’ta Mecelle, fıkha giriş, fıkıh usûlü, arazi hukuku, vakıf hukuku, “kitabü’d-diyyât ve cinayât”, “kitabü’l-kazı ile’l-kazı”, “kitabü’ş-şehâde ale’l-şehâde”, vesâyâ, ferâiz, mantık, belâgât ve edebiyat dersleri vermişlerdir. 2.2.2. Bürokrasi Kökenli Muallimler Yukarıdaki belirtilen ayrıma göre Mekteb-i Hukuk muallimleri arasında dikkat çeken diğer bir grup bürokrat muallimlerdir. Mektebin ilk on yılında faaliyet gösteren muallimlerden biri olan Mehmed Tahir Münif Efendi/Paşa (1828-1910), Antep ulemasından Abdünnafi Efendi’nin oğludur. Özel olarak Farsça ve Arapça dersleri aldığı gibi Şam Emeviye Medresesinde dinî ilimleri tahsil etti. 23 yaşında Şam eyaleti Meclis-i Kebiri Kalemi’nde devlet hizmetine girdi. Bir yıl sonra İstanbul’a gelerek Tercüme Odası’nda Arapça ve Farsça hocalığına başladı; burada Hoca Emin Efendi’den Fransızca dersleri aldı. Berlin sefirliğine atanan Kemal Paşa’yla Berlin’e giderek 405 S. Albayrak, a.g.e., IV, 65-66. Tahsin Efendi’nin taş baskısı iki eseri tespit edilebilmiştir: Hasan Tahsin, Usûl-i Muhâkeme-i Hukukiye, İstanbul 1306; Hasan Tahsin, Teşkilât-ı Mehâkim Kanun-ı Muvakkati Şerhidir, 1307. İkinci eser, Mekteb-i Hukuk üçüncü sınıf talebesine mahsus ve münhasır olarak basılmıştır. 406 105 Almanca öğrendi ve üniversiteye devam etti. Dönüşünde Tercüme Odası’nda İngilizce öğrenmeye çalıştı. Mahkeme reisliği, gazete muharrirliği, Bâbıâli mütercimliği, Zaptiye müsteşarlığı, Meclis-i Maarif reisliği, Maarif ve Ticaret nazırlığı, Tahran sefirliği gibi farklı görevlerde bulundu. Üç kere Maarif nazırlığı yapan Münif Paşa, Cemiyet-i İlmiyye-i Osmaniyye adlı bir encümen kurarak Mecmua-i Fünûn’u çıkarmıştı 407 . Mekteb-i Hukuk’ta uzun yıllar hukuka giriş, hukuk felsefesi, belâgat, psikoloji ve iktisat dersleri verdi 408 . Öğrencilerinden Ali Fuat Türkgeldi, derste Fransızca kitaplardan tercüme ve telhis ettiği (kısalttığı) bilgileri aktardığını belirtmektedir. Paşa’nın zaten muğlak ve aydınlatılması gereken meseleleri (psikoloji, hukuk felsefesi gibi) ele aldığına değinen Türkgeldi, dersleri “takrir” şeklinde anlatmayıp dikte ettirdiğini, bu nedenle derslerinin zevkle takip edil(e)mediğini kaydetmekle beraber öğrencilerin hukuka giriş derslerinden faydalandığını da teslim etmektedir 409 . Bu derslerde tutulan notların bir kısmı kitaplaştığı 410 halde bir kısmı yazma olarak kalmıştır 411 . Hasan Fehmi Efendi/Paşa (1836-1910), Hacıoğlu Şerif Monla’nın oğlu olarak Batum’un Muradiye kasabasında dünyaya geldi. İstanbul’a geldikten sonra özel olarak Fransızca ve hukuk dersleri aldı. 23 yaşında Bâbıâli Tercüme Odası’na girdi. Ticaret Mahkemesi İkinci Meclisi zabıt kâtipliği, Mesâlih-i İflasiyye Komitesi üye ve reisliği, görevlerinde bulundu. Takvim-i Ticaret ve Ceride-i Havâdis gazetelerine yazılar yazdı. 1868 yılında Ticaret Mahkemesi Birinci Meclisi reisliğine getirildi. Mahmud Nedim Paşa’nın sadrazamlığı döneminde gerçekleştirilen tensikatta açığa alındı. Beş altı yıl Hüseyin Fikri Efendi ile ortak olarak avukatlık yaptı. İlk Osmanlı Mebusan Meclisi’ne İstanbul mebusu olarak girdi. Meclisin ikinci toplanma devresinde Meclis başkanlığı 407 1860’lı yıllarda önde gelen bir kısım Osmanlı bürokratı ve bu arada Münif Paşa’nın ilgileri ve fikrî istikametleri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Yeşim Işıl, Bir Aydınlanma Hareketi Olarak Mecmua-i Fünûn, yüksek lisans tezi, İstanbul 1986; Cemil Aydın, Mecmua-i Fünun ve Mecmua-i Ulûm Dergilerinin Medeniyet ve Bilim Anlayışı, yüksek lisans tezi, İstanbul 1995. 408 Münif Paşa’nın hayat hikâyesi için bkz. İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, II, 997-1013. Son yıllarda Münif Paşa üzerine yapılan çalışmalarda daha ayrıntılı bilgi mevcuttur. Bkz. İsmail Doğan, Tanzimatın İki Ucu: Münif Paşa ve Ali Suavi, İstanbul 1991, s. 45-182; Ali Budak, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa, İstanbul 2004; M. Kayahan Özgül, Münif Paşa, Ankara 2005. Münif Paşa hakkında ayrıca bkz. Ali Fuat, a.g.m., s. 1-10. 409 Ali Fuat, a.g.m., s. 8. 410 Medhal-i İlm-i Hukuk, İstanbul, Mekteb-i Sanayi-i Şâhâne Matbaası, 1299; Hikmet-i Hukuk, İstanbul 1302; Telhis-i Hikmet-i Hukuk, İstanbul 1301; İlm-i Servet, İstanbul, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1302. 411 Ders notları için bkz. Doğan, a.g.e., s. 86-89; Özgül, ag.e., s. 31-32, 309-20; Budak, a.g.e., s. 418-35. 106 yaptı. Nafıa ve Adliye nazırlığı, Aydın ve Selânik valiliği, Rüsumat eminliği, Divan-ı Muhasebât ve Şûrâ-yı Devlet reisliği gibi üst düzey görevlerde bulunmuştu 412 . Hasan Fehmi Paşa, mektebin ilk öğretim yılında birinci sınıfa ticaret hukuku, sonraki yıllarda ikinci sınıfa devletler hukuku, devletler hukuku tarihi ve Osmanlı muahedeleri dersleri okutmuş; devletler hukuku sahasında bir ders kitabı kaleme almıştır 413 . Telhis-i Hukuk-ı Düvel adlı bu eserin ilk baskısının piyasada mevcudunun kalmaması üzerine Müdür Kâzım Efendi, Hasan Fehmi Paşa’ya başvurarak kitabın yeniden basılmasını istemiş; Paşa, kitabın tekrar basılmasına izin verdiği gibi baskıdan elde edilecek geliri de Mekteb-i Hukuk’a bağışlamış 414 ; ne var ki kitabın bu baskısı kısa bir süre sonra yasaklanmıştır. İzmir’de beraber görev yaptığı memurlardan birinin ifadesine göre yasaklamanın nedeni padişaha kitabın ecnebi müdahalesiyle ilgili kısmının suistimal edilebileceğini öne süren bir jurnal verilmesidir 415 . Kitabın Mekteb-i Hukuk namına Mahmud Bey Matbaası’na yaptırılan bu baskısının yasaklanması üzerine Mekteb-i Hukuk Müdürü Kâzım Efendi, matbaada bulunan 3000 nüshanın piyasaya sürülmeyerek Maarif Nezareti anbarında saklanmasını Nezaretten istemiştir 416 . Hasan Fehmi Paşa’nın bu önemli kitabı aynı tarihlerde Arapça’ya tercüme edilmiştir 417 . Lastik ve Kemalpaşazâde lakaplarıyla meşhur olan Mehmed Said Bey (S 12641921), maarif sahasındaki faaliyetleri ile tanınan Ahmed Kemâl Paşa’nın oğludur. Babasının Berlin sefirliği esnasında Almanya’da eğitim görmüştür. 21 yaşında Şûrâ-yı 412 Vakanüvis Abdurrahman Şeref, “Hasan Fehmi Paşa”, Musavver Nevsal-i Osmanî, İstanbul 1326, s. 206-208. Hakkındaki bir ansiklopedi maddesi için bkz. Cevdet Küçük, “Hasan Fehmi Paşa”, DİA, XVI, 322. Aydın valiliği sırasında maiyetinde bulunanlardan birinin Paşa’yı “hukuk ulemasından bir zât” şeklinde tavsif ettiğine dair bkz. Kırmızı, a.g.e., s. 79. 413 Hasan Fehmi Paşa, Telhis-i Hukuk-ı Düvel, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1300. Bu eser üç kere daha basılmıştır: İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1312; İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1326; İstanbul, 1330. 414 18 Kasım 1893 (6 Teşrinisâni 1309), MF.MKT. 188/143. Hasan Fehmi Paşa, bu kitabın “zaten Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’nin semerât-ı mâneviyyesinden” olduğunu belirtmektedir. Maarif Nezareti bu vesileyle kendisini tebrik etmiştir (aynı belge, lef 2). 415 Bu kitap vesilesiyle önceden taltif edilmiş olan Hasan Fehmi Paşa’nın yasaklama kararından sonraki tepkisi için bkz. Ebubekir Hazım Tepeyran, Hatıralar, haz. Faruk Ilıkan, İstanbul 1998, s. 151-152. Bu kitapta bir devletin kendisini etkileyebilecek bir emniyetsizlik halinde diğer devlete müdahale edebileceği ve devletler arası uyuşmazlıklarda bu sahanın uzmanı hukukçulara başvurulabileceği belirtilmişti. Kitabın yasaklandığı günlerde ise Avrupalı devletler “İstanbul’da emniyet ve asayiş yoktur” diye İstanbul’a “istasyoner” adıyla birer savaş gemisi göndermişlerdi. Bu kitabı jurnal eden kişi önde gelen Osmanlı hukukçularından Hasan Fehmi Paşa’nın bu görüşünün suistimal edilebileceğini ileri sürmüştür (aynı yer). Bu eserle ilgili bir rapor için bkz. Ty, Y.EE. 37/54 (Hasan Fehmi Paşa hazretlerinin Telhîs-i Hukuk-ı Düvel nam eserlerinde muhtac-ı istizâh görülen bazı mütenakızât ve müteşâbihât). 416 16 Ekim 1894 (4 Teşrinievvel 1310), HMT, s. 87. 417 Hukuku’d-düvel, trc. Yahya Kadri-Nahla Kalfat Efendi, Mısır, 1312. Bkz. E. İhsanoğlu, Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları, İstanbul 2006, s. 555. İnceleme imkanı bulamadığımız için tercümenin yasaklanmadan önce mi sonra mı yapıldığına dair bir izahat veremiyoruz. 107 Devlet birinci sınıf muavinliğine getirilerek devlet hizmetine girdi. Şûrâ-yı Devlet Muhakemât Dairesi başkâtipliği, Hariciye Nezareti Matbuat Kalemi müdürlüğü, Şûrâ-yı Devlet Bidayet Mahkemesi reisliği görevlerinde bulundu. Vakit gazetesi başmuharrirliği yaptı. Osmanlı-Rus savaşı sırasında Journale de Constantinople adlı gazetede Avrupa gazetelerinde Türkiye aleyhinde yazılan yazılara sert cevaplar yazdı. II. Abdülhamid aleyhinde kaleme aldığı bir lâyihadan dolayı Yemen’e sürüldü; ancak II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi üzerine İstanbul’a dönebildi ve Aralık 1908’de Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi başkanlığına getirildi. Mekteb-i Mülkiye’de inşa ve kavâid-i Osmaniyye, Mekteb-i Sultanî’de Fransızca dikte ve tercüme dersleri verdi 418 . Mekteb-i Hukuk’un ilk yedi yılında muallimlik yapan Said Bey, Roma tarihi 419 , birinci sınıfa giriş seviyesinde Fransızca, üçüncü sınıfa anayasa ve idare hukuku ile ileri seviyede Fransızca dersleri vermiştir. Anayasa ve idare hukuku ders notları II. Meşrutiyet döneminde öğrencisi Mecelle şârihi Hacı Reşid Paşa’nın notları esas alınarak A. Âdil tarafından neşredilmiştir 420 . Said Bey fıkıh ile modern hukuk arasında benzerlik ve hatta ayniyet ilişkisi kurmakta; kanunlaştırma fikri ile Fransa örneği üzerinden oluşturulan yeni Osmanlı mahkeme teşkilatını bu naif ilişki açısından yorumlamaktadır. Said Bey’e göre Napolyon, Mısır seyahati esnasında birçok ulema ile tanışmış ve buradan fıkıh eserleri toplamış, fıkıh müdevvenâtı ile Avrupa’daki yeni bilgilerin bir kısmını “karıştırarak” Codé Civilé’i meydana getirmiştir. Yine benzer bir mantıkla İmam-ı Azam’ın kurduğu “mahkeme-i kübrâ-yı hasmiyye”yi Mısır uleması 418 DH.Said.d., nr. 200/159; A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1068-1071. Roma tarihi muallimi Kemalpaşazâde Said’in Roma hukuku ile fıkıh arasında yaptığı karşılaştırma, Batı Avrupa’nın güce dayalı meydan okumasını savuşturmak psikolojisine dayanan; bununla beraber uzun vadede kendini başkasıyla tanımlama şeklinde şizofrenik sonuçları olan mantığın zaaflarını göstermektedir: “Said Bey der idi ki: Fukâha-yı İslâmiyye Roma hukukşinasânını sebk eylemişlerdir. Fukâha-yı İslâmiyyenin tedvin ettikleri kavâid-i usûliyye-i fıkhiyye aynıyla Roma hukukşinasânının vaz ve tedvin ettikleri kavâid-i külliyyedir. Yani her iki fenn-i hukukta kavâid-i külliyye mebhasinde tetâbuk-ı tam vardır. Ancak fukâha-yı İslâmiyye kavâid-i külliyyeye bir veya iki kaide daha zam ve ilave etmişlerdir” (A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, 30 Temmuz 1921, s. 3). Said Bey, sahihlik dairesinde bilgiye dayanan bir karşılaştırma yapmamakta; kendi kültür dairesine ait birikimi, karşısında yer alan ve güçlü olanın bilgisiyle önce eşitlemekte, ardından şeklî bir üstünlük/iktidar aramaktadır. Aynı istikamette bir tavır için bkz. Halil Halid, Bir Türkün Ruznamesi, çev. Refik Bürüngüz, İstanbul 2008, s. 61. 420 Kitap basılmadan önce Said Bey’in tashihinden geçmişti: Kemalpaşazâde Said, Hukuk-ı Siyasiye-i Osmaniye Dersleri, İstanbul 1329. Bu noktada ders notlarının sahibi Hacı Reşid Paşa’nın Hazreti İmam-ı Azam’ın Siyasî Tercüme-i Hali (İstanbul, Matbaa-i Hayriye, 1328) adlı eserin müellifi olduğunu hatırlamak faydadan hâli olmayacaktır. 419 108 ihdâs etmişler, Napolyon bu teşkilatı çok beğenerek bidayet, istinaf ve temyiz mahkemelerini Fransa’da kurmuştur 421 . Said Bey, anayasa hukuku derslerinde modernleşme teşebbüslerinin askeriye/ordu ile sınırlı kalamayacağını Sultan Abdülmecid’e izah etmesi nedeniyle Reşid Paşa’yı öne çıkarmaktadır. Yakıştırmalara dayanan bir mantıkla Reşid Paşa’nın, fıkıh ve hukuk (b)ilimlerindeki incelemeleri sonucunda Avrupa siyasî kültürüne ait olan unsurların (meşrutiyet, hürriyet, adalet, müsavat vs.) aslında İslâm şeriatinde var olduğunu ve Avrupalıların bu kavram ve kurumları müslümanlardan aldıklarını kavradığını ifade eder. Bu noktada Osmanlıların rejim değişikliği ile (meşrutiyeti benimseyerek) devleti kurtarabileceklerine kânidir 422 . A. Âdil’e göre Said Bey, Tanzimat’ın ilmî tahlilini yapmakta, Tanzimat Fermanı’nın niçin ilan edildiğini ve böylece devletin selâmetinin nasıl sağlandığını izah etmektedir. Eserin diğer özelliği İslâm şeriatinin Avrupa hukukuna ne kadar uygun olduğunu ve müslümanların Batılı siyasî kurumları almakta ne kadar haklı olduklarını ispat etmeği amaçlamasıdır 423 . Said Bey’in bu yaklaşımıyla Batı hukukunun Türk hukukuna adaptasyonculuğunu yaptığına işaret etmek 424 Türk hukuk tarihindeki yerini tespit etmek bakımından da önemlidir. 421 K. Said, a.g.e., s. 59-60. Fıkıh ile kodifikasyon arasında yukarıda verilen örnekler üzerinden bir ilişki olup olmadığı soğukkanlılıkla ele alınabilmiş bir konu değildir. Bu nedenle etkileşimin muhasebesini yapmak da güçtür. A. Âdil, Said Bey’in bahsedilen kitabının bir kısmını daha önce küçük bir risale olarak neşretmişti: Tarih-i Hukuk’dan Bir Sahife, Kostantiniyye, Matbaa-i Ebuzziyâ, temsil-i evvel, 1311. Bu baskıda Said Bey’in imzası yoktur. Sadece Mekteb-i Hukuk muallimlerinden ve Şûrâ-yı Devlet mahkeme reislerinden değerli bir kişinin eseri olduğu belirtilmiştir. 1890’lı yılların ortasında neşredilen bu kitap, İslâmiyet’in hukuk bilimine hizmetini ortaya koymak ve şer‘î ahkâmın anayasa hukukuyla ilgili kısımlarının Batı hukukunda meydana getirdiği etkiyi ve neden olduğu terakkiyi tasvir etmek maksadıyla kaleme alınmıştır. 422 Reşid Paşa “(…) fıkıhla olan iştigali ve Avrupa hukuk kitaplarıyla tevaggul asârından olmak üzere Avrupa hukuk-ı siyasiyyesinin esası din-i İslâm olduğunu anladı ve Avrupa hukuk-ı siyasiyyesini şeriat-i İslâmiyye ile telif ederek hukuk-ı siyasiyyemizi o esas üzere bina etmedikçe bizim için selamet olmadığı iddiasına kalkıştı (…) hukuk-ı siyasiyyemizi esası şer‘-i İslâm olan Avrupa hukuk-ı siyasiyesine tevfîkan tensik etmedikçe âlem-i medeniyette yer tutmaklığımız mümkün değildir” dedi (K. Said, a.g.e., s. 82-83). 423 “[Said Bey] ulûm-ı İslâmiyye üzerinde ve alelhusus mebhas-ı fıkıh ve hukukta tenvir-i efkâra ve telif-i âsâra bir şevk, bir lüzum, bir meyl-i mahsus uyandırdı. Kendisi ise bu mebhasta bir mücahid, bir müceddiddir. Fıkh-ı İslâm’da takva hukuk-ı garbiyyedeki hukuk-ı esasiyye ve siyasiyye demek olduğunu iddia eyledi” (A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 77-3105, 22 Ağustos 1921). A. Âdil’in “Kemalpaşazâde Said Bey, Tanzimatın tarih-i ilmîsini tedris etti. Hukuk-ı esasiyye-i garbiyyenin hukuk-ı siyasiyye-i İslâmiyye ile hiçbir vech-i münâfâtı bulunmadığını meydana koydu. Meşrutiyet’in medlülünü bir lisan-ı İslâmî ile tarif eyledi. Said Bey’in hukuk-ı siyasiyye-i Osmaniyye derslerini takip eden bir Osmanlı meşrutiyeti hakkıyla anlamamak, meşrutiyete bir mahabbet-i vicdaniyye peydâ eylememek mümkün değildir” ifadeleri için bkz. “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 14-3042, 17 Haziran 1921, s. 2. Bu ders için ayrıca bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1107-08. 424 İsmail Habip Sevük, Edebi Yeniliğimiz, İstanbul 1930, s. 401-402’den aktaran A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1070. 109 İbrahim Hakkı Bey (1863-1918), Şehremaneti Meclisi reisi Sakızlı Ahmed Remzi Efendi’nin oğludur. Beşiktaş Rüşdiyesi’nden diploma aldıktan sonra bir yıl Mahrec-i Aklâm’a devam etti. 1882 yılında Mekteb-i Mülkiye’yi birincilikle bitirerek Tahrirât-ı Hariciye kalemine girdi. Ocak 1887’de Mekteb-i Hukuk tarih muallimliğine; Mart 1888’de bunun yanı sıra “hukuk-ı siyasiyye” muallimliğine atandı. Tarih dersini programdan çıkarıldığı Ekim 1891 tarihine kadar okuttuğu gibi bir ders kitabı kaleme aldı 425 . Resmî kayıtlara göre Eylül 1892’den itibaren idare hukuku, Ocak 1894’ten itibaren devletler hukuku derslerini verdi. Aşağıda bahsedilecek ders notlarından anlaşılacağı üzere devletler hukuku derslerine daha erken tarihlerde başlamış olmalıdır. 1894-1910 yılları arasında mektep mezunu olmayan adliye memurlarının imtihanlarını yapmak üzere Mekteb-i Hukuk’ta toplanan “heyet-i mümeyyize” reisliğinde bulundu. II. Abdülhamid yetiştirmelerinden olan Hakkı Bey, onun döneminde Meclis-i Sıhhiye üyeliği, Mabeyn mütercimliği, Bâbıâli Hukuk müşavirliği görevlerinde bulundu. Bâbıâli Hukuk müşavirliği sırasında kaleme aldığı hukukî mütalaalar şöhretinin yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Maarif, Nafıa ve Ticaret, Hariciye nazırlığı ve sadrazamlık yaptı. Ayrıca Mekteb-i Hukuk’ta anayasa ve devletler hukuku dersleri verdi. Kasım 1910’da Darülfünun Hukuk Şubesi fahrî muallimliği ünvanı aldı 426 . Mekteb-i Hukuk’ta okuttuğu devletler hukuku dersinin takrirlerini giriş ve tarih başlıklarıyla aynı yıl neşretmiştir 427 . İki ciltlik Hukuk-ı İdare’si ise Osmanlı-Türk idare hukuku ve idare tarihinin klasik kitaplarının başında gelmektedir 428 . Örikağasızâde Sırrı Bey (1861-1933), mutasarrıflıklarda bulunup Erzurum adliye müfettişliğinden emekli olan Ahmed Nafiz Paşa’nın oğludur. Sıbyan mektebinden sonra Midilli, İzmit, Ruscuk ve Sultan Bayezid (İstanbul) rüşdiyelerinde okuyarak sonuncudan diploma aldı. Bir süre Mahrec-i Aklâm’a devam etti. Erzurum askerî idadîsinde okudu. Hakkı Paşa gibi 1882 yılında Mekteb-i Mülkiye’den mezun oldu. Tahrirât-ı Hariciye kaleminde memuriyete başladı. Bir yıl sonra mabeyn 425 Tarih-i Umûmî, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1305-1306 (3 cilt). İbrahim Hakkı Paşa’nın portresi için bkz. İbnülemin, Son Sadrazamlar, IV, 1763-1804. Muallimliğe tayin tarihleri için bkz. DH.Said.d., nr. 183-100. 427 Medhal-i Hukuk-ı Beyne’d-düvel, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1303; Tarih-i Hukuk-ı Beyne’d-düvel, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1303. 428 Hukuk-ı İdare, İstanbul, Karabet Matbaası, 1307; Hukuk-ı İdare, c. II, İstanbul, Karabet Matbaası, 1308. Birinci cildin ikinci baskısı yapılmıştır: İbrahim Hakkı, Hukuk-ı İdare, c. I, İstanbul, Karabet Matbaası, 1312 (1894), 388+2 s. 426 110 mütercimliğine getirildi. Maarif Nezareti mektupçuluğu, Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi üyeliği görevlerinde bulundu; Rüsumat Emaneti’nde mektupçuluk, müsteşarlık, yardımcılık ve genel müdürlük görevlerinde bulundu. Sırrı Bey’in başka bir hususiyeti de ilk Shakespeare mütercimlerinden olmasıdır. Mekteb-i Hukuk’ta Mart 1888-Ekim 1892 tarihleri arasında tarih (tarih-i umumî), 1892 yılından itibaren devletler özel hukuku, 1893 yılından itibaren devletler umûmî/genel hukuku dersleri; ayrıca Darülmuallimîn’de coğrafya dersleri verdi. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Mekteb-i Hukuk’un hem muallim hem de idareci kadrosunda yer aldı. Ekim 1908’de “heyet-i temyiziyye” başkanlığına getirildi. Üçüncü ve dördüncü sınıfta devletler özel hukuku, ikinci sınıfta devletler genel hukuku derslerini verdi. Devletler özel hukuku ders notlarını Mekteb-i Hukuk öğrencilerine mahsus olarak ve sınırlı sayıda bastırarak kitaplaştırmıştır 429 . Muallimliğinin yirmi ikinci yılında fahrî muallim ünvanına layık görüldü (Kasım 1910) 430 . Mektebin ceza muhakeme usûlü muallimi Celâl Bey, Adliye Nezareti’nde muhtelif görevlerde bulunduktan sonra Cinayet Mahkemesi reisliği, Temyiz Mahkemesi başsavcılığı, ardından Maarif ve Bahriye nazırlığı görevlerinde bulunmuş; Bahriye nazırlığı sırasında paşa olmuştur 431 . Bir dilekçesindeki ifadelerden anlaşıldığına göre 1889 yılından itibaren mektebin muallimleri arasında bulunmaktaydı 432 . İnceleme imkanı bulamadığımız ceza hukuku teorisine dair eserinin433 yanı sıra ceza muhakeme usûlü tatbikatına dair bir ders kitabı neşretmiştir. Dördüncü sınıfta verilen derslerin “zabıtnamesi” olan bu eser diğer ders kitapları gibi Mekteb-i Hukuk öğrencilerine “mahsus” ve sınırlı sayıda (matbû‘u mahdûd) basılmıştır 434 . Kitap, ceza muhakemesi sürecinde karşılaşılan muamele kalıplarını öğretmek amacıyla yapılan açıklamalar ve verilen örneklerden oluşmaktadır 435 . 429 Hasan Sırrı, Hukuk-ı Hususiye-i Düvel, İstanbul, Âlem Matbaası, 1314. Bu eser 1908 yılında ikinci defa basılmıştır: İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1324. 430 Örikağasızâde, a.g.e., s. 17-29. 431 Örikağasızâde, a.g.e., s. 101, 111-14. 432 14 Eylül 1897 (2 Eylül 1313), HMT, s. 95. Celâl Bey, Eylül 1897’de işlerinin yoğunluğunu ileri sürerek muallimlikten ayrılmak için bir istifanâme vermiş; müdür Kâzım Bey, “mektebin medâr-ı iftiharı ve tedrisâtından en ziyade istifade edilen muallimîn-i kirâmdan bulunduğu” gerekçesiyle istifayı kabul edemeyeceğini söylemiş; Maarif nazırının da bu konuda hususî ricası olduğunu belirterek muallimliğe devam etmesini istemişti (aynı belge). 433 Celâl, Nazariyat-ı Hukuk-ı Ceza Hulâsası, İstanbul 1307. 434 Celâl Beyefendi, Tatbik-i Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye, İstanbul 1310. 435 Cürm-i meşhut vukuunda eşya-yı mazbûta hakkında zabıt varakası; celb, ihzâr, tevkif müzekkeresi, İstinaf savcısının iddianamesi vs. gibi hemen her muamele hakkında örnekler verilmiştir. Celâl Bey, bazı 111 Recaizâde Ekrem ile Muallim Naci edib kişilikleri ile öne çıkan muallimlerdir. Talim-i Edebiyat adlı eseri ile dönemin edebiyat tartışmalarında önemli bir mevki ihraz eden Recaizâde’nin muallimliği kısa sürmüştür 436 . 1887 yılında hocalığa başlayan Muallim Naci, Hukuk Mektebi derslerinin hulâsasını Mecmua-ı Muallim’de neşretmiştir 437 . İmtihan vakti yaklaştığında bir nüshayı tamamen ders notlarına ayırdığı 438 ; öğrencilerin uyarısı üzerine yazım hatalarını tashih ettiği olur 439 . Bazen ara verilmekle beraber Mecmua-ı Muallim’de Mekteb-i Hukuk derslerine ayrılan bir bölüm vardır 440 . Kasım 1888’de Tercüman-ı Hakikat, Emin Efendi’nin görevden alınmasına neden olan tartışmalar sırasında muallimlikten istifa ettiğini yazmıştır 441 . Ceza hukuku hocası İsmail Bey; Fransızca muallimleri Maarif Nezareti memurlarından Recai Efendi, Rüsumat Emaneti müsteşar yardımcısı Mehmed Âkif Efendi 442 , Vehbi, Münir ve Hikmet Beyler 443 ; Arap edebiyatı muallimi Sami Bey 444 ; ticaret hukuku hocası Rifat Bey; anayasa ve idare hukuku hocası Macid Paşa; mantık muallimi Ali Sedad Bey ve hukuk muhakemeleri usûlü hocası Şevki Bey bürokrasi kökenli diğer muallimlerdi. Bu kısımda ele alınan Mekteb-i Hukuk muallimleri Osmanlı modernleşmesinin öncüsü olan bürokrat-aydın tipinin birer örneğidirler. En az bir yabancı dil bilmeleri, iyi derecede bir İslâmî kültüre sahip olmaları ve devlet/hukuk diline derinliğine vâkıf olmaları ayırıcı vasıflarıdır. Mekteb-i Hukuk’ta hukuka giriş, meselelerde Fransız hukuku ve Fransa Temyiz Mahkemesi kararlarını mukayese unsuru olarak zikretmektedir (a.g.e., s. 101-102, 123). 436 Recaizâde için bkz. “Recâîzade Mahmud Ekrem”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul 1990, VII, 292-98. 437 12 Ekim 1887 (24 M 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 1, s. 1-4. Birinci sınıf öğrencilerine hitâben yazdığı bir mektupta mektebe muallim sıfatıyla katılmaktan dolayı müteşekkir ve müftehir olduğunu söylemektedir. Bkz. 9 Aralık 1887 (23 RA 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 9, s. 35. 438 19 Ekim 1887 (2 S 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 2, s. 5-8; 16 Kasım 1887 (30 S 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 6, s. 21-24. 439 1 Aralık 1887 (15 RA 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 8, s. 31-32. 440 Gördüğümüz nüshalar arasında notların yer verildiği son sayı: 28 Ağustos 1888 (20 Z 1305), Mecmuai Muallim, nr. 47, s. 185. Muallim Naci ve Mecmua-i Muallim için bkz. Abdullah Uçman, “Muallim Naci (1849-1893)”, DİA, XXX, 315-17; aynı mlf., “Mecmua-i Muallim”, DİA, XXVIII, 271-72. 441 3 Kasım 1888 (29 S 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3114, s. 2. 442 26 Temmuz 1885, (13 L 1302), İ.DH. 75755. Mekteb-i Sultanî mezunu, Vakit gazetesi muharriri Âkif Efendi, mekteplerde tarih ve coğrafya muallimliği yapmış, umûm gümrükler müfettişliği müdür yardımcılığına atanmıştı (8 Şubat 1883/29 RA 1300, Tercüman-ı Hakikat, nr. 1397, s. 1). 443 Mekteb-i Mülkiye mezunlarından (1883) Hikmet Bey, 6 Kasım-12 Aralık 1890 tarihleri arasında Fransızca okutmuştur (MF.ALY. 102/87, lef 1). Bazı rüşdiye ve idadilerde de Fransızca hocalığı yapmıştı. Baro reislerinden Mekki Hikmet Gelenbeğ’in babasıdır (A. Çankaya, Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler, II, 837-38). 444 O. N. Ergin, bu kişinin Şirvanizâde Rüşdü Paşa’nın mühürdarı Arap Sami Bey olduğunu bir tahmin olarak ileri sürmektedir. Sami Bey, uzun müddet Adliye Nezareti Umur-ı Hukukiyye müdürlüğünde ve sonra Şûrâ-yı Devlet üyeliğinde bulunmuştu (a.g.e., III, 1106). 112 hukuk felsefesi, anayasa ve idare hukuku, ticaret hukuku, devletler genel ve devletler özel hukuku, muhakeme usûlleri, edebiyat, belâgat, psikoloji, iktisat ve Fransızca derslerini vermişlerdir. 2.2.3. Gayrımüslim Muallimler Mekteb-i Hukuk’un muallim kadrosunun diğer bir önemli kısmını gayrımüslim muallimler oluşturmaktaydı. İlk gayrımüslim muallimlerden dördü Rum, dördü Ermeni’ydi. Mekteb-i Hukuk’ta Mekteb-i Sultanî’den gelen Fransızca muallimi Mösyö Perar dışında yabancı muallim yoktu. Açılış esnasında mektepte sadece bir tane gayrımüslim muallim bulunmaktaydı. Bu muallim, ceza muhakemeleri usûlü anlatacak olan Temyiz Mahkemesi savcısı Kostaki Antopulo Efendi’dir. Çorbacıoğlu Atnaş adlı birinin oğlu olan Kostaki Antopulo, Üsküdar Mektebi’nde altı yıl tahsil gördükten sonra özel olarak Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi; Fener Rum Mektebi’nde üç yıl Latince okudu. Yine özel olarak “ilm-i hukuk” ve ticaret hukuku dersleri aldı. 23 yaşında kolağası maaşıyla Heybeliada Mekteb-i Bahriyye-i Şâhâne Rumca muallimliğine atandı. Bir süre Ticaret Nezareti’nde çalıştıktan sonra 1868 yılında Birinci Ticaret Mahkemesi üyeliğine getirilerek adliye mesleğine geçti. Ticaret Divan-ı İstinafı, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye, Meclis-i Âli-i İcraat, Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi, Şûrâ-yı Devlet Temyiz Dairesi, Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi gibi üst düzey yeni hukuk kurumlarında görev yaptı. 1877 yılının Mart ayında Âyan Meclisi üyeliğine seçildi. Nisan 1879’da Temyiz Mahkemesi savcılığı görevine getirildi. Girit valiliği ve Londra sefirliği yaptı. Kostaki Efendi, bir Fransız coğrafyacının çizdiği dünya ve Kudüs haritalarını Türkçe’ye tercüme etmişti. Kostantiyosi Efendi’nin Rum ve Ermeniler arasında dinî ayinlere dair ihtilaflar üzerine yazdığı eseri tercüme ederek Ermeni harfleriyle bastırmıştı. Sancaklar üzerine telif bir eseri de vardı 445 . 445 DH.Said. d., nr. 4/230; ANS. d., nr. 01/306. 113 Temyiz Mahkemesi savcısı iken Mekteb-i Hukuk muallim kadrosuna katıldı, 1887 yılında vezir olarak Girit valiliğine atanana kadar muallimlik yaptı. İlk öğretim yılında birinci sınıfa, sonraki yıllarda ikinci sınıfa ceza muhakemeleri usûlü, üçüncü sınıfa bu dersin pratiği derslerini verdi. Kostaki Antopulo Paşa’nın tahsili ve kariyeri muallimlik için tercih edilmesinin en önemli nedenidir. Bunun yanı sıra Mekteb-i Hukuk muallim kadrosunun eğilimlerine uygun bir fikrîyatı olduğu anlaşılmaktadır. Mekteb-i Hukuk’ta verdiği ilk derslerde Mecelle’nin nizamiye mahkemelerini ihya ettiği gibi yabancıların Türkiye’de medenî kanun bulunmadığına dair kanaatlerinin yersizliğini de ispat ettiğini söylemesi 446 ve “hukuk” kavramını vazifenin zıddı olmaktan ziyade “doğruluk” ve “adalet”e doğru yaklaştırma gayretleri 447 bu tavrın delilleri olarak gösterilebilir. Mekteb-i Hukuk muallim kadrosuna katılan ikinci gayrımüslim muallim Kayserili bir Ermeni olan Şehbaz Efendi’dir. Kayseri ve İstanbul’da tahsil gördükten sonra Venedik’te Ermenilerin idare ettikleri İlahiyat Fakültesi’nden ve Sorbon Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Halep Fransız Konsoloshanesi’nde tercümanlık yaptı. Bu sırada Halep valisi olan Cevdet Paşa’nın dikkatini çekti; onun delâletiyle adliye mesleğine girdi 448 . Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra birinci sınıf zabıt kâtipliğine getirildi. Ticaret Mahkemesi üyeliği, Ticaret Mahkemesi Birinci Meclisi başkanlığı, İstinaf Mahkemesi ikinci başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği görevlerinde bulundu. 1880’lerin ikinci yarısında müslüman oldu 449 . Şehbaz Efendi, ikinci ders yılında, birinci sınıfa ticaret hukuku ile defter tutma usûlü, sonraki yıllar üçüncü sınıflara hukuk ve ticaret -Kostaki Antopulo’nun ayrılmasından sonra- ceza muhakeme usûllerine dair pratikler derslerini vermiştir. Ceza hukuku derslerinin notları Mekteb-i Hukuk öğrencilerine mahsus olarak 446 “..Adliye Nazırı devletlü Cevdet Paşa hazretlerinin eser-i himem-i mahsûsa-i müsellemeleriyle şimdiye değin cem‘ ü tertib edilen Mecelle’nin kütüb-i malûmesi mehâkim-i nizamiyyeyi adeta ihyâ ederek bi’l-cümle ahalinin ve bilhassa hükkâm ve memurîn-i adliyyenin teşekkür ve mahmedet-i fevkâladesini isticlâb eylemiş olduğu gibi beyne’l-ecânib dahi memleketimizin güya Kanun-ı Medenî’den muarra olduğu zannında bulunan bazı cühelâ-yı asrın efkâr ve itikadât-ı malûmesinin butlanını zahire ihraç eylemiştir” (HMT, s. 29). 447 “… hukuk lafzının vezâifin mukabili mânasına alınması lazım gelmeyip ilm-i hukuk da insanın vezâif-i hariciyyesinde mer‘iyyeti iktizâ eden tam ve doğru esasları yani akıl u hikmete mutâbık ve adl ü dâde muvâfık olan kavâid-i esasiyye-i hakikiyyeyi mübeyyin olduğu zâhirdir” (HMT, s. 38). 448 Cevdet Paşa, ondan “divan-ı ahkâm-ı adliye memurlarından olan Şehbazyan Efendi” diye bahseder (Tezakir, IV, 111). 449 Hayatı hakkında bilgi için Mehmed Zeki Pakalın, Sicill-i Osmanî Zeyli, III, 585-91 (Türk Tarih Kurumu Ktb. Y782.3, yazma); A. Çankaya, a.g.e., II, 945-50. Ayrıca Cevdet Paşa’nın önemli bir değerlendirmesi için bkz. EK V. 114 kitaplaşmıştır 450 . İleriki yıllarda İbrahim Hakkı Paşa’nın asistanı olarak Mekteb-i Hukuk’ta devletler hukuku dersleri verecek olan Ahmed Şuayb, bir kitap tanıtım yazısında Şehbaz Efendi’nin, Précis de Droit Criminel (René Garraud, 1849-1930) adlı eseri neredeyse aynen takip ettiğini söylemiştir 451 . Öğrencilerine mukayeseli hukuk fikrini benimsetmiş, Avrupa kanunlarından tercümeler yapmaları konusunda teşvik etmiştir 452 . Vefat etmeden bir süre önce, Osmanlı modernleşmesinin problem alanlarından kadın meselesi ve medenî kanun problemini Avrupa kültürü ile mukayeseler yaparak ele alan Fransızca bir kitap yazmakta olduğu söylenmektedir 453 . Mekteb-i Hukuk’un diğer bir ceza hukuku muallimi İstanbullu bir Ermenidir. Serkiz Efendi adlı birinin oğlu olan Haçaryan Nazaret Efendi (hicrî 1259) Ermeni Mektebi’nde okuduktan sonra Brüksel Darülfünunu Hukuk Şubesi’ni bitirdi. Adliye Nezareti’nde kurulan komisyonda imtihan vererek birinci sınıf avukatlık ruhsatnamesi aldı (Nisan 1876). Ekim 1879’da İdare-i Mahsusa dava mümeyyizliğine atanarak meslek hayatına başladı. Uzun yıllar avukatlık yaptı. Mayıs 1907’den sonra Kosova ve Selânik İstinaf Mahkemesi üyeliğinde bulundu. Bu sırada Selânik Hukuk Mektebi’nde devletler hukuku okuttu (Ocak-Ekim 1908). Memâlik-i Osmaniyye’de Sigorta Muamelatının Suret-i Cereyanı 454 (Paris) adıyla Fransızca bir eser neşrettiği ve Zeyl-i Hukuk Kanun Lâyihası Hakkında Mülahazât 455 adlı bir eseri olduğu bilinmektedir. Haçaryan Nazaret, resmî bilgilere göre Ocak 1882-Ağustos 1884 arasında ceza hukuku; Mart-Kasım 1885 arasında Fransa kanunlarını okuma ve tercüme etme dersleri 450 Nazariyât-ı Usul-i Muhakemât-ı Cezaiye, İstanbul, 1308. Bu eserin iki baskısı daha vardır: Usul-i Cezaiye (1. Kısım), İstanbul, İkdam Matbaası, 1326; Usul-i Cezaiye Nazariyâtı, İstanbul, Kanaat Matbaası, 1331. 451 “(…) hülasa her ne tarik ile olursa olsun Garb’dan almağa mecburuz. Bir kerre mekteplerimizde okunan âsâr-ı ilmiye ve fenniyeye göz gezdirelim. Heman kâffesi Garb’dan mehuzdur. Merhum Şehbaz Efendi ulûm-ı hukukiyede hakikaten bir üstad olduğu halde Mekteb-i Hukuk’ta tedris ettiği Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiye Nazariyâtı’nı aynen Fransa cezaiyyunundan Garraud’nun Précis de droit criminel eserinden almıştır. Sevgili muallim otuz kırk senelik müddet-i hayatını ilm-i hukuku tetebbu etmekle imrâr etmiş olduğundan artık iktidar ve ehliyeti Garraud’ya müracaaat ihtiyacından vâreste olmak lazım gelirdi. Halbuki olamamış. Bizim yapacağımız şey etrafın taaruzatına bakmayarak Garb’daki âsâr-ı cedîdeyi lisanımıza nakl etmektir. Şimdilik bundan büyük bir hizmet olamaz” (“Hayat ve Kitaplar: İlm-i İktisad, c. 2. İstanbul, Mihran Matbaası, 1315”, Servet-i Fünûn, nr. 470, 2 Mart 1315, s. 26). 452 “İngiltere Usul-i Cezaiyesi”, Servet-i Fünûn, nr. 467, 10 Şubat 1315, s. 389-396. 453 Nevsâl-i Malumat, İstanbul 1315, s. 62. Bir vefeyat yazısındaki “fi’l-hakika Avrupa garazkârlarının ittihâmât-ı mütevâliyyesine uğramakta olan kavâid-i celîle-i İslâmiyye Avrupalılara ancak Avrupa lisanından biriyle müessir bir surette anlatılabilir” cümlesi için bkz. “Telafi Kabul Etmez Bir Ziya-ı Elim”, İkdam, nr. 1601, 23 Aralık 1898 (9 Ş 1316), s. 2. 454 Bu konuda Türkçe bir kitabı vardır: Sigortaların Memâlik-i Osmaniyedeki Hâl-i Sâbık ve Hâzırı, İstanbul, Matbaa-i Bahriye, 1332. 455 Usûl-i Muhâkemat-ı Hukukiyye Kanununa zeylen kaleme alınan lâyiha hakkında heyet-i muhtereme-i Mebusan Adliye Encümen-i Âlisine arz olunan bazı mülâhazât, İstanbul, Bekir Efendi Matbaası, 1326. 115 verdi. Mektebin Maarif Nezareti’ne bağlanmasından sonra 1886-1888 yılları arasında tekrar ceza hukuku derslerini okuttu456 . Bir dilekçesinde mektebin açılışından itibaren dört yıl ceza hukuku, sonra bir buçuk yıl Roma hukuku ile Fransız kanunları tercümesi dersleri verdiğini söylemektedir 457 . Ceza hukuku ders notları kitaplaşmıştır 458 . II. Meşrutiyet yıllarında İsviçre Medenî Kanunu’nu Türkçe’ye tercüme ederek Adliye Nezareti’nin yayın organı olan Ceride-i Adliyye’de neşretmiştir 459 . Kostaki Vayani Efendi, Mekteb-i Hukuk’ta üçüncü sınıfın açıldığı ders yılında bu sınıfa deniz ticaret hukuku okutmak üzere muallim kadrosuna katılmıştır. Nevşehir’de dünyaya geldi. Fener Rum Mektebi’nde Türkçe, Yunanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Atina Darülfünun’unda hukuk tahsil ettiyse de diploma almadı. 25 yaşında Ticaret-i Bahriye Mahkemesi tercümanlığı ile devlet hizmetine girdi. Sultan II. Abdülhamid dönemi boyunca ticaret mahkemelerinde hâkimlik yaptı; ayrıca Sisam Beyliği ve Temyiz Mahkemesi üyeliği görevlerinde bulundu. 1909 yılında dört ay kadar Adliye müsteşarlığı yaptı 460 . Mütareke döneminde Ahmed Tevfik Paşa kabinesinde Ticaret ve Zıraat nazırı olarak bulunduysa 461 da kısa bir süre sonra istifa ederek ayrıldı 462 . Mekteb-i Hukuk’ta üçüncü sınıfa uzun yıllar deniz ticaret hukuku okutan Kostaki Vayani, Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye, İlamât-ı Hukukiyyenin Suver-i İcraiyyesi, Mehâkim-i Nizamiye Teşkilatı kanunlarıyla Mukavelât Muharrirleri nizamnamesini Rumca’ya tercüme etmişti 463 . Mekteb-i Hukuk muallimliğine atandıktan sonra verdiği ilk ders 464 ve deniz ticareti hukukuna dair bir çalışması kitaplaşmıştır 465 . 456 DH.Said. d, nr. 200/83. İddiasına göre sene ortasında sebepsiz yere müdür Emin Efendi tarafından görevine son verilmiştir. Bu hadisenin avukatlık şöhretine zarar verdiğini belirterek kendisinin bir rütbe ile ödüllendirilmesini istemiş (22 Kasım 1889/10 Teşrinisâni 1305, MF.ALY. 5/126, lef 1); müdür yardımcısı Kâzım Efendi, “sâlise” rütbesi ile taltif edilmesi için Bâbıâli’ye yazmıştı (MF.ALY. 5/126, lef 2; 8 Aralık 1889/15 R 1307, BEO, NGG. Def., nr. 390). 458 Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de Kanun-ı Ceza’nın Kısm-ı Umûmîsine dair verilen Derslerin Hulâsası yahud Mebâdi-i Hukuk-ı Ceza, İstanbul 1306. 459 Haçaryan’ın tercümeye yazdığı giriş yazısından bazı kısımlar için bkz. Gülnihal Bozkurt, Batı Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi-Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Resepsiyon Süreci (1839-1939), Ankara 1996, s. 163-66. 460 DH.Said. d., nr. 2/356; ANS. d., nr. 001/80; 01/310. 461 11 Kasım 1918 (6 S 1337), İ.DUİT. 9/42; 13 Ocak 1919 (10 R 1337), İ.DUİT. 9/52. 462 8 Şubat 1919 (7 CA 1337), İ.DUİT. 11/39. 463 DH.Said. d., nr. 2/356; ANS. d., nr. 001/80; 01/310. 464 Kostaki, Bu kerre Mekteb-i Hukuk muallimliğine tayin olunan Mahkeme-i Bahriyye reisi Kostaki Efendi'nin kavânîn ve ticaret-i bahriyyenin ahvâl-i tarihiyye ve sâiresine dair irâd eylediği mukaddime-i nutkıyyedir, İstanbul, 22+1 s. 457 116 Mekteb-i Hukuk’ta Osmanlı deniz hukuku tarihi üzerine verdiği bir ders öğrencisi A. Âdil tarafından neşredilmiştir 466 . Ceza hukuku, kara ve deniz ticaret hukuku derslerini okutarak mektebe katkı yapan diğer bir isim Yanko Vitinos Efendi’dir. Yanko Vitinos, Panayot adlı bir tüccarın oğlu olarak Yalova’nın Katırlı köyünde dünyaya geldi (Hicrî 1270/1853-1854). Katırlı Rum Sıbyan Mektebi’nde tahsile başlayarak Kumkapı Rüşdiye Mektebi’nde hesab, hendese, cebir, coğrafya, tarih ve mitoloji (esâtir-i evvelîn) okudu. Ardından Fener Rum Mekteb-i Kebîr’inden (Erkek Lisesi) diploma aldı. 21 yaşında Rüsumat Emaneti tercüme kalemine girerek memuriyet hayatına başladı. Girit vilayet gazetesi muharrirliği, Girit vilayeti Mektubî Kalemi’nin Rumca kısmı ile İsfakiye sancağı Rumca Tahrirat Kalemi kâtipliği, vilayet mütercimliği, Girit Meclis-i İdaresi Rumca Kalemi başkâtipliği görevlerinde bulundu. İstanbul’a gelerek Mekteb-i Sultanî bünyesinde açılan “mekâtib-i âliyye”nin kâtip ve mütercimliğine atandı. Nisan 1879’da Beyoğlu Bidayet Mahkemesi savcılığına tayin edilerek adliye mesleğine girdi. Haziran ayında Dersaadet Bidayet Mahkemesi Birinci Hukuk Dairesi üyeliğine atandı. Hâkimlik görevini sürdürmekte iken Ağustos 1880’de Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’den mezun oldu. Yanko Vitinos Efendi, 13 Ağustos 1884 tarihinde Mekteb-i Hukuk’ta ceza hukuku okutmaya başlayarak muallim kadrosuna katılmış ve iki yıl bu dersi vermiştir. Dört yıl aradan sonra Eylül 1890’da bu sefer kara ticaret hukuku okutmaya başladı ve bu görevi beş buçuk yıl sürdürdü 467 . On bir yıl görev yaptığı Şûrâ-yı Devlet savcılığından ayrılarak Girit vali yardımcılığına atanması üzerine muallimlikten bir süre ayrıldı. Döndüğünde tekrar Şûrâ-yı Devlet üyeliğine ve Mekteb-i Hukuk muallimliğine başladı. Sisam Beyliğine atandığı tarihe kadar beş yıl deniz ticaret hukuku dersleri vermiştir. 1906 yılında Memurîn-i Mülkiye Komisyonu üyeliğine atanan Vitinos Efendi 1909 yılında emekliğe ayrıldı 468 . 465 Hukuk-ı Ticaret-i Bahriye, İstanbul 1310. Bundan sonra da bu konudaki neşriyatını sürdürür: Mücmel Ticaret-i Bahriyye Kanunu Şerhi, İstanbul 1313; Muaddel ve İlaveli Ticaret-i Bahriyye Kanunu Şerhi, İstanbul 1329. 