Kıbrıs`ta yerinden olmak
Transkript
Kıbrıs`ta yerinden olmak
REPORT 5 TURKISH:Layout 1 10/17/12 10:23 AM Page 2 Kıbrıs’ta yerinden olmak 20 yıllık bir süreç içerisinde 200,000 Kıbrıslı önce 1950’ler ve 1960’lardaki toplumlar-arası şiddetin bir sonucu olarak, daha sonra da 1974’teki savaş ve ardından adanın bölünmesi nedeniyle evlerini ve mallarını kaybetti. Geçmişteki iç göçlerden kaynaklanan mülkiyet konuları, Kıbrıslı iki toplumun birbiriyle çekişen siyasi ve jeostratejik amaçlarıyla iç içe geçerek günümüze kadar çözümsüz olarak kaldı. Dahası, aynı zamanda bir barış anlaşması halindeki ekonomik ve sosyal hususların da merkezi olan bu konular, zaman içerisinde Kıbrıs sorununun yasal ve teknik açıdan en karmaşık bölümü haline geldi. Yerlerinden edilmiş insanların hakları konusu da önemli ölçüde karmaşık duygusal bir unsur da barındırmaktadır. Bunun nedeni konunun, Kıbrıs sorununun herhangi başka bir unsurundan çok daha fazla bireyler ve yerel toplulukların yaşamlarını doğrudan etkilemesi ve etkilemeye devam etmesidir. Birçok Kıbrıslı, yerlerinden edilmiş kişilerin hakları ile ilgili konuyu diğer toplumun kendilerine karşı yaptığı yanlışlar; evleri, malları ve geçim kaynaklarının kaybı; atalarından kalan topraklar; orijinal doğal ortamlarla kültürel eserler ve kendilerini çevreleyen sosyal yaşamla ilişkilendirir. Bu nedenle konuyu çevreleyen son derece duygusal, kuralcı ve kişisel duyarlılıklar bulunmaktadır. Bu duyarlılıklar kolaylıkla kaybolmayacağı gibi muhtemelen konuyla ilgili resmi bir çözüme ulaştıktan sonra bile devam ederek böyle bir çözümün uygulanmasını zorlaştıracaktır. Bu rapor, Kıbrıs’taki nüfus göçlerinin çeşitli evreleri yanında, çatışmaya bağlı göçlerin siyasal, hukuki, sosyal ve psikolojik sonuçlarının özetine genel bir bakış sunmaktadır. Bu rapor, PRIO Cyprus Centre Posta Kutusu 25157, 1307 Lefkoşa, Kıbrıs adresinden, 357 22 456555/4 numaralı telefon aracılığıyla, priocypruscentre@cytanet.com.cy adresinden temin edilebileceği gibi wwww.prio-cyprus-displacement.net adresinden de indirilebilir. ISBN: 978-82-7288-428-3 Bu rapor PRIO tarafından uygulanan “Güven Yaratmak ve Uzlaşma Dialoğu” projesinin bir bölümü olarak Avrupa Birliği tarafından finanse edilmiştir. Sivil ve Askeri Çatışmanın sonuçları Rapor 5 Olaylar ve Algılamalara Genel Bir Bakış Ayla Gürel Mete Hatay Christalla Yakinthou REPORT 5 TURKISH:Layout 1 10/17/12 10:23 AM Page 1 Yazarlar hakkında Ayla Gürel Lefkoşa’daki PRIO Cyprus Centre’de kıdemli araştırma uzmanı olarak görev yapmaktadır. 2005 yılından bu yana adanın her iki yanındaki yerlerinden edilmiş kişilerin durumlarıyla ilgili araştırmalar yaparak mülkiyet hakları konusunu Kıbrıs sorunu bağlamında ilişkilendirmiştir. Bu konularla ilgili sayısız yayını bulunmaktadır. Son olarak ‘Kıbrıs’ta Ülke İçi Göç: Sivil ve Askeri Çatışma Sonuçlarının Haritalanması’ projesinde PRIO Cyprus Centre ekibini yönetmiştir (www.prio-cyprus-displacement.net) Mete Hatay, Peace Research Institute Oslo Cyprus Centre’de (Barış Araştırması Enstitüsü Oslo Kıbrıs Merkezi) Araştırma Danışmanlığı görevini sürdürmektedir ve 2005 yılından bu yana kuruluşun personelidir. Hatay’ın Kıbrıs’ta azınlıklar ve din yanında demografi politikası, Kıbrıs Türk politikası ve Kıbrıslı Türklerle Türkiye arasındaki karmaşık ile ilgili birçok yazısı vardır. Hatay ayrıca biri mülkiyet ve göç ve diğeri de kültürel mirasla ilgili olmak üzere iki adet PRIO araştırma ve enformasyon projesi üzerinde çalışmaktadır. Kendine ait son araştırması, özellikle 1963-1968 yılları arasındaki kuşatma dönemi olmak üzere 1963-74 arasındaki Kıbrıs Türk enklav dönemindeki sosyal ve siyasi yaşamla ilgilidir. Christalla Yakinthou Geçişken Adalet İçin Uluslararası Merkez’in yöneticileri arasında yer aldı. Halen ICTJ Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı için çalışan Yakinthou, Bluestocking Institute for Global Peace and Justice (Küresel Barış ve Adalet İçin Bluestocking Enstitüsü) kurucu ortaklarından ve Batı Avustralya Üniversitesi araştırma görevlisidir. Siyasal Bilgiler ve Uluslararası İlişkiler dalında doktorası bulunan Christalla Yakinthou, Atina Ulusal ve Kapodistrian Üniversitesi’nden Avrupa Kamu Hukuku dalında Master derecesine eşdeğer diplomaya sahiptir. Avustralya ve Kıbrıs’ta öğretim görevlisi olarak görev yapan yazar, birçok devlet de sivil toplum kuruluşuna danışmanlık da yapmıştır. Araştırma alanları arasında geçişken adalet ve çatışma dönüşümü, Avrupa’da insan haklarının korunması, çatışma toplumları için siyasi tasarım, güç paylaşımı ve siyasi mimaride etnik çatışmayla tarihi hafızanın rolü yer almaktadır. Constitutional Design for Divided Societies: Consociationalism and Cyprus’un (Palgrave Macmillan 2009) [Bölünmüş Toplumlar İçin Anayasal Tasarım: Consociationalism ve Kıbrıs], yazarı, ConflictManagement in Divided Societies: Theories and Practice’in (Routledge 2011, StefanWolff’la birlikte) (Bölünmüş Toplumlarda Çatışma Yönetimi: Teoriler ve Pratik) editörüdür. Bu rapor, PRIO Cyprus Centre Posta Kutusu 25157, 1307 Lefkoşa, Kıbrıs adresinden, 357 22 456555/4 numaralı telefon aracılığıyla, priocypruscentre@cytanet.com.cy adresinden temin edilebileceği gibi KIBRIS’TA YERİNDEN OLMAK SİVİL VE ASKERİ ÇATIŞMANIN SONUÇLARI Rapor 5 OLAYLAR VE ALGILAMALARA GENEL BİR BAKIŞ Ayla Gürel Mete Hatay ve ChristallaYakinthou Peace Research Institute Oslo (PRIO) Hausmanns gate 7 PO Box 9229 Oslo NO-0134 OSLO, Norway Tel. +47 22 54 77 00 Faks: +47 22 54 77 01 Email: info@prio.no Web: www.prio.no PRIO, araştırmacılarını ve araştırma görevlilerini, çalışmalarını dikkatlice incelenmiş bülten ve kitap dizisi yanında PRIO’nun kendi Raporu, Belgesi ve Kısa Siyaset Analizi serileri olarak yayınlama konusunda teşvik eder. Bu serilerin yayına hazırlanmasında temel bir kalite kontrol uygularız. Ancak PRIO, siyasi konularda herhangi bir görüş belirtmez. Araştırmacılarımızı kamuya açık tartışmalarda etkin olarak yer almaya teşvik erek onlara tam bir fikir özgürlüğü sunuyoruz. Dolaysıyla yayınlarımızda ifade edilen hipotez, teori bulgu ve görüşlerin sorumluluk ve onuru, yazarların kendilerine aittir. Bu yayında derlenen yazıların tüm sorumluluğu, terminoloji dâhil olmak üzere, yazar(lar) ve/veya “AB tarafından finanse elden “Güven Yaratmak ve Uzlaşma için Diyalog: Kıbrıslılar Mülkiyet Konusuna Yeni Bir Yaklaşım Arıyor” projesinin lehtarlarından biri olarak, Peace Research Institute Oslo - Barış Araştırmaları Enstitüsü Oslo’ya (PRIO) aittir. Bu yayının içeriği hiçbir şekilde Avrupa Komisyonu’na atfedilemez. AB, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini” değil, sadece üye devleti olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımaktadır. © Peace Research Institute Oslo- Barış Araştırmaları Enstitüsü Oslo (PRIO), 2012 Tüm hakları mahfuzdur. Bu yayının telif hakkı sahibinin/sahiplerinin yazılı izni olmadan, hiçbir bölümü kopyalanamaz, erişim sistemlerinde saklanamaz, ya da elektronik, mekanik, fotokopi, kayıt ya da başka bir şekilde yararlanılamaz. Bu raporun orjinali İngilizce yazılmıştır. ISBN 978-82-7288-428-3 Kapak Fotoğrafı: Mete Hatay Yapım ve kapak Tasarımı: Action Global Communications İÇİNDEKİLER GİRİŞ.....................................................................................................................................................1 1 ÇATIŞMA VE GÖÇ........................................................................................................................3 1.1 DÜNYA SAVAŞLARI ARASINDAKİ ZORUNLU GÖÇLER ................................................4 1.2 İLK ETNİK HOMOJENLEŞTİRME EĞİLİMLERİ.................................................................5 1.3 1955-59’DAKİ OLAĞANÜSTÜ DURUM YILLARINDA GÖÇ.........................................5 1.4 1960’LARDAKİ TOPLUMLARARASI ÇATIŞMA SIRASINDA GÖÇ ................................7 1.5 GÖÇ VE ADANIN 1974’TE BÖLÜNMESİ .........................................................................8 1.5.1 KIBRISLI RUMLARIN YERİNDEN EDİLMESİ .........................................................8 1.5.2 KIBRISLI TÜRKLERİN YERİNDEN EDİLMESİ.........................................................9 2 SİYASİ DURUŞLAR VE BÖLÜNME SONRASI POLİTİKALAR ...............................................11 3 AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NE MÜRACAAT ...................................................17 4 İNSANLARIN ALGILAMALARI .................................................................................................19 4.1 KIBRISLI RUMLAR .............................................................................................................19 4.2 KIBRISLI TÜRKLER.............................................................................................................24 SONUÇLAR.......................................................................................................................................31 KAYNAKÇA .......................................................................................................................................35 1 GİRİŞ Ş iddetli çatışmalar nedeniyle yerinden edilmiş kişiler için, barış zamanında ev ve mallarına geri dönüş, bir umut ve çoğu kez bir beklentidir. Bölünmüş Kıbrıs’ta bu umut, siyasi bir soruna dönüşürken, yerinden edilmiş kişilerin taşınmaz mallarıyla ilgili hakları da Kıbrıs Barış sürecindeki en zorlu konuyu oluşturmakta ve haliyle toplumlararası uzlaşmaya başlıca engel teşkil etmektedir. 20 yıllık bir süreç içerisinde 220,000’den fazla Kıbrıslı, önce 1950’ler ve 1960’lardaki toplumlararası şiddetin bir sonucu olarak, daha sonra da 1974’teki savaş ve ardından adanın bölünmesi nedeniyle evlerini ve mülklerini kaybetti. Geçmişteki iç göçlerden kaynaklanan mülkiyet konuları, Kıbrıslı iki toplumun birbiriyle çekişen siyasi ve jeostratejik amaçlarıyla iç içe geçerek günümüze kadar çözümsüz olarak kalmış; zaman içerisinde Kıbrıs sorununun yasal ve teknik açıdan en karmaşık bölümü haline gelmiştir. Dahası, bu mülkiyet konuları, bir barış anlaşması yapılması durumunda gündeme gelecek olan ekonomik ve sosyal hususların da merkezindedir. Göçün sonucu olarak meydana gelen durumun, hem evleriyle mallarını kaybedenler, hem de ardından bu malları devralanların bireysel haklarıyla ilgili tüm hususlar üzerinde can alıcı etkileri vardır. Bu insanlar adanın her iki tarafında da nüfusun büyük bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Son yirmi yıl içerisinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne, çoğu Kıbrıslı Rumlar; son yıllarda ise sayıları giderek artan Kıbrıslı Türkler tarafından olmak üzere, mal ve konut tasarruf hakkıyla ilgili birçok dava getirilmiştir. Yerinden edilmiş insanların hakları konusunun ayrıca önemli ölçüde karmaşık duygusal bir yönü de bulunmaktadır. Bunun nedeni, konunun, bireylerin ve yerel toplulukların yaşamlarını, Kıbrıs sorununun herhangi başka bir unsurundan çok daha fazla, doğrudan etkilemiş olması ve etkilemeye devam etmesidir. Birçok Kıbrıslı, yerinden edilmiş kişilerin hakları ile ilgili konuyu diğer toplumun kendilerine karşı yaptığı haksızlıklarla; evlerinin, mallarının ve geçim kaynaklarının kaybıyla; atalarından kalan topraklar; özgün yaşam alanları, kültürel eserler ve kendilerini çevreleyen sosyal yaşamla ilişkilendirir. Bu nedenle konuyu çevreleyen son derece duygusal, normatif ve kişisel duyarlıklar bulunmaktadır. Bu duyarlıklar kolaylıkla yok olmayacağı gibi muhtemelen konuyla ilgili resmi bir çözüme ulaştıktan sonra bile devam ederek böyle bir çözümün uygulanmasını zorlaştıracaktır. Bu rapor, Kıbrıs’taki nüfus göçlerinin çeşitli evreleri yanında, çatışmaya bağlı göçlerin siyasal, hukuksal, sosyal ve psikolojik sonuçlarına genel bir bakış sunmaktadır. Birinci bölümde, toplumlararası çatışma öncesindeki nüfus hareketleri; 1955-59 arasındaki Olağanüstü Hal Yılları ve 1960’lardaki toplumlararası çatışmayla, ardından gelen 1974 savaşının sonucu olan göçlerin 2 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış farklı evreleriyle ilgili açıklamalar yer almaktadır. İkinci bölümde adanın her iki yanında, yerinden edilmiş kişilerle ilgili olarak benimsenen siyasi duruşlar ve politikalar incelenmektedir. 3. Bölüm, mallarından mahrum olan Kıbrıslı Rumların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne getirdikleri mülk kaybıyla ilgili davalarla ilgili durumun ana hatlarıyla bir özetini sunmaktadır. Son olarak 4. bölümde ise, göçlerin etkilediği bireyler ve yerel toplulukların duyarlık ve kaygılarını incelemeye yönelik bir dizi odak grubu tartışmalarının bulguları sunulmaktadır. Bu bölüm, yerinden edilmiş kişilerin geriye dönüş, mülk talepleri, çözüm beklentileri ve müzakerelerle ilgili algılarına yönelik bilgi vermektedir. 