466 Hukuk-ı Bahriyye Tarihçesi, İstanbul 1311. Bu eser neşredilmeden önce Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilmişti. 467 DH.Said. d., nr. 3/822; nr. 150/385. Kara ticaret hukuku muallimi Yanko Vitinos’un izinli olduğu dönemde deniz ticaret hukuku muallimi Kostaki Vayani fahrî olarak ona vekâlet etmişti (5 Haziran 1895/24 Mayıs 1310, HMT, s. 85). 468 DH.Said. d., nr. 3/822; nr. 150/385. 117 Yanko Vitinos, Mecelle’yi Rumca’ya 469 ; Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Kanunu’nu Fransızca’ya tercüme etmiştir. Edebiyat ve fen bilimlerine dair eserler de neşretmiştir 470 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî Kalem müdürü iken Mart 1879’da yazdığı Şerh-i Kanun-ı Ticaret adlı eserini birkaç yıl sonra neşreder 471 . Bu kitapta Ticaret Kanunnamesi’nin poliçe ve emre muharrer senetleri içeren altıncı faslını şerhetmiştir. Bu konudaki bazı terimleri aynen almış, bazıları için Türkçe karşılıklar türetmiştir. Şerhettiği kısımla ilgili ihtilaflı meseleleri Hasan Fehmi Paşa ile Ticaret-i Bahriyye Mahkemesi Reisi Yorgaki Yorgiyadis Efendi’nin yardımları ile hallettiğini kitabın girişinde belirtmektedir 472 . Yanko Vitinos Efendi II. Meşrutiyet’in ilanından sonra iki hukukî eser daha neşretmiştir 473 . Mekteb-i Hukuk’un Rum kökenli muallimlerinden Yorgaki Melahrino, 1890’ların sonunda ceza muhakemeleri usûlü muallimi olarak muallim kadrosuna katıldı. Fener Rum Mekteb-i Kebiri’nde beş yıl tahsil gördükten sonra diploma aldı. Bir yıl Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’ye devam etti. Türkçe ve Rumca okuyup yazabiliyordu. 24 yaşında Birinci Ticaret Mahkemesi birinci zabıt kâtipliğine atanarak devlet hizmetine girdi. Kısa sürede ilerleyerek başsavcı yardımcılığına atandı. Başsavcı yardımcılarından Talat Bey’le birlikte Usûl-i Muhakemat-ı Cezaiyye geçici kanununu şerhettiler ve bu nedenle kendisine dördüncü rütbeden Mecidî nişanı verildi 474 . Erzurum ve Diyarbekir, Erzurum ve Sivas adliye müfettişliği; Dersaadet Bidayet Mahkemesi üyeliği, Ticaret-i Bahriyye Mahkemesi başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği görevlerinde bulundu 475 . Akrabalarından da bilgi alarak Yorgaki Efendi hakkında bir biyografi kaleme alan Ali Çankaya, Rum mekteplerinde Türkçe’nin yayılmasına çalıştığını belirtmektedir. Ali Şehbaz Efendi’nin vefatından sonra Mekteb-i Hukuk ceza 469 Başka bir eserinde bu tercüme ile ilgili olarak şunları söylemiştir: “Hâfi olmadığı üzere ilm-i celîl-i fıkhın ıstılahâtı mükemmel ve hatta elsîne-i sâirede mukabilleri bulunamayacak derecede vâsi ve mutavvel olup ez-cümle Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’yi lisan-ı Rumî’ye tercüme ettiğim sırada tabirât-ı mütekâbileyi bulmakta pek çok müşkilata tesadüf eylediğim…” (Şerh-i Kanun-ı Ticaret, İstanbul 1300, s. 4). 470 DH.Said. d., nr. 3/822; nr. 150/385. 471 İstanbul, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1300. Eserin geçici ruhsatnamesinin tarihi 17 Mart 1879 (24 RA 1296)’dur (MF.MKT. 61/32). 472 Yanko Vitinos, a.g.e., s. 4. 473 Şûra-yı Devlet'in Üç Kararı Hakkında Mütâlaânâme, İstanbul 1327; Reynâme: İstimlak-i Ecânib Kanunu’nun Bazı Sükut ve Mübhemiyetinden Münbais Bir İhtilafa Dairdir, İstanbul 1330. 474 Kostaki Efendi, Yorgaki’nin siciline “bidâyet-i teşkilattan [nizamiye mahkemeleri teşkilatını kastediyor] beri vezâif-i memuresini hüsn-i ifaya sarf-ı mesai ve ikdamât etmekte” olduğunu yazmıştır. Bkz. ANS.d., nr. 001/166-167; 01/618. Ayrıca bkz. DH.Said.d., nr. 10/285. 475 Aynı yer. 118 muhakeme usûlü dersi muallimliğine atanan Yorgaki, Mekteb-i Mülkiye’de Eylül 1892’den itibaren ceza hukuku; Kasım 1908’den itibaren ise ceza hukuku, ceza muhakeme usûlü, ticaret ve icra-iflas dersleri vermiş; bir süre avukatlık da yapmıştır 476 . Ticaret hukuku muallimi İstepan Karayan Katolik Ermenilerdendir. Bir süre Mekteb-i Sultanî’de okumuş, özel olarak hukuk dersleri almıştı. 25 yaşında Hariciye Nezareti Tahrirat-ı Ecnebiye Kalemi’nde memuriyete başladı. Mekteb-i Hukuk ikinci müdürlüğü, Birinci Ticaret Mahkemesi üye yardımcılığı ve sonra üyeliği, Ticaret-i Bahriyye Mahkemesi üyeliği, Temyiz Mahkemesi üyeliği, Adliye Nezareti Umûr-ı Hukukiyye müdürlüğü, Şûrâ-yı Devlet üyeliği yaptı 477 . Cumhuriyet döneminde İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi’nde hukuk muhakemeleri usûlü dersleri verdi 478 . Defter tutma usûlü muallimi Dikran Efendi mektebin diğer gayrımüslim muallimidir. Mekteb-i Hukuk’un gayrımüslim muallimleri bildikleri yabancı dil(ler) sayesinde modern hukuk birikimi ile kolaylıkla irtibat kurabilen kişilerdi. Mekteb-i Hukuk’ta ceza hukuku, kara ve deniz ticaret hukuku ve muhakeme usûlü derslerini vermişlerdi. Rum muallimlerin Girit ve Sisam gibi hassas yerlerin idaresinde görev almaları, Ermeni muallimlerin ise daha ziyade adliye hizmetlerinde temayüz etmiş olması dikkat çekicidir. Türkçe’yi önemsemek, Arapça ve İslâmî ilimlerle ilgilenmek genel bir özellikleridir. Bu ilgi Yanko Vitinos örneğinde görüldüğü üzere Mecelle’yi tercüme etme ve terim tartışması yapma seviyesine kadar çıkabilmektedir. 2.2.4. Yeni Nesil Muallimler Mekteb-i Hukuk’un Darülfünun bünyesine katılma sürecinde muallim kadrosundaki değişiklikler daha ziyade yeni kuşak muallimlerin mektebe dahil olmasıyla alakalıdır. Bunlar arasında Mekteb-i Hukuk mezunları öne çıkmaktadır. Üçüncü devre mezunlarından Ahmed Reşid Efendi 479 , 1890 yılında hocalığa atanmak 476 A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1087-88. Çankaya, İstanbul Mekteb-i Hukuk’u mezunu olduğunu söylemekteyse de bu bilgi mesnetsizdir. 477 ANS.d., nr. 001/176-77; 01/94. Ayrıca bkz. DH.Said.d., nr. 4/296. 478 M. A. Aynî, a.g.e., s. 79. 479 Ahmed Reşid Efendi, mektepten birinci olarak mezun olduğunu, Şûrâ-yı Devlet mahkemelerinde on seneden beri zabıt kâtipliği ve savcılık görevini îfâ edip “ilm-i hukukta hâsıl olmuş olan malumat-ı nazariyyeyi muamelat ile tevfîk ve tatbik etmiş ol”duğunu ve üç seneden beri Tanzimat Dairesi 119 için başvuruda bulunmuştu 480 . Ancak tespit edebildiğimiz kadarıyla kendi okulunda muallim olan ilk mezun, yine üçüncü devre mezunlarından Şûrâ-yı Devlet Bidayet Mahkemesi savcısı Mustafa Nâzım Bey’di. Ceza hukuku muallimi Celâl Bey’in özel ve geçici bir görevle taşraya gitmesi üzerine onun dönüşüne kadar bu dersi -Maarif nazırının sözlü emriyle- Nâzım Bey vermiştir 481 . Yenişehir eşrafından Ali Tayfur Bey’in oğlu olan Nazım Bey (1862-1909), özel dersler almış ve rüşdiyeyi bitirmiştir. Ardından Mekteb-i Hukuk’a girerek 1887 yılında diploma almıştır. Memuriyet hayatına Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi’nde başladı. Şûrâ-yı Devlet’in çeşitli kademelerinde savcılık yaptı. Kasım 1897’de Mekteb-i Mülkiye idare hukuku (usûl-i idare), Eylül 1898’de Mekteb-i Hukuk devletler hukuku muallimliğine getirildi. 1901 yılından itibaren Musul, Erzurum, Diyarbekir, Kastamonu valiliklerinde bulundu 482 . Mektebin ilk mezunlarından Mahmud Esad Efendi, programa eklenen “kitabü’nnikâh” dersini okutmaya başlayarak muallim kadrosuna katılmıştır 483 . Mekteb-i Hukuk’un ilk devre mezunlarından olan Mahmud Esad Efendi medrese eğitiminin yanı sıra lisan bilgisi ve modern bilim dallarıyla ilgili kitaplarıyla tanınır. Çopurkadıoğullarından, Güzelzâde lakabıyla bilinen naib Emin Efendi’nin oğludur. İlk öğrenimini memleketi Seydişehir ve Konya’da gördükten sonra İstanbul’a geldi. Mekteb-i Hukuk’un ikinci sınıfındayken Fatih Camii müderrislerinden Abdülkerim Efendi’den icazetname; Adliye Nezareti’nde imtihan vererek de avukatlık ruhsatnamesi aldı. (Avukatlık sınavı yapma yetkisi henüz Mekteb-i Hukuk’a devredilmemişti). Askeriyeye sivil muallim yetiştirmek amacıyla kurulan Menşe-i Muallimîn-i Askerî’de geometri, cebir, fizik, kimya, mekanik, Fransızca ve tarih dersleri okudu. 1885 yılında Mekteb-i Hukuk’tan mezun oldu. İleride bahsedileceği üzere öğrenciliği sırasında hocalarının ders notlarını neşretti. Mayıs 1879’da Gülhane Askerî Rüşdiyesi’nde kavâid-i Osmaniyye ve ilm-i hal dersleri vererek memuriyet hayatına atıldı. Mezuniyetinden sonra Aydın vilayeti (İzmir) merkez Bidayet Mahkemesi birinci başyardımcılığında bulunarak kanun ve nizamların tanzim ve tefsirinde bilgisi ve mütalaaları bulunduğunu belirmişti (10 Eylül 1890/25 M 1308, MF.ALY. 6/180). 480 Hayat hikâyesi için bkz. İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, III, 1436-37. 481 26 Aralık 1895 Çarşamba günü ceza hukuku dersi vermeye başlamıştır (26 Aralık 1895/14 Kânunıevvel 1310, HMT, s. 87). 482 Kırmızı, a.g.e., s. 74, 85-86, 229). Muallimliğe tayin tarihleri için bkz. DH.Said.d., nr. 25/141. Ayrıca bkz. A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1054-1056. 483 Nikâh dersinin programa eklenmesini Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti önermişti. Müdüriyet, nikâh dersinin haftaya bir saat okutulmasını, muallimliğe de fahrî olarak Maliye Hukuk Müşaviri Mahmud Esad Efendi’nin atanmasını istemişti (15 Eylül 1896/3 Eylül 1312, HMT, s. 89). Mahmud Esad Efendi aynı yıl derslere başladı (12 Aralık 1896/30 Teşrinisâni 1312, HMT, s. 91-92). 120 reisliğine atandı. İzmir İdadîsi’nde fizik, kimya gibi dersler okuttu ve ders kitapları kaleme aldı. İleriki yıllarda Maliye Hukuk müşavirliği, Maliye Nezareti müsteşarlığı, Defter-i Hakanî nazırlığı, Adliye Nezareti vekilliği, Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi reisliği ve Isparta milletvekilliği yaptı. Defter-i Hakanî nazırlığı sırasında tapu ve kadastroyla ilgili, Mahmud Esad Efendi kanunları olarak anılan, geçici kanunlar çıkarılmasını sağlayarak taşınmaz hukuku sahasında önemli hizmetler yaptı. Mekteb-i Hukuk’ta nikâh ve Mecelle; Mekteb-i Mülkiye’de iktisat, devletler hukuku, Darülfünun Edebiyat Şubesi’nde İslâm tarihi; Mekteb-i Kuzât’ta devletler hukuku ve İslâm tarihi dersleri verdi 484 . Mekteb-i Hukuk’un üçüncü devre mezunlarından Mehmed Tevfik Bey (18601926), Bahriye Nezareti müsteşarlarından Nazmi Bey’in oğlu, Müşir Nâmık Paşa’nın torunudur. Mabeynci Tevfik Bey olarak tanınmaktadır. Devlet hizmetine Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi’nde girdi. Bu kalemde; ayrıca Heyet-i Âyan ve Umûr-ı Şehbenderî kalemlerinde halife ve mümeyyiz olarak çalıştı. Roma Sefareti müsteşarlığı ve maslahatgüzârlığı, Matbuat-ı Ecnebiyye ser-halifeliği, Tabiyet kalemi müdür yardımcılığı, Matbuat-ı Dahiliyye müdürlüğü ve Şûrâ-ı Devlet Mülkiye Dairesi üyeliği yaptı. Sultan Reşad döneminde ikinci mabeynci ve baş-mabeyncilik görevlerinde bulundu 485 . Bayezid Rüşdiyesi, Mahrec-i Aklâm ve Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiye (Eski Mülkiye Mektebi) mezunu olan Tevfik Bey Mekteb-i Hukuk’ta uzun yıllar devletler hukuku ve hukuka giriş dersleri verdi 486 . 484 A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1021-1033. Süleymaniye Kütüphanesi, Süheyl Ünver Evrakı, dosya nr. 297. Ayrıca bkz. DH.Said.d., nr. 18/305; A. Çankaya, Yeni Milkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 23. 486 Tevfik Bey, yazma halinde kalan ders notlarına göre hukuka giriş dersinde, önce derse adını veren “mukaddime-i ilm-i hukuk”un tanımını yapmış, bu bilim dalının maksadını izah etmiş; ardından hukuk biliminin tanımını ve kaynaklarını vermiş ve kanunların tefsiri meselesini ele almıştır. Ders notlarının ikinci yarısı hukuk tarihine ayrılmıştır. İnsan sosyal bir varlık olduğu için büyük küçük her kavmin kendine mahsus bir hukuku olduğunu belirtilerek Hintlilerden Fransızlara kadar hukuk tarihine dair kısa bilgiler verilmiş; ardından Osmanlı kanunlarına geçilmiş, bu konu izah edilirken fıkıh ilminin “suret ve sebeb-i tedvini” ile ilgili bir bahis açılmış ve fıkhın tedvini, fakihlerin, fıkhî eser ve meselelerin tabakatı ele alınmıştır (Tevfik, Mukaddime-i İlm-i Hukuk, Süleymaniye Ktb., İzmirli İsmail Hakkı Blm., nr. 1790). II. Meşrutiyet döneminde yeni bir disiplin olarak ortaya çıkan fıkıh tarihini ders programları ve fıkıh tarihine ilişkin metinler üzerinden ele alan bir çalışma için bkz. S. Erdem, “Fıkıh Tarihi: Osmanlı Hukuk Düşüncesinde Modern Yorumlar İçin Yeni Bir Referans Çerçevesi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5 (2005), s. 85-105. 485 121 Mekteb-i Hukuk’un ikinci devre mezunlarından, ticaret hukuku muallimi -kısaca Celâl Bey olarak bilinen * - Mehmed Celâleddin Bey (d. 1865/1866-ö. 1927) İstanbul’da dünyaya geldi. Babası İstanbul Polis müdürlüğü yapmış olan Hamamîzâde Agah Efendi’dir. İbtidaî mektebi ve özel derslerden sonra Fatih Askerî Rüşdiyesi’ne girerek oradan mezun oldu (Temmuz 1880). Aynı günlerde Adliye Nezareti Sicill-i Ahvâl Kalemi’ne mülâzemetle girerek meslek hayatına başladı. Mekteb-i Hukuk’a girerek 29 Mayıs 1886 tarihinde pekiyi dereceyle mezun oldu. Celâl Bey ömrü boyunca hukuk öğretimi, hukuk pratiği ve kanunlaştırma sahalarında hizmet etmiştir 487 . II. Abdülhamid döneminde Dersaadet Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi ve İstinaf Mahkemesi Cünha Dairesi zabıt kâtipliği, Heyet-i İttihamiyye başkâtipliği ve üye mülâzımlığı, başsavcı yardımcılığı, Beyoğlu Bidayet Mahkemesi mustantık üyeliği, Dersaadet Ticaret Mahkemesi icra memurluğu, Dersaadet İstinaf Mahkemesi üyeliği, İkinci Ticaret Mahkemesi reisliği 488 , Dersaadet İstinaf Mahkemesi Cünha Kısmı reisliği yaptı. 18981899 yıllarında kara ticaret hukuku hocalığı ile Mekteb-i Hukuk muallim kadrosuna katıldı. II. Meşrutiyet yıllarında Temyiz Mahkemesi üyeliği, Adliye Nezareti Umûr-ı Cezaiyye müdürlüğü, Şûrâ-yı Devlet üyeliği ve Mülkiye Dairesi reisliği ile Adliye ve Mezâhib nazırlığı görevlerinde bulundu. Eylül 1908’de Darülfünun Hukuk Şubesi kara ticaret hukuku muallimliğine atandı. Nisan 1909-Kasım 1913 tarihleri arasında arazi hukuku muallimliği yaptı. Mütareke yıllarında Mekteb-i Hukuk’ta kara ticaret hukuku, Mekteb-i Mülkiye ile Jandarma Mektebi’nde hukuk (kavânîn) dersleri verdi. Cumhuriyet döneminde Adliye Vekaleti’nde kurulan Ticaret Kanunu Komisyonu’nun başkanlığını yaparak mesai arkadaşlarıyla beraber ticaret kanununun ticarî muameleler ve poliçe ile ilgili kısımlarını hazırladı. Bu kısmın yürürlüğe girmesinin ardından -iflas kısmını tamamlamak üzere iken- vefat etti489 . * Mekteb-i Hukuk ceza hukuku muallimi, Maarif Nazırı Celâl Bey ile karıştırılmamalıdır. Celâl Bey’in bu vasıflarını ortaya koyan güzel bir yazı için bkz. Ali Kemal [Elbir], “Müderris Celâl Bey Merhum”, DHFM, sy. 32, Eylül-Teşrinievvel 1927, s. 914-20. 488 Mekteb-i Hukuk ticaret hukuku hocalığıyla beraber yürüttüğü bu görevi sırasında dönemin nüfuzlu şahsiyetlerinden Ebulhüda Efendi, kurenâdan Ârif Bey’e gönderdiği mektupla Mehmed Celâleddin Efendi’nin rütbesinin rütbe-i ûlâ’dan bâlâ’ya terfi ettirilmesini istemiştir (24 Aralık 1902/11 Kânunıevvel 1318, Y.EE. 14/6). Krş. Ali Kemal, a.g.m., s. 915. 489 Verilen biyografik malumat için bkz. DH.Said.d., nr. 96/339; “Celâl Bey’in Tercüme-i Hali”, DHFM, sy. 31, Temmuz 1927, s. 809-13. Vefatı üzerine Hukuk Fakültesi Müderrisler Meclisi’nin 1 Ağustos 1927 tarihli oturumunda başkan Tahir Taner bir konuşma yapmış ve hatırasına hürmeten müzakereye iki dakika ara verilmiştir. Darülfünun Divanı da Darülfünun Emini Nureddin Ali Bey’in teklifi üzerine müzakereyi iki dakika tatil etmiştir (aynı yer). 487 122 Mekteb-i Hukuk’un dokuzuncu devre mezunlarından, idare hukuku muallimi Ahmed Tevfik Efendi (1869-17 Ekim 1965, Türegün), Teke sancağının İbradı kazasında dünyaya geldi. Minkarîzâde Şeyhülislâm Yahya Efendi’nin torunlarındandır. Babası kâdı Ahmed Hilmi Efendi’dir. Rüşdiyede okuduktan sonra Mekteb-i Mülkiye’den mezun oldu (Temmuz 1890). Ocak 1891’de Kastamonu vilayeti maiyet memurluğuna atanarak devlet hizmetine girdi. Kastamonu İdadîsi “kavânîn-i hususiyye ve hıfzıssıhha” hocalığı ve Arac kazası kaymakam vekilliği yaptı. Rüsumat Tercüme Kalemi’ne girdi ve Kontrol Kalemi müdürlüğü yaptı. Bu sırada Mekteb-i Hukuk’tan mezun oldu (1895). 23 Kasım 1898’de 4 lira maaşla Mekteb-i Hukuk idare hukuku muallimliğine atandı. Mayıs 1899’da Şehremâneti Hukuk müşavirliğine atanarak belediyede çalışmağa başladı ve Yedinci Daire-i Belediye müdürlüğü, Meclis-i Emanet üyelik ve reisliği ve nihayet şehreminliği (Belediye başkanlığı) görevlerinde bulundu. Bu görevleri sırasında çok sayıda tüzük ve yönetmelik taslağı hazırladı 490 . Darülmuallimîn’de “kavânîn” 491 , Mekteb-i Mülkiye’de idare hukuku dersleri vermiştir. Belediye başkanlığından ayrıldıktan sonra avukatlık, Belediye Meclis ve Daimî Encümen üyeliklerinde bulunmuş ve İstanbul Halk Sandığı Yönetim Kurulu başkanlığı yapmıştır 492 . Mekteb-i Hukuk’un ilk devre mezunlarından, ceza ilâmlarını düzenleme usûlü dersi muallimi Memduh Bey, devlet hizmetine girdiği 1875 yılında Adliye nazırlığına atandığı Aralık 1911 tarihine kadar adliye hizmetlerinde çalışmıştır. 15 yaşlarında başladığı meslek hayatı boyunca İstinaf Mahkemesi Cünha Dairesi zabıt kâtipliği, Dersaadet Bidayet Mahkemesi savcı yardımcılığı, Üsküdar ve ardından Dersaadet Bidayet Mahkemesi savcılığı, Adliye Nezareti Umûr-ı Cezaiyye müdürlüğü, Dersaadet İstinaf savcılığı, İstinaf Ticaret Mahkemesi başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği ve başsavcılığı görevlerinde bulundu. Zühdü Paşa’nın Maarif nazırlığının son yılında (1317), resmî göreviyle ilgili olması nedeniyle Mekteb-i Hukuk “usûl-i muhakemât-ı cezaiyye tatbikatı” dersi muallimliğine atandı 493 . Memduh Bey, henüz öğrencilik yıllarında neşrettiği iki ciltten oluşan Tatbikât-ı Cezaiyye adlı kitabını 494 muallimliğe 490 Osman Nuri Ergin, İstanbul Şehreminleri, haz. Nezih Galitekin, İstanbul 1996, s. 275-76. Aynı yer. 492 A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, III, s. 441-42. 493 Muhamat, nr. 10, 1 Nisan 1328, s. 290-91. Ayrıca bkz. C. Bilsel, a.g.m., s. 95. 494 c. I, İstanbul, Kanaat Matbaası, 1300; c. II, İstanbul, Kanaat Matbaası, 1300. 491 123 başladıktan sonra aynı adla tekrar bastırmış 495 ; Meşrutiyet yıllarında bu eserine “zeyl” yazmıştır 496 . II. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında kendisine fahrî muallimlik ünvanı verilmiştir. Ceza hukuku muallimi Kavurzâde (Hanya’lı) Mehmed Aziz Bey, Mekteb-i Hukuk’un altıncı devre (1892) mezunlarındandır. Hanya Rüşdiyesi ve Sultanîsi’nde okuyarak mezun oldu. Fransızca 497 ve Rumca okuyup yazabiliyordu. Ekim 1888’de Dersaadet Birinci Ticaret Mahkemesi zabıt kâtipliğine getirilerek devlet hizmetine girdi. Mekteb-i Hukuk’tan mezun olduktan (Haziran 1892) iki ay kadar sonra Ticaret Mahkemesi üye mülâzımlığına atandı. Ticaret Mahkemesi İcra Dairesi baş-yardımcılığı, (tekrar) Ticaret Mahkemesi üye mülâzımlığı ve icra memurluğu görevlerinde bulundu. Eylül 1909’daki tensikat sırasında Edirne İstinaf Mahkemesi savcılığına atandıysa da istifa ederek adliyeden ayrıldı 498 . Yukarıda işaret edilen ders notlarının dışında kapitülasyonların kaldırılmasının hukuk reformunun gerçekleştirilmesiyle sağlanabileceği kabulüne dayanarak ve uygulamadaki problemler üzerinden bir anlatım tercih ederek kaleme aldığı bir eseri daha vardır 499 . “Muallim muavini” ünvanı ile Mekteb-i Hukuk öğretim kadrosunda yer bulan Ahmed Şuayb (1876-1910), mektebin on üçüncü devre mezunlarındandır (1899). Fatih Rüşdiyesi ve Vefa İdadîsi’ni bitirdikten sonra Mekteb-i Hukuk’a girdi ve buradan mezun oldu. Vefatı üzerine yazılan bir yazıdan öğrendiğimize göre Mekteb-i Hukuk’ta okuduğu sırada “Avrupa terakkiyât-ı ilmiyyesini suret-i muntazamada” takip ediyordu. Mezun olduktan kısa bir süre sonra Servet-i Fünûn’da “Elif-Şın” imzasıyla devletler hukukuna dair makaleler ve “Hayat ve Kitaplar” üst başlıklı yazılar yazdı. Bu yazılarıyla İbrahim Hakkı Paşa’nın dikkatini çekti ve ondan asistanlık teklifi aldı. Bu teklifi kabul ederek mektebin muallimleri arasına katıldı 500 . II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Meclis-i Maarif üyeliği, Tedrisat-ı İbtidâiyye müdürlüğü, İstanbul Maarif Müdürlüğü ve Divan-ı Muhasebât savcılığı yapmıştır 501 . Hukuk Fakültesi’nin birinci 495 c. I, İstanbul, Âlem Matbaası, Ahmed İhsan ve Şürekâsı, 1318; c. II, İstanbul, Karabet Matbaası, 1320. Zeyl-i Tatbikat-ı Cezaiye, İstanbul, İkdam Matbaası, 1328. Mülahazât-ı Cezaiyye (İstanbul, Kanaat Matbaası, 1330) adlı bir eseri daha vardır. 497 Dekâyık-ı Lisan-ı Fransevî (İstanbul 1310) adlı bir eseri vardır. 498 ANS.d., nr. 003/113. 499 İmtiyazât-ı Ecnebiyye ve Tensikat-ı Adliyye, Dersaadet 1325. 500 “Âlem-i Hukuk’ta Bir Ziya-ı Mühim”, İlm-i Hukuk ve Mukayese-i Kavânîn Mecmuası, s. 21-22. 501 Hayat hikâyesi için bkz. Abdullah Uçman, “Ahmed Şuayb (1876-910)”, DİA, İstanbul 1989, II, 138. Uçman, Ahmed Şuayb’in edebiyat-ı cedîde topluluğunun fikrî açıdan en güçlü temsilcisi olduğunu; ve 496 124 sınıf birinci şubesine okuttuğu idare hukuku dersleri neşredildiği gibi 502 ; ikinci sınıf birinci şubeye verdiği devletler hukuku dersleri öğrencileri Uluborlulu Ahmed Talat ve Hacı Mehmed Tahir tarafından kitaplaştırılmıştır 503 . Mekteb-i Hukuk’un açılışından on beş yıl sonra muallimler arasına katılmağa başlayan yeni nesil hukukçularda ilk hocaların herbirinin tesirinden bahsedilebilir. İslâmî ilimlerle irtibatları devam etmekle beraber modern hukuk dallarına doğru bir eğilimleri vardır. Bu muallimler ceza hukuku, ticaret hukuku, devletler hukuku, idare hukuku, Mecelle ve nikâh derslerini vermişlerdi. 2.3. Mekteb-i Hukuk’a Öğrenci Kabulü ve Sınavlar Maarif-i umûmiyye nizamnamesi ile ilk, orta ve yüksek öğretim kademeleri hakkında teorik bir çerçeve çizilmişti. Ancak Osmanlı mektep teşkilatı tamamlanmadığından yüksek öğrenim görebilmek için önceki tahsil devrelerini bitirmiş olmanın gerekliliği ilkesinin yerleşmesi zaman aldı. Bu nedenle yeterli bilgiye sahip olmak mekteplere kabul için yeterli görülmekteydi. Yukarıda ele alındığı üzere Kavânîn ve Nizamat Dershanesi’nin öğrencileri memur oldukları için mektebe kabul edilmeleri bir problem teşkil etmemişti. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de, sultanî ve idadî mezunları aslî öğrenci olarak görülmüş, dışarıdan gelecek öğrenciler için hazırlık sınıfı öngörülmüştü. Hukuk Mektebi nizamnamesine göre, on sekiz yaşından büyük, Türkçe okumayazma bilen Osmanlı vatandaşları mektebe girebilirdi. Başvuran kişinin sarf, nahiv, mantık, coğrafya, hesap, Osmanlı tarihi ve genel tarih konularında bilgi sahibi olması ve iyi ahlâkını belgeleyecek bir kefaletname * getirmesi gerekiyordu. Öğrenci kontenjanı açıklandıktan sonra bir jüri alınacak öğrencileri sınav yapacaktı. Yukarıda belirtildiği Taine, Flaubert, Gabriel Monod, Ernest Lavisse, Niebuhr, Ranke ve Mommsen gibi Batılı yazar ve tarihçilerin fikirlerini gündeme getirdiğini söylemektedir. 502 Hukuk-ı İdare (Droit Administratif. Birinci Kısım), Dersadet, Hürriyet Matbaası, 1326/1328. İkinci cilt vefatından sonra neşredilmiştir: Hukuk-i İdare İkinci Kısım, İstanbul, Matbaa-i Hukukiye, 1329. 503 Hukuk-i Umûmiye-i Düvel, İstanbul, Matbaa-i İkbâl, 1328. * Uygulamada öğrenci eğer memur ise amirleri, medrese talebesi ise hocaları kefaletnameyi mühürlüyordu (Nazif Süruri-S.Talat, Mecmua-ı Malumat-ı Adliyye, İstanbul 1312, s. 82-83; 19 Temmuz 1892/24 Z 1309, MF.MKT. 145/81). Gayrımüslim öğrenciler için ruhani mercilerin kefaleti sözkonusu olabiliyordu. Mesela meşhur mevzuat derleyicisi Serkiz Karakoç’un kefili Ermeni Patrikhanesiydi (Örikağasızâde, a.g.e., s. 64). 125 üzere padişah bu sınavların âdil bir şekilde yapılmasını istemiştir 504 . İlk seneden itibaren nizamnamede belirlenen bu genel esaslar dairesinde öğrenci alınmıştır 505 . Nizamnamede açık bir hüküm bulunmamakla beraber Mekteb-i Mülkiye, Darülmuallimîn, Mekteb-i Sultanî ve idadî mezunları giriş sınavından muaf tutulmuştu 506 . Mekteb-i Mülkiye mezunları ara sınıflara girme isteklerine rağmen 507 birinci sınıfa kabul ediliyorlardı 508 . 1892 yılında Darüşşafaka mezunlarına da sınavdan muafiyet hakkı tanındı 509 . 2.3.1. Giriş Sınavları Mekteb-i Hukuk’ta ders yılının başlamasından iki ay önce giriş sınavının şartları ve usûlü belirlendi. Sınav yazılı ve sözlü olarak iki aşamalıydı. Yazılı üç aşamalı olacaktı. Birinci aşamada Türkçe bir kompozisyon yazılacak, ikincide Arapça veya Fransızca bir metin verilip Türkçe’ye tercüme ettirilecek ve üçüncüde de coğrafya, hesap, Osmanlı ve genel tarihe dair sorular sorulacak; yazılı sınavı veremeyenler sözlüye alınmayacaktı. Sözlü sınavda sarf, nahiv ve mantıktan (veya bunun yerine Türkçe dilbilgisi/kavâid-i Türkiyye ve Fransızca’dan) imtihan vermek mecburiydi. Hendese, cebir, hikmet-i tabiiyye, kozmografya ve Fransızca derslerinden imtihan 504 Eldeki bilgilere göre müdürlerin sınavlar konusunda tavizsiz bir tavır sahibi oldukları söylenebilir. Yıldız’ın belgelere yansıyan yaklaşımının bir örneği ise şu olaydır: Mektebe girmek maksadıyla Mabeyne verilen dilekçelerden biri “usûl ve nizamına tevfîkan muamele olunmak üzere” Maarif’e gönderilmiştir. Maarif, mektebe giriş zamanı geçtiğinden isteklerin kabul edilemeyeceğini cevaben bildirmiştir (18 Kasım 1899/6 Teşrinisâni 1315, MF.ALY. 10/5). 505 27 Şubat 1888 (15 C 1305), MF. MKT. 97/39; Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 82-83; 1317 senesi, s. 84-85; 1318 senesi, s. 89; 1319 senesi, s. 90. 506 24 Kasım 1896 (12 Teşrinisâni 1312), HMT, s. 90. Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 82-83; 1317 senesi, s. 84-85; 1318 senesi, s. 89; 1319 senesi, s. 90; 1321 senesi, s. 91. İdadî mezunları mektebe imtihansız olarak giriyorlardı. Bununla beraber bazı özel uygulamalar da olmuştur. Kuleli Askerî İdadîsi mezunu Yusuf Kemal Tengirşenk hatıralarında askerî idadî mezunlarının Mekteb-i Hukuk’a girerken Arapça’dan imtihan edildiklerini söylemektedir. İmtihanlarda Zihni Efendi’nin Mekteb-i Mülkiye’de okutulmakta olan el-Müşezzeb adlı eserinden sorular soruluyordu (Yusuf Kemal Tengirşenk, Vatan Hizmetinde, İstanbul 1967, s. 62-63). 507 Mülkiye mezunu Mehmed ve Artin efendiler aynı dersleri Mülkiye’nin orta ve yüksek kısımlarında okudukları gerekçesiyle ikinci sınıfa kayıt yaptırmak istemişlerdi (31 Ekim 1882/18 Z 1299, MF.MKT. 77/77). 508 Mülkiyelilerin ara sınıflara kabulü 1896 yılından birkaç yıl önce tartışılmış ve kabul edilmemişti. Müdürün ifadesine göre bu uygulamanın emsali yoktu (24 Kasım 1896/12 Teşrinsâni 1312, HMT, s. 90). 509 8 Ağustos 1892 (15 M 1310), MF.MKT. 147/53. 1892-1893 ders yılında yukarıda sayılan okul mezunlarının haricinde kırk öğrencinin imtihan yapılarak okula kabul edilmesi kararlaştırılmıştır (19 Temmuz 1892/24 Z 1309, MF.MKT. 145/81). 126 vermek mecburi olmamakla beraber, bu derslerde başarılı olanlar kendileri ile aynı derecede olanlara tercih edilecekti. İlk yıl için yüz yirmi kişilik kontenjan belirlendi 510 . 8 Mayıs 1880 Cumartesi günü yapılan ilk giriş imtihanı 511 sonucunda seksen beş öğrenci başarılı bulunarak mektebe alındı 512 . 1886 yılında Mekteb-i Hukuk Encümeni, giriş imtihanıyla ilgili bazı düzenlemeler yaptı. Sınavı Encümen üyelerinin huzurunda Adliye Nezareti’nden atanan mümeyyizler yapacaktı. Jürinin Encümen üyesi veya mektebin hocası olması gerekmiyordu. İmtihan yazılı ve sözlü olarak yapılacak; yazılı imtihanda önce Türkçe bir kompozisyon yazdırılıp sonra hesaptan soru sorulacak; sözlü ise sarf, nahiv, mantık, coğrafya ve tarihten yapılacaktı 513 . Encümenin bir yıl sonraki kararına göre ise yazılı hesap ve Osmanlı tarihinden; sözlü sarf, nahiv ve Türkçe dilbilgisi veya Fransızca dilbilgisi, Türkçe ve coğrafyadan yapılacaktı 514 . Mekteb-i Hukuk’a kabul edilen öğrencilerde yukarıda belirtilen şartların dışında hal ve tavır açısından da bazı özellikler aranmaktaydı. Osman Nuri Ergin’in derlediği sözlü bilgiler arasındaki bir anekdot Müdür Emin Efendi’nin bu konudaki yaklaşımını ve ideal öğrenci tipini ortaya koymaktadır: Bâbıâli adabından da habersiz olduğu anlaşılan bir kâtip mektebe kayıt yaptırmak üzere imtihana girer, sorulan soruları güzel bir yazı ile cevaplar, cevap kağıdını müdüre vermek üzere odasına girdiği zaman müdür, kağıdı tamamen okumadan “Sen bu mektebe giremezsin!!” diyerek öğrenciyi reddeder. Kanaatine göre bütün sorulara doğru cevap vermiş olan kâtip reddedilmesine anlam veremez, şaşkınlığı geçince yalvarır, yakarır; fakat müdürü bir türlü ikna edemez. Kâtip dışarı çıkınca, müdürle arasındaki konuşmalara şahit olan Mecelle şârihi Ahmed Reşid Bey/Paşa’dan aracı olmasını rica eder. Reşid Bey de gidip kâtibin mektebe kabul edilmesi için aracı olur. Müdür Emin Efendi’nin Reşid Bey’e verdiği cevap resmî şartların ötesinde aranan vasıfları özetlemektedir: “Ben mektebe Efendi alıyorum, camcı çırağı değil!!”. Meğer kâtip imtihan kağıdını doldurduktan sonra kalemini -itiyat eseri olarak yahut dalgınlıkla- tıpkı camcı çırakları gibi fesi ile kulağı arasına sokmuş, 510 23 Mart 1880 (12 R 1297), Vakit, nr. 1591, s. 2. 11 Mayıs 1880 (2 C 1297), Ceride-i Mehâkim, nr. 44, s. 346-47. 512 12-15 Haziran 1880 (5-8 B 1297), İ. DH. 65344. Ayrıca bkz. 15 Haziran 1880 (8 B 1297), BEO, Ayniyat Def., nr. 1378, s. 147. 513 23 Ağustos 1886 (11 Ağustos 1302), HMT, s. 67-68; 30 Ağustos 1886 (18 Ağustos 1302), HMT, 6869. 514 13 Ekim-Kasım 1887 (Teşrinievvel 1303), HMT, s. 71. Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti, bu dönemde öğrencilerin çoğunluğunun mektebe girdikleri sıradaki birikimlerinden (malumat-ı ibtidâiyyeleri derece-i kâfiyyede) memnun değildi (3 Nisan 1887/9 B 1304, MF.MKT. 93/79). 511 127 müdürün odasına o halde girmiştir 515 . Bu örnek devletin nitelikli insan ihtiyacını ve yenileşen Osmanlı seçkin sınıfının “yeni adam arayışı”nı ortaya koymaktadır 516 . Eldeki bilgilere göre Kâzım Efendi’nin müdürlüğü döneminde giriş sınavlarının oldukça özenli bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Kâzım Efendi müdürlüğe geldikten bir süre sonra Türkçe okuma yazması olmadığı; emirlere itaat etmediği ve yazılı sınavlarda görevini yerine getirmediğinden Mubassır Armaon Efendi’nin görevden alınmasını istemişti 517 . Sınavları örneklendirmek gerekirse; 1893 yılında giriş sınavı başvuruları 1-15 Ağustos tarihleri arasında; sınav ise 15 Ağustos-22 Eylül arasında yapıldı. Başvuran 230 öğrenciden sadece 48’i sınavı verebildi. İmtihan süresini geçirdiği halde Maarif Nezareti aracılığıyla mektebe kabul edilmesini isteyen birine sonraki yıl yapılacak imtihanlara başvurması gerektiği bildirilmişti 518 . 1895 yılı giriş imtihanına katılarak asgarî 60 alınması gerekirken 22 alan bir medrese talebesinin yaptığı başvuru, Mekteb-i Hukuk’a kabul edilmek için aranan asgarî birikime sahip olmadığı gerekçesiyle reddedildi. 1895 yılında müdür yardımcısı Şevki Bey’in ifadesine göre giriş sınavlarında Maarif Nezareti’nin emri üzerine “idadî mektebi mezunu seviyesinde bilgi sahibi olma” kıstas alınmaktaydı 519 . Bu uygulama idadî mekteplerinin yaygınlaştırılması ve öğrenci profilindeki değişme temayülü ile irtibatlıdır. Darülfünun-ı Şâhâne kurulduğu sırada şubelerinden biri sayılan Mekteb-i Hukuk’a hangi özelliklere sahip öğrencilerin kabul edileceği konusu tartışılmıştı. Mekteb-i Hukuk müdürü mektebe imtihansız kabul edildikleri yukarıda zikredilen Mülkiye ve sâir mektep mezunlarının muafiyetinin kaldırılmasını ve sınavla öğrenci alınmasını bir Meclis-i Maarif toplantısında gündeme getirdi; ancak bu teklif kabul 515 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1100. Mekteb-i Mülkiye’nin ilk yıllarında verdiği bir derste Recaizâde Mahmud Ekrem bu arayışı iyi bir şekilde ifade eden bir anekdot anlatmıştır: Keçecizâde Fuad Paşa (1815-1869), vaktiyle bir yüksek mektebin kurulmasına dair görüşmeler yapmak üzere Bâbıâli’de bir encümen teşkil eder. Encümen üyelerinden birinin bu mektepten diploma alacak kişilerin ne olacaklarını sorması üzerine Fuad Paşa, “Adam olacaklar” cevabını verir. Üyenin iki defa daha soruyu tekrar etmesi üzerine Paşa, cevabını yineler. Üyeler böylece mektep açmakla hedeflenenin sadece memur yetiştirmek olmadığını anlayarak susarlar (Ali Kemal, Ömrüm, s. 44). Aranan “yeni adam” yeni şartlarda işe yarayacak, nihaî tahlilde gerilemenin önünü alabilecek adamdır. 517 Müdür, onun yerine iki mubassır getirilmesini de istedi (13 Eylül 1892/1 Eylül 1308, HMT, s. 77). Mubassır Armaon Efendi, mektepte Mart 1892 itibariyle emekli aidatı ödemesi gereken tek kişiydi (5 Mart 1892/22 Şubat 1307, HMT, s. 74). 518 Dilekçe sahibinin mektebe kabul edilmesi yeni bir jürinin oluşturulmasına ve yeni sınav açılmasına bağlıydı. İltimas kanallarının farkında olan Kâzım Efendi, bu halde reddolunanların tekrar müracaat edeceklerini söylemiş; özellikle “birtakım tasdi‘ât ve tacizâtı”n yolunu kapamıştı (16 Ekim 1893/4 Teşrinievvel 1311, HMT, s. 86). 519 11 Eylül 1895 (30 Ağustos 1311), MF.ALY. 9/3 ve 9/1; 11 Eylül 1895 (30 Ağustos 1311), HMT, s. 89. 516 128 edilmedi. Aynı toplantıda mektebe dışarıdan öğrenci alınmaması, mektebin sadece diploma sahiplerine açık olması gündeme geldiyse de bu da uygun bulunmadı 520 . Böylece hem medreseden hem de mekteplerden öğrenci kabulüne devam edildi. Bu önemli toplantıdan kısa bir süre sonra giriş imtihanının nasıl yapılacağı mektep müdürünün de katıldığı başka bir toplantıda karara bağlandı. 100 kişi olarak belirlenen kontenjanın 60’ı Mekteb-i Mülkiye, Mekteb-i Sultanî, İstanbul idadîleri ile yedi yıllık taşra idadîsi mezunlarına ayrıldı. Mülkiye mezunlarının tamamı, Mekteb-i Sultanî ve idadî mezunlarından sadece pekiyi derece ile mezun olanlar imtihansız kabul edilecek; kontenjanın dolmaması halinde iyi dereceli diploma sahipleri de bu kapsamda değerlendirilecekti. Diplomanın iki yıl içinde alınmış olması gerekiyordu. Kontenjanın %40’ı imtihana tâbiydi. İki yıldan önce mezun olanlar ile kontenjanın dolması halinde açıkta kalanlar imtihana girmeye mecburdu 521 . Medrese dersleri görmüş ve dönemin önemli özel mekteplerinden biri olan Şemsü’l-Mekâtib’den mezun olmuş Ahmet Muhtar Efendi’nin (Nasuhoğlu) hatıraları giriş sınavları (1901 yılında giriş sınavına katılmıştı) konusunda çok canlı tasvirler içermektedir. Dikkati çeken ilk husus müdür Kâzım Efendi’nin ciddiyet ve disiplinidir 522 . O yıl 860 kişi Mekteb-i Hukuk’a başvurarak imtihana girmişti. İmtihanın ilk aşamasında öğrencilerden haksız yere azledilmiş bir kaymakamın ağzından mağduriyetini ifade eden bir dilekçe yazmaları istenir. Verilen kısa sürede kâtiplik bilgisini ölçen bu imtihanda öğrencilerin %92’si elenir, ve sadece 76 kişi ikinci imtihana girmeğe hak kazanır. İkinci aşamada Arapça, tarih, coğrafya ve hesaptan soru sorulur. Giriş imtihanı hakkında bir fikir vermesi için sorulara bakmak faydalı olacaktır. Büyük Haydar Efendi, Arapça imtihanında “Lâ-tanzur ilâ-mâ-kâl/V’anzur ilâ-mâ-kâl” cümlesinin tercümesini, kâle’nin ilâli ve muttarıt ve muhtelif sigaları, bu cümlenin tahlilini, fiil ve failin tarifini, bu cümlenin kelâmın hangi kısmına girdiğini, mecazın 520 27 Temmuz 1900 (20 RA 1318), İkdâm, nr. 2182, s. 2. Toplantıda o yılın imtihanı için bir “heyet-i mümeyyize” belirlendi. Arapça dersine Darülmuallimîn muallimlerinden Haşim Efendi; kitâbet dersine Darülmuallimîn ve Mekteb-i Mülkiye Edebiyat dersi muallimlerinden Sâdık ve Meclis-i Maarif üyelerinden Hamdi Beyefendiler; hesap dersine Meclis-i Maarif Üyesi Emrullah Efendi; tarih dersine Encümen-i Teftiş ve Muayene Üyesi Rasih Bey; coğrafya dersine ise Mekâtib-i Rüşdiye Müdürü Celâl Bey mümeyyiz olarak seçildi (13 Ağustos 1900/1 Ağustos 1316, MF.MKB. 96/89). 522 Kâzım Efendi’nin imtihanlardan önceki sözleri kayda değerdir: “Efendiler! İtiraz yok! Gürültü yok! İmtihan için verilen müddet bir çeyrek saattir. İşinize gelirse yazarsınız, gelmezse hemen bırakır çıkarsınız (…) Efendiler!.. müsabakanın ne kadar ağır olacağını düşünmeniz lazım gelir! Şayet içinizde kendisine güvenmeyenler varsa şimdiden çıkıp gitsinler! İtiraz, ‘yazamadım, ikmâl edeceğim’ gibi aczlerin izharı bile dershaneden çıkarılmaklığı icap eder! Mektep idaresi bu hususa ehemmiyetle dikkat etmektedir” (A. M. Nasuhoğlu, a.g.e., s. 137-39). 521 129 tarifini sormuş, bu cümleden iktirânî bir kaziyye meydana getirilmesini istemişti. Tarih mümeyyizi, İskender’in şark seferlerini, Hz. Ömer’in Kudüs’e girişini, İskenderiye Kütüphanesi’ni, Yavuz Sultan Selim’in Hicaz’ı fethettiği sırada irad ettiği nutku ve Mercidâbık savaşını; coğrafya hocası Celâl Bey, Avrupa’daki burunlar ile meşhur şehirleri, yolları ve körfezleri, beş kıtadaki başşehirler ile nüfus ve teşkilatlarını, Osmanlı ülkesinin mülkî taksimatını ve Trabzon vilayetinin ziraî ürünlerini; hesap hocası ise iki bilinmeyenli denklem, faiz ve logaritmayı sormuştu 523 . Beş sorudan 32 numara ve fazlasını alan 24 kişi mektebe kabul edildi 524 . 2.3.2. Yılsonu Sınavları “Sınıf imtihanları” olarak da bilinen yılsonu sınavları, her ders yılı sonunda o yıl okutulmuş derslerden yapılan imtihandır. Mektep nizamnamesine göre sınıf imtihanları, Muallimler Heyeti ve birinci müdür tarafından her ders yılı sonunda yapılacaktı. Sadece yılsonu sınavını vererek mektepten mezun olmak mümkündü. Sınava girebilmek için öğrencinin mektebe devam etmesi şarttı. Öğrencinin devam edip etmediği günlük yoklamalar ve üç ayda bir yapılan kontrollerle takip edilmekteydi 525 . 1886 yılında Mekteb-i Hukuk Encümeni yılsonu sınavlarının yapılma şeklini belirledi. Birinci sınıfta Mecelle’nin ilk yarısı, ceza hukuku ve kara ticaret hukuku hem yazılı hem sözlü; arazi hukuku, hukuka giriş ve Fransızca imtihanları sadece sözlü; ikinci sınıfta Mecelle’nin ikinci yarısı, hukuk ve ceza muhakeme usûlü hem yazılı hem 523 A. M. Nasuhoğlu, a.g.e., s. 139-48. A. Muhtar Nasuhoğlu (1885-1954), imtihandan 31 numara alarak mektebe giremezse de II. Meşrutiyetin ilanından sonra Darülfünun Hukuk Şubesi’ne girecek ve 1912 yılında mezun olacaktır. Hayatını İstanbul’da avukatlık yaparak geçirmiştir (a.g.e., 5-7, 149). 525 Öğrenciler ders saatinde muallimin elindeki “esâmi defteri”ni imzalayacak; mazeret bildirmeksizin sekiz gün ardarda mektebe gelmeyen öğrenci mektebi terketmiş sayılacaktı. Üç ay devam etmiş öğrenciye devam ettiğini bildiren bir belge (müdavemet tasdiknamesi) verilecekti. Öğrenci devam ettiğini bu üç ayın ilk on beş günü içinde kaydına işletmeğe mecburdu. Dersler başlamadan önce on beş gün içinde kayıt yenilemesi gerekiyordu. Dersler başladıktan sonra on gün içinde kayıt yenilemeyen veya ardarda üç gün derse devam etmeyen öğrenci devam belgesi alamayacaktı. Birinci sınıf imtihanlarını veren öğrenciye ikinci sınıfın ilk üç ayı için, ikinci sınıf imtihanlarını veren öğrenciye ise üçüncü sınıfın ilk üç ay için devam belgesi verilecekti (EK II). Birkaç yıl sonra Mekteb-i Hukuk Encümeni, mektebe devam şartını değiştirerek ders günlerinin üçte birinde gelmeyenlerin imtihana kabul edilmemesine karar verdi (6 Eylül 1886/25 Ağustos 1302, HMT, s. 69) ve bu usûl yerleşti. Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti, konuyla ilgili olarak bu dönemde hukuk bilimini dışarıda tahsil etmek mümkün olmadığından derslerin üçte birinde (üç ay) bulunmayan bir öğrencinin eksiklerini kendi başına gideremeyeceği mütalaasını ileri sürmekteydi. Üç aya kadar devamsızlık yapanlar imtihanlara girebilmek için mazeret bildirmek zorundaydılar (13 Haziran 1892/1 Haziran 1308, HMT, s. 75). 524 130 sözlü; devletler hukuku, hukuk felsefesi, belâgat ve Fransızca imtihanları sadece sözlü olarak yapılacaktı. Sınavlarda dersin hocasından başka bir de mümeyyiz bulunacak; yazılı sınavlar, sözlülerden önce yapılacak; yazılılar için iki saat, sözlü içinse dört gün müddet verilecekti 526 . 1887 yılında sınıf imtihanları iki kademeli hale getirildi. İlk kademe, Türk edebiyatı (Edebiyat-ı Türkiyye) ile Fransızca, ikinci kademe “hukuk” imtihanıydı. Edebiyat imtihanında ilk gün bir “makale” kaleme aldırılacak, ikinci gün edebiyat dersinden sorular sorulacaktı. Üçüncü gün ise Fransızca dersinden sözlü imtihan yapılacaktı. Makale ve edebiyat imtihanlarının herbirinden 40 üzerinden 26,6 numara alamayanlar hukuk imtihanına alınmayacak, makale ve edebiyat imtihanlarında toplam 48 puan alabilenler eksiklerini Fransızca’dan 53 puana kadar tamamlayabileceklerdi. Fransızca imtihanında bütün sorular cevaplandırıldığı takdirde birinci sınıfta en fazla on, ikinci sınıfta on beş, üçüncü sınıfta ise yirmi puan alınabilecekti. Edebiyattan sonra hukuk imtihanına kabul edilenler için ayrı bir liste yapılacak, herbir dersin imtihanında iki mümeyyiz hazır bulunacak ve imtihan üç gün sürecekti. Fransızca’dan alınan puan, hukuk imtihanında sınıf geçmeğe veya dereceye etki etmeyecek, sadece aynı derecedeki öğrencilerden birinin öne geçmesini sağlayacaktı. İkinci sınıfın imtihanı tıpkı birinci sınıfınki gibi olacak; bununla beraber edebiyat yerine belâgat imtihanı yapılacak; birinci sınıfta olduğu gibi her dersten en az 26,6 puan alamayan öğrenci sınıf geçemeyecekti 527 . 2.3.3. Mezuniyet Sınavları “Rüus”, “doktora”, “müntehî imtihanları” veya “imtihan-ı umûmî” adlarıyla da ifade edilen mezuniyet sınavları 1870’lerden itibaren hukuk mekteplerinde uygulanmaya çalışılmıştır. Bu sınav Türkiye’de hukuk sahasında ilk olarak Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin içtüzük taslağında (1875) öngörülmüştü. Eldeki bilgilere göre 526 10 Ağustos 1886 (29 Temmuz 1302), HMT, s. 65-66; 23 Ağustos 1886 (11 Ağustos 1302), HMT, s. 68. 527 13 Ekim-Kasım 1887 (Teşrinievvel 1303), HMT, 70. Bir öğrencinin yazısından iki dereceli sınıf imtihanlarının uygulandığı anlaşılmaktadır (“Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 28 Ekim 1888/22 S 1306, s. 4-5). 131 mektebin tez yazma ve sözlü savunma şeklinde düşünülen doktora imtihanında başarılı olarak hukuk doktoru ünvanı alan tek kişi Rupen Karakaşyan’dı 528 . Mekteb-i Hukuk’un 1878 yılında yapılan nizamnamesinde de bir mezuniyet sınavı öngörülmüştü. Üçüncü sınıf derslerinden sonra birinci ve ikinci sınıf derslerinden imtihan edilen öğrencinin hazırlayacağı tez (ilmî lâyiha) sınavın esasını oluşturmaktaydı. Muallimler Heyeti’nin ortaya attığı bir meseleyi öğrenci, tasvir ve teşrih edecek; ilgili kanun hükümleri karşısındaki durumu hakkında mütalaalarını bir lâyiha şeklinde kaleme alacaktı. Tez, jüri tarafından kabul edilirse, şekil yönünden incelenecek; ardından içeriği ile ilgili sorular sorulacak, başarılı olan öğrencilere Adliye Nezareti’nden onaylı mezuniyet diploması verilecekti. Bu aşamalardan birinde başarısız olanlara yılsonu sınavı diploması verilecekti. Mezuniyet sınavı herkese açıktı. Sınavlarda üç başarı derecesi (aliyyülâlâ, âlâ, karîb-i âlâ) vardı. Mektebin mezun vermesinden bir yıl sonra 1886 yılında 529 Mekteb-i Hukuk Encümeni, yukarıda zikredilen yılsonu sınavları gibi mezuniyet sınavlarının da şeklini belirledi. Mezuniyet sınavı Mecelle’nin tamamı, ceza, arazi, kara ve deniz ticaret, hukuk ve ceza muhakeme usûllerinden hem yazılı hem sözlü; hukuk ve ceza muhakeme usûllerinin tatbikatından sadece yazılı; diyyât, vakıf, vesâyâ ve ferâiz, devletler hukuku, belâgat, Fransızca, anayasa ve idare hukukundan (hukuk-ı siyasiyye) sadece sözlü olacak; yazılılarda bir, sözlülerde ise üç mümeyyiz bulunacak ve imtihanlar herkese açık olacaktı. Sözlüye gireceklere beş gün mühlet, yazılıya girenlere üç saat müddet verilecekti 530 . Bu usûlden anlaşıldığına göre bir tez kaleme alarak mezuniyet imtihanı verme düşüncesi hayata geçirilememişti. Mezuniyet imtihanı 1887 yılında, Mekteb-i Hukuk Encümeni tarafından iki aşamalı hale getirildi. Makale ve belâgatten ibaret olan edebiyat imtihanında 53,3 puan alamayan öğrenci, hukuk imtihanına giremeyecekti. Eksiklerin Fransızca’dan alınan numaralarla tamamlaması ise mümkün değildi. İkinci aşamada üç sınıfın bütün 528 Mehmet Akman, a.g.m., s. 65-86. Mayıs 1882’de sınıf imtihanlarına başlanmış (25 Mayıs 1882/8 B 1299, Vakit, nr. 2352, s. 1), bazı derslerin tamamlanmamış olması nedeniyle “imtihan-ı hususî”ler yapılmış, “imtihan-ı umûmî” Kurban Bayramı sonrasına ertelenmişti (29 Mayıs 1882/12 B 1299, Vakit, nr. 2356, s. 1). Henüz mezuniyet sınıfının öğretime başlamadığı bir dönemde imtihanların özel ve genel olarak ikiye ayrılması sınıf imtihanlarından sonra bütün derslerden genel bir imtihan daha yapıldığını düşündürmektedir. 530 1886 yılında, 3 Ağustos’ta derslerin tatil edilmesi, Eylül ayının başından Ekim’in sonuna kadar sınıf imtihanlarının tamamlanması, 1 Kasım’dan itibaren yeni ders yılının başlaması düşünülmüştü. Mezuniyet imtihanına ise 15 Eylül’de başlanacaktı; ve fakat imtihana ancak Kasım ayında başlanabildi (10 Ağustos 1886/29 Temmuz 1302, HMT, s. 65-66; 23 Ağustos 1886/11 Ağustos 1302, HMT, s. 68). 529 132 derslerinden imtihan yapılacak; imtihanda iki veya üç mümeyyiz bulunacaktı. Encümen, ayrıca mektep nizamnamesindeki üç dereceli not sisteminin eşiklerini tespit etti. En yüksek puan 40’tı. 36 (9/10, %90) ve üzeri pekiyi (aliyyülâlâ), 30-35 arası (taban 3/4, %75) iyi (âlâ) 531 ve 26,6-29 arası (taban 2/3, %66) orta (karîb-i âlâ) idi. Encümenin, “Mezuniyet sınıfının imtihanı üç sınıfta okunan derslerden ibaret bulunacaktır” şeklindeki ifadesi nizamnamede hedeflenen tez (ilmî lâyiha) hazırlayarak mezun olma usûlünün kaldırıldığını teyit etmektedir 532 . Bu yıllarda mezuniyet sınavları bir yıla yayılabilmekteydi 533 . 1888 yılında belirlenen usûle göre iki defa mezuniyet sınavına girdiği halde başarısız olanların kaydı silinecekti 534 . Aziz Bey’in müdürlüğü döneminde Ali Şehbaz Efendi, Tahsin Efendi ve Celâl Bey’in katıldığı bir Encümen toplantısında mezuniyet sınavına girip de hiçbir derecede rüus alamayan öğrencinin en düşük aldığı dersten tekrar sınava girmesine karar verildi 535 . Mektebin açılışından itibaren mezuniyet sınavında tek dersten dönenler sınıf tekrar etmeye mecburdular. Sadece kaldığı dersten imtihan vermek isteyen bir öğrencinin isteği Müdür Kâzım Efendi tarafından reddedilmiştir 536 . Kâzım Efendi’nin üzerinde durduğu esas konu mektep tarafından baştan beri takip edilen usûl ve teamüllere bağlı kalınmasının gerekliliğiydi. Kâzım Efendi’ye göre bu gibi konularda kimseye müsamaha gösterilmemesi mektebin disiplini 531 1891 yılında iyi derece 8’e (%80) çıkarıldı. Öğrencilerden Zakar Kuyumciyan, Kigork Meldusyan ve Ohannes Bülbülyan eski uygulamaya geri dönülmesi için dilekçe vermişti. Konu, Meclis-i Maarif’te ele alındı, ancak yüksek mekteplerdeki uygulama ve mektebin geleceği açısından yeni uygulama uygun bulundu (8 Ağustos 1892/15 M 1310, MF.MKT. 147/45). 532 13 Ekim-Kasım 1887 (Teşrinievvel 1303), HMT, 70; 1 Nisan 1886 (21 Mart 1302), HMT, s. 64. Mektebin ilk yılları olması nedeniyle (teşvik-i mahsus olmak üzere) önceki mezuniyet imtihanlarında daha gevşek davranılmıştır. Yeni düzenlemeden sonra öğrencilerin geçme notunun düşük tutulması için verdikleri dilekçe üzerine Müdür Emin Efendi “işbu kaidenin tağyiri takdirinde mektebin intizamı külliyen muhtell olacağı gibi hükkâm yetiştirmek maksad-ı hayr-mirsâdıyla küşâd olunan bir mektepten muhzır bile yetiştirmeye muvaffak olunamayacağı”nı belirtmiştir (30 Mart 1888/18 Mart 1303, MF.MKT. 93/71). 533 1888 yılında imtihanlara giren bir öğrenci imtihanların uzamasını ve yoruculuğunu şu şekilde anlatır: “Sekiz dokuz mah imtidâd eden imtihan-ı umûmî zaten birkaç seneden beri sadr illetinden muzdarib bulunan vücud-ı bendegânemi bütün bütün sarsmış ve âdeta âcizlerini kan tükürmek derecelerine getirmiş olduğundan müracaata mecbur olduğum etibbâ cânibinden lâ-akall ve behemehal bir mah tebdil-i abâ ü hava etmekliğim lüzumu tavsiye kılınmıştır” (Halis Eşref, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3098, 16 Ekim 1888/11 S 1306, s. 5). Mektep müdüriyeti, 1897-1898 yılı mezuniyet imtihanlarının Eylül 1897’de başlayıp Haziran 1898’a kadar sürebileceğini tahmin ediyordu (23 Mayıs 1897/21 Z 1314, İ.MF. 1314 Z 21). Burhan Felek’in “Hukuk Mektebi’nde mânasız ve çok zor bir doktora şekli tatbik edilirdi. Birçok çalışkan talebe bu imtihanlardan dolayı ya hastalanır, ya yarıda bırakır yahut çıldırırdı. Bu yüzden Hukuk Mektebi çok az mezun verirdi” ifadeleri için bkz. Yaşadığımız Günler, İstanbul 1974, s. 58. 534 27 Şubat 1888 (15 C 1305 ), MF.MKT. 97/39. 535 [Tahminen 1890-91], HMT, s. 71. 536 18 Temmuz 1893 (6 Temmuz 1309), HMT, s. 81. 133 ve imtihanların ciddiyeti açısından şarttı. Bir belgede kullandığı “kaide-i mer‘iyye-i kadîme” ifadesi teamüllere bağlılığını iyi bir şekilde ifade etmektedir 537 . Mektebin Darülfünun bünyesine katılması sürecinde mezuniyet sınavı uygulaması muhafaza edildi. Öğrenciler önceden olduğu gibi sınıf sınavları dışında herkese açık bir imtihanda başarılı olmağa mecburdular 538 . Birkaç yıl sonrası için isteyenlerin “tez imtihanı”na girerek “ilm-i hukuktan doktora şehadetnamesi” alabileceklerine dair bilgi varsa da539 burada kastedilen tez hazırlanması değildir. Mezuniyet imtihanı dayanmaktadır 540 önceden olduğu gibi bütün derslerden imtihan vermeye . Bununla beraber tespit edemediğimiz bir tarihten itibaren mektepte mezuniyet sınavı yapıldığı gerekçesiyle dördüncü sene yılsonu sınavı yapılmamakta; ilk üç yıl, yılsonu sınavı; son yıl ise sadece mezuniyet sınavı yapılmaktaydı 541 . Mekteb-i Hukuk öğrencileri, mezuniyet sınavında başarılı olmağa hususî bir önem atfetmekteydiler 542 . II. Meşrutiyet yıllarında mezuniyet/doktora sınavının kaldırılmasının gündeme gelmesi üzerine siyasî tarihimizin ilginç figürlerinden biri olan Gümülcineli İsmail Bey’in gösterdiği tepki buna iyi bir örnektir. Öğrenciliği sırasında doktora sınavının kaldırılması maksadıyla bir lâyiha kaleme alan Burhan Felek’in anlattıklarına göre doktoranın kaldırılması için Âyân ve Mebusan meclislerine heyetler gönderilmiş, ayrıca partilerle görüşülmüştü. Gümülcineli, şiddetli siyasî çekişmelerin olduğu bir ortamda konuyu görüşmek üzere muhalefetteki Ahali Fırkası’na giden Felek’i “Bana bak çocuk! Görüyorum ki suhulet-i kelâmın var. Sen derslerine çalış, güzel bir avukat olursun. Doktoranın kaldırılması ne demek? Böyle şey olur mu? Dinle 537 1895-1896 yıllarında Maarif Nezareti’nin emri üzerine eksikleri yarım puandan az olan bir iki kişiye not küsuratı konusunda müsamaha edildi. Bir süre sonra bunun mektebe zarar verdiği görüldüğü için tekrar eskiden beri uygulanagelen kurala geri dönüldü (12 Ağustos 1897/31 Temmuz 1313, HMT, s. 9394; 8 Aralık 1897/26 Teşrinisâni 1313, HMT, s. 96). 538 Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 83; 1317 senesi, s. 85; 1318 senesi, s. 89; 1319 senesi, s. 90. 539 Maarif Salnamesi, 1321 senesi, s. 91. 540 Bu değişiklikten sonra mezun olan Y. K. Tengirşenk’in “Hukuk’un dördüncü senesini bitirip o zaman bütün derslerden bir ikinci imtihan vermek demek olan doktora imtihanı...” ifadeleri için bkz. a.g.e., s. 91. 541 “Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de câri olduğu üzere son sınıf imtihanlarından sarf-ı nazar olunarak yalnız mezuniyet imtihanı ile iktifâ olunması…” (2 Temmuz 1903/6 R 1321, Y.PRK.MF. 4/76). Darülfünun nizamnamesinin 21. maddesine göre mezuniyet imtihanında öğrenci önce son sınıf derslerinden ardından bütün derslerden imtihan verecekti (Maarif Salnamesi, 1319 senesi, s. 22). İlk mezuniyet imtihanlarının yapılacağı 1903 yılında öğrenciler Mekteb-i Hukuk’ta olduğu gibi son sınıf sınavlarından vazgeçilmesini istediler ve talepleri Meclis-i Maarif’ce uygun görüldü. Bundan sonraki sürecin canlı bir tahkiyesi için bkz. Örikağasızâde, a.g.e., s. 113-14. Krş. Aynı belge. 542 Üçüncü devrede öğrencilerin %42’si mezuniyet imtihanında başarısız olmuştu (M. Cevad, a.g.e., s. 259) . Yedinci mezuniyet imtihanına (1893) 41 öğrenci katıldı; üçü pekiyi, on ikisi iyi, on üçü orta dereceden diploma almaya hak kazandı, bir kişi başarısız olurken on iki öğrenci mazeret bildirerek sınava girmedi (HMT, s. 82). 134 beni!.. Ben bugün muhalefet partisindenim. Eğer Mecliste o yüzden Maarif nazırı itimat reyi isterse ben muhalefette olduğum halde bu nazırı tutarım” sözleriyle geri çevirmiştir 543 . Mekteb-i Hukuk’ta doktora sınavını da vererek öğrenimini tamamlayanlara tirşe * kağıda basılmış diploma verilmekteydi 544 . Diplomaları Maarif Nezareti’nde yapılan tören sırasında Maarif nazırı dağıtıyordu 545 . Geçerli mazeret bildirenler sonradan sınav vererek mezun olabiliyorlardı 546 . 2.4. Mekteb-i Hukuk’un Denetlenmesi Sultan II. Abdülhamid döneminde siyasî merkez, mektepleşme konusundaki istekli tavrına paralel olarak mektepleşme cereyanının canlandırdığı yeni siyasî temayülleri bertaraf etmek, hiç değilse kontrol altında tutmak istemiştir. Bu nedenle özellikle 1890’ların başından itibaren muallimlerin seçimi, ders programları, ders kitapları hatta öğrencilerin defterleri denetime konu olmuştur 547 . II. Abdülhamid’in problemi nasıl algıladığına dair bir örnekle konuyu biraz daha açmakta fayda vardır. Mekteb-i Hukuk’taki 1891 yılı program değişikliğinden üç ay kadar önce mekteplerin ders programlarını tadil etmek maksadıyla Maarif Nezareti’nde bir komisyon kurulması düşünülmüştü. II. Abdülhamid, bu komisyonun Maarif Nezareti’nde değil, eski Maliye Nazırı Zühdi Paşa reisliğinde Bâbıâli’de toplanması 543 Burhan Felek, a.g.e., s. 59-60. Buna rağmen Mekteb-i Hukuk’a mahsus bir uygulama olan doktora imtihanları kaldırıldı ve mektep o sene iki dönemi birden mezun verdi (C. Bilsel, a.g.e., s.). * Üzerinde yazı yazılacak şekle konulmuş hayvan derisine verilen addır. Tirşe imalinin tarihi hakkında bkz. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2004, s. 508-509. 544 1892 yılında kağıtla ilgili piyasa araştırması yapılarak Paris’ten bir tirşe tabakası 8 Frank, posta ücretinin de 2 Frank olduğu öğrenildi. Müdüriyet iki yüz diplomada kullanılmak üzere yüz tabaka tirşenin alınmasını Meclis-i Kebir-i Maarif’ten istedi (24 Mart 1892/12 Mart 1308, HMT, s. 73-74). 545 3 Haziran 1896 (21 Z 1313), Tercüman-ı Hakikat, nr. 212/5325, s. 2. 546 Meselâ beşinci devre mezunlarından Tırnovalı Hacı Mehmed Efendizâde Hasan Fehmi, İbradılı Şey Mehmed Efendizâde İzzet İlyas (18 Şubat 1888/6 Şubat 1306, MF.MKT. 121/16); Kayserili Avadis, Erzurumlu Karabet Rafaelyan, Ispartalı Mahmud, Kastamonulu Yuvanaki ve İstanbullu Yervant Efendiler mazeret sınavında başarılı olarak mezun oldular ve adları Adliye Nezareti’ne bildirildi (19 Şubat 1891/7 Şubat 1306, MF.MKT. 126/78). 547 Bu konudaki dikkatler daha önceki yıllara uzatılabilir: “Mekteb-i Mülkiye ile sâir mekâtib-i İslâmiyyeden neşet eden şakirdânın akaidinde âsâr-ı zaaf görülmekte olup … bir komisyon-ı mahsus teşkiliyle Mekteb-i Mülkiye ve mekâtib-i sâire-i İslâmiyye’de tedris olunmakta bulunan ders programlarının şakirdânın akaid-i diniyyelerine hizmet edecek yolda tanzim ve tashihi…” (30 Ocak 1887/6 CA 1304, BEO, Ayniyat Def., nr. 1562, s. 77). 135 emrini verirken ders programı değişikliklerinin zeminine dair önemli tespitler yapmıştır. Her devletin mektep programlarını kendi idare tarzına göre düzenlediğini ve hocaları da ona göre seçtiğini belirten padişah, Fransa’da rejimle paralel olarak değişen programları örnek gösterir 548 . Padişaha göre Osmanlı Devleti’nde yüksek mekteplerin ders programları rejimin ilkelerine (Devlet-i Aliyye’nin usûl-i idare-i hükümetine) uygun yapılmamış, muallimlerin seçiminde de bu esasa dikkat edilmemişti. Bu sebeple mezunların neredeyse yarısı göstermekteydi 549 Avrupa’ya firar ederek rejimi değiştirmek üzere faaliyet . II. Abdülhamid, esasen modernleşme atılımlarını din/gelenekle paralel bir tarzda yürütme siyaset ve mantığıyla hareket etmekte 550 ; öğrencilerin siyasîleşme eğilimlerini ise dinî bilgilerinin zayıflığına (ekserinin akâide dair malumatı mahalle mektebinde öğrenmiş olduğu mesâil-i esasiyye-i diniyyeye münhasır kalarak bazıları ondan da bîhaber bulunmuş olmalarına) bağlamaktaydı. Padişah, mekteplerde okutulan kitapların çoğunluğunu zararsız buluyor; lakin ders esnasında, kitap haricinde öğrencilere aşılanan fikirlerin denetim altında tutulmasını istiyordu. Bu nedenle ders programının yanı sıra hocaların seçimi önemli bir problem olarak ortaya çıkıyordu. Padişah, ayrıca hoca ve memurların denetim altında tutulabilmesi için ne gibi sıfatları taşıyan müfettişler seçileceğinin ve denetlemenin nasıl yapılacağının belirlenmesini de istemişti 551 . Mekteb-i Hukuk’un denetlenmesinde farklı kanallar kullanılmaktaydı. Örneğin 1895 yılında ders kitapları ve öğrencilerin defterlerini incelemek üzere bir komisyon kuruldu. II. Abdülhamid, Şubat 1900’de, Mekteb-i Hukuk’ta okutulan dersleri (ulûm ve 548 “(…) Fransa hükümeti Cumhuriyete inkılâb ettikten sonra bütün mekteplerin programlarını Cumhuriyet esasını teşyîd ve takviye edecek yolda tebdîl ve tağyîr ve muallimîn dahi bu fikr u maksada hizmet edecek âdemlerden intihâb ve tayin etmesiyle elyevm Fransa mekâtibinden ikmâl-i tahsil ile çıkanların heman %95’i Cumhuriyet muhibb ve taraftarı olup yalnız %5 kadarı ebeveyninden gördükleri hüsn-i terbiye eseri olarak fikr-i aslî-i zatîlerini muhafaza edebilmektedirler” (10 Haziran 1891/3 ZA 1308, İ.DH. 102449). 549 “(…) birtakım efkâr-ı sakîme peyda ederek bunlardan birkaçı Avrupa’ya firar ile devlet aleyhinde neşriyatta bulunmuş ve bazıları usûl-i idare-i hükümeti tarz-ı ahare tahvil fikrini uyandırmak tarîk-i hemvârına sapmış…” (aynı belge). 550 Bu problemin ele alındığı bir belgedeki “herkes din ve âdâb-ı mahsûsasını muhafaza ederek kesb-i maarif etmek iktizâ [eder]” ve “…arzu-yı hümâyûn salâbet-i diniyye ve hamiyet-i milliyyeyi asla kaybetmeyerek Devlet-i Aliyye’nin ilelebed bekası ve kendi saadeti bundan olduğunu derk ile o yolda iktisab-ı maarife çalışacak adam yetiştirmek esas-ı selâmet-istinâs olduğundan…” ifadeleri bu hususu ortaya koymaktadır (10 Mayıs 1899/30 Z 1316, Y.MTV. 189/184). 551 Aynı belge. Dinî bilgileri iyi derecede olan öğrencilerin yeni siyasî fikirlere kapılmayacağı mantığı sonraki resmî metinlerden de takip edilebilir. 136 fünûn) ve öğrencileri denetlemek üzere Meşihat’ten bir müfettiş atanmasını istedi 552 . Bunun üzerine Müderris Hasan Lütfi Efendi müfettişliğe atandı 553 . Musa Kâzım Efendi örneğinde görüleceği üzere resmî müfettiş haricinde özel olarak görevlendirme de sözkonusu olmuştu. 2.4.1. Muallimlerin Seçimine Dair Kararname (1893) Ocak 1892’de yapılan Mekteb-i Mülkiye hoca ve idarecilerinin seçimine dair kararnamede muallimlerin vasıfları ifade edilmişti. Mekteb-i Mülkiye’nin bilgili, ahlâklı, devlet ve memlekete sadık memur yetiştirmek maksadıyla kurulduğu belirtilerek mubassır, müdür yardımcısı, müdür ve Maarif nazırının görevleri sayılmakta; bu düzenlemeye aykırı hareketlerle ilgili cezalar sıralanmaktaydı 554 . Mülkiye’deki bu düzenlemeden bir buçuk yıl kadar sonra Mekteb-i Hukuk’ta fahrî olarak devletler hukuku okutan Hasan Fehmi Paşa’nın muallimlikten ayrılması üzerine muallimlerin seçimi ile ilgili başka bir düzenleme yapılması gündeme geldi 555 . Devletler hukuku dersine muallim atanmasıyla ilgili yapılan diğer hazırlıkları onaylayan Sultan II. Abdülhamid, muallimlerin seçiminde titiz davranılmamasından dolayı rahatsızlığını ifade ederek devletler hukuku muallimliği için gereken şartları taşıyan birkaç ismin kendisine bildirilmesini; ayrıca muallimlerin seçimi ile ilgili kısa bir nizamname kaleme alınmasını istedi. Padişaha göre ideal muallim güzel ahlâklı ve hükümdar taraftarı olmalıydı 556 . 552 Meşihatten gönderilecek memurun maaşı 10 lira olacaktı (3 Şubat 1900/3 L 1317, İ.HUS. 1317 L 6). Maarif Salnamesi, 1318 senesi, s. 671; 1319 senesi, s. 93; 1321 senesi, s. 94. Hasan Lütfi Efendi hakkında bkz. S. Albayrak, a.g.e., II, 314. 554 Kararname için bkz. 5 Ocak 1892 (24 Kanun-ı evvel 1307), Y.MTV. 189/184, lef 2. Ayrıca bkz. A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 62-63. 555 Bu dersin tahsisatı Maarif Nezareti Muhasebesi tarafından mevkûf tutuluyordu. Maarif Nezareti, mektebin yaklaşık 30 lira mevkufâtını başka yere harcadığından atanacak muallime yeniden maaş tahsisi gerekmişti. Müdüriyet, Haziran 1893’de bu isteğini Maarif Nezareti’ne iletti (12 Haziran 1893/31 Mayıs 1309, HMT, s. 81). Maarif Nezareti, mektepte bu gibi dersleri okutan muallimlerin maaşları için 14 lira ayrılmasına rağmen tasarruf gerekçesiyle yeni muallime 10 lira maaş tahsisini önerdi ve padişahın onayı alındı (5 Kasım 1893/26 R 1311, İ.MF. 1311 R 26). 556 “(…) ahvâl ü efkârı tahkîk edilmeyerek intihâb ve tayin kılınmış olan bazı muallimler talebenin ahlâkını ifsâd etmekte olduklarından evvelemirde layıkıyla tahkîkât icra olunarak muallimliklere hüsn-i ahlâk ashâbından ve hükümdar tarafdarânından olanların tayini…” (5 Kasım 1893/26 R 1311, İ.MF. 1311 R 26). 553 137 Maarif Nezareti, devletler hukuku dersinin önemine dikkat çekerek bu dersi okutacak kişilerin çok fazla olmadığını, bulunduğu takdirde dahi padişahın istediği vasıfları taşıyıp taşımadığını anlamanın güç olduğunu belirtti; ancak yine de padişaha iki isim bildirdi. Nezaretin önerdiği kişiler mabeyn mütercimliği de yapan Şikago Sergisi Komiseri Beyefendi’ydi 557 Hakkı Beyefendi ve Maarif Nezareti mektupçusu Sırrı . Nezaret, yukarıda işaret edilen Mekteb-i Mülkiye muallim kararnamesine atıfta bulunup, muallimlerin buna göre seçildiğini tasrih etmekle beraber padişahın emrine uygun bir şekilde, Mekteb-i Hukuk’la sınırlı olmayan yeni ve kısa bir kararname daha kaleme aldı 558 . Bu yeni kararnameye göre yüksek mektepler, idadîler ve Mekteb-i Sultanî’de hocalık yapacak kişilerde “evvelâ devlet ve memleketi hakkında sadakat ve istikamet ve hüsn-i hal ve reviyyet ashâbından ve şayan-ı vüsûk ve itimat zevâttan olma” vasıfları aranıyordu. Yetkinlik, diploma ve ehliyet sahibi olma, cinayet veya cünha sebebiyle mahkum ve malül olmama aranan diğer özelliklerdi. Ehliyet, bilgi ve şöhret sahibi yabancılar da muallimliğe kabul edilebilecekti. Hocalık yapmak isteyen kişi önceden başka bir mektepte görev yapmışsa o mektep müdürünün mütalaası alınacak; gerekirse seçim için sınav yapılacaktı 559 . Kâzım Efendi’nin müdürlük döneminde muallim kadrosunda da bir istikrar arayışı söz konusu olmuştur. Ders programlarının ve müdürün değiştiği 1891’den sonra, öğrencilerinin siyasî faaliyetlerinin örgütleşme temayülü gösterdiği yıllarda kaleme alınan kararname, padişahın bizzat kurup geliştirdiği yüksek mekteplerde eğitim gören öğrencilerin siyasî yönelişlerine dair kaygılarını göstermesi açısından da önemlidir. Aşağıdaki Tablo 18’da da görülebilecek olan, kararnameden üç yıl sonraki hoca 557 İkisi de Mekteb-i Hukuk muallimi olan bu kişilere haftada ikişer saat ders verilmesi düşünülmüştü. Hakkı Bey haftada dört saat idare hukuku dersi vermekteydi ve devletler hukukuna dair matbu bir eseri vardı. Sırrı Bey haftada dört saat “muamelat-ı ecnebiyyeye müteallik uhûd ve nizamât” dersi veriyor, bu vesile ile devletler özel hukukundan bahsediyordu. Sırrı Bey, Hakkı Bey’in idare hukuku dersine vekâlet ettiği gibi, Hakkı Bey Şikago’dan dönünceye kadar devletler hukuku dersini de o verecekti (14-18 Kasım 1893/5-9 CA 1311, Y.A.HUS. 284/50, lef 1, 2, 4). Maarif Nezareti’nin sözlü emri üzerine Sırrı Bey, birinci ve ikinci sınıfın devletler hukuku dersini, 30 Kasım 1893 Perşembe gününden itibaren, vekâleten verdi. Hakkı Bey ise döndükten sonra 9 Ocak 1894 tarihinde ders vermeye başladı (4 Aralık 1893/22 Teşrinisâni 1309, HMT, s. 83; Örikağasızâde, a.g.e., s. 25). 558 14-18 Kasım 1893 (5-9 CA 1311), Y.A.HUS. 284/50, lef 1, 2, 4. 559 Aynı belge, lef 3 (Maarif Nezareti’ne merbût mekâtib-i âliyye ve idadiyye ile Mekteb-i Sultanî’de istihdam olunacak muallimlerin suret-i intihâb ve tayinleri hakkında bâ-irade-i seniyye-i hazreti padişahî kaleme alınan kararnamedir). Padişah emrederse kararnamenin usûle uygun olarak Şûrâ-yı Devlet ve Meclis-i Vükelâ’da görüşülmesi, ardından padişaha arz edilmesi düşünülmüştü (aynı belge, Lef 4’ün arka yüzü); ne var ki bu yol izlenmemiştir. 138 kadrosuna 560 , sonraki yıllardaki tavırları nazara alınarak bakılırsa padişahın sadakat vurgusunun yerini bulmadığı gözlenir. Mektebin eğitim siyaseti ve adliye kadrolarının belirlenmesi konularında önemli bir isim olan ve padişahın desteğiyle hızlı bir şekilde yükselmiş bürokratlardan İbrahim Hakkı (Paşa), II. Meşrutiyet’in ilânından sonra gençliğe örnek gösterilecek “hürriyet kahraman”larından biri olarak sadrazamlık koltuğuna oturacak; padişahın Mabeyn’den tanıdığı diğer bir isim (Sırrı Bey), 1923-24 yıllarında kaleme aldığı hatıralarında “velinimeti” II. Abdülhamid’den nahoş bir lisanla bahsedecektir 561 . “Vesâyâ ve ferâiz” muallimi Manastırlı İsmail Hakkı’nın yukarıda işaret edilen Ayasofya vaazları birçok farklı hususiyetinin yanı sıra II. Abdülhamid muhalifliğinin en beliğ örneklerinden birini teşkil etmektedir. Mekteb-i Hukuk muallimleri ve öğrencileri üzerinden bu tür örnekleri arttırmak mümkündür. Tablo 18. Kasım 1896’da Mekteb-i Hukuk hoca ve memur kadrosu 562 HOCA Ali Haydar Efendi Abdullah Şakir Efendi Bâlâ 20 Bâbıâli Hukuk Müşaviri Bâlâ 14 Bâlâ 10 Meclis-İ Maarif Reisi Mecelle Esbak Anadolu Kazaskeri Sırrı Beyefendi Hukuk-ı Düvel ve Uhûd Hüsnü Efendi Arazi Kanunu ve Evkaf ve Mi‘yârü’l-Adale [Vayani] Kostaki Efendi Ticaret-i Bahriyye Kanunu Celâl Beyefendi Kanun-ı Ceza ve İlamât-ı Cezaiyye [Küçük] Haydar Efendi Mecelle El-Hac İsmail Hakkı Efendi Vesâyâ ve Ferâiz Şevki Efendi Temyiz Mahkemesi Üyesi Usûl-i Fıkh ve Mecelle İbrahim Hakkı Efendi Kâzım Bey MAAŞ (lira) MEMURİYET Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye ve Hukukiyye ve Tanzim-i İlamât-ı Hukukiyye Hukuk-ı İdare ve Hukuk-ı Düvel Ali Şehbaz Efendi RÜTBE/ PAYE Sadr-ı Anadolu Sadr-ı Anadolu DERS Maarif Nezareti Mektupçusu Evkaf Müfettişliği Müsteşarı İstinaf Ticaret Mahkemesi Reisi Mahkeme-i Cinayet Reisi İstanbul Bidayet Mahkemesi Reis-i Evveli Tarîk Meşâyıhından MEMURLAR Mektep Müdürü Ve Ticaret-i Berriyye ve İcra Beyoğlu İkinci Hukuk Kanunu Reisi . Müdür Yardımcısı, İstanbul payesi Ûlâ sınıf-ı evveli Ûlâ sınıf-ı evveli 26 12 17 7 13 Harameyn payesi 10 - 4 Ûlâ sânisi 15 Sâlise 7 560 Bu tablo, “tesisat-ı askeriyye iânesi”nden merkez bürokrasi hissesine düşen meblağın toplanması sırasında Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti tarafından yapılan liste esas alınarak hazırlanmıştır. Muallim maaşlarının yüzde onunun iâne olarak verilmesi kararlaştırılmıştı (28 Kasım 1896/16 Teşrinisâni 1312, HMT, s. 90-91); belgenin orjinalinde muallim ve memurların hangi daire-i belediye sınırları içinde oturdukları da belirtilmiştir (28 Kasım 1896/16 Teşrinisâni 1312, MF.ALY. 9/24). 561 Bu konuda bazı işaretler için bkz. Örikağasızâde, a.g.e., s. 27, 126, 236. 562 28 Kasım 1896 (16 T.sâni 1312), MF.ALY. 9/24; HMT, s. 90-91. 139 Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi Hulefâsından 2.4.2. Ders Programı ile Ders Kitaplarının Denetlenmesi Yıldız sarayı, 1890’lı yıllarda hoca seçiminin yanı sıra mekteplerde okutulan derslerin içeriği hakkında da titizliğe sahipti. Sultan II. Abdülhamid, 1892 yılında hukuka giriş ve hukuk felsefesi derslerinin Mekteb-i Hukuk programından çıkarılmasını onayladığı gün mektebin ders kitaplarından birer nüshanın kendisine gönderilmesini istedi. Maarif Nezareti, Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti’nden aldığı on dokuz adet ders kitabını Matbaa-i Osmaniye’de ciltleterek Mabeyn Başkitâbeti’ne gönderdi. Padişah, iki gün sonra bu sefer mektepte okutulan derslerin programının da gönderilmesini istedi 563 ; bu emir üzerine program da Başkitâbete iletildi 564 . II. Abdülhamid, 1895 yılının ilk günlerinde, yüksek mekteplerde okutulan ders kitapları 565 ve öğrencilerin elinde bulunan “zabıt defterleri” üzerinde inceleme yapacak özel komisyonlar kurulmasını istemiştir. Bu komisyonlar ders kitapları ile derste tutulan notlardan oluşan defterlerde “marzî-i âlîye münâfi ve muzır bir şey bulun”up bulunmadığını inceleyecekti. Maarif nazırının emriyle Mekteb-i Hukuk’ta da böyle bir komisyon kuruldu. 18 Ocak 1895’ta incelemesini tamamlayan komisyon, Mekteb-i Hukuk öğrencilerine mahsus olarak müsvedde suretinde basılan (burada kastedilen litoğrafya/taşbaskı usûlüyle basılan ders kitapları olmalıdır) kitapları inceleyerek, bu kitaplarda muzır veya ıslah edilmesi gereken bir şey bulamadı 566 . Bununla beraber derste bir meseleyi anlatmak için yapılan gereksiz açıklamaları (izahât-ı zâide) tadil 563 9 Kasım 1892 (19 R 1310), Y.MTV. 70/99; MF.MKT. 153/92. 14 Kasım 1892 (2 Teşrinisâni 1308), HMT, s. 79. 565 Ders kitapları mektebe mahsus olarak basılmaktaydı. Meselâ Ali Haydar Efendi’nin Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm adlı eserinde “rehin” kısmının şerhinde kapak notu olarak “Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne talebesine mahsus ve matbû‘ mahdûd olup müsvedde şeklinde tab‘ edilmiştir. Tekrar tedkik ve ıslah olunacaktır” şeklinde bir kayıt konulmuştur (Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm-Şerh-i Kitabu’l-Hâmis a‘ni’l-Rehn, İstanbul, Âlem Matbaası, 1313). Çalışmanın çeşitli yerlerinde ders kitaplarının bu özelliğine işaret edilmiştir. 566 İleriki yıllarda müsvedde halindeki notların da takibe konu olduğuna dair bilgiler vardır. Mekteb-i Hukuk mezunlarından, 1908 sonrasında İbrahim Hakkı Bey’in asistanlığını yapacak olan şair-biyograf Mithat Cemal Kuntay, II. Meşrutiyet ilan edilmeden önce bir gece evinde Mekteb-i Hukuk notlarını beyaza çekerken politika suçlusu olarak basıldığını söylemektedir (Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Akif, s. 119-20). Bu bilgiyi şairin muhayyilesine borçlu değilsek eğer, bu hadise öğrenci ve ders kitaplarının siyasîleşmesi vakıasının siyasî merkezde meydana getirdiği tedirginliğin boyutları hakkında bir fikir vermektedir. 564 140 etti 567 ve Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti, Maarif Nezareti’nin emri üzerine muallimleri gereksiz açıklamalar konusunda uyardı 568 . Mektep müdüriyetinin titizlik gösterdiği konulardan biri de ders notlarının yayımıydı. Zaman zaman değinildiği üzere ders notları Mekteb-i Hukuk öğrencilerine mahsus ve sınırlı sayıda basılmaktaydı. Müdüriyet, siyasî mülahazalarla yapılan müdahaleler bir tarafa ders notlarının aslına uygun olarak basılması üzerinde de durmuştu. 1896 yılında ders programına eklenen “kitabü’n-nikâh” dersinin notları bir süre sonra Resimli Gazete’de yayınlanmaya başlamıştı. Müdüriyet, Maarif Nezareti’nin incelemesinden geçmeyen hiçbir eserin basılamayacağını; ayrıca, “kitabü’n-nikâh” şer‘î ilimlerden olduğu için notların Şeyhülislâmlık ile Encümen-i Teftiş’in incelemesinden geçmesi gerektiğini belirtmiş; Maarif Nezareti’nden tefrikanın durdurulmasını istemişti. Öte yandan Mekteb-i Hukuk’taki öğrenciliği esnasında ders notlarına dayanarak neşirler yapmış biri olan nikâh muallimi Mahmud Esad Efendi de gazetede neşredilen derslerde birçok hatalar bulunduğunu müdüriyete haber vermişti. Müdüriyet, bundan böyle gazetelerde neşredilecek mektep dersleri için Nezaret’ten izin alınması gerektiğinin Matbuat-ı Dahiliye İdaresi’ne bildirilmesini istemişti 569 . Yukarıda değinilen kaygılarla ders programları ve hocaların denetlenmesi fikri sonraki yıllarda da hükmünü sürdürdü. 1908 yılında Maarif Nazırı Haşim Paşa imzalı bir belgeden öğrendiğimize göre kendisinden önceki nazır Celâl Bey döneminde (takriben on yıl önce; 1898-1899) Mekteb-i Mülkiye ve Mekteb-i Hukuk ders notlarının litoğrafya usûlüyle basımı “tevellüd eden bazı mehâzire mebni” yasaklandı. II. Meşrutiyet’in ilan edilmesine birkaç ay kala Selânik Mekteb-i Hukuku’ndan gelen talep 567 Mekteb-i Mülkiye mezunu Ahmet Reşit Rey, yüksek mektep ders kitaplarındaki bu tadilatın “tenkihât” olarak isimlendirildiğini söylemektedir. (Ahmet Reşit Rey, Gördüklerim Yaptıklarım (1890-1922), İstanbul 1945, s. 45). Bu örnekten anlaşıldığı kadarıyla tenkihât, resmî belgelerin gösterdiğinden daha vahim boyutlardadır. 568 Komisyonda mabeyn mütercimi ve Bâbıâli Hukuk müşaviri İbrahim Hakkı Bey; mabeyn mütercimi ve Maarif Nezareti mektupçusu Sırrı Bey, Encümen-i Teftiş ve Muayene reisi Naum Efendi, mektep müdürü ve Ticaret-i Bahriye Mahkemesi üyelerinden es-Seyyid Mehmed Kâzım Bey bulunmuştu (23 Ocak 1895/27 B 1312, Y.MTV. 113/83). Maarif Nazırı Zühdü Paşa ile Mektupçu Sırrı Bey’in, aynı günlerde Yusuf Ziya Paşa’nın İsveçli hukukçu Johann Kaspar Bluntschli’den (1808-1881) tercüme ettiği devletler hukuku kitabı ile Mekteb-i Mülkiye Matbaası’nda basılan devletler hukuku kitabını incelediklerine dair bkz. 18 Ocak 1895 (22 B 1312), Y.MTV. 113/49. Vaktiyle Hariciye nazırı, yaptığı tercümeden dolayı (Umûr-ı Şehbenderî müdürü) Yusuf Ziya Efendi’nin taltif edilmesini istemişti (19 Temmuz 1880/11 Ş 1297, Y.A.RES. 6/36). Şartlar değiştikçe kitaplara yaklaşım tarzı da değişebilmekteydi. 569 15 Eylül 1896 (3 Eylül 1312), HMT, s. 89; 12 Aralık 1896 (30 Teşrinisâni 1312), HMT, s. 91-92. 141 üzerine ders notlarının müdürün kontrolünden geçmek şartıyla bastırılmasına izin verildi 570 . 1906 yılında mektepte okutulan derslere ait kitap ve defterler, özel bir müfettişe inceletildi. Sadrazam Avlonyalı Ferid Paşa, Mekteb-i Hukuk hocalarından Musa Kâzım Efendi’den mektepte okutulan derslerin kitap ve defterlerine dair bir rapor hazırlamasını istedi. II. Meşrutiyet döneminde siyasî-fikrî hayatın önemli şahsiyetlerinden biri olarak şöhret bulacak ve şeyhülislâmlık yapacak olan Musa Kâzım Efendi, iki gün gibi kısa bir sürede bir rapor hazırlayarak sadarete gönderdi. Musa Kâzım’ın sonraki fikrî macerasıyla çakışan değerlendirmeler içeren bu rapor hukuk dallarını tanımlama tarzı bakımından da dikkat çekicidir. Musa Kâzım’a göre mektepte okutulan fıkıh usûlü, nikâh, vesâyâ ve ferâiz, diyet ve cinayetler, Mecelle ve arazi hukuku gibi esasen “şer‘-i şerife müteallik dersler” hakkında fikir ileri sürmek gereksizdi. Musa Kâzım, hukukun meşruluk kaynaklarından biri olarak “padişahın iradesi”ni gördüğünden iradeyle konulmuş ve mahkemeler tarafından uygulanagelmiş kanunlar için de aynı durum sözkonusuydu. Bununla beraber bu derslerin anlatımı sırasında bir takım nazarî bilgilerin verilmesi gerekmekte; bu münasebetle yabancı dillerdeki hukuk kitaplarına başvurulmaktadır. Yabancı dillerdeki literatürde din ve geleneğe aykırı değerlendirmeler de (‘âdât-ı milliyye ve diyânet-i İslâmiyemize tevâfuk etmeyen teşrihât ve mülahazât da) bulunabileceği için bu hususa dikkat edilmesi gerektiğini söylemekte; idare hukuku ve devletler hukukuyla ilgili olarak da paralel bir değerlendirme yapmaktadır. Musa Kâzım Efendi, esasen -muhalif olduğu- II. Abdülhamid’le aynı istikamette düşünmektedir. Çözüm teklifi İslâmiyetin hükümlerinin, inanç esaslarının ve felsefesinin dindar ve muktedir muallimlerce anlatılması ve “Frenk meşrebli”lerden muallim 571 seçilmemesine dikkat edilmesidir 572 . 570 12 Mayıs 1908 (11 R 1326), Y.MTV. 187/184. Birkaç yıl sonra kendisi hakkında “farmason” olduğu iddiasıyla haberler çıkacak, farmason olmadığı ifade etmek için bir beyanname yayımlamak zorunda kalacaktır. 572 18 Eylül 1906 (5 Eylül 1322), Y.PRK. 5/24. Bu önemli rapor eklere alınmıştır. Bkz. EK IV. Musa Kâzım’ın bu dönemde kurulan mektepleri düşmana karşı “kuvvet hazırlamak” şeklinde yorumlaması için bkz. İsmail Kara, Türkiyede’de İslâmcılık Düşüncesi, I, 144-50. 571 142 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MEKTEB-İ HUKUK MEZUNLARI VE İSTİHDAM ALANLARI İlk hukuk mekteplerinin kurulduğu yıllarda Osmanlı seçkinlerinin bürokrasiyi merkezîleştirme fikriyle gerçekleştirdikleri reformların üzerinden otuz yılı aşkın bir süre, askerî modernleşme teşebbüsleri ve bu bağlamdaki eğitim hamlesinin üzerinden ise yaklaşık bir yüzyıl geçmişti. Kıta Avrupası yöntemli yeni bir kanunlaştırma anlayışının benimsenmesi ve bürokrasideki reformlarla paralel olarak adlî teşkilatın yeniden tanzim edilmesi fikrinin de dikkate değer bir geçmişi vardı. Yeni hukukçuların uygulayacakları kanunlar ve görev yapacakları kurumlar (nezaret ve mahkemeler) oluşturulmakta veya tadil edilmekteydi. 1870’lerden itibaren mektepli hukukçular Osmanlı Devleti’nin bu yeni hukuk sistemine dahil olmağa başladılar. Türkiye’de hukuk eğitiminin kurumsallaşması ve hukuk çerçevesindeki eğitim hayatını önceki bölümlerde izah ettikten sonra, bu bölümde yetişmesi hedeflenen yeni/mektepli hukukçular ele alınacak; öğrenciler hakkında bazı genel bilgiler verildikten sonra köken itibariyle mezunlar, bunların adliye mesleğine girişleri, (diğer) meslek tercihleri, adliye kadrolarına katılmaları ve Mekteb-i Hukuk mezunu olmayanların mektepli statüsünü kazanması konuları izah edilecektir. 3.1. Mekteb-i Hukuk Öğrencilerine Dair Bazı Gözlemler Bilindiği gibi bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’nin insan unsuru din, dil, etnik birimler, kültür, mezhep-meşrep, coğrafî hususiyetler ve saire açısından çok renkli 143 bir manzara arzetmekteydi. Osmanlı modernleşmesinin idealleri arasında bu farklılıkların yol açabileceği problemleri aşma hedefi önemli bir yer tutar. Bu bağlamda zaafa uğratan ayrılıkçı-milliyetçi hareketlerin önünü almak maksadıyla devreye sokulan ittihad politikalarının (ittihad-ı Osmanî, ittihad-ı İslâm, ittihad-ı Etrâk) siyasî birliği sağlama nihaî hedefine dönük geçici ve ikincil hedefler olduğu hatırlanmalıdır. Mektepleşme hareketi ise bu yakınlaşmayı (ve tektipleşmeyi) temin edecek bir araç olarak algılanmaktaydı. İnsan unsurundaki çeşitlilik, standartlaşmayı hedefleyen mektepler için zaaf olarak işleyebileceği gibi aynı zamanda öğrenci devşirme kanallarına da işaret etmekteydi. Mekteb-i Hukuk’un öğrenci yelpazesi oldukça genişti. Cevdet Paşa’nın üst düzey adliye makamları için söylediklerini Mekteb-i Hukuk öğrencilerine uygulamak meseleyi açıklamak bakımından kolaylık sağlayacaktır. Cevdet Paşa, mektebin öğretime başlamasından bir yıl kadar sonra mahkeme reis ve üyeliğine atanan kişileri üçe ayırmaktaydı. Birincisi genellikle hukuk mahkemelerinde görev alan ilmiye mensuplarıydı. İkincisi bir süre adliye hizmetlerinde bulunarak mesleği öğrenen memurlar olup bunlara ekseriyetle ceza mahkemelerinde görev veriliyordu. Üçüncüsü ise Avrupa’da hukuk (kanun) okuduktan sonra adliyede görev alan ve çoğunlukla ticaret mahkemelerine atanan gayrımüslimlerdi 573 . Bu çerçeveden hareketle öğrenci potansiyeli olan ana kaynaklar olarak medrese talebeleri, (adliye) memurlar(ı) ve gayrımüslim cemaat mensupları sayılabilir. Namık Kemal, hukuk mektebi açma meselesinin Osmanlı kamuoyunda tartışıldığı yıllarda kaleme aldığı bir yazıda medreselerin bu mektebin öğrenci ihtiyacını kolaylıkla karşılayabileceğini belirtir 574 . Gerçekten de medrese talebeleri mektebe rağbet eden kesimlerin başında gelir. Giriş imtihanlarında başarısız olduğu halde mektebe kabul edilmek isteyen bir ilmiye mensubunun, Fatih Çifteayak Kurşunlu 573 Eldeki bilgilerin sınırlılığı dikkate alındığında Ahmed Cevdet Paşa’nın bu konulardaki görüşleri son derece önemli hale gelir. Cevdet Paşa, adliye memuriyetlerine atanacak kişiler arasında ilmiye mensuplarını ilk sıraya koyar; “mümkün olsa riyâsetleri hep ulema sınıfına tahsis eyler idim” cümlesi bu hususu teyid eder. Bununla beraber ilmiye mensupları arasında kanunî düzenlemeleri ve özellikle muhakeme usûlünü bilen kişilerin azlığından yakınır. Bu eksikliği gidermek maksadıyla Mekteb-i Hukuk’un ilk ders yılında muhakeme usûlü dersleri vermişti. Naiplere dönük eleştirisi ise çok ağır ifadeler içerir: “sunûf-ı tebeanın taşralarda naiblerden müddet-i medîde gördükleri yolsuz hareketler tariki ilmiyye ashâbının enzâr-ı yar u ağyârda kadr u meziyetlerini imha eylemiştir. Bu tariki vaz‘-ı aslîsine ircâ etmek dahi imkansız bir hale gelmiştir”. Bu eleştiriler medreselilerin Mekteb-i Hukuk’a doğru hareketlerini izah eden bir çerçeve olarak da okunabilir. Yukarıda izah edildiği üzere Cevdet Paşa’nın siyasî-diplomatik şartların elverdiği oranda adliye memuriyetlerinde bulunan gayrımüslimleri azaltma yönünde güçlü bir fikriyatı olduğu ise açıktır (30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2; bkz. EK V). 574 Namık Kemal, Bütün Makaleleri, s. 264-65. 144 Medresesi’nde ikamet eden Arhavili Mustafa Vasfi Efendi’nin, “(…) mine’l-kadîm Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’ye dehâlete arzu ve iştiyakım derece-i nihâyeye vâsıl…[oldu]” şeklindeki ifadeleri bu yönelişin vurgulu bir örneğidir 575 . Medreseden icazetname ve Darülmuallimîn’den diploma aldıktan sonra Ermenek Rüşdiyesi’nde muallimlik yapan Abdullah Reşad Efendi’nin, oğulları hakkındaki düşünceleri -bir bakıma gelecek tasavvuru- bu hususu teyid eden başka bir örnektir. Reşad Efendi, medrese eğitimi görmüş iki oğlundan büyüğünün Darülmuallimîn’e, Nişancı Mehmed Paşa Medresesi’nde ikamet eden küçük oğlu Şekib’in ise Mekteb-i Hukuk’a kaydedilmesini istemişti 576 . Medreselilerin Mekteb-i Hukuk’a rağbet etmelerinin farklı gerekçeleri vardı. Reformları gerçekleştiren üst düzey ilmiye kadrolarının teşvik ve yönlendirmesi ilk sırada sayılabilir. Mektebin hâkim yetiştirme hedefi, hoca kadrosu ve müfredatı dikkate alındığında bu yönelişin kaçınılmaz olduğu da söylenebilir. Söz konusu yönelişte çeşitli saiklerin devreye girdiği gözlemlenmektedir. Meselâ dönemin önemli özel mekteplerinden biri olan Şemsü’l Mekâtib’den diploma alıp Sinan Paşa Camii’nde Arapça, Fındıklı Camii’nde Şifa, Halebi, Mülteka, Kasîde-i Bürde, Delâil, tefsir gibi dersler okumuş bir öğrenci, sözü geçen ilk tahsili ve seçtiği yol çerçevesinde yüksek tahsil görmek maksadıyla Mekteb-i Hukuk’a başvurduğunu belirtir 577 . Başka biri beş yıl medresede eğitim gördükten sonra yaz mevsiminde akrabalarını görmek üzere İzmir, Sakız ve Midilli’den geçerek Beyrut’a gider. Bu yolculuk sırasında modern mekteplerden mezun olup hükümet dairelerinde gayet iyi maaşlarla çalışan birçok gençle tanışır. Kendi ifadeleriyle “hiçbir şeye yaramayan, eskiye ait” medrese tahsilini bırakarak kendisini bir meslek sahibi edecek “mantıklı” bir tahsil yapmak ister. Genç bir teğmenden coğrafya ve matematik dersleri alarak giriş imtihanlarına hazırlanır ve imtihanı kazanarak Mekteb-i Hukuk’a girer 578 . Adliye mensupları ve diğer memurlar mektebe devam eden başka bir kesimdi. Bu noktada bürokrasinin merkezîleşmesi sürecinde reformları uygulayacak insan 575 11 Eylül 1895 (30 Ağustos 1311), MF.ALY. 9/3 ve 9/1. Ebulula Mardin, dilekçedeki şahsî bilgileri “…” şeklinde vermiştir (11 Eylül 1895/30 Ağustos 1311, HMT, s. 89). 576 Abdullah Reşad Efendi’nin isteği üzerine büyük oğlu Mehmed Reşad Darülmuallimîn’e kaydedildi. Mekteb-i Hukuk müdüriyeti, bir önceki sene giriş imtihanına girip başarısız olan Şekib Efendi’nin mektebe kabul edilemeyeceğini, sonraki yılın giriş imtihanına başvurması gerektiğini bildirdi (19 Mart 1900/6 Mart 1316, MF.ALY. 10/12). 577 A. M. Nasuhoğlu, a.g.e., s. 578 H. Halid, a.g.e., s. 60. 145 ihtiyacını karşılamak maksadıyla kurulan ilk mekteplerin memur mektepleri olduğu hatırlanabilir. İlk hukuk mektebi olan Kavânîn Dershanesi de ilk yıllarında bir memur mektebi niteliğindeydi. 1880’lerden sonra herkese açık mektepler kurulduğu sırada memurların yüksek mekteplere devam etmesi ve mektepleşme süreçlerine katılımı idareciler tarafından teşvik edilmekteydi. Bizzat padişah, bazı memurların Mekteb-i Hukuk’a kabul edilme yönündeki dilekçelerinin dikkate alınmasını istemiştir 579 . Devlet politikasına ilaveten Emin Efendi özel bir gayretle hükümet dairelerini ziyaret ederek memurların mektebe devam etmesini tavsiye etmekteydi. Bir gün Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi’ne gitmiş; “Hukuk nazariyatı bilinmeyince kanun yapılamaz” diyerek başkan ve üyelerin de mektebe devam etmesini istemişti 580 . Memurların derslere devam edebilmesi için Mekteb-i Hukuk’ta dersler öğleye kadar okutulur, hükümet dairelerine öğleden sonra devam edilirdi 581 . İlk yıllardan itibaren günde en fazla üç saat ders yapılmaktaydı 582 . Memur öğrencilerin dairelerine dönme saatleri ders saatlerine göre belirlenir 583 ; ders saatleri değiştiğinde memurların işe gitme saatleri de buna göre ayarlanırdı 584 . Mektebe devam eden memurlar arasında en geniş kesim adliye memurlarıydı. Diğer memurların derslere katılımı ise teşvik edilirdi. Meselâ polis öğrenciler, hukuk bilgisine sahip olmaları gerektiği için mektebe kabul edilmişti 585 . Memurların ilerleyen yaşlarına rağmen tahsile devam etmeleri gibi olumlu tarafları bulunan bu usûl, farklı dikkatlere ihtiyaç gösteren memurluk ile öğrenciliğin birlikte yürütülmesi zorluklarını da beraberinde getiriyordu. Bu bakımdan şu örnek dikkat çekicidir: Ceride-i Mehâkim kâtipliği yapan Hakkı Bey, uhdesine verilen ikinci bir iş (İlamât-ı Şer‘iyye icra yardımcılığı) yüzünden, derslerine çalışamaz hale geldiğini 579 Adliye Nezareti Mahkeme-i İstinafiyye Ticaret kısmına müdavim Mehmed Ragıb Efendi örneği için bkz. 26 Eylül 1895 (7 R 1313), İ.HUS. 42/1313 R 52. 580 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1098-99. 581 a.g.e., III, 1113-14. 582 16 Ağustos 1884/24 L 1301, Cerîde-i Mehâkim, nr. 261, s. 2105. 583 Jandarma Dairesi Muhasebe Kısmı Müdürlüğünün, sorusu üzerine Müdüriyet, memurların derslerden sonra dairelerine dönebileceklerini bildirmişti (21 Temmuz 1892/9 Temmuz 1308, HMT, s. 75-76). 584 Mektep Müdüriyeti tarafından Orman ve Me‘âdin ve Ziraat Nezareti’ne gönderilen tezkirede kış aylarında derslerin yarım saat daha geç başlayacağı bildirilmişti (11 Ekim 1897/29 Eylül 1313, HMT, s. 95-96). 585 Polis meclisi üyesi, üçüncü sınıf komiser Osman, tahkikat odasında görevli Mehmed Ali ve polis İsmail efendilerin mektebe kabul edilme gerekçeleri “memurîn-i zabtiyyenin fenn-i hukuka intisap etmeleri mültezem olmasına nazaran…” şeklinde ifade edilmişti (7 Şubat 1893/26 K.sâni 1308, MF.ALY. 8/22). 146 ileri sürerek bir bidayet mahkemesi üyeliğine atanmasını istemişti 586 . Öte yandan dersleri takip etmek, bir suistimal kapısı olarak memurun işi asmasının mazereti de olabiliyordu 587 . XIX. yüzyıl Osmanlı eğitim sistemi içerisinde genel mekteplerin karakterine uygun olarak mektebe gayrımüslim öğrenci de kabul edilmekteydi. Mektepte resmî tatil günü olan Cuma dışında Pazar günlerinin de tatil olması gayrımüslim öğrencilerin varlığı nedeniyledir. 1893 yılı mezunlarından Çerkeşşeyhizâde Halil Halid Bey (18691931), 1903 yılında rejim muhalifi olarak bulunduğu Londra’da kaleme aldığı kitabında, Mekteb-i Hukuk’a giriş esnasında gayrımüslimlere karşı herhangi bir kota uygulanmadığını, imtihanda başarılı olanların mektebe kabul edildiğini belirtir. Meselâ onun mektebe girdiği yıl birinci sınıftaki öğrencilerin (45 öğrenci) üçte biri Ermeni’ydi. II. Abdülhamid rejimini yeni mekteplerdeki hürriyet meylini ezmek maksadıyla mektepleri zayıflatmakla suçlayan Halil Halid, Bâbıâli’nin bu eşitlikçi tavrını ise övmektedir 588 . Gayrımüslimleri mektebe yönlendiren devlet adamları olduğu gibi 589 mektebe yazılmak için taşradaki memuriyetinden istifa ederek İstanbul’a gelme isteğinde bulunanlar da vardı 590 . Gayrımüslim öğrenci miktarının belli bir seviyenin üstüne çıkmadığı ise bir vakıadır; resmî kayıtlara göre 1895-1901 yılları arasında mektepteki gayrımüslim öğrenci oranı %8 ile %10 arasında değişmekteydi 591 . Nizamnameye göre 586 Hakkı Bey’in diğer bir tercihi icra muavinliği maaşına zam yapılmasıydı (18 Ocak 1887/24 R 1304, BEO, Ayniyat Def. d., nr. 1582, s. 81). 587 Birinci sınıftayken Başmabeynci Hacı Ali Bey vasıtasıyla İstişare Odası yardımcılığına atanan Avlonyalı Ekrem Bey, evde iki özel öğretmeni olduğu halde Mekteb-i Hukuk’ta okuma bahanesiyle işe devam etmediğini yazmaktadır (Avlonyalı Ekrem Bey, Osmanlı Arnavutluk’undan Anılar (1885-1912), İstanbul 2006, s. 99-100). 588 Bununla beraber Halil Halid, farklı din ve ırklara mensup kişilerden oluşan bir heyet tarafından tevzi edilen adaletin suistimal ve tarafgirliğe daha fazla imkan verdiğini savunur. Ermeni meselesiyle irtibatlı olarak Osmanlı kurumlarının eşitlikçi tavrının değişebileceğini de belirtir (a.g.e., s. 60, 71). 589 Hariciye nazırı, 1890 yılında giriş imtihanlarının vakti geçmesine rağmen Tâbiyet kalemi birinci sınıf halifesi ve Robert Kolej mezunu olan Karabet Barutyan’ın elindeki diplomanın “derece-i liyakat ve ehliyetini” belirterek Maarif Nezareti nezdinde aracı olmuştu (22 Ekim 1890/7 RA 1308, MF.ALY. 7/77). 590 Ulah milletinden Yorgi Çunke ve Kotula Adam, Manastır Ulah İdadî Mektebi’nde Ulah, Fransız, Rum, Bulgar ve Alman dillerini öğrenerek mezun olduktan sonra dört yıl pasaport memurluğu yapmışlardı. Mektebe girmek maksadıyla istifa ettiler. “Dersaadet’e gelip bir kat daha Devlet-i Aliyye’ye müfîd olmak arzusuyla Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’ye devam edeceğimden…” (28-30 Ekim 1893/16-18 Teşrinievvel 1309, DH.MKT. 176/34, lef 2 ve 4). 591 Oranlar yıllara göre şöyle seyretmektedir: %8,2; 8,1; 8,1; 8,1; 10,1 (Maarif Salnamesi, sene 1316, s. 580; sene 1317, s. 629; sene 1318, s. 672; sene 1319, s. 94; 1321 senesi, s. 94). Ayrıca bkz. Maarif-i Umûmiyye Nezareti idaresinde bulunan mekâtib-i ibtidâiyye, rüşdiyye, idadiyye, âliyye ile mekâtib-i hususiyye ve ecnebiyyenin ve Dersaadet’te tahriri icra kılınan ve taşrada mevcut bulunan kütüphaneler istatistiki, (1311-1312 sene-i dersiye-i maliyesine mahsustur), Darülhilafetilaliyye, Matbaa-i Âmire, 1318, 147 mektebe kabul edilmek için Osmanlı vatandaşı olmak şarttı. Buna rağmen ilerleyen yıllarda mektep idaresi, yabancıların da kabul edilmesine sıcak bakmıştı 592 . Mektebe sadece yüksek tahsil görmek maksadıyla devam eden kişiler de vardı 593 . Dinleyici öğrenci kabul edilmesi bu konuda bir imkân sağlamıştır. İlk giriş imtihanında asıl öğrencilerin yanı sıra çok sayıda dinleyici öğrenci (sâmi/müstemi‘) de alındı 594 . İleriki yıllarda dinleyici öğrenci kabul edilmesi tartışma konusu olmuş; asıl öğrencilere engel olabilecekleri kaygısıyla 1890’lı yıllarda bunların sayısının azaltılması gündeme gelmişti 595 . Nitekim 1897 yılında Meclis-i Kebir-i Maarif, dinleyici öğrenci usûlünün tamamen kaldırılması; şayet bu mümkün değilse sayının mümkün mertebe azaltılması yönünde bir karar verdi 596 . Tamamen erkeklerden oluşan Mekteb-i Hukuk öğrencileri, yüksek mektep öğrencisi olmaları nedeniyle askerlikten muaftı. Öğrencilerin bir kısmının sadece bu muafiyetten yararlanmak maksadıyla mektebe devam ettikleri şeklinde iddialar vardır 597 . Tahkik edilmesi güç olan bu husus bir yana muafiyet prosedürü şöyle işliyordu: Askere alınacak öğrenciler Mekteb-i Hukuk öğrencisi olduklarına dair bildirimde bulunur; konu müdüriyetten tahkik edildikten sonra muafiyet kesinlik kazanırdı 598 . Bu konuda problem yaşayan öğrencilerden birinin değerlendirmesine göre ya askerî makamlar bu konuda iyi bilgilendirilmemişti veya onlar muafiyet s. 6. Mektepteki öğrenci sayısının 1808’e çıktığı 1910-11 yıllarının resmî istatistiğine göre gayrımüslim öğrenci oranı %14’tür (O. N. Ergin, a.g.e., III, 1115). 592 Müdür Kâzım Efendi, nizamnamedeki hükmün değiştirilmesini ve Avusturya tebeasından, Mekteb-i Sultanî mezunu Dimitri Brezic’in mektebe kabul edilmesi için izin istemişti (30 Ağustos 1897/18 Ağustos 1313, HMT, s. 94-95). 593 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1114. İbnülemin ile kardeşi Ahmed Tevfik Münif Paşa’nın delâletiyle Mekteb-i Hukuk’a girmişlerdi (İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, II, 1005). Güçlü bir medrese ve icazetname geleneğinin varlığını sürdürmesine rağmen bu dönemin tahsil anlayışında diplomanın merkezî bir yere sahip olmadığı görülmektedir. Bu anlayışa göre önemli olan dersin takip edilmesidir. Mektepleşme başarı kazandıkça bu anlayış gerileyecektir. Diplomayı önemsemeyen tahsil anlayışının en iyi örneği Bayezid Kütüphanesi müdürü ve hafız-ı kütübü İsmail Saib Sencer’dir. Askerî rüşdiye mezunu ve İslâmî ilimlerde icazetnâme sahibi olan, bibliyografya ve lisan âlimi Sencer, Eczacı Mektebi, Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye ve Mekteb-i Hukuk derslerini takip etmişti. Hakkında daha fazla bilgi için bkz. E. Mardin-İ. Sungurbey, Huzûr Dersleri, İstanbul 1966, II-III, 987-1047. 594 12-15 Haziran 1880 (5-8 B 1297), İ. DH. 65344. 595 7 Şubat 1893/26 K.sâni 1308, MF.ALY. 8/22. 596 Bir müddetten beri dinleyici öğrenciler, birinci ders yılının sonunda önce giriş, ardından da sınıf sınavına tabi tutuluyordu. Meclis-i Maarif, 12 Kasım 1896 tarihinde, iki imtihanın farklı esaslara dayanması nedeniyle bu usûlün kaldırılmasına karar verdi (1 Haziran 1897/20 Mayıs 1313, HMT, s. 9293) 597 O. N. Ergin, a.g.e., III, 1114. 598 Meselâ askerlik vakti gelen Ladikli Kütükçüoğlu Süleyman Efendi’nin öğrenci olduğunu bildirmesi üzerine hangi tarihte mektebe girdiği ve kaçıncı sınıfta bulunduğu sorulmuştu (11 Haziran 1889/12 L 1306, MF. ALY. 4/167). Başka örnekler için bkz. 15 Aralık 1889 (22 R 1307), MF.ALY. 5/134; 28 Nisan 1890 (9 N 1307), 6/57; 12 Temmuz 1890 (25 ZA 1307), 6/124; 18 Eylül 1890 (3 S 1308), 6/178. 148 uygulamasını mümkün mertebe dar yorumlama eğilimindeydi. Ne var ki nihayetinde öğrenci olduğunu ispat edenler askerlikten muaf tutuluyorlardı 599 . Bu hususta aranan şart asker olduğu kesinleşmeden önce mektebe kayıt yaptırmış olmaktı 600 . Mezun kendisine teklif edilen memuriyeti kabul etmediği takdirde askere alınması yeniden gündeme gelebilirdi 601 . Mekteb-i Hukuk öğrencilerinin bugünküne nisbetle ileri yaşlarda hukuk eğitimi aldıkları dikkat çeken diğer bir husustur. Meselâ ilk mezunlardan Artin Zeleçyan Efendi 30, Mehmed Faik Efendi 31, Sâbit Efendi 32, Mehmed Nuri Efendi 33 yaşında iken mezun oldular 602 . Bir yılın bütün mezunları üzerinden de bir analiz yapılabilir. Eylül 1898’de mezun olan 46 kişinin yaş ortalaması takriben 27’ydi. Mezunların onu 30 ve üzeri yaşlardaydı. En yaşlı mezun 38 yaşındaki Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi zabıt kâtiplerinden Hasan Fehmi Efendi’ydi. En genç mezunlar ise 23 yaşında iyi derece ile mezun olan Yusuf Nihad ve Salih Sırrı Efendilerdi. Bu iki gencin iki üç yıl içinde bir memuriyete atanmamış olması 603 yaş büyüklüğüne verilen önemi göstermektedir 604 . Bu yılın birincisi Temyiz Mahkemesi zabıt kâtiplerinden Mehmed Hâzım Efendi 30; ikincisi II. Meşrutiyet yıllarında mektebin müdürlüğüne getirilecek olan Abdülhalik Midhat Efendi ile üçüncüsü Mustafa Ârif Efendi ise 26 yaşında idiler 605 . 1880’lerin sonlarından itibaren II. Abdülhamid idaresine karşı oluşan muhalefetin Mekteb-i Hukuk’a da yansımaları olmuştur. Berlin’de çıkan Vossiche Zeitung gazetesi 18 Eylül 1894 tarihli nüshasında polisin, üyeleri arasında tıp mektepleri ve Mekteb-i Hukuk öğrencileri bulunan bir cemiyeti deşifre ettiğini haber verir. Habere göre bunların bir kısmı yakalanmış, bazıları ise firar etmişlerdi. Gazetenin 599 H. Halid, a.g.e., s. 63-66, 78. Şûrâ-yı Devlet’in bu istikametteki kararı hükümet tarafından da kabul edilmiştir. Bu konuda İstanbul’daki yüksek mektep müdürlükleriyle taşra maarif müdürlüklerine gönderilen yazı için bkz. 8 Haziran 1893 (27 Mayıs 1309), MF.MKT. 176/125. Bir örnek için bkz. 31 Aralık 1904 (18 K.evvel 1320), MF.ALY. 12/8. 601 Müdüriyete gelen yazılardan birinde askere alınacak kişinin öğrenci olup olmadığına ilaveten kendisine önerilen hizmeti kabul edip etmediği sorulmuştu (31 Ekim 1889/6 RA 1307, MF.ALY. 5/98). Askeriye, müdüriyetin öğrenci olduğunu bildirdiği Akbaşoğlu İlyas Efendi’nin diploma aldıktan sonra atandığı memuriyete gitmediği takdirde kendilerine bilgi verilmesini istemiştir (25 Aralık 1892/5 C 1310, MF.MKT. 157/1). 602 DH.Said.d., nr. 25/347; nr. 18/31; nr. 10/29; nr. 26/143. 603 Maarif Salnamesi, sene 1318, s. 674-701; Maarif Salnamesi, sene 1319, s. 94-95 (bundan sonra Mezun Listesi 1900). 604 Mekteb-i Mülkiye mezunları için de benzer bir durum sözkonusuydu. Mîzân, 1888 yılında mezunlardan yaşları müsait olmadığı gerekçesiyle taşra memuriyetlerine gidemeyenlere Patent Meclisi gibi dairelerde görev verilmesini teklif etmektedir (23 Şubat 1888/11 C 1305, Mîzân, nr. 44, s. 386). 605 26 Eylül 1898 (10 CA 1316), Y.PRK.MF. 4/20. 600 149 İstanbul muhabiri, Osmanlıların bu cemiyete bir taraftan Mustafa Fâzıl Paşa, Namık Kemâl, Ziya Paşa ve Suavi’nin “Genç Türkiye Cemiyeti”nin bir devamı olarak baktıklarını; diğer taraftan hayalperest gençlerden oluşan bir cemiyet olduğunu söylediklerini belirtir. Gazetenin bu haberini öğrenen Saray ise bir tekzip yazısı kaleme aldırtır 606 . Mektebin müfredatı öğrencilerin yeni siyasî fikirlerle kolaylıkla irtibat kurmalarını sağlayacak unsurlar taşımaktaydı 607 . Yukarıda belirtildiği gibi hükümet, hukuk ders kitaplarının teorik kısımlarından rahatsızdı. Siyasîleşme temayülü ve imkânları noktasından hocaların vasıfları ve ders kitaplarının içeriği dikkate alınmalıdır. Ayrıca siyasîleşmenin toplumsal zemini olarak öğrencilerin dünya görüşü ve hayat tarzındaki farklılaşmalara işaret edilebilir 608 . Mekteb-i Hukuk öğrencilerinin en dikkate değer özelliklerinden biri de eser verme konusundaki hevesleridir. Müdür Kâzım Efendi’nin 1894 yılında padişaha takdim ettiği, hoca ve öğrencilerin eserlerinden oluşan listede hocaların -yukarıda yeri geldikçe zikredilen- yirmi dokuz, öğrencilerin otuz eseri kayıtlıydı. Hocaların eserlerinin %40’ı fıkıh usûlü, fıkha giriş, Mecelle, ukubat, ferâiz ve vesâyâ ile vakıf ve arazi hukuku; %34’ü ceza ve hukuk muhakeme usûlleri, ceza, devletler, deniz ticaret ve icra hukuku gibi konularda kaleme alınmıştır. Geri kalan eserler belâgat, tarih ve mantık kitaplarıdır. Öğrencilerin eserlerinin ise üçte biri fıkıhla doğrudan irtibatlıdır; listenin üçte ikilik kısmı hukuka giriş, iktisat, hukuk felsefesi kitapları; ticaret, iflas, ceza konularında yazılmış şerhler, içtihat kararlarını toplayan bir eser, bir hukuk lügati ve bir kanun indeksinden oluşmaktaydı 609 . Eser verme konusunda mektebin “1” ve “2” numaralı mezunları Sâbit Efendi ile Mahmud Esad Efendi öne çıkan isimlerdir. Söz konusu listede Sâbit Efendi’nin üç, Mahmud Esad Efendi’nin sekiz eseri vardır. Sâbit Efendi, geniş bir plan dahilinde 606 Y.PRK.TKM. 33/6. Ali Birinci, Tarih Uğrunda, İstanbul 2001, s. 116; (özellikle Hoca Kadri, Serâyih, Paris 1910-1911, s. 336’dan naklen) s. 64-65. 608 Mektebin medreseli öğrencilerinden biri, mezun olduktan sonra mahkemelere devam etmeğe başlamış; bu sırada “eski moda” ilmiye kıyafetinden kurtulmak istemişti: “Memleketimin pek çok insanı gibi ben de yeni moda, yani fes hariç tıpatıp Avrupaî olan o kıyafetleri giymek ve bu suretle de asrî bir görünüşe sahip olmak ihtirası ile yanıp tutuşuyordum”. Bu değişiklik için bir hana taşındı, bir Avusturya Yahudisinin dükkanından kalitesiz bir şapka aldı ve kanaatince medrese ile bütün bağlarını kopardı (H. Halid, a.g.e., s. 75-78). 609 Nisan-Mayıs 1894 (L 1311), Y.PRK.MF. 3/21. 607 150 hukukla ilgili eserler neşretmek üzere Medrese-i Hukuk mecmuasını çıkarmıştı 610 . 17 Safer 1298 (18 Ocak 1881) tarihli ilk nüshasında verilen bilgiye göre Medrese-i Hukuk on üç kısma ayrılmıştı. Kısımların sırayla basılamayacağı öngörüldüğünden mecmua çıktıkça herbir kısma ait bölümler ayrıca ciltlenebilecek şekilde tertip edilecek; kolay takip edilebilmesi için sayfa ve nüsha numaraları kısım içinde yürütülecekti 611 . Sâbit Efendi, Münif Paşa’nın derslerinde tuttuğu notlardan meydana gelen Medhal-i İlm-i Hukuk’u 612 Medrese-i Hukuk’un birinci kısmı, Hikmet-i Hukuk’u 613 ikinci kısmı olarak neşretti. Listede ayrıca “Kitabu’l-Büyû‘ Şerhi” adıyla bir eser neşrettiği belirtilir 614 . Mahmud Esad Efendi ise Ravza-i Hukuk’u çıkararak hocaların ders notlarını bastırmıştı 615 . Tespit edebildiğimiz kadarıyla Mahmud Esad Efendi’nin Münif Paşa’nın dersinde tutulmuş notlardan oluşan Telhis-i Hikmet-i Hukuk (1301), Henry Ehrens’ten tercüme ettiği Hikmet-i Hukuk yahud Hukuk-ı Tabiiyye (1301), kendi telif eserleri Ferâidü’l-Ferâiz (1301) ve Şerh-i Kanun-ı Ceza (1302), Ravza-ı Hukuk külliyatı içerisinde, Mekteb-i Sanayi Matbaası’nda basılmıştır. Mahmud Esad Efendi’nin aynı matbaada 1302 yılında basılan iki eseri; Usûl-i Fıkh ve yine Münif Paşa’nın derslerine istinaden kaleme aldığı İlm-i Servet de bu serinin bir parçası olmalıdır. Mahmud Esad Efendi’nin listeye giren diğer iki kitabı ilk baskılarını İzmir’de yaptığı Telhîs-i Usûl-i Fıkh ve Tarih-i Tabi‘i adlı eserlerdir. Mekteb-i Hukuk’un ikinci devre mezunlarından Abdurrahman Talat Efendi’nin Tarifeli Sakk-ı Kavânin-i Ahkâm-ı Adliyye adlı eseri, şer‘iye mahkemelerinde Dürru’s- 610 Bu mecmuanın fonksiyonu özetleyen “Mekteb-i celil-i Hukuk’ta esâtize-i kirâm hazarâtı canibinden vukubulan tekâriri neşr u ilan ile cemiyet-i beşeriyyeye büyük bir hizmet eden Medrese-i Hukuk” cümlesi için bkz. Halil Rifat, Külliyât-ı Şerh-i Ceza, İstanbul 1303, s. 3. 611 Mekteb-i Hukuk ders programını esas alan -düzenli bir kolleksiyonunu göremediğimiz- Medrese-i Hukuk’un kısımları şöyledir: 1. Medhal-i İlm-i Hukuk, 2. Hikmet-i İlm-i Hukuk, 3. Medhâl-i Fıkh, 4. İlmi Usûl-i Fıkh, 5. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, 6. Arazi-i miriyye ve mevkûfe, 7. Hukuk-ı Ticariyye, 8. Usûl-i Hukukiyye, 9. Hukuk-ı Cezaiyye, 10. Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye, 11. Usûl-i Tanzim-i İlamât, 12. İlm-i Hukuk-ı Milel, 13. Uhûd ve Mukavelât-ı Düveliyye (18 Ocak 1881/17 Safer 1298, Medrese-i Hukuk, [sy. 1], s. 1, 4). Sâbit Efendi’nin hukuk ve ceza muhakeme usûlü, ceza ve ticaret kanunu şerhlerini, devletler hukuku kitabını ve Mecelle’nin ikinci cildini baskıya hazırladığı bilinmektedir (DH.Said.d., nr. 10/29). 612 Medhâl-i İlm-i Hukuk, İstanbul 1299. Kapakta kitabın, P. Namor adlı yazarın eser ve fikirlerinden faydalanılarak yazıldığı belirtilir. Bu kitaba kadar bizde bu bilime dair telif-tercüme bir kitap yazılmadığı iddiası için bkz. a.g.e., s. 6. 613 Hikmet-i Hukuk, İstanbul, notları tutan: Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne şakirdanından Sâbit Efendi, A. K. Tozliyan İdare-i Şirket-i Mürettebiye, 1302. 614 Medrese-i Hukuk’la neşredilen Mecelle şerhleri için bkz. S. Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, s. 710-11. 615 Ravza-i Hukuk’a Ocak 1884’te ruhsat verildiği bilgisi için bkz. Mehmed Murad, Devr-i Hamidî Asârı, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, 1308, s. 153. 151 sukûk’un ifa ettiği işlevi nizamiye mahkemesinde yerine getirmek maksadıyla kaleme alınmıştır. Talat Efendi, hocalarından öğrendikleriyle beraber Rogron adlı bir yazardan faydalandığını belirtir 616 . Mukavelât ve Mukavele Muharrirleri adlı eserinde mukavelelerin tarifi, konusu ve gayesini ele alır, mukavelelerde uyulması gereken şartları ve mukavelat muharrirlerinin dikkat etmesi gerek hususları anlatarak örnekleriyle mukavele türlerini açıklar 617 . Talat Efendi’nin Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye Şerhi adlı bir eseri de listede mevcuttur 618 . Mektebin üçüncü devre mezunlarından Hüseyin Galib Efendi’nin dört eseri listede yer alır. Mukarrerât-ı Mühimme adlı eseri Temyiz Mahkemesi’nin 3000’e yakın karar özetlerini içerir 619 . Listede Müddeî-i Umûmîlerin Vezâifi adıyla geçen Müddeî-i Umûmî ve Muavinleri, savcılık mesleğinin kuruluşu ve savcıların vazifelerinden bahseder 620 . Kamus-ı Hukuk adlı bir hukuk lügatı yazan 621 Hüseyin Galib’in henüz Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi kaleminde çalışırken, Eyüb Sabri Efendi ile birlikte kaleme aldığı Nazariyat-ı Kanun-ı Ceza adlı bir eserine daha listede yer verilmiştir 622 . Mektebin “3” numaralı mezunu Aleksiyadis Kostaki Efendi, Şerh-i Kanun-ı Ticaret: İflas Kısmı 623 adlı eseriyle; Ahmed Cemal Efendi, Roussel’den yaptığı Kanun-ı İflas tercümesiyle 624 ; üçüncü devre mezunlarından Avramaki Papadopulos ile Ahmed Reşid Efendi, Hukuk-ı Ticaret adlı müşterek eseriyle 625 ; aynı sınıftan Refet Efendi, Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye Hakkındaki Ahkâm ve Mesâil-i Kanuniyyenin Hulâsası adlı kara ve deniz ticaret hukuku kitabıyla 626 ; ikinci devre mezunlardan Ergirili Mehmed Necib Efendi, Muhtasar Nazariyât-ı Ceza adlı ceza hukuku eseriyle 627 ; Ali Rıza ve Vasil Orfanidis Efendiler ceza hukuku felsefesine dair yazdıkları Hikmet-i Ceza 616 İstanbul, Matbaa-yı Nişan Berberyan, üçüncü tab‘, 1310. Kitabın -görmediğimiz- ilk baskısının künyesi şudur: İstanbul, Mihran Matbaası, 1301. 617 İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1305. 618 İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1304 (1888), 192 s. 619 İstanbul, Darü’t-tıba‘atü’l-âmire, 1305. 620 İstanbul, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1307. 621 Hüseyin Galib’in lügat çalışmaları için bkz. Ali Adem Yörük, “İlk Hukuk Lügatlerimiz (1870-1928)”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy. 2, 2006 Güz, s. 114-17. 622 İstanbul, Bosnavî Hacı Muharrem Efendi Matbaası, 1302. 623 nşr. Kıraathâne-i Osmani müdürü Sarafim, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1300. 624 İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1306. 625 İstanbul, A.Maviyan Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1303. 626 İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1304. 627 İstanbul, Cemal Efendi Matbaası, 1305. 152 adlı kitapla 628 ; beşinci devre mezunlarından ve sonraki yıllarda bu sahada meşhur olacak Serkiz Karakoç Efendi, Miftâh-ı Kavânîn-i Osmaniyye adlı bir tür kanun indeksiyle 629 ; Cevdet Efendi, Mecelle’nin emanet ve hibe kitapları şerhiyle 630 ; ikinci devre mezunlarından İsmail Sem‘i Efendi, muhakeme usûlü tarihçesiyle 631 ; Receb Hilmi Efendi ise vasiyetler hakkıdaki eseriyle listeye girmiştir. Hoca ve öğrenci eserleri karşılaştırıldığında -öğrenciler tarafından basılan kitapların bir kısmı derste tutulan notlardan oluşur- biraz da pratik kaygıların sevkiyle yeni kanun bilgisine doğru bir temayül olduğu söylenebilir. Bununla beraber öğrencilerin bir kısmı fıkıh birikimini değerlendirme konusunda yetkindiler. Bayezid Camii’nde okuyarak icazetname almış olan, 1894 yılı mezunlarından Receb Hilmi Efendi 632 , son sınıf öğrencisi iken Ahkâm-ı Vesâyâ isimli fıkhî bir eser kaleme almıştı 633 . Mütevazi ve aynı zamanda tavır sahibi bir kişi 634 olan yazar bu eserini Dahiliye nazırı aracılığıyla padişaha takdim etmiş 635 , padişah tarafından sanayi madalyası yahut dördüncü veya beşinci rütbeden Mecidî nişanıyla taltifi gündeme gelmiş 636 , rütbe sahibi olmadığının bildirilmesi üzerine râbi‘a rütbesi ile ödüllendirilmişti 637 . Mezunların bilgi birikimi bazen hocaları hafife alabilmelerine de yol açabilmekteydi 638 . 628 Mizan-i Ceza. Kısm-ı Evvel Hikmet-i Ceza, İstanbul, Matbaa-i A. K. Tozliyan İdare-i Şirket-i Mürrettibiyye, 1303. 629 İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1309. 630 Şerh-i Kitabu’l-Emanet, İstanbul, A. Maviyan Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1306; Şerh-i Kitabu’lHibe, İstanbul, Âlem Matbaası, 1308. 631 Usul-i Muhakemenin Tarihçesi, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1304. 632 Receb Hilmi Efendi, Sivas hanedanından Yunuszâde İbrahim Efendi’nin oğludur. Sivas’ta sıbyan mektebinde okuduktan sonra İstanbul’a gelerek icazetname aldı ve Mekteb-i Hukuk’tan mezun oldu. Kasım 1899-Şubat 1901 arasında Aydın Vilayeti Telgraf ve Posta Başmüdüriyetinin avukatlığını yaptı (DH.Said.d., nr. 99/483). Kurum avukatlığı için ayrıca bkz. 31 Aralık 1899 (28 Ş 1317), DH.MKT. 2291/100. 633 Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne mezuniyet sınıfından Receb Hilmi, Ahkâm-ı Vesâyâ, Konstantiniyye, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1310. Eser Fetvahane-i Âli ile Tedkik-i Müellefât-ı Şer‘iyye’nin onayı ile basılmıştır. Musullu el-Hac Osman Efendi, sudûrdan ve Temyiz Mahkemesi birinci reisi Ömer Fehmi Efendi, Mekteb-i Nüvvâb Mecelle muallimi Mustafa Vehbi Efendi, Çorum müftüsü Ahmed Feyzi Efendi ve Bağdat ulemâsından Alusîzâde Ali Alaaddin Efendi kitaba takriz yazmıştır. 634 “… bu abd-i âciz dahi ihtiyacât-ı zamana nazarla… ahkâm-ı fıkhiyyeden milel-i mütenevvi‘a ve hatta Avrupalılar için bile eşedd-i lüzumu olduğunu his eylediğim şey ‘ahkâm-ı vesâyâ’ bulunmuş ve binâen aleyh bir müddet-i medîde o bahr-i bî-pâyân-ı şeriatin vesâyâ kısmına dalmış… bir esercik çıkarmağa muvaffak olmuştur” (DH.MKT. 131/40, lef 2). 635 21 Eylül 1893 (11 RA 1311), Y.MTV. 83/17. Ayrıca bkz. DH.MKT. 131/40, lef 1. 636 31 Aralık 1893 (22 C 1311), Y.MTV. 88/170. Ayrıca bkz. DH.MKT. 131/40, lef 5. 637 16 Ocak 1894 (9 B 1311), İ.TAL. 1311 B 11. Ayrıca bkz. 4 Ekim 1893 (24 RA 1311), Y.MTV. 84/77; DH.MKT. 131/40, lef 3-4. 638 153 Mektebin hukuk reformlarına nisbetle nerede durduğuna ve gelenekle irtibatlarına yukarıda yeri geldikçe değinildi. Bu noktada bir kurum olarak tenkit veya tepki alıp almadığı sorusu akla gelebilir. Gerek kanunlaştırma fikri, gerekse adliye teşkilatının değiştirilmesi konusunda devlet adamları nezdinde geniş bir katılımın sağlandığına şüphe yoktur. Bununla beraber sorun, büyük kalabalıkların reformları benimsemesi ve halk nezdinde büyük bir katılımın sağlanması noktasında ortaya çıkmaktaydı. Başka bir deyişle sorun, reformların toplumsal meşruiyet açısından ne kadar başarılı olduğunda düğümlenmekteydi. Mekteb-i Hukuk açısından bu sorunun medreseli öğrenci sayısının fazlalığı ve bunun yanında Arapça medrese dersleri tahsilinin yaygınlığı nedenleriyle büyük oranda aşıldığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan mektebin klasik eğitim ve adalet üslubunun izi üzerinde ilerlediği söylenebilir. Öte yandan mektep, hukuk sahasındaki reformların önemli bir ayağını oluşturmaktaydı; ve bu tarafıyla Tanzimat ideallerinin vücut bulduğu bir kurumdu. Eldeki bilgilere göre işaret edilen bu iki hususiyet nedeniyle önceden olduğu gibi hukuk mektebi fikrinin fiiliyata geçirilmesinden sonra da bürokrasi ve ilmiye mensuplarının tenkitlerinden bahsetmek mümkün görünmemektedir. Tepki, ancak alt kademe memur veya ilmiye mensuplarından gelebilmekteydi. Öte taraftan yabancıların, modern müfredatlı hukuk eğitimi almış Türk hukukçulara karşı önyargılarını muhafaza ettikleri görülür. Bu hususları örnekler üzerinden biraz daha açabiliriz. Vereceğimiz ilk örnek Hukuk’’lu bir öğrencinin Mekteb-i Nüvvâb mezunu babasıyla ilişkisi üzerine olacaktır. Mekteb-i Nüvvâb’dan mezun olduktan sonra muhtelif kadılıklarda bulunan Hasan Raci Efendi’nin oğlu, Cumhuriyet dönemi devlet adamlarından Yusuf Kemal Tengirşenk (1878-1969), Boyabat’ta Taşköprü Rüşdiyesi, İstanbul’da Numune-i Terakki Mektebi ve Fatih Rüşdiyesi’nde okuduktan sonra Kuleli Askerî İdadî’sini bitirmiş; Mekteb-i Hukuk’tan mezun olmuştu. Kendi anlatımına göre babası Hasan Raci Efendi, onu kadı yapmak istiyor; bu nedenle Nüvvâb Mektebi’ne girmesini istiyordu. İstanbul’a geldikten sonra Numune-i Terakki Mektebi’ne girip sınıfında birinci olmasına rağmen babası, kızgınlığı nedeniyle yaptığı maddî yardımı kesmiş; “Mekteb-i Nüvvâb’a git de ondan sonra sana para yollayayım” demişti 639 . 639 Y. K. Tengirşenk, a.g.e., s. 23-24, 75. Tahsil yılları için bkz. a.g.e., s. 9-64. 154 İkinci örnek üçüncü devre mezunlardan Eyüp Sabri Efendi’nin başından geçen ilginç bir olaydır. Seniçe Müftüsü Ahmed Hilmi Efendi’nin oğlu olan Eyüp Sabri Efendi (d. 1864, İvraniye/Arnavutluk), özel hocalardan ilk dinî bilgilerini edindikten sonra medresede sarf, nahiv, me‘âni, beyân ve bedi‘ okudu. 21 yaşında Divan-ı Muhasebât Tahrirat Kalemi’ne mülâzım olarak girdi; Ocak 1886’da sınav vererek ikinci sınıf Tahrirat müdürlüğü diploması, aynı yıl Bursa müderrisliği rüusu ve Haziran 1887 yılında Mekteb-i Hukuk’tan mezuniyet rüusu aldı 640 . Henüz öğrenci iken, Ağustos 1886’da Ertuğrul sancağı Tahrirat müdürlüğüne atanmıştı 641 . Mezuniyetinin ardından Maarif Nezareti, diplomasını Ertuğrul sancağı mutasarrıflığına gönderdi. Mutasarrıfın huzurunda imzası alınacak, diploma kendisine teslim edilecekti 642 . Mutasarrıf, 27 Temmuz 1887 tarihli bir yazıyla istenilen işlemin yapıldığını haber verdiyse de hadisenin başka bir vechesi daha vardı. Eyüb Sabri Efendi’nin 28 Eylül tarihli dilekçesindeki anlatıma göre diploması elden ele gezerek iki ucu yırtılmış olarak kendisine ulaştı. Eyüb Sabri Efendi için asıl üzücü cihet, mutasarrıfın dört seneden beri göz nuru dökerek bin zahmet ve gayretle elde ettiği Mekteb-i Hukuk diploması hakkında “İyi dünbelek olur” diye tahkir edici bir ifade kullanmasıydı. Bunun üzerine Eyüb Sabri, “Mutasarrıf gayet cahildir. Havalelerinde hesapsız imla yanlışı vardır. Hatta Nezaret’in resmî emirnamesinde ‘huzur-ı âlilerine isticlâb ile bizzat imza ettirilmesi’ fıkrasının ehemmiyetini takdir edemediğinden bendenizi ne yanına çağırmış, ne de imza ettirmiştir. Rüus el-an imzasızdır. Mekteplerin ve mekteplilerin külliyen aleyhinde bulunmağla daima dahl u taarruz etmektedir. Kendisi yirmi seneden beri kaymakamlık etmekte imiş, güç hal ile ilk defa olarak buraya mutasarrıf olmuştur” şeklinde bir değerlendirme yapmaktadır 643 . Görüldüğü üzere tepkiyi alaylı bir mutasarrıf göstermekte; mektebi ve mekteplileri savunmak ise eğitimi ve sosyal kökeni itibariyle medreseli birine düşmektedir. Son olarak bir konsolosun Osmanlı mahkemeleri ve hukukçuları hakkındaki fikri örnek gösterilebilir. Selânik’te uzun yıllar İngiliz konsolosluğu yapmış, Türkçe 640 MF.ALY. 5/94. Mezun olduktan beş ay sonra Bolu sancağı tahrirat müdürlüğüne atandığı gibi stajını da Bolu hukuk ve ceza mahkemelerinde yapan Eyüp Sabri Efendi, Cebel-i Bereket sancağı savcılığı, Orman ve Me‘âdin Nezareti mektubî kalemi müsevvidliği ve Mamuretülaziz, Diyarbekir, Basra, Ankara mektupçuluğu görevlerinde bulunacaktır (DH.Said.d., nr. 10/427; devamı 80/391-92). Vaka-i Ashâb-ı Fil ve Esbâb-ı Mûcibesi (İstanbul, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1301) ve yukarıda işaret edilen Nazariyât-ı Kanun-ı Ceza adlı eserleri basılmıştır (MF.ALY. 5/94). 642 19 Haziran 1887/27 N 1304, MF.MKT. 94/26. 643 MF.ALY. 3/74. 641 155 öğrenmiş, Türklerle yakın ilişkilerde bulunmuş Mr. Bulunt, yıllar sonra Selânik’i ziyaretinde Fazlı Necib’e mahkemeler hakkında “Gençliğimden beri Türkiya’da yaşıyorum. Memlekette büyük terakkiler husûle geldiğini gördüm. Fakat hiç ıslah olunamayan ve terakkiyâtı üzerine [v]urulmuş sahte bir yaldızdan ibaret kalan mahkemeleriniz, polisiniz, jandarmanızdır. Adalet tevzii ve icrasına memur olan bu heyetler daha adalet ne demek olduğunu anlayamamışlardır…” şeklinde bir değerlendirme yapar. Fazlı Necip, bu sözlere karşı mektepler ile muktedir ve müstakim yeni hukukçulardan bahsedip yirmi dört yaşında Selânik İstinaf savcılığına getirilen Necmeddin Molla’yı (Kocataş) örnek gösterir. Bunun üzerine Bulunt, “Sarıklı değil mi? Ben en ziyade sizin sarıklı hâkimlerinizden korkarım. Onlar namuslu, afîf, muktedir bile olsalar muhitlerindeki cahilâne taassub tesirinden kurtulamaz, âdil olamaz, müsavat icra edemezler” diyerek nihaî hükmünü verir 644 . 3.2. Mekteb-i Hukuk Mezun Profili Zaman zaman işaret edildiği üzere hukuk mekteplerinin kurulması Osmanlı modernleşme sürecinin birikimleri üzerine bina edilmiştir. Mekteb-i Hukuk mezunları tablosunun daha da netleşmesi amacıyla özel olarak (muallim-i mahsustan) hukuk dersleri alan kişilerden ve ilk mektepli hukukçular olan Kavânîn ve Nizamât Dershanesi ve Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî öğrenci ve mezunlarından kısaca bahsetmek gerekir. Gerek özel ders alarak gerekse hukuk mekteplerine devam ederek veya mezun olarak devlet hizmetine giren adliye memurlarının eğitim durumları sicillerine işlenmekte ve bu bilgiler atamalar sırasında dikkate alınmaktaydı. Kayıtlara yansıyan bu bilgilere dayanarak mektepleşme öncesi hukuk eğitimi üzerine bazı ipuçları sunulacak ve hukuk eğitiminin gelişim seyri temsil gücü yüksek bazı örnekler üzerinden ana hatlarıyla resmedilecektir. Eldeki bilgilere göre özel hukuk dersleri alan kişiler, gençliklerini Tanzimat devrinde idrâk etmiş ve genellikle üst kademeye mensup ailelerin çocuklarıydı. Aldıkları derslerin isimlerini bilmemize rağmen derslerin içeriğine dair yeterli bilgiye 644 Fazlı Necip, ilk karşılaşmada kendisinde de benzer bir intiba bıraktığını; ancak görüştükten sonra fikrinin değiştiğini yazmaktadır; “kisvesine rağmen, kendisinde kat‘an taassub yoktu, ber-aks gayet rindâne evzâ‘ ve ahvâli, pek münevver fikirleri vardı. Zekâsı, talâkati muhatabını teshîr edecek derecede idi… İktidarı Necmeddin Molla Bey’i pek genç iken İstanbul İstinaf müddeî-i umûmîliğine çıkardı” (“Necmeddin Molla”, Türk Hayatı, nr. 16, 15 Teşrinievvel 1341, s. 1-4). 156 sahip değiliz. Adliye Nazırı Cevdet Paşa’nın “memurîn-i adliyyenin en kıdemlisidir. Vukûf ve meleke-i tâmme ashâbındandır” ifadeleriyle bahsettiği Ohannes Surinyan (1824-1890) özel olarak Türkçe, Ermenice, hesap ve tarih derslerinin yanı sıra “kavânîn-i Devlet-i Aliyye” 645 ; 1879 yılında Mekteb-i Hukuk’un ikinci müdürlüğüne atanacak olan İstepan Karayan (d. 1844) da özel bir hocadan “fenn-i hukuk” okumuştu 646 . Karayan’ın Cumhuriyet döneminde Hukuk Fakültesi’nde görev alması bahsedilen devamlılığın geleceğe uzanan ucunu temsil eder. Dergâh-ı Âli kapıcıbaşılarından Eğinli Salih Ağa’nın oğlu, tahsilini tamamen özel derslere borçlu olan Abdüllatif Bey (d. 1832) ise ilerlemiş yaşına rağmen özel Mecelle dersleri aldı 647 . Heyet-i Âyan üyelerinden Abdurrahman Sami Paşa’nın oğlu Abdülhalim Bey (d. 1849), tarih, coğrafya, Fransızca, hesap, hendese gibi derslerin yanı sıra muhakeme usûlü, kara ve deniz ticaret hukuku derslerini özel olarak okumuştu 648 . Şüphe yok ki özel derslerden hukuk mekteplerine geçiş tedricî olmuş ve mekteplerin yanı sıra özel ders alma usûlü varlığını sürdürmüştü. Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’ne devam ettikleri halde özel hukuk dersleri alan veya özel hukuk dersleri aldıktan sonra dershaneye devam eden kişiler vardı 649 . Dershaneye devam ederek hukuk formasyonu kazanan veya bilgilerini ilerleten kişiler sosyal kökenleri itibariyle özel olarak hukuk tahsil edenlere benzemektedir. Aynı nesle mensup olmakla beraber memuriyetleri sırasında dershaneye devam etmişlerdi 650 . Dershanenin yukarıda bahsedilen kurallarına aykırı olsa da uzun yıllar dersleri takip eden kişiler olduğu 645 Sarraf Karabet Surinyan’ın oğlu olan Ohannes Surinyan, 18 yaşında beratlı tüccar sınıfına girdi; beratlı Avrupa tüccarı vekilliği, beratlı kançılarya nazırlığı, ticaret mahkemesi üyeliği gibi görevlerde bulundu ve Temyiz Mahkemesi üyeliğine kadar yükseldi (ANS.d., nr. 01/834). 646 ANS.d., nr. 001/176; 01/94. 647 Meclis-i De‘âvi ve Meclis-i Temyiz zabıt kâtipliklerinde bulunmuştu (ANS.d., nr. 01/396). 648 Meclis-i Vâlâ ve Meclis-i Nafıa kâtipliği yaptıktan sonra bidayet mahkemesi üyeliği, ticaret mahkemesi reisliği ve adliye müfettişliğinde bulundu (ANS.d., nr. 001/280-281; 01/316). 649 Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa’nın oğlu Süleyman Reşad Bey (d. 1846), Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’ne (Bâbıâli’de küşâd olunan kanun dersleri) devam ettiği gibi özel olarak “Fransa Kanunu” tahsil etti. Bayezid Rüşdiyesi ve Mühendishane-i Berrî Hümâyûn mezunu olan Reşad Bey, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mazbata odası, Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi zabıt kâtipliği ve İstinaf Mahkemesi hukuk kısmı üyeliğinde bulundu (ANS.d., nr. 01/462). Mıgırdiç Efendi (d. 1843), Hasköy Ermeni Mektebi ve Fransız Mektebi’nden mezun olup özel hocalardan Arapça, Farsça, tarih ve hukuk (fenn-i hukuk) dersleri aldığı gibi Kavânîn Dershanesi’nde Mecelle ve ticaret hukuku okudu. Çoğunlukla ticaret mahkemelerinde görev yapan bu kişi, 1890’ların ortasında müslüman olarak İsmail Hakkı Efendi adını aldı (ANS.d., nr. 01/938-39). 650 Kastamonu eşrafından Hacı Osmanzâde Mehmed Ağa’nın oğlu Mehmed Medhî Efendi (d. 1836), dershane öğretime başladığında Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi zabıt kâtipliğinde bulunmaktaydı. Dershanede Mecelle, ticaret hukuku ve ceza hukuku dersleri okudu (ANS.d., nr. 01/400). 157 gibi 651 , dershaneden yetişip adliye bürokrasisinin en üst makamlarına kadar yükselenler de vardı 652 . Dönemin algılamasına uygun olarak sade bir şekilde ifade edilecek olursa memurlar Kavânîn Dershanesi’nde “Mecelle ve kanun” öğrenmekteydiler 653 . Kavânîn Dershanesi’yle Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî arasında da geçiş ve irtibatlardan bahsedilebilir 654 . İlgili kısımda da belirtildiği üzere Kavânîn Dershanesi, bir mektep haline gelemediğinden tahminen 1877-1878 yıllarında yerini tamamen yeni hukuk mekteplerine bırakmak zorunda kaldı. Bunlardan kuruluş tarihi itibariyle birincisi olan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî, gerçek anlamıyla bir hukuk mektebi olarak görülmüştü. Buradan mezun olanlara pratik hukuk bilgisi kazandırmak maksadıyla mahkemelerde görev verilir 655 ; adliye memuriyetlerine atamaları yapıldığında köken hanesine “Mekteb-i Hukuk mezunu” oldukları yazılır, yeterliliklerinin ellerindeki diploma ile sabit olduğu belirtilirdi 656 . Öğrencileri arasında lise eğitimini Mekteb-i Sultanî’de tamamlamış olanları başta saymak gerekir. Ancak dışarıdan gelerek hukuk okuyanlar da vardı. Mezunlar “lisansiye” veya “doktora” diploması alabilmekteydiler 657 . Sayıları ve faaliyetleri hakkında hâlâ yeterli derecede bilgi sahibi olmadığımız Mekteb-i Hukuk Sultanî öğrenci ve mezunlarından bazıları daha sonra ön plana çıkmıştır 658 . Mektebin mütercim ve yazı işleri müdürü, 1880 mezunu Yanko Vitinos, diploma aldığına dair katî bilgi yoksa da Mecelle Hocası Rauf Efendi’nin oğlu 651 Dershaneye 1873’ten sonra girerek dört yıl devam eden İbrahim Hakkı Bey (d. 1846), burada Mecelle, arazi ve ticaret hukuku (kanunnameleri), ticaret muhakeme usûlü ve ceza hukuku tahsil etti (ANS.d., nr. 01/584). 652 Kâdı Mehmed Said Efendi’nin oğlu İbrahim Şevki Bey (d. 1840), dershanede “Mecelle ve Arazi Kanunnamesi ile sâir kavânîn”i okudu. Şevki Bey, Temyiz Mahkemesi reisliğine kadar yükselecekti (ANS.d., nr. 001/020-021; DH.Said.d., nr. 25/159). 653 ANS.d., nr. 01/0164 (Kaptan Seyyid Ali Paşazâde, Haleb Valisi Mehmed Hamdi Paşa’nın 1842 doğumlu oğlu Ahmed Şemseddin Bey). 654 Bu irtibatın örneklerinden biri Mustafa Mazlum Efendi (d. 1852), dershanenin açılış törenine Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye nazırı olarak katılan Edhem Paşa’nın oğludur. Valide Sultan Rüşdiyesi ve Mekteb-i Sultanî’de okudu. 19 yaşında mülâzemetle Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mazbata odasına girdi. Adliye Nezareti Fihrist ve İstatistik kalemi müdürlüğü, Dersaadet bidayet ve istinaf mahkemeleri ceza dairelerinde üye mülâzımlığı; ardından Cemiyet-i Rüsumiye üyeliği görevlerinde bulundu (ANS.d., nr., 01/0090). 655 M. Cevad, a.g.e., s. 202, 205; O. N. Ergin, a.g.e., III, 1090. 656 Bir örnek (Markar Unciyan) için bkz. 1 Temmuz 1901 (14 RA 1319), İ.AZN. 43/1319 RA 3. 657 Ohannes Torosyan (d. 1850), Kudüs Ermeni Mektebi ve Mekteb-i Sultanî’yi bitirdikten sonra “Mekteb-i Sultanî dahilinde küşâd olunan Hukuk Mektebi”nde okumuş ve “lisansiye” diploması almıştı. İleride Temyiz Mahkemesi üyesi olacaktı (ANS.d., nr. 001/130-131; 01/538-39). 658 M. Cevad’ın Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî öğrenci ve mezunları hakkında verdiği bilgiler mektebin faaliyet sahasını anlamak bakımından yetersiz kalmaktadır (a.g.e., s. 202, 205). Mezunların tamamı hâlâ tespit edilememiştir. Bu metinde belirtilenler dışında Mahmud Cevad’ın zikretmediği iki kişi şunlardır: “Mekteb-i Sultanî dahilinde bulunan Mekteb-i Hukuk’tan tekmil-i tahsil ile bâ-şehadetname çıkmış… Artin ve Vartan…” (17 Mart 1882/26 R 1299, MF.MKT. 75/66). 158 Manyasizâde Refik Bey (1854-1909) 659 , Sava Paşa’nın örnek hukukçu olarak sunduğu Mehmed Celâleddin Bey 660 ve Yorgaki Melahrino örnekleri bu bağlamda zikredilebilir 661 . Vitinos ve Melahrino Mekteb-i Hukuk’un hoca kadrosunda yer alacak; Manyasizâde Refik ise II. Meşrutiyet döneminde Adliye nazırlığı yapacaktı. Vitinos, Melahrino ve diğer bazı örneklere 662 ilaveten Sava Paşa’nın hukuk eğitimindeki merkezî yeri hatırlanırsa bir kısmı Fener Rum okulunda eğitim görmüş Rumların etkinliği dikkat çekmektedir. Mekteb-i Hukuk’un “1” numaralı mezunu Sâbit Efendi’nin tahsil serüveni ve irtibatları ele alınan gelişim sürecinin birçok vechesini gözler önüne serer. Naib Mahmud Said Efendi’nin oğlu olan Sâbit Efendi, sırasıyla Mahrec-i Aklâm, Kavânîn Dershanesi ve Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’ye devam etti; ardından Mekteb-i Hukuk’a girerek iyi dereceyle mezun oldu. Sâbit Efendi’nin bir memur mektebine ve ilk hukuk mekteplerine devam etmiş olması hukuk mektepleri arasındaki sürekliliğe işaret etmektedir 663 . Kavânîn Dershanesi’ne devam eden memurlar bir tarafa bırakılırsa 1885 yılına gelindiğinde adliye personeli içerisinde az sayıda Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî mezunu dışında mektepli hukukçu yoktu. Aşağıdaki Tablo 19 Mekteb-i Hukuk mezunları hakkında bilgi veren resmî kaynaklardan hareketle hazırlandı. Bu veriler Mekteb-i Hukuk’un 1885 yılından itibaren mezun vermeye başladığını gösteriyor. Elimizdeki bir örnek mektebin 3 Şubat 1884 tarihinden önce mezun verdiğine işaret etmekteyse de 664 ; bu öğrenci mezun listelerinde 1885 mezunları arasında gösterilmektedir. Tablo 659 Midhat Paşa’nın avukatı olarak meşhur olacaktı (Ekrem Reşad-Osman Ferid, “Manyasîzâde Refik”, Nevsâl-i Osmanî, İstanbul 1325, s. 193-94). 660 “Mehmed Celâleddin Efendi’nin Hukuk Mektebi’nde tahsil-i ilm-i hukuk ile imtihan verdiğinden ve Adliyece dahi bazı işlerde kullanıldığından bahisle mehâkimin birinde azalık ile veyahut taşraca münasib bir memuriyette kayırılması istidasını hâvi verdiği arzuhal…” (4 Nisan 1880/24 R 1297, BEO, Ayniyat Def., nr. 1377, s. 36). 661 Başka bir örnek, Encümen-i Dâniş üyelerinden Ünsî Efendi’nin oğlu, orta öğrenimini Fransa’da gördükten sonra burada okuyarak diploma alan Osman Halim Bey’dir (d. 1853). Temyiz Mahkemesi üyeliğine kadar yükselecekti (ANS. 001/178-79; 01/504). 662 Rum Patrikhanesi kapıkethüdası İstavraki Efendi’nin oğlu Yanko Efendi (d. 1851) bu örneklerden biriydi (ANS.d., nr. 001/182; 01/628, 788). 663 DH.Said.d., nr. 10/29; ANS.d., nr. 01/452. İstanbul’da ve babasının naip olarak dolaştığı yerlerde sıbyan ve rüşdiye mekteplerinde okudu. Yeni mekteplerde geçen tahsil hayatı boyunca bazı hocalardan aklî ve naklî ilimler tahsil etti. Serüveni, ilmiye kökenlilerin bürokrasiye katılma temayülüne de iyi bir örnek teşkil etmektedir. 33 yaşında Dersaadet Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi’nde memuriyete başladı. Aynı mahkemenin İstintak Kalemi ve Savcılığı’nda; ardından İkinci Hukuk Dairesi ve Beyoğlu Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi’nde çalıştı. Maluliyeti nedeniyle bu sırada emekliye ayrıldı (aynı yer). 664 Yusuf Recai Efendi adlı öğrenci bu tarihte Beyoğlu Hukuk Mahkemesi’ne devam etmeğe başlayarak altı ay içinde staj (mülâzemet) süresini tamamlamıştı (ANS.d., nr. 001/564-65; 01/756). 159 incelendiğinde ayrıca, 1889 ve 1891 yıllarında mektebin mezun vermediği görülür. Bunun nedeni eğitim-öğretim ve sınav usûlünün değiştirilmesi ve öğrenim süresinin dört seneye çıkarılmasıydı 665 . 1885-1900 yılları arasında toplam on dört devre mezun veren okulun ortalama yıllık mezun sayısı 47’dir. Tablo 19. Mekteb-i Hukuk mezunlarının yıllara göre sayısı (1885-1900) 666 Sene Mezun sayısı Sene Mezun sayısı Sene Mezun sayısı 1885 46 1892 32/37 1897 49 1886 58 1893 36 1898 54 1887 32 1894 35 1899 56 1888 28 1895 58 1900 49 1890 66 1896 55 Eldeki bilgiler mezunların tamamının sosyal kökenlerine dair ayrıntılı tasvir ve değerlendirmeler yapmağa müsait değildir. Baştan belirtmek gerekir ki sosyal kökene dayalı değerlendirmeler, indirgemeci bir yaklaşımla yapılırsa körlükleri arttırmaktadır. Bununla beraber anlama ve yorumlama açısından kolaylıklar sağladığı da su götürmez. Biz konuda bir örnek vermekle yetineceğiz. Mezunların babalarının mesleklerini belirten bir belgeye dayanarak 1898 mezunları üzerinden bir tasvir yapabiliriz. O seneki mezunların %9’u merkez bürokrasi; %24’ü taşra bürokrasisi mensuplarının çocuklarıydı. Merkezdekiler Ebniyye-i Hâssa Anbar müdürü, Telgraf ve Posta Nezareti Evrâk müdürü, maiyyet-i seniyye çavuşu; taşradakiler ise vali, kaymakam, mutasarrıf; 665 C. Bilsel, İstanbul Üniversitesi Tarihi, İstanbul, Kenan Matbaası, 1943, s. 80-81. Ayrıca bkz. Maarif Salnamesi, 1318 senesi, s. 681, 684. 666 Mezun Listesi 1900; MF.İST. 12/15, lef 1 (Darülfünun Hukuk Şubesi mezunlarına ait istatistik). Hukuk mezunlarının tam bir listesi elimizde olmadığı gibi kaynaklar arasında da ihtilaf vardır. Bu ihtilafın nedeni -yanlış bilgiler bir tarafa- sonradan imtihan vererek mezun olanların önceki listelerde yer almamasıdır. Müdür Kâzım Efendi’nin hazırladığı 1885-1893 yılları arasında mezun olanların sayılarını bildiren listede 1893 mezunları 32 kişi olarak gösterilirken (Nisan-Mayıs 1894/L 1311, Y.PRK.MF. 3/21); sonraki listelerde bu sayı 36’dır (Mezun Listesi 1900; C. Bilsel, a.g.e., s. 80-81). 1885-1893 yılları arasında mezun olanların adlarının yer aldığı bir kitapçıkta o güne kadar mezun olanların sayısı 290 olarak gösterilirken maarif salnamelerinde bu sayı 294 olarak verilmektedir. II. Meşrutiyet yıllarında hazırlanan bir istatistik cetveliyle maarif salnameleri karşılaştırıldığında 1894-1900 yılları arasında mezun olan 25 kişinin maarif salnamesinde yer almadığı görülmektedir (MF.İST. 12/15, lef 1). Muhtemelen resmî belgelere dayanmış olan Cemil Bilsel’in verdiği sayılar genellikle önceki listelerden fazla iken (ki bu makuldür) üç devrenin mezunları için istatistik cetvelinden düşük bir sayı vermesi (toplam beş kişi) kaynaklar arasındaki tenakuza veya dikkatsizliğe hamledilebilir. Yukarıdaki tabloda esasen istatistik cetveli ve maarif salnamesindeki liste esas alınmış; sadece 1892 yılı mezunları için Bilsel’in verdiği sayı (37) ayrıca gösterilmiştir. 160 Eytâm ve Evkaf muhasebecisi, sancak muhasebecisi, kaza tahsildarı, Evkaf ve Maarif müdürü idi. Mezunların %21’i naib, müderris ve kürsü şeyhinin çocuklarıydı. Bu bakımdan yer yer bahsettiğimiz ilk iki mezun; Sabit Efendi ile Mahmud Esad Efendi’nin naib çocuğu olması tesadüf olmasa gerektir. %18’inin babası Evkaf Teftiş Mahkemesi halifesi, mustantık, bidayet mahkemesi üyesi ve reisi, İstinaf Mahkemesi başkâtibi ve Evkâf-ı Hümâyûn Hukuk müşaviri gibi adlî görevlerde çalışan kimselerdi. %12’si eşraftan, %9’u tüccar, %6’sı ahalidendi 667 . Öğrencilerin Mekteb-i Hukuk öncesi tahsil durumuyla ilgili şunlar söylenebilir. Mezunlar, rüşdiye, idadî, yüksek mektepler, gayrımüslim cemaat okulları ve özel derslerle yetişmiş olabiliyorlardı. Müslüman öğrencilerin ortak olarak okudukları mektep sıbyan/ibtidaî mektebiydi. Mezunların büyük bir kısmının medrese geçmişleri vardı veya özel olarak medrese dersleri görmüşlerdi. Giriş şartları nedeniyle belirli bir derecede mantık, tarih, Arapça veya Fransızca bilmek zorundaydılar. Yukarıda işaret edilen çeşitlilik gerekçesiyle bazı öğrenciler anadilleri olan Rumca ve Ermenice’ye vâkıftılar. Osman Nuri Ergin, öğrencilerin çeşitliliğine, özellikle ilk tahsillerinin farklılığına dikkat çekerek mektebi birbirinin dilini anlamaz insanlarla dolu bir “Babil Kulesi” olarak vasıflandırmaktadır 668 . Gerek padişahın gerekse üst düzey devlet adamlarının, gayrımüslimlerin hâkimlik yapmasına pek de sıcak bakmadıkları belirtilmişti. Buna rağmen bilebildiğimiz kadarıyla kabul ve mezuniyet sırasında bunlara karşı bir kota uygulanmamıştı. Tablo 20’dan anlaşılacağı gibi mektepten yılda ortalama %20-30 dolaylarında gayrımüslim öğrencinin mezun olduğu görülür. Mektebe başlayan gayrımüslim ve müslüman öğrencilerin mezuniyet oranları kıyaslandığında gayrımüslimlerin mezuniyet oranının müslümanlara göre daha yüksek olduğu anlaşılıyor. 1890’ların ikinci yarısında gayrımüslim mezun sayısı iyice düşecektir. 667 26 Eylül 1898 (10 CA 1316), Y.PRK.MF. 4/20. 1909-1910 yıllarına ait resmî istatistiklere göre o sırada Darülfünun Hukuk Şubesi’ndeki öğrencilerin %39’u zabit ve memur, %15’i tüccar, %7’si ilmiye mensubu, %4,5’u çiftçi, %3’ü öğretmen, %3’ü esnaf-zanaatkâr, %1,5’u avukat; %27’si ise diğer meslek sahiplerinin çocuklarıydı (O.N.Ergin, a.g.e., III, 1115). 1907 yılında giriş sınavına giren bir öğrencinin tasvirleri ilginçtir: “İşte şu ağacın altında taliplerin o zaman en bereketli kafilesini teşkil eden kallâvi sarıklı, ayakları lapçınlı hocalar oturmuşlar, çoğu Arapça kelimeler olmak üzere bir şeyler konuşuyorlar. Önünde hadımağasının el pençe oturduğu çift atlı paytonla gelen, dik yakalı sert kola gömlekli, zinciri sağ göğsü üzerine sarkan altın gözlüklü, sivri burun potinli paşazadeler de yüksek sesle dün akşamki eğlentiden bahsediyorlar. Anadolu yavruları, sessiz sadasız, korkak utangaç bir köşeye çekilmiş oldukları halde ‘uzağa’ kaba Türk şivesiyle (!) ‘irak’ ve ‘güzel’ demeyip de ‘gözel’ dedikleri için berikilerin istihzasından yine kurtulamıyorlar” (Ali Haydar Özkent, Avukatın Kitabı, İstanbul 2002, s. I). 668 O. N. Ergin, a.g.m., s. 1110. 161 Ermeni olayları nedeniyle özellikle Ermenilerin sayısında bariz bir düşüş gözlemlenmektedir. Önceki yıllarda genellikle Rumlardan daha fazla mezun veren Ermeniler son dört yılda sadece iki mezun çıkarabilmişti. Tablo 20. Dinî mensubiyetlerine Mekteb-i Hukuk mezunları (1885-1900) 669 Sene Müslüman Gayrımüslim Sene Müslüman Gayrımüslim 1885 %83 %17 1894 %80 %20 1886 %83 %17 1895 %85 %15 1887 %72 %28 1896 %82 %18 1888 %72 %28 1897 %92 %8 1890 %65 %35 1898 %96 %4 1892 %44 %56 1899 %90 %10 1893 %75 %25 1900 %97 %3 Mekteb-i Hukuk’un bulunduğu İstanbul, devletin siyasî-bürokratik merkezi olmanın yanı sıra ilim kurumlarının da merkeziydi. Yeni yüksek mekteplerin kurulması öteden beri varolan bu geleneği devam ettirdi. Mekteb-i Hukuk öğrencileri açısından da benzer bir durum söz konusuydu. Tablo 21’de görüleceği üzere mektebin ilk on üç yılında eğitim görüp mezun olan üç mezundan biri İstanbullu; ikisi taşralıydı 670 . Tablo 21. Coğrafî kökenlerine göre Mekteb-i Hukuk mezunları (1885-1893) 671 Sene/Yer İstanbul Anadolu Rumeli Diğer %35 %33 %20 %6 1885 %38 %33 %21 %8 1886 %38 %41 %15 %6 1887 %36 %36 %21 %7 1888 %32 %30 %17 %6 1890 %34 %37 %16 %13 1892 %33 %53 %8 %6 1893 %43 %37 %9 %11 1894 %33 %28 %31 %8 1895 %38 %34 %23 %5 1896 %24 %40 %32 %4 1897 %20 %33 %23 %9 1898 %22 %28 %46 %4 1899 %28 %28 %20 %13 1900 Bilinmeyen %6 %15 %6 %11 Anadolu’nun çeşitli yerlerinde doğan mezunların sayısı, İstanbullu mezunlarla atbaşı gitmektedir. Anadolu’dan gelenler Rumeli’ye nisbetle daha fazlaydı. Anadolu’da İzmir, Kayseri, Konya, Akseki, Eğin, Nevşehir, Malatya, Tokat, Diyarbakır ve Erzincan; Rumeli’de ise Yanya, Selânik, Ergiri, Edirne öne çıkmaktadır. Bunların 669 Mezun Listesi 1900. İstanbul-taşra ve şehirli-köylü arasında bir paralellik kurulabilirse yirmi yıl sonra öğrenciler açısından buna yakın bir tablo ile karşılaşılır. 1909-1910 yıllarına ait resmî istatistiklere göre o sırada Darülfünun Hukuk Şubesi’ndeki öğrencilerin %57’si köylü, %43’ü şehirliydi (O. N. Ergin, a.g.e., III, 1115). 671 Mezun Listesi 1900. 670 162 haricinde mezunlar arasında Halep (üç kişi), Bağdat (üç), Trablusgarb (bir), Beyrut (bir), Süleymaniye (bir), Musul (bir); Kıbrıs (dört), Hanya (iki), İmroz (bir); Kafkasya (iki), Kırım (bir) ve Mısır (bir) doğumlu öğrenciler de vardı. Sonraki yedi yılda (1894-1900) mezunlar önceden olduğu gibi ağırlıklı olarak İstanbul, Anadolu ve Rumeli bölgelerine mensuptu. İstanbul ve Anadolu’dan gelen mezunlar önceki oranlara göre azalırken, Rumeli bölgelerinden gelen mezunların artış gösterdiği gözlemlenmektedir. Bu üç bölgenin haricinde dört Bağdat, iki Süleymaniye, iki Cebel-i Lübnan, bir Humus, iki Şam, bir Halep, bir Şuf, bir Kudüs, bir Trablusşam, bir Trablusgarb; altı Girit, iki Rodos; bir Kazan ve iki Dağıstan doğumlu öğrenci Mekteb-i Hukuk’tan mezun oldu. Endonezya’ya bağlı Binaloka’dan gelen bir öğrenci de bu yıllarda mezun oldu. Altyapı eksikliğinden taşrada açılamamış hukuk mekteplerinin fonksiyonunu da üstlenmiş olan İstanbul Mekteb-i Hukuk’u, Rumeli’de dikkate değer oranlarda bir rağbet yakalamışsa da Arap nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde bu seviyede başarılı olamamıştır. Bazı bölgelerden gelen öğrencilerin çoğalmasının özel nedenleri de olabilmekteydi. İlk yedi devrede iki mezun veren Girit (ikisi de Hanya’dan), sadece 1898 yılında altı mezun verdi. Bu konuda Girit valiliği teşvik edici bir rol oynamıştı. Girit vali vekili Mahmud Celâleddin Bey, 1892 yılında Sadaret’e gönderdiği bir yazıda Girit’li müslüman ve hristiyan gençler üzerindeki Yunanistan etkisinin zayıflatılması için İstanbul’daki yüksek mekteplere öğrenci gönderilmesini teklif eder 672 . Bu girişim hemen yankısını bulmamakla beraber etkili olur ve Girit valiliği, 1894’te hukuk tahsil etmek üzere İstanbul’a dört öğrenci gönderir. Bunlara vilayet maarif sandığından dörder lira ödenmekteydi 673 . Ali Hâki, Mustafa Hüsnü, Ali Fehim ve Hüseyin Zihni isimli ve 672 2 Haziran 1892 (7 ZA 1309), MF.MKT. 143/69. Vali vekili, “ahlâk-ı Yunaniyye tuğyanının men‘-i sirâyeti ile terbiyet ve efkâr-ı Osmaniyyenin oralarca neşr ü ta‘mîmine ve şan-ı metbû‘iyet ve sıfat-ı tâbiyete kesb-i vukûf etmiş ulûm-ı âliyye erbâbının yetiştirilmesi” ve bunların mülkî ve adlî hizmetler, genel meclis üyelikleri, doktorluk ve zıraatla ilgili memuriyetlerde görev almalarına dair ayrıntılı bir yazı kaleme almıştır. Yunanlılığa meyleden Giritli hıristiyan gençlerin Yunanistan’da hukuk, idare ve tıp tahsil ettiklerine dikkat çekmektedir. Vali vekilinin teklifine göre 1892 yılından itibaren Mekteb-i Mülkiyye, Mekteb-i Sultanî, Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye ve Halkalı Zıraat Mektebi’ne dörder, Hendese-i Mülkiyye’ye iki ve Mekteb-i Hukuk’a altı öğrenci gönderilecek ve bunların yarısı müslüman yarısı hristiyanlardan seçilecekti (aynı belge). 673 Girit meselesi nedeniyle bu parayı ödeyemeyecek hale gelen vilayet, öğrenciler mezun olana kadar paranın Maarif Nezareti tarafından ödenmesini istedi. Mektep müdüriyetinin son sınıfta okuyan bu öğrencilerin derslere devam ettiği ve başarılı olduklarına dair mütalaası üzerine Maarif Nezareti, padişahın onayıyla, Nisan 1897-Temmuz 1898 tarihleri arasında bu öğrencilere dörder lira ödemeyi kabul etti. Bkz. 23 Mayıs 1897 (21 Z 1314), İ.MF. 1314 Z 21. Girit olaylarında İstanbul’a hicret edenlerden birinin (Hasan Efendi) Mekteb-i Hukuk’a kabul edilmek üzere verdiği dilekçeye dair bkz. 25 Ağustos 1897 (26 RA 1315), MF.ALY. 9/44. 163 hepsi Hanya’lı olan bu öğrenciler 1898 yılında mezun oldu. Bunlardan başka Resmo doğumlu Ahmed Sâki ve Girit doğumlu olarak gösterilen Mehmed Ferid de bu senenin mezunlarındandı. Vilayetin imkanlarıyla okuyan öğrencilerin avukatlık mesleğini tercih etmiş olmaları ilginçtir. Ahmed Sâki ve Mehmed Ferid Hariciye Nezareti’nde görev aldı; Ahmed Saki ayrıca avukatlık yapıyordu. Girit’te hukuk tahsiline dönük bu ilgi adadaki siyasî ve kültürel krizle alakalıydı 674 . 3.3. Mekteb-i Hukuk Mezunlarının Adliye’ye Katılım Süreci Mekteb-i Hukuk mezunlarının hakları mektep nizamnamesinin yedinci faslında belirlenmişti. Buna göre mezunlar nizamiye mahkemelerinde en az bir yıl mülâzım üyelikte bulunduktan sonra İstanbul ve taşra bidayet mahkemeleri üyeliği hakkı kazanır ve adliye hizmetlerinde ilerleyebilirdi 675 . Avukatlık yapmak isteyenler nizamiye mahkemelerine bir yıl boyunca dinleyici olarak devam ettikten sonra ruhsatname alabilirdi. Mezuniyet diploması alamayıp sadece “sınıf diploması”yla mezun olanlar nizamiye mahkemeleri yazı işlerinde ve mümeyyizlikte istihdam edilebilirdi. Ayrıca adliye kadrolarının tamamen mekteplilerden oluşması hedefiyle mektep mezun verdikten sonra diplomasız hiç kimsenin bidayet mahkemesi memuriyetlerinde görev alamaması ve avukatlık yapamaması ilkesi benimsendi; ne var ki bu düşünce hayata geçirilemedi. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra dahi mezunların temel şikâyeti, istihdam, terakki ve adliye görevlerine sadece mekteplilerin atanması konularını düzenleyen maddelerin uygulanmamasıydı 676 . Şubat 1883’de adliye memurlarının seçimi ve atanması ile ilgili yapılan düzenlemeye göre adliyede görev alabilmek için reis, üye, üye mülâzımı, zabıt kâtibi veya savcı olarak önceden görev almış olmak gerekiyordu. 1864 tarihli Vilayet nizamnamesi uyarınca sancak ve vilayetlerde kurulan ceza ve hukuk mahkemeleri (Divan-ı Temyiz, Meclis-i Temyiz) üyeliği, İdare Meclisleri üyeliği ve mülkî 674 Mekteb-i Hukuk muallimlerinden Ali Şehbaz Efendi’nin Mekteb-i Mülkiye’deki ders takrirlerinin (Hukuk-ı Düvel, 2 cilt, Kandiye, Matbaa-i Maarif, 1310-1312) aynı yıllarda Girit’te basılmış olması dikkat çekmektedir. Bu kitabın Ali Şehbaz’ın Mülkiye’deki ders takrirlerinden oluştuğu bilgisi için bkz. Osman Sermed, Hukuk-i Umûmiye-i Düvel, Selânik 1324, I, 3. 675 Müdür Emin Efendi, on yıl sonra mezunların nizamiye mahkemesinde reis, üye, savcı ve her türden adliye memuriyetine girdiklerini belirtmektedir (27 Şubat 1888/15 C 1305, MF. MKT. 97/39). 676 Mardinîzâde Ebul’ûlâ, “Hukuk: Hukuk Mezunları”, Sırat-ı Müstakîm, sy. 16, 16 ZA 1326/27 Teşrinisânî 1324, s. 246. 164 memuriyetlerde bulunanlar sınavda başarılı oldukları takdirde bidayet mahkemelerinde ikinci reislik ve savcı yardımcılığı görevlerine seçilebilecekti; ancak bu gibi kişilere sadece tecrübeli oldukları sahada görev verilecekti 677 . Nizamiye mahkemelerinde uygulanmak üzere hazırlanmış olan Mecelle, hâkimlik için bir hukuk mektebinden mezun olmaktan ziyade hâkimin vasıflarına odaklanıyordu. Mecelle’ye göre hâkim, “hakîm [hikmetli: âdil, takva sahibi, akıllı], fehîm [âlim, zeki], müstakîm [istikamet sahibi: doğru, mutedil] ve emîn [güvenilir], mekîn [haysiyetli], metîn [metânetli] olmalı” (1792. madde); ayrıca fıkıh meselelerine ve muhakeme usûlüne vâkıf olmalıydı 678 . Mezunların adliyede görev alabilmeleri için tek şart bir yıllık staj süresini doldurmaktı. Bu süreyi fazla bulan Adliye Nezareti, mektep henüz mezun vermeden Adliye İntihâb Encümeni nizamnamesinin ikinci maddesiyle bu müddeti altı aya indirdi 679 . Yeni düzenlemeden sonraki işleyiş şöyleydi: Müdüriyet, staj işlemlerinin takip edilebilmesi maksadıyla yıl sonunda mezunların isim, şöhret, yaş ve derecelerinin yazıldığı bir listeyi Maarif Nezareti’ne gönderir, bir nüsha oradan Adliye Nezareti’ne gönderilirdi 680 . Stajın yarısı hukuk mahkemesinde, diğer yarısı da ceza (nizamiyye) mahkemesinde geçirilirdi. Böylece mezun İstanbul veya taşra bidayet mahkemesi üyeliği, mustantıklık veya savcı yardımcılığına atanmaya hak kazanırdı 681 . Bu husus bir örnekle biraz daha somutlaştırılacak olursa; bu düzenlemeye uygun olarak staj yapan 1888 mezunu Yanyalı Ali Rıza Efendi, altı aylık mülâzemet müddetinin yarısını Dersaadet Bidayet Mahkemesi İkinci Hukuk Dairesi’nde, diğer yarısını İstinaf Ceza Mahkemesi’nde tamamladı. İkinci Hukuk Mahkemesi’nden aldığı 9 Ocak 1889 tarihli ve İstinaf Ceza Mahkemesi’nden aldığı 7 Mayıs 1889 tarihli tasdiknameleri Adliye Sicill-i Ahvâl Müdürlüğüne takdim ederek atanacağı memuriyeti beklemeye başladı 682 . 677 15 Şubat 1883 (7 R 1300), Adliye İntihâb Encümeni hakkında nizamnamedir, 1. ve 5. madde (Yıldız Esas Def., nr. 206, s. 16; Düstur, 1.trt, Zeyl III, s. 101). 678 Daha fazla bilgi için bkz. Ali Haydar, Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm, Şerh-i Kitabu’lKazâ, İstanbul, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1311, s. 24-41. 679 15 Şubat 1883 (7 R 1300), Adliye İntihâb Encümeni hakkında nizamnamedir, 2. madde (Yıldız Esas Def., nr. 206, s. 16; Zeyl-i Düstur, 1.trt, III, 101). 680 Mekteb-i Hukuk Encümeni, üçüncü mezuniyet imtihanında diploma almaya hak kazanan 31 öğrencinin derece, yaş, doğum yeri bilgilerini Maarif Nezareti’ne gönderme kararı aldı (HMT, s. 69). Başka örnekler için bkz. 30 Haziran 1890 (13 ZA 1307), MF.ALY. 6/108; 19 Şubat 1891 (7 Şubat 1306), MF.MKT. 126/78; 12 Temmuz 1892 (17 Z 1309), MF.MKT. 145/9; Ağustos-Eylül 1893, HMT, s. 82. 681 Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 83; 1317 senesi, s. 85; 1318 senesi, s. 90, 1319 senesi, s. 90. 682 19 Temmuz 1895 (26 M 1313), İ.AZN. 1313 M 14. 165 Eğitim süresinin dört yıla çıkarıldığı Mart 1887’de okul müdürlüğü, staj süresinin tekrar bir yıla çıkarılması istedi; ancak hükümet, öğrenciler arasında çoğunun fakir olduğunu belirterek bu öneriyi kabul etmedi 683 . Eylül 1887’de Adliye Nazırı Cevdet Paşa, mektep nizamnamesinin 32. maddesini tadil eden tek fıkralık bir kanun teklifi hazırlayarak pekiyi dereceyle mezun olanların altı ay, iyi dereceyle mezun olanların bir yıl, orta dereceyle mezun olanların ise bir buçuk yıl mahkemelerde staj yaptıktan sonra memuriyete alınmalarını önerdi 684 ; ancak bu teklif de kabul edilmedi 685 . Tablo 22. 1885-1893 mezunlarının 1893 ve 1900 yıllarındaki meslek tercihleri 686 Sene Hâkim Savcı Avukat Adlî İşler Diğer 1885 %22-22 %10-13 0-%13 %2-11 %6-15 1886 %30-28 %7-16 0-%7 %2-1,5 %2-6,5 1887 %16-22 %16-16 0-%16 0-%3 %8-11 1888 %11-29 %25-25 %7-18 %3,5-3 %3,5-7 1890 %6-12 %12-15 %3-24 %5-6,5 %3-6,5 1892 0-0 0-%10 0-%56 %8,5-9,5 %3,5-6,5 1893 0-%6 0-%12 %3-16 %11-16 %14-19 Yukarıda belirtildiği üzere mezunların avukatlık yapabilmesi için bir yıl mahkemelere devam etmeleri gerekmekteydi. Ancak Baro’nun örgütlenememesi ve bir süre sonra aşağıda izah edilecek “inhisar usûlü”nün delinmesi nedenleriyle bu, uygulanamadı. Mezunlar sadece diplomalarıyla avukatlık ruhsatnamesi almağa hak kazanıyorlardı 687 . Mezunların pek az bir kısmı mahkemelerde çalışmak istiyor; önemli bir bölümü devlet hizmetine girmeyi tercih ediyordu 688 . Mezunların meslek tercihleri açısından bazı genel tespitler yapmak mümkündür 689 . Dayandığımız kaynaklardaki hata payı unutulmadan aşağıdaki Tablo 683 28 Mart 1887 (3 B 1304), MV. 18/53. 8 Eylül 1887 (20 Z 1304), ŞD. 2522/3, lef 1 ve 2. 685 2 Kasım 1887 (16 S 1305), BEO, Ayniyat Def., d. 1582, s. 266. Ayrıca bkz. ŞD. 2522/3, lef 3. Konuyu ele alan Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi, amaç ehliyetli memur yetiştirmekse böyle ayrıntıyla uğraşılacağına sorunun esasıyla ilgilenilmesi gerektiğini belirtmişti (aynı yer). 686 Mezun Listesi 1893; Mezun Listesi 1900. 687 Meselâ ilk mezunlardan Yusuf Recai Efendi, Mayıs 1885’te birinci sınıftan avukatlık ruhsatnamesi alarak Ocak 1888’e kadar avukatlık yaptı (ANS.d., nr. 001/564-65; 01/756). H. Halid. Ara örnek. 1904 mezunu Y. K. Tengirşenk, o sırada İstanbul’da Baro olmadığını ve staj da yapılmadığını belirtmektedir (a.g.e., s. 94). 688 H. Halid, a.g.e., s. 82-83. 689 Bu konudaki kaynaklardan biri: Dersaadet Mekâtib-i ‘Aliyyesinin Bidâyet-i Küşâdından Beri Şehadetname İ‘tâsıyla Yetiştirdiği Talebenin Esâmisini Mübeyyin Cetveldir (bundan sonra “Mezun Listesi 1893”), (hicrî) 1311 (1893). Maarif Nezareti, Şubat 1893’te Mekteb-i Hukuk’tan -ve diğer yüksek 684 166 22’den bir fikir edinilebileceği kanaatindeyiz. Öncelikle işsizlik durumunun tespiti gerekir. İlk mezunların %60’ının mezuniyetlerinin üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen henüz bir memuriyete giremediği görülmektedir. Bu oran ilk yedi devre mezunlar için %60-65 civarında seyretmektedir. Bunların bir kısmının zaten önceden memur olduğu dikkate alınırsa işe girenlerin oranı iyice düşecektir. Mezunların öncelikle hâkimlik ve savcılık mesleklerini tercih ettikleri görülür. 1893 itibariyle ilk üç yılda mezun olanların avukatlık yapmadığı kaydedilmiştir. Bu sırada 1888 yılı mezunlarından Aristidi ve Mihail Latif; 1890 mezunlarından Artur ve Yordan ve 1893 mezunlarından Maksud Tepanyan efendiler avukatlık yapmaktaydılar. Naiblik, Temyiz Mahkemesi veya diğer mahkemelerde zabıt kâtipliği, icra memurluğu, savcılıkta veya Adliye Nezareti’nin çeşitli kalemlerinde halifelik gibi adlî hizmetlerin yanı sıra Şûrâ-yı Devlet’in çeşitlik dairelerinde memurluk; Evkaf, Maliye, Askeriye, İstişare Odası, Sefaret ve Reji’de kâtiplik, muallimlik, Tahrirat müdürlüğü, Matbuat-ı Hariciye halifeliği gibi mülkî ve haricî işlerde görev aldıkları görülmektedir. 1900 yılında ilk mezunların işsizlik oranının ortalama %30’a düştüğü görülür. Hâkim ve savcı oranlarında artış görülmekle beraber ilk yedi yılın mezunlarının 1894-1900 yılları arasında avukatlık mesleğini keşfettiklerini söylemek mümkündür. İlk dört yılın mezunlarında hâkim ve savcılık oranları avukatlık karşısında üstünlüğünü korurken 1890’dan itibaren avukat oranlarında dikkate değer bir artış görülecektir. 1900 yılı itibariyle 1892 mezunlarının yarıdan fazlasının avukatlığı seçmesi dikkat çekicidir. Bu dönemde müslüman mezunların da avukatlığa yöneldiği görülür. 1890 mezunu on beş avukattan dördü; 1892 mezunu on sekiz avukattan üçü müslümandı. Mezunların temel hukuk mesleklerinin yanı sıra Adliye Nezareti, mahkemeler, icra daireleri; Hariciye Nezareti, Maliye Nezareti, Şûrâ-yı Devlet, Tabiyet kalemi, mahallî idareler, Sefaretler, Ziraat Bankası ve Rüsumat’ta görev almışlardı. Tablo 23’de görüleceği üzere 1894-1900 yılları arasında mezun olanların yaklaşık %40’ı 1900 yılı itibariyle işsizdi. 1895 yılı içinde yapılan bir istatistiğe göre o yılın mezunlarının işsizlik oranı %62’ydi ve aralarında hâkim, savcı ve avukat yoktu. mekteplerden- o ana kadar mezun olanların bir listesinin yapılıp beş altı gün içerisinde gönderilmesini istedi (28 Şubat 1893/16 Şubat 1308, MF. ALY. 8/125). Bu listeler bir kitap haline getirilerek bu adla basıldı. Aykut Kazancıgil, bu kitapçıktan yüksek mektep mezunlarına birer adet dağıtıldığını, dedesi Mülkî Tıbbiye mezunu Dr. Osman Remzi Bey’e de bir tane verildiğini yazmaktadır (Binbaşı Elhaç Rıza Tahsin, Tıp Fakültesi Tarihçesi (Mir‘ât-ı Mekteb-i Tıbbiye), eklerle yayınlayan: Aykut Kazancıgil, İstanbul 1991, I, 39). Sözkonusu listede mezunların isimleri, memleketleri, rütbeleri ve 1893 yılında bulundukları memuriyet verilmekteydi. Listeye göre bu tarihe kadar Mekteb-i Mülkiye 454, Mekteb-i Sultanî 445 mezun vermişti. 167 Beş yıl sonra bu oran %31’e düştü. Bu, mezunların %30’unun beş yıl içinde -%27’si temel hukuk mesleklerine olmak üzere- atandıklarına işaret etmektedir 690 . 1898 yılı içinde işsizlik oranı %54 iken, iki yıl sonra %35’e düşmüştü; bu da aynı şekilde iki yıl içinde mezunların %20’sinin işe başladığını göstermektedir 691 . Başka bir açıdan bakılırsa 1900 yılı mezunlarının yarısı mezun oldukları yıl iş sahibiydi veya işe girmişti. Altı yıllık periyodda hâkim veya savcı olan mezun oranının azaldığı; buna mukabil avukat oranının arttığı görülür. Mezunlar ayrıca Evkaf, Dahiliye, Maarif, Telgraf ve Maliye Nezaretleri; Meşihat, Hariciye Evrak Odası, Tahrirat, Mektubî ve Tercüme Kalemleri; Rüsumat Tercüme Kalemi, Şûrâ-yı Devlet, Şehremaneti, Mâbeyn, Askeriye, Sefaretler, Hazine-i Hâssa, vilayetler 692 , Defter-i Hakanî, Bahriye, Düyûn-ı Umûmiyye gibi kurumlarda çalışıyor; bunlara ilaveten mustantık, zabıt kâtibi, mukavelat muharriri, icra memuru, kâtip, mümeyyiz ve halife olarak görev yapıyordu. Tablo 23. 1900 yılı itibariyle meslekî yönelimleri (1894-1900) 693 * Hâkim Savcı Avukat %6 %30 %15 1894 %7 %10 %10 1895 %2 %6 %13 1896 %8 %17 1897 %2 %19 1898 %4 1899 %6 1900 Adlî İşler %18 %30 %21 %19 %8 %11 Diğer %18 %24 %11 %24 %25 %32 %33 Mezunların istihdamıyla ilgili önemli bir ölçüt de mezuniyet dereceleriydi. Mektep nizamnamesinde mezuniyet diploması alanların temel hukuk mesleklerine girebilecekleri, sınıf diploması alanların ise mahkemelerin yazı işlerinde görev alacakları belirtilmişti. Adliye memurlarının seçimi ve atamalarıyla ilgili kanunun on dördüncü maddesinde * pekiyi ve iyi dereceyle mezun olanların mahkeme reisliği, üyeliği, savcılık gibi hâkimlik vasıfları taşımayı gerektiren memuriyetlerde (hâkimiyet sıfatını haiz memuriyetlerde); orta dereceyle mezun olanların ise mustantıklık, icra 690 1 Temmuz 1895 (8 M 1313), Y.MTV. 123/35. 26 Eylül 1898 (10 CA 1316), Y.PRK.MF. 4/20. 692 Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi, Hukuk mezunlarının kaymakamlığa terfi edip edemeyeceğini ele alırken, bunların idadî ve Sultanî mezunlarına verilen haklardan evleviyetle yararlanabileceğini belirtmişti. Gerekçesi Hukuk’ta kanunların teorik ve pratik olarak derinliğine öğretilmesiydi (10 Şubat 1899/29 N 1316, İ.KAN. 1316 N 1). 693 Aynı yer. * Hükkâm ve sâir memurîn-i adliyyenin usûl-i intihâb ve tayinlerine dair kanunun 14. maddesi şöyledir: “Mekteb-i Hukuk’tan aliyyülâlâ ve âlâ derecede şehadetname almış olanlar ikinci ve karîb-i ala derecesinde şehadetname alanlar birinci mertebede muayyen olan memuriyetlere tayin olunacak ve mektepten neşet etmeyenlerin imtihanları bunlara kıyasen icra kılınacaktır”. 691 168 memurluğu gibi memuriyetlerde görev almaları şeklinde bir düzenleme yapıldı 694 . Mezunların ortalama %25-30’unun orta dereceyle mezun olduğu 695 dikkate alınırsa sisteme dahil olan hâkim-savcı sayısının daha da düşük olacağı söylenebilir. Ancak bu ayrım tam olarak işletilememiştir. Meselâ ikinci devre mezunlarından (1886) Mehmed Beşir Efendi, orta dereceyle ve son sırada mezun olmasına rağmen mezun olduktan iki yıl sonra Cebel-i Bereket savcı yardımcılığına atandı 696 . Yukarıdaki tablolardan anlaşılacağı üzere mezunların adliyeye katılımı tedricî olmuştu. Bu noktada büyük beklentilerle açılan, saray ve hükümet tarafından desteklenen, ihtimamla üzerinde durulması nedeniyle yüksek seviyede bir eğitim veren mektepten mezun olanların neden hemen memuriyete atanmadığı sorusu akla gelebilir. Net olarak izah edemediğimiz bu sorun büyük oranda eski adliye kadrolarının hâlâ faal olması ve Hukuk mezunlarının icra memurluğu, mustantıklık, zabıt kâtipliği gibi memuriyetlere ve taşra memuriyetlerine rağbet etmemesiyle alakalı olmalıdır. Bu genel değerlendirmeden sonra mezunların adliyeye katılımını örnekler üzerinden biraz daha açabiliriz. Öncelikle belirtmek gerekir ki istihdamın arkasındaki temel düşünce, Mekteb-i Hukuk mezunlarının adliyede görev almasıyla adliye teşkilatının düzene gireceği ve böylece kapitülasyonlar ve yabancı müdahalesinin önünün alınabileceği inancıdır. Bu nedenle kamuoyunda Mekteb-i Hukuk mezunlarının adliye memuriyetlerine atanmalarının gerekliliği konusunda güçlü bir eğilim vardı 697 . Mezunların adliyeye katılımı hususu hâkim istihdamıyla ilgili kanun tasarılarında da kendini göstermektedir 698 . İlk yıllardan itibaren mezunların adliye memuriyetlerine atandıkları görülmektedir. Meselâ ilk devre mezunlarından, aynı zamanda icazetname 694 24 Ağustos 1888 (6 Z 1305), BEO, NGG, d. 10; 12 Ekim 1890 (30 Eylül 1306), BEO, Ayniyat Def., nr. 1403, s. 40. 695 13 Nisan-12 Mayıs 1894 (Nisan 1310), Y.PRK.MF 3/21; 1 Temmuz 1895 (8 M 1313), Y.MTV. 123/35; 26 Eylül 1898 (10 CA 1316), Y.PRK.MF. 4/20. 696 6 Kasım 1888 (2 RA 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3116, s. 2 . 697 “Teşkilat-ı adliyyenin heyet-i hâzırasında ıslah ve tanzime muhtaç bir hayli cihetler olabilirse de Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne ile Mekteb-i Nüvvâb’ın tevsî ve tanzimiyle istihsâl olunabileceğinden cüz’î bir vakitte vukûa gelmesi kaviyyen me’müldür” (“Müdahalât-ı Ecnebiyyeyi Men‘ İçün En Kısa Tarik”, Mîzân, nr. 34, 9 Haziran 1887/17 N 1304, s. 279-81); “Lisan-aşina ve usûl-aşina memurların vilayetlerde ve iş başlarında bulundurulması kapitülasyonlara müteallik Avrupa haksızlıklarıyla tecavüzlerini kaldırmak hususundaki teşebbüsât-ı meşrûamıza karşı Avrupa tarafından vâki olagelen şikayetlerin önünü almak için en kısa ve ahsen tarik bulunduğu cihetle Mekteb-i Mülkiye ve [Mekteb-i] Hukuk’tan çıkan efendilerin mülkiye ve adliye memuriyetlerine tayini ve terakkilerinin temini zımnında izhar-ı müsara‘at akdem-i umûrdan addolunsa sezâdır” (“Şehadetnameliler”, Mîzân, nr. 59, 23 Ağustos 1888/15 Z 1305, s. 557). 698 Meselâ Adliye Müfettişliği ile Mahkeme-i Temyiz İstida Dairesi’nin birlikte hazırladığı bir kanun tasarısında kaza bidayet mahkemelerine Hukuk mezunu ikinci başkan, savcı yardımcısı ve mustantık atanması öneriliyordu (11 Mart 1896/27 N 1313, Y.A.RES 1313 9 27, lef 3). 