3 1. ÇATIŞMA VE GÖÇ 1956 yılının 26 Mayıs’ında orta Mesarya’daki Afanya köyünün kilise çanları akşamüzeri birden çalmaya başladı. Yakın köylerdeki son EOKA eylemleri nedeniyle, Kıbrıs’taki diğer köy ve kasabalarda olduğu gibi Afanya’da da gerginlik oluşmaya başlamıştı. Çanların sesiyle köy merkezine koşan köyün Kıbrıslı Rum sakinleri, motosikletli ve kapüşonlu iki genç adamın Afanya’nın Kıbrıslı Rumlara ait kahvehanesine saldırarak, her zamanki iş sonrası kahvelerini içen kahve müdavimlerine ateş ettiklerini öğrendiler. Her ne kadar bu silahlı saldırı sonucu kimse ölmediyse de, içlerinde papazın damadının da bulunduğu yedi köylü hafif yaralanmıştı. Saldırı, kendilerine Kıbrıslı Türk komşularının saldırdığına inanan çoğu köylüleri dehşete düşürmüştü. Bazıları öfke içerisinde çeşitli aletler, sopalar gibi uyduruk silahlara sarılarak Kıbrıs Türk mahallesine yöneldiler. Bu arada komşu Aşa köyündeki Kıbrıslı Rumlar da çanların çaldığını duymuş ve ellerine geçirdikleri büyük sopalar ve diğer silahlarla Afanya’ya doğru tırmanmaya başlamışlardı. Köye vardıklarında Afanya’nın çevresindeki bazı tarlalar ateşe verilmişti. Bu kargaşanın ortasında, Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde yardımcı polis olarak çalışan Afanyalı bir Kıbrıslı Türk, motosikletinin arkasındaki yeğeniyle birlikte köye geldi. Belli ki yakındaki Orniti köyünde katıldığı bir düğünden kilise çanlarının çaldığını işitmiş, uzaktan dumanları ve ateşi görmüştü. Afanya’nın yandığını düşünerek düğünü aceleyle terk etmiş ve yardıma ihtiyaç olup olmadığını görmek için aceleyle köye yönelmişti. Ancak kahvehanenin dışında dolanan kafası karışmış ve öfke içindeki gruba yaklaşıp ne olduğunu sormasıyla oradaki adamlardan biri dönerek, silahlı saldırının arkasında onun bulunduğunu iddia ederek elindeki sopayla ona vurdu. İlk darbeyle ortada ciddi bir şey olduğunu anlayan adam, kalabalıktakilere isimleriyle hitap ederek onları yatıştırmaya çalıştı, ancak arkadan bir başka darbe daha geldi. İngiliz Polisi köye geldiğinde, Kıbrıslı Türk polis, kahvehaneye yapılan silahlı saldırının ardında onun olduğuna kanaat getirmiş olan öfkeli kalabalık tarafından linç edilmişti. O gece, Afanyalı birçok Kıbrıslı Türk yakındaki Kıbrıs Türk köylerine kaçarken, diğerleri de mahallenin içerilerine çekilerek barikatlar kurup, av tüfeklerini çıkararak kendilerine daha güvenli alanlar oluşturdular. İngiliz askerleri köye geldiklerinde iki taraf tamamıyla birbirlerinden ayrılmış ve daha güvenli olarak algıladıkları bölgelere konuşlanmışlardı. Ancak bu olayın etkileri komşu köylere de sıçramış, yakın köylerden birçok Kıbrıslı Rum, daha büyük bir şiddet beklentisiyle tüfeklerine sarılarak Afanyalı Kıbrıslı Rumlara yardıma koşmuştu. Yakındaki Aşa köyündeki Kıbrıslı Türkler, mallarının kundaklanması üzerine evlerini terk ederek, Kıbrıslı Türklerin çoğunlukta olduğu diğer köylere sığınmış ve sonunda köylerine dönebildikleri 1974 yılına kadar o yerlerde kalmışlardı.1 1 Bu anlatım, Mete Hatay’ın 2009 yılında Afanyalı köylülerle yaptığı mülakatlar yanında dönemin gazete haberlerine dayanmaktadır. Olaylar ve algılamalara genel bir bakış 4 Her ne kadar sonradan kahvehaneye ateş eden iki adamın, bir hafta önce suikasta uğrayan bir Kıbrıslı Türk polisin intikamını almak için başka bir yerden geldikleri anlaşılsa da, bu olayın tetiklediği korku ve şiddet döngüsünün, bölgedeki sosyal dokuda kalıcı etkileri olacaktı. Afanya’daki olay ve Aşalı Kıbrıslı Türklerin kaçışı aynı zamanda, sonunda 220,000 Kıbrıslının yerinden sökülmesi ve toplumların tümüyle ayrılmasına yol açacak zorunlu göçün de işareti oldu. Her ne kadar Kıbrıs köylerindeki homojenleşmenin çoğu 1950’lerdeki olağanüstü hal yıllarından çok önce meydana gelmiş olsa da, ilk kez resmen tanınan, çatışmaya bağlı, 1956 Mayıs’ındaki göçü, toplumlararası ve toplumlar içi gerginliklerin, şiddet dalgaları ve sonunda da adanın 1974’ünde bölünmesinin sonucu olan benzer göçler izledi. 1.1 DÜNYA SAVAŞLARI ARASINDA MEYDANA GELEN ZORUNLU GÖÇLER Kıbrıs, 1950’li yılların ikinci yarısında yer alan toplumlararası rahatsızlıkların yol açtığı göçlere kadar daha fazla yakın ülkelerden göç kabul eden bir ülkeydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında ise, Anadolu’dan kaçan birçok Ermeni ve Yunan’a ev sahipliği yapmış, Türkiye’den sınır dışı edilen ya da 1915’te yaşanan zulümden kaçan birçok Ermeni Kıbrıs’a sığınmıştı. Kıbrıs’a gelen yaklaşık 9,000 Ermeni’nin 1,300’ü adada kalmayı tercih etti (Hadjilyra 2009: 15). Bu dönem, aynı zamanda birçok Müslüman’ın Türkiye’ye toplu göçüne tanıklık etmiştir. Britanya, Osmanlıların Müttefik Kuvvetleri aleyhine Birinci Dünya Savaşı’na katılması üzerine, adayı ilhak etmiş, ilhak ve adadaki göstermelik Türk egemenliğine son veren 1924 Lozan anlaşması’nın ardından birçok Müslüman adayı terk ederek Türkiye’ye göç etmiştir. Adadaki Müslümanlara iki seçenek tanınmıştı: ya Britanya uyruğuna geçerek adada kalacaklar, ya da Türk vatandaşlıklarını koruyarak adayı terk edeceklerdi (Hill 1952: 413). 1946 yılında yapılan nüfus sayımı, adadaki Müslüman nüfus oranının 1946’da, 1911’deki %22’den %18’e düştüğünü gösterir. 19151938 yılları arasında yaklaşık 9,000 Müslüman adayı terk etmiştir. (Nevzat 2005: 275-282). Göç, daha küçük boyutta devam etmekle beraber, büyük bir çoğunluk adayı 1938’den önce terk etmişti. Bu Müslüman göçmenlerin çoğuna Türkiye’nin güneyinde Mersin, Adana ve Antalya gibi yerlerde ev ve mülk verildi (Çakmak 2008). Buna ek olarak İkinci Dünya Savaşı sonunda, 1945 ile 1948 arasında Avrupa’dan Filistin’e giden yaklaşık 50,000 Yahudi göçmen Kıbrıs’ta durdurularak toplama kamplarında alıkonmuştu. Ancak 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla bu Yahudi göçmenler İsrail’e gittiler ve kamplar boşaltıldı.2 2 http://www.ushmm.org/museum/exhibit/online/dp/emigrat3.htm Çatışma ve Göç 5 1.2 İLK ETNİK HOMOJENLEŞTİRME EĞİLİMLERİ Yukarıda sözü edilen 20’nci yüzyılın ilk ve ikinci çeyreklerinde meydana gelen zorunlu göç hareketlerinden ayrı olarak, İngiliz nüfus sayımı sonucu elde edilen rakamlar, adanın kırsal bölgelerinin de etnik homojenleşme yaşamaya başladığını ortaya koyar. Her ne kadar bu iç göçün bir kısmı, kentleşme gibi faktörlere bağlı olsa da, bu hareketlerin arkasındaki esas itici güç genelde yükselen milliyetçilik nedeniyle köylerde artan gerginlikti. Eleni Lytras ve Psaltis’e (2011) göre 1891 yılında 346 olan Kıbrıs’taki karma köy sayısı 1931 yılında 252’ye düşmüştür. Bu dönemle ilgili İngiliz kayıtlarına bakıldığında bu homojenleşmenin bazılarının toplumlararasında yaşanan düşmanlığa bağlı olduğu kolaylıkla görülebilir. Rebecca Bryant, Kıbrıslı Türklerin yer değiştirmesine ilişkin raporunda (2012: 5) şöyle yazar: Bu homojenleşmeye yönelik açıklamalar, her ne kadar sürekli olarak derlenmiş olmasa da, genelde arşiv kaynaklarında bulunabilir. Buna bir örnek, yüzyılın dönümünde küçük bir Kıbrıslı Türk nüfusa sahip olan Mağusa’ya bağlı Akantu köyüdür. Akantu’daki Kıbrıslı Türk köylüler 1910 yılında İngiliz yönetimine imamlarının hakarete uğradığı ve camilerinin kirletildiğine dair şikâyette bulunarak köyün dışına taşınmak istediklerini bildirmişlerdi. (Kıbrıs Devlet arşivi, 1000/1910, Akantulu Kıbrıslı Türklerin, Hıristiyan hemşerilerinin uyguladığı zulümle ilgili şikâyetleri, 31 Mayıs 1910). Bunu takip eden yaklaşık on yıl içinde köydeki Kıbrıslı Türk sayısı 61’den 21’e düşmüş ve daha sonra tümüyle köyden uzaklaşmışlardır. Benzer bir homojenleştirme süreci ada çapında diğer köylerde de yer almıştır. Sayısal azınlıktaki etnik grupların genel eğilimi, köylerini daha güvenli etnik toplanma bölgeleri olarak algıladıkları alanlar için kademeli olarak terk etmeleriydi. Bu süreçte azınlıktaki etnik gruba mensup bu kişilerin, mallarını çoğunluktaki etnik gruba mensup kişilere satmaya yönelmeleri, kalıcı bir yerleşmeye işaret ediyordu. (Nevzat 2005: 200). 1.3 1955-59’DAKİ OLAĞANÜSTÜ DURUM YILLARINDA GÖÇ İngiliz sömürge idaresinden memnun olmayan Kıbrıslı Rumlar, enosis’i, yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını sağlamak için 1955 yılında Kıbrıs Savaşçıları Ulusal Organizasyonu’nu (Ethniki Organosis Kyprion Agoniston veya EOKA) oluşturdular. Buna karşılık Kıbrıslı Türkler, yardımcı polis olarak İngilizlerle güç birliğine gittiler ve isyanı bastırmak için işe alındılar. Her ne kadar EOKA, Türkiye’yi de çatışmanın içine çekme korkusuyla Kıbrıslı Türkleri hedef almaktan kaçınmış olsa da, Kıbrıslı Türk yardımcı polislerin öldürülmesi, Kıbrıslı Türkler tarafından, saldırıların etnik bir toplumun bireyleri olarak kendilerine yapıldığı şeklinde yorumlanınca, intikama yönelik şiddet yaygınlaştı. Kıbrıslı Türk polislerin öldürülmesinden sonra Kıbrıs Rum hedeflerine yönelik kargaşa ve kundaklamalar yaygın hale geldi. (Holland 1998:133). Bu saldırılar, çoğunlukla, sonunda Volkan, Kara Çete ve 9 Eylül gibi yeraltı örgütlerine katılan gençler tarafından yapılıyordu. 1957’nin sonunda Kıbrıs Türk liderliği üyeleri de taksim veya adanın bölünmesini talep eden silahlı bir hareket olan TMT’yi (Türk Mukavemet Teşkilatı) kurdular. Diğer gerilla örgütlerini de kontrolü altına alan TMT’nin ortaya çıkışı, 1958 yazında 6 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış toplumlararası çatışmanın daha da tırmanması ve birçok Kıbrıslı Rum ve Türkün yerinden edilmesine yol açtı. Tarihçi Robert, ‘Rumlara karşı olan Türk şiddeti temelde kasabalarda meydana gelirken ve esasen hesaplanmış bir siyasi stratejinin parçasıyken, Rumların Türklere yönelik şiddeti daha rastgele ve risk altında olanların çoğunun tek başına günlük görevlerini yerine getiren çobanların olduğu kırsal bölgelerde gerçekleşiyordu’ (Holland 1998: 265) iddiasını ileri sürer. Bunun sonucu olarak, Kıbrıslı Türkler azınlıkta oldukları köyleri terk ederken, bu dönemde yerinden edilen Kıbrıslı Rumların çoğu ya Türk hâkimiyetindeki mahalleler, ya da Ayluka veya Selimiye gibi mahallelerin varoşlarında yaşayan kişilerdi. Bu dönemde 36 köyden yaklaşık 2,700 Kıbrıslı Türk ile Lefkoşa ve sekiz köyden 1,900 Kıbrıslı Rum yerinden edildi. Bu 44 köyün homojenleştirilmesinden başka, Ayluka bölgesindeki Kıbrıslı Rumların ve Ömeriye bölgesindeki Kıbrıslı Türklerin yerinden olmasıyla Lefkoşa da bölünmüş, şehrin merkezine dikenli tel çekilmişti.3 1958 yılında Kıbrıslı Türkler kentin kuzeyinde ayrı bir belediye ilan ettiler. Bu dönem, ayrıca, bayraklar ve milliyetçi sloganların çoğalması ve her iki toplumun, yer isimlerini değiştirmek de dâhil olmak üzere, çevreyi ‘etnikleştirme’ kampanyalarına girişmesiyle, günlük yaşamın giderek millileştirildiğine ve böylece bölündüğüne tanıklık eder. (Holland 1998: 264-265).4 1959 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanını takiben, 1958 yılında yerinden edilen Kıbrıslı Türklerin neredeyse yarısı köylerine dönerken çok az Kıbrıslı Rum köyüne geri döndü. Örneğin, Lefke’ye 70 Kıbrıslı Rum dönmüştü. Ancak bu, kasabadan göçenlerin sadece yüzde 10’u kadardı. Kıbrıslı Türklerin dönüşlerine, yerinden edilmiş kişilerin dönüşlerini kolaylaştırmak için mahalleleri yeniden inşa etme kampanyası başlatan Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu yardımcı olmaktaydı. 3 4 Alan çalışmalarımız, Kıbrıslı Rumların göç ettiği köy ve mahallelerin Lefkoşa’nın Ayluka Selimiye mahalleleri; Limasol’un AyAntonius mahallesi, Mağusa Surlariçi, Lefke ve Lefkoşa bölgesinden Luricina; Baf bölgesinden Marona, Susuz ve Mandirga; Limasol bölgesinden Alektora; Larnaka bölgesinden ise Kelia ve Menoya olduğunu göstermektedir. Kıbrıslı Türkler aşağıdaki köy ve mahalleleri terk ederek bir daha geri dönmediler: Büyük Kaymaklı, Yukarı Lakatamya, Analionas, Kataliondas, Avlona, Psimolophou, Aşa, Kondea, Lefkoniko, Peristerona Piyis, Ayios Seryios, Spathariko, Vassili, Melanagara, Amargeti, Moronero, Myrmikoph, ve Anarita. Kıbrıslı Türklerin 1958 yılında boşalttıkları ve cumhuriyetin kuruluşuyla tümüyle ya da kısmen geri döndükleri köyler şunlardı: Aşağı Lakatamia, Aşağı Dheftera, Aredhiou, Morphou, Dhyo Potami, Ayios Epiktitos, Arnadhi, AyiosTheodhoros, Lythrangomi, Kilanemos, Alethriko, Anglisidhes, Pissouri, Kritou Marottou, Prastio, Lemba, Akoursos, ve Tima (Patrick 1976: 97-98). Kıbrıslı Türkler ayrıca Lefkoşa’nın bazı mahallelerini, özellikle de Ömerge Mahallesini de terk ettiler ve geri dönmediler. Kıbrıslı Rumlar, 1940’lı yıllardan beri, Yunan tarihi ve mitolojisinden isimler kullanarak önde gelen şehirlerdeki sokak isimlerini değiştirirlerken, Kıbrıslı Türkler 1958’de hem kendi belediyeleri hem de çoğunlukla Kıbrıslı Türklerin yaşadığı 135 köyün isimlerini değiştirmeye başladı. Siyasi manzara ile ilgili gözlemlerini yazan bir İngiliz diplomata göre, Haziran 1958’deki toplumlararası çatışmalardan hemen önce, Rum siyasi kareografisi daha görünürdü: “Her köy, her bir evin üzerindeki Yunan bayraklarıyla kaplanmıştı’ …. ‘Persons’un Kıbrıs’la ilgili tanımlamasının sonucunda olduğu gibi, ‘rastlantısal bir ziyaretçi, Kıbrıs’ı bir başından diğer başına oralarda Türklerin varlığından tamamen habersiz olarak seyahat edebilir. Çok nadir olarak bir cami ya da parçalanmış, Türkçe bir reklam görülebilir. Ancak, kasabalar, köylerkiliseler, yollar, reklamlar ve yer isimlerinde ağırlıkla egemen olan izlenim Yunancadır.’” (Holland 1998: 240). Çatışma ve Göç 7 1.4 1960’LARDAKİ TOPLUMLARARASI ÇATIŞMA SIRASINDA GÖÇ Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (KC) kurulduğu 1960’da, Kıbrıslı Rumlar toplam nüfusun %77’sini, Kıbrıslı Türkler ise %18’lik bir sayısal azınlığı oluşturuyorlardı. Yunanistan, Türkiye ve İngiltere, güç paylaşımı modeli üzerine kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde anayasal düzenin korunması için garantör olarak tayin edilmişlerdi. Buradaki güç paylaşımında, aynı zamanda, kamu hizmeti mevkilerinin dağılımı için kota da öngörülmekteydi ve Kıbrıslı Türklere bir çok resmi dairede verilen kota sayısal oranlarından daha fazlaydı. Daha da önemlisi anayasa, Kıbrıslı Türk cumhurbaşkanı yardımcısına veto yetkisi tanıyordu. Birçok Kıbrıslı Rum, bu ve diğer unsurların anayasanın işlerliğini baltaladığını düşünüyorlardı. 1963’ün sonlarında Cumhurbaşkanı Makarios anayasaya, bir dizi değişiklik önerdi ve bu değişiklikler Türkiye tarafından anayasanın iki toplumlu karakterine bir tehdit olarak görüldüğü için reddedildi . Aylarca süren ve Kıbrıslı Türklerin hükümetten ayrılarak kendi askerleştirilmiş enklavlarına geri çekilmeleriyle sonuçlanan toplumlararası şiddet patlak verdi. Aylarca devam eden şiddet, 1,500-2, 000 Kıbrıslı Rum ve Ermeni ile yaklaşık 25,000 Kıbrıslı Türk’ün yerinden edilmeleriyle sonuçlandı. (Patrick 1976: 343). Yerinden edilen Kıbrıslı Rum ve Ermenilerin çoğu Lefkoşa mahallelerinden, Kıbrıslı Türkler ise ada çapında mahalleler ve köylerden göç etmişlerdi. Kıbrıslı Türkler, 1963 Aralık ve 1964 Ağustos tarihleri arasında 72 karma köydeki mahallelerini boşaltarak 24 Kıbrıs Türk köyünü terk etti. (Patrick 1976: 340). Ayrıca sekiz karma köy de kısmen boşaltıldı. Yine altı büyük kasabanın her birinde Kıbrıslı Türklerin kısmi tahliyesi yaşandı. Kıbrıslı Türkler genelde kendilerininkinden daha güvenli olduğunu düşündükleri en yakın Kıbrıs Türk köyü ya da mahallesine kaçtılar. Patrick’e göre Kıbrıslı Rumlara ait 442 ve Ermenilere ait 231 ev, ya Kıbrıslı Türk mücahitler tarafından el konularak yerinden edilmiş Kıbrıslı Türklere tahsis edilmiş, ya da çatışmaların neden olduğu tahribat nedeniyle terk edilmişlerdi. (Patrick 1976: 456). Patrick’e göre, 233 Kıbrıslı Türk yerleşim merkezinin 98’i 10 Ağustos 1964’e kadar terk edilmişti. O dönemde kısmen ya da tümüyle işgal edilen 135 merkezin ise 20’si hükümet kontrolü altındaydı ve Kıbrıslı Türk nüfusun yaklaşık 8,000’ini teşkil ediyordu.’ (Patrick 1976: 80). 1963 Aralık ve 1964 Ağustos tarihleri arasında 364 Kıbrıslı Türk ve 174 Kıbrıslı Rum öldürülmüştü (Patrick 1976). Yerinden edilmiş Kıbrıslı Türkler çadır, ahır ve okul gibi diğer geçici barınaklara yerleştirilmişlerdi. Lefkoşa’da ise ayrıca belirli miktarda kişi yukarıda söz edildiği gibi, kentin Kıbrıs Rum kontrolü altındaki bölgelerine kaçan Kıbrıslı Rum ve Ermenilerin evlerine yerleştirilmişlerdi. Bu dönemde Kıbrıs Türk nüfusunun %25’inin yerinden edilmiş olmasına karşın nüfusun neredeyse %90’ı 42 enklavda yaşadı. Kıbrıs Rum Ulusal Muhafızlarının, uzun zamandan beri adaya gizlice silah sokulmasında köprübaşı görevi yapan Kokkina/Erenköy enklavına saldırmasına karşılık veren Türkiye, hava kuvvetleriyle müdahale ederek Dillirga bölgesindeki askeri hedeflerle köyleri bombaladı. Bu müdahaleden sonra, 1964 Ağustos’unda, sadece ufak tefek olaylarla, 1967 Kasım ayına kadar sürecek olan ateşkes ilan edildi. Bu dönemde Kıbrıs Türk enklavları kuşatma altında tutuldu ve çoğu malların enklavlara girişine izin verilmedi. İnşaat malzemelerinin de bu izin verilmeyen mallar arasında bulunması nedeniyle, 1967’de kuşatmanın hafif- 8 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış lemesine kadar doğru dürüst göçmen evi inşa edilemedi. Kuşatmanın bitmesinden sonra, 1967-1974 arasında Kıbrıslı Türkler, Türkiye’nin yardımıyla yukarıda sözü edilen farklı mevkilerde bulunan enklavlarda 3,000’den fazla düşük maliyetli konut inşa etti.5 Siyasi coğrafyacı Richard Patrick, 1971’e gelindiğinde hükümet kontrolü altındaki ek 22 merkeze sadece 2,000 Kıbrıslı Türk göçmenin döndüğünü iddia eder. (Patrick 1976: 80-81). Kıbrıs Türk liderliği veya TMT’nin, göçmen bir kısım Kıbrıslı Türklerin dönüşünü önlemiş olabileceği yönünde bazı iddialar vardır. Örneğin, Aksilu köyüne sığınan Baf’taki Pitargu köylülerinin 1964 yılında köylerine geri dönme talepleri, birçok kişinin yaralanmasına neden olan silahlı bir çatışmayla sonuçlandı. (Patrick 1976: 99). Ancak yaptığımız alan çalışmasına göre, geri dönüşün genelde güvenlik kaygıları ve birçok vakada ise mülklerin harap olması nedeniyle geciktirildiği görülmüştür. Patrick’e göre Kıbrıslı Türklerin ayrılmasını takiben ‘terk edilmiş köy ve bölgelerin çoğu Kıbrıslı Rumlar tarafından yağmalanmış, hatta yakılmıştı (Patrick 1976: 78).6 1.5 YERİNDEN EDİLME VE ADANIN 1974’TE BÖLÜNMESİ Adadaki gerginlik 1968’de azalırken aynı yıl, her ne kadar sonuçsuz kalsa da, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakereler başladı. Toplumlararası gerginliğin daha az olduğu bu dönemde, Kıbrıs Rum toplumunda toplum-içi çatışma baş göstermeye başladı. Bu, hala enosis isteyenlerle artık Kıbrıs Rum kontrolü altında bulunan Cumhuriyetin sürdürülmesinden yana olanlar arasında cereyan eden bir çatışmaydı. Sonunda, anavatan Yunan ordusu tarafından kontrol edilena ve desteklenen Kıbrıs Rum Ulusal Muhafızları, Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’u devirmeye teşebbüs ederek enosis arayışıyla darbe başlattı. Türkiye, bundan beş gün sonra 20 Temmuz’da, askeri karşılık vererek adanın %36’sını kontrolü altına alarak adanın kuzeyinde Kıbrıs Türk kontrolü altında bir bölge oluşturdu. 1.5.1 KIBRISLI RUMLARIN YERLERİNDEN EDİLMESİ Kıbrıslı Rumlar adanın kuzey bölümünden dört dalga halinde göç ettiler. Kıbrıslı Rumların çoğunluğu yaklaşan Türk ordusundan anında kaçarken, bazıları köylerinde kalarak teslim oldu. Teslim olanlar, kamplar ve köy mahalleleri dâhil olmak üzere kuzeydeki çeşitli mevkilerde tutuldular. Örneğin Girne’de kalanlar, bir otelde toplanarak daha sonra adanın güney kısmına gönderildiler. Çeşitli köylerde kalan birçoğu da hep birlikte, askeri kamplara dönüştürülen köy okulları, kiliseler veya mahallelerde toplandılar. Bu dönemde kötü muamele, taciz, tecavüzler ve bazı durumlarda cinayetler yaşandığı görüldü. Bu şekilde alıkonulan Kıbrıslı Rumların bir kısmı daha sonra, güneydeki Kıbrıslı Türklere karşı yapılan kötü muameleye misilleme olarak, güneye sürgün edildiler. Bunlara ek olarak, üçüncü bir dalgayı ise, çoğu, Kıbrıs Türk savaş esirleriyle değişim çerçevesinde güneye gitmeleri için serbest bırakılmadan önce Türkiye’ye götürülen, 6,000 civarındaki Kıbrıslı Rum savaş esiri oluşturdu. 5 6 http://arch.emu.edu.tr/foa/tr/foa/pages/news/mekanperest/no11/no11.pdf 20 Eylül 1964’ten bir BM raporu, Kıbrıslı Türklere ait evlerin tümüyle tahrip edildiğini ve 2000’inin yağmalanarak ciddi şekilde zarara uğradığını yazmıştı (BM belgesi S/5950). Çatışma ve Göç 9 En son gerçekleşen dördüncü dalga ise, 1975 yılında ailelerin birleşmesine olanak tanıyan III. Viyana Anlaşması’nın iki toplum lideri tarafından imzalanmasından sonra yaşandı. Bu, halen kuzeyde kalan Kıbrıslı Rumların kendi istekleriyle ve yardım alarak güneye, Kıbrıslı Türklerin de kuzeye gitmelerine olanak tanıdı. Bu anlaşma aynı zamanda geride kalacak olanların tüm toplumsal ve insan haklarının korunmasını güvence altına alıyordu.7 Her ne kadar başlarda 10,000 Kıbrıslı Rum kuzeyde kalmayı seçse de, 1981’e gelindiğinde sayıları 1,000’i zorlukla buluyordu. Kıbrıs Rum liderliği bu kişilerin zamanla ayrılmalarının ‘taciz’, ‘ayrımcılık’ ve ‘baskı’ nedeniyle olduğunu ileri sürdü.8 Bu durumdan Kormacit köyünde yaşamayı seçen 200 Maronitten ayrı olarak hemen tüm Maronitler ve daha az sayıda Latin ve Ermeni grupları da etkilenmişti. 1974’ün sonunda neredeyse 162,000 Kıbrıslı Rum (diğer azınlıklar da dâhil olmak üzere) yerinden edildi. Yaklaşan Türk ordusuyla birlikte yaşadıkları yerleri terk eden Kıbrıslı Rumlar, genelde büyük göçmen kamplarının oluşturulduğu güneyde daha güvenli yerlere sığındılar. Güneye kaçan Kıbrıslı Rumların neredeyse yarısı dost ve akrabalarının yanında geçici barınma olanağı bulurlarken, diğerleri ise ev kiralama, bazı durumlarda da satın alma yoluna gitti (King ve Ladbury 1982). Kendilerini konuk edecek dost ya da akraba bulamayanlar ise göçmen kamplarında kaldılar. Bir rapora göre ‘Göçmenlerin acil ihtiyaçlarının karşılanması için 23 çadır kamp ve 320 yiyecek-giyecek dağıtım merkezi kurulmuştu’ (Kliot ve Mansfeld 1994: 335). Yerinden edilmiş olan çiftçilerin sadece küçük bir bölümü yeniden bir tarım alanına yerleşip kendi cemaatlerine kavuşma olanağını elde edebildi (Loizos 1981). 1975 yılında yaklaşık 25,000 Kıbrıslı Rum, kuzeye göç eden Kıbrıslı Türklerin evlerine yerleştirildi. Hükümet, göçmen akınının yarattığı ilk şokun ardından, bu kişilerin yerleştirilmesine yönelik konut projeleri başlattı. Bu dönemde iki tür konut projesi geliştirildi. Birincisi, hükümet arazileri ve bazı durumlarda da Kıbrıslı Türklere ait araziler üzerine inşa edilen göçmen evleri, ikincisi ise yerinden edilmiş aileye, inşaat masraflarını kendi tercih edecekleri bir geri ödeme planıyla karşılamaları kaydıyla kendilerine verilen bir arsa üzerine yapacakları bir konuta sahip olmalarına olanak tanıyan bir programdı. 1.5.2 KIBRISLI TÜRKLERİN YERİNDEN EDİLMESİ Kıbrıslı Türkler de aynı şekilde dört dalga halinde kuzeye göç ettiler. Kıbrıs Türk kontrolü altına alınan bölgelere yakın yerlerde bulunanlar, hızla güneyden, daha güvenli olarak algıladıkları bu bölgelere kaçtılar. Yeşil Hat’tan uzakta olanların çoğu ise kuzeye gitmenin yolunu bazen rehberlere para ödeyerek çoğu kez dağlık bölgelerden yaya olarak geçerek buldular. Diğerleri ise parayla güvendikleri şoförleri tutarlarken bazıları da Kızıl Haç, Birleşmiş Milletler ya da 7 8 III. Viyana Anlaşması, ‘halen Güney’de olan bazı Kıbrıslı Rumların Kuzey’e nakli yanında Adanın Kuzeyindeki Kıbrıslı Rumların … burada kalması ve … eğitim imkânları, dini vecibelerini yerine getirme olanakları yanında kendi doktorları tarafından tıbbi bakım ve Kuzey’de hareket serbestîsi’ de dâhil olmak üzere ailelerin yeniden birleşmesini sağlayacaktı. http://www.cyprusembassy.net/home/index.php?module=page&pid=21 10 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış İngiliz ordusu aracılığıyla Kuzeye geçtiler. İngiliz ordusu aracılığıyla geçenler İngiliz üslerine sığındı. Bu üslere sığınan yaklaşık 10,000 kişi 1975 Ocak ayında Türkiye üzerinden kuzeye aktarıldı. Güneyde esir alınan ve stadyum, okul ve başka geçici mekânlarda tutulan yaşları savaşmaya müsait olan 6,000 kadar erkek ise Kıbrıslı Rum esirlerle mübadele edilerek kuzeye gönderildi. Son olarak, Viyana Anlaşması’ndan sonra, 1975 Ağustos’unda, güneyde mahsur kalan geriye kalan kişilerin, kolaylaştırılmış göç vasıtasıyla kuzeye gitmelerine izin verildi. 1975’in sonunda tüm Kıbrıslı Türkler, geride sadece 130 yaşlı insan bırakarak kuzeye geçmiş oldu. Güneyden göç eden Kıbrıslı Türklerin sayısı 48,000 olmakla birlikte bunlardan ayrı olarak bu dönemde, evleri güneyde olan ancak 1963-64 döneminde göçmen olup adanın kuzeyinde oluşturulan enklavlarda yaşayan 12,000 Kıbrıslı Türk daha bulunmaktaydı. Dolayısıyla esasen güneyden göç eden Kıbrıslı Türklerin toplam sayısı neredeyse 60,000’di. Kıbrıs Rumların yeniden yerleştirilmelerindeki şartlardan farklı olarak kuzeyde, güneyden göç eden tüm Kıbrıslı Türklerin yerleştirilmesine yetecek kadar boş Kıbrıslı Rum evi mevcuttu. Buna karşın, kentsel bölgeler başta olmak üzere özellikle tercih edilen bölgeler bulunuyordu. Bu bölgelerdeki konut dağıtımında gerginlikler yaşandı. Kıbrıs Türk yönetimi köyleri olduğu gibi tüm cemaatiyle yeniden yerleştirmek için çaba göstermekle birlikte, bu her zaman için mümkün olamadı. Adanın bölünmesinden yıllar sonra, Kıbrıs Türk toplumu içinde bu dönemde dağıtılan arazilerle ilgili anlaşmazlıklar bulunurken, dağıtımların genelde hatır ve akraba ve yakınlara iltimas temelinde yapıldığıyla ilgili birçok iddia vardır. Buna ek olarak, adaya ayak basar basmaz kendilerine Kıbrıslı Rumlara ait tarım arazisi ve ev gibi gayrı menkuller tahsis edilen Türkiyeli göçmenlerin gelişi de gerginlikleri artırdı. 11 2. SİYASİ DURUŞLAR VE BÖLÜNME SONRASI POLİTİKALAR 1963 krizinden kısa bir süre sonra Kıbrıslı Türkler, kontrolleri altındaki bölgelerde, kendi geçici yönetimlerini oluşturdular. 1964’ün başlarında salt bir Kıbrıs Rum yönetimi haline gelen Kıbrıs Hükümeti, Kıbrıs Türk enklavları dışında, cumhuriyetteki her yerde kontrolü elinde tutmaya devam etti.9 Adanın 1974 yılında bölünmesinin ardından Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tamamen Kıbrıslı Rumlardan oluşan hükümetinin etkin otoritesi adanın güneyiyle sınırlı kaldı. Kuzeyde ise Kıbrıslı Türkler kendi yönetimlerini pekiştirdiler ve 1983 yılında sadece Türkiye’nin tanıdığı bir devlet olan şimdiki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) ilân ettiler.10 Bölünmenin etnik-demografik durum yanında Kıbrıslıların adanın her yerine seyahat ve yerleşmeleri ya da mülkiyet hakları açısından geniş çaplı sonuçları oldu.11 Adanın 1974 yılındaki toplam nüfusu, 506,000’i (%78.9) Kıbrıslı Rum, 118,000’i (18.4) Kıbrıslı Türk ve gerisi de yabancı sakinler olmak üzere 641,000 olarak tahmin edilmişti. Bölünmenin ardından Kıbrıs Rum nüfusunun yaklaşık dörtte biri ve Kıbrıslı Türklerin ise kabaca yarısı yerinden edilmişti. Bu nüfus aktarımları adanın her iki bölümünü etnik anlamda gerçekten homojen kıldı. Geçen otuz yıldan fazla bir süreçte her iki kesimde yerinden edilmiş kişiler iskân edilerek yeni çevreleriyle büyük ölçüde uyum sağladı. (IDMC 2009). Ancak, daha geniş bir konu olan Kıbrıs sorununa siyasi bir çözüm bulunamayınca, kaybedilen evler ve mallarla ilgili talepler günümüze kadar kadar çözümsüz kalmıştır. 1974 yılından beri her iki taraf da birbirlerinden oldukça farklı bir şekilde gelişti ve kendi devletiyle, ekonomisiyle, sosyal ve sivil yapılarıyla Kıbrıs toplumu ortaya çıktı. Bu durum, iki toplum arasında 1974-75’teki nüfus aktarımlarından doğan uzlaşmazlıklara ek olarak daha başka uzlaşmazlıkların da ortaya çıkmasına yol açtı. Bu uzlaşmazlıkların en tartışmalı olanı, Türkiye’den adanın kuzey bölümüne olan göçtür. Özünde hepsi insanî olan bu konular, bölünme sorununun siyasi unsurlarıyla içiçe geçerek sadece 9 10 11 Bu yönetim, 1964’ten bu yana kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal hükümeti, uluslararası alanda tanınan tek Kıbrıs devleti olduğunu ileri sürdü ve süreç içerisinde uluslararası alanda da böyle kabul edile geldi. 1974’ten beri Türkiye adada 35,000 asker bulundurmaktadır. Türk tarafı, buna kapsamlı bir çözüme ulaşana kadar güvenlik amaçlarıyla gerek duyulduğunu savunmaktadır. Bölünmeden 29 yıl sonrasına kadar kuzey ile güney arasında seyahat Kıbrıslılar için gerçek anlamda imkânsızdı. Bu durum, 2003 Nisan ayında Kıbrıslı Türk yöneticilerin, Kıbrıs Türk kontrolü altındaki kuzey ve Kıbrıs Rum kontrolü altındaki güneyi birbirinden ayıran sınırdaki kapılardan geçişe izin verilmesi konusundaki tek yanlı kararıyla değişti. 12 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış çözümsüz kalmayıp, aynı zamanda neredeyse baş edilemez hale geldi. Adanın her iki yanındaki resmi görüşe göre, bu konular, iki bölgelilik, siyasi eşitlik, Kıbrıs’taki iki yönetimin mevcut siyasi ve hukuki statüleri ile bunların, herhangi bir çözümün ardından oluştrurulacak yeni bir Kıbrıs devletindeki siyasi ve hukuki yeri gibi, Kıbrıs sorununun çözümünün belirli kilit unsurlarıyla son derece alakalıdır. Bir BM raporunda işaret edildiği gibi (BM 2003: paragraf 107), ‘Kıbrıs’ın çözümlenememiş bölünmüşlüğünün’ nasıl çözüleceği, yıllar boyunca aralıklı ve bir sonuca ulaşılmadan devam eden BM destekli toplumlararası görüşmelerin odak noktası olmuştur. 1977’den bu yana, adanın iki bölgelilik temelinde yeniden birleşmesi, müzakerelerin görünürde karşılıklı olarak kabul edilmiş hedefi olarak saptanmıştır. Ancak her bir tarafın ‘yeniden birleşme’ ve ‘iki bölgelilik’ kavramlarına yükledikleri çelişkili anlam ve yorumlamaları toprak, mülkiyet ve yerinden edilmiş insanların geri dönüşüne olan yaklaşımlarında görülebilir. Kıbrıs Türk liderliği geçmişte, yerinden edilmiş Kıbrıslı Rumların kuzeye dönemeyecekleri anlamına gelen malların global değişimi konusunda ısrarcı olmuştu. Annan Planı’ndan itibaren Kıbrıslı Türk görüşmeciler, çeşitli çözüm yollarının mümkün olmasını ile ilgili olasılıkları kabul ettiler; ancak, Kıbrıslı Türklerin kendi kurucu devletlerinde kesin çoğunluğu oluşturmasını sağlamak amacıyla geri dönüşün sınırlı olması şartında ısrarcı oldular. Bunun tersine Kıbrıs Rum liderliği ise, yakın zamanlara kadar yerinden edilmiş kişilerin geriye dönüş hakkına ve mallarıyla ilgili karar verme hakkına sahip olmasında ısrar etti. Böyle bir çözümün, uygulamada, potansiyel olarak, adanın her yerinde Kıbrıslı Rumların çoğunlukta olmasına yol açması muhtemeldir. Bu durum, Kıbrıslı Rumların iki bölgelilikle ilgili müzakere pozisyonunun, ilgili bölgelerde Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin çoğunlukta olması koşulunu içermediğine işaret etmektedir. Bu farklı müzakere pozisyonları, uzlaşmazlığın nedenlerine dair zıt yorumlar yanında, her iki tarafın kendi haksızlığa uğramış olma duygularından kaynaklanır. Kıbrıslı Türkler, bugüne kadar, 1950’lerin Olağanüstü Durum Yılları’nı uyuşmazlığın başlangıç tarihi olarak saptama eğiliminde olup, 1963-74 döneminde yaşadıkları sıkıntıları ve uğradıkları haksızlıkları vurgulamaya yönelirlerken, Kıbrıslı Rumlar ise Kıbrıs sorununun başlangıç tarihi olarak 1974’ü telaffuz etmek ve nedenlerini de Türkiye’nin askeri müdahalesiyle adanın cebren bölünmesi olarak görme eğilimindedirler. Uyuşmazlığın nedenlerine ilişkin bu farklı yorumlar, adanın bölünmesini takiben, zıt politikalara yol açmıştır ki bunlar da, hem içinde bulunduğumuz zamanı şekillendiren hem de uzlaşma olasılıklarını etkileyen kalıcı izler bırakmıştır. Güvenlik kaygıları nedeniyle Kıbrıslı Türklerin genel duruşu, adanın bölünmüşlüğüne yönelik herhangi bir çözümün Kıbrıslı Rumlar ve Türklerin bir arada olmaktan çok yan yana yaşayacakları bir çözüm olması yönünde oldu. Bu nedenle Kıbrıs Türk tarafında 1974’ten beri genel olarak, iki toplumun bölünmüşlüğünün kalıcı olduğu ve her bir toplumun kendi bölgesinde kendi iç yapısını düzenlemesi gerektiği varsayıldı. Herhangi bir çözümün global mal takasını gerektireceği varsayımı, güneyden göç eden Kıbrıslı Türklerin yeniden yerleştirilmesinde izlenen resmi politikanın temelini oluşturdu. Aynı prensip, Kıbrıs Türk yönetiminin Kıbrıslı Rumların kuzeydeki mallarına yaklaşımını da belirledi. Siyasi duruşlar ve bölünme sonrası politikalar 13 Kıbrıslı Türklerin kuzeyde hep birlikte yaşayacakları yeni bir sosyal ve ekonomik çevre oluşturma süreci, Kıbrıslı Rumların ayrılmalarıyla geride kalan boş mallara dayandırılmıştı. Bu süreci kolaylaştırmak amacıyla bir dizi tek yanlı – örneğin Kıbrıs Rum tarafıyla herhangi bir anlaşma yapılmadan – önlemler alındı ve yasalar kabul edildi. Öngörülen anlaşmaların amacı, ‘sosyal adalete uygun olarak, sürdürülebilir verimlilik ve ekonomik gelişmeyi sağlayacak şekilde’ ‘kaynakların nüfusun ilgili bölümlerinin rehabilitasyonu için dağıtımı’ olarak tanımlanmıştı (KKTC 1977: bölüm 2). Böylelikle Kıbrıslı Rumlara ait mallar – başlangıçta kullanım amaçlı, ancak daha sonra mülk edinilmek üzere – (a) güneyden göl eden Kıbrıslı Türk ‘göçmenler’, kendi yerlerine geri dönen 1974 öncesi Kıbrıslı Türk göçmenler ve – 1982’ye kadar – resmi olarak kuzey Kıbrıs’ın gelişmesi için ihtiyaç duyulduğuna karar verilen ve Kıbrıs Türk yurttaşlığı verilen (uygulamada Türkiye’den gelen) göçmenler; (b) çatışma kurbanları; (c) Kıbrıslı Türk mücahitler; (d) 1974’te savaşan ve daha sonra Kıbrıs’a yerleşerek vatandaş olan Türk askerleri; ve (e) dar gelirli Kıbrıslı Türklere tahsis edildi. Tahsis işlemlerinin önemli bir unsurunu ise ‘eşdeğer mal’ oluşturmaktaydı. Bu, güneyde mal bırakan veya malları kuzeyde olup çatışmada zarar gören kişilere, Kıbrıslı Rumlara ait ‘terk edilmiş’ eşit değerde mal verilmesi uygulamasıyla ilgiliydi. Bu amaca yönelik olarak değer birimi ‘puan’ olan genel bir mal değerlendirme ve takas sistemi getirildi. Bu sistem çerçevesinde Kıbrıslı Türklere ait güneydeki mallar ve Kıbrıslı Rumlara ait kuzeydeki mallar puan olarak değerlendiriliyordu. Bu değerlere dayanarak güneydeki malların Kıbrıslı Türk sahiplerine, tapularını Kıbrıs Türk hükümetine teslim etmeleri karşılığında puan tahsis edildi.12 Bundan sonra, bir mal sahibi elindeki puanları kuzeyde bulunan eşit puan değerindeki bir Kıbrıs Rum malıyla değiştirebiliyordu. Puanlar aynı zamanda alınıp satılabiliyor, hediye olarak bağışlanabiliyor veya miras bırakılabiliyordu. Kıbrıs Türk hükümeti aynı zamanda, çatışma kurbanları veya 1974 savaşı dâhil olmak üzere Kıbrıs Türk direniş mücadelesinde yer alan Kıbrıslı Türkler gibi çeşitli kategorilerdeki kişilere yönelik tazminat olarak puanlar çıkardı. Böylelikle bu puanlar, Kıbrıslı Rumlara ait eşit değerdeki bir mala takas edilebiliyordu. Buna ek olarak, dar gelirli kişilerle 1982 yılından önce yerleşmiş olan Türk göçmenler de Kıbrıs Türk hükümetinden Kıbrıslı Rumlara ait malların mülkiyetini alabilmelerini sağlayacak ‘puan’ satın alabiliyorlardı. 1982-1995 yılları arasında kişilere, Kıbrıslı Rumlara ait puan karşılığı alınan mallar için, malı devretme veya ipotek etme hakkını veren, ‘kesin tasarruf belgesi’ veriliyordu. 1995 yılından sonra bu belgeler ‘taşınmaz mal tapusu’ olarak kabul edildiler. Kıbrıslı Rumlara ait mallar bu yolla kademeli olarak kuzeydeki sosyal ve ekonomik dokunun bir parçası haline geldi. Bu tür mallar 1974’ten beri artan bir oranda Kıbrıslı Türkler ve yabancılar arasındaki önemli alışverişlere tabi oldu. Kıbrıs Türk rejimi çerçevesinde Kıbrıslı Rumlara ait malların çoğu şu anda (özel veya kamu olmak üzere) yeni mülkiyet altında olup miras yoluyla kazanılabilir, ipotek edilebilir, (yabancılara satışı dâhil) alınıp satılabilir ve özel veya kamu kullanımı amacıyla inkişaf ettirilebilir. 12 Yöntem olarak mal sahibi bireylerin, güneydeki mallarla ilgili haklarından Kıbrıs Türk devleti lehine vazgeçtiklerinin kanıtı olarak, feragatname adı verilen bir belgeyi imzalamaları gerekiyordu. 14 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış Ayrılık ve yerinden edilmiş kişilere yönelik Kıbrıs Rum yaklaşımı ise bunun tamamen aksi oldu. Kıbrıs Rum resmi söyleminde uzlaşmazlığın başlangıç noktasının 1974 olayları olarak yorumlanması ve bir önceki dönemi iki toplum arasındaki ‘barışçıl birliktelik’ dönemi olarak görülmesi nedeniyle Kıbrıs sorununu Türkiye’nin adada devam eden askeri varlığına bağlama eğilimi var olagelmiştir. Dahası, 1974’ten bu yana, özellikle Türkiye’den kuzeye olan göç, ‘Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgelerinin sömürgeleştirilmesine yönelik sistematik politikanın’ bir parçası olarak görülmüştür. Bu politikanın, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasındaki ‘nüfus dengesini’ bozmak ve Kıbrıslı Türklerin iki bölgelilik ve siyasi eşitlikle ilgili iddialarını haklı çıkarmayı amaçladığı ileri sürülmektedir.13 Aslında, çoğu Kıbrıslı Rum için Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi, en önemli Türk emrivakisi olarak gördükleri iki konunun tersine çevrilmemesi durumunda olanaksızdır: bunlardan biri Kıbrıslı Rumlara ait mallara el konulması, diğeri ise Türkiye’den getirilen nüfusun neden olduğu demografik değişikliklerdir.14 Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklere ait tüm malların halâ orijinal sahiplerine, yani 1974 öncesi kime ait idilerse onlara ait olduğunu düşünüp, çözüme yönelik varılacak herhangi bir anlaşmanın, tüm ada çapında dolaşım ve yerleşim özgürlüğüyle, yerinden edilmiş tüm kişilerin konut ve mülkiyet haklarının tanınmasını da içerecek şekilde, mülkiyet hakkını temin etmesini talep ediyor. Bu arada Kıbrıs Rum hükümetinin uyguladığı önlemler altında İçişleri Bakanı, Kıbrıslı Türklere ait güneydeki tüm malların‘vasisi’olarak atanır. (KC 1991) Vasinin görevi, bu malları ‘göçmenlerin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, fakat aynı zamanda söz konusu malların sahiplerinin çıkarlarına halel getirmeden’yönetip tahsis etmektir. Bu nedenle Kıbrıslı Türklere ait çoğu mallar (piyasa değerinin altında bir fiyatla) yerinden edilmiş Kıbrıslı Rumlara ya da, hükümete, yerel yönetimlere ve kamu yararına çalışan kuruluşlara (piyasa fiyatına) kiralanmışlardır. Mevzuat ayrıca, Kıbrıslı Türklere ait malların belirli şartlar altında zorunlu iktisabı ve zorunlu dağıtım veya satışını sağlar. Bir mülkün tapusunun her ne kadar bir başkasına devri doğrudan mümkün olmasa da, sahibi veya kamu yararı için gerekli görüldüğü durumlarda böyle bir uygulamaya istisnai olarak izin verilir. 13 14 1980’lere kadar Türk vatandaşlarının yerleşimi gerçekten de Kıbrıslı Türk yöneticiler ve Türk hükümetinin ortak çabaları ile teşvik edilip kolaylaştırıldı. Yukarıda söz edildiği gibi, bu politika çerçevesinde gelen göçmenlere, Kıbrıslı Rumlara ait mallar verilerek hemen vatandaş yapıldılar. Bu uygulama Türk nüfusu desteklemek ve kuzeyde yaşayabilir bir ekonomi oluşturmak fikrine dayanmaktaydı. Kıbrıs’a getirilme yöntemleri dikkate alındığında ‘yerleşik’ olarak tanımlanması makul olan bir göçmen grubunu oluşturan yaklaşık 20,000 Türk vatandaşı o günlerde bu çağrıya karşılık verdi. Ancak iç huzursuzluklar ve kısmen de Kıbrıs Rum protestolarının hareketlendirdiği uluslararası baskı nedeniyle, mal vermek ve otomatik vatandaşlık gibi ayrıcalıklar 1980’lerin başında durduruldu ve bu politika yavaş yavaş terkedildi. Yine de çoğu ekonomik göçmen olan Türkiyeli göçmenler, kendi inisiyatifleriyle Kıbrıs’a gelmeye devam ederken bazıları da vatandaşlık almaya devam etti. Kıbrıs Türk hükümeti 2004’ten bu yana hem göç hem de KKTC vatandaşlığının kazanılmasını düzenleyen önlemleri yürürlüğe koyma konusunda ciddi çabalar gösterdi. Konuyla ilgili detaylı analiz için bakınız, Hatay, 2005 ve 2007. Genelde Kıbrıslı Rumlar sadece kuzeye dönüşlerinin engelleneceğinden değil, ‘Kıbrıslı Rumların Türkiye’den gelenlerin kolonileşmesi nedeniyle yavaşça, Kıbrıs’tan çıkartılacaklarından’ da kaygı duymaktadırlar. Bkz. 1989 Kıbrıs Rum Önerileri (http://www.moi.gov.cy/moi/pio/pio.nsf/0/1CF2A298CB8C65CEC2256D6D00344433/$file/Proposals%201989.pdf adresinden erişilebilir). Siyasi duruşlar ve bölünme sonrası politikalar 15 Ancak, Kıbrıs Rum tarafının yerinden edilmiş herkesin mülkiyet hakkının savunulmasına yönelik açık duruşuna karşın, güneydeki gerçek uygulama genelde – mülkleriyle ilgili olarak kendilerine tazminat veya herhangi bir ödeme de yapılması dâhil- Kıbrıslı Türklerin kendi haklarını talep etmelerini kapsamlı bir çözüm sonrasına kadar önlemektedir.15 Bu arada hükümet, Kıbrıslı Türk mülklerinin, hem özel hem de kamu amaçlı olmak üzere ‘inkişaf ve verimli kullanım’ yoluyla değiştirilmesine izin vermiştir. Kamu amaçlı inkişafa göçmen konutlarının veya çeşitli altyapının inşaatı da dahildir. Bu durumda, böyle bir malın gelecekte tümüyle iadesi muhtemelen olanaksız hale gelmiş olmaktadır. Hükümet, Kıbrıs Rum kontrolü altındaki bölgelerde, göçün sonuçları ve 1974 bölünmesinin ardından gelen kötüleşmiş sosyoekonomik koşullarla başa çıkmak amacıyla bir dizi politika uygulamış ve önlem almıştır.16 Bunlar arasında toplumun bu bölümünü yeniden canlandırmaya yardımcı olmak amacıyla yerinden edilmiş iş insanlarına verilen teşvikler (devlet arazisi sağlanması, imtiyazlı krediler v.s.) bulunmaktaydı. Aynı zamanda, turizm, hafif endüstri ve tarım sektörlerinde, yerinden edilmiş kişilerin yerleştirildiği bölgelerde istihdam sağlamayı hedefleyen, devletin yönettiği inkişaf projeleri de yürürlüğe kondu.17 18 Ağustos 1974 tarihinde göçmenlerin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Yerinden Edilmiş Kişiler İçin Bakım ve Rehabilitasyon Hizmetleri (SCRDP) kuruldu. SCRDP’nin başlarda bu gibi kişilere yardım etmek ve destek vermekle ilgili daha geniş olarak belirlenen görevi, zaman içerisinde çeşitli şekillerde konut yardımı sağlanmasını yönetmekle sınırlandı:18 - Özel arazide şahısların kendi yaptıkları konut için mali yardım/konutun tamiri Daire/ev alımı için mali yardım Hükümet-tahsisli arazide şahısların kendi yaptıkları konut için mali yardım Düşük maliyetli toplu hükümet konutları Yukarıda belirtildiği gibi, kuzeye giden Kıbrıslı Türklerin geride bıraktıkları mallar da yerinden edilmiş Kıbrıslı Rumları iskân etmek için kullanılıyordu. Ancak Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklere ait dağlarda ve diğer kırsal alanlardaki evlere olan talepleri daha az olduğundan bu evlerin çoğunluğu boş ve bakımsız kalarak harabeye dönüştü. 15 16 17 18 2010 yılına kadar sadece güneyde yaşayan ya da 1974 öncesinde ada dışına çıkmış olan Kıbrıslı Türk mal sahipleri mallarını talep edebiliyorlardı. 2010 yılında, 1991 Türk Malları yasası 1974’ten sonra da yurt dışına gidenleri kapsayacak şekilde değiştirildi. Değişiklik, taleplerinin ancak İçişleri Bakanlığı tarafından reddedilmesi durumunda Kıbrıslı Türk mal sahiplerinin, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu veya Protokolleri tarafından garanti altına alınan haklarının ihlâli iddiasıyla kaza mahkemelerine başvurabilme hakkını getirmektedir. Eğer mahkeme ihlâl bulgusuna ulaşırsa tazminat veya malın iadesi kabul edilebilir. İstisnai davalarda belirli bir mülk üzerindeki vasiliğin kaldırılması olasılığı bulunmaktadır. Bu değişiklik, 1974 yılından sonra Kıbrıs’tan ayrılan bir Kıbrıslı Türk’ün, mülkiyet haklarının KC tarafından ihlâl edildiği iddiasıyla AİHM’e dosyaladığı dava ile tetiklenmişti. (AİHM 2010). Matsis’e (2011) göre 1974’te Kıbrıs Rum ekonomisi üçte bir oranında küçülürken işsizlik oranı %30’a ulaşmış ve sosyal, ekonomik altyapı yanında üretim kaynakları açısından çok ağır kayıplar yaşanmıştı. Yerinden edilmiş kişilere yardım amaçlı bu tür mekanizmalarla ilgili daha detaylı bilgi için bakınız, Trimikliniotis ve Demetriou (2012). http://www.moi.gov.cy/moi/citizenscharter/citizenscharter.nsf/dmlintro_en/dmlintro_en?opendocument. Adresinden erişilibilen KC’nin Citizen’s Charter web sitesindeki ‘yerinden edilmiş kişilere hizmet’ altında sunulan bilgiye bakınız. 