169 sahibi olan Mustafa Nuri Efendi, uzun bir tahsil hayatının ardından; mezun olur olmaz, 34 yaşında Beyoğlu bidayet mahkemesi ikinci hukuk dairesi üyeliğine atanmıştı 699 . Öte yandan mezunların bir kısmının zaten teşkilat içerisinde yer aldıklarına işaret etmek gerekmektedir. Meselâ yine ilk devre mezunlarından Sâbit Efendi, Dersaadet Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi, İstintak ve Savcılık kalemlerinde çalışmış; mezun olduktan sonra Beyoğlu Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi üyeliğine atanmıştı 700 . Ayrıca memur öğrencilerin bazıları önceden yüksek tahsil görmüş olabiliyorlardı. Bunların da adliyeye katılımı “terfi” veya “nakil” tarzında olabilmekteydi. Örneğin ilk mezunlardan Mehmed Nureddin Hikmet Efendi, Anadolu Sadareti Vekayi katip yardımcılığı, Rumeli Kadıaskerliği tezkireciliği görevlerinde bulunduğu gibi Mekteb-i Nüvvâb’dan mezun olmuştu. Stajını tamamlayıp Üsküdar Bidayet Mahkemesi Hukuk Dairesi üyeliğine atanarak adliye mesleğine geçişi Şubat 1887’e denk düşmekteydi 701 . Mezunların tedricen yeni açılan kadrolara yerleştirilmesi her atama sırasında onların tercih edildiği anlamına gelmemekteydi. Meselâ Dersaadet Bidayet Mahkemesi üyelerinden ve ilk mezunlardan Sâbit Efendi, malüliyeti nedeniyle meslekten ayrılmak zorunda kaldığında yerine Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mazbata odası kökenli Mehmed Hafid Efendi, onun yerine de Bâbıâli Tercüme Odası kökenli Mehmed Bahaeddin Efendi getirildi 702 . Görevden alınacak kişinin hukuk bilgisinin zayıflığı söz konusu edilse bile bu, yerine her zaman mektepli birinin atanmasını temin etmeyebiliyordu 703 . Atamalarda tecrübe sahibi olmak, mektep mezunu olmanın yanı sıra dikkate alınmakta 704 ; bu nedenle memurun yaşı da önem kazanabilmekteydi 705 . Bu noktada “müstahdemîn” denilen eski adliye kadrolarının önemine dikkat çekmek gerekmektedir. Örneklendirmek gerekirse; mektebin yirminci yılında Temyiz Mahkemesi üyelerinden 699 DH.Said.d., nr. 26/143. DH.Said.d., nr. 10/29; ANS.d., nr. 01/452. 701 DH.Said.d., nr. 18/153. 702 M. Hafid Efendi savcı yardımcısı, M. Bahaeddin Efendi zabıt kâtibiydi (1 Ocak 1896/16 B 1313, İ.AZN. 17/1313 B 10). 703 Karahisar-ı Sahip bidayet mahkemesi savcı yardımcısı Ali Efendi “behre-i kanuniyesi derece-i kifâyede olma”dığından görevden alınmış; yerine Vize kazası bidayet mahkemesi savcı yardımcısı İbrahim Edhem atanmış; ancak bunun yerine Heyet-i İttihamiyye zabıt kâtiplerinden ve Hukuk mezunu İbrahim Bey atanmıştı (5 Kasım 1893/26 R 1311, İ.AZN. 1311 R 11). 704 Üsküdar bidayet mahkemesi mukavelat muharrirliğinde bulunan Ömer Lütfi Efendi, vaktiyle İzmir bidayet mahkemesi ceza dairesi reisliği yaparak liyakatini isbat etmiş mezunlardan olduğundan atanmıştı (10 Ağustos 1893/27 M 1311, İ.AZN. 1311 M 19). 705 Meselâ bir atama zincirinde bir Hukuk mezununun yerine rüşdiye mezunu biri; onun yerine ise yine Hukuk mezunlarından biri atanmıştı. Hukuk mezunlarından ilki 42, ikincisi 36; rüşdiye mezunu ise 38 yaşındaydı. Rüşdiye mezunu savcı yardımcılığından reisliğe, yerine gelen Hukuk mezunu ise zabıt kâtipliğinden savcı yardımcılığına terfi etti (24 Eylül 1895/5 R 1313, İ.AZN. 1313 R 3). 700 170 Ekiyadis Efendi’nin vefatı ve üyelerden Bahaeddin Efendi’nin Temyiz Ceza Dairesi başkanlığına getirilmesi üzerine üyeliklere “kıdem ve kifâyetlerinden nâşi” Dersaadet İstinaf Mahkemesi Hukuk Dairesi reisi, 49 yaşındaki (Küçük) Ali Haydar Efendi ile Beyoğlu Bidayet Mahkemesi savcısı, 58 yaşındaki Mihail Efendi getirilmişti. Haydar Efendi’nin kökeni Burdur naibliği, Mihail Efendi’ninki ise Meclis-i Tahkik kalemiydi ve yeterliliklerini ifade etmek için “müstahdemîn”den oldukları belirtiliyordu. Haydar Efendi’nin yerini alan Dersaadet Bidayet Mahkemesi birinci reisi, Rüsumat Emaneti Meclis Kalemi’nde memuriyete başlamış, 48 yaşındaki Ali Âli Bey de “müstahdemîn”dendi. Ancak bunlardan sonra bir mekteplinin atanması söz konusu olmuş; 1888 yılının üçüncüsü, Beyoğlu Bidayet Mahkemesi birinci reisi, 39 yaşındaki Emin Efendi, Ali Âli Bey’in yerine atanmıştı 706 . Hüdavendigâr İstinaf Mahkemesi zabıt kâtipliğinde memuriyete başlayan ve Trablusşam savcı yardımcılığında bulunan 35 yaşındaki Enver Bey, Malatya Ceza reisi Nuri Efendi’nin görev sınırlarının dışına çıkması nedeniyle azledilmesi üzerine onun yerine atanmıştı. Ancak atama zincirinin son halkasındaki Enver Bey’in yerine Hukuk mezunu Servet Efendi getirildi 707 . Kanuna aykırılık ve suistimal 708 , kâtiplere ve halka kötü davranmak 709 , tenbellik ve ihmalkârlık nedeniyle dosyaların birikmesi 710 veya hakların zayi olması 711 , hâkimliğin vakar ve haysiyeti ile bağdaşmayacak davranışlarda bulunmak 712 ; rahatsız edici (ahvâl-i gayrı marziyye) 713 , soruşturma 714 veya yargılamayı 715 gerektirecek haller, 706 19 Mayıs 1900 (20 M 1318), İ.AZN. 1318 M 22. 3 Mart 1898 (10 L 1315), İ.AZN. 1315 L 5. 708 Uşak Ticaret Mahkemesi reisi Faik Efendi’nin yerine 1890 mezunu, Değirmencizâde Proderomus Efendi atanmıştı. Proderomus, 23 yaşında Mecelle’nin on altı kitabını “avam-ı nâsın anlayabileceği surette” Rumca’ya tercüme etmiştir (14 Nisan 1894/7 L 1311, İ.AZN. 1311 L 2). Yine aynı gerekçeyle Eskişehir Ticaret Mahkemesi reisi Mihran Cevheryan Efendi görevden alınarak yerine Silvesteros Efendi atandı (22 Eylül 1896/14 R 1314, İ.AZN. 1314 R 4). 709 Preveze Ceza reisi Agapyos Efendi’nin yerine ilk mezunlardan, Serfiçe Ceza reisi Feyzullah Efendi atanması (24 Eylül 1895/5 R 1313, İ.AZN. 1313 R 3). 710 17 Aralık 1896 (12 B 1314), İ.AZN. 1314 B 32. 711 Muş savcı yardımcısı Hafız Halil Efendi’nin yerine Hukuk mezunu, Sadeddin Efendi’nin tayini (11 Temmuz 1900/14 RA 1318, İ.AZN. 1318 RA 6). 712 Canik savcı yardımcısı Hikmet Bey’nin yerine Beyoğlu Bidayet Mahkemesi zabıt kâtiplerinden ve Hukuk mezunu Hüseyin Hüsnü Efendi’nin getirilmesi (24 Nisan 1896/11 ZA 1313, İ.AZN. 1312 ZA 5). 713 Priştine savcı yardımcısı Ahmed Neşet Efendi’nin yerine 1895 mezunu Rifat Efendi’nin tayini (17 Eylül 1898/5 Eylül 1314, İ.AZN. 1316 R 14). 714 Cebel-i Garbî savcı yardımcısı İsmail Zühdü Bey’in yerine 1898 mezunu Ali Nüzhet Efendi’nin tayini (27 Aralık 1900/5 N 1318, İ.AZN. 1318 N 3). 715 Tekfurdağı Ticaret reisi Hasan Beyefendi’nin yerine 1894 mezunu Temistoklu Efendi’nin tayini (29 Mayıs 1900/30 M 1318, İ.AZN. 1318 M 23). 707 171 tarafgirlik 716 , meslek değiştirme 717 , istifa 718 , nakil 719 , terfi 720 , ölüm 721 gibi gerekçelerle görevden ayrılan birinin yerini mektepli biri alabiliyor; açık bir memuriyete 722 veya yeni kurulan bir mahkemeye de mektep mezunu biri atanabiliyordu 723 . Adliye memurlarını seçmekle görevli Adliye İntihâb Encümeni’nin hazırladığı mazbatalardan öğrendiğimize göre mezunlardan üst makamlara atananların, memuriyet hayatında ilerledikleri için, Hukuk mezunu oldukları belirtilmezken 724 memuriyetin ilk yıllarındakilerin ehliyetini belirten bir bilgi olarak hukuk mezunu olduğu vurgulanmaktaydı. Nitekim tercih nedeni bazen “Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’den mezun olmasına mebni” şeklinde belirtilebilmekteydi 725 . Adliye kadrolarının mekteplilerden oluşması düşüncesinin 1890’lı yıllarda kuvvetlendiğini söylemek mümkündür. 1892 yılı mezunlarından ilk üç öğrencinin gümüş liyakat madalyasıyla ödüllendirilmesi ve bu nedenle özgeçmişlerinin istenmesi vesilesiyle padişah hiçbirinin açıkta bırakılmamasını istedi 726 . Bunun üzerine Maarif, bu 716 Kerbela savcı yardımcısı Hacı Halil Efendi’nin yerine 1895 mezunu Mehmed Ali Efendi’nin atanması (6 Eylül 1896/28 RA 1314, İ.AZN. 1314 RA 27). 717 Aydın ticaret reisi Safvet Bey’in mülkiyeye geçmesi üzerine yerine Edirne savcı yardımcısı, 1886 mezunu Mustafa Nâil Bey’in tayini (22 Ocak 1897/18 Ş 1314, İ.AZN. 1314 Ş 12). 718 Konya ticaret reisi İsmail Efendi’nin istifası üzerine Hukuk mezunu Osman Tevhid Efendi’nin tayini (24 Temmuz 1898/5 RA 1316, İ.AZN. 1316 RA 7). Genç ceza reisi Kadri ve savcı yardımcısı Halil Efendilerin istifası üzerine Hukuk mezunları Fazıl ve Haşim Efendilerin tayini (4 Eylül 1898/17 R 1316, İ.AZN. 1316 R 10). Pogon savcı yardımcısı Sıdkı Efendi’nin istifası üzerine yerine Hukuk mezunu Azmi Efendi’nin tayini (22 Kasım 1905/25 N 1323, İ.AZN. 1323 N 3). 719 İmroz bidayet mahkemesi reisi Mustafa Âşir Bey’in Cisr-i Mustafa Paşa reisliğine nakli üzerine yerine Hukuk mezunu Ahmed Rüşdü Efendi’nin tayini (24 Mayıs 1903/26 S 1321, İ.AZN. 1321 S 18). 720 Üsküdar savcı yardımcısı Sânih Bey’in Dersaadet istinaf mahkemesi savcı yardımcılığına terfi etmesi üzerine yerine Dersaadet bidayet mahkemesi mülâzım üyelerinden, 1896 mezunu Hasan Âsaf ve onun yerine 1890 mezunu Süleyman Sırrı Efendi’nin tayini (17 Temmuz 1900/20 RA 1318, İ.AZN. 1318 RA 11). 721 Erzurum ticaret mahkemesi reisi Sabri Efendi’nin vefatı üzerine 1895 mezunu Kosti Efendi’nin tayini (6 Aralık 1896/1 B 1314, İ.AZN. 1314 B 28). Maraş savcı yardımcısı Hasan Tahsin Efendi’nin vefatı üzerine 1895 mezunu Nâfiz Efendi’nin tayini (4 Mart 1904/17 Z 1321, İ.AZN. 1321 Z 8). 722 Dördüncü devre mezunlarından (1890) Yuvanaki Efendi, Kayseri ticaret mahkemesi reisliğine (4 Kasım 1895/17 CA 1313, İ.AZN. 1313 CA 6), sekizinci devre mezunlarından Bekir Sıdkı Efendi, Cidde bidayet mahkemesi savcı yardımcılığına ve dokuzuncu devre mezunlarından (1895) Cafer Sadık Efendi, Cidde ticaret mahkemesi reisliğine bu şekilde atandı (21 Aralık 1895/5 B 1313, İ.AZN. 1313 B 3). 723 Çorum sancağı bidayet mahkemesi ceza reisliğine “kifâyet ve tecrübesi hasebiyle” eski Niğde Ceza Reisi Abdüllatif Efendi’nin getirilmesi (20 Şubat 1895/25 Ş 1312, İ.AZN. 1312 Ş 11). 724 Meselâ İlyas Matar, memuriyete Maarif Nezareti Telif ve Tercüme mütercimliği; Mehmed Kâzım Efendi, Dersaadet bidayet mahkemesi zabıt kâtipliğiyle başlamıştı (8 Nisan 1896/25 L 1313, İ.AZN. 19/1313 L 5). Bazen köken hanesinde hem memuriyete girilen yer, hem de mektep birlikte zikredilebilmekteydi (18 Temmuz 1896/7 S 1314, İ.AZN. 1314 S 6). 725 Mersin ticaret mahkemesi reisliğine 1899 mezunu Vassaf Efendi’nin tayini (8 Aralık 1901/27 Ş 1319/, İ.AZN. 1319 Ş 24). 726 13-16 Eylül 1892 (21-24 S 1310), Y.MTV. 67/47. Padişah, bir hususî iradesinde de o yıl mezun olan 29 öğrencinin açıkta bırakılmamasını ve bunlara peyderpey Adliye Nezareti’nde görev verilmesini 172 isteği Adliye’ye iletti 727 , mektep müdüriyetinden mezunların adlarını ve o andaki meşguliyetlerini içeren bir liste göndermesini istedi 728 . Padişahın isteğinin aksine bu yılın mezunlarının büyük kısmı meslek olarak avukatlığı seçmiştir. Bununla beraber bu tarihten sonra atamalarda bariz bir yükselme olduğu görülmektedir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bir atama zincirinin halkalarının tamamen Hukuk’lulardan oluştuğu ilk örnek 1895 yılında gerçekleşmiştir. Suriye İstinaf Mahkemesi Ceza Dairesi reisi Hamdi Efendi’nin Bağdat, Basra ve Musul adliye müfettişliğine atanması üzerine onun yerine ve sırasıyla boşalan diğer adliye makamlarına hukuk mektebi mezunları atandı. Hamdi Efendi’nin yerine “kıdem ve ehliyeti” gerekçesiyle 1858 doğumlu, Kavânîn Dershanesi müdavimi, Edirne vilayeti İstinaf Mahkemesi savcısı, Mehmed Said Hulusi Efendi; onun yerine “iktidar ve reviyyeti” cihetiyle Selânik Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi reisi, 1857 doğumlu ve Mekteb-i Hukuk’un 1886 yılı mezunlarından Süleyman Naim Efendi; onun yerine 1888 mezunu, İşkodra Bidayet Mahkemesi reisi Ali Rıza Bey (1860/1861-1916) 729 ; onun yerine ise 1861 doğumlu, Mekteb-i Nüvvâb ve Mekteb-i Hukuk mezunu (1890) Hasan Senâyâ Efendi atandı 730 . 3.4. Mekteb-i Hukuk Mezunu Sayılma Mekteb-i Hukuk, hedefi nizamiye mahkemelerinde görev yapacak yetkin hukukçular yetiştirmek olan ve sınıf sistemine dayalı olarak eğitim-öğretim veren bir okuldu. Mektebin düzenli eğitim faaliyetinin yanı sıra “nizamiye mahkemelerinde görev yapacak kişilerde aranan hukukî ehliyetin standardını belirlemek” şeklinde tanımlanabilecek bir fonksiyonu daha vardı. Mektep nizamnamesi programdaki dersleri dışarıda tahsil ettiğini diploma ile ispat edenlerin sınav vererek mektepten de diploma alabilmelerine imkân tanımaktaydı. Bunun haricinde mektepte avukatlık ve adliye istemiştir (10 Ekim 1892/19 RA 1310, İ.HUS. 1310 RA 19). Maarif Nezareti’nin araştırmasına göre birinci Ahmed Cevdet Efendi 15 lira aylıkla Tonbaku Rejisi yazı işlerinde çalışmakta, 10 lira aylıkla da Sabah gazetesinde yazarlık yapmaktaydı. Diğer iki mezun ise henüz bir görev almamıştı (6 Ekim 1892/15 RA 1310, MF.MKT. 151/20). Adı geçen Ahmed Cevdet [Oran, 1862-1935], İkdamcı lakabıyla meşhur gazetecimizdir. 727 19 Eylül 1892 (7 Eylül 1308), MF.MKT. 150/80. 728 22 Eylül 1892 (10 Eylül 1308), HMT, s. 77-78. 729 19 Temmuz 1895 (26 M 1313), İ.AZN. 1313 M 14. Uzun süre adliyede görev yapan Ali Rıza Efendi sade Türkçecilik akımı içinde önemli bir yere sahiptir. Hayatı hikâyesi için bkz. Ali Birinci, “Yanyalı Bitikçi Ali Rıza Bey: Bir Öztürkçecinin Hayat Hikayesi”, Müteferrika, sy. 29, 2006 Yaz, s. 89-96. 730 19 Temmuz 1895 (26 M 1313), İ.AZN. 1313 M 14. 173 memuriyeti sınavları yapılmaktaydı. Bu sınavlar için hazırlık kitapları yazılmıştır 731 . Hâkimlik, savcılık, adliye memurluğu ve avukatlık kurumlarının gelişimi açısından da önem taşıyan bu sınavlar üzerinde kısaca durmak mektebin faaliyet sahasını daha net olarak anlamamızı sağlayacaktır. 3.4.1. Avukatlık Sınavı Avukatlık mesleğinin ihdası, hukukun modernleştirilmesi projesinin temel hedeflerinden biriydi. 1860’ların sonu ve 1870’lerin başında gerçekleştirilen adliye ıslahatlarına paralel olarak avukatlık uğraşının belirli kurallara yaslanan bir meslek haline getirilmesi (vekillerin dahi bir nizam tahtına idhali) düşünülmüştür. 1873 yılında avukatlığın her devlette itibarlı bir grup insana mahsus olduğuna ve öğrenim görüp diploma almayanların bu mesleğe giremediğine dikkat çeken Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti, Osmanlı ülkesinde ise ehliyetli ve güvenilir olanlarla ehliyetsizlerin birbirine karıştığını belirtir; Şûrâ-yı Devlet ve hükümetin fikri ve padişahın onayı ile Nezaret memurlarından oluşan bir komisyon kurulmasına karar verir. Komisyon, avukatlık yapmak isteyenlerin gerekli şartları taşıyıp taşımadığını tespit edecekti. Belirli vasıflara sahip olmayanların avukatlıktan men edilmesi eğilimi ilk defa bu komisyonun kurulmasıyla gündeme geldi 732 . İki buçuk yıl sonra avukatlık mesleğine kabul şartları, avukatların görev ve sorumlulukları, vekâlet ücreti ve meslek örgütünün kurulması gibi konuları düzenleyen bir nizamname yapılarak yürürlüğe sokuldu (13 Ocak 1876). Nezaretten ruhsat almayanların nizamiye mahkemelerinde avukatlık yapamaması ilkesi teyid edildi. Nizamnamenin avukatlık yapabilmek için öngördüğü yollardan biri Mekteb-i Hukuk mezunu olmak (bu sırada Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ikinci ders yılının içerisindeydi); 731 Mezunlardan Hüseyin Galib Efendi’nin Mebâdi-i İlm-i Hukuk (İstanbul, İkdam Matbaası, 1312) adlı eserinin muhatap kitlesinden biri “adliye memuriyeti veya dava vekâleti için imtihan olmak arzusunda bulunan zevât”, diğeri “muamelat ve harekâtını kanun dairesinde bulundurmak için malumat-ı kanuniyye iktisâb etmek isteyenler”dir (a.g.e., s. 2). 732 Komisyon, Çarşamba ve Cumartesi günleri toplanarak sınav yapacak; 21 yaşından küçükler, devlet memurları, mahkum ve müflisler avukatlık başvurusunda bulunamayacaktı (Hukuk Fakültesi mezunlarından Rıza Nur, “Memleketimizde Avukatlık Mesleği ve İstanbul Barosunun Tarihçesi”, İstanbul Barosu Mecmuası, 1933…, s. 4045-48). 174 diğeri “Mekteb-i Hukuk nezdinde” liyakatini isbat etmekti. Ne var ki sınavları yapma yetkisi komisyona bırakıldı 733 . Ekim 1881’de nizamnamenin geçici maddelerinde öngörüldüğü üzere hukuk mektepleri mezun verdikten sonra Nezaretteki komisyonda sınav yapılmayacağı; sadece mektepliler ile mektepte yapılacak sınavı geçenlerin avukatlık mesleğine girebilecekleri Ceride-i Havâdis gazetesiyle kamuoyuna duyuruldu. Bunun üzerine Başvekil Said Paşa, 26 Ekim’de Mekteb-i Hukuk’ta bir sınav heyeti bulunmadığından sınavların önceden olduğu gibi Nezaret bünyesindeki komisyonda yapılmaya devam edilmesini isteyerek nezaretin görüşünü sordu. Adliye Nazırı Cevdet Paşa, güvenilirlik açısından komisyonun sınav yapma yetkisinin mektebe verildiğini; taşrada yapılan sınavların kağıtlarını inceleme işinin ise önceden olduğu gibi komisyonda bırakıldığını belirtti. Bu görüş Şûrâ-yı Devlet tarafından da kabul edildi 734 . Avukatlığın inhisar altına alınması yönündeki güçlü eğilimin 735 sonucu olarak avukatlık ruhsatnamesi almak isteyenlerin artması ve Mekteb-i Hukuk’un mezun verme vaktinin yaklaşması gerekçeleri ve avukatlığın “malumat ve evsâf-ı matlûbe erbâbına hasrı” hedefiyle imtihanı yapma görevi Mekteb-i Hukuk sınav heyetine verildi. Adliye Nezareti, bunun üzerine sınavın usûl ve şartlarını düzenleyen bir kanun tasarısı hazırladı. Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi, Nezarette ruhsatname işleriyle ilgilenen Umûr-ı Hukukiyye Müdürü Sami Efendi’nin katıldığı bir oturumda tasarıyı görüştü. Tasarıda İstanbul’da avukatlık yapmak hakkı “bir imtiyaz-ı mahsus” olarak Mekteb-i Hukuk mezunlarına tanınmaktaydı. Tanzimat Dairesi, nizamname hükümlerinin mâkabline şâmil olamayacağını belirterek komisyondan ruhsat almış olanların ve Avrupa hukuk mekteplerinden mezun olduktan sonra komisyondan ruhsat alanların sınav vermeden ve derecelerine göre İstanbul nizamiye mahkemelerinde avukatlık yapmasına; özel olarak hukuk okuyanların ise komisyonda sınav verdikten sonra taşra 733 Mehâkim-i nizamiyye dava vekilleri hakkında nizamnamedir (Düstur, III, 198-209). Cevdet Paşa’nın verdiği bilgilere göre Adliye Nezareti’ndeki sınav komisyonu, Ticaret mahkemelerinde avukatlık yapan yabancılar hariç, sadece İstanbul’da 105 kişiye ruhsat vermişti ve bu, mahkemelerin ve halkın ihtiyacından fazlaydı. Paşa’ya göre avukatlık sınavı, komisyondaki memurların ek işi olduğundan gerekli özen gösterilemiyor; bu nedenle mesleğe ehliyetsiz kişiler giriyordu. Bunların yaptığı imtihanla mektepte “bir heyet-i mükemmele huzurunda ve suret-i aleniyyede” yapılacak imtihan bir olamazdı. Bu gerekçeyle komisyonun sınav yetkisine son verildi (7 Kasım 1881/15 Z 1298, ŞD. 2448/32, lef 3). 735 Ekim 1882’de Dersaadet Ticaret Mahkemesi birinci reisi, inhisar usûlünün ticaret mahkemelerinde de geçerli olmasını önermişti. Ancak mahkeme gelirlerinin azalmaması için Türkçe bilmeyen ve mahkemede Fransızca konuşan yabancı avukatların bu düzenlemeden muaf tutulmasını da istemişti (15 Ekim 1882/2 Z 1299, ŞD. 2460/36). 734 175 mahkemelerinde avukatlık yapabilmelerine karar verdi. Avrupa hukuk mekteplerinden mezun olanlar Mecelle, Arazi Kanunu, ferâiz gibi Osmanlı Devleti’ne mahsus (kavânîni hususiyye) derslerden sınava girecekti. Tasarı, sekiz ay sonra bu değişiklikle genel kurulda kabul edildi ve padişahın onayıyla kanunlaştı. Müdürün başkanlığında muallimler heyeti tarafından yapılacak sınava dinleyici kabul edilmeyecek ve sınav sadece sözlü yapılacaktı. Sınav süresi iki saat olmasına rağmen kişinin liyakatsizliği anlaşılırsa daha önce de sınava son verilebilecekti. Sınavda hukukun bölümleri, tanımı, hukuk felsefesi, Mecelle, hukuk ve ceza muhakeme usûlü; arazi, kara ve deniz ticaret, ceza, anayasa, idare, devletler ve vakıf hukukuyla vesâyâ ve ferâizden sorular sorulacaktı. Öğrenci, önce sorulan soruları cevaplayacak; verilecek bir davanın muhakeme, karar ve gerekçe safhalarını izah edecek; ardından bazı kanun maddelerini şerh edecekti. Bu noktada hukukî bilgisinin yanında ifade biçimine (suret-i ifade ve şîve-i takrîr) özellikle dikkat edilecekti. Taşrada oturanlar İstanbul’da veya vilâyet merkezlerinde Adliye müfettişinin başkanlığında oluşturulacak jürinin önünde de sınava girebilecek; ancak sadece sınava girdikleri yerde avukatlık yapabilecekti. Taşrada yapılan sınavların kağıtları Mekteb-i Hukuk muallimleri tarafından okunacaktı 736 . Muallimlerin taşrada yapılan avukatlık sınavlarıyla ilgili faaliyeti evrakı incelemekle kalmamış; 1892 yılında, sınavda sorulan soruların yetersizliği nedeniyle örnek sorular hazırlamaları istenmişti 737 . Mekteb-i Hukuk Muallimler Heyeti imtihan usulünü belirlemiş, bu düzenlemeler istikametinde avukatlık yapmak için dilekçe verenlerin evraklarını incelemiş ve evrakları tamamlanmış olanların imtihanlarını yapmıştır. Heyet 25 Ocak 1886, Pazartesi günü başvuruda bulunan Kayserili Ökrem oğlu Kostantin’nin sınavı için toplandı. Daha önce Adana vilayeti Adliye Encümeni tarafından imtihan edilip üçüncü sınıftan geçici avukatlık şehadetnamesi almış olan Kostantin, yeniden imtihan edilerek sınıf atlamak istemekteydi. Kendisine okutulan Türkçe evraktan başarılı olunca imtihana geçildi. Ancak avukatlık sınavı ilk defa yapıldığı için önce not sistemi belirlendi. Neticede her dersten on ikişer soru sorulmasına, bunların altısına cevap verebilenlerin 736 Sınava girmek isteyen en az 25 yaşında olacak; Adliye Nezareti’ne dilekçesiyle beraber vereceği özgeçmişine kökeni (memuriyete girdiği yer), baba adı ve işi, o zamana kadar hangi işle uğraştığı, öğrenim durumu ve özellikle hukuk ilmini kimden, ne zaman ve ne şekilde öğrendiğini yazacak ve ilgili belgeleri teslim edecekti. Belgeler yeterli görülürse, Dava Vekâleti Cemiyeti’nde de “hüsn-i hulk” belgesi alarak evrakı müdüre verecekti. Asıl sınava geçilmeden başvuran kişinin Türkçe okuma-yazması ve özgeçmişinde belirttiği bilgileri ölçülecekti (Eylül-Ekim 1884/Z 1301, İ.ŞD. 71/4151). Tasarı 4 Ekim’den önce kanunlaşmıştır (4 Ekim 1884/14 Z 1301, BEO, Ayniyat Def., nr. 1394, s. 112). 737 2 Kasım 1892 (21 T.evvel 1308), HMT, s. 78. 176 reddedilmesine, yedi ilâ dokuz arasında doğru cevap verenlerin ikinci ve dokuzdan fazla soruya cevap verenlerin de birinci sınıf avukatlık ruhsatnamesi almalarına karar verildi. Kostantin’in imtihanı ise başka bir güne kaldı 738 . Aynı yıl içinde avukatlık mesleğinin gelişimi açısından fevkâlade önemli bir karar alınarak inhisar usûlü kaldırıldı. Avukatlığın sadece ruhsatlılara hasredilmesiyle avukatlığın Nezaretteki komisyondan ruhsat alanlara kaldığını belirten Adliye Nazırı Cevdet Paşa, “bunlar ise ekseriya Mekteb-i Hukuk’tan neşet etmemiş ve zâten erbâb-ı malumattan bulunmamış oldukları cihetle müvekkillerinin hukukunu muhafazaya muktedir olmadıkları gibi namus ve istikamet noktasına dahi nazar-ı bî-kaydî ile baktıklarına ve vazifelerini suistimal etmekte ve müvekkillerinden suret-i muayyenesinden ziyade akçe almakta olduklarına mebni” şeklinde saydığı gerekçelerle inhisardan beklenenin aksine sonuçlar doğduğunu ifade eder. Ayrıca hukuk mahkemelerinde inhisar uygulaması Mecelle m. 1459’a ve yabancı memleketlerde yürürlükte olan usûle aykırı olduğundan bunlarda inhisarın kaldırılmasına karar verildiğini; bununla beraber avukatın elindeki ruhsatın hukuk mahkemesinde Adliye Nezareti’nin tavsiyenamesi yerine geçeceğini; ceza mahkemelerinde müdafaa yetkisinin ise ruhsatlı avukatlara münhasır kalacağını belirtir 739 . Bu karar ruhsatlı avukatların tepkisini çekti. Kuşadası’ndan Mizan’a gelen 29 Eylül 1888 tarihli bir mektup, bu tepkileri yansıtmaktadır. “Mehâkim-i nizamiyye dava vekillerinin nizamnamesi”yle ruhsatsız avukatlık yapmanın yasaklandığını; “avukatlık imtihanına dair nizamname” ile de bu yasağın pekiştirildiğini belirten mektup sahibi, özellikle taşrada isteyen her kişinin mesleğe girmesinin mahzurlarından bahseder. “Zaten mendil, çorap satmaktan ve sâir hıdemât-ı sefîleden dava vekâletini daha elverişli görerek paçaları avukatlığa sığayan bir âdemde dava vekilinde bulunması lâzım olan evsâfın vücudu yakışık almayacağından bu gibiler uhde-i vekâletlerine mevdû olan hukuku pây-mal ve bundan nâşi devâir-i adliyyeyi bir takım mâlâyanî safsatalarla işgal ediyorlar” şeklinde bir durum tespiti yaparak “mahkemeye markeme diyen ve 5 kuruş kaydiye harcını 3,5 kuruşa olmaz mı gibi mevki-i münakaşaya koyan dava vekilleri”nin çok olduğunu belirtir. İnhisarın kaldırılması kararının faydasından 738 HMT, s. 42-45, 64-71. 31 Temmuz 1886 (29 L 1303), ŞD. 2508/36. Bu karar Sadaret’in 1 Ekim 1886 tarihli buyruldusu ile Adliye Nezareti’ne bildirilmiştir (25 Aralık 1889/2 CA 1307, ŞD. 2551/11, lef 2). Padişahın avukatlık mesleği konusunda devlet adamlarına tâbi olduğu anlaşılmaktadır. Karardan üç yıl sonra Said Paşa’dan Dava Vekilleri Cemiyeti hakkında bilgi istediği bilinmektedir (30 Temmuz 1889/2 Z 1306, Y.EE. 83/22). 739 177 çok zararlarının olacağını ifade ederek bu hususun resmî makamlarca da dikkate alınmasını ister 740 . Hukuk mahkemelerinde inhisarın kaldırılmasıyla mektepte yapılan avukatlık sınavı da kısmen işlevini yitirdi. Bununla beraber avukatlık sınavı uygulamasına devam edildi. Bu sınav için 10 lira harç alınır, başvuran kişi sınavı geçerse bu, mektebe irad kaydedilir; geçemezse yarısı iade edilip yarısı alıkonulurdu 741 . Önceden planlandığı gibi taşrada Adliye Encümenleri tarafından yapılan sınavların evrakı mektebe gönderilir, bunlar için de harç yatırılması şartı aranırdı 742 . Sınavla ilgili bir örnek verilecek olursa; Kıbrıslı Müsevvidzâde Hafız Osman Cemal Efendi, Eylül 1903’te avukatlık diploması almak maksadıyla Adliye Nezareti’ne başvurmuş, sınavı mektepte yapılarak ikinci derecede “dava vekâleti ruhsatnamesi” almaya hak kazanmıştı. Müdür Kâzım Efendi, sınav hakkında bilgi vererek evrakı Maarif’e, Maarif de ruhsatname verilmesi için Adliye’ye gönderdi 743 . 3.4.2. Hâkimlik-Savcılık ve Adliye Memuriyeti Sınavı Nizamiye mahkemesinde ihtiyaç duyulan yetişmiş eleman sıkıntısı nedeniyle mektepten mezun olmayanlar da hâkimlik ve savcılık başta olmak üzere adliye hizmetlerine girmiştir. Bununla ilgili bir tartışmaya dikkat çekerek sorun ortaya konulabilir. 1888 tarihli hâkim ve adliye memurlarının seçimine dair kanuna zeyl olarak kaleme alınmış kanun tasarısını ele alan Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesinde bu sorun da tartışıldı. Toplantıda üyelerde mektebe bir süre devam etmiş olan Cevdet Paşa’nın oğlu Ali Sedat Bey, “umûr-ı adliyye için muktedir memurlar yetiştirilmek üzre mukaddemâ tesis olunmuş olan Mekteb-i Hukuk’tan neşet etmekte bulunanların kâffesi henüz memuriyete tayin olunmayıp açıkta ve memuriyet arkasında dolaşıp durmakta ve bir taraftan da yetiştirilmekte olduğu halde” mektepten mezun olmayanların sınava tâbi tutularak hâkimlikte istihdam edilmesine karşı çıktı. O’na göre nasıl ki İntihab-ı 740 25 Ekim 1888 (19 S 1306), Mîzan, nr. 68, s. 670. Meşrutiyet’in ilânından hemen sonra “Dava Vekilleri Odası”, 1876 tarihli nizamnamenin yeniden tatbik edilmesi için girişimde bulunmuştu (23 Aralık 1908/29 ZA 1326, Tanin, nr. 143, s. 4). 741 Kazazzâde Nuri Efendi örneği için bkz. 5 Nisan 1897 (24 Şubat 1313), MF. ALY. 9/66. 742 Meselâ Manastır Vilayeti Adliye Encümeni’nde sınav veren Manastır merkez bidayet mahkemesi eski başkâtibi Ömer Lütfü Efendi’nin sınav evrakları Maarif Nezareti kanalıyla mektebe gönderilmişti (29 Temmuz 1897/17 Temmuz 1313, MF.ALY. 9/42). 743 27 Mart 1904 (14 Şubat 1320), MF.ALY. 12/28. 178 Memurîn-i Mülkiye Komisyonu nizamnamesinde kaza kaymakamlıkları Mekteb-i Mülkiye ve nahiye müdürlükleri idadî mezunlarına hasredildiyse adliye hizmetlerine de sadece Mekteb-i Hukuk mezunlarının alınması gerekiyordu. Ne var ki mezunların mukavelat muharrirliği (noterlik), icra memurluğu ve kaza mahkemesi kâtipliği gibi memuriyetlere (mertebe-i ûlâ memuriyetleri) rağbet etmemesi ve yürürlükteki kanunun hariçten sınavla memur alımına imkân tanıması nedenleriyle Ali Sedat Bey’in görüşü kabul edilmedi 744 . Nizamiye mahkemelerinin mevcut halini tespit edip yapılması gerekenleri belirlemek üzere padişahın emriyle kurulan Islahat-ı Adliyye Komisyonu, memur atamalarıyla ilgili çalışmalarını Aralık 1887-Ocak 1888’de tamamladı. Komisyon, mahkeme teşkilatından beklenen faydanın ancak adliye memurlarının “herhalde emniyet ve itimada şâyân erbâb-ı vukuftan” seçilip atanması sayesinde sağlanabileceği kanaatindeydi. Bu nedenle memurların özgeçmişleri ve seçilip atanmalarına dair kanun tasarıları kaleme alındı 745 . Tasarılar, Adliye Nezareti Müsteşarı Vahan Efendi’nin hazır bulunduğu Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi’nde ve Meclis-i Vükelâ’da görüşülerek kanunlaştı 746 . Haziran 1913’e kadar adliye memurlarının seçimi ve atamaları, 5 Mart 1888 (22 Şubat 1303) tarihli Hükkâm ve sâir Memurîn-i Adliyye’nin Usûl-i İntihâb ve Tayinlerine dair kanuna göre; Teşkil-i Mehâkim Kanunu’nun 46. maddesi hükmünce kurulan İntihâb Encümeni tarafından yapıldı 747 . Bu kanun ile Mekteb-i Hukuk’ta hâkimlik-savcılık ve adliye memuriyeti sınavlarını yapacak bir heyet oluşturulması öngörüldü. Mekteb-i Hukuk Heyet-i Mümeyyizesi adını taşıyan bu heyetten kısaca bahsetmek gerekmektedir. Kanunun sekizinci maddesine göre beş kişiden oluşacak heyet üyelerinin üçü yüksek dereceli adliye memurlarından, ikisi Mekteb-i Hukuk’ta “fıkıh ve kavânîn” öğreten muallimlerden seçilecek, bunların en kıdemlisi heyete başkanlık yapacak, ayrıca nezaretten bir kâtip atanacaktı. Heyetin önce sadece muallimlerden oluşması düşünülmüş; ancak neticede adliye memurlarından üç kişinin katılmasına karar verilmişti. En az ayda bir defa mektepte toplanması düşünülen heyet iki ayrı sınav yapacaktı. Biri “sıfât-ı hâkimiyeti haiz olmayan” ve birinci derece adliye memuriyetleri (mertebe-i evvel memuriyetler) olarak adlandırılan mustantıklık, icra memurluğu, 744 26 Şubat 1893 (9 Ş 1310), İ.KAN. 1310 Ş 2. 16 Aralık 1887-13 Ocak 1888 (R 1305), Y.PRK.ŞD. 1/26. 746 5 Mart 1888 (22 C 1305), Nizamat Def., nr. 3, s. 103-106. 747 22 Haziran 1913 (17 B 1331), İ.MMS. 1331 B 19. 745 179 mukavelat muharrirliği gibi memuriyetlere; diğeri hâkimlik, savcılık gibi ikinci derece adliye memuriyetleri (mertebe-i sâniyye memuriyetler) olarak adlandırılan, “hâkimiyet sıfâtını haiz memuriyet”lere mahsustu. Mekteb-i Hukuk’tan pekiyi ve iyi derecelerde mezun olanlar ikinci; orta derecede mezun olanlar ise birinci derece memuriyetlere atanacak 748 ve sınavlar mektepteki bu derecelere göre icra edilecekti. Mukavelat muharrirleri, Mukavelat Muharrirleri İmtihan Nizamnamesi’ne göre sınav verecek; mustantıklara ceza hukuku ve ceza muhakemeleri usûlünden; icra memurlarına ise Mecelle, hukuk muhakemeleri usûlünün icrayla ilgili muamelelerinden soru sorulacak ve memuriyetleriyle ilgili evrak tanzim ettirilecekti. İkinci derece memuriyetlere talip olanların sınavında Mecelle ile mahkemelerde yürürlükte olan bütün kanunlardan en az dört soru sorulacak; bunların ikisi yazılı, ikisi sözlü olacak; sorular kura usûlüyle belirlenecekti. Heyetin, sınavda başarılı olanlara vereceği diplomada o kişinin uzmanlık sahası ve hangi memuriyette görevlendirilebileceği belirtilecek; her ay isim, diploma numarası ve dereceyi içeren bir liste nezarete gönderilecek; özgeçmişle ile ilgili evrakı Sicil Müdürlüğü’nde tedkik edilip aranan şartları taşıdığı anlaşıldıktan sonra evrakı İntihâb Encümeni’ne havale edilecekti. Diploma dereceleri eşit olanlarda kıdeme bakılacaktı. Başarısız olanlar ancak altı ay sonra yeniden sınava girebilecekti. Taşrada bu sınavı Adliye Encümeni yapacak, sınav evrakı Adliye Nezareti kanalıyla mektepteki heyete gönderilecekti. Mekteb-i Hukuk mezunları, taşra bidayet ceza mahkemeleri mustantıklığına rağbet etmediklerinden bu memuriyete sınavla memur alınacaktı. Terfi usûlleri Teşkilat-ı Mehâkim Kanunu’nda belirlenmeyen ve dört yıl boyunca görevini iyi bir şekilde yerine getirmiş memurlardan sulh hâkimleri, bidayet mahkemesi reislik ve üyeliğine; mustantıklar bidayet ceza mahkemesi başkâtipliğine ve icra memurları hukuk mahkemesi başkâtiplik veya savcı yardımcılığına atanabilecek; Temyiz Mahkemesi başsavcı yardımcıları İstinaf mahkemesi savcılığına, Dersaadet İstinaf savcı yardımcıları ise bidayet mahkemesi savcılığına terfi edilecekti 749 . 748 Hukuk Mektebi Nizamnamesinde (1878) mezuniyet sınavı ve son sınıf sınavı çerçevesinde benzer bir ayrım yapılmıştı. Buna göre sadece son sınıf sınavını verip, mezuniyet sınavında başarısız olanlar nizamiye mahkemelerinin kitâbet hizmetlerine atanabileceklerdi. Mektep nizamnamesi ile yukarıda adı geçen kanun hükümlerinin çatıştığı gerekçesiyle Şûrâ-yı Devlet’in yorumu istenmiş (24 Ağustos 1888/16 Z 1305, BEO, NGG, d. 10); Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi, kanun maddesinin atamalar sırasında ehliyet derecesinin dikkate alınmasını ifade ettiğini belirterek maddenin tadil edilmesine gerek görmemişti (12 Ekim 1890/30 Eylül 1306, BEO, Ayniyat Def., nr. 1403, s. 40). 749 5 Mart 1888 (22 C 1305), Nizamat Def., nr. 3, s. 103-106. 180 Heyet, kısa bir süre sonra çalışmağa başladı. Adliye Nezareti, yazı işlerini yürütecek kâtibin maaşı ve kırtasiye malzemeleri gibi giderler için, sınava girecek kişilerden harç alınmasını önerdi. Nezaretin önerisine göre bu harç, avukatlık diploması harçlarına kıyasen uygulanacaktı. Hâkimlik-savcılık sınavına başvuran kişiden başta 1,5 lira; sınavdan sonra ise pekiyi alanlardan 10, iyi alanlardan 7,5 ve orta alanlardan 5 lira alınırken adliye memuriyeti sınavında başta 1 lira; sınav neticesinde ise pekiyiden 5, iyiden 4 ve ortadan 3 lira alınacaktı. Toplanan gelirin fazlası Mekteb-i Hukuk’a bırakılacaktı. Harçları fazla bulan hükümet, başvuru sırasında harç alınmamasına; hâkimlik-savcılık diploması için 4 (pekiyi), 2,5 (iyi) ve 1 (orta); adliye memuriyeti diploması için ise 2,5 (pekiyi), 1,5 (iyi) ve 0,5 (orta) lira alınmasına karar verdi 750 ; ve bu karar padişah tarafından da onaylandı 751 . Hukuk mezunu olmayanların sisteme dahil edilmesini örneklerle biraz daha somutlaştırabiliriz. Meselâ mülkiye kaymakamlarından Ahmed Nazif Bey’in oğlu Abdullah Şevket Bey, memleketi Tırnova’da ilk bilgilerini edindikten sonra medresede okumuş; Mart 1890’da Heyet-i Mümeyyize huzurunda sınav vererek orta dereceden “mertebe-i sâniyye” yani hâkimlik-savcılık diploması almıştı. Sınavdan sonra mustantıklıktan savcı yardımcılığına terfi etti 752 . Hâkimlik-savcılık diploması alanların atamalarıyla ilgili iyi bir örnek 1895 yılında gerçekleşmiştir. Bolu Bidayet Mahkemesi Ceza reisi Osman Zeki Efendi’nin “de‘âvi-i vâkıayı vaktiyle rüyet etmeyip teahhurâta uğratmak ve bazı ketebenin bi-gayrıhakkın mağduriyeti cihetine gitmek” gibi hareketlerinden dolayı görevden alınırken yerine diploma sahibi ve Isparta Bidayet Mahkemesi savcı yardımcısı Nuri Bey getirildi. Nuri Bey’in yerine yine diploma sahibi Mesud Hulki Efendi atandı. Aynı atama mazbatasına göre memuriyet yerini terkeden Drac savcı yardımcısı Ârif Efendi’nin yerine Heyet-i Mümeyyize önünde sınav vererek hâkimlik-savcılık diploması alan, Bolu savcı yardımcısı Cemâl Efendi; onun yerine ise İstinaf Mahkemesi Ceza Kısmı zâbıt kâtiplerinden ve yine diploma sahibi Hasan Hilmi Efendi getirildi 753 . 750 14 Ağustos 1889 (17 Z 1306), MV. 46/19. “Mekteb-i Hukuk’ta müteşekkil Heyet-i Mümeyyize[de] bi’l-imtihan adliye memuriyetlerinde istihdam edilmek üzere şehadetname istihsal edenlerden alınacak harçlara dair irade-i seniyye” için bkz. Düstur, 1.trt., VI, 414-15. 752 ANS.d., nr. 01/958. 753 5 Eylül 1895 (15 RA 1313), İ.AZN. 1313 RA 16. 751 181 Heyet-i Mümeyyize’den diploma alanlar, adliyenin farklı kademelerinde önceden görev almış kişilerdi. Meselâ hâkimlik-savcılık diploması alan YenişehirFenerli Mehmed Tevfik Efendi, Tırhala sancağı zabıt kâtipliğiyle memuriyet hayatına başlamış; ayrıca icra memurluğu yapmıştı. 1895 yılında, 43 yaşında iken Cebel-i Bereket savcı yardımcılığına getirildi 754 . Bunlardan bazıları Mekteb-i Hukuk’ta eğitim görerek mezun olanlara tercih edilebilmekteydi. Meselâ Genç Ceza Reisi Şevket ve savcı yardımcısı Fehmi Efendi’lerin kanuna aykırı işlemlerinden dolayı muhakeme altına alınmaları üzerine reisliğe, Bakırköy mustantıkı Abdülkadir Kadri Efendi; savcı yardımcılığına ise Hafız Halil İbrahim Efendi getirildi. Kadri Efendi, 45 yaşında, Drene mal müdürlüğü kökenli ve pekiyi dereceden hâkimlik-savcılık diploması sahibiydi. Halil Efendi ise 41 yaşında ve Mekteb-i Hukuk’un 1896 yılı mezunlarındandı 755 . Aşağıdaki Tablo 24’te de görüleceği üzere mektep mezunu olmadıkları halde hâkim, savcı ve adliye memuriyetlerine atanacak kişileri belirleyecek bu heyetin üyeleri arasında mektebin muallimleri ve yüksek adliye görevlerinde bulunan hâkim ve savcılar öne çıkmaktadır. Yukarıda bahsedilen 1913 tarihli düzenlemeden sonra da heyet faaliyetlerine devam etmiştir 756 . 754 4 Kasım 1895 (17 CA 1313), İ.AZN. 1313 CA 6. 19 Haziran 1897 (19 M 1315), İ.AZN. 1315 M 16. 756 1917-1918 yıllarında heyetin başkanı Temyiz Mahkemesi Üyesi Şevki Bey; üyeler Umûr-ı Hukukiyye Müdürü Abdurrahman Münib Bey, Hukuk Fakültesi Ceza Kürsüsü Müderrislerinden Bahaeddin Bey, yine Ceza Hukuku Muallimi Diran Efendi, Kara Ticaret Hukuku ve Ticaret Kanunları Mukayesesi (mukayese-i kavânîn-i ticaret) Dersi Muallimi Ali Kemal Bey; kâtip ise İhsâiyat Kalemi Mümeyyizi Ali Bey’di (Devlet Salnamesi, 1333-1334 malî senesi, s. 156). 755 182 Tablo 24. Mekteb-i Hukuk’ta toplanan Heyet-i Mümeyyize reis, üye ve kâtipleri (1888-1912) 757 Reis/Üye/Kâtip Memuriyeti Seneler Hasan Fehmi Paşa (reis) Rüsumat Emini 1306-1310 İbrahim Hakkı Paşa (reis) Babıâli Hukuk Müşaviri 1313-1326 Rumî Sırrı Bey (reis) Rüsumat Umûm Müdürü 1326 Mustafa Fevzi Efendi (reis) Beyoğlu Bidayet Mahkemesi Birinci Reisi R. 1327 Ömer Hilmi Efendi (üye) Temyiz Mahkemesi Birinci Reisi 1306-1307 Şefik Efendi (üye) Temyiz Mahkemesi İstidâ Dairesi Reisi 1306-1307 Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi Üyesi, (İbrahim) Şevki Bey (üye) 1306-1311 İstinaf Mahkemesi Ceza Kısmı Birinci Reisi Tahsin Efendi (üye) Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi Üyesi 1306-1309 Karabet Efendi (üye) Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi Üyesi 1308 Umûr-ı Cezaiyye Müdürü, 1308-1314 Celâl(eddin) Bey/Efendi (üye) İstinaf Mahkemesi Cünha Kısmı Reisi Mazhar Efendi (üye) Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi Üyesi 1309, 1315-1318 Ali Haydar Efendi (üye) İstinaf Mahkemesi Ceza Kısmı Üyesi, 1310-1314 Dersaadet Bidayet Mahkemesi İkinci Hukuk Reisi, Dersaadet Bidayet Mahkemesi İkinci Hukuk Reisi Mecdi Efendi (üye) Temyiz Mahkemesi Üyesi 1311-1314 Enver Bey (üye) Temyiz Mahkemesi Üyesi 1313 Yorgiyadis Efendi (üye) Temyiz Mahkemesi Üyesi 1314-1318 Beyoğlu Bidayet Mahkemesi İkinci Ceza Dairesi Reisi, Ârif Bey (üye) 1315-1322 Temyiz Mahkemesi Üyesi Mahmud Esad Efendi (üye) Maliye Nezareti Hukuk Müşaviri 1315-1326 Kemâl Bey (üye) Temyiz Mahkemesi Üyesi 1319 Memduh Bey (üye) Umûr-ı Cezaiyye Müdürü, 1319-1326 İstinaf Mahkemesi Savcısı İbrahim Bey (üye) Umûr-ı Hukukiyye Müdürü 1320-1326 Emin Bey (üye) Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi Üyesi 1323-1326 Pertev Efendi (üye) Temyiz Mahkemesi Üyesi R. 1326 Esad Bey (üye) Dersaadet İkinci Ceza Reisi, R. 1326İstinaf Mahkemesi Üyesi 1328 Cevdet Bey (üye) Mekteb-i Hukuk Vesâyâ Muallimi R. 1326 Tahsin Bey (üye) İstinaf Mahkemesi Üyesi R. 13271328 Mehmed Gâlib Bey (üye) Bidayet Mahkemesi Üyesi R. 13271328 Diran (Yorganyan) Efendi (üye) Mekteb-i Hukuk Ceza Hukuku Muallimi R. 13271328 Ebulula Bey (üye) İstinaf Mahkemesi Üye Mülâzımı, devriye mevâlisinden R. 1328 Mahmud Bey (başkâtip) 1309-1313 Nuri Bey (başkâtip) 1314-1318 Ali Bey (başkâtip) Adliye Nezareti Mektubî Kalemi Mümeyyizi 1319-1326 757 Devlet Salnamesi, 1306 senesi, s. 252-253; 1307 senesi, s. 282-83; 1308 senesi, s. 280-81; 1309, s. 300-301; 1310 senesi, s. 308-09; 1311 senesi, s. 316-17; 1312 senesi, s. 332-333; 1313 senesi, s. 342-43; 1314 senesi, s. 348-49; 1315 senesi, s. 228-29; 1316 senesi, 244-45; 1317 senesi, s. 248-249; 1318 senesi, s. 266-67; 1319, s. 282-83; 1320 senesi, s. 288-89; 1321 senesi, s. 314-15; 1322 senesi, s. 430-31; 1323 senesi, s. 354-55; 1324 senesi, s. 386-87; 1325 senesi, s. 380-81; 1326 senesi, s. 380-381; 1326 malî senesi, s. 120; 1327 malî senesi, s. 133; 1328 malî senesi, s. 129; 183 SONUÇ Ülkemizdeki hukuk eğitiminin fıkıh çerçevesinde ve medreselerin tarihi bakımından on asırlık, modernleşme dönemi Osmanlı-Türk hukuku zaviyesinden bir sınırlama yapılırsa bir buçuk asrı bulan bir tarihi vardır. Hukuk eğitiminin ayrıca ele alınması gereken uzak tarihi bir tarafa, Sultan II. Mahmud döneminden itibaren bürokrasinin merkezîleştirilmesi fikriyle devreye giren kanunlaştırma hareketi ve adliye ıslahatları, esas itibariyle şer‘iyye mahkemelerinin yanında nizamiye mahkemelerinin teşkilatlandırılması, Osmanlı Devleti’ndeki hukuk eğitiminin temel dayanak noktalarını oluşturmuştur. Kanunlaştırma hareketi ve adliye ıslahatları için askerî, ekonomik ve diplomatik şartların zorlayıcılığı; bunların daha gerisinde de din ile devletin bekasını temin etmek fikrinden temellenen kurtuluş ideolojisi belirleyici motivasyon unsuru olarak zikredilmelidir. Mekteb-i Hukuk, Tanzimat reformlarının tabiî bir sonucu olarak Osmanlı seçkin sınıfının yukarıda bahsedilen şartlar altında gerçekleştirdiği bir projedir. Zikredilmesi gereken dış baskılar olmakla beraber belirleyici olan üst düzey ilmiye ve bürokrasi mensuplarının iradesi ve kaygılarıdır. Toplumsal ve tarihsel meşruiyet cihetinden akordsuzluklar yine bu kişiler tarafından üst düzeyde anlaşılmış görünmektedir. Sultan II. Abdülhamid ve Ahmed Cevdet Paşa’nın gayrımüslim hâkimliği konusundaki kaygıları ve hukuk eğitiminde Türkçe ile Fıkh’a verilen merkezî yer buna işaret eden örneklerdir. Bununla beraber Mekteb-i Hukuk’u medreselerden ve Muallimhane-i Nüvvâb tecrübesinden ayıran nokta modern hukuk branşlarının öğretilmesidir. Bu açıdan bunlar için de meşru bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Kanunlaştırma hareketi içerisinde bir taraftan fıkıh birikiminden istifade ederek oluşturulan kanunlar, diğer taraftan kısmen tercüme kısmen telif örfî/kanunî düzenlemeler yürürlüğe sokulmuştu. Kanunlar istikametinde şekillenen hukuk eğitimi (usûl ve füru-ı) fıkıh, Mecelle ve arazi hukuku gibi şer‘î mahiyette ilimlerin yanı sıra ticaret, ceza ve devletler hukuku gibi modern hukuk dallarının öğretilmesi çerçevesinde doğmuş ve gelişmiştir. Fıkıh ilmi ve hukuk bilimini -kendi özgüllüklerini öne çıkararak184 dayandıkları felsefe ve kaynaklar; konu, gaye, mesele ve ilkeler ile içinden akıp geldikleri tarih bakımından farklı -vecheleri olan- bilgi sahaları olarak değerlendirmek, benzetmelere itibar etmeyen sahih bir bakış tarzı olmakla birlikte modernleşme döneminde Osmanlı Devleti hukuku tarihinin bu ikisi arasındaki hususî ve kimi zaman girift ilişkilerin tarihi olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bahsedilen ilişkilerin ete kemiğe büründüğü alanların başında hukuk eğitimi gelir. Hukukçuluk mesleğinin doğuşu olarak da değerlendirilebilecek bir gelişme olarak adlî/hukukî alanın idarî alandan bağımsız bir birim olarak ortaya çıkışı, hukuk eğitiminin önünü açmış, bu sahada mektepleşmeyi temin etmiştir. Bu çizgi üzerinde kurulan Mekteb-i Hukuk, nizamiye mahkemelerine nitelikli eleman yetiştirmeği hedeflemekteydi. Mekteb-i Hukuk, uzun yıllar nizamiye mahkemelerinin ihtiyacını karşılamak üzere faaliyet gösteren tek mektep olarak kalacak; Selânik, Konya, Bağdat, Beyrut ve yıllar sonra Ankara hukuk mektepleri bu müessesenin temelleri üzerinde yükselecektir. 185 BİBLİYOGRAFYA I- Arşiv Kaynakları ∗ A. Adliye Nezareti Sicill-i Ahvâl Defterleri (ANS.d.) B. Başbakanlık Osmanlı Arşivi a. Belgeler 1. Bâbıâli Evrak Odası Sadaret Evrakı - Âmedî Kalemi (A.AMD) - Mektubî Kalemi, Mühimme (A.MKT.MHM) 2. Hariciye Nezareti tasnifi 3. İrade Tasnifi - İrade, Dahiliye (İ.DH) - İrade, Hariciye (İ.HR) - İrade, Maarif (İ.MF) - İrade, Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ (İ.MMS) - İrade, Şura-yı Devlet (İ.ŞD) - İrade, Taltifât (İ.TAL) - Dosya Usûlü İradeler (DUİT) 4. Maarif Nezareti Evrakı - Evrak Odası (MF.VRK) - İstatistik (MF.İST) - Mektubî Kalemi (MF.MKT) - Tedrisât-i Âliyye İdaresi (MF.ALY) 5. Meclis-i Vükelâ mazbataları (MV) 6. Şûrâ-yı Devlet (ŞD) 7. Yıldız Tasnifi ∗ Kullanılan arşiv kaynaklarının numaraları metinde gösterilmiştir. 186 - Yıldız Sadaret Resmî Maruzat (Y.A.RES) - Yıldız Sadaret Hususî Maruzat (Y.A.HUS) - Yıldız Esas Evrakı (Y.EE) - Yıldız Mütenevvi‘ (Y.MTV) - Yıldız Perâkende Adliye ve Mezâhib (Y.PRK.AZN) - Yıldız Perâkende Arzuhaller Jurnaller (Y.PRK.AZJ) - Yıldız Perâkende Evkaf (Y.PRK.EV) - Yıldız Perâkende Maarif (Y.PRK.MF) b. Defterler - BEO, Ayniyat (Ayniyat Def.) - BEO, Nezaret Gelen Giden (NGG. Def.) - Meclis-i Tanzimat Defterleri C. İstanbul Müftülüğü Arşivi (İMA) II- Basılmamış Akademik Çalışmalar AYDIN, Cemil, Mecmua-i Fünun ve Mecmua-i Ulûm Dergilerinin Medeniyet ve Bilim Anlayışı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yüksek lisans tezi, İstanbul 1995. GÖNEN, Yasemin Saner, Osmanlı İmparatorluğunda Yabancıların Adlî Ayrıcalıkları, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, doktora tezi, İstanbul 1998. IŞIL, Yeşim, Bir Aydınlanma Hareketi Olarak Mecmua-i Fünûn, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yüksek lisans tezi, İstanbul 1986. KURŞUN, Zekeriya, Küçük Mehmed Said Paşa (Siyasî Hayatı, İcraatı ve Fikirleri) 1838-1914, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, doktora tezi, İstanbul, 1991. SATAR, Figen, Damat Mahmud Celâleddin Paşa’nın Hayatı ve Siyasî Mücadelesi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yüksek lisans tezi, İstanbul 2000. YILMAZ, Nergiz, Namık Kemal’de Siyasî Kavramlar, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, yüksek lisans tezi, İstanbul, 2000. 187 III- Kaynak Eserler ve İncelemeler Abdurrahman Âdil [Eren], “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 14-3042, 17 Haziran 1921. ______, “Kemalpaşazâde Said Bey II”, Tevhid-i Efkâr, nr. 15-3043, 18 Haziran 1921. ______, “Kemalpaşazâde Said ve Bey ve Tehzilâtı”, Tevhid-i Efkâr, nr. 31-3059, 4 Temmuz 1921. ______, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 57-3085, 30 Temmuz 1921. ______, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 77-3105, 22 Ağustos 1921. Abdurrahman Fehmi, Tedrisât-ı Edebiyye, 1. kısım, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1302. Abdurrahman Süreyya, Mizânü’l-Belâga, İstanbul, Ceride-i Askeriye Matbaası, 1303. ______, Sefine-i Belâgat, İstanbul, Matbaa-i Ebuzziya, 1305. Abdurrahman Şeref, “Hasan Fehmi Paşa”, Musavver Nevsal-i Osmanî, İstanbul 1326, s. 206-208. Abdurrahman Şeref, Tarih Musâhabeleri, İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1339. Ahmed, “Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 27 Ekim 1888 (22 S 1306), s. 4-5. Abdüssettar, Medhal-i Fıkh, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1299. Ahmed Cevdet, Belâgat-ı Osmaniye, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, ikinci tab‘, 1299, 203 s. ______, Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, cüz-i evvel ve sâni, İstanbul, Kanaat Matbaası, 1331; cüz-i sâlis ve râbi‘, İstanbul, Kanaat Matbaası, 1331. ______, Ma‘rûzât, haz. Yusuf Halaçoğlu, İstanbul, Çağrı Yay., 1980. ______, Tezâkir, haz. Cavid Baysun, Ankara, TTK Yay., 1991. Ahmet Cevdet Paşa (1823-1895), Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1997. Ahmed Lütfi, Tarih-i Lütfi, c. XIII, nşr. Abdurrahman Şeref, İstanbul, Sabah Matbaası, 1328. ______, Vak’a-nüvis Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, c. XII, haz. Münir Aktepe, Ankara, TTK Basımevi, 1989. AKİBA, Jun, “A New School For Qadis: Education of the Sharia Judges in the Late Ottoman Empire”, Turcica-Revue d’Études Turques, tome 35, 2003, s. 125-63. 188 ______, “Son Dönem Osmanlısında Kadılık Kurumu”, Notlar, haz. Şeyma Şahinoğlu, sy. 13 (Osmanlı İlmiyesi), İstanbul, nşr. Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları Merkezi, 2008, s. 51-59. AKMAN, Mehmet, “Türkiye’de Hukuk Alanında Yapılan İlk Doktora Tezi”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy. 1 (2006 Bahar), s. 65-86. AKSOY, Musa, Geleneğin Savaşçısı Hacı İbrahim Efendi, Ankara, Akçağ Yay., 2005. AKYILDIZ, Ali, “Kapitülasyonların Osmanlı İktisadî Modernleşmesi Üzerindeki Etkileri”, Anka’nın Son Baharı-Osmanlı’da İktisadî Modernleşme ve Uluslararası Sermaye, İstanbul, İletişim Yay., 2005. ______, Para Pul Oldu: Osmanlı’da Kağıt Para, Maliye ve Toplum, İstanbul, İletişim Yay., 2003. ______, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-56), İstanbul, Eren Yay., 1993. Ali Fuat, “Münif Paşa”, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, I/4, Mart-Mayıs 1930. Ali Kemal, Ömrüm, haz. Sinan Kuneralp, İstanbul, İsis Yayımcılık, 1995. Ali Kemal [Elbir], “Müderris Celâl Bey Merhum”, DHFM, sy. 32, Eylül-T.evvel 1927, s. 914-20. Arisdakis Kasbaryan, Mâb‘ad-i Lâhika-i Kavânîn yahut Mecma‘-i Lâhika-i Kavânîn’in ikinci cildi (1310 sene-i mâliyesi nihayetine kadar neşr buyurulan nizamât-ı mütenevvi‘ayı câmidir), İstanbul, A. Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1312. Âtıf Bey, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’den Kavâid-i Külliyye Şerhi, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, ikinci tab‘, 1327. Avlonyalı Ekrem Bey, Osmanlı Arnavutluk’undan Anılar (1885-1912), İstanbul, İletişim Yay., 2006. AYDIN, M. Âkif, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, DİA, II, 396-97. ______, “Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa”, Ahmed Cevdet Paşa Semineri (2728 Mayıs 1985) Bildiriler, İstanbul, Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1986, s. 21-39. BEDİR, Murteza, “Legislating Authority, Sin and Crime in the Ottoman Empire and Turkey, Ruth A. Miller, London: Rutledge, 2005”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy. 2 (2006 Güz), s. 138-45. Bereketzâde İsmail Hakkı, Yâd-ı Mazi, İstanbul, Tevsî-i Tıbâ‘at Matbaası, 1332. BİLMEN, Ömer Nasuhi, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıhhiyye Kamusu, c.VIII., İstanbul ty. 189 BİLSEL, Cemil, “Ankara Hukuk Fakültesi’nin Kuruluşu”, Hukuk (Ankara Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti tarafından çıkarılır meslek mecmuasıdır), sy. 1, İkinci Teşrin 1933, s. 38-54. ______, İstanbul Üniversitesi Tarihi, İstanbul, Kenan Matbaası, 1943. ______, “Öğrenirken ve Öğretirken Beraber”, Ebül’ula Mardin’e Armağan, İstanbul, Kenan Matbaası, 1944, s. 23-107. Binbaşı Elhaç Rıza Tahsin, Tıp Fakültesi Tarihçesi (Mir‘ât-ı Mekteb-i Tıbbiye), eklerle yayınlayan: Aykut Kazancıgil, İstanbul, Özel Yay., 1991. BİNGÖL, Sedat, Tanzimat Devrinde Osmanlı’da Yargın Reformu (Nizamiye Mahkemelerinin Kuruluşu ve İşleyişi 1840-1876), Eskişehir, T.C. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., 2004. BİRİNCİ, Ali, Tarih Uğrunda, İstanbul 2001. BOZKURT, Gülnihal, Batı Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi-Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Resepsiyon Süreci (1839-1939), Ankara, TTK Basımevi, 1996. ______, “Türkiye’de Hukuk Eğitiminin Tarihçesi”, Hukuk Öğretimi Sempozyumu (1314 Mayıs 1993), Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., 1993, s. 51-69. BUDAK, Ali, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa, İstanbul, Kitabevi, 2004. CİCİ, Recep, “Osmanlı Klasik Dönemi Fıkıh Kitapları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5 (2005), s. 215-48. Cumhuriyet’in 50. Yılında İstanbul Üniversitesi, haz. Sadi Irmak vd., İstanbul, Sermet Matbaası, 1973. Çankaya, Mücellidoğlu Ali, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, c. I, Ankara, Mars Matbaası, 1954. ______, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, 8 c., Ankara, Mars Matbaası, 1968-69. Celâl, Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiye Tatbikatı, İstanbul, 1310. DOĞAN, İsmail, Tanzimatın İki Ucu: Münif Paşa ve Ali Suavi, İstanbul, İz Yay., 1991. Ekrem Reşad-Osman Ferid, “Manyasîzâde Refik”, 1325 sene-i maliyesine mahsus Nevsâl-i Osmanî, İstanbul, Matbaa-i Âmedî, 1325, s. 193-94. El-hac İbrahim, Şerh-i Belâgat, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1301, 128 s. Elif Şin [Ahmed Şuayb], “Hayat ve Kitaplar: İlm-i İktisad, c. 2. İstanbul, Mihran Matbaası, 1315”, Servet-i Fünûn, nr. 470, 2 Mart 1315, s. 26. 190 ______, “İngiltere Usûl-i Cezaiyyesi”, Servet-i Fünûn, nr. 467, 10 Şubat 1315, s. 389396. ENGELHARDT, Türkiye ve Tanzimat: Devlet-i Aliyye’nin Tarih-i Islahatı, çev: Ali Reşad, İstanbul, Mürettibîn-i Osmaniyye Matbaası, h. 1328. ENGİN, Vahdettin, Mekteb-i Sultanî, İstanbul, Galatasaraylılar Derneği, 2003. ERDEM, Sami, “Fıkıh Tarihi: Osmanlı Hukuk Düşüncesinde Modern Yorumlar İçin Yeni Bir Referans Çerçevesi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5 (2005), s. 85-105. ______, “Türkçe Mecelle Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 673-722. ERGİN, Osman Nuri, (İstanbul Mektepleri ve İlim, Terbiye ve San’at Müesseseleri Dolayısiyle) Türkiye Maarif Tarihi, 5., İstanbul, Eser Matbaası, 1977. ______, İstanbul Şehreminleri, haz. Nezih Galitekin, İstanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yay., 1996. FELEK, Burhan, Yaşadığımız Günler, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1974. GÖZÜBÜYÜK, Şeref-Suna Kili, Türk Anayasa Metinleri (1839-1980), 2. Bası, Ankara, Ankara Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1982. GÜR, A. Refik, “İslâm hukuku üzerine düşünceler ve Sava Paşa”, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, VI/1-2, 1975, s. 1-35. Hacı Âdil, Usûl-i Fıkıh Dersleri ve Merhum Büyük Haydar Efendi, Darülhilafetilaliyye, Matbaa-i Âmire, 1326. Hacı Reşid Paşa, Hazreti İmam-ı Azam’ın Siyasî Tercüme-i Hali, İstanbul, Matbaa-i Hayriye, 1328. HACIMÜFTÜOĞLU, Nasrullah, “Ahmet Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmaniye’si ve Yankıları”, Ahmet Cevdet Paşa, s. 185-222. HALAÇOĞLU, Yusuf-AYDIN, M. Akif, “Cevdet Paşa”, DİA, İstanbul 1993, VII, 44350. Halil Halid, Bir Türkün Ruznamesi, çev. Refik Bürüngüz, İstanbul, Klasik Yay., 2008. Halil Rifat, Külliyât-ı Şerh-i Ceza, İstanbul, Mihran Matbaası, 1303. Halis Eşref, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3098, 16 Ekim 1888/11 S 1306, s. 5. “Hâmi-i Hukuk”, Basiret, nr. 1717, 25 Ocak 1876/28 Z 1292, s. 2. Hasan Fehmi Paşa, Telhis-i Hukuk-ı Düvel, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1300. 191 Hukuk Öğretimi Sempozyumu 13-14 Mayıs 1993, ed. Adnan Güriz, Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., 1993. Hüseyin Hüsni, Arazi Kanunnamesi Şerhi, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1310. ______, el-İhsâf fi Ahkâmi’l-Evkaf, İstanbul, Âlem Matbaası, 1310. Hüseyin Nazım Paşa, Hatıralarım: Ermeni Olaylarının İçyüzü, haz. Tahsin Yıldırım, İstanbul, Selis Yay., 2003. İbrahim Hakkı, Hukuk-ı İdare, İstanbul, Karabet Matbaası, 1307; c. II, İstanbul, Karabet Matbaası, 1308. ______, Medhal-i Hukuk-ı Beyne’d-düvel, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1303. ______, Mukaddime-i İlm-i Hukuk, İstanbul, Karabet Matbaası, 1319. _______, Tarih-i Hukuk-ı Beyne’d-düvel, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1303. ______, Tarih-i Umûmî, c. I ve III, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1305-1306. İHSANOĞLU, Ekmeleddin, “Dârulfünûn Tarihçesine Giriş: İlk İki Teşebbüs”, Belleten, LIV/210 (Ağustos 1990). ______, “Dârülfünûn Tarihçesine Giriş (II) Üçüncü Teşebbüs: Dârülfünûn-ı Sultanî”, Belleten, LVII/218 (Nisan 1993). ______, Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları, İstanbul, IRCICA Yay., 2006. İlmiyye Sâlnâmesi-Osmanlı İlmiye Teşkilatı ve Şeyhulislâmlar, haz. Seyit Ali Kahraman vd., İstanbul, İşaret Yay., 1998. İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul, Dergâh Yay., 1988. ______, Son Sadrazamlar, İstanbul, Dergâh Yay., 3. Baskı, 1982. İnceoğlu, F. Samime, “Tanzimat’ta Bir Düşünür ve Bürokrat: Münif Paşa ve İktisat Tasavvuru”, Dîvân-İlmî Araştırmalar, sy. 19, 2005/2, s. 231-64. İZ, Mahir, Yılların İzi, İstanbul, İrfan Yay., 1975. “Kanun-ı Esasî”, Düstur, tertib-i evvel, İstanbul 1295, IV, 23-25. KARA, İsmail, Amel Defteri, İstanbul, Dergâh Yay., 1998. ______, Din ile Modernleşme Arasında-Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri, İstanbul, Dergâh Yay., 2003. ______, “İsmail Hakkı (Manastırlı)”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul, Yapı Kredi Yay., 1999, I, 671-72. ______, “Müsavat mı Eşitsizlik mi?”, Mete Tunçay’a Armağan, İstanbul, İletişim Yay., 2007, s. 163-90. ______, “Şemseddin Sami’nin ‘Medeniyet’e Dair Dört Makalesi”nin sunuşu, Kutadgu Bilig Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi, sy. 4, Ekim 2003, s. 259-266. 192 ______, Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998. ______, Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi-Metinler Kişiler, İstanbul, Kitabevi, 1997. KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, VII. cilt: Islahat Fermanı Devri (1861-1876), Ankara, 1983. KAYA, Süleyman, “Mahkeme Kayıtlarının Kılavuzu: Sakk Mecmuaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 379-416. Kemalpaşazâde Said, Hukuk-ı Siyasiye-i Osmaniye Dersleri, İstanbul, Alemdar Matbaası, 1329. [______], Tarih-i Hukuk’dan Bir Sahife, Kostantiniyye, Matbaa-i Ebuzziyâ, temsil-i evvel, 1311. KEPECİ, Kâmil, Tarih Lûgati, İstanbul, Tan Matbaası, 1952. KIRMIZI, Abdulhamit, Abdülhamid’in Valileri Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908, İstanbul, Klasik Yay., 2007. Kostaki, Bu kerre Mekteb-i Hukuk muallimliğine tayin olunan Mahkeme-i Bahriyye reisi Kostaki Efendi'nin kavânîn ve ticaret-i bahriyyenin ahvâl-i tarihiyye ve sairesine dair irâd eylediği mukaddime-i nutkıyyedir, ty. İstanbul. ______, Hukuk-ı Bahriyye Tarihçesi, İstanbul 1311. ______, Hukuk-ı Ticaret-i Bahriye, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1310. ______, Muaddel ve İlaveli Ticaret-i Bahriyye Kanunu Şerhi, nşr. A. Fehmi, 2. tab‘, İstanbul, Sırat-ı Müstakim Matbaası, 1329. ______, Mücmel Ticaret-i Bahriyye Kanunu Şerhi, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1313. KÖPRÜLÜ, Fuad, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, Ankara, Akçağ Yay., 2005. KUNERALP, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricâli (1839-1922)-Prosopografik Rehber, İstanbul, İsis Yay., 1999. [KUNTAY], Midhat Cemal, “Manastırlı”, Sebilürreşâd, sy. 40-222, 2 M 1331, s. 247 ______, Mehmed Akif, İstanbul, Timaş Yay., 1997. ______, Sarıklı İhtilâlci Ali Suavi, İstanbul, Ahmet Halit Kitabevi, 1946. KURAT, Yuluğ Tekin, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği 1877-1880, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1968. KÜÇÜK, Cevdet, “Hasan Fehmi Paşa”, DİA, XVI, 322. Mahmud Cevad İbnü’ş-şeyh Nâfi, Maarif-i Umûmiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, musahhihi: Mehmed Âli ibn Kemâl, İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1338. 193 MAKDİSİ, George, İslâm’ın Klasik Çağında Din Hukuk Eğitim, çev: Hasan Tuncay Başoğlu, İstanbul, Klasik Yay., 2007. ______, Ortaçağda Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, çev: Ali Hakan Çavuşoğlu-Hasan Tuncay Başoğlu, İstanbul, Gelenek Yay., 2004. Ebul’ula Mardin [Mardinîzâde Ebul’ûlâ], “Hukuk: Hukuk Mezunları”, Sırat-ı Müstakîm, sy. 16, 16 ZA 1326/27 Teşrinisânî 324, s. 246. ______, “Hukuk: Muhtalıt Mahkemeler”, Sırat-ı Müstakim, sy. 11, 10 L 1326/23 Teşrinievvel 1324, s. 165-170. ______, “Hukuk: ‘Muhtalıt Mahkemeler’ Makale-i Hukukiyyesine Fer‘”, Sırat-ı Müstakîm, sy. 12, 17 L 1326/30 Teşrinievvel 1324, s. 182. ______, “Hukuk Müessesesi Tarihi”, Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası, sy. 1017, 1922-1924, 96 s. ______, (İsmet Sungurbey ile) Huzûr Dersleri, İstanbul, İsmail Akgün Matbaası, c. IIIII, 1966. ______, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1996. ______, “-Tayin Tarihleri Sırasile- İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi Tedris Hey’eti”, Hukuk Dünyası, sy. 4, Ocak-Şubat 1945, s. 142-43. Meclis-i Meb’usan 1293=1877 Zabıt Ceridesi, toplayan: Hakkı Tarık Us, İstanbul, Vakit Gazetesi Matbaası, 1939, c. I. Mehmed Ali Ayni, Darülfünun Tarihi, haz. Aykut Kazancıgil, İstanbul, Kitabevi, 2007. Mehmed Aziz, İmtiyazât-ı Ecnebiyye ve Tensikat-ı Adliyye, Dersaadet, Ahmed Sâki Bey Matbaası, 1325. ______, Mufassal Nazariyât-ı Ceza, Kostantiniyye, A. Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1316. Mehmed İzzet, Mehmed Esad, Osman Nuri, Ali Kâmi, Darüşşafaka-Türkiye’de İlk Halk Mektebi-Darüşşafaka Nasıl Doğdu, Ne Hizmetler Etti, Nasıl Yaşıyor, İstanbul, Evkaf-ı İslâmiye Matbaası, 1927. Mehmed Raif, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3102, 20 Ekim 1888 (15 S 1306), s. 3. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1308. MİLLER, Ruth Austin, From Fıkh to Fascism: The Turkish Republican Adoption of Mussolini’s Criminal Code in the Context of Late Ottoman Legal Reform, Princeton University, doktora tezi, 2003. 194 Mîrdûhîzâde Abdurrahman Süreyya, Mizânü’l-Belâga, İstanbul, Ceride-i Askeriye Matbaası, 11 Safer 1313, 405 s. __________, Sefine-i Belâgat, Kostantiniyye, Matbaa-i Ebuzziya, 1305, 200 s. Mizancı Murad, Devr-i Hamidî Âsârı, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniyye, 1890. [______], “Mekâtib Programlarının Tanzim ve Tevhîdi”, Mizan, nr. 105, 17 Temmuz 1889 (20 ZA 1306), s. 1007. [______], “Müdahalât-ı Ecnebiyyeyi Men‘ İçün En Kısa Tarik”, Mîzân, nr. 34, 9 Haziran 1887 (17 N 1304), s. 279-81. MORTMANN, Andreas David, İstanbul ve Yeni Osmanlılar, trc. Gertraude SonguHabermann, İstanbul, Pera Yay., 1999. Muallim Cevdet, “Darülmuallimîn’in Yetmiş Birinci Sene-i Tedrisiyyesi Vesilesiyle Müessesenin İlk Müdürü Cevdet Paşa’nın Hayat-ı İlmiyyesi Üzerine Konferans”, Tedrisat Mecmuası, sy. 39, 1 Haziran 1333, s. 435. MUMCU, Ahmet, Ankara Adliye Hukuk Mektebi’nden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne (1925-1975) Ankara Hukuk Fakültesinin Yarım Yüzyıllık Tarihi, Ankara, Sevinç Matbaası, 1977. Münif Paşa, Hikmet-i Hukuk, notları tutan: Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne şakirdanından Sâbit Efendi, İstanbul, A. K. Tozliyan İdare-i Şirket-i Mürettebiye, 1302. ______, Medhâl-i İlm-i Hukuk, İstanbul, Mekteb-i Sanâyi‘-i Şâhâne Matbaası, 1299. ______, Telhis-i Hikmet-i Hukuk, notları tutan: Mahmud Esad, İstanbul, Mekteb-i Sanayi-i Şâhâne Matbaası, 1301. Namık Kemal, Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri-Bütün Makaleleri 1, haz. Nergiz Yılmaz Aydoğdu-İsmail Kara, İstanbul, Dergâh Yay., 2005. Nasuhoğlu, Ahmet Muhtar, Yâd-ı Mazi ve Hayatımın Tarihi: Meşrutiyet’ten Cumhuriyete Bir Hukukçunun Hatıraları, haz. Ömer Hakan Özalp-Ayşe Raziye Özalp, İstanbul, Dergâh Yay., 2007. Nazaret Haçaryan, Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de Kanun-ı Ceza’nın Kısm-ı Umûmîsine dair verilen Derslerin Hulâsası yahud Mebâdi-i Hukuk-ı Ceza, İstanbul, A. Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1306. Nâzım Paşa, Selanik Vali-i Sabıkı Nâzım Paşa’nın Hatıraları, İstanbul, Arba Yay., 1992. Nazif Süruri-S.Talat, Mecmua-i Malumat-ı Adliyye, İstanbul, Kasbar Matbaası, 1312. ÖLMEZOĞLU, Ali, “Cevdet Paşa”, İA, III, 114-23. 195 Ömer Hilmi Efendi, Mi‘yâr-ı Adalet, İstanbul, Bosnevî Hacı Muharrem Efendi’nin Matbaası, 1311. [Örikağasızâde] Hasan Sırrı Hukuk-ı Hususiye-i Düvel, İstanbul, Âlem Matbaası, 1314. ______, Sultan Abdülhamit Devri Hatıraları ve Saray İdaresi, haz. Ali Adem Yörük, İstanbul, Dergâh Yay., 2007. ÖZCAN, Mehmet Tevfik, “İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Kurumlaşmasının Tarihçesi”, İÜHFM, LXI/1-2 (2003), 85-174. ÖZGÜL, M. Kayahan, Münif Paşa, Ankara, Elips Kitap, 2005. ÖZKENT, Ali Haydar, Avukatın Kitabı, nşr. İstanbul Barosu, İstanbul 2002 (İstanbul, Arkadaş Basımevi, 1940, tıpkı basım). PAKALIN, Mehmed Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., 2004. ______, Sicill-i Osmanî Zeyli, III, 585-91 (yazma, Türk Tarih Kurumu Ktb. Y782.3). “Recâîzade Mahmud Ekrem”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1990, VII, 292-98. Said Paşa, Said Paşa’nın Hatıratı, Dersaadet, Sabah Matbaası, c. I-II, 1328. SAKAOĞLU, Necdet, Osmanlıdan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yay., 2003. SARIYILDIZ, Gülden, “Osmanlı Bürokrasisinde Kâtip Yetiştirmek İçin Açılan Modern Bir Eğitim Kurumu: Mekteb-i Maarif-i Aklâm (Mahrec-i Aklâm)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 6, 2002 Bahar, s. 26. Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyat Hakkında Bir Etüd, 2 c., çev: Baha Arıkan, İstanbul, ty. ______, Mekâtib-i Âliye-i Fenniye yani Darülfünûn-u Sultaninin Nizamname-i Dahilisiyle Dürûs Cetvelidir, İstanbul, La Türki Matbaası, 1293. SUNGU, İhsan, “Tanzimat ve Yeni Osmanlılar”, Tanzimat, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., 1999, II, 800-816. “Şehadetnameliler”, Mîzân, nr. 59, 23 Ağustos 1888 (15 Z 1305), s. 557. Talebeden Birisi, “Yine Mekteb-i Hukuk”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3103, 22 Ekim 1888 (17 S 1306), s. 2-3. “Telafi Kabul Etmez Bir Ziyâ-ı Elim”, İkdam, nr. 1601, 23 Aralık 1898 (9 Ş 1316), s. 2. TENGİRŞENK, Yusuf Kemal, Vatan Hizmetinde, İstanbul, Bahar Matbaası, 1967. TEPEYRAN, Ebubekir Hazım, Hatıralar, haz. Faruk Ilıkan, İstanbul, Pera Turizm ve Ticaret, 1998. 196 “Teşkilat-ı Adliyye”, Vakit, nr. 173, 11 Aralık 1875/12 ZA 1292, s. 1-2. Tevfik, Mukaddime-i İlm-i Hukuk (yazma, Süleymaniye Ktb., İzmirli İsmail Hakkı Blm., nr. 1790). UÇMAN, Abdullah, “Mecmua-i Muallim”, DİA, XXVIII, 271-72. ______, “Muallim Naci (1849-1893)”, DİA, XXX, 315-17. “Ulûm ve Fünûn: İlm-i Hukuk”, Takvim-i Vekâyi, nr. 1292, 1 Kasım 1870 (8 Ş 1287), s. 2-3; nr. 1296, 12 Kasım 1870/19 Ş 1287, s. 2-4; nr. 1334, 20 Mart 1871 (28 Z 1287), Takvim-i Vekâyi, nr. 1334, s. 3-4. “Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık 1875/14 ZA 1292, s. 1-2. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinde İlmiye Teşkilâtı, Ankara, TTK Basımevi, 1988. ______, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, TTK Basımevi, 1988. Yanko Vitinos, Reynâme: İstimlak-i Ecânib Kanunu’nun Bazı Sükut ve Mübhemiyetinden Münbais Bir İhtilafa Dairdir, İstanbul, İkdam Matbaası, 1330. ______, Şerh-i Kanun-ı Ticaret, İstanbul, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1300. ______, Şûra-yı Devlet'in Üç Kararı Hakkında Mütâlaânâme, İstanbul, Sada-yı Millet Matbaası, 1327. YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, c. VI, İstanbul, Matbaai Ebuzziya, Diyanet İşleri Reisliği Neşriyatından: 5, 1935. YETİŞ, Kâzım, “Abdurrahman Süreyya Mîrdûhîzâde (1841-1904)”, DİA, İstanbul 1988, I, 173-174. ______, Belâgattan Retoriğe, İstanbul, Kitabevi, 2006. ______, Talîm-i Edebiyat’ın Retorik ve Edebiyat Nazariyâtı Sâhasında Getirdiği Yenilikler, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1996 YÜCEL, Hasan Âli, Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara, T.C. Kültür Bakanlığı Millî Kütüphane Basımevi, üçüncü baskı, 1994. IV- Gazete ve Mecmualar - Basiret, Ceride-i Mehâkim, Düstur, Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Salnameleri (Hicrî senelere göre, 1298-1305), Hukuk (Ankara Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti tarafından çıkarılır meslek mecmuasıdır), Hukuk Dünyası, İkdâm, Maarif Salnameleri (1316, 1317, 1318, 1319, 1321), Mecmua-i Muallim, Mizan, Mizanü’l-Hukuk, Nevsâl-i Malumat, 197 Sırat-ı Müstakim-Sebilürreşad, Takvim-i Vekayi, Tarik, Tercüman-ı Hakikat, Tevhid-i Efkâr, Vakit. V- İnternet sayfaları http://en.wikipedia.org/wiki/Norwich http://en.wikipedia.org/wiki/Rostock http://tr.wikipedia.org/wiki/Sören-(Holstein) http://en.wikipedia.org/wiki/University_of_Rostock 198 EKLER EK I. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî nizamname ve ders programı taslağı 758 Zîr-i cenâh-ı saltanat-ı seniyyede bulunan bi’l-cümle tebea-i şâhânenin muhafaza-i hukuku ve de‘âvilerinin hüsn-i tesviyye ve rüyeti emrinde malumatlı zevâtın yetiştirilmesi için Mekteb-i Sultanî dairesinde bir Hukuk Mektebi tesis olunmuştur. Bu mektepte ikmâl-i fünûn ederek doktor ünvanını ihrâz edenler Ahkâm-ı Adliyye Nezaret-i celîlesince memuriyet ve hizmetlerde istihdam ve saye-i hakkaniyyetvâye-i hazret-i cihan-bânîde menâsıb ve merâtib-i mütenevvi‘aya nâiliyetle bekâm olmaklığa kesb-i istihkâk eyleyeceklerine nazaran mekteb-i mezbûrun bir mükemmel halde bulunması lâzıme-i halden bulunmuştur. Binâenaleyh gerek nizamât-ı dahiliyyesi ve gerek ders cetveli Avrupa düvel-i mütemeddinesinin en meşhur hukuk mekteplerinin programları derecesinde olmak üzere tertib kılınmıştır. 758 Burada verdiğimiz taslak (lâyiha), Sava Paşa tarafından hazırlanmış, Cevdet Paşa’nın tashihinden geçmiştir (12 Ağustos 1875/11 B 1292, ŞD. 207/32: Mekteb-i Sultanî derununda tesis ve küşâd olunmuş olan Hukuk Mektebi’nin nizamât-ı dahiliyyesini hâvi lâyihadır). Nizamname Şura-yı Devlet tarafından da incelenmiş ve küçük değişikliklerle iradesi çıkmıştı (25 Ocak 1876/28 Z 1292, İ.ŞD. 30/1435: Deâvi-i ibâdın hüsn-i rüyet ve tesviyesiyle muhafaza-i hukuk emr-i ehemmi istikmâl olunmak için malumatlı zevât yetiştirilmek ve ikmâl-i fünûn ile şehadetname alanlar Adliye Nezaret-i celîlesince memuriyet ve hizmetlerde istihdam kılınmak üzre Mekteb-i Sultanî derununda tesis ve küşâd olunmuş olan Hukuk Mektebi’nin nizamât-ı dahiliyyesidir). Ayrıca bkz. 2 Mart 1876 (6 S 1293), Basiret, nr. 1749, s. 2; Sava, Dürus Cetveli, s. 41-46; Düstur, III, 439-42; M. Cevad, a.g.e., s. 163-68; C. Bilsel, İstanbul Üniversitesi Tarihi, s. 58-61; aynı mlf., “Öğrenirken ve Öğretirken Beraber”, s. 77-80; E. İhsanoğlu, “Dârülfünûn-ı Sultanî”, s. 235-38; G. Bozkurt, “Türkiye’de Hukuk Eğitiminin Tarihçesi”, Hukuk Öğretimi Sempozyumu 13-14 Mayıs 1993, s. 57-60. Sadeleştirilmiş hali için bkz. V. Engin, a.g.e., s. 91-93. Fransızcası için bkz. Sava, Reglement, 55-62. 199 Birinci madde: Mekteb-i Hukuk’a kayıt ve kabul olunacak talebe Sultanî ile mekâtib-i idadiyyede tahsil-i ulûm ve fünûn etmiş ve yedinde şehadetnamesi bulunmuş takımdan olmaları lazım gelir. İkinci madde: Mekteb-i Sultanî ve mekâtib-i idadiyyeden mâadâ Dersaadet ve taşralarda bulunan mekâtib-i mahsusadan çıkıp Hukuk Mektebi’ne girmek arzusuyla müracaat edenlerden dahi mekâtib-i mezkûre şakirdânı derecesinde imtihan verebilenlerin heman doğrudan doğruya Mekteb-i Hukuk’un birinci sınıfına ve fakat henüz liyakat ve iktidarları derece-i matlûbede olmayanların ikmâl-i nekayısları zımnında bu misillülere mahsus olarak Mekteb-i Sultanî’de tertib olunmuş olan sınıfa haricî sıfatıyla devam ettirilerek bir veya iki sene sonra bi’l-imtihan ibrâz-ı liyakat eyledikleri halde kezalik Mekteb-i Hukuk’un birinci sınıfına kayd u idhâl olunacaklardır. Üçüncü madde: Ber-minvâl-i muharrer Hukuk Mektebi’ne kabul olunacak talebenin isim ve şöhretleri ve derece-i sinleri ve ikametgâhları ve vatan-ı aslîleri koçanlı deftere kayd u imlâ ve bunların suret-i kabullerini mübeyyin yedlerine cânib-i idareden bir kıta varaka-i mahsusa i‘tâ kılınarak bunlar mektebin talebe-i muntazaması addolunmalıdır. Dördüncü madde: Mektepte tedris olunacak derslerin kâffesinde veyahut bazılarında bulunarak yalnız istimâ‘ ile istifade etmek arzusunda olanlar suret-i devamlarında muhayyer demek olmalarıyla bunlar talebe-i muntazamanın mükellef oldukları imtihandan ve muamelat-ı sâireden vâreste olacakları gibi diploma ahzına dahi istihkakları olmayacaktır. Ve fakat müstemi‘ sıfatıyla devam ve ikdâm etmiş olanlara muallimleri tarafından bir kıta tasdiknâme verilebilecektir ve bu kısım talebelerin isimleri diğer bir deftere kayd u işaret olunarak yedlerine birer kıta dühûliye varakası dahi i‘tâ edilecektir. Beşinci madde: Sâlifü’z-zikr talebe-i muntazama yevmî okunan derslere devam ve muallimleri tarafından irâe ve teklif olunan es’ileye ecvibe i‘tâsına ikdâm ile senede dört defa evkat-ı muayyenede idare-i mektebe bi’l-müracaa enskrepsiyon tabir olunan kayıt pusulalarını aldıktan sonra sene nihayeti imtihanını ve ikmâl-i müddet-i tahsiliyyelerinde doktora yani müntehi imtihanlarını tahriren ve şifahen i‘tâ eylemeğe mecbur olacaklardır. 200 Altıncı madde: Kâffe-i muallimîn nezdinde talebelerinin esâmisini mübeyyin birer defter mevcut olup beher gün derslere bed’ ü mübâşeretten evvel talebenin yoklaması bi’l-icra nâ-mevcut olanların işaret-i mahsusaları ve mevcut olanlara irâd olunacak suallere verecekleri cevapların nikat usûlü üzere derecâtı defter-i mezkûre derc ü imlâ olunacağı gibi bazı talebe hakkında olan mütalaalarını dahi mülahazât hanesine şerh ile derslere hitâm verildikten sonra defâtir-i mezkûre idare cânibine i‘tâ kılınacaktır. Yedinci madde: Mektebin kalem-i mahsusunda bulundurulması lazım gelen defâtir-i sâireden mâadâ altıncı maddede zikr olunduğu gibi muallimîn tarafından cânibi idareye yevmiye verilen ders cetvellerindeki iş‘ârâtı nakl u kayd eylemek için bir esas defteri dahi tutularak işbu deftere talebenin isimleriyle bulunduğu sınıfların ve okudukları derslerin kâffesi gösterileceği gibi muallimînin işaretleri aynen ve talebenin etvâr u mişvârı hakkında idarenin tahkikât-ı vâkıası icmâlen kayd olunarak defter-i mezkûre her ne vakit müracaat olunur ise talebenin ahvâli anlaşılacaktır. Sekizinci madde: Beşinci maddede beyan olunduğu vechile vakt-i muayyende lazım gelen kayıt pusulalarını almak isteyen talebenin defter-i mahsusta muharrer isimleri sırasında gösterilen işaretlere nazaran eğerçi iki ay zarfında bir derste bilâmâni-i şer‘î dört defa hazır bulunmadıkları veya muallimlerin suallerine mütemadiyen ecvibe-i münasibe vermedikleri veyahut bu esnada hallerince bir fenalıkları tebeyyün eylediği halde mücazaten zikrolunan enskrepsiyonun hakk-ı talebinden sâkıt olacaklardır. Ve sene-i tedrisiyye içinde lazım gelen dört enskrepsiyonlarını alamayanlar sene nihayeti imtihanına dahi kabul olunmayıp sebepleri defter-i mahsusun mülahazât hanesinde gösterilecektir. Şu kadar var ki şu iki ceza talebe hakkında tayin olunmak için müdür ve muallimlerin reyleri munzam olmak lazım gelir. Dokuzuncu madde: Sene-i tedrisiyye içinde devam edip ve muallimîn tarafından irâd olunan suallere layıkı vechile cevap verip de enskrepsiyonlarını tamamen alanlar ve bu esnada bir gûna su-i hal ü harekette bulunmayanlar sene ahiri imtihanına kabul olunacaklardır. Onuncu madde: Sene ahiri imtihanı tahrirî ve şifahî olup imtihan zamanında müdür ve muallimîn içtima ederek evvel-emirde tahrirî olan imtihan evrâkını güzelce mütalaa ile kabule şayan olanlara nikat usulünde derece verilip takrirî imtihanlarına 201 bed’ ü mübâşeret olunacaktır. Ve tahrirî imtihanları kabul olunmayanların imtihan-ı takrirîden reddiyle, üç mah sonra tekrar imtihana girmeğe imhâl olunacaklardır. On birinci madde: Mekteb-i Hukuk’ta tedris olunacak dersler zîrde muharrer cetvelde tafsilen gösterilmiştir. Dürûs-ı mezkûre dört sene zarfında tedris edilecektir. On ikinci madde: Avrupa mekâtib-i âliyyesinin sene-i tedrisiyyeleri yedi aydan ibaret ise de memâlik-i mahrûse-i şâhânede bu misillü ulûm ve fünûnu tahsil edenler muallimlerin tedris ve talimlerinden daha ziyade müstefid olabilmelerîçün Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin sene-i tedrisiyyesi dokuz maha iblâğ olunup şuhûr-ı mezkûrenin sekizi sırf ders talimine ve birinin yirmi günü tekerrür ve on günü imtihanlara hasr olunacaktır. On üçüncü madde: Dört sene zarfında güzelce devam ve her sene dört defa tecdîd-i kuyûd muamelesini tamamen icra ederek ve herbir sene ahirinde imtihanını verebilenler dördüncü senenin nihayetinde doktora yani müntehî imtihanına kabul olunacaklardır. On dördüncü madde: Doktora imtihanı dahi onuncu maddede gösterilen şerâite tevfîkan tahrirî ve şifahî olacağından mâadâ bade’l-imtihan doktor ünvanını ihrâz etmeğe hahişker olan talebe bir mesele-i ilmiyye üzerine bir risale kaleme alarak Maarif Nezaret-i celîlesinin taht-ı riyasetinde müdür ve muallimînden mürekkeb akdolunacak bir meclisin huzurunda risale-i mezkûre mündericâtını te’kîd ve mesele-i mevzûanın halli hakkında ibrâz eylediği reyi şifahen teyid ederek isbat-ı liyakat ve ehliyet eyledikten sonra doktor ünvanını haiz olacaktır. On beşinci madde: Gerek doktora imtihanını ve gerek risale-i mebhûsun-anhânın telifine muvaffak olamayanlar külliyen mektepçe olan haklarından iskat edilmeyip bunlar doktorlardan hafif bir imtihan vererek lisansiye yani mezuniyet ünvanına nâil olacaklardır. On altıncı madde: Doktor ünvanına nâil olanlar Ahkâm-ı Adliyye Nezaret-i celîlesince her bir umûr-ı Devlet-i Aliyye’de istihdama istihkak eyleyecekleri gibi lisansiye rütbesine nâil olanlar dahi memâlik-i mahrûse-i şâhânenin her tarafında dava vekâletine mezun olacaklardır. On yedinci madde: İşbu Hukuk Mektebi’ne kayd u idhâl olunan talebenin suret-i tahsillerinden ve mecbur oldukları tecdîd-i kuyûd muamelâtı icrasından ve diploma ahzından dolayı bir gûne masrafları olmayıp yalnız dördüncü sene nihayetinde 202 halleyledikleri mesele-i ilmiyye risalesini kendi akçeleriyle tab‘ ettirmeğe mecbur olacaklardır. Hukuk Mektebi’nde tedris olunacak derslerin cetvelidir: Fıkıh, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, Usûl-i Fıkıh, Hukuk-ı Umûmiyye (yani ilm-i hukukun milel-i sâlifenin kâffesinde bulunduğu derecâtı muhtasar[an] gözden geçirmek), Kavânîn ve Nizamât-ı Devlet-i Aliyye, Roma Kavânîni, Kanun-ı Ticaret, Usûl-i Muhakeme, Kanunı Ceza ve Usûl-i İstintâk, Kavânîn-i Bahriyye, Hukuk-ı Düvel ve Milel, Muahedât, Ekonomi Politik (Tedbir-i Müdün yani Servet-i Milel). [devamında Turuk ve Me‘âbir Mektebi’nin nizamât-ı dahiliyesini mutazammın lâyiha ile Turûk ve Me‘âbir Mektebi’nin Ders Cetveli vardır] 203 EK II. Hukuk Mektebi Nizamnamesi 759 Birinci Fasıl Mektebin Teşkili Birinci madde: Kavânin-i adliyye ve siyasiyye-i Devlet-i Aliyye’nin ve hukuka müteallik usûl ve fünûnun talim ve tedrisine mahsus ve Adliye Nezâretine merbut olmak üzere Hukuk Mektebi namıyla Dersaadet’te bir mektep küşad olunacak ve bu mektep nehâri olacaktır. İkinci madde: Hukuk Mektebi’ne girecek talebe meccânen kabul olunacaktır ve bunlardan şehâdetnâme ile çıkanlar yedinci fasılda beyan olunan umur-ı adliyyede istihdam olunacak ve dava vekâletinde bulunmak isteyenlerinin bu silke dühule selâhiyetleri olacaktır. İkinci Fasıl Derslerin Envâ‘ ve Müddeti Üçüncü madde: Derslerin envâ‘ı zîrde muharrerdir ve bunların müddet-i tahsiliyyesi üç senedir: Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, Arazi Kanunu, Tapu ve Emlâk Nizamnameleri, Cezâ Kanunu, Ticâret-i Beriyye ve Bahriyye Kanunları, Usûl-i Muhâkeme-i Hukukiyye ve Cezâiyye Kanunları, usûl-i tanzim-i ilâm, ilm-i hukuk-ı milel, Muamelât-ı ecnebiyyeye müteallik uhut ve nizâmât ve mukavelât ve Fransızca lisanı. Dördüncü madde: Sene dersleri heyet-i muallimîn tarafından tertib olunur ve yeniden ilavesine lüzum görünecek dersler dahi heyet-i muallimîn marifetiyle cetvel-i mahsusasına derc olunarak Adliye Nezâreti’nden ba‘de’t-tasdik ilân kılınır. Beşinci madde: Mektebin tatilleri evvelâ her haftanın Cuma ve Pazar günlerinden, sâniyen eyyâm-ı resmiyyeden, sâlisen imtihandan sonra bir ay müddetten ibarettir. Ve bu bir ay müddet tatil mevsim-i sayfın en harâretli zamanına müsâdif olacaktır. 