16 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış Göçlerden etkilenen kişilere destek olmak amacıyla yerinden edilmiş kişilere, hükümetin oluşturduğu planlarda hak sahibi olmaları sağlayan ‘göçmen kimlik kartları’ verildi. Göçmen olarak kabul edilen kişiler, 1974’te adanın şimdi Kıbrıs Türk kontrolü altındaki bölgelerinde ikamet eden kişilerle onların çocuk ve torunlarıdır.19 Kuzeydeki mallara erişim kaybından doğan sorunlarla ilgilenmek için güneyde oluşturulan bir başka kurum ise Sorumlulukların Eşit Dağılımı Merkezi Ajansı’dır. Ajansın görevi, ‘taşınmaz malları Kıbrıs’ın Türk işgal kuvvetleri tarafından işgal edilmiş bölgeleriyle, Türk işgal kuvvetleri nedeniyle erişilemeyen bölgelerde olan mal sahiplerinin savaş öncesindeki ödeme güçlerini geri getirmeye yönelik bir plan’ kapsamında bu kişilere (konut, iş, tedavi maksatları için, yeni evli çiftlere, derneklere) kredi vermek ve (iş ve konut için) kefalet vermektir..20 19 20 Yasada son zamanlarda yapılan değişikliğe kadar sadece babaları göçmen kimlik kartına sahip olan çocuklara bu tür kartlar veriliyordu. 2011’de anneleri göçmen kartı sahibi olan çocuklar da hak sahibi oldular. Daha fazla bilgi için bakınız. http://www.mfa.gov.cy/mfa/mfa2006.nsf/All/F3FB0613171A5825C22571A90035DA5D?OpenDocument. 17 3. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE MÜRACAAT K ıbrıs sorununda varılacak kapsamlı bir anlaşma bağlamında bir çözüm beklenirken, yerinden edilmiş kişilerin mülkleriyle ilgili hak talepleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM veya Mahkeme) birçok davanın konusu oldu. Bunların çoğu, devletlerarası bir dava olan Kıbrıs Türkiye’ye karşı21 dışında, hepsi bireyler tarafından olmak üzere Kıbrıslı Rum müracaatçıların Türkiye aleyhine açtıkları davalar, diğerleri ise genelde 2004’ten itibaren başlamak üzere ve Kıbrıslı Rumların davalarına kıyasla çok daha az sayıda olan Kıbrıslı Türklerin KC aleyhine açtıkları davalar oldu. Kıbrıslı Türklere ait şu ana kadar sonuçlanan tek dava olan Sofi Kıbrıs’a karşı davası dostane anlaşmayla son buldu (bkz dipnot 21). AİHM, Kıbrıslı Rumların Türkiye’ye karşı açtıkları davalarla ilgili olarak 1996 yılından bu yana çok sayıda karar yayınladı. Mahkeme’nin 2010 yılında Demopulos Türkiye’ye karşı ve diğer 7 dava ile ilgili kararından önceki kararlarda, (a) Kuzey Kıbrıs’tan göç eden Kıbrıslı Rumların geride bıraktıkları malların yasal sahibi olmaya devam ettikleri; (b) mal sahiplerinin bu mülklere ulaşımlarının keyfi olarak engellenmesinden ötürü, mülkiyet hakkı yanında konut hakkına saygının da ihlâlinden Türkiye’nin sorumlu olduğu belirtilmişti.22 Ayrıca ne Türk ne de Kıbrıslı Türk yetkililer bu ihlâllere yönelik inandırıcı bir başvuru yolu belirlediklerinden, Mahkeme, zarar görmüş müracaatçılar lehine mallarının kullanım kaybına karşılık tazminat ödenmesine emir vermişti. Sonuç olarak Kıbrıslı Türklerin aldığı önlemlerin geçerliliği ve Kıbrıslı Rumlara ait mallarla ilgili mevzuatla, bunların Kıbrıslı Türklere tahsisi sadece uluslararası alanda değil, Kıbrıs Türk toplumu içerisindeki birçok kişi tarafından sorgulandı. Kıbrıslı Rumların açtığı daha yüzlerce benzer dava beklemedeyken, Mahkeme 2005 yılında, tekrarlanan davalarla ilgili ‘pilot karar prosedürünü’ uygulamaya başladı. Bu prosedür, hâlihazırdaki dava ve Mahkemede bekleyen tüm benzer davalarla ilgili olarak, Türkiye’den ‘gerçek anlamda etkili bir telafi güvencesi veren, genel olarak uygulanabilir bir başvuru yolu 21 22 Bu davaların hepsi de, Türkiye’nin askeri birliklerinin adanın kuzeyinde konuşlandığından, KKTC’nin uluslararası alanda tanınmadığından ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde imzası bulunmadığından dolayı Türkiye aleyhine açılmışlardı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi altında, mülkiyet hakkı ve konut hakkına saygı, Sözleşme’nin 1. Protokolü’nün 1. Maddesi (mülkün korunması) ve Sözleşmenin 8. Maddesi (konut dâhil özel hayata saygı hakkı) altında korunmaktadır. 18 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış sunmasının talep edildiği Xenides-Arestis Türkiye’ye karşı adlı davayla başladı. KKTC buna karşılık, kuzey Kıbrıs’taki taşınmaz malların Kıbrıslı Rum sahiplerine çareler temin etmekle yetkili bir ‘Taşınmaz Mal Komisyonu’ (TMK) oluşturan mevzuatı kabul etti. (KKTC 2005).23 Mahkeme, 2010’daki Demopoulos kararında TMK’nın etkin bir yerel başvuru yolu oluşturduğu bulgusuna vardı. Sonuç olarak Mahkeme Konvansiyon hükmüne göre, davacı öncelikle TMK üzerinden bir çözüm yolu aramadığı sürece, Kıbrıslı Rumların, mülkiyet ve konuta saygı haklarının ihlâlleriyle ilgili şikâyetlerine artık bakmamaya başladı. 23 Sunulan çareler, sınırlı kategorideki durumlarda malın iadesi, malın güneydeki bir Kıbrıslı Türk malıyla takası ve malın değerine karşılık tazminattır. 19 4. İNSANLARIN ALGILAMALARI A lan çalışmamızda yerinden edilmiş Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin bugünkü görüşleri, duyarlıkları, beklenti ve umutlarını anlayabilmek amacıyla odak grupları yöntemi (OG) uyguladık. Odak grupları her bir hususla ilgili olarak dört farklı bölgeye yönlendirildi: Kıbrıslı Rumlar için Lefkoşa, Larnaka, Baf ve Limasol; Kıbrıslı Türkler içinse Güzelyurt, Girne, Lefkoşa ve Mağusa-Karpaz. Katılımcılar, çoğu 1963, 1974 veya her ikisinde de yerinden edilen, geriye kalanlar ise yerinden edilmiş ebeveynlere sahip farklı kuşaklardaki kişilerden oluşuyordu. Odak grupları, yeniden birleşme ve geriye dönüş, çözümlenmemiş mülkiyet talepleriyle ilgili tercih edilen başvuru yolları (iade, tazminat, takas), bir çözümle ilgili beklentiler ve müzakerelerle ilgili görüşlere yönelik fikirler üzerinden 2003 Nisan’ında sınır barikatlarının kısmi açılışının etkilerini tartıştı.24 Barikatların 2003 yılında açılması insanlara Yeşil Hat’tı geçerek diğer tarafı ziyaret etme olanağı verdiğinde hem Kıbrıslı Rum hem Kıbrıslı Türkler yaklaşık otuz yıldan sonra evlerini ve mallarını görmek için geri döndüler. Her ne kadar başlangıçta coşkulu anlar yaşandıysa da çoğu, hazırlıklı olmadıkları bir gerçekle karşılaştı: evlerinde mallarını kullanan, genelde bunları terk etmeye isteksiz, mal üzerinde birçok mal sahibinin hazır olmadığı şekilde hak talep eden insanların yaşadığı gerçeği. 4.1 KIBRISLI RUMLAR Yıllar boyunca geçmişle ilgili anılarını ve geri dönüş umutlarını canlı tutup besledikleri göz önüne alındığında, yerinden edilmiş Kıbrıslı Rumlar için bu, bir odak grubu katılımcısının ifadesinde olduğu gibi, son derece duygusal, ama aynı zamanda, gerçeklerle yüz yüze getiren bir etkiye sahip olarak da tanımlanabilen bir deneyim olmuştu: ‘Bizler bir dağ hatırlıyorduk ve geri döndüğümüzde bir tepe bulduk.’ Bir başka katılımcının izlenimi ise şöyle ifade edilmişti: ‘İlk kez geriye döndüğümde kendimi dayak yemiş gibi hissettim. Çok fazla şey olmuştu; çok fazla inkişaf ve yeniden yerleşim vardı. Bitti. Türkçe sokak levhaları var, çalışan lokantalar var, oteller var, orada bir yaşam tarzı var. Onları hayatlarından öylesine nasıl atabiliriz ki? Bu, onlara onların bize yaptığını yapmak olur.’ 24 Hem Kıbrıslı Rum hem Kıbrıslı Türk odak gruplarının bölgelerine göre özetlerine http://www.prio-cyprus-displacement.net/default.asp?id=648 adresinden erişilebilir. 20 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış Doğup büyüdüğü topraklarla ilgili sadece 1974 öncesi anılara sahip olan birisi için her şeyin nasıl değiştiğini görmek önlenemez bir şekilde hüzün vericiydi: ‘Büyükbabam, Lapta’daki evine gittiğinde gözlerimin önünde yaşlandı. Geçmişteki haline kıyasla Lapta’nın şimdiki halini görmek, onu öldürdü. O Lapta’yı küçük kulübe gibi evler, akan dereleriyle şirin bir yer olarak hatırlıyor. Bugünse, kiliseler ve diğer binalar çürürken, orada muazzam bir inkişaf, apartmanlar var. Sanki kalın bir toz bulutu üzerini kaplamış gibi. Bu onu mahvetti ve düzelemedi.’ Pek çok katılımcının, evlerindeki misafirperver Kıbrıslı Türklerle karşılaşmalarına dair olumlu izlenimi oldu: ‘Onların kibarlıkları karşısında kendini şokta hissediyorsun. Ben kavga beklentisiyle gittim. Yani sorunlar olacağı beklentisiyle ama çok hoş karşılandım. O noktada düşünmeye başlıyorsunuz, “tamam, ailem göçmen ama bu [Kıbrıslı Türk aile] de öyle. Dolayısıyla madalyonun bir de diğer yüzü var.’ ‘İçinde bir Kıbrıslı Türk göçmenin yaşadığı evine giden ve kötü izlenim ya da deneyimi olan bir Kıbrıslı Rum göçmen duymadım.’ Bazı göçmenler kuzeye geçtiklerinde rahatsız olduklarını söylerlerken, aralarında hiç geçmeyenler de vardı: ‘Daha gitmedim. Gidemem. Evim dikenli teller içinde. Eğer onu görmeye gidersem kalp krizi geçireceğimi düşünüyorum. O bölgeye girmenize izin vermiyorlar. Hatırladığım gibi kalmasını yeğliyor ve gitmek istemiyorum.’ ‘Gitmem için hiçbir nedenim yok. Ne yapacağım? Oraya gidip ağlayıp dönmek mi? Oraya o yuva duygusunu ona da aktarmak için ancak oğlum için gidebilirim.’ Barikatların açılışı, değişik insanların geriye dönüş olasılığı ve arzusuna yönelik bakış açılarının değişmesindeki en önemli faktördü. Öbür tarafı görmek, 1974 öncesi evlerini ve mahallelerini ziyaret etmek, birçok insanın geriye dönüş konusundaki isteklerinin azalmasına neden oldu. Birçok durumda dönüşle ilgili umut ve beklentilerin yerini, bunun asla gerçekleşemeyeceğinin hüzünlü idraki aldı: ‘Oraya ilk kez gittiğimde asla geri dönmeyeceğimizi anladım ve kabullendim. Ancak tazminat önemli.’ ‘Gitmeden önce herkesin dönebileceğini düşünüyordum. Bir kez gidince bunun asla olmayacağını anladım.’ ‘Evimde yaşayan kişi göçmendi. Bana, çocuklarından birinin, benim kızımın da doğduğu Limasol’daki aynı hastanede doğduğunu anlattı. O adamın ailesi, o evde yetişen çocukları var. Ben evimde dört yıl yaşadım. Onlar ise o evde 30 yıldır yaşıyorlar. Orada büyüdüler, orada evlendiler, aileleri ve torunları var. Durumlar değişti. Onları düşman olarak hissetmiyorum. İnsanların Algılamaları 21 Onlar da kaçmak zorunda kaldı, onların da kâbusları oldu. Kendi çocuklarımızı suçlayamayacağımız gibi onların çocuklarını da suçlayamayız. Onların kökleri artık burada. Bu insanları nereye götürebilirsiniz? Neden? Onların da hakları var.’ Kıbrıslı Rum odak gruplarında en yaygın olan husus, ne kadar çok giderlerse geri dönüşle ilgili olan duygusallıklarının o oranda azaldığı ancak buna karşın Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanan hayal kırıklıklarının artmasıdır. ‘Daha önceki kadar sık geçmiyorum. Kendimi o yere bağlı hissetmiyorum. Sınır kapılarının açıldığı ilk yıllarda üç kez gittim ama şimdi … Oraya gitmek için hiçbir nedenim yokmuş gibi hissediyorum.’ ‘Benim perspektifim daha olumluydu. Öbür tarafta ne olduğunu biliyorum. İnsanları ve ne beklemem gerektiğini biliyorum. Sınır kapılarının açışı yeniden birleşme düşüncesi karşısında daha rahat olmamı sağladı.’ ‘Müzakerelerin anlamsızlığı, kibirli müzakereciler, kırk yıldan beri boş konuşulması beni çok öfkelendiriyor. Oraya [kuzey] gidiyor, oradaki yaşamın nasıl devam ettiğini görüyor ve Kıbrıslı Rumlara çok sinirleniyorum- ya hep ya hiç diye bir tavırları var. Sanırım sonunda elimize hiçbir şey geçmeyecek. Uzlaşma sözcüğünü bilmiyoruz. Kıbrıslı Türklere de kızıyorum çükü Kıbrıslı Rumlara güven vermek için yapabilecekleri bazı şeyler var. Evet, 50’ler, 60’lar ve 70’lerde çektiniz ama bizler de çektik … Kıbrıslı Türkler acılarının ödülünü, kendi devletleri, toprakları vb şeklinde aldı ama Kıbrıslı Rumlar, acıları karşılığında “ödüllendirilmedi”. Türklerin buna karşı duyarlı olmaları gerek.’ Barış süreci ile ilgili artan karamsarlıkla birlikte kuzeyi görmüş olma deneyimi insanların ‘evlerinin’ nerede olduğuyla ilgili düşüncelerini etkilemiş görünüyor: [Son zamanlara kadar] benim için ev Varoşa’ydı [Maraş], ama şimdi asla bir çözüme ulaşamayacağımızı kabul etmeye karar verdiğim için artık Larnaka oldu.’ Buna karşın başkaları için geriye dönüş hala önemli ve özlenilendi: ‘Evimi geri istediğimi hissettim. Hüzün duyuyorum. Bizler o evde büyüdük.’ ‘Burada göçmen köyünde iyiyiz ama hala dönecek miyiz beklentisi içerisindeyiz. Gerçekçi olmasa da hep bekliyoruz. Evini unutamazsın.’ ‘Bizler Türk evlerinde yaşarken, evimizin burası olduğunu nasıl hissederiz ki?’ Seslendirilen ortak görüş, bunca zamandan sonra geri dönüşün artık basit olmadığıydı. ‘Kendimi Maraşlı hissediyorum ama eğer 20 yıl boyunca bir başka şehirde yaşarsanız, oraya neden gittiğinize bakmaksızın, savaş olsun ya da olmasın, o kadar kolay kalkıp taşınamazsınız. Çevreniz, okulunuz, çocuğunuz, hayatınız var. Gidip Maraş’ta yaşayabilirim ama bundan önce uzun bir süreç olmalı. Olaylar ve algılamalara genel bir bakış 22 ‘Eşim ve ben, seçeneğimiz olsa gitmek isteriz. Ama bunun çok karmaşık bir şey olacağını ve geçmişteki gibi olmayacağını biliyoruz. Bunu biliyoruz. Ama orası bizim için evimiz.’ ‘Dönmemiz imkânsız. Yaşamlarımız artık burada. Karşılaşacağımız sorunlar farklı olacak. Maraş’a gidip yalnız nasıl yaşayacağım?’ ‘Burada yaşamaya alışır ve terk etmek istemezsin. Çocuklarımız var. Çocuklar kendi evlerini veya köylerini bilmiyorlar. Çoğu, özellikle de gençler gitmez. Belki çok arazileri olanlar gidebilir. Eğer on yıl daha geçerse her şey bitecek. Geriye kim dönecek ki?’ Geri dönüş için gerekli şartlara gelince, hemen tüm katılımcılar için Kıbrıs Rum idaresi altında olmak bir gereklilikti. Türk yönetimi altında kendilerini güvende hissetmediklerini söylediler. Bazıları yerel polis gücünün Kıbrıslı Rum olmasından söz etti. Bir başka şart ise Türk askerinin çekilmesiydi. İş mülkiyet taleplerinin olası çözümü bağlamında bir çare seçmeye gelince, tercih sırası her zaman için ilk olarak iade, sonra tazminat ve en son olarak da takastı. Ancak malların Kıbrıs Rum veya Kıbrıs Türk yönetimi altında olmasından, böyle bir karar almada önemli bir faktör olarak söz ediliyordu. Çoğu, malların Kıbrıs Türk yönetimi altında olması durumunda tazminatı tercih edeceklerini söylediler. Takas seçeneğinin uygulanmasının karmaşıklığıyla ilgili ciddi kaygılar dillendiriliyordu. Bir başka kaygı ise Kıbrıs’ta bağlantıların nasıl önemli olduğu cihetiyle işlerin adil olarak yapılmaması riskinin bulunmasıydı. Bazıları tazminata ‘mantıklı bir çözüm’ olarak bakarken, bununla ilgili tereddüttün önemli bir nedeni miktarıyla ilgiliydi. Sürekli olarak yinelenen nokta, piyasadaki değerlerle kıyaslandığında, tazminat miktarının adil bir seviyede olması gerektiğiydi. Genel olarak yerle bağlantısı olmadığından, (yerinden edilen ailelerdeki) ikinci neslin, tazminatı seçeceği hissediliyordu ama bu, ikinci nesil bir katılımcı tarafından yalanlanmıştı: ‘Tazminat beni tatmin etmez. Ben ikinci nesilim ama yine de ailemin kendi evlerinde yaşama hakları benim için önemlidir. Bu benim için yaşamsaldır.’ Bir çözümün olasılıkları üzerinde tartışılırken bazıları bunu aşamalı oluşturmaktan söz etti. Bir görüş, süreç boyunca her şeyin yolunda gideceği varsayılırsa kademeli olarak federasyona doğru gelişen açık bir yol haritasını temel alan bir konfederasyonla işe başlamaktı. Bir başkası ise, güven oluşturulmasına yardımcı olmak üzere federal seviyede kurulacak birkaç bakanlık ve bunun sonucunda da daha fazla ortak bakanlıkların kurulmasını kolaylaştırmakla ilgili bir öneriydi. Daha alaycı bir öneri ise şuydu: ‘Şu anda yaşamakta olduğumuz çözümdür. Yol ayrılıktır ve öyle kalacaktır.’ Bir katılımcı toprak konusunu gündeme getirdi: İnsanların Algılamaları 23 ‘Toplum olarak plana evet dememizi kolaylaştırmak için [Kıbrıslı Türkler] bize bir miktar toprağı geri vermeliler.’ Bir kısım insan birleşme ve barış uğruna mallarını feda edebileceklerine işaret ederken, insanların kayıplarına karşılık tazmin edilmesinin de adaletin gereği olduğuna dikkat çektiler: ‘Bu bölen hat ve çözümsüzlük varolduğu sürece kendimi Kıbrıs’ın yarısını satmışız gibi hissediyorum. Ancak bazı insanların evlerini ve topraklarını geri alamayacaklarını biliyorum. Bu gerçek. Ancak bu beni çözümü desteklemekten alıkoymuyor.’ ‘Tüm göçmenlerin geri dönmeyeceklerini kabullenmeliyiz. Geriye dönen ben olabilirim ya da olmayabilirim. Ama hepimizin, gelecek uğruna, sadece bazılarımızın geri dönebileceğini kabullenmesi gerekiyor.’ ‘Ta başından hepimizin dönmeyeceğini biliyordum. Önemli olan benim geriye dönüp dönmeyeceğim değil, ben geri dönüşü feda edebilirim- ama önemli olan şey herkes için güvenli olacak, Kıbrıslı Türk ve Rumların bir devlet içinde yaşayacakları ve bir geleceğimizin olduğunu hissedeceğimiz; benim de içinde yaşayabileceğim, kendime bir gelecek kurabilecek bir yer seçebileceğim, çalışabilir bir çözüme sahip olabilmemizdir. Ancak aynı zamanda, kayıpları olanların bu bağlamda tazmin edilmelerinin adil olduğunu da düşünüyorum.’ Ancak bazı kayıpların tazmininin imkânsız olduğuyla ilgili bir husus da vardı: ‘18 veya 19 yaşlarımızda kanatlarımızı henüz açıp uçmaya hazırlanırken, son derece gelişmiş ve çok güzel bir kentte kocaman bir hayatımız olduğunu düşünüyorduk. Bunun olacağı hiç aklımıza gelmemişti, ama geldi, yaşamlarımızı belirsizliğin içine savurdu ve hayatlarımız, “Çözülecek mi? Çözülmeyecek mi? Ne olacak? Geri dönecek miyiz? O hayatları yeniden yaşayacak mıyız?” şeklindeki bu olağanüstü ağırlığın üzerimize birden bire çökmesiyle bizden çalındı. Evime geri döneceğimi hayal etmekten vazgeçemiyor ve “Nasıl gideceğim?” diye düşünüyorum. “Hangi yoldan gitmeliyim? Onca yıl sonra sokakları bulabilecek miyim? Evim ne durumdadır?” Bu rüyayı tekrar tekrar görüyorum ve uyandığımda zihnimi şimdiki zamana geri getirmem çok zaman alıyor. Bu yüzden derin bir acı duyuyorum çünkü “Bunca yıldır herkesin evine gidebilmesi, Kıbrıslı Türk ve Rum, herkesin bunun çözüldüğünü hissedebilmesi için bunca yıldır bir çözüm bulamamaları nasıl mümkün olur?” diye düşünüyorum. Hiçbir tazminat veya çözüm bunu bize geri veremez. Ben çözüm istiyorum. Ben ödün vermeye, paylaşmaya ve bu sorunun çözülmesi için istediğimiz her şeye sahip olmamaya hazırım. Ama kimse bana kaybettiklerimi geri veremez.’ Ortaya çıkan ve tüm odak gruplarını etkileyen bir duygu ise, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik devam etmekte olan toplumlararası müzakerelerle ilgili olağanüstü bir hayal kırıklığı ve – olumsuzluk değilse – şüphecilikti. Katılımcılar büyük bir çoğunlukla uzlaşmazlığın varlığından, sürekli olarak sorun hakkında konuşmaktan, umut etmekten yorulduklarını anlattılar … Artık içlerinden barış süreciyle ilgilenmek gelmediğini söylediler. Olaylar ve algılamalara genel bir bakış 24 ‘Neden 37 yıl? Bu sorunu çözmek için neden onca yıl? Bu gerekli miydi? İlk yıllarda çözülmesi gerekirdi. Burada bekleye bekleye, bize çok yakında geri dönebileceğimiz söylene söylene hayatlarımızı kaybettik.’ Müzakerelerle ilgili ortak bir şikâyet ise ‘bilgi karartmasının’ rahatsız edici olduğuydu: Aslında olanın, bir seçkinler grubunun, herhangi bir danışma olmadan ada üzerindeki halkların adına adanın geleceğini tartışması olduğu; görüşmeci grupları ile kamu- özelikle de göçmenlerarasında daha fazla istişare olması gerektiği sürekli yinelendi. Doğru, göçmen kuruluşlarının temsilcileri vardı ama göçmen çıkarlarından çok belirli siyasi çizgileri temsil ettiklerinden, onlar aracılığıyla görüşmek en iyi yöntem değildi: ‘Temsilcinin siyasi özgeçmişinin ötesine geçemediğimizden esas söylemek istediğimiz aslında asla işitilmedi.’ ‘İnsanların görüşlerini almaları gerekiyor; bu siyasi ya da parti konusu değil. Ulusal çıkarları, herkesin perspektifini objektif bir şekilde göz önüne almaları gerekiyor’ ‘Şu anda geribildirimlerini nereden alıyorlar? Partilerden, organizasyonlardan ve parlamenterlerden. Parlamenterler partilere ait, organizasyonlar partilere ait, dolaysıyla nihayetinde partilerin perspektif ve fikirlerini almış oluyorlar. Bir görüş bağımsızlığı yok. Bizler bağımsız değiliz. Bu sorunu [Kıbrıs sorunu] çözebilmemiz için siyasi çıkarlarla sağ/sol ayrılıklarını bir kenara bırakmamız gerekiyor.’ Mülkiyet konusunun oldukça teknik olan yönü nedeniyle bunun nasıl çözüleceği ve tazminat/ iade/takasa dayanan anlaşmanın açıkça tanımlanması ve her bir seçeneğin ne anlama geldiği konusuna açıklık getirilmesi gerekliliği de dile getirilmişti. Hatta bir katılımcı şu öneride bulundu: ‘Mülkiyet sorununun çözümü için avukatların yerine emlakçıları koyarsanız sorunu kolaylıkla çözebilirdik.’ Halkın bir çözüme hazır olduğundan emin olunmasının önemi ise şöyle aktarılmıştı: ‘Hepimizin herhangi bir çözüme hazır olması gerekiyor. Siyasi liderliğin bize planı önceden izah etmesi gerekli ki buna hazır olalım. Şimdi başlamaları gerekiyor ve birlikte yaşamayı adım adım yavaşça öğrenmeliyiz. Bu birden olamaz. Diyaloğu artırmak için toplumlararasındaki işbirliğini artırmamız gerekli. Ancak bunun dikkatle, her iki tarafa duyarlılıkla ve şimdi bazen olduğu gibi karmakarışık bir şekilde değil, kucaklayıcı bir planla yaklaşmalıyız.’ 4.2 KIBRISLI TÜRKLER Kıbrıslı Rumların durumunun aksine, yerinden edilmiş Kıbrıslı Türkler kuzeyde nihai hedeflerine vardıkları, artık geriye dönüş olmadığı görüşüyle iskân edilmişlerdi. Bu, çoğu katılımcının 1974’teki göçlerinden aslında 1950 ve 1960’lardaki olayların kaçınılmaz sonucu olarak söz eden Kıbrıslı Türk odak grupları arasında genel olarak paylaşılan algıydı. İnsanların Algılamaları 25 ‘olaya insani açıdan baktığımda Kıbrıslı Rumlarla kardeş gibi bir arada yaşabilmeyi isterdim. Ama gerçek şu ki Türklerle Rumlar, ayrı durduklarında hiçbir tehlike arz etmeyen ancak bir araya geldiklerinde patlayan ateşle barut gibidirler. Her iki tarafın yaptığı hatalar nedeniyle iki toplum arasında şimdilik kökü kazınamaz gibi görünen olumsuz duygular bulunuyor. Bunların unutulmaları için nesiller geçmesi lâzım.’ ‘Esir kampından bırakılacağımız zaman bir BM subayının eşlik ettiği Kıbrıslı Rum bir subay bize nereye gitmek istediğimizi sordu: Türkiye [aynen] yoksa kendi köyümüze? Tabii o sıralarda milliyetçi duygularımız doruktaydı ve cevap, Türkiye oldu. Kuzeye geldiğimizde çok duygulanmıştık. Karşılaştığımız Türk askerlerine sarılıyorduk. Büyük bir hasretin sonuydu. O kadar duygulanmıştım ki gelişimizin ilk sabahı Lefkoşa’daki camilerden gelen ezan sesini duyduğumda ağlamıştım.’ ‘Her şey Kıbrıslı Rumların adayı Yunanistan’a bağlama hayaliyle başladı. Bu sonunda 1974’e yol açtı ve hepimiz evlerimizi terk etmek zorunda kaldık.’ ‘Nüfus mübadelesi vardı ve bunu mal mübadelesinin takip etmesi çok normaldi. İnsanlar hayatlarına başka nasıl devam edebilirdi ki?’ Yine de diğer bazı katılımcılar yerinden edilmeyle ilgili deneyimlerini farklı bir şekilde anlattılar: ‘Evlerimizi [1974’te] terk ettiğimizde geri dönmeyi umuyorduk. çoğumuz [köylüler] öyle düşünmüştük. Aylarca valizlerimizi yerleştirmeden, kendimiz yerleşmeden yaşadık.’ ‘1974’te insanları köylerinde güvende olmayacakları, dolayısıyla köylerini terk etmeleri gerektiğine inandırmaya yönelik büyük bir çaba vardı. Çoğumuz, bir süre sonra döneceğimize inanarak köylerimizi terk ettik. Başka yerlerde durum farklı olabilir ama benim köyümde [Kalkanlı/Baf] durum böyleydi. 90’ına yaklaşan babam hala bunu umut ediyor. [Güneydeki] köyünü her ziyaret ettiğinde canlanıyor. Kendini hala göçmen gibi hissediyor; ben de öyle. Burada hiçbir şey inşa etmedim. İçinde yaşadığım ev bana ait değil. Eğer Omorfo Kıbrıslı Rumlara verilirse, buraya geldiğim o yere geri dönmek isterim.’ ‘Babam hep geriye dönebileceğini ümit etti. Ama kontrol noktaları açılmadan öldü.’ Hemen tüm katılımcılar 2003’te kontrol noktalarının açılmasıyla 1974 öncesi evlerini ziyaret ettiklerini söyledi. Görünüşe göre köyünden 1963 yılında göç eden tek bir kişi bunu yapmamıştı: ‘1974’ten beri gitmedim. Ondan önceki on bir yıl boyunca yıkılan köyüme gidemedim. Babamın mezarını bile bulamıyorum. Oraya gitmem için hiçbir nedenim yok. Zaten bazı fanatikler beni kızdıracak bir şey söyleyip başımı belaya sokabilir.’ Gidenlerin ise bazıları, deneyimlerine, geriye dönüşün gerçekçi bir seçenek olmadığının doğrulanması olarak baktı: ‘2003’ten sonra evimi görmeye gittim – benimkinin durumu çok kötü değildi. Oradaki hayatımla ilgili anılarım, artık evin sadece bir bina olmasından ötürü canlanmadı. O kadar 26 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış da duygulanmamıştım, çünkü yıllar önceydi. Ben buraya alıştım çünkü hayatımın daha büyük bir bölümünü burada geçirdim. Tüm mallarımı geri verseler bile geri dönmek istemem. Bu tarafta iyiyiz.’ ‘Tahrip edilmiş evim ve köyümü görmek, geriye dönüşün bizim için de Rumlar için de imkânsız olduğunu anlamamı sağladı.’ ‘Köyüme, hayallerimde benimle yaşayan yeri görmek için gittim. Ancak o kadar çok değişmişti ki kendi toprağımı bile bulamadım. Bunun yanında Kıbrıslı Türklere ait verimli sayılan topraklar üzerine göçmen evlerinin inşa edildiğini fark ettim. Bana bunu sanki dönüşümüzü engellemek için yapmışlar gibi geldi.’ ‘Ziyaret için Baf’a gittim. Bana çok bir şey ifade etmedi. Ancak benim, daha doğrusu ailemin orada bıraktığı malı, içlerinden birinin bana “Sat ve bana bir araba al!” diyen çocuklarıma gösterdim. Bunu yapamayacağımı ona söylediğimde güldü ve: “O zaman neden senin olduğunu söylüyorsun?” dedi. Çok az insan iki toplumu yeniden bir araya getirmenin yaşayabilirliğiyle ilgili karamsarlık gösterdi. Bu görüşü, güneyi ziyaret ettiklerinde Kıbrıslı Rumlardan yükselen duygusal ve/veya düşmanca tavırlardan kaynaklanan olaylarla desteklediler. Kuşkusuz küçük bir azınlık oluşturan bireylerin neden olduğu ve genelde diğer Kıbrıslı Rumların olayları yatıştırmaya yardımcı olmak için öne çıktığı bu durumlar, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin bir arada yaşamalarının ne kadar zor ve sorunlu olabileceğini hatırlatıcı örnekler olarak tarif edildi. ‘Öbür tarafa gittiğimde kendimi tam olarak güvende hissetmiyorum. Bazı fanatiklerin sorun yaratabilecekleri kaygısı taşıyorum. Bir futbol maçından sonra olanları ya da Kıbrıslı Rumların nasıl bazı Türkleri Trodos’ta dövdüklerini hatırlayın. Her ne kadar bunlar çoğunluktaki mantıklı insanlar arasında azınlık olsalar da, Türk olduğun için arabana ya da kafana vurabilirler.’ ‘Kıbrıslı Rumlarla birlikte yaşayamayız. Birlikte iş yapabilir, yiyip içebiliriz ama aramızda sınır olmalı; evlerimiz ayrı olmalı. Güvenliğim açısından onlara itimadım yok.’ ‘Azınlıkta oldukları sürece gelip bizim tarafta yaşayabilirler.’ Bir katılımcı, bu görüşe karşı çıktı ve 1960’larda – nüfusu tümüyle Kıbrıslı Türk olan – kendi köyünün insanlarıyla Kıbrıslı Rum komşuları arasındaki etkileşime ilişkin olumlu izlenimlerini aktardı: ‘Ben Kıbrıslı Rumlarla bir arada yaşayamayacağımız görüşüne katılmıyorum. Köyümüze [Mandria/Yeşilova (Baf)] 1963-1974 yılları arasında hiçbir Kıbrıslı Rum saldırısı olmadı. Köyümüzde hiç Kıbrıslı Rum yoktu- 1958’de kaçmışlardı. Bizim taraftan, Kıbrıslı Türklerin kışkırttığı birkaç olay oldu ama bunlar her seferinde diplomatik müdahaleyle çözüldü … O zamanki en büyük sorun, Türk subayların, örneğin tarım ürünlerimizi Kıbrıslı Rumlara satmamızı engelledikleri zamandı.’ İnsanların Algılamaları 27 Evlerin eski ve yeni sahiplerinin dostluğa dönüşen karşılaşmalarıyla ilgili birçok öykü var: ‘Duvarlarda azizlerin resimleri ve kadının kendi yaptığı diğer resimler vardı. Bunların hiçbirine dokunmadık. Evin eski sakinleri gelip de [tüm bunları] görünce kadın ağladı. Ona ağlamamasını, kendinin de evi olan bu yere istedikleri zaman gelebileceklerini v.s söyledik. Ne denilebilir ki? Ona bizim de Mandria’da mal bıraktığımızı ve şimdi oraya gidemediğimizi, burasının bize oraya karşılık verildiğini söyledik. Kuzeye, köyümüze Kıbrıslı Rumların saldırısı nedeniyle geldiğimizi duyunca hayret ettiler. Birçok Kıbrıslı Rum’un [Türk ordusunun Kıbrıs çıkarması sırasında] Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Türk köylerine karşı yaptıkları saldırılarla ilgili hiçbir fikirleri yok.’ ‘Burada evimizin eski sahibiyle arkadaş olduk ve birbirimizi ziyaret ettik. Mallarını geri istemekle ilgili asla bir şey söylemediler.’ Diğer izlenimler ise bazı sakinlerin önceki sahiplerin ziyaretleri nedeniyle hissettikleri rahatsızlıkla ilgiliydi: ‘2003 yılında sınırların açılmasının ardından evimizin Kıbrıslı Rum sahipleri ziyarete gelince annem “Ben bu evde 30 yıldan beridir yaşıyorum. Bunu geri vermem nasıl beklenebilir” diye haykırdı. Ona, onların yerinde olsa kendisinin ne yapmak isteyeceğini sorunca sakinleşerek yakınlık gösterdi. Daha sonra Kıbrıslı Rum mal sahipleri yine geldi. Onlara, evin kendilerine ait olduğunu ve istedikleri zaman geri alabileceklerini söyledik.’ ‘Evimizin Kıbrıslı Rum sahiplerinin ilk ziyaretinde onlara hoş davrandık. Ancak daha sonra yine geldiklerinde karım pek hoş karşılamadı. Onlar, yatak odaları dâhil evin içinde sanki kendi evlerindeymiş gibi dolaşırlarken onlara içecek bir şey bile vermedi. Karıma neden bu kadar soğuk olduğunu sorduğumda neden sürekli olarak geldiklerini anlayamadığını ve evin 30 yıldan fazla bir süredir bizim evimiz olduğu gerçeğine en ufak bir saygı işareti görmediği için de sinir olduğunu söyledi. Mülkiyete dair sürüncemede kalan hak talepleriyle ilgili üç çare arasında tüm odak gruplarında çoğunluk, malın iadesini içermeyen seçenekleri, yani takas ya da tazminatı, tercih ettiklerini dile getirdi. Mallarının iade edilmesini isteyen ya da (toplu halde olması şartıyla) dönmeyi düşünen sadece birkaç katılımcı oldu: ‘Ben ve ailem asla [güneydeki] malımızı [Kıbrıs Türk hükümetine] teslim eden bir anlaşma imzalamadık. Oradaki malımı buradaki hiçbir şeyle değişmem. Benim için kendi malıma kıymet biçilemez. Bir çözümde malımı geri almak isterim. Burada kullandığım her malı sahibine geri vereceğim. İnsanlar eğer istiyorlarsa mallarını geri alabilmeliler.’ ‘Malımı geri alacaksam geri dönerim ama sadece toplu halde olursa.’ ‘Eğer bütün köy döner, köyümüz tahrip edildiği için [1963] bana bir ev inşa edilirse yaşamak için köyüme dönebilirim.’ 28 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış Takas ya da tazminattan yana olan birçok kişi, mülkiyet konusunun çözümünü daha da zorlaştırdığını düşündükleri, Kıbrıslı Rumlara ait malların kuzeydeki dağıtım şekliyle ilgili çekinceler belirttiler. Bu çekinceler aşağıdaki hususları içeriyordu: Mal değerlendirmeleri (puana dayalı) ve bu değerlendirmelere dayanan eşdeğer mal karşılaştırmaları, doğru düzgün verilerden çok keyfi sınıflandırmalar, tanık ifadeleri ve azımsanmayacak kadar önyargılı/prensipsiz/eş-akraba kayırmaya yönelik resmi kararlar tarafından etkilenmiş olduklarından şaibeliydiler. Bu şikâyet, katılımcıların pek azının güneyde bıraktıkları malların, özellikle bugünkü piyasa değerleriyle, kuzeyde kendilerine bu mallar karşılığı verilenlerden çok daha değerli olduğu konusunda ısrarcı olduğu Omorfo ve Karpaz odak gruplarında dikkat çekti. Bu nedenle çözümün bir parçası olarak halen bulundukları alandan taşınmaları ve şimdi tasarruflarında olan değil, güneyde bıraktıkları mallar temelinde rehabilite ve tazmin edilmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Güneyde hiç mal bırakmayanlar ve kolaylaştırılmış göçle [kabaca 1975-1988]25 gelen Türkiyelilere Kıbrıslı Rumlara ait mal verilmesi büyük bir hataydı çünkü esasen malları olmayan şahısların haksız bir şekilde zenginleşmesine yol açarken aynı zamanda yerinden edilmiş ve mallarından mahrum bırakılmış birçok kişi halâ mal kayıplarının lâyıkıyla tazmin edilmesini bekliyorlardı. Ancak hükümet ve bireyler arasında, daha önce ‘iç sorunlar’ olarak tanımlanan, eşdeğer mal takası uygulamasıyla ilgili çeşitli kuşkulara karşın (örneğin, bireylerin, KKTC’nin Kıbrıs Rum malları için çıkardığı tapular karşılığında güneyde bıraktığı malın haklarını KKTC hükümetine devretmeye rıza göstermesi gibi), birçok katılımcı bu takası olduğu gibi kabul ederek, sürüncemedeki sorunları Kıbrıs Rum tarafıyla görüşerek çözmesi konusunda Kıbrıs Türk hükümetine güvendiklerini söyledi. ‘Takas yapmak bize [bireylere] kalmış bir şey değil. Bizler zaten takası yaptık [yani hükümetle, Kıbrıs Rum malı karşılığında güneydeki maldan hükümet lehine feragat ederek]. Bu, hükümetlerin çözeceği bir konudur. Ben, Rum tarafı ile konuşarak bu konularda anlaşması için KKTC hükümetine güveniyorum.’ Hükümete [Kıbrıs Türk ] devrettiğimiz güneydeki mal karşılığı bize burada verilen malın değeri şimdi güneydekinin bir parçası kadardır. Bu benim için iyi değil ama anlaşma geçmişte yapıldı ve şimdi bunu gerçekten sorgulayamayız. Bu konuları çözmek hükümetlerin işidir.’ ‘Her ne kadar orada mal bırakmış olsak da geriye dönüş söz konusu değil. Biz mallarımızı takas etmek isteriz. Onları [hükümetimizin koyduğu düzenlemelerin dışında güneyden herhangi birine] satmayı asla düşünmedim.’ 25 Bu, hükümetin puan sistemini genişletmesi yoluyla oldu: (a) hiçbir gerçek mülkle desteklenmeyen ve tazminat (örneğin, ulusal mücadeledeki mücahitlik hizmet yıllarına karşılık olarak verilen ve mücahit puanı olarak anılan tazminat) olarak dağıtılan ya da nominal değer üzerinden ‘hak sahibi’ bireylere satılan puanlar çıkarıldı; ve (b) puan sahipliği serbest piyasada bireyler arasında el değiştirmesine izin verildi. İnsanların Algılamaları 29 ‘Mallar bıraktık ve bize bunlara karşılık bir şeyler verdiler kesinlikle bıraktıklarımızın değeriyle karşılaştırılamaz. Gene de geriye dönüş yok. Ben hiçbir Kıbrıslı Türk’ün bunu isteyeceğini düşünmüyorum.’ ‘Eğer malımızı geri alırsak, iki bölgelilik ortadan kalkmaz mı? Nasıl geri döneceğiz? Malımızı ne yapalım? Böyle bir durumu istemiyorum. Mala geri dönmek her şeyi gene alt üst eder. Tüm mallarımı geri verip üstüne para da verseler geri dönmem.’ ‘Tapularımız şimdi bize buradaki mallar için tapu veren hükümetimizde. Takası yapıp dengeyi bulmak onların işi.’ ‘Liderler ve uluslararası topluluğun rızasıyla nüfus mübadelesi yapılmıştı. Aynı şekilde mallar için tazminat alalım. Ama bu safhada geri dönüş ve Kıbrıslı Rumlarla birlikte bir hayat mümkün değildir.’ Bir çözüm beklentisiyle ilgili tartışmalarda çoğunluk tarafından paylaşılan görüş, her ne kadar bazıları için tazminatın hem Kıbrıslı Rum hem Kıbrıslı Türklere ait mallar için bağımsız uzmanlar tarafından yapılacak yeni değerlendirmelere göre olması gerekse de bu, mülkiyet taleplerinin büyük ölçüde takas ve tazminat yoluyla çözüleceği iki bölgeli bir federasyon olmalı. Tekrarlanan bir tema ise mevcut gerçekliğin bir çözümün temeli olması gerekliliğiydi: ‘37 yıl sonra geri dönüş olabileceğine inanmıyorum. Bizler artık buraya yerleşip kök saldık. Buraya ilk geldiğimde bekârdım. Evlendim, çocuklarım oldu; çocuklarım evlendi, mal satın aldı, ev yaptı, çocukları oldu… İşleri burada. Bir çözümün şimdiki duruma dayalı olması gerekir.’ ‘İki toplumun ayrı ayrı yaşamaları, ilerlemeleri, gelişmeleri üzerinden çok zaman geçti. Bu yüzden iki toplumun yeniden bir arada yaşamasının zor olacağını düşünüyorum. Dolaysıyla cevap, Annan Planı’ndaki gibi iki bölgeli çözümdür.’ ‘Başlarda burada kalıcı olduğumuzu bilmiyorduk. Daha sonra 1980’lerde [güneydeki malların] tapuları hükümete verdiğimizde [çok az sayıda kişi dışında hemen herkes] hepimiz artık geriye dönüş olmadığını açıkça anladık. Hayat devam etti, insanlar yerleşti ve kendilerine burada verilen malları kendilerine ait görmeye başladılar. Eğer geride bıraktığımız yerler konusuna duygusal yaklaşacaksak, en duygusal olan benim: Köyümü ağlarken gördüm. Hiç bir köy ağlayabilir mi? İşte, ben gördüm. Esir kampından geri getirilirken köyümüzden geçtik ve tarlalardaki başakların ağladığını gördüm. Ancak duygusallaşmaktan kaçınmalıyız. Gerçek şu ki: Kıbrıslı Rumlarla bir arada yaşayamayız. Onlar da bunu kabul etti, dünya da. Bu nedenle herkes federal bir çözümden söz ediyor. Mallara gelince, bana göre mal, onu kullanan kişinindir. Kim kayba uğramışsa komisyon tarafından doğru ve adil bir şekilde tazmin edilmeli.’ Bu yaklaşımı eleştiren birkaç kişi AİHM kararının Kıbrıs Türk tarafınca önerilen bir takas ve tazminat planını reddettiği görüşündeydiler. 30 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış Müzakerelere gelince, Kıbrıslı Rumların durumunda olduğu gibi şeffaf olmamaları bazı insanlar için kaygı nedeniydi: ‘Mülkiyet müzakerelerinin şeffaf olması gerekir. Omorfo’yu konuşuyorlar ama bize hiç bir şey söylemiyorlar. Böyle bir sürecin sonucuna güvenmem. Sonuçta sorun olacak.’ Ayrıca, ortaya müzakereler sonucu varılacak bir çözümün uygulanmasıyla ilgili olduğu düşünülen bazı konular da kondu: ‘Diyelim ki iki bölgeli bir çözüme ulaşıldı. İçte nasıl hesaplaşacağız? Biz göçmenler kayıplarımızı hala telafi edememişken hiçbir şeyi olmayan bazı insanlar çok mal aldı, ardından da üzerine inşaat yaparak değerini daha da artırdı. Böyle insanlar bir şey ödeyecekler mi?’ ‘Bir çözüm durumunda önemli olan soru şudur: “değerlendirmeleri kim yapacak?” ben ne Türk ne de Kıbrıslı Rum politikacılara güveniyorum. Ben kimseye güvenmiyorum. Kaybeden her zaman bireyler oluyor.’ ‘Çok fazla mal verdik ve karşılığında çok az aldık. Hala karşılığında hiç bir şey almadığımız çok fazla puanımız var26 onlara ne olacak? Bu puanlarla ilgili mallar benim mi yoksa KKTC’nin mi?’ 26 ‘Puanlar’ Kıbrıs Türk hükümetinin güneydeki Kıbrıs Türk malları ile kuzeydeki Kıbrıs Rum mallarının değer ölçüsü olarak sunulan bir değerlendirme birimini anlatır. Bu değerlere bağlı olarak güneydeki malların sahibi olan Kıbrıslı Türklere tapularını Kıbrıs Türk hükümetine teslim etmeleri karşılığında puan veriliyordu. Bunun ardından bir mal sahibi puanlarını kuzeyde bulunan eşdeğerdeki bir Kıbrıs Rum malıyla değiştirebilir. Puanlar ayrıca alınıp satılabilir, hediye olarak hibe edilebilir veya miras yoluyla elde edilebilir. Kıbrıs Türk hükümeti aynı zamanda hadise kurbanı veya 1974 savaşı dahil olmak üzere direniş mücadelesinde yer alan kişiler gibi de değişik kategorilere yönelik puanlar çıkardı. Böylelikle bu puanlar da eşdeğerdeki Kıbrıs Rum mallarıyla değiştirilebiliyordu. 31 SONUÇLAR Y erinden edilmiş kişiler ve onların çocukları ve torunları, günümüzde halâ, adanın kuzeyinde vatandaş nüfusunun yaklaşık yarısını, güneyde ise üçte birini oluşturuyor. Bu, göçleri ve yeniden yerleşmeleri, rehabilite edilmeleri için oluşturulan kuruluşlar yanında bu deneyimleriyle ilgili çocuklarına devrettikleri, yaşadıkları ve geride bıraktıkları yerlerle ilgili sosyal anıların, çoğu için gelecekteki herhangi bir çözümde ilgilenilmesi gerekecek duygu dolu hassas konular olmaya devam ettiği anlamına geliyor. Ancak yukarıda gösterildiği gibi, Kıbrıs’ta göçün tarihi, adanın bölünmesi öncesine dayanan ve diğer faktörler yanında kişilerin göçle ilgili yaşadıkları, göçlerin zamanlaması, köklerini bıraktıkları yerler, göç ettikleri zamanki yaşları ve geride bıraktıkları mülke bağlı olarak değişmektedir. Günümüzde adanın her iki tarafında yerinden edilmiş kişiler yeniden iskân edildiler. Ancak, Kıbrıs sorununun kapsamlı bir siyasi çözümü olmadan, yitirilen evler ve mallarla ilgili hak talepleri genelde halledilmemiştir. Aslında bu tür taleplerle ilgili konu, BM destekli toplumlararası müzakerelerin gündemindeki en zorlu maddelerden biri. Bunun başlıca nedeni adanın 1974’te nasıl bölündüğüne dair birbiriyle bağdaşmayan algılamalar ve Kıbrıs’ta iki bölgeli bir çözümü neyin oluşturacağıyla ilgili farklı görüşlerdir. Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk nüfuslarının mevcut yerleşim modelinin iki bölgeliliğin temelini oluşturduğunu, mülkiyetle ilgili bekleyen taleplere yönelik yapılacak herhangi bir düzenlemede bunun dikkate alınması gerektiğini savunuyor. Öte yandan Kıbrıs Rum tarafı adanın mevcut bölünmüşlüğünü geçici kabul ederek, Kıbrıslı Rumların orijinal evleri ve mallarıyla ilgili haklarından herhangi bir iki bölgeli formül uğruna ödün verilemeyeceğini iddia ediyor. Kıbrıs Türk tarafının yerinden edilmiş kişilerin iskânına yaklaşımı büyük oranda Kıbrıslı Rumların ayrılmasından sonra boş kalan mallara dayanıyor. Buna ek olarak, daha genel olarak bu mallardan Kıbrıs Türk bölgesi olarak kabul edilen yeni bir sosyal ve ekonomik çevre inşa etmekte yararlanılmıştı. Bu şekilde mallar, başta sadece kullanım için, daha sonraları ise Kıbrıs Türk toplumunun büyük bir bölümünü kapsayan çeşitli kategorideki ‘hak sahibi’ bireylere mülkiyeti de içerecek şekilde tahsis edildi. Kıbrıs Türk rejimi çerçevesinde Kıbrıslı Rumlara ait malların çoğu şimdi şahsi veya kamusal olarak sahiplenilmiş olup, sahipliği miras yoluyla geçebilir, ipotek verilebilir, takas edilebilir, (yabancılar dâhil) satılabilir ve şahsi veya kamu kullanımı için inkişaf edilebilirdir. Güneyde, yerinden edilmiş kişilerin ihtiyaçlarına ve esasında 1974’ün getirdiği bölünmenin ardından kötüleşen sosyo-ekonomik şartları düzeltmek amacıyla çeşitli hükümet mekanizmaları hayata geçirilmişti. Bunlar arasında yerinden edilmiş iş insanlarına teşvikler, 32 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış devlet tarafından yürütülen istihdam yaratan kalkınma projeleri, düşük bedelli devlet toplu konutları, çeşitli konut planları temelinde yardım sağlanması, mallarından mahrum kalan mal sahipleri için borçlanma ve kefalet sağlanması yer alıyordu. 