759 7 Kasım 1878 (11 ZA 1295), İ. ŞD. 42/2204, lef 2. 204 Altıncı madde: Dersler umumen lisân-ı Osmanî üzere talîm ve takrîr olunacaktır. Üçüncü Fasıl Usûl-i İdâre Yedinci madde: Mektebin heyet-i idâresi bir müdir-i evvel ve müdir-i sâni ile lüzumu kadar mubassırdan ibarettir. Ve bunlar Adliye Nezâreti’nin intihâbıyla tayin ve yalnız müdir-i evvelin memuriyeti hakkında irâde-i seniyye istihsâl kılınır. Sekizinci madde: Müdir-i evvelin vezâifi mektebin inzibât ve intizâm-ı dahiliyyesine ve talebenin vakt ü zamanıyla devamlarına ve mektebin vâridât ve muhassasâtı muhâsebesine nezâret etmek ve mektep idâresine müteallik mesâlihi muallimler ile birlikte müzâkere edip kararını Adliye Nezâreti’ne tahriren beyân eylemek ve beşinci fasılda talebenin mektebe dühul ve kabulleri için muayyen olan muamelâta bakmak ve ale’l-umum mektebin hüsn-i idâresine dikkat eylemek hususlarıdır. Dokuzuncu madde: Müdir-i evvelin talebeden hilâf-ı nizâm harekette bulunan ve âdâba riayet etmeyenleri muallimlerin ihtarı üzerine ibtidâ suret-i mahsusada ve tekrar eder ise muallimîn huzurunda tekdir etmeğe selâhiyeti vardır. Mektepten tardı mûcib bir harekette bulunanlar için heyet-i muallimîn ile bi’l-müzâkere verilecek kararı Adliye Nezâreti’nden bi’l-istizân icrâ edecektir. Onuncu madde: Müdir-i evvel her sene hitâmında mektebin o sene vukuâtını ve hâl-i hâzırını ve vazifesi dahilinde lüzum gördüğü ıslâhâtı hâvi Adliye Nezâreti’ne bir beyânnâme i‘tâ edecektir. On birinci madde: Müdir-i sâni müdir-i evvele muâvenet ve gıyabında vekâlet eder. Ve mektebin hıdmet-i tahririyye ve hisâbiyyesini dahi ifâ eyler. Dördüncü Fasıl Muallimîn On ikinci Madde: Mektebin muallimleri Adliye Nezâreti cânibinden tayin kılınacaktır. 205 On üçüncü madde: Muallimlerin vezâifi ders cetvelini tatbikan eyyâm ve evkat-ı muayyenede talim ve tedris etmek ve esnâ-yı tedrisde hilâf-ı nizâm hareket eden talebeye nasihat ve müstahak-ı tevbih olanları hakkında müdir-i evvele mürâcaat etmek ve beşinci ve altıncı fasıllarda tarif edilen şehâdetnâmeleri i‘tâ ve imtihan muamelâtını icrâ eylemek ve işbu nizamname mucebince mektebin idâresine müteallik müzâkerâtta bulunmak maddeleridir. Beşinci Fasıl Talebenin Şerâit-i Kabulleriyle Vezâifi On dördüncü madde: Mektebe girmek isteyenler evvelâ tebea-i Osmaniyyeden olmak, sâniyen on sekiz yaşından aşağı olmamak, sâlisen lisân-ı Osmani üzere kıraat ve kitâbete muktedir bulunmak ve sarf ve nahiv ile mantık ve coğrafya ve hesap bilmek ve tarih-i Osmanî ve umumîden malumatı olmak, râbian hüsn-i hulk ve siret ashâbından olduklarına dair muteber ve mutemet iki zâtın mühürlerini hâvi kefâletnâmeyi hâmil bulunmak meşruttur. On beşinci madde: Mektebe girecek olanlar isim ve şöhret ve mahall-i ikâmetlerini evvelce mektep idaresine kaydettireceklerdir. Bunların on dördüncü maddede muharrer evsâfı câmi oldukları heyet-i imtihaniyye huzurunda taayyün etmedikçe kabulleri caiz olmayacak ve her sene tertibinden ziyade mektebe girmek isteyenler bulunur ise imtihanda en ziyade isbat-ı liyâkat edenleri tercih ve kabul olunacaktır. On altıncı madde: Talebenin usûl-i imtihanı heyet-i muallimîn huzurunda hiçbir gûna taraf ve iltimas karışmayarak kemâl-i bitarafî ve hakkaniyetle ve her sene tayin olunacak vakitte icra olunur. Ve kabul olunanların ismi imtihan heyetinin mazbatasıyla talebe defterine kaydedilerek yedlerine mektebe devama mezun olduklarını mübeyyin koçanlı ve numerolu ve müdir-i evvel tarafından mühürlü bir varaka verilir. On yedinci madde: Her sene mektebe alınacak talebenin adedi derslerin küşâdından evvel ilân edilecektir. On sekizinci madde: Bilâ-özr-i makbul mütemâdiyen sekiz gün devam etmeyen talebe mektebi terk etmiş addolunacaktır. 206 On dokuzuncu madde: Üç ay devam etmiş olan talebe muallimler tarafından verilecek birer müdâvemet tasdiknâmesi mucebince her üç ayın ibtidâdaki on beş günü zarfında devamlarını mübeyyin kayıtlarına şerh verdirmeğe mecburdur. Yirminci madde: Ders günlerinde bulunacak talebe muallimlerinin nezdinde esâmi defterini imza eyleyecektir. Yirmi birinci madde: Talebe mektebin nizamnamesine tamamiyle teba‘iyete mecburdur. Mugâyir-i usûl harekette bulunanları hakkında dokuzuncu madde mucebince muamele kılınacaktır. Yirmi ikinci madde: Talebe derslerin küşâdından evvel on beş gün zarfında isimlerini defter-i mahsusuna kaydettirmeğe mecburdur. Derslerin küşâdından on gün mürûruna kadar bu muameleyi icrâ ettirmeyen ve yahut bilâ-özr-i makbul sırasıyla üç defa derse gelmeyenler on dokuzuncu maddede gösterilen müdâvemet tasdiknâmesinden mahrum olacaklardır. Altıncı Fasıl İmtihan Yirmi üçüncü madde: Talebenin her sene sınıf imtihanları ve üçüncü seneyi tekmil edenler için başkaca mezuniyet imtihanı icra kılınacaktır. Yirmi dördüncü madde: Sınıf imtihanları heyet-i muallimîn ve müdir-i evvel marifetiyle icra kılınacak ve mezuniyet imtihanları alenî olup bu heyete Adliye Nezâreti’nden üç mümeyyiz ilâve olunacaktır. Yirmi beşinci madde: Her sene hitâmında icra olunacak sınıf imtihanı senenin derslerine münhasır olacaktır. Ve talebenin bu imtihana dahil olmaları on dokuzuncu madde mucebince o sene içinde alacakları dört kıt‘a müdâvemet tasdiknâmesini ibrâz etmelerine mütevakkıftır. Birinci sene talebesi o sene imtihanını vermedikçe ikinci senenin ilk üç ayı için müdâvemet tasdiknâmesi alamayacakları gibi ikinci sene talebesi dahi o senenin sınıf imtihanını ifâ etmedikçe üçüncü senenin ilk üç ayı hitâmında müdâvemet tasdiknâmesi ahzına müstahak olamayacaklardır. Yirmi altıncı madde: Üçüncü sene imtihanını veren talebeye o sene imtihanında birinci ve ikinci senenin derslerinden imtihan olundukdan sonra heyet-i muallimîn tarafından mezuniyet imtihanına esas olmak için tarif olunacak bir meselenin tasvir ve 207 teşrihi ve ahkâm-ı kanuniyyeye tatbiki üzerine mütalaât ve tedkikat-ı mükemmeleyi hâvi lâyiha kaleme alarak imtihan mümeyyizlerine verilmek üzere nüseh-i mukteziyyesini müdir-i evvele i‘tâ edeceklerdir. Yirmi yedinci madde: Yirmi altıncı maddede muharrer lâyihalar heyet-i imtihaniyece bi’l-mütalaa şayan-ı kabul ise suret-i tanzimleri tedkik olunduktan sonra mündericâtından tertib olunacak suallere ecvibe-i kâfiye i‘tâ eden talebeye Adliye Nezâreti’nin ve imtihan mümeyyizlerinin ve mektep müdürünün ve muallimlerinin tasdik ve imzalarıyla mezuniyet şehadetnamesi verilecektir. Yirmi sekizinci madde: Mezuniyet imtihanında her muallim kendisine muhavvel dersden sual irâd edeceği gibi muallimler dahi o derslerden mesâil teklif edebileceklerdir. Yirmi dokuzuncu madde: İmtihan aliyyülâlâ ve âlâ ve karib-i âlâ itibariyle üç dereceye münhasırdır. İnde’l-imtihan malumatı üçüncü dereceden aşağı olan talebe şehadetnameye nâil olamayarak bulundukları sınıfta bir sene daha tedrise mecbur olacaklardır. Otuzuncu madde: Sınıf imtihanları icra olunan talebe ile üçüncü sene imtihanını verip de kaleme aldıkları lâyiha şayan-ı kabul olmayan ve yahut lâyihaların mündericâtından irâd olunacak es’ileye cevab-ı kâfi vermeyen talebeye yalnız sınıf imtihanı şehadetnamesi verilecek ve işbu şehâdetnâmeler müdir-i mektep ve muallimînin imzalarıyla mümzî ve mektebin mührüyle mahtûm olacaktır. Otuz birinci madde: Tebea-yı Osmaniyye’den olup da üçüncü maddede muharrer derslerin hariçte tahsil eylediğini hâvi resmî şehadetnameyi hâmil olanların istidâları vukuunda mektepçe bi’l-imtihan oradan dahi şehâdetnâme istihsâline selâhiyetleri olacaktır. Yedinci Fasıl Talebenin İstihkakı Otuz ikinci madde: Mektepten mezuniyet şehâdetnâmesini hâmil olan talebe mehâkim-i nizamiyyede lâ-akall bir sene âza mülâzemetinde istihdâm olunduktan sonra Dersaadet ve vilayât mehâkim-i ibtidaiyyesi âzalığında bulunmağa kesb-i liyâkat eyleyecekler ve hıdemât-ı adliyyede bi’t-tedric terakkiyâta nâil olacaklardır. 208 Otuz üçüncü madde: Mezuniyet şehadetnamesini alan talebeden dava vekâletinde bulunmak isteyenler sâmiînden olarak mehâkim-i nizâmiyyede ale’t-tevâli bir sene devam eyledikleri halde vekâlet ruhsatnâmesine müstahak olacaklardır. Otuz dördüncü madde: Mezuniyet şehâdetnâmesini alamayıp da yalnız üçüncü senenin sınıf imtihanı şehadetnamesini hâmilen mektepten çıkacak talebe mehâkim-i nizâmiyye umûr-ı tahririyyesinde ve sırasıyla mümeyyizliğinde istihdâm olunabilecektir. Otuz beşinci madde: Mektebin tarih-i küşâdından üç sene sonra yedinde mektep şehadetnamesi olmayanlar mehâkim-i ibtidaiyye memuriyetlerinde istihdâm olunmayacak ve mektepten neşet etmiş olmadıkça hiç kimseye dava vekâleti için ruhsatnâme verilmeyecektir. Madde-i mahsusa: İşbu nizamnamenin hükmü maarif-i umûmiyye nizamnamesinin sekseninci ve seksen birinci maddelerine tevfîkan Darülfünun-ı Osmanî Hukuk Şubesi’nin küşâdına kadar muvakkaten devam edecek ve fakat bu Hukuk Mektebi’nden neşet edecek talebe yedinci fasılda tayin olunan istihkaktan tamamen müstefîd olacaklardır 760 . 760 Sekseninci madde: Darülfünun evvelâ Hikmet ve Edebiyat sâniyen İlm-i Hukuk sâlisen Ulûm-ı Tabiiyye ve Riyâziyyenin talimine mahsus üç şubeden ibaret olacaktır. Seksen birinci madde: Hikmet ve Edebiyat şubesinde ilm-i terkib-i vücud-ı insanî ve ilm-i ahvâl-i nefs ve mantık ve Meâni ve Beyân ve İlm-i Kelâm ve İlm-i Ahlâk ve Hukuk-ı Tabiiyye ve İlm-i Tarih ve mükemmel Arabî ve Fârısî ve Türkî ve Fransızca ve Yunan ve Latin lisanlarıyla bi’l-umûm ümmehât-ı elsine kavâidinin tatbik ve mukayesesine dair sarf-ı umûmî ve ilm-i aruz ve tarih-i umûmî ve ilm-i âsâr-ı atîka ve ilm-i meskukât dersleri talim olunacaktır. Seksen ikinci madde: İlm-i Hukuk Şubesi’nde fıkh-ı şerifin muamelat mebhasıyla usûl-i fıkıh ve Romalıların kanunu ve Fransızların hukuk-ı ‘adiyye kanunnâmesi ve hukuk-ı ‘adiyyeye müteallik usûl-i muhâkeme ve ticaret-i berriyye ve bahriyye ve ceza kanunname-i hümâyûnlarıyla usûl-i muhâkeme-i cinâyet ve hukuk-ı mülkiyye ve hukuk-ı milel dersleri tedris olunacaktır. 209 EK III. Dava vekillerinin (avukatların) imtihanına dair nizamnâme 761 Birinci madde: İşbu nizamnâme tarihinden itibaren Dersaadet ve memâlik-i şâhânede bulunan mehâkim-i nizamiyyede dava vekâleti Mekteb-i Hukuk’tan rüus ile çıkmış zevâta münhasırdır. Fakat mekâtib-i hukukiyye-i ecnebiyyeden rüus istihsâl etmiş olan zevât sekizinci maddenin fıkra-i ahîresi hükmüne tevfîkan gerek Dersaadet’te ve gerek taşralarda dava vekâleti icrasına mezun olabilir. İkinci madde: Mekteb-i Hukuk’tan rüus istihsal etmeyip de hanelerinde veyahut mekâtib-i hususiyyede ilm-i hukuku tahsil ile dava vekâleti silkine dahil olmaklığı arzu edenler zîrde muharrer şerâiti câmi oldukları halde ba‘de’l-imtihan taşralarda icra-yı vekâlet etmek üzre Adliye Nezareti’nden ruhsatnâme alabilirler. İşbu imtihan Dersaadet’te senede iki defa âtîde muharrer usûle tevfîkan icra olunur. Üçüncü madde: Mezkür imtihan Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne Heyet-i Muallimîni huzurunda mektep müdürünün riyâsetinde olarak icra ve imtihan günleri Adliye Nezareti tarafından tayin ile müdür tarafından ilân olunur. Dördüncü madde: İmtihan vermek isteyen ekalli yirmi beş yaşında bulunmak lazım olup Adliye Nezareti’ne takdim edeceği arzıhale melfûf tercüme-i hal varakasına menşeini ve pederinin isim ve şöhret veya sanatını ve kendisi şimdiye kadar hangi meslekte bulunduğunu ve terbiye-i umûmiyyesi için hangi mekteblerde hangi ulûm ve fünûnu ve ilm-i hukuku kimden ve ne zaman ve ne vechile tahsil ettiğini derc ile kâffe-i ifadâtını şehadetnameler ile teyid etmeğe mecburdur. Nezaret-i müşârunileyhâ dahi takdim olunan tercüme-i haller ile şehadetnameleri kâfi gördükte müsted‘înin hüsn-i hulk ashâbından olduğuna dair Dava Vekâleti Cemiyeti’nden şehadetname ahz ettikten sonra evrâkı kâffeten mektep müdürüne irsâl edecektir. Beşinci Madde: İlm-i hukuktan imtihandan evvel müsted‘î tercüme-i hal varakasında tahsil ettiğini ifade eylediği ulûm ve fünûn-ı mütenevvi‘adan imtihan olunup ibrâz ettiği malumat kâfi olmadığı takdirde keyfiyet Nezaret-i müşârunileyhâya arz olunur. 761 Eylül-Ekim 1884/Z 1301, “Mer‘îyet-i ahkâmına bi’l-istizân irade-i seniyye-i cenâbı padişahî müteallik ve şeref-sudûr buyurulan dava vekillerinin imtihanına dair nizamnâmedir” (MS 1316, s. 85-90). Bu metin bütün maarif salnamelerinde Mekteb-i Hukuk bahsinde yer almaktadır. 210 Altıncı Madde: İmtihan alenî olmayıp, yalnız Türkçe olarak şifahen icra olunur. Ve herbir şahsın imtihanı ekalli iki saat temdîd olunur. Şu kadar ki imtihan olunan şahsın adem-i ehliyeti tebeyyün ederse iki saatten evvelce imtihana hitâm verilebilir. İmtihan sırası içün arzıhallerin tarih-i havalelerine bakılır. Yedinci madde: İmtihan vermek isteyen Türkçe tekellüm ve kıraat etmeğe muktedir olmak şarttır. Sekizinci madde: Hukuk imtihanı ulûm-ı hukukiyyenin taksimâtı ve târifâtıyla hikmet-i hukuktan ve Mecelle ve Arazi Kanunu ve Tapu Nizamnâmeleri ve Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ile Teşkilat-ı Mehâkim Kanunu’ndan ve Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye Kanunnâmeleri ve Ceza ve Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Kanunnâmeleri ve Hukuk-ı Esasiyye ile İdare-i Mülkiyye ve Hukuk-ı Düvel’den ve Fıkhın Evkaf ve Vesâyâ ile Ferâiz bahislerinden sırasıyla irâd olunacak suallerden ibaret olacaktır. Avrupa hukuk mekteblerinden rüus almış olanlar imtihandan müstesnadırlar. Fakat Mecelle ve Fıkıh ve Ferâiz ve Arazi Kanunu gibi kavânîn-i hususiyyeyi görmedikleri yedlerinde bulunan şehadetnameden müstebân olduğu halde yalnız o fenlerden imtihanları icra olunur. Dokuzuncu madde: Herbir talebenin imtihanı evvelâ münferiden irâd olunacak suallere cevap vermesi ve sâniyen tasvir olunacak bir davanın suret-i muhakeme ve hükmü ile esbâb-ı hükmünü beyân etmesi ve sâlisen bazı mevâdd-ı kanuniyyeyi şerh u tefsir eylemesiyle icra olunacak ve matlûb-ı hakiki olan malumat-ı hukukiyyesinden maada suret-i ifadesine ve şîve-i takrîrine nazaran derece-i ehliyet ve liyâkati bilhassa takdir olunacaktır. Onuncu madde: Herbir fenden ibtidâ ol fennin muallimi sual eder. Ancak imtihana memur sâir muallimler dahi ona iştirak etmekte muhtardırlar. Ve bu takdirce rey dahi verirler. Reis dahi bazı muallimîni sual irâdına davet edebilir. On birinci madde: Mektep müdürü lüzum gördüğü halde mektep muallimlerinden başka mümeyyiz dahi intihâp ve celbedebilir. On ikinci madde: İmtihanda irâd olunan suallere verilen cevaplar kayd ü tahrir olunur. On üçüncü madde: Yalnız birinci ve ikinci dereceden ehliyet şehadetnamesi verilir. 211 On dördüncü madde: 16 Zilhicce sene [12]92 tarihli Dava Vekilleri Nizamnâmesi mûcebince mukaddemâ bi’l-imtihan dava vekâleti için şehadetname almış olanlar kemâ-kân icra-yı vekâlet edeceklerdir. Bunlardan üçüncü sınıfta bulunan bir dava vekili ikinci veya birinci sınıfa ve ikinci sınıfta olanlardan birinci sınıfa geçmek istediği halde Nezaret’e arzıhal takdimiyle imtihanı icra edilecektir. On beşinci madde: İmtihanların neticeleri bâ-mazbata Adliye Nezareti’ne arz olunarak oradan şehadetnameler i‘tâ ve muamelât-ı kuyûdiyyesi icra ettirilir. On altıncı madde: İmtihanda şayan-ı kabul olmayan şahıs bir sene sonra yeniden imtihan verebilir ve yine red olunduğu halde artık imtihana kabul olunmaz. On yedinci madde: İmtihan arzıhalleriyle tercüme-i hal varakaları kaideye mutabık olmadığı halde imtihan müddeti zarfında müceddeden tanzim ve Adliye Nezareti’ne takdim olunabilir. On sekizinci madde: İmtihan vermek içün Adliye Nezareti’ne arzıhal ve tercüme-i hal varakası takdiminden evvel Mekteb-i Hukuk menfaatına olarak müsted‘î Nezaret veznesine 10 lira tevdî etmeğe mecburdur. İmtihanı kabul olunduğu halde işbu akçe mektebe irâd kayd olunur. Red olunduğu takdirde bunun nısfı kendisine iade ve diğer nısfı tevkîf olunur. On dokuzuncu madde: Taşralarda mukîm olanlardan dava vekâleti etmek isteyenler Dersaadet’e gelip ber-vech-i meşrûh imtihan olabilecekleri gibi taşralarda İmtihan Heyetleri huzurunda dahi bâlâda muharrer usûle tevfîkan imtihan olunabilirler. İmtihan heyeti herbir vilayetin merkezinde teşekkül edecek ve riyâseti vilayet Adliye müfettişi ve gaybûbetinde vekilinde olmak üzre azâsı merkez İstinaf ve Bidayet mahkemeleri Birinci ve İkinci reislerinden ve Ticaret Mahkemesi reisi ile müddeiumumi ve muavininden ibaret olacaktır. İrâd olunan es’ile ve ecvibeyi hâvi imtihan varakaları Adliye Nezareti’ne îsâl olunup mektep müdürüne bi’l-i‘tâ mektep muallimîni tarafından muayene ettirilerek birinci veya ikinci derecede ehliyet şehadetnamesi verilecek ve fakat bunlar yalnız imtihan verdikleri vilayette icra-yı vekâlet edebileceklerdir. Yirminci madde: Taşralarda imtihan arzıhalleri Adliye müfettişlerine verilip onlar tarafından icâbı icra olunur. Yirmi birinci madde: Adliye Nezareti işbu nizamnâmenin icrasına memurdur. 212 EK IV. Musa Kâzım Efendi’nin Mekteb-i Hukuk dersleriyle ilgili Eylül 1906 tarihli raporu 762 Ma‘rûz-ı dâ‘î-i dirîneleridir ki; Geçen Pazar günü taraf-ı sâmî-i asâfânelerinden ahz u telâkki ettiğim emr-i sâmîlerine imtisâlen Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de tedrîs olunan derslerin kitap ve defterlerine bi’l-müracaa şu müddet-i kalîle zarfında bu bâbda hâsıl ettiğim fikr-i icmâlîyi ber-vech-i âti arza ictisâr ediyorum. Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de talîm olunan dersler şunlardır: 1. Usûl-i fıkıh 2. Kitabü’n-nikâh 3. Kitabü’l-vesâyâ ve’l-ferâiz 4. Kitabü’ddiyyât ve’l-cinayât 5. Mecelle-i ahkâm-ı adliyye 6. Arazi kanunname-i hümâyûnu 7. Kanun-ı ticaret-i berriyye 8. Kanun-ı ticaret-i bahriyye 9. Kanun-ı ceza 10. Usûl-i muhakemât-ı cezaiyye kanunu 11. Usûl-i muhakemât-ı hukukiyye ve teşkilât-ı mehâkim kanunları 12. İcra kanunu 13. Hukuk-ı idare 14. Hukuk-ı hususiyye-i düvel 15. Hukuk-ı umumiyye-i düvel 16. Mukaddime-i ilm-i hukuk 17. Tanzim-i ilamât-ı cezaiyye 18. Tanzim-i ilamât-ı hukukiyye. Bunlardan usûl-i fıkıh, kitabü’n-nikah, kitabü’l-vesâyâ ve’l-ferâiz, kitabü’ddiyyât ve’l-cinayât, mecelle-i ahkâm-ı adliyye, arazi kanunname-i hümâyûnu esasen şer‘-i şerîfe müteallik dersler olduğu için bunların hakkında bir şey demeğe hâcet yoktur. Umûr ve muamelat-ı ticariyyede mâ-bihi’t-tatbik olacak kavâid ve ahkâm-ı istisnâiyyeyi şâmil olan kanun-ı ticaret-i berriyye ve bahriyye, cürüm addolunan ef‘âlin neden ibaret olduğunu ve bunları irtikab edenler hakkında ne gibi mücâzât tertip olunmak lazım geleceğini gösteren kanun-ı ceza, cerâimin failleri ne yolda taharri ve derdest olunup ne suretle cürümlerinin sübûtu lazım geleceğinden bâhis olan usûl-i muhakemât-ı cezaiyye, huzur-ı mahkemede bir hakkın isbat ve istihsâli emrinde mer‘î tutulması muktezi olan kavâidden bahseden usûl-i muhakemât-ı hukukiyye, heyet ve mehâkim-i cezaiyyenin suver-i teşkil ve vezâifini gösteren teşkilat-ı mehâkim, mehâkimden sâdır olan ilâmâtın icrasına müteallik muamelâtı irâe eden icra kanunu; 762 18 Eylül 1906 (5 Eylül 1322), Y.PRK. 5/24. 213 bunların cümlesi irade-i seniyye-i cenâb-ı şehinşah-ı azamî şeref-iktirânıyla devletce kabul edilmiş ve mehâkimde mer‘iyyü’l-icra tutulagelmiş bir takım kavânîn-i mevzûadan ibaret olmağla bunlar hakkında bir şey denemez ise de bunların hâvi olduğu ahkâm-ı kanuniyyenin me‘âni ve mezâyâ-yı mukteziyyesine kesb-i ıttılâ‘ için bir takım kavâid-i nazariyye vaz‘ına ve teşrihât-ı lâzıme i‘tâsına mecburiyet görülerek bunun için kütüb-i ecnebiyye-i hukukiyyeye de müracaat tabiî olduğundan ve halbuki müellefât-ı ecnebiyyede ‘âdât-i milliyye ve diyanet-i İslamiyyemize tevâfuk etmeyen teşrihât ve mülahazât da bulunabileceğinden hîn-i tedrîste i‘tâ olunacak izahâtın ‘âdat-ı milliyye ve diyanet-i İslâmiyyemize muvâfık surette olması nazar-ı dikkatte tutulduğu takdirde bu bâbda bir mahzur kalmayacağı vareste-i iştibâhtır. Kavânîn-i idareden ve bu bâbda bazı usûlden bahs eden hukuk-ı idare ile, bir devletin memâlik-i ecnebiyyede bulunan tebeası ve bir de kendi mülkünde sâkin ecnebilerle kendi arasındaki münasebâtın tayinine esas olan kavâidi tayin eden hukuk-ı hususiyye-i düvel, münasebât-ı düveliyyeye dair kavâidi irâe eden hukuk-ı umumiyye-i düvele gelince bunlar birer ilm-i mahsus teşkil edip hukuk-ı idare ile hukuk-ı hususiyyei düvel hakkında Maarif Nezâret-i celîlesinin ruhsatıyla matbu kitap mevcut olup onlardan tedrîs olunagelmekte ve hukuk-ı umumiyye-i düvel için ise böyle bir kitap olmadığından muallimler tarafından âsâr-ı ecnebiyyeden tercüme olunarak dikte ve takrir suretiyle talîm olunmaktadır. Hukuk-ı idarenin mevzu-ı bahs ettiği kavânin-i idare irade-i seniyye-i cenâbı şehriyar-i azamîye şeref-mukarin bir takım nizamât-ı mahsusa olduğu gibi hukuk-ı hususiyye-i düvelin mevzû-ı bahs ettiği mesâil de ez-cümle yine irade-i seniyye-i cenâb-ı padişahîye şeref-mukarin Tâbiyet Kanunu ile buna müteferri bazı izahâttan ibarettir. Maahaza bunlar ve bâ-husus hukuk-ı umumiyye-i düvel birer ilm-i mahsus olduğundan bu bâbda bazı nazariyat ve izahat i‘tâsına mecburiyet tabiî olduğundan yukarıki mütalaa -yani ‘âdât-ı milliyye ve diyanet-i İslamiyyemize muvâfık surette tedrîsine itina olunması mütalaası- bunlar hakkında evleviyetle vâriddir. Mukaddime-i ilm-i hukuka gelince ilm-i hukukun tarif ve tasnifinden, aksâm-ı ulûm arasındaki mevkiinden, tarihinden; bu gibi malumat-ı ibtidaiyeden bahs eder ki bu babda o kadar haiz-i tesir değildir. Tanzim-i ilâmât-ı cezaiyye ile hukukiyye ise mehâkimden sâdır olacak ilâmât ve evrâk-ı sâirenin keyfiyet-i tanziminden bâhis bir nevi usûl-i sakk oldukları için bunların bilâ-kayd ü şart tedrîsinde bir beis yoktur. 214 İşte şu birkaç gün zarfında icra edebildiğim tetebbuât neticesi olarak Mekteb-i Hukuk Şâhâne’de tedrîs olunan ulûm ve fünûn-ı hukukiyyenin mecmûu hakkında mütalaât-ı dâ‘iyânem bu yoldadır. Maahaza bu babda lüzum görüldüğü takdirde arîz u amîk tedkikat icrasıyla derslerin diyanet-i İslamiyye ve ahlâk-ı milliyyemize daha muvâfık ve marzî-i âlîye daha mutâbık surette ıslahı için ulûm-ı şer‘iyyeye vâkıf bir iki zat ile bir iki de mutekid hukuk-şinas ve erbâb-ı ihtisastan mürekkep bir komisyonun teşkiline emr ü ferman buyurulması maslahata evfak olacağı itikadındayım. Burada nazar-ı itinaya alınacak mühim bir nokta daha vardır: Fi’l-vâki şübbân-ı müslîmenin bazılarında dinsizlik ve fesad-ı ahlâk âsârı maatteessüf müşahade olunmaktadır. Fakat bunun asıl sebebi onların ale’l-umûm mekâtibimizde mesâil-i itikadiyyelerine dair esaslı malumat edinemedikleri halde ecnebi lisanlarına dahi vâkıf olduklarından elsine-i ecnebiyyede din aleyhinde yazılmış bir takım hezeyannameleri mütalaa ederek dalâlette kalmalarıdır. Yek-nazarda buna çare olmak üzere bütün mekâtibden elsine-i ecnebiyye derslerinin kaldırılması vârid-i hâtır oluyor ise de elsine-i ecnebiyye derslerinin mektepten kaldırılması meselesi Avrupa hükümetlerinin bize başka nazarla bakmalarını müstelzim olup bunun iyi bir şey olmayacağı ise malum-ı sâmîleridir. Binâenaleyh fikr-i nâçizânemce memleketimizi duçâr olduğu bu derd-i elem-nâkden halâs için en müessir deva ve etfâl-i müslimînin sâfiyet-i efkâr ve sadakati diniyyelerini dâimen muhafaza hususunda en güzel tedbir mekâtib-i ibtidaiyye ve rüşdiyyeden bed’en işe bütün sunûf-ı mekâtibde muktedir ve mütedeyyin muallimler tarafından ahkâm-ı diniyye ve itikadât-ı İslamiyyenin berâhin-i vâzıha ve hikemiyât-ı fâikasıyla tedrîs ettirilmesi ve bilhassa hangi ders olursa olsun Frenk meşrebli kimselerden muallim intihap ve tayin olunmamasına pek ziyade dikkat ve itina olunmasıdır. Kâtıbe-i ahvâlde emr ü ferman hazret-i veliyyü’l-emrindir. Fî 5 Eylül sene [1]322. Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne muallimlerinden ed-dâ‘î Musa Kâzım 215 EK V. Cevdet Paşa’nın gayrımüslimlerin mahkeme reisliğine getirilmesi ile ilgili Aralık 1881 tarihli mütalaası 763 Muhât-ı ilm-muhît-i âli buyurulduğu üzre Kırım Muharebesi esnasında ilcaât-ı zamaniyyeden olarak ısdâr olunan ferman-ı âli hükmünce sunûf-ı tebea hakkında muamele-i müsavat-kârâne icrası ve tebea-i gayrımüslîmenin her memuriyette istihdamları vaad olunmuş idi. Bunun üzerine tebea-i gayrımüslime mütenevvi‘ memuriyetlerde istihdam olunmağa başladı. Badehu devr-i Abdülaziz Hanî’de ısdâr olunan ıslahat ferman-ı âlisi hükmünce işbu müsavat kaidesi teyid ve tebea-i gayrımüslime hakkında müttehaz olan usul-i müsaadekârî bir mertebe daha tevsî kılındı ve tebea-i gayrımüslimenin hukuk ve vezâifce müsavatları Kanun-ı Esasî’ye dahi derc olundu. Bu ahvâlin ne türlü ilcaât-ı zamaniyyeden neşet ettiği herkesin malumu olmağla tafsiline hâcet görülmez. İşte bu sebeplerden nâşi devâir-i devletin her şubesinde tebea-i gayrımüslimeden mehâkim-i nizamiyyede aza ve rüesâ bulundurmak dahi umur-ı zaruriyyeden görünmüştür. Mamafih riyâset vezâifinin ehemmiyeti cihetiyle riyasetlerde ehl-i İslâm’dan olan hakimler intihâb olunmakta bulunmuştur. Şu kadar var ki Ticaret mahkemelerinde görülen de‘âvinin heman üç rub‘u Hıristiyanlara ve tebea-i ecnebiyyeye müteallik bulunduğundan vaktiyle mehâkim-i Ticaret’in bazılarına Hıristiyan reisler tayin olunmuş ve bu usûl şimdiye kadar mer‘iyyül-icra tutulmak lazım gelmiştir. Bununla beraber riyâsetler mümkün olduğu mertebe ehl-i İslâm’a tahsis olunmak kaidesi Nezaret’ce hatt-ı hareket ittihaz olunmuştur. Hatta mehâkim-i adliyye memuriyetleri Hıristiyanlardan diriğ olunuyor diye Hıristiyanlar ve ecnebiler tarafından bazı ta‘rizât görülmüş ve hayli itirazât işitilmiş idi. Ol vakit ise kavanin-i cedîde-i adliyyenin sefaretlere kabul ettirilmesi hususâtıyla uğraşılmakta idi. Binâenaleyh mahkeme-i İstinaf’ın reis-i evveli Sururi Efendi dâ‘ilerinin bizzat idarelerinde bulunan Cinayet Dairesi azasından Hristo Foridis Efendi’ye reis-i sâni ünvanı verilmiş ise de devâir-i sâirenin rüesâsı gibi müstakil bir reis olmayıp reis-i evvelin bulunmadığı mahkemelerde vekâleten riyâset ediyor. 763 “Mehâkim-i adliyye reislerinin hükkâm-ı İslâm’a hasr u tahsîsi hakkında mütalaa-i kâsıra-i ubeydânemin arz olunması ferman-ı kerâmet-beyân-ı hazreti Zıllulahî iktizâ-yı celîlinden olmağla mülahazât-ı acz-ayât-ı çakerânemin ber-vech-i arzına ictisâr kılınır”, 30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2). 216 El-yevm Dersaadet’te bulunan yirmi mahkeme-i adliyyenin reislerinden yalnız dördü Hıristiyan’dır ki Mahkeme-i İstinaf Ticaret Kısmı reis-i sânisi Ohannes ve Cinayet Kısmı reis-i sânisi salifü’l-arz Hristo Foridis ve Mahkeme-i Ticaret reis-i evveli Şehbazyan ve Mahkeme-i Ticaret-i Bahriye reis-i sânisi Yorgiyadis Efendi’lerdir. Ohannes Efendi on beş seneden beri riyâset hizmetlerinde bulunmuştur. Hristo Foridis dahi müddet-i medîdeden beri Ceza mahkemelerinde müstahdem olup muahharan ber-vech-i bâlâ Sururi Efendi maiyyetinde bulunmak üzre kendisine reis-i sâni ünvanı verilmiştir. Ticaret bidayet mahkemelerine gelince Fethi Paşa’nın Ticaret Nezareti sırasında tebea-i ecnebiyyeye müteallik davalar Mahkeme-i Ticaret’te görülmek ve ecnebiler tarafından müntehab aza bulundurulmak usûl ve kaide ittihaz olunmuştur. Bu halde ise reisin lisan-aşina olması ve Avrupa kavânînine ve usûl-i ticarete vâkıf bulunması umur-ı zaruriyyeden olup bu yolda dahi Hıristiyanlar tekaddüm eylemiş bulundukları cihetle onlardan reis nasb u tayinine mecburiyet elvermiştir. Bilcümle mehâkim-i Devlet-i Aliyye’de tebea-i ecnebiyye davaları rüyet olunur iken sefaret tercümanları bulunarak tebealarının hukukunu himaye eylemeleri uhûd-ı kadîme iktizâsından olup bu ise mahkemelerce her yerde mültezem olan hürriyet ve serbestiyet kaide-i esasiyesine münâfi iken Ticaret Mahkemelerinde ecnebi aza bulundurmak kaidesi dahi buna munzam ve onun üzerine müddet-i medîde teamül câri olarak teessüs eylemiştir. Kırım Muharebesi’nden sonra akd-i musâlaha için Paris’te teşekkül eden konferansta merhum Âli Paşa bu hallerden iştikâ ile bu misillü kavâid-i umumiyye, adl u hakkaniyete mugâyir olan ahvâlin ref‘ini iddia ettikte esasen kendisine hak verilmiş ise de mehâkim-i Devlet-i Aliyye’nin sâir düvel-i mütemeddine mahkemeleri gibi âmmeye emniyet-bahş olacak bir hale ifrâğ olunduğu vakit bunlara muvâfakat olunacağı vaad edilmiştir. Bunun üzerine adliyyece bazı nizamâta teşebbüs olunmuş ve İstinaf ve Temyiz dereceleri tayin kılınmış ise de ecnebiler henüz istinaf ve temyizi kabul etmedikleri cihetle bundan dört beş sene mukaddem tebea-i ecnebiyye davalarının bir mahkemeye hasrı ve bu mahkemenin Mahkeme-i Temyiz’e mu‘âdil olacak surette teşkili hususuna sefaretlerle bilmüzakare karar verilerek ol vakit Mahkeme-i Temyiz azasından olup el-yevm Rumeli-i Şarkî vilayeti Dahiliye müdürü bulunan Gavril Efendi işbu mahkeme-i fevkalâdeye reis tayin kılınmış ve onun Rumeli-i Şarkî’ye azîmetinde yerine Mahkeme-i Temyiz azasından ve Hıristiyan tebea-i Devlet-i Aliyye’den Şehbazyan Efendi tayin kılınmıştır. El-hâsıl Dersaadet’te ticaret mahkemeleri reisleri 217 hayli vakitlerden beri Hıristiyanlardan intihab olunagelmiştir. Ve teşkilat-ı adliyyede mezkur mahkeme-i fevkalâde, Birinci Ticaret Mahkemesi itibar edilmiştir. Bu mahkemenin reisi hem kavânîn-i Devlet-i Aliyye’yi ve hem de Avrupa kavâninini bilmek ve Fransız lisanında meharet-i tâmme ve zekâvet-i fıtriyye ashâbından bulunmak şarttır. Ve şimdi ehl-i İslâm’dan olan adliyye memurları içinde bu iktidarı haiz zevât bulunmadığı cihetle bir müddet daha bu riyâsette Hıristiyan bulundurmak emr-i zaruridir. Ticaret-i bahriyye davalarının bayağı hepsi tebea-i ecnebiyye ile Hıristiyanlara dair olmağla reisin Hıristiyan olması dahi icâb-ı halden görülmüştür. Mehâkim-i Devlet-i Aliyye ecânibe karşı hürriyet-i tâmmeye malik olmayıp mezkur Birinci Mahkeme-i Ticaret ise istinaf ve temyiz kabul etmez hakem komisyonu tarzında bir mahkemedir. Devlet-i Aliyye dahi öteden beri bu kaide-i fâsidenin ref‘iyle onu mehâkim-i sâire sırasına koymak ve belki tercümanların umûr-ı adliyyeye müdahalelerini kesmek; velhâsıl Âli Paşa’nın ber-minvâl-i meşrûh almış olduğu vaadi incâz ettirmek gibi mühim arzularda bulunuyor. Fakat bunu ecnebilere tasdik ettirebilecek başlu tedâbire pek yakın vakitte teşebbüs olunabilmiştir. O dahi adliyyece mevki-i icraya konulan teşkilat-ı ahîre-i adliyyedir. Ve şimdi sefaretler umûr-ı adliyyemizin terakkiyâtını teslim ve itiraf etmektedirler. Demek oluyor ki ol mühim arzunun istihsâline takarrub etmekte bulunuyoruz. Binâenaleyh şimdi onları ürkütmemek lâzıme-i halden görünüyor. Halbuki “Hıristiyanlar riyâsetlerde kullanılmayacaklar imiş” sözü şâyi olur ise ecnebilerin umûr-ı adliyyemizce türlü müşkilat ihdâs eylemeleri ve Berlin Ahdi’ni ortaya koyup kıyl u kâle ibtidâr etmeleri vârid-i hâtır olur. Buraları dün Başvekil kulları ile arîz u amîk müzakere ve müşavere olundukta talimat-ı hükm-âyât-ı hazreti Zıllullahî esas-ı hareket ittihaz olunarak harice ser-i rişte verilmeyerek, setrederek ol yola gidilmek ve daima belli edilmeyerek marzî-i hümâyûna tevfîk-i hareket edilmek sureti muvâfık-ı hal ü maslahat görülmüştür. Şimdiki halde Dersaadet mehâkimine intihâb olunan rüesâ ve aza üç sınıftan alınır. Biri tarik-i ilmiyyede bulunan daiyân ve diğer biri hıdemât-ı adliyyede istihdam ile kesb-i meleke eden bendegân olup üçüncüsü dahi Avrupa’da kanun okuyup da bir müddet dahi daire-i adliyyede istihdam olunan takımdır. Ulemadan ilm-i fıkıhta mehareti olanlar hukuk mahkemelerinde diğer iki sınıfa galip olup ancak riyâsette bulunmak için kavânîn ve nizamâtta, alelhusus usûl-i 218 muhakeme-i hukukiyyede meleke ve meharet lazım olup bu evsâfı câmi olan ulema dahi az bulunuyor; bulundukça riyâsetlere onlar getiriliyor. Ve el-haletü-hazihi bilcümle mehâkim-i adliyyenin mercii olan Mahkeme-i Temyiz’in birinci reisi sudûrdan ve ayândan Hilmi Efendi dâ‘ileridir ve asrımızın efkahı olduğu halde müddet-i medîde mehâkim-i adliyye azalığında bulunarak kavânîn ve nizamâta aşina bulunmak hasebiyle bu makama getirilmiştir. Mahkeme-i İstinaf reis-i evveli dahi kezalik sudûrdan Sururi Efendi dâ‘ileridir. Devlet-i Aliyye’de kadıasker iken vezâret ile vali olan yalnız bu abd-i kemîne olup bu cihetle tabii tarik-i ilmiyye gayretini güderim. Mümkün olsa riyâsetleri hep ulema sınıfına tahsis eyler idim. Ne çare ki bu tarik vaktiyle bu yolda pek çok hizmet etmiş iken rüteb-i ilmiyyenin nâ-ehlâne tefvîz olunagelmesiyle çığırından çıkıp yalnız âdem kayırmak için bir meslek olmuştur. Ve sunûf-ı tebeanın taşralarda naiblerden müddet-i medîde gördükleri yolsuz hareketler tarik-i ilmiyye ashâbının enzâr-ı yar u ağyârda kadr u meziyetlerini imha eylemiştir. Bu tariki vaz-ı aslîsine ircâ etmek dahi imkansız bir hale gelmiştir. Mamafih ulema içinde adliye memuriyetlerinde kullanılacak hayli zevât olmağla liyakat ve ehliyetleri itibariyle alınıp istihdam olunmaktadır. İkinci sınıf ashâbı yani devâir-i adliyyede meleke kesb eden bendegân dahi Ceza dairelerinde diğer iki sınıfa galiptir. Mamafih ulemadan dahi şimdi kavânîn ve nizamâta aşina zatlar yetişerek Ceza riyâsetlerine tayin olunmaktadırlar. Ticaret mahkemelerine gelince bu hususta öteden beri Hıristiyanlar tekaddüm edegelmişlerdir. Bununla beraber şimdi ehl-i İslâm’dan dahi onlara rekabet edecek zatlar yetişmektedir. Sîmâ-i zîr-i himaye-i hazreti padişahî’de bulunan Mekteb-i Hukuk’un usûl-i tahsiliyesi ehl-i İslâm’ın tekaddüm ve tefevvukunu mûcib olacak yoldadır. Hele Mekteb-i Sultanî’deki Hukuk Mektebi’nin bu mektebe zamm u ilavesi bu maksada tarif olunmaz mertebe büyük bir muavenet eylemiştir. Çünki Mekteb-i Sultanî’nin Fransız lisanına ve Fransa kanunlarına ehemmiyet verilmekte olup Mekteb-i Hukuk’ta ise maksad-ı esasî lisan-ı Osmanî ve ilm-i fıkhtır. Fransız lisanı bittabi tahsil olunur. Ecnebi kanunları dahi malumat-ı zâide olarak tahsil kılınır. Bu mektebe ulema sınıfından bulunan talebe Mecelle derslerinde ve lisan bahsinde ketebe sınıfı tekaddüm ederek Hıristiyanların geri kalması tabiidir. Mektepte bir belagat-ı Osmaniyye dersinin ihdâsı dahi bu maksad-ı hafîye mebnîdir. Taşra mehâkimi bahsine nakl-i kelâm olununca taşrada bulunan Ticaret mahkemelerinin bazılarında icâb-ı mevkie göre öteden beri Hıristiyandan reis 219 bulundurulagelmiş olup Mecâlis-i Temyiziyye namıyla yad olunan mehâkim-i Nizamiyye’nin riyasetleri hükkâm-ı şer‘iyyeye ve vilayet merkezlerinde bulunan Mecâlis-i Temyiziyyenin riyasetleri Adliye Nezareti’nden müntehab zevâta muhavvel olduğu halde teşkilat-ı adliyye esnasında mecâlis-i mezbûre yerine Hukuk ve Ceza itibariyle ikişer daireye munkasım mehâkim-i ibtidaiyye ve istinafiyye teşkil olunmağla devâir-i hukukiyyede riyâset etmek ve devâir-i cezaiyyeye nezaret eylemek üzre riyâseti evvellikleri yine nüvvâb-ı şer‘iyyenin uhdelerinde bilifa; devâir-i cezaiye riyâset-i sâniyyeleriyle merkez bidâyet mahkemeleri riyâset-i ulâlarına Adliye Nezareti tarafından umûr-ı adliyyede hizmeti sebkat edenlerden ve sâir erbâb-ı kifâyetten münasipleri intihab ve tayin olunarak bunların da bir kısmı umûr-ı şer‘iyyede istihdam olunmuş zevâttan bulunmuştur. Kaza ve livalardaki bidayet mahkemeleri ile merkez-i vilayetlerdeki istinaf mahkemelerinin reis-i evvelleri naib efendiler olup onların intihab ve tayini Bab-ı Fetva’ca icra olunmakta olduğundan Adliye Nezareti’nce intihab olunan reisler ancak liva ve bazı kazalardaki bidayet mahkemeleri ile merkez-i vilayetlerde bulunan istinaf mahkemelerinin reis-i sânileri olan Ceza daireleri reisleri ve bir de mehâkim-i Ticaret rüesâsıdır ki Adliye Nezareti dairesinde ber-mûceb-i kanun teşkil olunan Encümen-i İntihab’da umûr-ı adliyyede hizmeti sebk edenlerden ve sâir erbâb-ı kifâyetten münasipleri intihab olunup bunların bir kısmı dahi ulemâ sınıfındandır. Ve Ceza ve Ticaret mahkemelerinde bulunan aza içinde bazı Hıristiyan reisleri dahi vardır ve taşralardaki mehâkim-i Nizamiyye azası hep usûl-i atîkası vechile ahali tarafından bi’lintihâb tayin olunagelmişlerdir. Teşkilat-ı adliyyeye mübâşeret olunacağı sırada İngilterelü, Anadolu Islahatı vesilesiyle umûr-ı adliyyeye müdahale dâ‘iyyesinde bulunarak ecnebilerden taşralara adliye müfettişleri gönderilip de ilamâtın icrası onların tasdikine muallak tutulmak gibi teklifler dermeyân ettikte bu misillü kavâid-i adliyye ile tevfîki kâbil olmayan şeylerin kabulü mümkün olamayıp ancak adliye müfettişleri tayin olunduğu sırada ecnebilerden dahi üç dört müfettiş tayin olunacağı Babıâli cânibinden resmen vaad olunmuş iken Hıristiyan tebea-i Devlet-i Aliyye’den ve devâir-i devlette müstahdem bendegândan olmak üzre biraz adliye müfettişleri tayin olunarak şimdiye kadar ol vaadin incâzı leyte ve le‘alle ile geçiştirilmiştir ve taşralar için Hıristiyanlardan tayin olunan adliye müfettişleriyle reis-i sânileri dahi evvelki miktarında kalmayıp bunların içinden azl olunanların yerlerine ehl-i İslâm’dan münasipleri tayin ile adetleri azalmıştır ve el220 haletü-hazihi Hıristiyan müfettişlerin miktarı ikiye tenezzül edip bunlardan birisi olan Ankara adliye müfettişinin azli ile yerine Konya müfettişi Hikmet Bey’in tayini lüzumu geçende bâ-takrîr arz olunmuştur. Bu surette yalnız bir Hıristiyan adliye müfettişi kalmış olacaktır. Şimdi bunun daha ilerisine gidilmek icâb-ı hale muvâfık olamaz zannolunur. Şu hale nazaran Başvekil Paşa kulları ile bilmüzakere verilen karar üzre arzu olunan maksada vusûl için tedrîci gidilmek ve Mekteb-i Hukuk’un usûl-i tahsiliyyesi ol maksada hizmet edecek yolda tesis edilmek sureti muvâfık-ı hal ü maslahat görünüyor ise de bunlar hep mütalaât-ı kâsıra kabîlinden olup mükmil-i nevâkıs-ârâ-yı bendegân olan rey-i rezîn-i hakâyık-rehîn-i hazreti hilafetpenâhî ne vechile şeref-rîz-i sünûh buyurulur ise isabet onda olmağla ol bâbda ve kâffe-i ahvâlde emr ü ferman hazreti veliyyülemrindir. Fî 9 Safer 1299 ve 18 Kanunıevvel 1297 Abd-i memlûk-i Velinimet Cevdet 221