1991’de terk edilen Kıbrıslı Türklere ait mallar İçişleri Bakanı’nın ‘vasiliğine’ verildi ve bu tür malların tapularının devri genel olarak reddedildi. Bu malların çoğu hâlihazırda, yerinden edilmiş Kıbrıslı Rumlara (piyasa fiyatlarının altında) ya da hükümet, yerel yönetimler ve kamu yararına çalışan kuruluşlara (piyasa fiyatına) kiralanmış durumdadır. Kıbrıslı Türklere ait bazı mallar, üzerlerine toplu konut siteleri ile çeşitli altyapı tesisleri inşa edilmesiyle değiştirilmiştir. Bu raporun son bölümünde sunulan adanın her iki yanında yerinden edilmiş kişilerle yapılan odak grubu tartışmalarının bulguları, dolaşım özgürlüğüne dair kısıtlamalarının 2003 yılında hafifletilmesinin, yeniden birleşme ve geriye dönüşe ilişkin düşünceler yanında, mülkiyet hak taleplerinin çözümünde tercih edilen çareler, çözümle ilgili beklentiler ve müzakere süreci hakkındaki görüşler üzerindeki etkisine ışık tutmaktadır. Birçok Kıbrıslı Rum katılımcı, kuzeye yaptıkları ziyaretin, geri dönüşün artık pek olası görünmediği ya da bunu daha önceden hissettikleri kadar arzulamadıklarını farketmelerini sağladığını belirtti. Yaygın olarak sözü edilen gerekçe ise başka insanların burada hayat kurmalarıyla artık her şeyin değişmiş olmasıydı. Bir başka neden ise, yaşamları çok uzun zaman önce başka bir yer ve toplum içerisinde kurulmuş olduğu gözönüne alındığında geri dönüşün onlar için ne kadar karmaşık olacağıydı. Hemen hemen tüm Kıbrıslı Rum katılımcılar açısından geri dönüş için önemli koşul, kendilerini başka türlü güvende hissedemeyeceklerinden, Kıbrıs Rum yönetimi altında olmaları gerektiğiydi. Kıbrıslı Türkler de kendi açılarından çoğunlukla güneye yaptıkları ziyaretlerin, her ne kadar bazıları için arzulanan bir şey olsa da geriye dönüşün gerçekçi olmadığı yönünde uzun zamandan beri sahip oldukları görüşü doğruladığından söz ettiler. Çok azı, tüm köylülerinin hep birlikte dönüyor olması durumunda dönmeyi düşüneceğini söyledi. Kıbrıslı Türk katılımcılar, çoğu kez güvenlik nedenleriyle Kıbrıslı iki toplumu bir araya getirme konusunda karamsardı. Ancak her iki tarafın katılımcıları 1974 öncesi evlerinin şimdiki sakinleri veya duruma göre kendilerinin şimdiki evlerinin 1974 öncesi sahipleriyle karşılaşmalarıyla ilgili olumlu deneyimler ve sempatik izlenimler aktardı. Kıbrıslı Rum katılımcıların çoğu, çok da başarılı bir sonuç üretmemiş olan barış görüşmelerinin yıllardır devam ediyor olamasıyla ilgili hüsranlarını ifade etti. Katılımcılar aynı zamanda müzakerelerin, hakları ve çıkarları söz konusu olan insanlarla gerçek bir istişarede bulunmadan devam etmesini de sakıncalı buldular. Kıbrıslı Türk katılımcılar da görüşmelerin şeffaflıktan yoksun oluşu konusunda aynı şekilde kaygılıydılar. Onlar da kuzeyde 1974’ten bu yana gelişen mülkiyet rejimi çerçevesinde meydana gelenlere dayalı bir anlaşmanın uygulanmasından doğabilecek komplikasyonlarla ilgili birçok soru yönelttiler. Türk yönetimi altındaki kuzeye dönmekle ilgili çoğunun hissettiği kuşkulara karşın, Kıbrıslı Rum katılımcılar için, mülkiyetle ilgili taleplerin halli konusunda tercih edilen çare iade olurken bunu, özellikle de mülk Kıbrıs Türk yönetimi altında kalacaksa, tazminat takip ediyordu. Uygulanması fazlasıyla karmaşık, bu yüzden de pratikte gerçekleşme ihtimali olmayan bir olgu olarak addedildiğinden, takas en az tercih edilen seçenek oldu. Bunun aksine, güneyde Sonuçlar 33 mal bırakan mal sahibi bireyler ile Kıbrıs Türk makamları arasında zaten tamamlanmış bulunan kuzeydeki ‘eşdeğer mal takası’ ile ilgili çok az kişide ciddi bir kuşku olması gerçeğine karşın, Kıbrıslı Türk katılımcıların çoğu öncelikle takas ve tazminata dayalı çözümü destekledi. Kıbrıs’taki çatışma ve olası sonuçları ile ilişkili olan bu genel bakışın ortaya çıkardığı çok önemli bir nokta şudur: Kıbrıs’ta siyasi çözüme ulaşılmadan geçen zamanın uzamasına ne kadar fazla izin verilirse, bugünkü durumu birçok insanın yaşamlarını ciddi bir şekilde altüst etmeden değiştirmek o kadar zorlaşmaktadır. Geçen zaman, geriye dönüş ve toplumların yeniden yerleştirilmelerinin önünde oluşturulan engellere karşı olan tavırlar da kuşaklara bağlı değişiklikler yaratırken, yerinden edilmiş kişilerin iskân edilmesi amacıyla başta geçici olarak görünen önlemler, zaman geçtikçe her iki taraftaki kurumlara yerleşti. Ayrıca mülkiyet kaybıyla ilgili taleplerin çözülmesi için yasal mercilere başvurulması, hem yerinden edilmiş bazı kişilerin kendi sorunlarını kapsamlı bir çözüm çerçevesinin dışında kendilerinin çözmesine yönelik isteklilikleri, hem de bu zaman zarfında kaçınılmaz olarak katlanarak çoğalacak olan potansiyel yasal ve siyasi komplikasyonları ortaya koyması açısından önemlidir. O halde, mülkiyet ve yerinden edilme konularına yönelik herhangi bir çözüm, yüz binlerce Kıbrıslının hayatlarını etkileyen, hatta şekillendiren bu fiili koşulları mutlaka dikkate almalıdır. 35 KAYNAKÇA AİHM (1996) Loizidou v. Turkey (Merits) [Loizidou Türkiye’ye karşı (Esaslar)], No. 40/1993/435/514. AİHM (2001) Cyprus v. Turkey (Kıbrıs Türkiye’ye karşı), No. 25781/94. AİHM (2005) Xenides-Arestis v. Turkey [Xenides-Arestis Türkiye’ye karşı (Esaslar)], No. 46347/99. AİHM (2010) Sofi v. Cyprus (Sofi Kıbrıs’a karşı), No. 18163/04. AİHM (2010) Demopoulos v. Turkey and other 7 cases [Demopoulos Türkiye’ye karşı ve diğer 7 dava (kabul edilebilirlik)], No. 46113/99, 3843/02, 13751/02, 13466/03, 10200/04, 14163/04, 19993/04, 21819/04. BM Belgesi (2003) S/2003/398, Report of the Secretary-General on His Mission of Good Offices in Cyprus (Genel Sekreter’in Kıbrıs’taki İyi Niyet Misyonu ile ilgili Raporu). BM Belgesi S/5950. Bryant, R. (2012) Life Stories: Turkish Cypriot Community (Hayat Hikâyeleri: Kıbrıs Türk Toplumu), Lefkoşa: PRIO Cyprus Centre. Çakmak, Z. (2008) ‘Kıbrıs’tan Anadolu’ya Türk Göçü (1878-1938)’, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 36, Erzurum. Gürel, A. ve Özersay, K. (2006) The Politics of Property in Cyprus (Kıbrıs’ta Mülkiyetin Siyaseti), PRIO Raporu 3/2006. Hadjilyra, A. (2009) The Armenians of Cyprus (Kıbrıs’ın Ermenileri), Lefkoşa: Kalaydjiyan Foundation. Hatay, M. (2005) Beyond Numbers (Sayıların Ötesinde), PRIO Raporu 4/2005. Hatay, M. (2007) Is the Turkish Cypriot Population Shrinking? (Kıbrıs Türk Nüfusu Azalıyor mu?), PRIO Raporu 2/2007. Hill, G. (1952) A History of Cyprus, Vol. IV (Bir Kıbrıs Tarihi, Cilt IV), Cambridge: Cambridge University Press. Holland, R. (1998) Britain and Revolt in Cyprus: 1954-1959 (Britanya ve Kıbrıs’ta Başkaldırı), 1954-1959, Oxford: Clarendon Press. Internal Displacement Monitoring Centre (IDMC) (2009) Cyprus: Prospects remain dim of political resolution to change situation of IDPs (Kıbrıs: İçgöç sonucunda yerinden edilen kişilerin durumunu değiştirerecek bir siyasi çözüme dair umutlar bulanıklığını koruyor). 36 Olaylar ve algılamalara genel bir bakış KC (1991) The 1991 Turkish Cypriot Properties Law (Kıbrıslı Türk Mülkleri Yasası), No. 139/91. King, R ve Ladbury, S. (1982). ‘The Cultural Construction of Political Reality: Greek and Turkish Cyprus Since 1974’ (‘Siyasal Gerçekliğin Kültürel Yapısı: 1974’ten buyana Rum ve Türk Kıbrıs’). Anthropological Quarterly 55(1):1-16. KKTC (1977) İskân, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal (İTEM) Yasası, No. 41/1977. KKTC (2005) Malların Tazmin, Takas ve İadesini Düzenleyen Yasa, No. 67-2005. Kliot, N. ve Mansfeld, Y. (1994) ‘Resettling Displaced People in North and South Cyprus: A Comparison’ (‘Kuzey ve Güney Kıbrıs’ta Yerinden Edilmiş Kişilerin Yeniden İskânı: Bir Karşılaştırma’). Journal of Refugee Studies 7(4): 328-359. Loizos, P. (1981) The Heart Grown Bitter (Acılı Yürek), Cambridge: Cambridge University Press. Lytras, E. and Psaltis, C. (2011) Formerly Mixed Villages in Cyprus: Representations of the Past, Present and Future (Kıbrıs’ta Eskiden Karma Olan Köyler: Geçmiş, Bugün ve Geleceğin Temsilleri), Lefkoşa: Association for Historical Dialogue and Research (AHDR). Matsis, S. (2011) ‘The Problem of the Displaced: Series of Policies Implemented’ (Göçmenlerin Sorunları: Uygulanan Politikalar Dizisi’) PRIO Cyprus Centre. ‘Envisioning a Future: Towards a Property Settlement in Cyprus’, 30 September 2011, Nicosia (‘Geleceği Canlandırmak: Kıbrıs’ta bir Mülkiyet Çözümüne Doğru’) 30 Eylül 2011, Lefkoşa konferansında sunulan tebliğ. Nevzat, A. (2005) Nationalism Amongst the Turks of Cyprus: The First Wave (Kıbrıs Türklerinde Milliyetçilik: İlk Dalga), Oulu: Oulu University Press. Packard, M. (2008) Getting It Wrong: Fragments from a Cyprus Diary 1964 (Yanlış Anlamak: Bir Kıbrıs Güncesinden Bölümler 1964). Londra: AuthorHouse. Patrick, R. (1976) Political Geography and the Cyprus Conflict: 1963-1971 (Siyasi Coğrafya ve Kıbrıs Sorunu), ed. J. H. Bater and R. Preston. Waterloo: University of Waterloo, Deapartment of Geography, Publication Series No.4. Trimikliniotis, N. ve Demetriou, C. (2012) Legal Framework in the Republic of Cyprus (Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Yasal Çerçeve), Displacement in Cyprus: Consequences of Civil and Military Strife Series (Kıbrıs’ta Yerinden Olmak – Sivil ve Askeri Çatışmanın Sonuçları Dizisi), Lefkoşa: PRIO Cyprus Centre. Zetter, R. (1985) ‘Rehousing the Greek-Cypriot Refugees from 1974: Dependency, Assimilation, Politicisation’ (‘1974 Kıbrıs Rum Göçmenlerinin Yeniden İskânı: Bağımlılık, Asimilasyon, Siyasileştirme’), John T. A. Koumoulides (ed.). Cyprus in Transition: 1960 –1985 (Kıbrıs’ta Değişim: 1960 – 1985), ss. 106-125. Londra: Trigraph. ________ (1999) ‘Reconceptualizing the Myth of Return: Continuity and Transition Amongst the Greek-Cypriot Refugees of 1974’ (‘Geri Dönüş Mitini Yeniden Kavramlaştırmak: Kıbrıslı Rum 1974 Göçmenleri Arasında Süreklilik ve Değişim). Journal of Refugee Studies, 12(1): 1-22. REPORT 5 TURKISH:Layout 1 10/17/12 10:23 AM Page 1 Yazarlar hakkında Ayla Gürel Lefkoşa’daki PRIO Cyprus Centre’de kıdemli araştırma uzmanı olarak görev yapmaktadır. 2005 yılından bu yana adanın her iki yanındaki yerlerinden edilmiş kişilerin durumlarıyla ilgili araştırmalar yaparak mülkiyet hakları konusunu Kıbrıs sorunu bağlamında ilişkilendirmiştir. Bu konularla ilgili sayısız yayını bulunmaktadır. Son olarak ‘Kıbrıs’ta Ülke İçi Göç: Sivil ve Askeri Çatışma Sonuçlarının Haritalanması’ projesinde PRIO Cyprus Centre ekibini yönetmiştir (www.prio-cyprus-displacement.net) Mete Hatay, Peace Research Institute Oslo Cyprus Centre’de (Barış Araştırması Enstitüsü Oslo Kıbrıs Merkezi) Araştırma Danışmanlığı görevini sürdürmektedir ve 2005 yılından bu yana kuruluşun personelidir. Hatay’ın Kıbrıs’ta azınlıklar ve din yanında demografi politikası, Kıbrıs Türk politikası ve Kıbrıslı Türklerle Türkiye arasındaki karmaşık ile ilgili birçok yazısı vardır. Hatay ayrıca biri mülkiyet ve göç ve diğeri de kültürel mirasla ilgili olmak üzere iki adet PRIO araştırma ve enformasyon projesi üzerinde çalışmaktadır. Kendine ait son araştırması, özellikle 1963-1968 yılları arasındaki kuşatma dönemi olmak üzere 1963-74 arasındaki Kıbrıs Türk enklav dönemindeki sosyal ve siyasi yaşamla ilgilidir. Christalla Yakinthou Geçişken Adalet İçin Uluslararası Merkez’in yöneticileri arasında yer aldı. Halen ICTJ Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı için çalışan Yakinthou, Bluestocking Institute for Global Peace and Justice (Küresel Barış ve Adalet İçin Bluestocking Enstitüsü) kurucu ortaklarından ve Batı Avustralya Üniversitesi araştırma görevlisidir. Siyasal Bilgiler ve Uluslararası İlişkiler dalında doktorası bulunan Christalla Yakinthou, Atina Ulusal ve Kapodistrian Üniversitesi’nden Avrupa Kamu Hukuku dalında Master derecesine eşdeğer diplomaya sahiptir. Avustralya ve Kıbrıs’ta öğretim görevlisi olarak görev yapan yazar, birçok devlet de sivil toplum kuruluşuna danışmanlık da yapmıştır. Araştırma alanları arasında geçişken adalet ve çatışma dönüşümü, Avrupa’da insan haklarının korunması, çatışma toplumları için siyasi tasarım, güç paylaşımı ve siyasi mimaride etnik çatışmayla tarihi hafızanın rolü yer almaktadır. Constitutional Design for Divided Societies: Consociationalism and Cyprus’un (Palgrave Macmillan 2009) [Bölünmüş Toplumlar İçin Anayasal Tasarım: Consociationalism ve Kıbrıs], yazarı, ConflictManagement in Divided Societies: Theories and Practice’in (Routledge 2011, StefanWolff’la birlikte) (Bölünmüş Toplumlarda Çatışma Yönetimi: Teoriler ve Pratik) editörüdür. Bu rapor, PRIO Cyprus Centre Posta Kutusu 25157, 1307 Lefkoşa, Kıbrıs adresinden, 357 22 456555/4 numaralı telefon aracılığıyla, priocypruscentre@cytanet.com.cy adresinden temin edilebileceği gibi REPORT 5 TURKISH:Layout 1 10/17/12 10:23 AM Page 2 Kıbrıs’ta yerinden olmak 20 yıllık bir süreç içerisinde 200,000 Kıbrıslı önce 1950’ler ve 1960’lardaki toplumlar-arası şiddetin bir sonucu olarak, daha sonra da 1974’teki savaş ve ardından adanın bölünmesi nedeniyle evlerini ve mallarını kaybetti. Geçmişteki iç göçlerden kaynaklanan mülkiyet konuları, Kıbrıslı iki toplumun birbiriyle çekişen siyasi ve jeostratejik amaçlarıyla iç içe geçerek günümüze kadar çözümsüz olarak kaldı. Dahası, aynı zamanda bir barış anlaşması halindeki ekonomik ve sosyal hususların da merkezi olan bu konular, zaman içerisinde Kıbrıs sorununun yasal ve teknik açıdan en karmaşık bölümü haline geldi. Yerlerinden edilmiş insanların hakları konusu da önemli ölçüde karmaşık duygusal bir unsur da barındırmaktadır. Bunun nedeni konunun, Kıbrıs sorununun herhangi başka bir unsurundan çok daha fazla bireyler ve yerel toplulukların yaşamlarını doğrudan etkilemesi ve etkilemeye devam etmesidir. Birçok Kıbrıslı, yerlerinden edilmiş kişilerin hakları ile ilgili konuyu diğer toplumun kendilerine karşı yaptığı yanlışlar; evleri, malları ve geçim kaynaklarının kaybı; atalarından kalan topraklar; orijinal doğal ortamlarla kültürel eserler ve kendilerini çevreleyen sosyal yaşamla ilişkilendirir. Bu nedenle konuyu çevreleyen son derece duygusal, kuralcı ve kişisel duyarlılıklar bulunmaktadır. Bu duyarlılıklar kolaylıkla kaybolmayacağı gibi muhtemelen konuyla ilgili resmi bir çözüme ulaştıktan sonra bile devam ederek böyle bir çözümün uygulanmasını zorlaştıracaktır. Bu rapor, Kıbrıs’taki nüfus göçlerinin çeşitli evreleri yanında, çatışmaya bağlı göçlerin siyasal, hukuki, sosyal ve psikolojik sonuçlarının özetine genel bir bakış sunmaktadır. Bu rapor, PRIO Cyprus Centre Posta Kutusu 25157, 1307 Lefkoşa, Kıbrıs adresinden, 357 22 456555/4 numaralı telefon aracılığıyla, priocypruscentre@cytanet.com.cy adresinden temin edilebileceği gibi wwww.prio-cyprus-displacement.net adresinden de indirilebilir. ISBN: 978-82-7288-428-3 Bu rapor PRIO tarafından uygulanan “Güven Yaratmak ve Uzlaşma Dialoğu” projesinin bir bölümü olarak Avrupa Birliği tarafından finanse edilmiştir. Sivil ve Askeri Çatışmanın sonuçları Rapor 5 Olaylar ve Algılamalara Genel Bir Bakış Ayla Gürel Mete Hatay Christalla Yakinthou